Hz İbrahim ile Peygamber Efendimiz arasında üç

advertisement
Sorularlarisale.com
Hz İbrahim ile Peygamber Efendimiz arasında üç bin
sene, Hz. İsa ile Peygamber Efendimizin arasında
yaklaşık altı yüz sene var. Neden Hz. İbrahim'den gelen
ve Resul-i Ekrem'i netice veren bir silsile diyor Üstad?
Neden Hz. İsa'dan gelmiyor? Fetret devrini peygamber
gönderilmeyen devir diye anlarsak, Hz. İsa'dan altı yüz
sene sonra Peygamber Efendimiz gönderildi. Şimdi
1433 sene oldu. Fetretin keyfiyeti peygamberliğin
yayılma şartlarıyla mı ilgilidir?
İslam dininin ulaşmadığı ya da bir şekilde İslam dinini işitmemiş ve muttali olmamış
insanların hükmü, fetret ehlinin hükmü gibidir. Yani İslam ile tanışmadıkları için
mesul değildirler ve ehli necattırlar. Bu hüküm sadece Hazreti İsa (as) ile Hazreti
Peygamber Efendimiz (asv) arasına mahsus bir hüküm değil genel bir hükümdür.
Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:
“Âhir zamanda madem fetret derecesinde din ve din-i
Muhammedîye (asm.) bir lakaytlık perdesi gelmiş ve madem âhir
zamanda Hazret-i İsa'nın din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle
omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve
Hazret-i İsa'ya mensup Hıristiyanların mazlumlarının çektikleri
felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir.” (1)
Üstad'ın bu fikrinin temeli şu ayete dayanıyor:
“Kim doğru giderse sırf kendi lehine gider, kim de sapıklık ederse
ancak aleyhine eder. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü
yüklenmez. Ve biz resul gönderinceye kadar azaplandırmayız.” (İsra,
17/15)
Yani İslam nurunu bir şekilde görüp tanıyamayan hiç kimse mesul değildir. Üstad
Hazretleri kendi dönemindeki olayları ve savaşları İslam nurunun önünde bir engel,
bir perde olarak görüyor ve o zamandaki mazlum ve çaresiz insanları bu kapsamda
page 1 / 3
değerlendiriyor. Bu bir içtihad meselesidir. Üstad Hazretleri içtihadını bu doğrultuda
değerlendiriyor.
Semavi ve İlahi dinler esas ve temel noktasında aynıdırlar. Yani Hazret-i Adem
(as)'dan Hazret-i Peygamber Efendimize (asv) kadar gelen ve geçen bütün dinlerin
temeli ve esası aynıdır. Bu noktadan bakıldığında hak din tektir ve o da İslam dinidir.
Bu temel ve esas olan kısım ise, iman ve bazı ibadetlerdir. İman ve bazı ibadetler
bütün semavi dinlerde aynıdır, değişmez.
Ama bir de insanların örf ve adetlerinden kaynaklanan farklı cemiyet ve toplumsal
yaşamları vardır. Allah bu toplumsal farklılıkları nazara alarak her toplumun
bünyesine uygun şeriat ve nebiler göndermiştir. Hatta aynı zaman ve mekan içinde
iki farklı din ve peygamber bile gönderilmiştir. Hazreti Musa (as) ile Hazreti Şuayib
(as) ‘ın farklı şeraitleri buna delildir. Tabi bu farklılıklar dinin temelinde ve kökünde
değil, toplumsal yaşama bakan detay meselelerdedir. Hazret-i Musa (as)’in getirdiği
katı ve zor şeriatı Hazreti İsa (as) daha yumuşak ve kolay hale getirmiştir. Hazret-i
İsa (as) da helal olan bazı şeyler İslam şeriatında haram kılınmış, haram olanlar da
helal kılınmıştır.
“Zamanın değişmesi ile hükümler de değişir.” kaidesi, İslam fıkhının ve
kainata konulan adetullahın ana prensiplerindendir. Ama bu hüküm; değişkenlik
gösteren insanların toplumsal yapısı ile alakalıdır. Zira insanlık sürekli değişim ve
dönüşüm ile tekamül ediyor. Hazreti Adem (as) zamanındaki toplumsal yapı ile
Hazreti Peygamber Efendimizin (asv) dönemindeki toplumsal yapı arasında çok
azami farklılıklar olmuştur. İnsanlık iletişim ve ulaşım araçlarının gelişmesi
sayesinde ortak ve evrensel değerlere doğru yaklaştığı için, Allah son peygamberini
ve son dinini insanlığa göndermiştir. Artık farklı nebi ve dinlere ihtiyaç kalmamıştır.
Ama yine de bütün insanlık bir sınıf seviyesine gelmediği için, İslam dini farklı örf ve
adetlere hitap edip cevap verecek içtihat ve mezhep kapısını da kapamamıştır. Bazı
muhakemesizler bu incelikleri bilemedikleri için, mezhep ve farklı şeriatları
kabullenemiyorlar.
"İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyandı: ancak, O hanif
(muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi." (Al-i İmran,
3/67)
"Sen, iman edenlere, düşmanlık besleme bakımından onların en
şiddetlilerinin Yahudiler ile müşrikler olduğunu görürsün.
Müminlere sevgi bakımından en çok yakınlık duyanların ise “Biz
Nasârayız (Hristiyanız)” diyenler olduğunu görürsün. Bunun sebebi,
onlar arasında bilgin keşişlerin ve dünyayı terk etmiş rahiplerin
bulunması ve onların kibirlenmemeleridir” (Maide, 5/82)
page 2 / 3
Bu ayetin fehvasınca İslam’dan önce ve sonra bir çok Nasara keşişlerinin iman edip
İslam’a girdiği vakidir. Bu cihetle Peygamberimizi (asv) netice veren bir silsile
diyebiliriz. Hazreti İbrahim (as) vurgusu biraz da onun İsmail (as)’la temyiz
edilmesine işaret ediliyor. Hz. İbrahim (as)'dan sonra gelen bütün nebiler İshak
(as)’in soyundan iken, Peygamber Efendimiz (asv) İsmail (as)’in soyundandır.
(1) bk. Kastamonu Lâhikası, (76. Mektup)
page 3 / 3
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download