Hidayet Tuksal - WordPress.com

advertisement
'Kadınlar hastalıklı erkekliğe emanet değil, erkek yorumunu dini hüküm
hâline getirdiler...'
Paylaş Paylaş
Hidayet Şefkatli Tuksal: Kimsenin kendi anlayışını „gerçek din'“ diye dayatma hakkı yok,
laiklik bunun için gerekli!
Türkiye "kutuplaşmayı", "mahallelere" ayrılmayı tartışsa da, hiç bölünmeyen kadim mahalleler
var. En büyük kadim mahalle kadınlar söz konusu olduğunda yürürlüğe giriyor.
Sağdan sola, merkezden uca her kesimin tek sesli bir koalisyonda uyum içinde yaşadığı devasa
bir mahalleden söz ediyoruz. Kadınlar, kadın hakları, kadınların sorunları, kadınların talepleri,
kadınların eylemleri söz konusu olduğunda ilk sözü alan erkeklerin noktayı da "erkekçe" bir itinayla
koymaya çalıştıkları, genellikle de koydukları bir mahalle bu. Sokağın adı "Tarsus"tu, ama
Özgecan Aslan aslında bu büyük mahallede cereyan eden bir hayatın, bir sürecin kurbanıydı.
Bu kadim, bu her meseleyi erkekçe noktalamaya hevesli büyük mahallenin İslamcı kesimdeki en
büyük virgüllerinden birisi, Hidayet Şefkatli Tuksal'dır. Tuksal, daima vicdan mahallinden hareket
eden yaklaşımlarıyla, çıkarsızlığında büyüyen cesaretiyle karşıtlarında da saygı ve dikkat
uyandıran bir ilahiyatçı. Hidayet Hanım söz konu olduğunda "karşıtlık" sadece İslamcı-laikçi
parantezine sığmaz, aksine bu iki kesimi de yer yer ortak bir kaş çatma tavrında buluşturur.
Kıymetini, etkisini, "itildiği" değil, tam aksine cesaretiyle kendisini tayin ettiği bu bağımsız
konumdan alan Hidayet Şefkatli Tuksal ile “İslam’da kadın”ı konuşmak üzere Mardin'de buluştuk.
Tuksal, tezini “Kadın Karşıtı Söylemin İslam Geleneğindeki İzdüşümleri” üzerine yazmış ve bu adla
çalışmasını kitaplaştırmış bir ilahiyatçı. Bu nedenle de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
“Kadınlar, Allah’ın erkeklere emanetidir” söylemiyle gündemde açtığı parantezi genişletmekte
alanının en ehil isimlerinden.
Tuksal, kitabında kadınla ilgili benimsenen “Havva’nın Adem’den yaratıldığı”, “Şeytan’la işbirliği
yaptığı”, “kadının eğri, aklı eksik, dini eksik olduğu”, “namaz bozduğu” gibi pek çok rivayetin
sonradan hadisleştirildiğini detaylarına inerek açıklıyor ve söyleşide “İslam’ın 15 asırlık hikâyesi”
diyerek bu “yeniden yaratma” sürecini şöyle açıklıyor:
“İslam’ı yorumlayan din bilginleri ve yöneticiler, erkek egemen zihniyete sahip oldukları için birçok
şeyi erkek menfaatine uygun olarak yorumlayıp dini bir hüküm haline getirdi.”
Söyleşinin ilk bölümünde erkeklerin şekillendirdiği İslam’ı ve konu başlıklarına ilişkin kendi
yorumlarını aktaran Tuksal, yarın yayımlayacağımız ikinci bölümde tacizi "batılı hayat tarzı"yla
gerekçelendiren "haber"leri, iktidarın tecavüze karşı erkek dayanışmasına köstek mi, destek mi
olduğunu, lider eşlerinin giyimindeki evrimi ve AKP ile cemaat arasında süregiden kavgayı
değerlendirecek.
...
‘Hastalıklı bir erkeklik var, kadınlar kendilerine emanet!’
- “Ben kalkıyorum, kadının Allah’ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu
feministler filan var ya, ne demek diyor, kadın emanetmiş, bu hakarettir. Senin
dinimizle, medeniyetimizle alakan yok. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz.
Allah’ın bir emanetidir, ona sahip çıkın ve incitmeyin, diyor.” Geçen hafta bu sözleri
dillendiren Erdoğan haklı mı; İslam’da kadın, “Allah’ın erkeklere emaneti” mi?
Bu sözün söylendiği dönemde toplumun avantajlı kesimi erkeklerdi. Hem Kur'an-ı
Kerim’de, hem hadislerde erkeklerin bu egemen konumlarından kaynaklanan güçlerini,
üstünlük olarak görmelerinden ziyade kadınlar, köleler ve yoksullar gibi güçsüzlerin
yararına kullanmaları için çeşitli teşvikler var. Dolayısıyla Hz. Peygamber, veda hutbesinde
“Siz onları Allah’ın sözüyle helâl edindiniz, onlara iyi davranın” diyor. Bugüne kadar İslam
geleneğine hakim olmuş anlayışta, cinsiyetler arası ilişki, erkeklerin kadınlara sahip çıktığı,
koruduğu, kolladığı, beslediği bir ilişki biçimidir.
- Sizce bu anlayışın ne kadarı İslam’ın özüne paralel, ne kadarı sonradan Müslüman
erkekler tarafından icat edildi?
İslam’a göre, kıyamette hesabınızı kendiniz verirsiniz. Bu insanların, bireyler olarak
görüldüğünü gösterir. Diğer taraftan da korumacı, kollamacı bir anlayış vardır. Bu ikisi
yüzyıllarca bir arada var oldu.
- Erkekler hâlâ avantajlı grupsa, sizce kadınlar hâlâ “Allah’ın erkeklere emaneti” mi?
Dini anlayışlar, içinde bulundukları tarihsel koşullarda oluşuyor ve zaman içinde yine
koşullarla değişiyorlar. Türkiye’deki erkeklerin durumunu görüyoruz, ne yazık ki şiddetle
malul, hasta bir erkeklik söz konusu. Bu durumda erkekler ehil olmadığı için, emanete
riayet edemedikleri için kadınların erkeklere değil, kendilerine emanet edilmeleri gerektiğini
düşünüyorum. Günümüzde kadın kendi işini görüyor, kimseye emanet edilmesine gerek
yok.
‘Kuran’da insan fıtratında cinsiyet ayrımı yok’
- Erdoğan’ın zaviyesinden söyledikleriniz “İslam’da bozulma” olarak kodlanamaz
mı?
Kodlanabilir. Zaten İslam’daki geleneksel yorumları savunan hocalar, güçlü erkek/zayıf
kadın, dışa açık erkek/dışa kapalı kadın vb. kabullerin fıtri, yani “normal” olduğunu ve
kıyamete kadar kadın erkek ilişkisinin bu dengede kalması gerektiğini savunuyorlar.
- Fıtri “normal” mi demek?
İslam’da çok açıklaması olmayan, geçmişte üzerinde çok tartışılmamış bir kavram, ama bir
tür normale tekabül ediyor.
- Ancak CNN Türk’te Mirgün Cabas’ın programında kadının veya erkeğin fıtratına
dair verilmiş net cümleler olmadığını da söylediniz.
Evet, öyle.
- O zaman İslam’da “normal” ne?
Kur'an-ı Kerim’de insan doğasına ait iyi ve kötü özellikler sıralanıyor, hiçbir şekilde erkekkadın doğasına dair farklılıklara vurgu yok. Sadece bazı olaylarla, kadınların aile içindeki
rollerine ilişkin farklılıklara yer veriliyor ama fıtratının farkına dair bir şey söylenmiyor. Aile
ve toplum içindeki rollerin, fıtrata bağlı olduğunu düşünenler bizim Müslümanlar. Erkek
egemen yaklaşım tarihin en eski zihni yapılanmalarından biri olunca bu açıdan bakış,
yazılanı da öyle okuyor. Sadece Müslümanlar değil, Hindular da, Yahudiler de, Hristiyanlar
da böyle bakıyor. Kadınlarla ilgili olarak Orta Çağ’daki dini bir metne baktığınızda bunun
hangi dini gruba ait olduğunu anlayamazsınız, o kadar benzerdirler yani…
Kadınlarla ilgili uydurulan rivayetler
- Ali Bulaç’ın da geçen hafta köşesinde yazdığı, kadın fıtratını zihnen kurgulama
sürecinde kullanılan “cehennemlik kadın suçları” listesine neler giriyor?
Başta zulmetmek, hakikati inkâr etmek anlamına gelen “küfür ehli olma” gibi suçlar,
cehennemlik suçlardır. Kur'an-ı Kerim’de “kadına özel cehennemlik suçlar” gibi bir kategori
yok fakat hadis literatüründe karşınıza böyle bir kategori çıkıyor. Çeşitli rivayetlerde
nankörlük, cimrilik, kıskançlık gibi birtakım huyların cehennemlik suç kategorisinde temsil
edildiğini görüyoruz.
- “Kadın kıskançlığı eşittir cehennemlik suç” denklemi sizce tamamen sonradan
hadisleştirilmiş bir yorum mu?
Evet, ben öyle olduğunu düşünüyorum. Başka rivayetler de var. Mesela cehennemde
zenginler ve kadınların eşleştirildiği ve “iki kırmızı onları meşgul ediyordu; altın ve ipek”
denildiği bir rivayet vardır. Bu ve benzeri rivayetler, hadis literatüründe terhip (korkutma) ve
terğip (rağbet ettirme, sevdirme) olarak isimlendirilen bir türdür. İnsanları daha dindar
kılmak ve günahlardan uzaklaştırmak için uydurulmuştur. Bunların, hadisleşmiş sözler
olduğu İslam âlimlerinin ortak kabulüdür. Fakat buna rağmen, yine âlimler tarafından bu
sözlerin sanki Peygamber (sav) sözüymüş gibi nakledildiğini görüyoruz. Bugün de bunlar
birtakım çevreler için güzel malzemeler ve kullanılıyorlar. Kültüre sinmiş olan kadınlarla
ilgili rivayetlerin çoğu da işte bu tür “hadisleştirilmiş” rivayetler.
‘Erkek kıskançlığı, Allah’ınkiyle özdeşleştirilerek yüceltiliyor’
- Kitabınızdaki “Ataerkil Yorumsama Geleneğinin Etkileri” bölümünden bir cümle:
“Erkeğin karısını başka erkeklerden kıskanması cinayeti meşru kılacak bir tarzda
çeşitli rivayetler aracılığıyla Hz. Peygamber’e mal edilerek yüceltilmektedir.”
Âlimlerin bu rivayetleri kullanmalarının sebebi sizce sadece popülizm mi, yoksa
kendi menfaatlerini korumak da bir neden mi?
İkisi de sonuçta aynı kapıya çıkıyor. Peygamber’in “Ben de kıskancım, hatta Allah benden
daha kıskançtır” dediği hadise referansla erkeklerin kıskançlıkları, Allah’ın kıskançlığıyla
özdeşleştirilerek yüceltiliyor.
- Kadın cinayetini meşru kılan bir hadis var mı?
Kadın cinayetini meşru kılan bir hadis yok ama kıskançlık rivayetleri böyle anlaşılmaya
müsait ne yazık ki.
- Sizce kadın ve erkek kıskançlığında yaratılan “cehennemlik” ve “ideal”
ayrışmasının sebebi ne?
Çok eşli toplumlarda bir kadının kıskanç olması, kumasını kıskanması erkeğin rahatını
kaçırıyor, bu yüzden “cehennemlik suç” oluyor. Ama erkeğin kıskanması “namusuna
düşkün olmak” anlamına geliyor, “ideal” erkek tavrı oluyor.
- Erkeklerin kıskançlığı ideal, kadınlara atfedilen “baştan çıkarıcılık” cehennemlikse
başka bir rivayetteki gibi “cehennemin çoğunluğunun kadın” olması ne kadar
kaçınılır?
E kaçınılmaz oluyor tabii. Ancak altını tekrar çizelim, biz hadislerden değil, hadisleşmiş
rivayetler üzerinden konuşuyoruz. Bunların uydurulma sebepleri, kadınları korkutmak gibi
birtakım işlevleri yerine getirmeleri. Neden kadınlarla ilgili bu kadar çok rivayet var? Çünkü
onları kalıba dökmek isteyen bir anlayış var. Onların itaatkâr, kocasına çok az sorun
çıkaran, mümkünse hiç çıkarmayan kadınlar olmasını isteyen bir anlayışın ürünü.
‘Söylemde adam için dünyaya
gelmiş kadın modeli var’
- Anlayış bu olsa da İslam’ın ilk kadın muhataplarının “kula kulluk etmeme”
bilinciyle yaşadığını söylüyorsunuz.
Evet. Sadece ilk bölümünde değil, her döneminde böyle kadınlar oldu. Kitaplara
baktığınızda böyle bir söylem var evet, ancak söylemle pratik arasında birebir örtüşme
olmuyor. İlk dönem tecrübesine baktığınızda, farklı rivayetlere yansımış, şaşırtıcı örnekler
de görüyoruz. Yoksa şöyle bir rivayeti nasıl duyardık: “Kocası Mekke’de, kadın Müslüman
oluyor, çoluğunu çocuğunu bırakıp Medine’ye hicret ediyor.”
- Bugün kadınlar için uygun olmadığı söylenen “tek başına yolculuk.”
En azından kocası olmadan geliyor. Veya bir başka rivayet: “Kadın Müslüman, kocası
müşrik, Mekke fethedilince adam kaçıyor, kadın kocasını bulmak için peşinden gidiyor ve
onu bir sahilde bulup getiriyor.” Hz. Peygamber ile komşuluk, arkadaşlık edip onun terlerini
silen, dualarını alan kadınlar da var bu kitaplarda. Hadis literatüründeki bu çeşitlilik bile tek
tip kadın algısının doğal olmadığını gösteriyor. Ama söyleme baktığınızda, sanki kocası
olacak adam için dünyaya gelmiş bir kadın modeli görüyoruz; onun sözünün dışına
çıkmayacak, onun istediği hayatı yaşayacak, onun hayatını kolaylaştıracak, çocuklarına
bakacak vs.
- İslam’da cinsiyetler arası eşitsizlik, ne kadar sadece yorum kaynaklı? Kadınlara
belli koşullarda şiddet uygulamayı uygun gösteren bir ayet de yok mu?
Nisa suresinin 34. ayetinde “nüşûz”dan bahsediliyor. Kimi âlime göre, kadının kocasını
aldatması nüşûz, kimisine göre yemek yapmayı reddetmesi. Böyle durumlarda önce
erkeğe karısıyla konuşması, sonra ilişkilerine mesafe koyması, sorun hâlâ çözülmediyse
“darabe” edilmesi söyleniyor. “Darabe” kelimesinin tercümesine gelince, dövmek diyen de
var, boşamak olarak gören de, cinsel ilişki kurmak olarak tercüme eden de var. Evet,
şaşırtıcı ama böyle. En yaygın yorum, dövmek.
- Sizin yorumunuz ne?
Boşamayı daha makul görüyorum. Sonuçta güzel sözle anlatamadığınızı döverek ne kadar
anlatabilirsiniz? Yalnız “dövebilirsiniz” diyen âlimlerde de şöyle bir şerh var: “İncitmeden
döveceksin, mesela ipek mendille vuracaksın.” Gerçek değil, sembolik bir şiddet
uygulanması gerektiği yönünde görüşler var. Çünkü dövmek, İslam fıkhında cezası olan bir
suç.
- Aldatma, yemek yapmama dışında sembolik şiddetle sonuçlanabilecek diğer
eylemler neler?
15 asır önceki bir dönemden bahsettiğimizi unutmayalım; evlilikte kadının cinsellik dışında
bir görevi yok, çocuğunu emzirmek de dahil.
- İslam’ın özü koşullara göre yorumlanıyorsa, aynı dönemde İsveç ve Suudi
Arabistan’daki kadınlara çıkarılabilecek vazife listelerinin farkı nasıl alınıyor?
Bu çağda aslında herhangi bir fark olmaması lazım.
‘Ali Bulaç ne kadar geleneksel; kadın olsalar bizim gibi yaşayacaklardı’
- Karşınızda oturan, kadın cinayetlerini kadının çalışmasına da bağlayan Ali Bulaç
olsa ve dese “Hidayet Hanım, Batı’nın gölgesinde kalmışsınız, söylediğiniz şeyin
temeli nerede?”
Ali Bulaç neden bahsediyor ki, kendi karısı çalışıyor-du, belki emekli olmuştur. Ali Bulaç
gibi kişilerin söylediklerinin pratikte karşılığı yok. İdeal üzerinden bir şey söylüyorlar ama
onlar kadın olsaydı, bizim gibi yaşayacaklardı. Ayrıca kendisi ne kadar geleneksel bir
erkek Müslüman?
- Açar mısınız, geleneksel Müslüman erkek ne demek?
Modern araçların bu kadar yaygın olduğu modern toplumda kendisi veya kim, ne kadar
geleneksel kalabiliyor da geleneğin temsilcisi oluyor?
- Erkeğin baştan çıkması ile kadının baştan çıkarması arasında İslam’da nasıl bir
sınır çiziliyor?
Şöyle tavsiyelerde bulunulur; “Kur'an-ı Kerim’de ‘Zinaya yaklaşmayın’ buyrulmuştur, bu
‘Zinaya giden bütün yolları kapatın’ demektir.” Bu tür bir söylem üzerinden kadınların
tesettüre girmesi, konuşmalarına dikkat etmesi, bunu mecburiyet sınırında tutmaları
söylenir. Tabii bunun benzerleri, mesela, konuşurken ciddi olmak erkeklere de söyleniyor.
‘Çok eşliliğin propagandasını
yapmak kolaylaştı’
- Tartıda kadının yükümlülükleri ağır basmıyor mu?
Gene söylem ile pratik arasında fark var. Söylemde kadınlar baştan çıkarmak isterlerse
bunda etkili olabilecekleri konusunda bir kabul var. Ama iki cinse de kuvvetli tavsiyeler var.
Eşitsizlik şurada başlıyor; Müslüman erkek çok eşli olabiliyor ve kolaylıkla evlenip
boşanabiliyor. Kuran’da tavsiye edilen boşanma şartları daha zorken; örneğin şahitler
huzurunda, bekleyerek, düşünerek yapılması gerekirken, İslam fıkhı, boşanmayı erkeğin
iki dudağına vermiş, kadınınkini de zorlaştırmıştır. Böylece erkeğin kolayca evlendiği ve
boşandığı bir sistem kurulmuş. Erkek, daha fazla kadınla yaşadığı bir cinsel hayat
kurabiliyor, ama kadın için tek meşru olan kişi kocası.
- Sizce bu meşruiyetini Kuran’da bulan bir sistem mi?
Kuran bence bir sistem inşa etmiyor, o dönem zaten böyle yaşanıyor ve sistem, Kuran’a
da böyle yansıyor. Kuran’da sistem ortadan kaldırılmasa da kadınların haklarını
kuvvetlendiren tavsiyeler yer alıyor. Örneğin, çok eşli bir erkeğin eşlerine karşı adil olması
gerektiği söylenirken “Ne kadar isteseniz de adil olmayacaksınız, o zaman bir taneyle
evlenin, bu sizin için daha iyi” deniyor.
- AKP döneminde çok eşli evlilikler sizce arttı mı, azaldı mı?
Onu bilmiyorum ama bu dönemde çok eşliliğin propagandasını yapmak kolaylaştı. Bunu
İslam üzerinden konuştuğunuzda pek çok hoca, “Erkeğin böyle bir hakkı var” der. Ancak
kadınlar etraflarındaki bu tür evlilikleri onaylamıyorlar, kendi başlarına geldiğinde de
“Allah’ın emri” diyerek kabullenmek yerine itiraz ediyorlar.
‘İslam’da annelik kutsallaştırılmıyor’
- Temel kaynakta buna yol veriliyorsa, kadınlar, erkeklerin çok evliliğine nasıl karşı
çıkıyor?
Bahsettiğim tek eşliliği tavsiye eden ayetle. Ayrıca temel metin çok eşliliği de İslam’ın
temel şartlarından biri olarak görmüyor. Çok eşliliği bir realite olarak gören ama yol açtığı
problemler nedeniyle tek eşliliği daha iyi bir seçenek olarak sunan bir zemin var. Şunu da
söylemek lazım, erkeklerin çok eşli olduğu toplumlarda, kadınların başından mutlaka
birkaç evlilik geçiyor. Kimse Türkiye’deki gibi “Yok efendim, gelinliğimle girdim, kefenimle
çıkacağım” gibi bir düşünceyle evlenmiyor. Boşanmak ayıplanmıyor. Bir kadın boşandığı
zaman çok kolay gidip başka bir erkekle evleniyor. Çocuklarını da kocasına bırakıyor.
- Dolayısıyla annelik, İslam’da kutsal değil mi?
Kutsallaştırılmadığını düşünüyorum, çünkü durum annelik kültü oluşturmaya müsait değil.
Bence, çok eşlilik sisteminin gelmesini isteyen ve bunu açıkça söyleyen erkekler,
kadınların da annelikten vazgeçebilecekleri, gidip başka adamlarla evlenebilecekleri
sonucunu da kabul etmeliler. Bir arkadaşımızın dört halifenin eşlerine dair yaptığı tezde
gördük ki, bu halifeler öldükten sonra hanımlarının başlarından başka bir sürü evlilikler
geçmiş. “Ben Ebubekir’in hanımıyım” diye oturmamışlar, başka kişilerle evlenmişler.
‘Kuran’da ontolojik anlamda
kadın ve erkek eşit’
- Her ne kadar dinin topluma gönderildiğini, dolayısıyla o günün ve toplumun
koşullarına göre şekillendiğini söyleseniz de yeni bir din, var olanı değiştirme
amacından kaynaklı içinde radikallik de barındırıyor. Dolayısıyla İslam’ın sizin
yorumunuzdaki özünü referans alarak soracağız; “İslam’da kadın-erkek eşit,
Müslümanlar sonradan çarpıttı” mı, yoksa “Temelde eşitsizlik vardı, fakat bu
sonradan katlandı” mı?
Ben 1- Kur'an-ı Kerim’deki ayetleri, 2- hadis rivayetlerini, 3- toplumsal pratikleri ve bu
pratiğin yansıtıldığı söylemleri, hepsini ayrı bir yere koyuyorum. Kur'an-ı Kerim bazında
ataerkillik meselesine baktığımda şu sorular eşliğinde bakıyorum meseleye: Allah Teâlâ
insanlara vahiy göndermeye karar verdiğinde, nece konuşacak? O insanların, yani
Arapların, konuştuğu dilde. Peki hangi kavramlar üzerinden konuşacak? O insanların
dünya görüşlerini oluşturan kavramlar üzerinden. O zaman köleciliği onaylayan, tüccar ve
erkek egemen bir zihniyet var. Birçok konuda önce erkeklere hitap ediliyor olması
toplumun yapısından kaynaklanıyor ama birileri onu “Hayır, Allah bana hitap ediyor çünkü
erkek olduğum için üstünüm” diyerek de yorumlayabiliyor. Ben ontolojik anlamda kadın ve
erkeğin Kuran’da eşit görüldüğüne inanıyorum.
‘Vahiy zihniyette devrim
yapmaya çalıştı ama olmadı’
- Size göre, İslam’la devrim değil, reform mu yapıldı?
Reform yerine iyileştirme diyorum. Vahiy, zihniyette tamamen devrim yapmaya çalışıyor.
İnsanların Allah’tan başka otorite tanımaması bence bir devrim. Çünkü bu kocayı da otorite
olmaktan çıkarıyor. Günümüzün entelektüel kadınları ne diyor; “Biz bu ilişkilerde kocaya
değil, Allah’a tabi oluyoruz.” Böyle baktığınızda devrim diyebilirsiniz, ama “böyle bakıldı mı”
meselesi var. Orada devrimin gerçekleşmediğini görüyoruz.
- Kur'an-ı Kerim bugün gönderilse sizce neler farklı olurdu?
Kur’an-ı Kerim demeyelim. Bugün ilahi vahiy tekrar gönderilecek olsa bence özü
değişmez. Çünkü bütün dinlerin özünde aynı şey var: Yaratıcımız Allah, biz onu tanımakla
emrolunduk ve dünyada doğru davranmak zorundayız. Bu doğruluk Musevilik’te 10 emirle
oluyor, Kur'an-ı Kerim’de de aşağı yukarı 10 emrin benzeri ahlaki ilkelerle.
‘Müslüman kadınlar, fıkhi
hükümlere dönmeyi reddediyor’
Ayrıca kadınlar konusunda “devrim” niteliğinde tavsiyeler, emirler var Kur’an’da. Mesela
kadınlara miras hakkı tanındı. Bu Hıristiyan toplumlarda neredeyse 20. yüzyıla kadar
tanınmayan, o dönem için çok devrimci bir hak. Fakat pratikte Müslüman toplumlar bu ayet
yokmuş gibi davranıyor. Kadına miras vermek bir türlü kurumsallaşmıyor, yaygınlaşmıyor.
İslam’ı yorumlayan din bilginleri ve yöneticiler, erkek egemen zihniyete sahip oldukları için
birçok şeyi erkek menfaatine uygun olarak yorumlayıp dini bir hüküm haline getirdi.
İslam’ın 15 asırlık hikâyesi budur. Peki biz Müslüman kadınlar, böyle yaşamak zorunda
mıyız? Bence değiliz. Bugünkü haklarımız ve yaşama koşullarımız, geçmişe göre daha iyi.
İslam âlimlerinin önerdiği fıkhi hükümlere geri dönmek, bugünkü haklarımızdan vazgeçmek
demek. Bunu kaç Müslüman kadın kabul eder? Yüksek sesle protestolar olmasa da
pratikte bunu fiili bir reddediş var.
‘Türkiye için en uygunu,
değerlere saygılı bir laiklik’
- Fiili reddediş sizce İslam çatısı altında mı yapılıyor, yoksa laikliği tercih ederek mi?
İlla ayrıştırılmasına gerek yok. Hem Müslüman olup, hem de ortak yaşam kodu olarak
laikliği tercih eden insanlar var. Bence de Türkiye için en uygun sistem, değerlere saygılı
bir laiklik.
- Sebeplerden biri, İslam’ı yorumlayacak âlimlere güvende problem yaşamanız mı?
Kimsenin bana kendi dini anlayışını “gerçek din” diye dayatma hakkının olmadığını
düşünüyorum. Kimsenin böyle bir gücü olmamalı, laiklik bunun için gerekli.
- Söylediklerinizi şöyle özetlemek ne kadar yanlış: “Erkekler, İslam devrimini
kadınlardan çaldı.”
Biraz ağır bir ifade, ama sonuçları itibarıyla böyle diyebiliriz. Ama ne zaman çalındı biliyor
musun; Hz. Peygamber döneminde tam da devrim ruhuna uygun bir sürü olay yaşandı
fakat onun vefatıyla birlikte kırılma oldu. Siyasi karışıklıklar ve genişleme döneminde,
birçok konuda yeniden tartışmalar yaşandı ve Kuran mesajının getirdiği özgünlük ve
özgürlükler çalındı. Çünkü “fitne dönemi” yani bizdeki “olağanüstü hâl” anlayışı ortaya çıktı
ve kadınların tekrar eski kadınlar olması istendi, bütün fıkıh bunun üzerine kuruldu.
- Bugün bir peygamber gelse sizce feminist olur muydu?
Bugün bir peygamber gelmiş olsaydı kadın haklarını savunan, kadına karşı şiddet
mücadelesine destek veren biri olurdu. Tacizi, tecavüzü engellemeye çalışırdı. Bundan hiç
şüphe etmiyorum.
Hazal Özvarış
23 Şubat 2015
T-24: http://t24.com.tr/haber/kadinlar-hastalikli-erkeklige-degil-kendilerine-emanet-islamierkege-gore-bir-dine-donusturduler,288207
Download