tc ege üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü gazetecilik anabilim dalı

advertisement
TC
EGE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
GAZETECİLİK ANABİLİM DALI
POPÜLER KADIN DERGİLERİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMININ
TEMSİLİ: COSMOPOLİTAN VE BİZİM AİLE DERGİLERİ
(YÜKSEK LİSANS TEZİ)
HAZIRLAYAN
Gülçin Özdemir
DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr.
Ayşe Çatalcalı SOYER
İZMİR-2009
I
II
III
Tutanak(1) .................................................................................................................. I
Tutanak(2) .................................................................................................................. II
ÖNSÖZ ....................................................................................................................... III
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... IV
GİRİŞ .......................................................................................................................... IX
I. BÖLÜM: TOPLUMSAL YAPI VE TOPLUMSAL CİNSİYET
AYRIMINDA KADIN................................................................................................ 1
A. TOPLUMSAL YAPI VE KADIN ....................................................................... 1
B. TOPLUMSAL YAPI VE KİMLİK ETKİLEŞİMİNDE KADIN KİMLİĞİ .......... 10
1. Geleneksel Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği .................................................. 17
2. Geçiş Süreci Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği................................................ 26
3. Modern Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği....................................................... 30
4. Postmodern Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği ................................................ 37
II. BÖLÜM: TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMINDA KADIN KİMLİKLERİ... 46
A. TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMINA TEORİK YAKLAŞIMLAR ............. 49
1. Yapısal Fonksiyonalist Yaklaşım ..................................................................... 49
2. Çatışma Yaklaşımı ........................................................................................... 51
3. Sembolik Etkileşimci Yaklaşım ....................................................................... 52
4. Feminist Yaklaşım ........................................................................................... 54
a. Radikal Feminizm ....................................................................................... 56
b. Liberal Feminizm....................................................................................... 59
c. Marksist-Sosyalist Feminizm ..................................................................... 62
d. Kültürel Feminizm ..................................................................................... 64
B. KİTLE İLETİŞİM SÜRECİNDE KADIN VE ERKEK TEMSİLLERİ ............... 66
1. Kitle İletişim Sürecinde Kadın Kimliği ........................................................... 66
2. Dergi İçeriklerinde Kadın ve Erkek Kimliği ................................................... 69
III. BÖLÜM: ARAŞTIRMANIN GENEL ÇERÇEVESİ ......................................... 73
A. ARAŞTIRMANIN TEMEL SORUNSALI ......................................................... 75
B. ARAŞTIRMANIN ÖRNEKLEMİ...................................................................... 79
C. ARAŞTIRMANIN ANALİZ YÖNERGESİ ....................................................... 80
1. BİZİM AİLE DERGİSİNDE AYLARA GÖRE KAPAK SAYFASINDA
ÖN PLANA ÇIKARILAN KADIN TEMSİLLERİ ........................................ 82
2. BİZİM AİLE DERGİSİNDE OKUYUCU MEKTUPLARI SAYFASI
ANALİZİ .................................................................................................... 96
2.1. Okuyucu Mektupları Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz
Yönergesine Göre Değerlendirilmesi ............................................................ 96
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili........................................ 96
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın
Temsilleri.......................................................................................... 96
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri ...... 98
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın
Temsilleri.......................................................................................... 98
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın
Temsillerinin Ele Alınışı ........................................................................ 98
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili................................ 98
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı .......................................................................................... 98
IV
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele
Alınışı .......................................................................................... 98
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili .. 100
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ......... 100
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı .......................................................................................... 100
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin
Ele Alınışı .................................................................................... 100
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri ....................................... 100
3.a. Tüketen Kadın Kimliği........................................................... 100
3.b. Süper Kadın Kimliği .............................................................. 101
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ..................... 101
1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde
Temsili .............................................................................................. 101
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ....................................... 101
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri ............ 101
3. BİZİM AİLE DERGİSİNDE EDİTÖR SAYFASI ANALİZİ ................... 102
3.1. Editör Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz Yönergesine Göre
Değerlendirilmesi ......................................................................................... 105
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili........................................ 105
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın
Temsilleri.......................................................................................... 105
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri ...... 107
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın
Temsilleri.......................................................................................... 107
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın
Temsillerinin Ele Alınışı ........................................................................ 107
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili................................ 107
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı .......................................................................................... 107
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele
Alınışı .......................................................................................... 107
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili .. 107
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ......... 107
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı .......................................................................................... 107
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin
Ele Alınışı .................................................................................... 108
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri ....................................... 108
3.a. Tüketen Kadın Kimliği........................................................... 108
3.b. Süper Kadın Kimliği .............................................................. 108
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ..................... 108
1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde
Temsili .............................................................................................. 108
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ....................................... 108
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri ............ 108
V
4. BİZİM AİLE DERGİSİNDE YER ALAN KADINLA İLGİLİ
HABERLERİN ANALİZİ ............................................................................ 109
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili .............................................. 109
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın
Temsilleri................................................................................................. 109
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri ............. 111
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın
Temsilleri................................................................................................. 111
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin
Ele Alınışı .................................................................................................... 111
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili ...................................... 111
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı ...... 112
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı . 114
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili ......... 117
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ................ 117
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı ................................................................................................. 117
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele
Alınışı ................................................................................................. 117
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri .............................................. 117
3.a. Tüketen Kadın Kimliği ................................................................. 117
3.b. Süper Kadın Kimliği ..................................................................... 117
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ............................ 117
1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde
Temsili..................................................................................................... 117
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası .............................................. 117
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri ................... 118
5. COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE AYLARA GÖRE KAPAK
SAYFASINDA ÖN PLANA ÇIKARILAN KADIN HABERLERİ ............ 122
6. COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE OKUYUCU MEKTUPLARI
SAYFASI ANALİZİ ..................................................................................... 137
6.1. Okuyucu Mektupları Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz
Yönergesine Göre Değerlendirilmesi.......................................................... 137
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili ..................................... 137
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın
Temsilleri ....................................................................................... 137
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri .... 137
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın
Temsilleri ....................................................................................... 137
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın
Temsillerinin Ele Alınışı...................................................................... 138
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili ............................. 138
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı........................................................................................ 138
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele
Alınışı ........................................................................................ 138
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili 138
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ....... 138
VI
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı........................................................................................ 139
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin
Ele Alınışı .................................................................................. 139
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri ..................................... 139
3.a. Tüketen Kadın Kimliği ........................................................ 139
3.b. Süper Kadın Kimliği............................................................ 140
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ................... 140
1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber
İçeriklerinde Temsili ....................................................................... 140
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ..................................... 141
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri .......... 141
7. COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE EDİTÖR SAYFASI ANALİZİ ....... 142
7.1. Editör Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz Yönergesine Göre
Değerlendirilmesi ....................................................................................... 142
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili ..................................... 142
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın
Temsilleri ....................................................................................... 142
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri .... 142
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın
Temsilleri ....................................................................................... 142
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın
Temsillerinin Ele Alınışı...................................................................... 142
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili ............................. 142
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı........................................................................................ 142
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele
Alınışı ........................................................................................ 143
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili . 143
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili ....... 143
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı........................................................................................ 143
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin
Ele Alınışı .................................................................................. 144
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri ..................................... 144
3.a. Tüketen Kadın Kimliği ........................................................ 144
3.b. Süper Kadın Kimliği............................................................ 145
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri ................... 146
1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber
İçeriklerinde Temsili ....................................................................... 146
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ..................................... 146
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri .......... 147
8. COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE YER ALAN KADINLA İLGİLİ
HABERLERİN ANALİZİ ............................................................................ 148
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili ............................................ 148
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın
Temsilleri .............................................................................................. 148
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri........... 150
VII
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın
Temsilleri .............................................................................................. 150
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin
Ele Alınışı .................................................................................................. 153
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili .................................... 153
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda)Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı ... 154
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı 156
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili ....... 156
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili .............. 156
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol
Ayrımı .............................................................................................. 157
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele
Alınışı ............................................................................................... 157
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri............................................ 157
3.a. Tüketen Kadın Kimliği ............................................................... 157
3.b. Süper Kadın Kimliği .................................................................. 159
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri .......................... 159
1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde
Temsili .................................................................................................. 159
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası ............................................ 164
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri................. 170
SONUÇ ....................................................................................................................... 172
KAYNAKÇA .............................................................................................................. 180
EKLER LİSTESİ
TABLO LİSTESİ
VIII
GİRİŞ
Toplumsal değişim sürecinde toplumlar, geleneksel yapılardan modern yapılara
doğru devinim içinde bulunmaktadır. Toplumun bütün kesiminde gerçekleşen bir süreç
olarak değerlendirilen toplumsal değişme süreci, o toplumun içinde bulunan her kurum
ve her bireyi yakından etkilemektedir. Toplumsal değişmeyle birlikte aile yapısında,
kadın ve erkek kimliklerinde de büyük değişimler gözlenmektedir. Bu bağlamda kadın ve
erkek kimliklerinin farklı şekillerde konumlandırılışı, toplum yapılarına göre farklılık
göstermektedir. “Toplumsal cinsiyet ayrımı” olarak tanımlanan kadın-erkek arasındaki
farklılıklar düzeyi ve kadın ve erkeğin farklı konumlandırılışı, toplumun kendi yapısı
içerisinde şekillenmektedir.
Tarih boyunca kadın ve erkek birbirinin karşıtı bir alanda konumlandırılmakta ve
birbirine göre hiyerarşilendirilmektedir. Kadın ve erkeğin endüstriyel alanda aynı ya da
benzer çalışma rollerindeki, konumlarının sayıca artışına rağmen, kadının konumu
eşitsizliğini sürdürmektedir. Toplumsal yaşamda erkek ve kadınlar, birbirini tamamlayan
bir şekilde değil erkeğin kadına üstünlüğü ile belirlenen bir yapıda yer almaktadır. Bu
ayrım, kişilerin özel ve kamusal yaşantılarında, belirleyici halde bulunmaktadır.
Toplumsal cinsiyet ayrımı sürecinde, medya da önemli bir konumda yer almakta ve
medyanın hegemonik bir araç olduğu kabul edilmektedir. Medya (Gazeteler, dergiler,
televizyon, radyo vb) yer verdiği kültürel içeriklerle toplumsal hegemonyayı yeniden
üretmektedir. Özellikle medya içeriklerinin, toplumsal cinsiyet ayrımını ortaya koyan ve
pekiştiren yanı olduğu anlaşılmaktadır.
Bireylerin toplumu algılamalarında, büyük etkiye sahip araçlar olarak tanımlanan
kitle iletişim araçları sayesinde bireyler, gördükleriyle kendi zihninde oluşan sembolleri
birleştirerek özdeşleşmekte ve medya bu şekilde topluma ait yeni değerler ve erkek kadın
kimliklerini inşa etmektedir. Kitle iletişim araçlarında, toplumsal değişme sürecinde
kadının geleneksel rollerinde bir farklılaşma olup olmadığı, kadının toplumdaki
konumunun ne şekilde etkilendiği ve toplumsallaşmanın aracı kurumlarından biri olan
basının kadını nasıl konumlandırdığını açıkça belirginleşmektedir.
Yazılı basının kadını nasıl konumlandırdığı,
basında yansıtılan kadın imajının
geleneksel, geçiş, modern, postmodern ya da tüketen kalıplarının hangisine uygun olduğu
haber dili ve kullanılan fotoğraflarda kendini göstermektedir. Kitle iletişim araçlarının
iletileriyle bireylerin dünya görüşü üzerinde etkide bulunulmakta ve "ideal" kadın, anne,
IX
erkek, aile gibi kalıplar yaratılmaktadır. Erkek egemenliğin ön plana çıkarıldığı erkeğin
“güçlü, kuvvetli, egemen” kavramlarıyla temsili söz konusu iken, kadın “fedakar anne,
sadık eş,” gibi özellikleriyle konumlandırılmaktadır.
Kitle iletişim araçlarında kadınlar sözkonusu kalıpların yanı sıra cinsellikleriyle de
ön planda yer almakta ama erkek egemen söylemlerce tanımlanmış cinsel kimlikleriyle
var oldukları görülmektedir. Medyada kurulan kadın kimlikleri giderek artan bir biçimde
erkek egemen söylemlerce tanımlanan bir cinsellikle örtüşür hale gelmektedir. Bu söylem
ana hatlarıyla kadını pasif kolayca el konulabilir, hükmedilebilir bir cinsel haz nesnesine
dönüştürmektedir1.
Kapitalist üretim anlayışından etkilenen kitle iletişim araçları, toplumsal değer
yargılarına uygun kadın-erkek imgesine göre üretim yaparken, var olan feodal değerleri
olduğu gibi kabul etmekte, sorgulamadan yeniden üreterek, erkek egemen ideolojinin
toplumsal yaşamda sürmesine katkıda bulunmaktadır. Kitle iletişim araçları ile dayatılan
kadın imajı, toplumda kadına yüklenen rollerle uyum göstermekte ve bu rol ya “güzel,
hoş iyi eş, iyi anne, iyi ev kadını” ya da cinsel obje olarak iyi-kötü olarak
tanımlanmaktadır.
Kitle iletişim araçları ayrıca kendi yayın politikalarına göre, kadın kimliğini
maniple etmektedir. Yazılı basının ikinci büyük grubunu oluşturan dergiler de yayın
politikalarına uygun olarak kadını konumlandırırken muhafazakâr çizgide yer alan
dergiler kadını, aile içinde tanımlayan egemen görüşünden yola çıkarak, onu ev içi alana
hapsetmekte ve “iyi bir eş ve fedakâr sadık bir anne” olması yönünde inşa etmektedirler.
Kadını öne çıkaran modern ve postmodern kadın kimliğinin ön plana çıkarıldığı dergiler
de ise, kadın ve erkek ilişkilerinde “seks, flört, cinsellik, diyet, sağlık, spor, alışveriş,
moda, vb.” konularda kadın kimliği konumlandırılmakta ve kadın “meta”laştırılmaktadır.
Çalışmanın temel konusunu oluşturan “Popüler Kadın Dergilerinde Toplumsal
Cinsiyet Ayrımının Temsili: Cosmopolitan ve Bizim Aile Dergileri” başlıklı tezde,
toplumsal cinsiyet ayrımı temelinde kadının ve erkek temsilinin farklı yayın politikalarına
sahip dergilerde farklı biçimlerde sunulduğunun ortaya konulmasıdır.
Bu çalışmanın birinci bölümde, “Toplumsal Yapı ve Toplumsal Cinsiyet Ayrımında
Kadın” başlığı altında toplumsal yapı ve farklı toplum yapılarındaki kadın kimliklerine
değinilmektedir. İşbölümü ve uzmanlaşmanın gelişmediği, nüfusun az, toplumsal kontrol
1
Ayşe Saktanber, Türkiye'de Medya'da Kadın: Serbest Müsait Kadın veya İyi Eş Fedekar Anne, Der; Şirin
Tekeli, 1980'ler Türkiye'sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, İstanbul: İletişim,1995.s.213.
X
mekanizması görevini geleneklerin üstlendiği, üyeler arası sıkı ve yakın ilişkilerin
egemen olduğu ve “biz” duygusunun ön planda olduğu geleneksel toplum yapılarında
“geniş aile” kavramına değinilmekte ve kadın “anne, fedakâr eş, çocuk doğurmakla
görevli, ev içi alanla sınırlı birey” olarak tanımlanmaktadır.
Kentleşme olgusuyla beraber kırdan kente göç edenlerin hızlandığı, kentlerde
geleneksel ve modern toplum yapısının özelliklerinin bir arada görüldüğü, geçiş
toplumlarında kadın kimliği ise, yine erkek hegemonyası altında fakat üretim sürecinden
tümüyle koparak “gündelikçilik, temizlikçilik” diye tanımlanan ev işlerini düşük ücret
karşılığı ve çoğunluğu sosyal güvenceden yoksun olarak sürdürmektedir.
Sanayileşmeyle birlikte tarıma dayalı geleneksel toplumun yerini sanayi
toplumlarının ve geniş ailenin yerini çekirdek ailenin almasıyla modern toplum yapıları
oluşmaktadır. Modern toplum yapılarında kadın klasik ev içi rollerinin dışına çıkmakta ve
büyük kentlerde yaygınlaşan kreşler, anaokulları sayesinde kadının çocuk yetiştirme
işlevi hafiflemektedir. Bu kurumlar sayesinde artık kadın daha özgür hale dönüşmektedir.
Modernlikten tamamıyla kopuş olarak ifade edilen Postmodern anlayışta ise, kadın
tüketim odaklı, tek tipleşen, imaj ve görüntüsüne önem veren kimliğiyle ön plana
çıkmaktadır.
Çalışmanın ikinci bölümde, “Toplumsal Cinsiyet Kavramına Teorik Yaklaşımlar”
başlığı altında çeşitli teorik yaklaşımlara göre toplumsal cinsiyet konusu ele alınmaktadır.
Bu teorik yaklaşımlar, Yapısal Fonksiyonalist Yaklaşım, Çatışma Yaklaşımı, Sembolik
Etkileşimci Yaklaşım, Feminist Yaklaşım, (Radikal Feminizm, Liberal Feminizm,
Marksist-Sosyalist Feminizm, Kültürel Feminizm) ile incelenmektedir. Ayrıca yine ikinci
bölümde “Kitle iletişim Sürecinde Kadın ve Erkek Temsilleri” başlığı altında kadın
kimliğinin yeniden inşası ve özellikle dergi içeriklerinde kadın kimliğinin yeniden inşası
konusuna değinilmektedir.
Çalışmanın üçüncü bölümünde ise araştırma bölümü yer almaktadır. Araştırma
Cosmopolitan ve Bizim Aile (aylık kadın ve aile dergisi) adlı iki dergi üzerinde ele
alınmaktadır. Derginin kapak ve içeriklerinde (haber içerikleri, haber başlıkları,
fotoğraflar, illüstrasyonlar) modernleşme ve feminist kuramlar ışığında, toplumsal
cinsiyet
ayrımcılığına yönelik veriler ortaya çıkarılmakta ve değerlendirmeye
gidilmektedir. Araştırmada nitel veriler ışığında içerik analizi uygulanmaktadır.
XI
I. BÖLÜM: TOPLUMSAL YAPI VE TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMINDA
KADIN
A. TOPLUMSAL YAPI VE KADIN
Toplumsal yapı, toplumu oluşturan öğelerin birbirleri arasındaki etkileşim
biçimleri olarak tanımlanmaktadır. Bu öğelerin başında gelen ve toplumsal yapının
bütünleyici parçalarını oluşturan “statü ve rol” bireylerin birbirleri ile ilişkilerini
düzenlemede önemli rol oynamaktadır. Toplumsal yapı içerisinde, hangi statülerin yer
alacağı, statülerin sıralanışı ve o statülere ilişkin rollerin uygulanış biçimi de o
toplumsal yapının niteliğini belirlemektedir. Toplumsal yapı kavramı birçok araştırmacı
tarafından farklı şekillerde tanımlanmaktadır.
Parsons’a göre1 “toplumsal yapı, aktörlerin toplumsal ilişkilerinin kalıplaşmış
sistemidir”. Ona göre, yapı, aktörlerin toplumsal ilişkileri nasıl kurdukları ile ilişkilidir
ve bireyler belli roller üstlenmişlerdir. Toplumsal bir pozisyon ve rol sahibi olan kişiye
“aktör” diyen Parsons, bu aktörü “toplum içinde yaşayan ve toplumdan etkilenen
birey” olarak tanımlamaktadır. Söz konusu, bu aktörlerin, belli bir rolü ve statüsü
olmasından dolayı davranışları ve eğilimleri toplumsal rolün gerekleri içinde
yönlenmektedir. Parsons’un vurguladığı, aktörlerin toplumsal ilişkileri olarak ifade
ettiği şey, Linton’un rol kavramı tanımına denk düşmektedir. Linton tarafından ortaya
atılan ‘rol kavramı’ toplumsal olarak belirlenen ve bireylerin statülerine ilişkin, yerine
getirdiği eylemi ifade etmektedir.
Linton’a göre2 toplumların fonksiyonlarını yerine getirmesi bireylerin ya da
grupların karşılıklı davranış kalıplarına sahip olmalarına bağlıdır. Bu kalıpların içinde
en önemli yeri statüler tutmaktadır. Ona göre, statü soyut olarak belli bir kalıba sahip bir
pozisyon demektir ve birey çeşitli statülere sahiptir. Statü böylece, bireyin toplum
içindeki yerini belirlemektedir. Linton’a göre rol ise, statünün dinamik tarafıdır. Birey,
statüsünün hak ve görevlerini yerine getirmeye başladığı zaman bir rolü yerine
getirmektedir ve rol ile statü birbirinden ayrılamaz. Bireyin toplumda yerine getirmesi
gereken tutum ve davranışlarını ise bu statü ve rol karışımı belirlemektedir. Radcliffe
1
Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, İstanbul: Remzi, 1995, s.156.
Ralph Linton, The Study of Man, Appleton Century Crofts, New York, 1936, ss. 113-115, Aktaran:
Emre Kongar, a.g.e., s.154.
2
1
Brown3 da toplumsal yapıyı, kişiler ve aktörler arasındaki ilişkilerin bütünü olarak
tanımlamaktadır. Yani bireyin tutum ve davranışlarını örgütleyici statü ve roller kurulan
iletişim modelleriyle diğer bireylerle olan etkileşim sürecinde belirleyici olmaktadır. Bu
roller çerçevesinde farklı kişilerle kurulan ilişki etkileşimlerinin sistematik bütünlüğü
toplumsal yapıyı oluşturmaktadır. Birey çok sayıdaki statülerine ve bu statülerin
tanımladığı rollerine göre kazandığı kimlikleriyle özdeşleşerek, hem bu rollerini yerine
getirebilmekte hem de bu rolleri kimliğine bağlamaktadır. Bunlar toplumun örgütlülüğü
açısından da işlevsel öneme sahip olmaktadır.
Rol ve statü kavramı, toplumsal yapıyı ve onu oluşturan birimler arasındaki ilişki
biçimlerini çözümlemede oldukça açıklayıcı bir kavramsal çerçeve sunmaktadır. Rol
kavramı, toplumsal yaşam içinde bireylerin belli konumları işgal ettikleri ve sahip
oldukları bu konuma uygun olarak kendilerinden beklenen belli davranış kalıpları
olarak vurgulanmaktadır. Bu bağlamda statü ve rol kavramlarını birbirinden ayırmak
güçtür ve statüsüz bir rol, rolsüz bir statü düşünülememektedir.
Toplumsal yapının ve kültürel yapının önemli öğesi olan statü ve roller, aktörün
(bireyin) toplum içindeki ilişki sürecini belirleyen bir unsurdur. Toplumsal yapının asıl
öğesi olan aktörlerin (bireylerin) ilişkilerinin değişmesi, toplumsal ilişkilerinde
farklılaşmasına sebep olmaktadır. Sözü edilen toplumsal yapının bütünlüğü içerisinde
gerçekleşmekte olan bu değişim, beraberinde toplumsal değişimini de getirmektedir.
Toplumsal değişim süreci birçok araştırmacı tarafından∗ farklı bakış açılarıyla ele
alınmaktadır.
Araştırmacı İbrahim Yasa4, bir bütün olarak ele aldığımız toplumsal ilişkilerdeki
değişmeyi, bir ya da birden çok öğenin birlikte ya da ayrı ayrı etkileri ile ortaya çıktığını
ve değişme olgusunun toplumsal
yapının
bütünü üzerinde etkili olduğunu
vurgulamaktadır. Toplumsal değişmeyi toplumun bütün kesimlerinde gerçekleşen bir
3
Önal Sayın, Sosyolojiye Giriş, İzmir: Erdem, 1985, s.25. Aktaran: Ayşe Çatalcalı, ‘1990-1998 Yılları Arasında
Yazılı Basının Kadın Olgusuna Yaklaşımı’, İzmir: Ege, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2000, s. 10.
∗
Ferdinand Tönnies, ilişkilerin duygusal ya da akılcı oluşu temel değişkeni ile “Gemeinschaft” (Cemaat) ve
Gesellschaft”(Cemiyet), Durkheim, dayanışma ile “mekanik ve organik dayanışma”, Marx, Üretim ve mülkiyet
ilişkileri ile “Feodal Toplum , Kapitalist toplum-Sosyal Toplum” Cooley, Grup içi ilişkiler ile ‘Birincil ve İkincil
Gruplara Dayalı Toplum”, Parsons, Rol davranışlarının kalıp değişkenleri ile “Topluluk ve Toplum”, Lerner, Empati
ve fikir düzeyi ile “Geleneksel Toplum ve Modern Toplum” ve Levy, Yapısal farlılaşma ile ‘‘Geleneksel Toplum ve
Modern Toplum” ayrımına gitmektedir. Bkz. Emre Kongar, a.g.e, s.241.
4
İbrahim Yasa, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, Ankara: TODAİE, 1970, s.28.
2
süreç olarak belirleyen Yasa, değişimin toplumun her kesiminde eş zamanlı olmadığını
ve değişmenin gerek hızının gerek kapsamının toplumun tüm yönleri için değişik
olabileceğini ileri sürmektedir.
Bu perspektifle, Ülgen Oskay5 da “toplumsal değişme” kavramını “toplumsal
yapıda ve dolayısıyla toplumsal ilişkiler düzeninin biçiminde, özünde ve onu oluşturan
öğeler arasındaki dengede veya toplumsal kurumların kendilerinde ve aralarındaki
ilişkilerde meydana gelen niceliksel ve niteliksel farklılaşmalar, başkalaşmalardır”
şeklinde tanımlamaktadır.
Oskay, toplumsal değişim sürecini, toplumsal yapı ve ilişkiler düzeninde,
toplumsal kurumların birbirleriyle olan ilişkilerinde ararken araştırmacı Barlas Tolan
ise, söz konusu Ülgen Oskay’ın toplum içindeki değişim sürecini bireye
indirgemektedir.
Barlas Tolan6, birey değer tutum ve davranışlarındaki değişmeleri, diğer kişilerle
olan ilişkilerine yansıtacağını ifade etmektedir. Böylece oluşan bir etkileşim içerisinde,
yenilik ve değişme yaratıcı kültürel kalıplar, çevreye yayılmaya başlamaktadır. Bu
süreç, üyesi olunan grup ya da sınıfın değer norm ve davranışlarına da yansımakta, bu
grup veya sınıfın toplumdaki yerine ve etkinliğine göreli bir biçim ve ölçüde toplumun
bütününü değişmeye zorlamaktadır.
Bu açıdan bakıldığında, toplumsal ilişkiler bütünü içinde toplumların değişme
hızı ve yoğunlukları aynı olmasa da toplum içindeki her öğenin yani tüm toplumların
sürekli bir oluşum içinde olduğu görülmektedir. Toplumsal değişme kavramını
açıklayan araştırmacılar, Durkheim, Tönnies, Cooley, Marks, Merton, Parsons, Lerner,
Levy ve Kıray’ın yaklaşımlarına dikkat çekmekte fayda bulunmaktadır.
Durkheim7, toplumsal değişim süreci içinde ilkel topluluktan (mekanik
dayanışma) endüstriyel topluma (organik dayanışma) doğru bir geçiş olduğunu
belirtmektedir. Ona göre, toplumsal değişimin özünü oluşturan temel öğe, işbölümüne
dayalı toplumsal farklılaşmadır. Başka bir deyişle, gelişen teknoloji sonucu
5
Ülgen Oskay, Geçiş Dönemi Tipi Olarak Kömür Havzası Maden İşçisi, İzmir: Ege, 1983, s.11.
İbrahim Yasa, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, a.g.e., s.28.
7
Ülgen Oskay, Sosyolojik Düşünce Tarihi, İzmir: Ege, 1990, s.105.
6
3
işbölümünün artması, toplumsal yapının örgütlenişini etkilemekte ve insan ilişkileriyle
beraber toplumsal yapıyı farklılaştırmakta yani değiştirmektedir. İşbölümünün nüfus
artışı ile doğru orantılı olduğunu belirten Durkheim, toplumsal işbölümü geliştikçe
bireyler arasındaki farklılaşmanın da çoğaldığını vurgulamaktadır. Bu farklılaşmaya yol
açan, görev ve meslek açısından yaşanan özelleşmedir. Ancak Durkheim’a göre,
toplumsal işbölümü teknik, mesleki ya da ekonomik işbölümünden farklıdır.
Mesleklerin farklılaşması, üretici çalışmaların çoğalması toplumsal farklılaşmanın veya
toplumsal işbölümünün bir belirtisi, bir sonucudur. Ülgen Oskay, Durkheim’ın
görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır8:
“Toplumsal işbölümü toplumsal bir olgudur. Bu olgunun nedenini başka
bir toplumsal olguda aramak gerekir ki, bu da nüfusun hacmi ve sıklığı veya
yoğunluğudur. Nüfus sıklaştıkça yaşam mücadelesi artar. Nüfus sıklığı
artan bir toplumda herkes aynı iş görseydi örneğin hepsi ayakkabıcı olsaydı
bu topluluğu oluşturan bireylerin bir arada yaşamaları çok güçleşirdi. Bu
durumun etkilerini ortadan kaldırmak veya azaltmak için bireylerin
oluşturdukları toplumsal farklılaşma ile aynı uğraşı dallarındaki olumsuz
rekabet önlenmiş olur. Farklı uğraşı ve meslekler seçen bireyler, toplum
içinde farklı görevler alarak hem birlikte yaşama, hem de kendi katkılarıyla
canlı bir organizma olan toplumdaki fonksiyonlarını yerine getirerek
toplumun idamesini sağlama olanağı bulur”.
Durkheim burada işbölümünün, nüfus artışının zorunlu sonucu olduğunu
vurgulamaktadır. Ancak Durkheim’a göre, toplumsal işbölümü sadece nüfus artışıyla
değil teknolojik gelişme sonucunda da belirginleşmekte ve işbölümünün toplumsal
dönüşüme katkısı olmaktadır. O’na göre,
“Teknolojik gelişimin gittikçe etkinliğini arttırması ile toplumlar ilerledikçe
bu farklılaşma daha da önem kazanır ve organik dayanışma mekanik
dayanışma üstüne egemenlik kurar.
işbölümünün,
çeşitli
gereksinimleri
Böylece Durkheim toplumsal
karşılamada
insanlar
arasında
sağladığı dayanışmadan ötürü, toplumda bütünleştirici ve denge sağlayıcı
8
Ülgen Oskay, Sosyolojik Düşünce Tarihi, a.g.e. s.105.
4
bir rolü olduğunu savunur. Çünkü işbölümü insanlar arasında onları
devamlı olarak birbirlerine bağlayan karşılıklı dayanışma sağlayan bir hak
ve görevler sistemi yaratır” 9.
Durkheim’ın tanımladığı mekanik dayanışma üzerine kurulan toplumlar, nüfusun
az, işbölümünün olmadığı toplumlarda hâkim olmaktadır. Bu toplum yapısı günümüzde
ise, kırsal ve geleneksel toplum yapılarını yansıtmakta ve bireyler ortak inanç ve
değerleri paylaştıkları için henüz farklılaşmamış ve birbirlerine benzemektedir.
Mekanik dayanışmaya dayanan toplum yapılarında “biz bilinci” en önemli özelliği
oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra işbölümünün artmasıyla bireyler arası farklılık
başlamakta ve toplumlar mekanik dayanışma üzerine kurulan geleneksel toplumdan
organik dayanışma üzerine kurulan sanayi topluma dönüşmektedir.
Benzerliğe dayalı mekanik dayanışmanın karşıtı olan, farklılaşmanın sonucu
olarak beliren organik dayanışma, daha çağdaş bir oluşum olma özelliği taşımaktadır.
Organik dayanışmayla birlikte toplumsal işbölümü, ekonomi, hukuk, din, siyasal düzen
gibi tüm toplumsal olgu ve oluşumlar, “biz bilincinin” zayıflamasına sebep olmaktadır.
Toplumsal farklılaşma veya işbölümünün gelişmesi, bireylerde başkalarından farklı
oldukları bilincini oluşturmakta, bireysel bilincin toplumsal bilinci giderek daha fazla
etkilemekte ve zayıflatmaktadır.
Durkheim10 belirtilen bireysel bilincin daha fazla etkili olduğuna, bireyleri
bütünleştirmekte toplumun yetersiz kaldığına ve toplumda ya da grupta meydana gelen
göreli bir kuralsızlığın varlığına işaret etmektedir. Bu durumu da “anomi”∗ kavramıyla
açıklamaktadır. “Anomi” kavramını Durkheim’den sonra Merton ele alarak
geliştirmiştir.
Toplumsal değişim sürecini Durkheim’ın “anomi” kavramıyla açıklayan
Merton11, “anomi” kültürel norm ve amaçlar ile bireyleri bunlara uygun ve uyumlu
davranışlarda bulunmaya zorlayan toplumsal yapı arasındaki kopma hali olarak
9
Ülgen Oskay, Sosyolojik Düşünce Tarihi, a.g.e.,s.105.
Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, a.g.e., s.162.
∗
‘Anomi’, özellikle kültürel norm ve amaçlar ile grup üyelerinin bu norm ve amaçlara uygun davranışlar yapmalarını
sağlayan ve toplumsal yapı tarafından saptanan kapasiteleri arasında kopma olduğu zaman ortaya çıkan kültürel
yapının yıkılması durumu olarak tanımlanmaktadır. Robert K. Metron, Social Theory and Social Structure, The
Free Pres, GlencoeIII, 1964, s. 162. Aktaran: Emre Kongar, a.g.e. s.154.
11
Barlas Tolan, Toplumbilimlerine Giriş, Ankara: Savaş,1983, s.66.
10
5
tanımlanmaktadır. Söz konusu kopmalar, nicel ve nitel yönden önem kazandığı oranda,
kültürel yapı (değer, norm ve amaçlar vb) yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya
kalmaktadır.
Araştırmacı Merton12, bu tanımdan hareketle bireyin çevresini, “kültürel ve
toplumsal yapı” olarak ikiye ayırmaktadır. Toplumsal yapı, bireylerin birbirleri ile olan
ilişkileri, kültürel yapı ise, toplumu oluşturan bireyler tarafından kabul edilmiş ortak
norm ve değerler sistemidir. Toplumsal yapı ile kültürel çevre arasında uyumsuzluk
olduğu zaman gerilimler meydana gelmektedir. Söz konusu gerilimler bireyin,
toplumsal çevresinin, kültürel normlara uygun eylemde bulunmasını sağlamakta ve bu
da değişmenin itici gücü ve değişme aracını ortaya çıkarmaktadır.
Araştırmacı Tönnies de toplumsal değişimi, Durkheim gibi ikili toplum modeliyle
açıklamaktadır. Durkheim’ın mekanik dayanışmanın egemen olduğu toplumlara
Tönnies, “cemaat (Gemeinschaft-topluluk)”, organik dayanışmanın egemen olduğu
toplumlara ise cemiyet (Gesellschaft-toplum)” adını vermektedir. Ona göre, toplumlar
cemaat tipi toplumlardan cemiyet tipi toplumlara dönüşmektedir.
Emre Kongar13, Tönnies ve Durkheim’ın toplum modellerinin ortak noktalarına
dikkat çekerek, mekanik dayanışmanın egemen olduğu topluma karşılık gelen cemaatin,
kan hısımlığı, komşuluk ve ortak bir zihniyet ile belirlendiğini ifade etmektedir.
Kongar’a göre, söz konusu bu toplumlarda değişme zordur. Organik dayanışmaya
karşılık olan cemiyet toplumlarında ise, bireyler arası ilişkiler çıkarlara dayanmakta,
örgütsel yapıda değişiklikler olabilmekte ve bireylerin gelişime açık olduğu
gözlenmektedir.
Toplumsal değişmeyi grup içi ilişkiler bağlamında ele alan Cooley de, “birincil
ve ikincil gruplara dayalı topluluk” ayrımını yapmaktadır. Cooley’in ifade ettiği birincil
grup; Tönnies’in cemaat, Durkheim’in mekanik dayanışmalı toplumuna, Cooley’in
ifade ettiği ikincil grup da; Tönnies’in cemiyet, Durkheim’ın organik dayanışmalı
toplum modeline karşılık gelmektedir.
12
Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği a.g.e. s.163.
Ferdinand Toennies, ‘Community and Society’, Çev., Charles P. Loomis, Michigan: Michigan State University
Pres, East Lansing, 1957, Aktaran: Emre Kongar, a.g.e., s.105.
13
6
Cooley’in14 birincil gruplara dayalı toplumların üyeleri nisbeten sabit, üyeleri
arasındaki ilişkiler duygusal nitelikte, belli amaçlara yönelmiş, yaygın ve kendi hatırları
için desteklenen ilişkilere sahip, üyelerinin yüz yüze temasının sağlandığı gruptur. Aile
ve arkadaşlık grubu buna örnektir. İkincil grup ise, üyeleri değişen, üyeleri arasındaki
ilişki belli alanları kapsayan, duygusal olmayan, ilişkileri yazılı kurallarla belirlenen,
belli amaçlara yönelen grup olarak tanımlanmaktadır. Bürokratik örgütler de bu grup
içine örnek verilmektedir. Birincil grupta üyeler arası fiziksel ve duygusal yakınlık,
grubun küçük olması gibi koşullar dikkati çekerken, ikincil grupta ise, bu özelliklerin
yerini akılcılık ve resmiyet almaktadır.
Toplumu15 ve toplumsal değişmeyi bireyle açıklayan bir diğer araştırmacı Weber
de bireylerin toplumsal eylemleri ve bu eylemlerin içerdiği “anlam” üzerinde
durmaktadır. Weber, toplumsal gerçeği, bireysel davranışlara ve onların anlamlarına
indirgeyerek toplumu bireyler arası ilişkilerin bir bütünü olarak yorumlamaktadır. O’na
göre, bir eylemin toplumsal bir nitelik alabilmesi için bireyin bu eylemine bağladığı
anlamın mutlaka diğer bireylerin geçmişteki şimdiki veya gelecekteki davranışları ile
ilişkili olması, hatta onları içermesi veya onlar tarafından içerilmesi gerekmektedir.
Geçmişteki bir saldırının öcünü alma, beliren bir saldırıya karşı koyma veya gelecekteki
bir saldırıya karşı önlem alma, toplumsal eyleme örnek gösterilebilmektedir.
Toplumsal gerçeğin ilk ve temel düzeyini, bireylerin toplumsal eylemleri
oluşturmaktadır. İkinci bir düzeyini de karşılıklı toplumsal ilişkileri doğuran bu
eylemlerin birbirleri ile ilintilenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu sürecin devam
etmesiyle, üçüncü bir düzeyde toplumsal oluşumlarla karşılaşılmakta ve böylece belirli
bir toplumsal düzene ulaşılmaktadır. Weber’e göre, bireyler arasında oluşan toplumsal
ilişkiler ağı, toplumun iskeletini meydana getirmektedir.
Birçok düşünürden farklı olarak Marks da alt yapı- üst yapı ayrımını gözetmekte
ve genel olarak toplumdaki üretim ve mülkiyet ilişkilerini kapsayan alt yapı kavramına
ağırlık vermekte, toplumu ve toplumsal yapıyı çözümlemeye çalışmaktadır. Marks,
14
T. B Bottomore, Toplumbilim, Ankara: Doğan, 1977, Aktaran; Engin Önen, ‘Germiyan Köylüleri ile Bu
Köyden İzmir’e Göçenlerin Yaşam Biçimlerinim Aile boyutunda Karşılaştırılması’, İzmir: Ege, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1987, ss.10-11.
15
Barlas Tolan, Toplumbilimlerine Giriş, a.g.e.,s.44.
7
toplumun yapısını büyük ölçüde ekonomik ilişkilerin, bir başka deyişle, alt yapının
etkilediğini savunmaktadır.
Marks,16 toplumsal değişmeyi, toplumun kendi içinden, üretim biçimi ve
güçlerine bağlı olarak meydana gelen bir kaynağa (çatışmaya) bağlamaktadır. İnsanlık
kaçınılmaz bir şekilde üretim ilişkilerine bağlı kalarak, sınıf çatışmalarının belirlediği
belli devrelerden geçmek zorundadır. Bu devreler∗ , ilkel komünal, köleci, feodal,
kapitalist (anamalcı), sosyalist ve komünist toplumdan oluşmaktadır.
Marks’ın bahsettiği “alt yapı ve üst yapı∗ ” arasındaki karşılıklı ilişki ve
etkileşimler, toplumsal yapının bütünlüğünde değişmeler yaratmaktadır. Sürekli bir
hareket içerisinde bulunan, toplumsal yapı, sürekli olarak yenilenen, kendi bünyesinde
bulunan, farklı özellik ve etkinliklere sahip olan toplumsal öğeler tarafından değişmeye
zorlanmaktadır. Ekonomideki nicel ve nitel gelişmelerin teknolojideki ilerlemelerin ve
demografik oluşumların birer sonucu olarak ortaya çıkan bu öğeler, değişimi sağlayan
unsurlardır. Toplumsal yapı ilişkilerinde ekonomik öğenin önemine dikkati çeken
Marks, üretim araçlarına sahip olanların, yani üretim sürecini kontrol eden toplumsal
grupların, kendi çıkarlarını korumak amacıyla çoğu kez değişmeye karşı direnç
gösterdiklerini de belirtmektedir.
Söz konusu toplumsal değişim, kaçınılmaz ve bir bakıma evrensel bir süreç olup,
zorunlu olarak bir ilerleme yaratmasa da bir hareket, bir dönüşüm getirmektedir. Bu
açıdan toplumlar hiçbir zaman durağan kabul edilmemektedir. Görülüyor ki birçok
araştırmacı toplumsal değişmenin nedenleri ve niteliği hakkında farklı modeller
16
Barlas Tolan, a.g.e.,ss.276-277.
İlkel toplum; üretim biçimi kollektiftir. Özel mülkiyet yoktur. Köleci Toplum: Üretim ana karakter olarak köleler
üstündeki özel mülkiyetle biçimlenir. Feodal Toplum; üretim ana karakter olarak toprak üstündeki özel mülkiyet ile
biçimlenir. Anamalcı Toplum; Üretim ana karakter olarak üretim araçları üstündeki özel mülkiyet ile biçimlenir.
Toplumcu Toplum: Üretim, üretim araçlarının kolektifleştirilmesiyle biçimlenmiştir. Erişim adresi:
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=45546 , Marks Nerede Yanıldı?, Felsefe, 09.06.2007, Erişim tarihi:
16 Nisan 2009.
∗
Alt yapı ve üst yapı kavramına biraz açıklık getirmekte fayda bulunmaktadır. Üst yapı, genellikle devlet, aile yapısı
ya da toplumda var olan ideoloji türleri gibi kurumları içine alan bir tortu kategoridir. Alt yapı ise ekonomidir. (…)
Alt yapının (temel) niteliği değiştikçe, üst yapının da niteliği değişir. Örneğin, feodal bir siyasal yapının kapitalist bir
siyasal yapıdan farklı olması normadır, çünkü bu iki ekonomi türü açıkça farklı temellere oturmaktadır. (…) Alt yapı
ve üst yapı modeli, onsekizinci yüzyıl romanın yorumundan tutun da, çağdaş toplumda aile yapısının
çözümlenmesine kadar uzanan çeşitli incelemelere ilham kaynağı olmuştur. Bu tür incelemeler genellikle sınıf
kavramını temel alır. Yani, temeldeki (altyapıdaki) üretim ilişkileri, öreğin toplumsal sınıflar arasındaki; işçilerle
kapitalistler arasındaki ilişkiler şeklinde ele alınır. Bu da altyapı üstyapıyı belirler anlamına gelir ki, üst yapının
karakteri büyük ölçüde hakim toplumsal, sınıfın ekonomik çıkarları tarafından belirlenmiştir. Erişim adresi:
http://ansar.de/sosyalbilimler/a/017.htm, (yazar adı ve kaynakça yoktur), Erişim tarihi: 16 Nisan 2009.
∗
8
kullanmakta ve birbirlerinden farklı yaklaşımlarla değişmenin grupsal, bireysel,
toplumsal yönünü ön plana çıkarmaktadırlar. Bunun sonucunda toplumların sürekli bir
devinim içinde olduğunu, durağan olmadığını, toplumun oluş nedeni olarak değişmenin
kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadırlar.
Toplumsal yapıyı ve değişim sürecini, Durkheim, Tönnies, Cooley, Marks,
Merton vb. çeşitli ayrımlarla sınıflandırmaya çalışmakta ve araştırmacıların çoğu
toplumun geleneksel toplumdan, modern topluma doğru dönüşüm geçirdiğini
belirtmektedir. Bu toplum yapıları kendi içlerinde farklı özelliklere sahip olmakta ve her
toplum yapısındaki değişim toplumsal yapının en küçük birimi olan aileyi ve buna bağlı
olarak bireyi etkilemektedir. Buradan hareketle, toplumları “geleneksel”, “modern” ve
“geçiş süreci toplum” ve “postmodern toplum” olarak yakından inceleyip bu toplum
yapıları içerisinde oluşan aile tipleri, toplumsal cinsiyet ayrımı ve kadın kimliğine
yönelik yaklaşımların aktarılması gereklidir.
9
B. TOPLUMSAL YAPI VE KİMLİK ETKİLEŞİMİ DOĞRULTUSUNDA
KADIN KİMLİĞİ
Toplum yapıları içinde yer alan bireyler, sözkonusu yapılar içinde kimlik
kazanmaktadır. Kimlik, kendimiz hakkında sahip olduğumuz çeşitli temsiller (görüşler,
imajlar, bilgiler vb) ve insanın kendini kavrayışının bir ifadesi olarak ele alınmaktadır.
Nuri Bilgin17, kimlik oluşum sürecinde, bireyin kendisinin (kavrayışını) bilincine
varması durumunu, belirli bir andan aniden ortaya çıkan veya miras alınan değişmez bir
kavrayış değil, insanın gelişim süreci boyunca diğerleriyle etkileşim içinde öğrenilen,
geliştirilen bir kavrayış olarak belirtmektedir.
Kimlik kavramı birçok araştırmacıya göre değişik şekillerde tanımlanmaktadır.
Ericson’a göre18, kimlik, bir bilinç (belirli konularda farklılığı ifade eder) ve bir süreç
(değişik koşullarda aynılığı ifade eder) olarak kabul edilmektedir. Ericson, bilinç olarak
ifade ettiği kimlik kavramını, bireyin kendi spesifikliği hakkındaki duygusu olarak
vurgulamakta, süreç olarak ise, bireyin yaşantılarının sürekliliğini sağlama yönündeki
bilinç dışı çabasını ve bir grubun idealleriyle dayanışmasını içerdiğini ifade etmektedir.
Nuri Bilgin, kimliğin yatay ve dikey yapısına vurgu yapmaktadır. Ona göre19
yatay kimlik;
“(….) ‘Okulda öğrencilerimin önünde “hoca” veya profesör kimliğime,
evimde baba veya eş kimliğime bürünüyorum, bunların dışında başka
kimliklerim de var, bunlar bulunduğum ortamlara göre değişen kimliklerim.
Bir sarımsak yapısını andırırlar. Sarımsağın “dişleri” gibi birbirleriyle
çelişmeden yan yana bulunurlar, zamana ve mekâna göre biri veya diğeri
öne çıkar, ancak tüm bu durumlarda ben hep aynı kişi olduğum ölçüde bir
birlik söz konusudur’ cümleleriyle tanımlanmaktadır.
Nuri Bilgin kimliğin dikey yapısını da şöyle aktarmaktadır:
17
Nuri Bilgin, Kimlik İnşası, İzmir: Turmaks, 2007, ss.78-79.
Nuri Bilgin, a.g.e, s.229.
19
Nuri Bilgin, ‘Demokrasi Kültürü ve Globalleşme’ ‘Ahlak Politika ve Kültür’ , ‘Politik Kültür ve
Cumhuriyetçi Demokrasi’ konulu bildiri, İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV), Birinci Ulusal Kültür
Kongresi, 1997, Aktaran: Ayşe Çatalcalı, ‘1990-1998 Yılları Arasında Yazılı Basının Kadın Olgusuna Yaklaşımı’
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Ege Ünv, Sosyal Bilimler Ens. Gazetecilik Anabilim Dalı, 2000, s. 14.
18
10
“Bir soğan yapısına benzetilebilir. Burada hiyerarşik bir yapılanma söz
konusudur ve kimliklerinden biri diğerinden daha başattır, üsttedir.
Cumhuriyetçi demokrasi anlayışında yurttaşlık, tabiri caizse, soğanın en
geniş tabakasını, dış kabuğunu oluşturur. Kimliğini yatay yapısına
karışmayan bu anlayışı, dikey yapı söz konusu olunca belirli bir renk
taşıyan cemaat veya topluluk kimliklerini altta, nispeten renksiz olan
yurttaşlığı ise üste koyar. Bu farklı kimliklerini, kültürlerini ve geleneklerini
bir arada yaşatmanın, mevcut dünya koşullarındaki en uygun yoludur”.
Nuri Bilgin’in “yatay ve dikey” olarak açıklamaya çalıştığı kimlik kavramı,
çocukluk yıllarından itibaren gelişen kimlik oluşum sürecinde sürekli ve aşamalı bir
şekilde değişiklik göstermektedir. Kimlik oluşum sürecinin ilk basamağında öncelikle
çocuk bireyin ‘özdeşleşme süreci’ içinde yer aldığı bilinmektedir. Çocuk, özdeşleşme
modellerini ailede ve yakın çevresinden almaktadır. Özdeşleşme mekanizmaları çocuk
bireyin belirli bir modelin basit tepkilerinden ziyade davranış tarzını, özel bir
koşullanma veya öğrenme olmaksızın kendiliğinden taklit ederek kendine örnek alması
süreci olarak tanımlanmaktadır.
Özdeşleşme mekanizmalarının, sadece çocuk bireyin etrafındaki birtakım
modelleri pasifçe alması şeklinde ve tek yönlü olarak işlemediğini savunan Lipiansky20
çocuk bireyin çevresinin de onu kendi değer sistemlerine ve kültürel konumlarına göre
belirli bir modelle özdeşleştirmeye çalıştığını ileri sürmektedir. Ona göre, özdeşleşme,
bireye
“isim”
verilmesiyle
başlamakta,
birey
sosyal
olarak
bir
yerde
konumlandırılmakta, bazı hallerde birtakım “lakaplar” verilmekte, kişisel yetenekleri,
erdemleri, becerileri, zevkleri konusunda değerlendirilmekte ve ana-babasının mesleği,
fakir veya zengin oluşu, köylü-kentli, yerli-yabancı, sosyal konumunun alçak veya
yüksek, azınlık veya çoğunluk grubunun üyesi olup olmayışı, milliyeti, dini ve mezhebi
öğretilmektedir. Çocuk birey, böylece yavaş yavaş aidiyet gruplarını, yani katıldığı
grupları içselleştirmekte ve yıllar geçtikçe çocuğun özdeşleşme alanı, aileden okula
arkadaş çevresine ve diğer aidiyet gruplarına ve referans gruplarına doğru
genişlemektedir.
20
Nuri Bilgin, Kimlik İnşası, a.g.e. ss.78-79.
11
Çocuğun aidiyet duygusunu ilk hissettiği kurum olarak kabul edilen, toplumun en
küçük birimi ‘ailenin’, kimlik sürecinin gelişiminde büyük öneme sahip olduğu
savunulmaktadır. Aile içindeki etkileşimler çerçevesinde oluşan kimlik sürecinde,
‘kendi’ ve ‘ben’ kavramları, önce anne, baba ve sonra diğerlerinin beklentilerine uygun
biçimde benliğin bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Aile içinde anne ya da babayı
örnek alarak taklit eden çocuk, daha sonra kendi kişiliğine ‘kendim’ tanımlamasıyla
gönderme yapmakta ve roller bu evrede anne baba tarafından belirleniyorsa da sosyal
biri olma yoluna girilmektedir. Son aşamada ise, dili kullanma yeteneği artan çocuğun
iletişim olanakları genişlemektedir. Bu doğrultuda, nasıl statü ve rol ayrılmaz bir bütün
olma özelliği gösteriyorsa ‘kimlik’ ve ‘benlik’ kavramı da iç içe geçmiş kavramlar
olarak göze çarpmaktadır.
Harter’e göre, benlik ve kimlik kavramlarına yönelik ilk tanımı William James21
yapmaktadır. James’e göre, benlik hem özne-ben (I) hem de nesne–ben (me)
durumundadır. Bir başka deyişle, benlik yaşantıları, düşünceleri olan, bilgi yapılandıran,
aktif olarak düşünen, kendini betimleyebilen, değerlendiren, diğerlerinin ve kendisinin
kendi hakkındaki betimlemelerinden etkilenen bir özellik topluluğu yani nesnedir.
Bilgin22, benlik kavramını “bir kişinin kendi hakkındaki temsillerinin bir bütünü”
veya “bir kişinin, onu diğerleriyle benzer veya farklı kılan bireysel özelliklerinin
bütünü” olarak tanımlamaktadır. Araştırmacı George Herbert Mead ise, benlik
kavramını toplumsal bir veri olarak tanımlamaktadır. Mead’e göre23, davranışlar yoluyla
belli roller oynanmakta; yani başkalarının bizden bekledikleri davranış türüne göre
hareket edilmektedir hatta daha doğru bir deyişle, bizden beklenilen biçimde
davranılmaktadır. Bu nedenle birey için benlik, toplumsal bir veri olmaktadır.
Tajfel24 de benlik kavramını tanımlayıp benlik kavramına farklı bir boyut
getirerek her kişinin benlik imajının en azından iki önemli parçayı kapsadığını ifade
21
S. Harter, “The Construction and conservation of the self : James and Cooley revisited”, Self, Ego and Identity,
(Der). D.K. Lapsley ve F.C. Power, NY: Springer Verlag, 1988, Aktaran: Gülgün Meşe, Sosyal Kimlik ve Yaşam
Stilleri, İzmir: Ege Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Psikoloji Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1999, s.12.
22
Nuri Bilgin, Sosyal Psikoloji, İzmir: Ege Ünv. Edebiyat Fakültesi, 2008, s.211.
23
Barlas Tolan, Toplum Bilimlerine Giriş a.g.e., s. 48.
24
H. Tajfel, “Interindividual behaviour and intergroup behaviour”, (Der) H. Tajfel, Differentation Between Social
Groups: Studies in the Social Psychology of Intergroup Relations, London: Academic Press, ss.27-60, Aktaran:
Gülgün Meşe, Sosyal Kimlik ve Yaşam Stilleri, a.g.e., s.14.
12
etmektedir. Tajfel’e göre, bunlar “kişisel kimlik” ve “sosyal kimlik”tir. Turner∗ da Tajfel
gibi, benlik kavramının “bireysel ve sosyal kimlik” olmak üzere iki büyük alt bölümden
oluştuğunu vurgulamaktadır. Söz konusu sosyal kimlik, bireyin çeşitli sosyal gruplara
ilişkin
bilgi,
değerlendirme
ve
bilişlerini
içine
alan
bir
kavram
olarak
tanımlanmaktadır25. Tajfel’e26 göre, sosyal kimlik bireyin sosyal bir gruba veya gruplara
aidiyeti temelinde, bu aidiyetlerin taşıdığı değer ve duygusal anlamından çıkarılan
benlik kavramının bir bölümüdür.
Benliği
daha
birçok
araştırmacı∗
tanımlayıp
sınıflandırmaktadır.
Nasıl
davranılması gerektiğinin öğretilmesi çocuk bireyin doğduğu andan itibaren etkili
olmaktadır. Hem günlük yaşam hem de kültürel semboller kadın ve erkek rollerine
farklı imgeler yüklemektedir. Küçük yaşlardan itibaren içselleştirilmiş olan değerler,
çocuk bireyi bu beklentiler çerçevesinde davranmaya yöneltmektedir.
Cooley27, insanın kendisi hakkındaki görüşlerinin, diğer kişilerin ona verdikleri
tepkilerin bir yansımasıdır diyerek, bunu ayna-benlik (looking-glass self) olarak
tanımlamaktadır. Cooley’in ifade ettiği gibi;
Turner’e göre, benlik kavramının işleyişindeki değişikliklerle bireyler arası davranıştan gruplar arası davranışa
geçiş gerçekleşmektedir. Ona göre benlik kavramı bireylerin sosyal ortamda kendilerini görme gözleme esasına
dayanır. Benlik kavramı bireysel ve sosyal kimliği kapsayıcı niteliktedir. İçinde bulunulan ortamın özelliklerine göre
bireysel veya sosyal kimlik ön plana çıkmaktadır. J.C. Turner, “Social Identification and psychological group
formation”, (Der) H. Tajfel, European Developments in Social Psychology, London: Cambridge Press, 2, ss.518538, Aktaran: Gülgün Meşe, a.g.e., s.14.
25
H. Tajfel, Experiments in a vacumm. “The Context of Social Psychology: A Critical Assesment” European
Monographs in Social Psychology 2, 1972, (Der) H. Tajfel, London: Academic Press, Aktaran: Gülgün Meşe,
a.g.e., s.14.
26
H. Tajfel, “Interindividual behaviour and intergroup behaviour, (Der) H. Tajfel, Differentation Between Social
Groups: Studies in the Social Psychology of Intergroup Relations, London: Academic Press, ss.27-60, Aktaran:
Gülgün Meşe, a.g.e., s.14.
∗
Çeşitli benlik araştırmalarını değerlendiren Monteil (1993) bunların dayandığı kavramsallaştırmaları şu şekilde
sınıflandırmaktadır. a) Bilgi Yapısı Olarak Benlik: Bu anlayış benliği, bilişsel bir yapı olarak anlar ve benliğin
deneysel olarak incelenmesini hedefler. Benliğe bilişsel yapı olarak yaklaşmak, onun bir takım karakteristiklere sahip
olmasını gerektirir; bu açıdan enformasyon birimlerinin düzenli karşılıklı ilişkiler içinde örgütlenmiş ya da benlik
öğelerinin bir bütünde karşılıklı bağlarla bağlanmış olduğu varsayımına dayanılır. b) Bilişsel Prototip Olarak Benlik:
Bu model benliği, bireyler belirli bir enformasyonu kendilerini betimlemek amacıyla kullandıklarında harekete geçen
bilişsel bir yapı olarak anlar. Bu modele göre, benlik bilişsel bir prototip gibi işler; bu prototip kişinin kendini
betimliyor saydığı niteliklerden oluşur; prototipe benzeyen veya uyan enformasyon daha kolaylıkla bütünleştirilir ve
hatırlanır. c) Bellek Yapısı Olarak Benlik: Benliği bilişsel yapı metaforuyla ele alan üçüncü bir yaklaşım, benliğin
bellekteki rolü üstünde odaklaşır. Bu yaklaşımdakilerin bir kısmı (Kihlstrom, Cantor, vb.) benliği, çağrışım ağı
olarak, yani benliğe ilişkin bilgilerin cümlecikler halinde kodlandığı bir bütün olarak anlar. Diğer bir kısmı (Markus,
Brewer, Robinson, Swanson vb.) benliğe ilişkin bilgilerin bellekte benlik şemaları halinde örgütlendiği görüşünden
yola çıkar. Bu çerçevede özellikle benliğe referans etkisi (self-referent effect) ve otobiyografik bellek üzerinde
çalışılır. d) Kültürle İlişkili olarak Benlik¨Bu anlayıştaki psikologlar, benliğin oluşumunda, kültürün rolü üzerinde
dururlar; bu çerçevede kültürel değerlerin sosyo-kognitif sonuçları ele alınarak kültürün bireyselci veya kollektivist
niteliğine göre benlik imgelerindeki farklılaşmalar incelenir.( Nuri Bilgin, Sosyal Psikoloji ,a.g.e, s.226.)
27
Nuri Bilgin, a.g.e, s.84.
∗
13
“(…) çoğu durumda, sosyal referans, bizim benliğimizin bir diğer zihin
tarafından değerlendirme tarzına ilişkin imajiner bir fikir biçimindedir ve
öz-saygımız, bu diğer zihne atfettiğimiz yargıya ilişkin tutumumuz
tarafından belirlenir. Bu tipte bir sosyal ben, yansıma-ben veya ayna-ben
olarak isimlendirilmektedir. Biz aynada nasıl yüzümüzü, silüetimizi ve
elbisemizi görüyorsak, bunlar bize ait olduklarından onlarla ilgileniyorsak
ve onların olmasını arzu ettiğimiz gibi olup olmamalarına göre, kendimizi
mutlu veya mutsuz hissediyorsak, aynı şekilde bu diğer zihinden hayali
olarak,
kendi
dış
görünüşümüz,
varolma
biçimimiz,
amaçlarımız,
eylemlerimiz, karakterimiz ve dostlarımız hakkında algılar edinmekte ve bu
algılardan az ya da çok etkilenmekteyiz.”
Cooley’in belirttiği ayna aşaması kimliğin oluşum sürecinde önemli bir yere sahip
olmaktadır. Ayna aşamasına göre, çocuk birey iki yaşına kadar aynadaki imgesini
tanımasıyla iki tür duygusal deneyim içindedir. Bunlardan birincisi, kendi vücudunun iç
deneyimi (organları, heyecanları, dokunma duyuları) bir diğeri ise, çocuk bireyin dış
görünüşünün aynadaki imgesidir. Cooley’in bahsettiği kimlik oluşum süreci de çocuk
bireyin bu iki deneyim arasında ilişki kurabildiği anda başladığını belirtilmektedir.
Mead28, kimlik oluşumunda bir diğer unsurun da “dil” olduğunu belirtmektedir.
“Mind, Me and Society” adlı klasik eserinde Mead, çocuk bireyin birinci aşama olarak
doğum anında tepkisel bir sisteme sahip olduğu için tepkisel ‘ben’ aşaması olarak
tanımlanmakta, ikinci aşamada ise, çocuğu diğer insanların davranışlarından oluşan
sosyal uyaranların düzenli uyarmaları sonucu, sembolleştirme ve imajinasyon
kapasitesine ulaştığı için, özne-ben aşamasında olduğunu belirtilmektedir. Nuri Bilgin29
Mead’in görüşlerini şu şekilde ifade etmektedir:
“Mead’e göre özne-ben aşamasındaki çocuk, onları bir rol biçiminde
kavrar, yani davranışlardaki bir düzenlilik olarak ayırt eder. Diğerlerinin
davranışını tanır ve önceden kestirir. Çocuk diğerinin rolünü zihinsel
planda kurabildiği, durumu önceden kestirebildiği andan itibaren
psikolojik
28
29
olarak
tekilleşir.
Hem
a.g.e, s.80.
a.g.e, s.80.
14
diğerinin
davranışını
önceden
kestirebilmesini sağlayacak işaretleri kavrar, hem de kendi ileteceği bir
işaretin diğerlerinde uyandıracağı tepkiyi zihinsel olarak kafasında
canlandırır. Dil gelişimiyle birlikte göstergeden sembole geçer ve
davranışa daha çok hâkim olur. Büyüdükçe diğer insanların davranışına
ilişkin şemaları karmaşıklaşıp gelişir ve çocuk, kendisi için bir obje haline
gelerek kendini zihinsel olarak tanır. Yaşamın ilk haftalarında çocuk,
deneyimlerini genelleştirmeye yeterli bir dile sahip değildir; ana-babasını
birer bütün gibi değil parça parça tanır. Serbest oyun (play) aşamasında
çocuk, etrafındakilerin rollerini alarak eğlenir, asker, polis, doktor, hırsız,
ana, baba rollerini öğrenir. Kendine dıştan bakmaya başlar; diğerlerinin
kendine ve birbirlerine gösterdikleri tutumları zihninde örgütler. Kurallı
oyun aşamasında, çocuk öğrendiği rolleri bir bütün içine yerleştirir. Bir
oyunda pek çok rolü birlikte ilişkilendirir. Örneğin bir futbol oyununda
kaleci rolünü alır. Rolleri sembolik olarak kavramıştır ve sadece duruma
göre değil, diğerlerinin beklentilerine göre hareket eder. Bu tür bir oyunda
“diğeri” çocuğun örgütlediği tutumlar bütünüdür ve ona benliğin birliğini
sağlayan örgütlenmiş bir grup gibi düşünebilir. Çocuk, bu aşamada sosyal
grubunu, kendi davranışlarını yöneten normların, tutumların amaçların
örgütlenmiş bir topluluğu olarak algılar. Grubun tutumları, onun
benliğinin bir parçası haline gelir”.
Nimet Önür30 de aile içinde kimlik oluşumunun ilk basamağının, Mead’e göre
çocukluk olduğunu vurgulamakta ve Mead’in toplumsal yapıya bağlı olarak biçimlenen
ailelerde görülen iletişim biçimlerini, 4 temel modelle açıklamasını şu şekilde ifade
etmektedir.
a) Tekelci İletişim Biçimi: Geleneksel yapıda görülen geniş aile tipinde
sıkça karşılaşılan tekelci iletişim biçimi, ailede evin en yaşlı erkeğinde
odaklanan ve kararların tek bir odaktan alındığı iletişimi yansıtmaktadır.
Aile içinde kararı veren ve tek otorite haline gelen erkeğin haklılığı kesin
30
Nimet Önür, ‘Sembolik Etkileşimci Bir Perspektifle Aile İçi İletişim İlişkilerinin Çözümlenmesi’, Basın Yayın
Yüksekokulu Dergisi, Yıl.3, 1989, s.59, Aktaran: Ayşe Çatalcalı, ‘1990-1998 Yılları Arasında Yazılı Basının
Kadın Olgusuna Yaklaşımı’ a.g.e.,ss.18-19.
15
olmaktadır. Üst güçten alta doğru akan bir emir zinciri yani iletişim biçimi
vardır. Ancak iletişim gerçek olarak algılanabilmesi için gerekli ‘geri
dönüşümün’ olmaması, iletilerin sadece gönderilip geri alınamaması bu
biçimde iletişimsizliği ortaya koymaktadır.
b) Dengesiz Dağılan İletişim Biçimi: Aile bireyleri arasında söz sahibi
olan, gücü elinde bulundurandan, daha az güce sahip olana doğru bir
yüklenim söz konusudur. Kısacası kimi bireyler diğer bireyler üzerinde
daha çok etkileme gücüne sahiptirler. Bu durum, üyeler arasında dengesiz
dağılan bir iletişim biçimini oluşturacaktır. Toplumsal süreç içinde
odaklaşmayı dağıtmak amacıyla özellikle geçiş ve modern toplumlarda
ailede yeni statülerin doğmasına izin verildiği görülmektedir. Bu yol ile
dengeli iletişim biçimine doğru gidilmek istenmektedir.
c) Eşitlikçi İletişim Biçimi (Equality Pattern): Her birey iletişime aile
içi statü ve rolüne bakılmaksızın eşit bir biçimde katılmaktadır. Ancak
gerek toplumun alt birimi olarak aile organizasyonu nedeniyle, gerekse
bireylerin kişisel özellikleri nedeniyle eşitlikçi iletişim biçimi eşitsizlik
sergilemektedir. Benliğin dışa vurumu ile iletişim güçlenmekte, birey diğer
bireyin de düşünce ve fikirleri doğrultusunda etkilenerek değişmektedir.
d) Dengeli Dağılan İletişim Biçimi: Aile bireyleri belirledikleri
alanlarda rollerini yerine getirmekte ve böylelikle ihtiyaçlara yanıt verme
yoluna gitmektedir. Tüm bireylerin uzmanlık alanı içinde rollerini
uygulamaları iletişimde dengenin ortaya çıkmasını da sağlamaktadır.
Geleneksel çekirdek ailedeki rol dağılımı bu iletişim biçimini kadının ev ve
çocuk bakımına, erkeğin ise iş konularına, politikaya yönelişi örnekleriyle
desteklemektedir. Kadın uzmanlık alanı içinde söz sahibi olurken, erkeğin
alanında ise, söz sahibi olamamakta ve onunla iletişime girmek durumunda
kalabilmektedir.
Aile içinde görülen iletişim biçimlerinin ailenin geleneksel, modern, geçiş ve
postmodern olarak tanınmasına olanak vermektedir. Bu doğrultuda, kurulan iletişim
16
biçimleri ile bireylerin özdeşim noktalarını tespiti, deneyim kazanımları vb. her türlü
iletişim süreçlerinin etkilendiği görülmektedir.
1. Geleneksel Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği
Geleneksel toplum31, işbölümü ve uzmanlaşmanın gelişmediği, sınırlı bir toprak
parçası üzerine yerleşmiş, nüfusun az, toplumsal kontrol mekanizmasında görevini
geleneklerin üstlendiği, üyeler arası sıkı ve yakın ilişkilerin egemen olduğu ve “biz”
duygusunun ön planda olduğu toplum olarak tanımlanmaktadır.
Bu tip toplumlarda bireyler arası ilişkiler samimi olup, bireyler akrabalıklarla
birbirine kan yoluyla bağlanmakta ve yüz yüze iletişim kurmaktadırlar. Fakat bu
ilişkiler dar bir çevrede gerçekleşmekte, işbölümünde de “yaş ve cinsiyet” etkili
olmaktadır.
Geleneksel toplum yapısı32 Tönnies’in ‘cemaat’, Durkheim’ın ‘mekanik
dayanışmalı toplumu’, Redfiel’ın ‘folk toplumu’na karşılık gelmektedir. Cemaat
toplumsal düzeni, ilkel bir yapı şekli olup daha çok toplumsal gelişimin ilk
dönemlerinde yaygın bir toplum tipi olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra cemaat
modeli yalnızca söz konusu dönemde yer almamakta, sonraları ve günümüzde de kırsal∗
yerleşim alanlarında rastlanılan toplumsal bir yapı şekli olarak görülmektedir. Bu
toplumun üyelerinin hemen hemen hepsi benzer ekonomik faaliyetlerde bulunmakta ve
kimi yerlerde hayvancılık, kimi yerlerde tarım vb. ile uğraşmaktadırlar. Böyle
toplumlara eklemlenen yeni üyelerin bile (mesleği din adamı, sağlık görevlisi vb.) yer
aldıkları yapının işleyiş mekanizmalarına uygun davranış biçimi geliştirdikleri
anlaşılmaktadır. Sözkonusu üyelerin, gerek davranış kalıplarına gerekse de çatışma,
düşmanlık/mutluluk vb gibi durumlardaki tutumlarının sergileniş biçimlerine, ortak bir
31
Önal Sayın, Aile Sosyolojisi, , İzmir: Ege, 1990, ss.76-77.
J. R. Mellar, Urban Sociology in an Urbanized Society, London: Routledge, 1977, ss.169-203. F.Tannies,
Community and Society, New York: Harper Row, 1963, ss.179-190. Peter H. Mann, An Introduction to Urban
Sociology, London: Routledge, 1965, s.7. Aktaran: Dilek Çiftçi Yeşiltuna, Kentlileşme Sürecinde Bireylerin
Siyasal Değer, Tutum ve Davranışlarına Aile Yapısının Etkisi, İzmir: Ege, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji
Anabilim Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1994, s.22.
∗
Tütengil ‘kır toplum yapısı’nı kent dışı ile eş anlamlı olarak ele almakta, kır’ın köylerle birlikte belli bir nüfus
yoğunluğuna ulaşan kasabaları da içerdiğini öne sürmektedir. Köy yerleşim yerlerinin ayırt edilmesinde işlevsel ve
yapısal farklılıklardan ziyade genellikle nüfus ölçütünün kullanıldığını da ileri sürmektedir. Orhan Tütengil, 100
Soruda Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları, İstanbul: Gerçek, 1975, s.8.
32
17
kaderi∗ kabulleniş şeklinde uyum sağladıkları kabul edilmektedir. Öncelikle bireylerin
bu kabulleniş ile cemaat toplumlarındaki “biz duygusu”nu (bilincini) pekiştirdikleri
söylenebilir.
Geleneksel toplum yapılarının ekonomik yapıları, belirtildiği gibi basit niteliktedir
ve ekonomik yapısı sıklıkla tarımsal ve hayvancılığa yönelik bir üretim şekline
dayanmaktadır. Bunun sonucu olarak da işbölümünün düşük düzeylerde olduğu kabul
edilmektedir. Söz konusu iş bölümünün, özellikle yaş ve cinsiyet temeline dayanan
toplum yapısı içinde “birincil” olarak ön plana çıkarılan “erkek” cinsiyetidir. Bu yapıda
çocuk, baba, ağabey, amca, dayı vb. statüdeki erkekler egemen bir tutum ve söylem
içinde hareket edebilmektedirler. Buna karşın kadınların daha çok “ikincil” rollerde yer
aldıkları ve yorucu olmayan daha basit etkinliklerde bulundukları anlaşılmaktadır.
Ancak, kadının yaşı arttıkça yani anne ve anneanne/babaanne statüsüne geldiklerinde
orta yaş erkek grubunun davranış ve tutumları üzerinde söz sahibi oldukları
görülmektedir.
Geleneksel toplum yapısında akrabalık olgusu da çok önemli işlevleri yerine
getirmektedir. Akrabalık, her üyesine toplumsal kişiliğini vermekte ve o kişi akrabalık
sistemi içinde işgal ettiği konum gereği geleneksel toplum yapısıyla bütünleşmektedir.
Toplum yapıları Levy’e33 göre, “geleneksel
ve modern” olarak ikiye
ayrılmaktadır. Geleneksel toplumun özellikleri şöyle ifade edilmektedir.
1. Geleneklerin egemen olduğu toplum,
2. İnsan ilişkilerinin duygusal, toplumsal özel standartlara yönelmiş, başka
kişileri kendilerine atfedilen özelliklere göre değerlendiren ve yaygın
ilgilere yönelen toplum,
3. Emek yoğun üretimin egemen olduğu toplum,
∗
Geleneksel toplum, “cemaat ruhu”nun egemen olduğu toplum biçimidir. Böyle bir toplumda kayıtsız şartsız
topluma adanmış bir varlıktır. Tanınma (adam yerine konulma) toplumun mevcut realitesine bireyin ne ölçüde teslim
oluşu ile gerçekleşir. Bu nedenle yaşadığı toplumun (grup, cemaat vs) egemen kültürü, genel çıkarları ile çatışmaya
girmediği müddetçe birey için bir sorun yoktur. Aslında sorun yalnızca çatışmaya girme de değil, belki bundan daha
önemlisi kendini ifade noktasında ortaya çıkar. Kendi sözcülerine (eğitim ayrıcalığına sahip, yönetim erkini elinde
bulunduran) sahip toplumun ‘kendin ifade’ adına gelişen olayları kabullenmesi oldukça güçtür. İsmail Doğan,
Bilginin Toplumsallığı Sonu, s.35, Erişim adresi: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/490/5749.pdf, Erişim
tarihi: 16 Nisan 2009.
33
Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, a.g.e., ss.233-234.
18
4. Örgütlerin ihtisaslaşmadığı, karşılıklı bağımlılıkların bulunmadığı, insan
ilişkilerinde geleneklerin, özel ilkelerin, fonksiyonel yaygınlığın hakim
olduğu,
merkezileşme
eğilimlerinin
görülmediği,
Pazar
ve
para
ekonomisinin ve bürokrasinin gelişmediği, ailenin ve birinci grup ilişkilerin
egemen olduğu, nüfusun çoğunun köylerde yaşadığı tarım toplumu,
5. Endüstrileşme ve kentleşmenin görülmediği toplum,
Araştırmacılar geleneksel toplum yapısının diğer bir benzetmeyle “cemaat
toplum” yapısının var olabilme koşullarını çeşitli şekillerde sıralamaktadır. Freyer,34 bu
toplum yapısının gelişmesini aynı mekân içinde devamlı bir birlik durumu yani
“komşuluk, kan bağı ve buna bağlı olarak ortak bir köken,
ilişkiler ve ortak bir
35
düşünce dünyası” olarak tanımlamaktadır. Amiran Kurtkan , cemaat toplum yapısının
var olabilme koşulunu “mekân ve cemaat” duygusu olarak sıralamaktadır.
Diğer
yandan Shanin36 ise, evrensel olduğunu ileri sürdüğü köy toplum yapısının dört önemli
özelliğini vurgulamaktadır. Bunlar; a) geleneksel köy ailesinin temel üretim birimi
niteliğine sahip olması, b) ana geçim kaynağını tarımın oluşturması, c) yaşam biçiminin
yarattığı kendine özgü geleneksel bir kültürün bulunması ve d) köy ailesinin yetkenin
toplumsal kaynaklarından uzak tutulmasıdır.
Aile örgütlenmesinin temelini köy toplum yapısının oluşturduğunu ifade eden
Nimet Önür37 ise, kır (köy) toplumunun özelliklerini şu şekilde özetlemektedir.
1. Kırsal yerleşim yerleri, toplumsal evrimin başlangıç basamaklarıyla benzerlikler
göstermektedir. Böylece basit teknoloji kullanımı farklılaşmamış ekonomik yapı
ve güçlü dinsel yaşama dayanmaktadır.
2. Küçük ve orta büyüklükteki araziler üzerinde tarımsal üretim yapılmaktadır.
Köy toplumu ürettiği malların bir kısmını ekonomik ve politik bakımdan parçası
olduğu toplumların gereksinimine sunmaktadır.
34
Hans Freyer, Sosyolojiye Giriş, Çev: Nermin Abadan, Ankara: Ankara, 1957, ss.75-77.
Amiran Kurtkan, Genel Sosyoloji, İstanbul: İstanbul, 1974, s.7.
36
C.Orhan Tütengil, 100 Soruda Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları, a.g.e. s.85
37
Nimet Önür, ‘Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının
Etkisi’(Televizyon- Radyo- Gazete), İzmir: Ege, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1991, ss.35-36.
35
19
3. Dış dünyadan göreli olarak izole edilmişlerdir. Ancak endüstrileşme ve Pazar
ilişkileriyle birlikte ulusal ve evrensel ilişkilere açılmaları söz konusu
olabilmektedir.
4. Köy toplumu kendine özgü yaşam biçiminin gereği yerel kültürel değere
sahiptir.
Bireyler
arası
mekanik
dayanışmanın
sürdürülmesi
ve
yaygınlaştırılmasında din güçlü bir araç olarak işlev görmektedir. Karşılaşılan
problemler, geleneksel yollardan çözümlenirken, sözel gelenek işlerliğini
korumaktadır.
5. Köy toplumunun temel birimi ailedir. Bireylerin çeşitli gereksinimlerini çok
sayıda işlevleriyle gideren aile bir üretim tüketim birimi olarak, doğal
kaynaklardan en iyi yararlanabilmede işgücü üretmektedir. Üretimde kullanılan
ilkel teknoloji gereği artan işgücü gereksinimi ve zor yaşam koşulları karşısında
aile genişlemiştir. Geleneksel geniş aile yapısı içinde, bireyler yaşa ve cinsiyete
dayalı geleneksel ailesel rollerini üstlenmişlerdir.
6. Bireylerin birbirlerine göre fazla farklılaşmamış meslekleri, günlük tarımsal
aktivitelerin yanı sıra topluluğun gereksinimlerinin karşılanmasına yönelik bazı
iş dallarından oluşmaktadır. Yapılan işler yaş ve cinsiyet temelinde
farklılaşmaktadır. Usta- çırak ilişkisi içinde babadan oğula geçen mesleklerde
ebeveynler çocuklar üzerinde informal meslek eğitimini sürdürmektedir. Meslek
ediminde örgün eğitimin işlevi yok denecek kadar azdır.
Kırsal alanlarda yaygın olarak görülen geleneksel toplum yapısında, bütün yaşam
tarzı (evlenme törenleri, eğlenme biçimleri, yemek ve giyim alışkanlıkları) gelenek ve
göreneklere dayanmakta ve bu tip toplumlarda yaygın olarak görülen aile şekli de
geleneksel geniş aile olarak görülmektedir.
Toplumların sürekliliği içinde aile vazgeçilmez bir unsur olma özelliği
taşımaktadır. Toplumun en küçük birimi olan aile kavramı birçok araştırmacı tarafından
değişik şekillerde tanımlanmaktadır. Tezcan38 ‘aile∗ kavramını’ biyolojik ilişki sonucu
38
Mahmut Tezcan, Türk Aile Antropolojisi, Ankara: İmge, 2000, s.14.
Özer Ozankaya, aile kavramını, evlilik ve kan bağına başka bir deyişle, karı-koca, ana-baba çocuklar vb. arasındaki
ilişkilere dayalı olan bir toplum çekirdeği olarak tanımlamaktadır. Özer Ozankaya, Toplumbilim Terimleri Sözlüğü,
Ankara: Türk Dil Kurumu, 1975, s.11. Toplumsal yapı içerisinde, hem üretim hem de tüketim birimi olan aile
kavramını farklı açıdan ele alan İrfan Erdoğan ise ‘aile kavramını’‘ ‘hem devrimlerin hem de egemen ideallerin ve
∗
20
insan türünün sürekliliğini sağlayan, belli kurallarla karşılıklı ilişkilerin belirlendiği,
toplumsallaşma sürecinin ilk ortaya çıktığı, o güne dek toplumda maddi manevi
zenginlikleri kuşaktan kuşağa aktartan, toplumsal, hukuksal, biyolojik, ekonomik,
psikolojik yönleri bulunan toplumsal bir birim olarak tanımlamaktadır.
Kıray’39da araştırmacı Tezcan’dan farklı olarak aileyi, ‘tampon kurum’
kavramıyla tanımlamaktadır. O’na göre, ‘aile’ toplumsal değişme sürecinde tampon
kurum işlevini görmektedir. Toplumsal değişim sürecinde ortaya çıkan tampon
mekanizmalar∗ , makro seviyede toplum için yeni bir bütünleşme ve denge olanağı
ortaya koyarken yaptıkları en önemli fonksiyon değişen toplum koşulları içersinde
güvenliği sağlamaktır. Kıray, değişen toplumda, değişen her parçanın aynı hızda
değişmemesi sonunda oluşan boşluğun bu “tampon mekanizmalar” yoluyla
doldurulduğunu belirtmektedir. Kıray toplumda tek tampon mekanizmasının aile
olmadığını, gelişme seviyesi ne olursa olsun bir toplumların değişime sürükleyecek
mekanizmalara sahip olduğunu ifade etmektedir. Toplumda aktarılması gerekli olan
normların, değerlerin vb. uygulanıp uygulanmadığını denetleyen aile kurumunun,
toplumsal yapıda oluşan her türlü çözülmeden karşılıklı olarak etkilendiği kabul
edilmektedir. Söz konusu denetim ve karşılıklı doğan etkileşim boyutu, “toplumsal
mekanizmayı” ortaya çıkarmaktadır.
Aile içerisindeki üyeler arasında yetki paylaşımı söz konusudur ve genellikle aile
içinde ihtiyaçları karşılayan üyenin yetki gücü daha fazladır. Söz konusu yetki gücü,
kültürden ve toplumsal değerlerden etkilenmektedir. Örneğin, geleneksel toplumda
erkek egemenliği sözkonusuyken, modern toplumlara dönüşüm sürecinde kadının etkili
olmaya başladığı görülmektedir. Kongar40, Türk toplumundaki aile yapılarını, kırsal
aile, gecekondu ailesi ve kentsel aile biçimi şeklinde sınıflandırmaktadır. Kongar
geleneksel toplumlarda hâkim olan kırsal ailede erkek otoritesinin açıkça görüldüğünü
belirtmektedir. Bu tip ailelerde toplumsal denetim güçlü olmaktadır. Kongar ayrıca
çıkarların iletildiği, yaşatıldığı bir konum’ olarak tanımlamaktadır. İrfan Erdoğan, İletişim, Egemenlik, Mücadeleye
Giriş, Ankara: İmge, 1997, s.235.
39
Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği a.g.e. ss.175-176.
∗
Kıray değişme sırasında yaratılan tampon kurumlarla birlikte yeni ilişkilerin, değerlerin ve fonksiyonların da ortaya
çıktığını belirtmekte ve söz konusu eski ve yeni yapı arasında bir köprü görevi yerine getirmektedir. Toplumun
fonksiyonel bütünlüğünü tampon kurumlar aracılığı ile sağlayan bu yeniliklere Kıray ‘tampon mekanizmalar’ adını
vermektedir.
40
Emre Kongar, İmparatorluktan Günümüze Türk Toplumsal Yapısı, İstanbul: Cem, 1976, s.402.
21
kırsal aile yapısı içinde doğurganlığı ve eğitiminin düşük olmasını kadının en belirgin
özelliğini olarak vurgulamaktadır.
Geleneksel aile yapısı, şekli sanayi devrimi öncesi toplumlarda ve kırsal yörelerde
yaygın biçimde görülen bir aile türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonomik yapıları,
tarıma dayalı olan ve yöresel topluluk ilişkileriyle var olan geleneksel toplumlarda aile
kavramı çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Bireylerin toplumsal ve psikolojik tüm
gereksinimlerini karşılayan, toplum açısından üreme, üretim ailenin ve toplumun
yeniden üretilmesini sağlayan tek ve bağımsız bir kurum olmaktadır. Bu niteliği ile aile,
birey ile toplum arasındaki ilişkileri düzenleyen, sürdüren ve denetleyen bir kurum
olmakta ve bu işlevinden dolayı toplumun vazgeçilmez bir unsuru haline
dönüşmektedir. Bu tip toplumlarda akrabalık ilişkileri de babasoylu olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bir başka deyişle toplum yapısına erkek egemenliği hâkim olmaktadır.
Erdoğan’a göre, kapitalist sistem, erkeğin egemenliği üzerine kurulduğu için, işçi
sınıfı arasında, ailede ekmek parasını kazanan kadın olsa veya kadın erkekten daha çok
para kazansa bile, erkeğin egemenliğini sürdüren kapitalist üretim ilişkileri, kültürel ve
ideolojik geleneklerin yeniden üretilmesi nedeniyle, erkek aile içinde egemenliğini
devam ettirmektedir41.
Geleneksel aile yapısı içinde kadın da önemli bir unsur olmakta ancak gerek aile
içindeki gerekse toplum içindeki en önemli işlevi çocuk doğurmak olan kadının aile ve
toplum içindeki statüsü, çocuk sayısı ve yaşlılık ile yükselmektedir. Aile içi ilişkilerde
yaşlılar gençlere, erkekler kadınlara egemendir.
Geleneksel toplum yapısında kadın olgusuna değinen Kıray, kadının aile içinde
örgütleyici görevi bulunduğunu belirtmekte ve söz konusu örgütlenme kız ve erkek ile
baba arasındaki ilişkileri çoğu kez annenin düzenlediğini ve aile içi ilişkilerde
“tampon” rolü üstlendiğini vurgulamaktadır42.
Geleneksel toplumda erkek egemenliğini vurgulayan araştırmacı İbrahim Yasa da
geleneksel toplumlarda mülkiyet sahibinin baba olduğunu vurgulamaktadır. Ancak
Yasa, kırsal toplumlardaki temel birimin ‘aile’ değil hane olduğunu savunmaktadır.
Yasa, ‘hane’yi de ‘aynı çatı altında oturanların oluşturduğu birlik’ olarak
41
42
İrfan Erdoğan, İletişim, Egemenlik, Mücadeleye Giriş a.g.e, s.235.
Mübeccel Kıray, Toplumbilim Yazıları, İstanbul: A.İ.T.İ.A, 1982, ss.485-487.
22
tanımlamaktadır. O’na göre meslekler, aile içinde babadan oğla geçmektedir. Ayrıca
Yasa, geniş ailenin, baba soyuna dayalı olup yaşlıların gençler, erkeklerin kadınlar
üzerinde kesin yetkisi olduğu aile tipi olduğunu belirtmektedir43. Geleneksel toplum
yapısına hâkim olan geniş ailenin işlevlerini Önal Sayın44, da şu şekilde ifade
etmektedir.
1- Ekonomik İşlevleri: Aile aynı zamanda hem üretim hem de tüketim birimidir.
Bir köy evi veya eski bir zanaatkâr evini göz önüne alırsak, ailenin bir işletme
görünümünü yansıttığını görebiliriz. Aile içinde yaşa ve cinsiyete göre bir
işbölümü mevcuttur. Evin reisi aynı zamanda hem baba, hem de patron, çocuk
ise hem oğul hem de çıraktır.
2- Saygınlık İşlevi: Birey ait olduğu aile ve akrabalık çerçevesinde bulunduğu
konuma göre saygınlık edinir. Kişinin statüsünü bilmek için kimlerdensiniz diye
sorulur.
3- Eğitim İşlevi: Çocuk toplumun kültürünü, mesleksel bilgilerini aile içinde
edinir. Aile içindeki büyüklerin, küçük çocukların eğitilmesinde büyük payları
vardır. Aile bir toplumsallaştırma ajanı ve okul görevi görür.
4- Koruyucu İşlev: Geleneksel toplumlarda insanın güvencesini sağlayan emniyet
güçleri genellikle yoktur. Dıştan gelen saldırılara tüm aile üyeleri birlikte karşı
koyarlar. Bu nedenle bu ailelerin yaygın olarak görüldüğü geleneksel
toplumlarda, kan davası yaygındır.
5- Dinsel İşlev: Geleneksel aileler kendi üyelerine sadece dinsel eğitim vermekle
kalmazlar, onun pratiklerini üyelerinin yerine getirip getirmediklerini denetler.
6- Eğlenme ve dinlenme İşlevi: Aile üyeleri birlikte üzülür birlikte eğlenirler.
Eğlencelere genellikle tüm aile üyeleri katılır. Düğün, mevlüt, sünnet gibi
törenlere ve eğlencelere tüm aile üyeleri katılır.
7- Çocuk Yapma İşlevi: İnsan türünün devamını sağlamak için, çocuk yapma
işlevi aileye verilmiştir. Tüm aile türleri için bu işler ortaktır.
43
44
İbrahim Yasa, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları a.g.e., s.147.
Önal Sayın, , Aile Sosyolojisi ,a.g.e, s.8.
23
8- Psikolojik Doyum Sağlama İşlevi: Anne, baba ve çocuklar arasındaki duygusal
ilişkiler, aile üyelerinin psikolojik doyuma ulaşmalarını sağlar. Geleneksel
ailede psikolojik ilişkiler, yoğun değil yaygındır. Kişi, ailesi ve çocuklarıyla olan
ilişkileri kadar, anne babası ve kardeşleriyle de psikolojik bağlar içinde bulunur.
Önal Sayın’a karşın bu tip ailenin yetersizliklerini vurgulayan Kongar45 bu
yetersizlikleri şöyle sıralamaktadır.
1. Aile yaşama yeri aile tarafından belirlenir bu da coğrafi özgürlüğü
kısıtlar.
2. Aile kişisel katkıları ne olursa olsun her üyeye eşit haklar saklar. Bu
durum bireylerin çalışma arzusunu ve sosyal adaleti önler. Aile içerisinde fakir ve
tembel aynı sosyal sigorta sisteminden yararlanır.
3. Çalışan üyeler paralarını aile yararına birleştirir tek elde toplanır. Bunun
kişisel özgürlüğü kısıtladığı düşünülür.
4. Aile içerisinde bireyler her türlü kararı ortak alırlar. Bireysel davranışlar
hoş karşılanmaz.
5. Aile üyelerinin meslek ve statüleri yine aile tarafından belirlenir ve bu
kişisel özgürlüğü kısıtlar.
6. Aileye olan bağlılık her türlü bağlılığın üzerindedir. Bireylerin değer
anlayışları yine aile tarafından belirlendiğinden bu değişimi kısıtlar.
Toplumsal değişmeyle birlikte geleneksel aile yapısı da değişmektedir. Burada
aile yapısını değişime zorlayan birtakım etkenler olduğu görülmektedir. Aile yapısı
sanayileşmeyle beraber hızlı bir değişim süreci içine girmekte ve özellikle tarımda
makineleşmeyle birlikte geniş aile tipinden çekirdek aile tipine doğru hızlı bir dönüşüm
yaşanmaktadır. Kente göçün artması ve kentsel yaşamın getirdiği pazar ekonomisine ait
zorluklar sosyal güvenlik olanaklarının toplumda çeşitli alanlara yaygınlaşması, kitle
iletişim araçlarının toplumu bireysel, sosyal ve kültürel açıdan etkilemesi, eğitim
olanaklarında kız çocuklarının da yoğun olarak faydalanması, kadınların çalışma
hayatına girişleriyle aile içi ilişkilerin farklı bir boyut kazanması, evlenme yaşının ve
evlenme tarzının değişmesi, aile planlaması yöntemlerinin yaygın olarak kullanılması,
45
Emre Kongar, Türkiye Üzerine Araştırmalar, İstanbul: Remzi, 1986, ss. 26-27.
24
ekonomik bağımsızlık anlayışının artmasıyla aile içerisinde bireyci davranışlarının
artması ve geleneksel toplumda yaşlının sahip olduğu saygınlığın eski önemini yitirmesi
ailenin toplumsal değişmeyle birlikte değişmesinde etki eden önemli faktörlerdendir46.
Geleneksel toplum yapısında görülen geniş aile de mülkiyetin sahibi, otorite
yetkisi ve karar verme yetkisi evin en yaşlı erkeği olan baba olmaktadır. Meslekler yaş
ve cinsiyet temelinde geleneksel değer ölçütlerine göre ayrımlaşmaktadır. Böylece ne
çeşitten ekonomik etkinlikler hangi yaş ve cinsiyet
grubunun yapabileceği
belirlenmektedir. Buna göre gerek aile içinde gerekse aile dışındaki etkinliklerde
erkeklerin ve kadınların yaptıkları işlerle, belirli yaş gruplarının yaptığı işler birbirinden
ayrılmaktadır. Söz konusu cinsiyet ve yaş temelindeki ayırımlaşma, bireylerin ailesel
rollerinin sürdürülebilmesi niteliği taşımaktadır. Örneğin toplumu ve aileyi ilgilendiren
kararların alınmasında erkekler rol alırken kadınlar ev içi hizmetler ve bunların devamı
olan kırsal etkinliklerde bulunabilmektedir47.
Geleneksel toplumlarda erkek kimliğinin ön planda olduğunu görülmektedir.
Geleneksel geniş ailede büyük baba ailenin reisi konumundadır. Bu toplum yapısında
kadın kimliğinin ev içi ne sıkıştığını ve kamusal alandan tamamıyla uzak bir kadın
kimliği görmekteyiz. Birçok araştırmacının geleneksel kadın kimliğini tanımladığı
görülmektedir. Örneğin Cihan Aktaş’a göre48, geleneksel toplum yapılarında kadın
imajı, kocası ve çocukları için yaşayan, kendini ev işlerine adamış, edilgen, boyun eğen,
bazıları dışarıda çalışan yani üretken, bazıları çalışmayan dolayısıyla asalak, genellikle
dinsel inancı olan ama inancının derinliği ve ona eşlik eden bir dünya görüşü olmayan,
kocasının sonra da çocuklarının gözüyle dünyaya bakan kadındır. Aktaş’a göre, bu tip
kadınların kendine güveni yoktur, çünkü kocasının desteği olmadan var olamamakta ve
bilincin yokluğunda kaçış içine girmektedirler. Geleneksel kadın, yaşamını kendine ait
somut bir sorumluluk olarak görmek yerine, başkalarının eline teslim etmekte ve
kendisinden daha cesaretli birileri aracılığıyla hayatını izlemektedir.
46
Beylü Dikeçligil & Ahmet Çiğdem, Aile Yazıları 2 (Kültürel Değerler ve Sosyal Değişme), Ankara: Aile
Araştırma Kurumu Başkanlığı, 1991, ss.496-497.
47
Eric R. Wolf ‘Peasants and Other’, New Jersey, University of Michigan, 1966, ss.71-72. Aktaran: Nimet Önür,
‘Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının Etkisi’ (TelevizyonRadyo- Gazete), a.g.e., s.33.
48
Cihan Aktaş, Sistem İçinde Kadın, İstanbul: Beyan, 1988, ss.81-103.
25
Kırsal kesimde tarımın makineleşmesiyle değişen ekonomik koşullar nedeniyle
kadınların toplumsal statüsü yeni bir tanıma kavuştuğu görülmektedir. Erkeklerin
mutlak otorite ilişkisi çözülmekte, evlenme konusunda eş seçimi serbestleşmekte, genç
kadınlar arasında kendi kendine belirlenen tüketim kalıpları ile yatırım biçimleri
görülmeye başlanmaktadır. Tarımsal üretim alanından çıkarılan kadınlar, kasaba
yaşamının davranış biçimlerini taklit etmeye başlamaktadır49.
2. Geçiş Süreci Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği
Kırdan kente göç edenlerle hızlanan kentleşme olgusu, kentlerde geleneksel ve
modern yaşamın bir arada görülmesine yol açmakta bu da her iki toplum yapısının
özelliklerinin bir arada görüldüğü “geçiş toplumunu” oluşturmaktadır. Tütengil’e göre,
bir geçiş döneminde bulunan az gelişmiş ülkelerde bir yandan geri kalmış sosyal yapılar
süre gelirken bir yandan da çağdaş kurumlar ortaya çıkmaktadır. Bu durum, ikili yapılar
olarak tanımlanmaktadır50.
Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş, toplumsal değişmenin temel ölçütü
olarak ele alınmakta gelişmekte olan toplumlar da bu iki toplum tipi arasında yer
almaktadırlar. Bu toplumlardaki en belirgin değişme, eski yapıya uyum sağlayamayan
yeni değişkenlerin geleneksel toplum yapısının bütünlüğünü bozması ve bu toplumların
ekonomik, toplumsal ve kültürel yönden bunalıma düşmesidir. Bu köklü dönüşüm
sürecinde yıpranmış ya da geçerliliklerini yitirmiş geleneksel öğeler yeni değişkenlerin
etkisiyle belirli ölçütlerde değişikliğe uğramakta ya da işlevsiz kalmaktadır.
Geçiş döneminde bulunan toplum yapılarında tarımsal üretime dayalı ancak
çözülmekte olan geleneksel yapılarla henüz tam bir biçimde bütünleşmemiş ve
endüstriyel üretime dayalı modern yapılar olarak bir arada bulunmaktadır. Bu ikili
görünüm veya ikili yapı olgusu, ekonomik olduğu kadar sosyal ve kültürel alanlarda
veya toplumsal yaşamın tüm alanlarında farklılıklar şeklinde somutlaşmakta ve bireysel
davranışlara da yansımaktadır51.
49
Nermin Abadan Unat, Türk Toplumunda Kadın, İstanbul: Kent, 1982, s.22.
Cavit Orhan Tütengil, Az Gelişmenin Sosyolojisi, Ankara: Ülken, 1980, s.146.
51
Ülgen Oskay, , Geçiş Dönemi Tipi Olarak Kömür Havzası Maden İşçisi, a.g.e., 1983, s.8.
50
26
Endüstrileşmekte olan, geleneksel tarım toplumundan sanayi toplumuna, kırsal
yapıdan kentsel yapıya doğru bir değişim olarak tanımlanan geçiş toplumlarında, kırsal
yapıdan kentsel yapıya dönüşüm sürecinde iç göçler ve kentleşme sonucu ortaya çıkan
‘gecekondular’ en göze çarpan unsur olmaktadır. Gecekondular gösterdikleri özellikler
bakımından hem kırdan getirdikleri yaşam biçimini (değerler, adetler, gelenek ve
görenekler vb.) devam ettirmek hem de kent yaşam biçimine ayak uydurmaya
çalışmaktadır. Söz konusu ‘gecekondular’ hızlı kentleşmeye bağlı olarak ülkemizde
kent barınma koşullarında ortaya çıkan nitel ve nicel yetersizlik olarak görülmekte ve bu
durum sanayinin merkezileştiği ve hızlı kentleşmenin yaşandığı kentlerin temel gelişme
biçimi olmaktadır.
İlk örneklerine Türkiye’de 1940’lardan
sonra rastlanılan
gecekondular, kentleşme sürecinin hızlanmasına koşut olarak, hızlı bir artış göstermekte
ve zamanla bazı kentlerde egemen yerleşme biçimi olduğu görülmektedir52.
Kıray, geçiş toplum yapısının en önemli unsurunu oluşturan gecekondu
topluluklarını “tampon kurum”∗ olarak tanımlamaktadır. Kıray’a göre53 değişme,
toplumsal yapının bütün öğelerinde aynı anda ve aynı hızda olmadığından belli bir anda
değişmekte olan toplumda, hem eski yapıya hem de yeni yapıya ilişkin olgular bir arada
bulunabilmektedir. Bu yeni ve eski öğeler arasında bütünleşmeyi sağlayan kurumlar
veya ilişkiler “tampon kurumlar” olarak tanımlanmaktadır.
Toplumsal yapıdaki değişimlerden etkilenen aile yapısı geçiş sürecinde hem
geleneksel ailenin özelliklerini taşımakta hem de çekirdek aileye uyum sürecini
yaşamaktadır. Endüstrileşme ve kentleşmenin etkisiyle, kırdan kente göç sonucunda
kentlerde ortaya çıkan gecekondular ve söz konusu gecekondu ailesi, hem geleneksel
geniş aile hem de çekirdek aile tipi arasında geçiş tipi özelliği göstermektedir.
52
Yakut Sencer, Türkiye’de Kentleşme, Ankara: Kültür Bakanlığı, 1979, ss. 120-125.
(…) eski ve yeni toplumsal formlara ait almayan ama toplumsal yapının -geçici de olsa- bütünlüğünü sağlayan ara
mekanizmalardı, tampon kurumlar. Kıray'a göre her toplumda ve her an birbiriyle çatışma durumunda olan öğeler
vardır. Bu çatışma aynı zamanda değişmenin de itici gücüdür ve tampon kurumlar bu değişim sürecinde toplumun
bütünlüğünü korurlar. Kıray'a göre gecekondulaşma da bir tampon kurum, ara formdu. Yaşar Sökmensüer, Yaşayan
Kıray, Erişim adresi: http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7685645, Erişim tarihi: 19 Nisan 2009.
53
Mübeccel Kıray, Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası, Ankara: İletişim, 1964, s.16.
∗
27
Geçiş dönemi54 ailesine yönelik yapılan araştırmalar, gecekondulu nüfusun, kentle
bütünleşmeye çalıştıklarını ve bu süreçte kendilerini kentli olarak gördüklerini, geri
dönmeyi istemediklerini ortaya koymaktadır. Gecekondulular, kır kökenleri, kente
entegrasyon biçimleri, kentte kümelenmeleri ve işgücü piyasasındaki yerleri açısından
hem bir alt kültür oluşturmakta hem de özgün bir sınıfsal konumu göstermektedir.
Genel olarak gecekondu ailelerinde geleneksel davranışlar, modern davranışlardan daha
fazla görülmektedir. Akraba kümeleşmesi de bu davranış kalıplarının yeniden
üretilmesine olanak sağlamaktadır. Bu davranış kalıplarının eğitim kurumlarına katılım
ile aşıldığı görülmektedir. Aile içinde geleneksel rol ve beklentiler gecekondu ailesinde
yeniden üretilmektedir. Bununla birlikte eğitim kurumlarından yararlanan gençlerin ve
özellikle kadınların değişime daha açık oldukları ortaya konmaktadır.
Gecekondu aile tipi, çoğunluğu kırdan kente göç eden ailelerin oluşturduğu ve her
iki çevreden bazı özellikleri taşıyan geçiş tipi aile özelliği taşımaktadır. Kente uyum ve
kentlileşme
sırasında gecekondu ailesi geleneksel toplulukların değerleri ve
davranışlarını kent çevresine taşımakta bir yandan da kent çevresinin değer ve
davranışlarını benimsemeye çalışmaktadır. Bir başka deyişle geçiş toplumu hem
geleneksel hem kırsal toplum yapısının kimi özelliklerini hem de modern kentsel
yapının özelliklerini yapısında yansıtmaktadır.
Gecekondu ailesi, köy ailesine göre kişileri daha az, yararlı gördüğü birtakım köy
özelliklerini sürdüren bunun yanı sıra uygun bulduğu kent özelliklerini kabullenmiş
toplumsal değer ve alışkanlık bakımından bir ucu köyde, öbür ucu kentte iki aile tipi
arasında bir geçiş çizgisindedir. Bu kurumun yapısında ve görevlerinde, köy ailesi
özellikleriyle kent ailesi özelliklerinin bir arada bulunması, onu kendine özgü bir tür
yapmaktadır55.
Gecekondu ailesinin bir geçiş tipi aile olması, onun aile içi etkileşim bakımından
da kent ve kır ailesine göre farklılıklaşma olgusunu da beraberinde getirmektedir.
54
Birsen Gökçe, Feride Acar ve Diğerleri, Gecekondularda Aileler arası Geleneksel Dayanışmanın Çağdaş
Organizasyonlara Dönüşümü, Ankara: Sosyoloji Derneği Araş., Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler
Müsteşarlığı, 1993, ss.345-347. Aktaran: Nevin S. Demircioğlu, ‘Boşanmanın, Çalışan Kadının Statüsü ve
Cinsiyet Rolü Üzerine Etkisi’, İzmir: Ege, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2000, s.33.
55
İbrahim Yasa, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları ,a.g.e. s.154.
28
Geleneksel kırsal toplum yapısından, modern kentsel toplum yapısına doğru
değişim yaşayan toplumumuzu geçiş süreci toplum olarak tanımlayabilmekteyiz. Geçiş
tipi toplumun özelliklerini Önür56 şu kriterler altında toplamaktadır.
1. Geçiş tipi toplumları toplumsal evrimin iki ucunda yer alan insan ilişki ve
etkileşimlerini bir arada yansıtmaktadır.
2. Kentleşme ile birlikte gelişmekte olan ülkelerin kentlerinde, kentin
merkezinden en dış yerleşim halkasına ya da dıştan içe doğru farklı alt
kültür grupları yer almaktadırlar.
3. Kente göç eden nüfus genel olarak marjinal işlerde ve hizmetler
sektöründe istihdam edilmektedir.
4. Geçiş sürecinde bulunan toplumumuzda özellikle kentler birçok yanıyla
bu toplum tipiyle benzerlikler göstermektedir. Gecekondu alanları buna
örnektir.
5. Değişme salt kentleşen nüfusta değil, yerleşik kentli nüfusta da ortaya
çıkmaktadır.
6. Gecekondular salt kırsal alanlardan değil, yerel kent ve kasabalardan göçe
katılanlardan
ve kent
içi
yatay hareketlilik gösteren
fertlerden
oluşmaktadır.
7. Bu süreç içinde aile yapısında da bir takım değişiklikler ortaya çıkmıştır.
Ailenin hacmi küçülmekte ailenin kente uyumunu sağlayan işlevlerinin
dışındaki işlevlerinde değişmeler olmaktadır. Bütün bunların sonucunda
aile içi etkileşim süreci ve bireylerin konumlarında farklılıklar ortaya
çıkarken geleneksel aile yapısı ve ilişkilerinde yukarıda belirttiğimiz
biçimiyle de bazı değişmeler gözlenmektedir.
8. Örgün eğitimden yararlanma cinsiyete göre farklılıklar gösterirken, her iki
cinste de üst eğitim kurumlarına devamı oldukça az rastlanılmaktadır.
Eğitim olanaklarından yararlanarak ‘beyaz yakalı’ işlere girme şansı
56
Nimet Önür, Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının Etkisi
(Televizyon-Radyo-Gazete), a.g.e, ss.54-55.
29
kızlarda daha yüksektir. Genel olarak bakıldığında eğitimin mesleksel
hareketliliğe katkısının az olduğu söylenebilir.
Sanayileşme ve kentleşme süreci boyunca şehrin yeni iş ve eğitim imkânları
yaratmasıyla birlikte köyden kente doğru bir yatay hareketlilik meydana gelmekte ve bu
yatay hareketlilik sonucunda köyden gelen halk, şehirlerin kenar semtlerinde gecekondu
denilen aileler meydana getirmektedir57.
Gecekondulu kadınlar üzerinde Televizyon, çizgi roman ve kadın dergileri gibi
kitle iletişim araçlarının etkisi görülmektedir. Araştırmacı Kandiyoti, popüler medya
tarafından aktarılan mesajların kadını, daha fazla tüketime yönelttiği ve evlilik yoluyla
sınıf atlamaya özendirildiğini ifade etmektedir. Ona göre, özellikle gecekondulu kadının
kent yaşamına katılmasıyla birlikte, tüketime daha hevesli hale dönüşmüştür58.
Gecekondulu kadınların büyük çoğunluğu geleneksel toplumda görülen kadına
benzer şekilde, erkek egemenliğine bağımlı olmakta, çok az bir kısmı kamusal alanda
yer almaktadır. Erkek hegemonyası altındaki çoğu kadın; ev kadınlığı konumunda ve
üretim sürecinden tümüyle koparak ya da “gündelikçilik, temizlikçilik” diye tanımlanan
ev işlerini düşük ücret karşılığı ve çoğunluğu sosyal güvenceden yoksun olarak
sürdürmektedir. Kalifiye işlerde istihdam edilmemelerinin nedeni ise, bu tür işlerin
gerektirdiği eğitim ve becerilerden yoksun olmalarıdır.
3. Modern Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği
Sanayileşmeyle birlikte tarıma dayalı geleneksel toplumun yerini, sanayi
toplumları almaya başlamaktadır. Büyüyen nüfus hareketleriyle oluşan kentleşme
süreciyle birlikte ise, eskiden etkin nüfusun büyük bölümü kırsal alanda tarım
sektöründe çalışırken, sanayi devriminden sonra kentlerde sanayi sektöründe çalışmaya
yönelmektedir. Bu toplumsal değişme sürecinde geleneksel geniş ailenin yerini çekirdek
aile almaktadır. Toplumbilimcilerin bir kısmı aile yapısını etkileyen bu değişimleri
teknoloji gibi maddi etkenlere bağlarken bir kısmı da tinsel etkenlere bağlamaktadır.
Genellikle aile toplumsal gelişmeyi engelleyici bir kurum olarak görülmektedir. Fakat
57
Feridun Merter, ‘1950-1988 Yılları Arasında Meydana Gelen Değişmeler (Malatya Örneği), Ankara: Aile
Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayını, 1990, ss. 29-30.
58
Deniz Kandiyoti, Cariyeler Bacılar Yurttaşlar, İstanbul: Metis, 1997, ss.38-39.
30
kitle hareketleri güçlendiğinde toplumda yerleşebilmek için aile güçlendirmeye çalışılır.
Bu ailenin mevcut kurumsal yapıyı destekleyici niteliğinden kaynaklanır. Bu nitelik
ailenin bireyler üzerindeki denetim gücünden doğmaktadır59.
Endüstrileşme, teknolojik gelişmeler modern toplum tipini yaratmakta ve büyüyen
nüfus hareketleri de kentleşme olgusunu doğurmaktadır. ‘Kentleşme’ olgusunu
araştırmacılar değişik şekillerde tanımlamaktadırlar.
Keleş60 ‘kentleşme’yi ‘(…) İşleyime ekonomik gelişmeye koşut olarak kent
sayısının artması ve kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplumda artan oranda
örgütleşmeye, uzmanlaşmaya ve insanlar arası ilişkilerde kentlere özgü değişiklere yol
açan nüfus birikimi süreci şeklinde tanımlarken, ‘kentleşme olgusunu’ araştırmacı
Erten61 de;
‘Sanayileşme ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak kent sayısının artması ve
bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında, artan
oranda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve
ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim süreci
olarak’ tanımlanmaktadır.
Sözkonusu kentleşme hareketi zaman içinde değişmeyi de ifade etmektedir.
Toplumsal yapıda, demografik ve ekonomik açıdan meydana gelen değişmelerle
yakından ilgili olarak kentleşme olgusunun temelinde birçok sorun yattığını vurgulayan
Keleş, kentleşme sürecini açıklarken ‘itici güç’ ve ‘çekici güç’∗ kavramını kullanarak,
bahsedilen sorunları ‘itici güç’ kategorisinde ele almaktadır. Araştırmacı Kongar da bu
kavramlara dayanarak kentleşmeyi açıklamaya çalışmaktadır. Kongar ve Keleş’e göre,
59
Emre Kongar, Türkiye Üzerine Araştırmalar, a.g.e., 1986, s.39.
Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, Ankara: İmge, 1990, s. 70.
61
Metin Erten, Nasıl Bir Yerel Yönetim, İstanbul: Anahtar Kitaplar, 1999, s.30.
∗
‘İtme Faktörü’ insanları içinde yaşadıkları koşulların ya katlanılmaz olarak görülmesi ya da rahatsızlık vermesi
olarak tanımlanmaktadır. İtme faktörleri arasında toprağın düşük verimi, düşük ücret, sınırlı iş olanakları, eğitim,
sağlık vb. olanaklardan yoksunluk, kıtlık, sınırlı toplumsal devingenlik, toplumsal çatışma ve terör
sıralanabilmektedir. Keleş kentleşmenin sebepleri arasında itici sebepleri, ekonomik sebepler olarak isimlendirmekte
ve bunları da sanayileşme, makineleşmenin tarıma dayalı insan gücünün, geçimini ziraatçılık ile sağlayan insanların
işsiz kalmaları neticesinde kente yöneldiklerini ifade etmektedir. Ruşen Keleş, Yeniden Yönetim ve Siyaset,
İstanbul: Cem, 1992, s.22.
‘Çekme Faktör’leri arasında da iş olanakları, ucuz ve verimli toprak, yüksek ücret yükselme olanakları vb. gelir.
Kentlerdeki ücret yüksekliği iş olanaklarının eğitim sağlık eğlence gibi hizmetlerin yerine getirilmesinin kırsal
alanlara göre daha fazla olması ve kentlerde yüksek eğitim kurumlarının bulunması, kentleri çekici kılmaktadır.
Ruşen Keleş, Kentbilim İlkeleri, Ankara: Sosyal Bilimler Derneği, 1976, s.40.
60
31
kır’ın tarımsal açıdan makineleşmesi, tarımdaki gelirlerin düşmesi, toprağın eşitsiz
dağılımı kırsal alanlardan dışarı doğru olan göçün sebepleri arasında yer almaktadır.
Kent toplum yapısını Önür62 ise şu şekilde sıralamaktadır.
1. Kentsel yerleşim yerleri toplumsal evrimin daha sonraki basamaklarında yer
almaktadır. Böylece yoğun tabakalaşmış bir nüfusla sanayi, toplama dağıtma,
mali, idari merkezler olarak işlevleri söz konusudur. Etkili bir merkezileşme,
örgütlenme, ussal çalışma ve standardizasyon düzeni kurulmuştur. Yaygın nüfus
içinde artan sosyal etkilenme gereği, değer norm sistemleri, düşünce tarzları
yerellikten kurtulmuştur. Din bütün temel düzeni etkileyen kurum olmaktan
çıkmıştır.
2. Çok geniş sosyo-ekonomik değişimlerin yaşandığı merkezler olarak, ulusal ve
uluslar arası geniş kapsamlı değişimlerin yaşandığı yerler olarak hizmet
etmektedir.
3. Çok geniş yerleşim alanı kaplamasının yanı sıra toplumsal ilişki ve
etkileşimlerin sınırlarını etkileşim araçları ve Pazar ilişkileri belirlemektedir.
4. Yerel özellik gösteren ilişki ve etkileşimlerden, evrensel özellik gösteren ilişki
ve etkileşimlere kadar, her türlü değişime açık olan toplumlardır. Karmaşık ve
heterojen ilişkiler gereği, bireyler farklı yönelimler içinde olabilmektedir.
5. Toplumsal işbölümü içinde organik dayanışma geçerlidir.
6. Aile küçülmüş çekirdek aile yapısına dönüşmüştür.
7. Bireyler örgün eğitimden geçerek toplumsal işbölümü içindeki belirli mesleklere
istihdam edilebilmektedir. Sosyal yaşam formal ilişkiler içinde mesleklere göre
düzenlenmiştir. Toplumsal tabakalar arası geçişler eğitim yoluyla olmaktadır.
Statüler başarılmış olup yaygın değil kısmidir.
Günümüz modern kentsel toplumlarını, diğer araştırmacılardan farklı olarak ele
alan Baudrillard ise, kentsel toplumları ‘tüketim toplumu’ olarak değerlendirmektedir.
Baudrillard, ‘tüketimi’ de bir sistem olarak değerlendirmekte ve şöyle yorumlamaktadır;
62
Nimet Önür, Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının
Etkisi’(Televizyon- Radyo- Gazete), a.g.e, ss.42-43.
32
‘Tüketim, göstergelerin düzenlenmesini ve grubun bütünleşmesini güvence altına alan
bir sistemdir. Dolayısıyla tüketim hem bir ahlak (ideolojik değerler sistemi) hem de bir
iletişim sistemi, bir değiş tokuş yapısıdır’63.
Gelişmiş ülkelerde kentleşmenin, endüstrileşme ile bağlantısı ve ilişkisi, az
gelişmiş ülkelerdeki kentleşmenin endüstrileşme ile olan bağlantısına göre daha yoğun
görülmektedir. Bu açıdan batı toplumlarındaki kentleşme, endüstrileşmenin bir işlevi,
hatta bir türevi olarak düşünülebilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise, böyle bir
bağlantının kurulması oldukça güçtür.
Araştırmacı Dilek Çiftçi Yeşiltuna, modern kentsel toplum yapısını uzmanlaşmış
toplumsal kurumların yer aldığı “heterojen toplumsal hareketlilik” içinde olan geniş bir
nüfus ve bu nüfusu içeren güçlü bir iletişim ağının bulunduğu, işbölümü ve
uzmanlaşmanın sürekli arttığı bireylerin sahip oldukları nitelikler temelinde statü
kazandığı, değerler sisteminin toplum yapısına uygun olarak akılcı nitelik taşıdığı ve
birey olmanın önemli olduğu bir toplum olarak tanımlamaktadır. İkincil ilişkilerin
egemenlik kurduğu böylesi bir yaşam biçiminde birincil ilişkiler temelinde varlığını
sürdüren belki de tek toplumsal kurum olan ailenin sınırlarının daraldığı görülmektedir.
Modern toplum yapısında görülen çekirdek ailesinin temel özelliklerini
araştırmacı Yeşiltuna64 şu şekilde sıralamaktadır.
1. Çekirdek aile biriminin üyelerini karı-koca ve evlenmemiş çocuklar
oluşturmaktadır.
2. Çekirdek ailede en fazla önem karı-koca ve ebeveyn-çocuk arasındaki
ilişkilere verilmektedir. Bu bireylerin dışındaki diğer aile fertleriyle olan
ilişkiler ikinci sırada yer almaktadır.
3. Aile üyeleri arasındaki söz konusu ilişkiler üzerinde ne annenin ne
babanın ne ebeveyn ailesinin etkisi olmaktadır. Öncenin güçlü
yönlendirici aileleri etkisini ve denetim gücünü kaybetmektedir.
63
Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, Çev. Hazal Deliceçaylı, Ferda Keskin, İstanbul: Ayrıntı, 1997, s.87.
Dilek Çiftçi Yeşiltuna, Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Siyasal Değer, Tutum ve Davranışlarına Aile
Yapısının Etkisi, a.g.e., s.30.
64
33
4. Etkileşimin öncelikle çekirdek aile içinde gerçekleşmesi nedeniyle, görev
ve sorumluluklar ve bunlara bağlı haklar sadece çekirdek aile üyeleri
arasında ortaya çıkmaktadır.
5. Görevlerin ve hakların derecesi temelinde çekirdek aile ebeveyn
ailelerinden herhangi bir yardım vb. talep etmemesine bağlı olarak,
kendisi de her konuda kendini bağımsız kılmaktadır. Bu nedenle ailelerin
toplumsal ve coğrafik hareketlilik sınırları oldukça geniş tutulmaktadır.
6. Çekirdek ailenin ebeveyn ailelerine olan genel uzaklığı, karı-kocanın her
ikisinin de ebeveyn ailesi için eşit derecede gerçekleşmektedir.
7. Karı-kocanın evlilik öncesi, evlilik sonrası evliliğe ilişkin tüm konulardaki
hareket serbestliği artmaktadır.
8. Karı-kocanın evlilik yaşamı içinde, toplumsal, ekonomik tüm alanlara
ilişkin karar ve uygulamalardaki karşılıklı hoşgörü temelinde özgürlük
alanları genişlemektedir.
9. Tamamen sevgi ve bireysel beklentiler temelinde oluşan çekirdek ailenin
esas işlevleri üreme ve buna bağlı çocuğun ilk sosyalizasyonu ile aile
üyeleri arasında duygusal doyumu sağlama olmaktadır.
10. Çekirdek aile biriminin üyeleri ile toplumsal çevre arasındaki ilişki gevşek
bir ağ görünümü sunmaktadır.
Sanayi toplumlarında ailenin tüketici konuma gelmesiyle, ailelerin hayat tarzı da
değişmekte, sanayileşme öncesi geniş akrabalık ilişkileri içeren geniş aile yapısı,
sanayileşmeyle birlikte yerini anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aileye
bırakmaktadır ve endüstrileşme süreciyle birlikte aileler değişime uğramakta ve
küçülmektedir.
Parsons’a65 göre, modern sanayi toplumuna en iyi uyan aile, çekirdek aile
yapısıdır. Parsons’un ifade ettiği çekirdek aile yapısı akrabalık grubunun tümünden
soyutlanmış ve en yoğun duygusal bağları içselleştirmiştir. Çekirdek ailenin üyelerinden
birisi diğerine karşı olan ekonomik rolleri yerine getiremez, sadece koca, ekonomik
sistemle bütünleşmiştir. Parsons, geleneksel toplum yapısında görülen geniş aile ile
65
Önal Sayın, Aile Sosyolojisi a.g.e., s. 52.
34
sanayi toplumunda görülen çekirdek ailenin birbirine temelden karşıt olan iki değer
sistemi olduğunu vurgulamaktadır. O’na göre, geleneksel aile, akrabalık temeline dayalı
ilişkiler, dünyaya gelişle oluşan niteliklere dayanmakta ve elde edilmiş nitelikte
değildir. Bu ilişkiler dünyaya gelişe bağlı olduklarından, özel değerler taşımaktadır.
Buna karşılık modern sanayi toplumu, evrensel değerlerle yönetilmekte ve herkes
toplumsal konumundan ve ırkından bağımsız olarak, ailesel bağları değil, yetkinliğine
uygun olarak terfi edebilmektedir.
Modernleşmeyle birlikte ailenin işlevlerinde değişimler yaşanmakta aile bazı
fonksiyonlarını diğer kurumlara devretmektedir. Modernleşme, geleneksel tarımsal
üretim ve küçük çaplı el sanatlarına dayalı durağan bir yapıdan, sanayileşmiş okur-yazar
oranının arttığı ulaşım araçlarının geliştiği dinamik bir yapıya geçiş olarak
nitelendirilmektedir66.
Araştırmacı Işık’a göre, modernleşmede67 hedeflenen kriterler şunlardır.
Endüstrileşme ve buna bağlı olarak sosyo-kültürel organizasyonların artışı, eğitim ve
eğitim kalitesinin artması, kentleşmeyle birlikte kentli kimliğinin oluşması, geleneksel
üretimden modern üretime geçilmesi, bürokrasinin gelişimi, bilim ve tekniğin sosyal
hayatı düzenlenmesi, örgütlü toplum yapısına geçilmesi, bireyselleşmenin artması ve
uzmanlaşma olarak tanımlanabilir. Farklılaşma modernleşmeyle birlikte kurumların
farklı görünümleri olduğu kabul edilmektedir. Teknolojideki artış tarımın ticarileşmesi,
fabrika üretimine geçiş ve kentleşmedir.
Sanayileşme, nüfusun belli merkezlerde yoğunlaşmasını, iletişimin artmasını ve
işbölümünü zorunlu kılmaktadır. İş bölümünün artması beraberinde bireyler arası
farklılaşmayı da getirmekte ve böylece insanlar birbirlerini tanımlar hale gelmektedir.
Parsons68
kent
(modern
toplumda)
toplumunda
ailenin
çocukların
toplumsallaştırılması ve ailenin sağlam bir denge durumunda devamını sürdürmesi
olarak, iki temel işlevi sürdürdüğünü ileri sürmektedir. Ailenin zaman içinde istikrarlı
bir sistem oluşturduğu toplumlarda aile içinde bireylerin rollerinin farklılaştığına işaret
66
Aytekin Yılmaz, Modernden Postmoderne Siyasal Arayışlar, Ankara: Vadi, 1996, s.19.
Caner Işık, Huzurevinde Yaşlılık İzmir Büyükşehir Belediyesi Zübeyde Hanım Huzurevi Örneğinde, İzmir:
Ege, Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, 2002, s.14.
68
Nimet Önür, , ‘Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına Yönelimine Aile Yapısının
Etkisi’(Televizyon- Radyo- Gazete)a.g.e., ss.39-40.
67
35
etmektedir. Bu anlamda araçsal maddi doyuma ulaştıran roller, baba tarafından yerine
getirilmekte, anlamlı (manevi doyuma ulaştıran) roller, anne tarafından yerine
getirilebilmektedir. Böylece ev işleri ve çocukların bakımı kadınsı rollerin temel
etkinlikleri olurken ailenin geçim işi babanın etkinlikleri arasına girmektedir. Baba bu
yolla aile ile bürokratik kurumlar arasında köprü görevi görmektedir.
Modernleşme ise temelde endüstrileşme ve kentleşmenin getirdiği ilerlemeler
nedeniyle kadına özgürlük ve bağımsızlık kazandıran bir süreç olarak görülmektedir. Bu
süreçte, ailenin önemli işlevlerinden biri olan gelecek kuşakların yetiştirilmesinde,
örgün eğitim kurumlarının yeri önem kazanmaktadır. Özellikle büyük kentlerde
yaygınlaşan kreşler, anaokulları, etüt evleri özel ilgi ve beceri kursları gibi kurumlar
artık kadının çocuk yetiştirme işlevini hafifleten unsur özelliği taşımaktadır. Bu
kurumlar sayesinde artık kadın daha özgür olmaktadır.
Kıray69 büyük kent yaşamında kadına yüklenen rolleri şu şekilde sıralamaktadır.
Kırsal ailenin üretim tüketim faaliyetleri bitmiştir. Kadın evde herkes için çevreyi
yeniden üretmek, evin içinde tüketimden üyeler arası ilişkilere kadar, her şeyi
düzenlemekle yükümlüdür. Kadınlar klasik ev içi rollerinin dışına çıkmaktadır.
Endüstrileşmenin getirdiği norm ve değerleri en güzel biçimde kadınların değişen
rollerinde görmek mümkündür. Kadınlar toplum içerisinde daha iyi bir yer almaya
başlamakta ve teknolojik, ekonomik değişikler kadının rolünü de etkileyip onu
değiştirmektedir. Tarih boyunca bütün kadınların çocuk doğurmak, eşlerine bakmak, ev
işleriyle uğraşmak ve eşlerine tarlada yardımcı olmak gibi görevleri yerine getirdiği
görülmekte ancak modern toplumda erkek egemenliği eski önemini yitirmeye
başlamaktadır. Eşler önemli kararları birlikte almakta ve ev yönetiminde kadının daha
fazla yetkisi bulunmaktadır. Ancak eğitim ve gelir düzeyi de bu konuda büyük bir
etkiye sahip olmaktadır. Bu anlamda kentli kadın kırsal kadına göre daha özgür bir
kişiliğe sahip olmaktadır. Eğitim olanaklarının yanında, kentin getirdiği sinema, tiyatro
gibi sosyal kültürel olanaklardan faydalanan modern kadın geniş bir sosyal çevre
edinmekte bu da onu kendine güvenen ve üretime katılan birey haline getirmektedir.
69
Mübeccel Kıray, ‘Büyük Kent ve Değişen Aile’, Türkiye’de Ailenin Değişimi ve Toplumsal İncelemeler
Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği, 1984, s. 72.
36
Modern toplumda kadının genellikle kitle iletişim araçlarına daha açık olması,
onların basın yayın yoluyla tüketim kalemlerine daha çabuk daha kolay ulaşmasını
sağlamaktadır. Gelişmiş teknolojinin ürünlerinden yararlanmak kadın için hem
gereksinim hem de sosyal statü göstergesi olarak kabul edilmektedir70.
Söz konusu Kentleşme belli koşullar altında en yoğun etkisini aile yaşamı
üzerinde göstermektedir. Toplumsal çevre ve denetim mekanizmalarının değişen içeriği
aile üyelerinin toplumla olan ilişkilerinin genişleyip çoğalması, konut birimlerinin
değişen biçimleri, kamu hizmetlerinin türleri ve kentsel yaşamla birlikte gelen yeni
haberleşme çeşitleri bütün bunlar hem aile içi hem de aileler arası ilişkileri
değiştirmiştir. Erkek-kadın, karı-koca arasındaki arkadaşlık kavramının yerleşmesi bir
kısım kentlilerin hala ‘kentli-köylü’ kalmaları kentleşmeye bağlı bir süreçtir.
Sanayileşmeyle birlikte kadının rolü değişmekte ve sadece anne ve eş konumundan
çıkıp işgücüne katılmaya başlamaktadır
Modern kadın kimliği, eğitim olanaklarından daha yüksek oranda yararlanması,
çalışma hayatına etkin katılımı, aile içerisindeki konumlandırılışı bakımından kırsal
kesim ve gecekondu kesimindeki kadın kimliğinden daha ön planda olduğunu
görülmektedir. Modern toplumdaki kadın ekonomik, toplumsal, kültürel olanakları
diğer toplum tiplerindeki kadınlardan daha fazla olmakta ve bu durum aynı zamanda
kadının aile içindeki rol etkileşimini de olumlu yönde etkilemektedir. Eğitim
olanaklarından daha fazla yararlanması, bunun sonucu olarak iş ve çalışma hayatında
yer alması, nitelik beceri ve uzmanlık isteyen mesleklerde istihdam edilmesi sonucunu
doğurmaktadır. Kadının üretime katılarak iş yaşamında yer edinmesi, onun ekonomik
bağımsızlığı ve ailenin gelir düzeyini yükseltici rol oynamaktadır.
4. Postmodern Toplum Yapısı ve Kadın Kimliği
Modernizme karşı getirilecek radikal bir eleştiri olarak görülen postmodernizm
kavramı, teori alanında modernist sanat biçimleri ve uygulamalarından koptuğu iddia
70
Hale (Alçık) Okçay, ‘Çalışmayan Evli Kadınlarda Yaşam Biçimi’, İzmir: Ege Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1985, ss.127-149.
37
edilen mimarlık, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar vb. alanlarında yeni bir dizi kültürel
çalışmayı tanımlayan kültür biçimlerinin işaretleri olarak başlamaktadır71.
Postmodernizm∗ , 1960’lı yıllarda ortaya çıkan bir düşünsel hareket niteliği
taşımakta ve öncelikle Fransız düşüncesinde yankı uyandırmaktadır. 1970’li yıllarda
ABD’de taraftar bulan akım 1980’liyıllarda tüm Avrupa ülkelerinde yaygınlık
kazanmaktadır72. Postmodernizm, kelime kökü olarak ele alındığında, ‘post’ ön takısına
bakarak onu,‘modern ötesi’ ya da ‘modern sonrası’ diye nitelendirilmektedir.
Kelimenin ilk kullanımı,1947’li yıllara kadar geriye gitmektedir ve kavramı ilk kullanan
Arnold Toynbee’dir. Bir tarihçi olan Toynbee, “A Study of History” adlı yapıtının
birinci cildinde postmodern terimini kullanmakta ve 1875’ten itibaren Batı uygarlığının
iç kapayıcı yeni bir tarih kesitine girdiğini söyleyip ve bu döneme, postmodern adını
vermektedir73.
1990’lı yıllardan itibaren de Türkiye’de tartışılmaya başlanan Postmodernizmin
hemen her konuyu tartışma alanı içerisine dahil etmesi ve farklı yaklaşımlara sahip
düşünürlerin Postmodernizmler ilişkilendirilmesi, onun farklı biçimlerde algılanmasına
neden olmaktadır. Kimi düşünürler, onu, anti-modern bir hareket olarak nitelerken,
kimisi postmodernizmi∗ modernizmin bir devamı, kimisi, batı uygarlığının toptan reddi,
71
Nedret Çağlar, Postmodernist Anlayışta Siyaset ve Kimlik” Süleyman Demirel Ün. İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, Erişim tarihi: iibf.sdu.edu.tr/dergi/files/2008-3-19.pdf, Erişim tarihi: 05.06.2009
∗
Postmodernizm bazıları için bir dönemin adıdır. Söz konusu dönem “postmodern durum” olarak adlandırılmaktadır.
Postmodernizm, aynı zamanda yeni bir felsefi bakışın, yeni bir düşüncenin, üslubun, yeni bir usçuluğun (modern
usçuluğu asan farklı bir usçuluğun), yeni bir söylemin adıdır. Bu söylem kültürel, düşünsel, maddi nitelikler açısından
bir dönemin sona ermesi ve kendi içinden ötesine geçilmesi anlamında ileri sürülen bir kavramlaştırmadır. Bazı
yazarlara göre 1943 yılı modernitenin bittiği tarihtir. Genelde, postmodernizm olarak anılan düşünce ve pratiklerin
tamamının II.Dünya savası sonrasında ortaya çıktığı görülür. Dolayısıyla dönemi kesin olarak belirlemek ve tarihsel
sınırları saptamak mümkün görünmemektedir. Hatta öncülleri bizzat modernizmin içinde yer almakla birlikte,
postmodernizm olarak ifade edilen süreci ve düşünceleri, tarihsel zaman dilimi açısından II. Dünya Savası
sonrasından itibaren ele almak yerinde olmaktadır. Erişim adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Postmodernizm, Erişim
tarihi: 04.06.2009
72
Dilek Doltaş, Postmodernizmin Getirdikleri ve Götürdükleri. İstanbul: Çağdaş Düşünce ve Sanat, Der: İpek
Aksüğür Duben ve Deniz Şengel.,1991, ss. 173-174.
73
Dilek Doltaş, Postmodernizm, Aporia ve Logos, İstanbul: Toplum ve Bilim, 1988 s.187.
∗
Postmodernizmin bilim felsefesinden yola çıkarak ortaya konulabilecek özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır. a)
Genel geçerlik iddiası taşıyan önermelerinin reddedilmesi esastır. Gerçeği olabildiğince yorumlamak, belli bir zaman
ve mekânın sözcüklerini kullanmak yerine gerçekliği kendi bütünlüğü ve özerkliği içinde anlamaya çalışmak esastır.
b) Gerçekler karmaşıktır. c) Gerçeklik bütünlük arz etmez ve uyumlu değildir. d) Bilgi kaynaklarında, bilim
topluluklarında, dildeki anlamlarda çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edilmesi esastır. e) Söylem çoğulluğu
benimsenir. Farklılığın ve çeşitliliğin vurgulanıp benimsenmesi; gerçeklik, hakikat, doğruluk anlayışlarının
tartışılmasına yol açan dilsel dönüşümün yasama geçirilmesi söz konusudur. f) Mutlak değerler anlayışı yerine
yoruma açık seçeneklerle karsı karsıya gelmekten çekinmemek, güvensizlik duymamak esastır. g) Tek bir doğru
yoktur. Tümel ve mükemmel bilgi yoktur. İnsanı ruh-beden olarak ikiye bölen anlayışlarla hesaplaşmak, tek ve
mutlak doğrunun egemenliğine karsı çıkmak esastır. h) Gelecek önceden bilinemez. ı) Her nedenin bir sonucu ortaya
38
kimisi de, kapitalizmin yeni bir aşaması ya da kabuk değiştirmiş bir hali olarak
nitelendirmektedir.
Postmodernizm∗ , Fransız İhtilalı’nın yarattığı karmaşa ve iki dünya savaşının
yarattığı yıkımdan modernizmi sorumlu tutmakta ve bu bağlamda modernliğin yarattığı
her şeyi eleştirmektedir74.
Postmodernistlerce, insanların dünyaya tarafsızca yaklaşması, onu betimlemesi,
anlaması, anlamlandırması ve açıklaması mümkün olmamakta ve bireylerin iddiasına
göre gerçekliği nasıl göreceğimizi, kaçınılması imkânsız olan içsel ön yargılarımız
belirlemektedir; bu yüzden nesnellik imkansız hale gelmektedir. Postmodernistlerce,
gerçeklik algısı, toplumdan topluma değiştiği gibi, aynı toplumda da zaman içerisinde
sürekli gelişim ve değişime uğramaktadır.
Postmodern süreçte yüz yüze ilişkiler yerini elektronik iletişime bırakmaktadır.
Bu bağlamda yeni uzamın bir ayağını bu elektronik ortam oluşturmaktadır. Ancak bu
sanal dünya bedenin kendi sınırlarından kurtulduğu bir dünya değil, sanal dünyanın
söylemi yine eril cinsiyetçi iktidarın söylemi niteliği taşımaktadır75.
koyduğunu ifade eden türden tek yönlü bir nedensellik yoktur; sadece karşılıklı etkileşim vardır. i) Gözlemciyi
gözlenenden ayıran bir mesafe yoktur. j) Nesnellik diye bir şey yoktur. Özetlersek, postmodernizm, herkes aynı anda
haklıdır demektir. Özlem Doğan, "Evrenselcilik Mitosu ve Sosyal Bilimler", Sempozyum Bildirileri – Sosyal
Bilimleri Yeniden Düsünmek, İstanbul: Metis, Aktaran: Nedret Çağlar, a.g.e, s.372, Erişim adresi:
www.felsefeekibi.com, Erişim tarihi: 05.06.2009.
∗
Postmodernizmi birçok araştırmacı farklı şekilde tanımlamaktadır. Kendi varlığını modernizmin eleştirileri üzerinde
temellendiren postmodernizmin eleştirilerini Nihat Üstün şu başlıklar altında incelemektedir. Kuşkuculuk: Daima
toplumun yönlendirildiği konusunda bir düşünce taşımaktadır. En önemli argümanı toplumun kandırıldığı ve
yönlendirildiği şeklindedir. Sosyal bilimlerde ve özellikle felsefede oldukça etkili olan postmodernizmin en önemli
düşünselliği şimdiye kadar ortaya konan her şeyden şüphe etmektir. Her türlü başkaldırıyı kutsar: Bu anlamda
popülizmden etkilenmektedir. Geleneksele olsun moderne olsun yapılan her türlü başkaldırıyı kutsar. Çünkü
postmodernizmde aslolan tüm değerlere karşı kuşku duymaktır. Modernin tüm çizgileriyle ortaya koyduğu değerlere
yani insan haklarına, birey özgürlüğüne, eşitlik idesine, ulus devlete, tek dünya idesine, ilerlemeci tarih anlayışına,
adalette hak temellendirilmesine vs karşı bir söylemi bulunmaktadır. Üstün’e göre postmodernizm popülist bir yön
çizerek her türlü başkaldırıyı kutsadığı için, normatif bir çerçeveden, sağlam bir ilkeden yoksun bir eleştiri mantığı
bulunmaktadır. Evrenselliğe inanmaz: Evrenselliği ulusal kimliği yok etmek için özellikle yaratıldığını söylemekte
Yani yerelliği ve ulusalcılığı savunmaktadır. Küçük parçalardan oluşan çoğulculuğu önemsemektedir.. Marksizm’in
oluşturduğu ilerlemeden oluşacak evrenselleşme idesine inanmadığı gibi, liberalizmin ortaya koyduğu ancak akıl yolu
ile oluşturulacak tek hukuk ve tek dünya evrenselliğini de reddetmektedir.. Aslen bir sistematiği yoktur, önermesi
yoktur, eleştirisi ve metaforları vardır: Postmodernizm önermez ya da önermelerini sistematik haline getirmeden
aforizmalar düzeyinde bırakır. Sadece var olanı eleştirir. Üstün, postmodernizmin sistematik yaratmayarak kendini
bir ölçüde eleştirilerden korumaya çalışmış olabileceğini, ancak bunda pek başarılı olunamadığını, çünkü bugün en
çok eleştirilen akımlardan birinin postmodernizm olduğunu söylemektedir. Nihat Üstün, Felsefe, Modernizm,
Liberalizm, İzmir: Ercan, 2003, ss.153-155.
74
Nihat Üstün, , Felsefe, Modernizm, Liberalizm,, a.g.e., s.139.
75
Yaşar Çubuklu, Postmodern Toplumda Kriz ve Siyaset, İstanbul: Kanat, 2004, ss.116-117.
39
Postmodernizmin toplumları yok ettiğini iddia eden Baudrillard’a göre, eğer
modernlik kodları endüstri burjuvazisi tarafından belirlenen üretim çağı ise,
postmodernlik sibernetik tarafından yönetilen bir enformasyon ve göstergeler çağı
olmaktadır. Ona göre postmodern dünyada imaj, simülasyon ve gerçeklik arasında sınır
kalmamaktadır. Ayrıca postmodern medya ortamında enformasyon ve eğlence, imaj ve
politika arasındaki sınırlar da yok olmaktadır. Baudrillard, kitlelerin devamlı mesaj
bombardımanına tutulmalarından sıkılarak sessizleştiklerini söylemektedir. Bu durum
toplumları yok etmekte ve toplumların yok olmasıyla birlikte, sınıflar, ideolojiler,
kültürler ve bizzat gerçek arasındaki ayrımlar yok olmaktadır. Baudrillard’a göre
Postmodern dünya anlamdan yoksundur. Her türlü veri eşit derecede kabul edilebilir
veya eşit derecede saçma bulunabileceği gibi anlamında gerçekle bağının kurulması
zorunluluğu bulunmamaktadır. Toplumsalın da sonuna gelinmesinden dolayı bu dönem
modernlikten tamamıyla kopuşu ifade etmektedir76.
Postmodernizmde toplum yaşamında ortaya konulan düşünce, her zaman önceden
belirlenmiş katı kuralları uygulamaktan ziyade nasıl hissediliyorsa öyle yasamayı
öngörmektedir77. Postmodernistlere göre, ulusal devlet ve toplum yoluyla kurtuluş
aranması, başka bir deyişle ekonomik kalkınmayla refahın artırılması, ortak çıkar ve
siyasi bütünleşme sağlanması, ekonomik çıkar, sosyal, kültürel değer ve üslupların
gelişmesi artık pek mümkün görünmemektedir. Bu durumda insanın bağlılığı ya da
ahlaki sorumluluğu soyut bir toplum idealine değil tarihsel olarak bağlı olduğu
topluluğa karşı olmaktadır. Lyotard’a göre, toplumu bir arada tutan toplumsal kimliği
veren ortak bilinç ya da kurumsal altyapı değil, söylemler arasındaki çapraz bağlar
olmaktadır. Böylece postmodernizm iki şeyi birden değiştirmektedir. Birincisi toplumun
örgütlenme temeli, ikincisi ise toplumun yerini topluluğun (cemaatin) almasıdır.
Postmodern toplum hızlı değişen toplumdur. Teknoloji
ve
bilgi toplumsal
örgütlenmenin temelini oluşturmakta, insanlar arasında dünya genelinde bilgi
benzerliği, aynı dili ve yazıyı kullanan bir benzeşme bir birlik doğurmaktadır. Zira
iletişim alanındaki gelişmeler sayesinde farklı toplumların insanları aynı kodu
kullanmaya başlamaktadır. Ancak bu durum ulusal devletin sınırlarını zorlamakta ve
76
Dogan BIÇKI, “Modernizm Ve Postmodernizm”, Aktaran: Nedret Çağlar, a.g.e, s.373. Erişim adresi:
www.felsefeekibi.com, Erişim tarihi: 05.06.2009.
77
Mehmet Küçük, Modernite Versus Modernite, Ankara: Vadi, 1994, s.303
40
insanın kendi yerini, kimliğini bulmasını zorlaştırmaktadır. Örneğin tarihsel olarak bağlı
bulunan çeşitli topluluklar arasındaki “kültürel uzaklık” insanları siyasal ve toplumsal
olarak saldırganlaştırmaktadır. Aslında bu toplulukların (cemaat) dayanışma temelleri
de farklılık göstermektedir 78.
Postmodern anlayışta kadının ele alındığında tüketim odaklı, tek tipleşen, imaj ve
görüntüsüne önem veren kimliğiyle ön plana çıkmaktadır. 30 yıl önce, C. Wright Mills79
postmodern süreci, ekonomiyi, iş güvencesinden sendikasız işlerin olduğu endüstriye
giden bir süreç, servisler ve yeni endüstriyel sektörler olarak tanımlamaktadır. Mills,
toplumsal refah sistemini alt üst edecek olan çoklu şirketlerin artacağını öngörüyordu ve
insan özgürlüklerinin ve seçimlerini azalacağını söylüyordu. Bu zamanda sözkonusu
toplumda ailelerin nasıl bir dünya düzeninde yer alacakları ve sorumluluklarının ne
olacağını tartışıyordu. Bu nedenle birçok araştırmacı gibi Mills de postmodern toplum
yapısının temel karakteristik özelliğini; şüphe, güvensizlik, tereddüt tanımladı.
Tanımlar üzerindeki tüm ortak paydalar, postmodern ailenin yapısının,
postmodern süreçte aile çeşitlerini anlamaya çok daha fazla ihtiyaç olduğunu ileri
sürmekte ancak tam olarakta tanımlayamamaktadır. Zira Postmodern dünya, demokrasi,
dini özgürlükler, tüketim, hareketlilik, çoğulculuk, haber ve eğlencenin artması ile
biçimlenmektedir. Postmodern durum ve dünya içinde, inanışların, çoklu gerçekliklerin
ve dünyadaki korkunç boyuttaki savurganlığın coşkusu, neye inandıklarını bilmeyen ve
gerçeğini kaybetmiş insanlar vb. gibi durumlardan kar elde edenlerce kabul
görmektedir.
Dolayısıyla
Postmodern
durumu
memnuniyetle
karşılayanlarda
bulunmaktadır.
1970’li yıllarda ilk kez postmodern aileden bahsedilmeye başlanmıştır.
Postmodern ailenin önemli karakteristik özellikleri: aile kimliğine ilgisiz gençler; çift
yaşantılarının
dengesizliği,
boşanma
oranlarının
fazlaca
artması,
kadınların
özgürleşmesi ile birlikte çekirdek aile yaşantı nosyonunun yıkılmasıdır. Aynı zamanda
çocuğun sosyalizasyon sürecindeki değişimlerdir. Burada da çocuk yaştaki gençlerin
78
Andrev Heywood, Siyaset, Ankara: Liberte, 2006, s.178.
Mills, C.W. 1959. The Sociological Imagination. New York: Grove Press. Marian F. Zeitlin, Ratna Megawangi,
Ellen M. Kramer vd., (1995), Strengthening the family implications for international development, Social
change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Press., Erişim adresi:
http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm, Erişim Tarihi: 25 Haziran 2009
79
41
anne olması dikkat çekmektedir. Tekli aileler, taşıyıcı annelik ve gay/lezbiyen aileler
postmodern ailelerin çeşitleridir. Bu durumun olumsuz yanları sözkonusudur. Bunlar;
• Bilimsel kanunların düzenine, evrensellik ve insanın gelişiminin optimistik
varsayımına duyulan hayal kırıklığı yüzünden kurallara karşı duyulan bir
inançsızlığın meydana gelmesi
• Toplumsal mutabakat ile ekonomik güçlerinin bağının çözülmesi; örneğin
finansal olarak hayatta kalabilmek ve sınıf atlaması için kadının evlenmeye
ihtiyaç duyması veya kaynaklarıyla geçimini sürdürecek bir diğer zenginliğe
veya miras kalması, evlilik dışı çocuk doğurmaya ihtiyaç duyulması.
• Hem aile boşanmalarını hukuken geçerli kılan hem de yansıtan elektronik
medyanın etkilerinin bulunması.
Postmodern aileleri tanımlarına bakıldığında araştırmacı Gergen80 bu aile tipini
“doymuş aileler” olarak tanımlamaktadır. Ona göre bu aileler, büyük bir meşguliyet
içinde oldukları için aynı zamanda dağılmışlardır da. Çok sayıda değer, tutum, seçenek,
yaşam biçimi, kişiler koruyucusuz kalarak eritilmekte ve aile üyeleri ilişkilerin
çokluluğu içinde erimeye başlamaktadır. Toplumsal doygunluğu sağlayan teknolojiler
(örn, arabalar, cep telefonları, televizyonlar, jet uçakları vb) aileleri parçalanma
duygusu, kaos ve kopukluluk içinde bırakmaktadırlar.
Toplumsal değişim süreci içinde modern, pre-postmodern üzerinden bakıldığında
benzerlikler ve farklılıklar üzerinden yapı daha net anlaşılabilmektedir.
Pre –Postmodern ve Modern ailelerin birbirleri arasındaki benzerlikler tablo da
belirtilmektedir81.
80
Gergen, K.J. 1991. "The Saturated Family." Networker, September/October. Aktaran: Marian F. Zeitlin, Ratna
Megawangi, Ellen M. Kramer vd., (1995), Strengthening the family implications for international development,
Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Press., Erişim adresi:
http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm, Erişim Tarihi: 25 Haziran 2009.
81
Marian F. Zeitlin, Ratna Megawangi, Ellen M. Kramer vd., (1995), Strengthening the family implications for
international development, Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Press.,
Erişim adresi: http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm, Erişim Tarihi: 25 Haziran 2009
42
Modern aile yaşamı
Pre- ve post-modern aile yaşamı
Ev ve iş hayatı arasında kesin ayrımlar
bulunur
Ev ve iş hayatı sıklıkla benzerdir
Romantik bir sevgi
Sözleşmeye/Rızaya dayalı akitlerle oluşan
sevgi
Yasal bir bakıcı olarak anne
idealleştirilmektedir
Paylaşılmış aile, çalışan anneler
Korunmuş-olgunlaşmış çocuk
Yetişkin aktivitelerinin tam olarak
görülmesiyle, erken sosyal olgunlaşma
Çocuğun ihtiyaçları üzerine çocuk merkezli
odaklaşma
Aile-Merkez Aile bakışıyla çocuk
yaşamının hedefleri, toplumsal
memnuniyet
Bireysel kimlik, değer yargıları ve kişisel
anlatılarca benzersiz bir şekilde tanımlanır
Kimlik, sosyal içerik tarafından akıcı bir
şekilde tanımlanır
Fırtınalı bir ergenliğe özerlik kurarak ve
aileden ayrılarak kimlik bulur
Daha barışçıl bir ergenlik, ayırıcı
dirençler kurmaya ihtiyaç duyulmaz
Tablo: 1- Toplum yapısı ve aile özellikleri (Modern-Pre-Postmodern aile)
Modern aile içinde kesin ayrımlar vardır. Romantik sevgi, kadın-erkek cinsleri
içinde yaşanmaktadır. Bu ilişkinin devamlılığında çocuk önemli bir unsur olmakta ve
evlilik içinde anne yasal bakıcı ve sorumluluk alıcı olarak görülmektedir. Anne ve
çocuk ilişkisi önemli hale gelmektedir. Dolayısıyla çocuk korunmakta ve olgunluğunu
aile içinde tamamlamaktadır. Bireysel kimliğini edinme süreci ise, fırtınalı(sert) bir
süreci içermektedir.
Oysa postmodern ailede ev ve iş hayatı sıklıkla benzerdir. Zira iş hayatının ev-ofis
(homeoffice) olarak yürütüldüğü ya da iş hayatına ilişkin kararların teknoloji ile
merkezsizleştirildiği bir dönem yaşanmaktadır. Evliliklerin anlaşmalı (rızaya ve akite
dayalı) evlilikler haline dönüştüğü görülmekte ve sevginin ilerleyen aşamasında
meydana gelen çocuklar, ailenin dağınık halde olması nedeniyle kimlik edinimleri
barışçıl olmaktadır.
Pre Modern ve Postmodern ailelerin birbirleri arasındaki farklılıkları tablo da
belirtilmektedir82
82
Marian F. Zeitlin, Ratna Megawangi, Ellen M. Kramer vd., (1995), Strengthening the family implications for
international development, Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris: United Nations Univ Press.,
Erişim adresi: http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm, Erişim Tarihi: 25 Haziran 2009
43
Pre-modern
Post-modern
Geniş ve çok daha bağımlı akrabalık
bağları
Daha küçük ve dar akrabalık bağları
Yaşamının çoğu fiziksel bir düzenleme
ile geçer
Yaşamının çoğu sembolik düzenlemeler veya
elektronik olarak hareket edebileceği şekilde
geçer
El işçisi, eli (bedeni) çalışır
Beyni çalışır
Direkt toplumla karşı karşıya gelir
Elektronik medya veya sembolik ortamlarda
karşılaşır
Fiziksel olarak mücadele eder
Sembolik olarak mücadele eder
Fiziksel ve toplumsal çevre, küçük
sayılarda ve durağandır
Fiziksel, Sembolik ve Toplumsal çevre
atlamalıdır ve geniş sayıdadır
Bilgi depolama süreç bilgileri için az bir Özet Bilgi depolama ve özet süreç bilgileri
gereklilik vardır
için çok yüksek bir gereklilik vardır
Komünal bir yaşama tüm görünüşleri
Mahremiyetin çok yüksek seviyeleri ve
içinde, kişisel seçimler ve mahremiyetler seçimler, komünal yaşamın pek çok
hariç, zorunlu bir katılım sözkonusudur. manzarasında seçenekli bir şekilde
katılımlıdır.
İşlevsel kimlik, önceden hesaplanan
Seçimli sosyal roller ve sürekli olmayan kimi
toplumsal rollerin küçük bir sayısı kadar bağlayıcılıklar arasında kimlik
sınırlıdır
farklılaşmaktadır.
Otorite figürleri ve kurallar, doğru veya Çoğulculuk, göreliliğe dayalı değerler, her
yanlış üzerinden ayırıcıdır; her şeyi harfi şeyi harfi harfine yerine getirme olmayan
harfine yerine getirme, temel gerçekler. sembolik yorumlar üzerine kurulu bir gerçek.
Tablo:2- Toplum yapısı ve aile özellikleri (Pre-Modern ve Postmodern aile)
Pre-modern çağ olarak adlandırılan ulus-devlet öncesi devirlerde, devletin
meşruiyetinin kaynağının Tanrı olması, yalnız siyasi alanda değil, başta toplumsal ve
kültürel olmak üzere birçok alanda din hâkimiyetini gerekli kılıyordu. Bu itibarla, kendi
kendisinin sebebi olan ve egemenliğin kaynağına Tanrı yerine halkı koyan modern çağ
düşüncesi, laik devlet anlayışını getirmekle, din baskısının eskisine oranla daha az
olduğu bir kültürü de müjdelemekteydi. Örneğin, içinde bulunduğumuz devri modern
çağ olarak adlandırmamıza rağmen, hâlâ pre-modern öğelerin hakim olduğu ve
egemenliğin Tanrı’ya dayandığı birçok devlet bulunmaktadır. Aynı şekilde, devletler
arası sınırların öneminin post-modern bir eğilim olarak azaltılmaya çalışıldığı, Avrupa
44
Birliği gibi, kimi uluslar arası organizasyonlara karşın, yeni yeni millet olma bilincine
erişen topluluklar da vardır83.
83
Erişim adresi: http://www.basarmevzuat.com/dergi/99-07/a/kulturzenginlikler.htm , Erişim tarihi: 23 Haziran 2009.
45
II. BÖLÜM: TOPLUMSAL CİNSİYET AYRIMINDA KADIN KİMLİKLERİ
Toplumların, toplumsal değişim süreci içinde (geleneksel değerlerden modern
değerlere geçiş süreci, kırdan kente göç, işsizlik, toplum yapısında meydana gelen
değişmeler vb. ) hareket ettikleri ve söz konusu toplum içindeki bireylerin (erkek-kadın)
kaçınılmaz olarak bu değişimden etkilendikleri kabul edilmektedir. Kadının da gerek
aile içinde yeri ve konumu (eş, anne, abla, yenge vb), gerekse de kimliği (zayıf, güçlü,
çalışan kadın kimliği vb) işlevleri ile birlikte değişmektedir. Sözkonusu değişim süreci
içinde, atfedilen rol ve statülerin kadın ve erkek kimliğinin inşasında belli kalıplar
oluşturduğu ve yapı içinde farklılaşmaya taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu süreçte, değişen
kadın ve erkek kimliğine bağlı olarak, davranış kalıplarının da görece biçimlendiği
kabul edilmektedir. Kadın ve erkeğin üstlendiği rollerine ilişkin yaratılan ayrımları ele
alan kavram, “toplumsal cinsiyet” kavramıdır.
Araştırmacı, Ecevit 84, ‘toplumsal cinsiyet’(gender) kavramını, kadın ve erkekler
için toplumsal olarak oluşturulmuş roller ve öğrenilmiş davranış beklentilerine işaret
etmek için kullanılan bir kavram olarak tanımlanmaktadır. O’na göre, kadınlar özellikle
aile reisliği, toprak sahipliği, mülkleri yönetme, iş kurma ve yürütme gibi konularda
erkeklerle eşit olmamaktadır.
Ecevit, toplumsal cinsiyet rolleri açısından üretim ve yeniden üretim ayrıma
gitmektedir. Üretim ile ilgili rollerde, erkek parasal karşılığı olan piyasa içi roller de
görev alırken, kadın parasal karşılığı olmayan ev hane içi üretimde rol almaktadır.
Yeniden üretimle ilgili rollerde, kadının çocuk doğurma ve yetiştirme gibi biyolojik
temeli olan yeniden üretimin yanı sıra hanenin günlük işleri ve hane üyelerini ertesi
günün üretim sürecine hazırlamak ve bununla beraber çocukları toplumsal rolleri için
hazırlamak gibi günlük ve ideolojik yeniden üretimle ilgili rolleri bulunmaktadır.
Kavramın açıklamaları içinde toplumsal cinsiyet ayrımına yönelik bir eşitsizlikten
bahsedilmektedir. Söz konusu eşitsizliğin, toplumun tüm sosyal alanlarında görüldüğü
vurgulanmaktadır. Kadın ve erkeğin doğuştan gelen biyolojik özelliklerinden
kaynaklanan cinsiyetlerinin, toplumsal değişim sürecine bağlı olarak, kimlikleri de
84
Erişim adresi: www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale s. 83, Erişim tarihi: 16 Nisan 2009.
46
değişime uğrattığı ve zaman içinde belirli davranış kalıplarının oluşturulduğu
belirtilmektedir∗ .
Kadın ve erkeğin toplumda varoluş biçimi bireyin yaşamını şekillendirmektedir.
Bebeğin içinde doğduğu toplum, onu,
kadın ve erkeğe uygun gördüğü davranış
kalıpları uyarınca şekillendirmekte buna göre çocukların beslenme tarzlarından,
giysilerine, oyuncaklarına, kitaplarına, çizgi filmlere, bilgisayar oyunlarına,
ders
kitaplarına kadar her iki cinse uygun olduğu varsayılan imgelerle yüklenmektedir. Bu
süreç çocukların, “edilgen ve zayıf kadın”, “etken ve güçlü erkek” olarak
toplumsallaştırıldığı bir süreçtir.
Araştırmacı Agacinski, Simone de Beauvoir’ın ‘Kadın olarak doğulmaz, kadın
olunur’ sözlerinin, erkekler içinde geçerli olduğunu belirtmekte ve
“(…)Çünkü toplum kadın ve erkek kimliklerini kurgulamaktadır. Bireyler
kendilerine sunulan kimliklere uygun roller üstlenmekte ve böylece erkeğin
sahip olduğu kimliği kamusal alanda, kadınınkini ise ev içi alandaki yapıp
ettikleri
oluşturmaktadır.
Toplumsallaşma
sürecinde
ise,
bireylerin
toplumdan edindikleri iletiler aracılığıyla kadın ve erkek rollerinin neler
olduğu ve bu özelliklerin her iki cinsin doğası olduğu bireylere
benimsetilmektedir” 85 demektedir.
Bireyin doğum ile kazanmış olduğu cinsiyet kimliği daha sonra toplumsal
yaşantısı sonucu kazandığı özelliklerle bütünleşmekte ve böylece bireyler çok küçük
yaşlardan itibaren kadın ya da erkek olarak önceden belirlenmiş olan bu kurallara bağlı
olarak büyümekte ve bu davranış kalıpları ile inşa edilmektedirler.
Toplumun bir grup olarak kadınlardan ve bir grup olarak erkeklerden beklediği bazı davranışlar ve özellikler vardır.
Bunlara ‘cinsiyet kalıpyargıları’ denmektedir. Kadınların ve erkeklerin sahip oldukları düşünülen kişilik özellikleri
genel olarak kadınsı ve erkeksi özellikler olarak bilinir. Kadınsılık ev içinde bakım verici, ilgi gösterici olmayla ilgili
özellikleri; erkeksilik ise, iş dünyasında yarışmacı ve başarılı yönelimli olmayla ilgili özellikleri içermektedir. Ayrıca
genellikle, kadınların duyarlı, ilgili, sıcak gibi özelliklere sahip oldukları, erkeklerin de güçlü baskın, bağımsız gibi
özelliklere sahip oldukları düşünülür. Kadın ve erkeğin toplumdaki anlamları budur, bu özelliklerle ve davranışlarla
tanınırlar ve dahası genellikle kadın ve erkek birbirlerine göre karşı cinsi ifade ettikleri için de karşı cinsin sahip
olduğu özelliklerin zıddı özelliklerle tanımlanırlar. Örneğin kadın cesur olmayandır, kaba saba konuşmayan ve
davranmayandır; erkek de duygulu olmayandır, cici bici narin nazik davranmayandır. Zehra Yaşın Dökmen,
Toplumsal Cinsiyet(Sosyal Psikolojik Açıklamalar), İstanbul: Sistem, 2004, s.107.
85
Sylviane Agacinski, Cinsiyetler Siyaseti, Çev: İsmail Yerguz, Ankara, Dost Kitabevi, 1998, s.36. Aktaran: Özge
Kaçar, ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadının Konumu’ (Türkiye’de Yakın Zamanlardaki Değişimi Anlamak), Afyon
Kocatepe Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Bölümü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, s. 17.
∗
47
Özellikle, cinsiyete bağlı ailesel roller üzerinde duran Parsons86, erkeksi ve
kadınsı rollerin uzmanlaşmasının amacının, ailesel alt sistemin ayakta kalması ve
çocuğun toplumsallaşmasına bir temel sağlaması olduğuna dikkat çekmektedir. Babanın
ve annenin rollerinin ayırt edilmesini gerektiğini belirten Parsons, toplumla bağ kurma
rolünün (araçsal rol) babaya, en başta da ailenin maddi gereksinmelerini karşılamak,
kadına ise aile içinde ‘anlamlı rol’ düştüğünü ifade etmektedir. Ona göre, babanın
‘araçsal rolü’ her şeyden önce ailenin de statüsünü belirleyen mesleğidir. Geleneksel
toplumlarda,
erkeğin
en
önemli
rolünün,
ailenin
ekonomik
devamlılığının
sağlanmasıdır. Bu nedenle koca, ev içi alanda asgari düzeyde görev almaktadır. Ev işleri
ve çocuklara bakmak kadına yüklenilen sorumluluklardır. Buna karşılık çocuklara
babadan daha yakın olan kadın, ailenin duygusal yaşamını en iyi şekilde dile getirendir.
Cinsiyete uygun olarak rollerin bu iki kutupsal yapısı, Parsons’a göre, çocuğun
kişiliğinin biçimlenmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Bunun sonucunda erkek
çocuğu, babaya bağlanmakta ve onunla özdeşleşmekte kız çocuk ise anneye
bağlanmakta ve onunla içsel anlamlı işlerde öncelikli bir rolü oynamaktadır.
Anneye ve babaya bağlanış biçimi, çocuk bireyin ileriki yaşamında seçeceği
mesleklerine yönelik tercihlerini de biçimlendirmektedir. Seçilen mesleklerin kadınlık
ve erkeklik üzerinden bölümlendiği toplum yapılarında, kalıpyargılar doğrultusunda bir
iş yaşamı ve bu yaşama katılım gözlenmektedir. Kadına ve Erkeğe uygun görülen
meslekler doğrultusunda, toplumsal cinsiyet ayrımının pekiştirildiği kabul edilmektedir.
İş hayatında yüksek mevkilerin erkek, düşük mevkilerin kadın; zihinsel, teknik, yetenek
ve beceri talep eden işlerin erkek, sekreterlik öğretmenlik hemşirelik, terzilik, temizlik
gibi işlerin kadınlar için daha uygun görüldüğü bir toplumsal cinsiyet ayrımı söz konusu
olmaktadır. Böylelikle kadınlar kamusal alandan uzaklaşmakta ev içi rollerinde ikincil
planda kalmaktadır. Bu durum “yatay meslek ayrışmasını” yaratmaktadır.
Kadının ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel açılardan toplumsal cinsiyet
ayrımcılığı yaşadığına dair ve kadın kimliğini ele alan teorik yaklaşımlar, çalışmada ele
alınmaktadır.
86
T. Parsons, The kinship system of the Contemporary United States, American Antropologist, 1943, s.143. Aktaran:
Önal Sayın, Aile Sosyolojisi , a.g.e , 1990, s.54.
48
A. TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMINA TEORİK YAKLAŞIMLAR
Doğuştan gelen kadın ve erkek cinsiyeti ile ilgili özellikler zamanla değişen
toplum yapısıyla farklılaşmaktadır. Toplumsal cinsiyet bağlamında kadın ve erkeğin
konumu, çeşitli yaklaşımlar açısından incelenmektedir. Değişim sürecinde toplumun
kadın ve erkekten beklentileri önemli hale dönüşmektedir. Kadın ve erkek arasındaki bu
süreci çeşitli teorik çerçeveler altında incelemek gerekmektedir.
1. Yapısal Fonksiyonalist Yaklaşım
Yapısal fonksiyonel yaklaşıma göre toplum, birbirine bağımlı işlevsel öğelerden
meydana gelmekte yani yapılar var olduğu için belli fonksiyonlar ortaya çıkmaktadır.
Bir başka deyişle fonksiyonlar yapılardan önce ortaya çıkmakta ve kendilerini yerine
getirecek yapıların yaratılmasına yol açmaktadırlar. Yapısal-fonksiyonel model,
toplumun alt sistemlerini incelerken bireye kadar inmektedir.
Yapısal fonksiyonel kuramcıları arasında Parsons, Merton, Ogburn ve Mübeccel
Kıray gelmektedir. Yapısal-fonksiyonalist kuramın belli başlı özellikleri arasında her
toplumun belli öğeler toplamı olduğu, toplumların kendilerini oluşturan öğeleriyle
uyumlu
bir
bütünleşmeye
sahip
olduğu,
toplumdaki
her
öğenin
toplumun
fonksiyonlarını yerine getirmesine yardımcı olduğu, her toplum üyelerinin düşünce
birliğine dayandığı gibi özellikler kabul edilmektedir87.
Yapısal fonksiyonel kuramın en önde gelen düşünürlerinden biri olan Parsons’un
en çok kullandığı terimler arasında ‘toplumsal yapı, toplumsal sistem ve aktör’
bulunmaktadır. Toplumsal bir pozisyon ve rol sahibi kişiye “aktör” diyen Parsons,
toplumsal sistemi de “aktörler arasındaki etkileşim süreçlerinin sistemi” olarak
tanımlamakta ve yapıyı da “aktörlerin toplumsal ilişkilerinin kalıplaşmış sistemi”
olarak vurgulamaktadırlar88.
Yapısal Fonksiyonalist yaklaşıma göre, aile toplumsal bir alt sistem, toplum için
belli işlevleri yerine getiren toplumsal bütünlüğün bir parçası konumundadır. Bu
87
Mahmut Tezcan, Sosyal ve Kültürel Değisme, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1984,Ankara: Ankara Ünv, ss.66-67
Aktaran: Sevim Atila, Toplumsal Değişmenin Aile ve Yaşlılar Üzerine Etkisi, Sakarya Ünv. Sosyal Bilimler Ens.
Sosyoloji Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006, s.24.
88
Emre Kongar, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, a.g.e., s.156
49
yaklaşımda aile üyelerinin belli görevleri yerine getirdiği, bu görevlerin aile içi
ilişkileri, rol ve statüleri yaratarak aile yapısını şekillendirdiği ve bu yapının içinde yer
aldığı daha geniş sisteme (topluma) fonksiyonel bağlarla bağlı olduğunu görülmektedir.
Toplumda göreli süreklilik ve uyum söz konusu olduğundan, kadın ve erkek özne
konumları
da
işlevsel
olarak
birbirleriyle
ilişkilendirilmekte
ve
görelilik
kazandırılmaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri bakımından toplumsal evrim sürecinin
başlangıç aşamalarında olan toplumlarda (avcı ve toplayıcı toplumlarda) kadın ve erkek
farklı rolleri yerine getirerek toplumun sürekliliği açısından işlevsel bir bütünleşme
içindedirler. Çünkü avlanma çok uzun zaman dışarıda kalmayı, kas gücü gereği daha
çok evin içinde ve yakınında olma gereği ailesel rollerle yaşamı sınırlandırılmaktadır.
Tarımsal aktivitelerde bile ev içi işlerin uzantısı olarak çiftlik işlerinde bile birçok
kültürde farklı aktivitelerde konumlandırıldıkları görülmektedir. Böylelikle tarihin
başlangıç aşamalarından beri bir toplumsal cinsiyet tabakalaşmasının olduğu
söylenebilmektedir89.
İşlevselci yaklaşım içinde iş bölümünü açıklayan kuram, kadın ve erkek
arasındaki biyolojik farklılıkların, kadınlara, annelik, ev kadınlığı; erkeklere ise evin
geçimini sağlayan, güç sembolü gibi roller atfettiği görülmektedir. Bu tür bir rol
paylaşımının, anlamsal ve araçsal olduğu ve toplumun sürekliliği açısından gerekliliği
savunulmaktadır. Modern aile ve işlevleri konusunda Parsons’un açıklamaları önemli
yer tutmaktadır. Parsons, anne-baba ve çocuklardan oluşan çekirdek ailenin yapısal
olarak modern ailenin özelliklerini taşıdığını ve temel işlevlerinin çocukların
sosyalizasyonu ve yetiştirilmesi olduğunu savunmaktadır. Parsons, kadını ailenin
duygusal bütünlüğünü sağlayan, erkeği de ekonomik gereksinimleri sağlama
sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak tanımlamaktadır. İşlevselci bir perspektif içinde
Parsons, aileyi, teknolojik olarak ilerleyen sanayileşmiş kent ekonomisinin ihtiyaçlarını
karşılayan bir birim şeklinde tanımlamaktadır90.
89
Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd, ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, Ege Ünv
Bilimsel Araştırma Projesi, 2000, ss.21-22.
90
Faith Robertson Eliot, The Family: Change or Continuity? Mac Millan Educatien Ltd. Hon Kong: 1991, s.35
Aktaran: Nevin. S. Demircioğlu, ‘Boşanmanın, Çalışan Kadının Statüsü ve Cinsiyet Rolü Üzerine Etkisi’ a.g.e ,
ss.13-14.
50
Yapısal İşlevsel yaklaşım aile kavramını toplum içinde belli işlevlerini yerine
getiren, evrensel bir kurum olarak görmekte ve bu nedenle bazı evrensel fonksiyonlarını
yerine getirmesi gerektiğini düşünmektedirler. Aile içindeki rol dağılımı (araçsal ve
anlamlı roller) işlevsel bir bütünlüğe duyulan gereksinimden doğmaktadır. Söz konusu
ailesel roller, toplumsal ilişkilerde bir ayrımlaşmaya sebep olmakta bunun da toplumsal
cinsiyet ayrımının sürdürülmesinde önemli olduğu görülmektedir.
2. Çatışma Yaklaşımı
Toplumun uyumlu bir bütün olduğu görüşünün tam tersi çatışma modelidir.
Çatışma modellerine göre toplum, birbiriyle çatışan öğelerden oluşmakta ve toplumsal
bütünlük toplumsal birimler arasındaki çatışmaların meydana getirdiği zıt kuvvetlerin
dengelenmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Yapısal fonksiyonalistler, çatışma modellerini
toplumsal bir hastalık olarak nitelendirmekte, çatışmacılar ise bunu toplumun doğal bir
getirisi olarak görmektedir91.
Çatışmacı kuramcılara göre, toplum organik bir bütün değil, bir süreç özelliği
göstermektedir. Toplumu sadece organik bir bütün olarak görmek toplumsal yaşamın o
akıcı dinamizmini değerlendirme olanağını kısıtlamaktadır. Çatışmacı kurama göre,
çatışma ve çelişki toplumda kaçınılmaz bir olgu niteliğinde olmakla beraber toplum
bütünlüğü için de işlevsel niteliğe de sahiptir. Söz konusu toplumsal bütünlük de
toplumsal öğeler ve birimler arasındaki ahenk ve uyumdan değil, toplumsal birim ve
öğeler arasındaki çelişkilerin ortaya koyduğu zıt kuvvetlerin dengelenmesi sonucu
ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle çelişki toplumsal değişmeyi engelleyici bir unsur
oluşturmamakta, yapısal işlevselci yaklaşımın ortaya koyduğu gibi toplumsal bir
hastalık oluşturmamaktadır.
Çatışma kuramının en önemli temsilcileri arasında Marks ve Engels’dir. Marksist
gelenek, modern batı ailesini açıklarken, işlevselci gelenek ve benzeri yaklaşımlardan
farklı bir açıklama getirmektedir. Marksist yaklaşım da, işlevselci analizler gibi,
çekirdek ailenin yapısal olarak soyutlandığını ve çekirdek aile ilişkilerinin
yoğunlaştığını savunmaktadır. Marksistler de ailenin diğer kurumsal alanlardan yapısal
91
Emre Kongar, , Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, a.g.e, s.156
51
ayrımından ve işlevlerinin üreme, çocuk yetiştirme ve psikolojik destek sağlama olarak
kavranması gerektiğinden söz etmektedir. Teorinin temel varsayımı, çatışmanın doğal
ve kaçınılmaz olduğudur. Çatışmanın bozucu ve olumsuz olmaktan ziyade, ilişkiyi
güçlendireceği varsayımında bulunmaktadır92.
Çatışma kavramına ilişkin olarak Ralf Dahrendorf’da93;
“(…) belirli bir otoritenin mevcut olduğu her yerde çatışmanın varlığından
söz etmektedir. Belirli bir otoriteye sahip insanlar uyum için insanı
zorlayabilmektedirler. Bu zorlama belirli bir direnç ve uyuşmazlıklara yol
açmaktadır. Böylece ortaya çıkan çatışmalar toplumun tüm kesimlerine
yayılabilmektedir. Ancak bu yaklaşım gruplar arasındaki mücadelenin
mutlak ihtilal gibi köktenci biçimde olmasını gerekli görmez. Bu mücadele
toplu iş sözleşmeleri, parti politikaları, bütçe tartışmaları gibi biçimlerde
olur.”
demektedir. Araştırmacı Lewis Coser’da94, çatışmanın özellikle birbiriyle yakın ilişkide
bulunan insanlar arasında gelişebileceğini savunmakta ve bu insanların birbiriyle
sorumluluk ve güç ağlarıyla bağlı olduklarını belirtmektedir. Ona göre, Bireylerden bir
tanesinin diğerlerine göre farklı bir ödül alması yerleşik ilişkileri bozacağı için
çatışmalar çıkabilmektedir. Sosyologlar bu nedenle hangi kültür ve örgütte olursa olsun
mevcut ilişkilerde kimin kazanç sağladığı kimin ise zarar gördüğüne bakmaktadır.
3. Sembolik Etkileşimci Yaklaşım
Sembolik etkileşimci yaklaşım, toplumsal cinsiyet rollerini etkileşimci bir alanda
tanımlamaktadır. Cinslerarası etkileşimle olduğu kadar, diğer bireylerle olan
etkileşimler de önemlidir. Sembolik etkileşimci yaklaşım, Amerikan sosyolojisi
92
J. Ross Eshleman, The Family, Firth Edition, Massachusetts, Allyn and Bacon, 1988,s.58. Aktaran: Nevin. S.
Demircioğlu, a.g.e, s.14.
93
Davranış Bilimleri-sosyolojinin Ortaya çıkışı Ve Kuramsal Yaklaşımlar, Erişim adresi:
http://www.dershanemiz.net/davranis-bilimleri-sosyolojinin-ortaya-cikisi-ve-kuramsal-yaklasimlart1107.html?s=5b378b53ef81c7276aef25f3b302548b&, Erişim tarihi: 23 Haziran 2009.
94
Davranış Bilimleri-sosyolojinin Ortaya çıkışı Ve Kuramsal Yaklaşımlar, Erişim adresi:
http://www.dershanemiz.net/davranis-bilimleri-sosyolojinin-ortaya-cikisi-ve-kuramsal-yaklasimlart1107.html?s=5b378b53ef81c7276aef25f3b302548b&, Erişim tarihi: 23 Haziran 2009.
52
ekolünde olan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre toplumsal etkileşimler, şu
varsayımlar ışığında tanımlanabilmektedir95.
1. Toplum etkileşim halindeki insanların aralarında oluşturdukları birleşik (ortak)
eylemler aracılığı ile oluşmaktadır.
2. Her türlü etkileşim sembolik olma özelliği gösterir. Diğer deyişle eylemler
toplumsal sembollere bağlandığı için karşılıklı etkileşimler birleşik (ortak)
eylemlere dönüşmektedir. Böylece eylemler basit uyaran tepki ilişkisini
aşmaktadır.
3. Gerek nesneler gerekse insanlar ve insan ilişkileri kendi iç anlamlarını
taşımazlar. Toplumsal etkileşim sürecinde anlam kazanmaktadırlar.
4. Etkileşimler sürecinde insanlar salt kendi dışındaki nesneleri tanımakla kalmaz,
aynı zamanda kendilerini de bir nesne olarak görebilmektedir.
5. Bir toplumsal eylem, grup üyeleri tarafından birbirleriyle ilişkilendirilmekte ve
birbirleriyle insanlar uyumlu hale gelebilmektedir. Birleşik eylemler olarak
bilinen bu eylemler, birbirinden farklı olan eylemlerin birbirine göre toplumsal
olarak örgütlenmesinden oluşmaktadır.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere toplumsal ilişki ne etkileşimler,
bireylerin varlığından bağımsız ve bireyleri aşan toplumsal sembollere göre anlama ve
yorumlama süreçlerinden oluşmaktadır. İletişim kurmak bu sürecin temel basamağını
oluşturmaktadır. Toplumsal etkileşim süreci doğrudan gerçekleştirilen bir tepki süreci
doğrudan gerçekleştirilen bir tepki süreci değil sembolik anlamlara bağlanarak
gerçekleştirilen bir etkileşim sürecidir.
Sembolik etkileşimciler toplumsal etkileşimin “sembolik olmayan etkileşim ve
sembolik etkileşim” olmak üzere iki düzeyde ele alınabileceğini belirtmektedirler.
Sembolik olmayan etkileşimde, birey diğerinin davranış ve jestlerine göre tepkilerini
belirlerken, sembolik etkileşimde davranış ve jestler, bireyin verdiği anlam temelinde
yorumlanarak değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım içinde aile etkileşim içindeki kişilerin
95
Meltze, N. B. Petras, W. J. Sembolic İnteractionsm:Genesis Varreties and Critisizm, Boston, Routledge and
Kegan Paul Ltd. 1989,ss.3-42. Blumer, H. Sembolik Etkileşimci Perspektif and Method. N.J. Eglewood Ciffs,
New Jersey. Printice Hall Inc. 1972.s,53. Aktaran: Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının
Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., ss.25-26.
53
bir birliği olmaktadır. Birey, “bireysel veya kolektif” olarak tanımlanan diğer aile
üyelerinin rol ve beklentilerini algılayarak aile içinde belli sayıda rolleri olan konuma
sahiptir. Sembolik etkileşimcilik, insanların grup yaşamı ve kişisel davranışlarına ilişkin
özel bir inceleme yaklaşımına işaret etmektedir. Sembolik etkileşimcilik, kendini iki
esas soruda ifade etmektedir. İlki yani sosyalizasyon, insanın davranış kalıplarını nasıl
aldığı ve içselleştirdiği üzerinde durmaktadır. İkinci ise kişilik, tutum, değer ve
davranışların organize edilme tarzı üzerinde yoğunlaşmaktadır. Sembolik etkileşimcilik,
şu iddialardan hareket etmektedir96.
•
Evlilik ve aile kendi düzeyleri içinde incelenmelidir. İnsanların etkileşimine
müdahale edilemez.
•
Evlilik aile ve bileşenleri, sosyal çerçeve bağlamında ve içinde var oldukları
toplum bağlamında anlaşılabilir. Konuşulan dil, yapılan tanımlar, sosyal
bağlam içinde anlamlıdır.
•
Doğduğunda insan ne sosyal ne de anti-sosyaldir. Fakat asosyaldir. Kabul
edilen ve edilmeyen davranışları, diğerleri ile etkileşimi sonucu öğrenir.
Sosyal insan bir aktördür. Semboller aracılığı ile iletişime geçer ve anlamları
paylaşır. Böylece bireyler, sadece nesnel uyarılara karşı sorumlu olmamakta aynı
zamanda uyaranları seçen ve yorumlayan konumunda da olmaktadır. Bu iddialar
temelinde sosyal kimlik, referans grubu gibi kavramlar, Sembolik etkileşimci
yaklaşımın temel kavramları olmaktadır
4. Feminist Yaklaşım
Toplumsal cinsiyet olgusuna karşı oluşturulmuş bir yaklaşım biçimi olan
feminizm, kadın ve erkek arasındaki söz konusu iktidar ilişkisini değiştirmeyi
amaçlamaktadır. Erkek egemen toplumsal yapılanmanın karşısında olan Feminizm97,
kadının toplumdaki ikincil konumunu anlamaya ve dönüştürmeye çalışan bir eylem ve
düşünce bütünü olarak tanımlanmaktadır. Çıkış noktasını özgürlük ve eşitlik hareketi
oluşturan Feminizm hareketi98, toplumun özgürleşmeye, bireyselleşmeye başladığı,
96
Nevin S Demircioğlu, ‘Boşanmanın, Çalışan Kadının Statüsü ve Cinsiyet Rolü Üzerine Etkisi’, a.g.e, ss.19-20.
R. Coward, Kadınlık Arzuları, Çev: A. Türker, İstanbul: Ayrıntı, 1989, s.5. Aktaran: Emre Işık, Beden ve
Toplum Kuramı, (Öznenin Sosyolojisinden Bedenin Sosyolojisine), İstanbul, Bağlam, 1998, s.46.
98
Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, İstanbul: Metis, 1996, s18.
97
54
geleneksel yaşam biçiminden koptuğu, siyasi ekonomik dönüşümlerin yaşandığı 18.
yüzyıl sonları ve 19 yüzyıl boyunca ideolojisini belirlemiş ve feminizm∗ kavramıyla
kendini ifade etmektedir. Kadın hareketi, kadınların kendilerine yüklenen rol
kalıplarına, yaşam tarzına bir başkaldırı olarak ortaya çıkmakta ve 19. yüzyıla
damgasını vuran siyasal,
ekonomik,
ideolojik bazı temel iticiler sayesinde
gerçekleşmektedir.
Kadın ile erkek arasındaki iktidar ilişkisini değiştirmeyi amaçlayan feminizm
hareketi, temelde erkek ve kadınlar arasındaki farklı güç dengesini değiştirmeyi, kız ve
erkek çocuklarının toplumsallaşma sürecini, cinsiyete dayalı rol ayrımını, aile içi şiddet
gibi cinsiyet ayrıma dayanan sorunlar üzerinde yoğunlaşmakta ve aile olgusuna farklı
bir bakış açısı getirmektedir.
Feministler99, aile içi şiddet, evli kadınların kocalarına maddi bağımlılığı, çocuk
bakımı gibi birçok sorunun ailenin toplumsal örgütlenmesiyle ilişkili olduğu görüşüne
sahip olmaktadır. Aileyi birleşik çıkar grubu olarak gören kabul eden görüşe, karşı
çıkan feministlerden Hartman, ailenin ‘kaynakların üretim ve yeniden üretimin
(biyolojik) gerçekleştiği ve bu süreçte yer alan değişik faaliyet ve çıkarların
birbirleriyle çatıştığı bir yer’ olarak tanımlaması gerektiğini ileri sürmektedir. Böylece
aile üyeleri ailesel yapıların farklı biçimleri kullanılarak, yalnızca aile üyesi olarak değil
aynı zamanda cinsiyet kategorileri olarak ele alınmaktadır.
Söz konusu aile üyeleri arasındaki cinsiyete dayalı dağılan işbölümü, feministlere
göre, aile ekonomisine katkı konusunda eşitsiz bir durum yaratmakta ve bu da kadının
her zaman ezilmesine ve erkeğin aile içi statüsünde daha üst konumda olmasına sebep
olmaktadır. Buna bağlı olarak aile içi işbölümü baskı unsuru yaratmakta ve bu baskı da
değişik toplumsal kurumlarda, erkeğin gücüne dayalı bir toplumsal kontrol sistemi
tarafından şekillendirilmesine neden olmaktadır.
Feminizmin birincil hareket noktasını, kapitalizm ya da devlet gibi dışsal noktalar
değil, kadın erkek ilişkilerinden başlayarak, gündelik hayatın mahrem sayılan alanları
oluşturmakta ve her an her yerde gözlemlenen kadının ikinciliğine karşı çıkışın
Feminist’ terimi ise ‘kadınların erkeklerle ilişkili olarak geleneksel değersizleştiriminin gerçekliğinin, bu ilişkinin
değiştirilmeye ihtiyacı olduğu varsayımıyla teorik açıdan kabul edilmesini’ ifade etmektedir. Mehmet Küçük,
Medya, İktidar, İdeoloji, Ankara: Ark, 1994, s.125.
99
Erişim adresi: www.pamukkale.edu.tr/makale/sayı1, Erişim tarihi: 10.06.2009.
∗
55
başlangıç noktası kutsal bekâret ve kadının güçsüzlüğünü vurgulayan bazı tabuların,
önyargıların yıkılması oluşturmaktadır. Tabuların yıkılması ve kadın haklarının
kazanılması son iki yüzyılda hızlanarak ivme kazanmaktadır. Feminizmin sosyal bir
hareket olarak güçlendiği dönem ise 1960’tan günümüze uzanan zaman dilimini
oluşturmaktadır. Bu dönemin en önemli sembolünü ‘kişisel olan politiktir’ sloganıdır.
Bu sloganın çatısı altında bir araya gelen kadınlar sorunlarının birbirine benzer
olduğunun farkına varmaya başlamakta ve kutsal aile, kadının cinsel yaşamı ve mahrem
sayılan aile hayatı bu dönemde yoğun biçimde tartışmaya başlanmaktadır100.
Feminist hareketin başlangıç noktasını oluşturan toplumsal cinsiyetle kavramı ile
cinsler arasında erkeksilik ve kadınsılık yaratılmakta ve biyolojik olarak cinsiyetin hem
gerçek hem de imaj olarak abartılarak davranışsal olarak kutuplaştırılması sağlanmış
olmaktadır. Süreç; erkek ve kadın olarak toplumsal cinsiyet rollerinin tutum ve
davranışsal boyutlarda ikiye ayrılmasını benimsemiş bireyler yaratmaktadır. Toplumsal
cinsiyet rollerinin kadın ve erkek olarak yapılandırılması, onların benlik bilincinde ve
psikolojik özelliklerinde olduğu kadar ailesel, mesleksel, politik rollerinde her iki cins
için ayrımlaştırıldığı görülmektedir101.
Kadınların toplumdaki evrensel değersizleştiriminin kökenlerini ve süre giden
doğasını anlamayı amaçlamayan feministler, feminist teorik perspektifleri, seslendikleri
sorunun biyolojistik, bireyselci, sosyal psikolojik ya da sosyokültürel ve ekonomik
olarak tanımlanıp tanımlanmadığına bağlı olarak dört geniş kategoriye ayırmaktadırlar.
Bu perspektifler, biyolojik manipülasyonları ve siyasal ayrılıkçılığı (radikal feminizm),
bireysel davranışı (liberal feminizm), sosyal psikolojik koşulları ve bireyleri etkileyecek
devrimci sosyo-kültürel ve ekonomik olayları (Marksist ve sosyalist feminizm biçimleri)
içerecek olan bir değişme ihtiyacını varsaymalarına göre de ayrılabilir102.
4.a. Radikal Feminizm
Radikal feministler, erkek hegemonyasının varolduğunu kabul etmekte ve
kadınların baskı altına alınışının, ekonomide değil biyolojide olduğunu ileri
100
M. .Mies, Patriarchy and Accumulation, Zet Boks Lt. London: 1986, s.75. Aktaran: Emre Işık, Beden ve Toplum
Kuramı, (Öznenin Sosyolojisinden Bedenin Sosyolojisine), a.g.e, s.42.
101
Blumen, J.L, Gender Roles and Power, Inc New Jersey:Prentice Hall, s.2 Aktaran: Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı,
vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., ss.32-33.
102
Mehmet Küçük, Medya, İktidar, İdeoloji, a.g.e. s.125.
56
sürmektedir. Radikal feministlerin amaçları arasında, kadınların kadınsı değerlerine ve
kadın işine yeniden anlam yüklemesi, kadınların dayanışma ve bağlılık içersinde
davranmaları gerektiği bulunmaktadır. Ataerkilliğin ve cinsiyet ayrımcılığının üzerine
kurduğu cinsiyete dayalı iş bölümü de kadının sadece üretme işlevinin varmış gibi
göstermektedir. Radikal feministler söz konusu baskının temelini de ataerkil yapıdan
kaynaklanan cinsiyet rollerinde yatmakta olduğunu savunmaktadırlar.
Radikal
açıklamaktan
feminizm,
ziyade
genellikle
radikal
kadınların
alternatiflerin
değersizleştiriminin
betimlenmesi
ve
kökenlerini
geliştirilmesiyle
ilgilenmektedir. Radikal feministler arasında, farklılıklar olsa da hepsi de kadınların
baskı altında tutulmasının yaygın olduğu ve sorunun sınıfsal reform ya da toplumsal
değişme yoluyla ortadan kaldırılamayacak denli köklü olduğu konusunda hem
fikirdir103.
Bu kuram 1960’lardan başlayarak 1970’li yıllar boyunca ‘yeni sol’ hareketin
toplumdaki çeşitli ayrımcılıklarla karşı geliştirdikleri söylemlerin içinden yaratılan bir
tanım alanıyla ortaya çıkmaktadır. Radikal feminizm düşüncesini ortaya koyan ilk
düşünür ‘Roxanne Revolution’un’ ‘Toplumsal Devrimin Temeli Olarak Dişil Devrim’
isimli çalışmasında, bağımsız bir kadın hareketi oluşturmaya yönelimini başlatmaktadır.
Bu kuram yeni solun kuramlarına önerilen örgütlenme yapılarına ve kişisel üsluplarına
karşı direniş içinde şekillenmektedir. Bu görüşü savunanlar, toplumsal adalet ve barış
sorunları, eşit bir öneme meşrutiyete sahip olduğu fikrini benimsediler. Toplumdaki
bütün sorunların birbirleriyle ilintili olduğunu, erkek egemenliğinin ve kadınlara
hükmetmenin toplumdaki baskının kökü ve modeli olduğunu ve gerçekten devrimci
olan değişimin temelinin feminizm olduğunu öne sürmektedirler. Kadını ve üremeyi
kullanan her türlü toplumsal kurallara da karşı çıkmaktadırlar104.
Erkek egemenliğini, kadının sömürüsünün başlıca nedeni ve kaynağı olarak gören
radikal feministlere göre, sömürünün kalkması için yapısal değişiklikler değil, sırf
103
H. Leslie Steeves, ‘Feminist Teoriler ve Medya Çalışmaları’ Medya, İktidar, İdeoloji, Der: Mehmet Küçük,
Ankara: Ark , 1994, ss.108-109, Aktaran: Banu Terkan, ‘Kadının Toplumsallaşmasında Yazılı Basının Rolü ve
Yazılı Basında Kadın İmajı’ Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Gazetecilik Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Konya: 1999, s.144.
104
Donovan, J., Feminist Teori, Çev: Bora Aksu, Meltem Agduk Gevrek, Fevziye Sayılan, İstanbul:İletişim,1982,
ss.268-269. Aktaran: Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında
Medyanın Rolü’, a.g.e., ss.32-33.
57
kadınlar tarafından yaratılan yeni bir kültür ve kurumlar gerekli olmaktadır. Onlara
göre, kadınlara yeni bir yaşam biçimi sağlanması gerekmekte ve bu nedenle, aile ve
evliliğin toplumsal kaynağı ve tarihsel gelişimine fazla önem vermeyen Radikal
feministler, hem evliliğe hem de evliliğin sonucu oluşan çekirdek ailenin kalkması
gerektiğini belirtmektedirler.
Tüm toplumlarda var olan baskıyı anlamamız, toplumdaki diğer baskı türlerinin
kavramsal yapısının anlaşılmasına olanak sağlamaktadır. Cinsiyet eşitsizliğini
açıklamaktaki konusunda Shulamith Firestone105, cinsiyet eşitsizliğinin, ataerkilliğin
temelinde biyolojik farklılığın yattığını iddia etmektedir. Firestone’a göre en temel
sınıfsal ayrım, kadın ve erkek arasındaki ayrım olmakta ve bu sınıfsal ayrımda kadınlar
ataerkil yapıdan dolayı baskı altındaki sınıfı oluşturmaktadırlar. Kadın ve erkek, ataerkil
toplumlarda, biyolojik farkla ayrılmaktadırlar.
Radikal feministlerin sorun olarak gördüğü, kadının baskı altında olmasının
kaynağının biyolojik olması nedeniyle çözümünü de biyolojik devrimde görmektedirler.
Onlara göre, cinsel farklılıkların olmayacağı bir topluma ulaşmak için, kadının üretim
araçlarının kontrolünü eline alması gerekmektedir. Erkek, toplumun geri kalan
kısmından bağımsız bir bütün olarak kendisini görmekte ama yinede eve geldiğinde
kadının yemeği hazırlamasını beklemektedir. Bazı yazarlara göre, Firestone, kadının
konumunu ortaya koyuş tarzıyla önemli bir kapıyı aralamakta ama ev işlerinin
sosyalleşmesinden, doğumla ilgili teknikleri de içine alan, kadının yeniden üretim
sürecinde, teknoloji vasıtasıyla, özgürleşmesi sonucu gerçekleşecek olan ataerkillikkarşıtı yapıyı feminist bilim kurgusu veya ütopyası olarak değerlendirenler de
bulunmaktadır.
Radikal feminizm’in kökenleri sıklıkla da Beauvoir106 erkeği ‘Özne’ ve kadını
‘Öteki’ olarak betimleyişinde bulunmaktadır. En tanınmış radikal feminizm okulu,
erkeklerin ve kadınların farklı doğalarla doğduklarını varsayar ve bu gruptaki birçok
kimse ‘patriyarki’ terimini erkeklerin kadınlar üzerinde doğuştan ve evrensel olarak
tahakküm kurmalarının tüm yollarını kapsayacak şekilde kullanmaktadırlar. Radikal
105
F. Shulamith, The Dialectic of Sex: The Case for Feminist Revolution, Bantam Boks, New York, 1970, s.1
Aktaran; : Emre Işık, Beden ve Toplum Kuramı, Öznenin Sosyolojisinden Bedenin Sosyolojisine, a.g.e, s.47.
106
Simon De Beauvoir, The second Sex, New York: Alfred A. Knopf (1952), Aktaran: Mehmet Küçük, Medya,
İktidar, İdeoloji, a.g.e. s.131.
58
feminizm, kadınların yeniden üretim süreçleri üzerinde denetimlerinin patriyarkiyi
ayakta tutmanın başlıca vasıtası olduğunu savunur. Kimi radikal feministler bu sorunun
tek çözümü olarak biyolojik bir devrim önerisinde bulunmakta ve bu şekilde önerilen
bir devrimin doğası yazarlar arasında epey farklılık göstermektedir. Örneğin, Daly107 ve
Bunch108
kadınların
lezbiyen
olmalarının
ve
kendilerini
baskıdan tamamen
özgürleştirebilmek için erkeklerden bütün bütüne ayrı yaşamalarının zorunluluğunu
vurgulamaktadır. Frestone109 sperm bankalarının ve tüp bebek fabrikalarının
kurulmasını önermekte ve Piercy110 ise, erkeklerin bebek emzirebilecek şekilde
hormonal işlemden geçirildikleri kurmaca bir ütopya tasavvur etmektedir.
Radikal feministler tarafından kadının özgürleşmesinde başka bir adım da
annelikle ilişkili değer yargılarının yıkılmasıdır. Bu kuramın başarıyla gerçekleşmesi ve
kadının özgürleşmesi için yeni teknolojilerin doğurganlık anlamında kolaylıklar
sunmasına bağlanmaktadır. Bu sayede kadın yerine erkek doğurganlık niteliğine sahip
olacak ve bu durumda toplumdaki cinsiyet temelindeki ayrımı sonlandıracaktır.
Bu kurama göre kadına uygulanan erkek şiddeti tarihin her döneminde
bulunmakta ataerkil, cins-cinsiyet sistemini kadının baskı altında tutuluşunun temelinde
görmektedir. Bu ataerkil yapıyı, cinsel bir güç politikası olarak ele almaktadır Bu
yaklaşımda, erkek ve kadın arasındaki ilişkiler, tüm toplumsal ilişkilerin temeline
oturtulmaktadır. Bu yapıyı bozmak için de kamusal ve özel alanın tek hakimi olan
erkekten kontrolün alınması ve bu yolla ataerkil yapının yıkılması, kadının özgürleşmesi
için başka bir strateji olarak ortaya atılması gerekmektedir. Bu cinsiyetsiz bir kişiliğin
ortaya çıkarılması demektir ve böylece bu yeni oluşacak yapıda, kadın ve erkek rolleri
ortadan kalkmış olmaktadır.
4.b. Liberal Feminizm
Kadın hakları ya da erkeğin karşısında kadının eşit konuma yükselmesi
anlamındaki Liberal feminizm, erkek karşısında kadınına eşit düzeyde fırsat eşitliği,
107
Daly, M., Gyn/Ecology: The Metaethics of Radical Feminizm, Boston: Beacon Pres, 1979, Aktaran: Mehmet
Küçük, a.g.e. s.131.
108
Bunch, C., ‘Lesbians in Revolt’, N. Myron and C. Bunch Der: Lesbianism and the Women’s Movement.
Baltimore: Diana Pres, 1975, Aktaran: Mehmet Küçük, a.g.e. s.131.
109
Frestone, S. The Dialectic of Sex, The Case for Feminist Revolution, New York, William Morrow, 1970,
Aktaran: Mehmet Küçük, a.g.e. s.131.
110
Piercy, M, Woman on the Edge of Time, New York, Fawcett., 1978, Aktaran: Mehmet Küçük, a.g.e. s.131.
59
hakları hukuksal konuma getirilmesi gerekmektedir. Çünkü endüstriyalizm ve
kapitalizmin başat ilişkileri ve değerleri insan yaşamının kişisel olduğu varsayılan bütün
alanlarına bile öyle sunmaktadır ki, adeta cinsler arası farklılaşmanın doğal bir süreç
olduğunun ispatıdır. Oysa kadınlar ve erkekler arasındaki özel ve kamusal alanda ortaya
çıkan karşıtlık, kapitalizmin kurduğu çalışma düzeninin arkasında yatan üretimin
örgütlenmesinden
kaynaklanmaktadır.
ve
değerler
Bu
süreç
sistemini
kontrol
aslında,
endüstri
eden
kapitalist
öncesi,
ideolojiden
dönemin
cinsleri
konumlandırışının bir devamıdır (devamı niteliği taşımaktadır.) Ancak eşitsizliğin
niteliği değişmiştir. Çünkü günümüzdeki kadın erkek eşitsizliği bu görünürdeki haliyle
bile tarihin ürünüdür. Kadın erkek eşitsizliği değişmeye açıktır. Değişme sürecinin
kontrol edilmesi sosyal ve siyasal açıdan kadının konumunu değiştirebilecektir111.
Liberal feministler kadınların ezilmelerinin sebeplerini, kadınların kamusal alana
girmelerini engelleyen geleneksel ve yasal sınırlamalar ile kadınların kapasitelerine
ilişkin kişiler ve ön yargılarda (cinsiyetsizlik) göstermektedirler. Bu yaklaşım kadınların
çalışma ve ev yaşamına ilişkin ve cinsiyet rolleri ile ayrımcılığın farklı boyutları
hakkında fikirler üretse de cinsiyete dayalı ezilmenin bütün sistemi etkileyen köklü
yapısını değerlendirmekte başarısız olması nedeniyle eleştirilmektedir112.
Liberalizme göre birey en önemli unsuru oluşturmakta ve bireye toplumdan daha
fazla anlam yüklenmektedir. Bu yüzden liberal teori113, rasyonel zihinsel gelişimin en
yüksek insan ideali olduğunu ve devletin bu amacı ve bununla ilintili amaçları izleme
konusunda herkese eşit fırsat yaratılmasını güvence altına alacak şekilde edimde
bulunması gerektiğini varsaymaktadır. Bundan dolayı liberal feministlerin çoğu
çabalarını kadınların entelektüel gelişim ve mesleki başarı fırsatlarını geliştirecek
yasaları yaratmaya ve değiştirmeye hasretmektedir. Liberal feminizm toplumsal cinsiyet
farklılıklarının psikolojik kökenlerine eğilmez.
111
Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e.,
ss.32-33.
112
Deniz Kandiyoti, ‘Çağdaş Feminist Çalışmalar ve Ortadoğu Araştırmaları’ Çev: N. Cangöz, Kadın
Araştırmalarında Yöntem, 1995, Haz: S. Çakır, N. Akgökçe, İstanbul: Sel, Aktaran: Banu Terkan, Kadının
Toplumsallaşmasında Yazılı Basının Rolü ve Yazılı Basında Kadın İmajı, Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Ens.
Gazetecilik Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya: 1999, s.143.
113
Mehmet Küçük, Medya, İktidar, İdeoloji, a.g.e. s.137.
60
Liberal feministler, liberalizmin belli başlı niteliklerinden yola çıkarak belirli
taleplerde bulunmaktadırlar. İlk olarak, eşitliğin kadın ve erkek boyutunda ele
alınmasını ve toplumsal yapıda bu ikilemin ortadan kaldırılmasını talep ederler. Onlara
göre, kamu-özel alan ayrımı kadınların, erkekle eşitliğini imkansız hale getirmektedir.
Liberal toplum yapısı içinde bu ayrımın yeniden şekillenmesi gerektiğini
savunmaktadırlar. Bu durumun, hukuksal, siyasal ve sosyal olarak düzeltilmesinin
temelinde, kamu-özel alan ikiliğinin giderilmesini çözüm olarak düşünmektedirler.
Aydınlanma felsefesini benimseyen liberal feministler bazı kriterlerin de
geçerliliğini benimsemektedirler. Bunlar arasında, akla duyulan inanç, (gerçek yerleşik
kurum ve geleneklerle değil, bireysel vicdanla değerlendirilmesi gerekmektedir) kadın
ve erkeğin ruhlarıyla akılcı yeteneklerinin aynı olduğu inancı, toplumsal değişme ve
toplumun dönüşümüne etki eden en iyi yolun eğitim özellikle eleştirel düşünebilmek
için eğitilmek olduğuna inanç yer almaktadır. Sonuç olarak aydınlanmanın kuramcıları
doğal haklar doktrinine bağlı kalmaktadırlar. Böylelikle liberal feministler, erkek ve
kadının benzer duyum ve ruh halinin gelişmesinde eğitimin önemi üzerinde durmakta
ve kadınlar özel alanlarda hapsolmayıp ve kamusal hayatta ‘büyük girişim dünyası’
içinde yerlerini alabilmektedirler114.
Aydınlanmacı liberal feminist gelenek daha sonra kültürel feminizm olarak da
devam etmiştir. Bu, kadın erkek eşitliği yaratan yerleşik kurumlar, din, evlilik kurum
vb. yerine yenilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Kadın hakları daha geniş toplumsal
reformlar için gerekli olduğu görülmektedir. 19.yüzyıldan başlayarak günümüze kadar
gelen ataerkil değerlerin anaerkil bakışı ve dişil ideolojiyi getirmeye çalışmaktadır.
Kadınların entelektüel gelişimleri ve mesleki başarıları fırsatları yaratacak yasalar
kadını erkek karşısında eşit duruma getirmelidir. Dolayısıyla kendi doğal yasalarıyla
işleyen sosyo-ekonomik sistem hiçbir zaman kadını erkek karşısında eşit konuma
getirmelidir. Toplumu yeniden yapılanmasına gerek yoktur. Erkeğin yer aldığı her türlü
toplumsal rollerde kadının da yer alabilmesine ilişkin düzenlemeler yapılmalıdır115.
114
Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e.,
ss.32-33.
115
a.g.e, ss.29-30.
61
Temelde, liberalizme bağlı kalan feministler, amaç olarak liberal toplumun
argümanlarıyla yenilenmiş bir toplumsal düzeni yaşama geçirmeyi hedeflemektedirler.
Özellikle kamusal alanın kadın ve erkeği içine eşit bir biçimde alacak şekilde yeniden
düzenlenmesi gerektiği yönündeki savlarıyla kamusal alanda kadınların yaşadıkları
güçlüklere dikkat çekmektedirler.
4.c. Marksist -Sosyalist Feminizm
Kadının konumunu Marksist görüşle açıklamaya çalışan yaklaşım olan hem
Marksist feministler∗ hem de sosyalist feministler kadınlar üzerindeki baskının temel
sebebinin kapitalizm koşulları altındaki sınıfsal baskının olduğuna inanmaktadırlar.
Ortodoks Marksistler de sınıfsal baskıyı sorunun başlıca kaynağı olarak görürken,
sosyalist feministler patriyarkinin (erkeklerin kadınlar üzerinde doğuştan ve evrensel
olarak tahakküm kurmaları) de sınıfsal baskıya eşit derecede önem taşıyan bir etken
olduğuna inanmaktadırlar. Bir çok sosyalist feminist de baskı unsurlarına ek olarak ırk,
cinsel tercih ve kültürel ard yöre gibi etkenlerinde hesaba katılması gerektiğini
vurgulamaktadır.
Marksist feminist düşünürler, bir kadın sorununun olamayacağı noktasından yola
çıkmakta ve kadın sorunundan söz etmek onlara göre kadını bir inceleme nesnesi haline
indirgemektedir. Onlara göre sorun ancak üretim süreci içinde anlaşılabilmekte,
dolayısıyla böyle bir çözümleme ekonomik, politik ve ideolojik düzeyde yürütülmelidir.
Kadınlar bu bakış açısına göre, temel üretici ama ikincil tüketici konumunda
bulunmaktadır.
Kadınların üretimden sorumlu oldukları alan onlara göre ev içi alanını
oluşturmakta ve kadının özgürleşmesi de
ev
işlerinin
sosyalleştirilmesinden
geçmektedir. Bu şekilde toplumda ücretsiz işçi olan kadının sömürülmesi anlaşılmadan,
toplumdaki sömürüyü anlamak mümkün olmamaktadır.
Geleneksel anlamda gerçekten ekonomik belirlenimci olarak görülebilecek herhangi bir Marksist feminist yoktur.
Bundan dolayı Marksizm’den etkilenen tüm feministler aslında sosyalist feminist olarak adlandırılabilmektedir.
Ancak geleneksel Marksizme göreceli bağlılıkları bakımından sosyalist feministler arasında büyük değişiklikler
bulunmaktadır. Zillah Einsenstein, Barrett ve öbür sosyalist feministlerin çoğu sınıf baskısına ve toplumsal cinsiyet
baskısına eşit derece de ağırlık vermektedir. Bunun tersine Vogel kapitalizm koşulları altında sınıf baskısının
kadınların öncelikli sorunu olduğunu savunmaktadır. Öbür uçta birçok Fransız feministi kendilerini Marks ya da
Althusser’den etkilenmiş saysalar bile toplumsal cinsiyetin asıl mesele olduğunu varsaymaktadırlar. Buna ek olarak,
yakın dönemde Amerikan radikal feminizminde, toplumsal cinsiyetin hala toplumdaki temel bölünme olduğunu
savunurken sınıf ve ırkı da göz önünde bulundurma yönünde çabalar bulunmaktadır. Mehmet Küçük, a.g.e, s.125.
∗
62
Marksist feministler kadının ücretli işçi haline getirilmesi, başka bir deyişle ev
işlerinin ücrete tabi olması tezini ortaya atmakta ve böylece kadın, sınıfsız topluma
doğru yapılan kapitalizme karşı mücadeleye işçi sınıfının bir parçası olarak katılmakta
ve kadının özgürleşmesi bu sayede sağlanıp gelecekteki sınıfsız toplum içinde oluşacak
yeni toplumsal örgütlenmede kadın konumlandırılmaktadır.
Sosyalist Feministler ve Marksist feministlerin diğer feminist yaklaşımlarla ortak
noktaları bulunmaktadır. Radikal feministlerle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önemi
konusunda hemfikir içerisinde olan Sosyalist feministler, radikallerin ‘patriyarki’
terimini tüm toplumsal cinsiyet baskısını betimleyecek şekilde belirsiz ve aşırı
kullanmalarını eleştirmektedirler. Marksist-Sosyalist feministler, kapitalist üretim
tarzının ve buna bağlı olarak sınıfsal yapının tarihsel bir şekilde kavranmasının önemli
olduğunu da düşünmektedirler. Marksist feminist görüştekiler, toplumun ataerkil
yapısına fazlaca önem atfetmezken, radikal feminizm, kadının toplumdaki kadın erkek
eşitsizliğini bu ataerkil yapının içindeki güç ilişkilerine bakarak anlamayı ve
dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Engels, kadınların erkeklere tabi kılınmasının kapitalizmden, özel mülkiyetten ve
tek eşli aile biçimlerinden önce varolmadığını iddia ettiği ‘The Origin of the Family,
Private Property and the State (Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni) (18841985) başlıklı eserinde Marksist feminist argümanları başlatmış olmaktadır. Engel,
üretim haneden uzaklaştıkça ve sınıfsal bölünmeler yaratıldıkça ilkel akrabalık
gruplarının nasıl karışıklık içine girdiğini göstermek için antropolojik verileri
kullanmıştır. Engels’e göre, bu değişmelerin başlıca sonucu, ücret karşılığında çalışan
erkeklerin çekirdek ailelere sermaye sağlaması ve denetlemesi eğilimindeydi116.
Sosyalist feministler, söz konusu kadının kapitalizmin baskısı altında olmasının
çözümünün sadece kapitalizmin yıkılması yolu ile bu baskının ortadan kalkmasının
mümkün olmadığını iddia etmektedir.
Kapitalizmde kadına karşı bir baskı türü olduğunu savunan Sosyalist feministler,
hem sınıf hem de cinsiyet sisteminin ortadan kalkmasını hedeflemektedir. Kadın ücretli
116
Mehmet Küçük, a.g.e, s.126.
63
iş gücünün cinsiyet üzerine kurulu bir yapı olması nedeniyle özel bir yabancılaşma
yaşamakta ve kadın sadece işçi olması nedeniyle değil, aynı zamanda onu belli
giysilere, diyete zorlayan yapı içinde kendi bedenine de yabancılaşmaktadır.
Marksist sosyalist feminizm kadının sosyal yaşama ilişkin bilincini ve kadın
kategorisinin doğallığının eş zamanlı olarak günümüzün teknolojileriyle bozulduğunu
ileri sürmektedir. Toplumun sınıfsal gerçekliğiyle ilişkili olan ücret gelirleri kadının
yaşadığı topluma sistematik bir yabancılaşma nedenidir. Bu süreç kapitalist sistemin
epistemolojik alanını da yansıtmaktadır. Bilgi alanındaki soyutlamalar ve ilizyonist
(hayali) kurallar dominant kurallar olarak kadın erkek ayrımını ortaya çıkarmaktadır.
Kapitalist toplumda kadın erkek kültüründe kendi kendini algılamamakta, olaylara
yorum getirmekte cinsiyet kimliğini toplumsal ilişkileri süresince inşa etmektedir117.
4.d. Kültürel Feminizm
Kültürel feminizm aydınlanma geleneğinin üzerine kurulmuş bir yaklaşımdır.
Aydınlanma çağının güçlü filozofu J.J.Rousseau “Emile” isimli eserinde, kadınlar için
“Biz onlarsız yaşayabiliriz, onlarsa bunu yapamazlar” derken, erkek-egemen
söyleminin belki de farkında değildi. Feminist düşünce İngiliz bir çiftçi ailesinin kızı
olan Mary Wollstonecraft tarafından ileri sürülen fikirlerle yeşermeye başlamaktadır.
Araştırmacı Donovan’a göre, liberal feminizmin kamusal alanla ilgili çözümlemeleri her
ne kadar çağdaş da olsa, liberal feministlerin özel alanla ilgili sorunlarda oldukça eksik
kaldıkları bir gerçek. Oy kullanma hakkı ya da eşit işe eşit ücret üzerine yoğunlaşan
liberal feministler “ev yaşamı ve aile kurumu üzerinde” yetersiz sayılabilecek taleplerde
bulunmuşlardır. Harekete, yalnızca birtakım hakları talep etme olarak bakmayan
“kültürel feministler” ise, öncelikle, erkeklerden farklı ruhsal ve fizyolojik yapıya sahip
olduklarını kabul etmekte ve liberal isteklere katılmaktadır. Ancak “kadın olma”nın
farklılığı ve zaman zaman da daha ayrıcalıklı olduğunu savunmaktadırlar. Kültürel
feministler erkelerden farklı olduklarının kabulünü istemekte fakat onlarla her şekilde
eşit oldukları üzerinde de vurgu yapmaktadırlar118.
117
Haraway, D., A., Manifesto To Cyborgs: Science, Techonology, And Socialist Feminizm in The 1990’s
Feminism Postmodernism. Ed: Nicholson L, J. New York Routledge 1990, ss.197-198. Aktaran: Nimet Önür, Ayşe
Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında Medyanın Rolü’, a.g.e., s.32.
118
Erişim adresi: www.universite-toplum.org, Erişim tarihi: 10.06.2009.
64
Anaerkil bakış açısını yansıtan kültürel feminizm Margaret Fuller’ın “Women in
The Nineteenth” adlı eseriyle kültürel feminist gelenek başlamaktadır. Bu gelenek
Avrupa’daki ekonomik akımın bir ürünüdür. Aydınlanmacı feminist geleneğin katı ve
mekanik bakışının tamamen farklı bir biçimde bilginin duygusal sezgisel yönü üzerine
vurgu yapmakta ve organik dünya görüşünü savunmaktadır119.
119
J. Donovan, Feminist Teori, Çev: Bora Aksu, Meltem Agduk Gevrek, Fevziye Sayılan, İstanbul: İletişim, 1982,
ss.268-269. Aktaran: Nimet Önür, Ayşe Çatalcalı, vd., ‘Toplumsal Cinsiyet Ayrımının Kurumlaşmasında
Medyanın Rolü’, a.g.e., s.35.
65
B. KİTLE İLETİŞİM SÜRECİNDE KADIN VE ERKEK TEMSİLLERİ
1. Kitle İletişim Sürecinde Kadın Kimliği
Kitle iletişim araçları sahip oldukları güç ve etki doğrultusunda bireylerin tutum
ve davranışlarını etkileyebilme yönlendirme ve değiştirebilme konusunda en etkin unsur
olma niteliği taşımakta ve yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir. Toplumda
ortak değer yargıların, düşünce ve davranış biçimlerinin öğrenilmesinde, yani
toplumsallaşma sürecinde kitle iletişim araçları önemli roller üstlenmektedir.
Günümüzde büyük bir güce sahip olan kitle iletişim araçları, toplum ve birey
üzerindeki etkileri kitle iletişim araştırmalarının en temel konusunu oluşturmaktadır.
Ancak bu alanda yapılan çalışmalarda etki konusu sürekli olarak tartışılmış ve etkinin
derecesine yönelik farklı yaklaşımlar geliştirilmektedir. UNESCO Komisyonu'nca
hazırlanan MACBRİDE Raporu'nda kitle iletişim araçlarının temel fonksiyonları, haber
ve bilgi sağlama, toplumsallaştırma, güdüleme, tartışma ortamı hazırlama, eğitim,
kültürün gelişmesine katkı sağlama, eğlendirme ve bütünleştirme olarak sekiz başlık
altında toplanmaktadır120.
Orhan Gökçe121, kitle iletişim araçlarının ana fonksiyonunun sosyalizasyon
olduğunu belirtmektedir. Ona göre doğuştan hiçbir kültürü olmayan birey, haberleşme
yoluyla yeni bilgiler edinmekte ve edindiği bilgileri işlevsel hale getirmektedir.
Haberleşme bu açıdan toplumsallaşmayı kolaylaştırırken, toplumsallaşmanın bir ürünü
olarak da karşımıza çıkmaktadır. Haberleşme122 bu özelliği ile bireyin yaşam biçimini
tanımlarken, benimseyeceği ya da uyum göstereceği kültürel sistemle ilgili bilgileri
edinmesinde de rol oynamaktadır.
Bireylerin tutum ve davranışları üzerinde etkili olan kitle iletişim araçları,
mesajlarıyla toplumdaki bireylerin düşüncelerini etkileyebilmekte ve ortak bir davranış
biçimi kazandırabilmektedir. Kitle iletişim araçları etkileri ile medya kültürünü
oluşturmakta ve geleneksel, geçiş ve modern toplum yapılarında da etkili olmaktadır.
Kullandığı öğeleri yani bireyleri kendi yayın politikasına uygun olarak sunmakta birey
olarak kadın kimliğinin inşası kitle iletişim aracının bakış açısına göre şekillenmektedir.
120
A.R. Kaya, Kitle İletişim Sistemleri, Ankara: Teori, 1985, ss.15-16.
Orhan Gökçe, İletişim Bilimine Giriş, Ankara: Turhan, 1993, s.87.
122
Oya Tokgöz, Televizyon Reklamlarının Anne Çocuk İlişkisine Etkileri, Ankara. AÜSBF Yayını, 1982, ss.3-4.
121
66
Kitle iletişim araçlarında, toplumsal değişme sürecinde kadının geleneksel
rollerinde bir farklılaşma olup olmadığı, toplumsallaşma kalıplarının kadının
toplumdaki konumunu ne şekilde etkilediği ve toplumsallaşmanın aracı kurumlarından
biri olan basının kadını nasıl konumlandırdığını görmek mümkündür. Basının kadını ne
şekilde konumlandırdığı, kadının bu araçlarda ne şekilde yer aldığı, basında yansıtılan
kadın imajının geleneksel, geçiş ya da modern, postmodern ya da tüketen kalıplarının
hangisine uygun olduğu haberin dili, kullandığı fotoğraflarda ya da haberin başlığında
kendini göstermektedir.
Haberde dil ve fotoğrafta ortaya çıkarılan mesajlar, kimi zaman kadını geleneksel,
geçiş, modern, toplum yapılarındaki cinsel kimliği ile ve kimi zamanda tüketici
kimlikleri içinde ön plana çıkarmaktadır. Kadının geleneksel cinsel kimliğinin
belirtilmesi için ana mesaj, ataerkilliğin desteklenmesi yönündedir. Ataerkil değerlerin
ön plana çıkarıldığı haberlerle, medyanın ataerkilliği pekiştirip pekiştirmediği
doğrultusunda kararlar alınabilmektedir123. Ataerkil toplumda kabul gören, beğenilen
kadın örnekleriyle bilincimizi sürekli bombardımana tuttuğu üzerinde görüşlerin medya
ile ilgili olarak Navaro,
“Medya bizleri bombardımana tutar. Sorun yaratabilecek arzu edilmeyen
örnekleriyse olumsuz ve küçültücü yorumlarla sergiler. Romanlar öyküler, TV
dizileri ve filmler hangi kadınların beğenildiği, kazançlı çıktığı, hangilerinin ise
beğenilmediği ve kaybettiği konusunda bilincimizi sürekli şekillendirir”124
demektedir.
Günlük yaşamda gözlemlediğimiz kimi kaba davranışların, şiddetin ve öğelerin
gibi TV, film ve basın haberlerinde de gösterimi kaba gücün kullanımı açık ve dolaylı
olarak onayını arttırmaktadır. Bu davranışların sıkça gösterilmesi onları aslında
“yüceltmek” demektir. Kaba gücün kullanım örnekleri, özellikle ve öncelikle erkelere
mahsus sunulduğundan ve böyle kabul gördüğünden kaynaklanarak, erkek çocukların
güç sahibi erkek örneklerle özdeşleşmeleri doğal kabul edilmektedir125.
123
Ayşe Çatalcalı, ‘1990-1998 Yılları Arasında Yazılı Basının Kadın Olgusuna Yaklaşımı’, a.g.e., s. 74.
Leyla Navaro, Bir Cadı Masalı, Kızgınlık, Güç ve Cinsel Roller Üzerine, İstanbul: Remzi 1999, s.97 Aktaran:
Ayşe Çatalcalı, a.g.e s. 74.
125
a.g.e s. 74.
124
67
Bu nedenle kitle iletişim araçları bireylerin toplumları algılamalarında büyük
etkiye sahip olduğu görülmektedir. Birey gördükleriyle kendi zihninde oluşan
sembolleri birleştirerek özdeşleşme yapmakta ve medya bu şekilde topluma ait yeni
değerler ve erkek kadın kimlikleri inşa etmektedir. Kitle iletişim araçlarının iletileriyle
bireylerin dünya görüşü üzerinde etkide bulunularak "ideal" kadın, anne, erkek, aile gibi
kalıpları yaratılmaktadır. Erkek egemenliğin ön plana çıkarıldığı erkeğin “güç, kuvvet”
kavramlarıyla sunumu yapılırken, kadın “fedakar anne, sadık eş,” gibi özellikleriyle
konumlandırılmaktadır.
Araştırmacı Ayşe Saktanber126 de medyada kadının sunumunu iki farklı açıdan
ele almaktadır ve bu ayrımı “Cinselliği çağrıştıran unsurların açık bir biçimde söz
konusu edilmediği kadınlara özgü alanlarla, cinselliğin yoğunlukla kullanıldığı
kadınlara özgü ve ille de kadınlara özgü olması gerekmeyen alanlar mevcut” şeklinde
vurgulayarak şöyle devam etmektedir.
“(….) ‘serbest’, ‘özgür’, nitelemeleri bir erkeğin koruması altında
bulunmadıklarına veya yasal olarak vesayeti altında bulundukları
erkeklerin otoritesini ihlal ettiklerine işaret ediyor. Bu bağlamda koruma
altındaki kadınların cinsellikleri imaların, üstü kapalı gözetlemelerin
dışında söz konusu edilmezken, ‘serbest’, ‘rahat’ kadınların cinsellikleri her
tür seyre ve kullanıma açık görülüyor. Dolayısıyla Türk toplumunda
kadınlar, bu çerçevede oturtuldukları konumlara göre, en azından temsili
düzeyde, cinselliklerinden neredeyse tümüyle arındırılmış olanlarla,
cinselliklerinin dışında herhangi bir kimliği bulunmayanlar olarak adeta
ikiye ayrılıyorlar.
Kadının toplumdaki rolü kitle iletişim araçlarında yansıyan yönüyle sadece eş ve
anne kimliğiyle sınırlı olmamakta ve kadınların bu kimlikleri dışında toplumda
üstlendikleri pek çok rolleri bulunmaktadır. Kadınları127 sadece bir moda ve süsleme
perspektifi içinde ele almak ya da anne ve sadık eş kimliğiyle ön plana çıkarmak gibi
126
Ayşe Saktanber, Türkiye'de Medya'da Kadın: Serbest Müsait Kadın veya İyi Eş Fedekar Anne, Der; Şirin
Tekeli, 1980'ler Türkiye'sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar, İstanbul: İletişim,1995, ss.215-216, Aktaran:
Ayşe Çatalcalı, a.g.e, s. 76.
127
Barlas Tolan, Toplumbilimlerine Giriş, a.g.e, s.312.
68
sunumlarla medya yeni bir kültür yaratmakta ve yarattığı bu kültür karşısında, tüketim
toplumunda bireyler çoğunlukla tüketim aracı niteliğine dönüşmekte ve kaçınılmaz
olarak toplumda her şey tüketim boyutunda algılanmaktadır. Bu süreçte pek çok şey
gibi cinsellikte metalaşıp tüketilmektedir. Medyada128 yansıtılmaya çalışılan kadın
kimliklerinin, giderek artan bir şekilde erkek egemen söylemlerce tanımlanan bir
cinsellikle örtüşür hale geldiği bir gerçektir.
Basında kadının cinselliği ile ön plana çıkması, yazılı basın sayfalarında dikkat
çekmek ve ilgi uyandırmak için bir malzeme olarak kullanılması ya da ev içi alanla
sınırlandırılması dergi ya da gazetenin misyon ve vizyonuyla da ilintili olmaktadır. Kitle
iletişim
araçlarında
yazılı
basının
bir
kolunu
oluşturan
dergilerde
kadının
konumlandırılışına değinmek gerekmektedir.
2. Dergi İçeriklerinde Kadın Kimliği
Dergiler misyon, vizyon ve ilkelere bağlı olarak hedef kitlelerine yönelik yayın
yapan ve sözkonusu yayınlarını belli periyotlar içinde ve ayrıntılı olarak ele alan kitle
iletişim araçlarından biridir. Gazetelerde gerektiği gibi incelenmeyen, atlanan bilgilerin
dergilerde∗ daha yoğun bir şekilde işlenmesi söz konusu olmaktadır.
Yazılı basının ikinci büyük grubunu oluşturan dergiler yayın politikalarına uygun
olarak kadını konumlandırırken muhafazakâr çizgide yer alan dergiler kadını aile içinde
tanımlayan egemen görüşünden yola çıkarak, onu ev içi alana hapsetmekte ve “iyi bir eş
ve fedakâr sadık bir anne” olması yönünde maniple etmektedirler. Kadını öne çıkaran
modern görünüm altında postmodern kadın kimliğinin ön plana çıkarıldığı dergiler de
128
Ayşe Saktanber, a.g.e., s.213.
Dergiler feminist hareketin etkili olduğu dönemde de çok önemli işlevlere sahip olmaktadır. Şirin Tekeli feminizm
hareketine kadın dergilerinin katkılarını dile getirmekte ve Tekeli Türkiye’de feminizmin etkili olduğu dönemleri üç
evrede incelemektedir. Bu evrelerden birincisini ikinci meşrutiyet döneminde oluşan, orta sınıf Osmanlı kadınlarının
günlük yaşam deneyimlerinden beslenen aile içinde zevcelik ve annelik rolleriyle sınırlanmayı eleştiren etkili bir
kadın hareketi oluşturmaktadır. Şirin Tekeli, Kadın Bakış Açısından Kadınlar, İstanbul: İletişim, Erişim adresi:
acikarsiv.ankara.edu.tr/fulltext/2603.pdf, Erişim tarihi: 03. 06. 2009. Bu dönemdeki hareketin bu kadar güçlü
olmasına sebep olan oluşumları, kadınların taleplerini dile getirmekte kullandıkları araçlar ve mücadelelerini
yürütmekte kullandıkları alanlar diye niteleyebileceğimiz unsurlar kadın dergileri ve dernekler oluşturmaktaydı.
Kadınların ilk kez kendilerini ifade etmeleri basın aracılığı ile gerçekleşmektedir. Özellikle kadın dergilerinin pek çok
kesimden kadının yazma konusundaki ürkekliğinin kalkmasında, taleplerini dile getirmesinde kısaca kendini ifade
etmesinde önemli bir rolü bulunmaktaydı. Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, İstanbul: Metis, 1996, Erişim
adresi: acikarsiv.ankara.edu.tr/fulltext/2603.pdf. Erişim tarihi: 03.06. 2009.
∗
69
ise, kadın ve erkek ilişkilerinde seks, flört, cinsellik, diyet, sağlık, spor, alışveriş, moda,
vb. konularda kadın kimliği konumlandırılmakta ve kadın “meta”laştırılmaktadır.
Çoğu zaman dergilerde haberi desteklemeyen fotoğraflar bile yer alabilmekte
kadın bedeni bir araç olarak kullanılmakta, ilgi ve tirajı arttırmada cinsellik öğesi ön
plana çıkarılmaktadır. Gerek gazetelerde gerekse dergilerde özellikle şarkıcılar,
mankenler sürekli olarak habere konu olmakta, kadın magazin haberleri içinde geniş bir
yer almakta, diğer alanlarda adeta yok sayılmaktadır.
Birçok düşünür kadının tüketim toplumun parçası haline geldiği konusuna
değinmekte Örneğin Smith Roger' a130 göre kadınlar hem cinsellikleriyle hem de
tüketim toplumunu simgeleyen büyüleyici rol modelleri olarak, her türlü tüketimi teşvik
etmek amacıyla kullanılmaktadır. Her ne kadar cinsellik kişiye özgü bir mesele gibi
görünse de sürekli olarak kamusal alanda gündeme getirilen bir konu olarak karşımıza
çıkmaktadır. Medya131 kültürü her şeyi metalaştırırken, kamusal ve özel alan arasındaki
sınırları da adeta kaldırarak pek çok popüler kişinin yaşamını kamuya ait görüşünden
hareket ederek, sürekli yaşantımıza sokmakta ve sonuçta kitle iletişim araçlarının
yarattığı dünya görünüşte kamusal olmaktadır.
Tüketimin bu derece hissedildiği bir ortamda piyasa şartlarında rekabet ve tiraj
adına her şeyin istenildiği gibi kullanılabileceği şeklindeki bir inanış ise adeta
kanıksanmış görünmektedir. Bu süreçte cinsellik öğesi de en fazla istismar edilen
konulardan biri olarak karşımıza çıkmakta ve toplum tarafından kadına yüklenen
rollerin kitle iletişim araçlarından topluma ve toplumdan kitle iletişim araçlarına
yansıması bu araçların toplumsallaşma sürecinde ne derece etkili olabileceklerini
göstermektedir. Bireyin toplumsallaşmasında aracı kurumlardan biri olan kitle iletişim
araçları, bu işlevleriyle kişilerin toplumdaki rollerine ilişkin ipuçları da vermektedir
Kapitalist üretim anlayışı içinde kitle iletişim araçları, toplumsal değer yargılarına
uygun kadın-erkek imgesine göre üretim yapmakta bu bağlamda, kitle iletişim araçları,
varolan feodal değerleri olduğu gibi kabul ederek, sorgulamadan yeniden üreterek,
130
Roger Smith, İmgeler ve Eşitlik: Kadınlar ve Ulusal Basın, Der: Süleyman İrvan, Medya. Kültür, Siyaset,
Ankara: Ark Yayınları, 1997 ss.357-358.
131
.Antony Giddens, Mahremiyetin Dönüşümü, İdris Şahin, Çev: İstanbul: Ayrıntı, s.7.
70
erkek egemen ideolojinin toplumsal yaşamda sürmesine katkıda bulunmaktadır. Kitle
iletişim araçları ile dayatılan kadın imajı, toplumda kadına yüklenen rollerle uyum
göstermekte ve bu rol ya güzel, hoş iyi eş, iyi anne, iyi ev kadını ya da şiddet mağduru,
cinsel obje olarak iyi-kötü olarak tanımlanmaktadır. Kitle iletişim araçlarının bireyler ve
toplum üzerinde yaptığı etki düşünüldüğünde, bu araçların yayınlarının da toplumsal
sorumluk anlayışı ile bağdaşır nitelikte olması gerekmektedir.
Eggins ve Ledema’nın kadın dergileri NW ve SHE üzerinde yaptıkları araştırmaya
göre, dergilerin birbiri üzerinden benzer bir söylem kurdukları anlaşılmıştır132. Söz
konusu söylem, araştırmada,
“a) Kadın görünüşünün tüketimi destekleyen yönü, b) Heteroseksüel
sorumluluk c) De-sosyalizasyon (Desocialization); toplumsal, sınıfsal,
ekonomik ve eğitimsel background, etniklik açık olarak vurgulanmaz
ancak sezdirilir, d)
Kişilik kazandırma, e)Çoklu-model benzerliği
(Multi-model similarities); her dergide benzer özellikler kullanılır,
örneğin, aynı renk ve biçimde kullanılan font kullanımları gibi.”
başlıkları doğrultusunda ayrımlanmaktadır. Bignell’e göre de, kadın dergilerinde
özellikle kapaklarda, kadın okuyucular “ikon” olarak sunulan bir diğer güzel kadına
(star) bakarak özdeşim kurmakta133 ve erkek okuyucular ise, karşı cinsin fotoğraflarına
bakarak kadını arzu ve tüketim nesnesi kılmaktadır134. Her iki çalışmada da dergi
türlerinin benzer söylemlerinin ve göstergelerin olduğuna işaret edilmesinden yola
çıkarak, dergilerin tüketimi artırmak için belli duyguları maniple etmesi gerekmektedir.
Büyük kitlelere hitap edilmesi amaçlandığından dolayı özellikle, aşk, sevgi ve
dostluk duyguları, ticari pazarın tüketilen duyguları haline dönüştürülmektedir. Her üç
duygu öncelikle kadın bedeninin tüketimi üzerinden incelenen haberler ile
132
Suzanne Eggins and Rick Ledama, Difference without diversity: Semantic orientation and ideology in
competing women’s magazines, (Der) Ruth Wodak, Gender and Discourse, Sage Pub (London, Thousand Oaks,
New York, Delhi), 2000, ss.165-196.
133
Jonathan Bignel, Media Semiotics and introduction, Manchester: Manchester University Pres, 1997, s.69
Aktaran: Sian Davies, Semiotic Analysis of Teenage Magazine Front Covers, Ocak, 2002, s.33.
134
Torben Vestergaard& Kim Schroder, The Language of Advertising, Oxford, Blackwell Publisher, 1992, s.81,
Aktaran: Sian Davies, Semiotic Analysis of Teenage Magazine Front Covers, Ocak, 2002, s.34.
71
şekillenmektedir. Haber içerikleri, sıklıkla fotoğraf ve illüstrasyon, renk, tipografi gibi
tasarımsal öğelerle de desteklenmektedir.
72
III. BÖLÜM: ARAŞTIRMANIN GENEL ÇERÇEVESİ
Bilimsel bir çalışmanın geçerli kabul edilebilmesi için araştırma konusunun (amaç
ve hipotez) açıkça belirtilmiş örnekleminin amaca yönelik ve literatürü ile uyumlu
uygulanmış olması gerekmektedir. Bundan dolayı yapılacak olan araştırma konusunun
örnekleminin ve yönteminin belirtilmesinde fayda bulunmaktadır.
Araştırmada, Bizim Aile ve Cosmopolitan dergileri nitel araştırma yöntemi ile
incelenmekte ve toplumsal cinsiyet ayrımının nasıl inşa edildiği vurgulanmaktadır. Nitel
araştırma, nitel veri toplama yöntemlerinin kullanılarak, kuramı temel alan anlayışla
sosyal olguları ele almaktadır. Başka bir deyişle, sosyal olguların bağlı bulundukları
kültür, ekonomi, politik ve sosyal ardalanları ile incelenmesine olanak tanımaktadır. Söz
konusu ardalanlar ile incelenen konunun çerçevesi çizilebilmekte ve araştırma belli bir
modelleme içine alınabilmektedir. Nitel araştırma yöntemi, toplanan verileri yeniden
biçimlendirerek tümevarıma ulaşılmasını sağlamaktadır. Araştırmada, temel kuramsal
çerçeve oluşturularak, elde edilen verilen belirli kategoriler içerisinde incelenmektedir.
Böylelikle bir nitel analiz yönergesinin de belirlenmesi beklenmektedir. Yönergeyle
bağlantılı olarak, araştırmanın evreni ve örneklemi belirlenerek, anlam ön plana
çıkarılmaktadır. Yapılan yorumlamalar doğrultusunda, bilgiler sistematik ve açık bir
şekilde sunulmakta ve sonuca varılmaktadır.
Araştırma, kitle iletişim araçlarından biri olan dergilerin (Cosmopolitan ve Bizim
Aile) haber içeriklerinde, dergi kapaklarında, okuyucu köşelerinde, editör sayfalarında
vb. toplumsal cinsiyet açısından kadın kimliğinin geleneksel, geçiş, modern ve
postmodern değerler çerçevesinde nasıl inşa edildiğine odaklanmaktadır.
Medya (gazeteler, dergiler, televizyon, radyo vb), toplumsal hegemonyayı
yeniden üretmekte, kültür endüstrisi yoluyla toplumsal cinsiyet ayrımını ortaya
koymakta ve pekiştirmektedir. Medyanın ürettiği içerikler yoluyla bireyler, gerek
derginin yayın politikaları (dayandığı ideolojiler) gerekse de içeriklerde yer alan
açık/gizli(örtük) toplumsal cinsiyet ayrımına yönelik mesajlar doğrultusunda manipüle
edilmektedir.
Kapitalizmin ve endüstriyalizmin dinamiklerinden etkilenen medya kuruluşları,
gerek hangi olayın haber niteliği taşıdığını gerekse hangi haber içeriklerinden oluşmakta
73
olduğunu, geleneksel ve modern yapı bağlamında belirlemekte ve dolaşıma
katılmaktadır. Ancak haberi tüketen bireylerin psikolojik özelliklerinin de haberin ilgi
çekiciliği ve önemi konusunda dikkate değer bir bileşen olduğu bilinmektedir.
Araştırmacılar Jahan Galtung ve Mari Ruge’un135 öne sürdüğü psikolojik algı
teorisine göre, haberin 8 evrensel değer ölçütü, medya içeriklerinin hazırlanmasında ve
değerlendirilmesinde rol oynayan eşik bekçilerinin (yazı işleri sorumlusu, editörler,
gazeteci vb.) “haberi gündeme taşımaları aşamasında” etkili olmaktadır. Bu etkilenim
Galtung ve Ruge’un belirlediği aşağıdaki kriterlerden oluşmaktadır.
a.
Haberin Sıklık Derecesi: Olayın meydana geliş aralığı basın organının
aralığına ne kadar uygunsa, haber olasılığı o denli yüksektir
b.
Eşik Değeri (Bolluk): Bir olayın yoğunluğu yükseldikçe haber olma
olasılığı o denli artacaktır.
c.
Kuşkusuzluk (Açıklık): Olayın anlamı belirsizlik içermiyorsa haber olma
olasılığı artmaktadır.
d.
Anlamlılık: Olay kültürel yakınlık ve ilgililik barındırıyorsa, haber olma
olasılığı yüksektir.
e.
Uyumluluk: Olay yayın organlarının isteklerine ve beklentilerine uygunsa
haber olma olasılığı artmaktadır.
f.
Beklenmediklik:
Anında
meydana
gelen
olay
tahmin
edilmeyen
beklenmedik olaylar daha kolay haber olmaktadır.
g.
Devamlılık: Meydana gelen olay bir kez haber yapılmışsa, onu izleyen
olayların da haber olma olasılığı yüksektir.
h.
Çeşitleme: Haberin çeşitlenmesi amacına dönük kimi konular denge
sağlanması bakımından daha kolaylıkla haber olarak düzenlenmektedir.
Ayrıca bölgesel değerdeki ölçütler üzerinde de çalışan Galtung ve Meri 4 temel
ölçüt kabul etmektedir. Bu ölçütler ise şöyledir:
135
Johan Galtung ve Mari Ruge “Structuring and Selecting News” Cohen, Londra Constarbo, 1971, Aktaran: A.
Rıdvan Bülbül, Haberin Anotomisi ve Temel Yaklaşımlar, Ankara: Nobel, 2001, ss. 113-114, Aktaran: Ayşe
Çatalcalı, “National Georaphic Türkiye ve Atlas Dergilerinde Küresel ve Yerel’in Temsili, a.g.e., ss. 129-130.
74
a. Haberin
seçkin
uluslarla
ilgililiği:
Olay
ne
kadar
seçkin
ulusu
ilgilendiriyorsa, haber konusu olma olasılığı o denli fazladır. Haber değeri fazla olan
kişiler, kurumlar, mekânlar ve uluslar vardır.
b. Seçkin kişilerle ilgililik: Olay ne kadar seçkin insanlarla ilgiliyse, haber
konusu olma olasılığı o denli fazladır.
c. Kişiselleştirme: Belli bireylerle özdeşleştirilerek olaya ne denli kişisel
plandan yaklaşıla biliniyorsa haber olma olasılığı o denli güçlüdür.
d. Olumsuz bağlantı: Bir olay sonuçları ne denli olumsuzsa, haber olma
olasılığı o denli yüksektir.
Eşik bekçilerince haberin medyada yer almasını belirleyici bu kriterler,
araştırmada ele alınan Cosmopolitan ve Bizim Aile dergilerinde de haberleri
şekillendirdiği görülmektedir. Zira haberin ele alınan sayıları içinde misyonu “aylık
Kadın-Aile” dergisi olarak belirlenen Bizim Aile’nin, Ocak sayısında, kadının ev içi
alanda kalması gerektiğini vurgulayan haberleri sıkça işlediği görülmektedir. Örneğin,
“Çocuk da Yaparım Kariyer de136” başlıklı haberde, geleneksel ve muhafazakâr kadın
kimliğinin etkilenimleriyle ilişkili olarak, “haberin sıklık derecesi ve eşik değeri,
uyumluluk, devamlılık” özellikleri ile inşa edildiği görülmektedir. Cosmopolitan
dergisinde ise, modern ve postmodern kadın kimliği “haberin sıklık derecesi,
uyumluluk, devamlılık, seçkin kişilerle ilgililik” özellikleri ile inşa edildiği
anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak araştırmanın genel çerçevesi, dergilerin kadın kimliğini, geleneksel,
modern ve postmodern haber içerikleriyle nasıl inşa ettikleri, modern ve postmodern
kadın kimliğini inşa eden Cosmopolitan ve geleneksel kadın kimliğinin temsilini sunan
Bizim Aile dergilerinde toplumsal cinsiyet ayrımının vurgulanışı üzerinedir.
A. ARAŞTIRMANIN TEMEL SORUNSALI
Kapitalist ideolojinin en etkili araçlarından biri medyanın (gazeteler, dergiler,
televizyon, radyo vb.) bir kolu olan “yazılı ve görsel” basın, bireylere ulaşmakta ve yer
verdiği kültürel içeriklerle toplumsal hegemonyayı yeniden üretmektedir. Ticarileşen ve
uluslar arası boyutta işlerlik gösteren medyanın bireylere ulaşırken kendi ideolojisini
136
Bizim Aile Dergisi kapak, “Çocuk da yaparım kariyer de”, Ocak, 2007.
75
yansıtmaya çalıştıkları, sözkonusu ideolojiye uygun bireyler inşa etmeyi amaçladıkları
görülmektedir. Özellikle medya içeriklerinin, toplumsal cinsiyet ayrımını ortaya koyan
ve pekiştiren yanı olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda geleneksel ve muhafazakâr
yayın politikasına sahip dergilerin geleneksel ve muhafazakâr kadın kimliği
oluşturmaya çalışması, modern ve postmodern bakış açısına sahip dergilerin
postmodern kadın kimliğini sunmaları araştırmanın sorunsalını oluşturmaktadır.
Tüketici kitlelere kadın kimliklerinin, kadın yaşam tarzının bilgisini taşıyan ve
kılavuzluk eden birer medya olarak alınabilecek kadın dergilerinin, gerçekte süreçten ne
yönlerden etkilendiği ve nasıl bir içerik kazandığı çalışmada araştırma konusudur.
Kültür endüstrisi aracılığıyla küresel değerleri taşıyan kapitalist ideoloji gerek
dergi haber içeriklerinde ve gerek fotoğraflarıyla yeniden üretilerek devamlılık
göstermektedir. Dergiler türlerine ve misyon/vizyonlarına bağlı olarak kapak ve
içeriklerde de kadının, geleneksel kadın kimliği, modern kadın kimliği, modayı takip
eden, tüketen, evinin kadını, anne, bilinçli ve çalışan, güzelliğine önem veren vb.
sunumlarla yeniden üretildiği görülmektedir.
Araştırmada özellikle medyada temsil edilen kadının kapitalist işleyişi ve
tüketiminin, medyanın kapitalist ideolojiyi sürdüren, destekleyen toplumsal cinsiyet
ayrımlaşmasına hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayrımı temelinde
kadının ve erkeğin temsili farklı biçimlerde sunulmaktadır. Kadın, bir yandan ev içi
alanda “anne”, bir
yandan da “modern kadın, süper kadın” vb. olarak
görüntülenmektedir. Bu nedenle özellikle medyada kadının hem anne hem de çalışan
kadın görüntülerinin özellikle kapitalist işleyişi ve tüketimi destekleyen bilgilerle
donatılmış içeriklerle desteklendiği kabul edilmektedir.
Haber içeriklerinde, kadın kimliklerinin temsil ediliş biçimi, toplumsal cinsiyet
bağlamında ele alınışları, haberin sunum tarzı, fotoğraflar ve haber başlıklarının
okuyucuyu maniple ettiği kabul edilmektedir. Geleneksel değerlere sahip yayınlarda
sunulan haberlerde, kültüre ilişkin giyim tarzları, sunulan kadın kimlikleri, kişiler arası
iletişim sembolleri, bunun yanında modern –postmodern bakış açısına sahip yayınların
tüketim metası, kişiler arası iletişim sembolleri modern kadın kimliğinin temsili gibi
alanlarda karşılaştırmalı olarak ele alınmaktadır.
76
Buradan hareketle kadın dergilerinin haberler üzerinden kadın kimliklerini
yeniden yapılandırdığı söylenebilmektedir. Bir yandan kadının temsili tarafsız bakış
açısıyla yansıtılmaya çalışılırken diğer yandan dergi vizyon/misyonuna uygun kadın
kimliğine gönderme yapılarak bireyler ikna edilmeye çalışılmaktadır. Medya bu
hareketlendirmeyi, haber içeriklerinde, farklılık vurgusunu kullanarak ve geleneksel ve
modern değerler üzerinden, bireyler üstünde güçlü etkiler uyandırarak, merak duygusu
ve ilgi alanı oluşturarak gerçekleştirmektedir.
1. Araştırmanın Amacı
Bu araştırmanın amacı, medyada temsil edilen kadın kimliklerinden beklenen
roller ve bu kimliklerin temsil ediliş biçimlerinin araştırılmasıdır. Toplumsal cinsiyet
ayrımcılığı odak noktası alınarak medya şirketlerinin ticari birer kurum ve haberlerin
birer endüstri ürün olması dikkate alındığında, farklı misyon/vizyonlara sahip dergi
içeriklerinde kadın temsilinin yeniden konumlandırılışının ortaya çıkarılmasıdır.
2. Araştırmanın Hipotezi
Farklı yayın politikalarına sahip dergiler, çeşitli fotoğraf, haber ve diğer yazı
içeriklerinde toplumsal cinsiyet ayrımını pekiştiren kadın imajını, geleneksel ve
muhafazakar kimliğine gönderme yaparak ya da modern kadın kimliğinden postmodern
yapıya doğru farklı konumlarda yansıtmaktadır. Böylelikle muhafazakar yayın
politikalarına sahip dergilerde geleneksel kadın kimliği belirginleşirken, modernleşmeyi
yayın politikası olarak benimseyen dergiler de, modern ya da postmodern kadın
temsillerini öne çıkarmaktadırlar.
2.a. Alt Hipotez 1:
Dergilerin yayın politikaları kapak, editör sayfaları, okuyucu sayfaları, haber
metinleri, fotoğraf ve illüstrasyon kullanımlarına yansımaktadır. Dergiler yayın
politikaları doğrultusunda, kadının içinde bulunduğu geleneksel, geçiş, modern ve
postmodern yapının izlerini taşıyan mesajlar ulaştırmaktadırlar.
2.b. Alt Hipotez 2:
Dergilerin yayın politikaları haber ve yazıların anlam ve içeriklerine de
yansımaktadır. Farklı bakış açılarına göre toplumsal cinsiyet ayrımı temelinde kadın
kimliğinin sunumu ve işlenişi muhafazakâr yayın politikalarından modern yayın
77
politikalarına sahip olduğu bilinen dergilere göre değişmektedir. Buna göre kadın
geleneksel rol performansını tanımlamasından (bir yandan ev içi alanda sınırlı
kalmakta bir yandan “anne”, ve “iyi bir eş”) modern rol performansına, diğer yandan
“modern kadın, süper kadın” vb olarak görüntülenmektedir.
Araştırmada temel varsayımlar (sayıltılar) saptanmış ve bu varsayımlar üzerinden
oluşturulan hipotez çerçevesinde haber metinleri, fotoğraflar ve illüstrasyonlar, nitel
analiz
yöntemiyle
incelenmeye
çalışılmaktadır.
Ancak
fotoğraflar,
ayrıca
göstergebilimsel analize tabi tutulmamakta ve metinle bağlantıları doğrultusunda
araştırmada yer almaktadır.
Temel Varsayım (1) Araştırmaya konu olan toplumsal cinsiyet açısından kadın
kimliği, farklı ideolojik yayın organına sahip dergilerin haber ve fotoğraflarında farklı
içerikler kazandırılarak sunulmakta, dergilerin yayın politikalarına göre kadın kimliği
inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Temel Varsayım (2) Araştırmaya konu olan toplumsal cinsiyet açısından kadın
kimliği, haber ve fotoğraflarla farklı içerikler kazandırılarak sunulmaktadır.
Temel Varsayım (3) Haberler, içeriğinde yer alan (haberler ve fotoğraflarında
sunulan mesajlar doğrultusunda) anlatımlarla kitlelere ulaşmakta ve dergilerin yayın
politikalarına bağlı olarak, kadın kimlikleri inşa edilmektedir. İçeriklerde, geleneksel
kadını “ev içi” alanda “anne” olarak konumlandırmakta, modern kadın ise “çalışan
kadın ve süper kadın”, postmodern yapı içinde de kadın, “modayı takip eden, tüketen
birey” olarak inşa edilmektedir.
Temel Varsayım (4) Dergi haber içeriklerinde ve fotoğraflarda yer alan kadın ve
erkek kimlik kullanımları yeni erkek ve kadın stereotipleri inşa etmektedir.
Temel Varsayım (5) Dergi haber içerikleri ve fotoğraflar da modern toplumun
inşa sürecinde modern kültürün değerlerini toplumda yaygınlaştırmakta ve şehirli kadını
“modern sunumlar” biçiminde yeniden üretmektedir.
3. Araştırmanın Evreni
Araştırmada, geleneksel kadın kimliğinin temsili “Bizim Aile” (kadın–aile
dergisi) ve modern kadın temsili “Cosmopolitan” dergisinin 2007 yılına ait periyotları
dikkate alınarak örneklem oluşturulmaktadır. Örneklemde, aylık yayımlanan iki
78
derginin de, 12 ayı ele alınmaktadır. Böylelikle Bizim Aile dergisi 12, Cosmopolitan
dergisi 12 ay olmak üzere toplam 24 ay incelenmektedir.
Araştırmada kadın kimliğine ilişkin haberler, haber başlıkları, haber metinleri
kategorize edilerek vurgulanmakta ve haber metnine bağlı fotoğraflar ise söz konusu
bağlantısı içinde yorumlanmaktadır. Araştırmada nitel analiz yöntemi kullanılmakta ve
rastgele seçilen haber metinleri bir örneklem çerçevesinde ön plana çıkarılmaktadır.
Bu aylar içinde dergilerde yer alan haberler, hipotezimiz ve temel varsayımlarımız
ışığında daha çok toplumsal cinsiyet ayrımına vurgu yapan ve geleneksel/modern ve
postmodern değerlere ait özellikler dikkate alınarak, kadın kimliğine ilişkin Bizim Aile
ve Cosmopolitan137 dergilerinin toplam 24 kapak, 24 editör köşesi, 24 okuyucu köşesi
ve içerik yönergesine uygun olarak seçilen 150 haber olmak üzere incelenmeye
alınmaktadır.
B. ARAŞTIRMANIN ÖRNEKLEMİ
Toplumsal cinsiyet ayrımı ışığında, modern ve Postmodern kadının temsilini
yapan Cosmopolitan dergisi ve geleneksel kadın kimliğini ön plana çıkaran Bizim
Aile138 dergisi içeriklerinde, geleneksel/geçiş ve modern/postmodern kimlikler, ele
alınan haberler çerçevesinde analiz edilmektedir. Araştırmaya konu alan örneklem alanı;
dergi kapakları, haber ana metni, haber başlıkları, fotoğraflar, illüstrasyonlar, editör ve
okuyucu köşeleridir.
137
Cosmopolitan dergisi kadınlara yönelik uluslar arası bir dergidir. İlk sayısı aile dergisi olarak 1886’da Amerika’da
yayınlanmıştır. Kadınlara yönelik yayın yapmaya 1960’lı yıllarda başlamıştır. Moda, güzellik, kutlamalar, kendini
geliştirme, seks ve ilişkiler üzerine haber içeriklerine sahip dergi, kısa adı Cosmo olarak tanınmaktadır. 100 ülkeden
daha fazla ülkeye dağılan ve 58 ülkede uluslar arası düzenlemeler, birleşimler gösteren bir dergidir (edition). Dergi,
1978 yılından itibaren aynı zamanda Cosmopolitan Man olarakta erkek okuyuculara yönelik haberler vermektedir.
1999 yılında ise CosmoGirl yayın hayatına girmiştir.
138
Yeni Asya Türkiye'de günlük yayımlanan ulusal bir gazetedir. Gazete 21 Şubat 1970 tarihinde yayımlanmaya
başladı. Gazetenin amblem altı yazısında Said Nursi'nin bir sözü olan 'Asya'nın bahtının miftahı meşveret ve şuradır'
ifadesi bulunmaktadır. Yeni Asya kurulduğu günden itibaren anayasal rejimi ve çok partili demokratik sistemi
savunmuştur. Türkiye siyaseti için Demokrat Misyon'un en iyi çözüm olacağını düşünen gazete, kurulduğu günden
bu yana siyasi konulardaki istikrar çizgisini korumuştur. Gazetenin yayın politikası tamamen 'sivil' nitelikli olup,
demokrasi ve insan hak ve özgürlüklerinden kesinlikle taviz verilmemesi gerektiğini ön planda tutmaktadır. 12 Mart
1971 ve 12 Eylül 1980 müdaheleleri sonrasında defalarca toplatılmış, kapatılmış ve yazarları hapse atılmıştır.
Gazetenin imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular’dır. Erişim adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni_Asya_(gazete), erişim
tarihi: 23 Mayıs 2009.
79
Araştırmada yer alan Bizim Aile139 dergisi, muhafazar yayın politikasına sahiptir
ve Yeni Asya gazetesinin yayın organıdır.
C. ARAŞTIRMANIN İÇERİK ANALİZ YÖNERGESİ
Araştırmada ele alınan okuyucu mektupları, editör sayfaları ve haber metinleri,
belirlenen içerik analiz yönergesine bağlı olarak incelenmektedir. Öncelikle Bizim Aile
dergisinin okuyucu mektupları köşesinde yönergeye bağlı veriler doğrultusunda ön
plana çıkarılmakta ve yönergenin maddeleri arasında analiz altına alınmaktadır. Editör
ve haber metinleri de bu uygulamaya tabi tutulmaktadırlar. Metinlerin incelemesi
sırasında
fotoğraf
ve
illüstrasyon
kullanımları
da
nitel
analiz
bağlamında
yorumlanmaktadır.
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele
Alınışı
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri
139
Bizim Aile dergisi Yeni Asya grubunun çıkarttığı bir yayın organı. Yayınına 1988 yılında başlamış. Daha çok
abone sistemi ile okuyucusuna ulaşıyor. Abonelerinin yüzde 70'i kadın, yüzde 30'u ise erkek. Dergi ailenin tahribe
çalışıldığı günümüzde, insanı insan yapan değerlerin ailenin tümüne ulaşmasını hedefliyor. Amaçladıkları aileyi birer
irfan yuvası, ilim ocağı haline getirmek. Erişim adresi : http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=225
Erişim tarihi; 22 Mayıs 2009. Derginin kadına bakışı; Yasemin Güleçyüz (Bizim Aile Yazı Işleri Md): Kadın hakları
saptırılıyor. Kadını tahrip hareketinin büyük boyutlara vardığı günümüzde inanan hanımların vazifeleri büyük. Kadını
ilgilendiren sosyal konulara biraz daha fazla eğiliyoruz. Kadın hakları konusunda bugün daha çok saptırılmış noktalar
üzerinde duruluyor. Kadının şahsında Islam'a çok büyük hücumlar yapılıyor. Kendimizi çok iyi yetiştirmemiz lazım.
Üstad hazretlerinin kadınlar konusunda söylediği şeyler bizim için çok umut verici: "Ahir zamanda hanımlarda iman
hakikatleri
ziyadesiyle
inkişaf edecek,
hanımlar
Islam'a
hizmet
edecekler." Erişim adresi:
http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=225 Erişim tarihi; 22 Mayıs 2009.
80
3.a. Tüketen Kadın Kimliği
3.b. Süper Kadın Kimliği
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri
1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri
81
1. BİZİM AİLE DERGİSİNDE AYLARA GÖRE KAPAK SAYFASINDA ÖN
PLANA ÇIKARILAN KADIN TEMSİLLERİ
Derginin tüketimini cazip kılan ve pazarlamasında önemli bir rol oynayan
öğelerinden birinin kapak olduğu kabul edilmektedir. Dergi kapağının hazırlanmasına
ilişkin temel prensipler, bir gazetenin birinci sayfasının hazırlanmasına ilişkin
prensiplerle oldukça benzerlik göstermektedir. Birinci sayfa nasıl gazetenin vitriniyse,
Ek 1: Bizim Aile Dergisinin Kapak Sayfaları
kapak da derginin vitrinidir. (Bknz: Ek1)
Bizim Aile dergisinin 2007 yılına ait 12 sayısı ele alınmakta ve genel olarak bir
değerlendirmeye gidildiğinde, dergi kapaklarının, renk dağılımlarının birbirlerinden
farklı oluşturulduğu görülmektedir. Zemine kapak boyunca tamamen kaplanan
sözkonusu renkler, logo ile birlikte kullanıldığında, zeminin renkli logonun beyaz
olması nedeniyle “dişi zemin” uygulaması oluşturmaktadırlar. Logonun kapakta
kullanılan ana renge göre özellikle beyaz, kırmızı ve yeşil renkler ile değişiklik
gösterdiği anlaşılmaktadır. Kapaklarda 3 siyah, 1 kahverengi, 3 kırmızının tonları, 3
mavinin tonları, 2 yeşil olmak üzere toplam 7 ana renk tercih edilmektedir. Koyu
renkler (siyah-kahverengi), enerjik renkler (Kırmızı-Turuncu-Pembe) ve dinlendirici
renkler (Mavi-Yeşil) kategorisindeki söz konusu renkler, haber konusu ve başlığına
bağıntılı olarak ve kontrast yaratılarak tasarlanmaktadır.
82
Dergi kapaklarında haber kullanımları, tekli görüntü(imaj) ve çoklu haber
yaklaşımına dayanmaktadır. Logo, derginin üst alanında daima yer alırken, kapağın alt
alanı, logoya simetri yaratılarak haber bölümüne ayrılmaktadır. Alt alan ayrıca eşit 4
haber alanı oluşturularak tasarlanmakta ve “modüler” grid sistemi kullanılmaktadır.
Derginin ön plana çıkarılan ana haberi ise, gerek fotoğraf/illüstrasyon gerekse de haber
başlığı ile merkezde toplanmaktadır.
Dergi kapağında, ana haber, büyük fotoğraf ve başlık kullanılarak, yan haberler
ise, küçük kutucuklar içerisinde küçük fotoğraflar ile desteklenmektedir. Yan haberlerin
renk dağılımları ve çerçeve uygulamaları ile sayfanın etki düzeyi artırılmaktadır.
Bizim Aile dergisinin Ocak sayısına bakıldığında(Bknz:
Ek:2); Logonun dişi zemin içerisinde beyaz renk ile kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Zemin rengi, turuncudur140. Ana haber kadın ve
çocuk ilişkisi üzerine kurulmaktadır. Dolayısıyla kullanılan
fotoğraf, zemin içerisinde ön plana çıkarılacak şekilde verilmekte
ve merkezde odaklanmaktadır. Kadın-çocuk ilişkisi, kadın eli ve
çocuk elinin birleştirildiği bir fotoğrafla güçlendirilmektedir.
Kadının
anne-abla-teyze
vb.
olarak
toplumsal
rolü
net
belirlenememekle birlikte, haber başlığının çalışan anneler üzerine
olması
nedeniyle,
fotoğraftaki
anlam
anne-çocuk
Ocak, 2007
Ek:2
ilişkisini
okuyucuya vermektedir. Kullanılan tipografi, özellikle “Kariyer de?” vurgusu üzerinde
punto büyüklüğü olarak ön plana çıkarılmaktadır.
Dergi kapak başlığını oluşturan ana haber “Çocuk da yaparım kariyer de?” diğer
alt haberleri de “Bu aralar çokça felsefe yapasım var”, “Gergef başında ipekten
hayatlar”, “Anaokulunda inatçı çocuklar” gibi haber başlıkları oluşturmaktadır. Ana
haber başlığı, habere ilişkin tutum hakkında tam bir fikir vermemekte ancak başlığın
sonunda yer alan “?” işareti ile bu konunun tartışılabilir bir yanı olduğuna dikkat
çekilmektedir. Bu doğrultuda, her ne kadar nötr bir bakış açısının vurgusu kapakta
verilse de haber içeriğinde geleneksel kadına göndermeler yapıldığı açıkça
140
Kullanılan turuncu renk, duygusallık, neşe, dışadönüklük ve canlılık anlamlarını vermektedir. Eylem Bilgiç,
Renklerin Hayatıızdaki Etkileri, Erişim adresi: http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=2031 , Erişim tarihi:
22 Mayıs 2009.
83
anlaşılmaktadır. Ancak haber içeriğinde derginin tarafsız olduğuna yapılan vurgular da
dikkat çekicidir. Örneğin;
‘Farklı kalemlerden çeşitli bakış açıları sunsak da “kadın çalışsın
çalışmasın” gibi sert hatlı bir şablonumuz yok dosyamızda. Öyle ya
neticede, elinizdeki derginin mutfağında da çalışanların çoğu kadın’141
cümlesi spotta yer almaktadır. Spotlar, haberin başlığını destekleyen ve okuyucuyu
haber metninin bütününe taşıyan ara metinlerdir. Okuyucunun derginin habere
yaklaşımındaki tarafsızlığa inandırılma çabası spota taşınsa da haber içeriklerinde,
kadının geleneksel ev içi rollerinin ön planda olduğu ve din olgusu içinde kadın
kimliğinin vurgulandığı görülmektedir. Metin içinde örtülü olarak sunulan söz konusu
mesajların, farklı yaklaşımlar ile (modern batı kaynaklı) haber kaynakları olarak
desteklendikleri de anlaşılmaktadır.
‘Çocuklarınız hızla büyüyüp, zaman rüzgâr gibi geçerken, onların sevimli
hallerinin tekrarını bir daha hiç görme imkânınız yokken, o değerli vakitleri
çocuklarınızdan esirgemeye değer mi?
sorusuyla aslında “değmez” mesajı verilmekte ve geleneksel kadın kimliğine gönderme
yapılarak, kadının geleneksel (islami değerler) değerler çerçevesinde nasıl davranması
gerektiği söylenmektedir. Haberin başlığında da yine bu vurgu söz konusu olmaktadır.
Ayrıca haber içerikleri yardımcı içeriklerle desteklenmekte ve özellikle modern Batının
(İngiltere’nin) konuyla ilgili perspektifi The Guardian gazetesinde yayınlana bir yazı ile
desteklenmektedir. Yazı şöyledir:
“İngiliz kadınları artık anneleri gibi “Çocuk da yaparım kariyer de”
demenin aslında gereksiz yere her şeyi sırtlanmakla eş anlamlı olduğuna
karar vermişler ve daha geleneksel aile modellerine dönmeyi arzu ettiklerini
belirtmişlerdir. İş ve ev hayatını dengede götürmeye çalışan “süper kadın”
değil evde çocuğuyla zaman geçiren “mutlu kadın” olmak istiyorlardı.
Aileyi erkek geçindirmeliydi ve her şeye birden sahip olma arzusu stres
141
Bizim Aile Dergisi kapak, “Çocuk da yaparım kariyer de”, Ocak, 2007.
84
kaynağıydı.
Araştırmaya
katılan
her
üç
kadından
ikisi
bu
fikirdeydi”.(Aktaran: Cumhuriyet 15 mayıs 2005)
Erkek egemenliğinin hâkim olduğu geleneksel toplum yapısının izlerini taşıyan
haberde, kadının gerek aile içindeki gerekse toplum içindeki en önemli işlevinin “çocuk
doğurmak ve bakmak” olduğunu vurgulanmakta, bu şekilde kadınların mutlu olacağı
mesajı verilmektedir. Bu söylem modern toplum göstergesi olan batı dünyasından
örneklerle de desteklenmektedir.
Ocak sayısının ana haberin yanındaki yan haberler de Bizim Aile dergisinin yayın
anlayışına uygun bir seçimle yapılmaktadır. İlk konu; din ve ölüm üzerinedir. Bireyleri
ölümle yüzleştirerek, dine yönelmelerinin gerekliliğini vurgulayan haber de;
“Bugünümüz ve her günümüz bir geri sayım değil mi hayattan? Perde
kapanacak ve sahne dekorları inecektir yerlerinden. ‘Zaman’ adlı yönetmen
ölümün karşısında bir kez daha ‘duracak’tır ve ibresi ölümü gösterirken
zamanın ‘acizliğin’ gerçekliğiyle ‘uyanacak’tır zamanını ölüme kuran
ruhlar.” (Bizim Aile, Ocak, 2007, Kapak)
denilmektedir. Ocak sayısının ikinci kapak haberini de yine geleneksel kadın kimliğinin
ön plana çıkarıldığı “Gergef başında ipekten hayatlar” adlı haber oluşturmaktadır.
Haberde kadını özgürleştiren çalışma kavramına değinilmekte ve kadının çalışmasının
gerekliliği vurgulanmaktadır. Haber içeriği, kadını ev içi alanla sınırlandırmakta, ev
işlerinin de çalışma şekli olarak ön plana çıkarıldığı, aynı zamanda kadının doğurganlık
vasfının da söz konusu çalışma şekli içinde ele alınması gerektiği belirtilmektedir.
Haber içeriğinde;
“Bir kere çalışan kadın nitelemesi modernizmin sınırlarını çizdiği bir
kavramdır. Halbuki bunun dışında kalan her kadın hatta her insan zaten
çalışır. Özellikle kadının fıtratına doğurganlık vasfı yerleştiren Rabbimiz,
onun fiili hayatta da üretken olmasını hikmetine uygun görmüştür. Kısacası
yaratılış itibariyle kadın, evde, tarlada, tezgâh başında, fabrikada, okulda
var olduğu her yerde bir şeyler üretmekle, çoğalmakla insanlığın faydasına
85
sunmakla meşguldür. Yaptığı işten aldığı zevk ve Rabbinin
hoşnutluğunu kazanma düşüncesi, aldığı peşin ücrettir.
denilmekte, din ve çalışma ilişkisi ele alınmaktadır. Ocak sayısının
son kapak haberi de çocuk konusunu ön plana çıkarmaktadır.
“Anaokulunda inatçı çocuklar” başlığıyla sunulan haberde, çocuk
gelişimiyle ilgili bilgi verilmekte ve çocuğun gelişim aşamasında
nasıl davranılması gerektiği belirtilmektedir. Haber içeriklerinde,
Şubat, 2007
Ek:3
kadın ve çocuk ilişkisi ise irdelenmektedir.
Şubat sayısının kapak rengi pembedir(Bknz: Ek:3). Logo dişi zemin içinde
beyazdır. Dini bir haberin önplana çıkarılması nedeniyle, zeminin pembe olarak
kullanılması stratejik bir tasarım planlanması gerektirmektedir. Haberin fotoğrafı
merkezde konumlandırılmaktadır. Kalp sembolü aynı zamanda ellerin konumu ile de
desteklenmektedir. Ancak “Bülbül dili, gül hali” başlığının okuyucuyu, haber içeriği
hakkında tam anlamıyla buluşturan bir özelliği bulunmamaktadır. Haber içeriği ile
başlık dolaylı bir bağ kurmaktadır. Ocak ayı ile benzer dergi kapak tasarımı
uygulanmakta ve diğer yan haberler modüler grid sistemi ile oluşturulmaktadır. Alt
etekte yan haberler ocak ayı ile benzer şekilde 4 haber olarak düzenlenmektedir.
Sözkonusu haberler; ana “Bülbül dili, gül hali” ana haber başlığıyla yer alan kapakta
diğer haber başlıkları da “Müzik bir ilimdir”, “Muhabbet kâinatın hayatıdır”, “Haydi
bir masal anlatalım” şeklinde sıralanmaktadır.
İslami değerleri odak noktası alan Bizim Aile dergisinin Şubat sayısı kapağının
ana konusu geleneksel toplum yapısında en önemli kurum olan ‘aile kavramı’
üzerinedir. Aile kavramının önemine değinen haberde;
“Karşı cinse duyulan muhabbetin en güzeli helal dairede olanı ve bu
sevginin neticesinde Allah rızasının kazanılmaya çalışılanıdır.”
cümlesi ile bireyleri, evlilik kurumuna özendirmeye çalışılmaktadır. Ayrıca haberde
evlilik öncesi “flört-tanışma” ilişkisinin, Allah katında suç olduğu vurgulanarak
savunulan düşünce dinle desteklenmektedir.
86
“Örneğin gayrı meşru bir netice verecek sevgi bizi günaha, manevi açıdan
sorumlu olabileceğimiz bir suçun içine atabilir. Kısacası Allah rızasının
dışında bir sevgi taşımamız ahiretimizi etkileyecek ölçüde zararlı olabilir.”
denilmektedir. Şubat sayısının bir diğer kapak haberi “müzik” konusu üzerinedir.
“Müzik bir ilimdir” başlığıyla TRT sanatçısı Melihat Gülses aracılığı ile geleneksel
kadın modeli yansıtılmakta, “sanatçılığıyla, duruşuyla, hanımefendiliği” ile gibi vasıflar
ile geleneksel kadın kimliği pekiştirilmekte ve “Melihat Gürses ve eşiyle sanat
yaşamından,
evliliğe,
aşktan başörtüsü mağduriyetine uzanan sohbetimiz….”
cümleleriyle, yaklaşım güçlendirilmektedir.
Şubat sayısının diğer kapak haberini “Muhabbet kâinatın
hayatıdır” başlığıyla, din konusu tekrar ele alınmaktadır. İslami
çizgide yer alan dergi, Allah sevgisinin her şeyin üstünde olması
gerektiğini, yayın politikasına bağlı olarak güçlendirmektedir.
Şubat sayısının son kapak haberini de yine “çocuk” üzerine
yoğunlaştırmaktadır. “Haydi, bir masal anlatalım” adlı haberde,
çocuk konusu dini öğelerle desteklenmektedir.
Mart, 2007
Ek:4
‘Ay yüzlüm cennet meleğim, senin cehennem korkusundan,
cehalet işlerinden, gaflet sislerinden korunabilmen ve muhafaza edebilmen
için, Rabbimizin yar ve yardımcılığı olmaksızın nasıl gerçekleşir’
gibi dini betimlemelerle tanımlamalar yapılmaktadır.
Bizim Aile dergisinin Mart sayısının kapağında yer alan ana konu teknolojiye
ayrılmakta fakat teknoloji konusu işlenirken de din ile olan bağı korunmaktadır. (Bknz:
Ek:4) Haber başlığı “İnternet dünyası nurlanıyor” şeklinde verilmekte ve özellikle
“nurlanıyor” kelimesi ile din bağı kurulmaktadır. Haberi destekleyen fotoğraf ise;
teknolojiyle olan bağı ifade etmektedir. Dergi rengi, mavi ve gri üzerinedir. Logo rengi
turuncu olarak değişim göstermektedir. Tipografi, mavi142 renk ile ön plana çıkarılmakta
ve özellikle “nurlanıyor” kelimesi punto büyüklüğü ile diğer kelimelerden
142
Mavi: Sezgilerin rengi, iç dinginliği, sevgi, huzur, sakinlik ve barış duygularını pekiştirir. Eylem Bilgiç,
Renklerin Hayatımızdaki Etkileri, Erişim adresi: http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=2031, Erişim tarih:
22 Mayıs 2009.
87
ayrılmaktadır. Ocak ayına benzer olarak aynı tasarım modeli Mart ayında da devam
ettirilmektedir. Alt etekte 3 yan haber bulunmaktadır. Ana haber, teknolojiyi bize
imgeleyen bilgisayar ile verilmekte, bilgisayar ekranı içindeki görüntünün bir arama
motorunda; “İslam âlimi kabul edilen Bediüzzam Said Nursi’nin fotoğrafları” yer
almaktadır. Haberin içeriğinde de Kuran ve iman hakikatlerinin günümüz dünyasında ve
toplum hayatının ana gündemine taşımanın bir yolu olarak internet görülmektedir.
Böylece haber başlığı ve teknoloji bağı, pekiştirilmektedir.
Mart sayısının diğer kapak haberinde ise, yine İslam âlimi olarak kabul edilen
Bediüzzam Said Nursi’nin fotoğrafı kullanılmakta ve haber “Dost kalabilmek” başlığı
ile “Risaleti Nur”∗ konusu işlenmektedir. Haberde eski dostlukların önemini
yitirmesinden ve bunu tekrar kazanmanın yolunun geçmişin ve köklerin (İslam âleminin
ileri gelenlerini tanıyarak) bilinmesiyle mümkün olunacağı, bu kişilerden birinin de
Said Nursi olduğu belirtilmektedir. Dergi, haber içeriklerinde, gençlerin bu konudaki
yetersizliklerini internet sayesinde çözümleyebilecekleri ifade etmektedir.
Mart sayısının bir diğer kapak haberi de yine Bizim Aile dergisinin yayın
politikasına uygun olarak din konusudur. Konu evrenselleştirilmekte ve “Bütün dünya
Risaleti Nur’a doğru giderken” başlıklı haberde, İngiltere’de yaşayan dindar Müslüman
Dr. Amjad Husseyin ve Amerika’dan yine dindar bir Hıristiyan Heidi Hadsel model
olarak sunulmaktadır.
Mart sayısının son kapak haberi de “Meleklerin sesini duyabilmek” başlığıdır. Bu
sayının ana konusu olan din ve teknoloji ilişkisi, yan haberlerde desteklenmektedir.
Teknolojinin ilerlemesi ile bireylerin düşüncelerini daha rahat sunma olanağına
kavuştukları
belirtilirken,
‘Bence
şu
an
internet
Müslümanların
davalarını
anlatabilecekleri en iyi araç’ sözleriyle, sanal ortamlarda da teknolojiyi kullanarak, din
ve ifade özgürlüğünün ön plana çıkarılabileceği ifade edilmektedir.
Risaleti Nur, Kur'ânın hakikatlarını müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve isbat eden tefsir olarak
tanımlanmaktadır. Erişim adresi: www.saidnur.com, Erişim tarihi: 15 Mayıs 2009.
∗
88
Bizim Aile dergisinin Nisan sayısı kapağı(Bknz: Ek:5),
kahverengi ağırlıktadır. Kapakta haber başlığıyla ilişkili olarak bir
illüstrasyon kullanılmaktadır. Logo beyaz renktedir. Bu tür
kapaklara “Poster kapak” denilmektedir. Derginin bu sayıda ana
haberi; “Merhamete dair” ana başlığı ile sevgi üzerinedir. İkincil
haberler, yine alt etekte, 3 haberle konumlandırılmaktadır.
“Güllerin Sevdası”, “Aile Okulu” ve “Minik Meleğim” başlıklı
ikincil haberler de içerik, geleneksel geniş ailelerin çocuğun
Nisan, 2007
Ek:5
gelişiminde çok önemli bir görev üstlendikleri ve ‘şefkat ve
merhamet’ duygusunun ise çocuğa verilmesi gerekliliği üzerine yoğunlaşmaktadır.
Nisan sayısının ikinci kapak haberi “Güllerin sevdası” başlığıyla verilmekte ve
din olgusu işlenmektedir. İçerik ve başlık arasında bir bağıntı görülmemektedir. Yani
okuyucu başlık ile içeriğe sadece “merak” duygusu yaratılarak yönetilmekte, ilk
aşamada din olgusunun işlendiği belirtilmemektedir. Nisan sayısının üçüncü kapak
haberi de, geleneksel ailelerin çocuğun eğitiminden sorumlu olduğu savından yola
çıkılarak “İnsan hayatında en etkili ve yetkili okul: aile” başlığıyla formal eğitimin
(aile) önemine değinilmektedir. Aile ortamında çocuğun eğitim sürecinin anne ve
babaya birçok görevler yüklediği ve ebeveynler söz konusu görevleri yerine
getirebilirlerse öbür dünyada (ahiret) mekânlarının cennet olacağı vurgulanmaktadır.
Aynı zamanda aile içi eğitimde çocuklara maneviyatında öğretilmesi gerektiği
belirtilmektedir. Dolayısıyla hem çocuğun eğitim süreci ve sorumluluklar ilişkisi, din
olgusu bağlamında değerlendirilmektedir.
Nisan sayısının son kapak haberini ise, derginin yayın
politikası gereği üzerinde çok kez durduğu “kutsal annelik” konusu
ele alınmaktadır. “Minik meleğim” başlığıyla sunulan haberde
annenin doğum öncesi aşamaları aktarılmaktadır.
Mayıs ayının kapak fotoğrafının ana haberini teknoloji
konusu oluşturmakta ve haberin fotoğrafında bilgisayar klavyesi ve
klavyenin enter tuşunda da haberin başlığı “Temiz bilgi temiz
internet” başlığı ile işlenmektedir(Bknz: Ek:6.) Açık zemin üzerine
89
Mayıs, 2007
Ek:6
kırmızı renk logo kullanılmakta ve kırmızı dengesi merkezde yer alan haber başlığı
zemini ile paralellik gösterilmektedir. Alt etekte 3 yan haber tekrarlanmaktadır. İkincil
haber başlıkları ise, “Bağımlılığın özü kontrol edememektir”, “Dil yarası: Yalan” ve
“Onları ihmal etmeyin” olarak düzenlenmektedir.
Mayıs ayının ikinci kapak haberi, “Bağımlılığın özü kontrol edememektir” başlığı
altında internet bağımlılığı konu edilmektedir. Gençlere yönelik olarak düzenlenen
haber, teknolojinin gelişimiyle birlikte yaygın olarak kullanılan internetin, olumsuz
etkilerinden bahsedilmektedir.
Mayıs ayının üçüncü kapak haberini “yalan” konusu
oluşturmakta ve bu ayki sayının ana başlığını oluşturan gençler,
çocuklar ve teknoloji yönelimi belli bir eleştiri alanı yaratılarak,
desteklenmektedir. Haber içeriğinde, gençlerin ve çocukların
olumsuz etkilenebileceği teknoloji, televizyon, internet vb. medya
ve bilişim alanlarının, aileler tarafından denetlenmesi gerekliliği
vurgulanmaktadır. Mayıs ayının son kapak haberi ise “onları
Haziran, 2007
Ek: 7
ihmal etmeyelim” başlığı ile çiçek bakımına yer verilmektedir.
Dolayısıyla bu haberde, ev içi alana yönelik sunulan bilgiler güçlendirilmektedir.
Bizim Aile dergisinin haziran ayının kapak rengi mavidir ve logo kırmızıdır(Bknz:
Ek:7). Tipografi de zeminle kontrast oluşturacak şekilde mavi tonlarındadır. Alt etekte
yine 3 haber yer almaktadır. Derginin ana haberini çevre konusu oluşturmakta “Dünyayı
tüketiyor muyuz?” başlığı ile israfın önlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Haziran
kapak haberlerinin ikincil haberleri başlıkları da “Yakup Kemal Kalyoncu ‘israf raporu’
üzerine”, “Babalar ve çocukları” ve “Peygamberimizin sünnetinde çocuk eğitimi”
başlıklarını taşımaktadır.
Haziran ayının ikinci kapak haberi “Yakup Kemal Kalyoncu ‘israf raporu’
üzerine” adlı haber, israfın çözümünün kaynakları verimli kullanmak olduğuna işaret
etmekte ve Tüketiciler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Kalyoncu tarafından, israfa ilişkin
ayrıntılı bilgiler sunulmaktadır.
90
Haziran sayısının bir diğer kapak haber içeriği, ailenin reisi kabul edilen ‘baba’
üzerinde yoğunlaşmakta ve babanın çocuğun gelişiminde çok önemli bir yere sahip
olduğu vurgulanmaktadır. “Babalar ve çocukları” başlıklı
haberde, çocuğun sosyal gelişimi aktarılmakta ve çocuğun babayla
özdeşimine işaret edilmektedir. Haziran ayının son kapak haberini,
yine dini esaslara vurgu yapılarak ve çocuk eğitiminin bu esaslara
dayandırılarak
yapılması
gerektiği
anlatılmaktadır.
“Peygamberimizin sünnetinde çocuk eğitimi” adlı haberde, çocuk
eğitim sürecinde sadece bu dünya hayatında başarılı olması değil,
ahirete de hazırlanması gerektiği belirtilmektedir.
Temmuz, 2007
Ek:8
Bizim Aile dergisinin Temmuz sayısının ön plana çıkarılan ana haberinin konusu,
yaz sezonu ve evlilik sürecine ilişkindir(Bknz: Ek:8). Haberin içeriğinde, yazın
gelmesiyle birlikte düğün organizasyonları da başladığı ifade edilmektedir. Kapakta yer
alan haberin fotoğrafı, havai fişek görüntüsü ile verilmekte ve haber başlığını
destekleyen bir şenlik havası yaratılmaya çalışılmaktadır.
Fotoğrafı desteklemesi amacıyla, zemin siyah, logo ise vuruculuğu ortaya
çıkarmak için koyu pembe (magenta) olarak tasarlanmaktadır. Ana haberin tipografisi
özellikle “düğün, dernek” kelimelerinde büyük punto olarak yer almaktadır. Diğer
aylardaki uygulamaya benzer olarak, alt etekte 3 haber kullanılmaktadır.
Dergi kapağında yer alan ana haberin içeriğinde, düğünlerin israf boyutuna
değinilmektedir. İkincil haberlerin başlıkları ise, “Taner Yüncüoğlu ile sohbet”, “Ateştoprak mukayesesinde milliyetçilik” ve “ mini mini dişler” şeklinde verilmektedir.
Temmuz sayısının ikinci haberi “Taner Yüncüoğlu ile sohbet” adlı haberdir.
Haberin konusunu müzik oluşturmaktadır. Bizim Aile dergisinin yayın politikasına
uygun islami değerlerin ön plana çıkarıldığı bir albüm tanımı söz konusudur. Üçüncü
haber ise, milliyetçilik olgusu tartışmaktadır. “Ateş-toprak mukayesesinde milliyetçilik”
başlıklı haberde, milliyetçilik unsuru dinle bağlantılandırılarak aktarılmaktadır. Son
haber ise, çocuk gelişimine ayrılmaktadır. “Mini mini dişler” adlı haberde, bebeğin diş
gelişim aşamaları anlatılmaktadır.
91
Bizim Aile dergisinin Ağustos ayının kapak rengi yeşildir.
Kalp şeklindeki yaprak görüntüsü ve “Oku” kelimelerinin
merkezde ön plana çıkarıldığı görülmektedir(Bknz: Ek:9). Logo,
kırmızı kalp görüntüsüne paralellik göstermesi açısından aynı
renktedir. Ana haber başlığı ve 3 yan haber olmak üzere, kapakta 4
haber yer almaktadır.
Ana haber başlığı, Müslümanların dini kitabı Kuran-ı
Ağustos, 2007
Ek:9
Kerim’in ilk kelimesi olan “oku”, kitap okuma edimiyle
bağlantırılandırılarak kapakta vurgulanmaktadır. İçerikte, okumanın hayatın her
döneminde gerekliliğinden bahsedilmektedir. Yan kapak haberlerinin; “Müslim Girl
dergisi”, “İHH 3.
Uluslararası Çocuk Buluşması” ve “Şimdi Banyo Zamanı”
başlıklarını taşıdığı görülmektedir.
Ağustos ayının ikinci kapak haberini, Amerika’da yayınlanan İslami bir gençlik
dergisi oluşturmaktadır. “Müslim Girl dergisi” başlığıyla yer alan haberde Amerikan
bayrağı yanında türbanlı siyahi bir bayan kullanılmaktadır. Ağustos ayının diğer kapak
haberini “İHH 3. Uluslararası Çocuk Buluşması” başlığıyla, Müslüman çocukların
buluşması konu edilmektedir. Haberin fotoğrafında da türbanlı ve fesli çocuk
fotoğrafları Müslümanlığı giysi kullanımları üzerinden vurgulamaktadır.
Ağustos ayının son kapak haberini de bebek bakım konusu oluşturmaktadır.
“Şimdi Banyo Zamanı” başlıklı haberde, banyonun bebek ve anne
iletişiminde çok büyük bir etken olduğu vurgulanmaktadır.
Bizim Aile dergisinin Eylül sayısı zemin koyu (kahverengi),
logo kullanımı ise beyaz olarak uygulanmaktadır(Bknz: Ek:10).
Sayfanın merkezine yerleştirilen haber başlığı, gün batımının
turuncu rengi ile bir arada yansıtılmakta ve sayfa fotoğraf ile
güçlendirilmektedir.
Tipografi
kullanımında,
zemin
rengine
kontrast olması amacıyla beyaz tercih edilmektedir. Sayfanın alt
eteğinde, 3 haber yer almaktadır.
92
Eylül, 2007
Ek:10
Derginin
kapak
ana
haberini,
Müslümanların
kutsal
aylarından biri olan Ramazan ayına bağlantılı olarak “Oruca
Tutunmak” başlığı kullanılmaktadır. Diğer kapak haberlerini de
“Kutsal topraklarda”, “Ramazan ve Beslenme” ve “Minik
Meleğim” haberleri yer almaktadır.
Eylül ayının ikinci haberi “Kutsal topraklarda” başlıklı
haberdir. Haberin içeriğinde, Müslümanların kutsal mekânı
Ekim, 2007
Ek:11
“Mekke” konu edilmektedir. Kâbe’nin güzelliği, kutsal topraklara
gidenlerin omuz omuza namaz kılmaları ve söz konusu toprakların bireyleri birleştirici
özelliği üzerine vurgu yapılmaktadır. Ramazan ayı içerikleriyle donatılan Eylül sayısı,
bu ayda tutulan oruçların birey sağlığına etkileri konusunda da ilgilidir. Bu nedenle,
Müslümanların nasıl beslenmesi gerektiği “Ramazan ve Beslenme” başlıklı haberde ele
alınmakta, orucun faydaları ve bunun yanı sıra Ramazanda beslenme biçimlerine
değinilmektedir. Eylül ayının son kapak haberini Bizim Aile dergisinin sıklıkla ele aldığı
çocuk haberleri üzerinedir. “Minik Meleğim” adlı haberde, bebek emzirmenin, bebek ve
anne açısından faydaları belirtilmekte ve çocuk sağlığı konusuyla ilgili ayrıntılara
girilmektedir.
Bizim Aile’nin Ekim sayısının kapak rengi ise, zemin rengi mavi, logo kullanımı
ise kırmızı olarak uygulanmaktadır. Film şeritlerinin sayfa tasarımında öğe olarak
kullanılması, tasarımda farklı görüntülerin yer almasına olanak tanımaktadır. İki film
şeridi arasına, merkeze yerleştirilen haber başlığı görülmektedir. Alt bölümde, 3 yan
haber kullanılmaktadır.
Ekim sayısının ana konusunu “Tesettür” oluşturmaktadır. “Setredilemeyen
tesettür! Ne zaman, nasıl ve neden” başlıklı haberin fotoğrafında da başörtüsünün
gelişim aşamaları film şeridi şeklinde görüntülenmektedir(Bknz: Ek:11). Böylelikle
tesettüre ilişkin fotoğrafların, konuyla ilgili bir sürecin olduğuna ilişkin fikri
desteklediği kabul edilmektedir.
Yan haber başlıkları ise “Gazeteci yazar Sibel Eraslan ile Söyleşi”, “Bir saksı
çiçek” ve “Akıllı bebekler” olarak düzenlenmiştir. Ekim ayının kapak haberini
oluşturan “Gazeteci yazar Sibel Eraslan ile Söyleşi” adlı haberde, tesettür konusuna
93
değinilmekte ancak derginin yayın politikasına uygun tesettürlü bir
yazarın tercih edildiği dikkat çekmektedir. Yazar Eraslan, röportajta
başörtüsünün gelişim aşamaları ele alınmaktadır. Ekim ayının bir
diğer kapak haberinin çiçek yetiştirmekle ailenin ve maneviyatın
özdeşleştirildiği “Bir saksı çiçek” adlı haber yer almaktadır. Ekim
ayının son kapak haberleri, yine çocuk gelişimine ayrılmakta anne
babalara çocuk gelişim süreciyle ilgili pratik bilgiler verilmektedir.
“Akıllı bebekler” haber başlığıyla çocukların beden gelişimi
Kasım, 2007
Ek:12
yanında beyin gelişiminin de önemine değinilmektedir.
Bizim Aile dergisinin Kasım ayının kapak haberinin ana konusunu geçmişle
geleceğe köprü kurulan “Kökler ve meyveler” başlıklı haber oluşturmaktadır(Bknz:
Ek:12). Haberin fotoğrafında bir dede ve bir bebek (torun) görülmekte, “kökler”
kelimesi dede, “meyveler” ise bebeğe ilintilendirilmektedir.
Kasım ayının yan haberleri ise “Günde 15 dakika= Yılda 24 kitap”, “Kainat
Eczanesi” ve “Geçmiş olsun Meleğim” başlığını taşımaktadır. “Günde 15 dakika=
Yılda 24 kitap”, adlı haberde okumanın gerekliliğine değinilmekte ve çok az zaman
ayırarak bile birçok sayıda kitap okunabileceğine değinilmektedir. Kasım sayısının
kapak haberlerinden birini de cilt bakımı ve beslenme konusu oluşturmaktadır, “Kainat
Eczanesi” adlı haberde, doğal maskeler ve doğal diyet listeleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler
verilmektedir. Son kapak haberi ise, çocuk ve sağlık konusuna ayrılmakta ve “Geçmiş
olsun Meleğim” adlı haberde, çocuklardaki solunumla ilgili
rahatsızlıklar ele alınmaktadır.
Bizim Aile dergisinin Aralık sayısının kapak ana konusunun
başlığına Mevlana’nın sözü biraz değişikliğe uğratılarak “Dön ne
olursan ol aslına dön” şeklinde verilmektedir(Bknz: Ek:13).
Haberin fotoğrafında da semazenlerin görüntüsü yer almaktadır.
Yan haberlerine bakıldığında ise, “Prof Dr. Tuğrul İnançer ile
sohbet” , “Çocuğunuzla yağmur keyfi yaşayın”, ve “Bir yolcunun
Aralık, 2007
Ek:13
not defterinden” başlıklarına rastlanılmaktadır.
Mevlana ve Mevleviliğe değinilen Prof Dr. Tuğrul İnançer ile yapılan sohbette,
Mevlana’nın din anlayışına ve İslamiyet’te Mevlana’nın önemine değinilmektedir.
94
Aralık sayısının son haberi yine, çocuk dünyası üzerinedir. Aralık sayısının son kapak
haberini ise, din kavramı oluşturmaktadır.
95
2. BİZİM AİLE DERGİSİNDE OKUYUCU MEKTUPLARI SAYFASI ANALİZİ
Kitle iletişim araçları, yakın ve uzak çevre üzerindeki bilgileri, yayın
politikalarına bağlı olarak iletmek ve toplumsal alanda bu bilgileri dağıtmak görevini
üstlenmektedir. Gazeteler, dergiler, televizyon vb etkin kitle iletişim araçları, toplumsal
bir uğraş olan iletişim içinde yer almakta143 ve okuyucu kitlesi ile köprü görevini
üstlenmektedir. Okuyucu ile kurdukları iletişim, onların kimi fikir ve görüşlerini daha
yaygın ve açık bir şekilde ifade etmelerine de olanak tanımaktadır. Kitle iletişim
araçlarından biri olan dergilerin okuyucu ile buluştukları önemli sayfalardan biri de
“okuyucu mektubu” köşeleridir. Söz konusu köşelerin okuyucu ile köprü oluşturma
görevleri dikkat çekicidir. Bunun yanı sıra bu köşeler Mıhçıoğlu’na göre144;
“Okuyucuların daha çok nelerle ilgilendiği, basındaki hangi tip haber ve
yazıları daha fazla okudukları, dergi okuyucularının hangi yazıları daha
büyük bir ilgiyle izledikleri ve hangilerini daha iyi hatırladıkları,”
“Halkın kitle haberleşme araçları yolu ile elde ettiği bilgiler ve bunların
belirli kaynaklarının neler olduğu”
Üzerinde dergi ile okuyucu arasında bağ oluşturmaktadırlar. Okuyucular gerek
dergi
hakkındaki
beğenilerini
gerekse
de
eleştirilerini
bu
sayfada
vurgulayabilmektedirler.
2.1. Okuyucu Mektupları Sayfasında Yer Alan Konuların İçerik Analiz
Yönergesine Göre Değerlendirilmesi
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili
1.
Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri
İncelenen Bizim Aile dergisinin her sayısında yer alan okuyucu mektupları
köşeleri, okuyucuların beğeni ve eleştirilerini yansıttıkları alandır. Gönderilen
mektuplar kısa ve açık bir dille sunulmaktadır. Dil yapısının muhafazakar bir anlatım
tarzını benimsediği anlaşılmaktadır. Örneğin; “Allah yar ve yardımcınız olsun, Allah’a
emanet olun” gibi geleneksel ve dini mesaj içeren söylemler kullanılmaktadır (Bknz:
Nisan sayısı s.4). Derginin o sayıdaki ana konusu bir sonraki sayıda, eleştiri ve
143
Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik, Ankara: İmge, 1994, s.36.
Cemal Mıhçıoğlu, Halkla İlişkilerde Araştırma, ss.98-99, Erişim adresi: ankara.edu.tr/dergi/belgeler/sbf/73.pdf,
Erişim tarihi: 20 Mayıs 2009.
144
96
beğeniler doğrultusunda ele alınmakta ve hedef kitlenin sesi söz konusu köşede yer
almaktadır.
Okuyucuların sıklıkla derginin yayın politikası, ele aldığı konular, İslam dinini ve
öğretilerini önemsediğine yönelik beğenileri göze çarpmaktadır. Örneğin derginin Ocak
sayısında, dini sembolize eden satırlarla cümle yapılarının düzenlendiği satırlar,
okuyucunun “özünü” unutmaması için dergi yayınlarının katkısından övgüyle söz
edilmektedir. Gönderilen okuyucu mektubunda, ölüm konusunun ele alındığı yayınla
ilgili olarak;
“Ölümün konuşan dili, mezarlar ve mezar taşları” Osmanlıya yine hayran
kaldım. Zeynep Hanım gibi ifadesi güçlü kalemler bize atalarımızın İslam
ahlakıyla yoğrulmuş yaşamlarını hatırlatmaya devam ettikçe, biz özümüzü
kaybetmeyeceğiz, inşallah…(Bizim Aile, Ocak, 2007, s. 4 Rumuz: Nazende)
denilmekte ve okuyucunun özellikle “İslam ahlakıyla yoğrulmuş yaşamlara” yönelik
yaklaşımı, bireylerin unutmaya yüz tuttuğu bu yaşantının dergi aracıyla hatırlatıldığı ve
bireyler olarak bu yaşamı sürdürecekleri temennisinde bulunulmaktadır. Yayını
hazırlayan “Zeynep” hanımın ön plana çıkarılışı (güçlü kalemi ve değindiği konu
açısından) ve okuyucunun ise “nazende” rumuzu ile bir bayan kimliği taşıdığı
varsayılmaktadır. Bu doğrultuda, değerlerin taşıyıcıları ve takdir edenlerin bu mektuba
bağlı olarak “kadınlar” olduğu söylenebilmektedir.
Araştırmada ele alınan metinlere bakıldığında, İslam dininin toplumun her
düzeyinde, tüm kurumlar üzerinde yönlendirici ve denetleyici işlevi bulunduğu dinin
kadın ve erkeğe farklı açılardan baktığı ifade edilmektedir. Söz konusu İslam dininin
kadına bakış açısı ve kadının örtünmesi gerektiği Aralık ayı Bizim Aile dergisinin
okuyucu köşesine de yansımaktadır. Kadın bedeni ve örtünme ilişkisinin okuyucu
mektubu içinde, ele alınışı şöyledir:
“Bir şey ne kadar gizemli ve saklıysa, o derece de dikkat çeker, cezp eder.
Güzel olan saklıdır. Bu ahir zaman fitnesi işte tüm Müslümanları evvela
açık saçıklıktan yakalıyor. Allah bütün inananları bu fitneden muhafaza
etsin. Sayınız ve ele aldığınız konu yine çok ihtiyacımız olan bir konuydu.
Bizim Aile ’ye sonsuz teşekkürler.” (Bizim Aile, Aralık, 2007, s. 4 )
97
Ayrıca yine aynı sayının okuyucu köşesinde “böyle dergilere şu ahir zamanda çok
ihtiyaç var” denilerek örtünme kavramına gönderme yapılmakta ve derginin, öteki
dünya (ölüm sonrası olduğuna inanılan dünya) için bir rehber niteliği taşıdığı
vurgulanmaktadır. (Bizim Aile, Aralık, 2007, s. 4 )
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele
Alınışı
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili
Muhafazakâr yayın politikasına sahip olan Bizim Aile dergisinin okuyucu mektup
köşeleri “sizden gelenler” başlığı altında ele alınmaktadır. Derginin birçok sayında
kadın ev içi alanda yansıtılmaktadır. Buna bağlı olarak okuyucu mektuplarının
yaklaşımlarının da bu yayın politikasını benimser biçimde aktarıldığı anlaşılmaktadır.
Derginin Mart sayısında, kadının ev içi alanda konumlandırıldığı ve “anne, iyi bir eş,
çocuğunun bakımını üstlenen kadın” rollerinin atfedildiği görülmektedir.
Bizim Aile dergisinin Ağustos sayısında, Geleneksel toplumun kadına atfettiği
alan, ev içi alandır. Bu alanda kadın, çocuk bakımı ile görevlendirilmektedir. Okuyucu
mektuplarında ailelerin, çocukların iyi yaşam şartları sağlamayı amaçlarken, kimi
zaman çocuklarına zarar verdikleri belirtilmekte ve
“Bu sayınızda işlediğiniz konu gerçekten muhteşem. Neden mi? Ben de aynı
sorunlarla karşı karşıya kaldım. Aileler çocuklarım iyi yaşasın derken
onları öyle bir sıkıntı içine atıyor ki, kendileri bile belli bir zaman sonra
pişman oluyorlar.” (Bizim Aile, Ağustos, 2007)
sözleriyle derginin konuyu ele alış biçimi övülmektedir.
1.a. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
98
Bizim Aile dergisinin Mart sayısında da yine kadın, ev içi alanda tutulmakta ve
kadın-çocuk ilişkisi açık ve örtülü(gizli) olarak ele alınmaktadır. Haber içeriklerinde,
kadının asıl sorumluluğunun ev içi alanda olduğu sıklıkla belirtilirken, aynı zamanda
yaşam koşulları dolayısıyla çalışması gerekliliği de açık bir şekilde aktarılmaktadır.
“Ya insan annesiyle sınırlı vakit geçirmek istemez ki! Çalışmak gerçekten
çok zor bayanlar için, ama bir o kadar da faydalı gibi. Günümüzde
ihtiyaçları karşılamak çok zorlaştı. Tek başına baba bu yükün altından
kalkamıyor. Rabbim hepimize yardım etsin. Canını evde bırakıp gitmek
zorunda olan annelere de sabır versin”(Bizim Aile, Mart, 2007)
sözleriyle metin bir yandan, kadın-çocuk ilişkisinin, “sınırlı vakitler” içinde
yaşanılmaması gereken bir ilişki olduğu belirtilmekte bir yandan da bu durumun
ekonomik nedenler ve belirli koşullar dolayısıyla oluştuğu vurgulanmaktadır. “faydalı
gibi” sözüyle, çalışılması gerekliliğine tam destek verilmemekte ve “canını evde
bırakmak” vurgusu ile kadın-çocuk ilişkisi duygusal boyuta çekilmektedir.
Haber içeriklerine bakıldığında, İslamiyet’in, evin reisi kabul edilen eşin bakımı,
ev içi sorumluluklar ve çocuk bakımı vb. üzerinden kadının temel görevlerini
oluşturduğu sıklıkla hatırlatılmaktadır. Ayrıca, dini değerleri kuvvetli çocuk bireylerin
yetiştirilmesi ve söz konusu bakış açısıyla çocuk bireyin bu alanda yükümlülüklerini
yerine getirmesinin, kadın (anne) tarafından üstlenilmesi gerekli bir görevi olduğu da
belirtilmektedir. Zira metinler içinde, bu görevi başarıyla tamamlayan annelerin
“cennet” ile ödüllendirileceğine dair bilgiler verilmektedir. Derginin Temmuz sayısı
okuyucu köşesinde yer alan metin de bunu destekler nitelik taşımaktadır.
“Hoş geldin bebek” Öyle cennet ki bebek, anneyi nasıl götürmesin şefaat
kapısına? Nasıl vesile olmasın arınmasına! Hayatın onu kirletmesine izin
vermeden biz de onun armağan ettiği bu güzelliğin karşılığını
vermeliyiz.”(Bizim Aile, Temmuz, 2007, s.4)
Ağustos sayısında ise, yine kadının asıl görevinin çocuk bakımı olduğu
tekrarlanmakta ve aileler tarafından çocuklarına sağlanan iyileştirilmiş yaşam şartlarının
bir yandan da çocuğa zarar verebildiğine değinilmektedir.
99
“Bu sayınızda işlediğiniz konu gerçekten muhteşem. Neden mi? Ben de aynı
sorunlarla karşı karşıya kaldım. Aileler çocuklarım iyi yaşasın derken
onları öyle bir sıkıntı içine atıyor ki, kendileri bile belli bir zaman sonra
pişman oluyorlar.” (Bizim Aile, Ağustos, 2007)
denilmekte ve düşüncenin desteklenmesi aynı zamanda özel alanda (ev içi alanda)
kadının temsili kategorisine de girmektedir.
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Derginin haber içeriklerine bakıldığında, okuyucu mektuplarında kamusal alanda
yer alan kadının, çocuğuyla yeterli vakit geçiremediği ele alınmaktadır. Dergide,
araştırmacı Levy’nin de ifade ettiği gibi, geleneksel toplumda, geleneklerin egemen
olduğu ve insan ilişkilerinin duygusal temellere dayandığı bir yapı görülmekte ve kadın
“anne, sadık eş” kimlikleriyle ön plana çıkarılmaktadır. Sözkonusu toplumlarda kadının
kamusal alanda yer alsa bile aslında görevinin çocuğu yetiştirilmesi olduğu
vurgulanmaktadır. Bu belirleyici özellik, dergi içeriklerinde de sıklıkla görülmektedir.
Örneğin Mayıs sayısında;
“Ocak sayınız çok hoştu. İlk bakışta “Neler oluyor, nasıl yani?” diyorsunuz
ama okuyunca biraz özeleştiri yapma şansını da yakaladım. Çalışıyorum
ama bu durumdan memnun olduğum da söylenemez. Fakat en azından bazı
dertlerime derman oldunuz. Teşekkür ederim. (Bizim Aile, Mart, 2007, s.4,
Sıla Gündüz-İstanbul)”
denilmekte ve “özeleştiri yaptım”, “memnun olduğum da söylenemez” yaklaşımlarında
da çalışan kadının memnuniyetsiz duruşu ön plana çıkarılmaktadır.
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
3.a. Tüketen Kadın Kimliği
100
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
3.b. Süper Kadın Kimliği
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri
1. Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
2. Kadın-Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası
Derginin haber içeriklerinin okuyucular üzerinde etki boyutu araştırmalara konu
olmuştur. Derginin ele aldığı konular okuyucular tarafından alımlanmaktadır. Haberin
üretim sürecinde aktif olmayan okurlar, haber metinleriyle karşılaştıklarında, gündelik
hayatlarına yardımcı olabilecek bilgileri belirli oranlarda kullanmaktadırlar. Okuyucu
mektupları köşelerinde ise, haber içeriklerine yönelik beğeni ve eleştirilerini sunma
imkanı oluşturulmaktadır. Ancak söz konusu mektuplar, dergi editörleri tarafından
kontrol altında tutulmaktadır. Denetim altında yayınlanan bu mektuplar sıklıkla
beğenilerin yer aldığı sayfalar haline dönüşmektedirler. Örneğin, derginin Ocak
sayısında;
“Aile içi iletişim, kişisel gelişim, çocuk eğitimi, eşler arasındaki diyalog
gibi değindiğin konularla adeta girdiğin evlerde psikolojik danışmanlık
hizmeti görüyorsun. Seçtiğin konular genelde güncel ve toplumda her
kesime hitap ediyor” (Bizim Aile, Ocak, 2007, s.4, Fatma Türkan/İstanbul)
denilmekte
ve
derginin
danışmanlık
desteği
ve
herkese
ulaşılabilirliği
desteklenmektedir. Aynı zamanda haber içerikleriyle okuyucunun kurduğu özdeşim
noktaları bulunabilmekte ve okuyucu mektuplarında bu durum okuyucular tarafından
beğeni olarak belirtilmektedir. Derginin eylül sayısında; bir erkek okuyucunun “Bana
kendimi okutturan yazarlarımıza teşekkür ederim” (Bizim Aile, Eylül, 2007, s.4- Okan
yalın- Bodrum) sözleri bu özdeşimi gözler önüne sermektedir.
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri
Okuyucu mektupları kategorisine ait veriye ulaşılamamıştır.
101
3. BİZİM AİLE DERGİSİNDE EDİTÖR SAYFASI ANALİZİ
Kitle iletişim araçları belirli yayın politikalarına sahiptirler ve bu doğrultuda
içeriklerini düzenlemektedirler. Sözkonusu yayın politikaları doğrultusunda hazırlanan
içerikler, medyanın işlevlerini yansıtmalıdır. Araştırmacı Jean Claude Bertrand145
medyanın işlevlerini şöyle belirtmektedir:
1- Çevreyi izlemek: Bugünün toplumunda sadece medya, çevremizde gelişen
olaylar hakkında hızla ve eksiksiz rapor verme yetisine sahiptir. Görevi, bilgi
toplamak, bilgiyi değerlendirmek, yorumlamak ve sonra dolaşıma çıkarmaktır.
Özel olarak medya seçimler arasındaki ara dönemde üç siyasi güç (yasama,
yürütme, yargı) üzerinde odaklanmalıdır.
2- Sosyal İletişimi Sağlama: Konsensüse tartışma yoluyla erişildiği demokratik
bir toplulukta, medyasız barışçıl bir birliktelik olmayacağı için en düşük
düzeyde de olsa bir görüş birliği sağlanmalıdır. Günümüzde tartışmaların çoğu
medyada gerçekleşmektedir.
3- Dünya Hakkında bir vizyon sağlamak: Hiç kimsenin bütün gezegen hakkında
doğrudan bilgisi bulunmamaktadır. Bir kişinin deneyimlerinin ötesinde, bir
insanın bilgisi okullara ya da konuşmalara, fakat temel olarak medyaya
bağlıdır. Sıradan vatandaş için medyanın değinmediği bölgeler, insanlar ya da
konular yoktur.
4- Kültürü iletmek: Herhangi bir grubun kültürel mirası bir nesilden diğerine
devredilmelidir. Dünyanın geçmişinin, bugünün ve geleceğinin belirli bir
vizyonu, bir bireye etnik kimlik veren geleneklerin ve değerlerin bir birleşimi.
Herkese neyin yapıldığını ve neyin yapılmadığı, neyin öğretilmesi ve neyin
öğretilmemesi gerektiği anlatılmalıdır. Bu sosyalleşme sürecinde Batıdaki
kiliseler özellikle Avrupa’da, eski rollerini artık oynamamaktadırlar. Geriye,
tüm hayatları boyunca, bireyleri etkileyen okullar ve medya kalmıştır.
5- Mutluluğa Katkıda Bulunmak Eğlendirmek: Kitle toplumunda, fiziksel ya da
akıl sağlığı ile ilgili hastalıklara sebep olabilecek gerilimi azaltmak için
145
Jean
Claude
Bertrand,
Medya
Etiği,
Erişim
http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/kitaplar/medyaetigi/1-1.htm , Erişim tarihi: 3 Haziran 2009.
102
adresi:
eğlence, önceden olduğundan çok daha vazgeçilmez bir hal almıştır. Eğlence
genelde medya tarafından temin edilmektedir. Medya izleyicisi, medyadan her
şeyden öte eğlence sunmasını beklemektedir. Bu işlev, diğer beş işleve çok iyi
bir şekilde birleşmektedir.
6- Satmak: Medya reklamcılığın temel aracıdır. Medya sahiplerinin ana amacı
genelde reklamcılara satış için halkı baştan çıkarmaktır. Medya, reklamlar için
uygun bir çevre yaratma çabasındadır. Birtakım gözlemciler için reklamlar
olumlu bir rol oynamaktadır; fiyatları (medyanınkilerde dahil olmak üzere)
düşürmektedir. Eleştirmenler ise tam tersine, reklamcılığı insanları manipüle
etmekle, atık ve kirlenmeye yol açmakla suçlamaktadırlar.
Belirlenen tüm bu amaçlar doğrultusunda yayın hayatına girecek her derginin
bilimsel ve idari yönetimi için mutlak bir editörü olması gerekmektedir. Bir dergi
editörü de dergisinde yayınlayacağı her yazıdan sorumlu olup, yayınlayacağı her
materyalin
kalitesini
sağlayacak
tüm
basamaklarda
yer
almakla
yükümlü
bulunmaktadır. Editörlerin çoğu, derginin yönetimi ve gelişimi için kuvvetli bir yönetim
kurulu oluşturmakta ayrıca editörler okuyucular, yazarlar, çalışanlar, dergi sahipleri,
editörler kurulu üyeleri, reklamcılar ve medya gibi birçok öğe konusunda da karar ve
denge unsuru olmaktadırlar146.
Dergini yayın aşamasında editörlerin birçok sorumlulukları bulunmaktadır147.
a.
Editörler okuyucularına karşı sorumlu olmakta ve okuyucularının gereksinim
ve beklentilerini öğrenmelidirler,
b.
Yayınların değerlendirilmesi sonrasındaki kararlar ve bunların uygulanışı ile
ilgili olarak bir sistem oluşturmalıdırlar,
c.
Derginin içeriğinden ve makale çeşitlerinden sorumludurlar.
d.
Yazarlara bilgi, yayın hazırlama ve gönderim kurallarının belirlenmesini ve
okuyuculara duyurulmasını sağlamalıdırlar,
146
Aydemir
Yalman,
Editör
sorunları
ve
Sorumlulukları,
Erişim
adresi:
ww.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/tip/sempozyum3/019_aydemir.pdf, Erişim tarihi: 24 Mayıs 2009.
147
Yeşim Gökçe Kutsal, Editörün Katkı ve Sorumlulukları, Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık, 2006,
www.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/tip/sempozyum4/page67-72.pdf Erişim tarihi: 24 Mayıs 2009.
103
e.
Makalelerin gecikmeden değerlendirilmesi ve yayına kabulü veya reddi
açısından uygun bir işlem/prosedür geliştirmeli ve bunun sürekliliğini
sağlamalıdırlar,
f.
Makalenin danışmanlarca değerlendirilme sürecinde çalışmanın içeriğinin ve
yazarların adlarının gizliliğini sağlamalıdırlar,
g.
Kararlarının arkasında durmalı, fakat verdikleri kararı gereği halinde yeniden
gözden geçirmek konusunda da tereddütlü olmamalıdırlar,
h.
Sadece makalelerin değil, yapılan araştırmaların kalitesinin artırılması
konusunda da çaba harcamalıdırlar,
i.
Yazarlara makale hazırlama ve gönderimi, danışmanlara ise makale
değerlendirimi için kılavuzlar yayınlamalı ve bunları düzenli olarak
güncellemelidirler,
j.
Makalenin değerlendirilmesi ve basımı aşamalarında yapılan hataların
düzeltilmesi konusunda hazırlıklı olmalı ve gereği halinde özür yazısı
yayınlamalıdırlar,
k.
Editöriyel değerlendirme sürecinde hiçbir etki altında kalmadan bağımsız
olarak karar vermeli ve bu konuda yazarlara da güvence vermelidirler,
l.
Yayın etiği ihlali veya bilimsel ahlaka aykırı durumlarda konunun
aydınlanması için tüm araştırmaları yapmalı, gerekiyorsa sorunu akademik
üst makamlara taşıyarak soruşturmayı genişletmeli, konu aydınlanıncaya
kadar makaleyi yayınlamamalıdırlar. Sorun makale yayınlandıktan sonra
ortaya çıkmış ve yazarın suçu kanıtlanmış ise; editörler bir üst akademik kurumdan gelen yazı ile bu gerçeği açıklamalı, kendi inisiyatiflerini kullanarak,
detaylı araştırma yaptırmadan bu tür yazılar yayınlamamalıdırlar.
m. Görevlerini ve sorumluluklarını herhangi bir şekilde etkileyecek kişisel,
ekonomik veya politik bağlantıları olmamalıdır,
n.
Dergilerinin geleceğine yönelik planlar yapmalı, gerekirse derginin yayın
politikasını tekrar gözden geçirmelidirler,
104
o.
Editörler dergi içeriğini belirlemede kesinlikle bağımsız olmalıdırlar;
yayınevinin reklamlar vb konularındaki yaklaşımını bilmeli, bilimsel içeriğin
reklamlardan tamamen ayrı olması konusunda hiçbir baskı altında
olmamalıdırlar.
p.
Araştırma sonuçları makale dergide yayına kabul edildikten sonra dergi
editörünün onayı ile medyaya ve halka sunulabilir. Yayına kabul edilmemiş
bir makale prematüre bir çalışmadır ve medyaya yansıtılamaz.
q.
Editörler dergilerinin yılda kaç sayı çıkacağını, değerlendirme süreçlerinin ne
kadar zaman alacağını, dergiye gönderilen makalelerin kabul oranını
belirlemeli ve okuyucularını da bilgilendirmelidirler.
Bir başka deyişle editörlerin; periyotları düzenlemek, yayınların okunurluluk
düzeyi ve kabulünü yapabilmek, reklam dengesini korumak, planlamalar yapmak,
okuyucuya karşı sorumluluk duymak, makale ve yazı dengesi, çeşitliliğini sağlamak,
kaliteyi sağlamak ve korumak vb. gibi çok çeşitli sorumlulukları vardır. Okuyucuya bu
sorumlulukları aktarmayı sağlayan “editör sayfaları” da ayrı bir önem taşımaktadır.
3.1. Editör Sayfasında Yer Alan Konuların Nitel Analiz Yönergesine Göre
Değerlendirilmesi
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri
Araştırmada, Bizim Aile dergisinin editör sayfalarının, yayın politikalarına bağlı
olarak hazırlandığı anlaşılmaktadır. İçeriklerin dini yaklaşımlarla oluşturulduğu ve bu
doğrultuda beslendiği görülmektedir. Örneğin; İslamiyet’in erkek ve kadın ilişkisine
bakışı, gerek yaptırımları(cehennem) gerekse de ödüllendirmeleri(cennet) ile ayrıntılı
olarak ele alınmakta, Kur’an ve hadislerinin hükümlerine dayanarak toplumsal cinsiyet
ayrımı üzerinden, kadın ve erkeğin farklı yaratılışta oldukları ve kadına erkek cinsine
göre farklı roller atfedildiği açık ve gizli (örtülü) olarak aktarılmaktadır.
Bizim Aile dergisinin Ocak sayısının “Yeni yıla merhaba” başlıklı editör sayfası
içeriklerinde, ev dışı çalışma hayatında yer alan kadınlara yönelik içerikler ele alındığı
105
ve gazeteci yazar Meryem Tortuk’un “Çalışmalı mıyım, Çalışmamalı mıyım ?148”
başlıklı haberi yer almaktadır. Haberde, ‘kadının önceliği kimliğini tanımlamaya
vermesi gerektiği’ sözlerinde, kimliğin önemi vurgulanmakta ancak editör sayfası ve
haber içeriği birleştirildiğinde, kadın kimliğinin erkeğin gerisinde yani ikincil konumda
vurgulandığı anlaşılmaktadır. Yine ocak sayısında editörün derginin yayın politikasına
bağlı olarak din ve bireyler bağını kurmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Örneğin yazıda,
“Varoluşa dair soruları sormaya bile vakit bulamayacak şekilde çalış, kazan, harca!
Kısır döngüsünde kaybolmak insana dair ne acıklı bir öykü, işte sözümüz onlara!”
denilerek, ölüm hatırlatılmakta ve bireylerin içinde bulundukları bu koşulları kısır
döngü ve acıklı bir durum olarak pekiştirme yapılmaktadır.
Şubat ayının editör sayfasında ise, 14 Şubat sevgililer günü nedeniyle derginin
haber izleği seçilen “Sevgililer Günü” kavramına değinilmekte ve sevgililer gününün
ticari bir kaygıyla geçirilmesi eleştirilmektedir. Bu nedenle Muhafazakâr bir tutuma
sahip olan Bizim Aile dergisinin, sözkonusu Sevgililer günü yaklaşımını, daha çok,
Allah’a olan sevgiyle özdeşleştirerek ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Konunun yan
alanları olarakta, öncelikle geleneksel aile yapısında çok önemli bir yere sahip olan
evlilik ve aile kurumlarına gönderme yapılarak “kendimizi, anne- babamızı,
gençliğimizi, eşimizi, çocuklarımızı vb. daha pek çok şeyi seviyoruz” denilmektedir. Bu
doğrultuda editör sayfalarının bir yandan kapak bir yandan da içerikle köprü görevi
kuran yanı, yayın politikalarına bağlı olarak vitrin görevi görmektedir. Okuyucunun
içeriklere geçmeden önce, derginin haber içeriklerini hazırlarken hangi noktalara önem
verdiğine dair ilk bilgiyi editör sayfalarından almaları, okuyucuyu bir bakıma maniple
etmektedir.
Bilgi teknolojileri konusuna Mart sayısında değinen dergi, editör sayfasında da,
internet aracılığıyla İslami konulara daha rahat ulaşabilmenin mümkün olduğundan söz
etmekte
ve
bilgi
teknolojilerinin
hızlı-kolay
erişebilirliliğinin
İslam
dininin
anlaşılabilirliğini artıracağına vurgu yapılmaktadır. Ancak editör sayfasında, günümüz
teknolojileri aktarılırken, “inkişaf” gibi eski Türkçe bir dil yapısını tercih etmeleri
dikkat çekicidir. İnkişaf yani gelişme, ilerleme anlamını taşıyan bu sözcük, editörün bir
148
Bizim Aile Dergisi, “Çalışmalı mıyım, Çalışmamalı mıyım ?” haberi, Ocak, 2007.
106
yandan muhafazakâr tutumunu bir yandan da derginin İslami bakış açısı ve değerler
anlamında dili de araç olarak kullandıklarını göstermektedir.
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele
Alınışı
1. Özel Alanda (Ev içi alanda) Kadının Temsili
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
1.a. Özel Alanda (Ev içi alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
1.b. Özel Alanda (Ev içi alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
İslamiyet’te evlilik kurumu oldukça önemli yer teşkil eden bir kurum olmakta
nisan sayısının editör sayfasında da bu olguya değinilmektedir. Geleneksel toplumda
aile kurumunun özellikle annenin çocuğun eğitimini üstlenmesi gerekliliği üzerinde
durulmaktadır. Bu eğitimde öncelikle “şefkat” olgusu üzerinde yoğunlaşılması
gerekliliği vurgulanmaktadır. Dergi içeriğindeki diğer konularla ilgili de kısa bilgiler
içeren nisan sayısının editör sayfasında, diğer konular da “şefkat ve aile” üzerine
yoğunlaşmaktadır.
1.c. Kamusal Alanda (Ev dışı alanda) Çalışan Kadının Temsili
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
2. Kamusal Alanda (Ev dışı alanda) Tüketen Kadının Temsili
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
2.a. Kamusal Alanda (Ev dışı alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
107
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
2.b. Kamusal Alanda (Ev dışı alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
3.a. Tüketen Kadın Kimliği
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
3.b. Süper Kadın Kimliği
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri
1.
Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili
Ekim ayı editör sayfasında, Kur’an ve hadislere vurgu yapılarak kadının
örtünmesi (tesettür) ele alınmakta ve aynı zamanda editöründe dünya görüşünü ortaya
koyan metinde;
“Halen uygulanmakta olan son derece katı, inatçı ve insafsız yasak, inanan
kadının özgürlük hareketinin bir simgesi durumunu muhafaza etmekte”
sözleriyle ön plana çıkarılmaktadır. Sayfa içeriklerinde, İslam’ın idealleştirdiği bir
kadın imgesi yaratılmakta ve olması gerekenin “bu” olduğu ileri sürülmektedir.
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri
Editör köşesi sayfasına ilişkin veriye rastlanmamaktadır
108
4. BİZİM AİLE DERGİSİNDE YER ALAN KADINLA İLGİLİ HABERLERİN
ANALİZİ
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri
Geleneksel toplum yapısının vazgeçilmez kurumu olan evlilik, Bizim Aile
dergisinin Şubat sayısında “Sevginin dili” başlığı altında ele alınmaktadır. Haber
içeriklerinde evlilik kurumuna yönelik özendirici bir tutum izlendiği gözlenmektedir.
Ancak sözkonusu yaklaşımın yine İslami değerlere bağlı kalınarak ve geleneksel toplum
yapısına uygun bir biçimde ifade edilmektedir. Örneğin, kadın ve erkek ilişkilerinin en
doğru şekilde yaşanabileceği yerin “helal daire” (evlilik kurumu) yani nikâhla mümkün
olacağı belirtilmektedir. Örneğin;
“Karşı cinse duyulan muhabbetin en güzeli helal dairede olanı ve bu
sevginin neticesinde Allah rızasının kazanılmaya çalışılanıdır”(Bizim Aile,
Şubat, 2007)
denilerek haber içeriği güçlendirilmektedir. İkili ilişkilerin temelinde “din” olgusunun
vazgeçilmez bir unsur olduğu belirtilerek gayrı meşru ilişkilerin bireyleri günaha
sürükleyeceği ve manevi açıdan da suçluluk duyacakları vurgulanmaktadır. Flört ya da
nikâhsız beraberliklerin tasvip edilmediği haberde, “Sevgililer Günü”nün de İslami
inanca aykırı olduğu ve anlamsız olduğu belirtilmektedir. Haber içeriğinde;
“Günümüzde sevgi denilince akla hep cinsellik gelmektedir. Bu sevgi meşru
dairede olursa problem yoktur. Ancak özellikle “Sevgililer Günü denilince
akla
flört
ya
da
nikâhsız
beraberlikler
gelir.
Sevgililer
Günü
uydurmacasıyla nikâhsız beraberlikler meşru ve gayet doğal gösterilmeye
çalışılmaktadır. Hatta 14 Şubat günü "Bugün Sevgililer Günü ve benim bir
sevgilim bile yok" kabilinden sözler işitmemiz bugünün acı neticelerinden
biridir. Sanki herkesin bir sevgilisi olmalı ve onunla bir şeyler
paylaşmalıdır. Oysa karşı cinse duyulan muhabbetin en güzeli helâl dairede
olanı ve bu sevginin neticesinde Allah rızasının kazanılmaya çalışılanıdır.”
109
belirtilmektedir. Evlilik kurumunun gerekliliği ve önemine değinen bir diğer şubat
sayısı haberi de “Bir soru- Bir cevap” köşesidir. Haber, “Bir kız veya erkeğin karşı
cinsinden birisini sevmesi veya âşık olması caiz midir?” başlığı ile ön plana
çıkarılmaktadır. Haberin ilk giriş cümlesini “ Evet bu konuda duygularımıza hâkim
olmak gibi ahlaki bir görevimizin var olduğunu asla unutmamalıyız” sözleriyle âşık
olmanın caiz olmadığı vurgulanmaktadır. Haberin içeriğine baktığımızda
“Müslümanlıkta bu aşk, evlilikle başlamalı, eğer aşk-ı mecazi yaşanmak
isteniyorsa, bu duygular evlendikten sonraya bırakılmalı ve nikahlı eşine
karşı beslenmelidir.” ifadeleri konuya bakış açısını güçlendirmektedir.
Geleneksel toplum yapılarında evlilik yaşının küçük olması göze çarpmakta ve
Bizim Aile dergisinin muhafazakâr çizgisine de bu anlayış yansımaktadır. Derginin
şubat sayısında “ Haydi güzelim, şeker ezelim, bu sene de bekâr gezelim… Anne babalar
çocuklarımıza bu türküyü söyletmeyelim!” başlıklı haberi, gençlerin evliliğe özendirilme
çabalarında dikkatli olunması gerektiği ve böylesi mesaj içeren müzik eserlerinde bile
dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu yaklaşım derginin, evlilik kurumuna
yakınlık duyan/duyabilecek gençleri koruma amaçlı ve muhafazakâr bir bakış açısına
sahip olduğunu göstermektedir.
Aynı haberde “Son zamanlarda hepimizin dikkatini çeken bir vakıa var, evlenme
yaşının büyümesi, daha da kötüsü gençlerin evlenmemesi…” sözleriyle, evlilik yaşının
büyümesinin bir sorun olarak ele alındığı anlaşılmaktadır. Haber içeriklerinde, evlilik
konusunda gençleri ebeveynlerin teşvik etmesi gerekliliği belirtilmekte ve “Haydi annebabalar, teyze, yenge halalar, dost ve akrabalar iş başına” denilerek içerik
desteklenmektedir. Haberin fotoğrafı da haberin içeriğiyle doğrudan bir bağ kurulmakta
birinci fotoğraf gelinin simgesi duvak fotoğrafta yer almaktadır∗. (Bknz: Ek-14) Diğer
fotoğrafta görücü usulünün ön planda yer aldığı evlilik modeli sergilenmektedir ve yine
Tüm dönemlerde kadının en önemli tören giysisi, gelinlik olmakta ve gelinlik için seçilen model, renk, kumaş
değişse de amaç hep aynı kalmaktaydı. Özellikle Osmanlı geleneği bağlı olarak simli, pullu, işli giysiler ayıp
sayıldığından genç kızlar, genellikle sade elbiseler giymekteydiler. Kadınların süslü giyinebilmelerinin yolu; evlilikle
başladığından, ilk gösterişli elbise olan gelinlik, her zaman önemli bir giysi olmakta ve gelinin diğer kadınlardan
farklılığını belirtmesi açısından da önemsenmekteydi. Gelini diğer kadınlardan farklı kılan, gelinliğin yanı sıra
gelinliği tamamlayıcı gelin başı, duvağı ve aksesuarları oluşturmaktaydı. Sebahat Gül, Osmanlı Dönemi
Hareketleri, Erişim adresi: www.kadiniz.com/makale.php?baslik=osmanli-donemi-gelinlikleri&id=1499 – 38,
Erişim tarihi: 27 Mayıs 2009.
∗
110
Ek 14
Ek 15
Ek 16
Ek 17
gelinlik yerine kırmızı yerel kıyafet geleneksel toplum yapısına gönderme yapmaktadır.
(Bizim Aile, Şubat, 2007, ss. 48-49, Bknz. Ek -15)
Bizim Aile dergisinin sadece haber başlıkları ya da haber içerikleri derginin yayın
politikasını yansıtmamakta aynı zamanda haber fotoğrafları da derginin bakış açısını
ifade etmektedir. Özellikle derginin Şubat sayısında “ödüllü fotoğraflar” bölümünde
tesettürlü kadın imgeleri kullanılmaktadır (Bizim Aile, Şubat, 2007, ss.60-61, Bknz: Ek
16, Ek 17)
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele
Alınışı
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili
Bizim Aile dergisinin Ocak sayısında “Çalışan kadının sağlık faturası” adlı
haberde Dr. Ender Saraç ile yapılan röportaj dikkat çekmektedir. “Dr. Ender Saraç
kadının sorunlarına farklı bir pencereden bakıyor” alt başlığı ile genişletilen haberde,
“farklı bir pencere” sözüne vurgu yapılmaktadır. Saraç’ın toplumsal cinsiyet ayrımına
yönelik yaklaşımının, toplumsal rol ve statüye dair bir izleği olduğu şu satırlarda
görülmektedir:
“Kadın ve erkek eşitliği demek, bence kadının erkekle aynı ağırlıktaki
halteri kaldırması, yüz metreyi aynı saniyede koşması demek değil. Kadın ve
111
erkeklerin yaratılışları farklı. Erkek mevcut aile birimini korumaya, lojistik
ikmali sağlamaya dönük bir duygu ve anatomi geliştiriyor. Kadınsa daha
çok aile yapısının iç organizasyonunu sağlamaya yönelik duygusal yönü
kuvvetlendiriyor”(Bizim Aile, Ocak, 2009).
Bu yaklaşım, derginin kadının ev içi alanda bulunuşuna dair tutumunu
desteklemektedir. Sözkonusu satırlarda kadının ev içi alan, erkeğin ise ev dışı alanda rol
paylaşımı onaylanmaktadır. Haberin içeriğinde, kadınların kamusal alanda yer alması
durumunda kimi zorluklarla karışlaştıkları bu zorlukların “anne olma” görevinden
dolayı kaynaklandığı anlatılmaktadır. İçerikte, iş hayatında karşılaşılan temel sorunların
“hamilelik, lohusalık emzirme” gibi dönemler olduğu belirtilmektedir.
Bizim Aile dergisinin sıklıkla ailenin önemi ve özellikle de geniş aile yapısına
ilişkin bilgileri vurguladığı görülmektedir. Örneğin, derginin Nisan sayısında,
“Merhamet ağı ve aile” başlıklı haber içeriği, geleneksel toplum yapısını yansıtmakta
ve geniş ailenin işlevlerini aktarmaktadır. İçeriklerde, aile
bireylerinin
birbirlerine
karşı
saygılı
olması
gerektiği
vurgulanarak, merhamet ve şefkat duygularının aile tarafından
çocuğa ne şekilde aktarılabileceği ve özellikle dini eğitimin
ebevynler
tarafından
öğretilmesi
gerekliliğine
dikkat
çekilmektedir. Aile kavramına değinilirken geniş ailenin
(dedenin, anneannenin vb.) çocuğun eğitimi ve toplumsal
Ek 18
sosyalizasyonunda ve dini yaklaşımlarında önemli etkiye sahip
olduğuna da değinilmektedir. Haberin fotoğrafında da çocuğun oyuncak ayısına şefkat
yüklü bakışlarını resmedilmektedir. (Bizim Aile, Nisan, 2007, ss 8-9, Bknz. Ek 18)
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Araştırmada, Bizim Aile dergisi Ocak sayısında yer alan “anket” köşesinde de
kadının kamusal alanda yer alıp/almaması üzerine verilere rastlanılmaktadır. Dergide
yer alan anketin, www.bizimaile.com adlı internet sitesi aracılığı ile de duyurulduğu
anlaşılmaktadır. “Evlilik hayatında kadının çalışmasını doğru buluyor musunuz?”
başlıklı anket sorusuna verilen cevaplar; %90 evet, %127 hayır, %137 işine göre değişir
şeklinde belirlenmekte ve derginin hedef kitlesinin bakış açısı izlenebilmektedir.
112
Anket köşesinde, kadın ve iş hayatı ilişkisi, evlilik ve aile
kavramının asıl temelinin kadın üzerine kurulu olduğundan yola
çıkılarak, kadının iş hayatına atılması durumunda, evliliğe dair
sorumluluklarını yerine getiremeyeceği ve bunun sonucu olarak,
evlilik
içinde
vurgulanmaktadır.
birtakım
Söz
sıkıntılara
konusu
neden
ankette,
olabileceği
kadının
çalışma
koşullarının ancak kadına/kadınlığa özgü mesleklere (öğretmen,
sekreterlik,
doktor)
yönelinmesi
doğrultusunda
mümkün
Ek 19
olabileceği ve bu sayede kadının bir yandan dini görevlerini de
yerine
getirebilmesinin
uygun
olabileceği
aktarılmaktadır.
Haber
fotoğrafı
incelendiğinde, bu mesleklerin öncelikle pekiştirildiği ve illüstrasyon kullanımına
gidildiği anlaşılmaktadır. İllüstrasyon çizimde, kadın bir yandan elinde evrak taşıyan bir
yandan da diğer elinde mutfak aracı (spatula-kepçe) tutan, eteğinde ise çocuğun
çekiştirdiği şekilde görüntülenmektedir. Burada, “çalışan”, “ev kadını” ve bir yandan
da “anne” olan kadın kimliği sergilenmektedir(Bknz. Ek 19). Konu, örneğin Ocak
sayısında, “Çalışan kadının sağlık faturası” adlı haberde de pekiştirilmekte ve
kullanılan illüstrasyonda ise benzer yaklaşım devam ettirilmektedir.
İncelenen haber illüstrasyonunda, arka planda bir kum saati görülmekte, altta ve
üstte ters konumda yaratılan iki kadın imgesi yerleştirilmektedir.
Üstteki kadın imgesi, kucağında bebekle resmedilmekte ve
geleneksel, ev içi alanda anne kimliğiyle ön plana çıkarılmakta,
alttaki kadın imgesi ise, kucağında lap top (dizüstü bilgisayar)
taşıyan çalışan özgür kadını temsil etmektedir. Kum saati de
zamanı ifade etmektedir. Kum saatinin üstte annelik temsilinin
daha belirgin olması ve altta kalan çalışan kadın imgesinden
daha anlaşılır olduğu göze çarpmakta bu da derginin kadın
Ek 20
temsilini açıkça vurgulamaktadır. (Bizim Aile, Ocak, 2007, s. 33
Bknz. Ek-20)
Bizim Aile dergisinin “Gergef başında ipekten hayatlar” adlı haberinde de
kadının iş hayatındaki konumuna ilişkin verilere rastlanılmaktadır. Haber içeriğinde,
113
kadının biyolojik özelliği olan “doğurganlığından” söz edilmekte ve doğurganlık
vasfının da bir çeşit çalışma şekli olduğu ifade edilmektedir. Haber içeriği, kadını ev içi
alanla sınırlandırmakta, ev işlerinin de çalışma şekli olarak ön plana çıkarıldığı, aynı
zamanda kadının doğurganlık vasfının da söz konusu çalışma şekli içinde ele alınması
gerektiği belirtilmektedir. Haber içeriğinde;
“Bir kere çalışan kadın nitelemesi modernizmin sınırlarını çizdiği bir
kavramdır. Halbuki bunun dışında kalan her kadın hatta her insan zaten
çalışır. Özellikle kadının fıtratına doğurganlık vasfı yerleştiren Rabbimiz,
onun fiili hayatta da üretken olmasını hikmetine uygun görmüştür. Kısacası
yaratılış itibariyle kadın, evde, tarlada, tezgâh başında, fabrikada, okulda
var olduğu her yerde bir şeyler üretmekle, çoğalmakla insanlığın faydasına
sunmakla meşguldür. Yaptığı işten aldığı zevk ve Rabbinin hoşnutluğunu
kazanma düşüncesi, aldığı peşin ücrettir”
cümleleri bu düşünceyi desteklemektedir. Kadının kamusal alanda yer almasına gerek
olmadığı kadının zaten özel alanda da kendini ifade edebildiği Allah tarafından
bahşedilen ve cinsiyetinden kaynaklanan üretkenliğin de bir çalışma şekli olduğu
vurgulanmaktadır. Haberde, Osmanlı örneklemesiyle “Osmanlı kadını çalışırdı
cümleleriyle” haber desteklenmektedir (Bizim Aile, Ocak, 2007, s.43).
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Geleneksel toplum yapısı niteliği yansıtan kadının ev içi
alanla sınırlanması ve çocuğun eğitiminden sorumlu olması
odak noktası alınarak “Sinirliliğin şifası sevgide” başlıklı haber
ele alınmaktadır. Haber içeriğinde, dini ifadeler kullanılarak
annenin eğiticilik vasıflarına gönderme yapılmaktadır. Örneğin
“Evet Cenab-ı Hak anneleri çocuklarını en güzel şekilde
eğitebilecek şefkat duygusuyla donatmıştır” sözleriyle düşünce
desteklenmektedir (Bizim Aile, Ocak 2007, s.7, Bknz: Ek 21).
Ek 21
Haberin fotoğrafına bakıldığında ise, konunun aksine
anne-çocuk ilişkisi değil babanın yer aldığı ve gülümseyen/mutlu çocuğun elinin
114
babasının eliyle birleştiği görülmektedir. Bu doğrultuda, haber içeriği ile haberin başlığı
arasında dolaylı bir bağ kurulurken, haberin içeriği ile haberin fotoğrafı arasında dolaylı
bir bağ kurulamamaktadır. (Bizim Aile, Ocak 2007, s.7, Bknz: Ek 21)
Kadının ikincil konumunu vurgulayan Bizim Aile dergisinin Ocak sayısının
Çocuk da yaparım kariyer de ? başlıklı haberin başlığında ise, haberin tarafsız olduğuna
dair vurgu yapılmakta ancak cümle sonunda yer alan soru işareti dikkat çekmektedir. Bu
yaklaşım, çocuk ile iş kariyerinin aynı anda yapılamayacağını düşündürmektedir.
Spotta yer alan “Farklı kalemlerden çeşitli bakış açıları sunsak da ‘kadın çalışsın
ya da çalışmasın’ gibi sert hatlı bir şablonumuz yok dosyamızda. Öyle ya neticede,
elinizdeki derginin mutfağında da çalışanların çoğu kadın…” cümlesinde nötr bir bakış
açısı sergilense de haber içeriğinde geleneksel ev içi rollerin din ile harmanlanarak
vurgulandığı anlaşılmaktadır.
Metin içinde örtülü olarak verilen mesajlar modern toplum yapısına ilişkin
yaklaşımlar ile de desteklenmektedir.
“İngiliz kadınları artık anneleri gibi “Çocuk da yaparım kariyer de”
demenin aslında gereksiz yere her şeyi sırtlanmakla eş anlamlı olduğuna
karar vermişler ve daha geleneksel aile modellerine dönmeyi arzu ettiklerini
belirtmişlerdir. İş ve ev hayatını dengede götürmeye çalışan “süper kadın”
değil evde çocuğuyla zaman geçiren “mutlu kadın” olmak istiyorlardı.
Aileyi erkek geçindirmeliydi ve her şeye birden sahip olma arzusu stres
kaynağıydı.
Araştırmaya
katılan
her
üç
kadından
ikisi
bu
fikirdeydi”.(Aktaran: Cumhuriyet 15 Mayıs 2005)
Erkek egemenliğinin hâkim olduğu geleneksel toplum yapısının izlerini taşıyan
haberde, kadının gerek aile içindeki gerekse toplum içindeki en önemli işlevinin “çocuk
doğurmak ve bakmak” olduğu vurgulanmakta, bu şekilde kadınların mutlu olacağı
mesajı verilmektedir. Bu söylem modern toplum göstergesi olan batı dünyasından
örneklerle de desteklenmektedir.
115
Haberin illüstrasyonuna bakıldığında, arka planın mavi
fon üzerine oturtulduğu ve iki ucu yanan mum arasında çalışan
özgür kadının resmedildiği anlaşılmaktadır. Ancak bir elinde iş
çantası bir elinde ise, çocuğu tarafından çekiştirilen kadın
kimliği sunulmaktadır. Hızla akıp geçen zamanı simgeleyen
iki ucu yanan mum, üzerindeki annenin de zamanına atıfta
Ek 22
bulunmaktadır (Bknz. Ek. 22).
Haberin sonunda ise, yine bir soru sorularak okuyucunun kendi kararını verme
konusunda özgür olduğu düşündürülmeye çalışılmakta “Şimdi hazırladığımız dosyayı
okuyun ve kararı siz verin iç sesiniz versin, Kadın çalışmalı mı?” denilerek, kadının
çalışmamalı düşüncesi desteklenmeye çalışılmaktadır. Bizim Aile dergisinin kadının
çalışması konusunda aynı haber başlıklarını ve yazım tarzlarını kullanarak yine “Hem iş
kadını hem de mutlu bir anne olabilmek mümkün mü? başlığıyla habere başlanmakta ve
çalışan kadına tavsiyelerde bulunulurken kadının asıl görevi
sayılan anne kimliğine gönderme yapılmakta ve 1. maddeyi;
“Çalışma hayatının kendiniz için gerekli olup olmadığına karar
verin” cümlesi oluşturmaktadır.
Haberin fotoğrafında ise, ön planda yer alan çocuğun
fotoğrafı aynı karede bulunmakta arka planda ise flu olarak
yansıtılan,
‘çalışan
anne’
resmedilmektedir.
Fotoğrafın
içeriğinde, “çalışan annenin ihmal edilen çocuğu” mesajı
Ek 23
vurgulanmaktadır (Bizim Aile, Ocak, 2007, s.25, Bknz Ek -23)
Derginin annelik kimliğine gönderme yaparak kadın kimliğini konumlandırdığı
bir başka haberde Mayıs sayısında yer almaktadır. “Annem, annem” başlıklı haberinde
“Dünyada hiçbir şey ve hiçbir iş anneye evladından daha önemli olamaz ve
hiçbir meslek annelik kadar mühim ve kıymetli olamaz; şefkatle süslü ve
imanla nurlanmış bir kalple yavrumuzu sarmalı ve kuşatmalı”
spotuyla annelik vasfının her şeyin üstünde olduğu kadının da asıl görevinin de zaten
annelik olması gerektiği belirtilmektedir. Haberin fotoğrafı da haberin içeriğini
destekler nitelik taşımakta ve fotoğrafta başörtüsüyle gelenekselliğin simgelendiği
116
kadın, kucağında mutlu çocuk imgesiyle kullanılmaktadır.
(Bizim Aile, Mayıs, 2007, ss.58-59, Bknz. Ek 24)
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının
Temsili
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının
Ek 24
Temsili
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri
3.a. Tüketen Kadın Kimliği
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
3.b. Süper Kadın Kimliği
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri
1. Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası
Geleneksel toplum yapısının vazgeçilmez kurumu olan evlilik kavramına değinen
Bizim Aile dergisinin Şubat sayısının “Sevginin dili” başlıklı haberinde kadın ve erkek
ilişkileri yeniden
inşa edilerek evlilikler
meşrulaştırılmaktadır.
Haber
içerik
yönergesinde geleneksel aile ve gelenekçi modern kadın temsilleri kategorisinde de yer
almaktadır. Haber bu kategoride aynen yer almaktadır. Kadın ve erkek ilişkilerinin en
doğru yaşayacakları yerin “helal daire” (evlilik kurumu) yani nikâhla mümkün olacağı
vurgulanan haber
117
“Karşı cinse duyulan muhabbetin en güzeli helal dairede olanı ve bu
sevginin neticesinde Allah rızasının kazanılmaya çalışılanıdır” (Bizim Aile,
Şubat, 2007
sözleriyle desteklenmektedir. İkili ilişkilerin temelinde “din” olgusunun vazgeçilmez
bir unsur olduğu belirtilmekte ve gayrı meşru ilişkilerin bireyi günaha götüreceği
manevi açıdan da suç olacağı vurgulanmaktadır. Flört ya da nikâhsız beraberliklerin
tasvip edilmediği haberde “Sevgililer günü”nün de inanca aykırı olduğu gerekçesiyle
anlamlı bulunmamaktadır.
Kadın ve erkek ilişkilerinin yeniden inşa edildiği kadına ve erkeğe farklı roller
atfedilen bir diğer haber başlığını da şubat sayısında “Bir soru- Bir cevap” köşesinde yer
alan ‘ Bir kız veya erkeğin karşı cinsinden birisini sevmesi veya aşık olması caiz midir?
başlıklı haberi oluşturmaktadır. Bu haber içerik yönergesinde geleneksel aile ve
gelenekçi modern kadın temsilleri kategorisinde de yer almaktadır.
Mutlu evliğin sırlarını, İslami kurallar çerçevesinde açıklayan Bizim Aile
dergisinin Kasım sayısının “Mutlu Evliliğin Sırrı” başlıklı haberinde özellikle kadın
cinsiyetinin getirdiği biyolojik özelliklere göre davranması gerektiği, kadınlığını bilip
erkeğine saygılı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Haber içeriğinde;
“Evliliğin sırrı Anadolu ahlakı dediğimiz, kadının kadınlığını bildiği, fevri
olmadan, kapris yapmadan, erkeğinin neden hoşlanıp hoşlanmadığını
anladığı, karşılıklı saygı ve sevgi üzerine kurulmuş bir yuva ise o evlilik su
gibi akar. Bu ataerkil Anadolu insanının felsefesinin evlilik kurumu
üzerindeki ömürlük sırlarıdır”
denilmekte ve iş dünyasının sayılan isimlerinden rahmetli Sakıp Sabancı’nın eşi Türkan
Sabancı’nın mutlu evliliğinden örnekler sunularak, haber desteklenmektedir.
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri
Bizim Aile dergisi haber içeriklerinde, Kur’an da kadına ilişkin hükümler, kadının
doğumundan ölümüne kadar hatta ölümden sonraki hayatına değin düzenlemeleri açık
şekilde kadın kimliği ele alınmaktadır. Ocak sayısının “Kadın ve İslam” bölümünde
“Kadının adı Şefika ve Refika” başlıklı ayrı bir haber yer almaktadır. Söz konusu
118
haberde, dinin kadın kimliğini nasıl yeniden idealize ettiği belirtilmektedir. Kadının
karşı cinsten sakınması ve dinin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiği dolayısıyla
günah işlememesi doğrultusunda bilgiler sunulmaktadır. Kur’anın kadına ve erkeğe
farklı bakış açılarıyla baktığı da “Erkekler için hayat cami, iş ve ev arasında; kadınlar
için daha ziyade evleri ile ibadet odaları arasında” sözleriyle
dinsel açıdan “kadın ve erkek kimliği” yeniden inşa
edilmektedir.
Haberin fotoğrafı ile haberin içeriği arasında doğrudan
bağ kurularak Müslümanların ibadet yeri olan cami arka
fonda tutulmakta, görüntünün ön bölümüne ise tesettürlü bir
Ek 25
kadın fotoğrafı yerleştirilmektedir (Bizim Aile, Ocak, 2007,
s.27, Bknz: Ek-25).
İncelenen Ocak sayısında, kadının çalışıp çalışmamasına ilişkin haberlerden biri
de “Kadınların kariyeri evliliği yıkıyor mu?” başlıklı haberdir. Haberde, kadının
öncelikli işinin evi, ailesi ve annelik vasfı olduğu ve kariyer sahibi kadınla
evlenilmemesi gerektiği vurgulanmaktadır. İçerikte;
“Evleneceğiniz kadın ne olursa olsun, kesinlikle kariyer sahibi olmasın.
Neden? Çünkü pek çok sosyal bilimci, kariyer sahibi kadınlarla olan
evliliklerin sağlam olmayacağı konusunda hemfikir. Aslında her ilişki kendi
içinde stres barındırabilir ama son zamanlarda çalışmalar çalışan
kadınların boşanmaya daha yatkın oldukları, çocuk doğurmaktan da
kaçındıklarını gösteriyor. Ayrıca çocuk doğursalar bile bundan mutsuz olma
ihtimalleri çok yüksek Araştırmaların bulunduğu bir yayın olan “Social
Forces’ta son zamanlarda çıkan bir araştırmanın sonuçları “ekmek
getirmekle” yükümlü olan öncelikli kişinin erkek olduğu evlerde kadınların
daha mutlu olduğu yönünde..” cümleleriyle vurgulamaktadır.
Yine aynı haberde, İslam dinine göre kadın ve erkek kimlikleri yeniden inşa edilmekte
ve “Geleneklere göre erkekler ev dışında çalışarak para kazanır, kadınlar ise ev işlerini
yapar ve çocuk büyütür. Her işi yapan kişi bellidir” denilmektedir.
119
Haberin illüstrasyon kullanımında ise, anne, baba ve çocuktan oluşan bir çekirdek
aile resmedilmektedir. Anne ve babanın aynı hizada ve omuz
omuza resmedildiği içerikte, kariyer sahibi olan her iki cinsiyetin
eşit konumluluklarına vurgu yapılmaktadır. Ancak ortada duran
çocuğun annesine dönük bakışı da çocuğun bakım sorumluluğun
asıl sahibinin anne olması gerektiğine yöneliktir(Bizim Aile,
Ocak, 2007, s.32, Bknz. Ek- 26).
Ek 26
Bizim Aile dergisi kadını konumlandırırken kadını “aciz, bakıma ve korunmaya
muhtaç, anne, evine sadık bir eş” şeklinde sunmaktadır. Örneğin, Nisan ayının “Risaleti
Nur’da kadın ve şefkat” başlıklı haberin içeriğinde;
“Kadının dünya üzerinde müstesna bir varlık olarak, üzerine başka
nazarları toplaması kaçınılmazdır. Burada hakiki bir korunmanın altında
mahremiyetin kadın için ne kadar ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Buna
paralel olarak kadın, sığınma ihtiyacı ile himaye altına girmeyi talep eder.
Fıtraten zayıflığı da buna eklenince hayatının idame ettirmek noktasında bir
yardımcıya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı, fıtratında bulunan, çocuk okşama ve
sevme meyilinden gelen annelik vazifesi ile ziyadeleşir.”
denilmekte ve kadının bakıma muhtaç, aciz oluşu ve bu acizliğinin annelik
duygusuyla giderilebileceği ifade edilmektedir (Bizim Aile, Nisan, 2007, ss.21-22).
İçeriklerde, kadınlık ve erkekliğe dair yapılması gerekenlerin dini değerlerle
özdeşleştirilerek okuyucuya sunulduğu görülmektedir. Derginin Nisan sayısında
“Gergef” sayfasında “Nasıl bir eş” başlıklı haberde;
“Eşlerin vazifelerini en iyi öğrenebilecekleri yegâne kaynak Kuran ve
sünnet’tir. Eşler veya eş olmaya hazırlanan gençler bu kaynakları dikkatle
okuyarak vazifelerini öğrenip hayatlarına yansıttıkları takdirde hem
kendileri rahat ederler, hem de ailenin huzurunu sağlarlar”(Bizim Aile,
Nisan, 2007).
denilmekte ve içerikte kadın-erkek kimlikleri, Kur’an ve hadisler ışığında yeniden
inşa edilmektedir. Dergi kadını Müslüman kadın kimliğiyle konumlandırmakta ve
tesettür konusuyla da haberi ele almaktadır. Temmuz sayısının “Kadınların tesettürü
120
üzerine” başlıklı haberinde, kadının kişiliğini kazanmasında Kur’anın rehber olacağı
vurgulanarak, kadınlık görevleri hatırlatılmaktadır. Örneğin, “Kuran ahlakı, tüm
insanlara olduğu gibi kadınlara da olabilecek en güçlü en sağlam kişiliği kazandırır”
cümlesinde düşüncenin pekiştirildiği anlaşılmaktadır.
Haberde kadının ırzını namusunu korumak için örtünmesi gerektiği, Kur’an ve
hadislerden örnekler sunularak vurgulanmaktadır. Haberde;
“Akıllı ve şuurlu olan bir kadın sokağa çıkarken ne kendini ne de bir
başkasını günaha sokacak tavır ve davranışlarda bulunmaz. Ayette
belirtildiği ölçüde, süslerinin ne olduğunu bilir ve kendini teşhir edecek
şekilde giyinmeyi kendine yakıştırmaz” (Bizim Aile, Nisan, 2007).
sözleriyle haberin kadın kimliği ve dini değerlerle olan bağı pekiştirilmektedir. Kadının
örtünen (İslam’ın gereklerine göre davranan) ve örtünmeyen (İslam’ın gereklerine göre
davranmayan)olarak kıyaslandığı metinde ise;
“Kendini teşhir eden kadın, teşhir ettiği her ne ise
onunla öne çıkar, bu gerek vücudu, gerek kıyafeti,
gerekse abartılı sözleri olabileceği gibi basit bir gülüş
dahi güzel ahlaktan yoksun olan kadını ele verir. Oysa
mümin kadın aklıyla, hali ve tavrıyla, kalitesiyle öne
çıkar. Her ortamda saygı uyandırır, herkesin gıpta ile
baktığı, örnek aldığı güçlü şahsiyetiyle hafızalara
Ek 27
kazınır.”
denilmekte ve dini yükümlülükleri yerine getiren kadının ‘akılcı davranan ve güzel
ahlakı” olduğu ön plana çıkarılmaktadır. Haberin illüstrasyon kullanımında ise, haberin
içeriğiyle uyum görülmektedir (Bizim Aile, Temmuz, 2007, ss.30-31, Bknz: Ek-27).
121
5.COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE AYLARA GÖRE KAPAK SAYFASINDA
ÖN PLANA ÇIKARILAN KADIN HABERLERİ
Araştırmada, Cosmopolitan dergisinin 2007 yılına ait 10 sayısı ele alınmaktadır.
Kapak, canlı renkler (pembe∗ , kırmızı, yeşil, mavi) kullanılarak tasarlanmaktadır.
Pembe/tonlarının ve Kırmızı/tonlarının sıklıkla tercih edildiği kapakta,
logo
kullanımında renk dağılımına göre farklılaştığı anlaşılmaktadır. Zemin ve logonun
kontrast oluşturacak şekilde kullanımı, aynı zamanda görsel öğenin de yerini ortaya
koymaktadır. Aylık dağılımlarına bakıldığında, kapak zeminlerinde 3 kez pembe ve
tonlarını, 2 kez beyaz, 1 kez türkuaz, 2 kez sarı ve tonları, 1 kez yeşil ve 1 kez kırmızı
Ek 28: Cosmopolitan dergisinin kapak sayfaları
olmak üzere toplamda 6 rengin tercih edildiği görülmektedir. Sevgi, canlılık, dinamizm
ve enerjinin simgesi (kırmızı), geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin rengi (sarı), dinlendirici
renkler (mavi ve yeşil), saflığın ve temizliğin simgesi (beyaz rengi) canlandırıcı renk
(türkuaz) renklerin, gerek haber başlıkları gerek logo gerekse de merkezde yer alan
görsel öğenin ana rengine kontrast oluşturacak şekilde kullanıldığı göze çarpmaktadır.
Pembe; Duygunun ve saf sevginin rengi(dir). Hayallerin, korunma duygusunun pekişmesinde etkin. Sarı: Akıl ve
zeka rengi. Umut, ilham ve yöneticilik duygularını pekiştirir. KIRMIZI Canlandırıcı etkisi var. Motivasyonu, enerji,
coşku ve yaşama sevincini, sıcaklık ve aşk duygularını, kan basıncını ve vücut ısısını harekete geçirir. Mavi;
Sezgilerin rengi(dir). İç dinginliği, sevgi, huzur, sakinlik ve barış duygularını pekiştirir. Eylem Bilgiç, Renklerin
Hayatımızdaki Etkileri, Erişim adresi: http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=2031 , Erişim tarihi: 22 Mayıs
2009.
∗
122
Söz konusu kullanımın, sayfada birlik, uyum, ritm ve vurgulayıcılığı destekleyen yanı
ile tercih edildiği kabul edilmektedir(Bknz: Ek:28)
Dergi kapaklarında haber kullanımlarının, Bizim Aile dergisinde olduğu gibi tekli
görüntü(imaj) ve çoklu haber uygulamasına paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır. Dergi
kapağında haber dağılımları yan haber başlıkları ile verilmekte ve
kapak fotoğraflarında ise, kadın ve kadın bedeni kullanılmaktadır.
Logo derginin üst alanında daima yer alırken, kapağın sağ ve sol
yan alanları haber başlıklarına ayrılmaktadır. Yan haber
başlıklarının renkleri ise, sayfaya uyumlu ve logonun rengini
taşımakta, böylelikle sayfanın etki düzeyi arttırılmaktadır.
Cosmopolitan dergisinin Ocak sayısına bakıldığında, (Bknz:
Ocak, 2007
Ek 29
Ek:29) kapağın (yeni yılın ve enerjinin simgesi) kırmızı renkle
kaplı olduğu ve logonun ise sarı tasarlandığı anlaşılmaktadır. Aynı şekilde kapakta yer
alan görsel öğenin (model; Rachel Bilson) üzerinde de yeni yılın geleneksel rengi
“kırmızı elbise” kullanılmaktadır. Logonun üzerinde yer alan haberde ise, yeni yılla
beraber imajımızı da yenilememiz gerektiği vurgulanarak “imaj yenilemenin püf
noktalarını araştırdık”(Ocak, 2007) başlığı tercih edilmektedir.
Cosmopolitan dergisinin Ocak sayısı diğer kapak haber başlıklarını “Sekste
Utangaç Olmayın”, “Erkeklerin Kafa Karıştıran Davranışları”, Jinekolojik Botox”,
“Diyetisyen Ayşegül Bahar’dan Yoyo Sendromu”, “Cosmo’nun Konukları” Kadınlara
Sorduk: Neden Aldatırsınız?”, “İç Çamaşırı Özel dosyası”, “Kapak Kızı The O. C
Dizisinin Yıldızı Rachel Bilson” ve “Kışa Özel Hastalıklar” adlı haber başlıkları
oluşturmaktadır. Haberlerin konu dağılımlarına bakıldığında, cinsellik, erkek kimliği,
cinsellik-sağlık, sağlık(2), kadın-erkek ilişkileri, kadın giyim olarak ana başlıklar dikkat
çekmektedir.
Cosmopolitan dergisinin bakış açısını oluşturan kapak konularının, kadın ve
erkek üzerinden kurulan ikili ilişkiler ve ikili ilişkilerde yaşanan cinsellik
(başarılı/başarılı olmama vb.) temaları ile biçimlendirildiği gözlenmektedir. “Sekste
Utangaç Olmayın”(Ocak, 2007) başlıklı haberde Baudrillard’149ın belirttiği tüketilen
149
Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, a.g.e s.155.
123
şeyler arasında diğer nesnelerden daha güzel, daha kıymetli, daha eşsiz ve daha fazla
yan anlamlarla yüklü şeyin “beden” olduğu vurgusunu görmek mümkündür. Haberde;
“Büyük bir özgüvenle etrafta salınan kızlara bir bakın çoğunun vücudu
günümüz standartları göz önünde bulundurulduğunda güzel bile değil.
Gözlerimizi kamaştırmalarının tek sebebi onların kendi vücutları içinde
mutlu olmaları, işte kendi ışıltınızı fark edip onu dışarıda yansıtmanıza
yardımcı olacak uygulanabilir tavsiyeler”
denilmekte ve kadınların vücutlarıyla barışık olmaları gerektiğine, haberin bütünüyle
birleştirildiğinde sözkonusu barışık olma durumunun ise, cinsel yaşamda da utangaçlığı
ortadan kaldıracağına işaret edilmektedir.
Dergide kadın ve erkek kimliğinin birbirinden tamamen farklı olduğu “sürekli”
vurgulanmakta ve pekiştirilmektedir. “Erkeklerin kafa karıştıran davranışları” başlıklı
haberde, erkeklerin kadınlardan farklı olan yanları belirtilmekte ve özellikle kadınları
şaşırtan yönleri maddeleştirmeye gidilerek ön plana çıkarılmaktadır.
Kadınları sürekli “genç, çekici, zayıf, bakımlı” yansıtan ve kadın kimliğini bu
şekilde idealize eden Cosmopolitan dergisinin Ocak sayısı kapak haberlerinden birini de
“Kadınlara Sorduk Neden Aldatırsınız?” başlıklı haber oluşturmaktadır. Haberde bir
anket uygulanmaktadır. Anket sonuçlarına göre düzenlenen haber içeriği, erkeklere
oranla kadınların daha fazla aldattığı vurgulanmaktadır. İçerikte;
“Nedense erkeklerin sevgililerini aldatmaya daha yatkın olduğu düşünülür.
Oysa yapılan araştırmalar günümüzde kadınların aradaki farkı kapattığını
ortaya çıkardı, öyle ki kadınların %80’i sevgilisini bir veya birkaç kere
aldattığının itiraf ediyor”
denilmekte
ve
yönlendirilen
cevaplarla
‘aldatma’
kavramı
doğallaştırılmaya,
meşrulaştırmaya çalışılmaktadır. Cevaplardan birkaçı da “Varolan ilişkimde el üstünde
tutulmamaya başlamıştım ve bunun hakkım olduğunu düşündüm”, bir diğer cevapta
“İlişkim rutinleştiği için aldattım” şeklinde ‘aldatma’ kavramı irdelenmektedir.
124
Tüketim kültürü bağlamında kadın kimliğinin ideal kiloda
ve zayıf olması gerektiği odak noktası alınarak Cosmopolitan
dergisinin Ocak sayısının kapak haberlerinden bir diğerini de,
diyet haberi oluşturmaktadır. Diyet ve sağlık ilişkisi, yapılan
röportajlar ile de güçlendirilmektedir.
Araştırmada Cosmopolitan dergisinin Şubat sayısının kapak
zemininin pembe olduğu görülmektedir. Kapağın merkez
noktasında görsel öğe bulunmakta ve straples mini elbisesiyle
Şubat, 2007
Ek: 30
kapak kızı (model: Jaime King) yer almaktadır. Derginin logosu
sarı renkte tasarlanmakta ve yan haber başlıklarının renkleri siyah, sarı ve beyaz
rengiyle kontrast oluşturacak şekilde, uyumlu ve dikkat çekici kılınmaktadır. Şubat
sayısının kapak haber başlıklarını “En Çok Sorulan 10 Seks Sorusu”, Aşkınızı Test
Edin”, “Hormonlarınız Sizi Şişmanlatıyor Mu?”, “Diyetiniz İşe Yaramıyorsa Bu yazıyı
Okuyun”, Daha Önce Denemediğiniz 14 Seks Önerisi”, “Ünlülerin Romantik Tanışma
Hikâyeleri”, “Sevgilimizi Nasıl Seçiyoruz” haber başlıkları oluşturmaktadır. Konu
dağılımına
bakıldığında,
Cinsellik(2),
Sağlık-Diyet,
Romantizm,
Kadın-Erkek
ilişkilerinin ele alındığı görülmektedir(Bknz: Ek:30).
“En Çok Sorulan 10 Seks Sorusu” ve “Daha Önce Denemediğiniz 14 Seks
Önerisi” başlıklı haberlerde, Cosmopolitan dergisinin yarattığı ‘Cosmo Kızı’nın cinsel
hayatı (erkeğini tahrik etmek ve yatakta mutlu etmenin sırları vb) ön plana
çıkarılmaktadır. Her iki haber içeriğinde de, kadının cinsel hayatının akışı ve evlilik
öncesi
cinsel
hayatın
doğallığı
üzerinden
bir
meşrulaştırılmaya
gidildiği
gözlenmektedir. Haber içeriklerinde, sözkonusu cinsel hayata ilişkin öneriler rehber
niteliği taşıyacak şekilde aktarılmaktadır. Şubat ayının “Sevgililer günü” bağlamında
içeriklerle desteklendiği ve “Sevgilimizi Nasıl Seçiyoruz” başlıklı haberde görüldüğü
gibi, her iki cins için sevgili seçmenin belirli kriterlerinin bulunduğu, sözkonusu
kriterlerin başında “güzellik, zekâ ve zenginliğin(ekonomik)” geldiği ifade edilmektedir.
Sevgililer gününe özel bir diğer haber başlığını da “Ünlülerin Romantik Tanışma
Hikâyeleri” oluşturmaktadır. İçerikte, popüler simaların eşleriyle tanışma hikâyeleri ele
125
alınmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Şubat sayısı diğer kapak haberlerini de sağlık,
moda, diyet ve Cosmo konuklarıyla röportajlar oluşturmaktadır.
Cosmopolitan dergisinin Mart sayısının kapak zemininin
rengi kırmızıdır. Logo sarı rengiyle ve kapakta yer alan görsel
öğenin (model: Eva Mendes) kıyafet rengiyle (mavi) sayfada
dikkat çekicilik yaratılmaktadır. Bu doğrultuda, haber başlık
renklerinin
de
sarı,
mavi,
beyaz
olarak
tasarlandığı
görülmektedir(Bknz: Ek:31).
Mart sayısının kapağında yer alan haber başlıkları
Mart, 2007
Ek 31
“Erkeklerin Seks Korkuları”, “Yaz Modası”, “İlişkiye Başlarken
Nelere Dikkat Etmeliyiz”, “Evlenmeden Önce Beraber Olmanız Gereken 9 Erkek Tipi”,
“Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar”, “21 Ünlü Kadın Olmayı Anlattı.” ve “Cosmo’nun
Konukları” şeklinde sıralanmaktadır. Konu dağılımlarına bakıldığında ise, cinsellik,
moda,
kadın-erkek
ilişkileri(2),
sağlık,
kadın
kimliği
üzerinde
durulduğu
anlaşılmaktadır.
Evlilik öncesi flörtün gerekliliğini vurgulayan derginin, “Evlenmeden Önce
Beraber Olmanız Gereken 9 Erkek Tipi” başlıklı haberinde, evlilik öncesi 9 farklı erkek
tipiyle beraber olunması gerektiğine yapılan öngörü, modern kadın kimliğinin kadınerkek ilişkileri bağlamında “özgür” kadın olarak ele alındığı görülmektedir.
Seks ve cinsellik içeren haberlere sıklıkla değinen dergi “Erkeklerin Seks
Korkuları” ve “İlişkiye Başlarken Nelere Dikkat Etmeliyiz” başlıklı haberlerde, sadece
kadınlara yönelik değil, erkek cinselliği ve erkeğin söz konusu cinsel hayatında nasıl bir
yol izlemesi gerektiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu tutumu ile derginin, kadın erkek
ilişkilerinde “modernlik” üzerinden beden tüketimini pekiştiren yanı izlenmektedir.
Kadın kimliğini yeniden inşa eden dergi “21 Ünlü Kadın Olmayı Anlattı” başlıklı
haberde, özellikle popüler kadınların dilinden, “kadın olmak, kadın kimliği” vb. kimlik
vurguları ön plana çıkarılmaktadır. İçerikte, kadın okuyucuya, kadın olmanın onlar için
ne ifade ettiği ve ideal kadının nasıl olması gerektiği aktarılmaktadır. Mart sayısının
diğer kapak haber başlıklarını da “cinsel yolla bulaşan hastalıklar, Mart ayının
126
gelmesiyle yaz modasının yaklaşması ve yaz modası” başlıklı haberler ve Cosmo’nun
konuklarına ilişkin röportajlar oluşturmaktadır.
Derginin Nisan sayısının rengi sarı ve tonlarıdır(Bknz:
Ek:32). Logo Cosmopolitan dergisinin 15. yaşını kutlamasından
dolayı, beyaz ışıltılı ve ışıklı haliyle dikkat çekmektedir. Kapak
kızı olarak popüler bir sima olan Paris Hilton kullanılmakta ve
beyaz kıyafeti ile logoya uyumlu ve göze çarpıcı kılınmaktadır.
Nisan sayısının kapak haberlerini, “Bay Mükemmel Yatakta Bay
Vasat Olursa”, “Sıfır Beden Çılgınlığı”, “Başkalarının İlişkisi
Nisan, 2007
Ek 32
Hakkında Bilmeniz Gereken 7 Şey”, “İşyerinde Seksi Giyinmenin
Ölçüsü Nedir?”, “Sizi Sandığınızdan Çok Mu Seviyor?” “Cosmopolitan Dergisinin 15.
Yaş Kutlaması ve Başarı Öyküsü”, Kapak Kızı (Paris Hilton)” ve “Cosmo Konukları”
başlıklı haberler oluşturmaktadır. Konu dağılımı ise, erkek kimliği, moda-cinsellik,
sevgi, başarı(kurumsal), konuklar olarak düzenlenmektedir.
Her şeyin hızla tüketildiği dönem ve modernizmin çöküşü olarak ifade edilen
postmodern yapıda ‘evlilik’ ve ‘aile’ kavramlarının da yok olduğu, ilişkilerde özgürlük
adına her şeyin tüketildiği vurgulanmaktadır. Derginin “Bay Mükemmel Yatakta Bay
Vasat Olursa” haber içeriğinde de, metne örnek oluşturacak ilişkilerin başarılı olup
olmama yönünde bir yönlendirme söz konusudur. Haberde flört döneminde cinselliğin
rahatlıkla yaşanabileceği ifade edilmekte ve cinselliğin en üst düzeyde yaşanması
gerektiği idealize edilerek;
“Çoğumuz hayatımızın bir döneminde böyle bir ilişki yaşarız. Hep aşk
varsa gerisi kendiliğinden gelir diye düşünürüz. Fakat “Bay Mükemmel” in
yatak odasında “Bay Ortalamaya” dönüştüğünü düşünün. O zaman aşk ile
seks arasında bir seçim yapmak zorunda kalabilirsiniz” sözleriyle
cinselliğin aşkın bile önüne geçebileceği ön plana çıkarılmaktadır.
Tüketim kültürü getirdiği diyet, modaya uygun giyinme, egzersiz yapma,
süslenme vb. bedene ilişkin tüketimleri, yeni bir kadın kimliği konumlandırmakta “Sıfır
Beden Çılgınlığı” başlıklı haberde de bu konu desteklenmektedir.
127
Postmodern dönemde kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaşan tüketen kadın figürü
ve erkek-kadın ilişkilerinin yeniden inşası, özel hayatın gizliliği kavramını da yok
etmektedir. Dergide, “Başkalarının İlişkisi Hakkında Bilmeniz Gereken 7 Şey” başlıklı
haberde bu konu edilmekte ve ilişkilerin yapaylaştığı, göstermelik ilişkilerin arttığı, iyi
giden ilişkilerin aslında göründüğü gibi olmadığı belirtilmektedir.
“İşyerinde Seksi Giyinmenin Ölçüsü Nedir?” ve “Sizi Sandığınızdan Çok Mu
Seviyor?” başlıklı haberlerde de Cosmopolitan dergisi hedef kitlesini oluşturan
kadınlara, moda, güzellik ve ikili ilişkilerle ilgili tavsiyelerde bulunulmakta ve okuyucu
kitlesi yönlendirilmektedir. Cosmo Nisan sayısı kapakta ayrıca “Cosmo konukları”
başlıklı haberi ile röportajlar sunulmaktadır.
Cosmopolitan dergisinin Mayıs sayısının kapak zemininin rengi mavi ve logosu
kımızı renktedir. Yan haber başlıklarının renkleri siyah, sarı ve beyaz rengiyle dikkat
çekmektedir. Kapakta yer alan kapak kızının (Jennifer Lopez) cinselliği çağrıştıran pozu
Cosmopolitan dergisinin diğer sayılarındaki gelenekselleşmiş kapak fotoğraflarıyla
uyum göstermektedir. Mayıs sayısının kapağında yer alan haber başlıkları “Seksi,
Fantezileriniz Hakkınızda Ne Söylüyor.”, “Seksle İlgili Bilmediğiniz 99 Gerçek”, “250
Bikini Önerisi”, “Sıra Dışı Doğum Hikayeleri”, “Harika Seksin Formülü”, “Eski
Aşkınıza Geri Dönmeli Misiniz?” “ Zor Kadın Mısınız?”ve “Kapak Kızı Jennıfer
Lopez” şeklinde sıralanmaktadır.
Dergi yayın politikasına uygun olarak sayılarında sıklıkla yer verdiği cinsellikle
ilgili haberlere bu sayısında da yer vermektedir. “Seks fantezileriniz Hakkınızda Ne
Söylüyor.”, “Seksle İlgili Bilmediğiniz 99 Gerçek”, “Harika Seksin Formülü” başlıklı
haberlerde kadın cinsel çekiciliği ile ön planda yer almakta ve eril bakış odak noktası
alınarak cinsel söylemlerle cinsellikle ilgili bilgi verilmektedir. “Sıradışı Doğum
Hikayeleri”, başlıklı haberde modern ve bilinçli kadın sembolize edilmekte ve
“doğumunuzu gerçekten planlayabilir misiniz?” başlığıyla doğum yapmadan önce anne
adaylarına bilgi verilmekte ve çocuk sahibi olabilmenin kontrolünün kadında olduğu
belirtilmektedir. Dergide “evlilik” ve “aile” kurumlarından çok az bahsedilmekte ve
idealize edilen kadın ve erkek kimlikleri evlilik öncesi cinsel deneyimler yaşamaktadır.
Mayıs sayısının
“Eski Aşkınıza Geri Dönmeli Misiniz?” başlıklı haberinde de bu
128
konuya değinilmekte ve ikili ilişkilerdeki esneklik(eski partnere
geri dönme) konu edilmektedir.
Dergide hedef kitleye yeni erkek ve kadın kimlikleri
empoze edilmeye çalışılmakta ve test yöntemiyle, okuyucu kitle
kendinin idealize edilen kimliklere uygunluğunu görmektedir.
“Zor Kadın Mısınız?” Başlıklı haberde de derginin tanımladığı
zor kadın imajı çizilerek test yöntemi uygulanmaktadır.
Böylelikle okuyucu kendini dergide idealize edilen kimlikle
Mayıs, 2007
Ek 33
özdeşleştirmektedir. Cosmopolitan dergisinin Mayıs sayısı diğer kapak haberlerini
moda ve estetik vb haberler oluşturmaktadır.
Derginin Haziran sayısına bakıldığında (Bknz: Ek:34) kapak zemininin yeşil
olduğu ve logonun sarı renkte kullanıldığı görülmektedir. Kapakta yer alan görsel
öğenin üzerindeki mayo modeli(mayokini) ile yaz modasına ilişkin
olarak bilgilerin ele alınacağı kabul edilmektedir. Kapak zeminine
uygun mayokininin ve derginin logosunun sarı renkte kullanımı
sayfada, uyumu yaratma çabasıdır. Dergi bu sayı ile birlikte
Cosmo-Kadın
ve
Cosmo-Man
olarak
ikili
biçimde
düzenlenmektedir. Haziran sayısının kapak haber başlıklarını “75
Seks Önerisi (Erkeklerden Ateşli Tüyolar)”, “Estetik Deneyimler
(Bıçak Altına Yatmadan Güzelleşenleri Dinledik)”, “Erken Yaşta
Haziran, 2007
Ek 34
Cilt Kanseri Yaşayan Anlatıyor”, “Aynı Anda Orgazma
Ulaşmanın Yolları”, Cosmo-Man bölümünde ise, “Ünlülere Sorduk: Babalarından Ne
Öğrendiler?”, “Erkeklerin İlişki Korkuları ve Cosmonun Konukları” haber başlıkları
yer almaktadır.
Dergide erkek gözüyle kadın yeniden konumlandırılmakta “güzel, çekici, çalışan
vb”. özellikler atfedilen kadının, cinsel hayatında da erkeğini mutlu etmesi gerekliliği
öneriler
doğrultusunda
maniple
edilmektedir.
Dergide
önerilerin
sıklıkla
maddeleştirilerek verilmesinin, okuyucu açısından rahat okuma, kolay kavranma ve
pratik tasarımı ön plana çıkaracak şekilde bir nedeninin olduğu görülmektedir.
129
Tüketim kültüründe beden, toplumla birey arasında bağlantı
kurmak için nesne olarak algılanmakta ve dergi, bu yüzden
kadının idealleştirilen beden ölçülerine kavuşmak gerekliliğini
haber fotoğraf, içerik ve metinlerinde sıklıkla vurgulanmaktadır.
Derginin
Haziran
sayısının
kapak
haberlerinden
“Estetik
Deneyimler (Bıçak Altına Yatmadan Güzelleşenleri Dinledik)”
başlıklı haberde de bahsedilen metni destekleyen içerikler yer
Temmuz, 2007
Ek 35
almaktadır. Haziran sayısının diğer kapak haberlerini Cosmo
Konukları, tatil modası, vb. konular oluşturmaktadır.
Cosmopolitan Temmuz sayısında kapak renginin pembenin tonları ile tasarlandığı
görülmekte ve kapakta yer alan görsel öğenin (model: Jessica Biel) kıyafetinin kırmızı
ve kullanılan pembe logo rengi ile uyumlu hale dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır.
Kapakta yer alan haber başlıkları da söz konusu uyumu devam ettirerek, siyah, sarı ve
pembe renklerde ön plana çıkarılmaktadır.
Derginin Temmuz sayısının kapağında (Bknz: Ek:35) “Seks Enerjinizi Arttırın
(Aşk Hayatınıza Renk Katmak İçin Öneriler)”, “Yaz Sıcaklıkları İçin Çarpıcı Saç
Modelleri”, “Cosmo Konukları”, “Aynı Eve Çıkmadan, Nişanlanmadan, Evlenmeden
Sormanız Gerekenler”, “Kapak Kızı Jessica Biel”, “Vücut Tipinize Göre Giyinmenin
Püf Noktaları” “Ünlülerin Tatil Rotaları” gibi haber başlıkları göze çarpmaktadır.
Dergi hedef kitlesine, kadın-erkek ilişkilerinin özgürce yaşanması gerektiğini
maniple etmekte ve “Seks Enerjinizi Arttırın (Aşk Hayatınıza Renk Katmak İçin
Öneriler)” başlıklı haberde görüldüğü üzere, flört döneminde cinselliğin de “rahatça”
yaşanabileceği ifade edilmektedir. “Aynı Eve Çıkmadan, Nişanlanmadan, Evlenmeden
Sormanız Gerekenler”, başlıklı haberde de modern-postmodern kadın kimliği
doğallaştırılmaktadır.
Zira
geleneksel
kadın
kimliğinde,
“aynı
eve
çıkmak”
düşüncesinin kabul edilmediği, çiftlerin birbirini tanımadan evliliklere gidildiği
hatırlanmalıdır. Oysa modern kadın, evlenmeden önce eşini tanımalıdır. Ancak haber
içeriği ile başlık bütünleştirildiğinde anlaşılmaktadır ki, derginin, özellikle evlilik öncesi
birlikte yaşamayı doğallaştırma, meşrulaştırma çabası söz konusudur.
130
Dergi okuyucu kitlesini öncelikle moda ve diyet üzerinden
tüketime yönlendirmekte ve “Vücut Tipinize Göre Giyinmenin
Püf Noktaları” başlıklı haberde markalaşmış ürünlerin reklamı da
beraber yansıtılarak, vücut tipine göre uygun kıyafet ve
aksesuarların
nasıl
kullanılması
gerektiği
okuyucuya
sunulmaktadır. Bu noktada derginin ideal kadın vücudu ve ideal
giyinme modelleri oluşturduğu görülmekte ve okuyucunun beden
ve moda çerçevesinde, zihinsel bilişsel haritalarının yaratıldığı
Ağustos, 2007
Ek 36
kabul edilmektedir. Temmuz sayısının diğer haber başlıklarını saç
modası ve Cosmo konuklarıyla röportajlar oluşturmaktadır.
Cosmopolitan
dergisinin
Ağustos
sayısının
kapak
zemini
türkuaz
rengindedir(Bknz: Ek:36). Kapakta yer alan görsel öğenin (model: Nelly Furtado)
üzerindeki elbise sarı ve logo ise kapak zemininin rengine uyumlu olacak şekilde mavi
renkte tasarlanmaktadır. Kapakta yer alan haber başlıkları beyaz, mavi, siyah ve sarı
renkte düzenlenmektedir.
Ağustos sayısının kapak haber başlıklarını “Yatakta Unutulmaz Olmanın
Yolları”, “Sarılmanın Gücü (Sevgilinize dokunarak Kendinizi Daha İyi Hissedin)”,
“Her Zaman Güzel (Sıcak Havaya Rağmen Güzelliğinizi Koruyun)”, “Erkeklere Neler
Oluyor (Evlenmeyi Geciktirmelerinin Nedenleri)”, “Kapak Kızı Nelly Furtado”,
“Cosmonun Konukları”, “Doğum Kontrol Hapı Kilo Aldırır mı?”, “Ünlü İsimlerden
Parti Tüyoları” oluşturmaktadır.
Derginin hedef kitlesini oluşturan genç kızların ve erkeklerin büyük bir
çoğunluğunun evlilik öncesi cinsel deneyimler yaşadığı kabul edilmektedir. Klasik tek
eşli aile yapısının çözülmeye başlaması, her değişimde olduğu gibi toplumda da farklı
şekillerde kendini göstermektedir. İkili ilişkilerde dokunarak, cinsel yaklaşımlarla
ilişkiyi yaşama anlayışı yaygınlaşmaktadır. Ağustos sayısında yer alan “Yatakta
Unutulmaz Olmanın Yolları” ve “Sarılmanın Gücü (Sevgilinize dokunarak Kendinizi
Daha İyi Hissedin)” başlıklı haberlerde bu açıklamayı destekleyen birçok mesajı
görmek mümkündür.
131
“Erkeklere Neler Oluyor (Evlenmeyi Geciktirmelerinin
Nedenleri)”, başlıklı haberde geleneksel toplumda yaygın olarak
görülen “evlilik” kavramına, günümüzde erkeklerin soğuk
baktıkları ama bunun sebepleri olduğu belirtilmekte ve kadınların
sözkonusu süreçte erkeklere sıcak ve anlayışlı tavır sergilemeleri
gerektiği vurgulanmaktadır.
Haberde erkeklerin bu tavırları
karşısında kadınların, mükemmel erkek anlayışından vazgeçmesi,
hoşgörü seviyesini arttırması ileri sürülmektedir.
Eylül, 2007
Ek 37
Derginin Eylül sayısı kapak zemini beyazdır (Bknz:
Ek:37). Kapakta yer alan görsel öğenin (model: Jessıca Alba) elbisesi ve logo
kullanımında mor renk ön plana çıkarılmaktadır. Eylül ayında “Erkekler Yatakta Ne
İster”, “Bekâr Kalmak Mı, Evlilik Mi?”, “Yeni Sezon Modası”, “Işıltılı Bir Cilt İçin
Yapmanız Gerekenler”, “Özgüveninizi Arttırmanızın Yolları”, “Kapak Kızı Jessica
Alba ile Çok Özel”, “Cosmo’nun Konukları”, “Hedef Sağlıklı Seks” “En Yeni ve Gözde
Mekânlar” gibi kapak haber başlıkları yer almaktadır.
Tüketim toplumunda ön plana çıkan kavramlardan birini oluşturan “beden”
olgusu “Erkekler Yatakta Ne İster” başlıklı haberine de yansımaktadır. Haberde
derginin yeniden inşa ettiği kadın kimliğine gönderme yapılmakta ve “Bir erkeğin
mükemmel bir kız arkadaşta ne aradığını biliyor musunuz? Cosmo sizler için erkelerin
bir ilişkiden gerçekten ne beklediğini açıklıyor” sözleriyle bu gönderme yapılan kimlik
“mükemmel bir kız arkadaş” tanımlamasıyla desteklenmektedir. “Mükemmel kız
arkadaş” tanımıyla kadının cinsel yaşamda erkeğini tatmin eden, güzel bakımlı ve
cinselliğiyle ön planda yer alması dile getirilmektedir.
“Bekar Kalmak Mı, Evlilik Mi?” başlıklı haberde de derginin yayın politikasına
uygun bir şekilde evlilik kurumuna yaklaşmaktadır.
“Beraber olmak mı bağımsız yaşamak mı kendini teslim etmek mi yoksa
özgür olmak mı?. Eğer bekarsanız ve özgürseniz içinde bulunduğunuz
bağımsızlık duygusu hoşunuza gidebilir fakat sonrasında bu his yerini
yalnız hissetmenize ve biriyle beraber olma isteğinize dönüşebilir. Yeni bir
132
ilişkiye
başladığınızda
da
bağımlı
olduğunuzu
ve
kısıtlandığınız duygusuna yeniden kapılıp yeni bir kısır
döngünün içinde bulabilirsiniz kendinizi.”
Sözleriyle
bekarlık
özgürlük
kavramıyla
özdeşleştirilmekte bekarlıktan sıkılmanın çözümünün evlilik
olmadığı da vurgulanmaktadır. Haber başlığında her ne kadar
nötr bir ifade yer alsa da “evlilik kurumuna” karşı duruş haber
Ekim, 2007
Ek 38
içeriğinde kendini göstermektedir. Eylül sayısının kapak
haberlerinin diğer başlıklarını moda, kadın bakım, sağlıklı seks
gibi haberler oluşturmaktadır.
Cosmopolitan dergisinin Ekim sayısının kapak zemininin sarının tonu (hardal)
olduğu ve logoyla uyumlu olduğu göze çarpmaktadır (Bknz: Ek:38). Kapakta derginin
yayın politikasına uygun kadın cinselliğini ön plana çıkaran görsel öğe (kapak kızı) yer
almaktadır. Ekim sayısının kapak haber başlıkları siyah, beyaz ve sarı rengiyle dikkat
çekmektedir. Ekim sayısı haber başlıkları “Cinsel Cazibenin Sırları”, “Kıskançlıktan
Kurtulmanın Cosmo’ca Yolları”, “Sonbahar Kış Ayakkabı ve Çanta Modelleri” ,
“Beyninizin Cinsiyetini Öğrenin”, “Hollywood ve Türkiye’nin En Kaprisli Yıldızları”,
Sakin Kalmak İçin Tüyolar, “Kendinize saygı Duymayı Öğrenin”, “Cosmonun
Konukları” başlıklı haberler oluşturmaktadır.
Tüketim Kültürü ve Postmodern yapı içerisinde cinsiyet, cinsellik söylemleri ve
bununla ilişkili olarak idealize edilen bedenler Cosmopolitan dergisinin Ekim sayısı
kapak haber başlıklarına yansımaktadır. “Cinsel Cazibenin Sırları” başlıklı haberde
“genç, seksi, bakımlı” olmanın gerekliliği ve karşı cinsten etkilenme sürecinin
genetiklik taşıdığı, bu konuda yazılan kitap örnekleriyle desteklenerek açıklanmaktadır.
Kadın ve erkek kimliklerinin farklılıklarını ela alan derginin Ekim sayısının bir
diğer haberini, “Kıskançlıktan kurtulmanın Cosmo’ca Yolları” başlığı oluşturmaktadır.
Haberde erkeklerin rahat bırakılması gerektiği, ilişkide ne kadar sıkılırsa o kadar
ilişkiden ve karşı cinsten uzaklaşacağı vurgulanmakta ve bununla ilgili tavsiyelerde
bulunulmaktadır.
133
Toplumsal cinsiyet olgusunun hayatın her alanında etkili olduğu Ekim sayısının
bir diğer haber başlığında kendini göstermektedir. “Beyninizin
Cinsiyetini Öğrenin”, başlıklı haberde, erkek beyinlerinin “eril”
bir nitelik taşıdığı, kadınların ise “dişil” nitelik taşıdığı
vurgulanmakta ve bununla ilgili kaynaklar kanıt gösterilerek,
haber ön plana çıkarılmaktadır. Ekim sayısının kapak haber
başlıklarından bir diğeri “Kendinize saygı Duymayı Öğrenin”
dir. Bu içerikte de, özgüvenin önemine değinilmektedir. Diğer
haber başlıkları ise, Cosmo konuk ve moda vb. haberlerdir.
Derginin
Kasım
sayısının
kapak
zemini
Kasım, 2007
Ek 39
rengi
beyazdır(Bknz: Ek:39). Diğer sayılarda olduğu gibi logo ile görsel öğenin (model:
Linsay Lohan) elbisesinin rengi uyumlu ve dikkat çekicidir. Kasım sayısının haber
başlıkları arasında “Erkekler Yatakta Ne İstemez”, “Cesur ve Kırmızı Dudaklar Geri
Döndü”, “Yıkmanız Gereken 7 Aşk Kuralı” “Sezonun Gözde Palto Modelleri”,
“Affetmek Ama Nasıl (Affetmek Büyüklük Değil Özgürlük)” “Kapak Kızı Linsay Lohan
ile Zor Günlerin Ardından”, “Başarılı Kadınlar İşe Giderken Ne Giyiyor?” ,
“Cosmonun Konukları” haber başlıkları yer almaktadır.
Derginin hedef kitlesi olarak düşünülen kadın okuyuculara, cinsellik konusunda
erkeğini mutlu etme tavsiyelerinin sıkça verildiği haberlerden birini de “Erkekler
Yatakta Ne İstemez”, başlıklı haber oluşturmaktadır. İçerikte, okuyucu özellikle cinsel
söylemlerle(dil kullanımı) maniple edilmektedir. “Yıkmanız Gereken 7 Aşk Kuralı”
başlıklı haberde de benzer bir yaklaşım sergilenmektedir. İçerikte;
“Aşağıdaki aşk kuralları geleneksel öğütlere tamamen ters düşüyor ama biz
Cosmo kızları kuralları sarsmaktan yanayız. Şimdi sizde bunun nedenini
öğrenmek üzeresiniz”
başlığıyla haber dikkat çekici kılınmakta ve kadın kimliği geleneksel kimlikten
modern/postmodern
bir
örüntüye
“kuralları
sarsmaktan
yanayız”
sözleriyle
taşınmaktadır.
Kasım sayısının “Başarılı Kadınlar İşe Giderken Ne Giyiyor?” başlıklı haberinde
de tanınmış yüzlerin model alındığı (Pırıl Güleşçi Arıkonmaz -Pg Art Gallery’ nin
134
Sahibi, Lara Sayılgan- Fotoğrafçı, Selin Bili- Garanti Bankası Ödeme Sistemleri Marka
Yöneticisi, Aslı Gül- Harper’s Bazaar Dergisi Genel Yayın
Yönetmeni,
Zeynep
Ekşioğlu-
DKNY
Mağazasının
Sahibi)
fotoğraflar kullanılmakta ve içerikte kadınlar tüketime ve marka
kullanımına
(Yargıcı,
Rolex,
DKNY,
Levi’s,
vb..)
teşvik
edilmektedir. Kasım sayısının son haberlerini ise, kış sezonunun
palto
modelleri
ve
Cosmo
konuklarının
röportajları
oluşturmaktadır.
Cosmopolitan dergisinin Aralık sayısının kapak zemininin
Aralık, 2007
Ek 40
rengi yeni yıl sembolize edilmek amacıyla kırmızı olup kapak
kızının(Beyonce) üzerindeki aynı renk elbiseyle uyum içerisinde yer almaktadır. Aralık
sayısının logosunun rengini de kırmızı renkle uyumlu ve beyazdır. Diğer haber
başlıklarının renkleri siyah, sarı ve beyaz rengiyle dikkat çekmektedir. Kapakta yer alan
kapak kızının(Beyonce) yeni yılı simgeleyen kırmızı elbisesi modelin göğüslerini açıkta
bırakmakta ve kapak kızı cinselliği ve vücudu ile konumlandırılmaktadır. Derginin
kapak haber başlıkları “Yatakta Sarılmakla Yetinmeyin”, “Tartışmayı Kazanmanın
Yolları”, “En Gözde Elbise Modelleri”, “Ruh Haliniz Vücudunuzu Nasıl Etkiliyor”,
“Gece Hayatının Tüyoları”, “Kapak Kızı Beyonce” şeklinde sıralanmaktadır. (Bknz:
Ek: 40).
Dergi, okuyucu kitlesi için cinsel rehber niteliği taşımakta ve “Yatakta Sarılmakla
Yetinmeyin” başlıklı haberde bu konuya değinilmektedir. Haber kadın-erkek cinsiyet
ilişkilerini “beden”, “seks” üzerinden konumlandırmakta ve cinsellikle ilgili önerilerde
bulunulmaktadır.
Derginin hedef kitlesini oluşturan kadınlar derginin maniple ettiği kadın
temsillerini odak noktası almakta ve dergiyi de yol gösterici nitelikte bulmaktadırlar.
Derginin cinsellik yanında giyim, moda, diyet, marka, makyaj ve ikili ilişkiler
konularında da rehber niteliği taşıdığı ileri sürülmektedir. “Tartışmayı Kazanmanın
Yolları” başlıklı haberlerde idealize edilen kadın ve erkek kimliklerine uygun davranış
modelleri ve şekilleri sıralanmakta ve “Ruh Haliniz Vücudunuzu Nasıl Etkiliyor”
başlıklı haberde de görselliğin ve imajın her zaman önemli olduğunu savunulmakta ve
135
yansıtılan “güzel kadın” ve “yakışıklı erkek” modellerine uymak için ruh halinin
önemine değinilmektedir.
“Bekar gezmek” olgusunun “özgürlükle” özdeşleştirildiği derginin “Gece
Hayatının Tüyoları”, başlıklı haberinde kadın ve erkek kimliklerinin özgür olmaları
gerektiği vurgulanmakta ve “gece hayatının tüyoları” başlığıyla gece gezme olgusu
doğallaştırılmakta ayrıca hedef kitle tüketime de yönlendirilmektedir. Cosmopolitan
dergisinin Aralık sayısı diğer kapak haberlerini moda ve estetik tarzı haberler
almaktadır.
136
6.COSMOPOLİTAN DERGİSİNDE OKUYUCU MEKTUPLARI ANALİZİ
6.1. Okuyucu Mektupları Sayfasında Yer Alan Konuların Nitel Analiz
Yönergesine Göre Değerlendirilmesi
A. Haber içeriklerinde Aile ideolojisi temsili
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile Ve Modern Kadın Temsilleri
Araştırmada Cosmopolitan dergisinin okuyucu mektupları ele alınmaktadır.
Okuyucu mektuplarının dil yapısına bakıldığında “yüz-yüze” konuşma dili izlenimi
veren “senlibenli” bir yaklaşımın benimsendiği görülmektedir. İçeriklerin ise, yine
kadın kimliğini modern kadın kimliğine taşıyan göz önünde bulundurularak
desteklendiği anlaşılmaktadır. Örneğin Haziran sayısının okuyucu mektupları
köşesinde, derginin modern kadına atıfta bulunduğu ve çalışan modern kadının ne
giymesi, nasıl makyaj yapması gerektiği ile ilgili bilgi verildiği izlenmektedir. Haziran
sayısının okuyucu mektubunda;
“Geçen ay başlayan buluşmamız senelerce sürecek eminim, çünkü sen bana
ne alacağım, ne giyeceğim, nasıl makyaj yapacağım konusunda ve daha
birçok şeyde yardımcı oluyorsun. (Nuran Kaya/ İst Cosmopolitan Haziran
Sayısı s.86)
denilmekte ve okuyucu için derginin kılavuz niteliği taşıdığı gerek okuyucunun dergiyi
beğenisinin uzun süreli olduğu “eminim” vurgusundan gerekse de “birçok şeyde
yardımcı oluyorsun” sözlerinden anlaşılmaktadır.
3.Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri
Bireyler tüketim kültürü içinde alışveriş, moda, güzellik ve beden üzerinden
biçimlenmektedir. Modernizmin postmodern yapıya taşındığının işaretlerinin derginin
Mart sayısında görülmesi mümkündür. İçerikte;
“(…) Bir kadın gibi duyarlı, çekici, zeki, hassas yetenekli ve güzel. Böyle
bir dergiyi okudukça kadın olduğum için bir kez daha şükrediyorum.
137
(Cansu Yakut/ İst Cosmopolitan Mart sayısı s.66) ve “29 yaşındayım ve 18
yaşımdan beri sizinleyim. Üniversitede yurtta ‘Cosmo İpek’ derlerdi bana.
O zamanlarda çıtı pıtı olan ben boyum kadar dergiyi taşımak için helak
olurdum ama cosmo benim imajımdı asla yılmadım. İki ay kadar önce
evlendim. Bir de baktım ben sizinle büyümüşüm.” (İpek/Ankara
Cosmopolitan Mart sayısı s.66)
denilerek, kadınlığını dergi içerikleriyle keşfeden ve dergiye okuyucu olarak bağlı
olmaktan mutlu olan bireylerle karşılaşılmaktadır. Okuyucuların, gençlik çağlarını dergi
içerikleriyle tamamladıkları ve kadın kimliklerini dergiyle biçimlendirmelerinden
duydukları mutluluk aktarılmaktadır. Dergi hedef kitlesini tüketim odaklı yeni bir
“cosmo kızı” olarak inşa etmekte ve verdiği mesajlarla okuyucu kitlesi ile dergi
arasında özdeşleşme sağlanmaktadır.
B.Haber İçeriklerinde Özel Ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele
Alınışı
1. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Kadının Temsili
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
1.a. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
1.b. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili
Cosmopolitan dergisinin kadını konumlandırdığı alan sıklıkla kamusal alandır.
Kamusal alan, kadının ev içi alandan çıkıp ev dışı alanda bulunduğu alandır. Kadın
çalışma hayatı içinde belirli meslekler doğrultusunda görevler almaktadır. Kamusal
alanda nasıl davranması gerektiği ve/veya giyinmesi gerektiği üzerine belirli kalıplar
oluşturulmaktadır. Dergi içeriklerinde de sözkonusu kalıplar desteklenmektedir.
Örneğin, Kasım sayısında okuyucudan gelen mektupların, giyim tarzlarını nasıl
138
biçimlendirildiği gözler önüne serilmektedir. Okuyucu mektuplarında, çalışan kadının
giyim zevkinin dergi tarafından maniple edilişi aktarılmaktadır. İçerikte;
“Yeni sezonda modayı takip ederek mükemmel şeyler alıyorum. İş
arkadaşlarım çok güzel giyindiğimi söylüyor ve alışverişe birlikte çıkmamız
konusunda ısrarcı oluyorlar”
denilmekte ve okuyucuların modayı takip ediş tarzlarıyla çevrelerinde beğeni
oluşturdukları vurgulanmaktadır.
2.a.Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
3. Postmodern toplumda kadın kimlikleri
3.a. Tüketen Kadın Kimliği
Haber içerikleri incelendiğinde, özellikle tüketen kadın kimliğine yönelik
mesajların yer aldığı görülmektedir. Derginin okuyuculardan gelen mektuplar
okunduğunda, hedef kitleyi nasıl maniple ettiği anlaşılmaktadır. Zira dergi içeriklerinde
yer alan marka ürünlerin, okuyucu tarafından beğenilip, kullanılması ve derginin bu
konuda verdiği katkı övgüyle sergilenmektedir.
Cosmopolitan dergisinin Ocak sayısı içeriklerinde;
“Sevgili Cosmo, çok sıkıldığım bir gün okulun kütüphanesinde tanıştık ve 7
yıldır beraberiz. Sağlık, moda, cinsellik gibi pek çok konuda senden çok şey
öğrendim ve bütün ihtiyaçlarımı karşıladın. Tüm konularda yeni ve
kullanılabilir bilgileri senden öğrendim, küçük köşelerde güzellikle ilgili
verdiğin bilgilerle şimdi alımlı, güzel ve bakımlıyım. Her şey için
teşekkürler. Clinique’nin ürünleriyle sayende tanıştım kullanmaktan çok
mutluyum. Eminim temizleme setini de çok seveceğim. (Çilem Yıldızhan
/Osmaniye Cosmopolitan Dergisi Ocak Sayısı Okuyucu Mektupları s.35)
denilmekte ve genç kızların genç kadın oluşlarına yönelik süreçte, modern kadın
kimliğine destek veren haber içerikleri güçlendirilmektedir.
139
3.b. Süper Kadın Kimliği
"Süper kadın” imajı, hem çalışma hayatına atılan ve başarı gösteren hem de eşine,
evine ve çocuklara bakmakla ilgili temel görevini unutmayarak başarı ile yerine getiren
kadındır. Ayrıca “süper kadın”, teknoloji ile barışık, yeni çıkan teknolojik aletleri ev ve
iş yaşantısında kullanabilen, ürün seçiminde “özgür ve modern” bir kadın olarak
tanımlanmaktadır. Araştırmanın Kasım sayısının okuyucu mektupları köşesinde de
süper kadın imajını destekleyen cümleler yer almaktadır.
“Cosmo’nun yeni sayısını yıllardır her ay sabırsızlıkla bekliyorum. Sürekli
yoğun tempoda çalışsam bile en büyük zevkim kendime ayırdığım özel
zamanlarımda Cosmopolitan okuyarak vakit geçirmek. Tavsiyelerini
hayatımın her alanında uyguluyorum. Özellikle yeni çıkan makyaj ürünleri
konusunda her sayıda bilgi sahibi oluyorum. Her sezon makyaj yapmanın
püf noktalarını öğreniyorum. İyi ki varsın iyi ki hayatımdasın.”
Sözkonusu okuyucu mektubunda "yoğun tempoda çalışan kadının" her şekilde kendine
zaman ayırması ve bu koşuşturma içinde sunulan tavsiyeleri her alanda uygulaması
övülmektedir.
C.Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri
1. Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili
Cosmopolitan dergisi, “yeni kadın ve erkek bedenlerini” inşa etmekte ve
sözkonusu yaratılan beden formlarını doğallaştırmaktadır. Okuyucu mektuplarında
sıklıkla derginin giyim, moda, diyet, cinsellik, marka, makyaj vb. konularında rehber
niteliği taşıdığı ileri sürülmektedir. Derginin hedef kitlesini oluşturan kadınlar derginin
maniple ettiği kadın temsillerini odak noktası almakta ve dergiyi de yol gösterici
nitelikte bulmaktadırlar. İçerikte;
Seni okuduktan sonra kendimi ve ilişkileri ve tabi güzellik adına olan birçok
şeyi daha iyi anlamaya başladım. Her ay sayfalarında tanıttığınız ürünlerle
kendimi yenileyerek kendimde bambaşka bir görünüm elde ediyorum. Artık
ailemden biri oldun. (Ayşegül Korktan/İst) Cosmopolitan Kasım Sayısı s.
66)
140
denilmekte ve dergi mesajlarının “daha iyi anlamaya başladım”, “yenileyerek
kendimde bambaşka bir görünüm elde ediyorum”, “aileden biri oldun” gibi
vurgular ile söz konusu manipleyi doğrultmaktadır.
2. Kadın Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası
Dergide “biçimlendirilmiş kadın ve erkek bedenlerinin haber içeriklerinde
temsili” kategorisinde yer alan haber incelemelerinin bu kategori içinde geçerli olduğu
görülmektedir. Dergi kadın ve erkek temsillerini, sıklıkla popüler isimlere, manken ve
foto modeller üzerinden kurmaktadır. Kullanılan görsel öğeler doğrultusunda kadının
inşası “çalışan, güzel, seksi, bakımlı kadın” üzerinden konumlandırmakta ve erkek
kimliği de, “modern, bakımlı, yakışıklı, cazibeli” olarak belirlenmektedir. Dolayısıyla
kadın ve erkek ilişkilerinin modern bir çizgi oluşturması beklenmektedir.
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri
Araştırmada Cosmopolitan dergisi haber içerikleri incelendiğinde, kadınların
bireysel bakımları için (güzellik, diyet, spor, alışveriş vb) çaba harcayan bireyler olarak
yansıtıldığı
anlaşılmaktadır.
Kadınlar
sözkonusu
haber
içeriklerinde
güzellik
salonlarında, kuaförlerde bakımlarını önemseyen/önemsemesi gereken ve alışveriş
merkezlerinde koşuşturan bireyler olarak ön plana çıkarılmaktadır. Okuyucu
mektuplarında derginin bu çabasının yani idealize edilen yeni kadın imajının bireyler
tarafından benimsenip benimsenmediğinin izleri taşınmaktadır. Ocak sayısının okuyucu
mektupları köşesinde;
“Bir harikasın canım cosmom, sende okuduğum hareketleri 1,5 haftadır
yapıyorum ve çok daha sıkı bir vücuda sahip olmaya başladım,
inanamıyorum sayende selülitlerimde inanılmaz fark oldu artık yok denecek
kadar azlar. Yürürken taş gibi duran fazlalıklar artık taş gibi durmaya
başladı. Seni seviyorum, İyi ki varsın Cosmo” (Hülya Karayel/ İzmir
Cosmopolitan dergisi Ocak sayısı, Okuyucu Mektupları s:35)
ön plana çıkarılmakta ve haber içeriklerinde yansıtılan “güzel” kadına ulaşabilme
çabalarının okuyucular tarafından benimsendiği vurgulanmaktadır.
141
7. COSMOPOLİTAN DERGİSİ EDİTÖR KÖŞELERİNİN ANALİZİ
7.1.Editör Sayfalarında Yer Alan Konuların İçerik Analiz Yönergesine Göre
Değerlendirilmesi İçerik Yönergesi
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile Ve Modern Kadın Temsilleri
İncelenen Cosmopolitan dergisinin Mart sayısı “Dünya Kadınlar Günü 8 Mart”
ayrılmaktadır. Dünya Kadınlar günü kadın haklarının kazanılması, iyileştirilmesi için
gündeme temsili olarak New York’ta 1857 yılında getirilmişti. 1975 yılında ilk kez
Uluslararası Kadınlar Yılı kutlandı. Kadınların hakları ve eşitlik arayışları, dergi
içeriklerinde
kadın
kimliğinin
ve
kadın
olma
bilincinin
varlığı
üzerinden
yansıtılmaktadır. Derginin haber içeriklerinde, Cosmo çalışanları tarafından “başarılı ve
modern kadın” olma bilincinin aktarılması ve bu sayfaların editör köşesinde övülmesi
söz konusudur. Cosmo çalışanlarının kadını tanımlamalarındaki çıkış noktalarının erkek
bakış açısı merkezinden kadına yöneliş olduğu görülmektedir. Erkeklerin kadını nasıl
biçimlendirdikleri ve kadın-erkek ilişkilerinde kadının konumunun ne şekilde olması
gerekliliği vurgulanırken, modern kadın kimliğinin pekiştirildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca
editör sayfasında, kadın olma bilincinin tekrarlandığı görülmektedir. (Bu kategoride yer
alan metin kamusal alanda (ev dışı alanda) toplumsal cinsiyetçi rol ayrımı başlıklı
kategoride ve süper kadın kategorisinde de ele alabiliriz)
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri
1. Haber İçeriklerinde Özel Ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele
Alınışı
1.
Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
142
1.b. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili
Editör sayfaları, derginin o ayki içeriği doğrultusunda biçimlenen ve okuyucuya
dergi içeriklerini kısa bir şekilde aktaran sayfa özelliği taşımaktadırlar. Bu doğrultuda o
sayıda yer alan kimi haber içeriklerinin ön plana çıkarılması mümkün olmaktadır.
Ancak hangi haberin ön plana çıkarıldığı hangilerinin geri plana bırakıldığı ekseninden
bakıldığında, editörün ve dolayısıyla derginin önemli addettiği konularda tespit edilmiş
olmaktadır.
Dergi, hedef kitlesi olan kadın okuyucularına moda rehberliği yapmaktadır. Bir
yandan markalaşmış ürünleri tanıtıp, bu ürünlerle bağlantılı moda içerikleri sunarken,
bir yandan da ürünlerin kullanılacağı kadın bedenlerini yeniden inşa etmektedirler.
Böylelikle dergi tarafından “ideal kadın” yaratılmış olmaktadır. Editör sayfalarında ise
sözkonusu modern kadına yönelik seslenişler bulunmaktadır. Örneğin derginin Temmuz
sayısında tüketicilerin daha iyi bir vücuda sahip olabilmeleri için uygun olan kıyafet
önerileri sunulmakta ve bu kıyafetlerle erkeklere daha seksi gelen, kendine güvenen
bakımlı
kadın
imajı
yaratılmaya
çalışılmakta,
kadın
tüketime
de
yönlendirilmektedir.(Bu madde hem tüketen kadın kimliği kategorisinde hem de haber
içeriklerinde İdealleştirilen kadın-erkek temsilleri kategorisinde de yer alabilmektedir.
2.a.Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Kadınlar Gününe Özel Kadın olma hikâyelerine ayrılan Mart Sayısı editör
sayfasında modern çalışan ve başarılı kadınların (Cosmo çalışanlarının) ağzından
modern kadın kimlikleri yeniden tanımlanmaktadır.
Cosmo çalışanlarının kadını tanımlamalarında odak noktası erkek bakışı olmakta,
kadın kimliğinin erkek bakışıyla zorlaştığı ancak aslında kadın olmanın kolaylığı dile
getirilmektedir.
(Bu kategoride yer alan metni kamusal alanda (ev dışı alanda)
toplumsal cinsiyetçi rol ayrımı başlıklı kategoride de ele alabiliriz)
143
2.b.Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Kategoriye ilişkin veriye ulaşılamamaktadır.
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri
Modernlik; içinde kesin ve mutlak doğruya ulaşma çabası iken, postmodernlik
ise; gerçekliğin (doğruluğun) tartışıldığı bir ortam sunmaktadır. Belirginliklerin
yitirildiği alanlar sunan postmodernizm, modernliğin keskin ve zorunluluğunu ortadan
kaldırır ve tüketici tercihlerini özgürlükler ve muğlâklaştırılmış alanlar içinde
bırakmaktadır. Dolayısıyla dergilerin postmodern içeriklerle donattığı haber içerikleri
de yarattığı kadın kimliklerini spordan diyete, siyasetten kültüre, kadın-erkek
ilişkilerinden cinselliğe kadar uzanan alanda “yeniden” ancak tüketim temeli üzerinden
inşa etmektedir. Postmodern toplumda kadın kimlikleri “güzellik ve cinsellik” üzerine
kuruludur. Derginin Ekim sayısı editör sayfasında bu metni örnekler nitelik
taşımaktadır. İçerikte;
“Kış geldi diye gereksiz bir rahatlık içine girip sporunuzu ihmal etmeyin
çünkü moda dünyasının sıfır bedenleri kınadığı falan yok. New York
podyumlarında artık sıfır değil, sıfırın altındaki bedene sahip mankenler
yürüyüp durdular. Modacıların kilolu mankenleri destekliyoruz, sağlığı
önemsiyoruz cümlelerine de çok kanmayın.” Cosmopolitan dergisi, Ekim
sayısı, Editör köşesi)
sözleri yer almaktadır. Editör, diyet konusunda kadın okuyucuların dikkatini
çekmekte ve modacıların “kilolu mankenleri destekliyoruz, sağlığı önemsiyoruz”
yaklaşımına karşıda uyarı da bulunmaktadır. Bu doğrultuda Cosmopolitan
dergisinin önemli ölçüde kadın bedenini “zayıf ve güzellik” perspektifi ile
maniple etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.
3.a.Tüketen Kadın Kimliği
Tüketim kültürü değerleri içinde doğan bireyler tüketici olarak sosyalleşirken bu
değerleri içselleştirmekte (enculturation) ve daha da ötesi, bireysel kimliklerin
oluşturulması, müzakeresi (negotiation) ve ifade edilmesi ile toplumsal farklılaşma
sürecinde tüketim kültürü değerlerini bir araç olarak kullanmaktadır. Bu açıdan
bakıldığında tüketim ürünleri ile ilgili anlam ve göstergelerin, bireylerin hem kimlik
144
oluşturma, ifade etme ve iletme (communication), hem de bireyin toplumla bütünleşme
sürecinde ara rol oynadığı (mediator) ifade edilebilmektedir150. Dergi içeriklerinde
kullanılan metinler, semboller, göstergeler vb. aracılığıyla bireysel kimliklerin
oluşturulması ve tüketim davranışlarının yaratılması sözkonusudur.
Tüketim, okuyucunun içinde bulunduğu durum ile ulaşmak istediği veya dergi
yayın politikaları doğrultusunda ulaştırılmak istenen mesafedir. Dergi iletilerinin
yarattığı manipülasyon, okuyucuyu, üretici yönünden uzaklaştırıp, tüketen ve reklamlar,
markalar, maddi ürünler vb. temelinde kodlanmış sembolik bir alana sürüklemektedir.
Özellikle Sevgililer gününe yönelik düzenlenen haber içeriklerinde tüketime
yönlendirme oranı kimi zaman açık (reklamlar, markalar, alışveriş haberleri vb.) kimi
zaman ise örtülü/gizli olarak sürmektedir. Örneğin, derginin Şubat sayısının editör
sayfası tüketimi örtülü bir şekilde sunmaktadır.
“Sevgililer Günü sadece biz kadınların günü değil ki kutlarken her iki
tarafında keyif alması gerekmiyor mu? Sürprizler pahalı hediye, romantik
yemek, şıklık yarışı, ilan-ı aşk vs. hepsini birden aynı gün birlikte
olduğumuz erkekten beklemeye hakkımız var mı? Belki bir kısmını biz
üstlenmeliyiz.”
Buradaki editör köşesinde, kadın ve erkeğe düşen paylaşımlar anlatılmaktadır.
Ancak örtülü bir şekilde sevgililer gününde yapılması doğal karşılanan “pahallı hediye,
romantik yemek, şıklık yarışı” gibi faaliyetler aktarılan cümleler ile vurgulanmakta ve
ekonomik yükün kadın-erkek tarafından paylaşılması önerilmektedir.
3.b. Süper Kadın Kimliği
Postmodern toplumda modern kadın kimliğinin “süper kadın” kimliği ile
dönüştürüldüğü ileri sürülmektedir. Süper kadın, “en iyi eş, en iyi anne, en iyi gelin, en
iyi iş kadını vb” tüm rolleri ile “en” olarak birçok rolü başaran kadın olarak kabul
edilmektedir. Editör köşelerinde de haberlerin öncelikli aktarımı sırasında kadının
biçimlendirilmesi söz konusudur. Bu köşelerde, süper kadın gerek erkek-kadın ilişkileri
boyutunda gerek cinsellik gerekse de sağlık-diyet yaklaşımlarında iş hayatını da bu
150
Ayla Özhan Dedeoğlu ve İpek Savaşçı, Tüketim Kültüründe Beden Güzelliği ve Yemek Yeme Arzuları:
Kadınların Tüketim Pratiklerine Yansıması, Erişim adresi: http://eab.ege.edu.tr/pdf/5/C5-S1-2-M9.pdf, Erşim
tarihi: 24 Haziran 2009.
145
eksende tutarak başarılı kadın yaratılmaktadır. “Yapabilirsiniz ve bu sırları size biz
(dergimiz) veriyor” mesajlarının sıklıkla maddeleştirilerek, basit cümle yapıları ve sayfa
tasarımlarıyla okuyucuya aktarıldığı anlaşılmaktadır.
C.Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri
1. Biçimlendirilmiş Kadın Ve Erkek Bedenlerinin Haber İçeriklerinde Temsili
Postmodern toplum yapısında “yeni(ideal), güzel ve cazip” olabilecek şekilde
biçimlendirilen erkek ve kadın bedenlerinin aslında tekleştirici yanı ile eleştirilebilir bir
yapısı bulunmaktadır. Tüm kadın ve erkek kimliklerinin güzelliğe, tüketime ve ideal
beden ölçülerine kavuşması demek sözkonusu kimliklerin davranışlarını-hareketlerini
sınırlandırmak onları metalaştırmaktır.
Tüketim yoluyla bireysel bir metalaşma yerine çoklu metalaşmaya yönlendirilen
bireyler, kendilerine “bireysel bir kimlik” edinme çabası içinde olduklarına
inandırılmaktadır. Dergi içeriklerinde de kadın okuyucular, erkekler tarafından
beğenilmenin koşullarını öğrenmekte ve bu kalıplaştırma doğrultusunda maniple
edilmektedirler.
Dergi Ocak sayısının editör sayfasında yılın en seksi erkeği atfedilen George
Clooney’den bahsedilmekte ve yılın en seksi erkeğinin aradığı özellikler belirtilerek
kadın bedenleri idealize edilmektedir. Clooney’in komik ve esprili kadınlardan
hoşlandığı belirtilmekte bir kadında olması gereken özellikler sıralanmaktadır.
Ocak sayısının editör sayfasında dünyanın en büyük çöpçatan sitesi match.com
dan da bahsedilmekte ve teknolojinin kadın ve erkek ilişkilerinde bir araç olabileceği,
idealleştirilen kadın ve erkek bedenlerinde aranan özellikler belirtilmektedir. Ayrıca bu
site sayesinde her yıl 400 bin kişi aradığı özellikte bireyleri bulduğu da belirtilerek,
okuyucu kitlesi maniple edilmektedir. (Bu kategoride yer alan editör sayfası köşesi
kadın ve erkek cinsiyet ilişkilerinin inşası kategorisinde de yer almaktadır.)
2. Kadın-Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası
“Biçimlendirilmiş kadın ve erkek bedenlerinin haber içeriklerinde temsili”
kategorisinde bahsedilen yaklaşımların, bu kategoride de geçerli olduğu görülmektedir.
Dergi kadın-erkek cinsiyet ilişkilerini “beden”, “seks”, “güzellik”, “cazibe”,
146
“çekicilik”, “başarı” üzerinden konumlandırmakta ve erkek bakış açısı odaklı yeni
“ideal” kadın inşa edilmektedir.
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri
Dergi hedef kitlesi olan kadın okuyucularını, bir yandan marka ürünleri
kullanarak daha “şık”, “beğenilir” olabilecekleri maniple ederken öte yandan da beden
formlarına uygun giysi kullanımı hakkında da bilgi vermektedir. Bu doğrultuda
markalar ve beden formları ilişkisi göz önünde bulundurularak tüketim temeli
oluşturulmakta ve kapitalist ideoloji sürdürülmektedir.
Cosmopolitan dergisinin Temmuz sayısı editör sayfasında, kadınlar “güzel” ve
“çekici” kadın imajına sahip olmak için elinden geleni yapan ve ulaşmak istediği imaja
ulaşamadığında idealize edilen kadın kimliğine kavuşamadığı vurgulanmakta ve Mart
sayısının editör sayfasında da kadınların bu amaçlarına ulaşmak için başvurdukları bir
yol olan “diyet” kavramı üzerinde durulmaktadır. Diyet günlüklerinin yer aldığı editör
sayfasında zayıflık doğallaştırılarak kadınlar zayıflık konusunda özendirilmekte ideal
kadına ulaşılmaya çalışılmaktadır.
Cosmopolitan dergisinin okuyucu köşesinde,
maddelerini içeren konular bulunmamaktadır.
147
içerik yönergesinin aşağıdaki
8.
COSMOPOLİTAN
DERGİSİNDE
YER
ALAN
KADINLA
İLGİLİ
HABERLERİN ANALİZİ
Cosmopolitan dergisinin tasarımı erkekler ve kadınlar için iki bölüm halinde
hazırlanmaktadır. Birinci kısım “Cosmo-kadın” olarak ayrılmakta ve “Cosmo-Man”
bölümü ise, erkek okuyucu kitleye hitap etmektedir.
Derginin hemen hemen her sayısında Cosmo Man (Cosmo Erkek) bölümü yer
almaktadır. Bu bölümde Cosmopolitan dergisinin, genellikle kadın bedenini “cinsellik
sembolü” olarak konumlandırdığı görülmekte ve erkek bedenlerinin bu doğrultuda
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Okuyucu için erkek idolü (erkek manken ve fotomodeller)
yer aldıkları haber fotoğraflarında, “seksi, özgür (cinselliği her zaman tatmin edilmesi
gereken) yakışıklı ve bakımlı” halde idealize edilmekte ve erkekler “erillik” özelliği ile
ön planda tutulmaktadır. “Cosmo Erkek” bölümünde, erkekler de kadın fotoğraflarında
görüldüğü gibi seksi kıyafetlerle, bedenlerinin üst bölümü açık ve erkeksi hatların
ortaya
çıkarıldığı(kaslı
bedenler,
tüysüz,
bakımlı
bedenler
vb.)
durumlarda
sergilenmekte ve iletilen mesajlarda ise; erkek bedeninin seks objesi olarak algılandığı
içerikler kullanılmaktadır.
“Cosmo Erkek” bölümünde erkekler, kendileri hakkında kadınların bilmesi
gerekenleri ileterek, erkek gözüyle kadın kimliklerini yeniden inşa etmektedirler.
Kadınların aktarılan bilgiler doğrultusunda erkeklere karşı nasıl davranması gerektiği
içeriklerde sıklıkla tanımlanmaktadır.
Bu doğrultuda Cosmopolitan dergisindeki haberlerin ve Cosmo Man (Cosmo
Erkek) bölümünde yer alan kadınla ilgili haber ve yazıların içerik analiz yönergesine
göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
A. Haber İçeriklerinde Aile İdeolojisi Temsili
1. Haber İçeriklerinde Geleneksel Aile ve Gelenekçi Modern Kadın Temsilleri
Cosmopolitan dergisi her ne kadar modern ve postmodern kadın ve erkek
kimliklerini temsil etse de bazı haber başlıklarında geleneksel toplum yapısının ve erkek
egemenliğinin izlerini görmek mümkün olmaktadır. Derginin Şubat sayısının “Neresi
Sıla Bize Neresi Gurbet…” başlıklı haberinde ve Ekim sayısının “30 Yaşına kadar
Evlenmelisin Yoksa” başlıklı haberinde, geleneksel yapının izleri bulunmakta ve erkek
148
egemenliğinin ön planda olduğu gözlenmektedir. Şubat sayısının “Neresi Sıla Bize
Neresi Gurbet…” başlıklı haberinde yer alan,
“Erkekler bazen gider, bu bilinir. Giden erkek, bekleyen kadın figürleri,
modern zamanlarda çehre değiştirse de hala karakteristik çizgilerini
koruyorlar. Peki erkekler neyi aramak için giderler?”
cümleleri doğrultusunda, erkeklerin ilişkilerinde bunaldıklarında ilişkisinden uzaklaşma
haklarının olduğu ve bunun doğal olduğunu, “bilinir” sözleriyle desteklenmektedir.
“Erkekler neyi aramak için giderler” cümlesinde başka bir ilişki içine girmek için mi
(gündelik, geçici ilişkiler yaşamak) yoksa mekânsal anlamda uzaklaşmak için mi
gittikleri haber içeriğinde netleştirilmemektedir. Haberde erkeklerin bu uzaklaşma
istekleri, “giden erkek”, “bekleyen kadın figürleri hala karakteristik özelliğini koruyor”
sözleriyle meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Haber Gılgamış ve Odysseia destanlarıyla da desteklenmekte;
“Tarihin en büyük destanlarının temel motiflerinden biri de erkeklerin
gitmesi üzerinedir. Gerçi gitme kisvesi altında evden ayrılıp geri dönmeyen
sütü bozuklar da vardır ama eve dönmek erkekler için gelgit gibi bir doğa
yasasıdır. (bknz Gılgamış ve Odysseia) Odysseius Truva Savaşından sonra
muhtemelen Çanakkale’nin biraz açıklarındaki İthake adasındaki evine,
yolu biraz uzatıp bütün Akdeniz’i dolaşarak varmaya çalışırken karısı ne
yapıyordu onlarca yıldır? Kocasının bir gün mutlaka döneceğinden emin
kendisiyle evlenmek isteyen taliplerini reddederek, örgü örüyordu.”
denilmekte ve kadın geleneksel yapıda görüldüğü gibi ev içi alanda faaliyet
göstermekte, erkek ise uzaklaşıp tekrar evine gelme
koşullarına sahip olmaktadır. Metinde erkeklerin uzaklaşma
istekleri
“erkekler
için
bu
gelgit
doğa
yasasıdır”
cümleleriyle kanıksanmaktadır.
Haberin fotoğrafı da haber içeriği ile bağıntılıdır. Haber
fotoğrafında bir çift görüntülenmekte ve kadın iki eliyle erkeğin
omzundan tutarak, erkeğinin gitmesini istemediğine gönderme
yapılmaktadır(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s 82- Bknz. Ek: 41).
149
Şubat, Ek 41
Ekim sayısının “30 Yaşına Kadar Evlenmelisin Yoksa” başlıklı haberinde de
geleneksel yapının izleri görülmektedir. Haberde kadınların yaşı ilerledikçe evlilik
kurumundan ve çocuk sahibi olmaktan bahsetmeleri gerektiği vurgulanmaktadır.
Haberde açık bir şekilde geleneksel yapıdan bahsedilse de “Evlenmek için aradığınız
‘o’ erkeği bulma çabaları içindeyken bu işe kendinizi adayacağınız için hayatın
zevklerinden hiçbir tat alamayabilirsiniz” cümleleriyle de örtülü bir biçimde tüketen,
anı da yaşaması gereken postmodern kadın kimliğine de gönderme yapılmaktadır.
2. Haber İçeriklerinde Modern Aile ve Modern Kadın Temsilleri
Erkek ve kadın ilişkilerinin işlendiği Cosmopolitan dergisinde, modern kadın
kimliğinin izlerine de rastlanmakta ve artık kentsel yaşamda ana-baba ve küçük
çocuklardan oluşan çekirdek aile tipinin birbirlerine daha yakın ilişki içerisinde
oldukları gözlenmektedir.
Derginin Eylül sayısının “Erkek Arkadaşınız Ailenizle Tanışıyor” başlıklı
haberinde evlilik öncesi modern aile bakış açısı yaratılmaktadır. Haberde “Ailenizle
tanışmaya istekli bir sevgiliniz varsa gerçekten şanslısınız. Bu sizinle ilgili geleceğe
dair planlar kuruyor demektir. Bir an önce vakit kaybetmeden onların tanışmalarını
sağlamalısınız.”
sözleriyle
“evlilik”
kavramından
bahsedilmekte, evlilik öncesi ikili ilişkilerde aile önemli bir
kurum olarak görülmekte ve bu konuyla ilgili yine ailelere
başvurulması
gerektiği
vurgulanarak
küçük
tüyolar
verilmektedir.
Haberin fotoğrafında da haber içeriği illüstrasyon ile
Eylül, Ek 42
sunulmaktadır. Çekirdek ailenin kızlarının erkek arkadaşıyla
yemek yiyen görüntüsü resmedilerek, modern aile kimliği vurgulanmaktadır
(Cosmopolitan, Eylül, 2007, s. 224 – Bknz. Ek: 4)
3. Haber İçeriklerinde Postmodern Dünyanın Öznesi Olan Kadın Temsilleri
Dergide yer alan haber başlıkları, haber içerikleri ve haber fotoğraflarında kadının
cinselliği ve erotizmi bir silah ve erkeği etkilemenin tek yolu olarak kullanıldığı
görülmektedir. Postmodern hayatın kadına sunduğu tüketim (beden tüketimi) anlayışı
ise, incelenen haber içeriklerinde açıkça gözlenmektedir. Derginin Ocak sayısının “Seks
150
Tanrıçasıyla Tanışın” başlıklı haber fotoğrafı, haberin başlığı ile
uyum içerisinde kullanılmakta ve fotoğrafta cinsellik, bikinili kadın
imgesi ile vurgulanmaktadır(Cosmopolitan, 2007, Ocak, s.130Bknz. Ek: 43).
“Büyük bir özgüvenle etrafta salınan kızlara bir bakın…
Çoğunun
vücudu
bulundurulduğunda
günümüz
güzel
standartları
bile
değil.
göz
önünde
Gözlerimizi
Ocak, Ek 43
kamaştırmalarının tek sebebi onların kendi vücutları içinde
mutlu olmaları. İşte kendi ışıltınızı fark edip onu dışarı da yansıtmanıza
yardımcı olacak uygulanabilir tavsiyeler”
başlığıyla habere girilmekte başlıkta yer alan; “Çoğunun vücudu günümüz
standartları göz önünde bulundurulduğunda güzel bile değil” sözleriyle günümüz
standardının bir beden ölçüsü olduğu ve sözkonusu standartlara uygun beden
ölçüsünde bulunmak gerektiği ifade edilmektedir. “Güzellik, zayıflık, bakım vb.”
kavramlar, gerek içerikler ve gerekse fotoğraflar ile meşrulaştırılmaktadır.
İçerikte,
“Günümüzün büyük yıldızlarına şöyle bir bakın: Shakira, Scarlett
Johansson, Nelly Furtado, hemen fark edeceksiniz ki, hiç biri kürdan gibi
değil ve hala inanılmaz şekilde çekiciler. Bir model gibi değillerdir ama
insanların onları yürüyen tanrıçalar gibi görmelerini sağlayacak bir edayla
ortalıkta dolaşırlar.”
denilmekte ve özgüvenin önemine vurgu yapılmaktadır. Zayıf olmanın güzellik
anlamına gelmediğine ve asıl önemli olanın özgüven olduğuna dikkat çekilmektedir.
Ancak sunulan beden örneklerine bakıldığında, örnek verilen isimlerin (hepsi ünlü
model ya da şarkıcı) sanki bireylerin gündelik hayatta sıklıkla karşılaşılan sıradan kadın
bireylermişcesine sunulması, içerikler ile kadın okuyucu arasında özdeşleşme çabasının
olduğuna işarettir. Postmodern yapının anlayışı olan beden güzelliğinin, seksi olmanın
her şeyin üstünde önem kazanması ve konumlandırılan kadın kimliğine ulaşmaya
çalışma anlayışının pekiştirilmesi derginin birçok sayısında da pekiştirilmektedir.
151
Dergide kadın kimlikleri postmodern yaşamın etkilerini taşımakta, geleneksel
toplum yapısında görülen geniş aile ya da modern toplum yapısının simgesi olan
çekirdek aile kurumlarına ilişkin haber fotoğraf ve içeriklerinin ele alınmadığı
anlaşılmaktadır. Evlilik kurumuna ilişkin mesajların ise, yüzeysel olduğu kabul
edilmektedir.
Mart sayısının “Bay Doğru’dan Önce Çıkmanız Gereken Erkekler” başlıklı
haberi, Temmuz sayısının “Şimdi Ne Olacak” başlıklı haberi ve Eylül sayısının “Bekar
Kalmak mı
Evlilik Mi?” başlıklı
haberleri
metne örnek
oluşturmaktadır. Mart sayısının “Bay Doğru’dan Önce Çıkmanız
Gereken Erkekler” başlıklı haberde “Kadınlar Dikkat! İdeal
erkeğinizi bulmadan önce 9 farklı erkek tipini tanımalısınız.
Böylece Bay Doğru’yu çok daha kolay bulabilirsiniz. İşte Bay
Yanlışlar!” alt başlığı ile kadınlara yol gösterilmekte ve “evlilik”
kavramından söz edilmemektedir. Haberde erkekler kategorize
Mart, Ek 44
edilmekte “Bekar Erkek, Ateşli erkek, Olgun erkek, Samimi Erkek,
Yaralı Erkek, Yapışkan Erkek, Genç Erkek, Kaslı Erkek, Parti Erkeği” gibi
tanımlamalar yapılmakta ve yine postmodern yaşam içerisinde beden ön plana
çıkarılmaktadır. Haberin fotoğrafı ise, içerikle uyum içersinde yer almakta ve fotoğrafta
birbirlerinden farklı erkek kimlikleri resmedilmektedir (Cosmopolitan, Mart, 2007, s.
210 – Bknz. Ek: 44).
Temmuz sayısının “Şimdi Ne Olacak” başlıklı haberinde ise, yine “evlilik”
kavramından
söz
edilmemekte,
kadınlar
“güzel”
“çekici”
“seksi”
olarak
konumlandırılmakta ve erkek tarafından sahip olunan “cinsel obje” olarak
görülmektedir. Haber içeriğinde; “Erkekler bir kadınla ilişkiye girdiklerinde günün
ertesi sabahı garip bir ruh haline bürünebilirler. İşte böyle bir durumla karşı karşıya
kaldığınızda yapmanız gerekenler” alt başlığıyla önerilerde bulunulmakta ve kadınlar,
erkek arkadaşıyla cinselliği yaşadıktan sonra erkek arkadaşının kendini kötü
hissetmemesi için cinsellik sonrası çabuk toparlanıp gitmesi gerektiği belirtilmektedir.
“Sadece seks yaptığınız kişinin evinin kadını olmak zorunda değilsiniz” gibi hedef
kitleye sunulan mesajlar, örtülü biçimde erkek egemenliğini vurgulamaktadır.
152
Haberde, “Biraz ağır gelebilir ama sadece seks yaptınız diye
bu onun tüm günü sizinle yapışık ikiz gibi geçirmeye hazır olduğu
anlamına gelmez” denilerek, ilişkilerde olması beklenen kadın ve
erkek bireyselliği (ayrı alanlar oluşturma vb.) pekiştirilmektedir
Haberin fotoğrafı da metni destekler bir nitelik taşımakta ve
Temmuz, Ek 45
erkek-kadın ilişkilerini anlatan göstergelerin, “kadın ve erkeğin bir
gece önce birlikte oldukları izlenimi verilen yatak-çıplaklık, erkeğin saatine bakarak
kadının gitme saatinin geldiği fikrini doğuran erkek-saat ve bakışlar” olduğu
anlaşılmaktadır (Cosmopolitan, Temmuz, 2007, s. 94- Bknz. Ek: 45).
Derginin Eylül sayısının “Bekâr Kalmak Mı, Evlilik Mi?” başlıklı haberinde de
derginin yayın politikasına uygun bir şekilde evlilik kurumuna yaklaşıldığı
izlenmektedir.
“Beraber olmak mı bağımsız yaşamak mı kendini teslim etmek mi yoksa
özgür olmak mı? Eğer bekârsanız ve özgürseniz içinde bulunduğunuz
bağımsızlık duygusu hoşunuza gidebilir fakat sonrasında bu his yerini
yalnız hissetmenize ve biriyle beraber olma isteğinize dönüşebilir. Yeni bir
ilişkiye başladığınızda da bağımlı olduğunuzu ve kısıtlandığınız duygusuna
yeniden kapılıp yeni bir kısır döngünün içinde bulabilirsiniz kendinizi.”
denilmekte ve “bekârlık”, “özgürlük” kavramlarına yapılan yönelimin, aslında
bekarlıktan sıkılmanın çözümünün evlilik olmadığına, bireylerin yine bekarlığa
duydukları özlemle oluşan bir kısır döngünün varlığına işaret edilmektedir. Haber
başlığında, her ne kadar nötr bir ifade yer alsa da içerikle birleştirildiğinde, “evlilik
kurumuna” karşı bir duruş sergilendiği görülmektedir.
B. Haber İçeriklerinde Özel ve Kamusal Hayat İçinde Kadın Temsillerinin Ele
Alınışı
1. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Kadının Temsili
Cosmopolitan dergisi içeriklerine bakıldığında, sıklıkla kadının, beden tüketimi
üzerinden “erotik, cinselliğin ortaya çıkarıldığı vb” kullanımlarla, eril bakışa sunulması
üzerinden ele alındığı anlaşılmaktadır. Ancak dergi, kadın okuyucularının genel
karakteristik özelliklerini bir yandan geleneksel bir dokunun örüntüleri içinden
153
oluştuğunu da kabul etmektedir. Sözkonusu bu örüntü içinde, inşa etmeye çalıştığı
“yeni kadın” kimliği gözler önüne sergilenmektedir. Örneğin, Kasım sayısının “Orta
Yolu Bulmaya Çalışmanın Faydaları” başlıklı haberinde,
“Kadınlara ödün vermeleri gerektiğini öğütlemenin biraz gülünç olduğunun
farkındayız. Zaten alttan almadan geçirdiğimiz bir gün yok ki! Bütün
kadınlar doğuştan ödün vermek için şartlanmışlardır. Hem duygusal ve hem
arkadaşlık hem de aile ilişkilerinde.”
denilmekte ve geleneksel kadın kimliğine gönderme yapılmaktadır. Geleneksel kadın
kimliğinde kadının “fedakâr eş, anne” şeklinde konumlandırıldığı düşünüldüğünde,
sözkonusu metinde de “her kadının doğuştan ödün vermek için şartlandırıldığına” dair
inancın satırlar arasında sunulduğu görülmektedir. Haberde okuyucu mektuplarına da
yer verilmekte ve geleneksel yaşam biçiminin önemli kurumlarından sayılan evlilik,
nişan gibi faaliyetlere değinilmektedir. İçerikte;
“Murat’la arkadaşlarımız aracılığı ile görüşüyorduk. Zaten görüşmelerimiz
hep tesadüfî oluyordu, üstelik bir anda onun eski kız arkadaşlarından biri
ortaya çıktı ve hep beraber görüşmeye başladık. Ben de ona ilişkimizin
nereye gittiğini sordum. Ben bunu sorgulamaya başladığım zaman o biraz
kaçar gibi oldu ama sonrasında bana gelip bu ilişki konusunda ciddi olup
olmadığımı sordu. İkimiz de aynı şeyleri hissettiğimiz için altı ay sonra
nişanlandık, diye belirtiyor yasemin”
denilmekte, okuyucu mektupları sunulmakta ve flört döneminin evlilik öncesi tanışma
niteliği taşıdığı görülmektedir.
1.a. Özel Alanda (Ev İçi Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Bebeğin içinde doğduğu toplumun, onu, kadın ve erkeğe uygun görülen davranış
kalıpları uyarınca şekillendirmesi olarak tanımlanan “toplumsal cinsiyet kavramı”,
çocukların beslenme tarzlarından, giysilerine, oyuncaklarına, kitaplarına, çizgi filmlere,
bilgisayar oyunlarına, ders kitaplarına kadar uzanan ve her iki cinse uygun olduğu
varsayılan imgelerle donatmaktadır. Bu doğrultuda, bireyler üzerlerine yüklenen “erkek
ve kadın kimlikleriyle” yetiştirilmektedirler. Dolayısıyla toplumun her alanına toplumsal
cinsiyet olgusu yansımaktadır. Ele alınan derginin Şubat sayısında, “Erkek Egosu
154
Denen Şey” başlıklı haber bulunmakta ve haber içeriğinde “Erkeklerin bizden farklı
düşünmelerine ve davranmalarına neden olan şey ne? Egoları mı?” alt başlığıyla, erkek
ve kadın kimliklerinin farklılığı vurgulanmaktadır. Haberin içeriğinde;
“Kadın ve erkek birbirimizden o kadar farklıyız ki…Bir elmanın iki yarısı
olabilir miyiz acaba? Fiziksel olarak farklılıklarımız zaten ortada. Ya kişilik
yapımızdaki farklılıklar. Kadın ve erkeği tanımlayan kelimeleri ya da
deyimleşmiş sözleri siz de biliyorsunuz. Kadın duygusaldır, sıcaktır,
vericidir affeder… Erkek ise mantıklıdır mesafelidir, gururludur gibi
tanımlamaları..”
denilmekte ve kadın-erkeğin yaratılışındaki (yani doğumla kazanılmış cinsiyetine uygun
rollerine bürünme) farklılıkların gündelik hayattan kelime kullanımlarına dek uzandığı
belirtilmektedir. Metinde;
“Erkeklerin çocukluktan itibaren “Her işin üstesinden gelebilir, erkek
adam dediğin güçlüdür, başarılıdır” durumuna şartlandırılmış olmasının
altında belki de bunlar yatıyor.”
cümleleri ile söz konusu farklılık pekiştirilmekte ve cinsiyet farklılıklarının çocukluktan
itibaren toplum tarafından maniple edilen yanı olduğu ortaya konmaktadır.
Bireylerin cinsiyet ile edinmiş oldukları kimlikleri, içinde yaşanılan toplumun
onlara uygun gördüğü şekillerde var olmakta yani kişi doğum ile kazanmış olduğu
cinsiyet kimliğini daha sonra toplumsal yaşantısı sonucu kazandığı özelliklerle
bütünleştirerek, kadın ya da erkek olarak sahip olduğu cinsiyetle ilgili yorumları, içinde
bulunduğu toplumun ortak değer ve inanışları ile belirgin hale getirmektedir. Toplumsal
cinsiyet olarak tanımlanan bu özellik derginin birçok haber içerik ve fotoğrafına
yansımaktadır. Derginin Nisan sayısının “Neden Anlaşamıyoruz Demeyin, Çünkü Erkek
Budur” başlıklı haberinde ise, erkeklerin “erkek olduğu düşünülerek” yetiştirilmesinden
kaynaklı davranış farklılıkları bulunduğu pekiştirilerek ve kadın bireylerin “anne” rolü
ile erkek davranışlarında sorumlu oldukları belirtilmektedir. Metinde;
“Erkeklere hiç öğretilmez mi, kadın ruhunun incinmeye gelmediği?
Erkeklere öğretilemez mi biraz hassas olmaları? Bu noktada çuvaldızı
annelere mi batırmak gerekiyor, hani oğullarını yetiştiren annelere! Peki ya
babalar? Babalar oğulları için annelere şunu demez mi? “Kız gibi hassas
155
yetiştirme şu oğlanı erkek adam ağlamaz vb.” Demek ki anneler uğraşırlar
oğullarının duyarlı olmaları için. Demek ki babalar annelerin bu
uğraşlarını engeller. Böylelikle kaba babaların kaba oğulları olur.
Kadınlar da onlara âşık olur.”
denilmekte ve erkeklerin kadın ruhundan anlamama sorunu, anne-baba faktörü ile
ilişkilendirilmektedir. Derginin erkek hassasiyetine ilişkin yaklaşımı, kadınların
sözkonusu kaba erkeklere adeta bir kısır döngü şeklinde âşık olmaları perspektifi ile
eleştirilmektedir.
Ele alınan Cosmopolitan dergisinin Mart sayısının “Bir İlişkide Yapmanız
Gerekenler” başlıklı haberinde ve yine Mart sayısının “Sevgilinizi Rahatlatacak 10
Yöntem” başlıklı haberlerinde, kadın kimliğinin yeniden inşa edildiği ve erkek
egemenliğinin örtülü bir şekilde sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.
Mart sayısının “Bir İlişkide Yapmanız Gerekenler” başlıklı haberinde, kadınların
ilişkiye dair yapması gereken kurallar maddeleştirilmekte ve erkekleri mutlu etmek için
neler yapılması gerektiği sıralanmaktadır. İçerik olarak yine aynı mesajlar içeren
“Sevgilinizi Rahatlatacak 10 Yöntem” başlıklı haberde ise, sevgiliniz (erkek
arkadaşınız) yorgunsa, onu rahatlatmak için kadının yapması gerekenler ön plana
çıkarılmaktadır. Söz konusu önerilerin; “ayak masajı, rahatlatıcı
yemekler, müzik dinletmek, onunla sevişmek, farklı davranın,
birlikte duş alın” başlıklarından oluştuğu ve haber fotoğrafında da
kadının sevgilisine ayak masajı uyguladığı anlaşılmaktadır. Haber
içeriğinin ve fotoğrafının birbiriyle bağıntılı olduğu görülen
Mart, Ek 46
haberde, bir yandan modern kadın göstergeleri söz konusu iken öte
yandan erkeğini rahat ettirmeyi hedefleyen geleneksel kadının izleri görülmektedir.
(Cosmopolitan, Mart, 2007, s. 250- Bknz. Ek: 46).
1.b. Özel Alanda (Ev içi Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır.
1.c. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Çalışan Kadının Temsili
Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır.
2. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Tüketen Kadının Temsili
156
Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır.
2.a. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Toplumsal Cinsiyetçi Rol Ayrımı
Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır.
2.b. Kamusal Alanda (Ev Dışı Alanda) Kadın-Çocuk İlişkisinin Ele Alınışı
Kategoriye ait veriye ulaşılamamıştır.
3. Postmodern Toplumda Kadın Kimlikleri
3.a. Tüketen Kadın Kimliği
Tüketim kültürünün öne çıkan en önemli başlıkları arasında “beden kavramı”
gelmektedir. Beden üzerinden cinselliğin “mit” haline dönüştürüldüğü ve çiftlerin ilişki
(flört- partnerini mutlu etme vb) anlayışı, sıklıkla cinselliğin önemsenmesi ile
pekiştirilmektedir. Haber içeriklerinde ve fotoğraflarda cinsel söylemlerin ve erotik
fotoğrafların yer aldığı görülmektedir.
Ele alınan derginin Şubat sayısının “Sansürsüz Seks” başlıklı haberi de ilişki
anlayışının bu “yeni” boyutu ele aldığı anlaşılmaktadır. Haberde “En Özel 10 Yatak
Odası Sorusu” başlığı ile verilen mesajın, bireyin cinsellikle ilgili sorulan sorulara
yanıtlar verebilmesini sağlamak üzerine kurulu olduğu kabul edilmektedir. İncelenen
pek çok haberde ön plana çıkarılan özdeşim noktalarının yeni kadın kimliği (Cosmo kız)
ve gündelik modern hayatlar olduğu görülmektedir. Haber
metninde;
“Bir Cosmo kızı olarak hem kendi vücudunuzun hem
sevgilinizin vücudunun zevk haritasını ezberlemişsinizdir.
Yine de öğrenmenin yaşı
Okurlarımızdan
gelen
ve sınırı
sizin
yoktur diyoruz.
kafanızdaki
Şubat, Ek 47
bilmecelerin
çözülmüş olması en büyük hedefimiz”
sözleriyle, dergi okuyucu kitlesine, erkek bedeni-cinsel haz ilişkisi üzerinden
yaklaşmaktadır.
fotoğrafında,
Haber içeriğiyle haber fotoğrafı ilişkisi ise bağıntılıdır. Haberin
kadın
ve
erkek
yatakta
ve
mutlu
görüntülenmektedir(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s. 134- Bknz. Ek: 47).
157
bir
biçimde
Kadının elinde bulunan kâğıtta büyük harflerle yazılmış olan S harfi kullanımı
“sansürsüz seks”in baş harfi ya da seksle ilgili “soru” kelimelerinin baş harfine vurgu
yapmaktadır. Yine bu metinlerin ön plana çıkarıldığı bir başka haber başlığı ise, Ekim
sayısının “Erkeklerin Gizli Düşlerini Ortaya Çıkarın” başlıklı haberinde görülmektedir.
Haberde, cinsellik ve cinsel söylemler dikkat çekicidir. Metinde;
“Erkeklerin en sevdiği fantezilerin, seksi bir yabancıyla çılgınca
sevişmekten ya da grup seks yapmaktan ibaret olduğunu düşünüyorsanız
yanılıyorsunuz. Sevgiliniz yatakta dominant olmanız için çıldırıyor ve
dizginleri elinize geçirmenizi bekliyor”
sözleriyle, cinsel hayatta kurulabilecek olan yeni dünyanın “fantezi dünyası” olduğuna
işaret edilmekte ancak bu dünyanın dominant karakterinin yine kadın olabileceği
vurgulanmaktadır. İçerikte, başarılı bir cinsel yaşamın sorumluluğu da kadına
yüklenilmektedir
Dergide “sevgi, aşk” gibi olgular tüketim kültürü içerisinde ele alınmakta
pırlanta, elmas, altın vb. ürünler “mutluluğun”, “sevginin”, “aşkın” tanımı haline
gelmekte ve tüketim odaklı yaşam tarzı hedef kitleye maniple edilmektedir. Derginin
Şubat sayısında “Aşkınız Lava ile Alevlensin” başlığıyla “Sevgililer Günü”ne özel
olarak ve “aşk”ı sembolize eden elmas yüzüklerin reklamı yapılmakta okuyucu kitlesine
“Sevgililer Gününe” özel hediye seçenekleri sunularak hedef kitle etki altına alınmaya
çalışılmaktadır. Lava elmas modeli haberde “lav” kelimesi ile özdeşleştirilerek “lava
ile alevlensin” benzetmesi kullanılmaktadır. Metinde;
“Dünyanın en büyük elmas üreticisi De Beers Şirketler Grubunun
pazarlama ve satış kolu DTC’nin Türkiye Ekibi tarafından 2006 yılının son
aylarında yaratılan Lava, hem tasarımı hem de ifade ettiği anlam ile büyük
ilgi görüyor. Aşklar Lava ile canlanıyor. İş ve ev hayatındaki günlük yoğun
tempoda en mutlu çiftler dahi zaman zaman aşk sözcükleri söylemeyi
unutabiliyor. İşte Lava sevgi dolu bu beraberliklerdeki aşkın yeniden
alevlendirilmesi için harika bir fikir..”
158
denilmekte ve pırlanta sevgiyi sembolize eden bir araç haline dönüştürülerek,
okuyucular tüketime yönlendirilmektedir.
Haberin fotoğrafı da içeriğiyle uyum içerisinde bulunmaktadır. Bir kadın ve
erkeğin öpüşme anları resmedilerek, dudaklarının arasında da reklamı yapılan ürün
konumlandırılmaktadır(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s. 264, Bknz. Ek:49).
3.b. Süper Kadın Kimliği
Her alanda başarılı, tüketen, formunu koruyan, diyet yapan, makyajına önem
veren, güzel giyinen, çalışan, iyi bir eş, anne olan vb.. özellikler olarak tanımlanan
“süper kadın” imajı, derginin birçok haberinde kendini göstermektedir.
Cosmopolitan dergisi Mart sayısını “Kadınlar Günü” nedeniyle “kadın olmaya
dair hikayeler” adlı haber başlığıyla sunulan haber, birçok alanda başarılı, modern
kadınların hikayelerine ayrılmaktadır. Haberde süper kadın olarak tanımlanan hem
evinde (iyi bir anne, iyi bir eş olarak) hem de işinde başarılı 20 kadınla röportaj
yapılmaktadır.
“Kadın olmak güç, tutku, sevgi, üretkenlik, duygu başarı, sorumluluk ve
fark demek. İçindeki gücü keşfeden, kendine güvenen duygularını iyi
yöneten bir kadının işle veya özel yaşamla ilgili hiçbir sıkıntısı olamaz.
Kadına annelik şefkati ve koruma içgüdüsü daha kromozomların
belirlendiği gün geliyor. Doğduğu andan itibaren tüm kadınların içinde bu
enerji ve güç var. Önemli olan bu güce inanmak ve farkına varmak.”
cümlelerinde, kadınların iş ve özel yaşamda başarıyı kendilerine
güven ve inançla sağlayacağı vurgulanmaktadır.
C. Haber İçeriklerinde Kadın-Erkek Etkileşimi Temsilleri
1. Biçimlendirilmiş Kadın ve Erkek Bedenlerinin
Haber İçeriklerinde Temsili
Şubat, Ek 49
Dergide erkek ve kadın modellerinin cinselliği çağrıştıran
illüstrasyonlarla sıkça karşılaşılmaktadır. Ocak sayısının “Erkek Avcılarını Korkutun”
159
başlıklı
haberinde,
kadınların
erkeklerini
(partnerlerini)
sahiplenmesi gerektiği yoksa erkek avcısı olan diğer hemcinslerine
sevgililerini
kaptırabilecekleri
vurgulanmaktadır.
Haberin
illüstrasyonunda, kadın ve erkeğin deniz içerisinde birbirine temas
eden bedenleri ile cinsellik vurgulanmaktadır. Deniz içersinde
“sevgiliyi kaybetme tehdidini” ifade edilmekte ve öteki kadın
kimliğine gönderme yapılmak amacıyla dişi bir köpek balığı
Ocak, Ek 50
kullanılmaktadır(köpekbalığının dudaklarına ruj kullanımı ile
yapılan vurgu). Özel hayatın korunmasına ilişkin sorumluluk haber içeriğinde, kadına
verilmektedir. (Cosmopolitan, Ocak, 2007, s.58- Bknz. Ek:50),Metinde;
“Erkeğinizin etrafında dişi köpek balıklarının kaynadığını görürseniz
hemen müdahale edin!”
denilmekte ve haberde erkeği elinden alan kadınlar için “erkek yiyicileri” tanımı
kullanılmaktadır. İçerikte;
“Başka bir kadının gözü erkeğinizdeyse, bunu hissetmemeniz mümkün değil.
Beraber olmasalar da partneriniz sizi aldatmasa da o kadının gözünün
onda olduğunu ve dikkatli davranmazsanız sizinkinin de gözünün o kadına
doğru kayabileceğini unutmayın. ‘Erkek yiyicileri dediğimiz kadınlar,
erkekleri etkilemeyi çok iyi bilirler ve bunu o kadar belli ederler ki, erkekler
bu açık ve cesur tavlanma hareketlerine mutlaka cevap verirler”.
sözleriyle, Dona David Lusterman’ın “Infidelity: A Survival Guide” (Aldatma –
Hayatta Kalma Rehberi) adlı kitabından alıntı yapılarak haber desteklenmektedir.
İçerikte, erkek yiyiciler olarak nitelenen kadınların “aktif” oysa aldatmaya göz yuman
erkeklerin ise “pasif” olarak konumlandırıldığı görülmektedir.
Cinsellik ve beden olgularının bu kadar göz önüne çıkmasının temelinde
kapitalizm yatmaktadır. Küreselleşmenin151 eski adresi olan kapitalizm, tüketim ve
gösteriş üzerine kurulu olduğu için bedeni önemsemektedir. Küreselleşme kültürü
bedenin haz almasına dayanmakta beden duyarlılığı yüksek ve tavında bir haz aracı
151
Zygmunt Bauman, Parçalanmış Hayat Postmodern Ahlak Denemeleri, Çev: İsmail Türkmen, İstanbul: Ayrıntı,
2001,ss.157-159.
160
olmaktadır. Bu haz, cinsel, midesel ve fiziksel egzersizden alınan hazları içermektedir.
Artık tartışmasız özel mülk olan beden, heyecan verici büyüleyici, çıldırtıcı ve mest
edicidir. İncelenen derginin Şubat sayısının “Cosmo Erkek” bölümünde ise “Tutkunun
Vücut Dili” başlıklı habere rastlanılmaktadır. İçerikte, erkek
bedeninin metinde belirtilen haz aracı, tüketim nesnesi olduğu
görülmektedir152. Haberde, “Sizden hoşlandığını biliyorsunuz?
Acaba onun en edepsiz düşüncelerinin ana karakteri de siz
misiniz? Bunu gösteren birtakım işaretler vardır. Bunlar çok
masumane görünebilirler ama artlarındaki anlamın “masumluk”la
en ufak bir ilgisi yoktur.” sözleriyle, söylemlerin ikili ilişkilerde
cinselliği taşıyan arka planlara sahip olduğu belirtilmekte ve kadın
okuyucuların
bu
alt
mesajları
alımlayabilmesine
Şubat, Ek 51
dikkat
çekilmektedir.
Haberin fotoğrafına bakıldığında ise, fotoğrafta üstü çıplak bir erkek model ve
erkek modele bakan, güzel, üst bedenin açıkta bulunduğu, mini elbise giyen kadın
model kullanılmaktadır(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s.88–Bknz. Ek:48). Haberin devamı
niteliği olan diğer sayfanın fotoğrafında da yine erkek bedeninin “obje” olarak
sunulduğu
ve
“tüketilen
erkek
bedeni”nin
pekiştirildiği
anlaşılmaktadır153(Cosmopolitan, Şubat, 2007, s.88 –Bknz. Ek:51).
Derginin “Cosmo Erkek” bölümünde ise, erkek bedenlerinin kullanıldığı ve
erkeklerin doğal yapısı gereği “çapkınlık, aldatmak” gibi özelliklerin bulunduğu
vurgulanmaktadır. Temmuz sayısının “Yaramaz Erkek Özelliği Açığa Çıktı” başlıklı
haberinde de, erkekler çıplaklığıyla ön planda yer almakta ve “aldatmak, sekse
düşkünlük, çapkınlık gibi” kavramlar, “yaramaz” kelimesiyle meşrulaştırılmaktadır.
(Cosmopolitan, Temmuz, 2007, ss. 100-101, Bknz. Ek: 52-53-54). Metinde;
152
Bknz. Derginin Nisan sayısının “Bay Mükemmel Yatakta Bay Vasat Olursa”, s. 230 başlıklı haber aynı
kategoride yer almakta ve kadın-erkek iletişim modelini örnekleyen mesajlar taşımaktadır.
153
Bknz: Derginin Mart sayısının “Sevgilinizin Bayılacağı Sürpriz Dokunuşlar” s. 66 ve “Erkeklerin
Paylaşmaktan Çekindikleri Yatak Odası Korkuları” s.196 ve Haziran sayısının “Cinsel Çekimin Sırları” s.210
başlıklı haberleri bu kategoriye örnek oluşturmaktadır.
161
“Konu seks ve ilişkilere geldiğinde erkeklerin davranışları DNA’larına bağlı
olarak önceden tahmin edilebilir. Tipik erkek imajının arkasındaki gerçeği öğrenmek
için okumaya devam edin” sözleriyle ve “ Aldatmak için doğmuş olabilir: Bir erkeğin
yüzük parmağı işaret parmağından daha uzunsa henüz anne karnındayken bile
kendisinde büyük miktarda testosteron olduğunu anlayabilirsiniz. Bunun sonucu olarak
seks dürtüsü daha fazla olacaktır. O nedenle yoldan çıkmaya da daha eğilimlidir”
denilerek erkeğin aldatmasının doğal olduğu ve bu durumun genlerinden kaynaklandığı
vurgulanmaktadır154.
Derginin Haziran sayısının “Cosmo Man” bölümünde de yine erkek bakış
açısıyla kadın kimlikleri inşa edilmektedir. Haziran sayının “Mükemmel Kız Arkadaşı
Olmanın 9 Yolu” başlıklı haberinde kadın okuyucuya seslenilmekte ve derginin idealize
ettiği kadın modeline uygun davranmanın ve belirtilen 9 yol ile “mükemmel” olmanın
kılavuzluğu üstlenilmektedir. Metinde;
“Bir erkek için iyi bir kız arkadaşı olmanın ne anlama geldiğini merak
Temmuz, Ek 52
Temmuz, Ek 53
Temmuz, Ek 54
ediyor musunuz? Öyleyse sıkı durun: Men’s Health dergisinin erkek
editörleri bu evrensel sorunun cevabını veriyor. Onların kaleminden tüm
zamanların bu en ilgi çeken konusunu okuyabilirsiniz.”
alt başlığıyla konuya dikkat çekilmeye çalışılmaktadır.
Dergide kadınlara “Bizimle ve bize gülün, Dışarıda sevginizi Gösterin, Canımız
sıkkınken bizi öpün, Dikkatlice iltifat edin, Arkadaşlarımızı etkileyin, Arkadaşlarımızla
154
Bknz: Derginin Haziran sayısının “Erkeklerden 75 Seks önerisi” s. 92, “Kız Arkadaşınız Yatakta Gerçekten
Tatmin Oluyor Mu?” s. 244 ve yine Haziran sayısının “Erkeklerin 10 Cinsel Arzusu” s. 270 başlıklı haberleri
aynı kategoride yer almaktadır.
162
zaman geçirmemize izin verin, Ruh halimizi yumuşatın, Ön sevişmeyi keşfedin” gibi
önerilerde
bulunulmakta
ve
kadın
tarafından
erkeğin
yüceltilmesine önem vermektedir.
Kadın bedeninin arzu edilen nesne olması, yazılı basının
kadın imajına da yansımaktadır. Kadın kimliği bu şekilde, kadın
bedeni üzerinden kurulmakta ve “beden” erotik bir seyirlik hale
dönüştürülmektedir. Derginin Mart sayısının “Seks Molası Cinsel
Hayatınızın Kalitesini Arttırır Mı?” başlıklı haberinde kullanılan
Ekim, Ek 55
fotoğrafların yine kadın bedenleri üzerinde tercih edildiğini ortaya
koymaktadır. Haberde kadın-erkek ilişkilerin inşasının cinsellik üzerinden kurulduğu
gözlenmekte ve estetik, güzel, bakımlı bedenler ile özdeşim yaratılmaya çalışılmaktadır.
Aynı anlayışla Ekim sayısının “Her Cosmo Kızının Seks Hakkında Bilmesi
Gerekenler” başlığı dikkat çekmektedir. Derginin yeniden inşa ettiği kadın kimliğine
(özellikle Cosmo kızına) gönderme yapılmakta ve cinsel hayat
üzerine bilgiler verilmektedir. Haber içeriğinde ve fotoğraflarında
“tamamen çıplak, cinselliği çağrıştıran, genç, güzel, bakımlı kadın
bedenleri
ve
erkek
bedenleri”
konumlandırılmaktadır(Cosmopolitan, Ekim, 2007, s. 184 – Bknz.
Ek:55).
Küreselleşmenin inşa ettiği tüketici konumuna indirgenmiş
birey, tüketme olgusunu esas almakta ve bu tüketme olgusu içinde
Eylül, Ek 56
en önemli öğeyi de beden kavramı oluşturmaktadır. Bu yüzden
“beden” çok büyük öneme sahip olmakta ve beden konusu derginin Eylül sayısında,
“Erkekler Yatakta Ne İster” başlığ ile ele alınmaktadır. Haberde derginin idealize ettiği
kadın konumlandırılmakta ve “Bir erkeğin mükemmel bir kız arkadaşta ne aradığını
biliyor musunuz? Cosmo sizler için erkeklerin bir ilişkiden gerçekten ne beklediğini
açıklıyor” yaklaşımıyla, gönderme yapılan kimlik “mükemmel bir kız arkadaş”
tanımlamasıyla pekiştirilmektedir. “Mükemmel kız arkadaş” tanımıyla, kadının cinsel
yaşamda erkeğini tatmin eden, güzel bakımlı ve cinselliğiyle ön planda tutan birey
163
olarak çabalamalıdır ve dergi de bu doğrultuda gerçek bilgileri veren kılavuz görevini
üstlenmektedir.
Haberin fotoğrafı içerikli ile uyumlu halde düzenlenmektedir. Fotoğrafta, erkeğin
üst bedeninin açık(çıplak) kullanıldığı, kadının ise iç çamaşırı ile sevgilisine yaklaştığı
hissettirilmektedir. Bu doğrultuda, kadın ve erkek bedenlerinin kullanılarak ikili
ilişkilerin cinsellik üzerinden yapılandırıldığı anlaşılmaktadır(Cosmopolitan, Eylül,
2007, s.208- Bknz. Ek:56).
Dergi ikili ilişkilerde cinselliği ve cinsel söylemleri ön planda tutmakta, okuyucu
kitlesi evlilik öncesi cinsel deneyime özendirilmekte ve ilişkilerin bu şekilde yaşanması
gerektiği vurgulanmaktadır. Bu yaklaşımın postmodern dünya ve postmodern ilişkileri
pekiştirecek şekilde olduğu kabul edilmektedir. Eylül sayısının “Her Çiftin
Karşılaşacağı 5 Seks Sorunu” başlıklı haberde, “her çiftin karşılaşabileceği” sözleriyle
durum genelleştirilmekte ve hedef okuyucu kitlenin sözkonusu genelleştirme içinde
sorunları silikleştirilmektedir. Metinde; “20’li 30’lu yaşlardaki pek çok kadın erkek
arkadaşlarını yatak odasındaki sorunlarıyla yüzleştiriyor. Cosmo, bunun yerine size en
büyük yatak sorunlarının üstesinden gelmeniz için önerilerde bulunuyor.” denilerek, bir
yandan başlık desteklenmekte öte yandan da ilişkilerde yaşanması olası sorunlara dikkat
çekilmektedir155.
2. Kadın-Erkek Cinsiyet İlişkilerinin İnşası
Postmodern yaşam biçiminde tüm yapıların hızla tüketildiği bilinmekte bu
doğrultuda da ikili ilişkileri yaşama tarzının da değiştiği gözlenmektedir. Cosmopolitan
dergisinin internet sitesinde yapılan forum köşesini haberleştirdiği Ocak sayısı “Evliliğe
Sıcak Bakmıyorsa” başlıklı haberinde de bu düşünce açıkça görülebilmektedir.
Dergide gençlerin büyük bir çoğunluğu evlilik öncesi cinsel deneyimler
yaşamakta ve haberin başlığından anlaşıldığı üzere evlilik fikrine erkeklerin pek sıcak
bakmadığı belirtilmektedir. Forumdan alıntı yapılan haberin içeriğine bakıldığında,
erkekler gibi kızların da evlilik fikrini gerekli görmediği de savunulmaktadır. Kadın-
155
Bknz: Cosmopolitan dergisi Ağustos Sayısı “Ortamı Ateşlendirmek İstediğine Dair 4 İşaret” s.68, Ağustos
sayısı “Yatakta Unutulmaz Olmanın Yolları” s.124 ve Eylül Sayısı “Onunla Yakınlaşmanın Eğlenceli 50 Yolu”
s.230 aynı kategoride değerlendirilmekte yine cinsel söylem ve cinsel içerikli haber fotoğraflarıyla ön plana
çıkmaktadır.
164
erkek ilişkilerinde anın yaşanması, önemli olanın ilişkinin iyi gitmesi gerektiği
vurgulanmakta ve forumdan birkaç örnek şu şekilde sıralanmaktadır.
“Bence önemli olan bir erkeğin evliliğe sıcak bakması değil, önemli olan o
erkeğin karşısındaki kişiye davranışları. Bir erkeği sıkmadan düşünmesine
izin verip beklemek en güzeli çünkü o zaten sevdiğinden eminse geri gelir.”
(Çiğdem, 19, Kocaeli- Cosmopolitan, Ocak, 2007, s.44).
Metinde
ikili
ilişkilerde
odak
noktası olarak
erkek
egemenliğinin
alındığı
gözlenmektedir. Diğer metinde;
“Niye onlardan bekliyoruz ki bu teklifi? Belki biz de biz de oyunu onlar gibi
oynamalıyız. ‘Asıl ben istemiyorum evlenmek deyip’ anı yaşamalıyız.”
(Cerenimo, 27, İzmir, Cosmopolitan, Ocak, 2007, s.44)
denilmekte, dergi kadın ve erkek ilişki anlayışının anlık yaşanması gerektiğini
vurgulamakta ve beraber olunması gereken kadın ve erkek kimliklerinin de bu
özelliklere sahip olması gerektiği ifade edilmektedir. Bir diğer metinde ise;
“Birkaç ayı güzel geçirdik diye kesin evlenelim diye bir mantık bence
olmamalı. İlişkimizi olması gerektiği gibi sürdürürüm, zaten birbirimiz için
yaratıldığımız birbirimiz için yaratıldığımızı fark edersek, bir süre sonra
evlenme kararı kendiliğinden alınır. Hem hayatımızda neyin garantisi var
ki? Günü güzel geçirmeye bakın derim.” (Bittersweet, 19, İzmir,
Cosmopolitan, Ocak, 2007, s.44)
gibi örneklerle haberin vurgusunu arttırmaktadır. Cosmopolitan dergisinin Şubat
sayısının "Erkeklerin Anında Fark Ettikleri Şeyler” başlıklı haberinde de erkek
egemenliği altında konumlandırılan kadın kimlikleri (seksi ve çekici bulunan kadın
kimliğinin) tanımlanmakta yine Nisan sayısının “Seks heyecanını kaybetmeyin” başlıklı
haberinde de “beden” kavramını ön planda tutarak, idealize edilen kadın kimlikleri
sunulmaktadır. Metinde;
“Size ilk görüşte vurulmasını mı istiyorsunuz? Erkekleri baştan çıkaran
şeyler arasında koku, kıyafet ve kazara yapılan seksi davranışlar var bizden
söylemesi…” (Cosmopolitan, Şubat, 2007)
165
alt başlığıyla kadın okuyuculara mesaj verilmekte ve en beğenilen kadın olmak için
neler yapılması gerektiği anlatılmaktadır. Beden tüketiminin ön plana çıktığı haberde
erkeklerin kadınları çekici bulma kriterleri, “seksi köprücük kemiği, dudaklar, harika
kokan saçlar, cesur dekolteler, makyaj, seksi yürüyüş vb.” özellikler olarak
sıralanmaktadır. Haberde ayrıca bedenlere ait giysi ve aksesuarların markalaşmış
ürünlerle birleştirilerek reklamları sürdürülmektedir.
Ele alınan derginin Mart sayısında da, kadın-erkek ilişkilerinde, ilişkiye
başlarken dikkat edilmesi gereken hususlara değinilmektedir. “Bir İlişkiye Başlarken
Dikkat Etmeniz Gerekenler” başlığıyla sunulan haberde, “Hayatınızın erkeğini
bulduğunuzu düşünüyorsunuz doğru insan olduğunu gösteren kriterler” alt başlığı ile
sözkonusu hususlar maddeleştirilmektedir. Dergide ikili ilişkiler üzerine sunulan
tavsiyelerin,
postmodern
yaşamın
özelliklerini
destekleyici
nitelik
taşıdığı
görülmektedir. Derginin Nisan sayısının “Sizi Sandığınızdan Daha Mı Fazla Seviyor?”
başlıklı haberinde de, ilişkilerde aldatma anlayışına değinilmektedir. İçerikte;
“Sevgilinizin güzel bir kadına bakması sizi sevmediği anlamına gelmez. Siz
hiç yakışıklı erkeklere bakmaz mısınız? Eski sevgilisiyle arkadaş kalma
konusuna gelince, belki kabul edilmesi zor bir olaydır bu ama sevgilinizin
kadın arkadaşları olabileceğini ve bunlardan birinin eskiden yattığı
sevgilisi de olabileceğini kabul etmelisiniz. Güvensizlik sevgilinizi sizden
uzaklaştıracak olayların başındadır, bunu unutmayın.”
sözleriyle, postmodern ilişki biçiminin (özgür, karşılıksız, geleneksel-modern
değerlerden uzak,
karmaşık vb) pekiştirildiği anlaşılmaktadır.
Öyle ki
Cosmopolitan dergisi, Temmuz sayısının “Kaç Avcı Bir Koca Eder” başlıklı
haberinde ve Kasım sayısının “Modern Zamanların Kadın ve Erkek Savaşları”
başlıklı haberinde de erkeklerin çok eşli olması fikrine karşılık, asıl kadınların çok
eşli olması gerektiği ya da erkeklerin aldatma fikrine karşılık kadınların da
aldatması gerektiği belirtilmektedir. Temmuz sayısının “Kaç Avcı Bir Koca Eder”
başlıklı haberinde;
“Kendisini çok eşli yaratılmış sayan erkeklerin ve onları böyle sanmaya
teşvik eden herkesin yaptığı bence edepsizlikten başka bir şey değil. Eğer
166
kadının çok eşli olduğu bir düzen kurulsaydı her iki taraf da daha çok mutlu
olurdu belki de”
sözleriyle düşünce bir yandan eleştirilmekte öte yandan ise kadınlara verilmesi gereken
özgürlük savunulmaktadır. Söz konusu metnin içeriğinde “belki de” kelimesi dikkat
çekicidir. Derginin şu anki yaşamın böylesi bir şekilde sürdürülmediğine kanaati
bulunmakta ve “edepsizlikten başka bir şey değil” sözleri ile de metni yazan muhabirin
(ya da dergi yayın politikalarının) kimi zaman geleneksel değerlerden kopamadığını da
göstermektedir. Haberin fotoğrafında da kadına verilmesi istenen özgürlüğün, içerikle
bütünleştirildiği anlaşılmaktadır. Zira fotoğrafta, kadının sağ ve sol yanında iki erkek
arkadaşıyla sarılı, mutlu ve erkeklerin ise kadın bedenini sarılı yakınlıkları (el
konumları) kullanılmaktadır(Cosmopolitan, Temmuz, 2007, s.62 -Bknz. Ek:57).
Kasım sayısının “Modern Zamanların Kadın ve Erkek Savaşları” başlıklı
haberinde de teknolojinin erkeklerin aldatma fikrini geliştirdiklerini ve teknolojinin
gelişmesiyle ikili ilişkilerin yozlaşmaya uğradığı ama erkeklerin bu tavırlarına karşılık
kadınların da onları (savaş niteliğinde) aldatması gerekliliği belirtilmektedir. Metinde;
“Aslında erkeklerin bu yüzyılda teknolojinin nimetlerinden daha da
faydalanmaları gerekirken tam tersinin olduğunu görüyoruz. Örneğin
geçmiş zamanlarda cep telefonu ya da internet yoktu. Ama o
dönemin
erkekleri
mum
ışığının
yetersiz
gölgesinde
yazdıkları mektuplarını bin bir zahmetle sevdikleri kadınlara
ulaştırmayı ihmal etmiyorlardı. Şimdi ise ellerindeki cep
telefonları hayatlarında olan kadını aramak yerine o kadını
aldatmaya yarıyor"
denilmekte
kullanımının
ve
erkeklerin
eski
sadakatsizliği
dönemlerde
yaşanan
ile
teknolojinin
“romantizm
Temmuz, Ek 57
ve
bağlılığı(sadakat)” yok ettiği ifade edilmektedir. Metnin devam eden içeriğinde
de;
“Sonuçta kadınlar artık bu savaşta galip gelen taraf olmaya başladılar.
Aldatıldıkları kadar aldatıyorlar, acıtıldıkları kadar acıtıyorlar. O âşık
olduğu adama bağlı, sevgi ve sonsuz güven dolu kadınların yerini kuşkucu
kadınlar aldı. Kuşkudan doğan kavgalar yaşanıyor ve erkekler bu kavgalar
167
sonucunda teknolojinin nimetlerinden yararlanarak başka kadınlarla
olmayı deniyorlar. Kadınlar da onlara inat başka erkeklerle olmayı…”
cümleleriyle, ilişki anlayışına farklı bir boyut getirilmekte ve ilişkide aldatılma kavramı
meşrulaştırılmaktadır.
Derginin Haziran sayısının “Cosmo Men” köşesinde “Erkekler Aldatıyorlar Mı?”
başlıklı haberinde ise, yine “aldatılma” kavramından yola çıkılarak, erkeklerin kendi
ağzından cevapladıkları anketler sunulmakta ve hemen hemen tümünün aldatmayı kabul
eden yaklaşımları olduğu görülmektedir. Haberde erkek egemenliğinin izlerine de
rastlanılmakta ve cevaplarda sadakatsizlik meşrulaştırılmaktadır.
“Bugüne kadar birden çok kızla çıktığın oldu mu? Evet üç kızla..“Hiç yakalandın
mı? Hayır, Profesyonel olarak götürüyoruz bu işi …!”, Eğer karşımdaki kız beni çok
etkiliyorsa aldatırım..” şeklinde diyaloglarla, aldatma kavramı üzerindeki erkek
egemenliği pekiştirilmektedir.
Dergide cinsiyetleştirilmiş bedenlere ve cinsiyetle yüklenmiş özneliklere atıfta
bulunularak, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ön plana çıkarılmaktadır. Haziran sayısının
“Erkek Zihnini Anlamak” başlıklı haberinde de kadın ve erkek kimliklerinin cinsiyet
farklılığı üzerinde durulmakta ve farklılıkların ne olduğu üzerine maddeleştirmeye
gidilmektedir. Toplumsal cinsiyet bağlamında kadın ve erkek kimliğini farklı şekilde
konumlayan dergi, kadın ve erkek ilişkilerinde örtülü olarak her zaman erkek
egemenliğinden yana olmakta ve kadını, erkeğini mutlu etmek ve onu cinsel yaşamında
tatmin etmek için cinsel obje olarak konumlandırmaktadır. Derginin Ekim sayısında ise,
“Erkekleri Âşık Eden Nedir?” başlıklı yer almakta ve kadının erkeğini kendine âşık
etme yolları belirtilmektedir. Ayrıca haberde kadın ve erkek kimliklerinin farklılıkları;
“Kadınların keskin koku duyusu vardır, erkekler kokuların çok farkında
olmaz; kadınlar her türlü detayı hatırlar, erkekler pek hatırlamaz; kadınlar
seksi günlük olarak düşünür, erkekler sürekli bunu düşünür; kadınlar ilgi
duydukları için aldatır, erkekler heyecan için aldatır; kadınlar ayrılıktan
sonra kederlerini belli ederler, erkeler her şey yolundaymış gibi
davranırlar”
cümleleriyle, kadınların duygusal, zayıf yönü ön plana çıkarılmaya çalışılırken, erkeğin
mantıklı, güçlü, cinselliğe düşkünlüğü vb. özelliklerine yer verilmektedir. Haber
168
içeriğinde, “Erkeklerin dinlenmesini sağlamak için 3 ipucu” alt başlığıyla da kadınlara
erkekleri ellerinde tutmalarına yönelik ipuçları sunulmaktadır. Örneğin, “Daha az
kelime kullanın”, “Duygusallaşmayın”, “Sadede gelin” gibi ifadelerle, kadınların
sözkonusu (çok konuşan, fazla detaya giren ve aynı zamanda duygusal yönleri)
özellikleri erkek egemen söylemi destekler biçiminde vurgulanmaktadır. İçeriklerde,
sıklıkla kadının erkeği nasıl memnun etmesi gerektiği, nasıl kendini beğendirebileceği,
nasıl başarılı bir partner olabileceği vb. üzerinden inşa edilen bir süreç görülmektedir,
Dergide yer alan haberlerde cinselliğin büyük kısmı görsel olmasına rağmen
genelde, cinsel söylemleri içeren bir dil yapısının da tercih edildiği anlaşılmaktadır.
(Kadının yarı çıplak vaziyette duruşu, seksi bir kıyafet giymesi, vücudunun üst kısmı
gözüken bir erkek bedeni, kadın bedeninin ve cinselliğinin ortaya çıkarılması için
vücudunu daha fazla açıkta bırakan giysiler, iç çamaşırı, iç giyim, mayo ve bikiniler
giymesi vb.)
Derginin Kasım sayısının “Erkeklerin Cosmo’dan Öğrendikleri” başlıklı haberde
Cosmopolitan dergisinin hedef kitlesine maniple ettiği kadın kimliklerini artık
erkeklerin de tanıdığı belirtilmekte ancak erkeklerin kadınlar hakkında yaptıkları
yorumların sadece kadın cinsellikleri üzerinden kurulduğu görülmektedir. Örneğin,
haberde yer alan ‘Hakkımızdaki gizli bilgileri artık onlar da biliyor” başlığıyla
erkeklerin kadınlar hakkındaki bildikleri kadınlar tarafından da doğrulanarak
desteklenmektedir156. Örneğin metinde;
“Kadınların aklında da seks var ama erkekler kadar değil” (tolga 22), “Bir
sürü insan seks yaparken aileleri tarafından basılmıştır. Yani onların
olduğu zamanlarda bunu yapmak çok da doğru değil”. (Kenan 22),
“Seksten sonra ona sarılmazsam bunu araştırmalarda kanıtlanmış biyolojik
nedeni var (Yavuz 29)”, “Kadınlar bizi üstsüz görmeye bayılıyor. Ama biz
de onları öyle görmek istiyoruz.” (Hakan 25), “Kadınlar üstte olmayı
seviyorlar galiba aslında bende onların orda olmalarını seviyorum.”
(Ahmet 24)”
156
Bknz. Nisan sayısının “Erkekleri canından Bezdiren Davranışlardan biri İğneleme” s. 272, yine Nisan
sayısının “Sizden Vazgeçtiğini Gösteren 4 İşaret” s. 120 başlıklı haberleri aynı kategoride yer almakta ve
erkeklerle ilgili kadınlara öneri ve pratik bilgiler sunulmaktadır.
169
denilmekte ve yorumların kadın kimliğinin sadece “cinsel obje” olarak kullanılan
bölümleri alıntılandırılmaktadır.
3. Haber İçeriklerinde İdealleştirilen Kadın-Erkek Temsilleri
Bireyler toplumsal cinsiyet rolleriyle beraber cinselliği, ilişkiye bakış açılarını ve
ilişkide kadın ve erkek kimliğinden beklenen rolleri de toplumsallaşma süreci içerisinde
öğrenmektedir. Bu bağlamda dergide kalıplaştırılmış(stereotipleştirilmiş) geleneksel
kadınlık ve erkeklik anlayışlarının yıkıldığını ikili ilişkiler sergilenmekte ve evlilik
öncesi flört, cinsellik vb. durumların yaşanabilirliği ön planda tutulmaktadır. Ocak
sayısının “İlişkilerin de Disipline İhtiyacı Var” başlıklı haberinde,
ilişkide her iki tarafın ilişkiye kattığı anlamlar olduğu ve ilişkinin
sağlıklı yaşanabilmesi için, söz konusu ilişkinin disipline edilmesi
gerektiği ifade edilmektedir. Metinde;
“Yaşanan hayal kırıklıkları veya tartışmalar ilişkiyi yıpratır.
Böyle bir durumla karşı karşıya kalmamak, daha sağlıklı ve
uzun soluklu bir ilişki yaşamak için ilişkilerimizi biraz
Nisan, Ek 58
disipline etmeye ihtiyacımız yok mu?
başlığı ile ilişkilerin sorgulanması gerektiği belirtilmekte ve idealleştirilen kadın ve
erkek kimlikleri hedef kitleye sunulmaktadır.
Dergi hedef kitlesine yukarda da bahsedildiği üzere “yeni” erkek ve kadın
kimlikleri inşa etmekte ve bunları “Cosmo erkek” ve “Cosmo kız” gibi terimlerle
tanımlamaktadır. Nisan sayısının “Cosmo Kızlarının Öğrenmesi Gereken 10 Beceri”
başlıklı haberinde dergide inşa edilen kadın kimliğinin (Cosmo kız) nasıl davranması
gerektiği ile ilgili önerilerde bulunulmakta ve pratik bilgiler verilmektedir.
“Barmenin dikkatini çekmek için yapılması gerekenler, beğenilmenin yolları,
makyaj yapmanın detayları vb..” gibi konularda cosmo kızı bilgilendirilmektedir.
Haberin fotoğrafı haber içeriğiyle uyum içersinde bulunmakta ve kalabalık bir barda en
önde ve güzelliğiyle göz kamaştıran cosmo kızını temsil eden bir bayan
görüntülenmektedir(Cosmopolitan, Nisan, 2007, s.248 – Bknz. Ek 58)
Dergide kadın güzelliği ile erkek ise beğenen kişi olarak konumlandırıldığı
haberlere de rastlanılmaktadır. Derginin Haziran sayısının “Bir Erkeğin Kalp Atışları”
başlıklı haberde, kadınların her zaman çekici ve güzel olması gerektiği bunun nedeninin
170
ise, erkeği tarafından sevilmenin ve beğenilmenin bir yolu olduğu
vurgulanmaktadır. Metinde;
“ Son söyleyeceğimiz sözü en baştan dile getirelim: Erkekler
her ne kadar ‘Benim için iç güzellik önemli, fiziki değerlere
çok önem vermem” deseler bile mutlaka dış güzelliğe
bakarlar. Öncelikle bir erkek âşık olduğunu ilk olarak sizi
baştan aşağı süzerek belli eder. Giyiminize, makyajınıza, yüz
Haziran, Ek 59
hatlarınıza, kilonuza, el ve ayak bakımınıza, saçlarınıza, kalçanıza,
göğüslerinize, gözlerinize. Kısacası onun tarafından baştan sona fiziksel bir
sınavdan geçirilirsiniz. Sınav bitiminin ardından “Ne güzel gözlerin var” ,
“Saçlarını çok beğeniyorum”, “Mini etek sana çok yakışıyor”, gibi
iltifatlarla karşılaşmaya başlarsınız. Sözün kısacası, iç güzelliğiniz de olsun
ama yine de siz her zaman güzel ve bakımlı olmaya gayret edin. Çünkü bir
gün mutlaka bir erkek tarafından iltifat alacaksınız.”
sözleriyle kadın güzelliği ile erkek ise beğenen kişi olarak konumlandırılmaktadır157.
Haberin fotoğrafında da haber içeriğine uygunluk söz konusudur. Cinselliği ile ön
planda yer alan kadın ve onu ödüllendirmek için ağzında gül taşıyan bir erkek
resmedilmektedir. (Cosmopolitan, Haziran, 2007, s. 302 -Bknz. Ek:56).
157
Bknz. Derginin Ekim sayısının “Erkekler Estetik Yaptıran Kadınlar Hakkında Ne Düşünüyor” s. 81, Kasım
sayısının “Erkekler Alışveriş Bağımlısı Kadınlar Hakkında Ne Düşünüyor” s.292 başlıklı haberlerde ve Ağustos
sayısının “Erkekler Makyaj Yapan Kadınlar hakkında Ne düşünüyor” s.64 başlıklı haberlerde, erkek bakışıyla
idealize edilen kadın kimlikleri konumlandırılmaktadır.
171
SONUÇ
Kapitalist ideolojinin taşıyıcıları olarak işlerlilik kazanan kitle iletişim araçları,
küreselleşme ile beraber ticari birer işletme haline dönüşmektedir. Kapitalist üretim
anlayışı içinde toplumsal değer yargılarına uygun üretim yapan kitle iletişim araçları,
var olan feodal değerleri olduğu gibi kabul etmekte ve kapitalist ideolojinin izlerini,
hedef kitlesine ulaştırmaktadır.
Kitle
iletişim
araçları
mesajlarıyla
toplumdaki
bireylerin
toplum
ile
bütünleşmesinde, toplumun bir parçası olmalarında, toplumun kültürel değerlerini alıp
yeni değerler üretmelerinde, inanç, tutum ve davranışlarındaki değişmelerde rol
oynamaktadır. Kitle iletişim araçları etkileri ile medya kültürünü de oluşturmakta ve
geleneksel, geçiş, modern ve postmodern toplum yapılarında da etkili olmaktadır.
Gelişen teknolojinin de etkisiyle toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir öğesi haline
gelen kitle iletişim araçları, haber içeriklerinde, kendi yayın politikalarına uygun olarak
kültürel değerleri, kadın ve erkek kimliklerini yeniden inşa ettiği ve tüketicilere bu
yönde maniple ettiği görülmektedir. Söz konusu medyada temsil edilen kadın
kimliklerinden beklenen roller ve bu kimliklerin temsil ediliş biçimleri araştırmanın
amacını oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı odak noktası alınarak medya
şirketlerinin ticari birer kurum ve haberlerin birer endüstri ürün olması dikkate
alındığında, farklı misyon/vizyonlara sahip dergi içeriklerinde kadın temsilinin yeniden
konumlandırılışı ortaya çıkarılmak istenmektedir.
Farklı yayın politikalarına sahip dergiler (geleneksel ve modern), çeşitli fotoğraf,
haber ve diğer yazı içeriklerinde toplumsal cinsiyet ayrımını pekiştiren kadın imajını,
geleneksel ve muhafazakâr kimliğine gönderme yaparak ya da modern kadın
kimliğinden postmodern yapıya doğru farklı konumlarda yansıttığı görülmektedir.
Böylelikle muhafazakâr yayın politikalarına sahip dergilerde geleneksel kadın kimliği
belirginleşirken, modernleşmeyi yayın politikası olarak benimseyen dergiler de, modern
ya da postmodern kadın temsillerini öne çıktığı görülmektedir.
Araştırmanın hipotezini oluşturan bu öğelere ilişkin benzerlikler ve farklılıklar
içerik
analizi(nitel
analiz)
üzerinden
incelenmektedir.
172
Araştırmanın
hipotezi
doğrulanmaktadır. Araştırmada, geleneksel kadın kimliğini temsil eden Bizim Aile
dergisi ve modern kadın kimliğini temsil eden Cosmopolitan dergisinin 2007 yılına ait
12 sayısı dikkate alınarak bir örneklem oluşturulmaktadır. Örneklem için dergi seçimi
aylık sürelerden bir örnek çekilerek düzenlenmektedir. “Ocak, Şubat, Mart, Nisan,
Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık” ayları incelenmeye
alınarak toplam 24 ay incelenmektedir.
Dergilerin yayın politikaları, hem kapak, editör sayfaları, okuyucu sayfaları,
haber metinleri, fotoğraf ve illüstrasyon kullanımlarına yansımakta hem de kadının
içinde bulunduğu geleneksel, geçiş, modern ve postmodern yapının izlerini taşıyan
mesajlarla okuyucuya ulaştırılmaktadır. Araştırmanın alt hipotezini oluşturan bu öğeler
doğrulanmaktadır.
Araştırmada farklı yayın politikalarına göre ele alınan “Bizim Aile ve
Cosmopolitan” dergilerinde, öncelikle okuyucu mektupları, editör sayfaları ve haber
metinleri, belirlenen içerik analiz yönergesine bağlı olarak incelenmekte ve metinlerin
incelemesi sırasında fotoğraf ve illüstrasyon kullanımları da nitel analiz bağlamında
yorumlanmaktadır.
Araştırmada, “Bizim Aile” dergisinin haberlerinde, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı
odak noktası alınarak kadın kimliklerinden beklenen roller ve bu kimliklerin temsil
ediliş biçimleri ile ilgili şu sonuçlara ulaşılmıştır:
Bizim Aile dergisinin kadın okuyucu arasında köprü görevi gören okuyucu
mektupları, bir yandan derginin yayın politikasıyla ilgili bilgi vermekte öte yandan da
derginin hedef kitlesi hakkında “eleştiri ve beğenilerini” rahatlıkla aktarabilmektedir.
Araştırmada, Bizim Aile dergisinin, geleneksel toplum yapısının kadına atfettiği rolleri
benimsediği ve içeriklerini öncelikle İslami yaklaşımlarla desteklediği anlaşılmaktadır.
“İslami kuralları hayat rehberi” olarak sunan içeriklerde, söz konusu kurallar
Kur’anın ayet ve hadisleriyle pekiştirilmekte ve bu doğrultuda yaşamlarını örüntüleyen
bireylerin-ailelerin cennetle ödüllendirileceği sıklıkla vurgulanmaktadır. Okuyucu
mektupları
gönderilerinin,
özellikle
ev
173
kadınlarının
mektuplarından
oluştuğu
anlaşılmakta ve içeriklerde kadın ev içi alanla sınırlandırılmakta “anne, iyi sadık bir eş”
gibi roller atfedilmektedir.
Okuyucuların, Bizim Aile dergisi aracılığıyla, dini yönden beslendikleri ve
okuyucular için söz konusu yayın içeriklerinin rehber niteliği taşıdığı sıklıkla
belirtilmektedir. Okuyucular içeriklerde, sürekli ahir zamanla, ölümle vb. karşı karşıya
getirilmekte ve öteki dünya hazırlık için yapılması gerekenler aktarılmaktadır.
İçeriklerde, kadının örtünmesi, tesettür altına alınıp dini görevlerini yerine getirmesi,
erkeğin yanında ikincil konumda bulunuşu ve ev içi alanda (ev kadını) iyi bir anne
olması vb. üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Okuyuculardan gelen mektuplar ise, içerikleri
beğendiklerine dair bilgilerle donatılmaktadır.
Derginin yayın politikasının, misyon, vizyon ve ilkelerinin net olarak görüldüğü
editör sayfaları ise, okuyucuyla kurulan buluşma noktalarından biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bizim Aile dergisinin editör sayfaları incelememizde yayın politikasına
uygun olarak dini değerler ve kadın kimliği örüntüsünün paralel bir çizgide ele alındığı
görülmektedir. Bizim Aile dergisinin editör sayfaları genelde o ayki sayının haber
içeriklerinin özeti şeklinde düzenlenmektedir. İncelenen sayılarda editörün, dergi yayın
politikasından ayrılmadığını ve özellikle içerik sayfalarını desteklediği görülmektedir.
Editör sayfasının başlıkları da bu doğrultuda, aynı başlığı taşımaktadır.
Muhafazakâr (İslami yaşam tarzı) dünya görünüşüne sahip Bizim Aile dergisinde
kadına yönelik haber analizleri incelendiğinde, kadının dini değerler çerçevesinde
yeniden konumlandırıldığı görülmektedir. Derginin kendi yayın politikasına uygun
toplumsal cinsiyet ayrımını inşa ettiği, erkeğin kamusal alanda yer alması gerektiği ve
kadının ise, aile içi rollerinin pekiştirildiği, İslami değerlere yaslanan bir kadın kimliği
vurgulanmaktadır.
Kadın “anne, sadık iyi bir eş” olarak konumlandırılırken, kadın kimliğinin İslami
değerler çerçevesinde nasıl inşa edileceği vurgulanmaktadır. Bunlar arasında öncelikli
kadının yapması gerekenin örtünmek olduğu, erkeğini mutlu etmenin yollarını arayıp
erkeğine hizmet etmesi ve iyi bir anne olup çalışmaması gibi yaklaşımların ön plana
çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
174
Ele alınan içeriklerde, kadın ve erkeğin dini yükümlülükleri yerine getirmesi ve
günah
işlenmemesi
koşulunda
cennetin
vaat
edildiği
ve
çocuğun
dinsel
sosyalizasyonunda ailenin, özellikle geleneksel toplumda görülen geleneksel geniş
ailenin çok önemli bir unsur olduğu belirtilmektedir. Kadın sürekli dinsel kimliği ile ön
plana çıkarılmakta, haber fotoğraflarında ve haber içeriklerinde de söz konusu
yaklaşıma göre, destekleyici fotoğraflar ve illüstrasyonlar yer almaktadır
Araştırmada, “Cosmopolitan” dergisinin haberlerinde, toplumsal cinsiyet
ayrımcılığı odak noktası alınarak kadın kimliklerinden beklenen roller ve bu kimliklerin
temsil ediliş biçimleri ile ilgili ise şu sonuçlara ulaşılmaktadır:
Okuyucuların geribildirim (feedback) alanları olarak kabul edilen okuyucu
mektupları köşeleri, derginin yayın politikası doğrultusunda hazırlanan haber içerikleri
okuyuculara ulaşmakta ve okuyucular da sözkonusu içeriklere ilişkin görüş, öneri ve
beklentilerini geribildirim olarak dergi yönetimine ulaştırabilmektedirler. Dergiler bu
köşelerin varlığı ile a) hedef kitlelerinin beğenilerini, b) hedef kitlelerinin eleştirilerini,
c) kurumsal kimliklerini oluşturmayı, d) hedef kitle profillerini daha iyi tanımayı
öğrenirlerken, okuyucularda; a) Dergi yönetimine ulaşmak, beğenilerini sunmak, b)
Eleştirilerini sunmak, c) Dergi kimliği ile bütünleşmek ve seslerini duyurmak gibi
avantajları yakalamaktadırlar.
Okuyucu mektupları köşeleri, dergi eşik bekçileri (editör, görsel yönetmen,
redaktör vb.) tarafından gerek içerikleri gerekse de dilsel yapıları ile kontrollü
alanlardır. İncelemeye alınan Cosmopolitan dergisinin hedef kitlesi bu köşelerin
içeriklerine bakıldığında, genç kızlar, genç bayanlar olduğu görülmektedir. Özellikle
derginin “cosmo kızı” yaratma çabası, okuyucuların da bu çabaya karşılık verdiğini
gösterecek şekildedir. Zira okuyucu mektupları içeriklerinde, derginin modern kadını
inşa ediş biçimi övülmektedir.
Cosmopolitan dergisinin editör sayfalarında ise, derginin içeriğine kısaca
değinilmekte ve dergi yayın politikası hakkında da bilgi verilen köşe olma özelliği
taşımaktadır. Cosmopolitan dergisi kadınları her zaman “dişilik” özelliği ile ön planda
yer almakta ve kadın,“güzel” ve “çekici” kadın olarak idealize etmektedir.
175
Dergide maniple edilen bu düşünceler hedef kitle tarafından da onaylanmakta ve
kadın idealize edilen imajına sahip olmak için çaba sarfetmektedir. Bu noktada derginin
kadın bedenlerini özellikle fotoğraf kullanımlarında “yücelttiği” görülmekte ve söz
konusu kılavuz yaklaşım dolayısıyla da haber içeriklerinin diyet, moda, cinsellik,
ilişkiler vb. konularda şekillendirdiği anlaşılmaktadır. Formunu koruyan, diyet yapan,
makyajına önem veren, güzel giyinen, çalışan, her alanda başarılı, tüketen, “süper
kadın” imajı yaratılmaktadır. Dolayısıyla kadın okuyucuların maniple edildiği kabul
edilmektedir. İçeriklerde, “kadının erkeklere nasıl göründüğü, cinsel hayattaki başarısı
ve sorumlulukları, beden politikası vb” bilgiler doğrultusunda kadın, erkek görüşünün
nesnesi konumunda bırakılmaktadır.
Cosmopolitan dergisinde kadına yönelik haber analizleri incelendiğinde, dergi
hedef kitlesi olan kadın okuyucularına, bir yandan idealize ettiği beden formlarına
kavuşmalarını maniple edilmekte diğer yandan da beden formlarına uygun giysi
kullanımı hakkında da bilgi vermektedir. Giyilmesi gereken marka ürünlerin de
reklamının yapıldığı haberlerde, giyilmesi gerekenlerin “şık” ve “beğenilir” olmaları
gerektiği vurgulanırken, tüketim temelinde kapitalist ideolojinin sürdürüldüğü
anlaşılmaktadır.
Araştırmada farklı yayın politikalarına göre ele alınan “Bizim Aile ve
Cosmopolitan” dergileri karşılaştırmalı değerlendirmesinde ise, geleneksel ve
muhafazakâr kadın kimliğine gönderme yapan Bizim Aile dergisinin, erkek
egemenliğinin hâkim olduğu geleneksel toplum yapısının izlerini taşıdığı kabul
edilmektedir. Dergide, kadının gerek aile içindeki gerekse toplum içindeki en önemli
işlevinin “çocuk doğurmak ve bakmak” olduğunu vurgulanmakta, kadın “anne, fedakâr
eş” şekliyle konumlandırılmaktadır. İçeriklerde, kadının doğurganlık vasfının sürekli
öne çıkarıldığı ve kadının ev içi alanla sınırlandırıldığı görülmektedir. İslam dininin
referans noktası alındığı haberlerde dinin, toplumun her düzeyinde, tüm kurumlar
üzerinde yönlendirici ve denetleyici işlevi bulunduğu, kadın ve erkeğe farklı açılardan
yaklaşıldığı görülmektedir. Söz konusu İslam dininin kadına bakış açısı doğrultusunda,
içeriklerin de gerek kadının örtünmesi gerekse de aile sorumluluklarında başarı elde
176
eden
kadınların
“cennet”
ile
ödüllendirileceği üzerine
bilgilerle
donatıldığı
anlaşılmaktadır.
Bizim Aile dergisinde, Kur’an ve hadislerinin hükümlerine dayanılarak erkek
egemen söylem (ataerkillik) pekiştirilmekte ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı
derinleştirilmektedir. Örneğin; kadın ve erkeğin farklı yaratılışta oldukları ve kadına
erkek cinsine göre farklı roller atfedildiği açık olarak aktarılmaktadır.
Cosmopolitan dergisinde ise kadın kimliği, postmodern dönemde kitle iletişim
araçlarıyla yaygınlaşan “tüketen kadın” figürü ile inşa edilmektedir. Kadın bedeni,
cinsel hayatının akışı ve evlilik öncesi cinsel hayatın doğallığı üzerinden
meşrulaştırılmaktadır. Kadın kimliğinin, modern yapıdan postmodern yapıya taşındığı
dergi içeriklerinde okuyucular, tüketim kültürü içinde alışveriş, moda, güzellik, kadınerkek ilişkileri ve beden üzerinden biçimlendirilmektedir.
Dergi hedef kitlesindeki kadın okuyucuları, tüketim odaklı yeni bir “Cosmo kızı”
inşa etmektedir. Cosmo kızı, rahat, bilgili, özgür, karşı cinsi tanıyan (beden, cinsellik ve
ikili ilişkiler açısından), giyimine özen gösteren, modayı takip eden, flört aşamasını
benimseyen, evlilikten uzak vb. olarak sunulmaktadır. Ayrıca Cosmopolitan dergisinde,
kadın bedeni kalıplaştırılmakta ve idealleştirilen bir kadın bedeni ortaya çıkarılmaktadır.
Hem çalışma hayatına atılan ve başarı gösteren hem de eşine, evine ve çocuklara
bakmakla ilgili temel görevini unutmayarak başarı ile yerine getiren kadın olarak ifade
edilen süper kadın kimliği ise, dergi içeriklerinde ele alınmakta ve süper kadın “özgür
ve modern” bir kadın olarak tanımlanmaktadır.
Dergide kullanılan görsel öğeler doğrultusunda kadının inşası “çalışan, güzel,
seksi, bakımlı kadın” üzerinden konumlandırmakta ve erkek kimliği de, “modern,
bakımlı, yakışıklı, cazibeli” olarak belirlenmektedir. Dolayısıyla kadın ve erkek
ilişkilerinin modern bir çizgi oluşturması beklenmektedir. Cosmopolitan dergisi haber
içerikleri incelendiğinde, kadınların bireysel bakımları için (güzellik, diyet, spor,
alışveriş vb) çaba harcayan bireyler olarak yansıtıldığı anlaşılmaktadır.
Her iki dergiye bakıldığında haberde dil ve fotoğrafta ortaya çıkarılan mesajlar,
kimi zaman kadını geleneksel, geçiş, modern, toplum yapılarındaki cinsel kimliği ile ve
177
kimi zamanda tüketici kimlikleri içinde ön plana çıkarmaktadır. Kadının geleneksel
cinsel kimliğinin belirtilmesi için ana mesaj, ataerkilliğin desteklenmesi yönündedir.
Yazılı basının ikinci büyük grubunu oluşturan dergiler, yayın politikalarına uygun
olarak kadını konumlandırırken, muhafazakâr çizgide yer alan dergiler (Bizim Aile)
kadını “anne, fedakâr eş, çocuk doğurmak ve bakmakla yükümlü kadın” şeklinde
konumlandırırken, modernizmin postmodern yapıya taşındığının izlerini taşıyan dergiler
de
(Cosmopolitan)
kadını
“çalışan,
güzel,
seksi,
bakımlı
kadın”
şeklinde
konumlandırmaktadır.
Araştırmaya konu olan toplumsal cinsiyet açısından kadın kimliği, farklı ideolojik
yayın organına sahip dergilerin, haber ve fotoğraflarında farklı içerikler kazandırılarak
sunulmakta, dergilerin yayın politikalarına göre kadın kimliği inşa edilmeye
çalışılmaktadır. Buna göre Temel Varsayım 1 doğrulanmaktadır.
Araştırmaya konu olan toplumsal cinsiyet açısından kadın kimliği, haber ve
fotoğraflarla farklı içerikler kazandırılarak sunulmaktadır. Buna göre Temel Varsayım 2
doğrulanmaktadır.
Haberler, içeriğinde yer alan (haberler ve fotoğraflarında sunulan mesajlar
doğrultusunda) anlatımlarla kitlelere ulaşmakta ve dergilerin yayın politikalarına bağlı
olarak, kadın kimlikleri inşa edilmektedir. İçeriklerde, geleneksel kadını “ev içi” alanda
“anne” olarak konumlandırmakta, modern kadın ise “çalışan kadın ve süper kadın”,
postmodern yapı içinde de kadın, “modayı takip eden, tüketen birey” olarak inşa
edilmektedir. Buna göre Temel Varsayım 3 doğrulanmaktadır.
Dergi haber içeriklerinde ve fotoğraflarda yer alan kadın ve erkek kimlik
kullanımları yeni erkek ve kadın stereotipleri inşa etmektedir. Buna göre Temel
Varsayım 4 doğrulanmaktadır.
Dergi haber içerikleri ve fotoğraflar da modern toplumun inşa sürecinde modern
kültürün değerlerini toplumda yaygınlaştırmakta ve şehirli kadını “modern sunumlar”
biçiminde yeniden üretmektedir. Buna göre Temel Varsayım 5 de doğrulanmaktadır.
178
Genel olarak her iki dergi değerlendirildiğinde, Cosmopolitan dergisi ve Bizim
Aile dergilerinin ayrıldıkları noktanın; geleneksel-modern-postmodern yapı ayrımında
içeriklerini birbirlerinden farklı, benzer noktalarının ise; “erkek egemen beğeniyi (erkek
egemen söylem) üstün tutan” bir yaklaşım olduğu kabul edilmektedir. Araştırma alanını
oluşturan her iki dergininde var olan ataerkil değerleri kabul ettiği, ataerkilliği
pekiştirdiği ve söz konusu yaklaşım ile de kapitalist ideolojiyi toplumsal cinsiyet
ayrımcılığı üzerinden devam ettirdiği görülmektedir.
179
KAYNAKÇA
AKTAŞ, C., (1988). Sistem İçinde Kadın. İstanbul: Beyan.
ATİLA, S., (2006). Toplumsal Değişmenin Aile ve Yaşlılar Üzerine Etkisi.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi:Sakarya Üniversitesi: Sakarya.
BAUDRILLARD, J., (1997). Tüketim Toplumu. Çev: Hazal Deliceçaylı, Ferda
Keskin, İstanbul: Ayrıntı.
BAUMAN Z., (2001), Parçalanmış Hayat Postmodern Ahlak Denemeleri. Çev:
İsmail Türkmen. İstanbul: Ayrıntı.
BERTRAND, J. C., Medya Etiği. Erişim adresi:
http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/kitaplar/medyaetigi/1-1.htm Erişim tarihi:
(3 Haziran 2009).
BİLGİÇ,
E.,
Renklerin
Hayatımızdaki
Etkileri.
Erişim
adresi:
http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=2031 Erişim tarihi: (22 Mayıs 2009).
BİLGİN, N., (2007). Kimlik İnşası. İzmir: Turmaks.
BİLGİN, N., (2008). Sosyal Psikoloji. İzmir: Ege Ünv. Edebiyat Fakültesi.
180
ÇAĞLAR, N., Postmodernist Anlayışta Siyaset ve Kimlik. Erişim adresi:
www.felsefeekibi.com. Erişim tarihi: (05.06.2009)
ÇAKIR, S,. (1996). Osmanlı Kadın Hareketi. İstanbul: Metis.
ÇATALCALI, A., (2000). 1990-1998 Yılları Arasında Yazılı Basının Kadın
Olgusuna Yaklaşımı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, : Ege Ünv: İzmir
ÇATALCALI, A., (2006). National Georaphic Türkiye ve Atlas Dergilerinde
Küresel ve Yerel’in Temsili. Yayımlanmamış Doktora Tezi, : Ege Ünv: İzmir
ÇUBUKLU, Y., (2004). Postmodern Toplumda Kriz ve Siyaset. İstanbul: Kanat.
DAVIES, S.,(2002).
Semiotic Analysis of Teenage Magazine Front Covers.
Davranış Bilimleri-sosyolojinin Ortaya çıkışı Ve Kuramsal Yaklaşımlar. Erişim
adresi:
http://www.dershanemiz.net/davranis-bilimleri-sosyolojinin-ortaya-cikisi-ve-
kuramsal-yaklasimlar-
t1107.html?s=5b378b53ef81c7276aef25f3b302548b&amp.
Erişim tarihi: (23 Haziran 2009).
DEDEOĞLU, A. Ö. & Savaşçı İ., Tüketim Kültüründe Beden Güzelliği ve Yemek
Yeme Arzuları: Kadınların Tüketim Pratiklerine Yansıması. Erişim adresi:
http://eab.ege.edu.tr/pdf/5/C5-S1-2-M9.pdf. Erişim tarihi: (24 Haziran 2009).
181
DEMİRCİOĞLU, N. S., (2000). Boşanmanın, Çalışan Kadının Statüsü ve Cinsiyet
Rolü Üzerine Etkisi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ege Üniversitesi: İzmir.
DİKEÇLİGİL, B. & Ahmet Ç., (1991). Aile Yazıları 2 (Kültürel Değerler ve Sosyal
Değişme). Ankara: Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı.
DOĞAN,
İ.,
Bilginin
Toplumsallığı
Sonu.
Erişim
adresi:
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/40/490/5749.pdf. Erişim tarihi: (16 Nisan 2009).
DOLTAŞ, D., (1988). Postmodernizm, Aporia ve Logos. İstanbul: Toplum ve Bilim.
DOLTAŞ, D., (1991).
Postmodernizmin Getirdikleri ve Götürdükleri. İstanbul:
Çağdaş Düşünce ve Sanat. (Der). İpek Aksüğür Duben &Deniz Şengel
DÖKMEN, Z. Y., (2004).Toplumsal Cinsiyet (Sosyal Psikolojik Açıklamalar).
İstanbul: Sistem.
EGGINS, S.& RICK L., (2000). Difference without diversity: Semantic orientation
and ideology in competing women’s magazines, (Der) Ruth Wodak, Gender and
Discourse, Sage Pub London: Thousand Oaks, New York, Delhi.
ERDOĞAN, İ., (1997). İletişim, Egemenlik, Mücadeleye Giriş. Ankara: İmge.
182
Erten, M., (1999). Nasıl Bir Yerel Yönetim. İstanbul: Anahtar.
FREYER, H., (1957).
Sosyolojiye Giriş.
Çev: Nermin Abadan Unat.
Ankara:
AÜSBF.
GIDDENS, A., (1996). Mahremiyetin Dönüşümü. Çev:
İdris
Şahin. İstanbul:
Ayrıntı.
GÖKÇE, O., (1993). İletişim Bilimine Giriş. Ankara: Turhan.
GÜL,
S.,
Osmanlı
Dönemi
Hareketleri.
Erişim
www.kadiniz.com/makale.php?baslik=osmanli-donemi-gelinlikleri&id=1499
adresi:
–
38
Erişim tarihi: (27 Mayıs 2009).
HEYWOOD, A., (2006). Siyaset. Ankara: Libertes.
IŞIK, C., (2002). Huzurevinde Yaşlılık İzmir Büyükşehir Belediyesi Zübeyde
Hanım Huzurevi Örneğinde. Yayımlanmamış Yüksek lisans Tezi, Ege Ünv: İzmir.
IŞIK, E., (1998). Beden ve Toplum Kuramı, Öznenin Sosyolojisinden Bedenin
Sosyolojisine. İstanbul: Bağlam.
183
KAÇAR, Ö., (2007). ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadının Konumu’ (Türkiye’de Yakın
Zamanlardaki Değişimi Anlamak), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon
Kocatepe Ünv.: Afyon.
KANDİYOTİ, D., (1997). Cariyeler Bacılar Yurttaşlar. İstanbul: Metis.
KAYA, A.R., (1985). Kitle İletişim Sistemleri. Ankara: Teori.
KELEŞ, R., (1976). Kentbilim İlkeleri. Ankara: Sosyal Bilimler Derneği.
KELEŞ, R., (1990). Kentleşme Politikası. Ankara: İmge.
KELEŞ, R., (1992). Yeniden Yönetim ve Siyaset. İstanbul: Cem.
KIRAY, M., (1984). Büyük Kent ve Değişen Aile, Türkiye’de Ailenin Değişimi ve
Toplumsal İncelemeler. Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği.
KIRAY, M., (1964). Ereğli Ağır Sanayiden Önce Bir Sahil Kasabası.
İletişim.
KIRAY, M., (1982). Toplumbilim Yazıları. İstanbul: A.İ.T.İ.A.
184
Ankara:
KONGAR, E., (1976). İmparatorluktan Günümüze Türk Toplumsal Yapısı.
İstanbul: Cem.
KONGAR, E., (1995). Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği. İstanbul:
Remzi.
KONGAR, E., (1986). Türkiye Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Remzi.
KRAMER, E. M. vd., (1995). Strengthening the family implications for
international development, Social change and the family, Tokyo, NewYork Paris:
United
Nations
Univ
Press:
Erişim
http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm
Erişim
adresi:
tarihi:
(25
Haziran 2009).
KURTKAN, A., (1974). Genel Sosyoloji. İstanbul: İstanbul.
KUTSAL, Y. G., (2006).
Editörün Katkı ve Sorumlulukları. Erişim adresi:
www.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/tip/sempozyum4/page67-72.pdf
Mayıs 2009).
KÜÇÜK, M., (1994). Medya, İktidar, İdeoloji. Ankara: Ark.
185
Erişim tarihi: (24
KÜÇÜK, M., (1994). Modernite Versus Modernite. Ankara: Vadi.
MERTER, F., (1990). ‘1950-1988 Yılları Arasında Meydana Gelen Değişmeler
(Malatya Örneği). Ankara: Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı.
MEŞE, G., (1999). Sosyal Kimlik ve Yaşam Stilleri. Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Ege Ünv :İzmir.
MIHÇIOĞLU,
C.,
Halkla
İlişkilerde
Araştırma.
Erişim
adresi:
ankara.edu.tr/dergi/belgeler/sbf/73.pdf, Erişim tarihi: (20 Mayıs 2009).
MILLS, C.W. (1959). The Sociological Imagination. New York: Grove Press. Marian
F. Zeitlin, Ratna Megawangi, Ellen M. Kramer vd., (1995). Strengthening the family
implications for international development, Social change and the family, Tokyo,
NewYork
Paris:
United
Nations
Univ
Pres.
http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm
Erişim
Erişim
adresi:
tarihi:,
(25
Haziran 2009)
OKÇAY,
H.
A.,
(1985).
Çalışmayan
Evli
Kadınlarda
Yaşam
Biçimi.
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ege Üniv: , İzmir.
OSKAY, Ü., (1983). Geçiş Dönemi Tipi Olarak Kömür Havzası Maden İşçisi.
İzmir: Ege.
186
OSKAY, Ü., (1990). Sosyolojik Düşünce Tarihi. İzmir: Ege.
ÖNEN, Engin, (1987).
Germiyan Köylüleri ile Bu Köyden İzmir’e Göçenlerin
Yaşam Biçimlerinim Aile boyutunda Karşılaştırılması. Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi: Ege Ünv: İzmir.
ÖNÜR, Nimet, (1991). Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Kitle İletişim Araçlarına
Yönelimine Aile Yapısının Etkisi (Televizyon- Radyo- Gazete). Yayımlanmamış
Doktora Tezi. Ege Ünv: İzmir:
ÖNÜR, Nimet & Çatalcalı, Ayşe, vd., (2005). Toplumsal Cinsiyet Ayrımının
Kurumlaşmasında Medyanın Rolü.Yayımlanmamış Araştırma Projesi. Ege Ünv:
İzmir.
SAKTANBER, A., Türkiye'de Medya'da Kadın: Serbest Müsait Kadın veya İyi Eş
Fedakar Anne, Der; Şirin Tekeli, (1995). 1980'ler Türkiye'sinde Kadın Bakış
Açısından Kadınlar, İstanbul: İletişim.
SAYIN, Ö., (1990). Aile Sosyolojisi. İzmir: Ege Ünv Edebiyat Fak.
SENCER, Y., (1979). Türkiye’de Kentleşme. Ankara: Kültür Bakanlığı.
187
SMITH, R., İmgeler ve Eşitlik: Kadınlar ve Ulusal Basın. Der: Süleyman İrvan,
(1997). Medya. Kültür, Siyaset, Ankara: Ark Yayınları.
SÖKMENSÜER,
Y.,
Yaşayan
Kıray,
Erişim
adresi:
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7685645. Erişim tarihi: (19 Nisan 2009)
TERKAN, B., (1999). Kadının Toplumsallaşmasında Yazılı Basının Rolü ve Yazılı
Basında Kadın İmajı. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi:
Konya.
TEZCAN, M., (2000). Türk Aile Antropolojisi, Ankara: İmge.
TOKGÖZ, O., (1982). Televizyon Reklamlarının Anne Çocuk İlişkisine Etkileri.
Ankara. AÜSBF Yayını.
TOKGÖZ, O., (1994). Temel Gazetecilik. Ankara: İmge.
TOLAN, B., (1985). Toplumbilimlerine Giriş. Ankara: Gazi Üniversitesi Yayınları.
TÜTENGİL, C. O., (1980). Az Gelişmenin Sosyolojisi. Ankara: Ülken.
188
TÜTENGİL, O., (1975). 100 Soruda Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları.
İstanbul: Gerçek.
UNAT, N. A., (1982). Türk Toplumunda Kadın. İstanbul: Kent.
ÜSTÜN, N., (2003). Felsefe, Modernizm, Liberalizm. İzmir: Ercan.
YALMAN,
A.,
Editör
sorunları
ve
Sorumlulukları.
Erişim
adresi:
ww.ulakbim.gov.tr/cabim/vt/uvt/tip/sempozyum3/019_aydemir.pdf .Erişim tarihi: 24
Mayıs 2009.
YASA, İ., (1970). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları. Ankara:
TODAİE.
YEŞİLTUNA, D. Ç., (1994).
Kentlileşme Sürecinde Bireylerin Siyasal Değer,
Tutum ve Davranışlarına Aile Yapısının Etkisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi. : Ege
Ünv: İzmir.
YILMAZ, A., (1996). Modernden Postmoderne Siyasal Arayışlar. Ankara: Vadi.
ZEITLIN, M. F., Ratna M.Ellen M. Kramer vd., (1995). Strengthening the family
implications for international development, Social change and the family. Tokyo,
NewYork
Paris:
United
Nations
189
Univ
Pres.
Erişim
adresi:
http://www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu13se/uu13se03.htm.
Erişim
Tarihi:
25
Haziran 2009
http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=225 Erişim tarihi; (22 Mayıs
2009).
www.pamukkale.edu.tr/makale/sayı1 Erişim tarihi: (10.06.2009).
http://ansar.de/sosyalbilimler/a/017.htm, (yazar adı ve kaynakça yoktur). Erişim tarihi:
(16 Nisan 2009).
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=45546 , Marks Nerede Yanıldı?. Erişim
tarihi: (16 Nisan 2009).
http://tr.wikipedia.org/wiki/Postmodernizm Erişim tarihi: (04.06.2009)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni_Asya_(gazete) Erişim tarihi: (23 Mayıs 2009).
http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=225 Erişim tarihi; (22 Mayıs
2009).
http://www.basarmevzuat.com/dergi/99-07/a/kulturzenginlikler.htm Erişim tarihi: (23
Haziran 2009).
www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale s. 83, Erişim tarihi: (16 Nisan 2009).
www.saidnur.com Erişim tarihi: (15 Mayıs 2009).
www.universite-toplum.org Erişim tarihi: (10.06.2009).
190
EKLER LİSTESİ
Ek 1: Bizim Aile Dergisinin Kapak Sayfaları
Ek 2: Ocak, 2007, Bizim Aile
Ek 3: Şubat, 2007, Bizim Aile
Ek 4: Mart, 2007, Bizim Aile
Ek 5: Nisan, 2007, Bizim Aile
Ek 6: Mayıs, 2007, Bizim Aile
Ek 7: Haziran, 2007, Bizim Aile
Ek 8: Temmuz, 2007, Bizim Aile
Ek 9: Ağustos, 2007, Bizim Aile
Ek 10: Eylül, 2007, Bizim Aile
Ek 11: Ekim, 2007, Bizim Aile
Ek 12: Kasım, 2007, Bizim Aile
Ek 13: Aralık, 2007, Bizim Aile
Ek 14: Ek 14, Bizim Aile
Ek 15: Şubat, 2007, Bizim Aile
Ek 16: Şubat, 2007, Bizim Aile
Ek 17: Şubat, 2007, Bizim Aile
Ek 18: Nisan, 2007, Bizim Aile
Ek 19: Ek 19, Bizim Aile
Ek 20: Ocak, 2007, Bizim Aile
Ek 21: Ocak, 2007, Bizim Aile
Ek 22: Ek 22, Bizim Aile
Ek 23: Ocak, 2007, Bizim Aile
Ek 24: Mayıs, 2007, Bizim Aile
Ek 25: Ocak, 2007, Bizim Aile
Ek 26: Ocak, 2007, Bizim Aile
Ek 27: Temmuz, 2007, Bizim Aile
Ek 28: Cosmopolitan dergisinin kapak sayfaları
Ek 29: Ocak, 2007, Cosmopolitan
Ek 30: Şubat, 2007, Cosmopolitan
Ek 31: Mart, 2007, Cosmopolitan
Ek 32: Nisan, 2007, Cosmopolitan
Ek 33: Mayıs, 2007, Cosmopolitan
Ek 34: Haziran, 2007, Cosmopolitan
Ek 35: Temmuz, 2007, Cosmopolitan
Ek 36: Ağustos, 2007, Cosmopolitan
Ek 37: Eylül, 2007, Cosmopolitan
Ek 38: Ekim, 2007, Cosmopolitan
Ek 39: Kasım, 2007, Cosmopolitan
Ek 40: Aralık, 2007, Cosmopolitan
Ek 41: Şubat, 2007, Cosmopolitan
Ek 42: Eylül, 2007, Cosmopolitan
Ek 43: Ocak, 2007, Cosmopolitan
Ek 44: Mart, 2007, Cosmopolitan
Ek 45: Temmuz, 2007, Cosmopolitan
Ek 46: Mart, 2007, Cosmopolitan
Ek 47: Şubat, 2007, Cosmopolitan
Ek 48: Şubat, 2007, Cosmopolitan
Ek 49: Şubat, 2007, Cosmopolitan
Ek 50: Ocak, 2007, Cosmopolitan
Ek 51: Şubat, 2007, Cosmopolitan
Ek 52: Temmuz, 2007, Cosmopolitan
Ek 53: Temmuz, 2007, Cosmopolitan
Ek 54: Temmuz, 2007, Cosmopolitan
Ek 55: Ekim, 2007, Cosmopolitan
Ek 56: Eylül, 2007, Cosmopolitan
Ek 57: Temmuz, 2007, Cosmopolitan
Ek 58: Nisan, 2007, Cosmopolitan
Ek 59: Haziran, 2007, Cosmopolitan
TABLO LİSTESİ
Tablo: 1- Toplum yapısı ve aile özellikleri (Modern-Pre-Postmodern aile)
Tablo:2- Toplum yapısı ve aile özellikleri (Pre-Modern ve Postmodern aile)
TÜRKÇE ABSTRAKT (en fazla 250 sözcük):
ÖZET
Toplumsallaşma sürecinde Kitle iletişim araçları(Medya) önemli roller
üstlenmektedir. Medyanın hegemonik bir araç olduğu kabul edilmektedir. Medya
(Gazeteler, dergiler, televizyon, radyo vb) yer verdiği kültürel içeriklerle toplumsal
hegemonyayı yeniden üretmektedir. Özellikle medya içeriklerinde toplumsal
cinsiyet ayrımını ortaya koyan ve pekiştiren yanlar bulunmaktadır. Toplumsal
cinsiyet
ayrımı temelinde kadının ve erkeğin temsili farklı biçimlerde
sunulmaktadır.
Bu çalışmada, “Popüler Kadın Dergilerinde Toplumsal Cinsiyet Ayrımının
Temsili: Cosmopolitan ve Bizim Aile Dergileri” başlığını taşımaktadır. Tezin
konusu; Kitle iletişim araçlarından biri olan dergilerin, (Cosmopolitan ve Bizim Aile
Dergileri), haber içeriklerinde, haber fotoğraflarında, dergi kapaklarında, okuyucu
köşelerinde ve editör sayfalarında yer alan mesajlar üzerinden kadın kimliğinin
nasıl inşa edildiğidir.
Araştırmada, Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının açısından kadın kimliğinin
geleneksel, geçiş, modern ve postmodern değerler çerçevesinde temsili üzerinde
durulmaktadır. Araştırmada, nitel analiz uygulanmaktadır.
İNGİLİZCE ABSTRAKT (en fazla 250 sözcük) :
ABSTRACT
In the process of socialization, mass communication systems (the media) play
important roles. The media is acknowleged as hegemonic means. By the cultural
contexts its dispyals the media (Newspapes, magazines, television, radio, etc.)
reproduces societal hegemonia. In particular, there are certain aspects in the contexts
of the media that show and inculate societal sex dicrimination. Women and men are
presented in different forms on the basis of societal sex segragation.
This study is entitled “Gender Representation On Popular Woman Magazines:
Cosmopolitan And Bizim Aile Magazines” The subject of the thesis: how the female
identity is established via the messages in the content and the photographs of the news,
the magazine covers, readers’ corners and the editor’s pages in magazines
(Cosmopolitan and Bizim Aile magazines).
The research puts emphasis on the representation of the female identity in terms
of tranditional, passing, modern and postmodern values. In the research, quality
analysis is implemented.
ÖZGEÇMİŞ
04.02.1980 İzmir doğumluyum. Orta ve Lise eğitimimi Bornova Suphi
Koyuncuoğlu Lisesi’nde tamamladım. 1999 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim
Fakültesi’ni kazandım. Fakülte yıllarında eğitimim yanı sıra televizyonlarda ve
dergilerde çalışmaya başladım. 2000 yılında TV8’de Haber Muhabirliği görevine
başladım. Bu kurumdan sonra RASYO EKONOMİ DERGİSİ’nde reklam bölümüne
geçtim.2003 yılında ise TATLISES TV ‘de kendi adımı taşıyan “Gülçin’le Seyrü
Sefa” adlı belgesel programı sundum ve yönettim. (Belgesel programımla ilgili
çalışmalarımın arşivi bulunmaktadır.)
Download