duhâ sûresi - Tevhidi Davet

advertisement
‫ّلِل َنحمده و َنست ِعينه و َنست ْغ ِفره و َنعو ُذ ب َّ ِ‬
‫ِِ‬
‫ِاّلِل‬
‫ِإ َّن ا ْل َح ْم َد َّ ْ َ ُ ُ َ ْ َ ُ ُ َ ْ َ ُ ُ َ ُ‬
‫ِِ‬
‫ِ َ ِ‬
‫ِ‬
‫َ ِ‬
‫ِ‬
‫اّلِل‬
‫م ْن ُش ُرورِ أ ْن ُفسن َا َوم ْن َسيِئ َات أ ْع َمالن َا‪َ ،‬م ْن َي ْهده َّ ُ‬
‫َف ََل ُم ِض َّل َل ُه َو َم ْن ُي ْض ِل ْل َف ََل هاَ ِد َي َل ُه َوأَ ْش َه ُد أَ ْن ََل‬
‫يك َل ُه‪َ ،‬وأَ ْش َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا‬
‫ّلِل َو ْح َد ُه ََل َشرِ َ‬
‫ِإ َل َه إ ََِّل ا َّ ُ‬
‫َعب ُد ُه َو َر ُسو ُل ُه‪ ،‬أَ َّما َب ْع ُد‪:‬‬
‫ْ‬
Duhâ Sûresi Tefsîri
3
DUHÂ SÛRESİ
Hamd, -âlemlerin rabbi olan- Allâh’a mahsustur. O’na hamd
eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden
ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete
erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir
ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlü’dür. Bundan sınra:
Duhâ Sûresi, mushaf sırası itibariyle Kur’ân-ı Kerîm’in doksanüçüncü sûresidir. İttifakla Mekke’de inmiştir. Onbir ayettir.
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e vahiy bir süre kesilince, kâfirlerin “Rabbi onu terk etti, ona kızdı” demeleri üzerine inmiştir. Bu sürenin oniki, on beş, yirmibeş ve kırk gün olduğu şeklinde çeşitli kaviller vardır.

‫‪Abdullâh Saîd el-Müderris‬‬
‫‪4‬‬
‫سُ و َر ُة ُ‬
‫الضحٰى‬
‫﷍‬
‫﷌‬
‫﷽‬
‫َالضحٰى ﴿‪ ﴾١‬وَالَي ِْل ِا َذا َسجٰى ﴿‪ ﴾٢‬مَا و ََدع َ‬
‫﴿و ُ‬
‫َك رَب ُ َك َومَا‬
‫ۙ‬
‫ۙ‬
‫ْل ِخ َر ُة َخ ْي ٌر لَ َك ِمنَ ْاْل ُ ۫و ٰل ۜى ﴿‪َ ﴾٤‬ولَ َسو َ‬
‫َق ٰل ۜى ﴿‪َ ﴾٣‬ولَ ْ ٰ‬
‫ْف‬
‫يُع ْ۪ط َ‬
‫يك رَب ُ َك َفتَ ْرضٰ ۜى ﴿‪َ ﴾٥‬الَ ْم ي َِج ْد َك يَ ۪تيمًا َف ٰا ٰو ۖى ﴿‪﴾٦‬‬
‫َو َو َج َد َك َ َٓ‬
‫ض ًاْل َف َه ٰد ۖى ﴿‪َ ﴾٧‬و َو َج َد َك َعَٓا ِئ ًْل َفاَ ْغن ٰۜى ﴿‪َ ﴾٨‬فاَ َما‬
‫ا ْل َي ۪تي َم َف َْل ت َ ْق َه ْر ﴿‪َ ﴾٩‬و َا َما َ َٓ‬
‫السا ِئ َل َف َْل ت َ ْن َه ْرۜ ﴿‪َ ﴾١١‬و َا َما بِ ِنعْمَ ِة‬
‫ۜ‬
‫ر َِب َك َفح َِد ْث ﴿ ‪﴾﴾١‬‬
Duhâ Sûresi Tefsîri
5
SÛRENİN MEÂLİ:
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle.
1. Kuşluk vaktine yemin olsun.
2. Ve çöktüğü zaman geceye yemin olsun.
3. Rabbin seni bırakmadı, sana darılmadı da.
4. Şüphesiz senin için son olan, ilkten hayırlıdır.
5. Ve elbette Rabbin sana yakında verecek; sen de razı olacaksın.
6. Seni yetim bulup da barındırmadı mı?
7. Ve seni şaşırmış bir halde bulup da, doğru yola iletmedi mi?
8. Seni fakir bulup da zengin etmedi mi?
9. Öyleyse, sakın yetimi ezme!
10. Ve sakın isteyeni azarlama!
11. Ve Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.

Abdullâh Saîd el-Müderris
6
SÛRENİN KELİME MEÂLİ:
ُ ‫ و‬Kuşluk vaktine yemin olsun.
1. ‫َالضحٰى‬
2. ‫ وَالَي ِْل‬Ve geceye de yemin olsun ‫ ِاذَا َسجٰى‬çöktüğü zaman.
3. ‫ مَا وَدَع ََك‬Seni bırakmadı ‫ رَب ُ َك‬Rabbin‫ َومَا قَ ٰلى‬darılmadı da.
ٰ ْ َ‫ َول‬Ve şüphesiz son ‫خ ْي ٌر لَ َك‬
4. ُ‫ْل ِخ َرة‬
َ senin için hayırlıdır ‫ِم َن ْاْل ُ ۫و ٰلى‬
ilkten.
َ ‫ يُع ْ۪ط‬sana verecek ‫ رَب ُ َك‬Rabbin
َ ‫سو‬
5. ‫ْف‬
َ َ‫ َول‬Ve elbette yakında ‫يك‬
‫ َفتَ ْرضٰ ۜى‬sen de razı olacaksın.
6. ‫ َالَ ْم يَ ِج ْد َك‬Seni bulmadı mı ‫ يَ ۪تيمًا‬yetim ‫ فَ ٰاوٰى‬barındırmadı mı?
َٓ َ şaşırmış bir halde ‫ َف َه ٰدى‬doğru yo7. ‫ج َد َك‬
َ ‫ َو َو‬Ve seni bulup da ‫ض ًاْل‬
la iletmedi mi?
8. ‫ج َد َك‬
َ ‫ َو َو‬Ve seni bulup da ‫ َعَٓائِ ًْل‬fakir ‫ فَاَ ْغنٰى‬zengin etmedi mi?
9. ‫ فَاَ َما ا ْليَ ۪تي َم‬Öyleyse yetimi ‫ فَ َْل ت َ ْق َه ْر‬sakın ezme!
Duhâ Sûresi Tefsîri
7
َٓ َ ‫ َو َا َما‬Ve isteyeni ‫ َف َْل ت َ ْن َه ْر‬sakın azarlama!
10. ‫السا ِئ َل‬
11. ‫ َو َا َما بِ ِنعْمَ ِة‬Ve nimetine gelince ‫ رَبِ َك‬Rabbinin ‫ فَ َح ِد ْث‬işte onu anlat.

Abdullâh Saîd el-Müderris
8
SÛRENİN TEFSÎRİ:
ُ ‫ ﴿ و‬Kuşluk yani gündüzün başlangıcında güneşin
1. ﴾ ﴾١﴿ ‫َالضح ٰۙى‬
yükselme vaktine yahut geceye karşılık olduğu için gündüzün tamamına yemin olsun.
2. ﴾ ﴾٢﴿ ‫ ﴿ وَالَي ِْل ِاذَا َسج ٰۙى‬Ve çöktüğü yani karanlığıyla her yeri örttüğü; kapladığı yahut sükûna erdiği zaman geceye yemin olsun.
Allâh Azze ve Celle, sûreye kuşluk ve gece vaktine yemin
ederek başlamaktadır. O’nun yemin etmesi, haber verdiği şeylerdeki önemi ve te’kidi ifâde etmek; îmân ve güveni temin etmek
içindir.
Allâh Azze ve Celle’nin burada olduğu gibi yarattığı çeşitli
şeylere yemin etmesi, yemin edilen şeylerin önemini ve bunlara
dikkat ve tefekkür edilmesi gereğini ifâde etmektedir.
Kulların yemini ise ancak kendilerini yaratan, yaşatan ve yöneten zat üzerine olur ki, o da Allâh Subhânehu ve Teâlâ’dır.
O’ndan başka bir şey için; ata, vatan, onur, şeref, namus… üzerine
yemin etmek haramdır. Kâbe, mushaf ve peygamber üzerine yemin etmek de aynı hükümdedir.
Abdullâh İbn Ömer radîyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurmuştur:
Duhâ Sûresi Tefsîri
9
ِ َّ ‫ول‬
ِ َّ ‫عن عب ِد‬
ِ
‫اّلِل َص َّلى‬
ُ ‫ َق َال َر ُس‬:‫ َق َال‬،‫اّلِل َع ْن ُه‬
ُ َّ ‫اّلِل ْب ِن ُع َم َر َرض َي‬
َْ ْ َ
ِ َّ ِ‫ «من ح َل َف ب َِغير‬:‫اّلِل ع َلي ِه وس َّلم‬
ِ َّ
»‫اّلِل َف َق ْد َك َفر أَ ْو أَ ْشر َك‬
َ
َ
ْ
َ
َ
َ
ْ
َ
ْ
َ
َ
“Kim Allâh’tan başkası adına yemin ederse kâfir veya müşrik olmuş olur.” [(SAHÎH HADÎS:) Ebû Dâvûd (3251); Tirmizî (1535)…]
Allâh Azze ve Celle’den başka bir şey üzerine yemîn etmek,
ona tazim göstermek olduğundan Allâh’tan başkası adına yemîn
etmek câiz değildir. Nitekim hadisi şerifte Rasûlullâh sallallâhu
aleyhi ve sellem, Allâh’tan başkası adına yemîn etmeyi -kişiyi dinden çıkarmayan- küfür yahut şirk saymıştır. Çünkü sözle de olsa,
Allâh’tan başkası adına yemîn etmek, tazimde Allâh’tan başkasını,
Allâh’a denk tutmaktır.
3. ﴾ ﴾٣﴿ ‫ ﴿ مَا وَدَع ََك رَب ُ َك َومَا قَ ٰل ۜى‬Ey Muhammed! Rabbin seni seçtiğinden beri hiç bırakmadı; terk etmedi, sana darılmadı; seni sevdi
seveli kızmadı da.
Bu âyet, sûrenin başındaki yeminin cevâbıdır. Bu da: Kuşluk
vaktine ve geceye yemin olsun ki, Rabbin seni bırakmadı ve sana
darılmadı, demektir.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyetinde Nebîsi Muhammed
aleyhisselâm’ı asla terk etmediğini; darılmadığını ve bunun hiçbir
zaman mümkün olmayacağını bildirmektedir. Zîrâ Muhammed
aleyhisselâm Allâh’u Teâlâ’nın seçilmiş elçisi ve habîbidir. Âlemlere
üstün kıldığı en şerefli rasûlüdür. Nübüvvetinden kıyâmete kadar
tüm insânlara ve cinlere rahmet olarak gönderdiği son peygam-
Abdullâh Saîd el-Müderris
10
berdir. Nitekim O, şöyle buyurmaktadır:
َ ‫﴿ َو َمَٓا َا ْر َس ْلن‬
‫اس َْل‬
ِ َ‫اس ب َ۪شيرًا َون َ۪ذيرًا َو ٰل ِك َن َا ْكثَ َر الن‬
ِ َ‫َاك ِا َْل َكَٓافَةً لِلن‬
﴾﴾٢٨﴿ ‫يَ ْعلَمُو َن‬
“Biz, seni ancak bütün insânlara mübeşşir (müjdeleyici) ve
nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. Fakat insânların çoğu bilmezler.”
(Sebe: 34/28)
ِ ٰ ‫﴿مَا َكا َن ُمح ََم ٌد َابََٓا َاح ٍَد ِمنْ ِرجَالِ ُك ْم َو ٰل ِكنْ رَسُ و َل‬
‫اّلل َوخَات َ َم‬
َ
﴾﴾٤١﴿ ۟ ‫اّلل بِكُ ِل َش ْيءٍ َع ۪ليمًا‬
ُ ٰ ‫الن ِب ۪ينَ ۜ َو َكا َن‬
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir.
Fakat o, Allâh’ın Rasûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allâh, her şeyi
hakkıyla bilendir.” (Ahzâb: 33/40)
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, Muhammed aleyhisselâm’ı hayatı
boyunca desteklemiş ve onu hiç yalnız bırakmamıştır. İslâm’ı tebliğ
ederken onu korumuş ve ona yardımcılar olarak Ebû Bekr’i,
Ömer’i, Osman’ı Alî’yi ve diğer sahâbeleri -Allâh hepsinden razı
olsun- vermiştir. İslâm düşmanlarının hakkından gelmek için savaş
meydanlarında bulunan Muhammed aleyhisselâm’ı başlarında
Cebrâil aleyhisselâm’ın bulunduğu melekler ordusu ile takviye etmiştir. Kur’ân, miraç ve ayın yarılması gibi daha birçok mucize ile
desteklemiştir...
Duhâ Sûresi Tefsîri
11
ٰ ْ َ‫ ﴿ َول‬Ve şüphesiz son olan yani âhi4. ﴾ ﴾٤﴿ ‫ْل ِخ َرةُ َخ ْي ٌر لَ َك ِم َن ْاْل ُ ۫و ٰل ۜى‬
ret, ikrâm olunan nimetler ve verilecek dereceler sebebiyle senin
için hayırlıdır ilkten yani dünyâdan.
َ ‫ْف يُع ْ۪ط‬
َ ‫سو‬
5. ﴾ ﴾٥﴿ ‫يك رَب ُ َك فَتَ ْرضٰ ۜى‬
َ َ‫ ﴿ َول‬Ve elbette Rabbin sana yakında
yani âhiret hayatında hayırlar ve yüksek dereceler verecek; sen de
verilenlerle razı; hoşnut olacaksın.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyetinde Rasûlü Muhammed
aleyhisselâm için son olanın yani âhiretin evvel olandan yani
dünyâdan hayırlı olduğunu ve âhirette kendisine birçok nimetler,
hayırlar ve yüksek dereceler vereceğini beyân etmektedir.
Âhiret hayatı, dünyâ hayatından hiç şüphesiz hayırlıdır. Çünkü cennete en son girecek Müslüman için dahi dünyâ hayatı ve
zenginlikleri ahirette verilecek olan nimetlere karşılık hiçbir değer
ifâde etmez. Hal böyle olunca, kendisine makâm-ı mahmud verilecek olan Muhammed aleyhisselâm’ın âhiretteki durumu nasıl olur?
Elbette ki ona verilecek olan makam ve nimetler, diğer kullara verilecek olan makam ve nimetlerden kat-kat üstün olacaktır.
Muhammed aleyhisselâm’a şefaat-i uzma yani en büyük şefaat verilecektir. Bu şefaat hesâbın başlaması için tüm beşeriyet
için yapılacak olan şefaattir. Şefaat-i uzma yanında diğer şefaat
çeşitleri de ona tam olarak verilecektir. Makâm-ı mahmud yine ona
nasip olacaktır. Bu makam övülmüş olan çok yüksek bir makamdır.
O, diğer peygamberlerin içinde ümmeti en çok olacak olanıdır. O,
sıratı geçen ilk kimse olacaktır. Ona, kevser havuzu verilecektir. O
havuz ki, ondan bir içine artık susuzluk çekmeyecektir... Bu saydık-
12
Abdullâh Saîd el-Müderris
larım ona verilecek olan nimetlerin ve derecelerin sadece bir kaçıdır.
َ
ََ
ٰ
6. ﴾ ﴾٦﴿ ‫ٰى‬
ۖ ‫ ﴿ ال ْم يَ ِج ْدك يَ ۪تيمًا فَاو‬Seni babanı kaybetmen sebebiyle yetim yani babasız bulup da yakınlarının himayesine vererek barındırmadı mı?
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyetinde Rasûlü Muhammed
aleyhisselâm’ın yetim olduğunu ve bu sebeble yakınlarına onu himaye ettirdiğini haber vermektedir. Zîrâ Muhammed aleyhisselâm
henüz daha anne karnında iken veya doğumundan sonra babasını
kaybetmişti. Altı yaşında iken de annesi Âmine binti Vehb’i kaybetti. Sonra o, sekiz yaşında iken ölünceye kadar dedesi Abdulmuttalib’in himayesinde idi. Daha sonra ise Muhammed aleyhisselâm’ı
amcası Ebû Tâlib, kendisi ölünceye kadar himaye etti.
Ebû Tâlib Muhammed aleyhisselâm’ın nübüvvet dönemine
yetişmiş fakat Muhammed aleyhisselâm’ın çok istemesine rağmen
Müslüman olmadan ölmüştür. Bu da göstermektedir ki, hidâyet
beşerden değil, beşerin sâhibi ve hâlıkı Allâh’tandır.
‫شَٓا ُء ُۚ َو ُه َو َا ْعلَ ُم‬
َ ٰ ‫ْت َو ٰل ِك َن‬
َ َ‫اّلل يَه ْ۪دي مَنْ ي‬
َ ‫﴿ ِانَ َك َْل تَه ْ۪دي مَنْ َا ْحبَب‬
﴾﴾٥٦﴿ َ‫بِا ْل ُم ْهت َ۪دين‬
“(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen, sevdiğini hidâyete erdiremezsin; ancak Allâh, dilediğini hidâyete erdirir. O, hidâyete erecek
olanları daha iyi bilendir.” (Kasas: 28/56)
Duhâ Sûresi Tefsîri
13
َٓ َ ‫ج َد َك‬
7. ﴾ ﴾٧﴿ ‫ض ًاْل َف َه ٰد ۖى‬
َ ‫ ﴿ َو َو‬Ve seni şaşırmış yani Allâh’ın hükümlerinden habersiz bir halde bulup da, doğru yola; şu an yürüdüğün
şeriata iletmedi mi?
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyetinde Muhammed aleyhisselâm’ı şaşırmış bir halde iken, onu, dosdoğru yoluna ilettiğini
ifâde etmektedir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, Muhammed aleyhisselâm’ı destekleyerek onu şaşkınlık halinden nübüvvete ulaştırmıştır. Ona Kur’ân-ı Kerîm’i vahyetmiş, İslâm şeriatını öğretmiş ve indirdiği kanunlarla hükmetmesini emretmiştir.
Bununla birlikte Muhammed aleyhisselâm, nübüvvetten önce de Allâh’a şirk koşanlardan asla olmamıştır. Nitekim Allâh Azze
ve Celle, şöyle buyurmaktadır:
﴾﴾٢﴿ ‫احبُ ُك ْم َومَا َغ ٰو ُۚى‬
َ ‫ض َل‬
َ ‫﴿مَا‬
ِ ‫ص‬
“Arkadaşınız asla sapmadı, batıla da yönelmedi.” (Necm:
53/2)
Muhammed aleyhisselâm, putlardan, putlar adına yapılanlardan ve onlar için kesilenlerden uzak durmuş ve onlardan nefret
etmiştir. O, ne nübüvvetten önce ne de sonra içki içmemiş, zînâ
etmemiş ve asla yalan söylememiştir. Kavmi onu nübüvvetten önce dahi “el-Emin/güvenilir kimse” olarak isimlendirmiştir.
8. ﴾ ﴾٨﴿ ‫ج َد َك َعَٓائِ ًْل فَاَ ْغن ٰۜى‬
َ ‫ ﴿ َو َو‬Seni fakir; yoksul olarak yahut ihtiyaç halinde bulup da maddî kazanımlarla yahut verilen rızıklarla
razı ederek zengin etmedi mi?
Abdullâh Saîd el-Müderris
14
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyetinde Muhammed aleyhisselâm’ı fakir bir halde iken çeşitli vesilelerle zengin kıldığını ifâde
etmektedir. Nitekim Allâh Subhânehu ve Teâlâ, Muhammed aleyhisselâm’ı nübüvvetten önce Hatice radîyallâhu anhâ ile evlendirerek zengin kılmıştır. Zira Hatice radîyallâhu anhâ çok zengin bir
hanım olup, nübüvvetin onuncu yılında vefât edinceye kadar Muhammed aleyhisselâm’ı gücü yettiğince desteklemiştir. Sonrasında
ise kıtal emri ile ganimet kendisine helal kılınmıştır…
Bunlarla birlikte Ebû Hureyre radîyallâhu anh’dan rivâyet
edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
ِ َّ ‫ول‬
ُ ‫ َق َال َر ُس‬:‫ َق َال‬،‫َع ْن ُه‬
َّ ‫اّلِل َص َّلى‬
ُ‫اّلِل‬
‫ َو َل ِك َّن ا ْل ِغ َنى ِغ َنى‬،‫َك ْثر ِة ا ْل َعر ِض‬
َ
َ
َّ ‫َع ْن أَبِي ُه َر ْي َر َة َر ِض َي‬
ُ‫اّلِل‬
‫ « َلي َس ا ْل ِغ َنى َع ْن‬:‫َع َلي ِه َو َس َّلم‬
ْ
َ
ْ
»‫الن ْف ِس‬
َّ
“Zenginlik mal çokluğundan ibâret değildir. (Hakîkî) Zenginlik,
gönül zenginliğidir.” [(SAHÎH HADÎS:) Buhârî (6446); Tirmizî (1051)…]
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, asıl zenginliğin gönül
ve kanaat zenginliği olduğunu ifâde ederek Allâh Subhânehu ve
Teâlâ’nın verdiklerine razı olmayı en büyük zenginlik olarak açıklamıştır.
9. ﴾ ﴾٩﴿ ۜ‫ ﴿ فَاَ َما ا ْليَ ۪تي َم فَ َْل ت َ ْق َه ْر‬Öyleyse, malını alarak yahut hor görerek sakın yetimi ezme!
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyetinde Muhammed aleyhis-
Duhâ Sûresi Tefsîri
15
selâm’ı ve ümmetini uyarmakta, yetimlerin himaye edilmesini ve
haklarının korunmasını beyân etmektedir. Başkasının malını ve
hakkını gasb etmek haramdır. Yetimlerinin malını ve hakkını gasb
etmek ise bundan daha şiddetlidir. Çünkü yetim, hamisiz ve savunmasız kalmıştır. Allâh Azze ve Celle, şöyle buyurmaktadır:
‫ب و ََْل ت َْأكُلَُٓوا‬
َ ‫﴿ َو ٰات ُوا ا ْليَتَا ٰمَٓى َا ْموَالَ ُه ْم و ََْل تَتَب ََدلُوا ا ْل َخ ۪ب‬
ِۖ ‫يث بِالطَ ِي‬
﴾﴾٢﴿ ‫َا ْموَالَ ُه ْم ِا ٰلَٓى َا ْموَالِ ُكمْ ۜ ِانَهُ َكا َن حُوبًا َك ۪بيرًا‬
“Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla)
değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin.
Çünkü bu, büyük bir günahtır.” (Nisâ: 4/2)
‫الن َكاحَ ُۚ فَ ِا ْن ٰانَسْ ت ُمْ ِم ْن ُه ْم رُشْ دًا‬
ِ ‫﴿وَا ْبتَلُوا ا ْليَتَامٰى ح َٰتَٓى ِاذَا بَلَغُوا‬
‫فَا ْدفَ ُعَٓوا ِالَ ْي ِهمْ َا ْموَالَهُمْ ُۚ و ََْل ت َْأكُلُو َهَٓا ِاسْ َرافًا َوبِ َدارًا َا ْن يَ ْك َب ُروا ۜ َومَنْ َكا َن‬
ْ
‫وف فَ ِا َذا َدفَ ْعت ُ ْم ِالَ ْي ِه ْم‬
ُۚ ْ ‫َغ ِنيًا َف ْليَسْ تَ ْع ِف‬
ۜ ِ ‫ف َومَنْ َكا َن فَ ۪قيرًا فَ ْليَأكُ ْل بِا ْل َم ْع ُر‬
ِ ٰ ِ‫َا ْموَالَ ُه ْم فَاَشْ ِه ُدوا َعلَ ْي ِهمْ ۜ َو َك ٰفى ب‬
﴾﴾٦﴿ ‫اّلل ح َ۪سيبًا‬
“Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (buluğa) erdiklerinde,
eğer reşid olduklarını (olgunlaştıklarını) görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ede-
16
Abdullâh Saîd el-Müderris
rek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) Kim zengin
ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise,
aklın ve dînin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı
kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesâb görücü olarak Allâh yeter.” (Nisâ: 4/6)
İfâde edildiği üzere yetimlere uygulanacak fıkıh, onların hoş
tutulmaları, haklarının koruma altına alınması varsa mallarının
kendileri başlarına geçinceye kadar muhafaza edilmesidir.
َٓ َ ‫ ﴿ َو َا َما‬Ve sakın ihtiyacından dolayı senden
10. ﴾ ﴾١١﴿ ۜ‫السائِ َل فَ َْل ت َ ْن َه ْر‬
isteyeni azarlama ya istediğini ver yahut aşağılamadan yumuşaklıkla geri cevir.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyetinde Muhammed aleyhisselâm’ı ve ümmetini uyarmakta, ihtiyacından dolayı isteyeni azarlamayı yasaklamaktadır.
Kişinin dilenmesi; başkalarından bir şeyler istemesi ancak
gerçekten ihtiyaç sahibi olduğunda ve ihtiyaçlarını karşılayamadığında caiz olur. Böyle bir Müslümana yardım etmek, imkânlar nispetinde övülen bir iştir. Zira darda kalmış bir Müslümana yardım
etmek, onun ihtiyacını görerek sıkıntısını gidermek, kıyâmet gününde kişiye çok büyük bir ecir olarak geri dönecektir. Nitekim
Sâlim’in babasından rivayet ettiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
ِ ‫ أَن رسول‬،‫ِيه‬
ِ ‫ عن أَب‬،‫عن س ِال ٍم‬
:‫ َق َال‬،‫اّلِل َع َلي ِه َو َس َّلم‬
‫اّلِل صلى‬
ْ َ
َ ْ َ
َ
ْ ُ َّ َّ َ َّ َ ُ َ َّ
ِ َ ‫ من َك‬،‫ ََل ي ْظ ِلمه و ََل يس ِلمه‬،‫«ا ْلمس ِلم أَ ُخو ا ْلمس ِل ِم‬
‫اج ِة أَ ِخ ِيه‬
َ ‫ان في َح‬
ْ َ ُ ُ ُْ َ ُ ُ َ
ُْ
ُ ُْ
Duhâ Sûresi Tefsîri
17
ِ َّ ‫ان‬
‫اّلل َع ْن ُه ب َِها ُكر َب ًة‬
ُ‫ َفر َج َه‬،‫ َو َم ْن َفر َج َع ْن ُم ْس ِل ٍم ُكر َب ًة‬،‫اج ِت ِه‬
َ ‫اّلِل في َح‬
ُ َ ‫َك‬
ْ
ْ
َّ
َّ
»‫اّلل َي ْو َم ا ْل ِقي َام ِة‬
ُ‫ َو َم ْن َس َتر ُم ْس ِل ًما َس َتر ُه َه‬،‫ِم ْن ُكر ِب َي ْو ِم ا ْل ِقي َام ِة‬
َ
َ
َ
َ
َ
“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (zâlime)
teslim etmez. Kim, Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allâh da
onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu
sebeble Allâh da onu kıyâmet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim
bir Müslümanın bir kusurunu örterse, Allâh da kıyâmet günü onun kusurunu örter.” [Buhârî (2442); Müslim (2580)…]
Bununla birlikte ihtiyaç sâhibi olmayan kimselere dilenmek
haramdır. Nitekim Ebu Bişr Kabisa bin Muharik radîyallâhu anh
şöyle demiştir:
ِ ٍ
،‫ت َح َما َل ًة‬
ُ ‫ َت َح َّم ْل‬:‫ َق َال‬،‫اّلِل َع ْن ُه‬
ُ َّ ‫ِيص َة ْب ِن ُم َخارِ ق َرض َي‬
َ ‫َع ْن َقب‬
ِ َّ ‫ول‬
ِ
ِ
‫ أَ ِقم َح َّتى‬:‫ َف َق َال‬،‫يها‬
َ ‫ت َر ُس‬
َّ ‫اّلِل َص َّلى‬
ُ ‫َفأَ َت ْي‬
َ ‫اّلِلُ َع َل ْيه َو َس َّل َم أَ ْسأَلُ ُه ف‬
ْ
ِْ
ْ
‫ِيص ُة إ َِّن ا ْل َم ْسأَ َل َة ََل‬
َ ‫ « َيا َقب‬:‫ ثُ َّم َق َال‬:‫ َق َال‬،‫ َف َنأ ُم َر َل َك ب َِها‬،‫الص َد َق ُة‬
َّ ‫َتأت َي َنا‬
‫ َف َح َّل ْت َل ُه ا ْل َم ْسأَ َل ُة َح َّتى‬،‫ َت َح َّم َل َح َما َل ًة‬،‫َت ِحل إ ََِّل ِِلَ َح ِد َث ََل َث ٍة َر ُج ٍل‬
ِ
ِ
ِ
‫ َف َح َّل ْت َل ُه‬،‫اح ْت َما َل ُه‬
َ ‫اج َت‬
ْ ‫ َو َر ُجل أَ َص َاب ْت ُه َجائ َحة‬،‫ ثُ َّم يُ ْمس ُك‬،‫يُص َيب َها‬
ِ
َ
- ‫ أَ ْو َق َال ِس َد ًادا ِم ْن َعي ٍش‬- ‫يب ِق َو ًاما ِم ْن َعي ٍش‬
َ ‫ا ْل َم ْسأ َل ُة َح َّتى يُص‬
ْ
ْ
َ
‫ َل َق ْد‬:‫وم َث ََل َثة ِم ْن َذ ِوي ا ْل ِح َجا ِم ْن َق ْو ِم ِه‬
َ ‫َو َر ُجل أ َص َاب ْت ُه َفا َقة َح َّتى َي ُق‬
Abdullâh Saîd el-Müderris
18
ِ
َ
- ‫يب ِق َو ًاما ِم ْن َعي ٍش‬
َ ‫ َف َح َّل ْت َل ُه ا ْل َم ْسأ َل ُة َح َّتى يُص‬،‫أَ َص َاب ْت ُف ََل ًنا َفا َقة‬
ْ
ٍ
ِ َ
ِ
ِ
ِ
ِ
‫ِيص ُة ُس ْح ًتا‬
ُ ‫ َف َما س َو‬- ‫أَ ْو َق َال س َد ًادا م ْن َع ْيش‬
َ ‫اه َّن م َن ا ْل َم ْسأ َلة َيا َقب‬
ِ ‫ي ْأكلها ص‬
»‫احب َها ُس ْح ًتا‬
ُ َ َُُ َ
“Arabuluculuk görevi yüklendim (de ağır borç altına girdim ve) ve
bu yüzden Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e müracaat ettim. O da
bana: ‘Biraz bekle sadaka malı gelsin de ondan sana verilmesini emrederiz,’ dedi ve şöyle devam etti: ‘Ey Kabisa! Dilenmek, istemek yalnızca üç
kimse için helaldir. (1) Arabuluculuk (kan davası için diyet veya büyük
bir meblağ için kefil) borcu altına giren kimse; o borcu ödeyinceye kadar
istemesi helaldir, sonra dilenmekten vazgeçer. (2) Bütün mal varlığını yok
eden (iflas, deprem, yangın vs.) bir felakete uğramış kimse; geçimini yoluna koyacak kadar istemesi helaldir, sonra dilenmeyi bırakır. (3) Son derece fakirliğe düşüp de kendisini tanıyanlardan en az aklı başında üç kişinin ‘çok fakir düştü’ denecek hale gelen kimse; geçimini temin edecek
kadar isteyip dilenmesi helaldir. Ey Kabisa bu hallerin dışında dilenmek
haramdır. Dilenen haram yemiş olur.” [(SAHÎH HADÎS:) Müslim (1044); Ebû
Dâvûd (1640)…]
Dilenmesi haram olan kimselere -bilindiği takdirde- bir şeyler
vermek de caiz değildir.
11. ﴾ ﴾١١﴿ ‫ ﴿ َو َا َما بِ ِنعْمَ ِة رَبِ َك فَح َِد ْث‬Rabbinin sana verdiği nübüvvet,
Kur’ân ve zenginlik gibi senin üzerindeki nimetine gelince; işte
onu anlat; haber ver.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, bu âyetinde Muhammed aleyhisselâm’dan kendisine verdiği nimetleri anlatmasını istemektedir.
Duhâ Sûresi Tefsîri
19
Allâh Subhânehu ve Teâlâ, Muhammed aleyhisselâm’a birçok nimetler vermiştir. Bunlardan bazıları bu sûrede, yetim iken himaye
edilmesi, şaşırmış iken doğru yola iletilmesi, fâkir iken zengin kılınması şeklinde ifâde olunmuştur. Zikredilenlerden başka kendisine Kur’ân, şefaat, habiblik, son rasûl ve nebi olmak gibi daha birçok nimet verilmiştir. Bu nimetleri anlatması ve bunlardan dolayı
da Rabbimize şükretmesi kendisinden istenmektedir. Muhammed
aleyhisselâm’ın izini takip edecek olanlarında, Rabbimiz Allah Azze
ve Celle’ye verdiği nimetlerinden dolayı şükretmesi ve gereken
yerlerde bunları anlatması gerekir.
.َ‫ َوصَلَّى ال َّلهُ عَلَى خَ ْيرِ خَلْ ِقهِ ُمحَمَّدٍ وَعَلَى آِلهِ وَ َصحْ ِبهِ وَسَلَّم‬،َ‫وَا ْلحَمْدُ ل َّلهِ َربِّ ا ْلعَالَمِني‬
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm
yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Abdullâh Saîd el-Müderris.
2013m./1434h.
Download