çocuklarda cpb`ın klinik uygulaması

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR. SİYAMİ ERSEK GÖĞÜS KALP ve DAMAR CERRAHİSİ
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ
KLİNİK ŞEFİ: UZM. DR. SEVİM CANİK
KONJENİTAL KALP CERRAHİSİNDE ERKEN
EKSTÜBASYONUN ETKİNLİK VE GÜVENİLİRLİĞİ
UZMANLIK TEZİ
DR.GÜLSÜN GÜVEN
İSTANBUL – 2009
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR. SİYAMİ ERSEK GÖĞÜS KALP ve DAMAR CERRAHİSİ
EĞİTİM ve ARAŞTIRMA HASTANESİ
ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ
BAŞHEKİM: PROF. DR.İBRAHİM YEKELER
KLİNİK ŞEFİ: UZM. DR. SEVİM CANİK
KONJENİTAL KALP CERRAHİSİNDE ERKEN
EKSTÜBASYONUN ETKİNLİK VE GÜVENİLİRLİĞİ
UZMANLIK TEZİ
DR.GÜLSÜN GÜVEN
TEZ DANIŞMANI: UZM. DR. GÜNSELİ ABAY
İSTANBUL – 2009
ÖNSÖZ
Hastane Başhekimimiz Prof. Dr. İbrahim Yekeler’e ve şahsında diğer eski
başhekimlerimize,
Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezinde asistanlık eğitimim
boyunca tüm bilgi ve birikimini bize aktarıp, yetişmemizde büyük rol oynayan başta klinik
şefim Uzman Dr. Sevim Canik ve klinik şefi Prof Dr. Zuhal Aykaç’a,
Tezimin her aşamasında sabır, ilgi ve desteğini esirgemeyen sevgili ablam ve tez
danışmanım Uzman Dr. Günseli Abay’a,
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniğindeki tüm şef muavinleri, başasistanları ve
uzmanlarına, yıllardır iyi ve kötü anları paylaştığım asistan arkadaşlarıma, anestezi
teknisyenlerine, yoğun bakım hemşirelerine, perfüzyonistlere, kan gazı çalışanlarına ve tüm
hastane personeline,
İhtisasım süresince birlikte çalıştığım bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım Kalp ve
Damar Cerrahisi, Göğüs Cerrahisi, Pediyatrik Kardiyoloji ve Kardiyoloji klinik şef, şef
muavinleri, uzman ve asistanlarına,
Tez çalışmamın yapılması aşamasında yardımlarından dolayı Pediyatrik
Kardiyovasküler Cerrahisi uzmanlarına ve asistan arkadaşlarıma,
Benden desteklerini esirgemeyen, en zor anlarımda hep yanımda olan ve bana hep
güvenen canlarım anneme, babama ve kardeşlerime,
En içten teşekkür ve saygılarımla.
Dr. Gülsün Güven
İÇİNDEKİLER
A.
GİRİŞ VE AMAÇ
1
B.
GENEL BİLGİLER
3
1. Normal Kardiyak Embriyoloji
3
1.1. Pulmoner Damarların Gelişimi
2. Doğuştan Kalp Hastalıklarında Fizyopatoloji
5
2.1. Etiyoloji
5
2.2. Şant Lezyonları
7
2.3. Obsrüktif Lezyonlar
8
2.4. Regürjitan Lezyonlar
8
3. Konjenital Kalp Hastalıkları (KKH)
9
3.1. Tam Düzeltme Yapılabilen Kardiyak Patolojiler
9
3.1.1. Atriyal Septal Defekt (ASD)
9
3.1.2. Ventriküler Septal Defekt (VSD)
9
3.1.3. Atriyoventriküler Kanal Defekti (AVKD)
10
3.1.4. Pulmoner Venöz Dönüş Anomalisi
10
3.1.5. Fallot Tetralojisi (TOF)
10
3.1.6 Büyük Arterlerin Transpozisyonu (TGA)
11
4. Tam Düzeltme Yapılamayan Kardiyak Patolojiler
4.1.
Hipoplastik Sol Kalp Sendromunda Palyatif Cerrahi
5. Kapalı Prosedürler
C.
4
12
12
13
5.1. Tam Düzeltme Yapılabilen Kapalı Kalp Ameliyatları
13
5.1.1. Patent Duktus Arteriyozus (PDA)
13
5.1.2. Aort Koarktasyonunun
13
5.2. Palyatif Operasyonlar
13
5.2.1. Cerrahi Şantlar
13
5.2.2. Pulmoner Arterin Bantlanması
14
6. Çocuklarda KPB’ın Klinik Uygulaması
14
7. Erken Derlenme(Fast-Track) Protokolü
17
GEREÇ VE YÖNTEMLER
19
1. Anestezi ve Cerrahi Protokolü
19
2. İstatistiksel İncelemeler
21
D.
BULGULAR
22
E.
TARTIŞMA
47
F.
ÖZET
54
G.
KAYNAKLAR
55
KISALTMALAR
ASD
: Atriyal Septal Defekt
AVKD
: Atriyoventriküler Kanal Defekti
AVR
: Aort Kapak Replasmanı
AVSD
: Atriyoventriküler Septal Defekt
BE
: Baz fazlası
BSA
: Vücut Yüzey Alanı
DHCA
: Derin Hipotermik Sirkülatuar Arrest
DKB
: Diyastolik Kan Basıncı
EKG
: Elektrokardiyografi
FiO2
: İnspiryum Oksijen Yüzdesi
HCT
: Hematokrit
HLHS
: Hipoplastik Sol Kalp Sendromu
IHSS
: İdiyopatik Hipertrofik Subaortik Stenoz
İPPV
: İntermittant PozitifBasınçlı Ventilasyon
KAVKD
: Komplet Atriyoventriküler Kanal Defekti
KH
: Kalp Hızı
KK
: Kros Klemp
KKC
: Konjenital Kalp Cerrahisi
KKH
: Konjenital Kalp Hastalığı
KKY
: Konjestif Kalp Yetmezliği
KPB
: Kardiyopulmoner Bypass
MVR
: Mitral Kapak Replasmanı
OKB
: Ortalama Kan Basıncı
PAH
: Pulmoner Hipertansiyon
PAPVD
: Parsiyel Pulmoner Venöz Dönüş Anomalisi
PAVKD
: Parsiyel Atriyoventriküler Kanal Defekti
pCO2
: Parsiyel Karbondioksit Basıncı
PDA
: Patent Duktus Arteriyozus
PEEP
: Pozitif Ekspirasyon Sonu Basıncı
PFO
: Patent Foramen Ovale
pO2
: Parsiyel Arteriyal Oksijen Basıncı
PVOH
: Pulmoner Vasküler Obstrüktif Hastalık
PVR
: Pulmoner Vasküler Rezistans
Qp
: Pulmoner Kan Akımı
Qs
: Sistemik Kan Akımı
SIMV
: Eş Zamanlı Aralıklı Zorunlu Ventilasyon
SKB
: Sistolik Kan Basıncı
SO2
: Arteriyel Oksijen Saturasyonu
SVB
: Santral Venöz Basınç
SvO2
: Mikst Venöz Oksijen Satürasyonu
SVR
: Sistemik Vasküler Rezistans
TAPVD
: Total Pulmoner Venöz Dönüş Anomalisi
TGA
: Büyük Arterlerin Transpozisyonu
TOF
: Fallot Tetralojisi
VSD
: Ventriküler Septal Defekt
A. GİRİŞ VE AMAÇ
Kardiyak cerrahi gereksinimi olan hasta sayısının giderek artması ile, sınırlı
olanakların etkin kullanım zorunluluğu, kaynaklardan etkin faydalanma ve
anesteziden hızlı derlenme gereksinimini ortaya çıkarmış bu da kardiyak cerrahi
sonrasında erken derlenme (fast track) tekniklerinin gelişmesini sağlamıştır
(1,2,3).
Açık
kalp
cerrahisinde,
kardiyopulmoner
bypass
(KPB)
sadece
kardiyovasküler sistemde değil, bütün sistemlerde ciddi fizyolojik değişikliklere
sebep olur (4,5,6,7,8). Postoperatif dönemde ortaya çıkan pulmoner disfonksiyon,
KPB’a giren hastalarda kalp cerrahları, anesteziyologlar ve yoğun bakım
hekimleri tarafından uzun zamandır bilinen ciddi bir problemdir. Organ
sistemlerinde KPB’a bağlı fizyopatolojik değişikliklerin normale dönmesi, ilave
komplikasyon olmasa bile saatler hatta günler boyu sürebilmektedir (4). KPB’ın
potansiyel komplikasyonlarına ilave olarak pediatrik hastaların immatür organlara
sahip
olması
konjenital
nedeniyle
kalp
postoperatif
cerrahisi
(KKC)
dönemde
sonrası
yaşanabilecek
uzamış
mekanik
problemler
ventilasyon
uygulamasının rutin bir uygulama olması gerçeğini doğurmuştur (9,10,11).
Pediatrik hastalarda uzun süreli mekanik ventilasyon desteği genellikle,
ağır konjenital kalp defekti olan hastalarda uygulanan kompleks konjenital kalp
cerrahisi sonrası gereken bir uygulamadır. Buna karşın pediatrik hastada
kardiyak cerrahi sonrası uzamış mekanik ventilasyonun, ventilatör ilişkili pnömoni,
pnömotoraks,
laringotrakeal
travma,
barotravma,
mukus
tıkacı
oluşumu,
endotrakeal tüpte kıvrılma, kaza ile ekstübasyon, endotrakeal aspirasyona
sekonder gelişen pulmoner hipertansif kriz ile uzun süreli sedasyon ve paraliziye
bağlı yan etkiler gibi potansiyel komplikasyonlara sebep olduğu bilinmektedir
(1,12,13,14,15). Mekanik ventilasyona bağlı bu tip olası zararlı etkileri önlemek ve
hastanın olabildiğince erken derlenmesini sağlamak, farklı erken ekstübasyon
protokollerinin arayışı gereksinimini doğurmuştur.
1
Son
yıllarda
yapılan
bazı
araştırmalar,
anestezi
tekniklerinin
ve
postoperatif sedasyon protokollerinin modifiye edilmesi ile erken ekstübasyonun
ve erken derlenmenin, hastanın kardiyak fonksiyonlarını olumsuz etkilemeksizin
ve hasta riskini artırmaksızın mümkün olabileceğini göstermiştir (4,12,16,17,18).
Bu çalışmalarda erken ekstübasyonun bir sonucu olarak postoperatif yoğun
bakımda kalış süresinin de kısaldığı ve bunun da hastanede kalış süresini
kısaltarak hasta maliyetini ciddi anlamda azalttığı bulunmuştur (1,4,12,19,20).
Çalışmamızın amacı, konjenital kalp cerrahisi sonrası ekstübasyon
zamanını
etkileyen
faktörleri
değerlendirmek,
ekstübasyon
zamanının
hemodinami, kardiyak fonksiyonlar, morbidite ve mortaliteye etkilerini araştırmak
ve erken ekstübasyonun etkinlik ve güvenilirliğini değerlendirmektir.
Bu çalışmada kompleks olmayan konjenital kalp cerrahisi geçiren
hastalarda geleneksel anestezi yönetiminde küçük modifikasyonlar uygulayarak
kardiyak fonksiyonları olumsuz etkilemeksizin erken ekstübasyonun mümkün
olabileceğini gösterdik ve bunun da postoperatif yoğun bakım ve hastane kalış
süresini kısaltarak hasta sonucunu iyileştirdiği sonucuna vardık.
2
B. GENEL BİLGİLER
1. Normal Kardiyak Embriyoloji
Fetal hayatın ilk 20 gününde kalp ve damarların gelişimi başlamaktadır. Bu
dönemde fetüsün boyu 1.5 milimetre (mm) kadardır. Başlangıçta birbirine paralel
iki boru şeklinde olan bu sistem 4. haftanın başında tek bir boru halinde orta hatta
birleşir. Bunu izleyerek kalp tüpünde boğumlaşmalarla atriyum, ventrikül ve
turunkus bölgeleri belirir (21,22,23,24).
Bir hafta içinde atriyumların altında, ventrikül bölgesinde, sağa doğru
bükülme ile turunkus bölgesinde yukarı doğru kıvrılma olur. Buna kalp lupu denir
ve bükülme sağa doğru olduğu için sağ lup (D loop; Dextro loop) denir. Fetal
hayatın 1. ayı sonunda atriyumlar iki loblu görünüm kazanır. İkinci ayın başında
primum atriyal septum, yukarıdan aşağıya doğru gelişmeye başlar. Bu gelişme
atriyoventriküler kapaklar hizasına gelmeden bir açıklıkla sonlanır. Bunu izleyen
günlerde, septum primumun sağında, ikinci bir septum (septum sekundum)
gelişmeye başlar. Bu ikinci septum, foramen ovale hariç, septum primumu
tamamen örter.
Gelişmekte olan pulmoner venlerin birleşmesi ile de atriyumların posterior
kısımları gelişir. Embriyolojik gelişmede gerileyen soldaki venler birleşerek, sinus
venozus ve koroner sinusu yaparlar. Sol superior vena kava genelde tamamen
kapanır. Sağdaki venöz gelişimler fetal hayatın ilk 35-40 gününde olur. Sağ
süperior vena kava normal venöz dönüşü sağlar. Bu gelişim süreci devam
ederken fetal hayatın 30. gününden itibaren ventrikül septumunun gelişimi de
başlar (21,22,23,24,25).
Fetal hayatın 40. gününden itibaren endokard yastıkları, ventrikül dış
duvarlarından başlayıp merkeze doğru gelişirler. Bu dönemde turunkus
arteriyozus; aort ve pulmoner arter olarak ikiye bölünmeye başlar. Turunkus
bölünmesinin devamı, membranöz ventriküler septumun oluşması ile sonlanır.
3
Fetal hayatın 7. haftalarında aort ve mitral kapakların gelişimi tamamlanır.
Kalbin embriyolojik gelişimi sırasında aortada da, önemli gelişmeler olur.
Başlangıçta 6 aortik arkus vardır:
1. Aortik arkustan; karotis eksternalar gelişir.
2. Aortik arkus geriler, yalnızca boyundaki dokulara giden küçük arterler kalır.
3. Arkustan karotis comminus ve internal karotisin proksimali gelişir.
4. Arkusun solundan arkus aortanın karotis ve subklavian kısmı, sağından ise sağ
subklavianın proksimali ve innominate arter gelişir.
5. Arkus geriler.
6. Arktan sağda sağ pulmoner arter, solda proksimalde sol pulmoner arter,
distalde patent duktus arteriyozus (PDA) oluşur.
1.1. Pulmoner Damarların Gelişimi
Santral pulmoner arterleri oluşturacak olan altıncı ark birinci ayın sonunda
belirir. Altıncı arkın akciğer içindeki damarlara bağlanmasından önce, akciğer
tomurcukları arteriyal dolaşımlarını dorsal 11 aortadan çıkan segmental arter
çiftlerinden alırlar. 50. günde bu arterler geriler. Ancak Fallot Tetralojisi (TOF) ve
Pulmoner atrezi gibi durumlarda gerilemeyerek, akciğer dokusunu sulayan geniş
damarsal yapılar olarak açık kalırlar (21,22,23,24,25).
4
2. Doğuştan Kalp Hastalıklarında Fizyopatoloji
Toplumda genel olarak konjenital kalp ve damar anomalilerine rastlanma
oranı 1000 canlı doğumda 8‘dir.
2.1. Etiyoloji
Kalp damar sistemi anomalileri tek bir mutant gene, kromozom
aberasyonlarına, çevre faktörlerine veya genetik faktörlerle çevre faktörleri
arasındaki karşılıklı ilişkilere bağlı olarak meydana gelmiş olabilir.
Kalp Damar Sisteminin Doğumda Gösterdiği Adaptasyon: Şekil 1’ de
görüldüğü gibi fetustaki kan-gaz alışverişi plasentada olur. Fetusun venöz kanı,
oksijenleneceği plasentaya, arteriya (A) umblikalis aracılığı ile gider. Plasentada
oksijenlenen kan ise, fetusa vena (V) umblikalis aracılığı ile gelir. Fetustaki PO2
değeri düşük olup, 25-30 mmHg civarındadır. Fetal yaşam sırasında plasentadan
çıkan ve arteriyal karakter kazanmış olan kan, v. umblikalisten karaciğer
düzeyinde bulunan duktus venosusa, oradan v.cava inferiorun üst bölümüne ve
oradan da sağ atriyuma gider. Oksijenlenmiş durumdaki bu kanın hemen hepsi,
foramen ovale aracılığı ile sol atriyuma ve oradan da sol ventriküle, buradan da
aortaya geçer. Geri kalan ise, v. cava superiordan gelen kanla karışık olarak
triküspitten geçer, sağ ventriküle girer ve oradan da a. pulmonalise pompalanır.
Bununla birlikte fetusun akciğerleri hava ile dolup boşalmadığından, fetal
akciğerin damar yatağı önemli ölçüde büzülmüştür. Bu nedenle söz konusu
damarlar yönünde olan kan akımı büyük bir dirençle karşılaşır ve ana pulmoner
arterdeki kan da tercihen, açık durumdaki duktus arteriozustan aorta geçer
(21,22,23,24,25,26).
5
Şekil 1. Fetal dolaşım
Doğumda alveollerdeki sıvının bir bölümü dolaşım sistemince emilir, geri
kalan bölümü ise çocuk doğum kanalından geçerken göğsünün sıkışması nedeni
ile trakeobronşiyal sistemin üst bölümünden dışarı atılır. Yenidoğan bebek ilk
soluğunu aldığı zaman akciğerlerini hava ile şişirmeye başlar, büzülmüş
durumdaki akciğer kan damarları açılır ve pulmoner arterdeki basınç birdenbire
düşer. Göbek kordonu bağlandığında sistemik arteriyollerdeki kan akımına karşı
olan direnç artar ve sistemik arteriyal kan basıncı yükselir. Akciğerden geçen
kanın karşı karşıya kaldığı direnç azaldığında, ana pulmoner arterdeki kan açık
durumdaki duktus arteriyozusa gideceği yerde akciğerlere doğru akar. Ek olarak
doğumu izleyen ilk birkaç saat içerisinde, kan duktus arteriyozus yoluyla bu kez
aorttan pulmoner arter yönüne doğru akar. Akciğerlerden sol atriyuma gelen kan
miktarı,
kalbin
bu
odacığındaki
basıncı
kapanmasına neden olur (21,25).
6
yükseltir
ve
foramen
ovalenin
Doğum sırasında akciğer arteriyollerinin kalın, kaslı bir media tabakası
vardır; adaptasyonun en son olayı, bu kasların atrofiye uğraması şeklindedir (27).
Kalpteki yapısal anomalileri fizyolojik özellikleri açısından sınıflandırmak
mümkündür (27):
1-Şant lezyonları
2-Obstrüktif lezyonlar
3-Regürjitan lezyonlar
2.2. Şant Lezyonları
Şant; kalbin odacıkları arasındaki intrakardiyak veya aort ve pulmoner arter
arasındaki ekstrakardiyak bir bağlantı ile kanın bir dolaşım sisteminden diğerine
geçişidir. Şant akımının yönü ve miktarı pek çok faktöre bağlıdır ve şantın tipine
göre değişiklik gösterir.
Basit şantlar;
a. Restriktif
b. Nonrestriktif
c. Tam karışım şantları.
Restriktif şantlar: Küçük VSD, küçük PDA gibi şant açıklığının küçük
olduğu bağlantılardır. Bu tür şantlarda akımın yönü ve miktarı büyük oranda
sabittir. Geniş VSD ve PDA’larda olduğu gibi şant açıklığı genişleyip nonrestriktif
hale gelince, şant akımının yönü ve miktarı iki dolaşım sistemindeki vasküler
dirençlere daha fazla bağımlı hale gelir. Şant açıklığı yeterince büyük olduğunda
ise, kalp boşluğu tek bir odacık gibi hareket edeceğinden tam bir karışım
meydana gelir (tek ventrikül, turunkus arteriozus gibi).
Normal koşullarda PVR (Pulmoner Vasküler Rezistans), SVR (Sistemik
Vasküler Rezistans)’den düşük olduğu için, basit şantlarda genellikle şant akımı
soldan sağa doğrudur. Pulmoner kan akımı (Qp), sistemik kan akımı (Qs)’ndan
7
fazladır ve artmış pulmoner kan akımına bağlı olarak sol ventrikülde volüm
yüklenmesi meydana gelir (27).
Kompleks Şantlar: Dolaşım sisteminin herhangi bir tarafında çıkım yolu
darlığı ile birlikte olan şantlardır. Buna iyi bir örnek Fallot Tetralojisi (TOF)’dir.
TOF’da pulmoner stenozun neden olduğu sabit direnç kalbin sağ tarafındaki
toplam direnci arttırdığı için , VSD’den sağdan sola doğru şant akımı olur.
2.3. Obsrüktif Lezyonlar
Sağ veya sol ventrikülün çıkım yolunda darlık oluşturan kardiyak
anomaliler, obstrüktif lezyonlar olarak adlandırılır. Obstrüktif lezyonlara örnek
olarak; aort stenozu, pulmoner stenoz, aort koarktasyonu, interruption ve
hipoplastik sol kalp sendromu (HLHS) sayılabilir. Çıkım yolu darlıklarının en
önemli fizyolojik sonucu, obstrüksiyon proksimalindeki ventriküllerin basınç
yüküne maruz kalmalarıdır (27).
2.4. Regürjitan Lezyonlar
Primer konjenital defekt olarak tek örnek, triküspit kapağın Ebstein
anomalisidir. Regürjitan lezyonların fizyolojik sonuçları, hacim yüklenmesine bağlı
olarak ventriküler dilatasyon ve yetersizliğe neden olmalarıdır (28).
3. Konjenital Kalp Hastalıkları (KKH)
3.1. Tam Düzeltme Yapılabilen Kardiyak Patolojiler
Tam düzeltme ameliyatlarından sonra hastanın kan dolaşımı normal
fizyolojik haline getirilmiş olur. Ancak tam düzeltme yapılamayan palyatif
prosedürlerde vücuttaki kan dolaşımı tamirden sonrada normal dışı olacağından,
yapılacak olan solunumsal ve farmakolojik manipulasyonlar hastanın prognozunu
etkileyecek ölçüde önem kazanacaktır. Bu nedenle konjenital kalp anomalileri
tam düzeltmeye uygun olanlar ve olmayanlar olarak iki bölümde incelemek uygun
olur.
8
3.1.1. Atriyal Septal Defekt (ASD)
Atriyal septumdaki anotomik bir defekt nedeniyle her iki atriyum arasında
fizyolojik bir bağlantıyı ifade eden basit konjenital anomaliler sınıfına girer. Atriyal
seviyedeki soldan sağa şant akımı sağ ventriküle volüm yüklenmesine neden
olur, pulmoner kan akımı artar.
ASD’nin kapatılması cerrahi olarak veya sentetik bir yama ile yapılır.
Genellikle inotropik desteğe gerek kalmadan KPB sonlanır ve hastalar erken
ekstübe edilebilirler. Postoperatif dönemde atriyal aritmiler veya atriyal fibrilasyon
görülebilir (29,30).
3.1.2. Ventriküler Septal Defekt (VSD)
VSD, her iki ventrikül arasındaki defekt nedeni ile oluşan basit bir şanttır.
Şant akımının miktarı defektin büyüklüğüne ve pulmoner vasküler dirence
bağımlıdır. Özellikle geniş nonrestriktif VSD’lerde pulmoner kan akımı çok artarak
sol ventrikül üzerine volüm yüklenmesine neden olur. Pulmoner kan akımının ve
pulmoner kan basıncının artışı Pulmoner Vasküler Obstrüktif Hastalık (PVOH)
olarak
sonuçlanabilir.
VSD
kapatılmasından
sonra
oluşabilecek
komplikasyonlardan biri de rezidüel VSD’ lerdir. Tam kalp bloğu nadir görülen bir
komplikasyondur (31).
3.1.3. Atriyoventriküler Kanal Defekti (AVKD)
Atriyoventriküler kanal defekti olarak adlandırılan bu kardiyak anomalide,
hem atriyal hem de ventriküler septumda defekt olduğu için kalbin dört boşluğu
birbiriyle
bağlantı halindedir.
AVKD’yi
fızyolojik
olarak
geniş
VSD gibi
değerlendirmek mümkündür. SVR/PVR arasındaki denge tarafından yönlendirilen
geniş nonrestriktif şant erken dönemde pulmoner kan akımının çok artmasına
neden olur, sağ ve sol ventriküIlerde volum yüklenmesi meydana gelir, sistemik
basınç sağ ventrükül ve pulmoner artere yansıdığından pulmoner arterlerde
basınç artar (32,33).
9
3.1.4. Pulmoner Venöz Dönüş Anomalisi
Pulmoner venlerdeki oksijenlenmiş kanın sol atriyum yerine kalbin sağ
tarafına dökülmesidir. Eğer tüm pulmoner venler sistemik venöz dolaşıma
açılıyorsa; total pulmoner venöz dönüş anomalisi (TAPVD) biri veya bir kısmı
sistemik venöz dolaşıma açılıyorsa; parsiyel pulmoner venöz dönüş anomalisi
(PAPVD) olarak adlandırılır.
TAPVD’da tüm pulmoner venöz kan sağ atriyuma yönlendiğinden sağ
atriyumda tam bir karışım meydana gelir. Sistemik dolaşımın olabilmesi için,
atriyal seviyede patent foramen ovale (PFO) veya ASD gibi bir şant olması
gereklidir. Pulmoner dolaşım daha düşük basınçlı bir sistem olduğundan, sağ
atriyumdaki kanın büyük kısmı sağ ventriküle oradan da pulmoner dolaşıma
yönlenir. Pulmoner arter basıncı yükselerek sistemik düzeylere yaklaşır (34,35).
3.1.5. Fallot Tetralojisi (TOF)
TOF; VSD ata binen aort pozisyonu, sağ ventrikül hipertrofisi ve pulmoner
stenoz gibi dörtlü bir patoloji şeklinde tanımlanan konjenital kardiyak bir
anomalidir. TOF kompleks şantlara iyi bir örnek oluşturmaktadır. VSD yoluyla
oluşan şant akımının yönü sağdan sola doğrudur ve miktarı, sağ ventrikül çıkım
yolu darlığının (pulmoner stenoz) neden olduğu direnç ile PVR nin toplamı
tarafından belirlenir. Bu hastalarda sağdan sola şant nedeniyle pulmoner kan
akımı azalmıştır ve hastalar siyanotiktirler. TOF olan çocuklarda siyanozun iyice
derinleşerek hayatı tehdit eder hale geldiği “spell” adı verilen bir tablo
tanımlanmıştır ki, bu tablonun nedeni muhtemelen sağ ventrikül çıkım yolundaki
darlığı iyice arttıran infundibuler spazmdır. İnfundibuler spazmı (dinamik
infundibuler stenoz) başlatan nedenler tam olarak bilinmemekle birlikte hemen
müdahale edilmediği takdirde hastanın kaybedilmesi veya nörolojik sekel kalması
söz konusu olabilir. Son yıllarda tercih edilen cerrahi yaklaşım, hastanın
anotomisi uygun ise mümkün olduğunca erken yaşta tam düzeltme ameliyatı
yapmaktır (36,37).
10
3.1.6. Büyük Arterlerin Transpozisyonu (TGA)
TGA; aortanın sağ ventrikülden, pulmoner arterin ise sol ventrükülden
çıktığı bir konjenital kalp hastalığıdır.. Bu anomalinin fizvolojik anlamı, vücuttaki
dolaşım sisteminin seri devre özelliğini kaybedip, sistemik ve pulmoner
dolaşımların iki ayrı paralel devre gibi çalışmaya başlamasıdır. TGA’da
oksijenlenmiş pulmoner venöz kan, sol atriyumdan sol ventriküle (pulmoner
ventriküle) oradan da pulmoner artere dökülerek sistemik dolaşıma ulaşamadan
yeniden pulmoner dolaşıma döner. Aynı şekilde sistemik venöz kan da sağ
atriyum, sağ ventrikül (sistemik ventrikül) yeniden aortaya dökülür. Bu dolaşımın
yaşamla bağdaşabilmesi için bazı noktalarda karışımın olması gereklidir (ASD,
VSD, PDA gibi). Karışımın yeterli olmadığı durumlarda arteriyal desatürasyon
artar ve acil olarak kateter laboratuarında balon atriyal septostomi yapmak
gerekebilir (38,39).
TGA’larda uygulanabilecek üç farklı ameliyat prosedürü tarif edilmiştir:
Arteriyal switch (Jatene prosedürü): Arteriyal düzeyde yapılan tam bir
anatomik düzetme operasyonudur. Son yıllarda giderek artan oranlarda tercih
edilmektedir (40). Jatene prosedürünün başarısını etkileyen en önemli faktör; sol
ventrikülün tamir sonrası sistemik basınç yüküne karşı çalışabilmek için ne kadar
hazır olduğudur. Bu da TGA’nın anatomisi ve operasyonun zamanlaması ile
ilgilidir.
Diğer prosedürler: Atriyal switch (Senning veya Mustard prosedürleri) ve
Rastelli prosedürleridir.
4. Tam Düzeltme Yapılamayan Kardiyak Patolojiler
Kalbin bazı anatomik bölümlerinin konjenital olarak hiç varolamadığı veya
çok az gelişmiş olduğu intakt ventriküler septumlu pulmoner atrezi, triküspid
atrezisi, hipoplastik sol kalp sendromu (HLHS) veya univentriküler kalp gibi
kardiyak lezyonlarda, cerrahi alarak dört odacıklı kalp rekonstruksiyonu
yapabilmek olanaksız hale gelmektedir. Böyle durumlarda palyatif bazı
11
düzeltmelerle hastanın yaşam süresini ve konforunu arttırmak hedeflenir. Palyatif
cerrahinin amacı, pulmoner ve sistemik dolaşımları birbirinden ayırmak ve eğer
univentriküler kalp sendromunda olduğu gibi tek bir fonksiyonel ventrikül söz
konusuysa, onu sistemik ventrikül olarak çalıştırmaktır. Tek bir işlevsel ventrikülü
olan tüm kardiyak patolojilerde tercih edilen girişim Fontan prosedürü ve
modifıkasyonlarıdır. Bu girişimlerin amacı; sistemik venöz dönüşü pulmoner
arterlere anastamoz ederek arada pompalayıcı bir ventrikül olmadan pulmoner
kan akımını sağlamaktır.
4.1. Hipoplastik Sol Kalp Sendromunda Palyatif Cerrahi
HLHS’de sol kalbi oluşturan tüm yapılar ya hiç gelişmemiş ya da az
gelişmiştir. Bu nedenle kalpteki tek fonksiyonel ventrikül sağ ventriküldür.
Pulmoner venöz dönüş, ASD veya PFO yoluyla sağ atriyuma oradan da sağ
ventriküle yönlenmiştir. Sistemik kan akımı sağ ventrikülden PDA yoluyla
sağlanır. Aort kapak da atretik veya ciddi stenotik olduğundan, PDA yoluyla
retrograd olarak koroner sirkülasyon, transvers ve asendan aortanın kan akımı,
antegrad olarak da desendan aortanın kan akımı sağlanır (41,42). Hem pulmoner
hem de sistemik dolaşım için pompa görevi yapan sağ ventrikül, PVR/SVR
oranına göre kan akımını düzenler.
HLHS olan hastalarda operatif düzeltme, birinci aşama Norwood
prosedürü, ikinci aşamada yapılacak olan bidireksiyonel Glenn veya modifiye
Fontan operayonlarına hazırlık oluşturan bir dizi aşamalı cerrahi girişim ile
sağlanır (43,44,45).
12
5. Kapalı Prosedürler
Konjenital kalp hastalıklarında kardiyopulmoner bypassa (KPB) girilmeden
yapılabilen cerrahi girişimler olarak tanımlayabileceğimiz kapalı prosedürler, tam
düzeltme yapılabilen ve palyatif olmak üzere iki kısımda incelenebilir.
5.1. Tam Düzeltme Yapılabilen Kapalı Kalp Ameliyatları
5.1.1. Patent Duktus Arteriyozus (PDA)
PDA, santral pulmoner arteriyal sistem arasında bağlantı oluşturan normal
bir fetal vasküler yapı olup, bu anatomik bağlantının postnatal hayatta da
devamlılık göstermesi halidir. Duktus arteriyozus, desandan aortanın başlangıç
kısmı ile sol pulmoner arter proksimal kısmı arasında bulunan arteriyal vasküler
anatomik bir yapıdır. Eğer doğum sonrası üç ay içerisinde bu arteryal yapı
kapanmazsa PDA’dan bahsedilir (46, 47).
5.1.2. Aort Koarktasyonunun
Aort koarktasyonu; inen aortanın duktus arteriyozusun başlangıç noktası
yakınındaki konjenital darlığı olarak tarif edilebilir. Aort koarktasyonu olan
hastaların % 8-10 unda serebral anevrizmalar da eşlik etmektedir. Aort
koarktasyonu sol ventrikül çıkım yolunda obstruksiyona neden olur ve
hastalardaki klinik semptomlar bu obstruksiyonun derecesine göre belirlenir (48,
49).
5.2. Palyatif Operasyonlar
5.2.1. Cerrahi Şantlar
Pulmoner kan akımının yeterli olmadığı ancak anatomik veya fizyolojik
nedenlerle düzeltici ameliyatın da hemen yapılamadığı patolojilerde pulmoner kan
akımını artırmaya yönelik bir düzeltici ameliyat için hazırlık olarak cerrahi şant
operasyonları uygulanmaktadır.
Pek çok cerrahi şant tarif edilmiştir, ancak hepsinin amacı sitemik arter ile
pulmoner arter arasında bir bağlantı oluşturarak pulmoner yatağın kanlanmasını
sağlayabilmektir. Ençok uygulanan yöntem olan modifiye Blalock-Taussing
13
şantında subklavian arter ile pulmoner arterin dallarından biri arasına sentetik bir
tüp greft yerleştirilir (50).
5.2.2. Pulmoner Arterin Bantlanması
Pulmoıner kan akımının ileri derecede artmış olduğu bazı patolojilerde
eğer anatomik veya fizyolojik tam düzeltme için zamanlama uygun değilse
palyatif bir girişim olarak pulmoner artere bant konulması planlanabilir (51).
6. Çocuklarda KPB’ın Klinik Uygulaması
Kardiyak cerrahi sırasında KPB sistemi, hem kalbin hem de akciğerlerin
fonksiyonlarını üstlenmektedir. KPB’a geçilirken genellikle bir aortik ve bikaval
kanüller kullanılır. Bikaval kanülasyon sağ atriyuma kan dönüşünü azaltır ve
intrakardiyak anatomiyi cerrahın daha iyi görmesine yardım eder.
Optimal pompa akım hızı için çoçuklarda, hastanın vücut yüzey oranı (2,5
lt. m2/dk) ve kilosuna göre etkili bir organ perfüzyonu sağlayacak şekilde
belirlenir.
Doku
perfüzyonunun
yeterli
olup
olmadığını
anlamak
için
monitörizasyon gereklidir. Bunun için idrar çıkışı asit-baz dengesi, mikst venöz
oksijen saturasyonu (SvO2) ve soğuma-ısınma hızı takibi önemlidir. İdrar çıkışı
pompa sırasında en az 1-2 ml\kg\saat olmalıdır. Isı probu birden fazla bölgeye
yerleştirilmelidir. Farklı bölgelerdeki sıcaklık farkı perfüzyonu değerlendirmede
yardımcı olacaktır.
Blalock-Taussing
gibi
sistemik-pulmoner
şantların
varlığında
ekstrakorporeal sirkülasyon öncesi şant kapatılmalıdır. Pompa sırasında devam
eden şant akımı, ciddi hipotansiyon ve pulmoner göllenmeye sebep olur.
KPB sırasında nonpulsatil akım kullanıldığı için ve kalbe dönen kanı
azaltmak amacıyla düşük perfüzyon basınçları gerektiğinden, hipotermi uygulanır.
Derin hipotermide sellüler metabolizma oldukça düşüktür ve membran gerginliği
çok azaldığından sellüler metabolik ihtiyaçlar ve sellüler membran geçirgenliği
14
minimaldir. Bu derin hipoterminin koruyucu etkisi için temel oluşturmaktadır.
Kullanılan sıcaklığa göre KPB şu şekilde sınıflandırılabilir:
•
25-30 ºC arası orta dereceli hipotermik.
•
15-20 ºC arasında derin hipotermik veya derin hipotermik sirkülatuar arrest
(DHCA). DHCA kullanımına ilişkin klinik deneyimler güvenli sirkülatuar
arrest periyodunun ortalama 35-45 dk. olmasını önermektedir.
Çocuklar KPB sırasında erişkinlere oranla çok daha şiddetli bir inflamatuar
yanıta mazur kalabilirler. Bunun sebebi, kanın vücut alanına oranla daha geniş bir
yabancı yüzeye temas etmesi olabilir. Bu cevabı baskılamak için genellikle
kortikosteroid kullanılır (52). Birçok merkezde KPB’dan çıkışta modifiye
ultrafiltrasyon kullanılmaktadır. Bu teknikte, aortik kanülden veya venöz
rezarvuardan alınan kan, ultrafiltreden geçirilerek sağ atriyuma döndürülür.
Böylece, bir yandan hemokonsantrasyon sağlanırken, aynı zamanda sitokinler
gibi inflamatuar vazoaktif maddeler ortamdan uzaklaştırılır.
Aort klempi sırasında kalbi iskemik hasardan korumak için kardiyopleji
solüsyonları, kullanılmaktadır. Bu solüsyonların amacı; bir yandan iskemi
sırasında kalbi durdurarak miyokardın oksijen ve enerji gereksinimi minimuma
indirmek, diğer yandan da bu minimum enerji ihtiyacının karşılanması için gerekli
substratları
sağlayabilmektir.
Kardiyopleji
solüsyonları,
kalbin
diyastolde
elektromekanik olarak durmasını sağlamaktadır.
Aort klempi kaldırılıp ısınma işlemi tamamlandıktan sonra, yapılması
gereken hazırlıklar vardır. KPB sonlandırılmadan önce hastanın solunumu tekrar
başlatılmalı ve hava yollarının durumu değerlendirilmelidir. Daha sonra kalp
yeterli dolum basınçları sağlanana dek doldurulur ve venöz kanül klempe edilip
arteriyal kan akımı durdurularak KPB sonlandırılır. Venöz kanüller çekildikten
sonra heparinin nötralizasyonu için protamin infüzyonu başlanır (53).
15
KPB’ ın sonlandırılmasında güçlük yaşanırsa, öncelikle cerrahi düzeltme
ile ilgili bir problem olup olmadığı araştırılmalıdır. Yapısal bir problem değil de
pulmoner hipertansiyon veya ventrikül disfonksiyonu gibi bir problem var ise ona
yönelik tedavi planlanır. Sağ ventrikül disfonksiyonu varlığında farmakolojik ve
solunumsal desteğe rağmen, sağ ventrikül disfonksiyonu devam ediyorsa
birtakım ekstra önlemlere başvurmak gerekli olabilir (54). Bu gibi durumlarda;
cerrahi olarak atriyal seviyede bir sağ-sol şant oluşturulabilir.
7. Erken Derlenme (Fast-Track) Protokolü
Erken derlenme protokolü, ana prensibi hastanın hastanede geçirdiği
toplam sürenin azaltılması olan ve preoperatif dönemden başlayarak peroperatif
ve postoperatif dönemi de kapsayan bir yönetim sürecidir. (55,56,57,58).
Açık kalp cerrahisinin ilk yıllarında, derin anestezi uygulamasının ve
postoperatif dönemde uzun süreli mekanik ventilasyon desteğinin daha güvenli
olduğu düşüncesiyle operasyon sırasında yüksek doz opioid anestezisi
uygulanmakta ve buna bağlı olarak hastalar uzun süre mekanik ventilasyon
desteğine
gereksinim
duymaktaydılar.
Geleneksel
yöntemde
hastaların
operasyon sonrası süreçte 12-18 saat mekanik ventilasyonda tutulmasını içeren
protokol,
bir
yandan
hastayı
mekanik
ventilasyonun
potansiyel
komplikasyonlarına maruz bırakırken öte yandan derlenmeyi geciktirerek yoğun
bakımda ve hastanede kalış süresini uzatmakta ve bunun sonucu olarak da
kliniğin hasta sirkülasyonunun azalmasına neden olarak maliyeti ciddi anlamda
arttırmaktadır (18).
Erken derlenme protokolü 1990’lı yılların başında ekonomik nedenlerle
uygulamaya konulan, postoperatif ilk 4-6 saatte ekstübasyonu, 24. saatten önce
postoperatif yoğun bakımdan çıkışı ve en geç 5.günde de hastaneden taburcu
olmayı hedefleyen uygulamalar zinciridir (2,55,59). Fast track protokolü erken
ekstübasyona ve erken derlenmeye yönelik anestezi yönetiminin yanı sıra cerrahi
teknik, KPB düzenekleri, miyokardiyal koruma, kanama kontrolü ve postoperatif
16
ağrı yönetimi yönünden de protokol oluşturmayı gerektiren bir ekip çalışmasıdır
(2,60,61,62).
Günümüzün ekonomik koşulları, hastanelerin sınırlı yatak kapasiteleri ve
operasyon için bekleyen hastalar göz önüne alındığında, erken derleme
protokollerinin neden bu kadar önem kazandığı anlaşılabilir.
Erken derlenme protokolü için anahtar basamak, erken ekstübasyondur.
Operasyon sonrası İlk 4-6 saat içinde yapılan ekstübasyon, silier fonksiyonların
hızla normale dönmesi, erken önemde mukus atılımının sağlanması, öksürme
refleksinin hızla geri gelmesi intrapulmoner şant fraksiyonunun belirgin olarak
düzelmesi ve endotrakeal tüpe bağlı potansiyel komplikasyonlarının önlenmesi
gibi solunumsal yararların yanısıra hasta konforunu da artıran bir uygulamadır
(18,59,60).
Yapılan bir çalışmada açık kalp cerrahisi sonrası 10. saatti geçen
ekstübasyonlarda komplikasyon insidansının ciddi anlamda arttığı gösterilmiştir
(63). Açık kalp cerrahisi sonrası postoperatif dönemde entübasyon süresi uzayan
hastalarda pnömoni, atelektazi, lober kollaps, total vücut sıvısı artışı ve bunların
bir sonucu olarak arteriyel kan gazı değerlerinde bozulma sıklıkla görülmektedir
(64).
Anestezi tekniğinin optimizasyonu, güvenli miyokard koruması ve cerrahi
teknikte ilerlemeler erken ekstübasyon ve mobilizasyonun rutin bir klinik
uygulama haline gelmesine neden olmuştur (65).
Erken derlenmeye yönelik fast track anestezi tekniğinde anestezi yönetimi
ve anestezik ajanların seçimi geleneksel anestezik yaklaşımdan farklıdır.
Kardiyak cerrahide kullanılacak anestezik yöntem veya ilaçlar konusunda kesin
kurallar yoksa da cerrahi uyarı sonucu oluşan ani ve büyük hemodinamik
oynamalara meydan vermeyecek şekilde anestezi derinliği sağlanması önemlidir.
Hastayı erken ekstübe etmek kaygısıyla uygulanan yüzeyel anestezi cerrahi uyarı
17
ve vücut dışı dolaşıma bağlı olarak ortaya çıkan stres cevabın indüklediği
sempatik aktivasyonla plazma katekolamin seviyesinde artışa neden olarak,
miyokardın oksijen tüketimini artırır. Cerrahi tekniğin başarısı perioperatif
miyokardiyal iskemi ve enfarktüsün önlenmesinde en önemli belirleyici olmakla
birlikte, perioperatif ve postoperatif dönemde optimal anestezi ve analjezi yöntemi
de morbidite ve mortaliteye azaltan faktörlerdir.
18
C. GEREÇ VE YÖNTEMLER
Bu çalışma, Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Egitim ve
Araştırma Hastanesi Bilimsel Kurul onayı alındıktan sonra, hastanemiz Çocuk
Kardiyovasküler Cerrahi Kliniği tarafından konjenital kalp hastalığı nedeniyle Ekim
2008 ile Şubat 2009 tarihleri arasında opere edilen 100 hastada prospektif olarak
yapıldı. Hastaların yaşları 3 ay ile 16 yaş arasında değişiyordu (Ortalama 66 ay).
Çalışma grubuna alınan tüm hastalarda, erken ekstübe edilmeleri
planlanarak aynı anestezik yaklaşım uygulandı. Hastalar, mekanik ventilasyon
sürelerine göre, postoperatif ilk 6 saatte ekstübe edilen 50 hasta Grup I ve 7-24
saatte ekstube edilen 50 hasta Grup II olmak üzere 2 gruba ayrıldı.
3 ayın altında ve 16 yaşın üzerinde olan hastalar ile kompleks konjenital cerrahi
uygulanacak olanlar, ciddi pulmoner hipertansiyonu ve konjestif kalp yetmezliği
olanlar ve tekrar cerrahi uygulanacak olan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
1. Anestezi ve Cerrahi Protokolü
Tüm hastalar anestezi indüksiyonundan 30 dakika önce 5-8 mg/kg ketamin
hidroklorür, 0.05-0.1 mg/kg midazolam ve 0.01 mg/kg atropin sülfat ile
premedikasyon yapılarak ameliyathaneye alındılar ve iki derivasyonlu EKG (DIIV5), pulse oksimetre ve noninvaziv kan basıncı monitorizasyonu ile monitorize
edildiler.
Tüm hastalarda anestezi indüksiyonu 10 mcg/kg fentanyl, 0.2 mg/kg
midazolam ve 0,1 mg/kg vekuronyum bromid ile sağlandıktan sonra uygun
endotrakeal tüp ile entübe edildiler ve yaşa uygun ventilatör parametreleri
ayarlanarak, mekanik ventilatöre bağlandılar.
Anestezi indüksiyonu ve entübasyondan sonra tüm hastalara perkütan
yolla radiyal arter kateterizasyonu ve SVB kateteri kullanılarak sağ atriyum
kateterizasyonu yapıldı. Nazofarenks ve rektuma birer termal alıcı konarak vücut
ısıları monitörize edildi.
19
Anestezi idamesi, 2 mcg/kg fentanil, 0.1 mg/kg midazolam ve 0.05 mg/kg
vekuronyum bromidin periyodik aralıklarla uygulanmasıyla gerçekleştirildi.
Anestezi derinliğinin yetersiz olduğu düşünülen durumlarda idameye inhalasyon
anesteziği olarak sevoflurane eklendi.
Açık kalp cerrahisi uygulanacak hastalarda heparinizasyon yapıldıktan ve
vücut ısısı 28-32 °C’ye kadar düşürüldükten sonra KPB’a geçildi. Kros klemp (KK)
konulmasının ardından antegrat hipotermik kan kardiyoplejisi verilerek kardiyak
arrest sağlandı. Patojiye uygun cerrahi onarım, KK sırasında gerçekleştirildi.
Miyokardı korumak amacıyla kan kardiyoplejisi uygulamasına KK süresince 15-20
dak. aralarla devam edildi. KPB sırasında periyodik olarak arteriyel kan gazı ve
ACT takipleri yapıldı.
Cerrahi onarımın tamamlanmasının ardından vücut ısısı normotermik hale
getirilip hemodinamik parametrelerin uygun olduğu düşünüldüğünde KPB’a son
verildi. Hemodinamisi uygun olmayan hastalarda inotropik destek tedavisi
başlandı. Tüm hastaların KK ve KPB süreleri kaydedildi.
KPB gerektirmeyen kapalı prosedürler, vücut dışı dolaşım kullanılmadan
gerçekleştirildi. KPB kullanılan olgularda KPB’tan çıktıktan sonra, kapalı
prosedürlerde ise operasyonun bitimine yakın fentanil ve midazolam son dozları
uygulanmadı.
Anestezi
derinliği
yetersiz
olduğu
düşünülen
durumlarda
sevoflurane ile idame yapıldı. Operasyonun sonunda, kas gevşetici etkisi
neostigmin (0.04 mg/kg) ile geri döndürüldü.
Operasyon sonrası postoperatif yoğun bakıma getirilen hastalar EKG (DIIV5), SaO2, invazif kan basıncı ve SVB monitörleri ile monitorize edildiler. Tüm
hastalar yaş ve kilolarına uygun mekanik ventilasyon parametreleri göz önüne
alınarak SIMV modunda mekanik ventilatöre (SERVO-600) bağlandılar.
Hastalar ekstubasyon kriterlerine uygun hale geldiğinde, klinik durumları ve
kan gazları dikkate alınarak ekstübe edildiler. Tüm hastaların mekanik
ventilkasyon süreleri kaydedildi. Ekstübasyon kriterleri olarak sözel komutlara
20
uyma ve/veya spontan motor aktivite, yeterli ventilasyon, hemodinamik stabilite
ve normotermi dikkate alındı.
Postoperatif dönemde izlenen parametreler, SKB, DKB, OKB, SVB,
arteriyel kan gazı değerleri, inotropik destek gereksinimi, postop. kanama miktarı,
kardiyak ve pulmoner komplikasyonlar, postoperatif yoğun bakım ve hastane
kalış süreleri idi.
2. İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı.
Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama,
Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım
gösteren parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında student t test; normal
dağılım göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Mann
Whitney U test kullanıldı. Normal dağılım gösteren parametrelerin grup içi
karşılaştırmalarında
Paired
sample
t
test
kullanıldı.
Niteliksel
verilerin
karşılaştırılmasında ise Ki-Kare test kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven
aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
21
D. BULGULAR
Çalışma Ekim 2008 ile Şubat 2009 tarihleri arasında Dr. Siyami Ersek
Göğüs, Kalp, Damar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve
Reanimasyon kliniğinde toplam 100 olgu üzerinde yapıldı. Olguların yaşları 3 ay
ile 16 yaş arasında değişmekte olup ortalama yaş 66,49±48,46 aydı. Olguların
43’ü kız; 57’si erkekti. Mekanik ventilasyon süresi bakımından 0-6 saat arasında
mekanik ventilasyonda kalan 50 olgu “Grup I”; 7-24 saat mekanik ventilasyonda
kalan 50 olgu ise “Grup II” olarak sınıflandırıldı.
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
p
Ort±SD (medyan) Ort±SD (medyan)
●
80,91±42,43 (84)
52,36±50,22 (30)
0,001**
+
Ağırlık (kg)
22,33±12,47
16,00±11,43
0,010*
+
Boy (cm)
115,63±24,62
94,97±29,31
0,001**
+
BSA (m2)
0,83±0,30
0,63±0,31
0,002**
n (%)
n (%)
Kız
23 (%46,9)
20(%38,0)
Erkek
27 (%53,1)
30 (%62,0)
Yaş (ay)
++
Cinsiyet
●
+Student t test
*p<0,05
:Mann-Whitney test
0,368
++Ki-Kare Testi
**p<0,01
Tablo 1: Demografik özelliklerin değerlendirmesi
İki grup arasında yaş, ağırlık, boy ve BSA değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı
fark bulunmaktadır.
Cinsiyete göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktur
(p>0,05).
22
TOF
32
ASD
27
VSD
18
ASD+VSD
2
KAVKD
2
PAVKD
1
IHSS
1
Subaortik ridge
2
PDA
1
Aort koarktasyonu
1
VSD+ Subaortik ridge
1
TAPVD
1
MVR
2
AVR+VSD
1
Pulmoner stenoz
1
AVSD+PDA
1
Cor Triatriatum
1
Diğer (Palyatif cerrahi )
5
Tablo 2: Kardiyak patolojilerine göre hasta gruplarının dağılımı
TOF:Fallot tetrolojisi, ASD:Atrial septal defekt, VSD:Ventriküler septal defekt, KAVKD:Komplet
atrioventriküler kanal defekti, PAVKD:Parsiyel atrioventriküler kanal defekti, IHSS:İdiopatik
hipertrofik subaortik stenoz, PDA:Patent Duktus Arteriosus, TAPVD:Total pulmoner venöz dönüş
anomalisi, MVR:Mitral kapak replasmanı, AVR:Aort kapak replasmanı, AVSD:Atrioventriküler
septal defekt
23
Erken ekstübasyon grubunda 1 hasta ekstübasyondan 1.5 saat sonra
hipoksi ve hiperkapni gelişmesi üzerine reentübe edildi. Bir süre daha mekanik
ventilasyonda takip edilen hasta 18 saat sonra yeniden sorunsuzca ekstübe
edildi.
Yine bu grupta toraks dreni çekildikten sonra yoğun bakımdan çıkarılan bir
hastada pnömotoraks gelişmesi üzerine dren takılarak tedavi edildi.
Grup I’de 1 hastada ekstübasyon sonrası 8. saatte EKG değişikliği ve ST
elevasyonu gelişti. Gereken müdahale yapılan hastanın daha sonraki izleminde
bir sorun yaşanmadı.
Geç ekstübasyon grubunda 11. saatte ekstübe edilen ve ciddi pulmoner
hipertansiyonu ve ritm bozuklukluğu olan bir hasta postoperatif 3. gün reentübe
edildi. Postoperatif yoğun bakım ünitesinde inotropik destek tedavisi ve mekanik
ventilasyon desteği ile izlenen hasta postoperatif 7. gün eks oldu.
Geç ekstübe olan gruptaki bir hasta postop 1.gün supraventriküler taşikardi
ile hipotansif atak geçirdi ancak bu durum ciddi bir hemodinamik bozukluk
yaratmadı. Antiaritmik tedaviye yanıt veren hastanın yoğun bakım sürecinde
başka bir sorun yaşanmadı.
Geç ekstübasyon grubunda palyatif cerrahi (BT şant) yapılan bir hasta,
şantı tıkandığı düşünülerek tekrar cerrahiye alındı.
Geç ekstübe edilen grupta 1 hasta servise çıkarıldıktan sonra postop 3.
gün hipoksi gelişmesi üzerine yeniden yoğun bakıma alınarak takip edildi.
24
+
KPB Süresi (dak)
KK süresi (dak)
++
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD (medyan)
70,62±42,50
94,46+57,11
0,021*
48,04±33,81
65,06±45,89
0,038*
n (%)
n (%)
İnotrop
Var
23 (%44,9)
41 (%82,0)
kullanımı
Yok
27 (%55,1)
9 (%18,0)
++
Var
16 (%32,7)
15 (%30,0)
Yok
34 (%67,3)
35 (%70,0)
PAH
+ Oneway Anova
++Ki-Kare Testi
*p<0,05
p
0,001**
0,776
**p<0,01
Tablo 3: Gruplara göre değerlendirmeler
Gruplar arasında KPB süresi ve KK süresi yönünden istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Grup I’ in KPB süresi ortalaması Grup II’den
istatistiksel olarak anlamlı derecede düşüktür (p:0,021). Yine Grup I’ in KK süresi
ortalaması Grup II’den istatistiksel olarak anlamlı düşüktür (p:0,038).
İnotropik ajan kullanımı yönünden gruplar arasında istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ de inotrop kullanım
oranı Grup II’den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşük olarak
saptanmıştır (p<0,01).
Pulmoner hipertansiyon varlığına göre gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05).
25
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
118,0±15,58
112,94±18,30
0,142
T1
118,53±15,55
107,28±20,97
0,003**
T2
112,79±14,45
108,86±20,84
0,279
●p
0,001**
0,032*
++
0,834
0,019*
++
0,025*
0,089
++
0,001**
0,399
SKB
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6.saat
T2: 12.saat
*p<0,05
**p<0,01
p
Paired Samples t
Tablo 4: SKB düzeylerinin gruplara göre grup içi değerlendirmeleri
Gruplar arasında T0 zamanındaki SKB ortalamalarında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gruplar arasında T1 zamanındaki SKB ortalamaları bakımından istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in SKB
ortalaması Grup II’ den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir
(p:0,003).
Gruplara göre T2 zamanının SKB ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Grup I olgularda: takip sürelerine göre SKB ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0 göre T1
26
zamanındaki değişim istatistiksel olarak anlamlı bulunmazken (p>0,05); T2
zamanında SKB ölçülerinde görülen düşüş ise anlamlı bulunmuştur (p<0,05). T1
zamanına göre T2 görülen düşüş ise ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0,01).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre SKB ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,05); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda T0
zamanına göre T1 zamanındaki düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur
(p<0,05); T2 zamanında SKB ölçülerinde görülen değişim anlamlı bulunmamıştır
(p>0,05); T1 zamanına göre T2 zamanında görülen değişim de istatistiksel olarak
anlamlı değildir (p>0,05).
ort+SD
SKB Ölçümleri
160
140
120
100
T0
T1
80
T2
60
40
20
0
Grup II
Grup I
Şekil 2: SKB ölçümlerinin dağılımı
27
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
65,59±10,51
62,92±11,06
0,221
T1
68,06±10,73
60,42±11,88
0,001**
T2
64,63±9,67
63,78±13,86
0,723
●p
0,026*
0,045*
++
0,152
0,093
++
0,586
0,648
++
0,008**
0,035*
DKB
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6.saat
T2: 12.saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t
Tablo 5: DKB ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplar arasında T0 zamanında DKB ortalamaları bakımından istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gruplar arasında T1 zamanında DKB ortalamaları bakımından istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in DKB
ortalaması Grup II’ den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir
(p:0,001).
Gruplar arasında T2 zamanında DKB ortalamaları bakımından istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre DKB ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0
28
zamanına göre T1 ve T2 zamanındaki değişim istatistiksel olarak anlamlı
bulunmazken (p>0,05). T1’e göre T2 zamanında görülen düşüş ileri düzeyde
anlamlı bulunmuştur (p<0,01).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre DKB ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda T0
zamanına göre T1 ve T2 zamanındaki değişim istatistiksel olarak anlamlı
bulunmamışken (p>0,05). T1’e göre T2 zamanında görülen artış ise istatistiksel
olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05).
DKB Ölçümleri
ort+SD
90
80
70
60
T0
50
T1
40
T2
30
20
10
0
Grup I
Grup II
Şekil 3: DKB ölçümlerinin dağılımı
29
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
82,71±10,76
78,92±12,09
0,102
T1
83,83±11,43
76,58±12,86
0,004**
T2
79,95±10,48
78,56±14,61
0,585
●p
0,010*
0,337
++
0,548
0,160
++
0,131
0,851
++
0,003**
0,200
OKB
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2: 12. saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t
Tablo 6: OKB ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplara göre T0 zamanında OKB ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gruplara göre T1 zamanında OKB ortalamaları arasında istatistiksel olarak
ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’in OKB ortalaması Grup
II’den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p:0,004; p<0,01).
Gruplara göre T2 zamanında OKB ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre OKB ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,05); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0
zamanına göre T1 ve T2 zamanındaki değişim istatistiksel olarak anlamlı
30
bulunmazken (p>0,05). T1 zamanına göre T2 zamanında görülen düşüş ileri
düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0,01).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre OKB ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
143,08±23,57
144,88±22,07
0,696
T1
118,95±20,90
135,46±23,05
0,001**
T2
114,61±20,46
129,00±19,34
0,001**
●p
0,001**
0,001**
++
0,001**
0,001**
++
0,001**
0,001**
++
0,019*
0,003**
KH
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2:12. saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t
Tablo 7: Kalp hızı ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplar arasında T0 zamanındaki KH ortalamaları yönünden istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05). Gruplar arasında T1 zamanıdaki
KH ortalamaları yönünden istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı fark
bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in KH ortalaması Grup II’ istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı düşüktür (p:0,001).
31
Gruplar arasında T2 zamanındaki KH ortalamaları yönünden istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in KH ortalaması
Grup II’ den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p:0,001).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre KH ölçümleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi gruptan
kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0 zamanına göre
T1 ve T2 zamanlarındaki düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,01).
T1 göre T2 zamanında görülen düşüş de istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur
(p<0,05).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre KH ölçümleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi gruptan
kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0 zamanına göre
T1 ve T2 zamanındaki düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,01).
T1’e göre T2 zamanında görülen düşüş de istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p<0,01).
KH Ölçümleri
ort+SD
180
160
140
120
T0
100
T1
80
T2
60
40
20
0
Grup I
Grup II
Şekil 4: Kalp hızı ölçümlerinin dağılımı
32
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
7,08±3,54
7,18±2,82
0,879
T1
6,63±3,61
6,64±2,60
0,991
T2
6,36±3,03
7,68±3,34
0,044*
●p
0,190
0,022**
++
0,288
0,096
++
0,088
0,238
++
0,447
0,006**
SVB
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2: 12. saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t
Tablo 8: SVB ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplar arasında T0 zamanında SVB ortalamalarında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gruplar arasında T1 zamanında SVB ortalamalarında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gruplar arasında T2 zamanında SVB ortalamalarında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Grup I’in SVB ortalaması Grup II’den
istatistiksel olarak anlamlı düşüktür (p:0,044; p<0,05).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre SVB ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
33
Grup II olgularda; takip sürelerine göre SVB ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,05); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda T0
zamanına göre T1 ve T2 zamanındaki değişim istatistiksel olarak anlamlı
bulunmazken (p>0,05). T1’e göre T2 zamanında görülen artış istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur (p<0,05).
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
130,09±50,11
99,70±38,66
0,001**
T1
123,58±51,32
103,25±33,05
0,026*
T2
121,11±39,61
104,58±47,93
0,073
●p
0,419
0,818
++
0,409
0,691
++
0,210
0,529
++
0,682
0,813
pO2
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2: 12. saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t
Tablo 9: pO2 ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplara göre T0 zamanında pO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak
ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in pO2 ortalaması Grup
II’den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p:0,001).
Gruplara göre T1 zamanı pO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Grup I’in pO2 ortalaması Grup II’den
istatistiksel olarak anlamlı yüksektir (p:0,026).
34
Gruplara göre T2 zamanı pO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre pO2 ölçümleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre pO2 ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
39,18±6,26
35,24±5,62
0,001**
T1
38,14±4,43
36,68±4,91
0,125
T2
38,79±3,86
37,38±5,79
0,158
●p
0,396
0,015*
++
0,270
0,029*
++
0,635
0,025*
++
0,184
0,257
pCO2
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2: 12. saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t
Tablo 10: pCO2 ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplara göre T0 zamanında pCO2 ortalamaları arasında istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in pCO2
ortalaması Grup II’ den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p:0,001;
p<0,01).
35
Gruplara göre T1 zamanı pCO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gruplara göre T2 zamanı pCO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre pCO2 ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre pCO2 ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,05); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0
zamanına göre T1 ve T2 zamanında görülen artış istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p<0,05); T1’e göre T2 zamanındaki değişim istatistiksel olarak
anlamlı bulunmamıştır (p>0,05).
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
7,36±0,04
7,39±0,04
0,001**
T1
7,39±0,04
7,40±0,03
0,051
T2
7,40±0,02
7,40±0,03
0,948
●p
0,001**
0,166
++
0,001**
0,173
++
0,001**
0,110
++
0,002**
0,624
pH
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2: 12.saat
*p<0,05
**p<0,01
p
Paired Samples t
Tablo 11: pH ölçümlerinin değerlendirmesi
36
+
Gruplara göre T0 zamanında pH ortalamaları arasında istatistiksel olarak
ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’in pH ortalaması Grup II’
den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür (p:0,001).
Gruplara göre T1 zamanı pH ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlılığa yakın olmakla beraber fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gruplara göre T2 zamanı pH ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmamaktadır (p>0,05).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre pH ölçümleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi gruptan
kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0 zamanına göre
T1 ve T2 zamanındaki yükseliş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,01).
T1’e göre T2 zamanında görülen yükseliş de istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p<0,01).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre pH ölçümleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
37
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
97,54±3,52
96,34±2,99
0,098
T1
97,90±1,53
96,73±2,64
0,042*
T2
98,12±1,12
96,72±2,80
0,002**
●p
0,252
0,273
++
0,456
0,149
++
0,198
0,381
++
0,272
0,408
SO2
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2: 12. saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t test
Tablo 12: SO2 ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplara göre T0 zamanında SO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gruplara göre T1 zamanında SO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Grup I’in SO2 ortalaması Grup II’den
istatistiksel olarak anlamlı yüksektir (p:0,042).
Gruplara göre T2 zamanında SO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak
ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in SO2 ortalaması Grup
II’ den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p:0,002; p<0,01).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre SO2 ölçümleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
38
Grup II olgularda; takip sürelerine göre SO2 ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
36,42±3,77
35,50±5,63
0,339
T1
35,52±3,97
35,46±4,72
0,943
T2
36,08±3,75
34,51±4,81
0,074
●p
0,047*
0,176
++
0,024*
0,949
0,433
0,126
0,137
0,103
HCT
T0 -T1
++
T0 -T2
++
T1 -T2
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2: 12. saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t
Tablo 13: HCT ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplar arasında T0, T1 ve T2 zamanındaki HCT ortalamalarında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre HCT ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,05); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0
zamanına göre T1 zamanında görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p<0,05). T0 zamanına göre T2 ve T1’e göre T2 zamanındaki
değişim ise istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre HCT ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05).
39
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
4,19±2,01
3,51±1,70
0,074
T1
3,56±1,95
2,58±1,66
0,008**
T2
2,32±1,17
2,30±1,55
0,953
●p
0,003**
0,001**
++
0,023*
0,001**
++
0,001**
0,001**
++
0,001**
0,255
LAKTAT
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2: 12. saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t
Tablo 14: LAKTAT ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplar arasında T0 zamanında laktat ortalamaları yönünden istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Gruplar arasında T1 zamanında laktat ortalamaları yönünden istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in laktat
ortalaması Grup II’ den istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksektir (p:0,008;
p<0,01).
Gruplara göre T2 zamanı laktat ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre laktat ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0
zamanına göre T1 zamanındaki laktat ölçümlerindeki düşüş istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur (p<0,05). T0 zamanına göre T2 zamanında görülen düşüş
40
ise ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur (p<0,01); T1 zamanına göre T2
zamanındaki değişim de istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,01).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre laktat ölçümleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi
gruptan kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0
zamanına göre T1 ve T2 zamanındaki laktat ölçümlerindeki düşüş istatistiksel
olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,01). T1 zamanına göre T2 zamanındaki laktat
ölçümlerindeki değişim anlamlı bulunmamıştır (p>0,05).
LAKTAT Ölçümleri
ort+SD
7
6
5
4
T0
T1
T2
3
2
1
0
Grup I
Grup II
Şekil 5: LAKTAT ölçümlerinin dağılımı
41
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
Ort±SD
Ort±SD
T0
-2,92±1,90
-3,10±2,48
0,681
T1
-1,70±2,65
-1,62±2,93
0,881
T2
-0,36±2,10
-1,05±2,20
0,113
●p
0,001**
++
0,001**
0,001**
++
0,001**
0,001**
++
0,001**
0,127
BE
T0 -T1
T0 -T2
T1 -T2
+Student t test
● : Repeated Measures test
++:
T0: Extübasyon Sonrası
T1: 6. saat
T2: 12. saat
*p<0,05
**p<0,01
+
p
Paired Samples t test
Tablo 15: BE ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplar arasında T0, T1, T2 dönemlerinde BE ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamaktadır (p>0,05).
Grup I olgularda; takip sürelerine göre BE ölçümleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi gruptan
kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0 dönemine göre
T1 döneminde BE ölçümlerindeki düşme istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur
(p<0,01). T0 dönemine göre T2 döneminde düşme de ileri düzeyde anlamlı
bulunmuştur (p<0,01); T1 dönemine göre T2 dönemindeki değişim de istatistiksel
olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,01).
Grup II olgularda; takip sürelerine göre BE ölçümleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık görülmektedir (p<0,01); anlamlılığın hangi gruptan
42
kaynaklandığını saptamak için yapılan ikili karşılaştırmalarda; T0 dönemine göre
T1 ve T2 dönemlerinde BE ölçümlerindeki düşme istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p<0,01). T1 dönemine göre T2 döneminde BE ölçümlerindeki
değişim istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).
BE ölçümleri
ort+SD
Grup I
Grup II
0
-1
-2
T0
-3
T1
T2
-4
-5
-6
Şekil 6: BE ölçümlerinin dağılımı
43
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
p
Kanama Miktarı (cc)
Ort±SD
(Medyan)
Ort±SD
(Medyan)
179,18±192,66
314,20±262,60
0,004**
Tablo 16: Kanama miktarı ölçümlerinin değerlendirmesi
Gruplar arasında postoperatif yoğun bakım sürecindeki kanama miktarı
ortalamaları arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır
(p<0,01). Grup I’ in kanama miktarı ortalaması Grup II’ den istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı düşüktür (p:0,004; p<0,01).
Kanama Miktarı
ort
350
300
250
200
150
100
50
0
Grup I
Grup II
Şekil 7: Gruplara göre kanama miktarı dağılımı
44
Grup I (n=50)
Grup II (n=50)
p
•
YBKS (saat)
+
Ort±SD
(Medyan)
Ort±SD
(Medyan)
27,97±10,40 (24)
48,38±32,27 (37)
0,001**
6,51±1,08
9,14±3,76
0,001**
Hast. kalış
süresi (gün)
+ Student t test
•
Mann-Whitney test
**p<0,01
Tablo 17: Yoğun bakım ünitesinde ve hastanede kalış sürelerinin
değerlendirmesi
Gruplar arasında yoğun balımda kalış süresi ortalamaları bakımından
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in
yoğun bakımda kalış süresi ortalaması Grup II’ den istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı düşüktür (p:0,001; p<0,01).
YBKS (saat)
ort
50
45
40
35
30
25
20
15
10
5
0
Grup I
Grup II
Şekil 8: Gruplara göre yoğun bakımda kalış süresi dağılımı
45
Gruplar
arasında
hastanede
kalış
süresi
ortalamaları
bakımından
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,01). Grup I’ in
hastanede kalış süresi ortalaması Grup II’ den istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı düşüktür (p:0,001; p<0,01).
Hastanede Kalış Süresi (gün)
ort
10
9
8
7
6
5
4
3
2
1
0
Grup I
Grup II
Şekil 9: Gruplara göre hastanede kalış süresi dağılımı
46
E. TARTIŞMA
Konjenital kalp cerrahisi sonrası ekstübasyonun zamanlaması hala
belirsizliğini koruyan bir konu olup bu konuda değişik merkezlerde farklı
protokoller uygulanmaktadır. Buna karşın daha fazla kabul gören görüş kardiyak
cerrahi geçiren pediatrik hastalarda özellikle neonatal ve infant grubunda
postoperatif dönemde mekanik ventilasyon desteğinin uzun süre devam etmesi
gerekliliğidir (12).
KKC sonrası erken ekstübasyon ile ilgili girişimlerin temeli 1980’li yıllara
kadar uzanır (66,67). Açık kalp cerrahisi yapılan hastalarda erken ekstübasyonla
ilgili ilk yayınların çoğu neonatal ve genç infant grubunu kapsamadığı gibi erken
ekstübasyonun başarısında etkili olan faktörler açısından da tanımlayıcı değildir.
Neonatal ve infant grubunda erken ekstübasyonun başarısını gölgeleyen
faktörler arasında bu hasta grubunun erişkinden farklı olan anatomik ve fizyolojik
özellikleri vardır. Kemik yapısının tamamlanmamış olması ve zayıf, immatür
interkostal kaslar gibi faktörler nedeniyle infantlarda göğüs kafesinin, solunum
işine çok az katkısı vardır. Solunum kasları yorgunluğa erişkinden çok daha az
dayanıklıdır. Bu yaş grubundaki hastalar, hava yolunun dar olan subglottik
bölgesine endotrakeal tüpün basısına sekonder olarak ortaya çıkan mukozal
irritasyona çok daha duyarlıdır. Hava yolu geniş olan daha büyük çocuklarla
kıyaslandığında hafif bir mukozal ödem bile hava yolu basıncında çok ciddi
artışlara neden olur. Ekstübasyonun başarısızlığıyla sonuçlanan bir durum olan
postanestetik apne de neonatal ve infant grubunda sık görülür. Neonatal
akciğerleri fizyolojik olarak geriyatrik, amfizamatöz akciğerlere benzerler.
Solunum kontrol merkezi immatürdür ve bu hastalar hipoksiye ve hiperkarbiye
erişkinler gibi etkin yanıt veremezler (1).
47
KKC’de yaş, erken ekstübasyonun başarısında önemli bir belirleyicidir
(12,20,68). Bizim de yaptığımız çalışmadaki bulgular literatür bilgilerini destekler
niteliktedir. Çalışmamızda, geç ekstübe edilen grupta yaş ortalamasının erken
ekstübasyon grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı ölçüde düşük olduğunu
bulduk. Karşıt görüşü savunan bir başka çalışmada ise Heinle ve arkadaşları, 3
ayın altındaki infantlarda kardiyak cerrahi sonrası erken ekstübasyonun başarıyla
uygulanabileceğini göstermişlerdir (20).
Pediatrik kardiyak cerrahi sonrası erken ekstubasyon önerilmeyen
durumlardan biri ciddi pulmoner hipertansiyondur (67-76). Pulmoner arter
sistolik basıncının dinlenme halinde 25 mmHg üzerinde olması PAH olarak
tanımlanır (67). Kompleks KKH nedeniyle operasyon uygulanan ve PAH olan
hastalarda erken postoperatif dönemde uzun süreli mekanik ventilasyon ile derin
sedasyon ve paralizi sağlanması pek çok merkez tarafından uygulanan bir
protokoldür. Bu uygulamanın altında yatan temel neden cerrahiye bağlı stres
yanıtı en aza indirgemek ve kardiyak cerrahi sonrası morbitide ve mortalitenin
en önemli sebebi olarak gösterilen pulmoner hipertansif krizi engellemektir
(75,77,78). Bununla birlikte preoperatif PAH‘u olduğu bilinen hastalarda uzun
süreli mekanik ventilasyon desteği gerekliliği konusunda hemfikir olmayan
yayınlar vardır. Tam tersine uzamış mekanik ventilasyona bağlı pozitif
intrapulmoner basıncın PVR ‘ı arttırdığı ve pulmoner hipertansif krizi tetiklediği
yapılan bazı çalışmalarda gösterilmiştir (79,80).
L.Vida ve arkadaşları, yaptıkları çalışmada preop PAH olan ve VSD
kapatma operasyonu uygulanan 100 hastadan 90 tanesinin operasyondan
sonra 6 saat içinde güvenli bir şekilde ekstübe edildiğini ve erken ekstübe edilen
hastaların %34’ünde kliniğe yansımayan geçici hafif bir respiratuar asidoz
görüldüğünü saptamışlardır (67).
Bizim 100 hastayı kapsayan serimizde 31 hastada hafif/orta PAH vardı ve
bu hastalardan 16’sı erken ekstübe edilen grupta, 15’i geç ekstübe edilen grupta
idi. Bu iki grup arasında ekstübasyon zamanları bakımından anlamlı fark
48
olmaması, PAH olan hastaların erken dönemde güvenle ekstübe edilebileceği
düşüncesini desteklemektedir.
Pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda hipoksi ve hiperkapni, pulmoner
hipertansif krizi tetikleyen en önemli unsurlardır.
Çalışmamızda arteriyel kan gazı değerlerinde iki grup arasında fizyolojik
sınırlar içinde kalan küçük değişiklikler dışında anlamlı bir farklılık görülmemiştir.
Ekstübasyon sonrası pCO2 değeri, erken ekstübasyon grubunda diğer
gruba göre hafif yüksek bulunsa da bu yükseklik klinik olarak bir anlam
taşımamaktadır. pO2 ve SaO2 değerlerinde de iki grup arasında ve dönemler
arasında normal sınırlar içinde kalan küçük değişiklikler gözlenmiştir.
Erken ekstübasyon grubunda postoperatif 6. saatte laktat değeri diğer
gruba göre yüksek bulunsa da 12. saatte düşme görülmüş ve bu durum kliniğe
yansıyan bir problem yaratmamıştır.
Davis ve arkadaşları yaptıkları retrospetif bir çalışmada, açık kalp cerrahisi
geçiren hastalarda ekstübasyon kararını etkileyen faktörleri tanımlamışlardır. 6
ayın üzerindeki çocuklarda, pulmoner hipertansiyonu ve konjestif kalp yetmezliği
bulunmayanlarda ve gestasyonel yaşı 36 ayın üzerinde olan hastalarda KKC
sonrası erken ekstubasyonun daha başarılı bir şekilde uygulanabileceğini
göstermişlerdir (69).
Mittnacht ve arkadaşları 224 hastayı kapsayan retrospektif bir çalışmada
ameliyathanede
ekstübasyonu
engelleyen
perioperatif
risk
faktörlerini
incelemişler, küçük yaş grubu ve uzun KPB süresinin erken ekstübasyonun
başarısızlığında en önemli belirleyiciler olduğunu bulmuşlardır (81). Yüksek doz
inotrop kullanan hasta sayısı ekstübe edilemeyen hasta grubunda, edilebilen
hasta grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Yine aynı çalışmada
ekstübe edilemeyen grupta erkek hasta sayısının daha fazla olduğu ve erkek
49
cinsiyetin bir risk faktörü olabileceği gösterilmiştir.
Yapılan son çalışmalardan birinde Kloth ve Baum, kardiyak cerrahi
uygulanan 18 yaşın altındaki hastalarda erken ekstübasyonla ilgili deneyimlerini
yayınlamışlardır (68). 102 hastayı içeren bu seride 48 hasta ameliyathanede
veya yoğun bakım ünitesinde ilk 3 saat içinde ekstübe edilmiştir. Bu çalışmada
hastaların hiçbirinde reentübasyon gerekmemiştir.
KKC’de erken ekstübasyonun başarısıyla ilgili çok sayıda yayına rağmen
hızlı derlenme ve erken ekstübasyon protokolleri pek çok merkezde hala rutin
olarak uygulanmamaktadır. Uzun mekanik ventilasyon takibinin KPB sonrası
hemodinamik stabilitenin sağlanması, postoperatif ağrı yönetiminin daha kolay
olması ve pulmoner hipertansif kriz açısından ciddi risk faktörleri olan hipoksi ve
hiperkarbiden sakınılması gibi potansiyel avantajları vardır.
İyi planlanmış bir erken ekstübasyon protokolü, anezteziyolog, kardiyak
cerrah ve yoğun bakım uzmanı arasında yakın işbirliğini gerektiren bir
uygulamadır. Eğer amaç hastayı ameliyathanede ya da yoğun bakımda çok kısa
sürede
ekstübe
etmek
ise
operasyon
süresince
yüksek
doz
opioid
kullanımından sakınmak ve operasyonun bitiminde anesteziyi yüzeyelleştirmek
gerekir. Yüksek doz narkotik anestezisi, cerrahiye stres yanıtı körelttiği ve
mortaliteyi azalttığı için KKC yapılan pek çok merkezde standart olarak
kullanılmaktadır. Operasyon süresince opioidlerin yüksek dozda kullanılması
uzun süreli solunum depresyonuna yol açarak erken ekstübasyonu güçleştirir.
Buna karşın erken ekstübasyon kaygısıyla düşük doz narkotik anestezisi veya
inhalasyon ajanlarının kullanımı birtakım potansiyel problemlere neden olabilir.
Bu hastalarda postoperatif ağrı yönetiminde güçlükler olabileceği gibi artmış
stres yanıt ve pulmoner hipertansif kriz riski ile reentübasyon gerektiren
durumlar ortaya çıkabilir.
Hammer
ve
arkadaşları
yayınladıkları
2
büyük
seride
kombine
genel/regional anestezi tekniği kullanılan pediatrik kardiyak cerrahi hastalarında
50
stres yanıtın baskılandığını, pulmoner ve gastrointestinal fonksiyonların
iyileştiğini göstermişlerdir (82). Heinle ve arkadaşları, yaptıkları çalışmada 90
günün
altındaki
infantların
%45’inde
erken
ekstübasyonun
başarıyla
uygulanabildiğini kanıtlamışlardır (20).
Erken ekstübasyonun başarısını etkileyen intraoperatif değişkenlerden
biri de KPB süresidir. Yapılan bir çalışmada 90 dak.dan daha uzun KPB
süresinin erken ekstübasyonu önemli ölçüde güçleştiren bir faktör olduğu
bulunmuştur (20,68,69). Aynı çalışmada KK süresinin de bir belirleyici olduğu ve
46 dak.nın üzerindeki sürelerin erken ekstübasyonda başarısızlığa neden
olduğu gösterilmiştir.
Bizim de bu çalışmadaki bulgularımız, literatürü destekler nitelikte idi. Biz
de erken ekstübe edilen hastalarda KK ve KPB sürelerinin, daha geç ekstübe
edilen gruba göre istatistiksel olarak anlamlı derecede kısa olduğunu bulduk.
Ayrıca erken ekstübasyon grubunda inotrop gereksinimi olan hasta sayısının
geç ekstübasyon grubuna göre anlamlı ölçüde daha düşük olduğunu
gözlemledik.
Erken ekstübasyonun bir diğer avantajı, hastayı mekanik ventilasyonun
potansiyel zararlı etkilerinden korumaktır. Uzun süre mekanik ventilasyonda
kalan hastalarda laringotrakeal travma, barotravma, pnömotoraks, endotrakeal
tüpte kıvrılma ve ventilatör ilişkili pnömoni gibi komplikasyonlar oluşabilir(12,8386).
Uzamış entübasyon süresinin ventilatör ilişkili pnömoni etiyolojisinde
önemli bir etken olduğu bilinmektedir. Kardiyak cerrahi sonrası neonatal ve
infant hasta grubunda gecikmiş ekstübasyonun ventilatör ilişkili pnömoni ile
ilgisini araştıran 272 hastalık bir çalışmada uzamış ekstübasyon başka hiçbir
faktöre bağlı olmaksızın ventilatör ilişkili pnömoni ile izah edilmiştir (13).
51
Meissner ve arkadaşları, 3 ay ile 7 yaş arasındaki 50 hastalık bir seriyi
içeren retrospektif bir çalışmada erken ekstübasyonun hemodinami ve kardiyak
fonksiyonları olumsuz etkilemediğini göstermişlerdir (12).
Morales ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada Fontan prosedürü
sonrası erken ekstübasyonun hemodinamiyi olumlu etkilediği gösterilmiştir (87).
Bu çalışmada erken ekstübe edilen grupta atrial basınç ile ortalama pulmoner
arter basıncının, geç ekstübe edilen gruba göre daha düşük, ortalama arter
basıncının ise daha yüksek olduğu bulunmuştur.
Biz, çalışmamızda bazı hemodinamik parametrelerde iki grup arasında
ve/veya dönemler arasında istatistiksel olarak anlamlı bulunan değişiklikler
gözlemlesek de bunlar, klinik durumu etkilemeyen hafif hemodinamik oynamalar
olarak değerlendirildi.
KKC sonrası erken ekstübasyonun maliyete yönelik potansiyel avantajları
da vardır. Mekanik ventilasyon süresinin azalmasına bağlı olarak ventilatör ilişkili
pnömoni ve diğer nazokomial infeksiyon insidansında azalma görülür. Bu
hastalarda daha az hipnotik ve sedatif ilaç kullanımı, daha kısa postoperatif
yoğun bakım ve hastane kalış süreleri de maliyeti ciddi anlamda azaltan
faktörlerdir. Cerrahi teknik ve anestezi yönetiminde son yıllardaki gelişmeler
KKC’de morbidite ve mortalite hızını anlamlı derecede azaltarak kaynaklardan
etkin faydalanmayı beraberinde getirmiştir.
Cheng ve arkadaşlarının 1995 yılında ve Hienle ve arkadaşlarının 1997
yılında yaptıkları retrospektif çalışmalarda daha kısa yoğun bakım ve hastane
kalış sürelerinin her hasta için maliyeti araştırılmıştır (20,59). Bu araştırıcılar
kardiyak cerrahi sonrası erken ekstübe edilen neonatal ve infant grubunda,
hastanede 3 günden daha az kalanlarda, daha uzun mekanik ventilasyon
periyodu olanlara göre maliyetin ortalama 10.000 $ daha düşük olduğunu
göstermişlerdir.
52
Biz de yaptığımız çalışmada da postoperatif ilk 6 saatte ekstübe edilen
grupta yoğun bakım ve hastanede kalış süresinin geç ekstübe edilen gruba göre
anlamlı ölçüde düşük olduğunu bulduk.
Günümüze kadar erken ekstübasyonun hastane kalış süresi ve direkt
hasta
başına
maliyetini
değerlendiren
yapılmamıştır.
53
prospektif
bir
çalışma
henüz
F. ÖZET
Terminolojide ‘Fast-Track’ olarak da adlandırılan hızlı derlenme protokolü,
ana amacı maliyeti azaltmak olan ve kısa operasyon süresi, erken ekstübasyon,
erken mobilizasyon, kısa yoğun bakım ve hastane kalış sürelerini içeren bir
uygulamalar zinciridir. Erişkin kardiyak cerrahi için uzun zaman önce tanımlanan
bu protokol, son yıllarda konjenital kalp cerrahisi yapılan pek çok merkezde de
uygulanmaya başlanmıştır.
Kardiyak cerrahi adayı pediatrik hastaların erişkin hastalardan farklı
özellikleri, hızlı derlenme protokolü uygulamasına daha temkinli yaklaşılması
sonucunu
doğursa
da
bu
yöntemin
pediatrik
hastalarda
da
güvenle
kullanılabileceğini kanıtlayan pek çok çalışma vardır. Konjenital kalp cerrahisinde
iyi seçilmiş hasta grubunda uygulanan Fast-Track anestezi tekniği uzun süreli
mekanik ventilasyonun zararlı etkilerinden hastayı koruyarak morbidite ve
mortaliteyi azaltmanın yanı sıra daha erken derlenme sağlayarak postoperatif
yoğun bakım ve hastane kalış süresini kısaltır ve maliyeti ciddi anlamda düşürür.
Geleneksel anestezi yönetiminde küçük modifikasyonlar uygulayarak
gerçekleştirdiğimiz protokol ile erken ekstübasyonun etkinlik ve güvenilirliğini
değerlendirdiğimiz bu çalışmada konjenital kalp cerrahisinde uygun hastalarda bu
yöntemin güvenle kullanılabileceği sonucuna vardık.
54
G. KAYNAKLAR
1. Zureikat Y, Al-Madani A, Makahleh Z. Early Extubation in Pediatric Patients
After Cardiothoracic Surgery. Heart Views 2007;8(2):40-42.
2. Cheng D. Fast track cardiac surgery. Economic implications in post-op care.
Vasc Anesth.1998;12:72-9.
3. Westaby S, Pillai R, Pary A at all: Does modern cardiac surgery require
conventional intensive care? Eur J Cardiothorac Surg 1993;7:313-318.
4.
Chetpaophan
A,
Rergkliang
C,
Chittithavorn
V,
Vasinanukorn
P,
Chanchayanon T. Result of early extubation in congenital heart surgery:
experience in Songklanagaring Hospital. Songkla Med J 2005;23(2): 181-186.
5. Calvin SH, Wan S, Yim AP, Arifi AA. Pulmonary dysfunction after cardiac
surgery. Chest 2002;121:1269-77.
6. Levy JH, Tanaka KA. Inflamatory response to cardiopulmoner bypass. Ann
Thorac Surg 2003;75(7):15-20.
7. Asimakopoulos G, Smith PC, Ratnatunga CP, Taylor KM. Lung injury and
acute respiratory distress syndrome after cardiyopulmonary bypass. Ann Thorac
Surg 1999;68:1107-15.
8. Kirklin JW, Barrat-Boyes BG, editors. Postoperative care. Cardiac surgery. 2nd
ed. New York:Churchill-Livingstone, 1993;195-247.
9. Tagger DP, Hadjinitolus L, Wong K. Vulnnerability of pediatric myocardium to
cardiac surgery. Heart 1996;76:214-7.
10. Taggart DP, Hadjinitolus L, Hooper J, Albert J, Kemp M, Heu D, et al. Effect
of age and ischemic times on biological evidence of myocardial injury after
pediaric cardiac operations. J Thorac Cardiovasc Surg 1997;113:728-35.
11. Siliciano D. Early extubation is not preferable to late extubation in patients
undergoing coronary artery surgery.J Cardiothorac Vasc Anesth 1992;6:494-8.
55
12. Meissner U, J Scharf, Dötsch J, Schroth M. Very Early Extubation after OpenHeart Surgery in Children Does Not Influence Cardiac Function. Pediatr Cardiol
(2008) 29:317-320.
13. Fischer JE, Allen P, Fanconi S. Delay of extubation neonates and children
after cardiac surgery: impact of ventilatör associated pneumonia. Intensive Care
Med 2000; 26:942-949.
14. Pinhu L, Whitehead T, Evans T, Griffiths M Ventilator associated lung injury.
Lancet 2003;361:332-340.
15. Tanaka K, Kumon K, Yamamoto F et al. Respiratory care of pediatric patients
requiring prolonged intubation after cardiac surgery. Crit Care Med 1986;14:617619.
16. Vricella LA, Dearani JA, Gundry SR, Razzouk AJ, Brauer SD, Bailey LL. Ultra
fast track in elective congenital cardiac surgery. Ann Thorac Surg 2000; 69:86571.
17. Oxelbark S, Bengtsson L, Eggersen M, Kopp J, Pedersen J, Sanchez R. Fast
track as routine for open heart surgery. Eur J Cardiothorac Surg 2001;19: 460-3.
18. London MJ, Shroyer LW, Jernigan V, Fullerton DA, Wilcox D, Baltz J, et al.
Fast track cardiac surgery in a department of veterans affairs patient population.
Ann Thorac Surg 1997;64:134-41.
19. Schuller JL, Bovill JG, Nijveld A, Patrick MR, Marcelltti C. Early extubation of
the trachea after open heart surgery for congenital heart disease: a review of 3
years experience. Br J Anaesth 1984;56:1101-8.
20. Heinle J, Diaz L, Lawr. Fox L. Early Extubation After Cardiac Operations in
Neonates and Young Infants. J Thorac Cardiovasc Surg 1997;114:413-418.
21. Anderson RH. Simplifyin the understanding of congenital malformation of the
heart. Int J of Cardiol; 1991;32:131-42.
22. Anderson PAW. The moleculer genetics of cardiovasculer disease. Current
Opinion in Cardiology. Int J Cardiol;1995;13:264-78.
56
23. Bartelings MM. The outflow tract of the heart. Embriyologic and morpologic
correlations. Int J Cardiol;1989;22:289-300.
24. Benson DW. New understanding in the genetics of congenital heart disease.
Current Opinion in Pediatrics; 1996;8:505-11.
25. Colvin EV. Cardiac Embriyology. In: Garson A Jr. Et al, eds. The Science and
Practive of Pediatric Cardiology, 2nd Ed. Baltimore: Williams Wilkins,1998: 91126.
26. Larsen WJ. Embriolgy, 2nd ed. Churchill Livingstone NY, 1997:49-61.
27. Bondy D, Philip K. Fishman A, Hoekelman R, Ormsby J,. Petersdorf R, Rossi
R, Schreiner G, Talbott J. The Merk Manuel; 1996;(2053-2061).
28.
Süheyla
ÖZKUTLU,
Nazlı
GÜNAL
Doğumsal
kalp
hastalıklarının
sınıflandırılması ve patofizyolojisi; T Klin J Cardiol 2003,16.
29. Vick 0W Ol, Tiflis JL. Defects of the atrial septum including the atrioventriular
canal: Garson A Jr, Bricker JT, Namara OG, eds. The science and practice af
pediaic cdiotoy. Perınsylvania Lea Febiger,1990:1023-54.
30. Porter CJ, Feldt RH, Ewdwards WD, Seward JB and Schaff HV. Atrial Septal
Defects. In: Allen, Clark, Gutgesell and Driscoll, eds. Moss and Adams´ Heart
Disease in Infants, Children, and Adolescents. Lippincott Williams & Wilkins,
Philadelphia, 2001:603-17.
31. Knott-Craig CJ. Ventricular septal defects. In Kaiser LR, Kron IL, Spray TL,
eds. Mastery of Cardiothoracic Surgery. Lippincott-Raven,. Philadelphia, PA. ,
1998:687-696.
32. Feldt RH, Edwards WD, Porter CBJ, Dearani JA, Seward JB, Puga FJ.
Atrioventricular septal defects. In: Allen HD, Clark EB, Gutgesell HP, Driscoll DJ,
eds. Moss and Adams’ Heart Disease in Infants, Children, and Adolescents.
Lippincott Williams and Wilkins; Philadelphia, 2001:618-35.
33. Jacobs JP, Burke RP, Quintessenza JA, Mavroudis C. Congenital Heart
Surgery Nomenclature and Database Project: atrioventricular canal defect. Ann
Thorac Surg 2000;69:S36-43.
57
34. Herlong JR, Jaggers JJ, Ungerleider RM. Congenital Heart Surgery
Nomenclature and Database Project: pulmonary venous anomalies. Ann Thorac
Surg 2000;69(4):S56-69.
35. Van Praagh S, Carrera ME, Sanders S, Mayer JE Jr, Van Praagh R. Partial or
total direct pulmonary venous drainage to right atrium due to malposition of
septum primum. Chest 1995;107:1488-98.
36. Lev M, Rimoldi H, Rowlatt U. The Quantitative Anotomy of Cyonotic Tetralogy
of Fallot. Circulation, 30: 531,1964.
37. Taussing NB. Congenital Malformations of the Heart 2 nd ed Combridge,
Harvard University Pres, 23,1960.
38. Barratt Boyes. Complete transpositon of the great arteries.Cardiac Surgery.
New York: Churchill Livingstone mc, 1993:13834459.
39. Park MK. Pediatric Cardiology for Practitioners. St Louis: Mosby Year Book
mc, 1996.
40. Stark L. Surgery for Congenital Heart Defects. Philadelphia: WB Saundcrs
Company, 1994.
41. Freedom RM, Williams WG, Diselıc MF, Rowe RD. Anatomica! variants in
aortic atresia. potential candidates for ventriculoaortic reconstruction. Br Heart J
1978;8 821-6.
42. Sinba SN, Raanaic SL Sonımers HA, Muater Al, Pau! MH. Hypoplastic Ieft
heart syndrome:analysis of thrty autopsy cases in infants with surgical
considerations. Am J Cardiol 1968;21:166-73.
43. Norwood WL Kirklin JK, Saundr SP. Hypoplastic left heart syndrome:
experience with palliative 5 surgery. Am J Cardiol 1980;45:87-91.
44.Jacobs ML, Worwaod WI. Fontan operation. influence of modifications on
morbidity and morta!ity. Ann Thorac Surg 1994;58:945-5.
45. Pridjian AK, Mendelsohn AM, Lupinetti FM, et al. Usefullness of the
bidirectional Glenn procedure as staged recostruction for the functional single
ventricle. Am J Cardiol 1993;7I:959-62.
58
46. Gersony WM, Apfel HD. Patent ductus arteriosus and other aortopulmonary
anomalies: Moller JH, Hoffman JTE, eds. Pediatric Cardiovascular Medicine.
NewYork: Churchill Livingstone, 2000:323-34.
47. More P Brook MM Heymann MA. Patent ductus arteriosus. in: Allen HD,
Gutgesell HP, CLark EB, Driscoll DJ, eds. Moss and Adams Heart Disease in
İnfants, Children and Adolescents. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins,
2001:652-69.
48. Beekıman RH III. Coarctation of the aorta: Allen HD, Clark EB, GutgeseII HP,
Driscoll DJ. eds. Moss and Adams Heart Disease in lnfans, Children, and
Adolescents. Lippincott Williams and Wilkins; Philadelphia, 2001:988-1010.
49. Hernberger LK, Sahn, DJ, Kleinman CS. et al. Antenatal diagnoss of
coarctation of the aorta: A multicenter experience. J Am Coll Cardiol 1994;23:
417-23.
50. Glenn’s Thoracic and Cardiovarcular Surgery, Arthur E.Baue, MD. Palliative
Purecedures in Cyanotic Congenital Heart Disease. Pretince-Hall, 1996: Chapter
63,1063-83.
51. Horowitz MD, Culpepper WS 3rd, Williams LC 3rde Sundgaard Riise K,
Ochsner JL. Pulmonary artery banding: analysis of a 25 year experience. Ann
Thorac Surg. 48(3):444-50,1989.
52. Volk T, Schmutzler M, Engelhardt L et al Influence of aminosteroid and
glucocorticoıd
treatment
on
inflammation
and
immune
function
during
cardiopulmonary bypass.
53. Porsche R, Brenner ZR. Allergy to protamine sulfate. Heart Lung 28(6): 418428,1999.
54.
Custer
J,
Hales
C.
Influence
of
alveolar
oxygen
on
pulmonary
vasoconstriction in newborn lambs vs sheep. Am Rev Respir Dis 132: 326,1985.
55. Lee J.H, Swain B, Andrey J, Murrell H.K. Fast track recovery of elderly
coronary by pass surgery patients. Ann Thorac Surg 1999;68:437-41.
59
56. Engelman RM, Rousou JA, Flack JE, Deaton DW. Fast track recovery of the
coronary bypass patient. Ann Thorac Surg 1994;58:1742-6.
57. Quigley RL, Reitnecht FL. A coronary artery bypass “Fast-Track” protocol is
practical and realistic in a rural environment: Ann Thorac Surg 1997;64:706-9
58. Ranganathan J. Life in the fast tracks: Health Serv J 1989;99:1468-9.
59. Cheng DHC, Karski J, Peniston C, Asokumar B: Morbidity outcome in early
versus conventional tracheal extubation after coronary arter bypass grafting: a
prospective randomized controlled trial. J Thorac Cardiovasc Surg 1996;112:
755-64.
60. Cheng DHC: Fact track cardiac surgery pathways. Anesthesiology 1998;
88:1429-33.
61. Silbert BS, Santamaria JD, O’Brien JL, Blyth CM. Early extubation following
coronary artery bypass surgery. Chest 1998;113:1481-8.
62. Prakash O, Jonson B, Meij S et al. Criteria for early extubation after
intracardiac surgery in adult. Anesth Annalg 1997;56:703.
63. http://med.cu.edu.tr/anestezi/iv_cag/kardiak.htm.
64. Johnson D, Thomson D, Mycyk T et al: Respiratory outcomes with early
extubation after coronary arter bypass surgery: J Cardiothorac Vasc Anesth
1997;11(4):474.
65. Slutsky AS: Mechanical ventilation, The American Collage of Chest
Physicians Consensus Conference, Chest 1993;104:1833.
66. Barash PG, Lescovich F, Katz JD, Talner NS, Stansel HC Jr. Early extubation
following pediatric cardiothoracic operation: a viable altarnative. Ann Thorac Surg
1980;29:228-33.
67. Vida VL, Wyss J, Rojas M, Mack R, Barnoya J, Castañeda AR. Pulmonary
Artery Hypertension: Is It Really a Contraindicating Factor for Early Extubation in
Children After Cardiac Surgery? Ann Thorac Surg 2006;81:1460-1465.
68. Kloth RL, Baum VC (2002) Very early extubation in children after cardiac
surgery. Crit Care Med 30:787-791.
60
69. Davis S, Worley S, Roger M, Harison AM. Factors associated with early
extubation after cardiac surgery in young children. Pediatr Crit Care Med
2004;5:63-8.
70. Harrison, AM, Cox AC, Davis S, et al. Failed extubation after cardiac surgery
in young children: prevalence, pathogenesis, and risk factors. Pediatr Crit Care
Med 3 (2002), pp. 148–152.
71. Epstein SK. Decision to extubate. Intens Care Med 2002;28:535-46.
72. Royse CF, Royse AG, Soeding PF. Routine immediate extubation after
cardiac operation:a review of our first 100 patients. Ann Thorac Surg
1999;68:1326-9.
73. Shu Q, Tan LH, Wu LJ et al. The risk factors of failed extubation after cardiac
surgery in infants.(In Chinese.) Zhonghua Yi Xue Za Zhi 2003;83:1787-90.
74.I p P, Chiu CS, Cheung YF. Risk factors prolonging ventilation in young
children after cardiac surgery:impact of noninfectious pulmonary complications.
Pediatr Crit Care Med 2002;3:269-74.
75. Miller OI, Tang SF,Keech A,Pigott NB, Beller E, Celermajer DS. Inhaled nitric
oxide and prevention of pulmonary hypertension after congenital heart surgery:a
randomised double-blind study. Lancet 200;356:1464-9.
76. Shultze-Neick I, Li J, Penny DJ, Redington AN. Pulmonary vascular
resistance after cardiopulmonary bypass in infants: effect on postoperative
recovery. J Thorac Cardiovasc Surg 2001;121:1033-9.
77. Heard GG, Lamberti JJ Jr, Waldman JD, Waldman J. Early extubation after
surgial repair of congenital heart disease.Crit Care Med 1985;13:830-2.
78. Hickey PR, Hansen DD, Norwood WI, Castaneda AR. Anesthetic
complications in surgery for congenital heart disease. Anesth Analg 1984;63:65764.
79. Hickey PR, Hansel DD. Pulmonary hypertansion in infants: postoperative
management. In :Yacoub M, ed. Annual of cardiac surgery: current science,
1989:16-22.
61
80. Di Carlo JV, Steven JM. Respiratory failure in congenital heart disease.
Pediatr Clin North Am 1994;41:525-42.
81. Mittnacht AJ, Thanjan M, Srivastava S, Joashi U, Bodian C, Hossain S, Kin N,
Hollinger I, Nguyen K. Extubation in the operating room after congenital heart
surgery in children. J Thorac Cardiovasc Surg. 2008 Jul; 136(1):88-93. Epub
2008 May 27.
82. Hammer GB, Ngo K, Macario A : A retrospective examination of regional plus
general anesthesia in children undergoing open heart surgery. Anesth Analg
2000;90:1020-1024.
83. Pingleton SK. Complications of acute respiratory failure. Am Rev Respir
Dis.1988;137:1463-93.
84. Bacakoğlu F. Mekanik Ventilasyona Bağlı Akciğer Hasarı. Toraks Dergisi
2002;3(2):207-12.
85. Aybar M, Topeli A. Dahili Yoğun Bakım Ünitesinde Ventilatör İlişkili Pnömoni
Epidemiyolojisi. Yoğun Bakım Dergisi 2001;1(1):41-6.54.
86. Stauffer JL, Silvestri RC. Complications of endotracheal intubation,
tracheostomy, and artificial airways. Respir Care 1982;27:417-34.
87. Morales DLS, Carberry EK, Heinle JS, McKnezie ED, Fraser CD, Diaz LK.
Extubation in the Operating Room After Fontan’s Procedure: Effect on Practice
and Outcomes. Ann Thorac Surg 2008;86:576-582.
62
Download