1 SUNUġ 11 Eylül 1980 gecesi ülkemizde iktidara el koyan Milli

advertisement
SUNUġ
11 Eylül 1980 gecesi ülkemizde iktidara el koyan Milli Güvenlik Konseyi, TBMM'ni
feshetti, Anayasa'yı askıya aldı ve Hükümet'in görevine son verdi. Aynı gün yayımlanan
7 No'lu konseyi bildirisi ile, "kamu düzenini ve asayiĢi sağlamak" gerekçesiyle DĠSK,
MĠSK ve bunlara bağlı Sendikaların faaliyetleri durduruldu. DĠSK ve üye
sendikalarımızın yöneticileri "Türk Silahlı Kuvetlerinin güvencesi altına" alındı.
Binlerce yönetici, temsilci ve iĢçi Ġstanbul Sıkı yönetim Komutanlığınca Selimiye ve
DavutpaĢa kıĢlalarına dolduruldu. 16 Eylül'de baĢlayan "güvence altına alma" operasyonu
tüm yurda yayıldı. ġube yöneticileri ile temsilcilerimiz sorgusuz sualsiz gözaltına alındı.
Ayrıca nezarethane ve cezaevlerinde tutuldu, hoyratça sorgulandı, iĢkenceden geçirildi.
Böylece güvence ve gözetim denilen Ģeyin aslında düpedüz iĢkence ve ceza olduğu
ortaya çıktı.
27 Aralık 1980 günü ilk kez yargıç karĢısına çıkarılan DĠSK yöneticilerinden 68'i
tutuklandı, 494'ü ise serbest bırakıldı. Ancak bu kararı veren askeri mahkeme dağıtıldı,
yargıcın görev yeri değiĢtirildi ve DĠSK davası için yeni yargıçlar ve savcılar atandı. Kısa
bir süre sonra da, serbest bırakılan yöneticiler yeniden tutuklandı ve kurbanların arasına
yeni isimler katıldı.
26 Mart 1981'de askeri savcı bir açıklama yaparak, DĠSK'in ihtilal yapmaya yönelik
Marksist-Leninist gizli ve yasadıĢı bir örgüt olduğunu, bu nedenle de TCK'nun
146.maddesine muhalefetten yargılanacağını duyurdu. BaĢta DĠSK'in ve GENEL-Ġġ'in
Genel BaĢkanı Abdullah BAġTÜRK olmak üzere 52 sendikacının idam edilmesini istedi.
25 Haziran 1981 tarihini taĢıyan, fakat sanıkların eline ancak 30 Kasım 1981'de
ulaĢtırılan 1. DĠSK Ġddianamesi 867 sayfadan oluĢuyordu. 1473 yönetici, uzman ve diğer
kiĢileri kapsıyordu. Ġdamı istenenlerin sayısı 78'e çıkmıĢtı.
DuruĢmalara ancak 24 Aralık 1981'de baĢlanabildi. BaĢlanmasıyla birlikte de
duruĢmaların "savaĢ hali hükümlerine göre" yapılması kararlaĢtırıldı. Böylece sanıkların
ve avukatların savunma hakları yargı önünde bile kısıtlanıyordu.
12 Eylül yönetimi sadece DĠSK davası ile yetinmedi. DĠSK'e üye sendikalar için de ayrı
ayrı davalar açtırdı, iddianameler düzenlettirdi.
Sendikamız GENEL-Ġġ hem sendikal faaliyetleri, hem de EM-Aġ nedeniyle yargılandı.
Genel Kurul kararlarından eğitim seminerlerine, grevlerden mali iĢlemlere, her
eylemimiz ve belgemiz soruĢturuldu, incelendi.
Sendikal faaliyetlerimiz nedeniyle aleyhimize düzenlenen özel iddianame toplam 60
sayfalıktı ve 278 yöneticimizin cezalandırılmasını istiyordu.
DĠSK Topluluğuna yönelik davalar daha sonra birleĢtirildi ve 1986 yılında 807 sayfalık
Esas Hakkındaki Mütalaa hazırlandı.
1
Ve hepinizin bildiği gibi tam 10 yıl 10 ay 4 gün sonra Askeri Yargıtay, DĠSK'in, bağlı
sendikaların ve tüm sendikacıların suçsuzluğuna karar verdi. Üzerimize atılan tüm
suçlamalardan aklandık.
Elinizdeki Kitapçık, GENEL-Ġġ Sendikası'nın savunmasıdır. OrtaklaĢa hazırlanmıĢ ve
1986 yılında 1. Ordu komutanlığı 2 No'lu Askeri Mahkemesi'ne yazılı olarak verilmiĢtir.
Genel BaĢkanımız Ġsmail Hakkı Önal tarafından sunulan ve diğer yöneticilerimizin de
aynen katıldığı bir ortak savunma niteliğindedir.
Tarihe tanıklık etmek ve üyelerimizin bilgisine sunulmak üzere yayımlanmasına karar
verilmiĢtir.
Saygılarımızla.
DĠSK/GENEL-Ġġ
GENEL YÖNETĠM KURULU
1.ORDU KOMUTANLIĞI
2.NO'LU ASKERĠ MAHKEMESĠ
SAYIN BAġKANLIĞINA
ĠSTANBUL
Dosya No:1981/689
DĠLEKÇEYĠ SUNAN: Ġsmail Hakkı Önal
DĠSK Genel Yönetim Kurulu Üyesi ve
GENEL-Ġġ Sendikası Genel Yürütme Kurul Üyesi
DĠLEKÇENĠN ÖZÜ:Savunmadır.
Sayın BaĢkan, Sayın Yargıçlar,
12 Eylül 1980 tarihinden sonra Ġstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının çağrısı ile güvence
altına alınıĢımızdan bugüne kadar altı yıla yakın bir zaman geçmiĢtir. Bu sürenin beĢ
buçuk yılı sırasıyla; güvence,gözaltı, iĢkence iĢlemleri, iddianamenin hazırlanması,
okunması, sorguların yapılması ve yazılı delillerin tartıĢılmasıyla geçmiĢtir.
DĠSK-1 iddianamesi gözaltına alınıĢımızdan yaklaĢık 16 ay sonra hazırlanırken,
yöneticisi bulunduğum GENEL-Ġġ Sendikası hakkında düzenlenen ve sanık hüviyetleri
ile birlikte 60 sayfadan ibaret olan iddianame 27 ayda ortaya çıkarken, 807 sayfadan
ibaret Esas Hakkındaki Mütalaa bir ay gibi kısa bir sürede hazırlanabilmiĢtir. Gerçi, Esas
Hakkındaki Mütalaa iddianameden alıntılarla hazırlanmıĢ ve suçlamalardan tekrarından
ibaret bir belge niteliğindedir. Bu belge, delillerin tartıĢılması aĢamasında ve belki de
daha önceden hazırlanmaya baĢlanmıĢ izlenimini vermektedir. Zira, gerek
sorgularımızda, gerekse yazılı delillerin tartıĢılması aĢamasında ortaya koyduğumuz
gerekçelerin göz önüne alınmamıĢ olması, bizimle hiç bir ilgisi olmayan belgelerin
suçlamalara dayanarak yapılması, bu savımızın dayanağıdır.
2
Tutuklu bulunduğumuz sürelerde bazen 20 sayfaya kadar düĢen iddianame okunması,
hemen hemen üç geçmeyen duruĢma süresi, savunma aĢamasında beĢ ila yedi saate
çıkarılmıĢtır. Yazılı olarak savunma yapan ortalama yaĢları 50'nin üstünde olan DĠSK
sanıkları bazen 80-100 sayfaya varan metinleri okumaya mecbur bırakılmıĢlardır.
Ülkenin dört bir yanına dağılmıĢ 1470 küsur DĠSK sanığının kısa bir sürede
savunmalarını yapabilmelerinin güçlükleri ortadadır. Her Ģeyden önce, bu sanıkların
büyük bir bölümü Esas Hakkındaki Mütalaayı okuyamadıkları için, Ġddia makamının
nihai suçlamasını da bilememektedirler. Bunun en belirgin örneği, yöneticisi bulunduğum
GENEL-Ġġ Sendikası sanıklarıdır. Bir çok arkadaĢımız hala neyle suçlandıklarını
bilememektedirler.
Sayın Heyetiniz, bu durumun uzayan davanın biran evvel sonuçlandırılmasına yönelik
olduğunu söylemektedir. Davanın uzamasını hiçbir DĠSK yöneticisi de istememektedir.
Ancak yıllarca Devlet Radyo ve Televizyonu dahil, çeĢitli basın yayın organlarında,
yönetenler tarafından haksız olarak suçlanan ve aleyhine kamuoyu oluĢturulmaya
çalıĢılan bizlerin ağızlarımıza adeta kilit vurulduğu o dönemlerde söyleyemediğimiz
gerçekleri söyleyebilmemizin engellenmesi gerektiğinin kabul edileceğine inanıyorum.
Yıllarca tek taraflı olarak yapılan suçlamalarla, adeta vatan hainliği konumuna düĢürülen
biz DĠSK Yöneticilerinin, altı yıl sonra gelinebilmiĢ bu aĢamada, kendilerini suçlayanlara
karĢı savunma yapabilmeleri ve en az onlar kadar yurtsever olduklarını ispatlayabilmeleri
en doğal hakları sayılmak gerekir.
Daha gözetim altına alınıĢımızdan itibaren devam eden haksızlıkların ve yapılan hukuk
dıĢı iĢlemlerin, bu aĢamada da devam etmemesini dilemekteyiz. Ġhtilal mantığına göre
yapılan uygulamaların, artık sona ermesini dilemekteyiz. BaĢta Anayasa olmak üzere,
hiçbir yasaya kendisini bağlı saymayan Ġddia Makamının bu tavrının, 6 yıl sonra da
devam ettiği Esas Hakkındaki Mütalaa ile ortaya çıkmıĢtır.
Ağır cezalık bir suçla suçlanmamıza rağmen, 353 sayılı yasanın 83. maddesindeki amir
hükmü gözetmeden, iĢkence ile alınan ve tutuklandıktan sonra okuyabildiğimiz ifadeler
dayanarak bizleri mahkeme huzuruna çıkartan Askeri Savcılık, bu kanunsuz tavrını daha
sonra da sürdürmüĢtür.
Sorgulama mahkemesi niteliğindeki ilk mahkemede bizlere yöneltilen suçlama TCK'nun
141/5 maddesi iken, ve tutuklama müzekkeresi bu maddeye göre düzenlenmiĢken, bir yıl
sonra suçlarımız TCK 'nun 146/1 maddesine dönüĢtürülüvermiĢtir. Yani, TCK'nun
146/1 maddesi kapsamına girebilecek suçlarımız bir yıl içinde keĢfedilmiĢtir. Bu davranıĢ
gerçekten suçlu olduğumuzun kanıtlanmasına değil, uzun yıllar zindanlarda tutulmamızın
amacına yöneliktir. Nitekim, DĠSK davası sanıklarının bir kısmı iki ila iki buçuk yıl
tutuklu kaldıktan sonra haklarında kovuĢturmaya yer olmadığı kararı verilmiĢ, bir kısmı
mahkeme huzuruna çıkarıldıktan sonra salıverilmiĢ, benimde içinde bulunduğum diğer
bir kısım DĠSK yöneticisi ise 4 yıl cezaevinde bırakılmıĢtır. Bu uygulamaların
haksızlığını, mutlaka toplumumuza da yerleĢeceğine inandığım gerçek adaletin tescil
edeceğine inanıyorum.
3
Sayın BaĢkan, Sayın Yargıçlar, DĠSK Genel BaĢkanı Abdullah BAġTÜRK'ün
savunmasına katıldığımızı belirtmek istiyorum. Ben, Esas Hakkındaki Mütalaa ile
Ģahsıma getirilen suçlamaya değindikten sonra yöneticisi bulunduğum GENEL-Ġġ
sendikasına yönelik suçlamalara cevap vereceğim. Her Ģeyden önce Ģu hususu belirtmek
istiyorum. Profesyonel sendikacılığa baĢladığım NĠSAN 1969 tarihinden 12 Eylül 1980
tarihine kadar yaptığım tüm sendikal çalıĢmaları ve bilerek, isteyerek ve inanarak yaptım.
Anayasanın ve yasaların çizdiği çerçevede yaptığım tüm çalıĢma ve eylemlere Ģimdi de
sahip çıkıyorum. Esas Hakkındaki Mütalaanın 343.sayfasında hakkımda getirilen
suçlamalar sendikal görevim gereği yaptığım çalıĢmalardır. Hiç birisini inkar etmiyorum.
Tam tersine, sayılan bu eylemlerde bulunmayı sendikal anlayıĢımın bir gereği sayıyorum.
Yasal bir örgütün genel kurullarına katılmak ve yine yasa gereğince oluĢturulması
gereken organlarda görev almak, genel kurullarda alınan kararlara oy vermek veya
vermemek, seçildiği organın, tüzük ve yasa gereğince yapılan toplantılarına katılmak ve
bu toplantılarda alınan kararlara imza atmak, genel kurallarda temsil ettiği iĢçi sınıfının
ekonomik, sosyal ve kültürel çıkarlarına yönelik karalara katılmak gibi sendikal
görevlerin TCK'nun 146, 141 veya bir baĢka maddesinin ihlali olarak gösterilmesi ciddi
bir iddia olamaz. Ġddia Makamının yasalardaki açık hükümlere, Uluslararası ÇalıĢma
Örgütü (ILO) ilkelerine, hukukun temel prensiplerine, Devletin sürekliliği esasına ve
nihayet 18 yıl yürürlükte kalmıĢ ve uygulanmıĢ sendikal hak ve özgürlüklere aykırı
olarak sendikal çalıĢmalarımızı TCK'nun 141. maddesinin delili olarak göstermesi hukuki
bir tavır değildir. Tüm bu eylemlerimiz, kamuoyunun gözleri önünde yetkililerin
gözetiminde yapılmıĢtır. 12 Eylül 1980 tarihinden bugüne kadar GENEL-Ġġ Sendikasının
eylemlerini oluĢturan çalıĢmalarını gösteren belge ve yazıĢmalar Savcılığın elindedir. 12
Eylül 1980 tarihinden evvel Devletten veya Devlet organlarından, güvenlik
görevlilerinden, savcılardan ve nihayet idari denetimden gizlenen hangi belgemizi
suçlamaktadır? Suçlama konusu yaptığı tüm eylem ve yazıĢmalar 12 Eylül'den evvel tüm
mercilerce bilinen belgelerdir. Yoksa iddia makamı gizlenmiĢ hiç bir eylem ve belgeyi
ortaya çıkarmıĢ değildir, çıkaramaz da. Çünkü GENEL-Ġġ ve yöneticileri tüm
çalıĢmalarını olabildiğince açık bir biçimde sergilemiĢlerdir. Ġddia Makamı tüm bu
gerçeklere rağmen, GENEL-Ġġ Sendikasını illegaliteye dönüĢmüĢ bir örgüt, biz
yöneticileri de illegal örgüt yöneticisi olarak suçlamaktadır. Bu suçlamayı reddediyorum.
Ġddia Makamı bu suçlamalarla, yıllarca zindanlarda beklettiği, maddi ve manevi kayıplara
uğrattığı insanların, uğradıkları bu haksızlığı haklı gösterme çabasındadır. Oysa
uğradığımız haksızlıkları, insanlık tarihi mutlaka yazacaktır.
Ġddia Makamı, bu anlamda gösterdiği çabanın sonuçsuz kalacağını görecektir.
Gerek sorgularımız sırasında söylediklerimiz, gerekse yazılı deliller üzerinde yaptığımız
değerlendirmelerimiz, Ġddia Makamı üzerinde hiç bir etki yapmamıĢtır.
Davanın çeĢitli aĢamalarında ortaya koyduğumuz gerçekleri göz ardı ederek
iddianamelerdeki suçlamaları aynen esas hakkındaki mütalaaya aktarmıĢ, böylece DĠSK
ve bağlı sendikalarla Yöneticilerini, ne pahasına olursa olsun mahkum etmek istediğini
açığa vurmuĢtur. Aslında, Ġddia Makamı saygın ve yasal birer örgüt olarak yıllarca
4
faaliyet gösteren DĠSK ve GENEL-Ġġ'in yasalar gereğince muayyen zamanlarda yapılan
genel kurallarına katılımın, bu kurallarda karar organlarına seçilmenin ve Hükümet
Komitesinin bulunduğu genel kurullarda bir takım demokratik istemlerde bulunmanın
suç olmadığını çok iyi bilmektedir. Çünkü, bu gerçekleri bilmek için hukukçu olmak bile
gerekmez.
Esas Hakkındaki Mütalaada ileri sürülen suçlamalardan bir tanesi de,TCK'nun 141 ve
142. maddelerine karĢı olmamızdır.
Halk oyuna sunulduğu günden, ortadan kaldırıldığı tarihe kadar yürürlükte olan ve
getirdiği sendikal hak ve özgürlükleri bugün yargılanmakta olan 1961 Anayasasının
değiĢtirilmesi istemi çeĢitli çerçevelerce dile getirilirken, demokratik bir istem olan bu
talebin suç sayılması olanaksızken, bizim anti demokratik bulduğumuz için karĢı
olduğumuz ve bu nedenle de demokratik parlamenter sistem içinde konulduğu usul ve
esaslara göre değiĢtirilmesini istediğimiz TCK'nun 141ve 142.maddeleri hakkındaki
düĢüncelerimizin de suç olmadığını, çünkü bir yasanın herhangi bir maddesinin ihlali ile
o maddenin yasal yollarla değiĢtirilmesini istemenin aynı Ģey olmadığını, Ġddia Makamı
mutlaka bilmektedir. Aksi taktirde, 1961 Anayasasının değiĢtirilmesini isteyenler, o
Anayasayı ihlal etmiĢ sayılacaklardı.
Ġddianamelerdeki iddialarını değiĢtirmeden, Esas Hakkındaki mütalaaya aktaran Ġddia
Makamının, görüĢlerini değiĢtirmediğini görmekteyiz. Herhalde, DĠSK ana
iddianamesiyle, yurt dıĢına döviz kaçıran iĢverenlerin bu suçunun DĠSK'e mal edilmesi
konusundaki görüĢleri de değiĢmemiĢtir. Durum böyle olunca, DĠSK davasına bakıĢ
açısına da baĢka bir Ģey söylenemez.
DĠSK Yönetim Kurulu üyesi olarak getirilen suçlamalarla ilgili, DĠSK davasında gerek
sorgum sırasında söylediklerime ve gerekse yazılı delillerin tartıĢılması aĢamasında,
ismimin geçtiği belgelerle karĢılık yaptığım yazılı açıklamalara, DĠSK adına yapılan
savunmalarda dile getirilen görüĢlere ilave edecek baĢkaca bir diyeceğim yoktur. Ancak,
Ģu kadarını söyleyeyim ki, diğer sendikal görevlerimde olduğu gibi, DĠSK Yönetim
Kurulu Üyesi olarak yaptığım çalıĢmalara da aynen sahip çıktığımı, yasal ve saygın bir
örgüt olan DĠSK Yönetim Kurulu üyeliğini yapmıĢ olmaktan onur ve gurur duyduğumu,
bu çalıĢmalarım sırasında Anayasanın tanıdığı temel hak ve özgürlüklere, çağdaĢ
sendikacılık anlayıĢı ve yürürlükteki yasalara uymaya özen gösterdiğimi belirtmek
istiyorum.
Sayın BaĢkan, Sayın Yargıçlar,
Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ Sendikası ve yöneticileri hakkında düzenlediği
iddianamelerle, esas hakkındaki mütalaada GENEL-Ġġ Sendikası ve yöneticilerine ağır
suçlamalar getirmiĢtir.
Öncelikle bu suçlamaların ve iddiaların; objektif belge ve kanıtlarla değil, sübjektif
yorumlara dayanan, hayal ürünü ve hukuki olmaktan çok politik suçlamalar belirtmek
istiyorum.
5
Gerek iddianameler, gerek esas hakkındaki mütalaa normal demokratik düzende suç
sayılmayan ve suç sayılmadığı için de 12 Eylül 1980 tarihine kadar her hangi bir
soruĢturmaya uğramayan yayın, eylem ve konuĢmaları suçlama konusu yapmaktadır.
Bunu yaparken, olağanüstü koĢulların varlığından yararlanarak ulusal ve evrensel hukuk
kurallarını da hiçe saymaktadır.
Sayın BaĢkan,Sayın Yargıçlar,
GENEL-Ġġ Sendikasına ve Yöneticilerine yönetilen suçlamalara tek tek cevap vermeye
çalıĢacağım.Suçlamalara cevap verirken,
1. ÇalıĢmalarımızı sürdürdüğümüz ve suçlandığımız dönemde yürürlükte bulunan 1961
Anayasası ile, 274 ve 275 sayılı yasaları ve 12 Eylül 1980 tarihinden önceki mevzuatı
esas alacağım.
2. Esas Hakkındaki Mütalaanın, GENEL-Ġġ hakkında düzenlenen iddianamelerin özeti
olduğunu gözeterek, iddianamelerdeki suçlamalara dayanacağım.
I- GENEL-Ġġ'ĠN SĠYASĠ ĠKTĠDARI ELE GEÇĠRMEK GĠBĠ
BĠR DÜġÜNCESĠ VE EYLEMĠ YOKTUR.
Ġddia Makamı, 1968 tarihli tüzüğün 36.maddesinde "Partilerüstü Politika"ilkesinin yer
aldığını, 1972 yılından itibaren Tüzüklerde bu ilkeye yer verilmediğini belirtmekte ve
GENEL-Ġġ'in bir siyasi partiyi desteklediğini, bu amacını gerçekleĢtirmeye el veriĢli
olması içinde Tüzük değiĢikliği yaptığını ve siyasal iktidarın ele geçirilmesine
yöneldiğini öne sürmektedir. (Ġddianame,sayfa 39 -EHM.sayfa 192).
Sayın Ġddia Makamının bu iddialarını yanıtlayabilmek için öncelikle sendika-politika
iliĢkisini açıklamak ve bu konudaki yasal düzenlemeyi belirtmek isteriz.
A- SENDĠKA VE POLĠTĠKA ĠLĠġKĠSĠ
Sendikalar, özellikle sanayi devriminden sonra bütün ülkelerde son derece önemli
kuruluĢlar olarak ortaya çıkmıĢtır. Sendika kurma hakkı bugün bütün uygar ülkelerde
Anayasalarla kabul edilmiĢ temel haklardan birisidir.
ĠĢçi sendikaları, iĢçilerden ekonomik ve sosyal durumlarını düzeltmeye yönelik
kuruluĢlardır. Üye iĢçilerin iktisadi, sosyal ve kültürel yararlarını korumak ve geliĢtirmek,
onlara insan haysiyetine yaraĢır bir yaĢama düzeyi sağlamak, sendikaların ana görevi ve
varlık nedenidir. Bir ülkede sanayi geliĢtikçe, modern iĢletmelerin sayısı arttıkça,
kaçınılmaz olarak iĢçilerin de sayısı artar. ĠĢçi ve iĢveren iliĢkileri giderek yaygınlık
kazanır. Kalkınma ve ĢehirleĢme, gerek iĢçiyi gerek iĢvereni toplumun en önemli grupları
haline getirir. Bunun en doğal bir sonucu olarak da bu iki grup arasındaki münasebetleri
düzenleyen mevzuat, ülkenin hukuk sistemi içinde ağırlıklı bir yer iĢgal eder. Toplumun
bu iki sosyal grubu arasındaki münasebetler, bireysel olarak değil de, örgütsel bir biçimde
yürütülmeye baĢlanır. ĠĢte sendikalar, iĢçi sınıfı ile iĢverenler arasındaki münasebetleri
sağlayan meslek örgütleridir.
6
Tarih içinde iĢçilerin ve sendikaların rolü sürekli olarak artmıĢtır. BaĢlangıçta sendikalar
yasaklanmıĢken, bugün sendikaları ihmal ederek hiç bir Batı toplumunu anlamaya ve
yönetmeye imkan yoktur. Artık, ileri batı ülkelerinde sendikalar, demokratik düzenin
vazgeçilmez unsurları haline gelmiĢlerdir. Demokrasinin temel ölçülerinden birisi,
sendika kurma hakkıdır, sendikal hak ve özgürlüklerdir.
Zaman içinde sendikaların yetkileri ve faaliyet alanları da geniĢlemiĢtir. Ġlk
kurulduklarında bir nevi yardımlaĢma sandığı biçiminde görev yapan sendikalar, bugün
hatta bazı ülkelerde siyasi partilerin organları olarak doğrudan doğruya politikanın içinde
yer almaktadırlar.
Amerika BirleĢik Devletleri'nde, sendikalı iĢçilerin %85'ini temsil eden AFL-CIO
(Amerikan Emek Federasyonu-Endüstriyel Örgütler Kongresi ), politikadan ve siyasi
partilerden öncelikle uzak duran bir iĢçi örgütüdür. "Partilerüstü" diye bilinen politikanın
temsilcisi durumundadır. Fakat, bununla birlikte AFL-CIO'nun kuruluĢ tüzüğünde yer
alan temel amaçlardan birisi "Ulusal siyasi sorunlarda rol alma konusunun kuvvetle
desteklenmesi gereğidir. " AFL-CIO, herhangi bir partinin kontrolüne girmeyi
reddetmekle birlikte, iĢçileri ulusal sorunlara katılmaya teĢvik etmekte ve iĢçinin ulusal
politikada nüfuzunu artırmak için çalıĢmaktadır. (Kaynak:ABD ÇalıĢma Bakanlığı
ÇalıĢma Ġstatistikleri Bürosunca yayınlanan Amerikan iĢçi hareketinin tarihçesi
1966,sayfa 78-79).
Fransa'da baĢlıca 3 sendikal örgüt vardır. Bunların herbiri Fransa'daki siyasi partilerden
birinin siyasi görüĢlerini benimser. Konfederasyonların tüzükleri, destekledikleri
partilerin programlarını aynen yansıtır. Sendika ile parti arasında organik bir bağ
olmamakla birlikte, fiiliyatta tam bir uyum ve bağlılık bulunmaktadır.
Ġngiltere'de iĢçiler TUC (Sendikalar Birliği Kongresi ) çatısı altında birleĢmiĢlerdir.
Ġngiliz ĠĢçi Partisi, doğrudan TUC'un kuruluĢudur.Sendikalar Ġngiliz ĠĢçi Partisinin
doğrudan üyesidirler. Aralarında organik bağ vardır. Herhangi bir sendika iĢçi partisine
üye olduğu zaman, partiye üye yazılan üyelerinin her biri için partiye aidat öder. Ġngiliz
Sendikaları, kendi üyelerinin aday olmaları halinde, ĠĢçi Partisinin seçim masraflarının
4/5'ini karĢılar.
ĠĢçi liderlerinin çoğu aynı zamanda parti yöneticisidirler. Politik fon teĢkil eden
sendikalar seçimlerde iĢçi partisini desteklerler. Ancak, TUC ile ĠĢçi Partisi bu denli iç
içe geçmiĢ ve bütünleĢmiĢ iki örgüt olmasına rağmen, bu durum TUC'un bağımsız bir
politika izlemediği anlamına gelmez. TUC, kendi izleyeceği politikayı yine kendisi
belirlemekte, partiden emir almamaktadırlar. Bu anlamda bağımsızlık vardır. (Kaynak:
Merkez Haberler Bürosunca yayımlanan Ġngiltere'de Sendikacılık, Hükümet ve Politika,
Sayfa, 30-33)
Ġsveç'te iĢçilerin toplandıkları kuruluĢ Ġsveç ĠĢçi Sendikaları Konfederasyonu (LO)'dur.
Memurlar ise, Ġsveç Memur sendikaları Federasyonu (TCO)bünyesinde bir araya
gelmiĢlerdir. Ġsveç'te sendika ile Politika arasında çok yakın bir iliĢki vardır. Ġsveç Sosyal
7
Demokrat Partisinin tüzüğünde, sendikaların toptan üyelik yoluyla partiye üye olmaları
hükmü vardır. Sendikalar siyasi alanda Sosyal Demokrat Partinin en büyük
destekçileridir. Aralarında güçlü bir dayanıĢma
bulunmaktadır. (Kaynak: Engin Ünsal, Ġsveç’te ĠĢçi Hakları ve Sendikalar, 1966,
Sayfa35-38).
Diğer Avrupa ülkelerinde de yukarıdaki benzer iliĢkiler kurulmuĢtur. Batı ülkelerindeki
sendikacılığın belli baĢlı iki özelliği vardır: Birincisi ülke politikası ile yakından
ilgilenmek, hükümetlerce izlenen politikalar hakkında görüĢ ve tutum koymak ve
gerektiğinde bir siyasal partiyi desteklemek; ikincisi, herhangi bir siyasi partinin organı
bile olsalar, kendi politikalarını onların müdahalelerinden uzak olarak bağımsızca
belirlemek. Politikada etkinlik ve bağımsızlık, batı sendikacılığının ortak ve belirgin
vasıflarıdır.
B- ÜLKEMĠZDE YASAL DÜZENLEMELER
274 sayılı Sendikalar Kanunu, bir sendikanın siyaset ile olan ilgi ve iliĢkisinin derecesini
tayin etmiĢtir. 5018 sayılı ve 20 ġubat 1947 tarihli Sendikalar Kanuna göre, sendikaların
siyasi faaliyette bulunmaları yasaktır. Kanunun 5. maddesi bunu açıkça belirlemiĢtir.
1961 Anayasasının 46. maddesi ıĢığında hazırlanan 274 sayılı Sendikalar Kanunu,
sendikalar için genel olarak siyaseti yasaklamamıĢtır. Kanunun 1. maddesinde iĢçi
sendikaları, "...iĢçi sayılanların müĢterek iktisadi, sosyal ve kültürel menfaatlerini
korumak ve geliĢtirmek için kurulan mesleki teĢekkül" olarak tarif edilmiĢtir. Kanuna
göre, sendikaların görevi iĢçilerin ortak ekonomik, sosyal ve kültürel çıkarlarını korumak
ve geliĢtirmektedir. Yine, aynı Kanunun 14. maddesinde sendikaların faaliyetleri
sayılmıĢtır. Bir tüzel kiĢi olarak genel hükümlere göre sahip oldukları yetkiler dıĢında
kalan ve 12 baĢlık altında toplanan bu faaliyetlerden birisi de Ģudur:
"Üyelerinin refah ve mesleki menfaatlerini herhangi bir Ģekilde ilgilendirebilecek konu
hakkında inceleme ve araĢtırmalar yapmak ve gaye ve fikirlerinin gerçekleĢtirilmesi için
her türlü kanuni yollardan faaliyet sarf etmek" (Madde 14, 1. bendinin (1) fıkrası).
274 sayılı Sendikalar Kanunu'nun 5018 sayılı eski kanununa göre en önemli farkı,
sendikaların siyasi faaliyette bulunup bulunmayacakları noktasında toplanmıĢtır. 274
sayılı kanun'un hazırlanmasında egemen olan görüĢ, siyasi faaliyette bulunabilme
serbestîsidir. Bu konu, Kanun teklifinin genel gerekçesinde açıkça belirtilmiĢtir. (Kaynak,
Millet Meclisi Tutanak,Dergisi sayı 126, sayfa 3)
Ancak, sendikalar genel olarak siyaset yasağına tabi olmamakla birlikte, bazı siyasi
faaliyetlerde bulunmaları özel olarak yasaktır. Yasak siyasi faaliyetler, 274 sayılı
kanunun 16. maddesinde Ģöyle belirtilmiĢtir. "Madde 16 bu kanuna göre kurulan mesleki
teĢekküller:
8
Siyasi Partilerden veya bağlı teĢekküllerden herhangi bir suretle maddi yardımda
bulunamaz ve onların teĢkilatı içinde yer alamazlar. Bir siyasi Partinin adı altında mesleki
teĢekkül kurulamaz."
Kanundaki bu düzenleme bilim adamlarımızca Ģöyle değerlendirilmektedir:
"Yasak Siyasi Faaliyetler: Sendikalar Siyasi Partilerden maddi yardım kabul edemez,
onlara maddi yardımda bulunamaz, onların teĢkilatı içinde yer alamazlar. Bir siyasi
partinin adı altında mesleki teĢekkül kurulamaz. Ancak Sendikalar Kanunu
görüĢmelerinde de belirtildiği gibi, sendikalar belli bir partiyi ve seçimlerde belli bir
adayı desteklemek yolunda faaliyette bulunabilirler" (Turhan Esener, ĠĢ
Hukuku, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 1978, sayfa371).
"Sendikalar Kanunu, 16.maddesi ile kural olarak mesleki teĢekküllerin serbestçe siyasi
faaliyetlerde bulunabilmelerini kabul etmekte, ancak, bunların siyasi partilerden veya
onlara bağlı teĢekküllerden herhangi bir suretle maddi yardım kabul etmesini, onlara
maddi yardımda bulunmasını, onların örgütü içinde yer almasını veya bir siyasi partinin
adı altında kurulmasını yasaklamıĢ bulunmaktadır. "(Prof. Dr. Nuri Çelik, ĠĢ Hukuku
Dersleri, Ġstanbul Ġktisadi Ticari Ġlimler Akademisi Nihat Sayar-Yayın ve Yardım Vakıf
Yayınları, 1979, sayfa 317).
Aynı değerlendirmeleri, konunun uzmanı olan kiĢilerce yazılmıĢ bütün kitaplarda ve
üniversitelerimizde okutulan ĠĢ Hukuku Dersi notlarında bulmak mümkündür.
ĠĢte sendikaların politika ile olan iliĢkisi konusunda, uygar batı ülkelerindeki uygulama,
ülkemizdeki yasal düzenleme ve bilim adamlarımızın konu hakkındaki görüĢleri
bunlardır.
C- SENDĠKALARIN SĠYASETLE ĠLGĠLENMELERĠ
HEM HAK, HEM GÖREVDĠR
Sendikalar, Kanununun 1. maddesinde kendilerine yüklenen görevlerini yerine getirmek
için siyasetle ilgilenmek zorundadırlar. Çünkü, iĢçinin sosyal, ekonomik ve kültürel
haklarını korumakla görevli bir kuruluĢun, siyasi sorunlar ve konular karĢısında ilgisiz
kalması mümkün değildir. Hem siyasi konuları yasaklamak, hem de sendikaları iĢçinin
iktisadi, sosyal ve kültürel çıkarlarını koruyup geliĢtirmekle görevlendirmek, birbiriyle
bağdaĢmayan bir yaklaĢım olur. Sendikalara siyaseti tümüyle yasaklamak demek, aslında
etkili, ciddi ve güçlü sendikalaĢmayı önlemek demektir. Zaten böyle olduğu içindir ki,
TBMM. 5018 sayılı kanunu yürürlükten kaldırarak 274 sayılı Sendikalar Kanunu'nu
kabul etmiĢtir. 1963 yılından beri uygulanmakta olan bir kanunu yok farz etmek
imkansızdır. Ancak, Sayın Ġddia Makamı, bizleri 274 sayılı kanuna göre suçlamaktadır.
Sendikaların genel olarak siyasetle ilgilenmelerinin yasak olduğu inancından hareket
etmektedir.
Oysa bu anlayıĢ, 5018 sayılı Kanun ile terkedilmiĢ bulunan bir anlayıĢtır. Eğer sayın
Savcı GENEL-Ġġ'in siyasetle ilgilenmesi konusunda bir suç arayacaksa, o taktirde 274
9
sayılı Kanunun 16. maddesindeki koĢulların bulunup bulunmadığını incelemesi gerekirdi.
Çünkü, sendikalar için yasaklanmıĢ olan siyasal faaliyetler bu maddede tek tek
sayılmıĢtır.
Eğer GENEL-Ġġ,
Siyasi partilerden bir yardım almıĢsa,
Siyasi partilere maddi bir yardım yapmıĢsa,
Siyasi partilerden birinin teĢkilatı içinde yer almıĢsa,
Bir siyasi partinin adı altında kurulmuĢ bir mesleki teĢekkül ise o taktirde Sendikalar
Kanunundaki yasaklara uymamıĢ, o yasakları çiğnemiĢ olurdu.
Fakat Sayın Ġddia Makamı, böyle bir iddia öne sürmediği gibi, bu iddiayı gündeme
getirebilecek herhangi bir olaydan da söz etmemektedir.
ġu halde, Sayın Ġddia Makamı 274 sayılı Sendikalar Kanunu açısından GENEL-Ġġ 'in
herhangi bir suçu olamadığını zımnen kabul etmektedir.
Ancak, Sayın Ġddia Makamı, baĢka bir yasayı ihlal ittiğimizi de söylememekle birlikte,
yine de GENEL-Ġġ'i siyaset yapmakla suçlamakta ve her eylemimizde siyasal bir amaç
peĢinde koĢtuğumuzu çeĢitli vesilelerle belirtmektedir. Suçlamalar Ģöyledir:
1) Yöneltilen suçlamalardan birisi,GENEL-Ġġ'in "Partilerüstü Politikayı" reddetmiĢ
olduğudur. Bu konuya iddianamenin 27 ve 39. sayfalarında değinilmiĢtir.
GENEL-Ġġ'in "Partilerüstü Politikayı " reddettiği doğrudur. 1968 tarihli tüzükte yer alan
bu anlayıĢ, 1972 tarihli tüzükten çıkarılmıĢtır. Hatta bu tüzük değiĢikliği yapılmadan bir
yıl önce, GENEL-Ġġ Genel BaĢkanın da imzasını taĢıyan ve TÜRK-Ġġ Yönetim kuruluna
verilen 176 sayfalık "Dörtler Raporu"nda, "Partilerüstü Politika "eleĢtirilmiĢtir. Ayrıca,
TÜRK-Ġġ'e bağlı 12 sendika tarafından 1971 yılında ortaklaĢa yayımlanan "Türk ĠĢçi
Hareketi için Sosyal Demokrat Düzen" isimli kitapta da aynı eleĢtiri dile getirilmiĢtir.
GENEL-Ġġ'in "Partilerüstü Politikayı" onaylamadığı ve onu bir aldatmaca olarak gördüğü
herkesin malumudur.
" Partilerüstü Politika", 274 sayılı Kanun'un değil, 5018 sayılı Kanun'un miras bıraktığı
bir anlayıĢtır. "Partilerüstü Politika " Siyasi partiler karĢısında bağımsızlık demek
değildir. Aksine güçlü olan siyasi partinin peĢine takılmak demektir. "Partilerüstü
Politika" iĢçi lehine yapılan uygulamaları desteklemek, iĢçi aleyhine olanlara karĢı
çıkmak anlamına gelmez. Tam tersine, "politikadan uzak kalalım"
bahenesiyle, iĢçi haklarını ikinci plana atmak ve ne pahasına olursa olsun, siyasi
iktidarlarla hoĢ geçinmek demektir.
10
"Partilerüstü Politika", politika yapmamak, politik tavır takınmamak demek
değildir.Gerçekçe, "Partilerüstü Politika" izleyen kiĢiler, her zaman politikanın içinde
olmuĢlar, iĢlerine geldiği zaman güçlü partilerin kuyruğuna takılmıĢlardır. En küçük
vesilelerle de olsa, kendi siyasi inançlarına yakın siyasetçileri desteklemiĢler;
beğenmedikleri siyasi partileri ise olur olmaz biçimde eleĢtirmiĢlerdir.
"Partilerüstü Politika", koltukları ellerinden gitmesin diye siyasetçilere mavi boncuk
dağıtan bir politikadır.
"Partilerüstü Politika" izleyenlerin, iĢçilerin ve ülkemizin sorunlarıyla ilgili derli toplu ve
kendi içinde tutarlı hiçbir görüĢleri yoktur, olmamıĢtır. Bu kiĢiler, "gelene ağam gidene
paĢam" anlayıĢını sürdürmüĢlerdir.
"Partilerüstü politika" , aslında TÜRK-Ġġ Kongresince benimsenen 24 ilkeyi dahi inkar
eden, eyyamcı, ikiyüzlü, blöfçü ve muvazaacı bir politikadır.
"Partilerüstü politika" izlediklerini söyleyenlerin aslında hemen hemen tümü sağcı
partilerden milletvekili olmuĢlardır. Politik partilere karĢı tarafsız değillerdir. Onların
kayıtsız ve ilgisiz kaldıkları tek Ģey, iĢçi sınıfının ekonomik, sosyal ve kültürel çıkarlarını
koruyup geliĢtirmektir.
ĠĢte Genel-ĠĢ'in 1972 yılından itibaren tüzükten çıkardığı ve eleĢtirdiği "partilerüstü
politika " budur. Bizim bu politikaya karĢı yönelttiğimiz eleĢtirilerin doğru veya yanlıĢ
olup olmadığı ayrı bir konudur. Bu düĢünce beğenilir veya beğenilmez, fakat bizim
tutumumuzda, Yasalarımızı ihlal eden hiçbir yön yoktur. Yasalarımızda "Partilerüstü
Politika" yı öngören en küçük bir hüküm bulunmamaktadır. 274 sayılı Sendikalar Yasası,
sadece iĢçilerin ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının korunmasını ve geliĢtirmesini
öngörmüĢtür. Biz bu hükmü en iyi Ģekilde yerine getirebilmek için, siyasi partilerin ve
siyasetçilerin kulu kölesi olmaksızın, örgütsel bağımsızlığımıza gölge düĢürmeden ve
siyasi iktidarların uygulamaları hakkındaki düĢüncelerimizi tam bir açıklıkla ortaya
koyarak, ciddi ve tutarlı bir sendikacılık anlayıĢını savunduk, üyelerimizin çıkarını ve
onurunu koruduk. Bunda da suç teĢkil edecek herhangi bir taraf bulunmadığına
inanıyoruz.
2) GENEL-Ġġ'e yöneltilen ikinci suçlama, sendikanın bir siyasi partiyi desteklemiĢ
olmasıdır.
GENEL-Ġġ Sendikası, üyeleri arasında herhangi bir siyasal inanç ayırımı gözetmemiĢtir.
Siyasi görüĢü veya faaliyeti nedeniyle üyelerini sendikadan ihraç etmeye yönelmemiĢtir.
GENEL-Ġġ'in en üst organlarında bile farklı siyasal inanç sahibi yöneticiler görev
yapmıĢtır.
Ancak GENEL-Ġġ Sendikası, genel ve mahalli seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy
verilmesini üyelerine tavsiye etmiĢtir. ĠĢçi sınıfının ekonomik, sosyal ve kültürel çıkarları
bakımından bir partinin programını olumlu gördüğü için CHP'nin seçimlerde
11
desteklenmesi yönünde öneri yapmıĢtır. Bu tavsiye kararları basın-yayın yoluyla
kamuoyuna da duyurulmuĢtur. GENEL-Ġġ'in bu konudaki tavsiye kararı bazı üyelerce
benimsenmiĢ, bazı üyelerce benimsenmemiĢtir. Bu
kararı benimsemeyenler veya CHP dıĢındaki partilerden aday olanlar hakkında hiçbir
disiplin iĢlemi yapılmamıĢ, zorlayıcı hiçbir önlem alınmamıĢtır. Gerçek durum bundur.
Sayın Ġddia Makamı bir siyasi partiyi desteklemekle suçladığına göre, Ģu hususlara da
açıklık getirilmesi icabeder:
a) 274 sayılı Kanuna göre, seçimlerde bir siyasi partiye oy verilmesi için tavsiyede
bulunmak suç mudur?
b) GENEL-Ġġ'in bugüne kadar oy ile desteklediği tek siyasi kuruluĢ olan Cumhuriyet
Halk Partisi kanundıĢı bir örgüt müdür?
274 sayılı Kanun, bir siyasi partinin oy ile desteklenmesini yasaklamadığına ve CHP de
kanun dıĢı bir kuruluĢ olmadığına göre, Cumhuriyetimizi kuran, Devletimizi uzun yıllar
yöneten, iĢçilere grevli ve toplu sözleĢmeli özgür sendikacılık hakkını getiren ve
programı ile iĢçilerin hak ve çıkarlarını koruyacağı vaadinde bulunan CHP'sine oy
verilmesinde yadırganacak veya suç aranacak bir taraf olmasa gerektir.
O nedenle, Sayın Ġddia Makamının, tüzük değiĢikliğine dayanarak, GENEL-Ġġ'e bu
konuda yönelttiği suçlamayı reddediyorum.
3) Siyasi partilerle iliĢki konusunda GENEL-Ġġ'e yöneltilen üçüncü suçlama, "GENELĠġ'in amacına varabilmek için genel milletvekili seçimlerinde bir siyasi partiye destek
sağlamıĢ ve buna mukabil bazı üyelerini milletvekili seçtirerek, amaçlanan hedefe
varmayı kolaylaĢtıracak çok sayıda taviz koparmak baĢarısını göstermiĢ" olmasıdır.
Bir sendikanın kendi üyelerinin haklarını daha iyi koruyabilmek amacıyla güçlenmesi,
yeni haklar elde etmesi ve toplum içinde saygınlık kazanması gayet doğal bir Ģeydir.
Gerçekten de GENEL-Ġġ Sendikası, kısa zamanda ülkemizin en büyük sendikalarından
birisi haline gelmiĢ, üye sayısını 150 bine yükseltmiĢ, 34 nolu iĢ kolunda iĢkolu
düzeyinde toplu sözleĢme bağlama yetkisini kazanmıĢ, üyelerinden aldığı aidatları en
verimli Ģekilde değerlendirerek mal varlığını 10 milyarlık düzeye çıkarmıĢ, gerek yurt
içinde gerekse yurt dıĢında herkesin gıpta ile baktığı bir konum edinmiĢ, dolayısıyla da
üyelerinin hak ve çıkarlarını örnek biçimde koruyabilmiĢ bir sendikadır. Böyle bir
sendikanın "siyasi partilerden taviz koparmak" gibi bir tutum içine girmesine lüzum
yoktur. "Taviz koparmak" diye bir amaç ve kaygımız hiç bir zaman olmamıĢtır. "Taviz"
deyimi, hak edilmeyen bir çıkara kavuĢmak anlamına gelir. GENEL-Ġġ'in toplum içinde
ve Türk sendikacılığına ulaĢtığı saygınlık hak edilmiĢ bir saygınlıktır. GENEL-Ġġ hakkı
olmayan, yasa dıĢı ve gizli hiç bir hedefin peĢinden koĢmamıĢtır.
12
GENEL-Ġġ'in kazandığı baĢarı bir siyasi partiyi desteklemiĢ olmasının karĢıladığı veya
ücreti değildir. Biz CHP'sini sayın Savcının öne sürdüğü gibi bazı üyelerimizi
milletvekili seçtirmek gayesiyle desteklemedik. Üyelerimizin refahı ve mutluluğu bu
parti tarafından daha iyi sağlanır diye destekledik. Eğer, CHP'sini destekleyiĢimizin
nedeni, üyelerimizi milletvekili seçtirmek, ya da siyasi iktidarı ele geçirmek amacını
gütseydi, yani, "siyasal taviz koparmak" hedefini gütseydi, bugüne kadar Parlamentoya
seçilen çok sayıda üyemiz bulunurdu. Oysa, CHP'sinden milletvekili seçilen üyemiz
bulunurdu.
Oysa, CHP'sinden milletvekili seçilen bir tek üyemiz vardır. O da GENEL-Ġġ'in henüz
TÜRK-Ġġ üyesi olduğu dönemde, 1969 ve 1973 genel seçimlerde milletvekili olan Genel
BaĢkan Sayın Abdullah BAġTÜRK'tür. 1977'den itibaren CHP'sinden hiç bir milletvekili
yoktur. Buna karĢılık GENEL-Ġġ eski yöneticilerden Hüseyin ÖZDEMĠR de AP'den
milletvekili olmuĢtur. Acaba Sayın Savcıya göre bu da siyasi bir taviz midir?
18 yıllık süre içinde 150 bin üyeli bir sendikadan sadece 2 milletvekili seçilmiĢ olması
Sayın Savcının bu konudaki iddiasının haklı olmadığını göstermeye yeter. Eğer, Sayın
Savcının öne sürdüğü gibi üyelerini milletvekili seçtirmek, siyasi iktidarı ele geçirmenin
bir kanıtı ise, örneğin sadece 200 üyesi bulunan TÜSĠAD'ın bu alandaki faaliyetlerinin de
aynı Ģekilde değerlendirmesi gerekir. ĠĢveren örgütlerinin kendi üyelerini milletvekili
seçtirmesi "taviz" olarak görülmüyorsa, GENEL-Ġġ'in 2 mensubunun milletvekili oluĢu,
hiç "taviz" değildir.
4) Ġddianamede tüzüklere iliĢkin olarak öne sürülen dördüncü iddia GENEL-Ġġ'in siyasi
iktidarı ele geçirmeyi amaçladığıdır. Bu iddiaya, iddianamenin çeĢitli yerlerinde
değinilmiĢtir.
"... Genel-ĠĢ Sendikasının aĢağıda izah edileceği üzere, iĢçi hak ve menfaatlerindi
korumak ve geliĢtirmek yerine Türkiye'nin ekonomik ve siyasal düzenin değiĢtirmeyi
amaçlayan siyasal iktidarı ele geçirme hedefine yönelik faaliyet içine girdikleri Marksist
yönde bilinçlendirilen bu eğitim faaliyetlerine ağırlık vererek, mevcut Demokratik
Parlementerler Yönetim Sistemi yerine Proleterya Diktatoryası kurmayı amaçlayan
illegal bir teĢekkül oluĢturup, bu teĢekkülde faaliyet göstermiĢlerdir." (Ġddianame,sayfa 2)
"1975 yılında DĠSK'e katılmayı müteakip değiĢtirilen tüzükte ve en son tek tip
demokratik tüzükte, iĢçi sınıfı ve diğer emekçi kitlelerin gerçekleĢtireceği toplumu
iktidarın anti-kapitalist, anti-emperyalist olacağı söylenip diğer ülkelerin ekonomik ve
sosyal kavgalarında destek olunacağı, siyasi düzeyde örgüt bütünleĢmesinin
sağlanmasında sendikanın sorumlu olduğu belirtilmektedir." (Ġddianame, sayfa 38).
"ĠĢçi haklarının savunulması ve geliĢtirilmesi zahiri amacı olmaması gereken siyasal
iktidarın ele geçirilmesi hedefine yöneldiği, Genel-iĢ Sendikasının bağlı bulunduğu DĠSK
Konfederasyonu tarafından yayınlanan ve DĠSK militanları için mücadelenin her
aĢamasında yönlendirici temel el kitabı olarak tanıtılan "DEMOKRATĠK SINIF VE
KĠTLE SENDĠKACILIĞININ TEMEL ĠLKELERĠ " isimli broĢürün 31. sayfasında...
Ģeklindeki beyanlarında da açıkça görülmektedir." (Ġddianame, sayfa 39)
13
"Nitekim Genel-ĠĢ Sendikası da kanunlar çerçevesinde iĢçi sorunlarına çözüm getirmek
için kurulmuĢ, ancak, bir müddet sonra siyasal iktidarı ele geçirmek mevcut iktisadi ve
sosyal nizamı değiĢtirmek için faaliyet gösteren sendikacıların eline geçmiĢtir."
(iddianame, sayfa 55).
Görüldüğü üzere, Sayın Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ Sendikasının proletarya
diktatörlüğünü kurmak üzere siyasi iktidarı ele geçirmeye çalıĢan illegal, gizli bir örgüt
olduğunu ve bizlerin de bu illegal örgütü sevk ve idare ettiğimizi öne sürmektedir. Bu
iddiasına gösterdiği kanıtlardan baĢlıcası, GENEL-Ġġ sendikasının 1978 ve 1980 tarihli
tüzüklerdir. Bu tüzüklerin "Temel Amaç ve Ġlkeler" konusunu düzenleyen bütün
maddeleri iddianameye aynen aktarılmıĢtır.
Sayın Ġddia Makamının, öne sürdüğü iddiaları yanıtlayabilmek için söz konusu
tüzüklerin, ilgili maddelerini incelemek istiyorum. Ancak burada bir hususa açıklık
getirilmesinde yarar görüyorum. 1980 tarihli tüzüğün konumuzla ilgili ve "Temel Amaç
ve Ġlkeler" baĢlıklı 3. maddesi, 1978 tarihli tüzüğün 5. maddesiyle 6. maddesinden
birleĢtirilmesi suretiyle düzenlenmiĢtir. Yine 3. maddenin metni, eski tüzükte aynen
mevcuttur. Bu madde içinde yeni sayılan hiç bir ilave cümle veya ifade
bulunmamaktadır. Bu nedenle, vereceğim yanıtlarda, 1978 tarihli tüzüğü esas alacağım.
"MADDE 5 - TEMEL AMAÇ"
Bu maddede, GENEL-Ġġ, "Kaynağını Anayasa'dan ve emeğin yüce değerinden, gücünü
iĢçi sınıfından alan. " bir kuruluĢ olarak tarif edilmiĢtir. Sendikanın temel amaçları ise, 4
fıkra halinde düzenlenmiĢ olup, ilk 3 fıkra 274 sayılı Sendikalar Kanununun öngördüğü
örgütlenme, hak arama ve eğitim faaliyeti ile ilgilidir. (d) fıkrası ise, "Emekçi halkımızın
ülkenin siyasal iktidarına sahip olmasını sağlamaya yönelik, sosyal ve siyasal bilinci
geliĢtirecek çalıĢmalarda bulunacak" konusunu düzenlemiĢtir.
Burada herhangi bir sınıfın baĢka bir sınıf üzerinde hakimiyet kurmasından veya
tahakkümünden söz edilmediği gibi herhangi bir sınıfın siyasi iktidarından da söz
edilmemiĢtir. "Sınıf " sözcüğü özellikle ve bilerek kullanılmamıĢtır. Aksine, kendi
çalıĢması ile geçimini sağlayan ve nüfusumuzun % 90'ından fazlasını oluĢturan "Emekçi
halkımız" deyimi kullanılmıĢtır. "Emekçi halk" deyimi içinde iĢçilerin yanı sıra baĢka
toplumsal grup ve sınıflar da yer alır. Burada "Emekçi halkımız" deyiminden kasıt, emeği
ile geçinen, yani çalıĢan nüfustur.
"Emekçi halkımızın siyasal iktidara sahip olması" iĢinin GENEL-Ġġ tarafından yapılacağı
da söylenmemiĢtir. Bu iĢ, tamamen siyasi partilere ait ve onların yetkisi içinde olan bir
husustur. GENEL-Ġġ,
iktidara kendisinin geleceğini hiç bir zaman ifade etmediği gibi, böyle bir niyet de
taĢımamıĢtır.
14
Burada " Temel Amaç " olarak gösterilen Ģey, "Emekçi halkımızın " iktidarını bizzat
GENEL-Ġġ'in iktidara gelmesi suretiyle sağlamak değil, tam tersine "Emekçi halkın siyasi
iktidara sahip olmasını sağlamaya yönelik ekonomik, sosyal ve siyasal bilinci
geliĢtirecek çalıĢmalar" yapmaktır. BaĢka bir deyiĢle, GENEL-Ġġ'in amacı, siyasi
partilerin programları konusunda ekonomik, sosyal ve politik bilgilenmeyi ve bu bilgiler
ıĢığında bilinçli hareket etmeyi sağlamak üzere üyeleri ve kamuoyu nezdinde aydınlatıcı
çalıĢmalar yapmaktır. Bu maksatla, ülke sorunları hakkında, kendi görüĢlerini açıklamak,
emekçi halk lehine olan siyasi parti programları ile emekçi halk aleyhine siyasi parti
programlarının kolaylıkla ayırt edilebilmesi için uyarı yapmak, ve demokratik bir baskı
grubu olarak siyasi iktidarlarca uygulanan politikaların iĢçiler açısından taĢıdığı anlamı
sergilemek, aleyhte olanlara karĢı demokratik biçimde karĢı çıkmak, lehte olanları
desteklemektir. Eğer bir sendika bu görevleri yaparsa, üyelerinin ekonomik, sosyal ve
siyasal bilgisini ve bilincini de geliĢtirmiĢ olur. Bu konuda bilgisi artan ev bilinci geliĢen
kiĢiler ise, kendi çıkarlarını daha iyi korurlar, seçimlerde hangi partiye oy vereceklerini
daha doğru tespit ederler. ĠĢte bizim (d) fıkrasındaki amacımız, ülke sorunları hakkında
sağlıklı düĢünmeyi, siyasi iktidarların belirlenmesi sırasında yani genel seçimlerde doğru
tercih yapmayı ve siyasi iktidarların emekçi halk yararına çalıĢmasını sağlamak
üzere,uyarıcı çalıĢmalarda bulunmaktır. Bu görev bize, Sendikalar Kanununun 1.
maddesi ile verilmiĢ olan görevin bir gereğidir. Çünkü bir sendika, kendi mensuplarının
müĢterek iktisadi, sosyal ve kültürel yararlarını korumak ve geliĢtirmek için kurulan bir
mesleki teĢekküldür. Ayrıca, Sendikalar Kanununun 14. maddesinin 1. bendinin (1)
fıkrası, " üyelerin refah ve mesleki menfaatlerine herhangi bir Ģekilde ilgilendirebilecek
her konu hakkında inceleme ev araĢtırmalar yapmayı ve gaye ve fikirlerinin
gerçekleĢmesi için her türlü kanuni yollardan faaliyet sarf etmeyi " mesleki teĢekküllerin
faaliyetleri arasında saymıĢtır. Siyasal iktidarlar tarafından izlenen ekonomik, mali,
sosyal, kültürel, hukuki vb. her tür politika, iĢçilerin iktisadi, sosyal ve kültürel çıkarlarını
doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Siyasi iktidarların aldığı ve uyguladığı her
karar,sendikaların görevleri ile ilgili olmaktadır. Örneğin, asgari ücret, kıdem tazminatı,
sosyal güvenlik, fiyat istihdam, yatırım, ithalat, ihracat, vergi ve bütçe politikaları
herkesten çok iĢçileri ilgilendirmektedir. Bu gibi konularda bir sendikanın ilgisiz ve
kayıtsız kalması düĢünülemez. ĠĢte kanun koyucu bu gerçeği bildiği için, sendikaların
siyasetle ilgilenmelerini yasaklamamıĢ, aksine eski Sendikalar Kanunundan farklı olarak,
sendikaların bu konulara da ilgi göstermesini görev saymıĢtır.
Bizim, (d) fıkrasındaki hükümde yer alan "... ekonomik, sosyal ve siyasal bilinci
geliĢtirecek çalıĢmalarda bulunmak " ifadesinden kastımız, Kanunun belirlediği iĢte bu
görevi yerine getirmektir. Yoksa, bizzat iktidara gelmek gibi bir amaç ve kastımız yoktur.
Böyle bir amaç ve kastımızın olamadığı, genel seçimlerde bir siyasal partiye oy
verilmesinden de bellidir. GENEL-Ġġ kendisini siyasi bir parti olarak göstermemiĢ, siyasi
partilere has bir örgütlenme yada eylem içinde olmamıĢtır. Siyasi mücadelenin siyasi
partiler aracılıyla yapılacağını, sendikaların ise ekonomik mücadele örgütleri olduğunu
çeĢitli vesilelerle dile getirmiĢtir. Örneğin Genel Yürütme Kurulu'nca sunulan 8. dönem
ÇalıĢma Raporu'nun 67. sayfasında aynen Ģöyle denilmiĢtir.
"KuĢkusuz bir sınıf ve kitle örgütü olan sendikalarda, çeĢitli yasal inançta üyelerin
bulunması ve onların kendi inançları doğrultusunda hareket etmesi doğaldır. Bir sendika
15
üyelerini siyasal kimliklerine göre saptayamaz. Biz sendikaları, tümü de aynı Ģekilde
düĢünen ve aynı siyasi çizgiyi benimseyen kiĢilerin oluĢturduğu bir örgüt olarak
göremeyiz. Yığın örgütü olan sendikaları parti gibi düĢünemeyiz. "GENEL-Ġġ, kendisini
parti yerine koymamıĢ, siyasi mücadele yapmaya çalıĢmamıĢ, o Ģekilde hareket
edilmesini öngören sendikacılık düĢüncesine karĢı çıkmıĢtır. Üyeleri arasında bile siyasi
inanç ayırımı gözetmeyen, kendisini parti gibi görmeyen ve aksi düĢüncelere karĢı çıkan
bir sendikanın, ülkenin ekonomik siyasi ve sosyal sorunlarıyla ilgili görüĢ bildirmesi
nedeniyle, siyasal iktidarı amaçlayan bir siyasi mücadele yürüttüğünü öne sürmek haklı
ve gerçeğe uygun değildir.
5. maddenin son paragrafı, GENEL-Ġġ'in toplumcu bir düzene taraftar olduğunu
vurgulamaktadır. Toplumcu düzen, Anayasanın sosyal hukuk devleti ilkesine göre ve
Anayasa'da öngörülen reformların gerçekleĢtirilmesiyle gerçekleĢebilecek olan bir
düzendir. Toplumcu düzen, herkesin eğitim, iĢ, sağlık, konut ve sosyal güvenlik
hizmetlerinden eĢit Ģekilde yararlandığı, gelir seviyesine göre vergi ödendiği, siyasi
iktidarların genel oy ile belirlendiği, hiçbir sınıfın toplum üstünde diktatörlük kurmasına
imkan vermeyen bir hukuk düzenidir. Kısacası 1961 Anayasası'nın ekonomi, siyaset,
hukuk, sosyal politika ve kültür alanında yerleĢmesini öngördüğü çağdaĢ çoğulcu
demokratik düzendir.GENEL-Ġġ iĢte bu düzenin taraftarı olmuĢ ve bu amaçla da
Anayasamızda yer alan reformların gerçekleĢtirilmesini parlamentodan ve siyasi
partilerden istemiĢtir. 1961 Anayasanın öngördüğü milli, demokratik, laik ve sosyal
hukuk devletinin dıĢında baĢkaca hiçbir düzeni savunmamıĢtır.
"MADDE 6-ĠLKELER"
GENEL-Ġġ'in nasıl bir düĢünceye sahip olduğu, bu maddede daha açık olarak
belirtilmiĢtir. Maddenin 1. fıkrasında, "Siyasal iktidara ulaĢma yönteminin, genel oy
mekanizmasının iĢletildiği toplumcu bir düzende bulunduğu" ifadesi kullanılmıĢtır. Bu
fıkradan açıkça da bellidir ki,GENEL-Ġġ'in taraftar olduğu "toplumcu düzen", genel oy
mekanizmasının iĢletildiği bir düzendir.O düzende iktidarlar genel oy mekanizması ile
belirlenecektir, genel oy mekanizması iĢleyecektir.
Ġkinci fıkrada, "ĠĢçi sınıfının ve öteki emekçi kitlelerin gerçekleĢtireceği toplumcu
iktidar" ın,
1.Anti-kapitalist ve anti -emperyalist nitelikte olduğu,
2.Türk toplumunun geliĢen istemlerini karĢılayacağı,
3.Dünya dengesinde ülkemize ve halkımıza layık olduğu yerin sağlanmasında yardımcı
olacağı, söylenmiĢtir. Bu ifadeler, ileriye dönük bir tahmin ve iyi niyetli bir temenniden
ibarettir. Türk toplumunun ihtiyaçlarının karĢılanması, ülkemizin ve halkımızın dünya
uluslar arasında layık olduğu yere yükselmesi arzu edilmiĢ ve bunların da toplumcu bir
iktidar tarafından sağlanabileceği umulmuĢtur.Bu fıkradaki "anti-kapitalist " nitelikte
16
olacağı tespiti yapılmıĢtır. Kapitalizm, ekonominin bütün kesimlerinde üretim araçlarının
tümünün özel sermaye elinde toplanmasını öngören, devletin ekonomiye herhangi bir
Ģekilde de olsa, müdahale etmesine karĢı çıkan, toplumun çıkarlarını özel sermaye
sahiplerinin elde ettiği karların yükselmesinde arayan, yani toplum çıkarlarına değil, özel
kar unsuruna öncelik veren bir toplumsal, ekonomik ve siyasal düzendir. Tarih içerisinde
kapitalizm, bir yandan küçük üreticilerin sahip olduğu üretim araçlarının az sayıda
kiĢinin elinde toplanmasına yol açmıĢ, böylece büyük halk çoğunluğunu
mülksüzleĢtirmiĢ, diğer yandan da devleti ekonomik faaliyetlerden büsbütün dıĢlamaya
çalıĢmıĢtır. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, her türlü üretim ve ulaĢtırma araçlarını,
bankaları, ticaret, sanayi ve tarımsal iĢletmeleri sadece özel kiĢilerin mülkü haline
getirmek anlamına gelen kapitalist toplum düzeni, büyük halk çoğunluğunu sefalete ve
güvensizliğe sürüklemiĢ, ülkelerde derin bunalımlar yaratmıĢtır. 1929 dünya ekonomik
krizi, kapitalizmi savunan kiĢilerin düĢüne ve politikalarını bile değiĢtirmiĢ ve
kapitalizme karĢı yeni önlemler alınmaya baĢlanmıĢtır. Ġktisat biliminde devrim yapan ve
kendisi de önemli bir iĢadamı olan Ġngiliz iktisatçısı Keynes, ekonominin bütünüyle özel
sermayeye terk edilmesinin yararlı olmayacağını, devletin de ekonomiye müdahale
etmesi gerektiğini öne sürmüĢtür. Fiyat dengesinin sağlanması, iĢsizliğin önlenmesi ve
üretimin arttırılması için, devletin toplum adına ekonomik faaliyetlerde bulunmasını
savunmuĢtur. Pek çok batı ülkesin Keynes'in düĢüncelerini uygulamıĢtır.
Türkiye'ye geldiğimizde ise, tüm üretim araçlarının özel kiĢiler elinde bulunmasını
öngören kapitalist bir düzen bugüne kadar hiç olmamıĢtır. Devletçilik, ulusal bir politika
olarak 1924 Anayasa'sına ve CHP'sinin tüzüğüne konulmuĢtur.
Atatürk döneminde ekonomimizin ana dallarında devlet iĢletmeciliği esas alınmıĢ ve bu
amaçla iktisadi devlet teĢekkülleri kurulmuĢtur. Böylece de Türkiye Cumhuriyeti, 1929
dünya ekonomik krizinden etkilenmeksizin, asırların ihmali nedeniyle doğan ekonomik
geri kalmıĢlığımızı ortadan kaldırmak üzere hızlı bir kalkınma sürecine girmiĢtir. Gerçi
ülkemizde kapitalist bir düzen kurmak isteyen, yani, tüm üretim araçlarını özel kiĢiler
eline teslim edip, devleti ekonomik alandan kovmak amacını güden çeĢitli çabalar
görülmüĢtür. Devletçilik uygulamalarına karĢı çıkılmıĢ, devlet iĢletmelerinin özel sektöre
devredilmesi için yoğun bir siyasi ve ideolojik faaliyet sürdürülmüĢtür. Zaman zaman bu
saf kapitalist düzen taraftarları ülke yönetiminde etkinlik de sağlamıĢtır. Fakat, 1961
Anayasası tüm üretim araçlarının özel kiĢilerin mülkiyetinde bulunması demek olan
kapitalizmi esas almamıĢ ve kapitalist bir zihniyetle hazırlamamıĢtır. Öngörülen
ekonomik düzen, temel sektörlerde devlet iĢletmeciliğini öngören, devlet iĢletmelerinin
yanı sıra özel iĢletmeciliğe de yer veren, özel mülkiyetin toplum yararına kullanılmasını
amaçlayan, kalkınmanın plan aracılığıyla sağlanacağını belirleyen ve devlete sosyal
görevler yükleyen bir düzendir. Anayasamızın öngördüğü bu düzene karma ekonomi
denilmektedir. Karma ekonomi ile kapitalizm bir birinden farklı iki ayrı düĢüncenin
ürünü olup, toplumsal ekonomik ve siyasal uygulama bakımından da iki ayrı düzen
biçimidirler. Karma ekonomi, kapitalizme bir tepki olarak ve onun yol açtığı krizleri
önlemek üzere doğmuĢ bir düĢüncenin ifadesidir. Ġkisi arasında büyük ayrılıklar vardır.
ĠĢte GENEL-Ġġ'in "anti kapitalist" deyiminden anladığı ve bu deneyimi kullanırken
belirtmeye çalıĢtığı Ģey, bu düĢüncelerin bir ürünüdür. Biz 1961 Anayasanın çerçevesini
17
ve esaslarını tayin ettiği karma ekonomik düzen anlayıĢı içinde olduğumuzu, bu
toplumun bütün üretim araçlarını özel kiĢilere maletmeye kalkıĢan, bu nedenle de ulusun
büyük bir çoğunluğunu mülksüzleĢtirerek sefalete sürükleyecek olan ve her türlü devlet
iĢletmeciliğini reddeden bir anlayıĢ olarak kapitalizme karĢı olduğumuzu ifade etmek için
anti-kapitalist deyimini kullandık.
Tüm üretim araçlarının özel kiĢilerin mülkiyetinde bulunmasını Ģart koĢan ve toplumda
bu Ģekilde bir düzen kurulmasını öngören kapitalizm, 1961 Anayasasınca da
benimsenmemiĢ olan bir düzendir. ĠĢte GENEL-Ġġ'in karĢı olduğu kapitalizm budur ve
böylesi bir düzeni kurmaya çalıĢan politikalara karĢı olmak anlamında "anti- kapitalist"
deyimi kullanılmıĢtır. KarĢı olduğumuz Ģey, bazı üretim araçlarının da özel sektör elinde
bulunması hali değildir. Biz toplum yararına kullanılan özel mülkiyetin Anayasamızda
yer aldığına inanıyoruz. Karma ekonomi içinde, devlet iĢletmelerinin yanı sıra yasalara
göre faaliyet gösteren özel iĢletmelerinde bulunmasına karĢı değiliz. Aksine, karma
ekonomiyi reddeden ve bazı üretim araçlarını değil de, tüm üretim araçlarını özel kiĢilere
devretmeyi ve toplumda bu yönde yepyeni bir sosyal ve siyasal düzen kurmayı
amaçlayan anlayıĢa karĢıydık. Çünkü böyle bir düzenin hem Anayasamızca
benimsenmediğini, hem de kurulması halinde iĢçi ve emekçilere yarar sağlamayacağını
düĢünüyorduk ve düĢünüyoruz. Anayasanın tamamen uygulanmasından öte bir amacımız
ve isteğimiz yoktur.Nitekim, bu düĢüncemiz, 6. maddenin 3. paragrafının (b) ve (c)
fıkralarında belirtilmiĢtir. (b) fıkrasında "Ekonomimizin temel kesimlerinde üretim
araçlarının kamu elinde toplanması " öngörülmüĢtür. (c) fıkrasında ise, sermaye sınıfının
siyasal egemenliği reddedilmiĢtir.
ġu halde GENEL-Ġġ'in taraftar olduğu "toplumcu düzen",
1. Ülkemizin ve halkımızın tam bağımsız olduğu,
2. Siyasal iktidarların genel oy mekanizması ile belirlendiği,
3. Türk toplumunun geliĢen ihtiyaçlarının karĢılandığı,
4.Dünya dengesinde ülkemize ve halkımıza layık olduğu yerin sağlandığı,
5.Bloksuz, bağlantısız özgür dünya idealinin benimsendiği,
6.Tüm üretim araçlarının özel kiĢiler elinde bulunması demek olan kapitalizmin ve
sermaye sınıfının siyasal egemenliğinin reddedildiği,
7.Buna karĢılık, ekonominin sadece temel kesimlerinde üretim araçlarının kamu elinde
bulunduğu,
8. Ġnsan emeğinin yani çalıĢmasının en yüce değer kabul edilmediği, bir düzendir. Bu
aslında,1961 Anayasasının bütün hükümleriyle uygulanmıĢ olmasından baĢka bir Ģey
değildir.
18
Böyle bir düzenin proletarya diktatörlüğü ile hiç bir benzerliği yoktur. Proletarya
diktatörlüğünün geçerli olduğu ülkelerde, ne genel oy mekanizması, ne karma ekonomi
ve ne de bloksuzluk- bağlantısızlık vardır. Genel oy mekanizmasını, tam bağımsızlığı ve
karma ekonomiyi esas alan bir düzen, hiç kuĢku yok ki, "proletarya diktatörlüğü "nden de
" kolektivizm" den de farklı bir düzendir. ĠĢte GENEL-Ġġ bu farklılığı bilerek ve
isteyerek hareket etmiĢ ve Anayasamızın öngördüğü reformların gerçekleĢtirilmesiyle
eriĢilecek bir toplumcu düzene taraftar olmuĢtur. Proletarya diktatörlüğünü ve
kolektivizmi benimsemediğini de böylece ortaya koymuĢtur.
1978 tarihli tüzüğün 7, 8, 9, 10, 11, ve 12 nci maddeleri iĢte bu anlayıĢımızın birer
ifadesidir.
" EKONOMĠK POLĠTĠKA " BaĢlıklı 7. Madde,
1. Yeraltı zenginliklerinin ve toprak üstü kaynaklarının emekçi halk tarafından, ve halkın
yararına iĢletilmesini,
2. Üretim araçları üzerindeki devlet veya özel sermaye mülkiyetinin, siyasal sosyal, ve
ekonomik özgürlükleri ortadan kaldırmayacak biçimde düzenlenmesini,
3. Temel ekonomik sektörlerde kamu iĢletmeciliğinin esas
alınmasını,
4. Ekonomik faaliyetlerde özel teĢebbüs kuruluĢlarının da yer almasını, ancak özel
teĢebbüse kamusal nitelikli kuruluĢlardan transfer yapılmamasını ve devletin özel
teĢebbüs kuruluĢlarıyla karma iĢletmeciliğe yönelmemesini,
5. Uluslararası tekellerin Türkiye'deki faaliyetlerinin devlet tarafından önlenmesini,
6. Kalkınmanın uzun vadeli planlar aracılığıyla yürütülmesini ve bu planın
a) Adil gelir dağılımını,
b) Yüksek kalkınma hızını,
c) Bölgelerarası dengeyi,
d) DıĢa karĢı bağımsızlığı, temel ilke olarak benimsemesini (7. maddenin 3. fıkrası),
öngörmüĢtür.
Bu maddenin 7. fıkrasında ise, devlet elinde bulunması istenilen sanayi ve hizmet
kesimleri 16 baĢlık halinde sayılmıĢtır. Burada sayılanlardan büyük bir kısmı bugün zaten
tümüyle devlet elinde bulunmaktadır. Geriye kalanların ise önemli bir bölümünde devlet
iĢletmeleri öncü durumdadır. Bugünkü uygulamadan farklı olarak, madencilik, motor
sanayi, stratejik hammaddeler, eğitim, sağlık, taĢımacılık, bankacılık ve kısmen de dıĢ
ticaretin devlet eliyle iĢletilmesi istenmiĢtir.
19
7. madde bir bütün olarak incelendiğinde, GENEL-Ġġ'in devletçiliğe biraz daha ağırlık
veren ama özel sektörü de tümüyle reddetmeyen bir karma ekonomi düzenine taraftar
olduğu bir kez daha görülecektir.
8. madde, Anayasamızda yer alan sosyal hak ve özgürlüklerin ve sosyal devlet ilkesinin
gereği olan çağdaĢ, eĢitlikçi, adil ve halkçı bir sosyal politika izlenmesini öngörmektedir.
9. madde, eğitimde fırsat eĢitliğini, üreticiliği, laikliği ve devrimciliği temel alan ve
Ulusal Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilen bir eğitim politikası ile ilgilidir.
10. madde, sağlığının önemini ve bu nedenle devlet eliyle yürütülmesini vurgulayan bir
anlayıĢın ifadesidir.
11. madde, ulusal savunmamızın yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından görülecek bir
hizmet olduğunu belirtmekte ve Silahlı Kuvvetlerin ülkemizin savunma ihtiyaçları ve
ekonomik kalkınmamıza katkıda bulunacak Ģekilde düzenlenmesini dile getirmektedir.
12. madde, "Yurtta Sulh Cihanda Sulh " ilkesine dayanan Atatürkçü dıĢ politika
izlenmesini, dostluk ve karĢılıklı iĢbirliği ortamının yaratılmasını, ulusal egemenlik
haklarımıza ve ekonomik çıkarlarımıza ters düĢen uluslararası ittifakların dıĢında
kalınmasını öngörmektedir.
Tüzüğün 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12. maddeleri bir bütün içinde değerlendirildiği takdirde
GENEL-Ġġ'in,
1. Genel oy mekanizmasının iĢletildiği,
2.Karma ekonominin geçerli olduğu,
3.Atatürkçü dıĢ politikanın izlendiği,
4.Devletin, sosyal devlet ilkesinin gereği olarak emeği koruyacak önlemler aldığı,
5.Toplum için hayati önem taĢıyan eğitim, sağlık ve ulusal savunma hizmetlerinin devlet
eliyle yürütüldüğü bir düzene taraftar bulunduğu ve bunun da zaten Anayasamızın
öngördüğü düzenin ta kendisi olduğu açıkça görülmektedir.
ĠĢte, Sayın Ġddia Makamının suç kanıtı olarak gösterdiği ve proletarya diktatörlüğü olarak
vasıflandırdığı tüzük hükümleri bunlardır. Bu hükümler, ne GENEL-Ġġ'in siyasi iktidarı
ele geçirmek istediğini, ne de taraftar olunan düzenin proletarya diktatörlüğü olduğunu
gösterir. Mevcut iktisadi ve sosyal nizamı devirmek, sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmak
veya sosyal bir sınıfın diğer sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmek gibi bir amaç söz
konusu değildir. "Devirmek", "Tahakküm kurmak" yada "Ortadan kaldırma" gibi fiileri
gözeten hiç bir niyet yada ifade yoktur. Ele alınan konuların siyasi nitelik taĢıması ve
ülkenin genel sorunları üzerinde durulması ise, siyasi iktidarı ele geçirmek amacının
değil, bir iĢçi teĢekkülü olarak üyelerine ve topluma karĢı taĢıdığı sorumluluğun bir
20
gereği olarak, ülke sorunları hakkında belirli bir düĢünce sahibi olmak ihtiyacının
sonucudur.Nitekim, ülkemizdeki bütün sendikaların tüzükleri Ģu veya bu yönde siyasi
bakıĢ açılarıyla ilgili hükümler içermektedir. Bizatihi siyasi konulara değinilmiĢ olması
hiç bir zaman suç teĢkil etmemiĢ, Devlet tarafından bu anlamda değerlendirilmiĢtir.
Eğer siyasi konulara değinmek suç olsaydı, ülkemizdeki bütün sendikalar ve sendikacılar
bu suçu çoktan iĢlemiĢ olurlardı.
Sayın Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ'e ait yazılı belge ve tüzüklerde, proletarya
diktatörlüğünü öngören bir siyasi iktidar mücadelesi yürüttüğümüze iliĢkin inandırıcı hiç
bir kanıt bulunamamıĢ olacak ki, bizlere yönelttiği suçlamayı DĠSK tarafından
yayımlanan " Sınıf ve Kitle Sendikacılığının Temel Ġlkeleri " isimli broĢüre de
dayandırmak istemiĢtir. Ġddianamenin 34. sayfasında bunu açıkça ifade etmiĢtir. Söz
konusu broĢürün suç teĢkil edip etmediği bizim bilgi ve yetkimizin dıĢındadır. Bu konuda
DĠSK Yöneticilerinin yargılanması sürmektedir. Gerekli cevabı herhalde onlar verebilir.
GENEL-Ġġ ayrı bir tüzel kiĢiliğe sahip olduğuna ve GENEL-Ġġ Yöneticileri olarak bizler
için ayrı bir dava açıldığına göre, söz konusu broĢürden ötürü sorumlu olmadığımız ve bu
broĢürden dolaylı bir de bizim suçlanamayacağımız kanaatindeyiz. Çünkü, bu broĢür,
GENEL-Ġġ'e değil DĠSK'e aittir. O nedenle, Sayın Ġddia Makamı'nın bu konudaki
suçlamasını cevaplandıramayacağız.
Sayın Ġddia Makamı, iddianamenin 37. sayfasının son paragrafında, 1980 tarihli tüzüğün
"Sendikanın yetkileri " baĢlıklı 5. maddesine de değinmekte ve burada yer alan yetkileri,
kendisince siyasi iktidarı ele geçirmek olan amacın gerçekleĢtirilmesi için tanınmıĢ
yetkiler olarak değerlendirilmektedir. Oysa 5. maddede yer alan yetkiler, 274 sayılı
Sendikalar Kanununun 14. maddesince sayılan faaliyetlerin tam bir tekrarıdır. Kanunun
bu maddesi GENEL-Ġġ tüzüğüne adeta aynen konmuĢtur. Kanundan aktarılmıĢ olan bu
hükümlerin, yanlıĢ anlaĢılmaya müsait bir biçimde iddianamede zikredilmiĢ olması,
Sayın Ġddia Makamının suçlama mantığını göstermesi bakımından düĢündürücüdür. Bir
sendikanın, tüzüğe yasa maddesini ay
nen aktarmıĢ olduğu için suçlanması ve bunda art niyet aranması, herhalde doğru bir
tutum olmasa gerektir.
Ġddianamenin 52. sayfasında yer alan ve doğru sayılması mümkün olmayan bir tutum
daha vardır: Sayın Ġddia Makamı, sendikanın eğitim notlarında "Sendikalizm" baĢlıklı bir
bölüm bulunduğunu bildirmekte ve bu bölümden pasajlar aktarmaktadır. Ġddianameden
öğrendiğimize göre, o eğitim notlarında G. SOREL isimli bir kiĢinin düĢünceleri
anlatılmaktadır. Ancak, aynı notlarda bu düĢüncelerin doğru mu yoksa yanlıĢ mı
bulunduğu, tasvip mi edildiği, yoksa red mi edildiği hakkında iddianamede hiç bir
açıklama yapılmamıĢtır. Bununla birlikte mezkur bölümünden yapılan alıntı biter bitmez,
Sayın Ġddia makamı Ģu suçlamayı yöneltmektedir.
"Ülke yönetiminin ne Ģekilde ele geçirileceği, ideolojinin tahakkuku için hedef seçilen
iĢçilere, yoruma ihtiyaç bırakmayacak açıklıkta empoze edildiği görülmektedir."
21
Gerçekten de, SENDĠKALĠZM olarak bilinen ve G. Sorel isimli kiĢinin ne ilgisi vardır?
GENEL-Ġġ onun düĢüncesini benimsememiĢ midir ki, bize o düĢünceler nedeniyle suç
yöneltilmektedir? Herhalde G.Sorel'in iĢlediği suçun cezasını bizlere yüklemeyi hiç
kemse düĢünemez. Çünkü, G. Sorel, bundan sonra tam 136 yıl önce doğmuĢ, 61 yıl önce
ölmüĢ bir Fransız düĢünürüdür. "Sendikalizm " diye bilinen bir akımın kurucusu ve
önderi olan SOREL, Ģiddet yanlısı olup, bir tür anarĢizmin taraftarlığını yapmıĢtır.
Marksistler onu emperyalizmin hizmetinde bir ajan olarak görmüĢ, Mussolini ise ona
emperyalizmin ajanı mı yoksa faĢistlerin hayranlık duyacağı kadar faĢizme yatkın bir kiĢi
mi olduğunu bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz bir Ģey varsa, o da, gerek GENEL-Ġġ 'in
gerekse DĠSK'in SOREL'i de onun düĢüncesi olan SENDĠKALĠZMĠ de kesinlikle
reddettiğidir. Bunu üstelik sadece biz değil, Türkiye'deki sendikal hareket ile ilgilenmiĢ
olan herkes böyle bilir. "Sendikalizm " denilen siyasi akım, çağını çoktan doldurmuĢ;
bilim-dıĢı, maceracı, yıkıcı, terörcü ve komplocu bir akımdır. Bizim böyle bir akımla
uzaktan yakından hiç bir ilgimiz ve benzerliğimiz yoktur. Bunu Ģiddetle reddederiz.
Sayın Ġddia Makamının zikrettiği "Eğitim Notları" nın kim tarafından yazıldığını, kime
ait olduğunu bilmemekle beraber ve esasen bizleri kiĢi olarak ilgilenmediği kanısında
olmakla birlikte, iddianameye aktarılan "Sendikalizm" hakkındaki görüĢlerin ,
sendikalizmi öğretmek, benimsemek ve baĢkalarına empoze etmek amacıyla değil, tam
tersine eleĢtirmek, yanlıĢlığını ve sakatlığını ortaya koymak amacıyla yazıldığı
kanaatindeyiz. Sayın Ġddia Makamının benimsemek Ģöyle dursun, eleĢtirmek üzere bir
yazıya aktarılan, baĢkasına ait bir modası geçmiĢ düĢünceden dolayı bizleri sehven
suçladığı inancını taĢıyoruz. KarĢı olunan düĢünceler, herhalde bir yanlıĢ anlama sonucu
bizlere mal edilmektedir. Ve bizler bu "Yersiz delil" ile suçlanmaktayız. Mezkur notların
sadece bir bölümünün değil, tümünün incelenmesi gerektiği kanısındayız. Çünkü, gerek
GENEL-Ġġ gerek DĠSK, Sendikalizmi açıkça mahkum etmiĢtir. Örneğin, Sayın Ġddia
Makamının suçluluğumuza bir delil olarak gösterdiği "SINIF VE KĠTLE
SENDĠKACILIĞININ TEMEL ĠLKELERĠ " isimli broĢürün 12. sayfasında aynan Ģöyle
denilmiĢtir:
"Bu anlamda iĢçi sınıfının siyasi mücadelesinin parti tarafından yönetilmesi
zorunluluğunu kabul etmeyerek, iĢçi sınıfının sendikaları aracılığıyla üretim araçlarını
eline geçireceğini savunun ANARKO-SENDĠKALĠZM ile, sendikaların kitle örgütü
olma niteliğini, çeĢitli politik görüĢlerindeki üyelerin sendikalarda yönetici olabileceği
gerçeğini unutarak sendikalarla devrim yapmaya kalkıĢan eğilimlerle, dar-sekter politik
tavırları sendikalara buluĢturarak sendikaların her kademesinde fraksiyonculuk yapmaya
çalıĢan eğilimlerle sürekli mücadele edilmelidir.
II- GENEL-Ġġ TÜZÜĞÜ VE " TEK TĠP DEMOKRATĠK TÜZÜK "
Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ Sendikasının Nisan 1980'de yapılan Genel Kurulunca
benimsenen tüzüğünü, "Tek Tip Demokratik Tüzüğe" uyulmak maksadıyla hazırlanmıĢ
bir metin olarak göstermektedir. Sanki 1980'de benimsenen Tüzüğün Amaç ve Ġlkeler
bölümü "Tek Tip Demokratik Tüzük"ten alınmıĢ gibi sunulmaktadır. Buradan hareketle
de, GENEL-Ġġ'in "Tek Tip Tüzüğü" benimsemiĢ olmak suretiyle illegal bir örgüt haline
geldiği öne sürülmektedir.
22
Oysa gerçek durum bu değildir. ġöyle ki :
1. GENEL-Ġġ Sendikası'nın 1980'de yaptığı tüzük tadilatın 3. maddesi "Temel Amaç ve
Ġlkeler" baĢlığını taĢımaktadır. Bu madde, suçlayıcı bir biçimde, iddianameye de aynen
aktarılmıĢtır. (sayfa,27).
Bu madde, "Tek Tip Demokratik Tüzük"ün aynı konuyu düzenleyen "Sendikanın Amaç
ve Ġlkeleri " baĢlıklı 3. maddesinin bir kopyası asla değildir. 1980 Tüzüğünün 3. maddesi
Tek Tip Tüzük'ten alınmamıĢtır.
a) Tek Tip Tüzük'de bu madde sadece 19 satırdır. Oysa 1980Tüzüğü'nde aynı madde 42
satır tutmaktadır.
b) 1980 tüzüğü'nün 3. maddesinin, "Anti-Kapitalist... anti-emperyalist bir nitelikte..."
sözcükleriyle baĢlayan 3 ve onu izleyen diğer paragrafları, Tek Tip Demokratik Tüzükte
mevcut değildir.
c) 1980 tüzüğünün ilk cümlesi " Kaynağını Anayasa'dan ve emeğin yüce değerlerinden,
gücünü iĢçi sınıfından alan.." sözcükleriyle baĢlarken Tek Tip Tüzük farklı bir cümle
kuruluĢuna sahiptir.
d) Tek Tip Demokratik Tüzük'ün 2. paragrafında"... sosyalist bir düzenin hayata
geçirilmesi tabiri mevcut olduğu halde, GENEL-Ġġ"in 1980 tüzüğünde "...toplumcu bir
düzenin ülkemizde yerleĢip hayata geçirilmesini sağlayıcı" ibareleri vardır.
Kısaca belirtilen bu biçimsel farklılıklar göstermektedir ki, GENEL-Ġġ'in 1980 Tüzüğü,
Tek Tip Demokratik Tüzük'ün kopyası ya da taklidi değildir. Öncelikle bu hususun
maddi bir gerçek olarak tespit edilmesi gerekir .
2. Ġkinci olarak 1980 tüzüğünün 3. maddesi hazırlanırken, Tek Tip Tüzük'ün 3.
maddesinden esinlenmiĢ, yararlanmıĢ veya ona benzetilmeye çalıĢılmıĢ da değildir.
Çünkü GENEL-Ġġ 1980 yılındaki genel kurulunda kendi ana tüzüğünün temel amaç ve
ilkeler ile ilgili hükümlerini aynan muhafaza etmiĢtir. 1980 tüzüğü'nün 3. maddesi, Tek
Tip Demokratik Tüzük'ten değil, 1978 yılında kabul edilen kendi ana tüzüğünden
alınmıĢtır. 1978 tüzüğünün Temel Amaç baĢlıklı 5. maddesi 1980 tüzüğünün 3.
maddesine virgülü bile değiĢtirilmeden aynen aktarılmıĢtır. Yani 1978'e göre hiçbir ilave
söz konusu olmamıĢtır.
Ayrıca 1978 tüzüğünün Ġlkeler baĢlıklı 6. maddesinin 2. ve 3. paragrafları, yine 1980
tüzüğünün 3. maddesine aynen, hiçbir kelimesi veya virgülü bile değiĢtirilmeden ilave
edilmiĢ, yani burada da bir tadilat olmamıĢtır.
1980'de bu noktada eğer bir tadilat yapılmıĢ ise, o da 1978 tüzüğünün 6. maddesinin 1. ve
4. paragraflarının ve daha sonra gelen 7. 8. 9. 10 .11. ve 12. maddelerinin tümünün
tüzükten çıkarılmıĢ olmasıdır. Sayın Savcı bu çıkarılan maddeleri bir suç unsuru gibi
göründüğüne, göre bunların 1980 tüzüğünde toptan kaldırılmıĢ olması kendi isteğine de
uyan bir durumdur. Dolayısıyla ithamı gerektiren bir keyfiyet söz konusu olmamak
gerekir.
23
ġu halde, GENEL-Ġġ Sendikasının 1980 yılındaki genel kurul'da değiĢtirilen tüzüğü, Tek
Tip Demokratik Tüzük'ün uyarlanması, kopyası ya da türevi değildir. Tek Tip Tüzükten
tek satır, tek sözcük bile alınmamıĢtır. Çünkü 1980 tüzüğü, 1978 tüzüğünde yer alan
madde ve paragrafların aynısıdır. Ġfadeler, kelimeler asla değiĢtirilmemiĢtir. Muhtevada
olsun, ifadelerde olsun en küçük bir değiĢiklik ve yenilik yoktur. Eskisine göre yeni
tüzükte fazlasından hiç bir yeni ifade ya da kelime konulmamıĢtır ki 1980 tüzüğü, " Tek
Tip Demokratik Tüzüğün " bir kopyası ya da uyarlanması olsun. Ġlave yapma veya
mevcudu baĢka türlü ifade etme Ģeklinde hiç bir tadilat yapılmamıĢtır ki, 1980'e göre
ilave bir suç oluĢtursun. Böyle bir durum yoktur.
Sayın Ġddia Makamı GENEL-Ġġ'in tüzüklerini yakından incelese bu gerçeği kendisi de
görecektir. Genel-ĠĢ, Sendikanın Amaç ve Ġlkeleri konusunu düzenlerken, Tek Tip
Demokratik Tüzüğü değil, kendi eski Tüzüğünü yani 1978 tarihli tüzüğü esas almıĢtır.
3. Kaldı ki "Tek Tip Demokratik Tüzük", DĠSK tarafından üye sendikalara zorla
benimsetilmeye çalıĢılan bir tüzük de değildir. Kesin hüküm ifade eden ve uyulması
mecburi olan bir emirname niteliği yoktur. Çünkü "Tek Tip Demokratik Tüzük " gerçekte
bir tüzük taslağıdır. Hiç bir resmiyeti, kendi baĢına hiç bir kesinliği ve bir bütün olarak
hiç bir bağlayıcılığı yoktur. DĠSK organlarınca bu konuda alınan tek bağlayıcı nitelikteki
karar, sendika içi demokrasinin geliĢtirilmesidir. Bazı üye sendikaların tüzükleri sendika
organlarının oluĢumunda anti- demokratik hükümler taĢıdığı ve üye iĢçilerin sendika
yönetiminde etkin olmalarını önleyici mekanizmalara yer verdiği için, DĠSK Genel
Kurulunca bu konuda sendika içi demokrasiyi sağlayıcı çalıĢmalar yapılması kararı
alınmıĢtır. ĠĢte Tek Tip Tüzük bu kararın hayata geçirilmesinde sendikalara yardımcı
olmak üzere hazırlanmıĢ bir taslak'tır. Bu taslağa hariyen uyulması diye bir Ģey söz
konusu edilmemiĢtir. Ve zaten üye sendikalar kendi tüzüklerini demokratikleĢtirirken, bu
taslaktan yararlanmıĢlar, ama tüm maddelerini de aynen benimsememiĢlerdir. Örneğin
GENEL-Ġġ Genel Kurulu, kendi iĢkolunun özelliklerini ve sendikanın mevcut yapısını da
dikkate alarak, Tüzüğün, 3, 5, 10, 11, 14, 16, 19, 21, 24, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 34, 37,
38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 57, 58, 59, 61, 62, 63, 66, 67, 70, 71,
75, 76, 77, ve 78'inci maddelerini Tek Tip Tüzüktekinden farklı Ģekilde düzenlenmiĢtir.
BaĢka bir deyiĢle 82 maddeden 47'si Tek TipTüzük'ten farklıdır. Geriye kalan maddeler
ise, bir kısmı eski tüzükte de aynen yer alan, bir kısmı da yasanın öngördüğü teknik
kurallara mahsus olan standart demokratik hükümler içermektedir.
GENEL-Ġġ Genel Kurulu Tek Tip Tüzük'ten bu denli farklı bir düzenleme yaptığı için.,
DĠSK tarafından sendikaya herhangi bir disiplin cezası verilmemiĢ, koğuĢturma da
açılmamıĢtır.
Çünkü tüzük tadilatı zaten 274 sayılı Kanun ile münhasıran Sendikanın genel kuruluna
verilmiĢ bir yetkidir.
Nitekim, yukarıda da belirtildiği üzere, GENEL-Ġġ Genel Kurulu, iddianame bakımından
biricik önem taĢıyan " Temel Amaç ve Ġlkeler " baĢlıklı 3. madde konusunda, kendi
yetkisini kullanarak, Tek Tip Demokratik Tüzüğe uymamıĢ eski tüzükteki hükümleri
24
muhafaza etmiĢtir. Dolayısıyla GENEL-Ġġ'i "Amaç ve Ġlkeler " konusunda Tek Tip
Tüzüğe uymak fiili ile suçlamanın hiç bir dayanağı ve maddi kanıtı yoktur.
4. 1980 tarihli genel kurulda tüzük tadilatı yapılmıĢ olmasının tek nedeni, sendika iĢçi
demokrasisinin kurulması yolundaki bağlayıcı DĠSK kararı da değildir. GeliĢen ve
değiĢen Ģartların ve kazanılan tecrübelerin yanı sıra önemli bir baĢka nedeni daha vardır.
O da, ÇalıĢma Bakanlığı sendika tüzüklerindeki bazı maddelerle ilgili uyarısıdır.
ÇalıĢma Bakanlığı 1979 tarihinde sendikalara birer yazı göndererek, 10 ayrı konuda
sendika tüzüklerinin tadil edilmesini istemiĢtir. Bu tadilat konuları Ģunlardır.
a) 1630 sayılı Dernekler Kanunu uyarınca sendikaların isimlerindeki (TÜRK),
(TÜRKĠYE), (MĠLLĠ), (CUMHURĠYET) ve (ATATÜRK) sözcüklerinin çıkarılması ya
da bu sözcüklerin kullanılmasıyla ilgili olarak Bakanlar Kurulundan karar alınması,
b) Tüzüklere, iĢçilerin ikinci bir sendikaya üye olamayacakları yolunda hüküm
konulmaması,
c) 274 sayılı yasanın 13/1 maddesine göre genel kurullarda doğal delegelerin yer
almaması,
d) ġube genel kurullarının üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanması,
e) ĠĢyeri temsilcilerinin görev sürelerinin tüzükte belirtilmesi ,
f) Üyelerden, sendika aidatı dıĢında, toplu sözleĢme ile ilk ay zam farkı, ya da baĢka
adlarla
kesinti yapılmaması,
g) Sendika yöneticilerine tüzük maddesi uyarınca, sendikadan kıdem tazminatı
ödenmemesi,
h) Sendika genel kurulunun, sendikanın merkezi olan ilde toplanması,
i) Tutmakla zorunlu olunan defterler arasında aidat defterinin de eklenmesi ,
j) Tüzüklerdeki, " Sendika üyelerinin 1/5'i sendikayı yaĢatmayı taahhüt ettiği sürece,
sendika feshedilmez. Sendikanın feshi ancak bu maksatla çağrılmıĢ bir Genel Kurulda ..."
ibarelerinin çıkarılması.
Bakanlık bu uyarısını Türkiye'deki bütün sendikalara ve bu arada GENEL-Ġġ Sendikasına
da yapmıĢtır. Bu uyarıların bir kısmına uyulmuĢ ve bu amaçla 1978 tarihli tüzüğün ilgili
maddeleri yeniden düzenlenmiĢtir. 1980 tarihli tüzük değiĢikliği sırasında, ÇalıĢma
Bakanlığının haklı uyarıları aynen benimsenmiĢtir. Tereddüte düĢtüğümüz,
uygulanmasını fiilen olanaksız gördüğümüz yada yasalar açısından haklı bulmadığımız
uyarılar hakkında ise Bakanlığa Konfederasyon aracılığıyla bilgi verilmiĢtir.
25
ġu halde , GENEL-Ġġ'in tüzüklerinde zaman içinde yapılmıĢ olan değiĢiklikler Sayın
Ġddia Makamının öne sürdüğü gibi, proletarya diktatörlüğü kurmak amacıyla siyasal
iktidarın ele geçirilmesi yada tek baĢına Tek Tip Demokratik Tüzüğün kopya edilmesi
değildir.
Her kuruluĢ, ister sendika olsun, ister siyasi parti olsun, isterse yardım derneği olsun,
zaman içinde ortaya çıkan ihtiyaçları karĢılamak, toplumdaki yenilik ve değiĢiklikleri
dikkate almak, kazanılan tecrübelerden yararlanmak ve daha etkin olmak amacıyla
eksikliklerini gidermek gibi amaçlarla kendi tüzüğünü değiĢtirir. Ġlk tüzüğünde değiĢiklik
yapmayan hiç bir kuruluĢ gösterilemez. Değil sendikalar, köklü bir geleneğe ve
oturmuĢluğa sahip devlet kuruluĢları bile kendi teĢkilat kanunlarını değiĢtirmekte, yeni
yönetmelik ve tüzükler hazırlamaktadırlar. Türkiye gibi henüz sendikacılığın 17 yıllık bir
geçmiĢe sahip bulunduğu ülkelerde, sendikaların tüzük konusunda arayıĢ içinde olmaları
doğal bir sonuçtur. Bizatihi tüzüklerin değiĢtirilmiĢ olmasında art niyet aramak doğru
olmasa gerekir. Kaldı ki, tüzük değiĢiklikleri yukarıda da belirtildiği gibi, ÇalıĢma
Bakanlığının uyarılarını göz önünde bulundurmak amacıyla da yapıla gelmiĢtir.
Önemli olan husus, baĢlıbaĢına tüzük değiĢikliği yapmıĢ olmak, eski tutum ve anlayıĢtan
daha farklı yaklaĢımları benimsemek değil, yapılan değiĢikliklerin yasalara uygun bir
prosedür içinde ve yasaların izin verdiği çerçevede olup olmadığıdır.
GENEL-Ġġ, Tüzük değiĢikliklerini 274 sayılı Sendikalar Kanununun belirlediği
prosedüre uygun olarak ve genel kurul kararları ile gerçekleĢtirilmiĢtir. Ayrıca yukarıda
da ayrıntılarıyla izah edildiği gibi yapılan değiĢiklikler Anayasamıza, yasalarımıza,
toplumumuzca kabul edilen genel anlayıĢa ve demokratik özgür sendikacılıkla ilgili
evrensel kurallara ters düĢmeyen, tamamıyla yasal açık ve üyelerimizin ihtiyaçlarından
doğan değiĢikliklerdir.
Genel kurullarımız, devletten izin alınarak ve hükümet komiserlerinin gözetimi altında
yapılmıĢtır. Kamuoyu ve basın-yayın organlarınca izlenmiĢtir. Alınan tüm kararlar ve
tüzükler ÇalıĢma Bakanlığına, Valiliğe, Emniyet Müdürlüğüne gönderilmiĢtir. Kitap
halinde bastırılmıĢtır. Bugüne kadar ne kararlardan ötürü, ne de tüzüklerimizden ötürü
hakkımızda yasal bir kovuĢturma dahi yapılmıĢ değildir. Sadece ÇalıĢma Bakanlığının
yukarıda zikredilen uyarıları gelmiĢ, o konularda da gerekli özen gösterilerek uygun
değiĢiklikler yapılmıĢtır.
Gerçek durum bu olduğu halde, Sayın Ġddia Makamının GENEL-Ġġ'i illegal gizli bir
örgüt olarak göstermeye çalıĢması, yıllar boyu suç addedilmemiĢ tüzüklerimizi suç
unsuru gibi vasıflandırması ve bunları yaparken de karĢı olduğumuz düĢünceleri delil
olarak sunması ve değerlendirmelerinde kıyas, yorum ve telkin yöntemini kullanması söz
konusudur. Bütün bu nedenlerle üzerimize atılan suçlamayı reddederiz. Biz Kanuna göre
kurulmuĢ, kanunlara uygun faaliyet göstermiĢ legal bir iĢçi sendikasının yöneticileriyiz.
Diktatörlük kurmak gibi bir niyet, amaç ve eylemimiz yoktur.
26
III- 7. ve 8. DÖNEM ÇALIġMA RAPORLARIMIZ HĠÇ BĠR SUÇLAMANIN KANITI
OLAMAZLAR
Ġddia Makamının, gerek iddianamede ve gerekse Esas Hakkındaki Mütalaada,
suçlanmamızın kanıtı olarak gösterdiği 7 ve 8. dönem çalıĢma raporlarımız illegalitenin
değil legalitenin kanıtlarıdır.
Her iki belge hakkında yazılı delillerin değerlendirilmesi aĢamasında gerek bizim
tarafımızdan ve gerekse savunucularımız tarafından yapılan değerlendirilmesi
aĢamasında söylediklerimizi tekrarlamakta yarar görüyoruz.
286 sayfadan oluĢan 7. dönem çalıĢma raporumuz, kitap halinde bastırılarak Genel
Kuruldan önce delegelere kamuoyuna, basına ve resmi mercilere sunulmuĢtur. Bu
çalıĢma raporu esas itibariyle iki bölümden oluĢmaktadır.
Ġlk 170 sayfalık bölüm , ülke ve dünya sorunlarıyla ilgili değerlendirmelere ayrılmıĢtır.
Geri kalan bölüm ise, sendikanın dönem içinde yürüttüğü çalıĢmalara ve sendikal
konulara ayrılmıĢtır.
1. "DÜNYA'DA VE TÜRKĠYE'DE SĠYASAL VE SOSYAL DURUM", "DÜNYA'DA
VE TÜRKĠYE'DE TEMEL SORUNLAR" baĢlıklı bu birinci bölümde, evrensel
boyuttaki ekonomik sosyal ve diplomatik sorunlar hakkında genel bir gözlem yapılmıĢtır.
O günkü enerji krizi, petrol fiyatları, silahlanma yarıĢı, Helsinki'de imzalanan barıĢçı
belge, Ortadoğu’ya kaydırılan uluslararası gerginlik, Doğu Akdeniz’de bozulan denge,
Arap-Ġsrail savaĢı, enflasyon, iĢsizlik gibi sorunlar üzerinde durulmuĢtur.
Türkiye ile ilgili olarak da Kıbrıs ve Ege sorunu ile, " Ambargo " konusuna kısaca
değinilmiĢtir.
Silah ticaretiyle uğraĢan yabancı tekellerin, Yunanistan ile Türkiye'yi sanki hemen
savaĢacaklarmıĢ gibi bir psikolojik savaĢ ortamı içinde tuttukları, bizlere silah satmaya
çalıĢtıkları, bunun ise, Türkiye'ye ağır ekonomik ve sosyal yükler getirdiği belirtilerek,
barıĢçı bir politika izleyen o günkü T.C Hükümetinin tutumu desteklenmektedir.
Daha sonra uluslararası tekellerin, yoksul ülkeleri sömürmek üzere uygulamaya
koydukları ekonomik politikalar ele alınarak, ĠMF, AET, OECD gibi kuruluĢların
faaliyetlerinden söz edilmektedir. Batı ülkelerindeki enflasyon, iĢsizlik, ve kemer sıkma
politikaları karĢısında iĢçi sendikalarının takındığı tutum belirtilmektedir.
"Sosyalist Ülkelerde Siyasal GeliĢmeler" baĢlıklı kısımda ise, sosyalizm konusunda
taklitçi, güdümlü ve tasfiyeci eğilimlere iltifat edilmemesi gerektiği vurgulanarak,
Sovyetler Birliği'ni ve Çin'i öven ya da itham edenlere katılınmadığı açıkça belirtilmiĢtir.
Sosyalizm, herhangi bir sosyalist devletin yandaĢlığı Ģeklinde değil, bilimsel, çağdaĢ,
bağımsız ve her ülkenin kendi koĢullarına özgü ulusal gerçeklerden yola çıkarak ele
alınmıĢtır. Sosyalist uygulamalardaki yeniliklerden bahsedilerek, gerek Sovyetler birliği,
27
gerek Romanya ve Yugoslavya Anayasalarında değiĢiklik yapıldığı, Çin'de Mao'nun
ölümünden sonra yeni yaklaĢımların uygulama alanına konduğu ifade edilmiĢtir. Ayrıca o
günlerde aktüel bir konu olan "Avrupa Komünizmi" tartıĢmalarına değinilmiĢtir. Bütün
bunlar, taraf tutucu, övücü ve propagandacı bir yaklaĢımdan tümüyle uzak bir biçimde
yapılmıĢ ve sadece objektif bir bilgi aktarma, haberdar etme ve salt sergileme amacı
güdülmüĢtür. Dünyada olup biten olayları dile getirmekten öte hiç bir amaç ve niyet söz
konusu değildir.
Üçüncü dünya ülkeleri ile ilgili olarak ise, bu ülkelerin karĢılaĢtığı ekonomik güçlüklere
ve özelliklede ĠMF'nin izlediği borçlandırma ve "kemer sıkma " politikalarının
sonuçlarına değinilmiĢtir. Bu noktada uluslararası tekellerin yoksul ülkeleri sömürmesi,
ırk ayırımı ve sömürgecilik eleĢtirilerek, her türlü baskı ve teröre karĢı bağımsızlık ve
ulusal kurtuluĢ savaĢlarının durmadığı ve giderek baĢarıya ulaĢtığı belirtilmiĢtir.
Ġlk 21 sayfayı kaplayan "DÜNYADA SĠYASAL GELĠġMELER" baĢlıklı kısım, esas
itibariyle genel bir gözlem ve bilgi aktarma mahiyetinde olup, bir fikrin propagandası
amacını taĢımamaktadır. Kaldı ki, bir eylem programı niteliği da bulunmamaktadır. O
güne kadar basın-yayın organlarında yer alan olağan nitelikteki haberlerin
derlenmesinden oluĢmaktadır.
23-37. sayfaları kapsayan "TÜRKĠYE'DE SĠYASAL GELĠġMELER" baĢlıklı bölümde
ise, önce Türkiye'nin izlediği ekonomi politikası anlatılmakta, üretimi değil de tüketimi
özendirdiği bir yol izlediği belirtilerek bunun ülkeyi dar boğaza sürüklediği ifade
edilmektedir. Ülkemizin çok iyi bir çalkantı ve bunalımlara düĢtüğü vurgulandıktan
sonra, bu çalkantı ve bunalımlara neden olan geliĢmeler tarihi bir sıra içinde
özetlenmektedir. Sermaye kesiminin politikası, partilerin durumu, koalisyon
hükümetlerinin yapısı, sosyal huzursuzluklar, terör, 1977 seçim sonuçları, iktidar
değiĢikliği, IMF'nin öne sürdüğü koĢullar ve Ecevit Hükümetinin aldığı ekonomik istikrar
önlemleri konusunda aktarma, tahlil ve yorumlar yapılmaktadır.
Bu açıklamaların, o günlerde Türkiye'de yaĢayan herkesin yakından bildiği olayları, bir
çalıĢma raporu çerçevesinde dile getirmekten baĢka hiç bir amacı ve kastı yoktur.
"DÜNYA'DA VE TÜRKĠYE'DE EKONOMĠK DURUM" baĢlığını taĢıyan ve 57 - 97.
sayfalarında yer alan kısımlarda, Türkiye'nin az kalkınma modelinde aranması gerektiği,
çünkü bu yönetimin bir sonucu olarak emperyalist blok içindeki iĢ bölümünde ülkemize
tarımsal yapma iĢlevinin değiĢmesi gerektiği, bununda ancak az geliĢmiĢlikten en büyük
zararı gören emekçilerin birleĢmesiyle sağlanacağı ifade edilmektedir.
"DIġ EKONOMĠK GELĠġMELER" baĢlıklı kısımda, Dünya ülkelerinin o günkü
ekonomik sorunlarına değinilmekte ve fiyat artıĢları, üretim büyüme hızı ve iĢsizlik ile
ilgili rakamlar aktarılmaktadır.
Daha sonra, "Milli Gelir ve Gelir Dağılımı", "Kamu Maliyesi", "DıĢ Denge", "Para ve
Kredi Sorunları", "Ġstihdam ve Fiyat ArtıĢları" ana baĢlıkları altında Türkiye'nin
ekonomik durumu anlatılmaktadır. Tablo ve grafikler yardımıyla iĢlenen konular,
tümüyle teknik ve ekonomik nitelikte olup, herhangi bir yorumu içermemektedir. Siyasal
28
bir yönü de bulunmamaktadır. Devlet tarafından her yıl yayımlanan "Yıllık Ekonomik
Rapor" un basitleĢtirilmiĢ bir biçiminden ibarettir.
ÇalıĢma Raporunun 99-170. sayfaları, "DÜNYA'DA VE TÜRKĠYE'DE TEMEL
SORUNLAR" a ayrılmıĢtır. Bu kısımda dört sorun üzerinde durulmaktadır. Bunlar
sırasıyla, " Enerji Sorunu", Çevre Kirliliği", "Yerel Yönetim ve Belediyeler" ile "Sağlık
ve Sosyal Güvenlik " konularıdır.
Ele alınan konular oldukça ayrıntılı bir biçimde ve tümden teknik bir düzeyde çözüm
yolları önerilmiĢtir. Ġnsanlığın ve tüm toplumun ortak sorunları olan enerji, çevre kirliliği,
yerel yönetim hizmetleri, sağlık ve ilaç gibi konuların ele alınıĢı iĢleniĢ ve çözümleniĢ
yöntemi, GENEL-Ġġ'in tutumunu ve düĢünce yapısını açıkça sergilemektedir. Sorunlar
nesnel ve bilimsel ölçüler içinde irdelenmiĢtir. Çözüm yolları yine yapıcı ve gerçekçi
biçimde belirlenmiĢtir. Siyasal bir üslup yerine teknik bir anlatım benimsenmiĢtir. 70
sayfayı aĢkın bu bölümde, somut ve objektif bilgi aktarma dıĢında hiç bir siyasal tercih
yada propaganda yer almamaktadır. Esasen, sorunların kendiside siyasal değil, toplumun
tüm bireylerini ilgilendiren teknik sorunlardır. Verilen bilgilerin tümü resmi yayınlardan
alınmıĢtır. Kalkınma planları, yıllık programlar, yasa ve tüzük metinleri esas alınmıĢtır.
Öneriler, mevcut toplumsal düzenin sınırları içinde kalınarak yapılabilecek türdendir.
Nitekim, bunların bir bölümü daha sonra Devlet tarafından ele alınmıĢ ve
gerçekleĢtirilmiĢtir. Örneğin, Çevre MüsteĢarlığı'nın kurulması, Belediye Gelirleri
Yasasının çıkarılması, enerji yatırımlarına ağırlık verilmesi, sağlık hizmetlerinde "Tam
Gün" uygulamasına geçilmesi gibi düzenlemeler bu cümledendir. GENEL-Ġġ
Sendikasının önerilerinden bir bölümü ise, bugünkü tüm partilerce de benimsenerek
programlarına konulmuĢ hususlardır.
II. "ÖRGÜT ÇALIġMALARI" baĢlığını taĢıyan ve çalıĢma raporunun 171. sayfasında
baĢlayan 2. bölümde ise, münhasıran GENEL-Ġġ Sendikasını ilgilendiren sendikal
konular sergilenmektedir.
Genel Kurula, yürütülen çalıĢmalar ve alınan kararlar hakkında ayrıntılı açıklamalar
yapılmıĢtır. Genel Merkezdeki hizmet bürolarının yürüttüğü örgütlenme, koordinasyon,
toplu sözleĢme, grev, hukuksal çalıĢmalar, eğitim, dıĢ sendikal iliĢkiler, basın-yayın
faaliyetleri dile getirilmektedir. 1976-1978 döneminde sendikadaki geliĢmeler, üye sayısı,
Ģu be kuruluĢları, yönetmelik çalıĢmaları bağıtlanan toplu iĢ sözleĢmeleri, kazanılan
iĢkolu ve iĢyeri yetkileri, eğitim seminerleri, örnek mahkeme ve Yargıtay kararları, grev
uygulamaları hakkında sayısal bilgiler verilmektedir. GeçmiĢ bir döneme ait bilgi ve
belgeleri içeren ve sendikal faaliyetler konusunda üyeler ve Genel Kurul
delegelerini aydınlatmaya çalıĢan bu bölümde, doğası gereği, siyasi konulara hiç
değinilmemektedir.
Daha sonra ise, mali rapor, Denetim Kurulu raporu ve Onur Kurulu raporu yer
almaktadır. Sendikalar Yasasının ve Dernekler Yasasının emredici hükümleri uyarınca
hazırlanan bu raporlarda ise, Sendikanın özellikle gelir-gider durumu, yatırımları ve
DayanıĢma Sandığı hakkında tablolar halinde derli toplu bilgiler sunulmuĢtur.
29
7. Dönem Genel Kurul ÇalıĢma Raporu, bir bütün olarak ele alındığı taktirde, raporun hiç
bir bölümünde yasalarımızı ihlal eden bir yön bulunmadığı, suç öğeleri taĢımadığı ve bu
nedenlerle de aleyhte delil niteliğinin olmadığı görülmektedir.
Dünya ve ülke sorunları, sendikaların demokratik rejiminin ayrılmaz bir parçası olduğu
ve toplumsal problemlere ilgisiz kalamayacağı ilkesinden hareketle ele alınmıĢtır.
Topluma ve üyelere karĢı duyulan sorumluluğun bir gereği olarak bu konular iĢlenmiĢtir.
Nesnel ve bilimsel gözlemlere dayanarak yapılan yorumlarda, propagandacı, taraf tutucu
veya empoze edici bir üslup yerine, gerçekleri olduğu gibi aktarma yöntemi
seçilmiĢtir.Yapılan her değerlendirme, sayısal bilgi ve belgelerin hemen tümü uluslararası
yada ulusal nitelikteki resmi kaynaklardan alınmıĢtır.
Toplumsal düzen anlayıĢı olarak Demokrasi, Bağımsızlık ve ulusal kurtuluĢ hareketleri
desteklenmemiĢ, emperyalist baskı ve sömürüye, teröre silahlanmaya, savaĢ
kıĢkırtıcılığına ve ırk ayırımına karĢı çıkılmıĢtır. Çözüm yolları ise, tümüyle teknik
düzeyde önerilmiĢ, toplumumuzun ve genelde insanlığın yararı temel ölçü olarak ele
alınmıĢtır. Bütün bunlar, bir sınıfın ortadan kaldırılması veya bir sınıfın diktatörlüğünün
kurulması, ya da kurulu temel nizamlardan herhangi birinin yıkılması gibi hedeflerden
tamamıyla uzaktır. Yapılan eleĢtiriler, toplumsal sorunlarımızın en iyi nasıl
çözümlenebileceği noktasından hareketle yapılmıĢtır.
7. Dönem Genel Kurul ÇalıĢma Raporunun hazırlandığı sırada, yürürlükte olan 274 sayılı
Sendikalar Yasasının 16. maddesinde, sendikaların yapamayacakları "YASAK SĠYASĠ
FAALĠYETLER" aynen "Bu Kanuna göre kurulan mesleki teĢekküller, Siyasi Partilerden
veya onlara bağlı teĢekküllerden herhangi bir suretle maddi bir yardım kabul edilemez ve
onlara maddi yardımda bulunamaz ve onların teĢkilatı içersinde yer alamazlar, bir siyasi
partinin adı altında mesleki teĢekkül kurulamaz" Ģeklinde sayılmıĢtır.
Yasanın 16. maddesinde, sınırlı bir biçimde ve tadat olarak belirtilen, siyasal partilerden
yardım alamama, onlara maddi yardımda bulunamama, siyasal bir partinin adını
taĢıyamama biçimindeki bu dört konudaki yasaklama dıĢında, sendikalara siyasi
faaliyetlerde bulunma konusunda özellikle herhangi bir kayıt ve yasak konmamıĢtır.
ÇalıĢma Raporunda, yukarıda üslubu ve niteliği açıklanan konuların iĢlenmiĢ olması, 274
sayılı Yasanın 16. maddesinin varlığı karĢısında, bir hakkın kullanılmasından ibarettir.
Örgüt çalıĢmaları ile ilgili bölüm ise, GENEL-Ġġ Sendikasının sistemli, ciddi ve
sorumluluk taĢıyan bir kuruluĢ olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Her konuda ayrıntılı
ve düzenli bilgiler verilmiĢ olması, GENEL-Ġġ Sendikasının açık legal, gizli-kapaklısı
olmayan ve sağlıklı bir örgüt olduğunun kanıtıdır. Yapılan tüm eylem ve iĢlemler üyelere,
kamuoyuna basın mensuplarına ve resmi makamlara iletilmiĢtir. ÇalıĢma Raporu Ankara
Valiliğine, ÇalıĢma Bakanlığına ve Hükümet Komitesine sunulmuĢtur. C. Savcılığı gerek
Genel Kuruldan ve gerekse bu çalıĢma raporundan bilgi sahibidir. Bütün bunlara karĢın,
1978 yılı Nisan ayından buyana bahse konu çalıĢma raporu hakkında herhangi bir
koğuĢturma yapılmasına gerek duyulmamıĢtır. Bu durum, anılan raporun suç ögelerini
taĢımadığının baĢka bir kanıtıdır.
30
Ġddia Makamının, Esas Hakkındaki Mütalaasında da tekrarladığı, 8. Dönem ÇalıĢma
Raporu hakkındaki suçlamada, sübjektif yoruma dayanan hayal ürünü ve politik bir
suçlamadır. Ġddianamenin 39. sayfasından baĢlayarak 8. dönem ÇalıĢma Raporumuzun
giriĢ bölümünü aldıktan sonra, iddianamenin 40. sayfasına, raporun 30. sayfasından kısa
alıntılar yaparak, "....sendikanın iĢçi hak ve menfaatleri doğrultusunda, ekonomik amaçlı
eylemlerden ziyade, siyasal eylemlere yöneldiği açıklanmaktadır" Ģeklinde soyut bir
yorumla suçlama getirmektedir. Yine, Ġddia Makamı, iddianamenin 40, 41 ve 42.
sayfalarına 8. dönem ÇalıĢma Raporunun 63. sayfasının üç cümlelik ilk paragrafını, bir
cümlelik 2. ve iki cümlelik son paragrafını alarak çeĢitli alanlardaki bağımsızlık anlayıĢ
ve istemlerimizi kendince yorumlamıĢ ve 190 sayfalık çalıĢma raporumuzun bir ve ikinci
bölümlerinden bir kaç cümle alarak iddianamenin 43. sayfasında "....çalıĢma raporlarının
tetkikinde, iddianamemizde örnek alarak aldığımız 8. Dönem ÇalıĢma Raporunda yapılan
kısa incelemede ve açıkça görüldüğü gibi, eğitim faaliyetlerinin, eylemlerinin ve diğer
örgütlerle iliĢkilerinin tümüyle gizli siyasal amacı gerçekleĢtirilmesine yani, mevcut
Anayasal Devlet düzeninin proletarya diktatöryasının kurulması hedefine müteveccih
olup, bu eylemin ön çalıĢmaları Ģeklinde tecelli etmiĢ olduğu görülmektedir. " diyerek
190 sayfalık 8. Dönem ÇalıĢma Raporumuzdan cımbızlama yöntemiyle aldığı cümlelerle
bile iliĢkisi olmayan bir suçlama getirmiĢtir.
Böylelikle de, evvelce de söylediğimiz gibi, sendikal çalıĢmalarımızı yıllarca evvel
TBMM tarafından ortadan kaldıran 5018 sayılı Yasaya göre değerlendirilmiĢ, 274 sayılı
Yasanın 1. ve müteakip maddelerini tanımak istemediğini açıkça belgelemiĢtir. 190
sayfalık 8. Dönem ÇalıĢma Raporumuzun bir kaç cümleciği dıĢında diğer bölümlerinden
söz etmeden iddianame hazırlanmasındaki amaç herhangi bir suçu kanıtlamak değil,
kıyas, telkin ve cımbızlama yöntemiyle suç ve suçlu yaratmak ve ayrıca kendi politik
düĢünceleri doğrultusunda davayı etkilemektedir.
IV- DĠSK'E ÜYE OLMAK YASAL BĠR HAKTIR
Ġddia Makamı, Ġddianamenin 27. sayfasından itibaren, GENEL-Ġġ Sendikasının DĠSK'e
katılması kararı ile ilgili geliĢmeleri özetlemekle ve bu maksatla da Genel BaĢkanımızın
DĠSK yetkilileriyle 2. 11. 1995 tarihinde imzaladığı protokolden ve yine Genel
BaĢkanımızın 5 Haziran 1976 günlü Olağanüstü Genel Kurulda yaptığı konuĢmadan
pasajlar aktarmaktadır. Mezkur protokol ve konuĢma hakkında herhangi bir suç izafesi
yolunda gidilmeden, yapılan oylama sonucunda GENEL-Ġġ'in DĠSK üyesi olduğu
belirtilmektedir. (sayfa 30).
Ġddianamede, GENEL-Ġġ'in DĠSK'e katılmıĢ olmasının baĢlıbaĢına bir suç teĢkil ettiğini
açıkça öne süren herhangi bir cümle yoktur. Sayın Savcılık, sendikanın DĠSK'e
katılmasını doğrudan doğruya suçluyor değildir. Bizlerde zaten, yasal bir konfederasyona
katılmıĢ olmasında suç olmadığı kanısındayız. 274 Sayılı Sendikalar Kanunu, bir
sendikanın bağımsız kalabileceği gibi bir konfederasyona üye olmayada hakkı olduğunu
açıkça belirtmiĢtir. O nedenle, DĠSK'e üye olmak yasal bir haktır. GENEL-Ġġ'in 5
31
Haziran 1976 tarihinde toplanan Genel Kurulu da Anayasadan ve Sendikalar Yasasından
doğan bu hakkını kullanmıĢtır.
Ancak, Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ'in DĠSK'e üye oluĢunun bizzatihi kendisini suçluyor
değildir ama, bu katılma kararını sendikayı illegal bir örgüte dönüĢtürme faaliyetinin bir
aĢaması gibi müdafaa etmektedir. Nitekim, iddianamenin 30-31. sayfasında "ĠĢçi
Sınıfının Birliği Ġçin " isimli broĢürden bazı alıntılar yapıldıktan hemen sonra, bu broĢür,
" DĠSK'e bağlı ideolojik amaçlarla katılmıĢ olduğumuzun" bir delili sayılmaktadır.
Ġddianamenin daha sonraki bölümlerinde de DĠSK'e katılma tarihi, sendikanın tüzüğünde
ve politikasında köklü bir değiĢiklik tarihi olarak zikredilmektedir. Bu halde Ġddia
Makamı, üstü kapalı da olsa, GENEL-Ġġ'in DĠSK'e katılmasını " Ġdeolojik amaç "
kapsamında görmekte ve böylece de dolaylı olarak bu iĢlemi suç olarak saymaktadır.
Oysa gerçek durum böyle değildir.
GENEL-Ġġ Sendikası, DĠSK'e katıldıktan sonra, sendikacılık anlayıĢını onun en önemli
ifadesi olan sendika ana tüzüğünü, ülke çapındaki örgütlenmesini ve sendikanın yönetim
kademelerinde görev alan yöneticilerini değiĢtirmiĢ değildir.
DĠSK'e katılma sırasında yürürlükte olan 1972 tarihli tüzük, katılma tarihinden ancak 2
yıl sonra, 1978 yılında tadilata uğramıĢtır.
Daha sonra TÜRK-Ġġ içinde iken benimsenen ve izlenen demokrasi, bağımsızlık barıĢ ve
sosyal adalet yanlısı politika DĠSK üyeliğinden sonra da sürdürülmüĢtür. Eskiden hiç bir
Ģekilde onaylanmamıĢ olan uzlaĢmacı, yani sarı sendikacılık DĠSK'e katıldıktan sonra da
reddedilmiĢtir. Amerikan tipi sendikacılığı yanlıĢ bulan anlayıĢ aynen sürdürülmüĢtür.
ĠĢçilerin eğitimine verilen önem aynen korunmuĢtur. Türk Sendikacılık tarihinde TürkĠĢ'e ait olduğu herkesçe bilinen ve zaten Türk-ĠĢ Genel Kurulunca karara bağlanmıĢ olan
24 ilke ile ilgili düĢünce, DĠSK'e katıldıktan sonra bile, ana tüzüğün amaç maddesinin 7.
fıkrası hükmü olarak aynen muhafaza edilmiĢtir.
DĠSK'e katıldıktan sonra sendikanın, Ģube temsilcilik ve Genel Merkez örgütlenmesinde
herhangi bir değiĢiklik yapılmamıĢtır.
Türk-ĠĢ içinde iken grev yapan ve her biri değiĢik siyasal inançlara sahip bulunan sendika
yöneticileri, DĠSK'e katıldıktan sonra da görevlerini sürdürmüĢlerdir. Bir kaç istisna
dıĢında yöneticiler bakımından anlamlı bir değiĢiklik olmamıĢtır. Bu yöneticilerin kendi
siyasal
inanç ve düĢüncelerinin gereği olarak çeĢitli siyasi partilerdeki üyelik ve görevleri de
aynen devam etmiĢtir.
Sendikanın üye tabanı, DĠSK'e katıldıktan sonra değiĢmemiĢ, hiç bir üyeye siyasi inancı
nedeniyle ayrıcalık yapılmamıĢ, üyelerimiz sadece sayısal olarak hızlı bir artıĢ
göstermiĢtir.
32
Sendikanın yurt dıĢında PSI (Uluslararası Kamu Hizmetleri ) Federasyonuna ve DĠSK'in
üyesi bulunmadığı ICFTU (Uluslararası Hür ĠĢçi Sendikaları Konfederasyonu)'ya
üyeliğinde hiç bir değiĢiklik olmamıĢtır. Bu üyelik halen de sürmektedir. Sonuç olarak,
GENEL-Ġġ Sendikası, sendikal görüĢünü, tüzüğünü, teĢkilat yapısını, yöneticilerini ve
uluslararası iĢçi hareketi ile ilgili olan iliĢkisini değiĢtirmeksizin, kendi üyelerinin hak ve
çıkarlarını daha iyi koruyacağı ve sendika olarak güçleneceği inancı ile DĠSK'e
katılmıĢtır. DĠSK'e katılma kararı, iddianamede hakkında kovuĢturmaya yer olmadığı
kararı verildiği belirtilen eski AP milletvekili Hüseyin ÖZDEMĠR'in de üyesi olduğu
Genel Yönetim Kurulunun oybirliği ile verdiği önerge üzerine ve Genel Kurulda
oylamaya katılan delegelerin oybirliği ile alınmıĢtır. (Kaynak 7. Dönem ÇalıĢma Raporu,
sayfa 176.)
ġu halde, yukarıda belirtilen gerçek durum karĢısında, GENEL-Ġġ'in DĠSK'e katılması,
illegal teĢkilatlanmanın bir aĢaması yada "Ġdeolojik amaçların " bir eseri olmayıp,
üyelerin haklarını daha iyi koruyup geliĢtirmek ve bir tüzel kiĢilik olarak sendikayı
güçlendirmek amacıyla alınmıĢ, yasal, kamuoyunun ve Devlet organlarının bildiği,
Ģimdiye kadar hiç bir kovuĢturmaya konu edilmemiĢ bir karardır. Bu meĢru kararı
usulüne uygun olarak toplamıĢ olan Genel Kurul vermiĢtir. Bu sendikanın genel
kurulunun, üyelerin, sendikanın ve ülkenin çıkarlarını düĢünerek, yasalara aykırı olmayan
bir karar alınmasında gizli bir amaç ya da "Ġdeolojik " bir yön aramak yersizdir.
V-" ĠġÇĠ SINIFININ VE BĠRLĠĞĠ ĠÇĠN”
ĠSĠMLĠ BROġÜR ÜZERĠNE
Ġddianame'de yer alan ve Genel Yönetim Kurulu’nca yayınlanmıĢ olan tek belge "ĠĢçi
Sınıfının Birliği Ġçin" isimli broĢürdür. GENEL-Ġġ Merkez Yönetim Kurulu'nun DĠSK'e
katılma kararının bir açıklaması olan bu broĢür, 5 Haziran 1976 tarihlidir.
Yayınlanmasından bugüne, 10 yıla yakın bir zaman geçmiĢtir. Sayın Savcı bu broĢürdeki
düĢünceleri, DĠSK'e katılmaktaki ideolojik amaçlarımızın bir delili saymaktadır.
(Ġddianame sayfa 31). Yine Sayın Savcı, Ġddianamenin sonuç kısmında bizim
ideolojimizi, proletarya diktatörlüğünü amaçlayan bir ideoloji saydığına göre, bu broĢürü
de, dolaylıda olsa suç saymak olmaktadır. ġu halde, adı geçen broĢür Sayın Savcı
tarafından aleyhimize bir delil olarak gösterilmektedir. Oysa biz bu broĢürde yer alan
görüĢlerin suçluluğumuza değil, suçsuzluğumuza kanıt olduğuna inanıyoruz. Bu
düĢüncemizi de Ģöyle açıklamak isteriz:
-Toplam 30 sayfalık çok küçük ebatta bir kitapçık olarak basılan bu broĢürün ilk 18
sayfası, Türkiye'nin geçmiĢi ile ilgili tarihsel bir değerlendirme yapmaktadır. Bu
bölümde, objektif bir açıdan bazı önemli olaylar nakledilmektedir. Değil proletarya
diktatörlüğü, sosyalizm lehine dahi hiç bir ibareye yer verilmemiĢtir. Esasen hiç bir
siyasal görüĢ övülmediği gibi empoze edilmeye de çalıĢılmamıĢtır. Bu 18 sayfa içinde
sadece ;
a) Ulusal KurtuluĢ SavaĢımızdan,
b) Atatürk Devrimlerinden ,
33
c) 27 Mayıs Hareketi sonucunda hazırlanan ve halkın oyuyla yürürlüğe giren 1961
Anayasasından övgü ile söz edilmiĢtir.
Buna karĢılık ;
a) Atatürk'ün gerçekleĢtirmeye çalıĢtığı devrimlere ve ıslahat hareketlerine karĢı çıkanlar,
b) 2. Dünya savaĢını fırsat bilen karaborsacı ve vurguncular,
c) Halka tepeden bakan bürokratlar,
d) Yabancı sermaye ile iĢbirliğini tek çıkar yol olarak gören montajcılar,
e) Ulusal çıkarlarımıza aykırı düĢen uygulamalar,
f) ĠĢçilerin grev ve sendika hakkını vermek istemeyen siyasetçiler,
g) Hukuku çiğneyerek muhaliflerini sindirmeye çalıĢan partizanlık,
h) Batı Avrupa modelinde değil de Amerikan biçiminde bir sendikacılığı yerleĢtirmeye
çalıĢanlar, dolaylı olarak eleĢtirilmiĢtir.
Bu bölümde yasalarımıza aykırı düĢen bir düĢünceye yer verilmemiĢtir.
Zaten iddianamede de bu konuda bir suçlama getirilmemiĢtir.
- BroĢürün daha sonraki 7 sayfasında Türk-ĠĢ'ten ve onun izlediği politikadan söz
edilmiĢtir. Bu kısımda, Türk-ĠĢ'in iĢçilerin genel sorunlarına ilgisiz kaldığı; demokratik
hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına ses çıkarmadığı; Amerikan tipi sendikacılığı
kendisine model seçtiği, "Partilerüstü Politika" sloganı altında gerçekte sağdaki bir
partiyi desteklediği, "24 ilke" diye bilinen kongre kararlarına sahip çıkmadığı ve onları
samimiyetle savunan demokratik sol sendikalara düĢmanca, davrandığı; GENEL-Ġġ
sendikasını zayıflatmak, etkisini azaltmak ve sayısal büyümesini engellemek için yargı
organlarının kararlarını çiğnemek suretiyle, türlü oyunlar oynadığı, kısacası iĢçi sınıfının
ve ülkemizin çıkarlarına ters düĢen bölücü, muvazaacı, sermaye yanlısı ve kiĢisel çıkara
dayalı bir yol izlediği anlatılmaktadır. Burada münhasıran Türk-ĠĢ'ten söz edilmektedir.
Ġddianamede bu bölüm ile ilgili olarak da herhangi bir atıf ve suçlama yoktur. Zaten,
GENEL-Ġġ Sendikasını yıkmaya çalıĢan bu kuruluĢu eleĢtirmiĢ olmamızın yasaya aykırı
bir yanı da olmasa gerekir.
Nitekim bugün bile pek çok kiĢi ve sendika Türk-ĠĢ'i aynı tutumundan ötürü
eleĢtirmektedir. Kaldı ki Uluslararası sendikal prensiplere uygun davranmamaktadır. Bu
sadece bizim değil dünyanın en büyük iĢçi kuruluĢu olan ICFTU'nun da kabul ettiği ve
bildiği gerçektir.
- BroĢürün geriye kalan 6,5 sayfasında, iĢçi sınıfının, kendi çıkarlarını koruyup
güçlendirmek için örgütlenmek ve bilinçlenmek zorunda olduğu, sermayenin kimi zaman
34
zorbalığa varan sömürü ve baskı yöntemlerini öğrenmek gerektiği, tıpkı kapitalistlerin
yaptığı gibi büyük bir gövdede birleĢmenin yararlı olacağı, uluslararası iĢçi sınıfı ile
dayanıĢmayı artırmak lazım geldiği ifade edildikten sonra, DĠSK'e katılmamızın öteki
nedenleri sayılmaktadır.
" 1. Sermayenin, uluslararası Ģirketlerin desteğinde ülkemizde kurulmaya çalıĢılan
FaĢizme karĢı oluĢta,
2. Emeği ve emekçilere sömürü malzemesi gibi bakan kapitalizme karĢı demokratik
sosyalizmi kurma savaĢında,
3. SavaĢ kıĢkırtıcısı, yağmacı, halkımızın ve tüm dünya emekçilerinin baĢ düĢmanı
emperyalizmin kahredilmesi mücadelesinde,
Bağımsız, sömürüsüz, yabancı ipoteklerden ve üslerinden arınmıĢ bir Türkiye kurma
çabamızda,
Türkiye'nin tüm yurtseverlerinin, demokratların, devrimcilerin ekonomide, siyasette,
sosyal politikada birleĢerek, demokrasiyi en gerçek biçimi ve en doğru içeriği ile kurma
uğraĢımızda, DĠSK'le bütünleĢmeye karar vermiĢ bulunmaktayız. Sayın Savcının
"Ġdeolojik Amaçlar " diye tanımladığı bölüm iĢte burasıdır.
KuĢkusuz DĠSK'e bağlı katılımın "ideolojik" olup olmaması ayrı bir konudur. Biran için
bu katılımın "Ġdeolojik " olduğunu varsaysak dahi, bunun kanunlarımıza aykırı bir yönü
bulunmamaktadır. Çünkü bizatihi herkesin, her eylemin, her davranıĢın ideolojik bir yanı
bulunur. Önemli olan bu ideolojinin suç teĢkil edip etmediğidir. Bu sebepten ötürü de,
broĢürdeki ideolojiyi incelemek gereklidir.
Yukarıda 5 madde halinde belirttiğimiz kısımda faĢizme, emeğe ve emekçilere bir
sömürü malzemesi gibi bakan kapitalizme karĢı çıkılmıĢtır.
1. FaĢizm, Anayasamız ve yasalarımızca da yasaklanmıĢ olan bir insanlık suçudur. 154
devletin üye olduğu BirleĢmiĢ Milletlerce de suç sayılmıĢ ve kınanmıĢtır. Tüm dünya
faĢizmi lanetlemekte, insanları bu konuda mücadeleye çağırmaktadır. Bu açıdan
bakıldığında faĢizme karĢı olmamamız suç değil, aksine bir yurttaĢlık ve insanlık
görevidir. Pek çok demokratik hak ve özgürlüğün yanı sıra sendikal hakları da yok eden
bir siyasal rejime karĢı durmak, herkesten de önce iĢçilerin görevidir.Biz bu görevin
bilincinde olduğumuzu ifade etmiĢiz. Suç bunun neresindedir? Asıl biz, faĢizme taraftar
olduğumuzu söylediğimizde suçlu duruma düĢmüĢ olmaz mıydık?
2. Emperyalizme karĢı çıkmak dünyada ona karĢı ilk baĢarılı kurtuluĢ savaĢını vermiĢ
olan ulusun mensupları olarak, bizlerin görevidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde
emperyalizme karĢı olmak vardır, bağımsızlık vardır. Yabancı devletlerin mali, askeri,
kültürel, siyasi ve diplomatik ağına düĢürülmüĢ olan Osmanlı Ġmparatorluğu, yine
emperyalist saldırganların ordularınca iĢgal edilmiĢti. Henüz 60 yıllık bir geçmiĢi olan bu
35
olayı unutmamız mümkün değildir. Türkiye'yi kendi aralarında paylaĢan ve ulusumuzu
tarih sahnesinden silmek isteyen emperyalizme karĢı hassas olmak görevden de öte
borcumuzdur. Emperyalizmin artık eskiden olduğu gibi bir ülkeyi sadece tank ve toplarla
iĢgal etmediği, o ülkenin ulusal kaynaklarını sömürmek, onu kendi nüfuz sahası içinde
tutmak ve ona çeĢitli politikaları dayatmak amacıyla, çok daha ince ve sinsi yöntemler
kullandığı herkesçe bilinmektedir.
Ġlk bakıĢta anlaĢılması ve görülmesi zor olan bu yöntemler hakkında kamuoyunu
uyarmak, duyarlı olduğumuzu belirtmek suç değildir. Suç olmak Ģöyle dursun
emperyalizme karĢı olmak, bağımsız özgür bir ulusun bütün fertleri için yasal bir
görevdir. Suçlanabilecek bir Ģey varsa o da emperyalizme arka çıkmak ve onun
yaratacağı tehlikeleri görmezden gelmektir. Emperyalizme karĢı olmanın MarksizmLeninizmle ilgisi yoktur. Bu husus Yargıtay kararıyla da sabittir.
3. Yukarıda aktardığımız maddelerden biri de , emeğe ve emekçilere sömürü malzemesi
olarak bakan kapitalizme karĢı olmaktır.
Sendikaların görevi emeği ve emekçilerin en büyük kesimini oluĢturan iĢçilerin hak ve
çıkarlarını korumaktır. ĠĢçilerin ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumayan bir iĢçi
sendikası eĢyanın tabiatına ve varlık sebebine aykırıdır. Dünyanın her yerinde ve
Türkiye'de sendikalar emeği savunmak için kurulmuĢ ve bu amaçla çalıĢmıĢlardır.
1961 Anayasamızın 46. maddesi iĢçilerin önceden izin almaksızın, sendikalar ve
sendikalar birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkına
sahip olduğunu belirtmiĢtir. 47. maddede, iĢçilerin iĢverenlerle olan münasebetlerinde
olan, iktisadi ve sosyal durumlarını korumak veya düzeltmek amacıyla toplu sözleĢme ve
grev haklarına sahip oldukları yazılıdır.
274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu SözleĢme, Grev ve Lokavt Kanunu,
iĢçilerle iĢverenler arasındaki hak ve menfaat mücadelesinin esaslarını düzenlemiĢtir. ĠĢ
hukuku ve sosyal politika dediğimiz koskoca düĢünce ve faaliyet alanı iĢçi-iĢveren
münasebetlerini konu alır, yani emek ile sermayenin iliĢkilerini inceler ve düzenler. Bir
iĢçi sendikası istese de istemese de, toplu sözleĢme yaparken, bu sözleĢmeyi uygularken
yahut ta uyuĢmazlıkları çözerken iĢverenlerle karĢı karĢıya gelir. Bu karĢı karĢıya geliĢ,
kimi zaman grev uygulamalarına kadar uzar. Bütün bunlar iĢçi-iĢveren mücadelesi
demektir. Bu mücadele planında, siyasal alanda da mevcuttur. Eğer bir ülkede iĢçi diye
bir sınıf varsa ve bunlar baĢka bir kiĢinin iĢinde ücret karĢılığında çalıĢıyorsa, bu hak ve
çıkar mücadelesi kaçınılmaz bir olgudur. Bazı ülkelerde bazı tarihlerle bu mücadeleye
izin verilmediği, sendikalarının yasaklandığı, toplu sözleĢme ve grev haklarının ortadan
kaldırıldığı dönemlerde olmuĢtur. Böylesi durumlarda bile bu mücadele gizliden gizliye,
alttan alta sürmüĢ, ama katiyen yok edilememiĢtir.
ĠĢte bundan ötürüdür ki, çağdaĢ devletler iĢçi-iĢveren mücadelesinin çerçevesini ve meĢru
yöntemlerini yasalarla düzenlemiĢler, bu mücadelenin toplumu darmadağın etmesini
36
önleyen ve ama tarafların haklarını da dengeli bir Ģekilde koruyan meĢru bir mücadele
zemini oluĢturmuĢlardır.
ĠĢçi ile iĢveren arasındaki mücadele ve bu mücadelenin yasal esaslara bağlanmıĢ olması,
uygarlığın bir sonucu ve demokrasinin baĢta gelen Ģartıdır.
Emeğin ve emekçilerin korunması, tek bir iĢçinin hakkının korunmasını ifade ettiği gibi,
bir iĢyerindeki, bir iĢkolundaki ve giderek tüm iĢkollarındaki bütün iĢçilerin haklarının da
korunması ve geliĢtirilmesi demektir. BaĢka bir deyiĢle emeğin ve iĢçinin korunması
görev sırasında, o iĢyerinin sahibi olan sermaye sahibi ile karĢı karĢıya gelinebileceği
gibi, o iĢkolundaki ve giderek ülkenin tüm iĢkollarındaki iĢverenlerle de karĢı karĢıya
gelinebilir.
Nitekim Türkiye'de, sadece bir tek iĢçi için ya da sadece bir tek iĢyeri için sözleĢme
yapılmaz. ĠĢkolu düzeyinde de toplu sözleĢme yapılır.
Yine ayrıca, sendikalar sadece iĢyerleri esasına göre kurulmaz, pek çok iĢyerini kapsayan
iĢkolu esasına göre örgütlenirler. Ve konfederasyonlar sadece bir tek iĢkolunu değil, çok
sayıda iĢkolunu kapsayan kuruluĢlardır. ġu halde gerek Sendikalar Yasamız, gerek toplu
sözleĢme mevzuatımız, iĢçi-iĢveren mücadelesini sadece iĢyerleri için gerekli saymamıĢ,
tüm iĢkollarını için yani ülke çapında geçerli varsaymıĢtır.
ĠĢte kapitalizme karĢı olmak derken biz, bu anlayıĢtan hareket ettik. Konu bir
konfederasyona katılmak olduğu için bütün iĢkollarındaki özel bazı iĢverenleri belirtmek
üzere kapitalizme karĢı olduğumuzu da özellikle belirttik. Burada karĢı çıktığımız
kapitalizm, "emeği ve emekçileri bir sömürü malzemeleri gibi gören kapitalizm" dir.
Yoksa yasalara saygılı, emeği ve emekçileri sömürü malzemesi gibi görmeyen, iĢçilere
köle muamelesi yapmayan, onları malzeme gibi değil insan gibi gören bir özel sektör
anlayıĢına karĢı çıkmadık.
Kaldı ki, böyle bir kapitalizmi ortadan kaldıracağımızı da söylemedik, sadece karĢı
çıktığımızı belirttik. Taktir edileceği üzere bir Ģeyi ortadan kaldırmak ve yok etmek ayrı
bir Ģey, ona karĢı çıkmak ayrı bir Ģeydir. Biz ikincisini söyledik. Bir iĢçi sendikası için
bundan daha doğal bir Ģey düĢünülemez.
Hiç kimse ve hiçbir yasa " emeği ve emekçileri sömürü malzemesi gibi gören
kapitalizme" karĢı çıkıyor diye bir iĢçi sendikasını suçlayamaz. ĠĢçi sendikası emeği ve
emekçileri sömürü malzemesi gibi gören kapitalizme karĢı çıkmayıp da ne yapacaktır?
Onun baĢka görevi var mıdır ve varsa nedir?
Eğer biz, emperyalizme ve kapitalizme karĢı çıktık diye suçlanacaksak aĢağıdaki satırın
sahibi de suçlu olur;
37
"Efendiler: Biz hakkımızı korumak, bağımsızlığımızı güven altında bulundurabilmek için
toptan, milletçe bizi mahvetmek isteyenler emperyalizme karĢı ve bizi yutmak isteyen
kapitalizme karĢı milletçe savaĢmayı uygun gören bir doktrini izleyen insanlarız."
Bu sözler,1 Aralık 1921'de Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiĢtir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yayınlanan 25 Nisan 1920 tarihli "Büyük Millet
Meclisinin Memlekete beyannamesi'nde:
"T.B.M.M Milletin hayat ve istiklaline suikast eden emperyalist ve kapitalist düĢmanların
tecavüzlerine karĢı müdafaa ve maksada aykırı hareket edenleri tedip azmiyle kurulmuĢ
bir orduya sahiptir." denilmektedir.
ĠĢte biz bu düĢüncelerden hareketle ve yasalarımıza tüm sadakat içinde faĢizme,
emperyalizme ve emeği ve emekçileri sömürü malzemesi gibi gören kapitalizme karĢı
çıktık. Bunun da suç olmadığı kanısındayız. Ayrıca içlerinde Adana Güvenlik
Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın da bulunduğu pek çok yargı organı faĢizme, emperyalizme
ve sömürüye karĢı çıkmanın asla suç olarak düĢünülmeyeceğini ve bir yurttaĢlık erdemi
olduğunu karara bağlamıĢtır. (Devlet Güvenlik Mahkemesinin Kararı: 4. 9. 1975 gün ve
975/39-35 sayılı ). Sonuç olarak karĢı çıktığımız Ģeyler bunlardır ve bunlar da
yasalarımızın zaten suç saydığı Ģeylerdir.
4. Taraftar olduğumuz lehinde görüĢ belirttiğimiz hususlar ise bağımsızlık, demokrasi ve
demokratik sosyalizmdir.Yukarıda gösterilen alıntının ikinci maddesinde aynen Ģöyle
denilmiĢtir.
".... demokratik sosyalizmi kurma savaĢında." Burada öngörülen sosyalizm demokratik
sosyalizmdir.
Aynı alıntının 5. maddesinde, " ... demokrasiyi en gerçek biçimi ve en doğru içeriği ile
kurma uğraĢımızda..." ifadesi kullanılmıĢtır. Burada da olumlu olarak kendisinden söz
edilen, yani övülen, özlenen, ulaĢılmaya çalıĢan Ģey "demokrasinin en gerçek biçimi ve
en doğru özüyle kurulması" dır.
BroĢürün 26. sayfasında,sömürüyü ve küçük bir azınlığın toplum üzerindeki egemenliğini
engellemenin yolu olarak gösterilen sosyalizm uygulaması, "toplumun çıkarına iĢletilen
bir ekonomik düzen" biçiminde tarif edilmiĢtir. Bu tanımlamanın hemen peĢinden ise Ģu
cümlelere yer verilmiĢtir.
"ĠĢçi sınıfı bu düzeni kurabilmek için, demokratik yöntemin tastamam uygulanmasını
birinci koĢul sayar. Genel oy mekanizmasının iĢletilmesiyle, özgür halk iradesiyle
oluĢacak siyasal iktidarın, sermayenin sömürüsünü sona erdireceğine inanırız."
Bu cümlelerden açıkça görüldüğü gibi, "demokratik yöntemin tastamam uygulanması"
birinci koĢuldur. Sermayenin sömürüsünün, cebir ve ihtilalle değil, "genel oy
mekanizmasının iĢletilmesi" ve "özgür halk iradesi" sonucunda oluĢacak siyasi iktidar
tarafından sona erdirileceği açıkça vurgulanmıĢtır.
38
Yine aynı broĢürün 27. sayfasında ".... iĢçi sınıfının, demokratik ilkelerin iĢlerliğini
sağlayabilmek için siyasal tavrını ortaya koymasının ve kendini bilinçlendirmesinin Ģart
olduğu" belirtilmiĢtir. Burada da yine amacın hep, demokratik ilkelerin iĢlerliğini
sağlamak olduğu ifade edilmiĢtir.
Bütün bu ifadeler "ĠĢçi sınıfının Birliği için" isimli broĢürün içinde mevcuttur.
Bu cümlelerden de görülebileceği gibi, GENEL-Ġġ'in amacı, iddianamede öne sürüldüğü
gibi proletarya diktatörlüğü kurmak değildir. BroĢürde hep demokrasiden ve demokratik
sosyalizmden söz edilmiĢ, istenen Ģeyin demokrasi ve demokratik sosyalizm olduğu açık
ve net olarak belirtilmiĢtir. Genel oy mekanizması, demokratik ilkeler övülmüĢtür.
KuĢku yok ki demokrasinin genel oy mekanizmasının ve demokratik ilkelerin
savunmasında yasalarımızı ihlal eden bir yön bulunamaz. Demokrasiyi savunmak
herkesin görevidir. Biz de onu savunup benimsemekle bu görevi yapmaya çalıĢtık. Bu
nokta gayet açıktır.
Ancak, "Demokratik sosyalizm" in yasalarımıza göre suç sayılıp sayılmadığı aynı ölçüde
açık bir husus olmayabilir. Çünkü, 1961 Anayasanın ve Türk Ceza Kanunun her türlü
sosyalizmi mi, yoksa sadece "ihtilalci " yani " tahakkümcü sosyalizmi" mi yasakladığı
konusu, uzun tartıĢmalara konu olmuĢtur. Gerek aydınlar arasında, gerek basında, gerekse
Devlet düzeyinde bu tartıĢma uzun süre devam etmiĢtir. Bu tartıĢmalara katılan biri;
Anayasamızın ve Türk Ceza Kanununun her çeĢit sosyalizmi yasakladığını öne sürmüĢ,
diğer taraf ise, yasak olar Ģeyin proletarya diktatörlüğünü öngören, cebir ve Ģiddeti esas
alan ihtilalci sosyalizm olduğunu demokratik yöntemlerle iĢbaĢına gelen ve toplumu yine
de demokratik yöntemlerle yönetmeyi öngören, herhangi bir sınıfı yok etmeyi ya da onu
tahakküm altında tutmayı amaçlayan demokratik sosyalizmin suç olmadığını
savunmuĢtur.
Yıllar boyu sürüp giden bu tartıĢmalarda, ortak kabul gören bir husus vardır ki o da,
sosyalizmin tek ve mutlak bir siyasal rejim olmadığıdır.TartıĢmaya katılanların tümü,
birbirinden oldukça farklı, çok sayıda sosyalizm anlayıĢı olduğunda fikir birliği
içindedirler.
Oysa iddia makamı, demokratik sosyalizmi de proletarya diktatörlüğüyle özdeĢ
saymakta, ikisinin aynı Ģey olduğunu öne sürmektedir.
Bu noktadan hareket ederek de, demokratik sosyalizme savunan Genel-ĠĢ'i proletarya
diktatörlüğünü amaçlamakla suçlanmaktadır. Biz iddia makamının bu düĢüncesinin doğru
olmadığını söylüyoruz. ġöyle ki:
1- 1961 Anayasası tasarı halinde Kurucu Mecliste görüĢülürken Anayasa Komisyonu
sözcüsü Ģöyle demiĢtir.
"Bu Anayasa, 20. asrın ulaĢtığı medeniyet seviyesine uygun bir parti programının tatbik
edilmesine imkan veren bir Anayasadır. Orada Devletçilik de tatbik edilebilir. Liberalizm
de tatbik edilebilir. Fakat komünistlik asla tatbik edilemez. Sosyalizmi de tatbik
39
edebilirsiziniz. Çünkü o da insan haklarına hürmetkardır, demokrasiyi tanır, insan
haklarını tanır, hukuk devletini tanır, onun yanında sosyal zihniyete de sahiptir."
(Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt 2, Sayfa 494)
Görüldüğü gibi Anayasa Komisyonu sözcüsü sosyalizm ile komünizmi birbirinden farkı
iki ayrı zihniyet olarak ifade etmiĢtir.
2- Anayasa Komisyonu BaĢkan Vekili Ģöyle demiĢtir:
"Bu Anayasa ile liberalizme imkan vermek mümkün olduğu gibi... sosyalist devlet
iktisadiyatını yürütmeyi de imkan dahiline sokmaktadır"
(Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt 3, Sayfa 274-275)
3- Anayasa Mahkemesinin 25.7.1967 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 1965-4 sayılı
kararlarında Ģu cümleler yer almıĢtır:
"ÇeĢitli memleketlerde, farkı uygulamaları görülen Sosyalizmin kesin bir tarifini yapmak
veya belli bir devletin sosyalizm uygulamasını tek örnek olarak göstermek mümkün
değildir. Kominist memleketler dahil, sosyalist devletlerden hiçbirisi doktrini bütünüyle
uygulayamamıĢlardır."
4- Yine Anayasa Mahkemesi, 8.1.1991 gün ve 17214 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
kararında, sosyalizm-ihtilalci sosyalizm (kominizm) ayrımı yapmakta ve ihtilalci
sosyalizmi "tahakküm tesis etmek", "ortadan kaldırmak" ve "devirmek" gibi cebir
öğelerini taĢıdığını belirtmektedir.
Bu kararda, komünizmi suç sayan 142 maddenin, komünizmi "cebir" unsuruna dayanan
bir siyasal akım olması nedeniyle, Anayasa aykırı olmadığı tesbit edilmektedir. Böylece,
cebre dayanan kominizim-sosyalizm ayırımı getirilmektedir.
5- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 5.9.1971 Esas-Karar 3050 sayılı kararında ise "sosyalizm,
iktisadi alanda toplumu tatmin edici bir nizamın sağlanması için insanın bütün olarak
geliĢmesine elveriĢli, daha adaletçi sonuçlar meydana getirecek bir düzeni savunan bir
görüĢ, bir doktrin" olarak tanımlanmaktadır.
"Muhtelif memleketlerde çeĢitli surette uygulanan ve her memleketin Ģartlarına göre
farklı Ģekillere bürünmüĢ olan sosyalizmin müteeddip, diğer bir deyimle demokratik
sosyalizmin özellikleri, üretim vasıtalarının devletleĢtirilmesi, sosyal adaletin sağlanması,
emek sahiplerinin emeklerinin karĢılığını alabilmeleri, milli gelirin adil bir Ģekilde ve her
ferdin topluma kazandırdığı kadar alabilmelerini temin yolunda dağıtılmasıdır.
T.C.K.'nun 142. maddesinde müeyyide altına alınan eylemlerde kominizim ise müesses
devlet nizamı ihtilal yoluyla yıkarak burjuva sınıfını ortadan kaldırmayı ve proletarya
diktatörlüğünü kurmayı hedef tutmaktadır." denilmiĢtir. Bu karardan da açıkça görüldüğü
40
gibi Yargıtay 1. Ceza Dairesi bir sosyalizm tanımı yaptıktan sonra, demokratik sosyalizm
ile komünizmi biri birinden ayrı mütalaa etmiĢ, 142. maddenin sadece proletarya
diktatörlüğünü öngören komünizmi müeyyide altına aldığını belirtmiĢtir.
6- Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulunun, "Sosyalist Türkiye" isimli bir kitap
nedeniyle verdiği, 3.6.1968 Esas 1-39, Karar 196 sayılı kararda da kominizim ile
sosyalizm farklı siyasal kavramlar olduğu belirtildikten sonra demokratik sosyalizmi
öngören yazarın beraati yolundaki karar onanmıĢtır.
7- Üniversitelerimizde okutulan ekonomik veya politik sistemler konulu tüm ders
kitaplarında da demokratik sosyalizm, proletarya diktatörlüğünü öngören komünizmden
farklı bir sistem olarak ele alınmıĢtır.
8- Tarihte, kilise sosyalizmi, feodal sosyalizm, lonca sosyalizmi, devlet sosyalizmi, köylü
sosyalizmi ... gibi çok çeĢitli sosyalizmlerden söz edilmiĢtir.
9- Bugün dünyada, Arap sosyalizmi, Afrika sosyalizmi, islam sosyalizmi, demokratik
sosyalizm gibi terimler kullanılmaktadır.
10- Cezayir Anayasası'nda Cezayir'in sosyalist bir devlet olduğu yazılıdır. Portekiz'in
1974 tarihli Anayasasında yine, sosyalizmi kurmak, sosyalist üretim iliĢkilerini
geliĢtirmek ve sosyalizme geçmek bir amaç olarak benimsenmiĢtir. Buna karĢılık ne
Cezayir, ne de Portekiz komünist bir ülkedir. Hiç kimse de Anayasaları sosyalizm
amaçlı diye bu ülkeleri komünist saymaya kalkıĢmamaktadır. Çünkü sosyalizm ile
komünizm birbirinin aynı olan Ģeyler değildir.
11- Gerek Batı Avrupa'da gerek dünyanın öteki ülkelerinde, sosyalist partilerle, komünist
partiler ayrı ayrı örgütlenmiĢtir. Bu partiler, kendi toplumları için birbirine taban tabana
zıt programlar önermekte, apayrı yollar izlemektedirler.
ġu halde, 1961 Anayasasını hazırlayan komisyon sözcüsü ve baĢkan vekili Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay, Türk bilim adamları ve aydınlar, bütün Dünya ülkeleri ve bizatihi
siyaset bilimi tarihi, demokratik sosyalizm ile komünizmi birbirinden farklı iki ayrı
zihniyet ve hareket olarak görmektedir. BaĢka bir deyiĢle, demokratik sosyalizm,
komünizme, hele hele proletarya diktatörlüğünü öngören komünizme özdeĢ değildir.
Bu iki doktrin arasında, siyasal iktidarı elde etmek bakımından olduğu gibi o iktidarı
kullanmak, kurulu düzenin mekanizmalarına uyup uymamak, toplumsal bir sınıfı ortadan
kaldırıp kaldırmamak, ve iktidardan ayrılmak konularında da büyük farklar vardır.
Demokratik sosyalizm, gerek muhalefette gerek iktidarda iken, kurulu demokratik
düzenin icaplarına ve insan hak ve özgürlüklerine bağlı kalmayı taahhüt ederken,
proletarya diktatörlüğünü öngören komünizm kendisini aynı Ģeylerle bağlı
görmemektedir. Demokratik sosyalizm gerek muhalefette gerek iktidarda, hiçbir Ģekilde
zorlama ve tahakkümü esas almadığı halde, öteki diktatörlüğü esas almaktadır.
Dünyadaki tecrübe ve uygulamaların ortaya koyduğu gerçek budur.
41
GENEL-Ġġ Sendikası Genel Yönetim Kurulunca yayınlanan "ĠĢçi Sınıfının Birliği Ġçin"
isimli broĢürde, açıkça demokratik sosyalizmden söz edilmiĢtir. Demokratik sosyalizm
deyimi tesadüfen kullanılmıĢ bir deyim olmayıp, yukarıda açıklanan farklılıkların bilinci
içinde kullanılmıĢtır. Yani, proletarya diktatörlüğünü öngören komünizmden ay
rı, onunla çeliĢen ve onun dıĢında bir kavram olarak ifade edilmiĢtir. Bu deyim
kullanılırken, bir sosyal sınıfı ortadan kaldırmak, müesses temel nizamları devirmek ya
da diğer sınıflar üzerinde tahakküm kurmak gibi bir amaç, bir kasıt güdülmemiĢtir. Zaten
öyle bir kasıt güdülse ve proletarya diktatörlüğünü kurmak gibi bir amaç olsaydı,
broĢürün yasal kovuĢturmaya uğraması gerekirdi. Oysa böyle bir kovuĢturma da yapılmıĢ
değildir.
Gerek Anayasa Mahkemesinin, gerek Yargıtay'ın, demokratik sosyalizmin, 141 ve 142.
maddenin kapsamına giren bir suç oluĢturmadığı yolunda kararları mevcuttur. Biz dün
olduğu gibi bugün de ülkemizde demokratik sosyalizmin suç sayılmadığını sanıyoruz.
Nitekim DanıĢma Meclisi'nin Anayasa Komisyonu BaĢkanı, demokratik sosyalist
nitelikte partilerin kurulmasına bugün bile bir engel bulunmadığını ifade etmiĢtir.
ĠĢte bizim de sosyalizm derken kastettiğimiz, yasalarımıza göre suç sayılmayan bu
sosyalizmdir. Demokratik sosyalizm deyiminin, bizim kastımızı aĢar Ģekilde baĢka bir
düzen ile özdeĢ sayılmasını ve buradan hareketle de üzerimize atılan suçlamayı kabul
etmiyoruz.
VI- EĞĠTĠM FAALĠYETLERĠ
Ġddianamede ve Esas Hakkında Mütalaa'da eğitim faaliyetleri nedeniyle, Genel-ĠĢ'e ağır
suçlamalar yöneltilmiĢtir.
Eğitimlerin proletarya diktatörlüğünü kurmaya dönük olarak tek yönlü bilinçlendirme ve
beyin yıkama biçiminde yürütüldüğü, sosyalist ihtilal teorisinin anlatıldığı, ve
kapitalizmin ihtilalci metotlarla yıkılarak yerine komünizmin kurulmasını sağlayacak
militanlar yetiĢtirildiği öne sürülmektedir.
Bu iddiaların kanıtı olarak ise Ģu 4 belge gösterilmiĢtir:
1. Eğitim Dairesi BaĢkanı'nın 5.7.1979 tarihinde yaptığı bir konuĢma,
2. Eğitim Nedir ? isimli broĢür,
3. Eğitim Dairesi ÇalıĢma Programı, Temel Ġlkeler isimli bir teksir,
42
4. Temel Eğitim isimli broĢür.
Sayın Ġddia Makamı, illegal örgütün eğitime özellikle ağırlık verdiğini öne sürmüĢ, ancak
bu konuda baĢkaca herhangi bir belge zikredilmemiĢtir.Söz konusu belgelerin
değerlendirilmesine ve öne sürülen iddiaların tahliline geçmeden önce, bir sendika için
eğitim faaliyetlerinin önemini ve bu alandaki yasal düzenlemeyi belirtmek istiyoruz.
A- ĠġÇĠ EĞĠTĠMĠ, SENDĠKALARIN ANA
FAALĠYETLERĠNDEN BĠRĠDĠR.
Eğitimin herkes için taĢıdığı önemin büyüklüğü, tartıĢma kabul etmez bir gerçektir.
Günümüzde eğitim, devlet hizmetlerinin baĢında gelmektedir. Ġnsanoğlunun doğayı ve
toplumu anlaması ve eğitim sonucunda edindiği bilgileri hayata aktarması, toplumsal,
ekonomik ve kültürel kalkınmanın önde gelen koĢuludur. ÇağdaĢ toplum eğitimli ve
kültürlü toplumdur.
Hangi toplum olursa olsun, eğitim faaliyetlerinden her yurttaĢ eĢit biçimde yararlanamaz;
gelir farkı doğum yeri farkı, yaĢanılan çevre farkı ve kiĢisel yetenek farkı, insanların
eğitim ve bilimin nimetlerinden de farklı Ģekilde yararlanmaları sonucu doğurur.
Hiç kuĢku yok ki bir toplumun eğitime ihtiyaç duyan en önemli gruplarından biri
iĢçilerdir. Özellikle sanayinin yeni geliĢmekte olduğu ülkelerde iĢçilerin çok büyük
çoğunluğu kırsal kesimden geldiği için, az geliĢmiĢ ülkelerdeki iĢçi sınıfı eğitimden geniĢ
ölçüde yoksundur. Oysa aynı sınıf, toplumda ekonomik ve sosyal olarak temel bir unsur
durumundadır. Ulusal üretimin emek faktörü içinde iĢçilerin ağırlığı giderek artar.
ÇalıĢan nüfusun mesleklere dağılımında iĢçilerin yeri, kalkınmaya paralel olarak, büyür.
ġu halde, toplum içinde önemi ve sayısı gittikçe artan bir toplumsal grubun, eski
eğitimsizliğini sürdürmesi, toplumun geliĢmesi açısından ciddi bir engel teĢkil eder.
Teknolojinin, sosyal bilimlerin, iĢletmeciliğin ve endüstriyel iliĢkilerin hızla ilerlediği ve
karmaĢıklaĢtığı bir çağda, üretimin can damarı durumundaki iĢçi kitlesinin, hala
eğitimsiz kalması, doğrudan doğruya toplumsal kalkınmaya köstek olur. Dolayısıyla
iĢçinin eğitimi, sadece iĢçilerin değil aslında toplumun bir sorunudur.
ĠĢçilerin eğitimi toplumsal bir sorun olduğu için, baĢlangıcından beri devletler bu sorunu
çözmeye çalıĢmıĢlardır.
Ülkemizde "ĠĢçi Eğitimi", ilk kez 1950'lerde baĢlamıĢtır. Önceleri, batılı ülkelerden
alınan maddi yardımlar ile bir fon oluĢturulmuĢ ve bu fon iĢçilerin eğitimine ayrılmıĢtır.
1954 yılından itibaren ĠĢ ve iĢçi Bulma Kurumu eğitim seminerleri düzenleyerek iĢçileri
eğitmeye baĢlamıĢtır. Bu seminerlerde, daha çok Devlet memurları eğitimci olarak görev
yapmıĢ ve sendikacılık ve ÇalıĢma Bakanlığı kuruluĢu gibi konular iĢlenmiĢtir.
Ancak bu konular sendikalarca yeterli görülmediği için 1958'den itibaren eğitim konuları
geniĢletilmiĢtir.
43
1961 Anayasasının ve gücü gittikçe artan iĢçi hareketinin ıĢığında hazırlanan 274 sayılı
Sendikalar Kanunu, "Eğitim" konusunu yeni ilkelere göre düzenlenmiĢtir. 274 sayılı
Kanun'un benimsediği ilkeler Ģunlardır.
1.ĠĢçilerin eğitimi devletin değil, sendikaların görevidir.
2. Sendikal eğitim, sendikaların temel faaliyetlerinden biridir. (Madde 14/1-e).
3. Eğitim,iĢçilerin sadece mesleki bilgilerini ve verimliklerini değil, genel kültürlerini de
arttırmayı
amaçlar. (Madde 14/1-i )
4. Sendikalar, üyelerin refah ve mesleki çıkarlarını her hangi bir Ģekilde ilgilendirebilecek
her konu hakkında inceleme ve araĢtırma yapmak ve gayret sarf etmekle
görevlidir.(Madde 14/1).
5. Eğitim faaliyetleri sendikanın isteğine bağlı olmayıp, sendikalar gelirinin en az % 5'ini
üyelerin bilgi ve kültür seviyelerini yükseltmek için kullanmak zorundadırlar (Madde
14/3 ).
6. Sendikaların eğitim, kütüphane ve spor tesisleri ile mesleki öğretimleri ve toplantıları
için lüzumlu malları haczedilemez, vergiye tabi tutulamaz(Madde 22/4 ).
Yukarıda belirtilen yasa maddeleri, sendikaların yapacağı eğitim faaliyetine en büyük
önem ve öncelik verildiğini açıkça ortaya koymaktadır. ĠĢçi sendikaları için eğitimin özel
bir değer taĢıdığı ise 14. maddenin 3. fıkrasında ayrıca belirtilmiĢtir. Bu maddede, iĢveren
sendikaların değil, sadece iĢçi sendikalarının gelirlerinin en az %5'ini eğitime
ayırmalarının zorunluluğu vurgulanmıĢtır.
Eğitim faaliyeti sendikalar için örneğin toplu sözleĢme yapmak gibi bir faaliyettir. Hatta
sendika isterse toplu sözleĢme çağrısı yapmayabilir, fakat eğitim yapmak zorundadır.
Yine kanuna göre eğitim sadece mesleki öğretim ile sınırlı olmayıp, bilgi ve genel kültür
seviyesinin yükseltilmesine iliĢkin her türlü konuyu kapsayacak geniĢliktedir.
274 sayılı Yasanın eğitim ile ilgili olarak getirdiği düzenleme iĢte budur.
Ülkemizde sendikalar, kendi örgütlenmelerini, iĢte bu yasal düzenlemeyi esas olarak
yapmıĢlardır.Bugün 850 sendikanın hemen tümünde Eğitim Sekreterliği ve Eğitim Daire
BaĢkanlığı adıyla özel uzmanlık birimleri kurulmuĢtur.Ayrıca AraĢtırma Müdürlükleri
vardır.Bu birimlerde genellikle yüksek öğretim görmüĢ uzmanlar görev yapar, ayrıca da
bilim adamlarından haricen yararlanılır.Örneğin, Türk-ĠĢ'in 5 kiĢilik Ġcra Kurulunda bile,
Toplu SözleĢme Sekreteri olmamasına karĢın " Eğitim Sekreteri" unvanı ile bir üye
vardır.
Bütün bunlar, Türk sendikacılık hareketinde eğitimin yerini ve önemini ortaya koyan
somut gerçeklerdir.
44
B- GENEL-Ġġ'ĠN EĞĠTĠM ANLAYIġI
GENEL-Ġġ Sendikası gerek Türk-ĠĢ üyesi olduğu dönemde, gerek DĠSK'e katıldıktan
sonra eğitim faaliyetine gerekli önemi vermiĢtir.
GENEL-Ġġ sendikasının eğitime önem vermesinin birinci nedeni, kuĢkusuz 274 sayılı
Yasanın öngördüğü eğitim esaslarına tastamam uymak çabasıdır. Yasa hükümlerine
azami ölçüde uygun davranmak önde gelen amacımız olmuĢtur.
Eğitime önem veriĢimizin ikinci nedeni, 1961 Anayasasına her bakımdan sahip çıkmak
ve Anayasanın öngördüğü toplum düzeni açısından iĢçi eğitiminin taĢıdığı önemi
bilmektir. Gerçekten de, çoğulcu bir rejim kuran, ileri düzeyde sosyal haklar getiren,
sosyal devlet ilkesini benimseyen ve iĢçilerin de onurlu bir Anayasanın yaĢamasının ve
kökleĢmesinin birinci Ģartı, kendisine yeni hak ve olanaklar sağlanmıĢ olan sosyal
grupların onu iyi anlaması ve ona sahip çıkmasıdır.Eğer özgürlük,eĢitlik,sosyal adalet ve
demokrasi ilkelerinden en çok yarar sağlayacak bir toplumsal grup tarafından iyice
özümsenmez ve benimsenmezse, ulus için olumlu rolünü yerine getiremez, rafta kalır. O
nedenledir ki,1961 Anayasasının hayata geçirilmesi ve tastamam uygulanması, herkesten
önce iĢçilerin ve diğer dar gelirli yurttaĢların onu savunmasına bağlıdır. Böyle bir
Anayasayı emeğiyle geçinen yurttaĢlar savunamaz ise, onu zaten baĢ
tan beri benimsemeyen ve içine sindiremeyen kesimler hiç savunamaz.
ĠĢçilerin Anayasayı savunması ise, onların eğitilmeleriyle mümkündür. Eğitimsiz bir
topluluk hiçbir Ģeyi savunamaz. Kendi çıkarının farkında olmayan, Anayasanın getirdiği
demokratik hak ve özgürlüklerin kadrini ve kıymetini bilemeyen bir topluluk, bindiği dalı
kesmekten baĢka hiç bir Ģey yapamaz. Tarihte çoğu zaman görüldüğü gibi eğitimsiz ve
bilgisiz topluluklar, siyasetçilerin oyuncağı olmuĢlar, yapıcı ve yaratıcı değil yıkıcı bir
yola sapmıĢlardır.
Ülkemizde özgür sendikacılığın yaĢaması ve baĢarılı olması 1961 Anayasasının tastamam
uygulanmasına bağlıdır. Anayasanın uygulanması, dar gelirli yurttaĢların özellikle de
iĢçilerin ona sahip çıkmasına bağlıdır. Anayasaya gerçekten sahip çıkılması ise, iĢçilerin
bilgili, eğitimli ve bilinçli olmalarına, ekonomik, sosyal ve siyasal tercihlerinde doğru ve
isabetli davranmalarına bağlıdır. ġu halde sendikaların varlığı ve baĢarısı, iĢçilerin
eğitimiyle kopmaz biçimde bağlıdır. Üyelerini eğitemeyen bir sendika, Anayasaya sahip
çıkmıyor, dolayısıyla da kendi kendini güçsüzleĢtiriyor demektir.
ĠĢte GENEL-Ġġ Sendikası, gerek kendi baĢarısını, gerek üyelerinin menfaatini gerekse bir
bütün olarak ulusumuzun mutluluğunu 1961 Anayasasının eksiksiz uygulanmasında
gördüğü için, iĢçi eğitimine gerçekten de büyük önem vermiĢtir.
Eğitim faaliyetlerine büyük önem veriĢimizin üçüncü nedeni, iĢ kolumuzun yapısından
gelmektedir. Malum olduğu üzere, 34 sayılı Genel ĠĢler ĠĢkolu belediye hizmetlerini
kapsar. Yine malum olduğu üzere belediye hizmetlerinde çalıĢan iĢçilerimizin eğitim
45
düzeyi, diğer iĢkollarına nazaran oldukça düĢüktür. ĠĢkolu kapsamındaki iĢçilerin %60'ı
okur-yazar bile değildir. Temizlik iĢçilerimizin açısından bu durum daha da belirgin bir
keyfiyettir. Bu yapıdaki bir iĢkolunda sarı ve korsan sendikaların rahatlıkla boy
göstermesi ve iĢçilerin bilgisizliğinden yararlanarak onları haraca kesmesi, diğer
iĢkollarına göre çok daha kolaydır. Bu tür olumsuz geliĢmelere engel olmanın ve iĢçiyi
sarı sendikaların eline teslim etmemenin tek güvenli yolu, bu iĢçileri eğitmektir. Bu
eğitimin mesleki eğitimden çok sendikal ve kültürel alanda bir eğitim olması gerektiği ise
gayat açıktır. Çünkü, zaten kalifiye olmaktan çok düz iĢçilik niteliği ağır basan genel
hizmet iĢçisi için mesleki eğitim, örneğin bir metalürji iĢçisinin ihtiyaç duyacağı mesleki
eğitimden daha az önemlidir. Fakat buna karĢılık bilgi ve kültür düzeyinin yükseltilmesi
amacıyla yapılacak eğitim, öncelik ve önem taĢımaktadır. Bu, bizim iĢkolumuzun bir
özelliğidir.
ĠĢte GENEL-Ġġ Sendikası, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir baĢarı sağlayarak,
bu iĢkolundaki iĢçilerin hemen hemen tamamını kendi çatısı altında toplanmıĢ, bu
iĢkolunda iĢkolu düzeyinde toplu sözleĢme yapabilme yetkisini kazanmıĢ ve iĢçilerden
belediyeler aracılığıyla kesilen aidatları çar-çur etmeden değerlendirmiĢ, böylece
sendikanın mal varlığını ülkemizde hiç bir sendikaya nasip olmayan bir düzeye
çıkarmıĢtır. Sendika enflasyonundan haklı olarak Ģikayet edilen ülkemizde, GENEL-Ġġ'in
kendi iĢkolunu bütünleĢtiren çabası, herhalde yasalarımızın da öngördüğü kıvanç verici
bir çabadır.
ĠĢte bu baĢarımızın belirleyici sebeplerinden biri, eğitim eğitim faaliyetlerine gereken
önemi vermemizdir. Eğer eğitim faaliyetlerine arka planda yer verseydik, büyük
çoğunluğu ilkokul aydınlığından bile mahrum kalmıĢ bir kitle param parça olur, sarı
sendikalara muhtaç kalır ve bundan iĢçiler kadar toplumumuz da zarar görürdü.
Eğitim faaliyetinin GENEL-Ġġ bakımından özel bir önem kaĢımasının dördüncü nedeni,
iĢkolumuzdaki iĢverenlerin, yani belediyelerin "politik" kuruluĢlar olmasıdır. Belediye
baĢkanlarının ve belediye encümen üyelerinin seçimler sonucunda görev alması kuĢkusuz
demokratik bir olaydır. Ancak bu olumlu durum diğer taraftan da belediyeleri politik etki
ve yönlendirmesi içine sürüklemektedir. Mahalli düzeydeki politik etkenlerin baĢta gelen
alanı belediyeler olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, belediyeler toplumumuzdaki siyasi
grupları ve bu grupların arasındaki çekiĢmeleri olduğu gibi yansıtan bir ayna
gibidir.Ġsteyelim istemiyelim, beğenelim beğenmeyelim gerçek durum böyledir.
Belediyelerin politikanın yoğunlaĢtığı kuruluĢlar olması iĢçi alımında, görev dağılımında,
iĢçilere eĢit uygulama yapılması noktasında ve doğrudan doğruya iĢveren durumundaki
belediye yöneticilerinin sendikaya karĢı tutumlarında, istenmeyen olumsuzlukları da
beraberinde getirmektedir. ĠĢçilerin çeĢitli siyasi odaklar tarafından ve politik amaçlar
doğrultusunda kullanılmalarını ve parçalanmalarını önlemek, haklarını ancak birleĢerek
koruyabilecekleri konusunda onları uyarmak, ve kendi destekledikleri partiye mensup
olsalar bile bazı belediye yöneticilerinin sendikaları uydulaĢtırma çabalarını
göğüsleyebilmek, 34 nolu iĢkolu için özel olarak önemlidir. Eğer üyelere siyasi,
ekonomik ve sosyal konularda bilgi verilmez ve objektif gerçekler anlatılmazsa, böyle bir
politik yoğunlaĢma ortamında, iĢçileri birlik içinde tutmanın ve sendikal mücadele
46
yapmanın imkanı yoktur. Siyasi partiler karĢısında gerçekten bağımsız kalabilmek ve
siyasi fraksiyonların sendikaya nüfuzunu önlemek için, eğitim Ģarttır. Aksi halde
bölünme ve güçten düĢme kaçınılmazdır. Bir sendika için en büyük tehlike üyelerinin
siyasal inançlarının parti ya da fraksiyonlarca sömürülmesi ve sendikal birliğin politik
çekiĢme nedeniyle
parçalanmasıdır. ĠĢte bu parçalanmayı önlemenin en etkili aracı ise eğitimdir.
GENEL-Ġġ Sendikası faaliyet gösterdiği iĢkolunun bu özelliğinden ötürü eğitim
çalıĢmalarına ayrı bir önem ve öncelik vermiĢtir.
Sonuç olarak;
1. Eğitim, 274 sayılı Kanunun emri olduğu için,
2. Anayasanın, ancak eğitilmiĢ ve bilgili iĢçilerce savunulduğu takdirde hayata
geçirilmesi
mümkün olacağı için,
3. Genel hizmet iĢçileri, eğitim yönünden en yetersiz ve eğitime en muhtaç bir kesim
olduğu için,
4. Üyelerimizi politik etkilerle bölünmekten koruyabilmek istediğimiz için sendikal
eğitime önem verdik. Eğitim konuları da bu amaçları sağlayıcı Ģekilde tespit edildi.
Bunun ötesinde ve dıĢında hiçbir amaç ve kaygımız olmamıĢtır. Sayın Ġddia Makamının,
eğitim faaliyetlerini, siyasal iktidarı ele geçirmek üzere bir araç olarak kullandığımız ve
ihtilal yapmak amacıyla militan yetiĢtirdiğimiz yolundaki iddialarını reddederiz.
Yukarıda da belirtildiği gibi, iddianamede eğitim ile ilgili olarak (4) belgeden alıntı
yapılmıĢtır. Bunları sırasıyla irdelemek istiyoruz.
C- EĞĠTĠM DAĠRE BAġKANININ KONUġMASI
Eğitim Daire BaĢkanı Ekrem AKKUġ'un 5.7.1979 tarihinde bir eğitim seminerini
açarken yaptığı konuĢmayı sayın Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ'in suçluluğuna bir delil
olarak sunmaktadır.
Eğitim Daire BaĢkanı bu konuĢmasında, ülkemizdeki bunalımın derinleĢtiğini, iĢçi
sınıfının bu bunalımın yükü altında kaldığını, can güvenliğinin ortadan kalktığını, bütün
bunların emperyalist - kapitalist sistemden kaynaklandığını, gerek DĠSK'in gerek GenelĠĢ'in bu koĢullarda sendikal örgüt olarak görev yaptığını, DĠSK'in bunalımdan çıkıĢ
yolunu iĢçilerin bilinçlenmesinde ve örgütlenmesinde gördüğünü söylemiĢtir. Bir açıĢ
konuĢmasının sınırları içinde ve bir kiĢisel gözlem niteliğindeki bu konuĢmanın, ihtilal
47
ile, proletarya diktatörlüğü ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı açıktır. Üstelik konuĢmada
geçen "emperyalist - kapitalist sistem" deyimi ülkemizle ilgili olmayıp dünyadaki
emperyalist - kapitalist sistemi anlatan bir deyimdir. Çünkü Türkiye'nin emperyalist
olmadığı, hiçbir ülkeyi sömürmediği ve nüfuzu altına almadığı aleni bir gerçektir. Bu
deyim ile anlatılmak istenen Ģey ileri ülkelerin ve onların etkili olduğu uluslararası
örgütlerin, bizim gibi azgeliĢmiĢ ülkelere dayattığı ekonomik, mali, sosyal ve siyasal
nitelikteki ağır baskı ve koĢullardır. Örneğin IMF bu sistemin parçalarından biridir.
Baskıya, sömürüye ve ulusal güvenliğimizi ortadan kaldıran çatıĢmalara karĢı olmanın ve
ülkemizin bunalımdan kurtulması için bir sendikal örgüt olarak uğraĢ içinde bulunmanın
yasalarımıza göre suç olmayacağına inanıyoruz.
D- EĞĠTĠM NEDĠR? ĠSĠMLĠ BROġÜR
GENEL-Ġġ'in eğitim faaliyetleriyle ilgili olarak atıf yapılan ikinci belge, Genel Yürütme
Kurulunca 1978 tarihinde yayımlanmıĢ olan "Eğitim Nedir?" isimli broĢürdür. Bu
broĢürün 60. sayfasından iddianameye bir bölüm aktarılmıĢtır.
Bu broĢürde, eğitimin ne olduğu, insanların neden eğitime ihtiyaç duyduğu, iĢçiler için
eğitime gerek bulunup bulunmadığı, eğitimin toplum ve birey için yararları ve eğitimin
özellikleri anlatılmaktadır. Kısacası bu broĢür sadece "eğitim" olayını konu alan bir
broĢürdür.
Bu broĢür bir bütün olarak ele alındığında, oradaki düĢüncelerin katı ideolojik bir
mahiyet taĢımadığı, doktriner olmadığı, aksine basit, pragmatik ve gözleme dayanan bir
üslup ile yazıldığı görülecektir. Esasen broĢürün siyasi bir karakteri dahi yoktur. ĠĢçilere
"eğitim" ile ilgili bilgiler veren her kitapta bulunabilecek cinsten, mütevazi ve örneklere
dayalı bir anlatıma sahiptir. Siyasi bir düĢüncenin savunması veya propagandası söz
konusu değildir. Böyle bir broĢürün, "proletarya diktatörlüğü" "ihtilal" "sınıf tahakkümü"
vb. suçlamaları haklı gösterebilecek hiçbir yönü yoktur.
Ġddianameye aktarılan paragraflarda, eğitimin iki türlü olabileceği; birisinin "düzene
uydurucu eğitim", ötekinin "değiĢime uyum sağlayıcı eğitim" olduğu, ve asıl eğitimin,
yaratıcı, kiĢilikli, özgür yaratılıĢlı, düĢünen, çevresini yorumlayan ve seven kiĢiler
yetiĢtirmeyi amaçlayan "değiĢime uyum sağlayıcı" eğitim olduğu söylenmiĢtir. Bu tür bir
eğitim ise topluma zarar değil yarar sağlayacağı tartıĢma götürmez bir gerçektir. "Bilenle
bilmeyen bir olmaz" atasözünün doğrulanması anlamında eğitimin iĢçiler açısından yararı
belirtilmiĢ ve boks eğitimi örnek olarak verilmiĢtir. Böylece, kaba kuvvet ve fiziki güç
gerektiren boksta bile eğitimin ne derece önemli olduğu vurgulanmaya çalıĢılarak,
eğitimin kaba güce üstün geleceği savunulmuĢtur. Bu anlayıĢın ise, baĢlı baĢına Ģiddete
ve kaba güce dayanan "ihtilalcilik" ile taban tabana zıt bir anlayıĢ olduğu gayet açıktır.
Ġddia Makamı, öne sürdüğü iddiayı güçlendirmek için broĢürün son kelimesini "vurur,
vurur..." Ģeklinde aktarmıĢtır. Oysa broĢürün aslında, bu kelime, sadece bir kez
yazılmıĢtır. Çok küçük bir fark da olsa bu durumu belirtmek isteriz.
48
Ġddia Makamı, bu broĢürdeki amacın düzeni değiĢtirmek olduğunu söylemektedir. Öyle
sanıyoruz ki bu iddiasını, "Eğitim düzeni değiĢtirmek içindir." cümlesine
dayandırmaktadır. Ancak bu konuda açıklanması gereken iki durum olduğu kanısındayız.
a) Birincisi, "Eğitim düzeni değiĢtirmek içindir." cümlesindeki düzen sözcüğünün, ne
anlamda kullanıldığıdır. Sayın Ġddia Makamının bu sözcüğü, "memleket içindeki müesses
iktisadi veya sosyal temel nizam." olarak anladığı ve öyle değerlendirdiği sezilmektedir.
Oysa bu sözcük, kendisinden önce gelen cümleler ve takip eden açıklamalar ile birlikte,
yeni metnin tamamı göz önüne alınarak değerlendirilirse, "... memlekette müesses
iktisadi ve sosyal temel nizam..." ya da sadece "Ekonomik ve toplumsal düzen" için,
kullanılmıĢ değildir. Buradaki "düzen" sözcüğünün Türkiye'nin temel düzeniyle veya
genel olarak salt siyasi düzen ile ilgisi yoktur. Bu kelime o güne kadar geçerli ve doğru
kabul edilmiĢ olan her türlü alıĢkanlık ve var oluĢ biçimiyle ilgili, tamamen genel ve
soyut bir sözcüktür.
Akla gelebilecek her konuda insan bilgisinin ve benimseyiĢinin geçici olduğunu,
değiĢmeye mahkum bulunduğunu ve bunun da eğitim ile sağlanacağını belirtmek için
kullanılmıĢtır. Bu anlamda eğitim elbette düzeni değiĢtirmek içindir. Eğer insanlar eskisi
gibi düĢüneceklerse, eskisi gibi yaĢayacaklarsa, eski alıĢkanlıklarını koruyacaklarsa,
doğada ve toplumda hiçbir yenilik ve değiĢiklik yapmayacaklarsa, kısacası dünya yine
eski dünya olarak kalacaksa, eğitimin ne anlamı vardır? Eğitim, kiĢisel fizik
düzenimizden kainatın düzenine kadar, her alanda yeni bilgiler edinmek ve bu bilgiler
uyarınca yaĢantımızda yeni düzenlemeler yapmak içindir. Ona değer ve önem kazandıran
Ģey budur. Genel anlamda düzen değiĢikliğini amaçlamayan eğitim esasen eğitim de
değildir. Ortaçağa özgü "Kilise eğitimi"ni yada "Tekke eğitimi"ni asıl eğitimden ayıran
fark zaten bu noktadadır. Eğitimin amacı, mevcudu ve alıĢılmıĢı aynen muhafaza etmek
değil, var olanı dala iyiye ve daha güzele dönüĢtürmektir. Bu anlamda bir düzen
değiĢikliğini öngören eğitimin, ya da broĢürdeki biçimiyle söylersek "değiĢime uyum
sağlayıcı eğitimin", suç ile hiçbir münasebeti olamaz. Bunun aksini düĢünmek bilimi
inkar etmektir. Bilimin hayatta en hakiki mürĢit olduğuna inanıyorsak, onun yol
göstericiliğinde ilerlemek, değiĢmek ve yeniliklere ulaĢmak zorundayız. Bunu, "değiĢime
uyum sağlayıcı eğitim" mümkün kılar. Yok eğer, hurafe, batıl inanç ya da donmuĢ
reçetelere inanıyorsak, yerimizde saymak, değiĢikliğe karĢı çıkmak ve yenilikleri
reddetmek zorundayız. Buna da, "düzene uydurucu eğitim" yani "kilise eğitimi"
sağlamaya çalıĢır.
ĠĢte bizim eğitim anlayıĢımız budur, ve "düzen" sözcüğü bu çok genel ve soyut anlamı
içinde kullanılmıĢtır.
b) Ġkincisi "düzeni değiĢtirmek" kavramının suç olup olmadığı hususudur. Sayın Ġddia
Makamı, mezkur broĢürde geçen bir cümleden hareketle, GENEL-Ġġ'in amacının düzeni
değiĢtirmek olduğunu söylemekte ve bunun da suç olduğunu varsaymaktadır.
Bir kere, GENEL-Ġġ Sendikası, "düzeni" biz değiĢtireceğiz, dememiĢtir. Böyle bir iddiayı
taĢımamıĢ, kendisini "düzen" değiĢtirmekle görevli saymamıĢtır. BroĢürde söylenen
sadece, "Eğitim düzeni değiĢtirmek içindir." ifadesidir. Bu, eğitimin niteliğini
49
belirtmekten ve eğitim ile ilgili bir nitelemeden baĢka bir Ģey değildir. Cümlenin öznesi,
GENEL-Ġġ değil "Eğitim"dir.
Ayrıca broĢürdeki "düzen" sözcüğünü sayın Ġddia Makamının anladığı Ģekilde anlasak
bile, "düzen değiĢikliği" istemenin veya buna taraftar olmanın yahut eğitimin bu amaçla
kullanılması gerektiğini söylemenin, suç oluĢturacak bir tarafı da bulunmamaktadır.
Sayın Ġddia Makamının anladığı anlamdaki "düzenin" değiĢtirilmesi, bir siyasi partinin
programı olmuĢtur. "Düzen DeğiĢikliği"ni savunan bu parti %42 oy almıĢ, iki kez iktidara
gelmiĢtir. Toplumun kalkınması, halkın mutluluğa eriĢmesi ve ülkemizin bağımsızlığı
için "Düzen değiĢikliği" öneren bir partinin temel felsefesini suç sayacak kadar sınırlayıcı
bir yasa maddesinin olduğunu sanmıyoruz.
Kaldı ki, "Eğitim Nedir?" broĢürünün iddianameye aktarılan bölümündeki "düzen"
sözcüğü dar anlamda "toplumsal ve iktisadi düzen" yerine kullanılmadığı gibi, hangi
anlamda kullanılmıĢ olursa olsun "Biz düzeni değiĢtireceğiz." yolunda hiçbir ifademiz de
yoktur.
Bütün bu sebeplerden ötürü, mezkur broĢür nedeniyle bize yöneltilen suçlamayı
reddederiz. Bu broĢürün suçluluğumuza değil, suçsuzluluğumuza kanıt olduğunu
belirtmek isteriz.
E. "EĞĠTĠM DAĠRESĠ ÇALIġMA PROGRAMI, TEMEL ĠLKELER"
BAġLIKLI TEKSĠR
Sayın Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ'in eğitim faaliyetlerini anlatırken bir teksir not'tan söz
etmekte ve bu teksirden alıntılar yapmaktadır. Ancak bu teksir not'un kim tarafından, ne
zaman yazıldığını, nereden bulunduğunu, eğitimlerde kullanılıp kullanılmadığını ya da
herhangi bir GENEL-Ġġ yetkili organınca karara bağlanıp bağlanmadığını belirtmemiĢtir.
Biz GENEL-Ġġ yöneticisi olarak, böyle bir teksir görmedik. Görev yaptığımız dönem
içerisinde böyle bir yazıyı görüĢmedik, tartıĢmadık. Sendikamız böyle bir yayını basmıĢ,
dağıtmıĢ değildir. Adı geçen teksirin eğitim seminerlerinde anlatıldığına da Ģahit olmadık.
Genel Yönetim, Genel Yürütme, Genel Onur ve Genel Denetim Kurullarının karar
defterleri Sayın Mahkemenin uhdesindedir. Bizim her türlü toplantı ve kararlarımızı
kapsayan bu defterlerde böyle bir teksirin tarafımızdan görüĢüldüğüne dair herhangi bir
bilgi ve kayıt olmadığı, delillerin tartıĢılması aĢamasında ortaya çıkmamıĢtır.
Kaldı ki, Eğitim Dairesi'nin çalıĢmaları, genel kurul raporlarımızda en ayrıntılı biçimde
anlatılmıĢtır. Bu raporlarda, adı geçen teksirdekilere benzer bir anlayıĢ, üslup ve muhteva
bulunmamaktadır. Bu teksir GENEL-Ġġ'e ait olmadığı gibi, GENEL-Ġġ'in ait olmadığı
gibi, GENEL-Ġġ'in eğitim anlayıĢını da yansıtmamaktadır.
50
Tarihi, yazarı, nedene bulunduğu, yetkili bir organca onaylanıp onaylanmadığı
belirtilmeyen, fakat bildiğimiz kadarıyla, basılıp Ģubelere gönderilen ve eğitimlerde
kullanılan yayınlar arasında da kesinlikle bulunmayan bu yazının GENEL-Ġġ'e ait
olmadığı yahut da GENEL-Ġġ'i bağlayıcı bir nitelik taĢımadığı kanısındayız. O nedenle
de aleyhimizde bir delil gibi kullanılmasının mümkün olamayacağına inanıyoruz.
F- "TEMEL EĞĠTĠM" ĠSĠMLĠ BROġÜR
Sayın Ġddia makamının iddialarına kanıt olarak gösterdiği dördüncü ve sonuncu belge,
"Temel Eğitim" isimli broĢürün sunuĢ bölümünde alınan 3 cümledir. Toplam 123 sayfa
olan bu broĢürün asıl bölümlerine ise hiç değinilmemiĢtir.
Adı geçen broĢür 1977 yılında Ġcra Kurulu tarafından yayımlanmıĢtır. Ġddianameye
aktarılan ve sonuç bölümünde yer alan söz konusu 3 cümle Ģöyledir.
"Tüm bu egemen güçlere karĢı mücadele etmenin öncülüğü iĢçi sınıfına ve onun doğal
müttefiki olan tüm emekçi yığınlara düĢmektedir.
Bu nedenle iĢçi sınıfımız ülkemizin sosyo-ekonomik yapısının özelliğini bir an olsun
akıldan çıkarmayarak sorunlarımıza siyasal içerik kazandırarak..."
"SunuĢ" bölümünün tamamı da göz önüne alınırsa, yukarıya aktarılan cümlelerde ifade
edilmeye çalıĢılan düĢünceler Ģunlardır.
1. ĠĢçi sınıfına ve tüm emekçilere, sömürüyü, kanlı terörü ve baskıyı azgınlaĢtıran ve
"dıĢa bağımlı iĢbirlikçi sermayedarlar" Ģeklinde tarif edilen egemen güçlere karĢı
mücadele görevi düĢtüğü,
2. Sömürüsüz ve emekten yana bir dünya görüĢünün gerçekleĢmesi için, iĢçi sınıfının
bilincini geliĢtirmesi, bilinci yayması ve sorumluluğunu bilmesi gereği,
3. Bu yayında, ülkenin sosyo-ekonomik yapısının özelliğini unutmadan, sorunların
siyasal bir boyut içinde ve sınıfsal bir açıdan değerlendirildiği.
Bu düĢünceler, sömürüye, baskıya ve teröre karĢı olunduğunu, sömürüsüz ve emekten
yana bir iĢleyiĢ istendiğini ifade etmekte ve sorunların, iĢçi sınıfı açısından bakılarak, ve
sosyo-ekonomik yapının yanı sıra siyasal içeriği de gözetilerek ele alındığını dile
getirmektedir.
51
Bir iĢçi sendikasının sömürü ve baskıya karĢı olması, kanlı terörden Ģikayet ederek ona
cephe alması, sömürüsüz ve emekten yana bir iĢleyiĢ istemesi suç sayılamaz. Sendika,
üyelerini ve üyelerinin mensup olduğu iĢçi sınıfını sömürtmemek ve ezdirmemek için
vardır. Sömürüyü ve baskıyı hoĢ görmek ve ona bigane kalmak sendikaların tabiatına
aykırıdır. Nitekim Sayın Ġddia Makamı bu gerçeği Ġddianamenin GiriĢ bölümünde
açıklıkla dile getirmiĢtir.
Kanlı terörden Ģikayetçi olmak da suç sayılamaz. Çünkü terör, can güvenliği ile birlikte
demokrasiyi de tehdit eden bir tehlikedir. Teröre karĢı çıkmak her demokrat yurttaĢ gibi
bizim de görevimiz ve hakkımızdır. ĠĢçi otobüslerinin, banliyö trenlerinin, iĢçi
kahvehanelerinin, gecekondu semtlerinin, iĢyerlerinin, yasal grev ve toplantıların, sendika
binalarının silahla tarandığı ve bombalandığı bir ortamda, bir iĢçi sendikası, terör
karĢısında suskun kalamaz. Terör, dünyanın hemen her yerinde önce iĢçi haklarının
kısıtlanmasına yol açar Toplumu zorbalıkla korkutmayı ve sindirmeyi amaçlayan terör
eylemleri, en çok iĢçilere zarar verir. Kurbanlarının çoğunu da genellikle iĢçiler arasından
seçer. Bu eylemler hangi amaçla ve kim tarafından yapılırsa yapılsın, hangi kimliğe
bürünürse bürünsün, er yada geç demokratik hakların ve bu haklara en çok ihtiyaç duyan
emekçi kesimin çıkarlarını zedeler. Bu nedenle sendikalar demokrasiye ve barıĢçı
yöntemlere sımsıkı sarılmak ve terörün her biçimine karĢı çıkmak zorundadırlar. ĠĢte biz
de teröre bu amaçla karĢı çıkmıĢız. Bunun görevimiz ve hakkımız olduğuna inanıyoruz.
Sömürüye, baskıya ve teröre karĢı çıkmanın sadece sendikalar için değil, iĢçi sınıfı ve
tüm emekçiler için de görev olduğunu sanıyoruz. Böyle düĢündüğümüz içindir ki, iĢçi
sınıfının bu sorumluluğunu anlaması ve bilmesi gerektiğini belirtmiĢiz. Sömürüye,
baskıya ve teröre karĢı çıkmak suç olmadığına göre, üyelerimize, suç olmayan, üstelik
kendi yararlarına olan bir davranıĢı önermemiz de suç sayılamaz. onlara "sömürü, soygun
ve baskı yapın, terörist olun" demiĢiz.
Ġddianameye aktarılan son cümlede ise, yayımlanan bu broĢürde sorunlarımızın nasıl
değerlendirilmeye çalıĢıldığı ifade edilmiĢtir. Yani broĢürün sorunları ele alıĢ biçimi ve
üslubu belirtilmiĢtir. Bu yöntemin üç unsur taĢıdığı vurgulanmıĢtır.
1. Ülkemizin sosyo-ekonomik yapısının özelliğini bir an olsun akıldan çıkarmamak,
2. Sorunlara siyasal bir içerik kazandırmak,
3. Onları sınıfsal açıdan değerlendirmek.
Sayın Ġddia Makamının, bu unsurlardan muhtemelen 2. ve 3. göz önüne alarak, bizim
"bütün meseleleri iktidar ve düzen değiĢikliği" sorununa bağladığımız, sonucuna vardığı
anlaĢılmaktadır. Oysa gerek "SunuĢ" bölümünün tümünde, gerek Ġddianameye aktarılan
cümleler içinde iktidar ve düzen değiĢikliği gibi kavramlar mevcut değildir.Sorunlar
iktidar konusuna da bağlanmamıĢtır.Gerçi bir ülkedeki her türlü sorunun elbette ki siyasi
iktidarlarla ilgisi vardır.Siyasi iktidar ile ilgili olmayan bir tek ülke sorunu gösterilemez.
Zaten siyasi partiler ülke sorunlarını çözmek üzere iktidara gelirler, halk da onlara ülke
sorunlarını çözsün diye oy verir.Bunda yadırganacak bir taraf yoktur.Ancak, bahse konu
52
"SunuĢ" yazısında iktidardan da, düzen değiĢikliğinden de söz edilmemiĢtir.Sayın Ġddia
Makamı bir kıyas ve yorum yaparak, yahut bir tahminde bulunarak bu sonuca ulaĢmıĢtır.
Sayın Ġddia Makamının kıyas, telkin ve yorumlarına yol açan ibarelerinden biri
"sorunlara siyasal bir içerik kazandırma " ibaresidir.Sendikalar, iĢçilerin ekonomik,
sosyal ve kültürel hak ve çıkarlarını koruyup geliĢtirmek üzere kurulan
teĢekküllerdir.ĠĢçilerin ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarından biri de örneğin
ücrettir.Ücret konusu sadece kendi içinde ele alınsa bile,asgari ücret,iĢçinin
verimliliği,iĢletme karı memur maaĢları, vergi, sigorta primi,en az geçim indirimi,
ülkedeki fiyat düzeyi, enflasyon, ulusal ücret düzeyi gibi konular kendiliğinden gündeme
gelir.Bu sendikanın isteyeceği ücret zammını tayin ederken,yukarıdaki unsurları dikkate
almaması imkansızdır.Örneğin vergi ve sigorta primi kesintilerini yada enflasyonu göz
önüne almadan yapılacak bir ücret zammı talebi hayal bile edilemez.Oysa bu benzeri
konuların her biri, siyasi iktidarların izlediği ekonomik ve mali politikalar ile sıkı sıkıya
ilgilidir.Bu konuları ülkedeki genel ekonomik, teknolojik, mali ve siyasi etkenlerden
bağımsız olarak ele almanın fiilen olanağı yoktur.ġu halde ücret hakkında değerlendirme
yapacak olan herhangi bir kiĢi ya da kuruluĢ,ister istemez ülkenin genel Ģartlarını, izlenen
politikaları, iĢverenlerin karlılık durumlarını,enflasyona ve buna benzer sorunları da göz
önüne almak zorundadır.Yani ücret olgusunu siyasi bir boyut içinde değerlendirmek,
durumundadır. Aksi halde doğru ve anlamlı bir iĢ yapmıĢ olamaz. Çünkü ücret,
siyasetten bağımsız bir olgu değildir.
Tıpkı bunun gibi, çalıĢma süresi, yıllık izin hakkı, iĢ güvencesi, iĢçi sağlığı, sosyal
yardımlar, kıdem tazminatı gibi sıradan konular dahi, özünde siyasi nitelik taĢıyan
hususlardır.
Örneğin kıdem tazminatı konusunun, ülkedeki siyasi iktidarların izlediği politikalardan
bağımsız olduğunu söylemek hiç mümkün değildir. Zaten öyle olduğu içindir ki, hemen
her hükümet bu konulara kendi programında özel yer vermiĢ, her parti kendine özgü
çözüm yolları önermiĢ ve parlamentoda bu konular uzun uzun tartıĢılmıĢtır.Ücretlerin
kontrol altına alınması ya da özgür toplu pazarlık koĢullarında belirlenmesi, ülke içi
siyasal sorun olmak Ģöyle dursun, uluslararası mahiyette bir sorun olacak kadar
önemlidir.
ġu halde, iĢçileri ilgilendiren ortak sorunlar, zaten özünde siyasal sorunlardır.Ya da bir
baĢka ifade ile siyasal koĢullardan bağımsız olarak ele alınmayacak,
değerlendirilmeyecek ve çözümlenemeyecek sorunlardır.Bu, bizim irademizin ötesinde
objektif bir gerçektir.Biz siyasaldır desek de, demesek de bu sorunlar siyasetle iç içedir.
ĠĢte bu nedenle," sorunlara siyasi bir içerik kazandırmak" demek, o sorunları en geniĢ ve
en doğru bir biçimde ele almak, tüm yönleriyle incelemek ve çözüm yollarını da mevcut
gerçeklere göre tespit etmek demektir.Zaten kendisi siyasetle iç içe olan objektif bir
sorunu, siyasetten tümüyle bağımsızmıĢ gibi incelemek, bilim dıĢı, bilimdıĢı, hayali ve
sakat bir yöntemdir.Bizim bu türlü yanlıĢ bir yöntemi değil de, doğru ve bilimsel olan bir
yöntemi tercih etmemizin suçla bir ilgisi olamaz.Demokratik hukuk devletinde
yasalar,yurttaĢları yanlıĢ yapmaya zorlamaz, aksine doğru düĢünmeye özendirir. Bizim de
doğru ve haklı olanı aramaktan öte bir kaygı ve kasıntımız olmamıĢtır.
53
Sayın Ġddia Makamına göre suçluluğumuza kanıtmıĢ gibi gösterilen ibarelerden biri de,
"sorunları sınıfsal açıdan değerlendirmek" tir.
ĠĢçi sendikaları,yasalarımızda iĢçi olarak tarif edilen meslek mensuplarının üye olduğu ve
sadece onların hak ve menfaatlerini koruyan kuruluĢlardır.ĠĢçi Sendikalarına örneğin
esnaflar yada iĢverenler üye olamaz.ĠĢveren sendikaları da sadece iĢveren diye
tanımlanan kimselerin girdiği teĢekküllerdir.
Buralara da iĢçiler üye olamaz.
Gerek çağdaĢ sendikacılık anlayıĢı, gerek 274 sayılı Sendikalar Yasası,bu temel
düĢünceye dayanmaktadır.Günümüzde iĢçiler ve iĢverenler, toplumun baĢlıca iki
sınıfıdırlar.ĠĢçilerin bir sınıf teĢkil ettiği, kendi baĢına anlam taĢıyan objektif bir
gerçektir.ĠĢverenler de yine sosyolojik bakımdan bir sınıf oluĢtururlar.Her toplumda
sınıfların oluĢması ve varlığı kiĢilerin keyfi istek ve iradelerinden bağımsız olup,
toplumsal kanunlara tabidir.Sınıfları biz değil toplum yaratır.ĠĢte iĢçi sınıfı dediğimiz
sınıf da,toplumsal geliĢme sonucunda ortaya çıkmıĢ sosyolojik bir vakadır.
ĠĢçi sendikaları sadece iĢçilerin üye olduğu kuruluĢlar olduğuna göre ve her ülkedeki
iĢçilerin hepsine birden " iĢçi sınıfı " denildiğine göre, sendika sınıfsal bir örgüttür.
Çünkü onun çerçevesini ve muhtevasını oluĢturan Ģey, bir sınıfa mensup olup
olmamaktır.Örneğin bir " Spor Kulübü " sınıfsal olmayabilir. Bir " Yardım Derneği"nin
ya da bir Fikir Kulübünün sınıfsal olması da gerekmeyebilir. Fakat sendika yapısı gereği
ve yasal zorunluluk nedeniyle sınıfsal olmak zorundadır.
Sınıfsal olan bir kuruluĢun, yani belli bir sınıf temelinde kurulan bir örgütün bakıĢ açısı,
düĢüncesi, çabası ve faaliyet alanı da kuĢkusuz sınıfsal olacaktır.Yani kendisine vücut
veren sınıfın sorunlarıyla uğraĢacak, o sorunlara öncelik verecek ve ülke sorunlarına
kendi mensuplarının menfaatlerini gözeterek bakacaktır.Bunun tersini düĢünmek
sendikanın varlığını ve fonksiyonunu inkar etmek anlamına gelir.Bir spor kulübünün
ilgisi, faaliyet alanı ve bakıĢ açısı nasıl sportif ise, bir fikir kulübünün olayları
değerlendirmesi nasıl teorik-ideolojik ise, bir sendikanın tutum ve davranıĢı da sınıfsal
olmak durumundadır.
Nitekim, iĢveren sendikaları dünyada ve ülkemizde olup biten bütün olayları, kendi
mensuplarının ve iĢveren (sermaye) sınıfının çıkarları görüp değerlendirmektedir.Bu
gayet tabii bir durumdur.
Tıpkı onlar gibi iĢçi sendikasının da ülke ve iĢçi sorunlarını iĢçi açısından yorumlaması,
elbette doğaldır.Zaten çoğulcu ve demokratik toplum olmak demek de budur. ĠĢverenlerin
iĢveren gibi, iĢçilerin de iĢçi gibi düĢünmediği bir toplum, geri bir toplumdur. ÇağdaĢ
uygarlık düzeyine ulaĢmanın yolu, her kiĢinin, her meslek grubunun ve her sınıfın kendi
gerçek kimliği ile ortaya çıkmasına bağlıdır. Sahte çarpıtılmıĢ veya gizlenmiĢ toplumsal
eğilimler ile çağdaĢ uygarlık düzeyine ulaĢılmaz. GörüĢ ve niyetler ne kadar açık ve ne
kadar samimi bir biçimde ifade edilirse, demokratik ulusal irade de o kadar gerçekçi ve
sağlam belirlenmiĢ olur. Ulusal iradenin en doğru ve gerçeğe en uygun Ģekilde ortaya
çıkması, ulusu oluĢturan toplum kesimlerinin kendi görüĢ ve isteklerini olduğu gibi
ortaya koyabilmelerine bağlıdır. Ġki yüzlü ya da bilinçsiz eğilimler, ulusal iradeyi
54
sakatlandığı gibi ulusun demokratik bütünlüğünü de sarsar. Toplumda keĢmekeĢ doğar.
Toplum kesimlerinin kendi görüĢlerini ve isteklerini olduğu gibi ortaya koyamaması veya
komploculuğa yol açar. Biz entrika ve komploculuktan değil, çoğulcu ve katılımcı
demokrasiden yana olduğumuz için, ulusal birliğin ancak açıklık ve demokratlıkla
sağlanabileceğine inandığımız için, elbette sorunlara sınıfsal açıdan bakmaya çalıĢtık.
Sorunları sınıfsal açıdan değerlendirmiĢ olmamız, iĢçi sınıfına olan saygımızın yanısıra,
ulusal iradeye, ulusumuza ve demokrasiye olan inancımızın da bir gereğidir. ĠĢçisi
iĢveren gibi, iĢvereni iĢçi gibi, memuru esnaf gibi, esnafı köylü gibi, düĢünen ya da öyle
görünen bir toplumla ulusal bir birlik sağlanamaz. Ulusal birliğin ve demokratik barıĢın
yolu, sınıfsallıktan geçer. Kendi hak ve menfaatlerini bilmeyen bir sınıf, ulusal çıkarları
hiç bilemez ve kollayamaz. Kendisine hayrı olmayan bir toplum kesiminin ulusa hiç
hayrı dokunamaz. Oysa demokrasi rejim, ne istediğini bilen bildiğini ifade eden bilinçli
yurttaĢların varlığına bağlıdır. Aksi halde demokrasi yıkılmakla kalmaz, ulusal birlik de
parçalanır.
Bizim demokrasinin yerleĢmesini ve ulusal birliğin sağlam temeller üzerinde
sağlanmasını istemekten baĢka bir kastımız ve amacımız yoktur. "Olayları sınıfsal açıdan
değerlendirmek" ifadesi de bu anlayıĢ içinde kullanılmıĢtır.
II-BAZI KELĠME VE DEYĠMLERĠN TÜZÜK METĠNLERĠNDEN ÇIKARILMASI
HERHANGĠ BĠR SUÇLAMAYA KANIT GÖSTERĠLEMEZ
Ġddia Makamının tüzüklerimizle ilgili suçlamalarına savunmanın baĢlarında yanıt
vermeye çalıĢmıĢtım.Ġddia Makamı tüzüklerimizde mevcut olan ifadeleri suçlamakla
yetinmemiĢ, tüzüklerden çıkarılan yani mevcut olmayan bazı kavramlar için de suçlama
getirmiĢtir.Gerçekten de, Ġddia Makamı GENEL-Ġġ Sendikasının tüzüklerde yaptığı
değiĢikliklere iddianamede geniĢ bir yer vermiĢ ve GENEL-Ġġ'e yönelttiği suçlamaları
tüzük değiĢikliği ile kanıtlamaya çalıĢmıĢtır.Bu amaçla sendikanın 1968,1972,1978 ve
1980 yıllarında kabul edilen tüzüklerinin bazı maddeleri iddianameye aynen aktarılmıĢ,
bu maddeler arasında kıyaslamalar yapılmıĢ ve böylece sendikanın illegal bir örgüt
olduğu, sendikanın zaman içinde proletarya diktatörlüğünü sağlayacak Ģekilde nitelik
değiĢtirdiğini öne sürmüĢtür.
Suçlamalar ġöyledir:
1.1968 tarihli tüzükte MĠLLĠYETÇĠLĠK ilkesi yer aldığı halde, 1972 tarihli Tüzüğün 3.
maddesinde bu ilkeye yer verilmemiĢtir.Bu da Sendikanın Marksizmin gereği olarak
enternasyonalizme geçtiğinin bir delilidir.(Ġddianame, sayfa38).
2. 1968 tarihli Tüzükte KOMÜNĠZM ile mücadele hedef alındığı halde,1972 tarihli
Tüzüğün 3. maddesinden bu ifade çıkarılmıĢtır.Bu ise sendikanın komünizmin
gerçekleĢtirilmesi hedefine yöneldiğini göstermektedir.(Ġddianame, sayfa 38)
55
3. 1968 ve 1972 tarihli Tüzüklerde yer almayan "ĠĢçi sınıfı bilimine dayalı genel eğitimin
yaygınlaĢtırılması" ilkesi, 1978 ve 1980 tüzüklerinde konulmuĢtur.Bu ise sendikanın
Marksist-Leninist militan yetiĢtirerek sınıf tahakkümü kurmaya ve müesses nizamı
devirmeye yöneldiğinin delilidir.Çünkü iĢçi sınıfı bilimi demek, komünizm
demektir.(Ġddianame, sayfa 38)
4. 1968 tarihli Tüzüğün 36. maddesinde "Partilerüstü politika" ilkesinin izleneceği
belirtildiği halde, 1972 yılında bu ilkeden vazgeçilerek CHP'nin desteklediği ve ayrıca
kendi amacına ulaĢmak için bazı üyelerini milletvekili seçtirerek çok sayıda taviz
kopardığı öne sürülmektedir.( Ġddianame, sayfa 39).
5. GENEL-Ġġ Sendikası 1980 yılında Tek Tip Tüzüğü benimsemiĢ, böylece de illegal bir
örgüt olarak aĢama kaydetmiĢtir.(Ġddianame, sayfa 31,37,38,56).
ĠĢte Sayın Savcının tüzükler konusunda öne sürdüğü iddialar ve bu iddiaların kanıtları
bunlardır.Bütün bu değerlendirmeler yapılmadan önce ise sayın savcı daha baĢtan Ģu
yargıya ulaĢmaktadır:
"GENEL-Ġġ Sendikasının kuruluĢundan, 12 Eylül 1980 tarihinde faaliyetlerine son
verilmesine kadar, kabul edip uyguladığı ana tüzükler incelendiğinde önce münhasıran
iĢçilerin yaĢam Ģartlarının geliĢtirilmesinin hedef alınmıĢ olmasına rağmen sonradan
devletin anayasal düzeninin yıkılmasının hedefine yönelik faaliyetler içene girildiği ve
tüzüklerde o yönde tadilat yapıldığı, sendikal hak ve faaliyetler göstermek için kurulmuĢ
olan teĢekkülün nasıl siyasal iktidarın ele geçirilmesini ve proletarya diktotaryası
kurulmasını amaç edinen legal görünüm altında illegal görünüm altında illegal
faaliyetlerde bulunan yasa dıĢı bir kuruluĢ haline dönüĢtüğü görülebilir" (Ġddianame,sayfa
31)
Sayın savcının genel ve soyut suçlaması iĢte budur.
Bütün bu suçlamalara tek tek yanıt vermek ve Sayın Savcının somut gerçeklere bile ters
düĢen iddialarının yanlıĢlığı ortaya koymak istiyoruz.
MĠLLĠYETÇĠLĠK ĠLKESĠ TERK EDĠLMĠġ MĠDĠR ?
Yukarıda da belirtildiği üzere sayın savcı, 1972 yılında terk edildiğini, böylece de 1972
yılından itibaren Genel-ĠĢ'in Marksizmin gereği olarak enternasyonalizme yöneldiğini
iddia etmektedir.
1968 tarihli tüzükte, çıkarıldığı öne sürülen MĠLLĠYETÇĠLĠK ilkesi Ģu Ģekilde yer
almaktaydı:
" Madde 3- AMAÇ :
Türkiye Genel Hizmetler ĠĢçileri Sendikası aĢağıdaki temel amaçların
gerçekleĢtirilmesinde, Anayasamızdaki sosyal ve iktisadi haklardan kuvvet alıp, sendika
ve insan hakları temeline dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti içinde
56
FAġĠZM-KOMÜNĠZM-GERĠCĠLĠK-YOLSUZLUK-CEHALET ve ADALETSĠZLĠĞE
karĢı mücadele ilk görevlerinden sayar.
Türk iĢçi hareketlerinin genel prensipleri içinde, insan haklarına, milliyetçilik-demokrasi,
sosyal adalet ilkelerine, Anayasa, Atatürk idaresine bağlı kalmak Ģartıyla devlet, vilayet,
belediye hizmetlerinde,özel idare ve kamu kesimi olsun veya olmasın iĢkolu veya iĢkolu
gösterilmeyen veya mahallinde sendikası bulunmayan iĢyerlerinde çalıĢan iĢçileri
teĢkilatlandırmak, aynı ideal etrafında toplanmak"
1972 tarihli tüzüğün değiĢik 3. maddesi ise Ģu Ģekilde düzenlenmiĢti.
"Madde 3- AMAÇ:
Gücünü ve kaynağını Cumhuriyet anayasasının sosyal, ekonomik ve siyasal hak ve
özgürlüklerinden alan Türkiye Genel Hizmetler ĠĢçileri Sendikası çalıĢan insanlarımızın
tümünün her mutluluğa eriĢmesi imkanını milli, laik, sosyal, demokrat bir hukuk devleti
düzeninde gören iĢçilerin toplandıkları bir dayanıĢma kuruluĢudur.
Ġnsan emeğini en kutsal değerlerin baĢında sayan Genel-ĠĢ toplumumuzun çağdaĢ
dünyanın uygarlık seviyesine çıkarabilmesi için hızlı ve dengeli bir kalkınma çabasına
ihtiyacımız olduğu inancındadır. Bunun için de çağımızın geçerli kültür, teknoloji ve
ekonomi değerlerinin ıĢığında, ülkemizin yapısal ve sosyal değiĢiklikler yapması
gereğinin ve bu hedefe ulaĢmak için de Türk iĢçi hareketine büyük görevler düĢtüğünün
bilinci içindedir."
Ġddia Makamı 1968 ve 1972 tarihli tüzüklerin 3. maddelerini birbirileriyle kıyaslandıktan
sonra, MĠLLĠYETÇĠLĠK ilkesini tüzükten çıkardığımızı ve böylece de Marksizmin
gereği olarak enternasyonalizme yöneldiğimizi öne sürmektedir.
Ġlk bakıĢta da görüldüğü üzere 1968 tarihli tüzük ile 1972 tarihli tüzüğün amaç baĢlıklı 3.
maddeleri kelime ve cümle kuruluĢu bakımından birbirileriyle uzaktan yakından
benzerliği olmayan bir biçim ve tertip içinde düzenlenmiĢtir.Muhtevaları farklı
olmamakla birlikte, lafızları tamamen farklıdır.Bu denli farklı Ģekilde tertip edilmiĢ iki
metnin birbiriyle kıyaslanması ve bir tek sözcüğün ikincisinde yer almaması nedeniyle
suçlama yöneltilmesi, sadece hukuk kurallarına aykırı olmakla kalmaz, dilbilgisi kuralları
bakımından da imkansızdır.Ġki metin arasında kelimeler ve cümleler bakımından teknik
olarak, yani biçimsel olarak hiçbir benzerlik yoktur ki, bir tek sözcüğün ikincisinde yer
almamıĢ olması baĢlı baĢına bir kıyaslama imkanı yaratmıĢ olsun. Bu nedenle Sayın
Savcının kıyas ve yorum biçimi dilbilgisi ve mantık kurallarıyla çeliĢki içindedir.
Öncelikle Ģunu belirtelim ki;
1968 tarihli tüzükte yer alıp da 1972 tarihli tüzükte bulunmayan tek sözcük "
milliyetçilik" de değildir.Örneğin "FaĢizm", "komünizm", "gericilik", "cehalet",
"yoksulluk"," adaletsizlik " gibi sözcüklerin yanı sıra, "Ġnsan Hakları", "demokrasi ve
sosyal adalet ilkelerini" ve "Atatürk idaresine bağlı kalmak" deyimleri de aynı Ģekliyle
muhafaza edilmiĢ değildir.Bu sözcükler ve deyimlerde farklı biçimde düzenlenmiĢtir.ġu
57
halde iddia makamının suçlama yöntemine sadık kalırsak Ģu sonuçlara ulaĢmamız
gerekecektir.
a) 1968 tarihli tüzükten " insan hakları" deyimi çıkarıldığına göre GENEL-Ġġ insan
haklarına karĢıdır.
b) 1968 tarihli tüzükten "demokrasi ve sosyal adalet ilkeleri" ne ve "Atatürk idaresine "
bağlılık çıkarıldığına göre, GENEL-Ġġ demokrasiye, sosyal adalet ve Atatürk idaresine
karĢıdır.
c) 1968 tarihli tüzükte faĢizme, komünizme, gericiliğe, cehalete, yoksulluğa ve
adaletsizliğe karĢı olunduğu halde yeni tüzükte bu sözcükler hiç yer almadığına
göre,GENEL-Ġġ, cehalete, yoksulluğa, adaletsizliğe ve gericiliğe taraftardır.Çünkü 1972
tarihli tüzükte bunlara karĢı olduğunu söylememiĢtir.
ĠĢte sayın iddia makamının yorum ve kıyas mantığı bizi bu sonuçları çıkarmaya
zorlamaktadır.Bu sonuçların mantık kurallarıyla, gerçeklerle ve insanlığın asırlardır
kazandığı bilimsel miras ile bağdaĢan hiçbir yönü olmadığı gün gibi ortadadır.Bir
kuruluĢun tüzüğünden "faĢizme ve komünizme karĢı olduğu hususunu" çıkardı diye
"faĢizmi ve komünizmi" istediği sonucuna ulaĢmak nasıl imkansız ve üstelik de temelsiz
bir iddia ise, "milliyetçilik" sözcüğüne yer verilmemiĢ diye, o kuruluĢu Marksist
enternasyonalist olarak nitelemek aynı ölçüde temelsiz bir iddiadır.Bir kiĢi yada kuruluĢ
aynı anda hem "faĢist" hem de " komünist" sayılamayacağına göre, "milliyetçilik"
sözcüğünün yer almamıĢ olması da Enternasyonalizmin kanıtı Ģeklinde gösterilmez.
Ġddia Makamı GENEL-Ġġ'i suçlarken Tüzükte yer alan bir düĢünce veya sözcüğü kanıt
olarak göstermektedir.Gösterilen kanıt "var olan","mevcut olan" ile ilgili değildir.Tam
tersine "yok" olan , bulunamayan ile ilgilidir.Askeri savcılık bizi tüzüğümüzde "Marksist
enternasyonalizm" ilkesi var diye değil, "milliyetçilik" ilkesi yok diye
suçlamaktadır.Bilebildiğimiz kadarıyla, bir sendikanın hangi sözcük yada deyimlerin
bulunacağını gösteren ve "milliyetçilik" ilkesi yoksa, o tüzük Marksist
enternasyonalisttir, diye hüküm getiren hiçbir hukuki belgemiz bulunmamaktadır.
ġu halde Sayın Ġddia Makamı, bizi dıĢ aleme yansımıĢ bir irademizden ötürü değil, "fiil
yokluğundan " ötürü itham etmektedir.Bu türlü bir suçlamanın Ceza Hukukunda yeri
olmadığı açıktır.
Sayın Ġddia Makamı, sadece yorum ve kıyaslama mantığı açısından yani suçlama
yöntemi bakımından değil, "milliyetçilik ilkesinin" çıkarıldığı ve 1972 tarihli tüzükte yer
almadığı yolundaki iddiasında da haklı değildir.Çünkü 1972 tarihli tüzüğün 3.
maddesinde, tıpkı Anayasamızdaki düzenleme biçiminde olduğu gibi,".... milli .... devlet"
deyimi kullanılmıĢ (Madde 3, paragraf2), aynı maddenin 8. fıkrasında "Tür iĢçi
hareketinin ortak görüĢü olarak kabul edilen 24 ilkenin uygulanmasını desteklemek, bu
ilkelerin fikrini yaymak ve bunun için çaba harcamak" iĢini amaçları arasına koymuĢ,
yine 1972 tarihli tüzüğün 55. maddesinde "Atatürk devrimlerini ret ve inkar edenlere"
karĢı olduğunu belirtmiĢtir. Söz konusu 24 ilkenin 1. maddesi "Türk milletinin ekonomik
58
ve sosyal sorunlarının bir bütün olduğunu" vurgulamaktadır. Eğer bu anlayıĢ
"milliyetçilik" ilkesini içermiyorsa, "Atatürk devrimlerini ret ve inkar edenlere" karĢı
olmak fikri içinde "milliyetçilik" ilkesine yer bulunmuyorsa," milli devlet" kavramı
"milliyetçilik ilkesi"ni ifade etmeyecek Ģekilde anlaĢılıyorsa,Sayın Ġddia Makamının
"milliyetçilikten" ne kastettiğini kavrayabilmemiz imkansızdır.Milli devlet ilkesini
tüzüğe koyan, " Türk milletinin ekonomik ve sosyal sorunlarını bir bütün olarak" gören
ve Atatürk devrimlerine sahip çıkmayı tüzüksel bir görev sayan bir sendika'nın Marksist
enternasyonalizm ile suçlaması, anlaĢılır bir Ģey değildir.Sayın Ġddia Makamı
tüzüğümüzün her satırına,18 yıllık faaliyetlerimizin her parçasına en bilinçli, en doğru ve
en çağdaĢ biçimde yansımıĢ bulunan bir anlayıĢımızı, ne anlama geldiğini anlatmakta
güçlük çektiğimiz bir yöntemle yok farz etmektedir. Bizzat tüzükte yer alan ifadelerde
bile ters düĢen bu iddia da temelsiz ve hayal ürünüdür.
"Milliyetçilik" sözcüğünün 1968 tarihli tüzükte bulunup da 1972 tarihli tüzükte
bulunması nedeniyle iddia makamının yönelttiği tüzükte bulunmaması nedeniyle iddia
makamının yönlettiği suçlamanın ne denli ağır ve haksız bir esasa dayandığını göstermek
için Türkiye Cumhuriyeti Anayasalarından örnek vermek isteriz. Bilindiği gibi 1924
Anayasasının 2. maddesinden "Milliyetçilik" sözü çıkarıldı ve yerine " milli devlet"
deyimi kullanıldı.Bu değiĢikliğin niçin ve hangi kaygılarla yapıldığı, doğru veya yanlıĢ
olduğu ayrı bir konudur.Ancak Ģurası bir gerçektir ki 2. maddesinden " milliyetçilik" sözü
çıkarıldı diye 1961 Anayasasını Marksist enternasyonalizme yönelmekle suçlamak akıl
karı değildir.Zaten bugüne kadar da hiç kimse böyle bir asılsız iddiada bulunmamıĢtır.
Diğer yandan " milliyetçilik" kavramı artık günümüzde tek bir anlayıĢı ifade eden,
herkesin anlamında birleĢtiği bir kavram olmaktan çıkmıĢtır. Dolayısıyla uluorta
kullanılacak bir sözcük değildir. Bugün bu dünyada bu sıfatı kullanan siyasi hareketler
birbirinden farklı görüĢlere sahip oldukları gibi, aynı kavramın daha eski dönemlerdeki
kullanımı ile günümüzdeki kullanımı da birbirinden epeyce farklıdır. Aynı kavram
konusunda ülkemizde de 80 yılda yoğun tartıĢmalar yapılmıĢtır. Örneğin Turancılık, PanTürkizm,," Milliyetçi Hareket" gibi milliyetçilik anlayıĢlarıyla, Atatürkçü milliyetçilik
birbirine taban tabana zıt kavramlardır. Atatürk, ırkçılığa, ümmetçiliğe, bölgeciliğe
bölücülüğü, bencil ve mağrurane milliyetçiliğe, Pan-Ġslamizme,Pan-Türkizme ve
Turancılığa kesinlikle karĢıdır.Atatürk milliyetçiliği,"Misak-ı Milli" temeline oturan
"Tam Bağımsızlık" ülküsüne dayanır.O, çağdaĢ ölçülere uygun ve modern bir
milliyetçilik anlayıĢının mimarıdır. Emperyalizme ve kapitalizme karĢı, mazlum ulusların
onur ve çıkarını koruyan bir yurtseverliğin temsilcisidir. Kendine milliyetçi sıfatını
yakıĢtıran öteki görüĢlerle uzak yakın hiçbir bağı yoktur. Nitekim ulusal kurtuluĢ
savaĢımızda Mustafa Kemal'in safında çarpıĢanlara Turancılarla karıĢtırılır
endiĢesiyle,"milliyetçi" değil "millici" denilmiĢtir.Bu konuda, yani, Atatürk'ün
milliyetçilik anlayıĢı ile ırkçı, fanatik, bölgeci, yayılımcı ve bencil milliyetçilik akımları
arasındaki fark konusunda, 1973 yılında Genel Kurmay BaĢkanlığının,Cumhuriyetin 50.
yılı nedeniyle yayımladığı, " Türk Tarihi, Silahlı Kuvvetleri ve Atatürkçülük" isimli
kitabın 302-308 nolu sayfalarında ayrıntılı açıklamalar yapılmıĢtır.Kitabın bu konudaki
ana fikri Atatürk'ün milliyetçilik anlayıĢının öteki anlayıĢlarından farklı olduğu ve " tam
bağımsızlık" temeline dayandığıdır.
59
Nitekim bizzat Atatürk Ģunları söylemiĢtir:
"Vakıa bize milliyetçi derler. Fakat biz, öyle milliyetçileriz ki, bizimle iĢbirliği eden
bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz.Onların bütün milliyetlerinin gereğini
tanırız.Bizim milliyetçiliğimiz herhalde bencil ve mağrurane bir milliyetçilik değildir"
(Söylev ve Demeçler, C.I.sayfa 101)
Atatürk Türk Milletini Ģöyle tarif etmiĢtir:
"Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir." (Prof.Dr.Afet Ġnan,
Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazmaları, sayfa 351). Görüldüğü gibi
Atatürk'ün milliyetçilik anlayıĢı bölgeciliği ve ırkçılığı reddeder.
Atatürk Turancılık konusunda Ģöyle demiĢtir:
"Büyük ve hayali Ģeyler yapmadan, yapmıĢ gibi görünmek yüzünden, bütün dünyanın
düĢmanlığını, garazını, kinini ve memleketin ve milletin üzerine çektik.
Pan-Türkizm yapmadık, yapıyoruz, yapacağız dedik ve yine öldürelim dediler.Bütün
dava bundan ibarettir. Bütün cihana korku ve telaĢ veren kuruntu, bundan ibarettir. Biz
böyle yapmadığımız kuruntular üzerinde konuĢursak, düĢmanlarımızın sayısını,
üzerimize olan baskısını arttırmaktansa, tabii hale, meĢru hale dönelim, haddimizi
bilelim.Onun için Efendiler, biz hayat ve bağımsızlık isteyen bir milletiz ve yalnız ve
ancak bunun için canımızı veririz." (Söylev ve Demeçler C.I,sayfa 199-201, TBMM'ni
açıĢ konuĢması, 1921).
Atatürk'ün söylev ve demeçlerinde ifadesini bulan bu milliyetçilik anlayıĢı uzun yıllar
ülkemizde geçerliliğini ve saygınlığını korumuĢ, milliyetçilik denince Atatürk'ün çağdaĢ,
barıĢçı, bağımsızlıkçı ve modern milliyetçiliği anlaĢılmıĢtır. Zaman zaman ırkçı, fanatik
ve Turancı milliyetçilik eğilimleri boy göstermiĢse de bunlar, her seferinde geri plana
atılabilmiĢtir. Ayrıca 1961 Anayasası, Atatürkçü milliyetçiliği ayrıntılı bir Ģekilde
tanımlamıĢtır. "BaĢlangıç" bölümünde belirtilmiĢtir. 1970'lere kadar "milliyetçilik"
konusunda da ciddi bir kavram kargaĢası doğmamıĢ, bu kavramdan hep, Atatürk'ün
benimsediği ve Anayasamızda da ifadesini bulan modern milliyetçilik anlaĢılmıĢtır. ĠĢte
GENEL-Ġġ herkesçe kabul gören ve Türkiye Cumhuriyetine Ģekil veren bir ilke olarak
"milliyetçilik" ilkesine 1968 tüzüğünde yer vermiĢtir.
Ancak 1970'lerden itibaren milliyetçilik kavramı yeniden tartıĢma konusu haline
gelmiĢ,eski ve gerçek anlamından farklı Ģekilde anlaĢılıp kullanılmaya baĢlanmıĢ ve
giderek tam bir kargaĢa doğmuĢtur.Atatürk'ün en yakın dava ve fikir arkadaĢı Ġsmet
Ġnönü, "milliyetçilerin düĢmanı" diye suçlanabilmiĢ, onun 1940'larda Turancılara karĢı
yürüttüğü mücadele "milliyetçiliğe karĢı mücadele" gibi takdim edilmiĢ, böylece
milliyetçilik, ırkçılık ve Turancılık anlamında kullanılmaya baĢlanmıĢtır.Yakın
tarihimizin son 15 yılındaki siyasal olayları anımsamak, milliyetçi sözcüğünün kimler
tarafından ve ne maksatla kullanıldığını anlamaya yetecektir.O kadar ki, aynı tartıĢma
1982 Anayasası hazırlanırken bile sürdürülmeye çalıĢılmıĢ.DanıĢma Meclisinin bazı
üyeleri "Atatürk Milliyetçiliği" deyiminin tasarıdan çıkarılarak yerine "Türk
Milliyetçiliği" deyiminin konulmasını önermiĢlerdir.Hatta bu üyelerden birisi "Atatürk
60
Milliyetçiliği" diye bir milliyetçilik olmayacağını iddia etmiĢtir.KuĢkusuz bu önerilerin
tümü reddedilmiĢtir.
ĠĢte GENEL-Ġġ Sendikası hepsini tek tek belirtmeye gerek duymadığımız bu büyük
kavram kargaĢası nedeniyle, hiçbir yanlıĢ anlamaya meydan vermeyecek bir Ģekilde ve
ırkçı, fanatik yani Ģoven bir milliyetçilik anlayıĢının tuzağına düĢmemek amacıyla, 1972
tüzük değiĢikliğinde bu ve benzeri tabirlerle yer verilmemiĢtir.Anayasanın 2. maddesinde
ifadesini bulan "Milli Devlet" kavramı kullanılmıĢtır.
Olayın aslı budur.Yoksa Sayın Ġddia Makamının iddia ettiği gibi amacı Marksist
enternasyonalizme yönelmek değildir.Böyle bir Ģeye ne niyetlenmiĢtir, ne de aklından
geçirmiĢtir.Bu konudaki temel endiĢesi, kendisine "milliyetçi" sıfatını yakıĢtıran ve
milliyetçiliği tekeline almaya çalıĢan bir siyasi hareket ile aynı paralelde görünmemek
olmuĢtur.Bunda da son derece haklı ve isabetli olduğu sadece bugünkü gerçekler
açısından değil 80 yıllık tarihimizin gerçekleriyle de kanıtlanmıĢtır.
Ġddia Makamı GENEL-Ġġ'i 1974-1980 yılları arasındaki eylemleri nedeniyle suçlandığını,
iddianamenin bu dönem için hazırladığını 56. sayfada belirtmektedir. Oysa, yine Sayın
Savcı 38. sayfada GENEL-Ġġ'in 1972 tarihinde "milliyetçilik" ilkesini tüzükten çıkarmak
suretiyle "Marksist enternasyonalizme" geçtiğini öne sürmektedir. ġu halde GENEL-Ġġ
1972 yılından itibaren suç iĢlemeye baĢlamıĢtır.Böyle bir iddianın doğru olup olmadığını
yukarıda belirtmeye çalıĢtık.Ancak eklenmesi gereken husus vardır.Sayın Ġddia Makamı
GENEL-Ġġ'in 1972 yılında yani 14 yıl önce Marksist enternasyonalizme geçtiğini öne
sürdüğüne göre, o tarihteki ve daha sonraki tüm savcılar, emniyet görevlileri, ÇalıĢma
Bakanlığı yöneticileri ve hükümet yetkilileri bu "suçu" görmezden gelmiĢ, göz yummuĢ
ya da örtbas etmiĢtir.Çünkü tüzük gizli bir belge olmayıp Emniyet Müdürlüklerine,
Mahkemelere, Bölge ÇalıĢma Müdürlüklerine ve ÇalıĢma Bakanlığına ibraz edilen, kitap
halinde bastırılıp dağıtılan, gizlisi saklısı olmayan bir belgedir. Bu belge hakkında
Ģimdiye kadar hiçbir ceza davası açılmadığı gibi,ÇalıĢma Bakanlığı'ndan da bir düzeltme
uyarısı gelmiĢ değildir. Sendika tüzel kiĢiliği 1972'den 1978'e kadar bu tüzükle vücut
bulmuĢ, yönetilmiĢ ve temsil edilmiĢtir. Bu durum da demek ki,GENEL-Ġġ sendikası
iddia makamına göre suç teĢkil eden bir tüzükle yönetilmiĢ ve dolayısıyla bizatihi kendisi
"suçlu" bir örgüt olarak 6 yıl yaĢamıĢtır.Ve bunu da iddia makamının 1982 yılındaki
keĢfinden önce hiç kimse fark edememiĢtir.
Anayasa ve kanunlarla yönetilen bir devlet düzeninde, böyle bir olasılığın değil
gerçekleĢmesi, düĢünülmesi bile korkunçtur.Türkiye Cumhuriyeti, dünü ile bugünü
birbirinden kopuk, geçmiĢini inkar eden ve daha önceki yasal düzenlemeleri ve devlet
etkinliklerini bir çırpıda ortadan kaldıran bir devlet değildir.60. kuruluĢ yılını
kutladığımız Cumhuriyet idaresi, sürekli, kalıcı ve geçmiĢi ile geleceği tam bir bütünlük
teĢkil eden, çağdaĢ bir hukuk devletidir.T.C.yurttaĢları bunu böyle bilerek hareket
ederler. Yoksa dün suç sayılmayan bir eylem yarın suç teĢkil edecekse, hiç kimse
geleceğe güvenle bakamaz, hatta bugünkü bireysel ve toplumsal etkinliklerini gönül
huzuru içinde yapamaz. Yasalar, yurttaĢlara güvence vermek için vardır.Eğer bu güvence
söz konusu değilse, yasaların değil keyfi ve kiĢisel emirlerin hüküm sürdüğü bir kamu
düzeni içindeyiz demektir.Anayasa ve yasalarımıza ters düĢen böyle bir devlet anlayıĢı
61
asla gerçek değildir, gerçek olamaz.Buna ne 1961 Anayasası, ne 1982 Anayasası, ne de
ulusal Cumhuriyet ve devlet bilincimiz cevap verir.
Sonuç olarak, GENEL-Ġġin 1972 tarihli tüzüğünde “milliyetçilik” sözcüğü yer almadı
diye bizi Marksist enternasyonalizme geçmekle suçlayan iddia makamının tüm iddiaları
hayal ürünüdür.
Bu iddia, gerçeklere dayanmayan, bizim kasıt ve amacımızla bağdaĢmayan, yasalarımıza,
bilime ve mantık kurallarına ters düĢen bir iddiadır.Biz dün olduğu gibi bugünde ,
ulusumuzun yücelmesi,bağımsızlığını koruması, ülkemizin kalkınması ve milli,
demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti içinde üyelerimizin haklarının korunarak
Demokratik Cumhuriyetimizin güçlenmesi uğrunda çalıĢmıĢ olan, her türlü bölgeciliğe,
ümmetçiliğe, ırkçılığa , Ģoven yani fanatik milliyetçiliğe, maceracılığa ulusal özellikleri
inkar eden kozmopolitizme ve yabancı tahakküme karĢı çıkmıĢ olan çağdaĢ, barıĢçı,
bağımsızlıkçı, birleĢtirici ulusal iradeci ve yüzde yüz yerli bir yurtseverlik anlayıĢının
sahipleriyiz. BaĢka bir ulusu hor görmediğimiz gibi, hak ve çıkarlarımıza tasallut eden
saldırgan ve emperyalist güçlerin de kesinlikle karĢısındayız.Ulusal onur ve özgürlük
bizim için her Ģeyden üstündür. Bu anlayıĢ ve inançlarımızın da suç olmadığına
inanıyoruz.
"ANTĠ-KOMÜNĠZM" BAġKA ġEY-KOMÜNĠST OLMAMAK BAġKA BĠR ġEYDĠR.
1968 yılında uygulanan Tüzükte komünizmin mücadele edilen hedefler arasında yer
almasına mukabil, müteakip tüzüklerde komünizmin mücadele hedefleri arasında
gösterilmesi bir yana, açıkça olmasa bile komünizmin gerçekleĢtirilmesi, hedefine
yönelindiği ve bu yönde özellikle eğitim faaliyetlerine ağırlık verildiği görülmektedir.(
Ġddianame, sayfa 38).
Yukarıda 1968 tarihli tüzük ile 1972 tarihli tüzüğün, konumuza iliĢkin bölümleri aynen
aktarılmıĢ ve milliyetçilik ilkesinin çıkarılması hususu ayrıntılı olarak açıklanmaya
çalıĢılmıĢtır.Ġddia Makamı, tıpkı milliyetçilik ilkesinin çıkarılması konusunda öne
sürdüğü suçlamayı, komünizm sözcüğünün çıkarılmasında da tekrar etmektedir.Kıyas ve
yorum mantığı her ikisinde de aynıdır. Denilmektedir ki , siz madem ki "komünizmle
mücadele" deyimini tüzükten çıkardınız, öyleyse komünistsiniz.
Halbuki 1968 tarihli tüzükten sadece KOMÜNĠZM sözcüğü çıkarılmıĢ değildir.Söz
konusu 3. madde baĢtan sona yeniden düzenlenmiĢtir.Eğer 1968 tarihli tüzüğün 3.
maddesi aynen korunup, sadece "KOMÜNĠZM" sözcüğü kaldırılmıĢ olsaydı, belki o
zaman iddia makamının iddialarını tartıĢmaya imkan verebilecek bir durum doğabilirdi.
Bir suç olup olmadığı ancak o zaman belki incelemeye değer bir konu olabilirdi. Oysa
gerçekte böyle bir durum yoktur.
Dolayısıyla iki madde metnini sadece bir tek sözcük itibariyle biribiriyle kıyaslamak ve
buradan hareketle de suç izafe etmek mümkün değildir.
Sözü edilen sözcüğün yer aldığı cümle Ģudur:
62
" Madde 3-Türkiye Genel Hizmetler ĠĢçiler Sendikası aĢağıdaki temel amaçların
gerçekleĢtirilmesinde, Anayasamızdaki sosyal ve iktisadi haklardan kuvvet alıp, sendika
ve insan hakları temeline dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti içinde
FAġĠZM-KOMÜNĠZM-GERĠCĠLĠK-YOKSULLUK-SEFALET-CEHALET ve
ADALETSĠZLĠK' le mücadele etmeyi ilk görevlerinden sayar."
1972 tarihli Tüzükte bu cümle mevcut değildir.Ġddia makamı bu cümle içinde mücadele
edilecek hedef diye gösterilen 7 sözcükten sadece birisini seçmekte ve sadece bunun yeni
tüzükte yer almamıĢ olması yüzünden suçlama yöneltmektedir.Oysa aynı düĢünceden
yola çıktığımız taktirde, GENEL-Ġġ'in, FaĢizm-Gericilik-Yoksulluk-Sefalet-Cehalet ve
Adaletsizlik sözcüklerini çıkarmıĢ olması nedeniyle da suçlanması gerekirdi.O zaman
Genel-ĠĢ'in FAġĠZM' i,GERĠCĠLĠĞĠ, YOKSULLUĞU, SEFALETĠ, CEHALETĠ, ve
ADALETSĠZLĠĞĠ gerçekleĢtirmeye yöneldiğini de iddia etmek icap ederdi.Çünkü 1972
tarihli Tüzükte bunlar da mücadele edilecek hedef olarak gösterilmemiĢtir. Sayın Savcı
bu sözcüklerin yeri tüzükte yer almamıĢ olmasını, sendikanın faĢistliğine, gericiliğine
yoksulluk, sefalet, cehalet ve adaletsizlik taraftarı oluĢuna bir kanıt diye sunmamıĢtır.
Ama "KOMÜNĠZM" sözcüğünün yeni tüzükte bulunmamasını,GENEL-Ġġ' in
komünistleĢtiği yolunda bir kanıtmıĢ gibi mütalaa etmektedir.Bu yaklaĢım ve yorum
biçimi öncelikle kendi içinde tutarlı değildir.GENEL-Ġġ'i suçlu göstermek pahasına,
mantıki bir tutarsızlığın tuzağına düĢürülmüĢtür.
Eğer bu iddiayı kendi içinde tutarlı bir hale getirmek gerekirse,o zaman GENEL-Ġġ'in söz
konusu 7 sözcüğü yeni tüzükte yer vermemesini, sadece KOMÜNĠZM' i değil,
FAġĠZMĠ-GERĠCĠLĠĞĠ-YOKSULLUĞU-SEFALETĠ-CEHALETĠ ve ADALETSĠZLĠĞĠ
gerçekleĢtirmek fiiliyle suçlamamız Ģarttır.Ancak bu takdirde iddia makamının iddiası
kendi içinde tutarlı olur. Fakat bu durumda da objektif bir yanlıĢlık ortaya çıkar.Çünkü
bir örgüt, aynı anda hem FAġĠST, hem KOMÜNĠST olamaz, bu eĢyanın tabiatına
aykırıdır.
ġu halde Sayın Ġddia Makamının iddiası, iddianamedeki biçimiyle tutarsız, tutarlı hale
getirildiğinde ise yanlıĢtır.Tutarsız ve yanlıĢ olduğuna inandığımız bu iddiayı kabul
edebilmem imkansızdır.
Bir tüzükte "Komünizmle mücadele edileceğine " dair hüküm bulunamaması, o tüzüğün
komünizmi gerçekleĢtirmeyi amaçladığı anlamına gelemez. Komünizmi amaçlayan bir
örgüt için bambaĢka koĢullar ve bambaĢka bir program gereklidir.
Bir kuruluĢ, tüzüğüne "komünizmle mücadele edeceği" yolunda hüküm koymadı diye
suçlanmaya kalkıĢılırsa, böyle bir suçlama sonunda korkarız ki, dünyadaki ve
ülkemizdeki örgütlenmelerin çok büyük bir bölümünü komünist saymamız icap eder. Bu
düĢüncemizi sadece iki örnekle açıklayabiliriz. Bugüne kadar ülkemizde benimsenen ve
uygulanan hiç bir anayasada "komünizmle mücadele edileceği" Ģeklinde bir hüküm
bulunmamıĢtır. Atatürk'ün kurduğu ve ölünceye kadar Genel BaĢkanlığını yaptığı
CHP'sinin tüzüğünde de bu türlü bir madde mevcut değildi. ġimdi durum böyledir diye,
Türk Devleti Anayasalarının ve Cumhuriyeti kurup kökleĢtirmiĢ olan partinin komünizmi
63
gerçekleĢtirmeyi amaçladığını söylemek, herhalde doğru olamaz.Gerçi Atatürk'ü, onun
kurduğu partiyi ve bazı anayasalarımızı komünistlik ve BolĢeviklilikle suçlayanlar
olmuĢtur.Fakat bu iddialar, gerçeğin ifadesi olmaktan çok, siyasi mücadelenin heyecanlı
ve talihsiz birer karalama çabası olarak kalmıĢtır.Bu türden asılsız suçlamaların ülkemize
ve demokrasimize hiç bir yarar sağlamadığı herkesin kabul ettiği bir gerçek olsa gerektir.
Komünizm ile mücadeleyi esas alan kiĢi ve kuruluĢlar siyaset biliminde "anti-komünist"
olarak tarif edilmemektedir. "anti-komünizm", baĢlı baĢına ve özel mahiyette siyasal bir
düĢünce ve davranıĢ modelidir," anti-komünizm", sadece komünizme değil, "sol" un her
çeĢidine ve bu arada sosyal demokrasi, demokratik sol, demokratik sosyalizm gibi ılımlı
"sol" siyasetlere de karĢı çıkan; sosyal devlet ilkesini reddeden bağnaz ve fanatik bir sağ
görüĢtür.AĢırı tutucu bir akımdır. Örneğin liberal, Hıristiyan demokrat ve merkez
partiler," anti-komünist" sayılmazlar. Çünkü bu siyasetler, komünizmi benimsememekle
birlikte, sosyalist ya da komünist partilerin yasal çerçevede faaliyette bulunmasına karĢı
çıkmazlar. Hatta bu tür partilerle zaman zaman iĢbirliği ve hatta koalisyon bile
yapabilirler.ġu halde, komünist olmamak, komünizmi benimsememek ve komünist
düĢünceye karĢı çıkmak, onu yanlıĢ bulmak baĢka Ģeydir.Solun her türlüsünü kanun dıĢı
ilan etmek ve her türlü solculuğu zorla ortadan kaldırmak isteyen "Anti-Komünizm"
baĢka Ģeydir. Nitekim, örneğin
bir liberal partinin siyaset dilindeki sıfatı "anti-komünist" değildir."anti-komünist" diye
daha çok faĢist ve nasyonal sosyalist partilere denir.Komünist olmayan siyasi örgüt ve
kiĢilerin tümü değil, sadece belirli bir bölümü "anti-komünist"tir.Bu hem siyaset
teorisinin,hem de tarihsel tecrübenin ortaya koyduğu bir gerçektir.
Oysa,Ġddia Makamı, komünizmle mücadeleyi temel ilke düzeyinde ve pratik faaliyet
alanında ana hedef olarak benimseyen, yani,"anti-komünist" olmayan her düĢünce, ya da
kuruluĢu, komünist saymaktadır.Sayın Savcıya göre,"anti-komünist" olmayanlar
komünisttir.Böylece siyaset yelpazesi sadece iki kanattan oluĢmaktadır.Bir yanda
komünistler, öte tarafta anti-komünistler.
Bu türlü bir siyaset yelpazesi tasviri herhalde gerçekçi değildir.Çünkü, bugün dünyada ve
özellikle de batı ülkelerinde "anti-komünist" olarak tarif edilebilecek partilerin sayısı ve
gücü son derece sınırlıdır.Avrupa’da siyasal yelpazenin çok büyük bir alanını komünist
olmayan, fakat," anti-komünist" de sayılmayan partiler iĢgal etmektedir.Hatta Batı
Avrupa ülkelerinin hiç birinde "anti-komünist" nitelikte bir siyasi partinin iktidarı
yoktur.Ana muhalefet partileri de bu nitelikte değillerdir.Artık günümüzde "antikomünist" olamamak,"komünist" olmak anlamına gelmemektedir.Bu iki Ģey birbirine
özdeĢ değildir.Çok partili hayatın geliĢmesi ve siyasal hayatın çeĢitlenmesine paralel
olarak "anti-komünizm", genelde komünizme karĢı olmaktan çıkıp solun her çeĢidine
bağnazca karĢı duran, onu kanun dıĢı ilan eden aĢırı sağ bir akım haline gelmiĢtir.
Ülkemizde de bu yönde bir geliĢme meydana çıkmıĢtır. Önceleri, "anti-komünizm"
komünizmi benimsememek ve onu yanlıĢ bulmak
64
biçiminde de kullanıldığı halde, daha sonraları "anti-komünizm" her türlü sol düĢünceyi
yasaklamak isteyen, her türlü yeniliği "komünizm" diye gören ve hatta kendilerinden
baĢka herkese bu damgayı yapıĢtıran bir dar görüĢlülüğün sloganı durumuna düĢmüĢtür.
Ülkü çapında "komünizm ile mücadele dernekleri" kurdurulmuĢ, Ġsmet ĠNÖNÜ' ye
"Ortanın Solu" fikrini ortaya attığı içn "Moskova'nın Yolu" gösterilmiĢ,en basit iĢçi
istekleri ve eylemleri komünistlikle suçlanmıĢtır.Yakın tarihimizin olayları
hatırlandığında,"komünist" damgasını yememiĢ çok az önemli kiĢi gösterilebilir.ĠĢte
bütün bu geliĢmeler sonucunda,"anti-komünizm" sadece küçük ve fanatik bir grubun
istismar ettiği özel bir slogan haline geldiği ve sosyal içerikli her eylem "Komünistlik"
sayılıp yıpratılmaya çalıĢıldığı için, "komünizm ile mücadele" deyimi GENEL-Ġġ
tüzüğüne konulmamıĢ ve böylece de bu deyimi uluorta kullanılan tuzağına düĢülmemeye
çalıĢılmıĢtır.
Bu noktada değiĢiklik, toplumumuzda siyasi Ģekillenmenin ve siyasi geliĢmelerin bir
sonucudur.Yoksa iddia makamının öne sürdüğü gibi,GENEL-Ġġ'in komünistleĢmeye
baĢladığının bir delili asla değildir.Zaten bir kuruluĢun bir gün içinde "antikomünistlikten" "komünistliğe" sıçraması hayal bile edilmeyecek kadar imkansız bir
değiĢikliktir.Her biri farklı farklı siyasi düĢüncelere sahip olan, kimi AP'de,kimi CHP'de
görev almıĢ bulunan sendika yöneticilerinin bir anda komünist haline gelmesi herhalde
düĢünülemez.Ġddia makamının bu konudaki değerlendirmesi, bizim kasdımızı ve
amacımızı kesinlikle yansıtmayan, ülkemizdeki siyasal ve sosyal geliĢmeleri göz ardı
eden ve imkansız olan bir Ģeyi gerçekleĢtirmiĢ gibi sunan bir esasa dayanmaktadır.
Sayın Ġddia Makamı,GENEL-Ġġ'in tüzüklere yansımıĢ bulunan fikri yapısını
değerlendirirken, sadece "komünizm ile mücadele" ibaresi
nin çıkarılmıĢ olduğunu kanıt diye göstermektedir. Yani, tüzükte bulunan bir hükmü
değil, bulunmayan bir deyimi esas almaktadır. Oysa, aynı tüzükte GENEL-Ġġ' in
komünizme taraftar olmadığını ve karĢı çıktığını gösteren ifadeler mevcuttur.Hatta
iddianameye aktarılan 3. ve 55. maddenin bütün fıkraları, anayasal devlet düzeninden,
Atatürk devrimlerinden ve hukuk devletinden yana olduğumuzun ifadesidir. Sahip
çıkılan ve yayılmasına çalıĢacağı belirtilen 24 ilkenin bizahati kendisi baĢlı baĢına bir
kanıttır. Türk-ĠĢ'e bağlı en büyük sendikalarından biri olarak GENEL-Ġġ'in etkin çaba ve
desteğiyle karara bağlanan, bununla yetinilmeyip,sendika ana tüzüğünü geçirilen,Türk-ĠĢ
yönetimince samimiyetle savunulmadığı için etkisizleĢtirileceğinden kaygı duyulan ve
DĠSK'e katıldıktan sonra da Tüzükte açıkça muhafaza edilen 24 ilke, özüyle sözüyle
demokrasiden yana, ve her türlü totaliter rejime karĢıdır.
Sayın Ġddia Makamı, bütün bunları görmezlikten gelmekte, bir sözcük bulunmadı diye,
GENEL-Ġġ'i suçlamaktadır.Yöneltilen suçlama,tüzükte, yer alan hükümlerce de
nakzedilen,delilsiz bir iddia niteliğindedir.
Ġddia Makamı, GENEL-Ġġ 'in 1972 yılından itibaren komünizmin gerçekleĢtirilmesi
hedefine yöneldiği, çünkü tüzük değiĢikliğini bu tarihte yaptığını öne sürmektedir.
Bilindiği üzere 1972 yılında ülkemizde sıkı yönetim uygulanmaktaydı.Böyle bir dönemde
65
yapılan tüzük değiĢikliğinin 141 ve 142. maddeler kapsamına giren bir suç teĢkil etmesi
ve bunun da kovuĢturmaya uğramamıĢ olması ilginç bir çeliĢkidir.Grevlerin ve her türlü
toplantıların sıkıyönetim izniyle yapıldığı bir dönemde böyle bir suçun gözden kaçması
herhalde düĢünülemez.Bile bile kovuĢturma yapılmadığını söylemek ise, ağır bir suçlama
olur. O dönemin sıkıyönetim yetkilileri ve devlet yöneticileri bu tüzük değiĢikliğinde hiç
bir suç görmemiĢ olmalılar ki, o yönde bir soruĢturma yapmaya bile ihtiyaç
duymamıĢlardır. Oysa, Ġddia Makamı, aradan 10 yıl geçtikten sonra, vaktiyle suç olarak
görülmemiĢ bir fiilden ötürü bizleri suçlamaktadır. Devlet-YurttaĢ iliĢkisinin ilkesi
açısından da bu suçlama, gerçekçi ve haklı bir esasa dayanmaktadır.
Sonuç olarak, Ġddia Makamının, tüzük değiĢikliği nedeniyle bize yönelttiği "komünizm"
ithamı da, delilsiz, haksız ve gerçekleĢtikten uzak olup, kastımızı aĢan bir iddiadır.
VIII-TÜRK-Ġġ'TEN NĠÇĠN AYRILDIK?
AYRILMAK SUÇ MUDUR?
GENEL-Ġġ Sendikası, 22 Nisan 1962 tarihinden kurulmuĢ Milli tipte bir iĢçi
teĢekkülüdür.
KuruluĢundan, 1975 yılının Ağustos ayında yapılan Olağanüstü Genel Kurula kadar
Türk-ĠĢ Konfederasyonunun üyesi olarak faaliyet göstermiĢtir.
Bu genel kurula gelinceye kadar geçen 13 yıllık süre içinde Türk-ĠĢ çatısı altında
ekonomik, sosyal ve sendikal konularda farklı görüĢ, tutum ve davranıĢlar olmuĢtur.
Bugün dahi Türk-ĠĢ'e bağlı tüm sendikaların ve sendikacıların aynı görüĢ içinde
olmadıkları herkesçe bilinmektedir.Bu durum bugün nasıl doğal bir Ģeyse, geçmiĢte de
farklı görüĢlerin aynı çatı altında bulunması gayet tabidir.
ĠĢte, GENEL-Ġġ Sendikası da o tarihlerde Türk-ĠĢ'in üst yönetiminde görev yapan
sendikacıların izlediği sendikal politikayı zaman zaman eleĢtirmiĢ, onların tutumunun
yanlıĢ olduğunu belirtmiĢ ve karĢı çıkmıĢtır.Özellikle,Türk-ĠĢ Ana Tüzüğünün, genel
kurul kararlarının çiğnendiğini sık sık vurgulamıĢ, konfederasyon genel kurul kararlarıyla
belirlenmiĢ olan 24 ilke konusundaki samimiyetsizlikleri dile getirmiĢtir.ĠĢçi sınıfının
çıkarlarına ters düĢen, sosyal politika biliminin ilkeleriyle çeliĢen, sendikal demokrasiyi
tahrip eden ve iĢçilerin birleĢerek güçlü sendikalar meydana getirmesini önleyen Türk-ĠĢ
icraatını beğenmediğini ortaya koymuĢtur. Bütün bu eleĢtirilerin niçin yapıldığı, nereden
kaynaklandığı ve Türk-ĠĢ'in bu yanlıĢ politikasının neler olduğu, o tarihlerdeki
yayınlarımız, demeçlerimiz ve genel kurullardaki konuĢmalarımız ile açıkça ve defalarca
kamuoyuna duyurulmuĢtur.Gerek bugünkü eleĢtirilerimiz, gerekse Türk-ĠĢ'in izlemesi
gereken politika konusundaki düĢüncelerimiz herkesin bilgisi içindedir.
Türk-ĠĢ Konfederasyonunun yöneticileri, GENEL-Ġġ' in görüĢlerine ve iyi niyetli
önerilerine tahammül edememiĢlerdir.Demokratik ilkelerine göre kurulmuĢ olan
demokratik bir biçimde çalıĢması gereken bir Konfederasyonda yasalara, tüzüklere ve iyi
niyet kurallarına aykırı, tepeden inme, anti demokratik ve bölücü yöntemler egemen
66
olmuĢtur. GENEL-Ġġ, bizzat Türk-ĠĢ yöneticileri tarafından yıpratılmaya, küçük
düĢürülmeye ve bölünmeye çalıĢılmıĢtır.
34 no' lu iĢkolunda, GENEL-Ġġ' i bölmek üzere rakip sendikalar kurdurulmuĢ, aynı
iĢkolunda aynı konfederasyona bağlı tek ve güçlü bir sendika oluĢturmak varken, iĢçilerin
birliği parçalanmaya çalıĢılmıĢtır.GENEL-Ġġ ' in toplu sözleĢme yetkilerini kaybetmesi
için türlü oyunlar oynanmıĢtır.
Türk-ĠĢ yöneticileri, GENEL-Ġġ' i yasal demokratik yoldan yıpratamayınca, bu defa aynı
örgüt içinde bulunmaması gereken zorba yöntemlere baĢvurmuĢlardır.GENEL-Ġġ'in
ihracına yönelmiĢlerdir.Artık Türk-ĠĢ içinde kalmak imkansız hale gelmiĢ ve ayrılmak
kaçınılmaz olmuĢtur.Türk-ĠĢ'ten ayrılma kararı görüĢ ayrılığından olduğu
kadar,Konfederasyon-Sendika iliĢkilerindeki bu olumsuzluklar nedeniyle de
alınmıĢtır.Ayrılma kararının siyasi bir yönü yoktur.Bu gerçeği GENEL-Ġġ camiası gayet
iyi bilmektedir.Nitekim, bu kararın alındığı Genel Kurulda, Genel Yönetim Kurulu
Üyeliğine seçilenler arasında AP milletvekilleri ve aynı doğrultuda olan baĢka sendika
yöneticileri de bulunmaktaydı.Fakat, Olağanüstü Genel Kurul ayrılma kararını oy birliği
ile almıĢtır.Eğer bu karar siyasal bir esasa dayansa idi, bir kitle örgütü olan ve dolayısıyla
çeĢitli inançlara sahip bulunan delegelerin farklı biçimde hareket etmesi gerekirdi.Oysa,
gerçek durum böyle değildir.Ayrılmanın nedeni Türk-ĠĢ yönetiminin bölücü antidemokratik oyunlarıdır. GENEL-Ġġ'i yıkma çabalarıdır.
Genel-ĠĢ üyeleri kendi sendikalarına yapılan akıl almaz haksızlıkları yakından bildikleri
için GENEL-Ġġ'ten ayrılmamıĢlardır. Aksine, sendika üye sayısı kısa zamanda
yükselmiĢtir. Gerçek bu olduğu halde iddianame, Türk-ĠĢ'ten ayrılınmıĢ olmasını adeta
bir suç, bir günah, gizli amacın bir parçası gibi göstermektedir.
Kaldı ki, bir sendikanın illa da Türk-ĠĢ'e üye olmasını ya da her halükarda üye olarak
kalmasını emreden bir yasa yoktur.274 sayılı Sendikalar Kanununa göre bir
konfederasyona üyelik veya bir konfederasyondan çekilme sendikanın genel kurulunun
kararı ile olur.Genel Kurul kararı ise, ayrılma yolunda tecelli etmiĢtir.Bunun anayasaya,
yasaya, sendika tüzüğüne aykırı bir yönü bulunmamaktadır.Genel Kurul, yasalardan
doğan hak ve yetkisini kullanmıĢtır.Yasaları çiğnemek Ģöyle dursun, sendikalarda
demokratik iĢleyiĢi öngören Sendikalar Kanununun gereğini yerine getirmiĢtir.
Üstelik, Türk-ĠĢ üst yönetimi ile görüĢ ayrılığına düĢen, Türk-ĠĢ'ten ayrılan tek sendika
GENEL-Ġġ de değildir. Türk-ĠĢ'in içinde her zaman ve bugün dahi derin görüĢ ve tutum
ayrılıklarının bulunduğu bir yana, Türk-ĠĢ dıĢında 3 ayrı Konfederasyon vardır.Türk-ĠĢ'e
üye 50 sendika olduğu halde onun dıĢında 800 dolayında sendika bulunmamaktadır.
Sendikalı iĢçilerin sadece %48'i Türk-ĠĢ içindedir.Geriye kalan %52'si ise öteki
sendikalara üye bulunmaktadır. Türk-ĠĢ'e üye olmak nasıl bir hak ise, üyelikten ayrılmak
da aynı değerde bir haktır.Bunun yasalarımız ile çeliĢen hiç bir tarafı yoktur. Tersini
düĢünmek, yasalarımızın Türk-ĠĢi koruduğu, ona öncelik ve ayrıcalık
tanıdığı anlamına gelir ki, yasalarımız Türk-ĠĢ'i değil, iĢçilerin sendika kurma ve sendika
seçme serbestisini güvence altına almıĢtır. Anayasamız ve iĢ yasalarımız tek sendika-tek
konfederasyon prensibini benimsememiĢtir.Ülkemizde, totaliter rejimlerden farklı olarak,
67
sendika seçme özgürlüğü vardır. ĠĢte, GENEL-Ġġ' in 3 Ağustos 1975'te toplanan Genel
Kurulu, bu özgürlüğü kullanmıĢ, kendi hak ve menfaatlerine aykırı gördüğü Türk-ĠĢ'ten
ayrılma kararı vermiĢtir. Dolayısıyla bu kararın hukuken tartıĢılabilecek herhangi bir
yanı, cezayı gerektirecek hiç bir tarafı yoktur. Kaldı ki, ayrılma kararı Genel Yönetim
Kurulunun değil, yasa gereği Genel Kurulun kararıdır, Bu yönde de sorumlu tutulmamız
söz konusu olamaz.
IX-ĠġÇĠ SINIFI BĠLĠMĠ KOMÜNĠZM DEMEK DEĞĠLDĠR
Ġddianamede, GENEL-Ġġ çeĢitli yayınlarda iĢçi sınıfı bilimi deyimini kullandığı, hatta
1978 ve1980 tarihli tüzüklerde iĢçi sınıfı bilimine dayalı eğitimden söz edildiği
belirtilmektedir. Ġddia Makamı iĢçi sınıfı bilimi denen Ģeyin bilimsel sosyalizm, onun da
komünizm olduğunu iddia etmekte ve buradan hareketle GENEL-Ġġ'in komünizmi
kurmayı amaçlayan Marksist-Leninist bir gizli örgüt olduğunu öne sürmektedir.Bu iddia
ve bu iddianın öne sürülüĢ biçimi, GENEL-Ġġ'e yöneltilen suçlamanın da belkemiğini
oluĢturmaktadır. Nitekim iddianamenin 38'inci sayfasında aynen Ģöyle denilmektedir.
ĠĢçi sınıfı biliminin iĢçilerin uzun yıllar süren ekonomik mücadelelerden elde edilen
deneyimlerin bir bütünü olduğu, sanıklarca ifade edilebilirse de, özellikle eğitim
faaliyetlerinde takip edilen yol ve konularla birlikte değerlendirilmesi halinde, bunun hiç
böyle olmadığı iĢçi sınıfı bilimi deyiminin bilimsel sosyalizm yani komünizm ile eĢ
anlam taĢıdığı, dolayısıyla sendika yönetimini ele geçiren örgütün asıl hedefine
varabilmek için Marksizm beyinleri yıkanmıĢ mevcut devlet düzeninden, mevcut
ekonomik düzenden hoĢnut olmayan ve onu zor yolu ile devirip iktidara gelemeyi isteyen
bir taban oluĢturmayı hedeflediğini ortaya çıkarmaktadır. (Ġddianame, sayfa 38).
Aynı iddia, iddianamenin öteki bölümlerinde de sık sık tekrar edilmektedir. ġu halde
Ġddia Makamına göre, iĢçi sınıfı bilimi demek, bilimsel sosyalizm demektir.Bilimsel
sosyalizm, komünizmdir. Komünizm ise proletarya diktatörlüğü anlamına gelir. Öyleyse
GENEL-Ġġ iĢçi sınıfı bilimini tüzüğüne koyduğuna göre, 141. maddede öngörülen, sınıf
tahakkümünü amaçlayan, illegal bir örgüt haline getirilmiĢtir. ĠĢte iddia makamının
suçlama mantığı budur.
Oysa bu mantık ve bu mantığa esas olan bilgiler yanlıĢtır.ġöyle ki:
Öncelikle Ģunu belirtmek gerekir ki, GENEL-Ġġ 18 yıllık faaliyet döneminde, hiç bir
yayında, hiçbir kararında ve yöneticilerinin hiç birinin konuĢmasında, Marksizm,
Leninizm, komünizm ya da proletarya diktatörlüğü gibi deyimler kullanılmıĢ değildir.Bu
deyimleri kullanmadığı gibi o deyimleri onayladığını ima bile etmemiĢtir. Halbuki
Türkiye'de bu deyimlerin kullanıldığı pek çok kitap ve dergi yayınlanmıĢ olup, bu
kitapların büyük bir kısmı bugün bile serbestçe satılmaktadır.Böyle olmasına rağmen
GENEL-Ġġ bu deyimlere kendisine ait hiç bir dokümanda yer vermemiĢtir. Eğer GENELĠġ iddia makamının öne sürdüğü gibi komünizmi kurmayı amaçlayan bir kuruluĢ olsaydı,
o deyimlerin yoğun olarak kullanıldığı ve yazıldığı bir ortamda, kendisi de aynı deyimleri
kullanırdı. Oysa GENEL-Ġġ bu türden bir örgüt olmadığı için bu deyimlere de iltifat
etmemiĢtir.Gerçek budur.Ve her Ģeyden önce bu gerçeğin tespit edilmesi gerekir.
68
GENEL-Ġġ sadece iĢçi sınıfı bilimi deyimini kullanmıĢtır. ĠĢçi sınıfı biliminden
anladığınız Ģey, Batı Avrupa'da iĢçilerin ve sendikaların 150-200 yıllık deneyimleriyle
kazandıkları teorik ve pratik bilgilerin birikimidir. Biz iĢçi sınıfı bilimi diye, iĢçilerin
uzun yıllar süren ekonomik mücadele sonucunda elde ettikleri bilgi ve deneyimlerin
tümüne diyoruz. En iyi toplu sözleĢmenin nasıl yapılacağına, en etkin sendikacılığın nasıl
olması gerektiğine, iĢçilerin hayat koĢullarının nasıl bir anlayıĢ içinde iyileĢtirileceğine;
enflasyon, iĢsizlik, geri kalmıĢlık, gelir adaletsizliği, baskı ve bağımlılık gibi toplumsal
hastalıkların iĢçi sınıfına niçin ve ne Ģekilde, zarar verdiğine, ücret, sosyal yardım,
çalıĢma süresi, izin hakkı, iĢ güvenliği, iĢçi sağlığı ve sosyal güvenlik gibi konularda
iĢçiler açısından en isabetli yolun ne olduğuna karar verirken, yahut da siyasi iktidarlar
tarafından izlenen
ekonomik veya sosyal politikaların iĢçi sınıfına yararlı mı yoksa zararlı mı olduğunu
düĢünürken göz önüne aldığımız evrensel sendikal tecrübelerdir.
Kısaca iĢçi sınıfı bilimi, bilimi toplumsal olaylara iĢçi sınıfı açısından ve bilimsel yoldan
bakmayı sağlayan bilgilerdir.
Bir sendikanın toplumsal olayları kendi üyeleri açısından, değerlendirmesi ve bu
değerlendirmeyi yaparken de bilimsel olmaya çalıĢması gayet doğal bir durumdur. Bir
iĢçi sendikasının bilime değil de safsataya, hurafeye, yalan ve yanlıĢ bilgilere, kısacası
bilim dıĢı esaslara dayanması düĢünülemez. Ekonomi, sosyoloji, maliye, sosyal politika,
tarih, hukuk ve hatta matematik gibi bilim dallarından yararlanmaması, onu baĢarısızlığa
götürür. Uzun vadeli, ciddi, etkili ve kamuoyunun gözünde itibarlı olmak isteyen bir
sendika bilimsel gerçeklere uygun hareket etmelidir. ÇağdaĢ uygarlık düzeyine ulaĢmak
isteyen bir ülkenin sendikacıları, olarak Avrupa ülkelerinde 200 yıldan beri sürdürülen
sendikacılık pratiğine ve hızla geliĢen bilime önem vermemiz görevimizdir.
ĠĢte biz iĢçi sınıfı bilimi derken, yukarıda saydığımız bilimlerin ortaya koyduğu
gerçekleri ve mensubu olmaya çalıĢtığımız Batı Avrupa ülkelerindeki bilgi birikimini
kastediyoruz.Olaylara bu gerçeklerin ve bilgi birikiminin penceresinden bakarak, iĢçilere
en iyi nasıl hizmet edebileceğimizin yol ve yordamını arıyoruz.ĠĢçi sınıfı bilimi
tabirinden amacımız, kastımız budur.
Bunun dıĢında bir kasıt ile kullanmıĢ değiliz.Bizim bu kastımızı ve amacımızı aĢan
Ģekilde anlamlandırılmasını da kabul etmiyoruz.
Oysa Ġddia Makamı, iĢçi sınıfı bilimi deyimini bizim anladığımız ve kullandığımız
anlamda kullanmamaktadır. Ġddia Makamına göre iĢçi sınıfı bilimi, komünizm ile
Marksizm-Leninizm ile eĢ anlamdadır. Böyle bir deyimi kullananlar da proletarya
diktatörlüğünü istemiĢ olurlar. Ġddia Makamının yaptığı bu kıyaslama, yorumlama ve
özdeĢleĢtirme çabası kiĢisel bir çaba, keyfi bir düĢünme yoludur. Sadece kendisini
ilgilendiren bu yöntemin doğru olup olmadığı açık bir gerçektir. Çünkü bugün olduğu
gibi geçmiĢte de, sosyalizm, komünizm, Marksizm-Leninizm gibi deyimler farklı
kiĢilerce farklı Ģekillerde değerlendirilebilir.
69
Dün olduğu gibi bugün de sosyalizm, komünizm, ve Marksizm gibi deyimler, tek ve
mutlak bir siyasi görüĢün ifadesi olan sözcükler değildir. Özellikle günümüzde, bu
deyimler, farklı kiĢi ve kuruluĢlarca birbirine taban tabana zıt siyaset görüĢ sistemleri
olarak kullanılmaktadır. Örneğin Çin ile Sovyetler Birliğinin Marksizm-Leninizm
anlayıĢları arasında herkesin bildiği derin farklar vardır. Fransız, Ġspanyol, ve Ġtalyan
komünist partileri ile örneğin Macaristan Komünist Partisi arasında temel görüĢ
ayrılıkları bulunmaktadır. Son yıllarda Avrupa Komünizm diye yepyeni bir deyim siyaset
literatürüne girmiĢtir. Hatta ve hatta KruĢçef'in sosyalizm anlayıĢı ile Stalin'inki arasında
büyük farklılıklar olduğu tarihe mal olmuĢ bir gerçektir. ġimdi, yukarıda kısaca
saydığımız görüĢlerin tümünü tek bir görüĢün içinde mi değerlendireceğiz? onları özdeĢ
mi sayacağız? Hayır, böyle bir değerlendirme yanlıĢ olur. Tarihi gerçeklere ve somut
olaylara ters düĢer. Onları, kullandıkları deyimlere değil, kendi gerçek nitelikleri ile
değerlendirmemiz gerekir. Aralarındaki farkları da ancak bu Ģekilde tespit edebiliriz.
Ġddia Makamı sosyalizm deyimini komünizm deyimi ile eĢanlamlı saymıĢtır.Ona göre,
sosyalizm sözcüğünü kullanan bir kiĢi, komünizmi kastetmektedir.Ve proleterya
diktatörlüğünü kurmayı amaçlamıĢ olmaktadır.Bugün NATO ittifakına bağlı ülkelerin
pek çoğunda sosyalist partiler iktidardadır. Sosyalist olan ve sosyalizmi açıkça savunan
bu partilerin komünist olmadığı ve proletarya diktatörlüğünü amaç edinmediğini,
dünyanın bildiği bir gerçektir. Fransız Devlet BaĢkanı Mitterand, Yunanistan BaĢbakanı
Papandreau, Sosyalist Enternasyonalinin BaĢkanı, eski Federal Alman ġansölyesi Willy
Brandt ya da Helmuth Scmidt, iddia makamına göre Marksist-Leninist sayılmak gerekir,
çünkü bu kiĢiler ve onların mensup oldukları partiler sosyalisttirler ve sosyalizm deyimini
kullanmaktadırlar. Yahut da Libya'yı bizzat devletin isminde sosyalist sözcüğünü
kullandı diye komünist saymak gerekecektir.
Oysa böyle bir Ģey yakıĢtırmadan da öte, maddi bir yanlıĢlık olur.
Ġnsanların yahut da kuruluĢların Marksist-Leninist olduğunu ve proletarya diktatörlüğünü
kurmayı amaçladığını gösteren Ģey, onların iĢçi sınıfı bilimi veya sosyalizm deyimlerini
kullanmıĢ olmaları değildir. Sosyalizm sözü hiç kimsenin özellikle de Marksın veya
Lenin'in tekelinde değildir. Bizzat Marks'ın kendisi, kendi sağlığında en az 10 çeĢit
sosyalizm olduğunu belirtmiĢtir. Bunlardan bazıları, Marks'tan da önce ortaya atılmıĢ
görüĢ ve akımlardır. Günümüzde ise sosyalizm konusunda çok daha fazla sayıda ayrı
görüĢ ve akım bulunmaktadır.
GeçmiĢte papazlar tarafından savunulmuĢ olan Kilise Sosyalizmini, içinde sosyalizm
sözcüğü var diye kimse Marksist-Leninist saymaya kalkıĢmamıĢtır. Almanya'da nasyonal
sosyalist hareketin lideri Hitler'i "Sosyalizm" sözcüğünü kullandı diye kimse komünist
diye tarif
etmemiĢtir.Bugün de, Dünyadaki "Sosyalist" sıfatı kullanan yüzlerce akım veya partiyi
"Marksist-Leninist" saymak, topuna birden komünist demek, kimsenin aklına
gelmemiĢtir.
70
Fakat,Türkiye'ye gelindiğinde,Ġddia Makamı, sadece iĢçi sınıfı bilimi deyimini
kullandığımız için bizi Marksist-Leninist saymak, hukuksal temelden yoksun bir
iddiadır.Biz, Anayasamızın suç saymadığı farklı siyasi görüĢlerin sahibiyiz.
X-SONUÇ
Sayın BaĢkan, Sayın Yargıçlar,
Sonuç olarak, Genel BaĢkanımızın da daha evvel belirttiği gibi GENEL-Ġġ Sendikası:
-18 yıllık meĢruiyettir.
-GENEL-Ġġ Sendikası ulusal, bağımsız, demokratik bir sendikal örgüttür.
-GENEL-Ġġ Sendikası ve her kademedeki yöneticisi 1961 Anayasasını, demokratik
parlamenterler sistemi savunmuĢtur.
-GENEL-Ġġ Sendikası yöneticileri hiç bir zaman, hiç bir Ģekilde sınıf diktatoryasından
yana olmamıĢ, her türlü diktaya karĢı çıkmıĢlardır.
-Genel-ĠĢ Sendikası, bütün yayınlarında açıklama ve kararlarında iĢçi ve emekçilerden
yana bir siyasal iktidardan söz ederken, Anayasayı temel almıĢ,genel oy mekanizması ve
demokratik yol ve yöntem dıĢında her türlü vasıtayı reddetmiĢtir.
-Kurulduğu günden, yöneticilerin elinden alındığı 12 Eylül 1980 tarihine kadar
ülkemizde çağdaĢ sendikacılığın örneği olmuĢ, iĢyerindeki üyesinden, en üst yöneticisine
kadar tüm mensuplarının çaba ve fedakarlıklarıyla 150 binlik bir kitleye ulaĢmıĢ,
asgariden yarım milyon insanın ekmeği, tuzu ve katığıyla ilgilenmiĢ, sosyal güvenlik
kurumları, dinlenme yerleri, üretim ve tüketim müesseseleriyle yaĢamın her alanında
üyeleriyle içiçe olmuĢ, geliĢmiĢ demokratik ülkelerdeki sendikal merkezlerin övgülülerini
kazanmıĢ, milyarlara varan mal varlığıyla üyesinin güvencesi olmuĢ ve nihayet 1100
ünitesiyle kurumlaĢmıĢ bulunan Türkiye Genel Hizmetler ĠĢçiler Sendikası gizli örgüt
olarak suçlanamaz. Genel-ĠĢ Sendikasının bu niteliklere büründüren ve bunun için de hiç
bir fedakarlıktan kaçınmayan GENEL-Ġġ Sendikası yöneticileri de gizli örgüt yöneticisi
olarak suçlanamaz. Bu tür bir suçlamayı adalet de, tarih de, affetmez.
Bu duygular içinde GENEL-Ġġ Sendikasının tüzel kiĢiliğiyle biz yöneticilerinin mutlaka
aklanacağına inanıyorum.
Saygılarımla,
Ġsmail Hakkı ÖNAL
71
72
Download