iSLAM iLiMLERi ENSTiTÜSÜ DERGiSi

advertisement
ANKARA
İSLAM
ÜNiVERSiTESi
İ LİMLERİ
iLAHiYAT
ENSTİTÜSÜ
FAKÜLTESi
YAYINLARI - SAYI :
4
"ATATÜRK'ÜN 100. DOGUM YILINA ARMAGAN"
iSLAM iLiMLERi ENSTiTÜSÜ
DERGiSi
IV
~üdür
Prof. Dr. Neşet çAc;ATAY
ENSTİTÜ
YÖNETİM
KURULU
Müdür
Prof. Dr. Neşet ÇAGATAY
Genel Sekreter
Doç. Dr. Ethem Ruhi FIGLALI
Üyeler
Prof. Dr. Mehmet Altay KÖYMEN
Prof. D:r. Hüseyin ATAY
Prof. Dr. Mehmet S. HATİBOGLU
Dergide
-yayımlanan
ANKARA
yazıların
bilim ve dil yönünden
ÜNİVERSİTESİ
sorumluluğu yazariarına
BASIMEVİ.
aittir.
ANK.ARA-1980
HZ. MUHAMMED (S.A.V.) İN GETİRDİGİ
EKONOMİK DÜZEN 1
Prof. Dr. Süleyman
ATEŞ
Eski adı iktisad olan ekonomi, toplumlardaki üretim, mal ve ·
servetierin dağıtını ve tüketim durumuyla ilgili olgulara denir~' Hz.
Muhammed (A.) Allah'ın Resnlü olarak dini bir. hukuk sistemi getir·
miştir: Bu sistemin kendine özgü bir ekonomik düzeni vardır. Kur'an~ı
Kerim ve hadislerin ifadesinden anlıyoruz ki Hz. Muha:ıİımed (A.), ~
bazı noktalarda toplanan değil, kütlenin fertlerine yaygın bir ekonomi
düzeni getirmek istemiştir. Bu konuşm.aınızda onun kurmak istediği
ekonomik düzen hakkında bir fikirverehilınek için konuya üç açıdan:
1) Ticaret, 2) Faiz, 3) Toprakmülkiyetiaçısmdanbakmakistiyoruz.
1. Önce onup. nasıl bir ticaret sistemi getirdiğini gözden geçirelim:
Bilindiği
üzere ticaret., İnsanlar arasında karşılıklı mal ve para
mühaadelesidir, bir emek karşılığı olunca ticaret meşrudur. Yüce·Allah:
"Ey inananlar mallarınızı aranizila lıaksızlıkla ileğil, karşılıklı rıza
ile yapılan ticareıle yiyiniz"1 dediğine göre ticaretin herşeyden önce
karşılıklı nzaya dayanması lazımdır. Ayrıca sadakatle yapılması, ne _
satıc1nın Jıcıyı, ne de alıcının satıcıyı aldatmaması, her iki tarafın da
doğruluktan ayrılmaması; ölçü ve tartıya hile ;kanştırılmaması, isla:ınl
ticaretin gereğidir. Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayetlerinde: "Tartıila
eksiklik yapmayın" huyruİinakta ve Mutaffifln. suresinin ilk ayetlerinde
ölçü ve tıirtıda eksiklik yapan tüccarlar şiddetle uyanlınaktadır. Pey-'·
gaınherimiz (s.a.v.):
.
"
"Güvenilir,
ilir" 3 sözleriyle
sailık,
müslüman tacir,
kıyamet
günü şelıitlerle beraber·
heraber haşroluna·
doğru çalışan tüccarların şelıitlerle
1 1397. Hicret y-ılı ves!lesiyle, 10 Haziran 1977 hı.rihinde İstanbul'da toplanan :MTI2.nci Sire Kongresine sunduğumuz tebliğdir.
2 Nisa suresi-29.
3 İbn Mace, Ticlirat, bab: ı.
letlerarası
S(iLEYMAN ATEŞ
80
cağını
ifade ederken,
yalanın insanı
cehenneme
sürükleyeceğini
de
şöyle
belirtmiştir:
"Yalandan çok sakınınzz, çünkü yalanın ne ciddi ne de şaka tarzında
söylemnesi doğru değildir. Adam, çocuğunu yapmayacağı şeyi va'detmesin
ve söz verdiğini de yerine getirsin. Çünkü yalan, insanı fücura, fücur da
ateşe götürür. Doğruluk, insanı iyiliiJe, iyilik de lennete götiirür" 4 •
Hz. Muahammed (A.), insanları çalışmaya, alııının teriyle rızkını
kazanmaya teşvik etmiş; başkasının sırtına yük olıııayı tasvib etmediği
gibi, dilenciJiği de kıyametekadar sürecek bir leke kabul etmiştir. Onun,
çalışmaya, kazanmaya verdiği önemi belirten aşağıdaki hadis, çok anlamlıdır:
"Enes ibn Jı!Iillik diyor ki: Allahın Resülii (s.a.v.) in yanına Ensilrdan bir adam geldi, dileniyordu. Allahın Resulii, ona e~inde bir şeyi olup
olmadığını sordu. Adam, evde bir bez parçası bulunduğunu, bunun bir
kısmını. üstlerine alıp bir kısmını da altlarına serdiklerini; bir de su içtikleri bir kaselerinin bulunduğunu söyledi. Allahın Resulü, "Onları bana
getir" dedi. Adam getirdi. Allahın Resuliı, bunları açık artırmaya koydu.
Bir sahabi, ikisine bir dirhem, bir diğeri iki dirhem verdi. Allahın Resulü,
onları iki dirheme sattı ve aldığı iki dirhemi, bu Ensilrlıya vererek şöyle
dedi : "Bunun bir dirlıemiyle yiyecek al, ailene götür; diğeriyle de bir keser
al, bana getir".
Adam öyle yaptı. Allahın Resulü (s.a.v.) kendi eliyle kesere bir sap
ve Ensarlıya, bununla gidip odun toplamasını, on beş gün bir daha
gelmemesini söyledi.
taktı
A.dam gitti, odun toplayıp sattı. Bir süre . sonra geldi. On dirhem
Resulii (s.a.v.), bu paranın bir kısmiyle yiyecek bir
kısmiyle de giyecek almasını emretti ve buyurdu ki :
·
kazanmıştı. Allahın
"Bu şekilde hareket etmen, kıyamet gününde alnında dilencilik lekesi
olarak gelmenden hayırlıdır. Dilencilik cıncak yüz suyu dökmeye mecbur
bırakacak fakirlik, şiddetli borç, ya da insanı acı durumlara sokan kan
{bedelini ödeme) durumlarında olabilir. (Bunların dışında dilenrnek
caiz değildir)" 5
İslam'da en helal kazanç emek ile elde edilen kazançtır. Allah'ı~
Resulü (s.a.v.):
4 İbn Mace, Mukaddime, 7.
5 İbn Mace, Ticarat, 25; Ebıl Davud, Zekat, 26
HZ.MiJ:HAMM?D (S.A.V.) İN GETİRDİÖİ EKONOMİK DÜZEN
81
"İnsanın yediği rızıkların en güzeli kendi kazanciyle rmğlaif,ığı rızık­
tır" .6
"Hiç kimse elinin emeği ile elde ettiği kazançtan daha güzel bir kazanç
sağlamamıştır. İnsanın kendi nefsine, ailesine, çocuğuna ve hizmetcisine
harcadığı şeyler
kendisi için
sadakadır". 7
"Allah'tan korkunuz, rızkınızı güzel arayınız; Hiçbir nefis rızkını
tüketmeden ölmez. Rızkı gecikse bile yine sonzında kendisini bulur. O halde
Allalı'tan korkunuz. Rızkı güzel talebediniz, helfiZ olanı alınız, haram
olanı
bırakınız". 8
\
\
Ticaretteki kazancın makbul olması için, kişinin onda bir emeği
bulunmalıdır. Yani satıcının, sattığı malı müstahsilden alıp halkın
alabileceği yere getirmesi, tüketiciye kolaylık sağlaması, tüketicinin
yapamayacağı bir işi yapması lazımdır. Mesela tüccar Malatya'da çıkan
kaysıyı oradan getirtir. Ankara'daki halkın istifadesine sunarsa Ankara'dakiler kayısı almak için Malatya'ya gitme külfetinden kurtulmuş
olurlar. İşte bu emeğin karşılığında satıcı bir para kazanacaktır.
Hiçbir emek sarfetmeden üreticiyle tüketici arasına girip havadan
para kazanmayı, Allah'ın Resülü makbul görmemiştir. Daha önce
Medine'de simsarlık yapıp para kazananlar vardı. Gereksiz aracılık
yapıp havadan para kazanına anlamına gelen simsar adını, Allah'ın
Resnlü hoş görmemiş, değiştirmiştir. Ashabdan Kays İbn Ebi Garaza
şöyle diyor: "Biz Allah'ın Resulü devrinde simsar adıyla çağırılırdık.
Birgün Allalı'ın Resulü yanımıza geldi, bize bundan daha güzel bir isim
verdi. Ey tüccarlar, dedi, alışverişte yemin ve yalan bulunur. Onu sudakayla örtünüz" .9
Medine'de bazı insanlar, köylü malını satmakiçin pazara getirir_ken henüz şehre girmeden köylüyü karşılar, o malın kesat (çok bol,
değersiz) olduğunu söyleyip kandırmak suretiyle malı ucuza almak
İsterierdi ki buna telakki'r-rukban (binicileri karşılamak) denirdi. Bazı
kimseler de bugün olduğu gibi bir satıcının malını satmak için malm
başına toplanır, müşterinin mala rağbetini artırmak, mala revaç sağ­
lamak maksadıyla alacakmış gibi fiyat verir, böylece fiyatı artırırlardı.
Onlar artırınca müşteri de onlaım alacağınısanarakfiyatı artırır, böylece
mal müşterinin üzerinde kalır, fazla fiyatla satılınış olurdu. Buna mü6
7
8
9
İbn Mace, Ticarat, ı
(
-·-
İbn Mace, Ticarat, 1; Hadisi Ebu Daviıd, Tirmizi ve Nesru de rivayet etmişlerdir.
İbn Mace, Ticaıat, 2
İbn Mace, Ticarat, 3
SüLEYMAN
82
naceşe
ATEŞ·
da hayvan şişman, . memeli gorunsün diye
koyunu sağmaz, sütü memelerinde bırakarak çarşıya getirirlerdi. Bazı­
lar~ da köylünün malını omın adına şehirliye sataT, aracı olurlardı. AI~
lah'ın Resulü (s.a.v.) bu tili ticaTetin hepsini yasaklaımŞtır:
denirdi.
Bazıları
"Alışveriş
için binicilef (köylüleT, yolda) karşılanmasın. Biriniz,
olan birinin satışının üstüne kendi malını sürerek onu satı­
şina çngel olmasın. MünficeŞe' yapmayınız (bhinin :ı:rıalına i:ağheti ar~
tırmak için alacakmış gibi davranıp fiyatı artırmaya kalkmayınız)
Şehiı:li, köylünün malını satmasın (simsarlık etmesin). Hayvanı şişman
göstermek için deve ve koyunların memelerinde sütü toplamayınız. Kim
sütü memelerinde bırakılmış bir hayvanı satın alırsa, sağdıktan sonra
mulıayyerdir. Memnun ol_ursa yanında tutar, memnun olmazsa üste bir
satış yapmış
ölçek hurma ·vererek hayvanı iade eder". 10
Emeksiz simsarlık, malın fiyatını aTtırmaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü aracı çoğaldıkça malın fiyatı artaT. Fiyatlar ~rttıkça halkın
alış gücü düşer. Bu da biT kaç kişinin rağmın~ geniş halk kütlesinin ~ağ­
duriyetine sebep olur. İşte bunun için Hz. Muhammed (s.a.v.) ticarette
gereksiz aracıların ·bulunmasını istemeıniş:
"Şehirli ~öyliinün malını satmasın. İnsanları bırakınız, Allalı onları
birbirlerinden rızı.klandırsın" 11 deıniştir. İbn Abbas 'a "Şehirli köylünün
malını satniasın" sözünün manası sorulınuş. O da: "Yani ona simsarlık
·etmesin" anlamına geldiğini söyleıniştir.
Alışverişt~ birinin satışına engel olınak, birisinin yaptığı ticaret
· akdini, kendi menfaati için bozmağa çalışmak da haramdn;.
Bir kimse birinden mal a~ş iken bh başka satıcının ona "Bundan vazgeç, ben sana aynısını ya da daha iyisini bundan daha ucuza
ver~yim" diyerek satışı bozmağa çalışması; yahut pazarlık- bitmiş,
fiyatta anlaşmaya varılmış iken bh başkasının satıcıya, daha-fazla fiyat verip o malı almaya kalkması, yahut da biTinin isteyip nişanlaıi­
dığı kızı isterneğe kalkması haramdır. Allah'ın Resi.ılü '(s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Müslüman, iniisliiman kardeşinin, satın aldığı bir şeyi satın almağa
(Yani daha fazla fiyat verip onun ahşına engel olmağa) kalkmasın". 12
"Kimse müslüman kardeşinin satışına mani olup kendi malını sat10 Müslim, Buytı, 4
ll İbn Mace, Ticarat, 15; l\Iüslim, Nikah, 51
12 Müslim, Buyu', 4
HZ:MUHAMMED (S.A.y.) iN QETiRDiöi EKONOMİK DÜZEN
83
masın. Müslüman kardeşinin nişanlandığı k.ıza talip çıkmasın. Ancak
miisliiman kardeşi kendisine miisade ederse o zaman olur". 1_3 _
İslamın yasakladığı diğer bir_ ticaret şekli de ihtikardıt. İhtikar,
halkın ihtiyacı olan bir malı saklayıp pahalanmas~ bekleınektir. Zamanında ihtiyaç duyulan mal piyasada bulunmayınca m_şl darlığı meydana gelir, halk sıkıntıya düşer, o malın fiyatı artar. Elinde stoh.ıı'bu­
Iunan kimse bu malı falıiş fiyatla satar. Bu,· vnrgıinculuk demekti~.
Allah'ın Resulü, ihtikar yapıp mal darlığı• meydana, g~tirenleri lanetlemiŞtir:
"Malını çarşıya
getiren,
rızkını alır.
Muhtekir
ıse
liinetlenir".H
" ..lviuhtekir, giinahkiirdır" . 15
"Miisliim;nların gıda maddesini iktikar eden kimseyi Allah, t;üzam
ve ifliis ile
cezalandırır" ,16
·
·
·
· ·
Dj.kkat edilirse görülecektir ki Allahın Resulü (s.a.v.), b_u emir;
leriyle üretici ve tüketiciyi korumuştur. Saclacak'malın, henüz çarş!ya
varmadan yolda karşılanmasını menetmekle17 üreticİJ;ıin _aldatılmasıı:ı,ı
öııl~mek istemiştir. Çünkü üretici, malını pazara götürmeden yolda
karşılanırsa, piyasa_ değerini öğrenmeden malını ucuz pahaya ·sata)liliı:.
Zaten onu yolda karşılayanların amacı da malı piyasa değerind<?n u-cuza
~aktır. İşte üreticinin aleyhine olacak bu durumu, Allahın Resülü
yasaklamış:
.
"Malını
satmaya getireni yolda karşılamayınız. Kim yolda karşıla­
da mal salıibi pazara gelir (malın daha değerli oldu-
yıp malı satın alır
ğunu
görür) se, o serbesttir (dilerse satıştan vazgeçebilir)" 18 hadisleriyle
de yolda kendis'ni karşılayaıılara malını satıp aldanan kimsenin, .bu
satıştan dönebileceğini ifade buyurmuştur.
Bu hadislerin açısından bakılınca bugünkü bazı ticart-t şekillerinin
görülür. lVIesela arsa spekülasyonu, bir çeşit- ihtikardan
başka bir şey değildir. İnsan, ihtiyacı olan arsayi satın alıİ, ihtiy~cını
karşılar. Fakat 10, 20 arsayı alıp spekülasyon yapmak, neticede lüzumsıiz yere arsa fiyatlarının. yükselınesine sebeb olur. Ayrıc~ bu tüiticaret,
ülkeye brr verim de sağhimaz. l\'IeseÜi. menk-ul- malları_ alıp satmak, ül.kede ekonomik canlılığa, lbtiyaçlann karŞılanmasına sebeb, olur. Halmeşru olınadığı
13 Müslim, Buyu, 4
14 İbn Mace, Ticarat, 6
15 İbn 1\H.ce, Ticarat, 16
16 İbn Mace Ticarat, 6
17 1\Iiislim, Buyô, 5
18 Müslim, B uyu, 5
·.v
SÜLEYMAN ATEŞ
84
-hulci emlak spekülasyonu, verim sağlamaz, halkın ihtiyacını karşıla··
maz. Sadece birkaç kişiyi doyurur ve fiyatların artmasına sebeb olur.
.O halde h u alandaki aracılığı kaldırmak, insanlarm direkt olarak birhirlerinden mal alışlarını sağlamak: lazımdır.
Ayrıca
speküJasyoncular, gayri menk<ıl mallarin kendisiıie zekat
sanarak bu malla.rm zekatını vermezler. Gerçi gayri
menkul emlake zekat düşmez ama, ticaret maliarına zekat düşer: Eğer
emlak, ticaret içinse, o da ticaret malı hükmüne girer ve onun da değeri
üzerinden zekatını vermek gerekir.
düşmeyeceğini
2. Riba.
Muavaza (karşılıklı değiştirme) akdinde ivazsız (karşılıksız) kalan
herhangi bir fazlaya riha denir ki faiz denen ziyadenin adıdır. Muavaza
akdinin esası: mal ile malı terazi veya ölçü ile değiştirmek demek olan
satıştır. Satış bazan kazanç anlaıllina gelir. Fakat kazanç iki akdin ürünü olduğu için karşılıksız olamaz. On kunışa alınan bir şey, onbir kU:ruşa
·satılınca elde edilen bir kumşluk fazlalık kardır. Bu kar, iki akdin (alım
ve satimın) ürünü olmuştur. Riha ise yalnız bir akdin ürünüdür. Bir
akidde cins ve miktarı aynı olan iki mal, değiştirildiği zaman akdin yapanlardan birinin alacağı ivazsız fazlalık rihadır. Riha fazl ve neste
riliası olınak üzere iki kısma ayrılır.
l) Fazl Ribfisı, aynı cins ve miktardaki malların
değiştirilmesinden alınan fazlalıktır.
birbiriyle
peşin
2) Neste Ribası ise, bir malı kendi cinsinden bir mal ile, bedeli
bir süre sonra alınmak üzere değiştirmekten doğan fazlalıktır. Kışın
bir ölçek buğday verip yazın birbuçuk ölçek almak nesie rihasıdır. Buradaki fazlalık, bedelin veresiye olmasından doğmuştur. Bu fazlalİğın
karşılığı . yoktur.
·
Hz. Muhammed (A.)
geldiği zaman Araplar arasında nes1e rih3.sı
çok yaygmdı. Mal salıipleri muhtaçlara bir malı ·veya parayı bir süre
için belli bir faizle ödünç verirler, borçlu zamanında borcunu ödeyemezse süreyi uzatır, fakat faizi de artırırlardı. Mesela verilen bir deve,
zamanmda ödenmezse iki deveye çıkarılırdı. Ayrıca belli bir vade ile
verilen borcun her ay faizi tahsil edilir, süre sımundada ana mal alınırdı.
Borçlu zamanında ödeyemezse faiz ana mala katılarak ayrıca faiz artırılır. Böylece ana malı kat kat aşan bileşik faizler doğardı. Bir avuç
zengin bu suretle halkı sömürüp dururdu; .
.
_
İslam bu sömürü düzenini değiştirecekti. Fakat birden bire bunu
yapmadı.
Tedric prensibine riayet ederek önce faizin,
malın
hereketini
HZ. MUHAMMED (S.A.V.) İN GETİRDİÖİ EKONOMİK DÜZEN
85
gidereceğini belirten şu ayet indi: "insanların malları içinde artsın diye
verdiğiniz
herhangi bir faiz Allah katmda artmaz".l!· Böylece görünüşte
faizin, aslında onu artırmadığı, onun hereketini
alıp götürdüğü bildirildi. Faizinkaldırılmasma ilk adını buydu. Sonra:
"Ey inananlar faizi kat kat olarak yemeyiniz, Allalı'tan kork-unuz ki
felah hulasınız" .20 ay eti insanların kanını emen bu tefecilik sistemini
kaldırdı. Uygnn zemin hazırlanınca da tüm faiz .sistemini kaldıran:
"Ey İnananlar, Allah'tan korkunuz. Gerçekten inanan kimseler iseniz
faizden arta kalan kısını hırakınız" 21 ay eti indi. Hz. Muhammed (s.a.v.)
faiz yasağını ön~e kendi akrabasına uyguladı. Veda haccında: "Her
türlü faiz ayağıının altındadır. Önce Ahdulmuttalip oğlu Abbas'ın faiz
alaca"!Qarını kaldırdını" dedi.
malı artırdığı sanılan
Riha'yı yasaklayan 'ayetlerde teferruat yoktur. _t\ncak Hz. Peygamber (s.a.v.) faizin hangi şeylerin ne şekilde değiştirilıiıesindım doğacağını çeşitli hadisleriyle izah etmiştir: "Uhade İbn es-Saınit Hz.
Peygamberin şöyle dediğini anlatıyor:
"Altını altınla, gümüşii gümüşle, buğdayı buğdayla, arpayı
arpayla,
tuzu tuzla ancak misli misline değiştirebilirsiniz.
Eğer bu cinsler değişik olursa değiştirme elden ele (direkt olarak) peşin
olduğıı takdirde dilediğiniz gibi satabilirsiniz" .zı
lıurmayı lıurmayla,
Yukarıdaki hadiste sayılan altı şeyin değiştirilmesinden alınacak
fazlalığın faiz olduğu belirtilmiştir. Cinsler ayrı olduğu t~kdirde fazlalık faiz olmaz.
Bu hadise kıyasen dört mezhep de her türlü alınıp satılan ınallarm
cinsleri aynı olanlarında ribayı geçerli görmüştür. Kıyası kabul etmeyenler ise, rilia·yı yalnız hadiste belirtilen altı cins şeye tahsis eder, diğer
ınallarda rilianın cereyan etmeyeceğini ileri sürerler.
Dalgalı
para
sistenılerinde rilianın
durumu:
Riha islanıiyetteharamdır. Hadiste belirtildiği üzre cins ve miktarı
olan şeyleri değiştirmeden meydana gelecek fazlalık rihadır. Altın,
gümüş ve hadiste gösterilen öteki maddeler, nisbeten değerlerini kendinde
taşıyan şeylerdir. Faraza on yıl önce bir gram altının alış gücü ne ise
bugün de takriben aynıdır. O gün h ir gram altın elli lira idi. Bugün yüz
aynı
\
19
20
21
22
Rum snresi: ~9
Ali İnıran suresi: 130
Bakara suresi: 278
l\Iüslim, Musakat, Biib: 15
.
SÜLEYMAN ATEŞ.
86
lira olmuştlir. Fakat bugünün yüz lirası; o günün elli liı;asından fşz!a
iş görmez. Buğday, arpa ve diğer gıda olan maddeler de böyle.dir.
Fakat bugün uygulanan dalgalı para sistemleri yıldan y-ıla, hatta
aydan aya değer kaybına uğramaktadir. Şimdi ödünç verilen bn paraların uğradığı değer kaybını almamn faiz olup olmadığı, üzerinde durul·
masılazım gelen bir konudur. Para aynı kalıyorsa ödünç verilen şeyden
fazlalık almak şüphesiz haramdır. Kur'an'ın gayesi insanları z~ara
sokmamaktır. Ödünç verilen paranın değer kaybı alınmazsa ödünç
veren zarara sokulmuş olllr. Faraza yirmi yıl önce ödünç verilmiş olan
ikiyüz lira bugün yine ikiyüz lira olarak tahsil edilirse ödÜnç veren çok
zarara girmiş olur. Çünkü o zaman verdiği ikiyüz lira belki bugiin İkibin
lira kadar iş görme gücüne sahiptir. Şimdi bu adamın yine ik-yüz lira
alması kendisini zarara sokar.
Gerçi
fıkıh kitapları
borç meselesinde verilen borç paralar
değer
kaybına uğrarsa değeri karşılamak üzere fazlalık almayı faiz görüyor·
larsa da satışta bu meseleye daha farldı bir anlayış getiriyorlar:
İbn A.bidin, bir mal veresiye satıldığında, henüz bedeli alınmadan
paranın
yani değerini kaybetmesi halini anlatırken
izah ediyor: "Veresiye satılan bir malın bedeli alın­
madan para kesada uğrarsa İmam-ı Azam'a göre bu satış batıl olu~.
Satılan mal mevcutsa geri verilir, mevcut değilse kıymeti verilir. İmam
Muhammed ve İmam Ebu Yusuf'a göre satış batıl olmaz; Ebu Yusuf'a
göre malın alış zamanındaki değeri verilir. İmam- J.\ıiuhaınıııed'e göre
de kcsat zamamudaki değeri verilir. İnsanların muamelesi İmam J.\ıiu­
haınıııed'in görüşü üzeredir. J.\ıiulıit ve Tetimme'ye göre insanlarakolay·
lık olmak için İmam Muhaınıııed'in fetvasına göre ameİ edilir". 23
kesada
uğraması,
ulemanın görüşlerini
Bu, paramn kesat durumudllr. Paramn değerinin eksilmesi durumu. da yine ihtilaf konusudur. Çoğunluk, malın satış zamanındaki
değerinin verileceğini söylemiştir. Mamafih ödeme zamanındaki değe­
rinin verileceğini söyleyenler de olmuştur.
Demek ki malın satış zamamudaki bymeti verilebileceği gibi ödeme zamanındaki kıymeti 1de verilebilir. İbn Abidin şöyle diyor:
· "Mebi' (satılan şey)in cinsinin kesada uğraması halinde İmam
Ebu Yusuf ve Muhaınıııed'e göre mislin değil, kıymetin verilmesi gere·
kir. Misli bir şeyi gasbeden kimse, bunu ödemesi halinde eğer gasbettiği
şey inkıtaa uğramışsa Ebu Yusuf'a göre mağsUbun, gasb zamanındaki
değerini vermek gerekir; İmam Muhammed'e göre de ödemezamanın·
23
Reddu'l-Mulıtar,
III. 31
HZ.MUHAMMED (S.A.V.) İN GETİRDİÖİ EKONOMİK DÜZEN
87
daki değeri verilir. Satın alınan şeyin pahalanması veya ucuzlaması
halinde de Ebu Yusuf'a göre alınan, şeyin alış zamanındaki kıymetini
vermek gerekir. Elhezzaziye Zehiriyye ve Hulasada olduğu üzre fetva
da Ebu Yusuf kavline göredir; Satışın hükmü de borç gihidir". 24
Burada İbn Ahidin satış hükmüyle borç hükmünün aynı olduğunu
söylemiştir. Gerçekten borç veren kimse, tamamen iyi niyetle ve yardım olmak için v~r~ştir. Bu para, borçlunun zimm~tinde kaldıkça
değer kaybına uğrarı:iışsa bunun kusuru borç verene ait değildir. Eğer
bu adama, parası gerçek değeriyle Ödenmezse adam zarara ,sokulı:nuş
!Jlur. Bu ise islamın "İslamda zarar vermek ve zarar g~rmek yoktur"
prensibine aykırı düşmektedir. Demek ki gelişen ekonomik şartlar karşısında, hadisi şerifte sayılan altın, gümüş ve diğer maddelerin ödünç
verilmesinde değil, fakat nakit paranın ödünç verİlınesinde bu değer
kaybının alınmasının faiz olup olınadığı konusu, üzerinde durulınası
gerekli bir konudur.
Fertlere, özellikle fakir kimselere verilen borçlardan, bu değer
kaybını dahi almak doğru değildir. Çünkü Kur'fuı, "Eğer borçlu, darlık
içinde ise, bir kolaylığa çıkıncaya kadar beklemek lazımdır. Eğer bilirseniz,
sadaka olara lı: bağışlamanız, sizin için daha lıayırlıdır" .25 !iyetiyle eli
darda olanın borcunun ertlenmesini veya tamamen tasadduk edilınesini
enıretmektedir. Fakat zenginlerin, kar gayesiyle kurdukları şirketlere
verilen paranın değer kaybını almak, haram olmasa gerektir. Çünkü
_o şirketler muhtaç değildir. ki onlara borç verilsin. Zaten onlar, daha
fazla kar etmek maksadiyle kıiru,lınuşlardır. O halde onların kazanmasınıi. katkısı olanlar da hiç değilse, paralarının değer kaybını alill.alı­
dırlar.
K~r'anın gayesi, fakiriere borç verip yüksek fiüzler almak suretiyle· onların sırtından zengin olınayı ön]em~ktir. Fukaranın cehinden
bedelsiz olarak çıkan bu paralar, onların göz yaşıdıı·, alanları iflah etmez.
Taksiıle satış: Taksiıle satışlarda, fiyatlar genellikl~ peşin satışiara oranla daha yüksek olur. Peşin satış la, taksiıle satış arasındaki fiyat farkı,
faiz kabul edildiği için bunun caiz olup olınadığı münakaşa konusudur.
·Daha önce belirttiğimiz gibi faiz, ay-ııı cinsten iki maddenin değiştiril­
mesinden doğan fazlalıktır, yalnız bir akdin ürünüdür. Değiştirilen şey­
ler aynı cinsten değil iseler, bunlar arasında faiz olmaz. On kilo unu
24 Aym eser, IV. 239
25 Bakara Suresi: ::ao
SÜLEYMAN ATEŞ .
88
50 liraya satan adam, belki bunu_25 liraya almıştır. İŞte kar, alış ve
satış fiyatlarının karşılaştırılmasından anlaşılır. Kar ~labilmek için mutlaka iki akid olması gerekir. Birtek akidden kar olmaz. Eğer bir akidde
aynı cinsten değiştirilen-şeyler arasında fazlalık varsa o, faizdir. Bir şe­
yi peşin ayrı, veresiye ayrı fiyatla satmak faiz değildir. Çünkü burada
alış akdi ve satış akdi diye iki akid mevcuttur. Faiz, cins ve miktarları
aynı olan şeyleri değiştirmede olur. Un veya kumaş ile parayı d~ğiştir- .
rnek, ne suretle olursa olsun bir satıştır. Ama un, unla g~rek peşin, gerek veresiye değiştirildiğindc fazlalık, ribadır. Taksitic satışlardaki
fiyat fazlalığını riha kabul etmek doğru değildir. İmam Falır-i Razi,
tefsirinde aynen şöyle diyor: "Şimdi on lira değerinde olan bir kuinaşı,
bir ay va'de ilc onbir liraya satmak caizdir". 26
3. Toprak mülkiyeti:
Toprak mülkiyeti, hemen bütün mülkiyederin başında gelir. Çünkü insan, en çok toprağa bağlıdır. Herkesin toprağa ihtiyacı olduğun­
dan İslam, toprağın belli şahısların değil, tüm müslümaııların malı
olınasını istemiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) in lıicretten sonraki on yıl
içinde kurduğu devletin yiizölçümÜ, üç milyon km2 idi. Hz. Peygamber
zamanında savaşta alınan mallar, mücahidlere taksim edilirdi. ·Yalın­
dtlerden Nadir Oğulları yurdunu fethettiği zaman bu araziyi yalnız ilk
muhacirlere taksim ettiY
Savaş ile fetbedilen Hayher arazisi, müslümaıılara fey (ganimet)
oldu. Ancak Hayher yakınındaki Fedek halkı, savaşsız teslim olınuş­
lardı. Savaşsız alınan bu arazi, yalnız Allahın Resulüne kaldı.28
İşte İslam'da yalnız Mekke ve Medine toprakları, yani Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinde salıipli buJunan topraklar, sahiplerinde kalmıştır. Bunun dışında yeni fetbedilen topraklar, devlete mal edilmiş­
tir.
Hz. Ömer devrinde Şam ve Irak fethedilince gaztler, aynen m:e~kul
mallar gibi topraklarm da kendilerine dağıtılınasını istediler. Hz. Ömer
onlara şöyle cevap verdi:
Cenabı
Hak
şöyle buyurmuştur: "Allahın.,
fethedilen. memleketler
Peygamberine verdikleri, Allah, Peygamber, yakın­
lar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir; içinizdeki zenginler
/ıalkın.ın. mallarından
26 J'lfefatihu'l-ğay lı, II. 5'l4
27 Tehzibu Siratİ İbni Hişiim, I. 190, 1972
::!8 Aym eser, II. 40
.....
HZ.MUHAM~ED (S.A.V.)'İN GETİRDİGİ EKONOMİK DÜZEN
arasında
elden ele dolaşması için değildir. Peygamber size ne verirse onu
alın; sizi neden menederse ondan geri durun; Allalı'tan korkun, doğrusu
Allahın cezalandırması çetindir. Allahın verdiği bu ganimet malları, yurt·
larından ve mallarından çıkarılmış olan, Allalı'tan bir lutuf ve rıza dileyen, Allahın dinine ve Peygamberine yardım eden mıılıficir fakirlerindir.
İşte doğru olanlar bunlardır. Daha önceden Jvfedine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kewJ.ilerine göç €dip gelenleri
severler; onlara verilenlerden ötürü içlerinden bir çekemezlik duymazlar;
kendileri zaruret içinde bulunsalar dahi onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkarlığından korunahilmiş kimseler var ya, işte onlar
felli/ıa erenlerdir." dedikten sonra: "Onlardan sonra gelenler; .Rabbimiz,
bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde mü'
minZere karşı kin bırakma. Rabbimiz, şüphesiz sen, şeflwtlisin, merhametlisin, derler" 29
Burada yüce Allah; önce ganimetin fakiı·lere, sonra yerlerinden yurtlarından çıkarılanlara, sonra Medine'de yerleşenlere ve en sonunda da
daha sonra gelecek mü'rninlere verileceğini açıklamakta ve gelecek mü'
minleri bu ganimete iştirak ettiı·rniş bulunmaktadır. Şimdi bu araziyi
taksim edersem, sonradan gelecek mü'minlere hir şey kalmaz. Eğer taksim etmeyip mü'minlere bırakırsam, San'a'daki bir' çoban da bu ganimetten payını alır". 30
Yine Hz. Ömer, Irak Fatihi Sa'd İbn Ebi Vakkas'a şu talimatı yazar: "İnsanların, senden ganimetleri taksim etmeni istediklerini hatır­
latan mektubunu aldım. İmdi şu yazdığı:k şekilde hareket et: Hayvan,
mal, ne varsa onları harbe katılan müslümanlara taksim et. Fakat arazileri ve nehirleri, işletenlere bırak; ta ki bu müslümanların geliri olsun.
Zira sen oraları şimdiki müslümalllara taksim edersen, sonra gelecek
müslümanlara bir şey kalmaz. Ben sana, insanları islama davet etmeni
emretİniştim. Her kim savaştan önce müslüman olursa o, müslümanlardan bir ferttir, malı kendisinindir, İslamda da bir pay-ı vardır. Kim savaştan ve bozgundan sonra müslüman olursa o da müslümanlardan bir
ferttir, ama malı müslümanlaı·a aittir. Çünkü müslümanlar onu alınış­
lardır". 31
İslam huktı1.ıma göre fetbedilen ülkelerin toprakları ganimettir
ama yalnız savaşçıların değil, bütün müslümanlara ait bir garumettir.
Arazinin rakalıesi devlete aittir, yani arazi devletin mülküdür. Ancak
29 Haşr Suresi: 7-10
30 Ebu Yusuf, Kitabu'l-harac, s. 13
31 Yahya ibn Adem el-Kura~!, Kitabu'l-barac, s. 38, Mısır 1347
SÜLEYMAN ATEŞ ..
90
devlet, bu arazinin işletme hakkını şahıslara. verebilir .. Kendisine arazi
verilen çiftçi, bu arazinin kendisine değil, menfaatine.mıılik olur. Onu
Onu işler, fakat satamaz, başkasına hibe edemez. Devletin, arazinin
işletme hakkını şahıslara vermesine ikta', bu tür verilen araziye de kati'- .
a denir. Ebu Yusuf'un kaydına göre Hz. Peygamber (s. a. v.) ve kendisinden sonra gelen halifeleri, müslümanların yararına gördükçe araziyi
ikta etmişlerdir.
Araziyi elinde bulunduran kimse, bunu güzel işlerneğe mecburdur.
üç y:ıl imar etmeyen kimseden o toprak geri alınır, baş­
kasına verilir. Hz. Peygamber (s.a.v.J, Müzeyne yahut Cüheyne kabilesinden bazı kimselere bir kısım araziyi ikta' etmişti. Onlar bu araziyi
işlemediler. Başka kimseler buraya sürüp i:ınar ettiler. Bunun üzerine
iki gnıp arasında anlaşmazlık çıktı. Hz. Ömer'e gelruler. Hz. Ömer:
"Eğer benim veya Ebu Bekir'in verdiği bir şey olsaydı geri alırdım.
Fakat Allah Resulünün katıasıdır, onu geri alamam", dedi ve ilave
etti: "Kim elinde bulunan toprağı üç yıl işlemez de başkaları gelip orayı
imar ederlerse imar edenler, o toprak üzerinde daha çok hak sahibi
olurlar" 32
.
Bir
kaıl'a'yı
İslam hukukunda, Mekke-Medine arazisi hariç, fethedilen bütün·
iükelerin toprakları devletin kabul edilmiş idi. Devlet, bu topraklan,
ikta' yoluyla yahut harac usulüyl~ işletirdi.
İslam Ekonomisinin Karaltteri:
İslam Ekonomisinin temel hükümlerini maddeler halinde tesbit
ettikten sonra onun karakterini
belirtrneğe çalışacağız:
1) Fethedilen arazi, devletin malıdır. Devlet bunları dilerse kendilerse işletme hakkını şahıslara verir. Fakat işletenleri kontrol eder. Araziyi üç yıl güzel işietmeyenlerin elinden alıp başkalaTma
disiişletir,
verır.
2) İslam hukukunun koyduğu vergi sistemi olan zekatı devlet toplar ve Kur' anı KeTim'de sayılan yerlere harcar ki devletin ;hemen bütün
İslami giderleri için zekat haTcanabilir. Zekat nakid paradan, tarım
ÜTünlerinden, ticaret mallarından ve hay-vanlardan alınır. Savaşlarda
ele geçirilen ga~metler de zeka~tla birlikte devlet hazinesine girer. Zekat olarak toplanan hayvanlar, devlet yararıiıa kullmııhr. Hz. Peygamber ve dört halife devrinde Beytü'l-mal'e yani hazineye ait devele:r mevcud -.idi. Bunların bakıcıları ve tedavi edenleri vardı.
32 Ebu Yusuf, Kitiibu'l-harac, s. 29
HZ.MUHAMMEP (S.A.V.) İN GETİRDİÖİ EKONOMİK DÜZEN
91
3) He;r fert için çalışmak hem bir vazife, hem de bir haktır. Yapılan
her işin bir değeri vardır. Her emek bir ücret karşılığıdu-. Ücret, yapılan
iş ile orantılıdır. çalışanın emeğine ve yaptığı işin sağladığı yarara göre·
ücret takdir edilir.
1
4) Devlet, vatandaşlarına. her türlü sosyal güvenliği sağlamak
Bir geliri olmayan, ya da geliri kendilerine yetmeyen kimselere devlet maaŞ bağlar. Bakıma muhtaç ihtiyarlara, çocukluk, hastalık ve diğer nedenlerle aciz durumda bulunanlara maaş hağlanır.
Bu kimselerin müslüman .olması şart değildir. Aciz olan bütün vatandaşlar, bu haktan yararlanırlar. Dört halife devrinde böyle yapılmıştır.
zorundadır.
V atandaşlara sosyal güvenlik sağlamak devletin vazifesi, vatandaşların da hakkıdır. Bu, İslam hukukunun amir hükmüdür. Sosyal
güvenlik, İslam hukukunda kumnıların merhametine bırakılmaınış,
devlet güvencesi altına alınmıştır.
- 5) Ekonomiyi geliştirmek, kalkınınayı sağlamak da devletin görevidir. Her türlü bayındırlık eserlerini, okulları, yolları, köprüleri yapmak kanallar açıp araziyi sulamak, verimi artırınak devletin görevleri
arasındadır.
6) İslam, mülk ve sermayenin, zayi olmaktan, ve israftan konın­
masını eıiıretmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Akrabaya, yoksula ve yolcuya
savurma"
"Saçıp
bine
karşı
hakkını
ver, fakat büsbütün
saçıp
savuranlar, şeytanın karileşleri olmuşlardır. Şeytan da Rabnankördür"
"E;lini boynuna bağlanmış yapma (cimrilik etme), bütün bütün de açma (saçıp savurına) sonra kınanır, üzüntü içinde lı:alırsın!"
33
. İslam, kapitali oluşturan ana· ilkeleri göstermiştir:
a. Lüzumsuz tüketimden
kaçınmak,
biriktirmek,
"
h. Biriktirileııi kamuya yararlı üreti:pı ·için lıarcamak.
. . İslam ekonomisinin ana ilkelerini ve devletin ekonomik görevlerini
:Qeİirten kitaplar yazılİnıştır. Bunlara es-siyasetu's-şar'iyye veya elafıkfimu's~sultfiniyye adı verilir. Ebu Yusuf'un Kitabu'l-harac'ı, Maverdi'nin el-Ahkamu's-sultaııiyye'si ve İbn Teynıiyye'ııin· es-Siyasetu'ş·
şer'iyye'si, İslam Ekonomisinin esaslarını belirten meşhur kitaplardır.
33
Suresi: 26-27, 29
SÜLEYMAN ATEŞ
Görülüyor ki İslam ekonomisinin karakteri, dar değil, yaygındır.
Bu ekonomi,
beUi şahısların
değil, tüm toplumı,m refahını ve mutlu·
\
.
.
luğunu li edef alır.
İnsanlar yaratılış itibariyle değişik karakteriere sahiptirler. Kimi~
var ki bütün dünya kendisinin olsa doymaz. Kimi de var ki dünyaya
değer vermez. Kimi güçlü, kuvvetlidir; tuttuğunu koparıı·, başkalarına
saldırır, insanları kendisine kul etmek ister. Kimi de zayıftır, elindekini
alsalar hakkını koıuyamaz.
Peygamberler, insanların sivriliklerini düzeltmek, saldırıları önlemek, haksızlıkları. kaldırmak için gönderilınişlerdir. İslam Peygaın~
ri, yalnız bir kişinin sinilip koca bir mahaUenin sefalet içinde yaşa·
maeına asla razı olmanıışJ insanlar arasındaki )•aşayış farklarım, ölçüsüzlükleri giderrneğe çalışmış, fertler arasındaki refah dengesizliğini
ortadan kaldırarak insanlan birbirine yaklaştırmak istemiş: "Komşu·
su aç iken hamını doyurup yatan" kimseyi, gerçek müslüman saymamıştır". 34
•
İnsanın ihtiyacı ve hırsı tükenmez. Binini iniiyon milyonunu milyar yapmak ister İnsan. İnsanın bu za'fına, Hi. Peygamber (s.a.v.)
şu mübarek sözleriyle işaret buyurmuşlardır: "insan oğlunun iki vadi
dolu malı olsa, üçüncüsünü de ister; insan oğlunun karnını ancak toprak
doyurur". 35 Bunun çaresini de şöyle göstermişlerdii: "Zenginlik, mal
çokluğuyla değildir; asıl zenginlik nefis zenginliğidir". 36
İslamiyet insanlar arasında ölçüyü sağlamak için zekat ve fıtra
yanında
Allah yolunda infakı emretmiş, zenginin malında fakire hisse
hileli kazancı, ·vurgunculuğn, · tefeciliği yasaklamış; servetin
belli cilerde toplanmasını değil, dağılmasını istemiştir. Haşr suresinin
dokuzuncu ayeti malın sırf zenginler arasında dolaşan bir şey olmasını
ayırınış,
yasakl.amaktadır.
Seıv·etin belli ellerde toplanmasını önlemek, .halkı. ezilmekten kur·
tarmak için faizi yasaklamıştır. Emeksiz kazanılan faiz, zenginler yararına işleyen bir kurumdur.
İhtiyaçtan fazla mal biriktirmek, İslamiyette makbul değildir.
Yüce Allah Tevbe suresinin 34·-35 nci ayetlerinde şöyle buyurur: "Altın
ve gümüşü depo edip Allah yolunda harcamayanlan acı bir azap ile müj· ·
34
falıihtir.
35
36
Buhart, el-Edeb'de iİkrettiği gibi Taberiinl, Hakim ve Beyhaklde rivayet
F~ydn'!-Kadir, V. 360
Buhari: Rikak, 10; Müs!im, Zekiit, 116
Buhari:, Rikak, 15; M!iolim, Zekat, 120
etmişlerdir.
HZ.MUHAMMED (S.A.V.) İN GETİRDİÖİEKONOMİK DÜZEN
dele.
(Kıyamet)
günü onlar cehennem
ateşinde
93 ·
pullanarak, onlarla bu
adamların alınları, böğürleri ve sırtları damgalanacaktır. -İşte nefisler.i•
niz için yığdıklarınızın. tadını tadın denilecektir".
.
Servet dolaşırsa illetim artar, ekonomi ca~lanır, topluma mut·luluk ve huzur yayılır. Hz. Muhammed (s.a.v.) kimseniıi. alının teriyle
kazandığı malın zorla elinden alınmasını istememiş, fakat insanlara .
gönül ve göz tokluğu aşılamş, gönüllere Allah sevgisini yerleştirmiştir.
Kendisi geriye miras birakma~ş; "Biz Peygamberler miras bırak,mayız"
demiştir. Bu sözünden dolayı sahip olduğu tek arazi Fedek de devlete
mal edilmiştir. Ona gönülden İnananlar, Allah rızası için ınüslüıiıan
kardeşlerini kendilerine tercih ederler, önce kardeşlerinin ihtiyaçlarının
görülmesini isterler: "Onlar kendilerinin ihtiyacı olsa dahi kardeşlerini
kendi nefislerine tercih ederler" .37 Ayeti, gerçek mü'minlerin niteliklerini
aulatmaktadır. Ona gönülden bağlaminlar, kazançlarındau kendilerine
yeteri kadarını aldıktan sonra gerisini elde tutmaz, muhtaç kardeşlerine
verirler. Ebu Said El Hudri şu hadisi anlatıyor:
"Bir seferde Peygamber (s.a.v.) ile beraber bulunuyordu~. Hayvanı
üzerinde bir adam geldi. Sağa sola bakıyordu'. 38 Allah'ın Resulü (s.a.v.)
buyurdu ki : .«Kimin yanında fazla binek varsa onu, bineği olmayana
versin. Kimin yanında fazla azık varsa onu azığı olmaya7J-a versin ..."O
kadar çeşit mal saydı ki biz, içimizden hiç kimsenin ihtiyacından fazla
mala hakkı olmadığını sandık". 39
Ebu Hiireyre (r.a.) Hz. PeygalP.ber (s.a.v.)in
şu uyarısını aulatı-
.
yor:
"Hangi altın ve gümüş sahibi, onları'n hakkını' vermezse kiyamet
günü olunca o altın ve gümiiş (o paralar) ateşten Zevkalar şekline sokulur, ·
cehennem ateşinde kızartılır, onlarla bu adamın böğrü, alnı ve sırtı dağ­
lanır, Soğudukça yeniden ısıtılıp dağlanır. Elli bin yıl kadar uzun olan
bir günde kullar arasında son hüküm v~rilinceye kadar ona böyle yapılır.
Sonra ona ya cennetin veya cehennemin yolu gösterilir.
Ya Rasulallah denildi,"ya develer? Buyurdu ki :
Hangi develerin sahibi, onların hakkını vermezse- ki su başlarına
geldikleri gün onları sağıp sütlerini fakirZere ve yolcuZara iÇirmek deve37 Haşr suresi: 9
38 Ebu Davud'un rivayetinde: Devesi üzerinde bir adam geldi, deveyi sağa sola çeviri·
yordu.
39 Müslim, Lukatiı, bllh: 4, hadis: 18; Ehri Davı'ıd, Zekat, 32; İhri Hanbel, Musned, III.
34
'SÜLEYMAN ATEŞ
lerin ·lıaklarındandır- Kıyamet günü olunca o develer, dünyadakinden
daha fazla olarak dii.mdii.z bir yere getirilir, bir yavru clahi eksik olmaz~
O hayvanlar ayaklarıyla bu. adamı çiğnerler, ağızlarıyle ısırırlar. Adamın
üzerinden ilk kısmı geçince arkadakiler üstüne salınır. Elli bin yı~ kadar
uzun olan bir giinde kullar arasında son hüküm verilineeye kadar böyle
yapılır. Sonra ona ya cennetin veya cehennem~n yolu gösterilir ..
- · Ya Resulallalı, denildi, ya sığırlar ve kayunlar? Buyur d~ ki :
.:_ Hangi sığır ve koyun salıibi o~ıların hakkını ·veı·mezse kıyamet
günü oiunca o .hayvanlar dümdüz bir yere getirilir. Bir teki dahi eksik ol~
~az. O zaman içlerinde boynuzzı bükük, boynuzsuz, yahut boynuzu kırık
olan yoktur. (Hepsinin sağlam, düzgün boynuzları vardır) O hayvanlar
bu adamı boynuzlarıyla toslarlar, tırnaklarıyla çiğnerler. Adamın üzerin-.
den ilk _kısmı geçince arkadakiler üstüne salınır. Elli bin yıl k(ldar uzun
olan bir günde, kullar arasında son hüküm verilineeye kadar böyle yapılır.
Sonra ona ya cennetin veya cehennemin yolu gösterilir" .40
Netice:
Bütün bunlar açıkça gösteriyor lci, Hz .. Muhammed (s.a.y.) gerçek
sosyal adaleti getirmiştir. Onun getirdiği ekonomik düzenin kaynağı
ilahldir. Bu düzen, ne sadece kişisel çıkarı hedef alır, ne de ferdi devlete,
köle yapar. İsla.m ne kontrolsuz, ölçüsüz; başıhoş bir ekonomi sistemini,
ne de ferdi, elinin emeğiyle kazand;ı.ğı öz malından, mülkünden ayırıp
hahtsız yapmayı tasvih eder. Bu iki aşırı sistem de insanları köleleştir­
mektedir. Biri ferdi fertlere, diğeri de ferdi topluma, devlete köle yapmaktadır. Dolayısiyle iki sistem de insan fıtratını doyurmanıış, insanı
mutlu kılariıamış, maddenin ezici çarkları arasına bırakmış, üzüntülere
sokmuştur.
Hz. Muhammed (~.) bu iki sistemin ortasında, insan fıtratına
uygun bir ekonomik düzen getirmiştir. Fakat onun getirdiği ekonomik
düzenin, tarili boyunca layıkıyle uygulandığı zamanlar azdır. Gerçekten islam ekonomisinin gereği gibi uygulandığı devirlerde insanlar mutlu olmuş, toplumlar çok ileri gitmişlerdir. Ama bu sistemin özünden
sapmalar olunca da sızlanmalar, gerilemeler haşgösternıiştir.
Hz. Muhammed (A.)ın gayesi ezeni değil, ezileni korumak, zay-ıfı
himaye etmektir. Onun en büyük halifesi ve gaye arkadaşı Hz. Ebubekir, halife seçildiği gün şöyle demişti: "İçinizde zayıf olanınız başkası
40 Müslim, Zekat, 6, Hadis: 24, 26; Ebu
Davıid,
Zekat, bab fi-Hukuki'l-1Ial
HZ.Ml.İHAMMED (S.A.V.) İN GETİRDİGİ EKONOMİK DÜZEN
üzerinde bulunan
kuvvetlinizdir". 4 1
hakkını alıp
kendisine verinceye kadar
yanımda
95
en
Bu ekonomik düzendir ki insanların hayrrhahlık duygularını kamislam iliklerinin her tarafında dünyada bir eşi daha bulunmayan
hanlar, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler ve diğer vakıf eserleri
meydana getirmiştir. İşte bu ekonomik düzenin temel felsefesi şudur:
çılaınış,
"Kimseye haki
Bir
haralı
değildir.
olmuş
müik-ü devlet, sim-ü zer
gönül ta'mirin etmektir hüner"
41 Tehzihu siret-i İlınİ Hişfu:n, II. 160-61, 1972 Mısır
Download