ygs tarih özet çözümleri test - 1

advertisement
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 1
1. Geçmişte meydana gelen bir olayı değerlendirirken, olayın meydana geldiği dönemin şartları
dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, tarihi bir olayın
oluşumu ve gelişiminde, olayın gerçekleştiği coğrafyanın çok önemli bir etkisi vardır. Olayların
sebep ve sonuçlarının bütün yönleriyle anlaşılıp
açıklanabilmesi için olayın geçtiği mekanın (yerin) bilinmesi gerekir. Bunun yanı sıra, tarihi
olaylar süreklilik gösterdiği için bir olay kendinden önceki bir olayın sonucu ve kendisinden sonraki bir olayın sebebini oluşturabilir. Bu nedenle
de tarihte zaman ve kronoloji son derece önemlidir. Ancak, tarih geçmişte yaşanmış ve bitmiş
olayları konu edindiği için, geçmişte yaşanmış
olaylar; tekrarlanmaz, deneye ve gözleme tabi
tutulamaz, genel kanunlarla açıklanamaz.
4. Doğal kaynakları zengin olan Hindistan’da siyasal ve ulusal birlik çok geç oluşturulmuştur.
Bunda bölgenin sık sık istilaya uğramasının yanı
sıra Kast sistemin etkisi de büyüktür. Kast, halkın mesleklerine göre sınıflara bölünmesidir. Bu
sistemde kişiler kastlarını seçemez, değiştiremez
ve başka kasttan olanlarla evlenemezlerdi. Böylesine uzlaşmaz, hatta, birbirine düşman sınıflara ayrılmış bir ülkede, milli birlik ve beraberliğin sağlanması, kast sisteminin zayıflamasından
sonra gerçekleşecektir.
Yanıt: C
Yanıt: D
2. Diplomatik, siyasi belgeler bilimidir. Antlaşma,
ferman, şeriye sicili vb. belgeleri şekil ve içerik
bakımından değerlendirip inceler. Paleografi,
eski yazı bilimidir. Eski yazıların tür ve şekillerini
inceler. Epigrafi, kitabeler bilimidir. Anıtlar ve
taşlar üzerine yazılan yazıları inceler.
Yanıt: A
3. Yazılı kayıt ve belgelerin olmadığı Tarih Öncesi
Çağlar, kullanılan araç-gereçlerin niteliği gözönünde bulundurularak Taş ve Maden Çağı olmak
üzere iki başlık altında incelenir. Maden Çağı
(MÖ 5.500 – MÖ 1.200) içerisinde yer alan
Tunç Çağı da yazılı kayıt ve belgelerin olmadığı
bir çağdır. Bu nedenle paranın kullanılması Tunç
Çağı’na ait bir gelişme değildir. İlk defa parayı
kullananlar, İlk Çağ Anadolu uygarlıklarından
Lidyalılar olmuştur.
5. İlk Çağ Anadolu uygurlıklarından Hititler, Anal
denilen tarihi yıllıklar yazarlardı. Anallar, kral
tarafından tanrıya hesap vermek için yazılan
yıllıklardı. Krallar bu yıllıklara zaferlerinin yanı
sıra yenilgilerini de kaydettirirlerdi. Bu tarih
yazıcılığı türü, Hititlerde tarafsız tarih yazıcılığı anlayışını geliştirmiştir. Öncüllerde yer alan;
Pankuş Meclisi, ülkenin yönetim yapısı ile ilgili
bilgi verirken, Hititlerin çevre kültürlerin tanrılarına inanmaları ise ülkenin dini yapısı ile ilgili
bilgi vermektedir.
Yanıt: B
Yanıt: D
www.deltakitap.com
1
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 1
6. Teokrasi; din ve devlet işlerinin birlikte yürütüldüğü, din adamlarının devlet yönetiminde
yer aldığı, devlet yöneticilerinin de dini otoriteyi
temsil ettikleri bir siyasi yapıdır. Bu tanımdan
yola çıkarak; Sümerlerde Patesi denilen kralların
Tanrı adına ülkeyi yönetmeleri, Hindistan’daki
Brahman denilen din adamlarının ülkeyi yönetmeleri, Hitit krallarının ayinleri yönetecek kadar etkili dini otorite olmaları, Mısır’da Firavun
denilen kralların Tanrı olarak kabul edilmeleri,
bu ülkelerde katı bir teokrasinin uygulandığını
göstermektedir. Ancak Yunanlıların Tanrı Zeus
adına olimpiyat oyunları düzenlemeleri dini ve
kültürel bir etkinliktir. Bu etkinlik bize, ülkenin
yönetim biçimi ya da dinin bu yönetim yapısı
içerisindeki yeri hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir.
Yanıt: E
8. İlk Türk devletlerinde hükümdarlara devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine
inanılmış, bu yetkiye “Kut” adı verilmiştir. Kut’a
dayalı bu hükümdarlık anlayışı bir taraftan halkın hükümdara bağlılığını artırıp ülkede ciddi bir
biat kültürü yaratırken diğer taraftan hanedan
üyeleri arasında sık sık taht kavgalarının yaşanmasına yol açmıştır. Bu bilgiler, Kut anlayışının
halka değil hanedana yönelik bir siyasi otorite
kurulmasına yardımcı olduğunu bize gösteriyor.
Dolayısıyla, bu durum, yönetimde halkın egemenliğini değil, monarşik iktidarı güçlendirmiştir. Ayrıca Kut anlayışı, ulusçu bir devletin özellikleri içerisinde yer almaz. Çünkü bu anlayışın,
birbirinden farklı bir çok ulusun kurduğu devletlerde uygulandığını görebiliyoruz.
Yanıt: C
7. Uygurlar, Manihaizmi benimseyerek ilk din değiştiren Türk devletidir. Manihaizmin et yemeyi
yasaklanması, Uygurların tarımla uğraşmalarına
ve yerleşik yaşama geçmelerine ortam hazırlamıştır. Yerleşik yaşama geçme, Uygur kültürü
ve sanatında önemli değişikliklere yol açmıştır. Konar göçerlikten dolayı Türk toplulukları
arasında görülmeyen mimari eserler, Uygurlar
döneminde inşa edilen, içerisinde saray ve manastırların da bulunduğu kentler şeklinde görülmeye başlanmıştır. Ancak ekonomik, sosyal ve
kültür yaşamında görülen bu değişikler, Uygurların millet bilincini yitirdiği göstermez. Aksine
Uygurlar, kendilerine özgü alfabe geliştirerek ve
bir çok yabancı sözcüğü Türkçeleştirerek, ulusçu
özelliklerini korumaya önem veren bir topluluk
olmuştur.
9. İlk Türk devletlerinde siyasi, askeri, ekonomik,
sosyal ve kültürel konuların görüşülüp karara
bağlandığı meclislere “toy” ya da “kurultay”
denirdi. Kurultay üyelerinin temsili nitelikte olması, kanun yapma, hakan seçme, hakanı denetleme ve gerekirse azletme gücüne sahip olmaları, Kurultayını demoktarik özellikler
taşıdığının kanıtıdır. Bunun yanı sıra Kurultaya
katılan boybeylerinin halk tarafından benimsenmesi, Türk devletlerinin yönetiminde halkın da
etkili olduğunu gösterir. Ayukı (Balkanlar Kurulu) üyeleri, hükümdara devlet işlerinde yardımcı
olan, alanlarında uzman bir bürokrat grubudur.
Halkı temsil eden değil, atanmış seçkinler olduklarından, Ayukı’nın demokratik bir işleyişle
oluşturulup görevini yaptığı söylenemez. Ülkenin
hükümdar ve ailesinin ortak malı sayılması, ise
Kut olarak adlandırılan, hanedan üyesi tüm erkeklere devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiği inancıyla ilgilidir. Burada egemenliğin kaynağının halk değil de Tanrı olması,
demokrasiyle uyuşmayan bir durumdur.
Yanıt: D
Yanıt: C
2
www.deltakitap.com
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 1
10. İslam Devleti’nde Emevi hanedanlığının kurucusu Muaviye, ölmeden önce oğlu Yezid’i halife
tayin ederek halifeliği saltanat haline getirmiştir. Yezid’in halifeliğini kabul etmeyen Kûfeliler,
Hz. Ali’nin küçük oğlu Hz. Hüseyin’i halifeliğe getirmek için Kûfe’ye çağırdılar. Bunu haber alan
Yezid, Kerbela denilen yerde Hz. Hüseyin ve
yanındakileri öldürdü. Bu olay “Kerbela Olayı”
olarak tarihe geçti. Kerbela Olayı sonrası toplumda daha önce baş gösteren ayrılıklar kesin
ayrılıklara dönüştü. Burada dikkat edilmesi gereken, “daha önce baş gösteren ayrılıklar” vurgusudur. Çünkü İslam Devleti’nde ilk ayrılıklar,
Hz. Ali döneminde yaşanan Hakem Olayı’ndan
sonra ortaya çıkmıştır. Kerbela’da ise bu ayrılıklar kesin ayrılıklara dönüşmüştür. Diğer yanıt şıklarımızda yer alan neden – sonuç ilişkileri
doğru olarak verilmiştir.
Yanıt: C
12.İslam dininde bütün Müslüman milletler eşit
kabul edilmişti. Hz. Muhammed ve Dört Halife dönemlerinde bu politika devam ettirilmişti. Emeviler Döneminde yöneticilerin uyguladığı
Arap milliyetçiliği politikası yüzünden Müslüman
Araplar kendilerini Arap olmayan diğer Müslümanlardan üstün tutmaya başladılar. Hatta,
Arap olmayan Müslümanlara azatlı köle manasında “Mevali” ismi verildi. Mevaliler, Müslüman
Arapların üstün tutulmasından her zaman rahatsızlık duydular. Arap milliyetçiliği Emevilerin kültür politikalarında da etkili oldu. Emevi
halifesi Abdülmelik, resmi yazışmalarda Arap
alfabesinin kullanılmasını zorunlu hale getirdi. Böylece Arap alfabesi Arabistan dışında da
yaygınlaştı. Kur’an–ı Kerim’in dili Arapça olduğu için İslamiyet’in yayıldığı bölgelerde Arapça,
konuşma dili olmaya başladı. Bunun sonucunda
köklü ve eski bir kültüre sahip olmayan diğer
Müslüman milletler Araplaştılar. Sorumuzdaki
ikinci öncülde yer alan Şiilik kavramı, Arap toplumunun kendi iç çekişmeleri içinde ortaya çıkan
bir mezhep grubunu ifade etmektedir. Şiilerin
halifeliği ele geçirme faaliyetleri, siyasi iktidar
mücadelesi olarak ele alınmalıdır.
Yanıt: D
11.İslam Devleti’nde bölgelerinin en yetkili yöneticileri olan valilerin, halifelik unvan ve sembollerini
kullanmalarının yasak olması, merkezi otoriteyi
güçlendirmeye yönelik bir uygulamadır. Bu uygulamayla valilerin yönetici oldukları bölgelerde, halifelerle aynı yetkilere sahip olarak kendi
başlarına buyruk hareket etmeleri önlenmiştir.
Yönetimde mutlakiyetçilik (saltçılık – tekçilik)
güçlendirilerek, ülke bütünlüğü ve devletin siyasi
birliği korunmuştur.
Yanıt: A
www.deltakitap.com
13. Türkler, İslamiyetin kabulünden sonra da devlet yönetiminde eski Türk geleneklerine bağlılıklarını sürdürdüler. Türk İslam devletlerinde,
bu arada Büyük Selçuklu Devleti’nde de, ülkenin
hükümdar ailesi arasında paylaştırılması ve sonu
gelmez taht mücadeleleri, merkezi yönetimi zayıflatarak Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılışında
etkili olmuştur. Devletin yıkılışındaki bir diğer
etken ise, Atabeyliklerin ortaya çıkmasıdır. Melik
denilen sultan çocuklarının yöneticilik eğitimi ile
ilgilenmekle görevli olan Atabeylerin, hanedanın
zayıfladığı dönemlerden itibaren Selçuklu ailesi
üzerinde etkili olmaya başlamaları ve daha sonra
kendi hakimiyetleri altında, bölgesel hükümetler
kurmaları devletin parçalanma ve çöküş sürecini hızlandırmıştır. Bunlardan başka Sultan Alp
Arslan zamanında uygulanan “Toprak fethedenin malıdır.” anlayışının geleneksel olarak devam ettirilmesi, ülkede feodal beyliklerin ortaya
çıkmasına ve devletin merkezi yapısı ile siyasi
birliğinin zayıflamasına yol açmıştır.
Yanıt: E
3
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 1
14.Türklerin İslamiyeti kitleler halinde kabul etmeye başladığı savaş, Talas Savaşı’dır. Selçukluların
Gazne Devleti’ni yenerek, Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşunu tamamladığı savaş, Dandanakan Savaşı’dır. Selçukluların Bizans ordusunu
birkaç saat içinde kesin bir yenilgiye uğratarak,
Anadolu’nun kapılarını Türklere açtığı savaş,
Malazgirt Savaşı’dır. Selçukluların 1141 yılında
Karahitaylılara yenilerek, devletin yıkılış sürecine girdiği savaş, Katvan Savaşı’dır. Bu bilgiler,
soruda yer alan I. ve II. grup verilerinin tümünün
doğru eşleştirildiğini gösteriyor.
Yanıt: E
15.Türk İslam devletlerinde yapılan Ribatlarda yani
kervansaraylarda, yerli ve yabancı tüccarlar ücretsiz olarak konaklıyabiliyordu. Bimarhanelerde
yani hastanelerde halk herhangi bir bedel ödemeden şifa bulabiliyordu. Medreselerde ise yoksul çocukların her türlü ihtiyaçları karşılanarak
eğitim görmeleri sağlanıyordu. Bütün bu yapıların giderlerinin vakıflar aracılığıyla karşılanması,
Türk İslam devletlerin de sosyal devlet anlayışının eksiksiz uygulanmasını sağlıyordu.
Yanıt: E
16.Türkiye Selçuklu Devleti ticaretin geliştirilmesi için Kıbrıs, Venedik, Ceneviz, Floransa gibi
İtalyan şehir devletleriyle ticaret antlaşmaları
imzalayarak bunlara gümrük indirimleri uygulamıştır. Bunun yanı sıra yerli ve yabancı tüccarlara devlet sigortası yapılmıştır. Gıyaseddin
Keyhüsrev’in Antalya’yı fethettiği sırada, orada
Mısır’dan gelen ve Frenkler tarafından soyularak malları ve kumaşları yağmalayan tüccarların zararını, alınan ganimentten ve kısmen de
hazineden ödeme yoluna gittiği anlaşılmaktadır.
Yine Alâeddin Keykubad, yapılan savaşların ardından yağmaya uğrayan kervanların sahiplerine, aldığı ganimetlerden ve devlet hazinesinden ödeme yaparak onların bütün zararlarını
tazmin etmiştir. Ticareti geliştirmeye yönelik bu
uygulamaların, Haçlı birliğini önleme ya da ülke
savunmasını güçlendirme amacıyla doğrudan bir
ilgisi yoktur.
17. Miryokefalon Zaferi’yle Anadolu’nun “Türk yurdu” olduğu ispatlandı. Bizans İmparatorluğu’nun
Anadolu’yu geri alma düşüncesi ortadan kalktı.
Bizans İmparatorluğu, bu zaferden sonra saldırı durumundan savunma durumuna geçti. Batı
Anadolu ve Marmara’daki topraklarını elinde
tutabilmek için büyük çaba gösterdi. Bu açıklamalar gözönünde tutulduğunda, Miryokefalon
Savaşı’ndan sonra, Bizans’ın Anadolu’daki topraklarının hepsini kaybetmediği, Batı Anadolu
ve Marmara’daki topraklarını korumaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Bizans’ın Anadolu’da elinde
tuttuğu bu topraklar, daha sonra Osmanlı Devleti tarafından fethedilecektir.
Yanıt: B
18. Haçlı Seferleri’nin en önemli nedenlerinden biri
Avrupalıların doğunun zenginliklerine sahip olmak istemeleridir. Bunun sonucu olarak, Seferler sırasında Akdeniz’de ticaret gelişti. Marsilya,
Venedik ve Cenova limanları önem kazandı. Seferlere tüccar grupları yoğun bir şekilde katılarak zenginleşti. Bu zenginleşme Avrupa’da ticaretle uğraşan burjuva sınıfını ortaya çıkardı.
Eyyûbilerin Yafa’yı ve Suriye’deki bazı şehirleri
Haçlılardan geri alması üzerine gerçekleştirilen
IV. Haçlı Seferi amacından saparak Bizans (İstanbul) üzerine yapıldı. Haçlılar, İstanbul’u ele
geçirerek bir Latin Krallığı kurdu. Bu süreçte
Haçlı ordusunun günlerce şehrin zenginliklerini yağmalaması, Seferlerin temelinde ekonomik
nedenlerin yattığını gösteren bir başka kanıt olmaktadır.
Yanıt: E
Yanıt: B
4
www.deltakitap.com
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 2
1
1. Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasi bakımdan teşkilatlanmış millettir. Devletin
teşkilatlanması da bürokratik ve askeri kurum,
kuruluşların oluşurulmasıyla olur. Bu tanımdan
hareketle, Orhan Bey’in öncülüğünde memleketin en önemli meselelerinin görüşüldüğü bir
nevi Bakanlar Kurulu (Hükümet) işlevini gören
Divan örgütünün kurulması, ülke savunmasında
düzenli ve daimi bir ordunun hazır bulundurulması, adalet mekanizmasının muntazam işlemesi amacıyla illere kadılar ( yargıçlar) atanması,
eğitim ve öğretim ihtiyacını görmek ve nitelikli
devlet adamı yetiştirmek için medresenin açılması faaliyetleri, devletin kurum ve kuruluşların
oluşturulmaya başlandığını bize gösteriyor. İskan
politikasının, yani, fethedilen yerlerlere Türk
nüfusun yerleştirilmesi politikasının uygulanması ise kurumsallaşma çalışmalarıyla ilgili değildir.
Osmanlılar daha aşiret ve beylik aşamasındayken
de fethedilen yerleri ellerinde tutmak amacıyla
belirli bir sisteme bağlamaksızın iskan politikası
uygulamaktaydılar.
3. Fatih Kanunnamesi’nin koyduğu yasalar gereği
Osmanlı şehzadeleri, 12 yaşına geldiğinde yönetim ve askeri alanda tecrübe kazanmak için sancaklara vali olarak gönderilirdi. Buralarda “lala”
adı verilen hocalar nezaretinde başkenttekine
benzer saray ve yönetim oluşturulurdu. Geleceğin padişah adaylarının bu muntazam eğitiminin, devleti güçlü bir şekilde idare etmelerinde
ne kadar faydalı olacağı tahmin edilebilir. Aynı
kanunnameyle, devletin bekasının sağlanması ve
taht kavgalarının önüne geçilmesi için kardeş
katli yasallaştırılarak, tahta çıkan hükümdarların gerekli tedbirler olmasına izin verildi. Devletin birlik ve bütünlüğüne yönelik bu uygulamanın
da padişahın, yani, merkezin gücünü artıracağı
açıktır. Yine, giderek bağımsızlaşmaya başlayan
bazı vakıf ve şahıs mülklerinin devlet malı haline
getirilmesi de merkezi yönetimi güçlendirmeye
yönelik uygulamalara dikkat çekici bir örnektir.
Yanıt: E
Yanıt: C
2. Yavuz Sultan Selim Döneminde Safevilere karşı
kazanılan Çaldıran Zaferi’nden sonra İpek Yolu’nun Van – Tebriz hattı ele geçirilerek ticari gelirlerde önemli bir artış sağlanmıştır. Yine
Memlük Devleti’nin ortadan kaldırıldığı Mısır
Seferi sonucunda Kıbrıs için Venediklilerin Memlüklere ödediği vergi Osmanlı Devleti’ne ödenmeye başlanmış, Baharat Yolu Osmanlı Devleti denetimine alınmış, Mısır hazinesi İstanbul’a
getirilmiştir. Mısır Seferi’nin bu kazanımları
hazinenin gelirlerini iki – üç katına çıkararak,
Osmanlı ekonomisini son derece güçlendirmiştir.
Mısır Seferi’nin bir başka kazanımı olan Kutsal
emanetlerin Topkapı Sarayı’na nakledilmesi, Osmanlı Devleti’nin ekonomisini değil, Türk ve İslam dünyası üzerindeki nüfuzunu güçlendirmiştir.
Yanıt: D
www.deltakitap.com
4. Avrupa’da Reform Hareketleri’nin ortaya çıkmasının en önemli nedenlerinden biri Rönesans
ve Hümanizma ile yapılan çeviri faaliyetleri ve
matbaa sonucunda gerçek dini bilgilerin anlaşılması ve pozitif düşüncenin yaygınlaşmasıdır.
Böylece Katolik Kilisesi’nin amacından uzaklaşıp
bozulduğu anlaşılmıştır. Bu durum, Avrupa’da
Katolik Kilisesi’ne güveni azaltmış, Almanya’da
Protestanlık, Fransa’da Kalvenizm, İngiltere’de
Anglikanizm, İsviçre’de Presbiteryen adıyla yeni
mezhepler ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak Avrupa’da mezhep birliği bozulmuş ve mezhep savaşları başlamıştır. Bundan başka Kilise düşüncesi
olan skolastik düşünce yıkılmış ve özgür düşünce
ortamı doğmuştur.
Yanıt: E
5
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 2
5. Coğrafi Keşifler ile Akdeniz limanları önemini
kaybetti. Atlas Okyanusu kıyısındaki limanların
önemi arttı. Osmanlı Devleti’nin Atlas Okyanusu’nda limanı olmadığı için ekonomik kaybı büyük oldu. Yine Keşiflerle, Hint ticaret yolu gibi
yeni ticaret yollarının bulunması, İpek ve Baharat yollarının önemini azalttı. Ticaret yollarının
bu yön değiştirmesi, kapitülasyonlarında etkisiyle Osmanlı ticari gelirlerini günden güne eritti.
Cografi Keşifler sonucunda Avrupa’da soyluların
imtiyazlarını kaybetmesi, buna karşılık ticaretle
uğraşan burjuva sınıfın zenginleşmesi, Osmanlı
ekonomisini doğrudan etkileyen bir unsur olmamıştır. Bu durumu, Avrupa’nın ekonomik ve
sosyal yapısının geçirdiği değişimler içerisinde
değerlendirmek gerekir.
Yanıt: C
7. Osmanlı Devleti’nde ülke topraklarının önemli
bir kısmını kapsayan dirlik topraklar has, zeamet ve tımar olarak, gelirleri hizmet karşılığında devlet memurlarına ve “sipahi” denen eyalet
askerlerine tahsis edilirdi. Dirlik sahipleri geçimleri dışında kalan gelirlerle “cebelü” adı verilen savaşa hazır atlı asker beslerlerdi. Osmanlı
Devleti’nde XVII. yüzyıla doğru Dirlik sisteminde
aksamalar baş göstermesi hem tımarlı sipahi denilen eyaletlerdeki atlı birliklerin yetiştirilmesinin hem de dirlik toprakların işleyişinin birlikte
bozulmasına yol açmıştır. Kapıkulu askerlerinin
yetiştirilmeleri ve geçimleri, toprak gelirlerinden
değil, doğrudan hazineden karşılanmıştır. Avrupa’da ordu sisteminin değişmesi ve savaş tekniğinin ilerlemesi, Osmanlıların batıda kazandığı
askeri başarıları olumsuz yönde etkilemiştir. Bu
durum, dış bir etki olup, Osmanlı toprak ve ordu
sisteminin işleyişiyle doğrudan bağlantılı değildir.
Yanıt: B
6. Fransız İhtilali’nin dünyaya yaydığı egemenliğin
halktan geldiği ilkesi, mutlakiyetçi yönetimlerin
yıkılmasına ve millet egemenliğinin güçlenmesine yol açmıştır. İhtilalin kendisini en çok hissettirdiği Milliyetçilik ilkesi, imparatorlukların
parçalanmasında doğrudan etkili olmuştur. Yine
İhtilalin yaydığı eşitlik, hürriyet ve adalet gibi ilkelerin, dünyada hukukun üstünlüğü anlayışının
kabul görerek yerleşmesinde büyük rolü vardır.
İşçi sınıfının belirgin bir şekilde kendini görtermesi ise Sanayi İnkılabı ile olmuştur.
Yanıt: D
6
8. Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyılda iç isyanlar
ortaya çıkmıştır. Bu isyanlar İstanbul İsyanları,
Celali İsyanları ve Eyalet İsyanları olmak üzere üç grupta ele alınmalıdır. Bunlardan Eyalet
İsyanları’nın temel nedeni merkezi otoritenin
zayıflaması sonucu, merkezden uzak eyaletlerin
ayrılma istekleri olmuştur. Sorumuzun yanıt
şıkları arasında yer alan bu etmenin, Celali İsyanları’nın ortaya çıkmasında herhangi bir rolü
olmamıştır.
Yanıt: E
www.deltakitap.com
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 2
9. Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren fetihçi bir
dış politika ile padişahın mutlak otoritesine dayalı
bir politika izlemiştir. Hem iç hem dış politikanın
başarılı bir şekilde sürdürülmesi, güçlü bir ordu
ile sağlanabiliyordu. Ancak XVII. yüzyılda çocuk
yaşta ve akli dengesi bozuk padişahların başa
geçmesiyle merkezi otoritenin sarsılması yetmezmiş gibi, kapıkulu ocaklarının bozulmasıyla
yeniçeriler, askerlik yerine yönetimde güçlerini
artırmaya çalışmışlardır. Bu durum bir yandan
merkezi yönetimde bir yandan da ordunun gücünde önemli ölçüde zayıflamaya yol açmıştır.
Birde buna dirlik sistemindeki aksamalar nedeniyle eyalet askerlerinin (tımarlı sipahiler) eski
önemini kaybetmesi eklenince, askeri başarılara
dayalı fetihçi dış politika da çöküntüye uğramıştır. Bütün bu olumsuz gelişmelerden kaygı duyan
padişah ve devlet adamları Osmanlı Devleti’ndeki ilk ıslahatları askeri alanda yapmışlardır. Coğrafi Keşifler ile aynı yüzyılda gerçekleşen ticaret
yollarının yön değiştirmesi, Osmanlı yöneticilerini askeri değil ekonomik hal çareleri aramaya
itmiştir. Ama bu ekonomik ıslahatlar öncelikli
olarak görülmemiş, askeri yapıdaki düzelmenin
ekonomiyi de düzelteceği düşünülmüştür.
Yanıt: D
10. Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Karadeniz’in en
stratejik yerinde bulunan ve halkı Müslüman
olan Kırım’ın, Rusya’nın dayatması sonucunda
Osmanlı Devleti’nden ayrılması, Karadeniz’de
Osmanlı hakimiyetini zayıflatmıştır. Ancak Kırım halkının dini açıdan Osmanlı halifesine bağlı
kalmasıyla, Osmanlı Devleti ve Kırım arasında
kültürel bağların devamı sağlanabilmiştir. Yine
aynı antlaşmayla, Osmanlı vatandaşı Ortodoksların haklarını koruma görevinin Rusya’ya tanınması, bu devlete Ortodoks haklarını koruma
bahanesiyle Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışması için fırsat vermiştir. Ancak bu duruma
bakarak, Osmanlı Devleti’nin Ortodoks halkın
yoğun olarak yaşadığı Balkanlarda toprak kaybettiği sonucu çıkarılamaz. Antlaşma, Osmanlı
Devleti’nin egemenlik haklarını kısıtlasa da, egemenlik alanını (ülke topraklarını) daraltmamıştır.
Yanıt: B
www.deltakitap.com
11.XVIII. yüzyılın en yenilikçi padişahı olan III. Selim, Nizamıcedit Ordusu’nu kurmuş, bu ordunun Avrupa tarzında eğitilmesini sağlamıştır.
Ancak Nizamıcedit Ordusu kurulurken, Yeniçeri
Ocağı’nın kaldırılması düşünülmemiştir. mevcut
ocaklar mümkün mertebe düzenlemeye çalışılmış, yeniçeriler için eğitim mecburiyeti konmuştur. Yeniçeri Ocağı, Sultan II. Mahmut tarafından kaldırılacaktır (1826). Bu olaya Osmanlı
tarihinde Vakayıhayriye denilecektir.
Yanıt: C
12.Padişah III. Ahmet Döneminde, Damat İbrahim
Paşa’nın sadrazamlık yaptığı 1718 – 1730 yılları arasında yaşanan ve Avrupa devletleri ile
barış siyasetinin sürdürüldüğü döneme Lale Devri denir. Bu dönemde ilk kez Avrupa’daki yeniliklerden faydalanma yoluna gidilmiştir. Hazine
açıklarını kapatmak için düzenlenen “esham senetleri” ise Lale Devri’nden sonra çıkartılmıştır.
Padişah III. Mustafa Döneminde ilk kez iç borçlanmaya gidilmiş, esham senetleri düzenlenmiştir. Padişah I. Abdülhamit Döneminde de esham
senetleri uygulamaya konulmuştur (1775).
Yanıt: E
13. Osmanlı Devleti’nde 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı’nın yayımlanmasından, 23 Aralık
1876’da Kanunuesasi’nin ilanına kadar geçen
süre Tanzimat Dönemi olarak adlandırılır. Türk
tarihinin ilk yazılı anayasası olan Kanunuesasi’nin ilan edilmesiyle Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Dönemi sonra erer, Meşrutiyet Dönemi
başlar. Bu nedenle Kanunuesasi’nin ilan edilmesi
Tanzimat Dönemi yenilikleri arasında yer almaz.
Yanıt: E
7
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 2
14.Panslavizm’in Slav ırkından olan milletlerin bir
bayrak altında toplanması olduğu ve bu bayraktarlığı da Rusya’nın yaptığı gözönüne alındığında; Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarında
çoğu Slav halkın azınlık devletler kurmak için
ayaklanacağı, Rusya’nın bu ayaklanmaları kendi
emellerini gerçekleştirmek için destekleyeceği ve
bu nedenlerle de Osmanlı – Rus savaşlarının süreklilik kazanacağı sonucuna rahatlıkla ulaşılabilir. Yabancı devletlere tanınan kapitülasyonların
kapsamı bazen bir savaşta yardım alma, bazen
bir antlaşmaya ara buluculuk edilmesini sağlama, bazen de ekonomik ve siyasi zorda kalma
durumlarında genişletilmiştir. Ancak Rusya’nın
Panslavizm politikasını uygulaması ile kapitülasyonların genişletilmesi arasında doğrudan bir
ilişki bulunmamaktadır.
Yanıt: D
16.Osmanlı Devleti’nde Divan üyerlerinden Defterdarlar, mali işlerle ilgilenirlerdi. Dış işlerinin düzenlenmesinden sorumlu divan üyesi XVIII. yüzyıla kadar Nişancı, bu yüzyılda ise Reisülküttap
olmuştur.
Yanıt: C
17. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Dönemiyle birlikte Müslümanların davalarına Şeri mahkemeler,
gayrimüslimlerin davalarına Cemaat mahkemeleri, yabancı devletlerin kendi vatandaşları
arasındaki davalarına Konsolosluk mahkemeleri,
1869’dan itibaren Müslümanların ve gayrimüslimlerin davalarına ise Nizamiye mahkemeleri
bakmaya başlamıştır. Anlaşıldığı gibi, Şeri hukuk
yanında Batı tarzında düzenlenen yeni mahkemeler ve yeni kanunlar, Osmanlı Devleti’nde
hukuk birliğini daha da bozmuş, hukuk birliğinin
sağlanması güçleşmiştir.
Yanıt: C
15.Osmanlı Devleti’nda Ermeniler ilk kez 1877
– 1878 Osmanlı – Rus Savaşları (93 Harbi)
sırasında isyan etmiş, Rus ordularına yardım
etmişlerdir. 93 Harbi’nden sonra imzalanan
Ayastefanos ve Berlin Antlaşmalarında, Ermenilerin bulunduğu yerlerde ıslahatlar yapılması
karara bağlanmıştır. Böylece Ermeni meselesi ilk
kez uluslararası bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. İşte bu tarihten itibaren Ermeniler bağımsız
devlet kurmaları için, başta Rusya ve İngiltere
olmak üzere emperyalist güçler tarafından sürekli teşvik edildiler ve yardım gördüler. Ermenilerin bu ayrılıkçı isyanları Birinci Dünya Savaşı
ve Kurtuluş Savaşı’na kadar şiddetli bir şekilde
sürdü. Sonuçta ıslahat ve tavizler, Ermeni sorunun azalmasına değil, daha fazla artmasına yol
açmıştır.
Yanıt: E
8
18. Trablusgarp Savaşı’nın temel nedeni, siyasi birliğini geç tamamlayan İtalya’nın sömürgeciliğe
yönelmesi, gelişen sanayisi için hammadde ve pazar arayışıdır. Sömürgeci emellerine daha kolay
ulaşmak amacıyla eski Roma İmparatorluğu’nun
mirasçısı olduğunu açıklayan İtalya, Trablusgarp’ı alarak Akdeniz’i kendi iç denizi yapmak
için yeni bir hamlede bulunacağını düşünüyordu.
Öte yandan, İtalya’nın sömürgeleştirmek istediği
yerlerde milliyetçilik hareketlerini yaygınlaştırması, çıkarlarına ters düşerdi. Çünkü milliyetçilik duygusunun yükseldiği yerlerdeki halk, sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadelesi başlatır.
Yanıt: C
www.deltakitap.com
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 3
1. Almanya’nın siyasi birliğini kurarken işgal ettiği
(1871) Fransız toprağı Alsas Loren yüzünden,
Fransa ile arası açılmıştı. Fransa, Birinci Dünya
Savaşı sırasında önemli bir kömür ve demir yatağı
olan bu bölgeyi geri almak istiyordu. Ham madde paylaşımı için yapılan bu mücadele sömürgeci
rekabete bir örnektir. Birinci Dünya Savaşı’nda
Osmanlı Devleti’nin uyguladığı İslamcılık politikası doğrultusunda, Osmanlı padişahı Halife’nin
cihat çağrısıyla Müslümanlar, İtilaf Devletlerine
karşı İslam birliği çatısı altında savaşacaklardı.
Ancak, uygulanan İslamcılık (Ümmetçilik) politikası, milliyetçi hareketlere ve sömürgeci rekabete
yenik düşmüştür. Yine Birinci Dünya Savaşı’nda
Avusturya – Macaristan geçmişte sahip olduğu
Balkanların tamamına tek başına egemen olmak
istiyordu. Bu duruma Panslavizm politikasıyla Balkanlara egemen olmak isteyen Rusya ve
Slav kökenli Sırp milliyetçileri karşıydılar. Böyle
bir ortamda, Avusturya – Macaristan veliahtının Sırbistan’ı ziyareti sırasında Saraybosna’da
bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi büyük savaşı başlatan kıvılcım olmuştur. Bu kıvılcım, Birinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkmasında
etkili olan milliyetçilik düşüncesine belirgin bir
örnektir.
3. Limanlar, tersaneler, tüneller ve demiryolları
milletlerarası ticaretin gerçekleşmesi için gereken temel unsurlardır. Bu nedenle, bir devletin
ekonomik ihtiyaçlarının karşılayabilmesi için, bu
unsurlar üzerinde denetimi elinde tutması şarttır. Ancak Mondros Ateşkes Anlaşması’yla bu
unsurların İtilaf Devletlerinin denetimine bırakılmasından, Osmanlı Devleti’nin siyasal bağımsızlığının yanı sıra ekonomik bağımsızlığının da
tamamen yok edilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Yanıt: B
Yanıt: C
2. İslamcılık düşüncesine göre, toplumu oluşturan
milletin en önemli özelliği dindir, millet olmada
dini birlik çok önemlidir. İslamcılık düşüncesine
göre, halifenin etrafında birleşerek, İslam birliği
kurulmaya çalışılmalıydı. Fakat bu düşünce başarılı olamadı. Çünkü, Birinci Dünya Savaşı sırasında halifenin cihat çağrısına rağmen İngilizlerin
bağımsızlık vaadiyle kışkırttığı Araplar, Müslüman olmalarına rağmen milliyetçilik akımından etkilenerek, kendi milli bağımsız devletlerini
kurmak için Osmanlı Devleti’ne karşı sömürgeci
İngiltere ile birlikte hareket ettiler. Arapların bu
başkaldırışından, Osmanlı Devleti’nin savaştığı
cephe sayısının arttığı sonucu çıkarılmamalıdır. Çünkü, Müslüman Araplar, Osmanlı Devleti Arap ülkelerinde İngiltere ve Fransa’ya karşı
cephe savaşları sürdürürken başkaldırmışlardır.
4. Milli Mücadele Dönemi’nde Doğu Anadolu’nun
Ermenilere verilmesini önlemek üzere kurulan
Doğu Anadolu Müdafaaihukuk Cemiyeti’nin aldığı bu kararla, bölgedeki Türk nüfusun azalması
engellenmek istenmiştir. Çünkü, Birinci Dünya
Savaşı sonrasında uluslararası barış hukuku olarak kabul edilen Wilson İlkeleri’ne göre Türklerin
çoğunlukta olduğu yerlerde Türklere egemenlik
hakkı verilecekti. Böylece, bölgede Türk çoğunluğunun kalması sağlanırsa, bölge Türk vatanının bir parçası olmaya devam edecekti. Ancak,
Ermenilerin çoğunluğu sağlamaları durumunda,
Wilson İlkeleri’nin “azınlıkların kendini yönetme”
maddesi işletilerek, Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti’nin kurulması olanağı söz konusu olabilecekti. Wilson İlkeleri’ndeki Cemiyeti Akvam
(Milletler Cemiyeti) kurulmasına yönelik karar,
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çıkabilecek olan
anlaşmazlıkların barış yoluyla çözümlenebilmesi
amacıyla alınmıştır.
Yanıt: D
Yanıt: D
www.deltakitap.com
9
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 3
5. Milli egemenlik, devletin gücü olan egemenliğin
millete ait olmasıdır. Millet egemenliğinin sağlandığı devletlerde kurucu ve yönetici güç bazı
kişilerde ya da belli gruplarda değil halktadır.
Bu açıklamayla, Amasya Genelgesi’nin “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı
kurtaracaktır.” maddesi bire bir örtüşmektedir.
Çünkü bu maddeyle milletin kendi geleceğine,
bir kişinin (monarşi) ya da bir grubun (oligarşi)
değil, kendisinin karar vermesi, yani millet iradesine dayalı yeni bir devlet kurulması öngörülmüştür.
Yanıt: A
8. Milli irade, milletçe kullanılan ve hiçbir gücün
etkileyemeyeceği kuvvettir. Milli iradenin en
önemli göstergelerinden biri, meclis ve onu oluşturan demokratik seçimlerdir. Böylece milletler,
kendilerini yöneten hükümetleri denetler, kendi egemenliklerini oluştururlar. Bu açıklamayla,
Erzurum ve Sivas kongrelerinde alınan “Milli
Meclis derhal toplanmalı ve hükümet işleri meclis denetiminde yapılmalıdır.” kararı birebir örtüşmektedir.
Yanıt: C
6. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra çeşitli
yerleşim merkezlerinde işgalleri önleme amacıyla pekçok milli cemiyet kuruldu. Aralarında
birlik ve bağlantı olmayan bütün bu milli cemiyetleri Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’nde
“Anadolu ve Rumeli Müdafaaihukuk Cemiyeti”
adı altında biraraya getirerek örgütledi ve silahlı
bağımsızlık mücadelesine yöneltti. Böylece milli
güçler birleştirilip Kurtuluş Savaşı’nın tek elden
yönetilmesi sağlandı. Görüldüğü gibi, milli cemiyetlerin birleştirilmesi, vatanın bağımsızlığının
sağlanmasına yönelik olup, kurulacak devletin
yönetim esaslarını (egemenlik anlayışı) oluşturmakla ilgisi yoktur.
9. Mustafa Kemal’in Samsun Raporu’nda dile getirdiği “halkın işgallerden rahatsızlık duyduğu”
tespiti, Türk halkı arasında milli bilince sahip
olma, ülke bütünlüğünü koruma, milli bağımsızlığı sağlama anlayışlarının yaygın olduğunu kanıtlar. Aynı raporda “halkın mandater yönetim
istemediği” tespiti ise, Türk halkının sömürgeciliğin her biçimine karşı olduğunu gösterir. Ancak, Milli Mücadele’nin başlangıcında hazarlanan
bu rapordaki tespitlerden, Türk halkının millet
egemenliğini gerçekleştirmekte kararlı olduğu,
yani saltanat ve hilafeti kaldırarak, demokratik
bir yönetim kurulmasını istediği sonucuna varılamaz. Türk halkında bu istek, Milli Mücadele’nin
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bilinçli ve örgütlü çabaları sonucunda uyanacaktır.
Yanıt: A
Yanıt: A
7. Milli Mücadele Dönemi’nde Sivas Kongresi’nin
toplanmasını engellemek isteyen Sadrazam Damat Ferit Paşa Hükümeti, bu girişimde başarılı
olamayınca istifa etmiş ve yerine Ali Rıza Paşa
Hükümeti kurulmuştur. Yeni hükümet, Temsil
Heyeti’ne görüşme talebinde bulunmuş ve Amasya’da yapılan görüşmeler sonucunda beş protokol kararlaştırılmıştır. Amasya Görüşmeleri’yle
İstanbul Hükümeti ilk kez Anadolu hareketinin
ve Temsil Heyeti’nin hukuksal varlığını tanımak
zorunda kalmıştır. Bundaki temel etkenin, gelişmelerden de anlaşılacağı üzere, Anadolu halkının Milli Mücadele’ye verdiği desteğin ve Mustafa
Kemal’in başarısı sonucunda Milli Mücadele’yi
yönetenlere olan inancın artmasıdır.
10. Sivas Kongresi sonrasında Mustafa Kemal’in
başkanı olduğu Temsil Heyeti, Ali Fuat Paşa’yı
Batı Anadolu Kuvayımilliye Komutanlığı ‘na tayin etmiştir. Tayin etme, atama, yer değiştirme,
azletme gibi yetkiler devletin yürütme gücüne,
bu gücü kullanan hükümete aittir. Temsil Heyeti
bu atamayla ilk kez yürütme (hükümet) görevini
yerine getirmiştir. Ali Fuat Paşa’nın Kıvayımilliye gibi silahlı bir gücün komutanlığına atanması,
Temsil Heyeti’nin Batı Anadolu’da Yunanlılara
karşı silahlı mücadele yürütmeye başladığını da
gösterir.
Yanıt: B
Yanıt: E
10
www.deltakitap.com
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 3
11.Misakımilli’de alınan bu kararla, yabancı devletlere başta ekonomik ve ticari alanda verilen
her türlü ayrıcalığa (imtiyaz) son verilmesi istenmiştir. Milli ve ekonomik gelişmemizin önündeki bu en büyük engelin kaldırılması, yüzyılların
yarı – sömürge devleti olmaktan kurtulmanın
ve bağımsızlığımızın koşulsuz gerçekleşmesinin
biricik yolu olarak görülmüştür. Eğer bunda başarılı olunursa, her devlet gibi ileri ve düzenli bir şekilde iş görmeye muvaffak ve bir devlet
haline gelineceği ve böylece uluslararası eşitliğin
sağlanacağı beklentisi anlaşılıyor. Ancak kapitülasyonların kaldırılması için verilen bu mücadeleden, her türlü yabancı yardımına karşı
olunduğu sonucu çıkarılamaz. Yukarıda belirtilen
amaçlara aykırı olmadıkça dost ülkelerden yardım kabul edilmiştir. Buna, Kurtuluş Savaşı’nda
Sovyet Rusya’dan temin edilen silah, cephane ve
paralar örnek olarak gösterilebilir.
Yanıt: C
12.Kütahya – Eskişehir Savaşlarında alınan yenilgi
üzerine başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal
Paşa, Türk askerinin ihtiyaçlarını karşılamak ve
orduyu güçlendirmek için ülke insanını fedakarlığa çağıran Tekalifimilliye Emirleri’ni (Milli
Yükümlülükler Buyrukları) yayımlamıştır. Anlaşıldığı üzere, Tekalifimilliye Emirleri, TBMM’nin
ayaklanmaları bastırmak için aldığı tedbirlerden
biri değil, düşman saldırısına karşı Türk halkının
genel seferberliğe çağrılmasıdır.
Yanıt: B
www.deltakitap.com
11
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 4
1
1. Büyük Taaruz’la Batı Anadolu’nun Yunan işgalinden kurtulmasından sonra sıra Boğazlar ve
Trakya’nın kurtarılmasına gelmişti. Türk ordusunun yönünü kuzeye çevirerek Çanakkale’ye
yönelmesiyle İngilizlerle savaş durumu oluştu.
Fransa ve İtalya’nın İngiltere Hükümeti’ne uyguladığı baskılar ve Rusya’nın savaş devam ederse
Türklerin yanında yer alacağını ilan etmesi üzerine İtilaf Devletleri TBMM Hükümeti’ne ateşkes
teklifinde bulundular. Bu gelişmeler sonrasında
11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Anlaşması
imzalandı. Mudanya Ateşkes Anlaşması’yla Milli
Kurtuluş Savaşı’nın askeri aşaması başarıyla tamamlanmış oldu.
Yanıt: E
2. Milli Kurtuluş Savaşı’nın askeri aşamasının başarıyla tamamlandığını belgeleyen Mudanya
Ateşkes Anlaşması Sakarya Meydan Savaşı’ndan
sonra değil, Büyük Taaruz’la Batı Anadolu’nun
Yunan işgalinden kurtulmasından sonra imzalanmıştır. Sorumuzun diğer yanıt şıklarında yer
alan gelişmeler, Sakarya Meydan Savaşı’nın kazanılmasından sonra gerçekleşmiştir.
4. Mudanya Ateşkes Anlaşması’nda İstanbul ve Boğazların yönetiminin TBMM Hükümeti’ne bırakılması karara bağlanmış ve böylece İtilaf Devletleri’nin Boğazlarda kesin Türk egemenliğini
kabul etmeleri sağlanmıştı. Ancak İtilaf Devletleri Lozan’da gerçekleşen barış görüşmelerinde,
Boğazlar konusunda kabul ettikleri bu karardan vazgeçmişler, Türkiye’nin Boğazlar üzarinde egemenlik haklarını kısıtlamak istemişlerdir.
Konferansta yapılan çetin müzahereler sonunda da bu isteklerinde başarılı olmuşlardır. Lozan
Konferansı’nda alınan karara göre, Boğazlardan
geçişleri, başkanlığını Türk temsilcinin yapacağı uluslararası bir komisyon düzenleyecek, Türk
askeri Boğazlar bölgesinin 20 km gerisinde duracak ve bu bölgeyi silahlandırmayacaktı. Boğazların yönetiminin uluslararası bir komisyona
bırakılması ve bu bölgede asker bulundurulmaması hem Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını kısıtlamış hem de daha önce
Mudanya Ateşkes Anlaşması’nda alınan kararla
çelişmiştir.
Yanıt: B
3. Milli Kurtuluş Savaşı’nın zor günlerinde Sovyet
Rusya ile imzalanan Moskova Antlaşması, TBMM
için büyük bir başarı olmuştur. Ankara Hükümeti ilk kez büyük bir devletle eşit koşullarda
bir antlaşma yaparak, bu devletin Misakımilli’yi kabul etmesini sağlamıştır. Milli Mücadele
için gerekli silah ve paraya duyulan ihtiyacın da
karşılandığı bu önemli antlaşma, II. İnönü Savaşı’ndan sonra değil, TBMM’nin kurduğu düzenli
ordunun Yunanlılara karşı kazandığı ilk zaferi
olan I. İnönü Savaşı’ndan sonra imzalanmıştır.
Sorumuzun diğer yanıt şıklarında yer alan gelişmeler, I. İnönü Savaşı’nın kazanılmasından sonra
gerçekleşmiştir.
5. Osmanlı Devleti’nin kimi Batılı devletlere ekonomik nedenlerden dolayı verdiği kapitülasyonlar, daha sonra yargısal ve yönetsel alanlara da
yayılmış ve yüzlerce yıl Osmanlı Devleti’nin gelişmesine, güçlenmesine engel oluşturmuştu. Bu
nedenle TBMM Hükümeti, yeni Türk Devleti’nin
bağımsızlığının tanınacağı Lozan Konferansı’na
gidecek olan Temsilciler Kurulu’na bir yönerge
verdi. Bu yönergeye, temel ilke olarak Misakımilli alındı. Yönergede, Osmanlı Devleti’nin Avrupa’nın yarı – sömürgesi durumuna getiren ve
ulusal sanayinin gelişmesini engelleyen kapitülasyonlar konusunun tartışılmasına kesinlikle izin
verilmemesi istendi. Temsilciler Kurulu’na verdiği
yönergeden TBMM Hükümeti’nin, ulusal bağımsızlıkla bağdaşmadığı için kapitülasyonları kaldırmakta kararlı olduğu ve bunu dünya devletleri arasında hür ve eşit bir şekilde yer almanın
tek yolu olarak gördüğü anlaşılıyor.
Yanıt: B
Yanıt: C
Yanıt: C
12
www.deltakitap.com
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 4
6. I. İnönü Zaferi’nin kazanılmasından sonra TBMM ile Sovyet Rusya arasında 16 Mart
1921’de Moskova Antlaşması imzalanmıştır. Bu
antlaşmayla, her iki taraftan birinin tanımadığı
devletler arası bir antlaşmayı diğerinin de tanımayacağı hükme bağlanmıştır. Devletler arası antlaşmaların, uluslararası siyaset ve bir dış
politika konusu olduğu düşünüldüğünde, antlaşmanın bu maddesiyle, iki devlet dış politikada
birlikte hareket etme kararı almıştır. Yine bu
maddeyle, TBMM’nin kabul etmediği devletler
arası bir antlaşma olan Sevr Antlaşması’nı, Sovyet Rusya da tanımayacağını taahhüt etmiştir.
Yanıt: D
8. Lozan Barış Antlaşması’nda Türk heyeti ülkede
yaşayan gayrimüslim azınlıkların Türk vatandaşı olarak kabul edilmelerini sağladı. Alınan bu
kararla, yabancıların azınlık haklarını bahane
ederek iç işlerimize karışması önlenmek istendi.
Antlaşmada aynı amaçla alınan bir diğer karar
da yabancı okullar konusuydu. Türkiye’deki tüm
yabancı okulların Türk kanunlarına göre eğitim – öğretim yapmalarına karar verildi. Yabancı okulları iç meselesi sayan TBMM, Lozan
görüşmelerinde yabancı okulları tartışma konusu yapmadı. Antlaşmayla ayrıca, kapitülasyonlar ve Düyunuumumiye İdaresi taviz verilmeden
çözüldü. Böylece, yabancıların ülke ekonomisini
sömürmelerine, yargı bağımsızlığımızı ihlal etmelerine, yönetim ve siyasi alanlardaki tahakkümlerine son verildi.
Yanıt: E
7. Yeni Türk Devleti delegeleri, Lozan’a kayıtsız
şartsız tam bağımsızlığın uluslararası düzeyde
tanıtılması amacıyla gitmiştir. Türkiye tüm güçlüklere rağmen bir bağımsızlık savaşı başlatmış
ve zafere ulaştırmıştır. Öyleyse barış, uluslararası eşitlik kurallarına göre yapılmalıydı. Ancak
Lozan Konferansı’nın iç tüzüğü oluşturulurken,
İtilaf Devletleri konferansın resmi dili ve komisyon başkanlıkları konusunda eşitlik ilkesini çiğnemişlerdir. Konferansın resmi dilini Fransızca
ve İngilizce yapmışlar ve komisyon başkanlıklarını kendi aralarında paylaşmışlardır. Fakat daha
ilk toplantıda Türk Devleti’nin baş delegesi İsmet
Paşa, büyük devletlerin delegelerinden kendisini
geri görmeyerek ve göstermeyerek, Türkçenin
de resmi dil olarak benimsenmesini, konferans
başkanlığına sırasıyla Türkiye’nin de getirilmesini, komisyon başkanlıklarından bazılarının Türkiye’ye bırakılmasını ısrarla savunararak, Türkiye’nin eşit işlem görmesini her fırsatta dile
getirmiş, kendi ulusuna güvenini göstermiştir.
Aynı tutum, kapitülasyonların kaldırılması konusunda da gösterilmiştir. Baş delege bu talebi,
tam bağımsızlığı sağlanma ve dolayısıyla uluslararası alanda hür devletler gibi eşit işlem görme
amacına bağlayarak, bu talepten asla taviz vermemiştir.
9. Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına başladığı vakit, ulusal harekete karşı olan güçlerin
yarattığı olumsuz eylemler nedeniyle, silah altına alınan askerlerin kaçmaları o kadar artmıştı
ki, cephaneleri bekleyecek nöbetçi bulmak bile
zorlaşmıştı. İşte bu olaylar üzerine Milli Savunma
Bakanlığı, Firariler Kanunu adı altında bir yasa
hazırlamıştır. Bu yasa Mecliste kabul edildikten sonra, “asker kaçaklarını, kaçmaya neden
olanları, kaçakları saklayanları onlara yardım
edenleri” cezalandırmak üzere TBMM üyelerinden oluşan ve İstiklal Mahkemeleri adı verilen
bir mahkemenin kurulmasına karar vermiştir.
Hem Firariler Kanunu’nun çıkarılması hem de
İstiklal Mahkemeleri’nin oluşturulması, Düzenli
Ordu’nun kurulmasına yaşamsal önemde katkı
sağlamıştır. Daha sonraları Kütahya – Eskişehir Savaşları’nda alınan yenilgi üzerine yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalan Düzenli Ordu’nun
tekrar toparlanması ve güçlenmesi için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından, Tekalifimilliye Emirleri ( Milli Yükümlülükler Buyrukları) çıkartılmıştır. Tekalifimilliye Emirleri’nin
zamanında ve eksiksiz olarak uygulanması, Türk
ordusunun ihtiyaçlarını gidererek, Sakarya’da
destansı bir zaferin kazanılmasını sağlamıştır.
Yanıt: E
Yanıt: E
www.deltakitap.com
13
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 4
10. Bağımsızlık, bir devletin iç ve dış işlerinde özgürce, istediği gibi hareket edebilmesidir. Bağımsızlık kavramının içeriği ile ilgili olarak değişik fikirler ileri sürülmüştür. Bu fikirlerin hemen
hepsi bağımsızlığı siyasi, ekonomik, hukuk ve
kültürel unsurlara değişik ölçüde ağırlık vererek
açıklamışlardır. Bu açıklamaya dayanarak Lozan Barış Antlaşması’nda yeni Türk Devleti’nin
Kapitülasyonlar ve Düyunuumumiye İdaresi’ni
kaldırmakla ekonomik ve hukuksal bağımsızlığını, Doğu Anadolu’da bir Ermeni devletinin kurulmasını önlemekle siyasi bağımsızlığını, yabancı
okulları Türk Milli Eğitimi’ne bağlamakla kültürel
ve hukuksal bağımsızlığını sağlamayı amaçladığı
söylenebilir. Antlaşmayla Yunanistan’la Türkiye
arasında “nüfus mübadelesi” yapılmasına ilişkin
karara varılması ise iki devletin karşılıklı gönüllülük esasına dayalı olarak ülkelerdeki azınlık sorununu çözümek amacıyla attıkları bir adımdır.
Bu adımdan, iki ülkenin de bağımsızlığının güçlendiği ya da zayıfladığı sonucu çıkarılamaz.
12.Yeni Türk Devleti’nin ilk anayasası olan, 1921
Anayasası (Teşkilatıesasiye)’na göre, yasama
yetkisi ve yürütme gücü TBMM’ye ait kabul edildi. Kuvvetler (güçler) birliği ilkesinin benimsendiği bu anayasa maddesiyle, olağanüstü savaş
koşullarında kısa zamanda çabuk kararlar alınıp
uygulanması amaçlandı. Yine aynı amaca yönelik olarak, Kütahya – Eskişehir Savaşları’nın
ağır yenilgi şartlarında Başkomutanlığa getirilen
Mustafa Kemal Paşa, orduyu savaşa hazırlama
konusunda Meclis adına karar verme yetkisini
tek başına kullanabilecekti. Böylece hızlı karar
alıp uygulamaya geçirebilecekti.
Yanıt: C
Yanıt: D
11.Sovyet Rusya ile TBMM Hükümeti arasında imzalanan Moskova Antlaşması’na göre, Osmanlı
Devleti ile Rus Çarlığı’nın yaptığı antlaşmalar geçersiz sayılmıştır. Bu kararla, iki devlet karşılıklı
olarak, ülkelerinde daha önce var olan rejimlerin
ortadan kalktığını kabul etmiştir. Aynı antlaşmada yer alan, iki taraftan birinin tanımadığı
uluslararası bir antlaşmayı diğeri de tanımayacak maddesiyle, iki devlet dış politikada birlikte
hareket etme kararı almıştır. Yine antlaşmanın,
Batum’un Gürcistan’a bırakılması kararını kabul
etmekle TBMM Hükümeti Misakımilli’den ilk kez
taviz vermiştir.
Yanıt: A
14
www.deltakitap.com
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 5
1. Cumhuriyetin ilanıyla, rejim (yönetim şekli)
tartışmaları sona erdi. “Türkiye Devleti’nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu” kanunlaştı.
Devlet başkanlığı sorunu çözüldü. Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı ve Hükümet Başkanlığı
(Başbakan) yetkileri birbirinden ayrıldı. Meclis
Hükümeti sisteminden Kabine sistemine geçildi. Böylece “Cumhuriyet Hükümetleri Dönemi”
başladı.
Yanıt: E
3. Osmanlı İmparatorluğu’nda toplumun medeni hukukla ilgili sorunları, teokratik (İslam hukuk esasları) bir nitelik taşıyan Mecelle’ye göre
düzenlenmekteydi. Evlenme, boşanma ve miras
konularında kadınlar, erkeklerle eşit haklara
sahip değildi. Bunun için öncelikle hukuk sistemini laik bir yapıya kavuşturmak gerekiyordu.
Laik devlette kanunlar, yaşanılan zamanın ve
insanların ihtiyaçlarına göre yapılmalıydı. Bu
amaçla Avrupa’da mevcut medeni kanunların
en yenisi olan İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak “Türk Medeni Kanunu” kabul edildi. Bu
kanunun kabulü ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında din, mezhep ayrılıkları gözetmeksizin hak ve ödemeler bakımından eşitlik
sağlandı. Kadın – erkek ayrılığı kaldırıldı. Yine
toplumun laikleşmesi amacıyla, zamanla kendilerini geliştirmeyerek yeniliklere karşı çıkanların
merkezi haline gelen medreseler, Tevhiditedrisat Kanunu’nun çıkarılmasından sonra kapatıldı.
Bununla, Türkiye’de laik eğitimin temelleri atılarak, eğitim çağdaş nitelik kazandı. Toplumun
laikleşmesini kolaylaştıran bir başka yenilik de
tarikat üyelerinin toplandığı tekke ve zaviyeler
ile türbelerin kapatılması oldu. Böylece din kurumları kullanılarak halkın sömürülmesi ve batıl
inançların yaygınlaşması engellenmek istendi.
Yanıt: E
2. Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa TBMM’ye,
1921 Anayasası’nda “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli cumhuriyettir.” şeklinde değişiklik
önergesi sundular. TBMM, 29 Ekim 1923’te değişiklik önergesini kabul etti. Böylece cumhuriyet ilan edilerek, rejim (yönetim şekli) değişikliği
gerçekleşmiş oldu. Anlaşıldığı üzere, cumhuriyetin ilanı yani, rejim değişikliği, halifeliğin kaldırılmasından (3 Mart 1924) önce gerçekleşmiştir. Diğer bir ifadeyle halifeliğin kaldırılmasıyla
rejim değişmemiş, rejim güvence altına alınmıştır.
Yanıt: C
www.deltakitap.com
4. Ülkemizde kapitülasyon antlaşmalarının etkisiyle deniz ticareti ve taşımacılığı yabancıların
eline geçmişti. Kapitülasyonların kaldırılmasını tamamlayan bir gelişme olarak 1 Temmuz
1926’da kabul edilen Kabatoj Kanunu ile Türk
karasularında yolcu ve yük taşıma hakkı sadece
Türk denizcilerine verildi. Kabatoj Kanunu milli bağımsızlığın sağlanması ve milli ekonominin
kurulması açısından ulusçuluk (milliyetçilik) anlayışının doğrudan bir gereğidir. Yanıt şıklarında
yer alan Millet Mektepleri’nin açılması halkçılık
ilkesinin, Medeni Kanun’un kabul edilmesi halkçılık ve laiklik ilkesinin, Soyadı Kanunu’nun kabul
edilmesi halkçılık ve inkılapçılık ilkesinin, Şeriye
ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılması ise laiklik ilkesinin doğrudan bir gereğidir.
Yanıt: C
15
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 5
5. Tam bağımsızlığın gerçekleştirildiği Lozan Barış
Antlaşması’nı onaylayarak ikinci dönem çalışmalarına başlayan TBMM’nin artık en önemli
görevi yeni Türk Devleti’nin adını ve yönetim
şeklini belirlemekti. Fakat pek çok aydın ve siyasetçi, cumhuriyetten çekiniyor ve TBMM’nin başı
olarak halifeliyi görmek istiyordu. TBMM’nin
içindeki muhalefet günden güne güçlenmişti. Bakanlar Kurulu Başkanı Ali Fethi Bey’in çalışmaları engelleniyordu. Ali Fethi Bey’in istifasından
sonra, Meclis içinde siyasi bölünmeler nedeniyle
hiç bir aday bakanlık için gerekli çoğunluğu sağlayamadı. Bu durum, Meclis Hükümeti sisteminin
ortaya çıkardığı önemli bir sorundu. Hükümet
işlerinin daha düzenli yürütülmesi ve bakanların
kendi aralarında daha uyumlu çalışabilmesi için
Kabine sistemine geçilmesi gerekiyordu. Yaşanan
bu hükümet krizi Mustafa Kemal Paşa’ya cumhuriyeti ilan etmek için beklediği fırsatı verdi.
Cumhuriyetin ilanıyla, Kabine sistemine geçildi.
Bunun sonucunda, daha uyumlu ve yürütmeyi
aksatmayacak hükümetlerin oluşmasına zemin
hazırlandı.
7. Ekonomik bağımsızlık, bir devletin kendi ekonomik kaynaklarına dayanarak, sömürgeci
devletlerin boyunduruğuna girmeden özgürce
yaşamını devam ettirebilmesidir. İzmir İktisat
Kongresi’nde alınan, yabancı tekellerden kaçınılmalıdır kararının Türkiye halkının milli üretimini gerçekleştirerek tüketimini kendi ürünü ile
karşılamasını teşvik etme amacı taşıması, bunun
yanında, milli bankalar kurulmalıdır kararının
mali bağımsızlığı sağlama amacı taşıması nedeniyle, her iki kararın da ekonomik bağımsızlık ilkesiyle aynı doğrultuda alındığı sonucuna ulaşılır.
Kongre’de alınan toprak reformunun yapılması kararıyla ise, topraksız çiftçi bırakmayarak,
çiftçi kesiminin ekonomik açıdan rahatlaması
amaçlanmıştır. Bu kararın ekonomik bağımsızlıkla bir ilgisi yoktur.
Yanıt: C
Yanıt: A
6. Bir devletin egemenlik hakkının kendi ülkesi
üzerinde kural koyma gücü ve hukuk yaratma
kudreti olduğu dikkate alındığında, daha önce
birçoğu devlet denetimi dışında olan yabancı
okulların, Tevhiditedrisat Kanunu ile Türk Hükümeti’nin denetimine alınması, Türk kanunlarına ve Türk okullarının uydukları hükümlere
uymalarının sağlanması, yeni Türk Devleti’nin
egemenlik haklarını korumakta kararlı olduğunu
gösterir. Bunun yanı sıra, Türk Medeni Kanunu’nun kabulü ile Patrikhane’nin dünyevi (devlet
işleri ile ilgili) yetkilerinin kaldırılması, bu kanunun azınlıklar dahil tüm vatandaşlara uygulanabilir hale getirilmesiyle, patrikhane ve konsoloslukların mahkeme kurma yetkilerinin sona
erdirilmesi de aynı amaca yönelik bir uygulamadır. Yerli sanayicileri ve özel teşebbüsü teşvik
etmek amacıyla çıkartılan Teşviki Sanayi Kanunu (Sanayiyi Özendirme Yasası) ise, herhangi bir
egemenlik hak ihlalini ortadan kaldırmaya yönelik bir uygulama değildir.
8. Serbest piyasa ekonomisi, ekonomik faaliyetleri etkileyecek kararların büyük çoğunluğunun,
hükümet yerine bireylerin verdiği bir ekonomik
sistemdir. Serbest piyasa ekonomisini programına alan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın,
bireysel girişimciliğe dayalı iktisadi özgürlükler
ve piyasa ekonomisini savunan liberal politikaları
benimsediği ve bu politikaları uygulama kararlılığıyla özel sektörü güçlendirme amacı taşıdığı sonucuna ulaşıyoruz. Ayrıca, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası’nın, özerk birimlerin kendi
kendini idare etme usulünü savunan yerinden
yönetim sistemini benimsemesiyle, yönetimde
merkeziyetçiliğe karşı çıktığı da anlaşılmaktadır.
Yanıt: D
Yanıt: E
16
www.deltakitap.com
YGS TARİH ÖZET ÇÖZÜMLERİ TEST - 5
9. Türk İnkılabının amacı toplumu çağdaş uygarlık
seviyesine ulaştırmaktır. Atatürk’ün sözlerinde
ifade ettiği “tekyol”, bir ulusun ilerleyebilmesi
için, işte bu çağdaş uygarlık içerisinde yer almasıdır. Bu ancak, eskiyi ve kötüyü kaldırarak yerine, çağın ve toplumun gereksinimlerini dikkate
alan, uygar milletlerin yenilikçi ve iyi uygulamalarını koymakla olur. Sorunun yanıt şıklarında
yer alan harf, soyad, takvim, kıyafet yenilikleri, çağdaş bir toplum olarak uygar dünyada
yer almak amacıyla yapılmış olup Atatürk’ün
belirtilen sözleriyle aynı doğrultuda gerçekleştirilmiştir. Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasıyla
ise Türk milletinin kendi kültür ve milli değerlerine sahip çıkması amaçlanmıştır. Atatürk’ün
sözleriyle ifade edecek olursak, Türk Tarih Kurumu kurulması uygarlığın birliği ile değil, ülkelerin
çeşitliliği ile ilgilidir.
11.Halkçılık ilkesi genel anlamıyla devletin uygulamalarında halkın yararının gözetilmesidir. Bu
anlayışa göre devlet, vatandaşın sorunlarını çözmeyi, onun hayat seviyesini yükseltmeyi sağlamalıdır. Ayrıca hizmetlerini yurdun her tarafına götürmeye çalışmalıdır. Bunu tamamlayan
bir unsur olarak, halkçılık ilkesi, topluma yasalar
önünde eşitlik getirerek herkesin devletin imkanlarından eşit olarak yararlanmasına olanak
tanımıştır. Böylece bireylerin kendilerini ifade
etmelerini, rahat ve huzur içinde yaşamalarını
sağlamıştır. Tam da bu anlayışla, ilköğretimin
zorunlu ve parasız olduğu, sağlık hizmetlerinden
hiç kimsenin mahrum bırakılmayacağı hükümleri, halkçılık ilkesinin bir gereği olarak kanunlarda yer almıştır.
Yanıt: A
Yanıt: B
10. Halkçılık ilkesi halkı meydana getiren sosyal
grup, zümre ve sınıflardan birinin diğerine karşı
egemenlik tesis etmelerine imkan vermemiştir.
Topluma yasalar önünde eşitlik getirerek herkesin devletin imkanlarından eşit olarak yararlanmasına olanak tanımıştır. Laik ilkesi devlet
işleriyle din işlerinin birbirinden ayrılması ve
devletin siyasi, iktisadi ve hukuki düzende sadece
aklın egemenliğini kabul etmesi demektir. Egemenliğin sadece halka ait olduğunu kabul eden
laiklik ilkesi, Türk milletinin egemenliğini kendi
eline almasında büyük bir etken olmuştur. Cumhuriyetçilik, yeni Türk Devleti’nin kurulmasına
dayanak teşkil etmesi, diğer ilkelerin uygulanması açısından Atatürk İlkeleri arasında önemli bir yere sahiptir. Bu ilkenin özü Cumhuriyet
kavramıdır. Cumhuriyet, hem bir devlet hem de
hükümet şeklidir. Devlet şekli olarak cumhuriyet,
egemenliğin millete ait olmasıdır. Hükümet şekli
ise devlet başkanının ve millet meclisinin belirli
bir süre için seçimle iş başına gelmesidir.
Yanıt: B
www.deltakitap.com
12.Sorudaki I. öncülde belirtilen, Atatürk Dönemi
dış politika sorunu, Musul sorunudur. İngiltere
zengin petrol yataklarına sahip olmasından dolayı Musul’u Türkiye’ye bırakmak istememiştir.
Türk yönetimi, Musul’u gerekirse savaş yoluyla
almayı planlamış, ancak, İngiltere’nin teşviki ile
ortaya çıkan Şeyh Sait İsyanı nedeniyle müdahalesini gerçekleştirememiştir. 1926’da imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul ve çevresi
İngiliz mandaterliği altında bulunan Irak’a bırakılmıştır. Sorudaki II. öncülde belirtilen, Atatürk Dönemi dış politika sorunu ise, Boğazlar
sorunudur. Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesi ve dünyada yeni bir büyük savaş ortamının
doğması üzerine Türkiye, 1936’da Lozan Barış
Antlaşması’na taraf olan devletlere birer nota
göndererek Boğazlar Sözleşmesi’nin değişmesini
istedi. Türkiye’nin bu talebi olumlu karşılanarak,
Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Böylece, Boğazlarda Türk egemenliğini ve kontrolünü
esas alan bir düzenleme yapıldı.
Yanıt: B
17
Download