global strateji enstitüsü

advertisement
HABER BÜLTENİ
4 Mart 2008
Haber Özetleri
Irak

Irak Uzlaşma Cephesi ve Irak Parlamentosunun Türkmen üyesi İzzettin ElDevle yaptığı açıklamada 140. Maddeyi Uygulama Yüksek Komisyonunun
kararlarının ve çalışmalarının geçersiz olduğunu açıkladı. Radio Sawa’ya
değerlendirmelerde bulunan Devle, 140. Madde Komisyonunun başbakanlık
tarafından oluşturulduğunu, anayasal süreç doğrultusunda kurulmaması
nedeniyle yasal olmadığını belirtti. (www.radiosawa.com) (www.iraq-ina.com)

Petrol, Doğal gaz ve Doğal Zenginlik Komisyonu üyesi Adnan El-Cuburi
yaptığı açıklamada, petrol ve doğal gaz yasasının Irak Parlamentosuna
gönderildiğini açıkladı. El-Cuburi, bu yasanın değerlendirilmesi ve tartışılması
için Parlamentonun 18 Mart 2008 tarihinde bir toplantı yapacağını belirtti.
(www.baghdadtimes.net)

Uzlaşmayı İzleme ve Uygulama Komisyonu Genel Sekreteri Basime El-Saidi,
Saddam Hüseyin dönemindeki Irak ordusunda görevli 32 bin binbaşının Irak
ordusuna geri döndüğünü açıkladı. (www.radiosawa.com)(www.alforattv.net)

Irak Parlamentosundan bir heyet, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütüne
karşı kara harekâtı düzenlediği Irak'ın kuzeyindeki bölgede incelemelerde
bulundu. Bağdat'tan Erbil'e giden Irak Parlamentosu üyeleri Misal El Alusi ve
Safiye El Suheyl, beraberlerindeki bölgesel yöneticilerle TSK'nın terör örgütü
PKK'ya karşı operasyon yaptığı Duhok'a bağlı Amediye kasabası ve Çemço
bölgesini gezdi. Heyet üyesi El Alusi, gazetecilere yaptığı açıklamada, bölgede
oluşan hasarı incelediklerini ifade ederek, ''Hazırlayacağımız raporu Irak
Parlamentosuna sunacağız'', dedi. Irak Parlamento heyetinin bugün konuyla
ilgili Erbil'de bölgesel yöneticilerle görüşme yapacağı belirtildi. (AA)
Ortadoğu

BM Güvenlik Konseyi, nükleer faaliyetlerini askıya almayı reddettiği için İran'a
uygulanan yaptırımları daha da sertleştirdi. Tahran hükümetine 15 aydır
uygulanan ekonomik ve ticari yaptırımların daha da sıkılaştırılmasını öngören
1803 sayılı karar tasarısı, dün akşam yapılan oylamada, 15 üyeden 14'ünün
oyuyla kabul edildi. Endonezya çekimser oy kullandı. Fransa, İngiltere ve
Almanya'nın ortaklaşa hazırladığı karar tasarısında, 2006 Aralığında kabul
edilen 1737 sayılı karar tasarısıyla getirilen yaptırımlar biraz daha
1
sertleştiriliyor. İran'a uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurması için üç
ay süre verilen yeni tasarıda, İran'ın nükleer programıyla bağlantısı bulunan
kişi ve kurumlar sıralanıyor. Bunların yurt dışındaki mal varlıkları donduruluyor,
bazılarına seyahat yasağı getiriliyor. Karar metninde, İran'a sivil veya askeri
amaçlarla kullanılacak hassas teknolojik ürünlerin satışı yasaklanıyor, İran
bankalarıyla ilişkilerde uyanık olunması isteniyor. İran'ın BM Büyükelçisi
Muhammed Hazai, Konsey'in tutumunu protesto etti ve Konsey'i "bazı üyelerin
isteklerine boyun eğmekle" suçladı. (AA)(AFP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İsrail'in Gazze'de 100'den fazla kişinin
ölümüne, 350'ye yakınının da yaralanmasına neden olan operasyonundan
sonra, kurbanların ailelerinin yaralarının sarılması için Gazze'ye 5 milyon dolar
yardım gönderiyor. Abbas'ın yardım kararını, Filistin Devlet Başkanlığı
Sözcülüğü açıkladı. Filistin resmi haber ajansı Wafa da Abbas'ın, Filistin
halkının daha fazla kurban vermesini ve acı çekmesini önlemek amacıyla
İsrail'e kapsamlı bir barış çağrısına hazırlandığını duyurdu. Wafa'nın
haberinde, Abbas'ın "Gazze Şeridi'nin sınır geçişlerini de yeniden açacağını,
ayrıca Batı Şeria'yı güvenli ve huzur içinde tutmak amacıyla çalışacağını
söylediğini duyurdu. Abbas, İsrail hükümetini girişimini iyice düşünmeye
çağırdı, aynı zamanda Filistin halkını gösterdiği sebat nedeniyle kutladı, Arap
ülkeleriyle diğer ülkelerin desteklerine de teşekkür etti. (AA)

İsrail Başbakanı Ehud Olmert, İsrail ordusunun Gazze'deki operasyonun "bir
seferlik olmadığını" söyledi. Olmert, İsrail Parlamentosunun (Knesset)
Savunma ve Dışişleri Komisyonunda yaptığı açıklamada, Hamas'a yönelik
operasyonların devam edeceğini belirterek, "Hava ve kara operasyonları, özel
operasyonlar, her şey mümkün. Her şey, ne yapacağımıza, nasıl
yapacağımıza, ne zaman yapacağımız konusundaki değerlendirmelerimize
bağlı. Hamas da bunu hissedecek. Amaçlarımıza göre hareket edeceğiz",
dedi. Olmert, hedefin Kassam roketlerinin fırlatılmasını azaltmak ve Hamas'ı
zayıflatmak olduğunun da altını çizdi. Batı Şeria'daki Filistin Yönetimiyle
görüşmelerin sürdürülmesinden yana olduğunu da vurgulayan Olmert, Filistin
Yönetiminin görüşmeleri askıya aldığını açıklamasına rağmen, görüşmelerin
sürdürüleceğini ifade etti. Olmert, resmi görüşmeler sekteye uğrarsa "Batı
Şeria'nın da Gazze'ye dönebileceğini" öne sürdü. Olmert'in, Ortadoğu'ya resmi
bir ziyarete başlayan ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'a da bugün
akşamki görüşmesinde, "İsrail'in, Hamas'a ve diğer Filistinli militan gruplara
karşı Gazze Şeridi'nde serbestçe hareket hakkına sahip olduğunu"
söyleyeceği belirtiliyor. Olmert'in, ayrıca İsrail'in Filistin Yönetimindeki ılımlı
unsurlarla görüşmelerin devamından yana olduğunu da aktaracağı
kaydediliyor. Bu arada İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Avrupa Birliğinin
Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana ile görüştü. Barak görüşme
öncesi, Hamas'ın son operasyonlarla ağır darbe yediğini belirtti, İsrail
ordusunun operasyonlarının devam edeceğini kaydetti. Barak, "Benim
görevim, İsrail vatandaşlarının barış ve güvenlik içinde yaşamasını temin
etmektir ve yapacağım budur", diye konuştu. Solana da Ortadoğu barış
sürecinin devam etmesi gerektiğini ifade etti. (AA)

Beyaz Saray, İsrail ile Filistinliler arasındaki son çatışmadan Hamas'ı sorumlu
tuttu. Beyaz Saray sözcüsü Gordon Johndroe, "Filistinlilerin bir seçim yapması
2
gerek. Bu, terörizm ile İsrail'le barış ve güvenlik içinde yan yana yaşayacak bir
Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak siyasi çözüm arasında yapılacak bir
seçim", dedi. İsrail'in aşırı güç kullandığını düşünüp düşünmediği konusunda
görüş açıklamayan Beyaz Saray Sözcüsü, "Kuşkusuz masum sivillerin
hayatını kaybetmelerini istemeyiz. Ancak bunun (çatışmanın), bazı büyük
kentlerde İsrailli vatandaşların ölmesi ve yaralanmasına yol açan, Gazze'den
İsrail'e füze atılmasıyla başladığını düşünüyorum", diye konuştu. Johndroe,
öncelikle Hamas'ın roketlerle İsrail vatandaşlarını hedef almaktan vazgeçmesi
gerektiğini söyledi. Beyaz Saray sözcüsü Johndroe, çatışmalara rağmen
ABD'nin, İsrail ile Filistin arasında yıl sonuna kadar bir barış anlaşması
yapılması amacını takip edeceğini bildirdi. (AA)(AP)

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, İsrail ve Filistinlilerden ABD'nin
öncülüğünde yapılan ancak İsrail'in Hamas denetimindeki Gazze'ye
düzenlediği saldırının ardından kesilen barış görüşmelerine kaldığı yerden
devam etmelerini istedi. Mısır'a giderken, uçağının yakıt ikmali için indiği
Belçika'nın başkenti Brüksel'de kendisine eşlik eden basın mensuplarına
açıklama yapan Rice, görüşmelerin mümkün olan en kısa zamanda kaldığı
yerden devam etmesinin gerektiğini, görüşmeleri nasıl tekrar rayına
oturtabilecekleri konusunda görüşmelerde bulunacağını kaydetti. (AA)(REUTERS)

Uluslararası Kızılhaç Komitesi, İsrail saldırılarının yoğunlaştığı Gazze'deki
insanlara ilk yardım konvoyunu gönderdi. Kızılhaç sözcüsü Bana Sayeh, ilk
konvoyun Ürdün'ün başkenti Amman'dan Kudüs'e gönderildiğini, 5 bin 500
gıda paketinden oluşan bu yardımın ardından hafta içinde başka konvoyların
gönderilmesinin planlandığını söyledi. Batı Şeria'dan Gazze'ye insani yardım
koridoru açılması için İsrailli yetkililerle görüşmeye çalıştıklarını bildiren Sözcü,
İsrail'in operasyonlarının Gazze'de sivillerin ihtiyaçlarını artırdığına işaret etti.
Kızılhaç, İsrail'den Gazze'ye ''orantısız saldırılarını'' durdurmasını isteyerek,
bölgede yüzlerce sivilin hava saldırıları nedeniyle evsiz kaldığını, hastanelerin
tıbbi malzeme ve personel eksikliği nedeniyle yaralıları tedavi edemez
durumda bulunduğunu kaydetti. Bu arada, Ürdün Özel Hastaneler Derneği,
hiçbir ücret almadan Gazzeli sivilleri tedavi etme önerisinde bulundu. (AA)(AP)

Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, İran Dışişleri Bakanlığı
Müsteşarı Büyükelçi Alirıza Şeyh Attar'ı kabul etti. Dışişleri Bakanlığı'ndaki
görüşmenin başında basının bir süre görüntü almasına izin verildi. (AA)

BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, Güvenlik Konseyine sunduğu bir raporda,
İsrail'in, "Hizbullah örgütünün yeniden silahlandığı ve Lübnan'ın güneyinde 10
bin uzun, 20 bin kısa menzilli olmak üzere, toplam 30 bin füzelik bir cephaneye
sahip olduğunu" belirttiğini kaydetti. Ban, raporda İsrail'in bu iddiasını
doğrulamamasına rağmen, Hizbullah'ın kamuoyuna yaptığı açıklamalardan ve
örgüte silah transferini yasaklayan BM'nin silah ambargosunun ihlal
edilmesinden endişe duyduğunu ifade etti. Raporda, Hizbullah lideri Hasan
Nasrallah'ın "İsrail'e karşı savaş tehditlerinden" endişe duyduğunu da ifade
eden Ban, "Hizbullah'ın yeniden silahlandığı yönündeki haberler büyük bir
kaygı nedenidir ve Lübnan'ın bağımsızlığına, istikrarına ve egemenliğine ciddi
tehditler ortaya çıkarmaktadır", dedi. Genel Sekreter, Hizbullah'ın ve diğer
militanların silahsızlandırılmasının, "bütün ülkede hükümetin yetkisini tam
3
olarak yeniden kuracak olan Lübnan öncülüğündeki siyasi sürecin bir parçası
olacağına inanmaya devam edeceğini" kaydetti. (AA)(AP)

Suudi Arabistan'da çeşitli ülke vatandaşı 28 El Kaide militanının tutuklandığı
bildirildi. Suudi Arabistan İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, tutuklanan
militanların Suudi Arabistan'da terör örgütünü yeniden yapılandırmak ve terör
saldırıları başlatmak için El Kaide tarafından görevlendirildiği belirtildi.
Açıklamada, hazırlıklarını "ileri düzeye eriştiren" militanların hücreler
oluşturmayı, sahte seyahat belgeleri düzenlemeyi ve medya yoluyla kendi
"sapık ideolojilerini" yaymayı planladıkları kaydedildi. (AA)(AP)
Kafkasya ve Orta Asya

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Rusya'da
Devlet Başkanı seçilen Dimitri Medvedev'i kutlayarak, "stratejik ortaklık
geliştirme" önerisinde bulundu. Barroso, yazılı açıklamasında, Avrupa
kıtasında ve dünyanın diğer bölgelerinde barış ve refahın ileriye götürülmesi
için AB ve Rusya'nın daha büyük bir işbirliği yolunda önemli adımlar attığını
kaydetti. Jose Manuel Barroso, "Şüphem yok ki Medvedev liderliğindeki Rusya
ile AB arasında stratejik ortaklık, ortak çıkarlar ve taahhütte bulunduğumuz
değerlere saygı temelinde geliştirilerek güçlendirilecek", ifadesini kullandı. ABRusya ilişkilerini derinleştirme konusunda Medvedev'e hem kişisel hem de AB
Komisyonu adına söz veren Barroso, bu konuda Medvedev yönetimiyle ortak
çalışma isteğini dile getirdi. (AA)

Beyaz Saray, ABD Başkanı George W. Bush'un Rusya'da dün Devlet Başkanı
seçilen Dimitri Medvedev ile çalışmaktan memnuniyet duyacağını bildirdi.
Rusya'daki seçimin kurallara uygun olup olmadığı konusunda bir yorum
yapmaktan kaçınan Beyaz Saray sözcüsü Gordon Johndroe, bu konudaki
değerlendirmeyi gözlemcilere bıraktığını belirterek, Bush'un Medvedev ile
çalışmaktan memnuniyet duyacağını kaydetti. Bush'un, kutlamak için
Medvedev'i arayıp aramayacağının sorulması üzerine, bunun bu hafta içinde
olabileceğini belirten sözcü, "Dmitri Medvedev, Rusya'nın devlet başkanı
seçildi. Uluslararası suçlar, terörle mücadele, nükleer silahların yayılmasının
önlenmesi gibi alanlarda Rusya ile ABD'nin işbirliği yapması her iki ülkenin
çıkarınadır", diye konuştu. (AA)(AFP)

Rus polisinin, devlet başkanı seçimini protesto için toplanan muhalefet
taraftarlarıyla çatıştığı bildirildi. Rus haber ajansları, kent merkezindeki bir
bölgede toplanmaya çalışan muhalefet yandaşlarına karşı geniş güvenlik
önlemi alan polisin, onlarca kişiyi gözaltına aldığı ve bazen de copla müdahale
ettiğini kaydettiler. Moskova'nın kent merkezindeki protestocuların bazılarının
ellerinde, "Seçiminiz bir maskaralık" yazılı pankart taşıdığı gözlendi. Adını
vermeyen 50 yaşındaki bir protestocu, polisin etrafındakileri tek tek gözaltına
aldığı sırada yaptığı açıklamada, "Önceden belirlenmiş ve çarpıtılmış seçime
karşı gelip burada tepki göstermek ve buna karşı olduğumu ilan etmek benim
görevim. Şimdi de bizleri birer birer topluyorlar", dedi. (AA)

Ermenistan'da hükümet ve muhalefet arasındaki gerginliği görüşmeler yoluyla
yumuşatmayı sağlama amacıyla ABD Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilisi
4
Matthew Bryza bu ülkeye gidiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tom Casey
yaptığı açıklamada, ''Gösterilerin şiddet yoluyla bastırılmasını desteklediğimiz
yolunda bir işaret vermek istemiyoruz'', diye konuştu. (AA)(AP)
Avrupa Birliği

Almanya ve Fransa, Akdeniz Birliği'nin kurulması konusunda anlaşma sağladı.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas
Sarkozy, Hannover kentindeki Bilgisayar ve İletişim Fuarı CEBIT'in açılışını
yaptıktan sonra gerçekleştirdikleri görüşmede, Akdeniz Birliği'nin sadece
Fransa'nın değil, tüm AB ülkelerinin projesi olarak hayata geçirilmesi
konusunda uzlaşmaya vardı. Merkel ve Sarkozy, bu konudaki önerilerini
gelecek hafta sonunda düzenlenecek olan AB zirvesinde gündeme getirmek
istediklerini belirtti. Akdeniz Birliği'nin 13 ve 14 Temmuz tarihlerinde Paris'te
düzenlenecek 2 günlük bir zirveyle kurulması öngörüldü. Fransa, 1
Temmuz'da AB dönem başkanlığını üstlenecek. Sarkozy, Merkel ile vardığı
anlaşmayla ilgili olarak, ''Temelde ve ayrıntılar konusunda anlaşma sağladık''
derken, Merkel de ''İyi çalıştık'' şeklinde açıklama yaptı. Merkel, AB'nin
Akdeniz ülkeleriyle işbirliğinin stratejik öneme sahip olduğunu kaydetti.
Akdeniz Birliği'ne sadece Akdeniz'e sahili olan ülkelerin alınmasını daha önce
savunan Fransa'yla, bu projeye tüm AB ülkelerinin dâhil edilmelerini talep
eden Almanya arasında bu nedenle bir anlaşmazlık yaşanmıştı. Merkel ve
Sarkozy ayrıca, AB'nin iklim politikasıyla ilgili olarak da küresel ısınmaya karşı
mücadele amacıyla öneriler hazırlayacak bir çalışma grubunun oluşturulmasını
kararlaştırdı. (AA)

Avrupa Parlamentosunda (AP) Sosyalist, Yeşiller ve Liberal grubun
düzenlediği “Yeni Türk Sivil Anayasası ve Kürt Sorunu” konulu konferans
yapıldı. Konferansa konuşmacı olarak Avrupa Komisyonu Genişlemeden
Sorumlu Üyesi Olli Rehn, AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu
Eşbaşkanı Joost Lagendijk ve Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup
Başkanvekili Hannes Swoboda katıldı. Konferansta konuşan Rehn,
''hükümetin Güneydoğu'da yaşam koşullarını iyileştirmek için sosyo-ekonomik
önlemler aldığını'' belirterek yatırımların ve ekonomik aktivitelerin güvenlik
sorunu nedeniyle sınırlı kaldığını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
bir kamu televizyon kanalının Kürtçe yayın yapmasının planlandığı şeklindeki
açıklamasını memnuniyetle karşıladıklarını anlatan Rehn, bu konuyu takip
edeceklerini dile getirdi. Olli Rehn, ''Reformlar ve kademeli olarak açık topluma
dönüşüm sayesinde Kürt kökenli Türk vatandaşlarının durumu 2000'li yıllarda
iyileşti'', dedi. Yeni anayasa girişimiyle hükümetin daha fazla demokrasi için
belirlediği önceliklerin Türkiye'nin uluslararası standartlarla uyumunu
kolaylaştırabileceğini söyleyen Rehn, ''Anayasal reform süreci henüz resmen
başlamamış olsa da Türk toplumunun birçok kesiminin katılımıyla farklı
konular ekseninde çok sayıda tartışma yapıldı ve yapılıyor. Gerçekten önemli
olan
anayasal
reformun
katılımcı
ve
şeffaf
bir
süreçte
gerçekleştirilerek eleştirilerin önlenmesi ve yeni anayasanın sivil toplumda
geniş bir temele dayanması sağlanmalıdır'', diye konuştu. (AA)(AB HABER)
Kıbrıs
5

BM'nin Kıbrıs özel temsilcisi Michael Möller, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet
Ali Talat ile Rum Yönetimi lideri Dimitris Hristofyas'ın bu ayın ikinci yarısında
bir araya gelmelerinin beklendiğini söyledi. Möller, Rum Kesiminde Hristofyas
ile görüştükten sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, Talat ve Hristofyas'ın
adanın yeniden birleştirilmesi görüşmelerini nasıl başlatabileceklerini
değerlendirmek üzere Mart ayının ikinci yarısında bir araya gelebileceklerini
belirtti. (AA)(REUTERS)
Diğer Haberler

ABD Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından hazırlanan bir raporda, ''Çin'in
ordusunu güçlendirmesi konusunda ve askeri stratejisinde şeffaf
davranmamasının, Asya'da istikrar için bir risk oluşturduğu'' belirtildi. Çin'in
ordusunu modernize etmesinin kapsamı ve amacı konusunda uluslararası
toplumun sınırlı bilgiye sahip olduğunun belirtildiği raporda, bu ülkenin
savunma harcamaları konusunda da şeffaf olmadığı kaydedildi. Raporda,
''Çin'in askeri ve güvenlik işlerinde şeffaf olmamasının olası yanlış anlamaları
ve yanlış hesaplamaları arttırdığı, bu ülkenin askeri açıdan güçlenmesinin
Doğu Asya'daki askeri dengeleri değiştirdiği, bu güçlenmenin, Asya-Pasifik
bölgesinin ötesinde etkilerinin olacağı vurgulandı. Raporda, Çin'in askeri
takviyesini özellikle Tayvan boğazında yaptığı, bu bölgede konuşlandırdığı
füze sayısını yaklaşık 1000 adede çıkardığı ifade edildi. (AA)(AP)

Yunanistan'ın başkenti Atina'ya resmi ziyarette bulunan NATO Genel Sekreteri
Jaap de Hoop Scheffer, ''Yunanistan'ın güçlü bir NATO müttefiki
olduğunu'' söyledi. Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas, Başbakan Kostas
Karamanlis, Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni ve Savunma Bakanı Evangelos
Meymarakis ile bir araya gelen De Hoop Scheffer, ''çok iyi gittiğini''
belirttiği temaslarının ardından basın toplantısı yaptı. De Hoop Scheffer,
Yunanlı yetkililerle, 3-4 Nisan tarihlerinde Bükreş'te yapılacak NATO zirvesi ve
önümüzdeki hafta Brüksel'de yapılacak NATO Dışişleri Bakanları toplantısı
gündemini ele aldıklarını kaydetti. (AA)
Dünya Basını
İngiltere gazetelerinde bu sabah Rusya'da devlet başkanlığı görevine Dimitri
Medvedev'in seçilmesi ve ABD'de de Demokrat başkan aday adayları Barack
Obama ile Hillary Clinton arasındaki yarış dikkat çeken haberler arasında...
Independent gazetesi, Putin sonrası dönemin, protesto gösterileri ve polisin
müdahalesiyle başladığı yorumunu yapıyor. Independent başyazısında: Lafta
kalan bir seçim başlığını kullanmış. "Pazar günkü Rus devlet başkanlığı
seçimleri demokratik değildi" diyen Independent, "aynı seçim Afrika'da
yaşansa Batı'nın eleştiri okları eksik olmazdı. Ancak dünyanın önemli
kurumlarında söz sahibi; enerji kaynakları açısından ise daha büyük nüfuza
sahip bir ülke olduğundan, Rusya'daki seçimler tartışmasız kabul görecek."
değerlendirmesini yapıyor.
6
Financial Times ise "tamam" diyor "Dimitri Medvedev'in yeni Rusya lideri ilan
edildiği seçimler, adaletten, demokrasiden ve şeffaflıktan uzaktı ama aynı
zamanda Rus halkının seçimi bu yönde oldu. Ve Batı, bu gerçekle yaşamayı
öğrenmeli." “ABD ve AB belki yeni devlet başkanını, Doğu-Batı arasında bir
süredir gergin olan ilişkileri rahatlatmak için bir fırsat olarak da görebilir.
Medvedev, dış politikada kontrolü ele alacağını söylüyor. O zaman Batı'nın da
bu sözleri ciddiye alması ve ilişkileri iyileştirme şansı varsa, bunu yapması
beklenir. "Ama Batı, Medvedev'e yaklaşımında temkinli olmalı. Öncelikle, ortak
bir çizgide hareket etmeli ve Moskova'nın Amerika ile AB ya da Avrupalı
ülkelerinin arasını açma yolundaki herhangi bir girişiminden kaçınmalı. Daha
sonra, büyük Batılı güçler, Baltık devletleri gibi doğu Avrupa ülkelerine özen
göstermeli. "Son olarak da Medvedev'le ilişkilerde Batı prensipleri esas
alınmalı. Rus lideri kim olursa olsun, Batı eski Sovyetler Birliği'nde liberal
demokrasiyi özendirme taahhüdünü korumalıdır.”
ABD'de bugün Teksas ve Ohio'nun başını çektiği dört eyalette, Demokrat
Parti'nin başkan adayının belirlenmesinde kilit rol oynayacağı düşünülen ön
seçimlere devam ediliyor. Gazetelerde 5 Şubat'taki Süper Salı'dan bu yana,
partinin başkan adaylığı için gereken delege yarışında önde giden senatör
Barack Obama'nın, bu eyaletlerde de zafer elde ederek yakın rakibi Hillary
Clinton'a darbe vuracağı yorumları dikkat çekiyor.
Guardian, “Yeni bir Süper Salı" başlıklı haberinde "Obama ile Clinton
arasındaki yarış, uzun, zorlu ve pahalı olabilir. Hatta bugünden sonra devam
da edebilir. Ama Demokratların kendilerine sunulan seçeneklerden hoşnut
olmadıklarını söylemek gülünç" yorumunu yapmış. “Sıradan Demokrat
seçmenlerin "iki adaydan biri"ni seçme konusunda kendilerine güvenleri tam.
Öncelikle sanayinin yoğun olduğu Ohio eyaletinde seçmenlerin yüzde 84'ü
beyaz ve yüzde 91'i İngilizce konuşuyor. Teksas'ta ise yüzde 52'si beyaz,
yüzde 69'u İngilizce konuşuyor. "Ama Teksas'ın buna rağmen hala
Cumhuriyetçilerin kalesi olduğunu unutmamak gerek. Yine de Demokratların
adaylık yarışında bu iki önemli eyalette kimin kazanacağı önem taşıyor. "Eğer
oylar bölünür, ya da Clinton seçim uzmanlarını şaşırtarak iki ön seçimi birden
alırsa, o zaman yarış Haziran ayındaki son ön seçimlere ve Ağustos ayında
Denver'daki kongreye dek uzar. Ama Obama kazanırsa, yarışın fiilen sona
erdiğini söylemek mümkün.”
"Avrupa, Süper - zenginlere karşı" manşetini kullanan Independent,
milyarlarca Euro’luk vergi kaçakçılığından usanan Avrupa Birliği'nin ekonomi
ve maliye bakanlarının, kaçak vergi cenneti haline gelen ülkelerdeki durumu
kontrol altına almak için bugün Brüksel'de strateji belirleyeceklerini duyuruyor.
AB, bugün vergi kaçakçılığıyla mücadele kapsamında toplanarak Lichtenstein,
Monaco, Andorra ve İsviçre'ye savaş ilan edecek. Tercih edecekleri silahsa
Birliğin 2005 yılı vergi tasarrufu yönetmeliğinin daha da sıkılaştırılmış bir çeşidi
olacak. Alman Maliye Bakanı Peer Steinbruck, vergi kaçakçılığının Almanya'ya
bir yılda 30 milyar avroya mal olduğunu; Avrupa Birliği'nin ise toplamda 100
milyar avro kayba uğrayabileceğini söyledi.
Haftanın Yorumu
7
Ufuk Turu
Bu haftaki Ufuk Turu’nda; Ortadoğu ile Kafkasya ve Orta Asya’daki gelişmeler
ele alınıp, kısa bir değerlendirme sunulmaya çalışılmış, Türkiye’nin Irak’ın
kuzeyine yönelik kara operasyonu, Ahmedinecad’ın Bağdat ziyareti, Irak’ta
parlamentoya
geri
gönderilen
il
meclisler
yasası,
Lübnan’daki
cumhurbaşkanlığı krizi, Rusya seçimleri, Almanya’nın Orta Asya açılımı, Orta
Asya enerji açılımları, ABD istihbarat raporlarında Orta Asya ve Ermenistan’da
yapılan seçimler değerlendirilmiştir.
Kara Harekatı Sona Erdi
TSK’nın, terör örgütü PKK’ya yönelik düzenlediği sınır ötesi kara harekâtı, 8.
gününde sona ermiştir. Genelkurmay Başkanlığı yaptığı yazılı açıklamada bir
bölgede icra edilen harekât ile terör örgütünün tamamen etkisiz hale
getirilmesinin mümkün olmadığı ancak, harekatın Irak’ın kuzeyinin teröristler
tarafından kalıcı ve güvenli bir üs bölgesi olarak kullanılmasının
önlenebileceğini; harekatın başlangıçtaki hedeflerine ulaştığını, başlangıç ve
bitiş zamanının tamamen askeri ihtiyaçlara göre belirlendiğini, TSK’nın bu
kararına herhangi bir etkinin söz konusu olmadığını, özellikle vurgulamıştır.
Geçen haftaki Ufuk Turu’nda bölgesel koşullar ve konjonktüre ilişkin
olumsuzluklar nedeniyle harekâtın kapsamının ve süresinin geniş
tutulmayacağı değerlendirilmiştir. Böylesine kısa süreli planlanmış harekâtın
bitişinin ABD Savunma Bakanı’nın ziyaretiyle çakışması bazı tartışmalara
neden olmuştur. Ancak bu tartışmalar, askeri kuvvetlerin harekât bölgesinden
ancak
önceden
yapılan
plan
dâhilinde
çekilebileceği
gerçeğini
değiştirmemektedir.
Genelkurmay Başkanlığı bildirisinde Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye tehdit
yöneltilmesine müsaade edilmeyeceği belirtilmektedir. Bu açıklamanın
Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelmiş olması, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde
örgütün toparlanmasına fırsat vermeyeceğine, bunun için askeri seçeneğin
hala masada olduğuna ilişkin bir mesaj niteliğindedir. Yapılan harekâtın
uluslararası kamuoyuna açıklandığı biçimde yürütülmesi ve kısa sürmesinin,
Türkiye’nin önümüzdeki dönemde ihtiyaç duyacağı sınır ötesi harekâtlara
referans teşkil edebileceği düşünülmektedir.
Fiilen terör örgütünü hedef alan harekâtın, Irak’ın kuzeyindeki siyasi
yapılanmalar için de mesajlar içerdiğine dair yaygın kanı mevcuttur.
Türkiye’nin gerçekleştirdiği kara harekâtları ile bölgede ve Irak’ın kuzeyinde
etkili bir güç olduğu, ulusal güvenliğini korumak adına silahlı kuvvet
kullanmaktan kaçınmayacağı ve ulusal çıkarlarına aykırı yapılanmalara
müsaade etmeyeceği şeklinde mesajlar verdiği düşünülmektedir. Bölgesel
Kürt Yönetimi’ne verilen mesajlar bununla sınırlı değildir. Harekât, ABD’nin
Kürtler için her isteklerinin arkasında duracak ebedi bir müttefik olmadığını
göstermiştir. Buna bağlı olarak konjonktüre göre değişebilen politikalarda ABD
için Kürtlerin Irak’ta vazgeçilmez unsur olamayacağı, dolayısıyla Kürtlerin
ABD’nin Irak politikasında bir “amaç” değil bir “araç” olduğu gerçeği de
belirginleşmektedir.
Ahmedınecad’ın Bağdat Ziyareti
8
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın 2 Mart Pazar günü
gerçekleşen ziyaretiyle dünyada en büyük Şii nüfusu barındıran iki ülkenin
sıklaşan temasları en üst düzeye ulaşmıştır. Uzun süredir Irak’ta ciddi
diplomasi yürüten İran bu süreçte Irak’la pek çok temasta bulunmuştur. Ancak
Irak tarihinde ilk kez bu düzeyde gerçekleşen bir ziyaret ile birlikte İran’ın Irak’a
yönelik açılımlarının süreceği düşünülmektedir. Bir taraftan İran, bölgede ABD
tarafından yalnızlaştırılmaya çalışılırken, diğer taraftan Ahmedinecad ABD
işgali altındaki Irak’a giderek ABD’ye meydan okumaktadır. İran, hem yaşam
sahasını Irak üzerinden genişletmekte hem de İran’ın Irak’taki etkinliğine vurgu
yaparak, ABD’ye Irak’ta daha kalıcı ve daha etkili bir unsur olduğunu
göstermeye çalışmaktadır.
Ziyaret, ABD’nin İran’ı izole etme çabasına karşılık, İran’ın bu izolasyonu
başlamadan bitirme çabalarının işareti olarak da görülmektedir. Suudi
Arabistan’ı ziyaret eden, Katar’da düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi
toplantısında Suudi Arabistan ve Umman kralları ile Kuveyt ve Bahreyn
emirleri ile görüşen Ahmedinecad’ın Irak ziyareti, İran’ın bölge diplomasisinin
en önemli ayağını oluşturmaktadır. İran, ABD’nin kendisini izole etmesine izin
vermeyerek, atakları dışarıda karşılamakta, Irak ve Körfez ülkeleri üzerinden
ABD ile diplomasi savaşı yürütmektedir. Bu savaşta da şu ana kadar başarısız
olmadığı değerlendirilmektedir.
Irak’ta İl Meclisleri Yasasına Cumhurbaşkanlığı Vetosu
2007 başında ABD’nin Irak için belirlediği 18 maddelik planın önemli bir
parçasını oluşturan ve geçtiğimiz haftalarda parlamentoda paket olarak
görüşülüp kabul edilen üç yasadan İl Meclisleri Yasası, Cumhurbaşkanlığı
Konseyince veto edilmiştir. Yasanın, Cumhurbaşkanı yardımcısı ve aynı
zamanda Irak İslam Yüksek Konseyi (SCIRI) üyesi olan Adil Abdülmehdi
tarafından veto edilmesi, önceki dönemde seçimleri veto ederek il meclislerini
ve valilikleri büyük oranda SCIRI’ye ve Kürtlere kaptıran Sadr grubu ve Sünni
Arapların tepkisine neden olmuştur. SCIRI önceki seçimle sağladığı
kazanımlardan vazgeçmek istemezken, Bölgesel Kürt Yönetimi de yasanın
kabul edilse bile kendi bölgelerinde uygulanamayacağını açıklamıştır. Aynı
pakette yer alan Genel Af Yasası’nı da bölgelerinde uygulamayacağını
önceden açıklayan Kürtler, 2007 yılında da federal petrol yasasının çıkmasını
beklemeden bölgesel petrol yasalarını çıkararak uygulamaya koymuşlardır.
Görüldüğü üzere Irak’ta taraflar parlamento çatısı altında uzlaşı görüntüsü
sergileyerek yasalar çıkartırken, aynı taraflar yasaların yürürlüğe girmesinden
uygulanmasını sürecine kadar kendi inisiyatifleriyle hareket etmektedirler.
Dolayısıyla ABD’nin ilerleme sağlandığını iddia ettiği hususlarda dahi
ilerlemenin yapay olduğu ve kâğıt üzerinde kaldığı düşünülmektedir.
Lübnan’daki Cumhurbaşkanlığı Krizi
Lübnan’da 2007 yılının Kasım ayından bu yana yapılamayan
cumhurbaşkanlığı seçimi geçtiğimiz hafta başında 11 Mart’a ertelenmiştir. 15.
erteleme olan bu karar alınmadan önce ülkeyi ziyaret eden Arap Birliği Genel
Sekreteri Amr Musa, başkanlık üzerinde anlaşma olduğunu; ancak kurulacak
hükümet konusunda bir anlaşma sağlanamaması nedeniyle, cumhurbaşkanlığı
seçiminin yapılamadığını ifade etmiştir. Öte yandan ABD’de de Lübnan
açıklarına bir savaş gemisi gönderdiğini açıklamıştır.
9
Lübnan’daki en büyük sorunun hükümette yer alan bakanlıkların paylaşımı
konusunda olduğu bilinmektedir. Lübnan’daki Suriye yanlısı muhalif hareketler
(Hizbullah, EMEL, Mişel Aun başkanlığındaki Ulusal Özgürlük Hareketi gibi),
Lübnan kabinesindeki 30 bakanlığın eşit şekilde paylaştırılmasını isterken,
parlamentoda çoğunluğu sahip ve Suriye karşıtı olan El-Mustakbel Partisinin
Başkanı Saad Hariri ile Dürzî Hareketi lider Velid Canbolat’ın da içinde yer
aldığı 14 Martçılar olarak adlandırılan iktidar grubu, buna karşı çıkmaktadır.
Diğer taraftan siyasetteki bu gerginlik halka da yansımış, iktidar partisi ElMustakbel yanlıları ile EMEL taraftarları arasında çatışmalar yaşanmış ve
yaklaşık 20 kişinin yaralanmasından sonra Lübnan ordusu duruma müdahale
etmiştir. Öte yandan ABD’nin Lübnan açıklarına göndermiş olduğu savaş
gemisinin, Lübnan’daki gerginliği bir anda arttırdığı; ancak hem muhalefetin
hem de iktidarın ılımlı tutumlarının Lübnan’daki tansiyonun daha da
yükselmesine engel olduğu düşünülmektedir. Batı yanlısı Fuat Sinyora
hükümetinin, ABD’nin gönderdiği savaş gemisini Lübnan’ın iç işlerine
müdahale olarak nitelemesi, muhalefetinde ABD’nin Lübnan’da iç savaş
çıkarmaya gücünün yetmeyeceği yönündeki açıklamalarının tansiyonun
düşmesinde etkili olduğunu söylemek mümkündür. Hizbullah dışındaki diğer
muhalif partilerin, Hizbullah’ın çizgisinde devam edeceklerini açıklamaları,
Lübnan’daki düğümün çözülmesinde Hizbullah’ın önemini artırdığı yönünde
değerlendirilebilir. Diğer taraftan özellikle 2006 yılında İsrail ile yapılan savaş
sonrasında halk arasında popülerliği artan Hizbullah’ın iktidar tarafından da
önemsendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Zira El-Mustakbel ile EMEL
taraftarları arasında çıkan çatışmalardan sonra barış görüşmelerine Hizbullah
da katılmış ve arabulucu rolü oynayarak, iktidar ve muhalefetin tekrar
çatışmaması yönünde bir anlaşma sağlanmasına yardımcı olmuştur.
Bu bağlamda Lübnan’daki en iyi çözüm yolunun Hizbullah’a sorumluluk
yükleyerek, ulusal uzlaşma yolunda adım atılmasının sağlanması olduğu
düşünülmektedir. Bu noktada başta Suriye olmak üzere Arap Birliği’nin iktidar
ile muhalefete verilen desteğin olumlu yönde kullanılması için çaba
gösterilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Suriye ve batı dünyasının kendi
çıkarları adına bir devlet üzerinde oyun oynayarak, ülke halkını savaşa
sürüklemesinin, hem o ülke için hem de bölge için yıkıcı etkileri olabileceği
ifade edilebilir.
Rusya Seçimlerinin Ardından
Pazar günü yapılan Rusya Federasyonu Başkanlık Seçimi’nin resmi olmayan
sonuçlarına göre Vladimir Putin’in desteklediği Başbakanlık Birinci Yardımcısı
Dmitry Anatolyevich Medvedev %70.21 oy ile yeni Rusya Federasyonu Devlet
Başkanı oldu. 7 Mayıs Cuma günü göreve başlaması beklenen Medvedev’in
Devlet Başkanı seçilmesi, Rusya’da “Putin’in Planı” denilen sürecin bir sonucu
olarak görülebilir. Buna göre Putin, Başbakanlık görevine Viktor Zubkov’un
getirilmesi gibi bazı siyasi hamleler yaparak iç çekişme ihtimalini ortadan
kaldırmış, siyasi gücü kendi elinde tuttuğunu göstermiş ve iç çekişmeden
kaynaklanabilecek istikrarsızlık ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Rus halkının
büyük çoğunluğu, yakın zamanda yapılan parlamento seçimlerinde olduğu gibi
Devlet Başkanlığı seçiminde de Putin’in kararına destek verdiğini göstermiştir.
Putin, “Planı”nı sadece Medvedev’i Devlet Başkanı koltuğuna oturtmak için
10
değil, kendi iktidarı etrafında meşru bir toplumsal-siyasi irade oluşturmak için
yürütmüştür. Buradaki meşruiyet Rus siyasi sistemine özgü bir meşruiyet
olarak anlaşılmalıdır. Gücün kimin tekelinde olacağı, Rusya’yı kimin
yöneteceği gibi sorular, ülkede son sekiz senelik dönemde oturtulmaya
çalışılan siyasi sistemi ve sürdürülen topyekûn stratejiyi göz ardı etmektedir.
Buna göre hangi mevkide kimin oturduğu önemli değildir. Nitekim Devlet’in en
yüksek mertebesinde, en geniş yetkilere ve güce sahip olan Başkanlık
mevkiinde oturan kişi, bundan sonra sınırlı yetkilere ve güce sahip
Başbakanlık mevkiinde oturan Putin tarafından desteklenecek, korunacak ve
gerektiğinde yönlendirilecektir. Putin Devlet Başkanı olmadan da Rusya’yı
kontrol edebileceğini gösterecektir. Ancak artık Rusya’yı kontrol etmek bir
“otorite” ve “dikte” sorunu olmaktan çıkmış, bir verimlilik, strateji ve hukuki
düzen sorunu haline gelmiştir. Rusya artık dış politikaya ve enerjiye verdiği
önemi iç sorunların çözümüne verecektir.
Almanya’nın Orta Asya Açılımı
Almanya Ekonomi ve Teknoloji Bakanı Michael Gloss, ekonomik işbirliğini
geliştirmek amacıyla Türkmenistan ve Özbekistan’a dört günlük bir ziyaret
yapmıştır. Bu ziyaret Almanya’nın dönem başkanlığında Haziran 2007
tarihinde kabul edilen AB’nin Bölgesel Strateji Belgesi (Orta Asya)
çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Buna göre, AB’nin motor gücü Almanya, AB
Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları ve İyi Komşuluk Politikası kapsamında Orta
Asya stratejisini yürütmek üzere bölge ülkeleri ile ikili temaslara başlamış
gözükmektedir. Bu strateji belgesine göre AB, ekonomisinin yakıtı olan enerji
arzı için bölge ülkeleri ile siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirmeyi
amaçlamaktadır. Bu doğrultuda yapılan görüşmelerde Almanya ve
Türkmenistan arasında enerji işbirliği, Türkmenistan’ın Nabucco’ya katılımı ve
doğalgaz ithalatında aracı olan Rusya’ya bağımlılığının azaltılması,
Almanya’nın Türkmenistan’ın enerji altyapısı, üretim ve tüketim alanlarına
yatırım yapılması gibi konular tartışılmıştır. Alman iş çevresi, (yetmiş Alman iş
adamı bu ziyaretlere eşlik etmiştir) Türkmenistan’da enerji yatırımlarına yoğun
ilgi göstermiştir. Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov,
Üretim Paylaşım Anlaşmaları (PSAs) çerçevesinde Alman iş çevresini
potansiyeli yüksek otuz iki doğalgaz yatağında yatırıma davet etmiştir. Ancak
Almanya’nın, Türkmenistan’ın Nabucco projesine katılımını isterken, öte
taraftan bu projeye rakip olan Kuzey Akım projesini Rusya ile imzalamakta bir
beis görmemesi çelişki ifade etmektedir. Ayrıca Türkmenistan’ın enerji
ithalatında Rusya’ya olan bağımlılığını azaltma konusuna değinen Almanya,
her ne kadar enerji ticaretinde Rusya ile simetrik karşılıklı bağımlılık ilişkisine
sahip olsa da genel olarak AB’nin Rusya’ya karşı asimetrik olarak bağımlı
olduğu bilinmektedir. Bunlar hem Almanya’nın hem de AB’nin enerji ve Orta
Asya politikasında tutarsız yaklaşımlara sahip olduğunu göstermektedir.
Türkmenistan Batı’ya, Türkiye Rusya’ya Açılıyor
Son dönemde Türkiye-Rusya ilişkileri üzerine yazılan rapor ve makalelerde, iki
ülke arasındaki ilişkide işbirliği ile rekabet arasındaki ince çizginin kaybolduğu,
artık çok daha mücadeleci bir döneme girildiği söyleniyor. Artan enerji talebi ve
fiyatlarının Rusya gibi bir enerji devini dünya siyasetinin odağına tekrar
yerleştirdiği ve Türkiye’nin de Batı ile bütünleşme çabalarının zirveye çıktığı bu
dönemde, Avrupa Enerji güvenliği konusunda Türkiye’nin oynayabileceği rolün
11
önemine dikkat çekiliyor. Artan enerji talebine cevap verebilmek ve Rus
bağımlılığını azaltabilmek amacıyla uzun süredir hayata geçirilmeye çalışılan
Nabucco projesi Avrupa Birliği ile Türkiye’nin Rusya’ya karşı verdiği
mücadelenin simgesidir. Ancak ABD ve başta Almanya olmak üzere Avrupa
Birliği’nin Orta Asya ülkeleri ile geliştirmeye çalıştığı doğrudan diyalog,
Türkiye’nin Nabucco’ya tutarsız bakış açısı yüzünden gölgelenmektedir.
Türkiye önce İran’la yaptığı doğal gaz mutabakatı, daha sonra Moskova’ya
yaptığı Nabucco’ya katılma çağrısı, ne Türkiye’nin ne de bir parçası olmaya
çalıştığı Avrupa’nın çıkarınadır. Orta Asya’da Türkmenistan, tüm Batılı ülkeleri,
enerji kaynaklarının geliştirilmesi için yatırım yapmaya çağırmakta, ABD ve
AB’li üst düzey yetkililerle görüşmeler yürütmektedir. Türkmenistan’ın Almanya
ile yürüttüğü diyalog büyük aşama kaydetmiştir. Türkmenistan’ın yeterli enerji
üretimi yapabilmesi için yatırım çekmesi hayati önem taşımaktadır. Aksi halde
Türkmenistan, ya Rusya ya da Çin gibi iki devin kıskacında kalacak, Türkiye
ve Avrupa ise Türkmen enerjisinden yararlanamayacaktır. Türkmenistan
Devlet Başkanı Berdimuhammedov’un Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
davetlisi olarak Türkiye’ye yapacağı ziyaret büyük bir fırsat olacaktır. Türkiye,
Türkmenistan ve diğer Orta Asya ülkeleri ile geliştirebileceği işbirliğini, İran ve
Rusya’ya yönelik ilgisi ile gölgelememelidir.
ABD İstihbarat Raporlarında Orta Asya
Son dönemdeki ABD istihbarat ajanslarının raporlarında Orta Asya’nın sosyoekonomik durumu, bunun sonucu olarak İslami aktivitelerin artması ve bölge
ülkelerinin kırılgan rejim-yönetim sorunları, potansiyel istikrarsızlık olarak
kaydedilmektedir. Ayrıca yine bu raporlarda, Rusya’nın enerjiyi siyasi bir araç
olarak kullanması ve bölgenin, Avrupa’nın enerji ulaşım hatlarını tekelleştirerek
hâkim olmaya çalışması, askeri modernleşme çerçevesinde silahlanmaya
gitmesi ve askeri tatbikatlarını (Pasifik, Atlantik ve Kutuplarda) hızlandırması,
ABD-Rusya ilişkilerinin son zamanlardaki çatışmacı yapısı ve Rusya’nın İran’ın
nükleer programına destek vermesi gibi gelişmeler bir anlamda ABD
hegemonyasına meydan okuma olarak değerlendirilmektedir. Bu raporlar
çerçevesinde önümüzdeki süreçte, ABD’nin Rusya politikasının yükselen gücü
(hegemona karşı meydan okuyucu –challenger- bağlamında) kontrol etme
yönünde değişeceği düşünülebilir.
Ermenistan; Krizden Ortaklığa
19 Şubat tarihinde Ermenistan'da yapılan devlet başkanlığı seçimlerini Serj
Sarkisyan'ın kazandığının açıklanması, muhalif grupları özellikle de eski devlet
başkanı Levon Ter Petrsoyan taraftarlarını sokağa dökmüştür. % 52.82 oranlık
bir oyla ikinci tura kalmadan devlet başkanlığına seçilen Serj Sarkisyan 'dan
sonra en yüksek oyu %21.5 ile Levon Ter Petrosyan almıştır. Petrosyan,
seçimlerde usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle ve seçimin tekrarlanması
talebiyle binlerce taraftarını meydanlara toplamıştır. Ancak Bağımsız Devletler
Topluluğu'nun Ermenistan’daki seçimlerin demokratik değerler çerçevesinde
yapıldığını açıklamasının ardından AGİT ve Avrupa Birliği temsilcilerinin de bu
yönde açıklama yapmaları, muhalif grup tarafından büyük tepkiyle
karşılanmıştır. Avrupa'nın bu tutumunu demokratik değerlere karşı bir
sahtekârlık olarak nitelendiren binlerce Petrosyan taraftarı, eylemlerine
Fransız büyükelçiliği önünde devam etmişlerdir. Devlet başkanlığı seçimleriyle
ilgili Avrupa'dan beklediği desteği bulamayan Petrosyan umudunu şimdiye
12
kadar Sarkisyan'ın devlet başkanlığını kutlamayan Amerika Birleşik Devletleri
'ne bağlamıştır. Muhalefet kanadı seçimlerde usulsüzlük yaşandığı konusunda
hemfikir olmakla beraber, seçimlerin tekrarlanması konusunda farklı tavır
sergilemektedirler. Özellikle seçimlerde %16,5 oyla üçüncü sırada yer alan
“Orinats Yerkir” partisinin başkanı ve eski parlamento başkanı Artur
Bağdasaryan seçimlerde usulsüzlük yapıldığını dile getirse de, seçimlerin
tekrarlanması konusunda Levon Ter-Petroyan'a destek vermemektedir.
Ülkede devlet başkanlığı seçimi sonrasında yaşanan karışıklık, hükümeti
oluşturan koalisyonda da ciddi çatlaklar yaratmıştır. Şu an için Ermenistan
Hükümeti, Cumhuriyetçi Parti, Müreffeh Ermenistan Partisi ve Taşnaksütyun
partisinden oluşan üçlü hükümet koalisyonundan oluşmaktadır. Taşnaksütyun
partisi kendi adayının seçimlerde aldığı oy konusunda usulsüzlük yapıldığını
öne sürerek koalisyondan çekilebileceğinin sinyallerini vermiştir. Ülkenin birinci
partisi konumundaki Cumhuriyetçi Partinin lideri Sarkisyan bu karışıklık
içerisinde hükümeti kurmak için muhalefet içinden kendine destek bulma
çabalarına girişmiştir. Serj Sarkisyan kısa bir süre önce muhalefet parti lideri
Artur Bağdasaryan'la görüşmeler yapmış ve bu görüşmeler sonrasında
yapılan ortak basın toplantısıyla “Orinats Yerkir” partisinin hükümet
koalisyonunda yer alacağı kamuoyuna duyurulmuştur. Cumhuriyetçi Parti
Başkanı olan Serj Sarkisyan bir yandan kendi yönetimindeki hükümet içinde
oluşan çatlakları gidermeye çalışırken, diğer yandan devlet başkanlığı için
muhalefetten destek alma çabasına girmiştir. Sarkisyan, böylelikle muhalefeti
kendi tarafına çekerek hem ülkedeki krizi hafifletmiş, hem de muhalefeti
zayıflatmış olacaktır.
13
Download