Yüzde 10 Seçim Barajı Yetmedi Bağımsız Adaylık için Başvuru

advertisement
ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İSCİ
KARDESLİĞİ
..
.
www.iscikardesligi.org
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ PARTİSİ’NİN
MERKEZİ GAZETESİDİR
Sayı 52 • Nisan 2011 • 1 TL
mazluma dini, milliyeti sorulmaz!
Yüzde 10 Seçim Barajı Yetmedi
Bağımsız Adaylık için Başvuru
Ücreti 8 Bin TL’ye Yükseltildi!
DEMOKRASI
YOKSA
OY DA
YOK
12 HAZİRAN SEÇİMLERİ E
MEŞRU DEĞİLDİR!
IM
Ç
E
S
0
%1
A
S
R
A
V
I
BARAJ
SI
A
R
K
O
DEM
R
U
T
K
O
Y
İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) Merkez Yürütme Kurulu
BU SEÇİMLERİ
REDDEDELİM!
ÇÖZÜM: Mevcut her partinin
eşit imkânlarla katılacağı bir
KURUCU MECLİS seçimidir!
ğer, ABD emperyalizminin yerli
işbirlikçileriyle birlikte TSK’ya
emir komuta zinciri içinde Türkiye işçi sınıfının o günkü kazanımlarını yok etmek için yaptırttığı 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bugüne
ne kaldığı sorusunu kendi kendimize soracak
olursak kesinlikle şu cevabı vermeliyiz: Yüzde
10 seçim Barajı! Evet bu cevapta şaşılacak hiçbir
yan yok, çünkü yüzde 10 seçim barajı neredeyse
30’a yakın yıldır sürüyor ve 1980 öncesinin bugüne göre çok daha “demokratik” Türkiyesinin örgütlü sınıf mücadelesi koşullarına geri dönmeyi
engelleme barajı. Yani aslında 12 Eylül rejiminden hesap sormak isteyen herkes önce bu baraja
saldırmak zorundadır. Kenan Evren’in şahsından
hesap sormak bunun yanında hiç kalır. Ancak
yüzde 10 seçim barajını yıkarsanız 12 Eylülle gerçekten hesaplaşmış olursunuz. Yüzde 10 Seçim
barajı demokrasiye barajdır. Bir an evvel yıkılmalıdır. Yıkılması 12 Haziran seçimlerinin reddedilmesiyle mümkündür.
devamı sayfa 2’de
GÜNCEL
DİSİPLİN
başyazının devamı
12 Eylül’ün
muhatabı Türkiye
İşçi Sınıfıdır
12 Eylül 1980 emperyalizmin ve onun yerli işbirlikçilerinin Türkiye işçi sınıfına karşı yürüttükleri bir sınıf mücadelesidir. 12 Eylül’ün muhatabı
çeşitli sol gruplar değil işçi sınıfının kendisidir.
Patronlar işçi sınıfının kazanımlarına saldırırken
ister istemez onun yandaşlarına da saldırmışlardır.
Hepsi bu. Ama esas darbe işçi sınıfına vurulmuştur: Onun sendikaları yok edilmiş, grev ve toplu
sözleşme imkânları neredeyse tamamen ortadan
kaldırılmış, işyerleri özelleştirilmiştir. İşçi sınıfı
eğer 12 Eylül öncesi ücretlerini bugün alabiliyor
olsaydı bugünkü satın alma gücü en az şimdi varolanın 4 ya da 5 katı olurdu. Dolayısıyla 12 Eylülle hesaplaşmak önce Türkiye işçi sınıfının işidir.
AKP’nin ve onun çanak yalayıcılarının 12 Eylülle
hesaplaşmak gibi bir dertleri olmadığı referandumdan önce de belliydi, ama çoğunluğa anlatılamadı. Şimdi seçimler reddedilerek anlatılmalıdır.
Türk milliyetçiliğinin şaha kalktığı bölgelerin oylarıyla kazanılan referandumdan nasıl olurdu da
“demokratikleşme” çıkardı? Tabii ki ortaya “vesayet rejimi”nden bile daha gerici bir uygulama çıktı.
AKP de diğer patron
partileri de 12 Eylülcüdür!
Yüzde 10 seçim barajının hararetli savunucusu AKP, Özal geleneğinin sürdürücüsü olduğunu
haykırıyor. Özal yüzde 10 seçim barajını sonuna
kadar savunan bir 12 Eylülcüdür. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan da sıkı bir 12 Eylülcüdür. Aynı durum
CHP ve MHP için de geçerlidir. Bütün patron partileri işçi sınıfının haklarının budanması için 12
Eylül’e yaslanmışlardır. 12 Eylülcülük herşeyden
önce emperyalizm yalakalığı demektir ve sınıf mücadelesinde büyük patronların tarafı olmaktır. 12
Eylül, sınıf mücadelesinde emperyalizmin onun
Türkiye’deki işbirlikçilerinin yanında yer almaktır.
...Ve işte bu yüzden de Libya’ya
müdahale konusunda hepsi
emperyalizmin safında yer
almışlardır
Yüzde 10 seçim barajını savunanlar (AKP,
CHP, MHP) emperyalizmin Libya’ya müdahalesine derhal yeşil ışık yakmışlar ve onların yüzünden
Türkiye de Akdenizde emperyalist korsanların peşine takılmıştır. Dolayısıyla yüzde 10 seçim barajı
aslında diğerleri gibi bir seçim sistemi olarak görülemez. Yüzde 10 seçim barajı bütün örneklerinin
gösterdiği gibi Türkiye’de patronların ve emperya-
lizmin yürüttüğü sınıf mücadelesinin en kuvvetli
aracıdır. Bu barajın tamamen ortadan kaldırılması
demokrasinin önündeki barajın yıkılması dolayısıyla işçi sınıfının mücadelesinin önünün açılmasıdır.
İKP referandumdan önce
söylemişti
İşçi Kardeşliği Partisi olarak referandumdan
önce yaptığımız açıklamada seçimlerden sonra
AKP ile CHP’nin kafa kafaya verip Avrupa Birliğinin direktifleri doğrultusunda yeni bir anayasa
yapacaklarını veya böyle bir anayasada uzlaşacaklarını ifade etmiştik. Gelişmeler bunun böyle olacağını ayan beyan gösteriyor. İşte sırf bu
yüzden bile yüzde 10 seçim barajının nasıl antidemokratik bir işlev göreceği anlaşılıyor. Dolayısıyla bu anti-demokratik seçim sisteminin yerine
yüzde 0 barajla, mevcut bütün partilerin katılabileceği, herkese eşit propaganda imkânının sunulacağı, bütün tutuklu ve hükümlülerin aday
olacağı bir egemen kurucu meclis seçimini gerçekleştirmek için 12 Haziran gerici seçimlerini
gayrı meşru ilân ederek reddetmeliyiz. Çünkü bu
sistemle yapılan seçimler, yüzde 10’luk seçim barajı oy hırsızlığına ( kimse kendi tuttuğu partiye
oy veremiyor!) bir de 8 bin TL’lik bağımsız aday
başvuru ücreti kepazeliği (geçen seçimde 460 bin
TL idi) eklendiğinde terazinin bir kefesinin nasıl büyük patronlar ve emperyalizmden yana ağır
bastırıldığını alenen göstermektedir.
Dünyamızın Geleceği Yahut Fukuşima!
K
Partili arkadaşımız, can dostumuz
sevgili yoldaşımız
RIFAT UCUR’u kaybettik.
Ailesinin, partidaşlarının
yoldaşlarının, sevenlerinin
başı sağ olsun.
O’nu hep birlikte yıldızlara uğurladık.
İşçi kardeşliği
Sayı:52 • Nisan 2011
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri
Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi
adına Engin Bodur
Yönetim Yeri:
İKP Genel Merkezi
Öncebeci Mh. İncesu Cd.
Doğan Apt. 7/B
Çankaya/Ankara
Tel: (312) 430 32 68
İstanbul İl Merkezi:
Rasimpaşa Mh. Nüzhet Efen­di
Sk. No: 36/5 Kadıköy Tel/Faks:
(216) 700 16 30
2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
Eskişehir İl Merkezi:
Cumhuriye Mh. Porsuk
Bulvarı, Dilem Sk. Çağlayan
İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d
İnternet: http://www.ikp.org.tr
[email protected]
Hesap No: PTT Posta Çeki:
1051319 ING Bank, Soğanlık
Şubesi: TR63 0009 9008 4616
8400 1000 0
Baskı: Ofis Matbaa Yayın Kağıt
Sanayii Ltd.
Davutpaşa Kışla Cd. Güven
Sanayi Sitesi No: 388 Topkapı/
İstanbul Tel: (212) 576 47 15
apitalist
sömürü
sistemi
insanlığın
sonunu
hazırlıyor. Dünyanın
en gelişmiş ekonomilerinden biri olan
Japonya’da yaşanan
nükleer felaket bunu
bir kere daha gösterdi.
İnsan hayatını değil
kar hırsını temel alan
bir ekonomik sistemde insanlık her an yok
edilme tehdidi altındadır.
En İleri Teknoloji Üreticisi
Japonya Da Sınıfta Kaldı
Doğal nedenlerle meydana gelen 8.9’luk deprem
ve beraberindeki tsunami sonucunda Japonya’da ölü
ve kayıpların sayısı neredeyse 50 bine ulaştı. En ileri
teknolojiye sahip olmakla, depreme dayanıklı konutlarıyla övünen Japonya bile bu faciada sınıfta kalmıştır.
Daha da önemlisi dünyanın en büyük teknoloji ihracatçısı olan Japonya’nın Fukuşima Daiçi Nükleer Santralinde meydana gelen patlamanın yaratacağı trajik
sonuçlardır. Dünyanın geri kalanına örnek gösterilen
teknolojik gelişkinliğin olduğu bir ülkede bile santraldeki güvenlik önlemlerinin yetersiz kalması, -çok
pahalı olduğu için olsa gerek- santralin bakımının düzenli yapılmaması ile Japonya ikinci kez sınıfta kalmıştır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Santral yetkilileri “biz
olası bir tsunamide dalga yüksekliğini 5 metre olarak
tahmin etmiştik ama 6 metreyi aşan dalgalar oluştu”
demesi sınıfta kalmanın ilk ağızdan kabul edilmiş olması anlamına gelir. Santraldeki söndürme henüz so-
nuçlanmış değildir.
Mevcut
durumda
bile binlerce insan
radyasyon tehdidi altındayken, daha korkunç
sonuçların
meydana gelmesi de
olasıdır. Bu felaketin
kesin
bilançosunu
sonraki yıllarda daha
net göreceğiz. Diğer
yandan
ekonomik
bilançosu da oldukça
ağırdır. Zaten krizde
olan dünya emperyalist sisteminin krizi Japonya’daki deprem ve patlama sonucunda daha da derinleşecektir. Yani önümüzdeki dönemde işsizlik, yoksulluk,
temel ihtiyaç maddelerine ulaşmadaki sıkıntılarımız
daha da artacak.
Bize Birşey Olmaz!
Tam da dünyanın nükleer santrallerin yarattığı-yaratacağı trajik sonuçları tartıştığı bir dönemde Türkiye hükümeti ülkemizde yeni santrallerin
kurulması için anlaşmalar yaptı. Rusya ile Akkuyu
Nükleer Santralinin açılması için imza atan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ülkemizin ve bölgemizin
olası bir felaketine imza atmıştır. Bu konudaki bütün itirazlara kulak tıkayan hükümet “inadım inat”
diyor. Bu yatırımlardan milyarlarca dolar kazanacak
olan Nükleer Santral lobilerinin desteğini alan başbakan ve bürokratları utanmadan tv’lerde, gazetelerde nükleer santralin nimetlerinden dem vuruyorlar.
Dünyanın en ileri teknolojisine sahip olan ülkesinin
bile sonuçlarına önlem alamadığı bir teknolojiyi
Türkiye’de üretecekmişiz!
devamı sayfa 3’te
DİSİPLİN
GÜNCEL
Oysa ki Tayyip Erdoğan’ın nükleer enerji konusundaki bilgisi evlerimizde kullandığımız tüp gaz ile
termik santraldeki patlamayı bir tutacak kadardır!
“İnsan hayatını önemseyen”, her fırsata ölenler için
“göz yaşı döken” başbakan insanlığın toptan ölümüne yol açabilecek bir projenin yılmaz savunucusu
oluyor. Olası bir felakette onbinlerce insanın gözyaşlarını ne kadar umursadığını gösteriyor.
Depremin yaşandığı günlerde hep “aynı büyüklükteki deprem bizde olsa sonuçları nasıl olurdu?”
sorusunu tartıştık. Evet, Marmara depreminin boyutu ve yaşadığımız trajediyi düşündüğümüzde sonuçlarını düşünmek bile istemeyiz. Kaldı ki nükleer
bir felaket için deprem ya da tsunami olması da şart
değilken!
Bu Dünya Bizim!
Kardeşler, bizim gidecek başka bir dünyamız
yok. Her kıtlık döneminde aç kalacak olan biziz, her
felakette ölen ve ölecek olan biziz. Dünyanın her bölgesinde Fukuşima nükleer santrallerinden daha çok
var. En gelişmiş teknolojinin Japonya’da olduğunu
(enerji Bakanı Taner YILDIZ Sinop’a kurulacak olan
termik santralin Japonlara ihale edileceğini bu gerekçeyle açıklamıştı) kabul edersek diğer ülkelerde daha
geri teknolojiyle çalıştırılan santrallerin güvenliğini
siz düşünün! Hele de insan hayatının hiçbir değer
taşımadığı kapitalist sistem altında dünyamız büyük
bir tehlike altındadır. Bir kez daha açığa çıkmıştır ki
kapitalist sömürü sistemini yıkmadıkça dünyamızın
Sağlık çalışanları güvenceli iş, güvenceli gelecek ve
ücretsiz sağlık hakkı için 13 Mart’ta Ankara’daydı
Ö
zelleştirmeci AKP hükümeti, Washington ve
Brüksel’den gelen tüm talimatları dört dörtlük yerine getiriyor. Kamu işletmelerini ve onun örgütlü işçilerini imha etme politikasının ardından, şimdi
de uzun zamandır sürdürdüğü sağlıkta özelleştirme
politikalarını sertleştiriyor.
Sağlıkta yemekhane, temizlik ve bilgi işlem hizmetlerinin taşeronlaştırılmasıyla başlayan süreç, sağlık
hizmetinin tamamının taşeronlaştırılması adımlarıyla
devam ediyor. Sağlık çalışanlarından önce hemşireler,
yardımcı sağlık personelleri sözleşmeli hale getirildi,
şimdi doktorlar ve tüm kadrolu memurlar sözleşmeli
işçi olmaya zorlanıyor. Hastaneler birer genelgeyle kapatılıyor, üniversite hastaneleri bir genelgeyle eğitim
araştırma hastaneleri statüsüne geçiriliyor. Uygulandığı tüm örneklerde başarısızlıkla sonuçlanmış aile
hekimliği yeni bölgelerde de uygulamaya sokuluyor,
hekimler sözleşmeli personel ve hatta küçük işletmeci
pozisyonuna zorlanıyor.
Sağlık hizmeti bir ekip
hizmetidir
Doktoru, hemşiresi, laborantı, yardımcı sağlık
personeli vd. birbiriyle uyum içinde ve dayanışmayla
çalışması gereken meslek gruplarıdır. Oysa rekabetçi
kapitalist akıl, performansa dayalı ücretlendirme sistemiyle; 4/B, 4/C, 4924 ve “vekil” adı altındaki çalıştırma
biçimleriyle bu meslek gruplarını birbirine kırdırıyor
yani ortak mücadeleyi baltalıyor.
Dikkat ve özen isteyen sağlık hizmeti; asistan hekimler, hemşireler ve sağlık memurları 33 saat kesintisiz ve uykusuz nöbete zorlanarak sürdürülüyor. Özel
hastanelerde çalışan hekim ve sağlık çalışanları düşük
ücretlere, günlük 10–11 saat çalışma koşullarında hizmet veriyor.
Bütün bu koşullar karşısında 20 bin sağlık çalışanı
güvenceli, kalıcı ve insanca çalışma koşullarında, yaşamını insanca sürdürebileceği ücret ve özlük hakları talebiyle, hükümetin birbirine kırdırma çabalarına
karşı bir arada “çok ses, tek yürekle” Ankara Sıhhiye
Meydan’ındaydılar.
Emperyalistlerin Cezayir’e dair planları ne?
Ortadoğu coğrafyasında emperyalistEnternasyoler ve emperyalizm karşıtları arasındaki
nalist ve bağımsız
çelişkiler keskinleşiyor. Devrimci ve karbir işçi partisi olan
şı-devrimci güçlerin çatışmalarını bizdeki
Cezayir İşçi Partisi
patronlar ve patroncular kaygıyla izliyorlar.
(PT) 1990 yılında
Zira sınıf çıkarlarının emperyalizmin çıkarkuruldu ve 1991
larıyla ortak olduğunu biliyorlar; emperyılında ILC’nin
yalizme karşı kazanılan her zaferin dalga
kurucuları arasında
dalga yayıldığını görüyorlar, bu dalgaların
yer aldı. 2007 genel
altında boğulmaktan korkuyorlar.
seçimlerinden beri
Gelişmelerin hızlandığı bu süreçte,
PT’nin parlamenTürkiye halklarının da içinde yaşadıkları
toda 26 sandalyelik
Ortadoğu coğrafyasındaki gelişmeleri takip
bir grubu var, yerel
etmesi, bunları doğru tahlil etmesi ve bu sümeclislerdeyse 1132
reçlere etkili müdahale yolları araması şart.
belediye ve il temBu ise patronlara ait medya kuruluşlarının
silcisi bulunuyor.
verdiği bilgilerle ve onların yorumlarıyla
yetinmekle mümkün olamaz. Bu yüzden,
PT'nin genel başkanı Louisa Hanoune, 2004 başkanlık
üyesi olduğumuz İşçilerin ve Halkların Uluslaseçimlerinde ülkenin ilk kadın başkan adayı oldu.
rarası Bağlantı Komitesi’ne (ILC) üye diğer işçi
örgütleriyle sürekli irtibat halindeyiz. Aşağıda,
gücü bulmak niyetiyle Avrupa’dan sökülüp Cezayir’e diCezayir’deki ILC üyelerinin bilgilendirmeleri ışığında kilen fabrikalarda yoğun sömürü koşullarında çalıştırhazırladığımız kısa raporu sunuyoruz.
mak istiyorlar.
IMF Cezayir Gençliğine Savaş İlan Etti
IMF Cezayir hükümetini maaş artışlarını iptal etmeye, yabancı yatırımı teşvik etmeye ve bankaları özelleştirmeye zorluyor. Bilhassa, hükümetin kamu emekçilerine verdiği yüzde 25’lik zam karşısında kudurmuş
durumdalar. Ayrıca, yabancı sermayeyi denetlemek için
2009 yılında uygulamaya konulan yatırıma ve ticarete
dair düzenlemelerin kaldırılmasını talep ediyorlar. Eğer
yabancı sermayenin önü açılmazsa, ülkedeki işsizlik sorunu halledilemez diyorlar.
IMF Cezayir hükümetinden, Ben Ali ve Mübarek’in
yaptığını yapmasını istiyor. Genç mezunları, ucuz iş
Bu saldırı karşısında Cezayir İşçi Partisi (PT) halk
meclisleri kurulmasını öneriyor. Bu meclisler ile ülkenin
dört bir yanına yayılan eylem ve grevlerde dile getirilen
taleplerin güçlü bir şekilde savunulması hedefleniyor.
Üniversite Öğrencileri
Diplomalarını Korumak İçin
Mücadele Ediyorlar
Cezayir’deki üniversite öğrencileri, Türkiye’deki
öğrencilerin boğuşmaya başladığı illetin bir benzeri
karşısında ayaklanıyorlar. Adına LMD (Lisans-MastırDoktora) sistemi denilen uygulamayla üniversite diplo-
maları parçalanıyor ve değersiz hale getiriliyor. Avrupa
Birliği ile yapılan anlaşmaları takiben uygulamaya konulmasına karşı birçok kampüste ve sokaklarda protesto gösterileri düzenleniyor.Bu eylemler hakkında, Devrimci Gençlik Örgütü’nden bir hukuk öğrencisi PT’nin
düzenlediği toplantıda şunları söyledi: “Bu özünde kapitalist sisteme ve çokuluslu şirketlere karşı bir başkaldırı. Geleneksel üniversite sisteminin ve milli diploma
uygulamasının parçalanması, emperyalizmin ulusal
egemenliğe saldırısının bir parçası. Bizim mücadelemiz
halkın mücadelesi, bu mücadele ulusal egemenlik mücadelesi.”
Turuncu Devrim Girişimleri
Cezayir’deki toplumsal rahatsızlıklar emperyalizm
yanlısı gruplar tarafından kullanılmaya çalışılıyor. Kendisine Demokratik Değişim için Milli Koordinasyon
(CNCD) diyen ve Said Sadi’nin önderliğindeki Kültür
ve Demokrasi Hareketi’nin (RCD) bir uzantısı olan
grup, sözde “demokratik taleplerle” emperyalist ülkeleri Cezayir’e müdahale etmeye çağırıyor. 1992’de ilan
edilen olağanüstü hal ve sonrasındaki yasama sürecini
destekleyen, İsrail yanlısı ve NATO şakşakçısı RCD’nin
demokrasi yalanlarıyla sesini yükseltmesi akla emperyalist güçlerin desteğiyle gerçekleşen “Turuncu Devrimleri” akla getiriyor.
CNCD ve RCD, dış müdahale çağrısı
yaptığı gerekçesiyle engellenen eylemleriyle yeniden gündeme geldi. Elbette, başta Fransız olmak üzere
dış basın bunu “Cezayir’de Kıyamet!” çığlıklarıyla duyurdu. Fransız ve Amerikan hükümetleri, insan hakları
ve demokrasi ihlallerinin karşısında olduklarını açıkladılar.
İşçi Partisi, yetkilileri bu eylemi engellememeye
çağırdı. Amacı Cezayir dışındaki kuvvetler tarafından
belirlenen bu tip sağcı eylemlere, Cezayir halkının zaten
katılmayacağı dile getirildi.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
3
ULUSLA
DİSİP
Mısır devrimi Mısır’da Halk Ayaklanmasının Kronolojisi
26 Ocak
tehlikede
A
merikan emperyalizmi
tüm bölgede
yaşanan halk
hareketlerinden korkarak- Mısır’daki halk
ayaklanmasını kanlı elleriyle
doğrudan boğmak yerine, şimdilik yerli işbirlikçilerinin yardımıyla amaçlarından saptırmaya çalışmayı tercih ediyor.
Mısır Yüksek Askeri Konsey’i
devrimin önündeki en büyük engellerden biridir. Mübarek rejimine karşı
eylemlerin başladığı günden bu yana
hiçbir olayın öncüsü olmadığı halde
öyle gösterilmeye çalışıldı. Hiçbir zaman Mübarek’e “görevini bırak, git”
demedi. Mübarek’in görevi bırakacağını ilk kez bir CIA yetkilisi duyurdu.
Mübarek’in develi, elleri palalı adamları Tahrir Meydanı’ndaki muhaliflere
saldırdığında, olan biteni sadece izledi. ABD senatosunda alınan kararları
uygulamakla yetinen Yüksek Askeri
Konsey’den zaten aksini beklemek aptallık olurdu. Çünkü ABD’nin her yıl
1.3 milyar dolarlık askeri yardımla
ödüllendirdiği Yüksek Askeri Konsey, Amerikan emperyalizmine ekonomik ve dolayısıyla politik olarak
göbeğinden bağımlıdır.
Yüksek Askeri Konsey’in bölgesel ve uluslararası bütün anlaşmalara
sadık olduğunu açıklaması, bu bağımlılığın açık kanıtı değildir de nedir? Konsey’in sadakatini açıkladığı
bölgesel antlaşmalar içinde 1979’da
Siyonist İsrail devletini resmen tanıdığı antlaşma da vardır. Bu da Yüksek Askeri Konsey’in, Siyonist İsrail
devletinin başta Filistinlilere olmak
üzere Ortadoğu’nun mazlum milletlerine ettiği zulme, bugüne kadar göz
yumduğu gibi, bundan sonra da eskisi
gibi göz yumacağı anlamına gelir.
Bununla bağlantılı olarak, devrimi rayından çıkarmaya çalışan emperyalizmin Mısır halkına “seçenek”
olarak sunduğu bir engel daha var.
Amerikan emperyalizmi yüzü Batıya dönük, ılımlı İslamcı AKP hükümeti benzeri bir hükümet modeliyle,
Türkiye’de olduğu gibi Mısır’da da “kayıtsız, şartsız millete ait olması gereken ulusal egemenliği” Washington ve
Brüksel’e teslim etmeyi planlıyor. Derhal egemenliği kayıtsız, şartsız Mısır
halkına devredecek Egemen Kurucu
Meclis seçimleri yapılmalıdır.
ABD, Avrupa Birliği, AKP hükümeti ellerinizi Mısır’dan ve Tunus’tan
çekin. Halkların kendi kaderlerini tayin haklarına saygı duyun.
4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
ri Konsey, Mısır’ın ve Mısır
halkının istikrarının yanı sıra
üretimin sürekliliğini sağlamak için, bütün vatandaşlara,
profesyonel sendikalara ve işçi
sendikalarına, uzun bir süredir yaşadıklarını unutmadan,
görevlerini yerine getirmeleri
çağrısı yaptı.
• Mısır halkı, yeni askeri yönetimden daha iyi yaşam
koşulları talep etti: “Maaşlarımız çok düşük, hiçbir teşvik yok, sağlık sigortamız bile
yok.”
• Yıllardır maaşlarına
zam yapılmadığını belirten
yüzlerce polis de Tahrir Meydanı’ndaki protestoculara destek verdi.
•
Adliye sarayı önünde
toplanan ve rejim karşıtı sloganlar atan kalabalığa polis bir
süre sonra sert bir şekilde müdahale etti. 500 kişi tutuklandı.
Mübarek’in posterleri yakıldı.
28 Ocak
• Mısır’da cuma namazı sonrası başlayan ve 30 yıllık
Hüsnü Mübarek yönetimine
karşı isyana dönüşen gösteriler
sonrası ülkede sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
• Gündüz
saatlerinde
şiddetli çatışmaların yaşandığı
sokaklarda tanklar ve askerler
konuşlanırken halkın büyük bölümü yasağa uymadı.
• Devlet Başkanı Hüsnü
Mübarek’in Ulusal Demokrasi
Partisi merkezi ateşe verildi.
3 Mart
Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’in giderayak atadığı Başbakan Ahmet Şefik istifa etti. Yönetimdeki Yüksek
Askeri Konsey, eski ulaştırma
bakanı İsam Şerif ’i yeni bir
hükümet kurmakla görevlendirdi.
30 Ocak
• Mısır işçi hareketinin temsilcileri bir basın toplantısı düzenleyerek, Bağımsız Mısır İşçi
Sendikaları
Federasyonu’nun
kurulduğunu açıkladı.
7 Mart
9 Şubat
2 Şubat'ta aralarında polislerin de olduğu Mübarek
•
Ahmet Şefik’in is•
Protesto gösterileri tüm yanlıları, Tahrir Meydanı'nda direnen halkın üzerine
ülkeye yayılırken, binlerce tekstil, develer ve atlarla yürüdü ve ateş açtı. Saldırıda üç tifasının ardından İsam Şeref
gösterici öldü, 600'ü aşkın kişi yaralandı.
önderliğinde kurulan yeni hüçelik ve telekomünikasyon çalışa-
nı iş bırakma ve işyerlerinde oturma eylemi yaparak çalışma koşullarının
iyileştirilmesini ve ücret atışı talep ettiler. Süveyş Kanalı’nın 3 bin çalışanı ve
Port Said donanmasında çalışan 6 bin
işçi iş bırakarak eylemlere katıldı. Kamu
çalışanları, üniversite profesörleri ücret
artışı talep ederek gösterilere katıldılar.
10 Şubat
• Mübarek karşıtlarının sayısı hızla arttı. Doktorlar, hemşireler hastanelerini, toplu taşıma yapan araç sürücüleri
otobüslerini, avukatlar davalarını bırakarak Tahrir Meydanı’na akın etti. Askeri
teçhizat üreten bazı fabrika çalışanları
da işlerini bırakarak eylemcilerin arasına
katıldı.
• Amerikan istihbarat teşkilatı CIA
Başkanı Leon Panetta Mübarek’in görevi
bırakacağını açıkladı.
11 Şubat
• Cuma gününü “Gazap Günü”
ilan eden Mısır halkı ülkenin dört bir
yanından sokaklara dökülerek Tahrir
Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti.
• 6 Nisan Gençlik Hareketi Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinden,
“Mübarek’i devirmek için genel grevin
gerekli olduğunu, grevin Demokratik İşçi
Komiteleri’nin önderliğinde gerçekleştirilmesi gerektiğini, askerlerden ve teknokratlardan değil halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir Kurucu Meclis’ in acilen
oluşturulması gerektiğini” duyurdu.
• Meydanın girişinde 15 resmi
ve özel paralı asker silahlarını bırakarak göstericilerin arasına katıldı.
• Yüksek Askeri Konsey, anayasal reformların yapılacağını, serbest
seçimlerin düzenleneceğini, gösteriye katılan hiç kimsenin kovuşturulmayacağını açıklayarak, göstericilere
evlerine dönme çağrısı yaptı.
• 18 gün süren hükümet karşıtı gösterilerin ardından Mübarek,
akşama doğru yardımcısı Ömer Süleyman aracılığıyla istifa ettiğini ve
yetkilerini Yüksek Askeri Konsey’e
bıraktığını duyurdu.
12 Şubat
• Yüksek Askeri Konsey, televizyondan “bölgesel ve uluslararası
bütün anlaşmalara sadık olduğunu,
yeni hükümet kuruluncaya kadar
eski hükümetin ve yöneticilerin görevlerini sürdüreceklerini“ duyurdu.
kümet, yemin ederek göreve
başladı. Eski ulaştırma bakanı Şeref,
Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitim görmüş bir inşaat mühendisi.
• Mısırlıların Mübarek döneminde yapılan insan hakları ihlalleri ve işkencelerden sorumlu tuttuğu
Devlet Güvenlik Teşkilatı’nda görevli
47 memur gözaltına alındı.
8 Mart
Mısır’da yaşanan devrimde büyük rol oynayan, halk ayaklanmasının sembolü haline gelen Tahrir
Meydanı’nı 18 gün boyunca dolduran
bir milyon kişinin neredeyse üçte birini oluşturan kadınlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladı.
13 Şubat
• Mısır’da Mübarek’in istifasının
ardından yönetimi devralan Yüksek
Askeri Konsey, parlamentoyu feshettiğini, anayasayı askıya aldığını
ve yeni anayasa için bir komisyon
kurulacağını referanduma gidileceğini açıkladı.
14 Şubat
• Yüksek Askeri Konsey, grev,
boykot ve iş yavaşlatma eylemlerine son vermeyenlerin tutuklanacağı
uyarısında bulundu. Yüksek Aske-
Ayaklanan Mısır halkı diktatör
Mübarek'i iktidardan indirdi.
Şimdi sıra emperyalizmle tüm
bağları koparmaya ve egemenliği
Mısır halkına devredecek Egemen
Kurucu Meclis seçimlerini gerçekleştirmeye geldi.
ARARASI
PLİN
Devrimi Müdafaa
ve Denetleme
Komiteleri nedir?
T
unus işçileri, işsizleri,
gençleri, kadınları Bin
Ali rejiminin polisinden
kendilerini korumak için
mahallelerinde savunma komiteleri kurdular. Bu komitelerde özgürce ne yapılması gerektiğini tartıştılar, geleceklerine
karar verdiler. Kasserin bölgesi komitesi
amacını “iktidar partisini, onun milislerini ve tüm yapılanmalarını bozguna
uğratmak, tüm varlıklarına el koymak
ve halktan çaldıkları malları yeniden
halka vermek” olarak tanımlıyor.
Tunus işçi sınıfı gerektiğinde bu komiteleri geçici hükümete karşı, alternatif
yasama ve yürütme hatta yargı organlarına dönüştürebilirler. Böylece Avrupa
Birliği’nin ve Amerika’nın talimatları
doğrultusunda hareket eden mevcut hükümetin onları oyalamasına, kandırmasına son verebilir, emperyalizmin ve yerli
işbirlikçilerinin canına ve malına kast ettiği Tunus halkını yoksulluktan ve esaret
zincirlerinden kurtarabilirler.
Gannuşi Hükümeti
ne yapmak istedi?
Gannuşi’nin eski bakanlarını ısrarla
hükümette tutmak istemekle kalmayıp,
yerel yöneticileri ve diplomatları atamak
için ABD büyükelçisi ve Avrupa Birliği
temsilcileriyle görüşmesi, AB temsilcilerini ülkeye davet ederek uluslararası konferans düzenlemek istemesi gibi üzerine
vazife olmayan işlere kalkışması Tunus
halkını çileden çıkardı. Öyle ki Tunus
halkının geçici hükümetten tek beklentisi, ülkelerinin kaderini belirleyecekleri seçimlere götürecek egemen Kurucu
Meclis seçimlerinin yapılmasıydı. Ama
hükümet bunun yerine eski rejiminin
ekonomi politikalarını sürdürerek, AB ve
ABD’ye yabancı yatırımlara dokunulmayacağının, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine devam edileceğinin garantisini
vermek ve Ben Ali’nin politikalarından
bir kopuş olmadığını göstermek istedi.
Gannuşi sonra Tunus halkına dönüp “istediğiniz oldu, devrimimizi yaptık” manasında açıklamalar yaptı. AB ve
ABD’nin desteğini arkasına alan Gannuşi, devrimi sadece demokratik çerçeveyle sınırlamak için elinden geleni yaptı.
Başlangıçta demokrasi talepleriyle yola
çıkan Tunus halkı neden kendini sadece
“demokrasi” ile sınırlasın? Bu düpedüz
Tunus halkını aptal yerine koymak demekti. Tunus halkı devrimin amacının,
yalnızca ifade ve örgütlenme özgürlüğünün olmadığını, diktatörlüğün yıkılıp
parlamenter demokrasinin kurulmasıyla
sınırlı olamayacağını kendi tecrübeleriyle
öğrendiler, öğrenmeye devam ediyorlar.
Bugün devrimin en büyük amacı özelleştirilmelerin durdurulmasıdır.
Tunus Devriminin Kronolojisi
Tunus devrimi, 26 yaşınnın istifa etmesi için iki günlük
daki seyyar satıcı Muhammed
iş bırakma eylemi gerçekleştirBuazizi’nin, sebze tezgâhının
di.
elinden alınmasını protesto
28 Ocak
etmek için 17 Aralık’ta kenGeçici hükümette yeniden
disi yakıp, intihar etmesiyle
değişikliğe gidildi. Bin Ali rebaşladı.
jiminin uzantıları olan bakan14 Ocak
ların hiç biri yeni kabinede yer
Tunus’un 23 yıllık diktaalamazken sadece Başbakan
törü Bin Ali, Tunus işçi sınıMuhammet Gannuşi yerini kofının, gençlerin ve işsizlerin
rudu.
önderlik ettiği işçi devrimi
Bin Ali’nin ailesinden 33
sonucu ülkeyi terk etti. İşsizkişi ‘‘Tunus’a karşı suç işlediklelerin, öğrencilerin ve emekliri’‘ gerekçesi ile gözaltına alınlerin desteğini arkasına alan
dılar.
UGTT (Tunus Genel İşçi
6 Şubat
Sendikası) bir geçiş hükümeYaklaşık bin kişi, El Kef potinin kurulması çalışmalarına
lis
merkezi
önünde toplandı ve
başladı. Bin Ali’nin başbakakent emniyet müdürünün, görenı Muhammet Gannuşi, Ben
vini kötüye kullandığı gerekçeAli’nin kaçmasının hemen arsiyle görevden alınmasını istedi.
dından Bin Ali ve yandaşlarıPolisin ateş açması sonucu 4 eynın partisi olan Anayasal Delemci yaşamını yitirdi.
mokratik Birlik’in (RCD) 14
26 Şubat
bakanının bulunduğu bir hükümet kurdu. UGTT’ye hüBaşkent Tunus’ta, Libya
kümete katılma çağrısı yaptı.
lideri Muammer Kaddafi’nin
göstericilere uyguladığı şiddeti
18 Ocak
protesto için, Bin Ali’nin devUGTT üç temsilciyle yeni
rilmesinin ardından bugüne
hükümete katıldığını duyurkadarki en büyük protesto yüdu.
Tunus’ta işçi sınıfının, gençlerin ve işsizlerin önderlik rüyüşü yapıldı. Tunus halkı, bir
21 Ocak
ettiği işçi devrimi diktatör Bin Ali’yi koltuğundan etti. kez daha Başbakan Muhammed
Bin Ali ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
UGTT ulusal yönetim
Gannuşi ve eski rejim yanlılarıkurulu, üye sendikalarından
nın istifasını; Tunus Cumhuriyet
gelen baskılar sonucu yazılı bir açık- demokrasi örneği” olduğunu söyledi. mahkemelerinin kurularak devrim
Gannuşi hükümeti, ülkedeki bü- sırasında şehit olan yüzlerce yakınlalama yaparak, Bin Ali hükümetinin
tün
siyasi mahkûmlar için genel af rının katillerinin ve Bin Ali yandaşlabakanlarının dahil olduğu hiçbir hüilan
etti.
kümeti tanımayacaklarını açıkladı.
rının yargılanmasını istediler.
Ulusal Birlik Hükümeti’ndeki, ulusal
24 Ocak
27 Şubat
ve bölgesel yönetim organlarındaki
UGTT yönetim kurulu, AB ve
Tunus halkı, bir zafer daha katüm temsilcilerini geri çektiklerini ABD’den gelen baskılara dayanamazandı.
Üç eylemcinin ölümüyle soduyurdu.
yarak tekrar eski hükümetin başbakanı nuçlanan gösterilerin ardından, geçiRejim muhaliflerinden Ennah- Muhammet Gannuşi’yle ittifak arayıci yönetimin Başbakanı Muhammed
da partisinin lideri Raşid Gannu- şına girdi. RCD’nin iki bakanının ve
Gannuşi istifa ederek koltuğunu Beyci
şi İngiltere’de 22 yıl sürgün hayatı teknokratlarının bulunduğu yeni kuCahid Essebsi’ye bıraktı.
yaşadıktan sonra ülkesine döndü. rulacak “Ulusal Birlik Hükümeti”ne
8 Mart
“Ilımlı İslam“ı temsil ettiğini savu- katılmayı kabul etti.
Yeni geçici hükümet, Tunus işçi
nan, Türkiye’de iktidardaki Adalet ve
UGTT’nin yönetim kurulu topsınıfının
en önemli taleplerinden biKalkınma Partisi’nin görüşlerine çok lantısında “hayır” oyu veren sendikayakın olduklarını ifade eden Gannuşi, lardan biri olan 50 bin üyeli İlk Okul rini gerçekleştirdi: Siyasi polis ve devbir süre önce TRT’ye verdiği demeçte, Öğretmenleri Sendikası, yeni hükü- let güvenliği teşkilatını tasfiye etti.
Türkiye’nin kendileri için “gerçek bir mette yer alan Bin Alin’in iki bakanı-
UGTT’nin
pozisyonu nedir?
UGTT, Gannuşi’ye diktatörlükten
demokrasiye geçiş için koşullu olarak
destek verdi. Bu kesinlikle açık çek
değildi. Özelleştirmelere hiçbir zaman
cepheden karşı çıkmayan UGTT
yönetimi, devrim süreci içerisinde
tutumunu değiştirmek; özelleştirilmiş
bütün kamu kuruluşlarının tekrar
millileştirilmesi talebini kabul etmek
zorunda kaldı. Tunus işçi sınıfının,
gençlerinin, kadınlarının direnci, kararlılığı UGTT’nin hükümete karşı tutumunu değiştirmeye zorladı.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
5
DİSİPLİN
ULUSLARARASI
İşçilerin ve Halkların
Uluslararası Bağlantı
Komitesi Bildirisi
Önce işbirlikçi Ben Ali rejimi ile Tunus-Avrupa
Birliği ortaklığının devamını reddeden Tunus halkı;
halk komiteleri ve UGTT’ye bağlı işçi sendikalarının desteğiyle Gannuşi’yi devirdi.
Sonra Mısır’da; ülke genelinde ardı arkası kesilmeyen işçi grevleri ve toplu gösteriler, Şefik hükümetini istifaya götürdü.
Ardından Umman’dan Libya’ya, halklar yapılan
haksızlık ve baskılara karşı ayaklandı. Bahreyn’de
onbinler, monarşinin yıkılması ve yerine bir kurucu
meclis kurulması için haftalardır gösteriler düzenliyor.
Bu esnada, “dünyanın süper güçleri”- Obama,
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Avrupa’daki
kapitalist hükümetler – Kaddafi rejiminin Libya
halkına uyguladığı zalim baskıyı bahane ederek
Libya’yı işgal etme planları yapmakla meşgul.
Aynı zamanda Birleşik Devletler hükümeti, Bahreyn’de bulunan 5.Filo’yu Libya kıyılarında
demirlemek üzere harekete geçirdi. NATO ve Avrupa Birliği 2 Mart’ta “tüm ihtimalleri değerlendiriyoruz” demeci verirken; yerel kaynaklar, Birleşik
Devletler’e ait savaş gemilerinin Mısır’da bulunan
Süveyş Kanalı’na girmiş olduğunu belirtiyor.
Riyakarlar! Bunlar, 2001’den bu yana hidrokarbon tesislerini yeniden özelleştiren ve sözde
“anti-terörist” politikalar uygulayan Bush ve onun
müttefikleri ile uzlaşan Kaddafi rejimine kucak
açanlarla aynı kişiler.
Riyakarlar! Nisan 2009’da Hillary Clinton
ve Obama’nın savunma danışmanı, Muammer elKaddafi’nin oğlunu ve Libya Ulusal Güvenlik Danışmanı Moatessem-Billal el-Kaddafi’yi yapılan
görkemli bir törenle ağırlamıştı.
Bunlar, Afganistan ve Irak’ta ölüm saçan işgallerini sürdüren, şimdi Libya’da askeri müdahale
planlayanlarla aynı kişiler. Bu, yalnızca Libya halkına değil, Tunus ve Mısır’da gerçekleşen devrimlere
karşı da bir müdahale anlamına geliyor.
Bu, Africom’un (ABD’nin kıtadaki tüm askeri
ve güvenlik faaliyetlerini düzenlemek üzere kurulan
birleşik komutanlık) kuruluşundan sonra bir adım
daha ileri gidilerek bölge halklarının egemenliğine
karşı bir müdahale olacaktır. Bu; özelleştirmelere,
IMF ve AB tarafından dayatılmış karşı-reformlara
ve ulusal egemenliğin zayıflatılmasına karşı çıkan,
Avrupa ve ABD halkları dahil tüm işçi ve halklara
karşı bir müdahale olacaktır.
Halkların demokratik öz iradelerine saygı gösteren İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı
Komitesi olarak;
— her türlü müdahalenin karşısındayız,
— Libya halkına yapılan baskılara son verilmesini istiyoruz,
halkların kendi kaderlerini tayin haklarını savunuyoruz.
Talebimiz açık: “Ellerinizi Mısır ve Tunus devrimlerinin üzerinden çekin!”
5 Mart, 2011
Louisa Hanoune,
Cezayir İşçi Partisi Genel Başkanı
Daniel Gluckstein,
Fransız Bağımsız İşçi Partisi Genel Sekreteri
6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
Mısırlı kadınlar devrime sahip çıkıyor
Mısırlı kadınlar, Mübarek rejiminin baskılarına
karşı Tahrir Meydanı’nda erkeklerle birlikte mücadele ettiler. Tahrir Meydanı’nı 18 gün boyunca dolduran
milyonlarca kişinin en az üçte biri kadındı. Kadınlar
da eşitlik, özgürlük ve demokrasi için günlerce Tahrir
Meydanı’nda sabahladı.
Mısır’da yaşanan devrimde büyük rol oynayan kadınlar hakları için mücadeleyi sürdürüyor. Kadınlar
devrimi erkeklerle birlikte başlattıklarını vurguluyor,
fakat yapılmakta olan reformlar, kadınların eşitlik beklentilerini karşılamıyor. Mısır’da isyanın sona ermesiyle
birlikte kadınların siyasi arenadan çekilmesi isteniyor.
8 Mart’ta Tahrir Meydanı’nda gösteri yapmak isteyen kadınlar, “kadınların yeri evidir” diyen erkeklere, Mübarek’i alaşağı eden iki elden birinin kendilerine ait olduğunu hatırlattı. Referanduma sunulan yeni
Anayasa’nın hazırlık komitesinde hiç kadın olmaması
kadınlar arasında tepki topladı ve bu konuda bir imza
kampanyası düzenlendi. Hazırlık komitesinde bulunan
Müslüman Kardeşler hareketi temsilcisi ise “Kadınların ve Hıristiyanların yönetime gelmesi uygun değil”
açıklamasıyla “demokrasi”den ne anladıklarını ortaya
koydu tıpkı Türkiye’deki benzeri AKP gibi.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü
Ama Mısırlı kadınlar da Tunuslu kız kardeşleri
gibi hakları için başlattıkları devrime sahip çıkıyorlar
çünkü biliyorlar ki karşı-devrim kadınların aleyhine
olacak. Ve kadınlar değiştiğinde her şeyin değişeceğini
tüm dünyaya bir kez daha gösteriyorlar
Kırıntıları Değil Dünyayı İstiyoruz!
Güney’den yükselen isyandaki kadın sesleri ve talepleri tüm dünya kadınları için bir soluk
oldu. Kadınlar sosyal, ekonomik, siyasi söz ve temsil haklarından geri durmayarak 8 Mart’ta
tüm dünyaya bir kez daha hatırlattı: “HAK VERİLMEZ ALINIR!”
K
adınların ikinci sınıf vatandaş muamelesi
gördüğü, evde, işyerinde, sokakta, örgütlerinde erkek egemen sistem tarafından
ezildiği ve sömürüldüğü bu dünyayı değiştirmek için,
8 Mart’ta sokaklarda, meydanlarda, salonlarda, ev toplantılarında bir araya geldik.
Kadın katillerini
cesaretlendirenlere karşı
mücadele ediyoruz
Kadınları küçük düşüren söz ve davranışlara tahammül etmek istemiyoruz, bizler nesne ya da mal değiliz, birer bireyiz ve haklarımız var. Bu haklarımızın
başında elbette “yaşama hakkı” geliyor. Kadına yönelik
şiddet, AKP iktidarında giderek artıyor. Kadın düşmanı hükümet ve sözcüleri kadınları aşağılayan, şiddeti
haklı gösteren söylemlerle kadın katillerini yüreklendiriyor. Yaşanan şiddet olayları için “münferit” açıklaması yapan iktidar, kadın katillerini cesaretlendiriyor.
Acilen erkek şiddetine karşı gerekli yasal düzenlemeler
gerçekleştirilmeli, uygulamalar iyileştirilmelidir. Şiddet gören kadın ve çocukların barınması için sığınaklar açılmalıdır.
Kadınları eve hapsetmeye
çalışanlara karşı mücadele
ediyoruz
Kadınların evde kalarak çocuk doğurmaları, yetiştirmeleri, ev işlerini yapmaları, hasta aile bireylerine bakmaları bekleniyor. Ev işlerine, çocuk bakımına
hapsedilmek istemiyoruz. Kendi hayatımızda söz sa-
“Dünyadaki toplam çalışma saatlerinin yarısından fazlası (yüzde 66’sı) kadın emeğinden
oluşmaktadır. Buna rağmen, kadınlar toplam
dünya gelirinin yalnızca yüzde 10’unu kazanmaktalar ve dünyadaki toplam mal ve mülklerin yalnızca yüzde 1’ine sahipler.”
hibi olmak, kadına karşı ayrımcılığı ve şiddeti sona
erdirmek için ekonomik haklarımızı kullanabilmek
istiyoruz. Gelir kaza­nabileceğimiz bir işte çalışmak
hakkımız. Bu hakkımız Anayasa’nın 49. maddesi ile de
güvence altına alınıyor. Ancak, yasada sadece 150’den
fazla kadın çalışanı olan işyerlerine kreş yükümlülüğü
var ve devlet tarafından 0-5 yaş
devamı sayfa 7’de
KADIN
DİSİPLİN
arasındaki çocuklara yönelik hiçbir kreş ya da anaokulu desteği yok. Kamu bütçesinden gerekli fonların
ayrılarak, kaliteli ve güvenilir kreş ve anaokulları hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve patronlardan gerekli
primlerin kesilmesi gerekli. Hal böyleyken başbakan
“3 çocuk doğurun” diye bas bas bağırıyor, Çocuk yapıp
yapmayacağımıza, ne zaman ve kaç çocuk doğuracağımıza karar vermek sizin ne haddinize!
Eskişehirli İşçi Kardeşliği Kadınları
8 Mart’ta “ADIM KADIN” dedi
Ucuz işgücü olmayacağız
Evdeki emeğimiz yok sayılırken, işyerlerimizde de
bizimle aynı işi yapan erkeklerden daha kötü koşullarda ve az ücrete çalıştırılıyoruz. Eşdeğer işe eşit ücret
istiyoruz. Ucuz, güvencesiz işgücü olmayacağız, kadın
olduğumuz için patronların bizi bir kat daha sömürmesine göz yummayacağız.
Haklarımıza sahip çıkıyoruz!
Kadınlar olarak gücümüzü biliyoruz, bu toplumun
yarısı biziz. Öyleyse tüm kararlarda erkekler kadar söz
hakkına sahibiz. Sendikalarda, meslek odalarında, barolarda, tüm örgütlenmelerde ve elbette Mecliste eşit
temsil, hakkımız. Sadece seçmek değil seçilmek de istiyoruz. Başta haklarımızı savunduğumuz örgütlerimizde olmak üzere kadınların temsilinin önünü açacak ve
sağlamlaştıracak önlemler gerekmektedir. Bulunduğumuz yerlerden başlayarak bunun için mücadele edeceğiz, tüm kadınları da birlikte mücadeleye çağırıyoruz.
8
Mart Dünya Kadınlar gününü bu sene
İşçi Kardeşliği Partisi Eskişehir Kadın
Komisyonu olarak “ADIM KADIN”
etkinliğiyle karşıladık. Öldürülen, tacize
uğrayan, çalışma hayatında emeğinin
karşılığını alamayan, sömürülen ve ezilen kadınların
sesini, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği
bilincini yükseltme çabasıyla, slâytlarla ve tiyatronun
o etkili diliyle duyurmaya çalıştık. Dört yıldır kendi
imkânlarıyla ve imece usulü her kesimden kadının
emeğiyle ortaya çıkan 8 Mart etkinliğimiz bu yıl da
hak ettiği ilgiyi gördü.
Çiçekler bir günlük,
kölelik ömür boyu…
13 Mart’ta Eskişehir Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiğimiz etkinlikte, her kesimden birçok kadını
buluşturduk. Genel Başkanımız Şadi Ozansü’nün
Çiçek değil, eşitlik ve
özgürlük istiyoruz. . .
Yaşasın 8 Mart!
8 Mart Dünya Kadınlar Günü; anneler günü,
babalar günü, sevgililer günü gibi çiçekler, hediyeler
alınarak geçiştirilen tüketim toplumuna yönelik bir
güne çevirmeye çalışıyorlar, ama 8 Mart içi boşaltılmış günlerden biri değildir. 1857 yılında dokuma
fabrikasında çalışan kadınların haklı talepleri için
yürüttüğü mücadelenin bir yangınla sonuçlanmasıyla tarihe geçmiş, onurlu bir gündür. Sınıf dayanışmasının, kadın olma bilincinin yükseltilmesi gereken bir gündür.
Bu yıl da gazetelerin üçüncü sayfaları kadın
cinayetleriyle doldu, taştı. Yürekler dağlandı, söz
anlamını yitirdi. Seçme – seçilme hakkını birçok
toplumdan önce elde etmek, teknolojinin gelişmesi,
okuma oranın artması bu kadın cinayetlerini engellemedi, onları kurtarmaya yetmedi. Toplumsal alandan dışlanan, çalışma yaşamında eşit haklara sahip
olmayan, namus, töre gibi kisveler altında ev içine
hapsedilen, şiddete en çok maruz kalan yine kadınlar oldu.
Bizler bir yandan işçi sınıfının birleşik mücadelesini savunurken diğer yandan işçi sınıfının yarısı
olan biz kadınların sorunlarını dile getirmeye, çözümler üretmeye devam edeceğiz.
İşçi Kardeşliği Partisi Kadın Komisyonu olarak dört yıldır kadınların hikâyelerini tiyatronun
gücüne dayanarak anlatmaya çalışıyoruz. Bu yıl da
“ADIM KADIN” adlı oyunumuzu sergileyerek geleneğimizi devam ettireceğiz.
07.03.2011
İşçi Kardeşliği Partisi
Eskişehir Kadın Komisyonu
de bir konuşma yaptığı etkinlikte, şiirler okundu,
kadınlar kendi hayat hikayelerini anlattılar. Mücadeleci kadınları; Rosa Luxemburg’u, Clara Zetkin’i,
Afife Jale’yi, Kara Fatma’yı, Türkan Albayrak’ı, Emine Arslan’ı, Aynur Çamalan’ı, Ankara’da aylarca direnen TEKEL işçilerini bir kez de tiyatro sahnesinden selamladık.
İşçi Kardeşliği Kadınları, insanın kendine
olan güveninin ancak üreterek kazanılabileceği
inancıyla kadınları sahneye davet ediyor. Artık kadınların sahne arkasında kalmayıp öne çıkması,
sokakta dayanışma göstermesi, iş yerlerinde, hak
mücadelelerinde birlik olması gerektiği mesajını,
yaptığımız etkinliklerle kadınlara taşırken aslında
hem kendimizi hem de toplumu bilinçlendirmeye
çalışıyoruz.
100 yılı aşkın zamandır
kadının insan hakları için
mücadele ediyor, kadın-erkek
eşitsizliği ve kadına yönelik
şiddete karşı örgütleniyoruz.
Ş
ubat 1908’de, Amerika’da 15 bin kadının
daha kısa çalışma saati, daha yüksek ücret
ve oy hakkı için yürümesi, ilk “kadın günü”
gösterisi olarak kabul edilir. 1909 yılında, Amerika
Manhattan’da 20 bin tekstil işçisi kadın greve çıkar, binlercesi tutuklanır. İki ay süren kararlı grevin sonucunda işverenler işçilerin taleplerini kabul etmek zorunda
kalır. Aynı yıl, daha birçok tekstil ve tütün işçisi kadın
greve çıkar ve gösteriler düzenler.
Dünya Kadınlar Günü’nün mimarı kuşkusuz Almanya Sosyal Demokrat Partisi kadın önderlerinden
Clara Zetkin’dir. 1910 yılında, Danimarka’nın Kopenhag kentinde gerçekleşen 2.Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı iki gündeme
odaklanmıştır: Tüm kadınlar için evrensel oy hakkı ile
anneler ve çocukları için sosyal güvenlik ve sosyal koruma taleplerinin, sosyal demokrat partilerle işçi sınıfı
hareketinin resmi programatik talepleri haline getirilmesinin sağlanması. Aynı konferansta Zetkin, başta oy
hakkı olmak üzere kadın hakları için ve savaşa karşı
mücadeleye vurgu olarak kadınlara özel bir günün belirlenmesini ve her yıl dünyanın bütün ülkelerinde kutlanmasını önermiş ve bu öneri Konferans delegasyonu
100 kadın tarafından oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Kadınlara Oy Hakkı!
Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 19 Mart
1911’de Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de
kitlesel olarak örgütlenmiştir. Gösterilere oy verme,
seçme seçilme, meslek edinme ve mesleki eğitim görme hakkı isteyen bir milyondan fazla kadın katılmıştır.
Erkekler evde kalıp çocuklarla ilgilenirken “ev kadınları” hakları için sokaklara çıkıp mitingler düzenlemiştir.
İlk yıllarda Kadınlar Günü için belli bir tarih
saptanmamış, Şubat sonu ile Mart başına denk gelen
günlerde düzenli olarak kutlanmıştır. 1917’de yarım
milyon işçi grevdeyken Petersburglu kadınlar, Şubat
Devrimi’nin başlangıcını simgeleyen “ekmek ve barış”
yürüyüşünü gerçekleştirmişlerdir. Tarihin 8 Mart olarak belirlenmesi, 1921’de Moskova’da toplanan 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda karara bağlanmıştır.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı
ülkelerde örgütlenmesi yasaklanan Dünya Kadınlar
Günü, 1960’ların sonunda kadın hareketinin yeniden
canlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme gelmiştir. Yüz yılı aşkın zamandır kadınlar, kadının insan
hakları için mücadele ediyor, kadın-erkek eşitsizliği
ve kadına yönelik şiddete karşı örgütleniyor ve her 8
Mart’ta özgürlük ve eşitlik taleplerini alanlara taşıyor.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
7
www.iscikardesligi.org
EYLEME ÇAĞIRIYORUZ
Libya’ya başlatılan emperyalist saldırıya karşı,
Libya halkının kendi kaderini tayin hakkı için,
Tunus ve Mısır devrimlerini savunmak için
EYLEME!
E
AKP hükümeti Türkiye’yi savaşa sokuyor!
mperyalistler başa geçirdiği diktatörlerin; daha önce Afganistan’da
Taliban’ın, Irak’ta Saddam’ın şimdi
AKP hükümeti, “Libya’da istikrar ve güvenLibya’da Kaddafi’nin zulmünü ba- liğin yeniden tesisine yönelik uluslararası çabahane ederek sivil halkın üzerine bomba yağdırı- lara çok boyutlu katkıda bulunmak” iddiasıyla
yor, bu ülkelere sözde “demokrasi” ihraç ediyor. Libya’ya asker gönderilmesi kararı aldı.
Dün Kaddafi ile el sıkışanlar, şimdi ikiyüzlü bir biçimde Libya halkının demokratik hakları ve güvenliği için, Kaddafi’yi engellemek üzere
Libya’ya operasyon başlattıklarını iddia ediyorlar. Halkların emperyalistlerin sözde yardımına
ve yalancı merhametine ihtiyacı yok! Tunus’a,
Mısır’a bakın, halklar kendi diktatörlerini alaşağı ediyor zaten.
AKP, Libya’ya asker gönderilmesi konusunda hükümete 1 yıllığına yetki veren tezkereyi
CHP ve MHP’nin desteğiyle Meclis’ten geçirdi,
ancak ABD ve AB emperyalizmlerine yaranmak
için tezkereyi beklemedi, gemiler tezkere kabul
edilmeden yola çıkmıştı bile. En az 950 asker
Libya’ya gönderilecek. Tezkere için yapılan gizli
görüşmeler 10 yıllığına devlet sırrı olarak halktan gizlenecek.
Hedef sadece Libya halkı değil, emperyalistler işçilerin ve halkların mücadelesinin dünya
Tezkerenin iptali, gönderilen gemilerin
çapındaki devrimci yükselişini engellemek için geri çekilmesi, tüm gizli görüşmelerin açıklansaldırıyor. Bu müdahale, başta Tunus ve Mısır ması talepleriyle EYLEME!
devrimleri olmak üzere son zamanlarda harekete
geçen Avrupa proletaryasını boğmak için ABD
emperyalizminin yanı sıra Avrupa Birliği’nin de
azgın saldırısıdır.
Devrimleri ve Libya halkının kendi kaderini tayin hakkını savunmak için EYLEME!
İşçi Kardeşliği Partisi
Fransız Bağımsız İşçi Partisi
NATO’dan çıkılsın, üsler kapatılsın!
Libya’ya karşı emperyalist saldırıya hemen son verilsin!
Yaşasın Libya halkının kendi kaderini tayin hakkı!
Yaşasın Tunus ve Mısır devrimleri!
16
Saat: 16:00
Libya’ya Karşı Emperyalist
Saldırıya Hayır!
Türkiye, Emperyalist Korsanlara
Uşaklık Etme!
Nisan
Cumartesi
Toplanma Yeri:
TaksimGalatasaray
Lisesi önü
Basın
Açıklaması
yeri:
Fransız
Konsolosluğu
önü
Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz Kasım ayında
“Kaddafi İnsan Hakları Ödülü”nü aldığını
unutmadık!
Download