HDP adayı Garo Paylan: Benim belgem babaannemdi HDP İstanbul

advertisement
HDP adayı Garo Paylan: Benim belgem babaannemdi
HDP İstanbul 3. Bölge Adayı Garo Paylan ile 100. yılda Ermeni Soykırımı’nı, hükümetin
söylemini, soykırım belgelerini ve HDP’nin seçimlere dair tutumunu konuştuk...
Çağrı SARI
İstanbul
Ermeni Soykırımı’nın yıl dönümünde gerek Başbakan tarafından gerekse Cumhurbaşkanı tarafından yapılan
açıklamalarda, 100 yıldır süren inkâr politikalarının devam ettiğini gördük. Üstelik Avrupa Parlamentosunun
soykırımı tanıyan kararının ardından Mecliste grubu olan diğer siyasi partilerin de hükümetten çok farklı
düşünmediği bir kez daha görüldü. Biri hariç; HDP.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez Ermenileri temsil eden vekiller Mecliste olacak. Ancak Ermeni halkının acıları
ne kadar yansıyacak, talepleri ne kadar dile gelecek... İşte bu soru işareti. Çünkü AKP, CHP ve MHP’nin
‘soykırım’ ifadesine gösterdiği tepki önümüzdeki döneme dair bir işaret. Ermeni okulları yöneticisi ve HDP
İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı Garo Paylan diğer partilerin de Ermeni aday göstermesinden memnun.
Ancak Paylan, diğer üç partinin 100 yıl önce soykırımı gerçekleştiren İttihat ve Terakki zihniyetinin
devamcısı olduğunun altını çiziyor. Paylan ile 100. yılda Ermeni Soykırımı’nı, hükümetin söylemini, soykırım
belgelerini ve HDP’nin seçimlere dair tutumunu konuştuk...
Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılında hükümet kanadından oldukça gerilimli açıklamalara şahit oluyoruz.
Bu açıklamaları gören, duyan Ermeniler ne hissediyor?
Ermeniler 100 yıldır çözülmemiş, inkar edilmiş, hâlâ aynı zihniyetin tezahür ettiği bir iklimde yaşıyor. Bu da
onlara ‘güvercin tedirginliği’ yaşatmaya devam ediyor. Son günlerde Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis
Başkanı, eski içişleri bakanının dile getirdiği söylemler tamamen 1915 zihniyetinin tezahürüdür. ‘Ermeniler
zengindir’den başlayan bu söylemler 1915 soykırımının, Varlık vergisinin gerekçelerinden biridir. Sanki
“Onlar rehinedir ve mallarına mülklerine el konulabilir” sözünün tezahürleridir. “Ermenileri deport
edebiliriz” lafı vardır. Bu rehine olarak görmenin tezahürüdür. Efkan Ala “Tehcir ettik” dedi. Tehcir etmek;
bir yerden başka yere götürmek... İsterseniz tahterevalliyle, isterseniz yaldızlı arabalarla götürün; bu bir
1
soykırımdır. ‘Soykırım’ tanımının tam da kendisidir. O insanların binlerce yıldır yaşadığını kökünden söküp
başka yere atmak, isterseniz öldürmeyin ki yüz binlercesi öldürülmüştür, işte bu soykırımdır. Bugünkü
söylem de o dönemin muktedirlerinin yaptıklarını sahiplenmektir aslında. Halbuki bizim istediğimiz şey, o
dönemin muktedirlerini fail olarak göstermeleri. Ancak katillerimizi sahiplenmeye devam ediyorlar.
KULLANILAN DİL FAİLLERİN DİLİ
Geçen sene 24 Nisan’ın arifesinde Erdoğan taziye mesajı yollamıştı. Ancak bugün, ‘soykırım’ sözüne
tahammül dahi edemiyor. Bu değişimin seçimlerle mi alakası var? Yoksa zaten var olan düşüncenin dile
gelmiş hali mi?
Geçen yılki taziye mesajı olumlu bir adımdı. Yani samimiyetini sorgulamadan söylüyorum; devletin
başbakanından gelmiş bir üzüntü beyanıydı. Hepimizi heyecanlandırmıştı. Ancak son bir yıla baktığımızda, o
dönemin muktedirlerini sahiplenircesine ‘soykırım’ kelimesine karşı pozisyon aldılar ve tam da 1915’i
gerçekleştiren faillerin dilini kullandılar. Aba altından sopa gösterdiler. Bu üzüntü beyanlarını da havada
bırakıyor ve Ermeniler şu cümleyi duyuyor; “Biz tehcir yaptık.” Aslında ‘ayağınızı denk alın, yaptık yine
yaparız’ diyorlar. Ermeni Patrikhanesine ortak acılar ayini yaptırıyorlar. Bakın, benim acım bana aittir.
Benim acım hiçbir acının ne üstünde, ne altında, ne de ortağıdır. Oysaki onlar ‘ortak acılar’ diyerek,
Ermeni’nin başına gelen büyük felaketin artık kabul edilmesinin ardından, Ermeni’nin acısını başka acılarla
eşitlemeye çalışıyorlar. Bunu da Ermeni Patrikhanesi ile yapmaya çalışıyorlar. Bu artık uluslararası dünya
için de, Türkiye’den pek çok insan için de ‘mide bulandırıcı’. Çünkü siz buradaki Ermenileri rehine gibi
kullanıyorsunuz. Ateş düştüğü yeri yakar; ben kendi acımla yüzleşilmesini ve adaletin verilmesini istiyorum.
Gelin 24 Nisan günü bunu yapalım. Ama 25 Nisan günü Balkanlarda öldürülmüş Müslümanların acısının
peşinde koşalım; hangi devlet, hangi muktedir bunu yapmışsa onun hesabını soralım. Kafkaslarda kim
Çerkes halkına kıydıysa, onu soralım. Her acının kendi içinde idrak edilmesini sağlayalım. Bu olduğu zaman
o acıyı yaşayanlar iyileşir.
Hükümetin Çanakkale’de eş zamanlı bir anma gerçekleştirmesi de bununla mı alakalı? Acıları
yarıştırmak...
Anzaklar 25 Nisan’da çıkarma yapmışlardır, 24 Nisan’da değil. Yıllardır orada şafak ayini yapılır. Şimdi bu
anmanın 24 Nisan’a çekilmesi şunu gösteriyor; devlet artık yeni pozisyon aldı. Evet, Ermeniler öldürüldüler,
sürüldüler. Bu artık kabul ediliyor ama yeni pozisyon başka; acıları ortaklaştırmak. Çanakkale de bunun
tezahürüdür. 25 Nisan’da Çanakkale’de çıkarma olmadan hemen bir gün önce, 24 Nisan’da İstanbul’da
Ermeni aydınlar avlanıyorlardı. Doktorlar, sanatçılar... bu ülkenin aydınlarıydı onlar. Bu ülkenin diğer
demokratları ile beraber eşitlik mücadelesi veriyorlardı. Bugünkü Kürt hareketi gibi düşünelim. Düşünün ki
Çanakkale’de Türkler Kürtler birlikte savaşmışlardı, pek çok kimlik oradaydı, Ermeniler de oradaydı, diğer
halklardan insanlar da oradaydı. Diyelim ki Kürtler orada savaşırken, Kürt aydınları da Kürdistan’da
tutuklanmış olsalar, sürülmüş olsalar siz orada yaşanan acıyla Çanakkale’de savaşmayı ortaklaştırabilir
misiniz? Tüm Ermenilerin tutuklandığı, sürüldüğü, soykırımın başladığı günü, tarihi çarpıtarak ‘ortak acılar’
diye anlatarak, hangi vicdanlara çözüm getirecek.
‘HAK ETMİŞLERDİR’ DEDİRTEN BİR TARİH ANLAYIŞI VAR
2
Yüzleşmeden neyi anlamalıyız? Kimi kesimler tazminat talebi olarak tarif ediyor...
Tazminat sonuçtur. Bugün Almanya’ya baktığımızda Yahudi Soykırımı ile öyle büyük bir felaket yaşandı ki;
bununla yüzleşilmesinin sebebi, bunların bir daha yaşanmaması içindi. Öncelikli motivasyon bu olmalı. Bu
Ermeniler için iyileşme vesilesidir. Hem Türkiye’deki hem de Diasporadaki Ermeniler için önemlidir ama
büyük toplum için çok daha önemli. Yüzyıldır yaşayan bir zihniyet var. Her gün şehirlerimizde dolaşıyor.
Bugün Ermeni’yi döven zihniyet yarın Alevi’yi dövüyor. Öbür gün Kürt’ü dövüyor. Öbür gün dönüp dolaşıp,
Gezi gençliğini dövüyor, Berkin’i öldürüyor, Roboskî’de çocukları bombalıyor. Bu kara bulut her gün
üzerimizde kol geziyor ve hiç mahkum edilmiyor. Bunları mahkum etmenin yolu; o zihniyetin yaptığı en
büyük suça bakmaktan geçiyor. Bizim çağrımız budur. Çocuklarımız Talat Paşa isimli okullarda eğitim
görüyor, caddelerinde yürüyor. ‘Hak etmişlerdir’ dedirten bir tarih anlayışımız var. ‘O gün hak etmişlerdir’...
Ermenilerden sonra Dersim’deki Aleviler de hak etmişlerdir, Roboskî’de çocuklar da hak etmişlerdir...
BURADA YAŞANDI, ÇÖZÜLECEKSE BURADA ÇÖZÜLECEK
Bir belge tartışması almış yürüyor. Katliam belgelere yansıdı mı?
Ermeniler zaten belgeleri ile doğuyor. Benim belgem benim babaannemdi. Ben aynı evde büyüdüm.
1915’de, 8 yaşında bütün sülalesini kaybeden, yetim olarak tek başına ayakta kalabilmiş biri. Belge benim
dedemdi. Anneannemdi, diğer dedemdi. Onların anlattıklarıydı. Belge dediğimiz şey onların ailelerinin
olmamasıydı. Onların anlattıkları; önce erkeklerin toplanarak hemen şehrin kenarında katledilmeleri,
kadınların, çocukların sürünmeleri, kendilerinin bir komşuya sığınarak hayatta kalabilmeleriydi ve giden
hiçbirinin geri dönmemesiydi. Bu bana anlatılanları devletin hangi belgesi karşılayacak ki. Yani devlet
dediğimiz aygıt suç işler, provokasyon yapar ve belgelere istediklerini yansıtırlar. Mesela Roboskî’de
öldürülenler, ‘Onlar kaçakçılık yapıyorlardı’ diye geçer devlet belgelerine. Dersim’e baktığımızda ‘İsyan
ettiler, hak ettiler’ diye geçer devlet belgelerine. Bu nedenle devletin ne kendisine ne de belgelerine
güveniyorum, ama buna rağmen devlet belgelerinde o kadar çok şey var ki. Yani mesela sevkiyat defterleri
var. Yok edilmiştir mesela. Devletin yazdığı tehcir yasası var. Telgraflar var. İnsanlar oradan oraya
sürülürken, yollarda salgın hastalıklardan ölüyor ve ‘Cesetleri ne yapacağız?’ soruları var. Talat Paşa’nın
kendi el yazısıyla defteri var mesela. ‘900 bin Ermeni sürüldü’ diye. Yani, bütün bunlar belge. Bir de ‘Karşı
taraf belgesini açsın’ deniyor. Karşı taraf denilen kim acaba? Mesela Osmanlıysa bahsedilen, Osmanlı bizim
de devletimizdi. Orada belge varsa onlar benim de belgelerim. Ermenistan dediğiniz başka bir devletin
belgeleri. Önemli olan, Osmanlı Ermenilerinin belgeleri de bu devletin belgeleri. Yani neyi neyin karşısına
koyuyorsunuz? Bu mesele uluslararası bir mesele değil, burada yaşandı. Çözülecekse de burada çözülecek.
Bunca zaman sonra, geçmişe göre toplumda bir değişim görüyor musunuz?
Uzun yıllardır verilen mücadeleler... Özellikle Hrant Dink’in verdiği mücadele ve büyük toplumda da verilen
mücadeleler... Artık şu noktaya gelindi: Evet kötü bir şey oldu. Başlarına büyük felaket geldi. Benim
çocukluğumda, Ermenilerin bir zamanlar bu ülkede yaşadığını bilmeyen büyük bir çoğunluk vardı, hâlâ da
var ama gittikçe azalıyor. Artık insanlar başımıza bir felaketin geldiğini biliyorlar. Ancak, soykırım kelimesini
kullanmak istemiyorlar... Hepimiz Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırım filmleri ile büyüdük. Ermeni
soykırımı düşünüldüğünde ‘Benim devletim böyle büyük bir kötülük yapmış olamaz’ refleksidir toplumdaki
ki anlaşılır. Çünkü onlara büyük bir yalan söylendi, dört kuşaktır söyleniyor. Bu devlet büyük bir cinayet
üzerine kuruldu. Bilmiyorlar ama artık bunun değiştiğini görüyoruz. İdrak noktasına gelindi. Adını koymakta
zorlanıyoruz. Ben soykırım olarak tanımlıyorum ama açıkçası bu suçu kapsayan ve kabul eden herhangi bir
kelimeye ben razıyım. Yeter ki o suçu kapsasın. O suçun mağdurlarının yüreğini soğutsun. O suçun faillerini
de mahkum etsin. Talat, Enver, Cemal üçlüsünü katil olarak tanımlasın. İsimleri okullarımızın adlarından
silinsin.
3
AKP, MHP, CHP... ÜÇÜ DE İTTİHATÇI
Seçimlere kısa bir zaman kaldı. Siz HDP’nin adayısınız. Cumhuriyet tarihinde ilk kez üç Ermeni
milletvekilinin üç ayrı partiden Mecliste görev yapması söz konusu olacak...
Olumlu bir gelişme bu. HDP’nin Türkiye siyasetine feyiz verdiğini düşünüyorum. CHP’nin de böyle bir adım
atması önemlidir. AKP’nin de adayının olması önemlidir. Kişisel olarak benim açımdan şundan önemli;
‘Ermeniler’ diye bir bakış var toplumda. Sanki Ermeniler bir meseleye tek tip bakan bir toplulukmuş gibi
ortaya konuluyor. Ya çok kötücül sıfatlarla anılıyor ya da çok yüceltiliyor. Yani Ermenilerin de iyileri ve
kötüleri var. Farklı ideolojilere sahip insanlar. Bu nedenle Mecliste birden fazla Ermeni’nin olması, farklı
partilerden olması kimliğimizi normalleştiren bir durum olacak.
Bir taraftan ‘soykırım’ ifadesini kullandığı için danışmanlıktan alınan Etyen Mahcupyan’ın da partisi
AKP’nin adayı var; Markar Eseyan... CHP’nin de bir Ermeni adayı var; Selina Doğan. Sizi onlardan ayıran
nedir?
Sanırım üç aday içinde en şanslı olanı benim. Çünkü benim partimin Ermeni meselesinde duruşu çok net.
Soykırım ile ilgili, kimliğim ile ilgili, hem de eşitlik temelinde kuracağımız gelenekle ilgili. Diğer partiler buna
hazır değil bence. Diğer partilerde bir üst kimlik var, ötekiler de en fazla ‘hoş görülebilir’ bir unsur.
Selina’nın da Markar’ın da işlerinin zor olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda CHP’nin içinde de AKP’nin
içinde de ‘yüzleşme’ çabasında olanlar var, ama partileri öyle değil. Mesela Avrupa Parlamentosunun
soykırım kararının ardından verdikleri tepki; çok manidar. Başkaca konularda birbirlerinden ayrı düşüyorlar
ama iş Ermeni Soykırımı’na geldiğinde milli birlik hükümetini kuruyorlar. Zaten biri İttihat ve Terakki
Cemiyeti geleneği temsilcisi CHP’dir. Biri muhafazakar ittihatçı AKP’dir. MHP’yi zaten söylemeye gerek yok.
HDP ise kendisini soykırımcı zihniyetten ayrıştırdı. Ermeni
NEFES ALDIRAN BİR BİLDİRGE OLDU
4
HDP geçtiğimiz günlerde bildirgesini açıkladı. Nasıl tepkiler aldınız?
Hayal ettiğimiz şeyi toplumsallaştırdığımızı görüyorum. Şöyle bir algı vardı: HDP Kürt partisidir, Kürt’ün
mücadelesini yapar... HDP’de bütün kimlikler buluştuk. Yeni habitatımızda ortak cümlelerimizi oluşturduk.
Birbirimizin hassasiyetlerini gözeterek, birbirimizi etkileyerek, ortak cümlelerimizi oluşturduk. Buna emek
mücadelesi, kadın mücadelesi çevre- ekoloji mücadelesi, sol-sosyalist mücadele birikimi eklendi. Ve artık
Türkiye’nin sıkışmışlığında, tek adamlığa giden sürecinde herkese iyi gelen, nefes aldıran, romantik, umut
veren, coşkulu, genç, cıvıl cıvıl bir kampanya ve seçim bildirgesi ortaya konuldu. Bu da teveccüh buldu.
Bakın biz orada ortaya koyduğumuz her şeyi 8 Haziran’da bir anda hayata geçiremeyeceğimizi, tek başımıza
iktidar olamayacağımızı biliyoruz Ancak, Türkiye siyaseti asla ve asla bunlar söylenmemiş gibi
davranmayacak. Biz güçlü bir grupla Mecliste olduğumuz anda Türkiye siyasetini çok daha güçlü bir şekilde
etkileyeceğiz.
www.evrensel.net
TÜRK MİLLETİNE VE BAĞIMSIZ TÜRK YARGI ORGANLARINA ÇAĞRI:
HDP Milletvekili Garo Paylan, TBMM’nde yaptığı konuşmalarda 24 Nisan 1915’te Ermeni aydınlarının,
milletvekillerinin ve kanaat önderlerinin tutuklandığını, vekillerin Ayaş’a getirildiğini, bazılarının Diyarbakır ve Urfa’ya
sürüldüğünü, vekillerin yolda katledildiğini, Malta sürgünlerinin yargılanmaları tamamlanmadan Cumhuriyet
kurulduğu için yargılamanın yarım kaldığını ifade etmiştir.
Garo Paylan TBMM’de yaptığı bir diğer konuşmasında ise; Osmanlı Meclis-i Mebusanında milletvekilliği
yapan Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşlarının resimlerini göstererek, bunların demokratik siyasetle bir arada
yaşamamızı savunduklarını, Türklerin bu kişilerin Osmanlılık rüyasına ve demokratik siyasete ihanet ettiğini, geçmişte
milletvekilliği yapan söz konusu Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşlarının anısına TBMM tarafından bir araştırma
komisyonu oluşturulması gerektiğini ve kendisinin söz konusu milletvekillerinin hepsinin önünde saygıyla eğildiğini
belirtmiş ve bu son sözlerini Ermeni dilinde de tekrarlamıştır.
Yukarıdaki kullandığı ifadeler Garo Paylan’ın 1890-1919 yılları arasında Osmanlı coğrafyasında ve Kafkaslarda
yaşanan ve aşağıda özet olarak verilen gerçeklerle yüzleşmeye ihtiyacı olduğunu göstermektedir.
Osmanlı Ermenilerinin Bağımsız Ermenistan Hedefi için İsyanı:
5
Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş döneminde Ermeniler devletin sadık bir tebaası olmuşlardır.
Gerileme döneminde ise emperyalist devletlerin de kışkırtması ile Osmanlı Devleti’nden koparacakları topraklar
üzerinde bağımsız bir Ermenistan kurma hayaline kapılmışlar, anayurtlarına karşı düşmanla yan yana savaşmışlardır.
Osmanlı Devleti, Ermenileri her dönemde kendi iç işlerinde ve dinlerinde serbest bırakmış, onlara kendi
okullarında eğitim yapmaları, kendi aralarındaki davaları kendilerinin çözmesi, askerlikten muaf olmaları gibi haklar
tanımış ve bu kapsamda 1863 yılında Ermeni Milleti Nizamnamesini kabul etmiştir.
Osmanlı Devletinde Ermenilerden 22 bakan, 33 milletvekilli, 29 paşa, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11
üniversite öğretim üyesi ve 41 üst düzey memur işbaşına gelmiştir1. Bu kapsamda 1. Meclis’te 10, 2. Meclis’te 11
Ermeni milletvekili görev almıştır2.
1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi öncesinde Ermeniler Osmanlı Devleti’nden önce özerklik, uzun vadede ise
bağımsızlık kazanmak için harekete geçmiştir. Bu durum İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi Henry Elliot’un raporunda
şu şekilde yer almıştır:
“Dün Ermeni patriği bana geldi. Avrupa devletlerinin ilgisini çekmek için ihtilal, isyan çıkarmak gerekiyorsa bunları
çıkarmanın katiyen zor olmadığını söyledi.” 3
Robert Koleji’nin kurucusu misyoner rahip Cyrus Hamlin ise 23 Ağustos 1895 tarihinde The New York
Times’da yayınlanan makalesinde Hınçak örgütünün gerçek amacının “Rusya’yı Osmanlı devletine saldırtmak ve savaş
şartlarından yararlanarak bağımsız bir Ermenistan kurmak olduğunu ve bunu sağlayabilmenin aracı olarak
Ermenilerin Türk ve Kürt köylerine saldırarak bütün halkı katledeceklerini ve Türklerin mukabelede bulunmasının Rus
müdahalesine davetiye çıkaracağını bir Hınçak üyesinin ifadelerine dayanarak detaylı olarak anlatmakta 4 ve Hınçak
militanın sözlerine devamla;
“biz Rus Ermenileri olarak Türk Ermenileri tahrik edeceğiz ve yüzlerce millik
mesafelerde göçler olacak. Aptallık edenler bedelini hayatlarıyla ödeyecekler” dediğini nakletmektedir.
Cyrus Hamlin tarafından aktarılan bu konuşma bile tek başına 1915 olaylarının arka planını aydınlatmaya yeterlidir.
Osmanlı Devletinin milletvekili olan Ermenilerin ve patrikhanenin görevlendirdiği papazların liderliğinde
toplantılar yapan Taşnaksutyun, Hınçak ve Ramgavar gibi Ermeni komiteleri; 1. Dünya Harbi başlamadan hemen önce
“askerden kaçarak Rus ordusuna katılmak5, geride kalanlarla ise çeteler teşkil ederek Rus ordusu hududu geçer
geçmez silaha sarılarak Türk ordusunu arkadan vurmak suretiyle iki ateş arasında bırakmak ve Türk köylerini yakarak
göçe zorlamak6 ” konusunda kararlar almışlardı. Bundan amaçları, Osmanlı’dan koparacakları topraklarda nüfusun
çoğunluğunu ele geçirmekti. Birinci Dünya harbinin (1914-1918) başlamasıyla, erkekleri askerde olduğu için sadece
kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan Türk köylerini basan Ermeni çeteciler bölge halkını ağır işkencelerle7 katletmeye
başlamışlardır.
Osmanlı Devletinin Ermeni Komite Liderlerini Tutuklama Kararı:
Osmanlı Devleti 8 ayrı cephede savaşırken Ermenilerin çıkardığı isyanlar devleti zayıf düşürmüş, Osmanlı
orduları bir yandan bu cephelerde savaşırken, diğer yandan cephe gerisine de asayiş için kuvvet ayırmak zorunda
kalmıştır.
Osmanlı Devleti, tüm ikazlara rağmen Ermeni çetelerinin Türk ordusunun harekâtını sekteye uğratması ve
kendilerine destek vermeyen Ermeniler de dâhil masum sivil halkı katletmeye devam etmesi üzerine 24 Nisan
Salih Yılmaz, “Ermenistan Cumhuriyeti’nde Okutulan 10. Sınıf Tarih Ders Kitabında Türkler Aleyhine İfadeler ve Sözde
Ermeni Soykırımı”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:177, Aralık 2008, s.112
2
Aide –Mémorie Sur Les Droits Des Minoritiés En Turquie,Présentée Aux Représentants Des Membres De La Société Des
Nations, Association Nationale Ottomone Pour La Sociéte Des Nations, Constantinople, 1922, s. 13-14
3
Livre Bleu du Gouvernement Britannique Concernant le Traitement des Armeniéns Dans Le’empire Ottoman 1915-1916 (Mavi
Kitap ).
4
Şükrü Server Aya, The Genocide of Truth, Istanbul Commerce University Publications No:25, Istanbul, 2008, s.638-643
5
Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler(1914-1918), Türk tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, s.43
6
A. Süslü, F. Kırzıoğlu, R.Yinanç, Y. Halaçoğlu, Türk Tarihinde Ermeniler, Ankara, 1995, s.196-197
7
Ömer Lütfi Taşcıoğlu,”Belgelere Göre Türk-Ermeni İlişkilerinde Katliam ve Soykırım İddiaları”, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 24 Haziran 2014, s.171-201
1
6
1915’te Ermeni Komite Merkezlerinin kapatılarak evrakına el konulması ve komite liderlerinin tutuklanması kararını
almış, bu kapsamda 77.735 Ermeni’nin yaşadığı İstanbul’da 235 Ermeni komite liderinin tutuklanması
kararlaştırılmıştır.
Ermeniler tarafından Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı tarih olarak kabul edilen 24 Nisan 1915’te
Gelibolu yarımadasına çıkarma yapacak İngiliz, Fransız, Hint ve Anzak birliklerinin çıkarma bölgelerine intikal halinde
olduğu ve 25 Nisan sabah alacakaranlık başlangıcından itibaren çıkarma yapmaya başladıkları, İstanbul’da tutuklanan
Ermeni komite liderlerinin düşman birliklerinin çıkarma harekâtı ile koordineli olarak İstanbul başta olmak üzere
Osmanlı coğrafyasında iç kalkışmayı başlatmayı planladıkları gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.
Osmanlı arşiv belgelerine göre 24 Nisan 1915’te haklarında tutuklama kararı verilen Ermeni komite
liderlerinden yakalanabilenlerin sayısı 226 kişidir. Tutuklananlarla birlikte 19 Mavzer, 74 Martini, 111 Winchester, 96
Manliher, 78 Gıra, 358 Filovir, 3591 tabanca ve 45221 adet mühimmat ele geçirilmiştir8. Tutuklananlardan 155’i
Çankırı’ya, 71’i ise Ayaş’a gönderilmiştir9.
Ermeni yazar Peter Balakian ise 24 Nisan 1915’de İstanbul’da tutuklanıp Çankırı’ya gönderildikten sonra
İstanbul’a dönmesine izin verilen ve daha sonra sağlık sorunları nedeniyle Fransa’ya giden bir rahip olan amcası
Grigoris Balakian’ın hatıralarına dayanarak İngilizce’ye çevirdiği 2009 basımlı Armenian Golgotha adlı kitabında
Ayaş’ta hapis bulunan Ermeni komitecilerin sayısını 62 olarak, Çankırı’da hapis bulunan komitecilerin sayısını ise 69
olarak göstermiştir10. Balakian’a göre tutuklanan Ermeni komite liderlerinin toplam sayı 131 kişi olmaktadır.
Ancak söz konusu komite liderleri hapishaneye konulmamış, ikişer-üçer kişilik gruplar halinde yazlık evlere
yerleştirilmiş ve şehir/kasaba içinde serbest olarak dolaşmalarına müsaade edilmiş, sadece günde bir kez polis
karakoluna uğrayarak bölgeyi terk etmediklerini göstermeleri mecburiyeti getirilmiştir11. Hatta bunlardan Arşak oğlu
Mardiros ile Arşak Diradoryan adlı Ermeniler maddi durumlarının iyi olmadığını belirterek kendilerine maddi yardım
yapılması talebinde bulunmuş ve talepleri kabul edilmiştir12.
Yapılan tahkikat sonucunda Çankırı’da denetimli serbestlik cezasında bulunan Ermenilerden 35’inin suçsuz
olduklarına karar verilerek İstanbul’a dönmelerine izin verilmiş, 25’i suçlu bulunarak Ayaş’a nakledilmiş, 57’si ise Zor
bölgesine sevk edilenlerle birlikte Zor’a gönderilmiştir. Yabancı uyruklu komite lideri 7 Ermeni’den 3’ü sınır dışı
edilmiş, 4’ü ise hapiste tutulmaya devam edilmiştir. Kalan Ermenilerden 31’i affedilmiş, bunlardan 13’ü İzmit’e, 10’u
Eskişehir’e, 2’si Kütahya’ya, 2’si Bursa’ya, 2’si Kastamonu’ya, 1’i Geyve’ye, 1’i ise Kayseri’ye gönderilmiştir13.
Ayaş’ta tutulan komitecilerden Taşnak lideri Serkis Bağdıkyan 9 Mart 1918’de ölmüş14, Mondros
Mütarekesinin imzalanmasından sonra Karnik Madukyan, Kirkor Hamparsumyan ve Pantuvan Parzisyan serbest
bırakılmış15, kalanlar ise İngiliz işgal kuvvetlerinin İstanbul’u işgalinden sonra salıverilmiştir16.
Diyarbakır’a nakledildikleri sırada Ermeni milletvekilleri Krikor Zohrap ile Ohannes Vartkes Serengülyan’ı
katleden çeteciler Çerkez Ahmet ile Galatalı Halil Suriye’deki Askeri Mahkeme tarafından idama mahkûm edilmiş ve
cezaları infaz edilmiştir17.
Ermenilerin Göç Ettirilmesi kararı:
Yusuf Sarınay, “What happened on April 24, 1915? The Circular of April 24, 1915, and the Arrest of Armenian Committee
Members in Istanbul, İnt. Turkish Studies Vol 14, Nos.1&2, 2008, s.78
9
Dahiliye Nezareti, Emniyet Umum Müdürlüğü 2.Şube, Arşiv No: 10/73 Ek. 2-3
10
Grigoris Balakian,., “Armenian Golgotha”, Alfred A. Konoff, NewYork, 2009, s.62-70
11
Sarınay, agm, s.79
12
Sarınay, agm, s.79
13
BOA. DH. EUM. 2. Şube, 10/73
14
BOA. DH. ŞFR. No: 54-A/366
15
BOA. DH. EUM. 2. Şube, 63/54; BOA.DH.ŞFR.No: 93/120
16
Sarınay, agm, s.82
17
BOA HR.SYS.Nr. 2882/29-25
8
7
Ermeni komite liderlerinin tutuklanması kararından sonra da Ermenilerin ihanet ve katliamlarını sürdürmeleri
üzerine Osmanlı Devleti 27 Mayıs 1915’te Ermenilerden isyan edenlerin ve çete kurarak sivil halkı katledenlerin
bulundukları bölgelerden çıkarılarak Osmanlı Devleti toprakları içinde yer alan ancak savaş bölgesinden uzakta olan
Şam ve Musul gibi vilayetlere nakledilmelerini kararlaştırmıştır.
Bununla beraber Anadolu’daki Ermenilerin tamamı göçe tabi tutulmamış, tutulanların ise daha sonra yerlerine
dönmelerine izin verilmiştir. Bizzat Ermeni patriği bu konuda “İstanbul Ermenileriyle Kütahya sancağı ve Aydın
vilayetindeki Ermeniler göç ettirilmemişti. Halen İzmit sancağı ile Bursa, Kastamonu, Ankara ve Konya’da bulunan
Ermeniler buralardan göç ettirilmiş olup da geri dönmüş bulunanlardır. Kayseri sancağı ile Sivas, Harput, Diyarbakır
ve özellikle Kilikya ve İstanbul’da göçten dönmüş, ama köylerine gidemeyen çok Ermeni vardır. Erzurum ve Bitlis
Ermenilerinin bütün bakiyesi Kilikya’dadır”18 şeklinde açıklamada bulunmuştur.
Diğer yandan Ermenilere yeni gittikleri yerlerde tapulu ev, tarıma elverişli arazi, mesleklerinin icrası için alet,
sermaye ve tohumluk verilmiştir. Ayrıca zorunlu göçe tabi tutulan Ermenilerin devlete ve şahıslara olan borçları
ertelenmiş ya da tamamen silinmiş ve suçlu ve zanlılar hakkındaki takibat da ertelenmiştir19.
Ermeni Nüfusu ile Göç Ettirilen ve Yerlerine Ulaşan Ermenilerin Miktarı:
O dönemde Osmanlı coğrafyasının tamamında yaşayan Ermeni sayısı 1.294.000, göç uygulaması yapılan
Anadolu topraklarında yaşayan Ermenilerin sayısı ise 736.000 kişidir. Bunlardan 438,758’i göçe tabi tutulmuş ve göç
ettirilenlerin 382.148’i(%82’si) salimen göç yerlerine ulaşmıştır20.
Halep’teki Amerikan konsolosu Jackson da 3 Şubat tarihli sürgün edilenler listesinde 486.000 Ermeni’nin
bulunduğunu, 8 Şubat 1916 tarihli raporunda ise göç bölgesinde 500.000 civarında sürgün Ermeni bulunduğunu
rapor etmiştir21 . Söz konusu rapor Ermenilerin büyük bölümünün göç yerlerine ulaştığını göstermektedir.
Göç sırasında zaman zaman sevkiyatın durdurulduğu da olmuş ve henüz iskân yerlerine varmamış, yani
yollarda olan Ermenilerin bulundukları vilayet dâhiline yerleştirilmeleri talimatı22 verilmiştir. Bu Ermeniler belgelerde
göç yerlerine varmamış olarak görünmektedir.
25 Kasım 1915’ten itibaren vilayetlere gönderilen emirlerle, kış mevsimi dolayısıyla sevkiyatın geçici olarak
durdurulduğu bildirilmiştir23. 21 Şubat 1916’da bu emir, Ermeni sevkiyatına son verilmesi şeklinde bütün vilayetlere
tebliğ edilmiştir24. Osmanlı Hükümeti, ilk emirden yirmi gün sonra, yani 15 Mart 1916 tarihinde vilayetlere ve
sancaklara gönderdiği ikinci bir genel emirle, Ermeni sevkiyatının durdurulduğunu ve bundan böyle hiçbir sebep ve
vesileyle sevkiyat yapılmamasını bildirmiştir25 .
Ermenilerin Düşman Kuvvetleriyle İşbirliği:
Geri dönüş kararnamesi ile Anadolu topraklarına dönen Ermeniler Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde
bağımsız bir Ermenistan kurma hayali ile bu defa da Fransız işgal kuvvetleriyle işbirliği yapmışlardır. Türk İstiklal
Harbi sırasında özellikle Fransızlar tarafından Antep, Maraş ve Adana’da önemli miktarda Ermeni iskân edilmiş26;
Mısır’a gitmiş bulunan Musa Dağı Ermenileri’nden toplanan gençler, “Kıbrıs Monarga Ermeni Lejyonu Kampı’nda”
eğitilerek Fransız üniformasıyla Anadolu’ya sevk edilmiştir27. Ermenilerin Fransız işgal kuvvetlerine sağladığı destek
Boghos Nubar Paşa tarafından da şu sözlerle ifade edilmektedir:
18
Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi rektörlüğü Yayın No:5, Ankara, s.149-150; British
Foreign Office Papers, Public Record Office, Nu:371/6556/E.2730/800/44
19
Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi: No. 54-A/226 ; Halaçoğlu, age, s.67-68
20
Halaçoğlu, age, s. 72-77; Dahiliye Nezareti Emniyet Umum Müdürlüğü 2. Şube Arşivi 68/71, 68/80-83-84, 68/101, 57/110
21
Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih
Kurumu yayınları, Ankara, 2004, s.75; US Archives NARA 867.48/271: Ek 310
22
Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler.., age, s. 81-82
23
Dahiliye Nezareti Şifre kalemi, Şifre No: 57/273, 58/124, 58/161, 59/123, 60/190
24
Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler.., age, s.81
25
Dahiliye Nezareti Şifre kalemi, Şifre No:62/21(EK-30)
26
Ömer Lütfi Taşcıoğlu, Türk-Ermeni İlişkilerinde Tarihi, Siyasi ve Hukuki Gerçekler, Nobel Akademik Yayınları, Ankara, s.215
27
Özdemir “v.d”, age, s. 141
8
“ ....1919 ve 1920’de ise Kemalistler Fransız askerlerine taarruz ettiklerinde, Ermeniler Fransa için savaştılar.
Maraş, Haçin, Pozantı ve Sis (Kozan)’de de durum bu idi. Fransızlar Antep’i Ermeniler sayesinde geri almayı
başarmışlardır. Bu yüzden Ermeniler Kilikya’da Fransa’nın müttefikidirler”28.
Savaş sırasında Fransız idaresindeki Ermenilerin Anadolu’daki Türk nüfusun yok edilmesi hedefine yöneldiği
Rus tarihçi İrandust’un “Kemalist Devrimin İtici Güçleri” adlı eserinde aşağıdaki sözlerle ifade edilmektedir:
“Fransızların oluşturduğu Taşnak’lardan müteşekkil jandarma birlikleri Türk nüfusa karşı kitlesel cinayetlere giriştiler.
….. Ermeni çeteleri sırayla köylerin bütün halkını kılıçtan geçirdi. Türk nüfusunun fiziksel olarak ortadan kaldırılması
programı tamamen bilinçli şekilde işgalcilerin yönetiminde yürütüldü”29.
Osmanlılık Rüyalarına İhanet Edildiği İddia Edilen Milletvekillerinin Durumu:
Garo Paylan tarafından resimleri gösterilen Ermeni milletvekillerinden Onnik Tertsakyan Van milletvekili ve
Van’daki Taşnak örgütü lideri olarak görev yapan ve 400’den fazla Türk’ü katleden Arşak Vramyan’dır. Vramyan
günümüzde PKK terör örgütü tarafından güvenlik güçlerine karşı kullanılan hendek ve tünel açma eylemlerinin 100
yıl önceki mucididir ve aynı yöntemleri o dönemde Türk askeri birliklerine karşı kullanmıştır30 .
Kozan milletvekili Hamparsum Boyacıyan ise, 27 Temmuz 1890’da Kumkapı baskınına katılan31, 1894’te Sason
isyanını başlatan32, İngiliz arşiv belgelerinde bile adı “agitatör(kışkırtıcı)” olarak geçen ve binlerce masum Türk’ü
başında bulunduğu çetelerle katleden33 “Murad” kod adlı Hınçak çete reisidir. Hakkında verilen idam cezası
İngiltere’nin baskılarıyla ömür boyu hapse çevrilmiş, II. Meşrutiyetten sonra affedilmiş, ancak ihanete devamla
30.000 Osmanlı Ermeni’sinin Rusya safında savaşa katılmasını sağladığı için yargılanarak 24 Ağustos 1915’te idam
edilmiştir34.
Van milletvekili Vahan Papazyan, Osmanlı topraklarında Kürdistan ve Ermenistan kurulması amacıyla 5 Ekim
1927’de Lübnan’da kurulan Hoybun cemiyetinin kurucularındandır. Taşnak örgütü temsilcisi olarak İmza koyduğu
anlaşmada günümüzde BDP/HDP ile Ermenistan Taşnak Partisi arasında 29 Ekim 2013’de Washington’da35, 12 Kasım
2013’de İstanbul’da36 ve 2 Aralık 2013’de Diyarbakır’da37 yapılan toplantılarda alınan kararlara benzer şekilde Türk
topraklarında Kürdistan ve Ermenistan kurulması için birbirlerinin yardımına koşmayı taahhüt eden hükümler
bulunmaktadır. Ayrıca anlaşmanın 2. Maddesinde her iki tarafın hangi toprakların Ermenistan’a, hangilerinin
Kürdistan’a ait olduğuna bakmaksızın ve sadece 2 ülkenin kuruluşunu temel amaç edinmiş olarak ortak
düşmana(Türkiye’ye) karşı savaşmaya devam edecekleri kayıtlıdır.
Tekirdağ milletvekili Hagop Babikyan, 1909 Adana olaylarından sonra Hükümet tarafından teşkil edilen
araştırma heyetinde görevlendirilmiş, ancak heyetin yaptığı çalışmalarda sürekli kaçak davranmıştır38. Olayların
Ermeni papaz Muşeg’in kışkırtmalarıyla başladığını gösteren raporun İngiltere’nin Mersin Konsolosu Binbaşı Dought
Wylie’ye verilmesi sürecinde, Hamparsum Boyacıyan tarafından tehdit edilen Babikyan raporun sonuç bölümünü
saklamıştır. Daha sonra tamamlanan raporda olayları başlatan tarafın Ermeniler olduğunun anlaşılması üzerine
Babikyan Yeşilköy’deki evinde ölü bulunmuştur39. Babikyan’ın, kendisini tehdit eden Hamparsum Boyacıyan’ın
ikazlarına uymadığı ve Ermenilerin suçlu olduğunu gösteren raporun hazırlanmasında görev aldığı için Boyacıyan
tarafından infaz ettirildiği düşüncesi yaygındır.
US Archives, NARA; T1192, Roll 4, 860J.01/431; Özdemir “v.d”, age, s. 137
Mehmet Perinçek, “Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Ermeni Meselesi”, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2012, s.228,
Belge No:100; İrandust, Dvijuşie Silı Kemalistskoy Revolyutsii, Gosudarstvenoe İzdatelstvo, Moskova,-Leningrad, 1928, s.
67,69 vd.,
30
HDP'li Vekil Ermeni Terörist Vramyan'ı Övdü, Yeni Akit, 25 Nisan 2016
31
Uras, age, s.476
32
Esat Uras, “Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi”, Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s.472-475
33
Mikael Varantyan, Taşnaksutyun Tarihi, s.384
34
Turgut Güler, Hamparsum Boyacıyan, 18 Mart 2014,; Cezmi Yurtsever, Silahlı Örgüt Başkanı Milletvekili Boyacıyan’ın
Eylemleri, ekspresgazete,
35
ARF Attends Washington Kurdish Conference, The Armenian Weekly, October 29, 2013
36
BDP, ARF Hold High-Level Meeting in Istanbul, The Armenian Weekly, November 12, 2013
37
AYF Participates in First BDP Youth Congress in Diyarbakır The Armenian Weekly, December 2, 2013
38
Mehmet Asaf, 1909 Adana ermeni Olayları ve Anılarım, Türk tarih kurumu yayınları, Ankara, 2002, s. 42
39
Turgay Akkuş, 1909 Adana Olaylarına İlişkin Yargılama Süreci, Ermeni Araştırmaları, Sayı 10, Yaz 2003
28
29
9
Erzurum’daki Sanasaryan Katolik misyoner okulundan mezun olan Erzurum milletvekili Karakin Pastırmacıyan
1895 Zeytun isyanına destek sağlayan, 26 Ağustos 1896’da meydana gelen Osmanlı Bankası baskınını planlayan ve
icra eden kişidir40. Baskın sırasında çok sayıda asker ve sivil ölmüş ve yaralanmıştır. Pastırmacıyan 1. Dünya savaşı
öncesinde Rusya’ya iltica ederek 1905-1907 yılları arasında Kafkasya’daki Azeri Türklerine yapılan katliamlara
önderlik etmiş, 1914’te Ermeni çetecilerin başında Osmanlı topraklarına girmiş, Kasım 1914’te Bayezit’in Ruslar
tarafından işgali sırasında rastladığı tüm Müslüman halkı işkencelerle katletmiştir. Başına geçtiği Tero-Çeho
komiteleriyle Erzurum ve köylerinde taş üstünde taş bırakmamış, daha sonra Rus ordusuyla birlikte Van’ın işgaline
katılmıştır.
Armen Garo(Ermeni kahramanı) kod adlı Pastırmacıyan; Kafkas cephesinde 180.000 Ermeni’nin ezeli düşmanı
olan Türklere karşı savaşmak üzere Rus ordusuna katıldığını41, Osmanlı Ermenilerinden müteşekkil 4. Ermeni
Taburunun Oltu’dan Sarıkamış’a intikal eden 10. Türk Kolordusunu Bardız geçidinde 24 saat durdurmak suretiyle
Türk ordusunun 60.000 kişilik Rus kuvvetlerini kuşatarak esir almasına engel olduğunu42, kendi emir komutasında
bulunan 1. Ermeni gönüllü Taburuyla Mirliva Halil bey komutasındaki Türk kuvvetleriyle 3 gün çarpıştığını ve bu
çatışmalarda Türk kuvvetlerine 3600 kişilik zayiat verdirdiğini 43 kendi kaleme aldığı kitapta anlatmaktadır. Ruslar 1
Mayıs 1917 ihtilalini müteakip Anadolu’dan çekilince bölgedeki Ermeni ordusu da çekilme kararı almış ve geri
çekilirken yolları üzerindeki hiçbir köy ve kasabada canlı bırakmamış, Türk orduları girdikleri şehirlerde günlerce
sokaktaki cesetleri toplamıştır44. 1918 yazında Ermenistan’ın Washington büyükelçisi olarak atanan Pastırmacıyan
Gümrü Barış Antlaşmasından sonra İsviçre’ye giderek burada “Nemesis” adlı Ermeni intikam örgütünün kurucu
üyeleri arasındaki yerini almış ve 1923’te ölmüştür.
Halep milletvekili Artin Boşgezenyan 3 dönem milletvekilliği yapmış ve Osmanlı devletinin isyan eden
Ermenilerin göç ettirilmesine ilişkin kararını Meclis-i Mebusan’da ağır şekilde eleştirmesiyle tanınmıştır. Kendisi ilk
yargılamada beraat eden ancak daha sonra İngiliz işgal kuvvetlerinin ve Ermeni patrikhanesinin itirazlarıyla üyeleri
değiştirilen mahkemede yeniden yargılanan ve ikinci yargılamanın hemen öncesinde temin edilen yalancı tanıkların
ifadelerine dayanarak hakkında idam cezasına hükmedilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey`in 10 Nisan 1919`da
idamıyla sonuçlanan mahkemede (Nemrut Mustafa Divanı) sorgu hâkimliği yapmıştır.
Garo Paylan’ın iade-i itibar talebinde bulunduğu milletvekillerinden birçoğunun işledikleri fiiller o dönemde
olduğu gibi günümüzde de Almanya, Avusturya-Macaristan, Hollanda, İsviçre, Norveç, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi
ülkelerin kanunlarında vatana ihanet suçu kapsamında yer almaktadır. O dönemde bu ülkelerin ceza kanunlarının
çoğunda vatana ihanet suçunun karşılığında idam cezası öngörülmekteydi45. Buna rağmen Osmanlı devleti Ermeni
hülyalarını kendi toprak paylaşımı uğrunda kullanmaya niyetlenen Avrupalı güçlerin baskısı altında çoğu kez bunları
affetmiş, ancak söz konusu milletvekilleri ve sözde aydınlar aftan sonra da ihanetlerini sürdürmüştür. Bunlardan
Hınçak terör örgütü lideri olan Hamparsum Boyacıyan mahkeme kararıyla yargılanıp asılmıştır.
Malta Sürgünlerinin Yargılamalarının Yarım Kaldığı İddiası:
Garo Paylan’ın “Malta sürgünlerinin yargılanmaları tamamlanmadan Cumhuriyet kurulduğu için yargılanmanın
yarım kaldığına ilişkin ifadesi” de gerçekleri yansıtmamaktadır.
İstanbul’un işgalinden sonra İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerini Malta’ya süren İtilaf Devletleri İstanbul ve
taşradaki büyükelçilik ve konsolosluklarında görev yapan Ermeni tercümanlar ile İngiliz, Fransız ve Amerikalı tarihçi ve
hukukçularını seferber ederek Ermeni iddialarını kanıtlayacak delil arayışı içine girmiştir. Bu kapsamda kendi
denetimlerindeki Osmanlı arşivlerine ilave olarak ABD’de, İngiltere’de, Fransa’da, Mısır’da, Irak’ta ve Kafkasya’da
yapılan araştırmalar sonunda Osmanlı Devleti’ni suçlayacak en küçük bir belge bile bulamamışlardır.
40
Uras, age, s.509-513
Garegin Pastermadjian(Armen Garo), Why Armenia Should be Free: Armenia’s Role in the Present War, Boston,
Hairenik Publishing Company, 1918, s.19
42
Pastermadjian(Armen garo), age, s.21
43
Pastermadjian(Armen garo), age, s.22
44
Aya, The Genocide of Truth, age, s.92
45
Şeref Ünal, Uluslararası Hukuk Açısından Ermeni Sorunu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2011, s.87-93
41
10
Nitekim bu husus Washington’daki İngiliz Büyükelçiliği’nden İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na 13 Temmuz 1921’de
gönderilen belgede özet olarak şu şekilde bildirilmiştir:
“….Bu durum karşısında ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nda mevcut raporlarda Türkler aleyhinde majesteleri
Hükümetinin elinde esasen bulunmakta olan bilgiyi teyit etmek amacıyla dahi kullanılabilecek nitelikte hiçbir delile
rastlanmadığından korkarım ki, bu konuda yeni bir soruşturma yapmak için Amerikan Hükümeti'ne müracaat
edilmesinden herhangi bir şey elde etme umudu yoktur. Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın yakın bir tarihte durumu
açıklığa kavuşturmak çaresini görememesinden üzüntü duyuyorum ” 46 . Büyükelçi R. C. Craigie
Bunun üzerine İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Kraliyet Başsavcılığı’ndan Malta’daki Türkler aleyhine “hukuki bir
dava açılamıyorsa siyasi bir dava açılmasını” istemiş, ancak Başsavcılığı ikna edememiştir. İngiliz Kraliyet Başsavcılığı,
21 Temmuz 1921 tarihli bir yazıyla, “eldeki kanıtlarla” Malta’daki Türklerden hiç birinin Ermeni katliamı gerekçesiyle
cezalandırılamayacağını İngiliz Hükümeti’ne kesin bir dille bildirmiş, bunun üzerine İngiliz Hükümeti, Malta’daki
tutuklu Türkleri serbest bırakmak zorunda kalmıştır47.
Ayrıca Mondros Mütarekesinden sonra kurulan Tevfik Paşa hükümeti 13 Şubat 1919’da zorunlu göçün
soruşturulması ve nedenlerinin tespiti amacıyla ikişer kişiden oluşan tarafsız bir komisyon kurulması için İsveç,
Hollanda, İspanya ve Danimarka hükümetlerine bir nota vermiş, ancak bu devletler 6 Mayıs 1919’da verdikleri
cevaplarda teklifi reddetmişlerdir48.
Birinci Dünya Savaşındaki Türk ve Ermeni Kayıpları:
Gerek Osmanlı Devleti’nin, gerekse yabancı devletlerin sefaretlerinin ve konsolosluklarının raporlarına göre o
dönemde günümüz Türkiye coğrafyasında yaşayan 736.000 Ermeni’den 438.758’i göçe tabi tutulmuş ve bunlardan
382.148’i (% 82’si)49 göç yerlerine ulaşmıştır. Aradaki fark sadece 56.610 kişi olup bunların 30.000’i50 salgın
hastalıklardan hayatını kaybetmiştir.
Buna karşılık 1914-1922 yılları arasında Ruslar ve Ermeniler tarafından Türkiye’nin doğu vilayetlerinde
1.189.13251, Kafkasya’da ise 413.00052 Türk ve Müslüman katledilmiştir. Katledilenlere ilave olarak 1.604.039 Türk
ve Müslüman topraklarından çıkarılarak mülteci durumuna düşürülmüş, mülteci Türklerden 1.000.000’u hayatını
kaybetmiştir53. Anadolu coğrafyasında katledilen 1.189.132 kişiye, Trans Kafkasya’da katledilen 413.000 kişi
eklendiğinde katledilen Türk ve Müslümanların sayısı 1.602.132’ye ulaşmaktadır 54. Üstelik katledilen Türklerin
durumu zorunlu göç sırasında hayatını kaybeden Ermenilerin durumundan çok farklıdır. Ermenilerden ölenlerin çok
büyük bir bölümü salgın hastalıklar ve yol şartları gibi sebeplerle hayatını kaybederken, Ermeniler tarafından katledilen
Türkler ırkçı bir saldırının kurbanı olarak ağır işkenceler altında yok edilmiştir55. Türk zayiat rakamlarına Rus işgali ve
Ermeni katliamından kurtulmak için göç ederken hayatını kaybeden Türkler de eklendiğinde Türk kayıpları 2,5
milyonu aşmaktadır.
Nitekim ABD eski Başkanı Reagan’ın hukuk danışmanı olan Bruce Fein : “Beyaz Saray 1981 yılında araştırma
yaptı, Ermenilerin 2 milyonun üzerinde Türk’ü katlettiği ortaya çıktı. İşgalden kaçmak ve katliamdan kurtulmak için
topraklarından göç etmek zorunda kalan Türkleri de eklediğimizde 1. Dünya Savaşındaki Türk kaybı 2.400.000 kişiye
ulaşmaktadır. Ermeniler, kendi arşivlerini açmıyor, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyor. ……. Burada asıl
önemli konu, Ermenilerin ihanetidir. Osmanlı kendisini savundu. Özellikle ABD’de yaşayan Ermeniler, soykırım yalanı
ile büyük menfaat sağlıyor. ABD yönetimi de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemiyor.
British Foreign Office Papers, Public Record Office Nu: 371/6504/E.8515: Craigie, British Chargé d’Affaires et Washington,
to Lord Curzon, No:722 of July 13, 1921
47
Uluç Gürkan, “Malta Yargılaması, Özgün İngiliz Belgeleriyle” Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014, s.89-92
48
Osmanlı Arşivi, Hariciye Nezareti, Mütareke, No: 43/17(EK-XX)
49
Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler.., age, s. 72-77; Dahiliye Nezareti Emniyet Umum Müdürlüğü 2. Şube Arşivi 68/71,
68/80-84 ve 69/5-6-7-8-9 ve 68/101
50
Halaçoğlu, age, s. 77 ; Dahiliye Nezareti, Emniyet Umum Müdürlüğü 2.Şube, Nr: 68/81
51
Justin McCarthy, “Ölüm ve Sürgün”, Çeviren: Bilge Umar, İnkılap Yayınları, Ankara, 1995, s. 273; Haluk Selvi, Geçmişten
Günümüze Ermeni Sorunu ve Avrupa, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Yayını, Sakarya, 2006,
s.102
52
McCarthy, age, s. 274
53
Taşcıoğlu, agt, s. 276-277; Tuncay Öğün, “Unutulmuş Bir Göç Trajedisi Vilayat-ı Şarkiye Mültecileri (1915-1923)”, Babil
Yayıncılık, Ankara, 2004, s. 37; ”Müslüman Muhacirler”, Tasvir-i Efkȃr, 11 Mayıs 1919, s. 2
54
McCarthy, “Ölüm ve Sürgün”, age, s. 265
55
Enver Konukçu, “Ermenilerin Yeşilyayla’daki Türk Soykırımı (11-12 Mart 1918)”, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayını No:
674, Ankara, 1990, s.18-26- 54-57-68-91-93
46
11
Ermeniler ısrarla kendi arşivlerini açmıyor. Çünkü yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirimi kaybetmek istemiyorlar.
Arşivler açıldığı anda gerçek ortaya çıkacak…56” ifadeleri ile yukarıdaki rakamların da üzerinde Türk’ün Birinci Dünya
Savaşı yıllarında Ermeniler tarafından katledildiğini açıklamıştır.
Ermenilerin kayıplarına ilişkin olarak her gün birçok haber, kitap ve film gündeme taşınarak Osmanlı
Devleti’nin haklı olarak başvurduğu göç uygulaması bir soykırım olarak sunulmakta, ancak Ermenilerin Türklere karşı
uyguladıkları soykırım nitelikli toplu katliamlar ve Ermeni zulmünden kurtulmak için topraklarını terk etmek zorunda
kalarak göç ve dönüş sırasında hayatını kaybeden Türkler hiç gündeme getirilmemekte ve suçluyu mazlum yerine
koyma konusunda oldukça başarılı olan Ermeniler uluslararası toplumu Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı
yalanına inandırmak konusunda fazla bir güçlükle karşılaşmamaktadır.
Sonuç:
Tüm bu gerçekler ortadayken TBMM’de Türk milletini temsilen milletvekilliği görevi verilen bir şahsın
geçmişte vatana ihanet suçu işleyen milletvekilleri üzerinden etnik siyaset yapması, siyasetine TBMM kürsüsünü alet
etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve Meclis İç Tüzüğüne aykırı olarak TBMM kürsüsünde Türkçe dışında dil
kullanması sadece bilgisizlikle açıklanabilecek bir durum değildir ve bu şahsın milletvekilliği yeminini de açıkça ihlal
ettiğini göstermektedir.
Garo Paylan’ın mensubu bulunduğu partinin kurulduğu günden itibaren gerek TBMM çatısı altında, gerekse
meclis dışında yürüttüğü faaliyetlerde terör örgütü PKK’yı açıkça desteklemesi ve Türkiye Cumhuriyeti toprakları
üzerinde başka devletlerin kurulması için sürdürdüğü faaliyetler Türkiye Cumhuriyeti anayasasının, TCK’nun ve
Partiler kanununun hükümlerinin açıkça ihlalidir. Bu kapsamda işlenen suçlar nedeniyle BDP(DBP) kapatılması için
açılmış olan davanın bir an önce sonuçlandırılması ve aynı partinin uzantısı görüntüsü veren HDP’nin kapatılması için
dava açılması Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası açısından hayati önem taşımaktadır.
Yukarıda belirtilen hususlar kapsamında adı geçen şahıs ve mensubu bulunduğu parti için Anayasanın ve
kanunların öngördüğü hukuki sürecin bir an önce başlatılması gerektiği Türk milletine ve bağımsız yargı organlarına
saygı ile duyurulur.
Talat Paşa Komitesi
56
Bruce Fein , “Lies, Damn Lies And Armenian Deaths”, Huffpost World, June 4, 2009
12
Download