ÇAY Alkan DEMİR, TEAE

advertisement
Sayı 5
Nüsha 1
Nisan 2004
TARIM VE ÇEVRE
Berrin TAŞKAYA, TEAE
1.Çevre ve Çevre Sorunları
Çevre yasasında çevre; “bütün vatandaşların ortak varlığı olup, hava, su, toprak, bitki ve
hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginlikleri” ifade etmektedir.
T.E.A.E - BAKIŞ
TARIMSAL EKONOMİ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
İnsan doğada varoluşundan bu yana, doğadan yararlanmıştır. Ancak bilimin
olanaklarıyla kendini yeterince güçlü gören insan, doğayı sınırsızca kullanmaya, hatta
sömürmeye başlamış ve uzun süre doğaya verdiği zararlardan habersiz yaşamıştır.
Çevreye verilen bu zararlar doğanın kendini yenileyebilme özelliği nedeniyle başlangıçta
önemsenmemiş, hatta çevrenin zamanla bu kirliliği yok edeceği düşünülmüştür. Zaman
içinde çevreye bırakılan kirliliğin nicel ve nitel olarak artması, çevrenin kendini
yenileyebilme özelliğinin çok üstüne çıkmış ve çevre hızla bozulmaya başlamıştır (1).
ISSN 1303-8346
4 ayda bir yayınlanır.
Çevre sorunları: çevreyi oluşturan canlı ve cansız unsurlar üzerinde, insanın çeşitli
faaliyetlerine bağlı olarak ortaya çıkan ve yaşamı olumsuz yönde etkileyen,
bozulmaların ve sorunların tümüdür (2). Çevre Kirliliği; başkalarının faaliyetleri sonucu
oluşan, istenmeyen veya zarara neden olan değişmeler biçiminde algılandığına göre,
dışsallık olarak adlandırılabilir.
Çevre kirliliği sanayi devriminden sonra gelişmiş ülkelerin
sanayileşmeleri ve üçüncü dünya ülkelerinin doğal
kaynaklarını hızla tüketmelerinin bir sonucu olarak ortaya
çıkmıştır. Özellikle 1950’lerden sonra gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde kısa vadede ekonomik büyüme
ve gelişme (kalkınma) hedefine ulaşılmasına yönelik olarak
hızlı sanayileşme, yoğun turizm, tarımsal üretimin
artırılması, daha fazla üretme ve tüketme eğilimleri, plansız
şehirleşme, çevreye duyarsız yöntemlerle üretimin
yapılması, çevre örgütlenmesi ve çevre duyarlılığının
yeterince gelişmemiş olması gibi nedenler kirliliğin
boyutunu arttırmaktadır.
Çevre, dünyada kullanılmasının herhangi bir fedakarlık gerektirmemesi nedeniyle bir
çeşit serbest mal olarak değerlendirilmiştir. Günümüzde ise, çevre kaynakları birçok
yerde giderek kıtlaşan ve arzı talebinden az olan bir mal veya ekonomik bir mal haline
gelmiştir (3). Dünyanın geleceğini korumak ve gelecek kaygısı, toplumların çevre
sorunlarına daha ciddi olarak eğilmelerinde temel etmen olmuştur ve çevre sorunları
değişik etkinlik ve düzenlenen konferanslarla (Stockholm Konferansı, Rio Konferansı
v.s.) toplumların gündemine yerleşmiştir.
Çevreyi oluşturan temel unsurlardan hava, su ve toprakta, doğal koşullarda ekolojik bir
denge ve biyosferde çok yönlü karşılıklı bir etkileşim bulunmaktadır. Bu nedenle bu
ortamlardan herhangibirinde meydana gelen kirlenme, diğerlerine de taşınmakta ve
zararlı olabilmektedir. Yani kirlenme sınır tanımamakta, sadece kullanıldığı alanda değil
kilometrelerce uzaktaki yaşamı da etkilemektedir.
Gelişmiş ve az gelişmiş ülkelerde çevre sorunlarının ortaya çıkış biçimleri, nedenleri ve
etkileri farklı olmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki çevre sorunlarını üretim teknolojisi ile,
tüketim belirlemektedir. Bu ülkeler bir yandan daha çok kaynak kullanırken, öte yandan
çevrenin daha çok kirlenmesine neden olmakta ve doğa kaynaklarına olan talebin
gelişme düzeyi nedeniyle artması çevre sorunlarının gündemden düşmemesine neden
olmaktadır.
TEAE-BAKIŞ
Tarım ve Çevre
Az gelişmiş ülkelerin çevre sorunları ise düşük gelir düzeyi, geri kalmış teknoloji ve az üretim nedeniyle
ortaya çıkmaktadır. Burada, gelişmiş ülkelerde üretim ve tüketim artışından doğan bir bolluk
kirlenmesinden, gelişmekte olan ülkelerde ise yoksulluk kirlenmesinden söz edilmektedir. Bu nedenle,
gelişmiş ülkelerin gereksinimlerine dayandırılarak biçimlendirilen uluslararası bir çevre politikası, az
gelişmiş ülkelerin koşullarına uymayabilir (1).
Gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasında çevre kirliliğinin oluşumu yönünden gözlenen diğer önemli
farklılık ise gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelere çevre kirliliğini ihraç etme eğiliminde olmaları ile ortaya
çıkmaktadır.
Gelişmiş ülkeler yardım adı altında az gelişmiş ülkelerde kirletici sanayiler kurmaktadırlar. Bu durum az
gelişmiş ülkelerde; istihdam, dış ticaret ve milli gelire olan olumlu katkıları nedeniyle genellikle kabul
görmektedir. Diğer yandan az gelişmiş ülkelerdeki çevre sorunlarının önemli bir nedeni de, dünya
kaynaklarının tek yanlı olarak yoğun bir biçimde gelişmiş ülkeler tarafından kullanılmasıdır (3).
2. Tarım ve Çevre Etkileşimi
Başlangıçta insanların doğayla olan ilişkilerinin olumsuz yönde olduğu söylenemez. Gerçekten insanlar
tarımsal uğraşıda bulunurken kırsal alanları düzenlemişler ve tarımsal yöntemleri doğanın dengesini
bozmadan uzun zaman uygulamışladır. Ancak bilimin ve tekniğin gelişmesiyle ortaya çıkan değişik
faaliyetler, yöntemler ve bunların sonuçları giderek doğayı bozucu bir nitelik kazanmıştır. Diğer yandan,
diğer insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan kirlilik ve bozulma, tarımsal üretimin miktarını da, kalitesini de
etkilemekte, bu karşılıklı etkilenmeler, tarım-çevre ilişkilerini, önemli bir tartışma konusu haline
getirmektedir (4).
Ekonomideki diğer sektörlere bakıldığında, tarımın çevre üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkileri
vardır. Örneğin; bir bölgede tarımın gelişmiş olması, doğal yaşamı, bölgedeki oksijen üretimini ve iklimi
olumlu yönde etkilerken diğer yandan entansif tarımın yoğun olarak yapıldığı bölgelerde çevreyi olumsuz
etkilemektedir (5).
Tarım alanındaki her türlü faaliyetin çevreyi de etkilediği veya bu faaliyetlerin çevre şartlarından
etkilendiği bilinmektedir. Bu durumda, tarım ve çevre arasındaki ilişkiler iki şekilde oluşmaktadır. Her
şeyden önce tarım, özellikle de modern üretim yöntemleri çevre kirliliğinin bir nedenidir. Tarımsal
faaliyetler yoluyla toprak, su, hava ve doğal denge gibi tüm çevresel ortam etkilenmektedir. Diğer taraftan
da çevre kirliliğinin kurbanı olmaktadır. Tarım dışı kaynaklardan yayılan zararlı maddeler su, toprak ve
havayı kirletme, bunun sonucu olarak kültürü yapılan tarım ürünlerinde zararlarla karşılaşılmaktadır.
Bunun da ötesinde tarım alanları sanayi, konut ve ulaştırma sektörlerinin ihtiyacı çerçevesinde tarımsal
üretim alanının dışına kaymaktadır (1).
2.1. Tarımsal Faaliyetten Kaynaklanan Çevre Kirliliği
Binlerce yıl doğal ortam koşularında, doğayla uyumlu bir biçimde yapılan bitkisel, hayvansal ve tarımsal
faaliyetler çevreye zarar vermemiş ve çevre sorunlarına neden olmamıştır. Ancak hızla artan nüfusun gıda
ihtiyacını karşılayabilme amacıyla, birim alandan daha fazla ürün alabilmek için, tarıma giren yapay
unsurlar, doğal ortamı bozan ve çevre sorunlarını yaratan bir sektör haline gelmiştir (2).
Modern ekonomilerde üretim artışının başlıca hedef haline gelmesi, üretim girdilerinin de yoğun, sürekli ve
hızlı biçimde teminini gerektirmekte, ancak bu sürecin yan etkileri üzerinde uzun boylu düşünülmektedir ve
bu süreç içinde doğal kaynaklar da aynı yoğunluk ve hızla tüketilmektedir. Ayrıca koruyucu politikaların
desteklenmesiyle, tarımın sürekli genişlemesi ve yoğunlaşması sonucunda da pek çok ülkede çevre
sorunları ortaya çıkmıştır (5).
2
TEAE-BAKIŞ
Tarım ve Çevre
Şekil 1. Tarımsal Kirliliğin Oluşumu
GÜBRE
TARIM ALANI
TARIMSAL İŞLETME
İŞLEME
TÜKETİM
TARIM İLACI
1. Habitatın Azalması
2. Buharlaşarak pestisitlerin havayı kirletmesi
3. Toprak Erozyonu
4. Yeraltı Sularında Kirlilik
5. Yüzey Sularına Kimyasal Madde Karışması
6. Sera etkisi
7. Kimyasallara Maruz Kalan İşgücü
1. Hava Kirliliği
2. Sera Etkisi
3. Boşaltılan Sular
1. Pestisit kalıntılarına
maruz kalan tüketici
Kaynak: (1)
Tarımsal faaliyetin çevre üzerine etkisi toprak işleme, sulama, münavebesiz ekim ve bilinçsiz girdi
kullanımı nedeniyle farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir.
Artan nüfusun beslenmesine yönelik “yeşil devrim” sıçramasında, verim artışını sınırlayan en önemli
etkenlerden su eksikliği veya su stresini giderme yöntemleri, ilkel tekniklerden gelişmişliğe doğru çok hızlı
bir atılım göstermiş ve sulama, yüksek girdili tarımsal yöntemler içerisinde çok özel bir öneme sahip
olmuştur (6).
Sulama, kurak ve yarı kurak bölgelerde yüksek tarımsal verim ve kalite açısından oldukça büyük öneme
sahiptir. Ancak yanlış sulama uygulamaları sonucunda ciddi boyutlara ulaşabilen çevresel sorunlar ortaya
çıkmaktadır. Tabansuyu yükselmesi, tuzluluk, gübre ve kimyasal ilaç kalıntılarının sulama suyuyla derine
inmesi, sulamadan dönen suların tuz konsantrasyonlarını artırarak yeraltı ve yerüstü sularına karışması, iz
elementlerin su kaynaklarında birikmesi, toprak erozyonu ve bu sulardan yararlanan canlılar (bitki, hayvan
ve insan) üzerinde hastalık ve zararların oluşması, yanlış sulama uygulamalarından kaynaklanan temel
çevre sorunlarıdır.
Ekim nöbeti planlamasının yapılmadığı geleneksel tarım yöntemlerinde, topraktaki bitki besin maddelerinin
tek yönlü tüketilmesi, toprak verimliliğinin azalmasına, kötüleşmesine, toprakta hastalık ve zararlıların
çoğalmasına ve erozyonun ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Tarımsal üretimde bilinçsiz ve aşırı miktarda kullanılan kimyasal gübre ve ilaçlar da çevre üzerinde
oldukça olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Gübrelemenin çevre üzerine olan etkileri; toprak, su, hava ve bitki kalitesi üzerine olmaktadır.
Gübrelemenin toprak üzerindeki etkisi; toprak reaksiyonu, strüktürü, toprak canlıları ve toprağın toksik
maddelerce zenginleşmesi bakımından olmaktadır. Ancak kimyasal gübrelerin toprağın baz özellikleri
üzerine olan etkisi çok uzun bir dönemde ve tek yanlı ve her yıl aynı formda gübre kullanılması durumunda
ortaya çıkmaktadır ve bu etkiler çok şiddetli ve olumsuz bir etki niteliğinde değildir.
Gübrelemenin yüzey suları ve içme suları üzerine olumsuz etkileri en çok azotlu ve kısmen de fosforlu
gübrelerin dengesiz bir şekilde kullanımından kaynaklanmaktadır. Gübreleme ile sulara karışan veya bitki
bünyesinde birikebilen nitrat, çevreyi kirletici ana unsurdur. İçme suları 20 ppm’den daha yüksek düzeyde
nitrat azotu içermemelidir. Bu sınır değeri yoğun gübrelemenin yapıldığı yerlere yakın su kaynaklarında ve
yüksek infiltrasyon kapasitesine sahip hafif yapılı topraklarda oluşan yüksek azot kayıpları ile
aşılabilmektedir. Bu nedenle pek çok Avrupa ülkesinde yeraltı suları koruma bölgelerinde azotlu gübreleme
kısıtlanmaktadır (1).
3
TEAE-BAKIŞ
Tarım ve Çevre
Gübrelemenin hava üzerine olumlu ve olumsuz etkileri olabilmektedir. Gübreleme, fotosentezle
serbestlenen oksijen sayesinde atmosferdeki oksijen miktarını artırmaktadır. Bu yolla, tahıl üretiminde 1
yılda bir hektarlık alanda üretilen oksijen miktarı 12 tona çıkmaktadır. Tarımsal alanlarda bu şekilde
oksijen üretimi ormanlara veya ekilmeyen arazilere oranla daha yüksektir. Burada bitkilerin karbondioksit
alımına bağlı olarak havanın zehiri de azaltılmaktadır. Ancak gübrelemenin atmosfer havasını iyileştirici
etkisine karşılık artan azotlu gübre kullanımı havayı olumsuz etkileyen amonyak ve azot oksit çıkışlarına
neden olabilmektedir. Artan azotlu gübre kullanımı ile, artan miktarlarda atmosfere geçen diazot monoksit
gazı ozon tabakasının parçalanmasını teşvik etmektedir (1).
Aşırı azotlu gübreleme sonucu bitki dokularında önemli oranda nitrat ve nitrit birikimi görülmektedir. Bu
azot formlarının bitkide birikimi, bu bitkilerle beslenen insan ve hayvanlarda önemli sağlık sorunlarına yol
açabilmektedir.
Gereğinden fazla gübre kullanımın sebep olduğu çevre sorunları şu şekilde özetlenebilir:
•
Yüksek düzeyde azotlu gübreleme sonucu topraktan yıkanmalarla, içme suları ve akarsularda nitrat
miktarında artış,
•
Fosforlu gübrelerin yüzey akışlarıyla taşınması sonucu, içme sularında ve diğer akarsulardaki fosfat
miktarında yükselme,
•
Yüksek düzeyde azotlu gübrelerin kullanıldığı topraklardaki bitkilerde nitrozamin gibi kanserojen
maddeler oluşmakta, özellikle yaprakları yenen marul ve ıspanak gibi bitkilerde nitrat ve nitrit birikimleri
olabilmektedir.
Besin maddelerinin üretimi ve tüketimine kadarki süreçte besin değerini bozan ve bitkilere zarar veren
böcekleri, mikroorganizmaları ve diğer zararlıları yok etmek için kullanılan kimyasal maddelere pestisid
adı verilmektedir.
İlaç kalıntılarının toprağa, suya, havaya ve gıdalara bulaşarak onları kirletmesi ve sonuçta da insan
sağlığını ve doğal dengeyi olumsuz yönde etkilemesi birer çevre sorunudur.
İnsan sağlığı üzerinde tarım ilaçları akut veya kronik etki yapmaktadır. İlacın solunması, yenmesi veya
deriye teması ile akut, ilaç kalıntılarını içeren bitkisel ve hayvansal besin maddelerinin yenmesi suretiyle
ise kronik zehirlenmeler meydana gelebilmektedir.
Tarım ilaçları çeşitli yollarla su ekosistemine bulaşır. Tarımsal mücadele sırasında su içindeki veya
kenarındaki bitkiler veya böceklerin doğrudan ilaçla teması, ilaçlanmış bitki ve toprak yüzeyinden ilaçların
yağmur suları ile yıkanması, ilaç endüstrisi atıklarının akar ve durgun sulara boşaltılması, boş ambalaj
kaplarının su kaynaklarında yıkanması ile tarım ilaçları sulara bulaşmaktadır. Su ekosistemine giren bir
pestisid su flora ve faunasını olumsuz yönde etkilemektedir.
Toprak fauna ve florası da tarım ilaçlarından etkilenmektedir. Toprakta biriken ilaçlar toprağı derece derece
yok edebilmekte ve ilaçların aktif maddeleri toprakta yetişen ürünlere ve dolayısıyla bunları yiyen canlılara
geçebilmektedir.
Tarım ilaçları hava yoluyla da çevreyi kirletmektedir. Etkili maddenin buharlaşabilir olması yoğun ilaç
kullanılan alanların çevresindeki yerleşim yerlerindeki tüm canlılar üzerinde zararlı etkilere neden
olmaktadır.
Bunlarla birlikte yoğun şekilde bilinçsiz kullanılan tarım ilaçları mikroorganizmaların ilaçlara karşı
duyarlılığını azaltmaktadır. Ayrıca bitki hastalık ve zararlılarına karşı kullanılan ilaçların toksite derecesine
göre son uygulama ile hasat arasında geçmesi gereken belirli bir süre vardır. Eğer ilaç uygulamasından
hemen sonra ürün hasat edilirse, bitki yüzeylerindeki yağlı, nemli veya mumlu tabakada ilaç kalıntıları
bulunabilmektedir. Bu besinlerin tüketilmesi insan ve çevre sağlığı bakımından tehlike oluşturmaktadır (1).
4
TEAE-BAKIŞ
Tarım ve Çevre
Tarım ilaçlarının yoğun ve bilinçsiz kullanımı çevreye bu ilaçların bulaşmasına ve doğal dengenin
bozulmasına neden olmaktadır. Bunun için de kullanılacak ilacın seçiminde, olanaklar ölçüsünde geniş
spektrumlu olmayan, seçici, toprak ve suda çabuk parçalanan çevreye en az zarar veren ilaçlar olmasına
özen gösterilmelidir. Kullanılan ilaçların büyük kısmı uygulama yerlerinden başka yerlere gitmekte ya da
taşınmaktadır. Örneğin; DDT’nin pestisid özelliğinin keşfinden bugüne kadar biyosfere yayılan DDT
miktarı 450.000 ton olarak hesaplanmıştır. Bu ilaçların düşük seviyede bulaşması durumunda bile zararları
oldukça fazladır (1).
Dünyada kullanılan yüzlerce pestisid bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı sınıflandırmada en
çok kullanılan 700 civarındaki pestisidin 33’ü insan sağlığına çok zararlı, 48’i oldukça tehlikeli, 118’i orta
derecede tehlikeli ve 239’u da daha az tehlikeli grupta yer almaktadır. Dünya pestisid tüketimi 2001 yılında
3,2 milyon tona yükselmiştir. Pestisid tüketiminin %75’i gelişmiş ülkelere aittir ve bu ülkelerden ABD,
Batı Avrupa ve Japonya ilk sırada yer almaktadır (5).
2.2. Çevre Kirliliğinin Tarıma Etkileri
Çevre kirlenmesi, bir ekonominin doğrudan doğruya üretim faaliyeti üzerinde etkili olmakta ve uzun
dönemde üretim veya verimlilik azalmalarına neden olmaktadır. Bu olgu azalan verim kanununun makro
seviyede ortaya çıkışı olarak yorumlanabilir. Örneğin, tarım arazilerinin bozulması ve yok olması, hem
üretim ve verim azalmasına, hem de insan sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açar (3).
- Toprak Kirlenmesi
Besin maddelerinin hemen hemen tamamına yakınının elde edildiği toprak, tarımsal üretimin vazgeçilmez
bir unsurudur ve yeterli önlemlerle korunamadığında yitirilebilen kaynaklardandır. 1 cm. toprak yaklaşık
250 yılda oluşmaktadır. Verimli tarım topraklarının oluşum süreci ise hızlandırılamamaktadır.
Toprak kirliliği, insan etkinlikleri sonucunda toprağın fiziksel, biyolojik, kimyasal ve jeolojik yapısının
bozulması olarak tanımlanabilir. Dünya nüfusunun hızla artması tarım ürünlerine talebi artırmakta ve
sonuçta toprak, orman ve meralar başta olmak üzere bütün doğal kaynaklar üzerindeki insan müdahaleleri
ve baskıları artmaktadır.
Toprak kirliliği, hava ve su kirliliği, evsel ve endüstriyel atıklar ile diğer kirleticilerin gerekli önlemler
alınmadan toprağa verilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Genel olarak toprak sorunları, erozyon, çoraklaşma,
drenaj yetersizliğinin neden olduğu yaşlılık, taşlılık, tarımsal girdilerin aşırı kullanımı, endüstrileşme ve
kentleşme için verimli tarım topraklarının kullanılması, endüstriyel tesisler ve evsel atıkların neden olduğu
sorunlar olarak sıralanabilir.
Sanayi tesisleri ve kent alanlarının ürettiği kimyasal maddeler, toprağın asitleşmesi, biyolojik aktivitelerin
azalması, toprak yapısı ve tav durumunun olumsuz etkilenmesine neden olur. Bu maddeler, bitkilerin
topraktaki besin maddelerinden yeterince yararlanamamasına ve bitki gelişimini yavaşlatarak verimlilikte
azalmaya neden olmaktadır. Diğer yandan toprak ve bitki üzerinde biriken ağır metaller insan bünyesine
geçerek insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir (3).
Türkiye’de toprakla ilgili çevre sorunlarının bir diğeri de hatalı veya yanlış arazi kullanımına bağlı olarak
oluşan erozyon sorunudur. Erozyonun artmasında, en önemli nedenlerden biri de çayır ve mer’aların
kapasite üstünde kullanılmasıdır. Bunun sebebi de çayır mer’aların özel mülkiyet değil, müşterek mal
olmasıdır ve Türkiye’de otlatma süresinin daha uzun olmasıdır. Türkiye’de toplam alanların %7’si az,
%20’si orta, %36’sı hızlı ve %22’nin üstünde bir kısmı da çok hızlı bir biçimde erozyondan
etkilenmektedir. Ekili alanların yaklaşık %72’si su, %7’si ise rüzgar erozyonuna uğramaktadır (7).
Erozyon yoluyla yıllık yaklaşık 500 milyon ton toprak kaybolmaktadır. Erozyona uğrayan bütün
topraklarda verimlilik belli ölçülerde azalmakta ve şiddetli erozyon halinde ise, topraklar üretkenliklerini
tamamıyla kaybetmektedirler.
5
TEAE-BAKIŞ
Tarım ve Çevre
- Su Kirliliği
Su kaynaklarından büyük ölçüde yararlanılmayı sınırlayacak olan organik,
inorganik, biyolojik ve radyoaktif herhangi bir maddenin suya karışarak
suyun nitelik ve yapısında değişikliklere neden olması su kirliliği olarak
tanımlanabilir.
Sanayi tesislerinden herhangi bir işlemden geçirilmeden serbest bırakılan
sıcak suların akarsulara karışması sonucu oluşan sıcaklık artışı ve renk
değişimleri gibi fiziksel değişiklikler; sulara ağır metaller, tuzlar, pestisitler
ve deterjanlar gibi bileşiklerin karışması ile oluşan kimyasal değişiklikler
ve suya karışan organik materyallerin (kanalizasyon, evsel atıklar, çiftlik
gübresi gibi) oluşturduğu değişiklikler suyun kirlenmesine neden olur.
Sanayi tesislerinin çıkardığı atıklar, çevredeki tarım arazilerini etkilemekte, ormanları tahrip etmekte,
mevcut ve potansiyel yer altı ve yerüstü su kaynakları kirlendiğinden, bu kaynakların içme ve sulama
amacıyla kullanım olanakları azalmaktadır. Tesislerin etki alanı içindeki tarım işletmelerinde kirliliğe,
toprakta iz element ve ağır metal birikimine, yetiştirilen ürünlerin verim ve kalitelerinde kayıplara,
yetiştirilebilecek ürün sayısının azalmasına, yetiştirilen ürünlerde bazı mikro besin maddelerinin toksik
düzeylere ulaşmasına ve tarım arazilerinin değerlerinin düşmesine neden olabilmektedir. Sanayinin neden
olduğu olumsuz dışsal ekonomiye (kirliliğe) bağlı olarak üreticilerin geliri ve bireylerin sağlığı ve mal
varlıkları olumsuz etkilenmektedir (3).
- Hava Kirliliği
Hava kirliliği atmosfere bırakılan toz, gaz, duman, koku, su buharı gibi kirleticilerin havanın doğal
bileşimini bozarak canlılara zarar verecek yapıya dönüşmesidir. Birden fazla kirletici gazın çevreye ve
özellikle tarım ürünlerine olan zararlı etkisi, bu kirleticilerin bireysel zararlarının toplamının birkaç katı
kadar daha fazla olabilir. Ülkemizde kükürt içeriği yönünden zengin maddeleri işleyen sanayi tesisleri ve
kükürt düzeyi yüksek linyit yakan termik santrallerin kontrolsüz baca gazları çevreyi olumsuz yönde
etkilemektedir.
Hava kirlenmesinin en önemli nedenleri; kentleşme, endüstrileşme, enerji üretimi, mobil kaynaklar ve diğer
kirletici kaynaklardır. Hava kirliliğine neden olan gazlar, yağışlar ve diğer yollarla toprak ve sulara
karışarak bu ortamları kirletir. Bu durum ekolojik dengeyi ve tarımsal ürün verimlerini olumsuz
etkilemektedir. Hava kirliliğinin çevresel etkileri; bitkiler, hayvanlar, iklim, insan sağlığı ve küresel
düzeydeki etkiler olarak sıralanabilir.
Sanayi tesislerinin oluşturduğu gazlar, bitkilerin asimilasyon yapmalarını yavaşlatarak önce yaprakların
daha sonra ise olgunlaşmamış meyvelerin dökülmesine, genç sürgün ve çiçeklerin yanmasına ve
kurumasına neden olmaktadır. Bu durumda ürün verimi düşmekte, kalite bozulmakta, bitkilerin büyüme ve
gelişmesi gecikmektedir. Ancak atıkların bitkilerde bireysel olarak oluşturdukları zararı görsel olarak
belirlemek oldukça zordur ve kirlilik zararının diğer faktörlere bağlı olarak oluşan zararlardan ayrılması
önemli bir sorundur.
Hava kirliliği hayvan sağlığını da etkilemektedir. Hayvanlar, sular ve bitkilerden aldıkları ağır metaller ve
diğer kirleticilerden olumsuz etkilenmekte ve bu durum çeşitli hastalıklara ve verim kayıplarına neden
olmaktadır. Kirletici kaynakların çevresindeki meralardan beslenen hayvanlar (çünkü kirleticiler yem
bitkilerince absorbe edilir), arılar, su ürünleri ve biyoloji mücadelede yer alan zararlı böcekler bu kirlilikten
zarar görmektedir. Çiftlik hayvanlarına en fazla etki eden hava kirleticiler SO2, ağır metaller ve florürdür.
Hava kirliliğinin küresel düzeydeki etkisi ise; havadaki karbondioksit miktarının artması sonucu dünyanın
ısınması olarak bilinen sera etkisi ve ozon tabakasının incelmesiyle zararlı morötesi ışınların yeryüzüne
ulaşmasıdır. Küresel düzeydeki iklim değişiklikleri, tarım ürünleri ve bitki örtüsünü önemli derecede
etkileyerek besin güvenliğini tehlikeye düşürebilmektedir (3).
6
TEAE-BAKIŞ
Tarım ve Çevre
Tarım Alanlarının Amaç Dışı Kullanımı:
Türkiye’de tarım arazilerinin altyapı, şehirleşme ve sanayileşme gibi amaçlarla kullanılması, ülkemizin en
büyük çevre sorunlarından biri olarak kendini göstermektedir.
Hızlı kentleşme sürecinde, kentsel amaçlar için toprak talebinin artması doğaldır. Başta kentleşme ve
sanayileşme olmak üzere, turizm, karayolları, demiryolları, enerji ve boru hatları, barajlar, hava alanları ve
spor tesisleri gibi yatırımlar, tuğla-kiremit ocak ve fabrikaları, açık maden ocakları v.b. faaliyetler tarım
alanlarının amaç dışı kullanımında rol oynayan en önemli faktörlerdir.
Toprak kullanım yetenek sınıflandırmasına göre I., II., III. ve VI. sınıf topraklar işlemeye uygun tarım
topraklarıdır. V., VI. ve VII. sınıf topraklar ise mer’a ve orman alanı olarak değerlendirilmeye uygun
topraklar ve VIII. sınıf topraklar ise, doğal yaşam ve su toplama havzaları amacıyla kullanılabilecek
alanlardır. Ancak Türkiye’de işlenen tarım alanlarının %22’si V., VI., VII. yetenek sınıflarındaki
topraklardan oluşmaktadır. Bu toprakların mer’a ve orman alanı olarak kullanılması gerekirken, tarımsal
amaçlı olarak değerlendirilmesi, toprak kullanımı ile ilgili sorunları daha da artırmaktadır. Ayrıca 171.992
hektar yerleşim alanı I. ve IV. yetenek sınıfındaki topraklar üzerinde kurulmuştur ve turistik tesislerin
kapladığı alanın %70’i tarıma elverişli alanlardır. Bu durumda verimli tarım topraklarının %18,7’si tarım
dışı faaliyetlerle ilgili kullanımlara ayrılmış durumdadır.
Yerleşim alanlarının çevrelerindeki tarım arazilerinin arsaya dönüşmesi ile değerlerinde meydana gelen çok
yüksek artışlar karşısında, bu arazilerin tarımda kullanılmaya devamını sağlamak güçleşmektedir.
Verimli toprakların tarım dışı faaliyetlere tahsis edilmesi sürecini durdurmak için, verimli tarım topraklarını
koruma amacında bütünlük ve kararlılık bulunmalı ve bu amaçlara ulaşmada kullanılabilecek araçlar tutarlı
bir biçimde seçilmelidir. Mevcut tarım topraklarının detaylı etüd ve haritalamasının yapılması ve etkin arazi
kullanım planlamasının da yapılması gereklidir (3).
3. Genel Değerlendirme
Doğal varlıklardaki bozulma ve kirlenme, tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilenmeye devam etmekte,
artan nüfus gıda maddelerine olan talebi de yükseltmekte, bu gelişme önce ekonomik, sonra da toplumsal
bazı sıkıntılara yol açabilmektedir (4).
Gelişmekte olan ülkelerde arazi üzerindeki yoğun nüfus baskısı, örgütlenmenin gelişememesi, alternatif
tarım alanlarının açılamaması, tarımsal üretkenliği dolayısıyla tarım kesiminin gelirlerini olumsuz
etkilemektedir. Bu nedenle, tarımda çevre kalitesine verilen önem ikinci planda kalmakta, öncelikli olarak
üretimi arttırma kalkınma planlarının temel hedefi olmaktadır. Diğer bir sorun ise, karar verici politik
mekanizmanın aldığı kararların saha da uygulanamamasıdır (5).
Kirliliğin kontrolünde; yasaklama, standartlar, para cezaları ve denetim gibi geleneksel araçlar ile vergiler,
harçlar, depozito, geri ödeme sistemi, pazarlanabilir kirlilik izinleri, sübvansiyonlar ve krediler, piyasa
oluşturma ve sorumluluk sigortaları gibi ekonomik araçlar kullanılabilir. En ucuz yol olması bakımından
kirliliğin vergilendirilmesi sosyal olarak tercih edilmektedir. Vergilendirme nedeni ile işletmeler en uygun
teknikleri kullanarak kirliliği azaltmak ve verginin etkisinden kurtulmak isteyecektir.
Besin maddeleri arzını sınırlayan en önemli faktör, verimli tarım alanlarının amaç dışı kullanılması ile
oluşan kayıplardır. Bu sorunların çözümü de tarımsal alanların optimal kullanımı için ulusal stratejilerin
hazırlanması ve uygulanması, tarım alanlarının korunması ve tarım dışı amaçlarla kullanımının koşulsuz
olarak önlenmesi, tarım tekniğinin rasyonelleştirilmesi ve tarıma yönelik ekonomik önlemlerin yeniden
düzenlenmesi ile mümkün olabilecektir (3).
7
TEAE-BAKIŞ
Tarım ve Çevre
Tarımın çevreye verdiği zararları önlemek için tarımsal tekniklerin gerektiği gibi uygulanması, tarımsal
girdilerin bilinçli ve az kullanılması, organik tarımın yaygınlaşması ve gelecek kuşakların da kendi
gereksinimlerini karşılayabilmeleri için sürdürülebilir tarım felsefesinin yaşama geçirilmesi gerekmektedir
(6).
Sulama, gübreleme, ilaçlama gibi toprağı güçlendirmek ve verimi artırmak için yapılan faaliyetler bilinçli
ve kontrollü bir biçimde yapılmalıdır. Buna dikkat edilmediği taktirde, ekolojik dengenin bozulması sonucu
toprak ve su kaynakları aşırı derecede kirlenecek, büyük çevre sorunları yaşanacak ve bir süre sonra artmış
gibi görülen tarımsal üretimde de hızlı bir düşüş başlayacaktır (2).
Dönem dönem, çeşitli olumsuzluklardan (hava ve su kirliliği v.b.) sonra gündeme gelen ve çoğunlukla
kentsel nüfusa yönelik olarak düzenlenen kampanyalara konu olan çevre ve doğal kaynaklar, gündemdeki
yerini sürekli koruyamamakta ve köklü çözümler getirilmediğinden sorunlar sürekli büyümektedir. Buna
göre çevre korumanın örgün ve yaygın eğitim programlarına alınarak tüm kesimleri kapsaması
sağlanmalıdır. Kırsal nüfus önemli ölçüde doğal kaynaklara fiziki olarak yakın ve hatta bu kaynakların
kullanıcısı durumundadır. Bu nedenle, tarım kesiminin de çevre koruma ve doğal kaynakların korunması
konusunda eğitsel hizmetlerden yararlandırılması gereklidir. Üreticiler, üretimde bulundukları faaliyet
kollarında çevreye zarar vermeyecek düzeyde üretim girdilerini kullanmak durumundadırlar. Bunu
sağlamak için üreticide çevre koruma ve optimum kaynak kullanım bilincini oluşturmak ve geliştirmek
gereklidir. Bu ise eğitsel faaliyetleri gerekli kılmaktadır (8).
KAYNAKLAR
1. Olhan, E.,“Tarımsal Çevre Politikası”, A.Ü.Z.F. Tarım Ekonomisi Bölümü Ders Notları, Yayınlanmamış, 2004, Ankara.
2. Yıldız, K., Sipahioğlu, Ş., Yılmaz, M., “Çevre Bilimi”, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Sayfa: 91, 2000, Ankara.
3. Tanrıvermiş, H.,“Doğal Kaynaklar ve Çevre Ekonomisi”, A.Ü.Z.F. Tarım Ekonomisi Bölümü Ders Notları,
Yayınlanmamış, 2003, Ankara.
4. Anonim 1997, Türkiye Çevre Vakfı, Haber Bülteni, Sayı 76, Aralık 1997, Ankara.
5. Karaer, F., Gürlük, S., “Gelişmekte Olan Ülkelerede Tarım-Çevre-Ekonomi Etkileşimi”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 4
(2) 2003.
6. Altan, T., Kanber, R., Özbek, H., Şekeroğlu, E., “Tarım ve Çevre”, Özgürlük Dünyası Dergisi, Sayı:102, Ağustos 2000,
Ankara.
7. Anonim 1994, Ülke Tarım Politikaları ve Ticareti, Ülke Raporu Türkiye, OECD Paris.
8. Özçatalbaş, O., “Çevre Korumada Tarımsal Yayım”, Bilim ve Teknik Dergisi, Nisan 1996.
TARIMSAL EKONOMİ ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ
PK.34 06100 Bakanlıklar/Ankara
Tel:0.312.418 59 65
Faks:0.312.418 62 09
Web: http://www.aeri.org.tr
e-mail: [email protected]
8
Download