Hangi Müslümanlık?

advertisement
Meltem İ. Yenilmez
Hangi Müslümanlık?
Hatırlarsınız, İngiliz müzisyen Cat Stevens 1977 yılında
Müslüman olarak Yusuf İslam adını aldı. Lakin o bile “İyi ki
Müslümanlardan önce İslâm’ı tanımışım, şayet Müslümanları
önce tanısaydım Müslüman olmazdım” demiştir. Üzülmemek
elde değil, ama Afganistan’da, İran’da, Irak’ta ve Suriye’de
birbiriyle savaşan, öldüren, zulmeden, birbirine saygısı olmayan
insanlar... Eğitim seviyesi düşük, baskı kültüründe yaşayan,
demokrasinin uğramadığı, özgürlüğün sadece kelime anlamını
bilen, kadınların ezildiği, sağlıktan yoksun, yozlaşma ve
yoksulluğa alışmış insanlar... Rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, yalan,
sahtekârlık, hile yapan kişiler... At gözlüğü ile düşüncelerini
İslam’a aitmiş gibi savunan cahilleri düşününce, haksız da
sayılmaz Yusuf İslam.
Yasalardan korkmuyorlar diyelim, inandıkları dinin en
yasaklarından olan “Haram ve Günah’tan” da mı korkmuyorlar?
Müslümanlık sadece inanmaktan, ibadet etmekten ya da dile
getirmekten ibaret değil elbet. Doğruluk, dürüstlük, adalet,
saygı ve vicdan da gerektiriyor.
Tüm bu bilgiler ve İslam’ın gerektirdiği kurallar ortadayken hala
Müslümanlar rüşvet almaz denebilir mi? Aslında cevap belli!
Yüzde 99’u Müslüman olan ülkemizde tek problem olan yüzde
1’i ülkeden kovalarsak tüm bu ahlaksızlıklardan, yalandan,
yolsuzluktan, rüşvetten, hırsızlık ve sahtekarlıktan da
kurtulacağız, haberimiz yok!
Rüşvet demişken, İslam tarihinin siyasal alanda ilk rüşvetçisi
Muaviye’imiş. 661-680 yılları arasında zamanın zengin ve nüfuz
sahibi kesimlerini kendi tarafına çekmek için rüşveti bir araç
olarak kullanmış. Emeviler ve Abbasiler döneminde ise valilik
gibi yüksek makamlar rüşvetle satın alınmaktaymış. Abbasi
döneminde yaşamış şair Al-İşfahani bir şiirinde durumu oldukça
açık bir şekilde özetlemiştir aslında: “Kadı isterse rüşveti ver, ver
ki seni suçlu çıkarmasın”. Osmanlı döneminde rüşvet yok
muydu? Tabi ki vardı. Osmanlı’nın en güçlü dönemi olan Kanuni
Sultan Süleyman’ın zamanında Damat Rüstem Paşa devlet’e
rüşveti sokan kişi olarak kalmamış aynı zamanda rüşveti de
tarifeye bağlamıştır. Devrin ünlü şairi Fuzuli bir şiirinde “selam
verdim rüşvet deyüldür deyu almadılar” diye dönemde yaşanan
rüşvetin ne derece arttığını göstermektedir. Oysa İslam dini
rüşvet ve yolsuzluğu yasaklamakta ve haksız yere kazanılan
para ya da eşyayı haram olarak kabul etmektedir.
Peki, rüşvetin anlamı nedir? Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre
“yaptırılmak istenen bir işte yasal olmayan kolaylık ve çabukluk
sağlanması kaydıyla bir kimseye ya da kimselere mal veya para
ile sağlanan çıkar”. Peki, yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke de
neden bu kadar rüşvet alınıyor? Toplum olarak dünya işlerinden
çok öte dünya işlerine önem verdiğimiz gerçeği altında okul
sayısının cami sayısından az olmasını yadırgamamalıyız.
Ramazan ayı geldiğinde toplum olarak kendimizi 30 gün
boyunca ibadete ayırıp, hayır ve yardım yaptığımız, yemekler ve
zekatlar dağıttığımız, huzurevlerini, çocuk esirgeme kurumlarını
hatırladığımız düşünülürse bu kadar inançlı ve değerlerine sadık
olan bu toplum içerisinde neden rüşvet ve yolsuzluk bu kadar
arttı? Tarihi geçmiş ürünlerin son kullanma tarihini değiştirip
reyona yeniden yerleştiren; bozuk ürünleri satmaktan
çekinmeyen; çimentodan ve demirden çalıp çürük evleri
satmaktan hiç gocunmayan; doğayı katledip kentleri oksijensiz
bırakan; adam öldürdüğü ya da tecavüz ettiği halde serbestçe
yüzü kızarmadan dolaşabilen; daha az ücretle çalıştırılan
işçilerden elde edeceği 100 TL’yi kar sayarak kul hakkı yemeyi
doğal karşılayan insanlar ne zaman bu kadar çoğaldı?
http://www.mgkmedya.com
Pazar, Haziran 1, 2014 - Sayfa 1 / 1
Download