Eğer o felâketi çekenler mazlumların imdadına

advertisement
Sorularlarisale.com
"Eğer o felâketi çekenler mazlumların imdadına
koşanlar ve istirahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi
ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi
muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o
fedakârlığın mânevî ve uhrevî neticesi o kadar
büyüktür..." cümlesini izah eder misiniz?
"Eğer o felâketi çekenler mazlumların imdadına koşanlar ve
istirahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı
semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler
ise, elbette o fedakârlığın mânevî ve uhrevî neticesi o kadar
büyüktür ki, o musibeti onlar hakkında medâr-ı şeref yapar,
sevdirir."(1)
İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihinin en kanlı ve en zalim savaşıdır. Bu savaşta
yetmiş milyona yakın insan hayatını feci bir şekilde kaybetmiş ve milyonlarcası da
dolaylı olarak bu savaştan etkilenmiştir.
Bir de bu savaşta insanlığın hayrına ve masumların kurtuluşuna çaba gösteren ve
onların imdadında ve yardımına koşan gönüllüler vardır ki, bunların da manevi
mükafatı çok büyüktür, diyor Üstad Hazretleri. İşte bu manevi mükafat onların
çektiği sıkıntıyı hiçe indirir, hatta onlar için medar-ı şeref olur diyor.
İslam dininin ulaşmadığı ya da bir şekilde İslam dinini işitmemiş ve muttali olmamış
insanların dini hükmü fetret ehlinin hükmü gibidir. Yani İslam ile tanışmadıkları için
mesul değildirler ve ehli necattırlar. Bu hüküm sadece Hazreti İsa (as) ile
Peygamber Efendimiz (asv) arasına mahsus bir hüküm değil, genel bir hükümdür.
Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:
“Âhir zamanda madem fetret derecesinde din ve din-i
Muhammedîye (asm.) bir lakaytlık perdesi gelmiş ve madem
âhirzamanda hazret-i İsanın din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle
omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve
Hazret-i İsa'ya mensup Hıristiyanların mazlumlarının çektikleri
felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir.”(2)
page 1 / 2
Üstad'ın bu fikrinin temeli şu ayete dayanıyor:
“Kim doğru giderse sırf kendi lehine gider, kim de sapıklık ederse
ancak aleyhine eder. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü
yüklenmez. Ve biz resul gönderinceye kadar azaplandırmayız.” (İsra,
17/15)
Yani İslam nurunu bir şekilde görüp tanıyamayanlar mesul değildir. Üstad Hazretleri
kendi dönemindeki olayları ve savaşları, İslam nurunun önünde bir engel bir perde
olarak görüyor ve o zamandaki mazlum ve çaresiz insanları bu kapsamda
değerlendiriyor. Bu bir içtihad meselesidir ve Üstad Hazretleri içtihadını bu
doğrultuda değerlendiriyor.
Dipnotlar:
(1) bk. Kastamonu Lâhikası, (76. Mektup)
(2) bk. a.g.e.
page 2 / 2
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download