İslam`ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta`dîl

advertisement
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Hadis ilimleri İslamî ilimler içindeki seçkin mevkiinin yanında İslam’ın diğer dinlere karşı medar-ı
iftiharı olması bakımından da hayli mühimdir. İslam öncesi semavî dinlerin esasını oluşturan
rivayetlerin günümüze gelişi güvenilir bir sistem dâhilinde olmamıştır. Daha ilk yüzyıllardan
itibaren bu dinlerin orijinal ilahî kitapları ortadan kaybolmuş, yerlerine Tevrat ve İncil yazarlarının
anlatım ve yorumlarını muhtevi yazılar Kutsal kitap kabul edilmiştir. Böylelikle Cenab-ı Allah
katından inen gerçek tevhîd dini tahrif edilerek yerine tarihî, beşerî ve kültürel dinler ikame
edilmiştir. İslam dini için böyle bir tahriften söz etmek mümkün değildir. İlk olarak Hz.
Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) şahsında örneklenen ve sahabe ve tabiinin
öncülüğünde şekillenen sıkı zapt sistemi tahrif tehlikesinin önündeki en büyük manidir. Henüz
Hz. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hayattayken inen ayetler bir yandan
ezberlenir, diğer yandan vahiy kâtipleri tarafından kayda geçirilirdi. Ayrıca Hz. Peygamber
efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) her sene Ramazan ayında o vakte kadar inen ayetleri
Hz. Cebrail’e okur, böylece hıfzındaki ayetleri tekrar tekrar Cenab-ı Allah’a tescil ettirirdi. Bu
okuma faaliyeti son sene hemen bütün Kuran-ı kerim ayetlerini içine alacak şekilde iki defa
yapılmıştır. Hz. Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatından sonra aynı hassasiyet
sahabe tarafından da gözetilmiştir. Hz. Ebubekir’in (radıyallahü anh) hilafeti döneminde Kuran-ı
kerim titiz bir çalışmayla Mushaf haline getirilmiş, Hz. Osman (radıyallahü anh) döneminde de
çoğaltılarak başlıca İslam memleketlerine dağıtılmıştır. O günden bugüne nâzil olduğu gibi
muhafaza edildiğinden, Kutsal Kitap’ta olduğu gibi Kuran-ı Kerim’in yer yer birbirleriyle çelişen
farklı ifadelerinden ya da birbirlerine alternatif muhtelif nüshalarından söz etmek tarihin hiçbir
döneminde mümkün olmamıştır.
Kuran-ı Kerim’in lafız itibarıyla tahrif edilmeden günümüze kadar ulaştırılması kadar mühim bir
diğer husus da Kuran-ı kerim’in mana ve mefhum itibarıyla da orijinal haliyle muhafaza edilmiş
olmasıdır. Gerçekten Kuran-ı kerim’in lafzı değişmediği gibi, manası, mefhumu ve ifade ettiği
dinî hükümler de değişmemiştir. Bunlar ilk gün ne ise bugün de odur. Kuran-ı kerim ayetlerinde
açıkça ifade edilen salât, savm, zekat, ribâ, nikah, talak, şirk, nifak, küfür, birr, sadaka, takva,
cihad vb. kavramlar Allah Resûlü’nün (sallallahü aleyhi ve sellem) gözetiminde ilk muhatap
nesil/sahabe tarafından nasıl doğru telakki edildiyse bugüne kadar ulaşan sahih İslamî
kaynaklarda da aynı şekliyle muhafaza edilmiştir. İşte burada şu mühim soruyu sorabiliriz.
Kuran-ı kerim’in mana ve mefhum olarak korunmuşluğunu temin eden şey nedir? İlk bakışta
böyle bir soru garip karşılanabilir. Ama Kuran-ı kerim ayetlerinin icmalî ve umûmî anlatımı ve
çoğunluk konunun ayrıntılarına girmeyen genel ifadeleri göz önünde bulundurulursa bunun
gayet yerinde bir soru olduğu anlaşılacaktır. Çünkü Kuran-ı kerim lafızlarına hiç dokunulmadığı
halde, sadece umumî ifadelerin keyfekeder tahsis edilmesi, icmalî anlatımlara yerli yersiz
detaylar eklenmesi ve mutlak Kuran-ı kerim hükümlerinin konjonktüre göre orijinal halinden
çıkartılıp saptırılması pekâlâ mümkündür. Nitekim tesettür tartışmaları bağlamında günümüzde
bunun trajikomik örneklerini sıklıkla müşahede etmekteyiz. Şu halde Kuran-ı kerim lafızlarına
1 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
dokunmadan Kuran-ı kerim’in anlamı üzerinde zamanla gerçekleşmesi muhtemel olan bu tahrifin önündeki mani nedir? Şüphesiz bu soruya verilecek cevap sünnet olacaktır. Zira ayetler
Allah Resülü (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından ilk defa müşahhas bir anlatıma kavuşmuş;
onun söz ve uygulamalarıyla mücmel ayetler mufassal, mutlak ayetler mukayyet, umumî ayetler
gerçek hususî anlamına ulaşmışlardır. Hz. Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem)
yine söz ve uygulamaları sayesinde yukarıda misallerine yer verdiğimiz İslamî kavramlar somut
bir yapıya kavuşmuş, artık herhangi bir kurum veya kişinin bunları yeniden anlamlandırarak
Kuran-ı kerim’in manasına müdahale edebilme imkanı kalmamıştır.
Kuran-ı Kerim’in korunmuşluğu bağlamında burada ikinci mühim soruyu sorabiliriz. Kuran-ı
kerim’in korunmuşluğunun teminatı olan sünnet ne kadar korunmuştur? Bugün muteber hadis
kitaplarında yazılı bulunan sünnet birikimi gerçekten Hz. Peygamber efendimize mi (sallallahü
aleyhi ve sellem) aittir? Tarihte hadis uydurma faaliyetleri olduğunu biliyoruz. Buna rağmen
önümüzdeki bir hadis metninin Hz. Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem)
aidiyetine ne kadar güvenebiliriz? Bu sorular çoğaltılıp bütün bir hadis müktesebatının
gerçekliğine dair kuşkular gündeme getirilebilir. Sonuç olarak bu sorulara verilecek muknî cevap
hadis ilimlerinin gövdesini oluşturan sened sisteminde gizlidir. Evet, muteber hadis kitaplarında
tashih edilen hadisler Hz. Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) aittir, uydurma değildir.
Çünkü bu hadisler mezkûr kaynaklara kaydedildiği döneme kadar mutemed bir râvi silsilesi/
sened eşliğinde nakledilmiştir. Bu râvilerin yalan söylemiş olmaları ihtimali, doğru söylemiş
olmaları ihtimali karşısında çok zayıftır. Böyle bir ihtimal, dini doğru anlama ve gereğince
yaşama hedefinin çok uzağında, sadece kafa karıştırma amacına matuf ucuz bir spekülasyon
malzemesi olabilir. Şimdi konumuzu ilgilendiren üçüncü mühim soruyu sorabiliriz. Kuran-ı
kerim’in manaca korunmuşluğu sünnete, sünnetin korunmuşluğu râvilerin güvenilirliğine
bağlandı. Peki, hadis senetlerinde yer alan râvilerin güvenilirliği neye göre tespit edilmiştir,
onların güvenilir kimseler olduğunu bize temin eden şey nedir? İşte bu sorunun cevabı
doğrudan konumuzla alakalıdır. Senet sistemi nasıl hadis metinlerinin teminatı ise bu sistemin
önemli bir parçası olan cerh ve ta’dil sistemi de senet sisteminin teminatıdır. Tarih boyu
muhaddis ve fakihlerden oluşan cerh ve ta’dil ulemasının kahir ekseriyetinin bu alanda ortaya
koyduğu çaba ve dirayet tashih edilen senetlere güvenmemiz için yeterli delili teşkil etmektedir.
Yazının bu kısmından itibaren ilgili âlimlerin cerh ve ta’dil alanında tesis ettikleri sistemi ana
başlıklar halinde ele alacağız. Ancak konuya girmeden önce cerh ve ta’dil kelimelerinin ne
anlama geldiğini görelim.
2 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
a-) Birer Istılâh/Kavram Olarak Cerh Ve Ta’dîl
Cerh kelimesi sözlükte yaralamak anlamında kullanılır. Ancak buradaki yaralamak fizikî
olabileceği gibi manevî de olabilir. Nitekim kelime silahla bir kimseyi yaralamak anlamında
kullanıldığı gibi, bir kişiye sövmek ve hakaret etmek suretiyle manevî anlamda yaralama için de
kullanılabilir. Bu kelimenin Arap dilinde “ceraha şâhiden” (Şahidin adaletini düşürdü) cümlesinde
olduğu gibi bir kimsenin güvenilir biri olmadığını ispatlamak için de kullanıldığı vakidir[1] . Bu
son kullanım manevi anlamda yaralamayla irtibatlandırılabilir.
Cerh kelimesi bir kavram olarak, ispat edildiğinde, râvî veya şahidin sözlerine itibar edilmeyip
gereğince hareket edilmemesini sağlayan bir vasıf anlamına gelir. Bunun gibi cerh kelimesinin,
bir raviyi, adalet veya zaptını ihlal edecek biçimde kötülemek, aleyhinde konuşmak anlamına
geldiği de belirtilmiştir.
Ta’dil kelimesi sözlükte zulmün karşıtı olarak adl kökünden gelmektedir. Bu bakımdan kelime
“addele fülanen” cümlesinde olduğu gibi bir kimsenin doğru ve salih biri olduğunu söylemek,
onu tezkiye etmek anlamına gelir. “Addele’l-mîzane” cümlesinde olduğu gibi düzeltmek
anlamında kullanıldığı da vakidir[2] .
Ta’dil kelimesi bir kavram olarak, ispat edildiğinde râvi veya şahidin sözlerine itibar edilip
gereğince hareket edilmesini sağlayan bir vasıftır. Bunun gibi, bir râvinin doğru ve zapt ehli bir
kimse olduğunu söyleyerek onu tezkiye etmek anlamına geldiği de söylenebilir.[3]
3 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Sonuç olarak cerh ve tadil; râvi ve şahitlerin, özellikle rivayet ve şahitliklerini ilgilendiren konular
itibarıyla hallerini ortaya koymak, onların bu işe liyakatleri olup olmadığını açıklamak anlamına
gelir. Konunun şahitlerle alakalı olan kısmı munhasıran fakihlerin ilgi alanına girerken, râvilerle
alakalı olan kısmı ise müştereken muhaddisleri ve fakihleri ilgilendirmektedir. Zira bir fakih,
karşılaştığı bir hadis rivayetinin dinde delil olmaya elverişli olup olmadığını tespit edebilmek için
senedinde yer alan râvilerin güvenilir olup olmadıklarını bilmek zorundadır. Nitekim ilk devir
fakihlerinin/müçtehitlerin özellikle ahkâm alanıyla ilgili hadis rivayetlerinin râvileri hakkında görüş
belirttikleri bilinen bir husustur. Biz konunun hadis rivayetleriyle alakalı boyutunu incelediğimiz
için konunun şahitleri ilgilendiren kısmı mevzunun dışında tutulacaktır. b-) Cerh Ve Tadil Hangi Ölçülere Göre Yapılır?
Cerh ve tadil işi sonuçta râvinin rivayet ettiği hadisi gerçekten naklettiği gibi işitip işitmediğini
tespit etmek için yapılır. Bunu şu iki soruyla biraz açabiliriz. Birincisi, râvi, rivayet ettiği şeyi
gerçekten sözünü ettiği kimseden/merviyyün anhtan işitmiş midir? İkincisi, gerçekten işitmiş olsa
bile işittiği şeyi doğru anlamış ve doğru nakletmiş midir? Birinci sorunun cevabı râvinin ahlakı ve
diyanetiyle ilgilidir. Burada söz konusu râvinin doğru sözlü, dürüst bir kimse olduğunu tespit
etmek gerekiyor. Ayrıca konu, dinin temelini oluşturan hadis rivayetiyle ilgili olduğundan râvinin
dinî durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Zira gayr-i Müslim bir kimsenin sırf İslam’ı tahrif
amacıyla duymadığı bir şeyi rivayet etmesi mümkündür. Râvinin ahlakı ve diyanetiyle alakalı
olan bu araştırmayı genel olarak konunun uzmanları “adalet” başlığı altında ele almışlardır.
İkinci sorunun cevabı râvinin hafızası ve muhakemesiyle ilgilidir. Duyduğu bir sözü doğru
anlamak, belki yıllar sonra onu aynen duyduğu gibi aktarmak belli bir hafıza gücüne sahip
olmayı gerekli kılar. Hafızası zayıf, anlayışı kıt, muhakemesi yetersiz olan bir kimsenin özelikle
ahkâma taalluk eden hadisleri yanlış anlaması, hadisin belki bir harfinde gizlenen inceliği fark
edememesi pekala mümkündür. Bu bakımdan hadislerin Allah resülünden sadır olduğu gibi
muhafazası râvilerin bu yönlerden de incelenmesini gerektirmektedir. Konunun ilgilisi âlimler bu
yönde yapılan râvi tahkikatını da başlıca “zapt” başlığı altında icra etmişlerdir. Şu halde cerh ve
ta’dil işinin başlıca adalet ve zapt alanlarında yapıldığını söyleyebiliriz.
4 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Cerh ve ta’dil âlimlerinin bu iki alanda yaptıkları tahkikat yine bu alanlara ilişkin belli kriterler
üzerinden yürütülmüştür. Bu kriterlerin adaletle ilgili olanları bulunduğu gibi zaptla ilgili olanları
da vardır.
Adaletle ilgili cerh ve ta’dil kriterleri başlıca şu beş şeydir: Müslüman olmak, buluğa ermiş
olmak, akıllı olmak, fâsık olmamak ve mürüvvete muhalif hallerden uzak olmak. Zaptla ilgili cerh ve tadil kritlerleri de başlıca şu beş şeydir: Sika râvilere muhalif olmamak,
hafızası zayıf olmamak, aşırı derecede yanılmamak, çok unutan biri olmamak, fazlaca vehme
düşen biri olmamak .[4]
Buna göre bir râvî yukarıda belirtilen şartlardan birine uygun vasıflarda olmadığı takdirde cerh
ve ta’dil ehli tarafından cerh edilir. Artık söz konusu râvinin rivayetlerine ihtiyatla yaklaşılır.
Yukarıda adalet ve zapt açısından râvilerde bulunması gereken şartları gördük. Şimdi bir râvinin
bu şartları haiz olup olmadığının yani adalet ve zapt vasfının nasıl tespit edildiği konusuna
geçebiliriz.
5 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
c-) Bir Râvinin Adalet Ve Zapt Sahibi Olduğu Nasıl Tespit Edilir?
Hadis rivayet eden bir kimsenin adalet sahibi olduğunu tespit için iki yol vardır. Birinci yola göre,
muteber hadis imamlarının en azından birinin o kimse hakkında tezkiye/ta’dilde bulunmuş
olması gerekir. Aksine bir beyan/cerh olmadıkça hakkında âdil/salih olduğuna dair velev bir
âlimin de olsa beyanı bulunan râvi âdil kabul edilir. İkinci yola göre bir râvi ümmet içinde
adaletle şöhret bulduysa artık bu kimsenin âdil olduğuna hükmedilir .[5] Rivayetlerine şüpheyle
yaklaşmak doğru olmadığı gibi onun hakkında âlimlerin hususi bir tezkiyesi de aranmaz. Dört
mezhep imamı ve büyük hadis imamlarının adaleti bu ikinci yolla sabittir.
Bir râvinin zaptı güçlü bir kimse olup olmadığının tespiti ise onun rivayetlerinin durumuna
bağlıdır. Çoğunluk rivayetleri sika râvilerin rivayetlerine uygun ise bu râvinin zâbıt/zaptı güçlü
olduğuna hükmedilir. Aksine sika râvilere muhalefeti çok olduğunda bu râvinin zabtında bir halel
bulunduğu anlaşılır ve rivayetlerine ihtiyatla yaklaşılır.
Bir râvinin âdil olduğuna dair beyanın müfesser/ gerekçeli olması gerekmez. Fakat cerh bundan
farklıdır. Râvi hakkında yapılan cerhin mutlaka gerekçesiyle birlikte zikredilmiş olması gerekir.
Bir râvinin adalet sahibi olmasının göstergesi olarak sayılması gereken vasıflar çoktur.
Muaddilden[6] bunların hepsini saymasını beklemek doğru olmaz. Ancak cerh için bir vasıf da
bulunsa kâfidir. Bu sebeple cârihten[7] , râvinin cerhine medar olan hususu açıklamasını
beklemek yanlış olmaz. Ayrıca cerh sebepleri yerine göre izafilik arz edebilir. Kimine göre cerh
sebebi olan husus, diğerlerine göre cerh sebebi olmayabilir. Bu bakımdan da mutlaka râvide
cerhi gerektiren hususun belirtilmesi gerekir.
6 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Bir kimsenin âdil veya mecrûh kabul edilebilmesi için hakkında cerh veya ta’dilde bulunan
kimselerde sayı şartı aranmamaktadır. Ta’diline itibar edilen kimse olduktan sonra bir kişinin
ta’diliyle bir râvî âdil sayıldığı gibi, -sahih kabul edilen görüşe göre- cerhine itibar edilen kimse
olduktan sonra bir kişinin cerhiyle de bir râvi mecrûh olabilir.
Bir râvi hakkında hem ta’dil hem de cerh beyanı bulunduğunda cerhin durumuna bakılır. Eğer
cerh müfesser ise ta’dile tercih edilir. Aksi takdirde ta’dil muteberdir.
Yukarıda da belirtildiği gibi fısk bir râvinin adaletine mani bir vasıftır. Ancak fâsık olduktan sonra
bir râvi samimiyetle tevbe ederse bu kimsenin rivayetleri kabul edilir. Ancak hadiste yalan
söylemiş olmak bundan müstesnadır. Hadiste bir defa yalan söylediği tespit edilen kimse tevbe
etmiş bile olsa onun hadislerine itibar edilmez.
d-) Kimlerin Cerh-Ta’dîline İtibar Edilir?
Hadis rivayeti dinî hükümlere temel teşkil ettiğinden güvenilir olmayan râvilerin tespiti dinî bir
sorumluluk olduğu gibi, haksız yere bir râvinin güvenilir olmadığına hükmetmek de hem bir
sorumluluk hem de onun kanalıyla gelecek rivayetler açısından bakıldığında bir mahrumiyettir.
Bu bakımdan râvilerde bir kısım şartlar arandığı gibi râviler hakkında konuşan kimselerde de bir
kısım şartlar aranır. Ancak bu şartları haiz olan bir kimsenin râvilerle ilgili sözleri itibara alınır. Bu
şartların başlıcalarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
7 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Cârih ve muaddilin cerh ve tadil sebeplerini bilmesi gerekir.
Cârih ve muaddilin âdil ve bu konuda dikkatli ve titiz davranan bir kimse olması gerekir.
Taassuptan uzak olması gerekir.
Arap dilini incelikleriyle bilmesi gerekir.
Bu şartları haiz olmayan kimsenin çok defa haksız yere ve haddi aşan beyanatlarda bulunması
mümkündür. Nitekim cerh ve tadil geleneğinde zaman zaman haksız yere ve ölçüsüz cerhlerin
yapıldığını muhakkık âlimler tespit etmiştir. Bunun gibi zaman zaman şahsi geçimsizlikler ya da
kıskançlık vesilesiyle bazı râvilerin cerh edildiğine de şahit olunmuştur. Bu sebeple muhakkık
hadis âlimleri genelde akranların birbirleri hakkındaki cerhlerine ihtiyatla yaklaşmışlardır. Cârih
ve muaddilde aranan şartlar içinden taassuptan uzak olma şartı pek anlamlıdır. Nitekim büyük
imamların bile sırf meşrep ve anlayış taassubuna bağlı olarak ta’n edildiğini yine muhakkık
hadis âlimleri tespit etmiş, bu konuda orta yolu belirlemişlerdir.
e-) Cerh Ve Ta’dîl İlminde Sıkça Kullanılan Tabirler Ve Cerh Ve Ta’dîl Mertebeleri
Cerh ve ta’dil edebiyatında zamanla râvilerin hallerini farklı yönlerden ve muhtelif dozlarda
anlatan deyimler oluşmuştur. Bu deyimlerin bir kısmı cerh için kullanılırken bir kısmı ta’dil ve
tevsîk için kullanılmıştır. Hatta râvilerin rivayet konusundaki mevsûkiyeti, haklarında kullanılan
bu deyimlerin durumuna göre farklı mertebelere tekabül etmektedir.
8 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Büyük cerh ve ta’dil imamı İbn-i Ebî Hatim, “el-Cerhu ve’t-ta’dil” adlı eserinde cerh ve tadil
mertebelerinin her biri için dört mertebe tayin etmiştir. Daha sonra gelen âlimler her ikisine de
ikişer mertebe ekleyerek her biri altı mertebe olmak üzere cerh ve tadil mertebelerini toplam on
iki mertebeye çıkarmışlardır. Bu mertebeler aşağıda anlatıldığı gibidir:
Tevsik konusunda mübalağa bildiren bir cümleyle veya ism-i tafdil kalıbı kullanılarak yapılan
ta’diller. Mesela “fülanün ileyhi’l-münteha fi’t-tesebbüt”, “fülanün esbetünnasi” gibi ta’dil ifadeleri
böyledir. Tevsik sıfatlarından bir veya iki tanesi zikredilerek te’kitli yapılan ta’diller. Mesela “sikatün
sikatün”, “sikatün sebtün” gibi deyimler bu mertebeye işaret eder.
Herhangi bir te’kit olmaksızın doğrudan râvinin mevsukiyetine delalet eden kelimelerle yapılan
ta’diller. Mesela “fülanün sikatün”, “fülanün huccetün” gibi ifadelerle yapılan ta’diller gibi.
Râvinin zaptına temas edilmeden sadece adaletine delalet eden lafızlarla yapılan ta’diller.
9 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Mesela “fülanün sadûkun”, “fülanün mahallühü’ssıdku”, “fülanün la be’se bihi” gibi ta’diller bu
kabildendir. Ancak sonuncu ta’dil tabirini Yahya bin Maîn, râvinin sika olduğunu bildirmek için
kullanmıştır.
Râvinin tevsik veya tecrihine delalet etmeyen mutlak ifadelerle yapılan ta’diller. Mesela “fülanün
şeyhun”, “fülanün ravâ anhü’n-nâsü” gibi ta’diller böyledir.
Tecrih ima eden ta’diller. Mesela “fülanün sâlihu’l- hadis”, “fülanün yüktebü hadisühü” gibi
ta’diller bu kabildendir.
Bu mertebelerden ilk üçüne giren râvilerin rivayetleri, aralarında kuvvetçe fark olmakla beraber
delil kabul edilir. Dördüncü ve beşinci mertebelere giren râvilerin rivayetleri delil kabul edilmez.
Fakat bunların hadisleri yazılır ve rivayetleri takip edilir. Eğer rivayetleri sikaların rivayetlerine
uygun çıkarsa hadisleri delil kabul edilir. Aksi takdirde kabul edilmez. Altıncı mertebeye giren
râvilerin rivayetleri delil kabul edilmez.[8] Onların rivayetleri ancak itibar[9] amacıyla yazılır.
Cerh mertebeleri:
Telyîne delalet eden cerhler. Mesela “fülanün leyyinü’l-hadis”, “fülanün fîhi makâl” gibi ifadeler
yapılan cerhler böyledir.
10 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Rivayetiyle ihticac olunamayacağı gibi anlamlara gelen sözlerle yapılan cerhler. Mesela “fülanün
la yuhteccü bi hadisihi”, “fülanün zaîfün”, “fülanün lehû menâkîru” gibi cümlelerle yapılan ta’nlar
böyledir.
Hadisinin yazılamayacağı gibi ifadelerle yapılan cerhler. Mesela “fülanün lâ yüktebü hadisühü”,
“fülanün la tehıllü’r-rivayetü anhü”, “fülanün zaîfün cidden” gibi cümlelerle yapılan cerhler
böyledir.
Yalancılık ve benzeri vasıflarla itham edildiğini bildiren tabirlerle yapılan cerhler. Mesela
“fülanün müttehemün bi’l-kezibi”, “fülanün müttehemün bi’l-vad’i”, “fülanün yesriku’l-hadise”,
“fülanün sâkıtun”, “fülanün metrûkun”, “fülanün leyse bi sikatin” gibi tabirlerle yapılan cerhler bu
kabildir.
Doğrudan yalancılık ve benzeri şeylerle vasıflayan ifadelerle yapılan cerhler. Mesela “fülanün
kezzâbün”, “fülanün deccâlün”, “fülanün vaddâun”, “fülanün yekzibü” ve “fülanün yedau” gibi
cümlelerleyapılan cerhler bu türdendir.
11 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Yalancılıkta mübalağa bildiren lafızlarla yapılan cerhler. Mesela “fülanün ekzebünnasi”, “fülanün
ileyhi’l-müntehâ fi’l-kezibi”, “fülanün ruknü’l-kezibi” gibi deyimlerle yapılan cerhler bu kısma girer.
Cerh mertebelerinden ilk iki mertebeye giren râvilerin rivayetleri delil kabul edilmez. Lakin
bunların hadisleri i'tibâr maksadıyla yazılır. Geriye kalan mertebelere giren râvilerin hadisleri ne
delil olarak alınır ne de itibar için yazılır. Bunların hadisleri hiçbir surette dikkate alınmaz .[10]
f-) Başlıca cerh ve ta’dîl kitapları
Cerh ve ta’dil konusu hadislerin tashih ve taz’îfinde önemli bir yer işgal ettiğinden ilk devirlerden
itibaren muhakkık âlimler bu alanda eserler vermiş, konuyla ilgili müktesebatı muhafaza
etmişlerdir. Nitekim senet incelemeleri genelde bu kitaplarda kaydedilen raporlara göre
yapılmıştır. Bu alanda kaleme alınan başlıca eserlerin listesi aşağıda verilmiştir:
et-Târîhu’l-kebîr Bu kitap sika ve zayıf râvileri konu almaktadır ve İmam Buharî (v. 256h.)
tarafından kaleme alınmıştır.
el-Cerhu ve’t-ta’dîl Bu kitap da hem sika hem zayıf râvileri ele almaktadır. İbn-i Ebî Hatim (v.
327h.) tarafından yazılmıştır.
12 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
es-Sikât Sadece sika râvileri konu edinir. İbni Hibbân (v. 354h.) tarafından kaleme alınmıştır. el-Kâmil fi’d-duafâ İbn-i Adiyy (v. 365h.) tarafından kaleme alınmıştır ve sadece zayıf râvileri
içerir. el-Kemâl fî esmâi’r-ricâl Abdulganî el-Makdisî (v. 600 h.) tarafından yazılmış olup hem
sika hem de zayıf râvileri içerir. Ancak içerdiği râviler kütübi sitte râvileriyle sınırlıdır.
Mîzânü’l-itidâl Kabul edilsin ya da edilmesin, geçmişte hakkında cerh bulunan râvileri konu
edinmektedir. Eser Hafız Zehebî’ye (v. 748h.) aittir..
Tehzîbü’t-tehzîb Eser İbn-i Hacer el-Askalânî’ye (v. 852h.) aittir. Yukarıda ismi geçen el-Kemâl
fî esmâi’r-ricâl üzerine Hafız el-Mizzî tarafından yapılan Tehzîbü’l-Kemâl isimli kitaba yapılan bir
tehzîb[ 11] çalışmasıdır.
Sonuç olarak cerh-ta’dîl usulü İslamî ilimlere kaynaklık teşkil eden bilumum rivayetlerin
güvenilirliğinin en büyük teminatıdır. Bu sadece hadis ilimleri için değil, nakle dayalı bütün
siyer-tarih vb. ilimler için de mevzu bahistir.
13 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
Buraya kadarki anlatılanlar da gösteriyor ki cerh-ta’dîl usûlü kendi içinde son derece tarafsız,
tutarlı ve gerçekçi kıstaslar üzerine oturmaktadır. Bu kıstaslar ve üzerine ibtinâ eden cerh-ta’dîl
müktesebâtı mevcut hadis rivayetlerinin sahih olanlarını zayıf olanlarından ayırt etmek için
muhaddislerin en sık başvurduğu bilgi kaynaklarındandır. Şurası bir gerçek ki, tarih içinde bazı
râvîler haksız ya da abartılı tenkitlere maruz kalmıştır. Ama muhakkık hadis âlimleri bu
kıstaslardan hareketle bu gibi arızaları tespit etmiş ve mezkûr râvîlerin itibarlarını iade etmiştir.
Şu halde hadis tarihindeki bir iki uç misali gözde büyüterek top yekûn cerh-ta’dîl müktesebâtını
gölgelemeye kalkışmak adalet ve insaf ölçülerine sığmaz.
Dipnotlar:
1. el-Kâmûsü’l-muhît, c. 1, s. 328.
2. el-Kâmûsü’l-muhît, c. 2, s. 1321.
3. Dr. Nurettin el-Itr, Usulü’l-cerhi ve’t-ta’dîl, s. 7.
4. Tahhân, Usûlü’t-tahrîc ve dirâsetü’l-esânîd, s. 141.
5. A.g.e., s. 141.
14 / 15
İslam'ın Korunmuşluğu Bağlamında Cerh-Ta'dîl Usûlüne Umumî Bir Bakış
Cumartesi, 12 Eylül 2009 12:52
6. Bir râvînin âdil olduğunu beyan eden kimse.
7. Bir râvînin âdil ya da zâbıt olmadığını beyan eden kimse.
8. Allame Mahmut et-Tahhân, hakkında “sadûk” denen ravilerle ilgili olarak İbn-i Hacer’in
kendine has bir değerlendirmesinin olduğunu bildirir.
9. İtibar, tek bir râvi tarafından rivayet edilen bir hadisin farklı tariklerini arayarak bu rivayette
ona müşareket eden birinin olup olmadığını tespit etmeye çalışmaktır.
10. Tahhân, Usûlü’t-tahrîc ve dirâsetü’l-esânîd, s. 144-146.Tehzîb, önceden yazılmış bir kitaba,
ihtisar, düzenleme ve gerek görüldüğünde tashih ve ziyadeler yapmak suretiyle kitabın fâidesini
itmama yönelik bir nevi telif çalışmasıdır.
11.Tehzîb, önceden yazılmış bir kitaba, ihtisar, düzenleme ve gerek görüldüğünde tashih ve
ziyadeler yapmak suretiyle kitabın fâidesini itmama yönelik bir nevi telif çalışmasıdır.
15 / 15
Download