ilaç uygulanan domuzların postmortem organ ve kemiklerinde ilaç

advertisement
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ADLİ TIP ANABİLİM DALI
İLAÇ UYGULANAN DOMUZLARIN POSTMORTEM ORGAN VE
KEMİKLERİNDE İLAÇ DAĞILIMININ BELİRLENMESİ
İsmail Ethem GÖREN
ADLİ TIP TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMANI
Prof. Dr. Mete Korkut GÜLMEN
ADANA - 2015
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ADLİ TIP ANABİLİM DALI
İLAÇ UYGULANAN DOMUZLARIN POSTMORTEM ORGAN VE
KEMİKLERİNDE İLAÇ DAĞILIMININ BELİRLENMESİ
İsmail Ethem GÖREN
ADLİ TIP TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMANI
Prof. Dr. Mete Korkut GÜLMEN
Bu tez, Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından TF2013YL14
Nolu proje ile desteklenmiştir.
ADANA-2015
KABUL VE ONAY
ii
TEŞEKKÜR VE DESTEKLEYEN KURULUŞLAR
Tez çalışmamda bilgi ve deneyimleriyle bana yol gösteren, tez danışmanlarım
Sayın Prof. Dr. Mete Korkut GÜLMEN’eve Sayın Doç. Dr. Nebile DAĞLIOĞLU’na,
Anabilim dalı hocalarım Sayın Prof. Dr. Ahmet HİLAL, Sayın Prof. Dr. Necmi
ÇEKİN ve Sayın Prof. Dr. Benhan ALPER’e,
Laboratuvar çalışmalarında desteğini esirgemeyen Sayın Pınar EFEOĞLU’na,
Deneysel uygulamalarda önemli katkıları bulunan Sayın Doç. Dr. Yusuf Kenan
DAĞLIOĞLU’na ve ÇÜTF-DETAUM çalışanlarına,
TF2013YL14
no’lu
Yüksek
Lisans
Tez
Araştırma
Fonu
ile
tezin
gerçekleştirilmesinde katkıda bulunan Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma
Fonu’na teşekkür ederim.
Saygılarımla
İsmail Ethem GÖREN
iii
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
KABUL VE ONAY
ii
TEŞEKKÜR VE DESTEKLEYEN KURULUŞLAR
iii
İÇİNDEKİLER
iv
ŞEKİLLER DİZİNİ
vi
TABLOLAR DİZİNİ
vii
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
viii
ÖZET
ix
ABSTRACT
x
1. GİRİŞ
1
2. GENEL BİLGİLER
3
2.1. Adli Bilimlerin Tarihçesi ve Gelişimi
3
2.2. Adli Toksikoloji
4
2.2.1. Postmortem Toksikoloji
6
2.2.2. Postmortem Toksikoloji Örnekleri
6
2.3. Farmakoloji
8
2.3.1. Farmakodinamik
8
2.3.2. Farmakokinetik
9
2.3.2.1. İlaçların Absorpsiyonu
9
2.3.2.2. İlaçların Dağılımı
12
2.3.2.2.1. Postmortem Redistribüsyon (Yeniden Dağılım)
14
2.3.2.3. İlaçların Biyotransformasyonu
14
2.3.2.4. İlaçların İtrahı (Atılımı)
15
2.4. Kemik Anatomisi
17
2.5. Kemikte İlaç Dağılımı
19
2.6. Kemikten İlaç İzolasyonunun Teknikleri
21
2.6.1. Pasif Solvent Ekstraksiyonu (PSE)
22
2.6.2. Microwave-Assisted Ekstraksiyon (MAE)
22
iv
2.6.3. Ultrasonik Solvent Ekstraksiyonu (USE)
3. GEREÇ VE YÖNTEM
23
25
3.1. Hayvan Modeli
25
3.2. Deneysel Çalışma Yeri
26
3.3. Değerlendirilen İlaçlar
27
3.4. Alınan Örnekler, Toplanması ve Saklama Koşulları
28
3.5. Toksikolojik Analiz
29
3.5.1. Deneylerde kullanılan malzemeler
29
3.5.1.1. Kullanılan kimyasal maddeler
29
3.5.1.2. Kullanılan araç ve gereçler
29
3.5.2. Örneklerin Hazırlaması ve Ekstraksiyon Aşaması
30
3.5.2.1. Kan Örneğinin Hazırlanması
30
3.5.2.2. Organ Örneklerinin Hazırlanması
31
3.5.2.3. Kemik Örneklerinin Ekstraksiyonu
32
3.5.3. LC-MS/MS Çalışma Şartları
34
3.5.4. Kalibrasyon Eğrisinin Hazırlanması
36
4. BULGULAR
38
5. TARTIŞMA
47
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
51
7. KAYNAKLAR
53
8. ÖZGEÇMİŞ
62
v
ŞEKİLLER DİZİNİ
Sayfa No
Şekil 2.1. Kemik dokusunun enine kesiti.
Şekil 3.1. Cesetlerin gömülme işlemi.
Şekil 3.2. Kan için ekstraksiyon algoritması.
Şekil 3.3. Organlar için ekstraksiyon algoritması
Şekil 3.4. Kemik için ekstraksiyon algoritması
Şekil 3.5. Kanda amitriptyline analizi için oluşturulan kalibrasyon eğrisi.
Şekil 3.6. Kemik dokusunda atenolol analizi için oluşturulan kalibrasyon
eğrisi.
Şekil 4.1. Sakrifiye işleminden sonra toplanan ilk periferal kandaki ilaç
konsantrasyoları (ng/ml).
Şekil 4.2. 3. grup, postmortem 72. saatte toplanan karaciğer örneğinde
saptanan pheniramine ve venlafaxine’nin kromatogramı.
Şekil 4.3. Postmortem beyin dokusunda belirtilen zaman aralıklarında
tramadol, ketamine, escitalopram ve diazepam’ın dağılım grafiği (ng/g).
Şekil 4.4. Postmortem beyin dokusunda belirtilen zaman aralıklarında
atenolol, imipramine, sertraline ve venlafaxine’nin dağılım grafiği (ng/g).
Şekil 4.5. Postmortem beyin dokusunda belirtilen zaman aralıklarında
amitriptyline, pheniramine ve diclofenac’ın dağılım grafiği (ng/g).
Şekil 4.6. Postmortem zaman aralıklarında toplanan böbrek dokusunda
morphine, amitriptyline, escitalopram ve diazepamın dağılım düzeyi (ng/g).
Şekil 4.7. Postmortem zaman aralıklarında toplanan böbrek dokusunda
sertraline, pherimanine, venlafaxine ve atenolol’ün dağılım düzeyi (ng/g).
Şekil 4.8. Postmortem zaman aralıklarında toplanan böbrek dokusunda
ketamine ve tramadol’ün dağılım düzeyi (ng/g).
Şekil 4.9. Belirtilen zamanlarda toplanan kemiklerin anatomik lokasyonlarına
göre ketamine düzeyleri (ng/g).
Şekil 4.10. Belirtilen zamanlarda toplanan kemiklerin anatomik
lokasyonlarına göre atenolol düzeyleri (ng/g).
Şekil 4.11. Belirtilen zamanlarda toplanan kemiklerin anatomik
lokasyonlarına göre venlafaxine düzeyleri (ng/g).
Şekil 4.12. Taze kemik örneklerinindeki ilaç konsantrayonlarının ekstremiteye
göre dağılımı (ng/g).
Şekil 4.13. 5. ayda toplanan kemik örneklerindeki ilaç konsantrasyonlarının
ekstremiteye göre dağılımı (ng/g).
Şekil 4.14. 10. ayda toplanan kemik örneklerindeki ilaç düzeylerinin
ekstremiteye göre dağılımı (ng/g).
Şekil 4.15. Taze, 5. ve 10. ayda toplanan kemik örneklerindeki ilaç
konsantrayonlarının ekstremiteye göre dağılımı (ng/g).
vi
18
26
31
32
33
37
37
3638
39
40
40
41
41
42
42
43
43
44
44
45
45
46
TABLOLAR DİZİNİ
Sayfa No
Tablo 3.1.İlaçlar, toksik konsantrasyonları ve dozları.
27
Tablo 3.2.LC-MS/MS analiz gradient programı.
34
Tablo 3.3.Seçilen ilaçların analizi için oluşturulan LC-MS/MS
cihazının MRM parametreleri.
35
Tablo 4.1.Postmortem karaciğerde belirtilen zaman aralıklarında
ölçülen ilaç konsantrasyonları (µg/g).
vii
39
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
CE
Collision Energy
CXP
Collision Exit Potential
DP
Declustering Potential
ELISA
Enzyme-Linked Immunosorbent Assay
EP
Entrance Potential
g
Gram
GI
Sindirim Sistemi
Kg
Kilogram
L
Litre
LC-MS/MS
Likit Kromatografi Tandem Kütle Spektrometresi
MAE
Microwave-Assisted Ekstraksiyon
µg
Mikrogram
ng
Nanogram
ml
Mililitre
N
Normal
pH
Ortamdaki hidrojen konsantrasyonunun negatif logaritması
pKa
Asidik iyonlaşma sabitesinin negatif logaritması
PSE
Pasif Solvent Ekstraksiyonu
SPE
Solid Phase Extraction (Katı Faz Ekstraksiyonu)
USE
Ultrasonik Solvent Ekstraksiyonu
viii
ÖZET
İlaç Uygulanan Domuzların Postmortem Organ ve Kemiklerinde İlaç Dağılımının
Belirlenmesi
Adli toksikolojik analizler, ölümün nedenini ve mekanizmasını belirlemede
kullanılan en önemli araçlardan bir tanesidir. Zehirlenmelere bağlı ölüm
olgularında geleneksel olarak kan ve idrar gibi vücut sıvıları incelenmektedir.
Fakat ölümden belirli bir süre geçtikten sonra otoliz/putrefikasyon nedeniyle
çürüyen ve iskeletleşmiş cesetlerde, bu örnekler analiz için uygun değildir. Böyle
durumlarda, yapısal bütünlüğünü korumuş olmak kaydıyla, visseral doku ve
kemik örnekleri, toksik madde ve ilaç zehirlenmesi olgularının toksikolojik
analizinde alternatif birer örnek olarak kullanılabilir.
Bu çalışmada, farklı sınıflardan oluşturulan ilaç gruplarının domuzlara
uygulanarak, domuzlardan çürümüş-kokuşmuş halde örneklendirilen visseral
dokularda ve gömülü halde örneklendirilen kemiklerde miktarsal tayin yapılması
ve çürüme ve gömülmenin, elde edilen organ ve kemiklerde biriken ilaç düzeyi
üzerindeki etkisinin saptanması amaçlanmıştır.
Biri kontrol olmak üzere (n=4+1) her bir domuza farklı sınıflardan
oluşturulan ilaç grupları; katılar gastrointestinal ve sıvılar intravenöz yolla olmak
üzere toksik dozda uygulandı. Domuzlar, propofol verilerek sakrifiye edildi ve
hemen taze periferal kan, organ ve kemik örnekleri alındı. Çürümenin 24., 48., 72.
ve 96. saatlerinde organ örnekleri alındıktan sonra toprak altınagömülen cesetten,
gömülmenin onuncu ayına kadar belirli aralıklarla feth-i kabir işlemi yapılarak
kemik örnekleri alındı. Örnekler, uygun yöntemlerle analize hazır hale
getirildikten sonra LC-MS/MS cihazı ile analiz edildi.
Elde edilen bulgular gösterdi ki, postmortem redistribüsyon gibi henüz tam
olarak açıklanamayan ve toprak altında cesedin maruz kaldığı bilinmeyen
mekanizmalar nedeniyle dekompoze ve gömülü cesetlerden farklı zaman
aralıklarında toplanan organ ve kemik dokularındaki ilaç düzeyleri değişkenlik
arz etmektedir ve kanın uygun olmadığı koşullarda toplanan bu örnekler kandaki
ilaç konsantrasyonlarını öngörmek için kullanışlı değildir.
Anahtar Sözcükler: Adli Toksikoloji, Postmortem, Kemik, İlaç, Feth-i kabir
ix
ABSTRACT
Determination of Drug Distribution in Postmortem Tissues and Bones of Pigs
Administered Drugs
Forensic toxicological analysis is one of most important tools in elucidating
manner and cause of death. Traditionally, body fluids such as blood and urine are
investigated in cases of intoxication and poisoning-related deaths. However, their
samples are often no longer available for toxicological analysis in skeletonized and
decomposed corpse due to autolysis/putrification after the burial time and a
certain period from death time. In such cases, bones and visceral tissues that
preserve structural integrity might be useful as alternative samples for
toxicological analysis of toxic and drug poisoning cases.
In this study, by administering drug groups selected from various drug
classes to domestic pigs, we aimed to make quantification of drugs in putrefieddecomposed visceral tissues and in buried bones and determine the effect of burial
on levels and distribution of drugs in tissues and skeletal tissues.
Drug groups at toxic dose level to each pig including negative control (n=4+1)
were administrated respectively from pills (capsules and tablets) by
gastrointestinal and from solutions by intravenous administration. Peripheral
blood, organ and bone samples was collected from pigs sacrificed by administering
propofol at overdose drug level to pigs after 4 hour in order to allow for
distribution and absorption of drugs. After organ samples were collected at
postmortem 24th, 48th, 72nd and 96th hours, bone samples from corpses buried
below soil ground at 5th and 10th months of the burial time by making
exhumation. All samples were analyzed using LC-MS/MS after making sample
preparation using appropriate methods.
These data indicate that drug levels in organ and bone samples collected
from decomposed and burial corpses at different time intervals vary because of
unknown mechanisms exposed of the corpse below ground and completely yet
unexplained such as postmortem redistribution and these samples collected under
conditions in which blood is not appropriate for forensic toxicological analysis is
not uniformly useful for predicting blood concentration of drugs.
Key words: Forensic Toxicology, Postmortem, Bone, Drug, Exhumation
x
1. GİRİŞ
Adli toksikoloji, zehirlenme olgularıyla ilgili hukuksal problemlerin çözümüne
katkıda bulunan adli bilimlerin bir dalıdır. Uygulamalarında, analitik metotlarla ileri
enstrümantal cihazlar kullanarak klinik ya da adli olgulardan postmortem veya
antemortem olarak alınan biyolojik örneklerde toksik maddelerin saptamasına ve nedenetki arasındaki ilişkilerinin belirlenmesine yönelik çalışır1,2.
Kaza, suiistimal, intihar veya suikast orijinli zehirlenme olguları, adli olarak kabul
edilip, ölüm nedeninin ve mekanizmalarının ortaya konması gerekmektedir. Birçok
etkenin sebep olabileceği zehirlenmelerin önemli bir kısmı, ilaç zehirlenmeleridir ve bu
zehirlenmeler, önemli bir mortalite oranına sahiptir3. Bu tür olgularda otopsi işlemi
yapılması gereklidir. Postmortem toksikolojik analizlerde genellikle zehirlenme ile
ilişkilendirilen ana ilaç ya da farmakolojik aktif metabolitinin varlığını ve miktarını
belirlemek için kan, idrar, vitröz humor gibi biyolojik materyaller tercih edilmektedir1,4.
Fakat postmortem intervale bağlı olarak otoliz/putrefikasyon nedeniyle bu vücut sıvıları
ana ilaç veya farmakolojik aktif metabolitinin analizi için uygun olmamaktadır. Dokular
da yine çürümenin belirli bir evresine kadar örneklendirilebilir ve elde edilen örnekler
ilacın varlığını saptamaya izin verebilir5. Çürümenin ilerleyen dönemlerinde bulunan ve
otopsisi yapılmadan gömülen cesetlerin toksikolojik incelemesinde kıl ve tırnak gibi
keratinik matrisler de örnek olarak kullanılabilmektedir6,7. Fakat gömülen cesetlerde kıl
ve tırnağın keratinik yapıda olması nedeniyle mikrobiyolojik ataklara direnç
gösterememesi, bu örneklerin toplanmasını mümkün kılmamaktadır8,9.
Gömülen cesetlerde ilacın varlığını ve miktarını tanımlayabilmek için en uygun
materyal, çok uzun zaman aralıklarına kadar yapısal bütünlük ve ilaç stabilizasyonu
sağlayabilen kemik dokularıdır10. Gömülen bir cesette kemik dokularının örneklenmesi
için feth-i kabir otopsisi yapılmalıdır. Feth-i kabir, postmortem inceleme için cesedin
mezardan çıkarılması işlemidir11,12. Gerekli işlemlerden geçirilmeden defnedilmiş
cesetler; yanlış kimliklendirme, ölüm sebebi hakkında yeni bilgilerin elde edilmesi,
ölüm sebebi hakkında bazı iddiaların ortaya atılması ve ailenin isteği gibi sebeplerle
mezardan çıkarılabilir13,14. Ülkemizde, Ceza Muhakemesi Kanunu’na15 göre; mahkeme
veya savcılık kararları sonucunda başlatılan adli tahkikat ile feth-i kabir otopsisi yapılan
1
olgular mevcuttur16-19. Bu olgulardan intoksikasyon şüphesi bulunanların ölüm
nedeninin belirlenmesinde ciddi zorluklar ve çıkmazlar yaşanmaktadır. Literatürde
farklı ilaçların farklı kemik tiplerinde dağılım düzeyleri araştırılmışsa da henüz bu konu
tam olarak anlaşılamamıştır. İskelet dokularında farmakolojik ya da yasal olmayan
ilaçların konsantrasyonunu yorumlamak sınırlı referans seviyesi nedeniyle tartışmaya
açıktır. Bu alanda yapılacak kapsamlı araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu çalışmada, insanların farmakolojik analoğu olarak tanımlanan domuzlara5
uygulanmak üzere sekiz sınıfa ait on dört adet ilaç, gruplandırılarak seçilmiştir. Bu
seçim, bize çoklu ilaç intoksikasyonu sunmaktadır. Çalışmanın temel amacı, adli
toksikolojik analizlerde kullanılan geleneksel örneklerin analiz için uygun olmadığı
çürümenin ve gömülmenin belirli evrelerinde örneklendirilen organ ve kemik
dokularında ilaç düzeyinin belirlenebilirliğinin ortaya konmasının yanı sıra, elde edilen
verilere göre çürümenin ve gömülmenin, doku ve kemik örneklerindeki ilaç düzeyine
etkisinin saptanmasıdır.
2
2. GENEL BİLGİ
2.1. Adli Bilimlerin Tarihçesi ve Gelişimi
Adli bilimler, hukuki sorunların çözümü için çeşitli bilimsel disiplinlere ait bilgi
ve metodoloji uygulamalarını temsil eder20,21. Tarihsel gelişimi incelenecek olursa,
başlangıçta “adli tıp” ya da “adli bilimler” gibi kavramların varlığı hiç kuşkusuz söz
konusu değildi. Adli tıbba ait ilk gelişmeler Eski Mısır, Babil, Roma, Çin, İran,
Yunanistan ve Mezopotamya uygarlıklarında başladığı ve gelişerek bugüne kadar
geldiği kabul edilmektedir. Orta çağdan itibaren özellikle Avrupa’da adli tıbbı
ilgilendiren önemli hukuksal düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. 19. yüzyılın
sonlarından itibaren bilim, teknoloji ve hukuk alanındaki gelişmelerle birlikte modern
adli bilimlerin temelleri atılarak ayrı bir bilim haline gelmiş ve Avrupa ve Amerika’da
adli bilimler ile ilgili birçok kuruluş ve organizasyonun ortaya çıkmasına yol açılmıştır.
Bilim ve teknolojinin gelişimiyle beraber, hukuk problemlerinin farklı ve ayrıntılı bir
biçimde çözülmesi ve bu problemlerin çözümünde günümüzdeki mevcut uzmanlıkların
yeterli olmaması, adli bilimlerin alt dallara ayrılma gerekliliğini doğurmuştur. Bugün
adli bilimler şemsiyesi altında, adli toksikoloji, patoloji, hemogenetik, klinik adli tıp,
psikiyatri, psikoloji, mühendislik, odontoloji, entomoloji, antropoloji, arkeoloji,
palinoloji gibi pek çok uzmanlık alanı mevcut olup, adli bilimler temelinde hukuka
yardımcı olmaktadırlar20-22.
Adli bilim uzmanlarının rutin uygulamalarında en çok karşılaşılan sorun, adli
ölümlerin nedeninin ve mekanizmasının aydınlatılmasıdır. Bu noktada, yapılan
otopsiler, en sık başvurulan uygulamalardır. Fakat otopsi uygulanarak ölümün
nedeninin ve mekanizmasının aydınlatılması her zaman olanaklı değildir. Bilhassa
patolojik bulgulara rastlanmayan ani-beklenmedik şüpheli ölüm olguları, çözümsüz
kalarak ciddi sorun oluşturmaktadır. Bu konudaki doğru karar adli tıp hekimi ve adli
toksikoloğun ortak çabası ile ortaya çıkabilir. Bir ölüm sebebi olarak zehirlenme,
cesetten alınacak materyalde toksik madde gösterilmeksizin ortaya konamaz. İlaç ve
zehirlerin birçoğu, vücutta karakteristik değişimlere yol açmadığından, toksik
incelemeden kaçınıldığında ya ölüm sağlam bir kanıt olmaksızın zehirlenmeye bağlanır,
ya da zehirlenme kaynaklı bir ölüm başka bir sebebe bağlanır. Ölümün doğrudan
3
zehirlenmeye bağlı olmadığı birçok durumda bile adli toksikoloji adalete çok kıymetli
bulgular sunabilir: Trafik kazası kurbanlarında alkolün varlığı, zorlamalı bazı ölümlerde
psikoaktif ilaçların mevcudiyeti, saldırgan ve tutarsız davranan kişilerde alkol, narkotik
ilaçlar, halusinojenlerin gösterilmesi kıymetlidir. Bunun aksine, bazı olgularda
toksikoloji sonuçlarının negatif çıkması da ölen kişi hakkındaki bazı iddiaların
çürütülmesine yarayabilir. Benzer biçimde, ilaçlarını düzenli alması gereken bazı
hastalarda, örneğin epilepsi hastalarında, kanda olması gereken ilaç konsantrasyonunun
bulunmayışı, kişinin bir nöbet geçirerek öldüğü varsayımını güçlendirebilir23.
2.2. Adli Toksikoloji
Toksikoloji, sözlük anlamı ile “toksik madde-zehir bilimi” demektir. Toksik
maddelerin
kaynaklarını,
fiziksel,
kimyasal
ve
biyolojik
özelliklerini,
biyotransformasyon ve akümülasyonularını, etki mekanizmalarını, letal ve toksik
dozlarını, nicel, nitel ve risk analizlerini, standardizasyonunu, izolasyonunu ve
zehirlenmelerin tedavilerini uğraş alanı içerisine alan bilim dalıdır24.
Adli toksikoloji, zehirlenme olgularında maruz kalınan kimyasal maddenin nedenetki arasındaki ilişkilerini saptayan ve bu olgularda hukuka yardımcı olan adli bilimlerin
bir dalıdır. Bu konuda sorumlu ve uzman kişi adli toksikologdur. Adli toksikolog’un en
önemli görevi, otopsiden alınan biyolojik materyalde ilaç veya toksik maddelerin
kalitatif ve kantitatif analizini yapmak ve analitik bulgular sonucunda teşhis edilen
kimyasal maddenin neden-etki arasındaki ilişkileri saptayarak ölüm nedeni olup
olmayacağı yorumunu yapmaktır1,23,24.
Toksik madde biliminin çalışmaları 18. yüzyılın başında başlamasına rağmen,
zehir ve zehirlenme kavramlarından tarih boyunca söz edilmiştir. Örneğin, Antik Mısır
ve Grek yazıtlarında besin ve bitkinin neden olduğu zehirlenmeler rapor edilmiştir.
Grekler, devlet destekli idamda baldıran zehrini kullanmışlardır. Sokrates’in idamı,
bunun en ünlü örneğidir. Orta çağ boyunca Avrupa’da opiyum, arsenik ve
hidrojensiyanit zehirlenmeleri rapor edilmiştir. Bu devirde yaşayan Paracelsus (1493 1541), her maddenin birer zehir olduğunu, ilaçla zehiri ayıranın doz farkı olduğunu
belirtmiştir.
4
1814’de Fransa’da Sorbon Üniversitesi adli tıp başkanı, M.J.B. Orfilla, zehirleri
sistematize ve kategorize etmiştir. Traité des Poisons ou Toxicologie Generale adlı
kitabında zehirleri ve toksik etkilerini sekiz sınıfa ayırmıştır. Ayrıca, postmortem
örneklerden arseniği izole etmiş, absorbe edilen ya da kana giriş yapmış olan zehrin
toksik etkilerini ortaya koymuştur. Orfilla ile adli toksikolojinin temelleri atılmış ve
ölümle sonuçlanan intoksikasyon olaylarında kimyasal analizin yasal bir delil olarak
sunma gerekliliği belirtilmiştir.
1851’de Jean Servais Stas, biyolojik örneklerden alkadoidlerin ekstraksiyonu için
etkili bir metot geliştirmiştir. Bu metot, özellikle postmortem örneklerde nikotinin
saptanmasında kullanılmıştır. Daha sonra F.J. Otta tarafından yapılan birkaç
modifikasyondan sonra bu metod, Stas-Otta metodu olarak anılmış ve bugüne kadar
gelmiştir.
Amerika’da adli toksikoloji ile ilgili ilk çalışmalar Cornell Üniversitesi Tıp
Fakültesi Kimya Profesörü Rudelph A. Witthaus tarafından yapılmış ve ABD’de
meşhur morfinle zehirlenme olgularında analizler yaparak bu yeni bilime dikkat
çekmiştir. 1918 yılında New York’ ta kurulan medical examiner ofisi içerisinde yer alan
toksikoloji laboratuvarı Amerika’nın ilk adli toksikoloğu olan Alexander Gettler
tarafından 41 yıl yönetilmiş ve ülkedeki ilk adli toksikolog jenerasyonunun eğitimini
üstlenmiştir.
1949 yılında Amerikan Adli Bilimler Akademisi, adli bilimlerin her dalına destek
vermek ve geliştirmek amacıyla kurulmuştur. Daha sonra adli toksikologların
oluşturduğu birçok ulusal ve uluslararası organizasyonlar, örneğin 1960’da, The
International Association of Forensic Toxicologists (Uluslararası Adli Toksikologlar
Birliği) kurulmuştur. Bugün bu birliğin bin dörtyüzün üzerinde üyesi bulunmaktadır.
Türkiye’de adli toksikoloji yönündeki incelemeler ve bilimsel araştırmalar, Adli
Tıp Kurumu Kimya İhtisas Daire Başkanlıkları ve üniversite bünyelerinde yer alan adli
toksikologlar tarafından yapılmaktadır.
Adli toksikoloji araştırmaları üç alana ayrılmaktadır.
1. Postmortem toksikoloji: İntoksikasyon ölümlerinde herhangi bir kimyasal
maddenin ölüme sebebiyet verip vermediğinin veya katkıda bulunup bulunmadığının
ortaya konmasıdır.
5
2. İnsan performans testleri: Sürücülerin alkol ve psikoaktif ilaçların, sporcuların
da doping ilaçlarının etkisinde olup olmadığının saptanması amaçlanır. Davranışsal
toksikoloji olarak da isimlendirilebilir.
3. Adli ilaç testleri: Yasal olmayan uyutucu, uyuşturucu ve uyarıcı ilaçların
analizlerini kapsamaktadır1,25-28.
2.2.1. Postmortem Toksikoloji
Adli toksikolojik olguların birçoğu, zehirlenme ölümlerinin araştırılmasıdır.
Postmortem toksikoloji, alkol, ilaç veya diğer toksik maddelerin ölüme sebep olup
olmadığının ya da ölüme katkıda bulunup bulunmadığının saptanmasında kullanılır 26.
Ani beklenmedik, ölüm olgularında, araştırmacılar sık sık otopsi materyalinde
şüphelenilen bileşiğin var olup olmadığının kanıtlarına ihtiyaç duyarlar. Öncelikle adli
toksikolog, örnekte şüphelenilen bileşiğin var olup olmadığını saptamak için ön izleme
testi uygular. Bu test sonucunda pozitif sonuçlu numunelere doğrulama testi
uygulandıktan sonra kantitasyon işlemi ile örnekteki madde miktarı saptanır. Bu işlem,
söz konusu olgunun maruz kaldığı ilaç veya toksik maddenin dozunu (terapötik, toksik,
letal vs.) belirlemede büyük önem taşır27,29.
2.2.2. Postmortem Toksikoloji Örnekleri
Postmortem toksikolojik analiz için otopside toplanan konvansiyonel örnekler,
kan, idrar, vitröz humor, gastrik içerik, safra gibi sıvı örneklerin yanısıra karaciğer,
böbrek ve dalak gibi organlardır. Analiz için incelenen ilk örneklerden bir tanesi kandır.
Kan örneklemesi, genellikle bir şırınga ve büyük ölçekli bir iğne yardımıyla yapılır.
Kan örneği otopsiye başlamadan önce femoral veya jugular venlerden ve kalpten alınır.
Kalp kanı alınırken sağ ve sol taraftan alınmalıdır 1,2.
Hızlıca metabolize olan bir takım toksik maddeler, idrarda kanda olduğundan
daha yüksek miktar saptanabilir. Bu yüzden postmortem idrar örneği alınırken dikkat
edilecek en önemli husus alınabilen tüm idrarın alınmasıdır. İlaç, alımından günler
sonra idrarda bulunabilir. Renk testleri ve immunoassay analizlerinde örnek hazırlama
işlemi yapmaksızın hızlıca çalışılabilir.
6
Kana ek olarak tüm postmortem olgularda vitröz sıvısı toplanmalıdır. Anatomik
olarak izole bir yerde bulunur ve iyi bir stabiliteye sahiptir. Diğer örneklere göre
kokuşmadan en az etkilenir. Özellikle etanol analizinde postmortem kan etanol
konsantrasyonunu yorumlamada oldukça kullanışlıdır.
Safra, kompleks ve analiz için değerli bir sıvıdır. İdrar olmadığında analiz için
kullanışlıdır. Safra kesesinden elde edilir. Çünkü narkotikler ve benzodiazepinler gibi
belli ilaçlar safrada daha yoğun halde bulunabilir. Bu yüzden tüm uygun olgularda safra
toplanmalıdır.
Gastrik içerik, gastrointestinal yolla alınan ilaç veya toksik maddelerin analizinde
kullanılabilir. Homojen olmadığı için tüm içerik alınıp analiz edilmelidir.
Karaciğer,ilaç metabolizasyonunu sağlayan enzimlerin çoğunun bulunduğu ve ana
metabolizasyon bölgesi olduğu için ilaçlar ve metabolitlerinin konsantrasyonu,
karaciğerde kandan daha yüksek miktarda bulunmaktadır. Doz yorumlaması ve kaybı
yaşanan olgularda analizin doğru yorumlanması için kullanılacak ilk örnek karaciğerdir.
Örneklendirilirken sağ lobun iç kısımlarından örnekleme yapılmalıdır. İnce barsaktan
ilaç difüzyonu olabileceğinden sağ lobtan derin doku alınması önerilir2.
Beyin, merkezi sinir dokularında biriken halojenik hidrokarbonlar, antidepresanlar
ve narkotikler gibi lipofilik maddelerin ilk hareket yeri olduğu için ilaç ölçümlerinde
kullanışlı bir materyaldir. Akciğer,uçucu madde analizlerinde kullanışlıdır. Kalp ve
dalak,postmortem
redistribüsyon
araştırmalarında
diğer
organlarla
birlikte
örneklendirilmektedirler.İleri derecede çürümüş ve iskeletleşmiş cesetlerde yukarıda
bahsedilen dokular, putrefikasyon ve otoliz sebebiyle çürümenin belirli bir evresinden
sonra örneklendirilmeleri, analiz için uygun değildir29-32.
Kıl ve tırnak, adli toksikolojik analizlerde uzun süredir kullanılan keratinik yapıda
alternatif birer materyaldir. Keratinik matrislerde biriken belirli ilaçlar belirli bir süreye
kadar ilaç stabilizasyonu sağlayabilirler. Maruziyetten uzun süre sonra ilaç veya toksik
maddeyi akümüle ederek retrospektif deteksiyon penceresi sunar. Tekrarlı ve kronik ilaç
kullanımı veya tek seferlik toksik madde maruziyetini aydınlatmada kullanışlıdır.
Antidepresanlar, opiyatlar, kannabinoidler ve halisünojenler gibi ilaçların kıl ve tırnakta
saptandığı çalışmalar mevcuttur1,29-34. Keratinik matrisler, spesifik mikrobiyolojik
ataklara oldukça dirençsiz olduğu için belirli bir süre sonra gömülen cesetlerden
örneklendirilmeleri mümkün değildir 8,9.
7
Dokularda biriken ilaç ya da toksik maddenin tanımlanabilmesi için ceset
üzerindeki leş yiyen böcekler ve larvalar da örneklendirilebilir. Bununla ilgili özellikle
morfin, eroin, kokain, opiatlar, barbituratlar, clomipramine, amitriptyline, diazepam,
methadon, metamphetamine, malathion gibi ilaçların saptanmasına yönelik çalışmalar
yapılmıştır. Larvalar ilacı hızlıca elimine ettiği için örneklendirmeden hemen sonra
analizi yapılmalıdır35.
Gömülü
halde
iskeletleşmiş
cesetlerin
ölüm
nedenini
ve
yöntemini
tanımlayabilmek amacıyla yapılan adli toksikolojik analizler için elde edilebilen en
uygun materyal, çok uzun periyotlara kadar ilaç stabilizasyonu ve yapısal bütünlük
sağlayan kemik dokularıdır10.
2.3. Farmakoloji
Farmakoloji, sözlük anlamı ile ilaç bilimi demektir. İlaç ile biyolojik sistemlerin
etkileşmesinin incelenmesi, farmakolojinin uğraş alanını oluşturur. Farmakolojinin ana
konusunu oluşturan ilaç, geniş anlamlı bir terimdir. İlaç, bir anlamıyla, tıpta kullanılan
ve biyolojik etkinliği olan (biyoaktif) saf bir kimyasal maddeyi ya da ona eşdeğer olan
bitkisel veya hayvansal kaynaklı, standart miktarda aktif madde içeren bir karışımı ifade
eder. İlaçlar oral yolla veya intravenöz, intramuskular, subkütan, lokal, inhalasyon ve
sublingual gibi non-gastrointestinal yolla parenteral olarak uygulanabilir. Vücut ile
ilacın müşterek etkileşimi, farmakolojide iki sınıfta incelenir: farmakodinamik ve
farmakokinetik. Adli toksikologlar, ilacın toksisitesini değerlendirmek ve olgu üzerinde
güvenilir sonuç vermek için yaşayan insanlar ve onların biyotransformasyonları ile ilaç
etkileşimleri hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar33,36-38.
2.3.1. Farmakodinamik
Farmakodinamik, ilacın vücuttaki aksiyon mekanizması, medikal kullanımı ve
yan etkileriyle ilgilenir. Bazı ilaçlar, belirli taşıma prosesi ve enzimler için inhibitor
görevi görürken birçok ilaç, hormonlar ve nörotransmitterler gibi endojen kimyasallara
normal olarak yanıt veren reseptörlerin inaktivasyonu ya da aktivasyonuyla etkilerini
ortaya çıkarırlar36.
8
2.3.2. Farmakokinetik
Farmakokinetik, ilacın vücuttaki absorpsiyonu, dağılımı, metabolizması ve atılımı
ile ilgilenir. İlaçların belirli bir organı veya dokuyu etkileyebilmeleri için o etki yerine
belirli bir konsantrasyon eşiğini aşacak miktarda ulaşmaları gerekir. Etki yerine
ulaşımın ilk kademesini ilacın, vücutta uyguladığı yerden absorpsiyonu yani emilmesi,
ikinci kademesini ise ilacın dolaşan kandan dokulara dağılımı oluşturur33,36.
2.3.2.1. İlaçların Absorpsiyonu
İlacın uygulandıkları yerlerden kan dolaşımına geçmesine absorpsiyon veya
emilim denir. İlaçlar, canlı organizmaya başlıca deri, akciğer, gastrointestinal sistem ve
enjeksiyonyolları ile girerler. İlaçların absorpsiyon hızları giriş yollarına göre farklılık
göstermektedir. Aynı maddenin çeşitli yollardan absorpsiyonu sonucu oluşan toksik etki
intravenöz, inhalasyon, intraperitonal, subkutan, intramuskular, intradermal, oral ve cilt
yolu sırasında olmak üzere azalır. Bu yollardan giren ilaçların etkilerini göstermesi için
birçok biyolojik membranları geçerek dolaşım sistemine ve oradan da etki yerlerine
taşınmaları gerekmektedir. Bu nedenle giriş yollarına bağlı olarak aynı madeninin
toksistesi farklılık göstermektedir. Bu membranlar, deri hücrelerinde olduğu gibi birçok
hücrelerden oluşan kalın bir tabakayı, akciğer ve gastrointestinal yolda görüldüğü gibi
ince bir hücre tabakasını veya canlı ve cansız protoplazmayı içerir. Membranların
yapısının, protein tabakası ile sıkı sıkıya bağlanmış bimoleküler lipit tabakalarından
oluştuğu gözlenmiştir. Biyolojik membranlardaki lipitlerin başlıcası fosfolipitler ve
kolesteroldür, daha az miktarda da sfingolidler vardır.
İlaçların organizmadaki biyolojik etkileri sadece maddenin toksik özellikleri ile
ilgili değildir. Sayısız faktörler toksik etkinin şiddeti, cevabın süresi üzerinde etkilidir.
Giriş yollarına göre ilacın absorpsiyonu değişik dokulardan olmaktadır. Örneğin,
gastrointestinal absorpsiyonda ilaç, intestinal lümenden epitel hücrelerine geçer.
İntrasellüler (hücre içi) taşınma ile basement mebranını ve propriayı geçerek kan ve lenf
kapilerlerine girer. Buradan da etki yerine taşınır. İlaç, burada kapilerden önce etkileşim
alanına (interstisyel alan) taşınır. Çeşitli mebranları geçerek etki yeri olan spesifik
9
reseptör enzim veya sinir membranı ile reaksiyona girer. Sonuçta beklenen etki
gözlenir. Biyolojik etkinin şiddeti ve niteliği herşeyden önce etki yerindeki miktarı ile
ilişkilidir (doz-cevap ilişkisi). Ancak absorpsiyon hızı ve miktarını etkileyen,
organizmadaki dağılımı, metabolizma (biyotransformasyon hızı), atılım hızı, pKa
değeri, bulunduğu bölgenin pH değeri ve mide asitlerindeki stabilitesi gibi birçok faktör
vardır. Büyük moleküllü ilaçların absorpsiyon hızı genellikle küçük moleküllü
olanlardan daha yavaştır. Ancak bazen ufak moleküllü ilaçlar, yapımları sırasında etki
sürelerini uzatmak için inert maddelerle birleştirilerek absorpsiyonları yavaşlatılır.
İlacın hücre membranının lipid ortamında çözünme eğiliminin ölçüsü: (lipid/su)
partisyon katsayısıdır. Bu katsayı ne kadar büyükse hücre membranından absorpsiyon
hızı o kadar fazladır. Ortamın pH’ına bağlı değişebilir. İlaçların sulu ortamdaki noniyonize (iyonize olmamış) fraksiyonları lipofiliktir. Asidik ilaçlar asidik ortamda, bazik
ilaçlar bazik ortamda non-iyonize haldedirler, yani absorpsiyonları daha fazladır.
Solüsyon halindeki ilacın absorpsiyonu, süspansiyon veya emülsiyonlardan daha
hızlıdır. Tablet, draje gibi katı farmasötik şekildeki ilaçların absorpsiyonundan önce
bunların ilk olarak parçalanması (disintegresyan) ve daha sonra da bu parçaların mide
barsak sıvılarında çözünmesi (dissolüsyon) gereklidir. İlacın uygulandığı yerdeki
konsantrasyonu yüksek olursa absorpsiyonu genellikle hızlı olur.
İlaç ne kadar geniş yüzeye uygulanmış ve bu yüzey ne kadar geçirgen ise
absorpsiyon hızı o kadar fazla olur. Cilt mukozalara göre daha az geçirgendir. İnce
barsak mukozası, ağız mukozası, mide ve rektum ilaca daha geniş yüzey sunar ve
oralardan absorpsiyon genellikle daha hızlıdır. Emilim, asidik ve bazik ilacın
iyonizasyon formuna da bağlıdır. Henderson-Hasselbach denklenmelerin (Denklem 2.1,
Denklem 2.2), ilacın ne kadarının absorbe olacağını saptamak için kullanılır.
Asidikler için: pH= pKa + [iyonize] / [iyonize olmamış] (Denklem 2.1)
Bazikler için: pH= pKa + [iyonize olmamış] / [iyonize] (Denklem 2.2)
Kimyasal maddenin bulunduğu çözeltinin pH'sı, çözünmüş maddenin pKa'sına eşit
olduğunda iyonlaşmış madde konsantrasyonu, iyonlaşmamış madde konsantrasyonuna
10
eşittir. Zayıf bir elektrolit yapısında olan toksik bir maddenin iyonlaşmamış şekli
lipidde çözünür (hidrofobik özellik) ve hücre membranından difüze olabilir. Bu nedenle
zayıf asit maddeler asit ortamda, zayıf bazik maddeler bazik ortamda kolayca difüzyona
uğrayabilirler. Salisilik asit, asetil salisilik asit, benzoik asit gibi zayıf asitlerin (pKa’ları
3-4.2 arasında değişir) kuvvetli asit ortamda (pH 1-3 arasında) iyonlaşmamış
şekillerinin oranı %90 iken, pH 7’de bu değer %0,1 civarına düşer, yani hemen hemen
tamamen iyonlaşırlar.
İlaçlar membranlardan dört ana mekanizma üzerinden geçerler.
Pasif difüzyon: bu mekanizma, toksik maddelerin absorpsiyonunda en önemli yol
olarak kabul edilmektedir. Kimyasal madde basit difüzyon ile mebranı geçer. Burada
hücre içi ile hücre dışı arasındaki konsantrasyon farkı rol oynar. Lipofilik maddeler
membranı daha kolay geçer ve membranın diğer tarafındaki sulu faza difüze olurlar.
Enerji ve taşıyıcı gerekmez. İyonize bileşikler membranın yapısındaki lipid ve
proteinlerle iyonik etkileşime gireceğinden difüzyonları zorlaşır ve hücre ortamının
pH’sından etkilenirler.
Filtrasyon (Süzülme): Membran gözenekleri içerisinde bulunan sulu fazlarda
çözünen hidrofilik küçük moleküller bu gözeneklerden geçebilir. Bu olaya “filtrasyon”
denir. Filtrasyonu sağlayan kuvvet osmotik veya hidrostatik basınçtır. Membran
gözenekleri dokulara göre değişiklik göstermektedir.
Özel taşınma: Basit difüzyon veya filtrasyon ile membranı geçemeyen, lipid
çözünürlüğü yüksek ve büyük molekül ağırlıklı maddelerin hücre membranını özel bir
mekanizma ile geçtiği kabul edilir. Suda çözünebilen maddeler taşıyıcı proteinle
taşınıyorsa bu proses“kolaylaştırılmış difüzyon” adını alır ve bu mekanizma için enerji
gereksinimi yoktur. Sodyum ve potasyum gibi inorganik iyonlar hücre membranını
“aktif transport” yoluyla geçerler. İlaç, düşük konsantrasyonda bulunduğu ortamdan
yüksek konsantrasyonda olduğu ortama doğru yani konsantrasyon gradientine karşı
veya iyonize atom kendisini çeken elektriksel alandan iten alana doğru (elektrokimyasal
gradiende karşı) taşınır. Difüzyonun aksine daha düşük konsantrasyonlu ortamdan, daha
yüksek konsantrasyonlu ortama taşındığı için bu olay enerji gerektirir.
Endositoz: Sıvılar için pinositoz, katılar için fagositoz denilen bu özel
mekanizmada, hücre membranından çıkan uzantılar ilaç veya toksik maddeyi sarar ve
11
hücre içine çeker. Yüksek molekül ağırlıklı ve kolloid yapılı bileşikler ancak bu şekilde
hücre membranını geçebilirler36,38.
2.3.2.2. İlaçların Dağılımı
Dağılım, maddelerin vücudun bir parçasından diğer parçasına transferi olarak
ifade edilir. Absorpsiyon sonucu kana giren ilaç molekülleri, dokularda kapilerlerden
damar dışına çıkmak suretiyle önce interstisyel sıvıya dağılırlar. Bazı ilaçlar oradan
hücrelerin içine de geçerler. İlacın kandan dokuların veya organların içine dağılmasına
farmakokinetik dilinde yayılma (invasion) adı da verilir. Bu yayılma dokularda biriken
ilaç miktarının bir fonksiyonudur.
Başlangıçta
kandaki
ilaç
konsantrasyonu
dokulardan
daha
yüksektir.
Konsantrasyon farkından dolayı ilaç kandan ayrılacak ve çevredeki hücrelere girecektir.
Absorpsiyonu etkileyen faktörlerden bazıları dağılımı da etkiler. Daha lipofilik bir ilacın
dokulara taşınması daha kolay olacaktır. Buna örnek olarak barbiturat sınıfından olan
tiyopental ve pentbarbital gösterilebilir. İki ilaç arasındaki molekül yapısında sadece bir
fark vardır. Tiyopentalin halka yapısında C=S bağı varken, pentobarbital C=O bağına
sahiptir. Bu farklılık tiyopentalin daha lipofilik olmasını sağlar. Bu yüzden tiyopental,
beyne pentobarbitalden daha hızlı dağılır. Bu aksiyon pentobarbitalin neden sedatif
hipnotik bir ilaç olarak kullanıldığını; tiyopentalin de neden anestezik bir ajan olarak
kullanıldığını açıklar.
Lipofilik faktörle ilişkili diğer bir parametre pH’dır. Membranlara giren ilaçlar
iyonize olmamış formdadır. Bu şekilde dokulara girerler.
İlacın kandan dokulara geçişini, plazma proteinlerine bağlanması da etkiler.
Albumin majör bağlanma proteinidir ve plazma konsantrasyonu yaklaşık 40 g/L’dir.
Albumin tercihen asidik ilaçlara ve kısmen bazik ilaçlara bağlanır. Alfa-1 asit
glikoprotein bir diğer önemli plazma proteinidir. Tercihen zayıf bazik ilaçlara bağlanır.
Plazma konsantrasyonu değişken olmakla birlikte yaklaşık 0.7 g/L’dir. Bu majör
proteinlere ek olarak lipoproteinler ve globülinler ilaçlara bağlanmaya son derece uygun
yapıdadırlar. Bağlanmayan ve serbest haldeki bir ilaç kandan ayrılıp dokulara
gireceğinden dolayı ilacın plazma proteinlerine bağlanması ilaç dağılımını sınırlandırır.
12
Serbest haldeki bir ilaç farmakolojik etki göstermek için reseptörlere bağlanabilir.
Diğer yandan ilaç-protein kompleksi, kapilerlerden ayrılamayacak kadar büyük olduğu
için
plazma
proteinlerine
bağlanan
ilaç
kanda
sınırlı
kalacak
dağılımı
sınırlandırılacaktır. Bağlanan ilaç dokularla etkileşime geçemeyeceği için bahse konu
olan bölgede farmakolojik etki gözlenmeyecektir.
Potansiyel ilaç etkileşimleri, proteine yüksek oranda bağlanma eğilimi bulunan
birçok ilacın aynı anda uygulandığı durumlarda meydana gelebilir. Eğer bir ilacın
protein bağlanma oranı düşükse serbest ilaç formu ortamda daha çok bulunur ve bu
formdaki ilaçlar dokulara girmeye uygun olur. Böylece ilacın farmakolojik aktivitesi
veya toksisitesi beklenmedik bir şekilde artabilir.
İlaçlar, değişken derecelerde vücut sıvılarına dağılırlar. Ortalama 70 kg
ağırlığındaki bir erkeğin intraselüler ve extraselüler sıvı olarak ikiye ayrılan vücut sıvısı
42 L’dir. 42 L’nin yaklaşık 27’si intraselüler sıvıdır. Kalan 15 L, plazma ve kanda
bulunan interstisyel, serebrospinal ve GI sıvısından oluşmaktadır.
İlaçlar toplam vücut sıvılarının hepsine dağılabilir veya hiçbirine dağılmayabilir.
Bu durum, farmakokinetiğin temel kavramlarından olan dağılım hacmini (VD) ortaya
çıkarmıştır.
VD= D / C
(Denklem 2.3)
BuradaD ilacın vücuttaki toplam miktarı (doz), C ise ilacın kandaki
konsantrasyonu anlamına gelmektedir (Denklem 2.3). Dağılım hacmi, ilacın lipofilitesi,
pKa’ sı plazma proteinlerine ve dokularına bağlanmasının bir fonksiyonudur. Alkol gibi
hidrofilik ilaçlar, büyük çoğunluğu vücut sıvılarına dağılanlar ve salisilik asite ve
asetaminofen gibi güçlü bir şekilde plazma proteinlerine bağlananların dağılım hacmi
1’den küçüktür. Çoğu psikoaktif ilaçlar lipofiliktir ve beyin gibi yağlı dokulara
dağılırlar. Bu yüzden dağılım hacimleri 1’den büyüktür. Örneğin fenisiklidinin dağılım
hacmi 5.5-7.5 L/kg aralığındadır. VD, teorik bir değer olduğu için total vücut
sıvılarından çok daha yüksek değerde bulunabilir. Örneğin trisiklik antidepresanlar
13
karaciğerde daha spesifiktir. Bir ilacın dağılım hacmi, kişinin yaşı, cinsiyeti, klinik
öyküsü ve vücut yapısının bir fonksiyonu olarak değişkenlik gösterebilir.
Beyin yüksek oranda perfüze bir doku olmasına rağmen, ksenobiyotiklerin
geçişini sınırlandırabilen benzersiz özelliklere sahiptir. Bu özellikler beyinde koruyucu
bir mekanizma olarak kullanılır. Beyin kapilerlerinin endotel hücreleri diğer
dokulardaki endotel hücrelerine toplu sıvı akışını sınırlandırır. Ayrıca beyinde organik
asit ve bazların difüzyonunu yavaşlatan gliyal hücrelerin bir tabakası mevcuttur1,33,36-40.
2.3.2.2.1. Postmortem Redistribüsyon (Yeniden Dağılım)
Vücuttaki ilaçların birikim yeri zamanla değişebilir. İlk toplanma yeri, bu alandaki
kan akımının fazla olması, dokunun ilaç moleküllerine karşı olan yüksek permeabilitesi
ve ilacın hemen uygun bir bağlanma bölgesine (protein, doku komponenti veya uygun
başka bir biyomolekül) gelmesi ile ilgilidir. Kandaki postmortem ilaç konsantrasyonları
ölümden sonra ilacın hareketi nedeniyle antemortem konsantrasyonlarını her zaman
yansıtmayabilir. Bu kavram postmortem redistribüsyon olarak tanımlanır. Yüksek
dağılım hacmine sahip (VD>3 L/kg), lipofilik ve bazik ilaçların konsantrasyonlarında
büyük değişimler meydana gelebileceği tahmin edilebilir. Farklı bölgelerden alınan
postmortem
kan
örneklerindeki
ilaç
konsantrasyon
farklılıkları
lüteratürde
değerlendirilmiştir. Bölgelere bağlı farklılıklar major organlardan vasküler yolla veya
pasif difüzyonla sellüler seviyede postmortem redistribüsyondan veya ölüm zamanında
ilaç yada toksik maddenin dağılımın tamamlanmasından kaynaklanabilir. Postmortem
redistribüsyonun mekanizması komplikedir ve henüz yeterince anlaşılamamıştır34,41-44.
2.3.2.3. İlaçların Biyotransformasyonu
İlaçlar vücutta uygulandıkları andan itibaren çeşitli enzimlerin etkisine maruz
kalırlar. İlaçların enzimlerin etkisi ile vücutta kimyasal değişikliklere uğramasına
biyotransformasyon (ilacın metabolize edilmesi veya metabolizasyonu) denir. İlaçların
metabolizasyonu, büyük çoğunluğu karaciğerde bulunmak üzere diğer dokularda
bulunan enzim ve biyolojik katalistler tarafından gerçekleştirilir33. Biyotransformasyon
sonucu ilaçlar genellikle daha az etkili veya etkisiz bileşikler haline getirilir. Bu yüzden
14
biyotransformasyona, biyoinaktivasyon veya detoksikasyonda denir. Bazen ilaçlar
biyotransformasyon sonucu daha etkili (kodein’in morfine, difenoksilatın difenoksin’e
dönüşümü) ve/veya daha toksik (metil alkolün formaldehid ve formikaside,
asetaminofen’in N-asetil-p-benzokinonimin’e dönüşümü) bileşikler haline dönüşürler.
Biyotransformasyon sonucu ilaçlar daha polar hale gelirler, lipid/su partisyon
katsayıları azalır ve suda çözünürlükleri artarak vücuttan daha kolay atılırlar. Vücutta
sadece ilaçlar değil, diğer bütün kimyasallar da biyotransformasyona uğrar. Besinle
alınan doğal bileşikler dışında kalan ve çeşitli yollardan vücuda giren kimyasal
maddelere, ilaçlar dahil, ksenobiyotikler denir. Bazen, etkisiz bir bileşik vücutta
biyotransformasyonsonucu etkili hale getirilir. Metabolik aktivite iki genel fazda
sınıflandırılır; Faz I ve Faz II metabolizması. Bu enzimatik olaylar 4 ana grupta
toplanabilir: 1) Oksidasyon, 2) İndirgenme (redüksiyon), 3) Kopma, 4) Konjügasyon.
Bunlardan ilk üçüne Faz I reaksiyonları denir. Fonksiyonel grupların enzimatik
transformasyonları tarafından karakterize edilir. Faz I enzimlerinin en yoğun çalışılan
grubu sitokrom P450 mono-oksijenazdır. İlk ikisinde, ksenobiyotik molekülündeki bir
kimyasal grubun genelde daha polar bir gruba dönüşmesi söz konusudur. Üçüncüsünde
esterleşme veya eterleşme sonucu maskelenmiş bir polar grup, vücutta molekülden
ayrılması sonucu serbest radikalik formda bulunur. Konjügasyon, bir sentez
reaksiyonudur. Faz II reaksiyonu adı da verilir. İlaç molekülü ile asetat, glukoronat,
sülfat ya da glisin gibi endojen bir madde arasında konjügasyon reaksiyonu meydana
gelir. Karaciğer ve diğer dokularda bulunan konjügasyon enzimleri, ilaç molekülünün
bu endojen maddelerle birleşmesini sağlayarak itrahı kolay, suda çözünebilen metabolit
formlarına dönüştürür. Bu enzimlerden mikrozomal glukoronosil transferaz hariç büyük
çoğunluk sitoplazmada yer alır. Konjüge edilmiş ilaç metabolitlerinin çoğunluğu
farmakolojik olarak inaktiftir36,40-45.
2.3.2.4. İlaçların İtrahı (Atılımı)
Vücutta metabolize edilen ilaçlar çeşitli şekillerde atılırlar:
1. Karaciğerden safra içine atılım: Bazı ilaçlar ve bunların metabolitleri (özellikle
konjugasyon ürünleri) karaciğer hücreleri tarafından safra içine atılarak feçes içinde
itrah edilirler. İnce barsağa gelen bu ilaçlardan bazıları da buradaki enzimler tarafından
15
hidrolize edilerek serbest hale getirilen aktif ilaç tekrar emilir ve genel dolaşıma geçer
(enterohepatik siklüs). Bazı ilaçlar karaciğer hücresinden safraya basit difüzyonla
geçerken, bazıları da aktif transportla (tetrasiklinler, eritromisin estolat) geçer.
İlk-geçiş
(first
eliminasyonları
pass)/presistemik
(metabolizma
veya
eliminasyon:
hepatik
Karaciğerden
ekstraksiyonu
yüksek)
ilk
geçiş
ilaçların
absorpsiyonları tam olsa bile sistemik dolaşıma geçen miktarları düşüktür. Bunun pratik
önemi vardır. Çünkü daha yüksek dozlarda ilaç kullanmak gerekebilir ve bu
eliminasyon bireysel genetik farklılıklar gösterebilir.
Çeşitli
faktörler
hepatik
eliminasyonu
etkileyebilir.
Bunlardan
biri
de
yaşlanmadır. Yaşlanma ile karaciğer fonksiyonlarında görülen değişiklikler bazı
ilaçların hepatik eliminasyonunu etkileyebilir.
2. Böbreklerden atılım: Böbreklerden ilaçların ve metabolitlerinin itrahı esas
olarak üç şekilde olur:
a. Glomerüler filtrasyon (GF): Kinetik olarak bir pasif difüzyon olayıdır.
Glomerül membranı plazma protein moleküllerinden daha küçük molekülleri geçirir.
Sadece plazmadaki serbest ilaç fraksiyonu filtrasyona uğrar. İlaçların glomerüler
filtrasyon hızı glomerüler kan akımı ile doğru, ilaçların plazma proteinlerine bağlanma
miktarları ile ters orantılıdır. İnülin sadece GF ile atıldığından, GF hızını saptamak için
kullanılır.
b. Tübüler sekresyon (salgılanma): Bir aktif transport olayıdır ve proksimal
tübülus hücreleri içinde olur. Salgılamaya plazmadaki bağlı fraksiyonda katıldığından
kapasitesiGF’den daha fazladır. Tübülüs hücrelerinde anyonik (asidik) ve katyonik
(bazik) ilaçlara özgü iki ayrı taşıyıcı molekülleri vardır. Benzer yapıdaki ilaçlar aynı
taşıyıcı molekülleri için yarışacaklarından birbirlerinin atılımlarını azaltırlar.
c. Tübüler reabsorpsiyon: Distal tübüllerde meydana gelir. Esas olarak bir geri
alım yani itrahı azaltan bir olaydır. Pasif difüzyonla olur.
3. Akciğerlerden Atılım: Gazlar ve uçucu maddeler kandan alveol boşluğuna pasif
difüzyonla geçer ve buradan ekspirasyon sırasında dışarı atılırlar. (halotan, azot
protoksid). Bunlar küçükmoleküllü, non-elektrolit, ve lipid/su partisyon katsayısı
yüksek maddelerdir.
4. Salya içinde itrah: İyodürler, bromürler ve lityum gibi bazı ilaçlar tükrük
bezlerinden pasifdifüzyonla salya (tükrük) içine geçerek onun içinde atılırlar.
16
5. Süt içinde itrah: İnsan sütü plazmaya göre daha asidik olduğundan,
emzirenannenin aldığı bazı bazik (alkali) ilaçlar iyon tuzağı mekanizmasıyla sütte
toplanıp buradan atılırlar ve bu yolla da bebeğe geçebilir1,33,36-40.
2.4. Kemik Anatomisi
İnsan iskeleti, organları koruma ve iç destek sağlama görevi gören 206 kemikten
oluşan metabolik aktif organdır. Kemik, vücudu oluşturan dokular arasında en sert
olanıdır. Kemik, mekanik ve metabolik özellikleri nedeniyle vücutta çift yönlü bir role
sahiptir.Organizmada gerçek anlamda organları koruma ve destek görevi yapan
dokudur. İkincil bir fonksiyonu ise asidoza karşı savunma hattı görevi görür. Kemik
iliğiyle beraber vücut ağırlığının yaklaşık % 14’ünü oluşturan iskelet dokuları, ilaçlar,
metaller ve toksik maddelerin absorpsiyonu için potansiyel olarak büyük bir yüzey
alanına sahiptir. Ayrıca organizmanın kalsiyum depolarıdır. Kalsiyum bakımından
doymuş olduklarından serttir. Sert olmalarına rağmen kıkırdak dokusundan farkları,
damar içermeleridir.
Kemiğin enine kesiti incelendiğinde dış ve iç yüzeyleri bir zarla örtülüdür.
Bunlardan dıştakine; periosteum, iç yüzeydekine; endosteum denir. Bu zarlar düzensiz
sıkı bağ dokusundan yapılmışlardır. Periosteumun hemen altında dış halkasal sistem yer
alır. Endosteumun hemen üstünde ise iç halkasal sistem bulunur.
17
Şekil 2.1. Kemik dokusunun enine kesiti.
Kemik dokusu, inorganik tuzlarla sertleşmiş “osein” denen bir ara madde ile
bunun içinde biçimlerine uygun boşluklara yerleşmiş kemik hücrelerinden ibarettir.
Kemik hücreleri sitoplazmik uzantılarla birbirine bağlı zarsız, yıldızsı hücrelerdir. Bu
doku yapısında çeşitli tipte hücreler bulunur. En çok bulunan hücre tipi osteosittir.
Osteositler,
kalsium
hidroksit
(Ca(OH)2)
ile
kalsiyum
fosfat
(Ca3(PO4)2)’ın
kombinasyonuyla oluşan yüksek derece kristalize hidroksiapatit (Ca10(PO4)6(OH)2)
maddesinden meydana gelen mineralize ekstraselüler sıvılar tarafından sarılmıştır.
Diğer yandan osteoblastlar, osteoklastlar ve diğer hücreler, kemiğin yüzey alanında
bulunur. Osteoblastlar, bazı bölgelerde elastik yapı çoğunlukla sert ve katı dokuları
oluşturan kemik matrikslerini üretirler. Kalsiyum tuzlarının birikmesiyle kireçlenmiş
kemik matrisi içinde hapsolan osteoblastlara osteosit denir. Dolayısıyla osteositler
tamamen olgunlaşmış kemik hücreleridir. Kemik yapısında osteositlerin doldurdukları
küçük boşluklara lakun denir. Lakunlardan yer yöne olmak üzere ince kanalcıklar çıkar.
Bunlara kanaliküller adı verilir. Bu kanalcıklar komşu lakunlerinki ile birleşerek
kanalcık sistemini oluştururlar. Bu sistem, oksijenin, besin ve atıkların difüzyonunu ve
ilaç ve metabolitlerinin kemik matriksi içerisinde depolanmasını sağlar46-49.
18
Kemikler insan vücudunda 4 farklı şekilde bulunurlar: uzun, kısa, yassı ve
düzensizdir. Ayrıca iki farklı formda bulunur: kompakt ya da yoğun kemik olarak
bilinen kortikal ve trabeküler ya da süngerimsi (spongiyöz) adı verilen kansellöz kemik.
Yapısal ve fonksiyonel olarak iki form arasında farklılıklar mevcuttur. Kompakt kemik
toplam kemik ağırlığının % 80’ini oluşturan ve koruyucu ve mekanik fonksiyonlara ve
çok küçük poroziteye (% 5-30) sahiptir. Kompakt kemik, lamel denilen kalsifiye
ekstraselüler matriksin konsantrik halkalarında düzenlenmiş haldeki havers sistemi veya
osteon diye bilinen yapılar tarafından oluşmaktadır. Her bir lamel, içerisinden kan
damarları ve sinirler bulunan kemik içerisine uzanan bir havers kanalını çevreler. Kemik
iliğiyle beraber kemikteki kan akış hızı 200-400 ml/dakika aralığına kadar
ulaşabilmektedir. İlaçlar bu sayede kemik dokusuna taşınırlar. Kansellöz kemik,
osteonlardan ziyade düzensiz bir biçimde ağızlaşan kemik trabeküllerinden oluşur. Bu
görünümü ile süngere benzer. Trabeküllerde bulunan kemik lamelleri birbirine paralel
seyreder. Trabeküllerin aralarında birbiriyle ilişkili labirent gibi düzensiz boşluklar
vardır. İçleri kemik iliğiyle doludur. Bunlar gerekli olan maddeleri kemik iliğindeki
damarlardan kanaliküller vasıtasıyla sitoplazmik uzantıları ile alırlar. Kemik iliği,
medüllar boşlukta bulunur ve kırmızı ve sarı ilikleri barındırır. Kemik iliği, yüksek
damar ağına ve lipofilik karaktere sahip olması nedeniyle ilaç deposu vazifesi
görebilir46-52. Winek ve ark., yaptıkları çalışmada53 plazma ve kemik iliğinde ilaç düzeyi
arasında bir kolerasyon saptamıştır. Örneğin, kemik iliğinde desipramine düzeyinin
artması, aynı zamanda plazmadaki düzeyin de artması anlamına gelmesi, kemik iliğinin
kanın uygun olmadığı durumlarda toksikolojik analiz için alternatif bir örnek olarak
kullanılabileceğini göstermektedir.
2.5. Kemikte İlaç Dağılımı
Literatürde, iskelet dokularında (kemik ve kemik iliği) ilaç dağılımı üzerinde
yapılan birçok çalışma bulunmasına rağmen bu konu henüz tam olarak anlaşılamamıştır.
İlacın kemik dokusundaki kesin lokasyonu, seyri ve yönelimi hala karakterize
edilememiştir. Kemiğin morfolojik ve fizyolojik aktivitesindeki heterojenitesi nedeniyle
kemikte ilaçların birikimi homojen değildir. Bir hipoteze göre, ilaçlar osteositlere
ulaşmak için kanalikül içerisindeki kan damarlarından besin ve oksijenle birlikte
19
transfer olarak sistemik sirkülasyon yoluyla kemik dokusuna girerler52. Ölümden sonra
kemik, ilaçları yakalayan gözenekli bir kutu vazifesi görecektir. İlaçlar lipit yapısında
bir matriks olması ve yüksek vaskülaritesi nedeniyle kemik iliğinde de akülüme
olabilirler. Postmortem kemik iliği ilaçların bulunduğu alan kemiğin farklı bölgelerinde
sarılarak iskeletleşme boyunca dehidrate olacaktır. Sonunda organların sıvılaşması ve
dekompozisyonu boyunca kemiğe komşu bulunan yumuşak dokulardaki ilaçlar ve
metabolitleri nihayet salıverilecek ve kemiğin yüzeyinde depozite edilecektir. Bir
kemikte ve farklı kemiklerdeki ilaçların dağılımı araştırılan farklı çalışmaların sonuçları
ve ilaç recovery (geri kazanım)’sindeki düzeyler farklılık göstermektedir 54-57.
Son maruz kalım zamanı, ilaç uygulanma frekansı, kemik tipi ve ilaç veya
metabolitinin fizikokimyasal ve farmakolojik karakteristiği gibi birçok faktör, kemik ve
kemik iliğinde ilaç ve metabolitinin dağılımını etkileyebilir. Bazı bileşikler kemikte
akümüle (birikme) olmayabilir veya kısa yarılanma ömrüne sahip olması, polaritesi,
proteine bağlanma kapasitesi nedeniyle diğer bileşikler gibi kandan kemiğe kolaylıkla
transfer olamayabilir.
Literatürde,
içerisinde
antidepresanlar,
benzodiazepinler,
opiyatlar,
antipsikotikleri ve diğer birçok ilacın kemikte saptanabileceğini gösteren çalışmalar
mevcuttur58-70. ELISA (Enzyme-Linked Immunosorbent Assay), sıvı ve gaz
kromatografi ile tandem kütle spektrometre ve diğer detektörlerin kombine edildiği
cihazlar kullanılarak analizler yapılmıştır. In vitro çalışmalar, kanda saptanan birçok
ilacın kemik örneklerinde de saptandığını ve bazı olgularda ilaçların yalnızca kemikte
saptandığını göstermiştir.
Postmortem kemikte ilaçların saptanması ile ilgili McGrath’ın çalışmasının
sonuçlarında ilaçlar, kanda kemikten daha iyi saptandı ve yüksek kan konsantrasyonları
her zaman kemikte yüksek konsantrasyonları sağlamadı. Fakat belirli ilaçlar
(nortramadol, cocaethylene and quinine) kemikte en yüksek seviyede saptandı59.
Yapılan çalışmalar gösterdi ki aynı cesetten toplanan kan ve kemik örneklerinin
sonuçları her zaman uyum içinde değildir. Bazı ilaçlar kanda saptanabiliyorken kemikte
saptanamamış ve bazıları da kemikte saptanıyorken otopside alınan kanda
saptanamamıştır. Bu durum daha önceki maruz kalımdan kaynaklı kemikte absorbe
edilen ilaçlar için sürpriz değildir. Kemikte ilacın alıkonma süresi bilinmemekle birlikte
20
kemiğin yıkımın oldukça yavaş olması ilacın alıkonma süresinin uzun olduğu hakkında
bilgi verebilir.
2.6. Kemikten İlaç İzolasyonunun Teknikleri
Örnek hazırlama bir analizin en önemli ve en çok zaman alan aşamasıdır. Analizin
seçiciliği ve duyarlılığını artırmak için örneklerin temizlenmesi, konsantre edilmesi,
dilüe edilmesi ve ekstraksiyonu için çok farklı teknikler mevcuttur.
Kemikte ilaç ve metabolitlerinin birikimi ve dağılımı henüz tam olarak
anlaşılamamıştır. Bu nedenle kemikte ölçüm ve geri kazanım (recovery)
hesapları
yapmak zordur ve karakterizasyonu şuan için çok zayıftır. Ayrıca, iskelet dokusu gibi
katı matrislerden ilaç ekstraksiyonu vücut sıvılarına göre bu matrislerin heterojen katı
yapısı nedeniyle oldukça komplekstir. Sonuç olarak ekstraksiyon aşamasına geçmeden
örneğin homojenize edilmesi ve analitin izole edilmesi için ekstra bir aşama gerekir.
Ayrıca örnekteki çevresel bileşenlerin yüksek seviyede olması bu doku tipinde matriks
etkisi gözlenmesine neden olur.
İskelet dokularından ilaç ve metabolitlerin analiz edilmesi için farklı izolasyon
teknikleri denenmiştir. Literatürdeki ilk metod, 1982’de Terazana ve Takatori tarafından
tahmini postmortem intervali 2-5 yıllarında gömülü cesetlerden alınan humerus
kemikleri üzerinde geliştirilmiştir71.
Bir
diğer
yöntem
asit
dijesyon
yöntemidir.
Bu
yöntemde
kemiğin
demineralizasyonunu sağlamak amacıyla 1 g toz haline getirilmiş kemiğe 16 ml 3 N
HNO3 eklenerekoda sıcaklığında 18 saat bekletilir ve elde edilen süpernatant analiz
edilir. Raikos ve ark., 1 yıl gömülü kalmış fatal zehirlenme olgusundan elde ettikleri bir
femur kemik örneğinde opiyat sınıfı ilaçların saptamasını yapmıştır62.
Soxhlet ekstraksiyon metodu da bu amaçla kullanılmış literatürdeki bir diğer
ekstraksiyon yöntemidir. 1985’te Benko, zehirlenme sonucu ölen 10 kişinin
cesetlerinden kemik dahil multiple organlardan amobarbital ve glutethimide ilaçlarının
ekstraksiyonunu yapmıştır. Kemik örneği, soxhlet ekstraksiyon düzeneği ile pH 3 %
96’lık metanol çözeltisinde 1 saat bekletilerek çalışılmıştır72.
21
2.6.1. Pasif Solvent Ekstraksiyonu (PSE)
Son on yılda iskelet dokularından ilaç ve metabolitlerinin izolasyonu için en geniş
çaplı uygulanan metodtur. Literatürde birçok ilaç çeşidini ekstrakte etmek için bu
tekniğin kullanıldığı çalışma mevcuttur46,54-56,59,61,73-75. Pasif solvent ekstraksiyonu
(PSE) katı bir matriksle sıvı bir solvent arasındaki difüzyon üzerine kurulmuştur. PSE’
de ısı, damar içeren matrikse transfer edilir. Isı matriksde desorpsiyonu sağlayarak
bileşenler solvente difüze olurlar ve çözünmeye başlarlar. Elde edilen süpernatant
toplanır ve analiz edilir. Pasif solvent ekstraksiyonunu etkileyen parametreler,
ekstraksiyon zamanı, solvent seçimi, sıcaklık, kütle ve partikül boyutudur. Bu
ekstraksiyon metodunda genellikle 50 ºC sıcaklıkta ve 12-72 saat zaman aralıklarında
çalışılmaktadır. Bu metod literatürde ilk olarak insan femur kemiğinde ilaçların analizi
için
McIntyre
ve
ark.,
tarafından
kullanılmıştır.
İçerisinde
antidepresanlar,
antipsikotikler ve benzodiazepinlerden toplam 12 ilaç saptanmıştır46.
Kemikte arsenik, merkür ve kurşunun saptanması ve toprak, sediment gibi
çevresel örneklerden pestisitlerin ekstrakte edilmesi için bu metodlar kullanılmıştır.
Ayrıca saç ve diş gibi diğer matrislerin analizini yapmak için de bu yöntemler modifiye
edilmiştir. Asit dijesyon, soxhlet ve standart pasif ekstraksiyon yöntemleri sınırlı
analitik verimliliği ve uzun inkübasyon süresi gibi dezavantajlara sahiptir72, 76-78.
2.6.2. Microwave-Assisted Ekstraksiyon (MAE)
Farklı amaçlar için mikrodalga teknolojisiyle geliştirilen cihazların ekstraksiyon
amaçlı kullanıldığı literatürdeki ilk çalışmalardan bir tanesi 1986’da Geyde ve ark.,
tarafından gerçekleştirilmiştir79. Toprak, besinler ve tohumlardan yağların ve
pestisitlerin ekstraksiyonu için mikrodalga teknolojisini kullanmışlardır. 1994’te LopezAvila ve ark., laboratuvar amaçlı kullanılan mikrodalga fırında organik kirleticilerin
ekstraksiyonunu gerçekleştirmiştir80. O günden bu yana MAE pestisit ve herbisitlerin,
aromatik hidrokarbonların, nötral ve bazik kirleticilerin, sedimentlerin ve atmosferik
partiküllerin ekstraksiyonunda kullanılmaktadır81-83.
MAE, çevresel analizler, tıbbi ve farmasötik kimya ve yiyecek endüstrisinde uzun
süredir kullanılmasının yanında adli toksikoloji alanında henüz yenidir 57,69,86-88. Bu
alanda yayınlanmış birkaç çalışma mevcuttur. Franke ve ark., organik solventlerle
22
birlikte MAE kullanarak 22 pozitif otopsi olgusunun serum örneklerinden ekstrakte
edilen ilaçların geri kazanımını kabul edilebilir aralıkta yapmayı başarmıştır84.
Watterson ve ark., toz haline getirilmiş kemikten ilaçların ekstraksiyonu için MAE’nin
kullanıldığı çalışmalar yayınlamışlardır57,69. Saçta kokain, benzolecgonine, 6-MAM,
morfin ve kodeinin saptanması için mikrodalga enerjisinin kullanıldığı başka bir
çalışma da mevcuttur85.
Literatürde iskelet dokularından ilaç saptaması için MAE’nin kullanıldığı birkaç
çalışma daha mevcuttur. Bunlardan bir tanesi, meperidine uygulanan ratların iskelet
dokularında bu ilaçın saptanmasını konu alan hayvansal bir çalışmadır86. MAE’nin SPE
ile kombine edilerek kullanıldığı en son yayınlanan çalışmalarda colchine ve
metabolitinin iskelet dokularında saptaması yapılmıştır87. Bir diğer çalışmada ketamin
ve metabolitlerinin iskelet dokusundan MAE kullanılarak ekstraksiyonu yapılmıştır88.
MAE’nin dezavantajlarına değinilecek olursa, kapalı damar sistemi nedeniyle
soğuma süresi, yüksek maliyet ve sıcaklığı oluşturabilmek için mikrodalga enerjisini
absorbe edebilen matriksler ve solventlerin kullanımını gerektirir89.
2.6.3. Ultrasonik Solvent Ekstraksiyonu (USE)
Ultrasonik dalga mekanizması, güçlü zelzele ve erozyonların olduğu 1894’te Sir
John Thornycroft ve Sydney W. tarafından keşfedildi ve ilk olarak yeni yüksek hızlı
British Navy gemisinin test edilmesinde kullanıldı. 1927’de Alfred L. Loomis
sonokimyanın beklenmedik etkilerini çalıştı. Sonokimya,çeşitli deneyimlerle 1980’li
yıllara kadar gelişerek, karıştırma ve homojenizasyon amaçları için kullanıldı ve birçok
bilimsel araştırmada yerini aldı90-92.
Bugün ultrasonik teknolojisinin kullanıldığı cihazlar kimya, medikal ve endüstri
alanını da kapsayan farklı alanlarda uygulanmaktadır. Örneğin kimya alanında
reaksiyon hızlandırıcı, sıvıların degaz işlemi, nebulasyon, yıkama, türevlendirme ve
ekstraksiyon amaçlı kullanılmaktadır93.
Ultrasonik solvent ekstraksiyonu adli toksikolojideki yeni uygulamalardan bir
tanesidir. Kemikten ilaç ve metabolitlerinin USE ile ekstrakte edildiği bir uygulama
şuan için bulunmamaktadır. Literatürde USE’nin toprak örneklerinden pestisit
23
izolasyonu ve kıl örneklerinden ekstrakte edilen ilaçların analizi için kullanıldığı
çalışmalar mevcuttur94-96.
USE yüksek ekstraksiyon ve analitik verimlilik sağlamasının yanında geleneksel
ekstraksiyon metodlarına göre oldukça basit, ucuz, ve çevre dostudur. Ayrıca yüksek
verimlilik sağlayan alternatif bir tekniktir91,97. Bu teknik daha az hacimli ekstraksiyon
solventi ve zaman gerektirir. Düşük sıcaklık ve basınçta çalıştığı için MAE ve soxhlet
ekstraksiyonuna nazaran daha az zararlı/agresif bir tekniktir. Hassas ve ısıya dayanıksız
bileşiklerin moleküler bozunmasını minimize eder. MAE’nin aksine ekstraksiyon için
solvent kullanımı sınırsızdır98.Tüm bu avantajların yanında USE’nin ekstraksiyon
uygulamalarındaultrasonik enerjinin üretimi ve dağılımındaki değişkenlik nedeniyle
tekrarlanabilirlik sorunları yaşanmaktadır99.
24
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Deneysel bir hayvan çalışması olan bu çalışmanın gerçekleştirilebilmesi için
öncelikle Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Deneysel Tıp Araştırma ve Uygulama
Merkezi (ÇÜTF-DETAUM) Yerel Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır. Daha sonra
TF2013YL14 no’lu proje önerisine Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri
Birimi bütçesinden parasal destek sağlanmıştır.
Bu çalışma için biri kontrol olmak üzere beş adet domuz (Sus Domestica)
kullanıldı. Sekiz farklı sınıfa ait ilaçlar, gruplandırılarak, sıvı olanlar intravenöz yoldan,
katılar suda çözünerek gavaj ile oral yoldan seçilen domuzlara uygulandı. Deney
hayvanlarının sakrifiye işlemi, dağılımın gerçekleşmesi için dozdan yaklaşık dört saat
sonra yüksek doz propofol verilmek suretiyle gerçekleştirildi. Ölümden hemen sonra
kan, organ ve kemik örnekleri alındı. Uygun çalışma alanına getirilen cesetlerden
postmortem 24, 48, 72 ve 96. saatlerde organ örnekleri alındı. Daha sonra temiz bezlere
sarılan cesetler bir metre derinliğindeki mezarlara gömülerek üzerleri 50 cm toprak ile
örtüldü. Postmortem 5. ve 10. aylarda mezarlar açıldığında cesetlerin iskeletleşmiş
oldukları görüldü ve üst, toraks ve alt ekstremiteden kemik örnekleri alındı. Alınan tüm
örneklere uygun yöntemler belirlenerek homojenizasyon ve ekstraksiyon işlemleri
uygulandı. Elde edilen numunelerin toksikolojik analizi, Çukurova Üniversitesi
Biyoteknoloji
Merkezi
Enstrümantal
Analiz
Laboratuvarı’nda
bulunan
Likit
Kromatografi Tandem Kütle Spektrometresi (LC-MS/MS) cihazı ile gerçekleştirildi.
3.1. Hayvan Modeli
Bu çalışma için uygun model evcil domuzdur (Sus Domestica). Domuzlar, çoklu
doku örneklemesine ve yüksek seviye ilaç uygulanmasına imkân vermeleri ve insanlarla
karşılaştırılabilir büyüklükte olmaları sebebiyle seçildi. Ayrıca, özellikle gastrointestinal
ve kardiyovasküler fizyolojileri insanlara oldukça benzerdir. Bu çalışmada biri negatif
kontrol olmak üzere 5 adet deney hayvanı cinsiyete bakmaksızın seçildi ve yaklaşık 68
kg (55-82 kg) olarak tartıldı. Domuzlar Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Deneysel
Tıp Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden temin edildi. Seçilen ilaç gruplarından tablet
25
ve kapsüller ezilerek 500 ml suda çözündü ve gavaj ile gastrointestinal yoldan
hayvanlara uygulandı. Sıvı olanlar şırınga yardımıyla intravenöz yoldan uygulandı.
3.2. Deneysel Çalışma Yeri
Bu çalışmanın deneysel kısmı, 2013 yazı ile 2014 kışı arasındaki süre içerisinde
gerçekleştirildi. ÇÜTF-DETAUM domuz barınağından seçilen deney hayvanları
dozlamadan önce, çalışma alanına transfer edildi. Öncelikle, seçilen ilaç grupları
içerisinden opioid sınıfı ilaçlar sedatif ve analjezik etki göstermesi, böylece diğer ilaç
kokteyllerinin gavaj ile daha rahat uygulanması amacıyla her bir hayvana uygulandı.
Tüm ilaç grupları uygulandıktan ve deney hayvanları sakrifiye edildikten sonra
cesetlerin mikroorganizmalar, sinekler ve böceklere maruz kalması için uygun bir
çalışma alanına transfer edilerek belirlenen zaman aralıklarında organ örnekleri
toplandı. Daha sonra cesetler, bezlere sarıldı. Daha önce herhangi bir işleme tabi
tutulmamış bir alanda açılan yaklaşık bir metre derinliğindeki mezara konulan cesetlerin
birbirine kontamine olmasını engellemek amacıyla aralarına uygun boyutta tahta
konuldu ve 50 cm toprak örtülerek yan yana gömüldü (Şekil 3.1).
Şekil 3.1. Cesetlerin gömülme işlemi.
26
3.3. Değerlendirilen İlaçlar
Bu çalışmada, değerlendirilen ilaçların seçim kriterleri (Tablo3.1), dağılım hacmi
ve yarılanma ömrü gibi önemli parametrelerden ziyade kokuşma ve çürüme boyunca
ilacın kimyasal stabilitesi, insanda ölüme neden olma veya katkıda bulunabilmesidir.
Çürüme nedeniyle bu ilaçların karaciğerde stabil kalıp kalmadığı literatürdeki ilgili
çalışmalarda değerlendirilmiş ve moleküler yıkımda payı olan üç önemli kriter
bulunmuştur: “anaerobik amaçlar için uygun oksijen, bağlanabilecek stabil sülfür varlığı
ve aynı aril nükleusunda -OH ve -NH2 grubu bulunan aminofenol yapısı.”100, 101.
Tablo3.1. İlaçlar, toksik konsantrasyonları ve dozları
Grup
1
Sınıf
İlaç
Opioid
TCA
SSRI
BDZ
Morphine (iv)
Amitriptyline
Citalopram
Diazepam
VD
3.0-5.0
15
12-16
0.5-2.5
Toksik Kons.
> 0,2 mg/L
> 5 mg/L
> 0,5 mg/L
> 5 mg/L
Doz (mg)
54.4
5100
476
510
Toplam: 6140.4
2
Opioid
Fentanyl (iv)
4
> 0,003 mg/L
0.816
SSRI
Sertraline
20
> 1 mg/L
1360
TCA
Imipramine
18
> 2 mg/L
2448
Toplam: 3808.816
3
Opioid
Ketamine (iv)
4
> 1,5 mg/L
408
Antihistamine
SSRI
Pheniramine
2
> 2 mg/L
272
Venlafaxine
4-12
> 7 mg/L
3808
Toplam: 4488
4
Opioid
Tramadol
3
> 1 mg/L
204
NSAID
Diclofenac Na (iv)
1.4
> 6 mg/L
571.2
ß-Blocker
Hypnotic
Atenolol
0.5 - 1.5
> 35 mg/L
2380
Zopiclone
1.3-1.9
> 0,6 mg/L
61.2
Toplam: 3216.4
TCA, trisiklik antidepresan; SSRI, selektif seratonin gerialım inhibitörü; BDZ, benzodiazepin; NSAID,
non steroidal antienflamatuar; iv: intravenöz yoldan uygulanan ilaçlar; VD: dağılım hacmi (L/Kg); Her bir
ilacın miktarı:Doz (mg) = Toksik Kons. x Ağırlık x VD; Ağırlık = 68 kg, Toksik Konsantrasyon=
minimum değerler listelendi ve VD listelenen değerlerin ortalamasıdır (26, 102,103).
27
Hayvanlara uygulanmak üzere seçilen ilaçlar farmasötik formülasyon olarak
eczaneden temin edilen uygun kapsül, tablet ve solüsyonlardan hazırlandı. Kapsül ve
tabletler 500 ml suda sonikasyon ile çözüldü/emülsifiye edildi. Sıvı olanlar (morphine,
fentanyl, ketamine, diclofenac) intravenöz yoldan uygulandı. Opiyat analjezik ilaçlar,
hayvanlarda ağrı ve huzursuzluğu azaltmak/gidermek amacıyla her bir ilaç grubunda
bulunmaktadır. İlaç konsantrasyonları, insanlar için tahmin edilen toksik seviyeye
ulaşacak değerde hazırlandı104. Toksik seviye, ekstrakte edilen doku ve kemiklerde
ilacın saptama ihtimalini yükseltecek ve hayvanlar için analjezi ve sedasyon
sağlayacaktır. Tek bir hayvana, seçilen tek bir ilaç grubu uygulandı. Seçilen spesifik ilaç
grupları, ilaç sınıfı, yaklaşık 68 kg ağırlığındaki hayvan için hesaplanan toksik
konsantrasyonlar ve doz miktarları Tablo3.1 de listelenmektedir.
3.4. Alınan Örnekler, Toplanması ve Saklama Koşulları
Bu çalışma, 2013 yazı ile 2014 kışı arasında gerçekleştirildi. Verilen ilaçların
kısmi mide boşaltımı, absorpsiyonu, dokulara dağılımı ve metabolizmasının
tamamlanması amacıyla dozlamadan yaklaşık 4 saat beklendikten sonra yüksek doz
propofol, intrakardiyak yoldan uygulanarak hayvanlar sakrifiye edildi.
Ölüm anında hemen 8-9 ml hacimde ilk periferik kan ve yaklaşık 10 gram kadar
karaciğer, kalp, böbrek, dalak ve beyin dokusu alındıktan sonra farklı anatomik
lokasyonlardan (üst ekstremiteden skapula, humerus, ulna; torakstan servikal vertabra,
torakal vertebra, lumbar vertebra, kaburga kemiği (rib); alt ekstremiteden ilium, femur,
tibia, fibula) yaklaşık 10 gram kadar taze kemik örnekleri alındı. Daha sonra cesetler
uygun çalışma alanına getirilerek postmortem 24., 48., 72. ve 96. saatlerde yaklaşık 10
gram karaciğer, kalp kası, böbrek, dalak ve beyin örnekleri alındı ve cesetler temiz
kefenlere sarılarak daha önce herhangi bir muamelede bulunulmayan bir alanda açılan
mezarlara
gömüldü. Gömülmenin
5. ayında mezarlar açıldığında, cesetlerin
iskeletleşmiş ve kas dokularının da sıvılaşmış oldukları görüldü.
Aynı anatomik
lokasyonlardan aynı miktarda kemik örnekleri alındı ve tekrar gömüldü. Bu işlem
gömülmenin 10. ayında tekrarlandı. Tüplere ve plastik örnek kaplarına alınan tüm
örnekler toksikolojik analizleri yapılmak üzere hızlıca laboratuvara götürülerek
ekstraksiyon aşamasına kadar (-)20 °C de saklandı.
28
3.5. Toksikolojik Analiz
3.5.1. Deneylerde kullanılan malzemeler
3.5.1.1. Kullanılan kimyasal maddeler
1. grup ilaçlar için; Amitripyline, Diazepam, Escitalopram, Morphine referans
standartları (Lipomed),
2. grup ilaçlar için; Fentanyl, Sertraline, Imipramine standartları (Lipomed),
3. grup ilaçlar için Ketamine, Venlafaxine standartları (Lipomed), Pheniramine,
standartları (USP reference standart),
4. grup ilaçlar için Tramadol, Diclofenac, Zopiclone standartları (Lipomed),
Atenolol standardı (Dr. Ehrenstorfer reference standarts),
Morphine için morphine-d3 internal standardı, diğer ilaçlar için diazepam-d5
internal standardı (Lipomed reference standarts),
Metanol (Merck),
Aseton (Merck),
Kloroform (Merck),
Etilasetat (Merck),
Amonyak (Merck),
Potasyum Fosfat (Sigma),
Destile su,
3.5.1.2. Kullanılan araç ve gereçler
Likit Kromatografisi Tandem Kütle Spektrometri (Shimadzu CBM-20A Lite
UPLC, AB SCIEX API 4000 Qtrap MS/MS),
Restek Allure PFPP 5 µm Kolon (50 x 2.1 mm)
Santrifüj (5500 devir/dak. – Hettich Universal 30F),
Ultrasonikatör (Bandelin Sonorex)
Homojenizatör (IKA Ultra turrax tube driver),
Parçalayıcı-öğütücü (Qiagen TissueLyser II),
OASIS HLB 3 cc, 60 mg ekstraksiyon kartuşu,
29
Katı-sıvı ekstraksiyon manifoldu (Agilent),
Membran filtre (Econo filter 0,22 µm PFTE, Agilent),
Vorteks (Velp Scientifica),
Hassas Terazi (Mettler-Toledo),
Örnek yoğunlaştırıcı (MD 200 Sample Concentrator)
Tüpler (Vacutainer B-D, 10 ml’lik düz cam tüp),
Vial (Agilent),
Mikropipet (Axygen),
Balon joje,
Enjektör
3.5.2. Örneklerin Hazırlaması ve Ekstraksiyon Aşaması
3.5.2.1.Kan örneğinin hazırlanması
Analiz aşamasına kadar (-)20 °C de Vacutainer B-D tüpünde bulunan 0.5 ml kan
örneği düz cam tüpe alınarak üzerine 1000 ng/ml konsantrasyonda internal standart (iç
standart madde) (morphine-d3 ve diazepam-d5) 25µl eklendi. Üzerine 2.5 ml distile su
eklenerek vortekle karıştırılıp 3500 rpm devirde 10 dakika santrifüj edildi. Üst faz
alındıktan sonra aşağıdaki ekstraksiyon algoritmasına göre katı faz ekstrasyonu (SPE)
yapılarak mikrofiltreden geçirilen örnekler,oluşturulan spesifik metoda göre LCMS/MS sistemine enjekte edildi. Kan ekstraksiyonu için ekstraksiyon algoritması Şekil
3.2 de gösterilmektedir.
30
Kan Ekstraksiyonu
OASIS HLB 3cc 60 mg kartuş
Şartlandırma; 2ml metanol
Şartlandırma;2 ml destile su
0.5 ml tam kan + 2.5 ml distile su
3500 rpm santrifüj edilir.
Üst faz alınıp kartuştan geçirilir.
Yıkama; % 5’lik metanol çözeltisi ile yapılır.
Oda sıcaklığında 10 dk vakum altında kurutulur.
Eliüent
Asidik İlaçlar: Aseton/Kloroform (70:30)
Bazik İlaçlar:Etil Asetat/NH4OH (98:2)
Eliüent N2 altında uçurulur.
0.5 ml metanol ile çözülür ve enjeksiyon için cihaza verilir.
Şekil 3.2. Kan için ekstraksiyon algoritması
3.5.2.2.Organ Örneklerinin Hazırlanması
Analiz aşamasına kadar (-)20 °C de plastik kaplarda bulunan karaciğer, kalp,
böbrek, dalak ve beyin örneklerinden alınan 1 gram viseral doku örneği üzerine 0.1 M
pH 4.4 K2HPO4 tamponu eklenerekhomojenizatör (IKA Ultra turrax tube driver) ile
homojenize edildi. Düz cam tüpe (10 ml) homojenizattan 1 ml alınarak üzerine 1000
ng/ml stok internal standart(morphine-d3, diazepam-d5) karışımdan 30 µl eklendi ve 5
ml aynı tampon çözeltisinden eklendi. Vorteks ile karıştırılıp 3500 rpm devirde 10
dakika santrifüj edildi. Alınan üst fazın Şekil 3.3 de belirtilen ekstraksiyon
algoritmasına göre katı faz ekstraksiyonu yapıldı. Mikrofiltreden geçirilen ekstrakt,
oluşturulan spesifik metoda göre LC-MS/MS sistemine enjekte edildi.
31
Organ Ekstraksiyonu
OASIS HLB 3cc 60 mg kartuş
Şartlandırma; 2ml metanol
Şartlandırma;2 ml destile su
Homojenizasyon; 1 gram Organ + 4 ml 0.1 M pH 4.4 K2HPO4 tamponu
1 ml homejenizat + 30 ng internal standart + 4 ml K2HPO4 tamponu
3500 rpm santrifüj edilir.
Üst faz alınıp kartuştan geçirilir.
Yıkama; % 5’lik metanol çözeltisi ile yapılır.
Oda sıcakluğında 10 dk vakum altında kurutulur.
Eliüent
Asidik İlaçlar:Aseton/Kloroform (70:30)
Bazik İlaçlar:Etil Asetat/NH4OH (98:2)
Eliüent N2 altında uçurulur.
0.5 ml metanol ile çözülür ve 1:25 oranında dilüe edilerek enjeksiyon için cihaza verilir.
Şekil 3.3. Organlariçin ekstraksiyon algoritması
3.5.2.3.Kemik Örneklerinin Ekstraksiyonu
Kemik örneklerinin ekstraksiyonu ultrasonik solvent ekstraksiyonu (USE) ile katı
faz ekstraksiyonunun (SPE) kombine edilmesiyle yapıldı. Analiz aşamasına kadar
anatomik lokasyonlarına göre ayrılan ve (-)20 °C de plastik kaplarda saklanan kemik
örnekleri çıkarılarak oda sıcaklığına gelmeleri sağlandı. Her örnek, çevresel
kontaminasyonların ve üzerlerinde bulunan kas dokularının uzaklaştırılması amacıyla
öncelikle bistüri yardımıyla ön temizleme yapıldı. Daha sonra ikişer defa distile su,
metanol ve asetona daldırılarak 5 dakika ultrasonik banyoda bekletildi. Bir gece
kurumaya bırakılan örnekler parçalayıcı-öğütücü (Qiagen TissueLyser II) cihazda toz
haline getirildi. 10 ml’lik düz cam tüpe alınan 100 mg kemik örneği üzerine 30 ng
internal strandart (morphine-d3, diazepam-d5) ve 2.5 ml metanol eklendi, vorteksle
32
karıştırıldı. 2 saat ultrasonik banyoda inkübasyona bırakılan örnekler 3500 rpm devirde
10 dakika santrifüj yapılarak üst faz alındı. Üst faz N2 gazı altında uçuruldu. Üzerine
125 µl Metanol/875 µl distile su eklenerek Şekil 3.4 de belirtilen ekstraksiyon
algoritmasına göre katı faz ekstraksiyonu yapıldı. Mikro filtreden geçirilen ekstrakt
oluşturulan spesifik metoda göre LC-MS/MS sistemine enjekte edildi.
Kemik Ekstraksiyonu
100 mg öğütülmüş kemik
+
2.5 ml metanol
2 saat ultrasonik banyoda inkübasyon yapılır.
3500 rpm de santrifüj edilip üst faz alınır.
Üst faz N2 gazı altında uçurulur.
Ultrasonik
Solvent
Ekstraksiyonu
(USE)
OASIS HLB 3cc 60 mg SPE kartuş
Şartlandırma; 2ml metanol
Şartlandırma;2 ml destile su
Ultrasonik ekstraksiyondan çıkan tüpe;
0.125 µl metanol/0.875 µl distile su eklenerek vortekslenir.
Üst faz alınıp kartuştan geçirilir.
Yıkama; % 5’lik Metanol çözeltisi ile yapılır.
Oda sıcaklığında 10 dk vakum altında kurutulur.
Eliüent
Asidik İlaçlar: Aseton/Kloroform (70:30)
Bazik İlaçlar:Etil Asetat/NH4OH (98:2)
Eliüent N2 altında uçurulur.
0.5 ml metanol ile çözülür ve enjeksiyon için cihaza verilir.
Şekil 3.4.Kemiğin USE ve SPE ekstraksiyon algoritması
33
3.5.3. LC-MS/MS Çalışma Şartları
Bu çalışmada postmortem örneklerin ekstraksiyonundan sonra elde edilen
numunelerin analizleri, Shimadzu CBM-20A Ultra Flow Likit Kromatografisi UFLC,
Tandem API 4000 Q TRAP Kütle Spektrometri LC-MS/MS Systems cihazı ile yapıldı.
-
Kolon: Restek Allure PFPP 5 µm 50 x 2.1 mm
-
İyon Kaynağı: Turbo Spray (Electro spray ionization) (pozitif mod)
-
Gaz Akışı: 20 L/dk
-
Sheat Gaz Sıcaklığı:450 °C
-
Gaz Sıcaklığı: 320 °C
-
Fırın (Oven) Sıcaklığı: 40 °C
-
Maksimum Sıcaklık: 85 °C
-
Kapiler Voltaj: 4500 V
-
Mobil Faz A: 1 L ultra saf su içerisinde 5 mM amonyum format / %0.01
formik asit.
-
Mobil Faz B: 1 L asetonitril içerisinde 5 mM amonyum format / %0.01 formik
asit.
-
Analiz Süresi: 17.983 dakika
-
Enjeksiyon Hacmi: 20 µl
-
Gradient Programı: (Tablo 3.2)
Tablo 3.2. LC/MS/MS analiz gradient programı.
Zaman (dakika)
0.01
0.01
10
10
15
15
15
15
17.4
17.4
17.50
Total Flow
Pumb B Conc.
Total Flow
Pump B Conc.
Total flow
Pump B Conc.
Total Flow
Pump B Conc.
Total Flow
Pumb B Conc.
Controller Stop
0.5
10
1
90
1
90
0.5
10
0,5
10
34
Seçilen ilaçların, tanımlanabilmesi için ayrıntıları Tablo 3.3’ de verilen metoda
göre MRM (Multiple Reaction Monitoring) Scheculed modukullanıldı. Tüm ilaçlar
pozitif modta analiz edildi. Data verileri Analyst 1.6.2. yazılımı kullanılarak alındı.
Tablo 3.3. Seçilen ilaçların analizi için oluşturulan LC-MS/MS cihazının MRM parametreleri.
Product
Ion (m/z)
Precursor Ion
(m/z)
Time
(msec)
Compound ID
(İlaç)
DP (V)
EP
CE (V)
CXP
278.06
233
8.41
Amitriptyline 1
66
10
25
8
278.06
191
8.41
Amitriptyline 2
66
10
33
14
278.06
202
8.41
Amitriptyline 3
66
10
77
16
267.1
145.1
2.48
Atenolol 1
60
10
50
15
267.1
133.1
2.48
Atenolol 2
60
10
50
15
267.1
91.1
2.48
Atenolol 3
60
10
50
15
284.95
154
5.35
Diazepam 1
76
10
37
10
284.95
192.8
5.35
Diazepam 2
76
10
45
14
284.95
91
5.35
Diazepam 3
76
10
59
6
296.15
214
6.09
Diclofenac 1
60
10
41
18
296.15
215
6.09
Diclofenac 2
60
10
35
12
325.32
109
7.37
Escitalopram 1
116
10
37
8
325.32
262
7.37
Escitalopram 2
116
10
27
6
337.1
188
7.36
Fentanyl 1
56
10
31
14
337.1
105
7.36
Fentanyl 2
56
10
55
8
337.1
102.9
7.36
Fentanyl 3
56
10
83
8
281.06
192.9
8.12
İmipramine 1
66
10
57
14
281.06
208
8.12
İmipramine 2
66
10
35
16
281.06
191.9
8.12
İmipramine 3
66
10
75
14
237.99
125
4.19
Ketamine 1
41
10
35
10
237.99
89
4.19
Ketamine 2
41
10
77
6
285.93
151.8
2.04
Morphine 1
96
10
77
12
285.93
165
2.04
Morphine 2
96
10
51
12
307.95
276.8
8.70
Sertraline 1
41
10
19
8
307.95
160.8
8.70
Sertraline 2
41
10
39
12
264.14
58.2
5.07
Tramadol 1
41
10
47
12
264.14
56.1
5.07
Tramadol 2
41
10
81
12
278.02
260.1
5.63
Venlafaxine 1
51
10
19
8
278.02
214.9
5.63
Venlafaxine 2
51
10
25
16
278.02
173
5.63
Venlafaxine 3
51
10
33
4
389.1
217.1
4.34
Zopiclone 1
60
10
50
15
389.1
245.1
4.34
Zopiclone 2
60
10
20
15
389.1
217.2
4.34
Zopiclone 3
60
10
35
15
35
3.5.4. Kalibrasyon Eğrisinin Hazırlanması
Kalibrasyon eğrisi kan, organ ve kemik örnekleri için matris etkisini yok etmek
amacıyla ayrı ayrı tüm ilaçlar miks (karışım) yapılarak hazırlandı. Kan kalibrasyonu 1
ml negatif (blank) kana 5, 7.5, 10, 12.5, 15, 50, 100 ng/ml konsantrasyonda kalibrasyon
noktalarını oluşturmak için ilaç standart karışımı eklendikten sonra internal standart
madde olarak 25 ng/ml diazepam-d5 ve morphine-d3 her bir kalibrasyon noktasına
eklendi. Kalibrasyon noktalarının ekstraksiyonu yapıldıktan sonra cihaza verildi ve
kalibrasyon eğrileri oluşturuldu. Kan örneğinde amitriptyline için kalibrasyon grafiği
Şekil 3.5 de gösterilmiştir(r=0.9987).
Organ örneklerinin kalibrasyonu ekstraksiyon prosedürüne göre homojenize hale
getirilen negatif (blank) örneklerin içerisine 1, 5, 10, 25, 50, 100, 250, 500, 1000 ng/g
konsanstrasyonda ilaç standart karşımı eklenerek hazırlandı(r=0.9982).
Kemik örnekleri için negatif (blank) kemik kullanıldı. 100 mg kemik üzerine 1, 5,
10, 25, 50, 100, 500, 1000, 2500 5000 ng/g konsantrasyonlarda ilaç standart karışımı
eklendikten sonra ekstrasyon yapılarak cihaza verildi ve kalibrasyon eğrisi
çizildi.Atenolol için kemik kalibrasyon eğrisi Şekil 3.6 dagösterilmiştir (r=0.9989).
36
ismailkan.rdb (amitriptyline 1): "Linear" Regression ("1 / x" weighting): y = 0,435 x + -0,151 (r = 0,9987)
44
42
40
38
36
34
A n a ly t e A r e a / I S A r e a
32
30
28
26
24
22
20
18
16
14
12
10
8
6
4
2
0
5
10
15
20
25
30
35
40
45
50
55
60
Analyte Conc. / IS Conc.
65
70
75
80
85
90
95
100
Şekil 3.5. Kanda amtriptyline analizi için oluşturulan kalibrasyon eğrisi (r=0.9987).
kmk070115.rdb (atenolol 1): "Linear" Regression ("1 / x" weighting): y = 0,00182 x + 0,000169 (r = 0,9989)
9,5
9,0
8,5
8,0
7,5
A n a ly t e A r e a / I S A r e a
7,0
6,5
6,0
5,5
5,0
4,5
4,0
3,5
3,0
2,5
2,0
1,5
1,0
0,5
0,0
0
200
400
600
800
1000 1200 1400 1600 1800 2000 2200 2400 2600 2800 3000 3200 3400 3600 3800 4000 4200 4400 4600 4800 5000
Analyte Conc. / IS Conc.
Şekil 3.6. Kemik dokusunda atenolol analizi için oluşturulan kalibrasyon eğrisi (r=0.9989).
37
4. BULGULAR
Cinsiyete bakılmaksızın ve ortalama ağırlıkları 68 kg olarak biri kontrol olmak
üzere seçilen 5 adet (n=4+1) domuzdan toplanan periferal (ilyak) kan, kemik ve organ
dokularının analizi yapılmıştır. İlk kanda toplam 14 ilacın yalnızca 10’u saptanmıştır
(Şekil 4.1). Fentanyl, sertraline, tramadol ve zopiclone ilk kanda saptanamamıştır.
Postmortem organlardan 4. saatte toplanan karaciğerde morphine saptanamamıştır.
Fentanylde
yalnızca
karaciğerde
saptanabilmiş
diğer
visseral
dokularda
saptanamamıştır. Zopiclone hiçbir organ ve kemik örneğinde saptanamamıştır.
1800
1600
1660
1400
1440
1335
1200
1000
800
840
895
600
400
200
125
135
0
0
90
70
220
0
0
0
Şekil 4.1. Sakrifiye işleminden sonra toplanan ilk periferal kandaki ilaç konsantrasyoları (ng/ml).
38
XIC of +MRM (45 pairs): 278,020/260,100 amu Expected RT: 5,7 ID: venlafaxine 1 from Sample 10 (k.ciger3-3.gun) of ismail.wiff (Turbo Spray)
Max. 2,6e6 cps.
5,68
2,5e6
2,4e6
2,3e6
2,2e6
2,1e6
2,0e6
1,9e6
1,8e6
In te n s ity , c p s
1,7e6
1,6e6
1,5e6
1,4e6
1,3e6
1,2e6
1,1e6
1,0e6
9,0e5
8,0e5
7,0e5
6,0e5
5,0e5
4,0e5
3,0e5
2,0e5
1,0e5
0,0
6,12
1,0
2,0
3,0
4,0
5,0
6,0
7,0
8,0
9,0
Time, min
10,0
11,0
12,0
13,0
14,0
15,0
16,0
17,0
Şekil 4.2. 3. grup, postmortem 72. saatte toplanan karaciğer örneğinde saptanan pheniramine ve
venlafaxine’nin kromatogramı.
Tablo 4.1. Postmortem karaciğerde belirtilen zaman aralıklarında ölçülen ilaç konsantrasyonları (µg/g).
Süre (saat)
İlaçlar
4. saat
24. saat
48. saat
72. saat
96. saat
Amitriptyline
10.6
12.8
13.3
14.4
27.8
Atenolol
460.1
483.9
489.6
497.4
531.1
Diazepam
1.68
2.59
2.68
2.95
2.62
Diclofenac
17.01
17.12
17.77
20.07
20.04
Escitalopram
1.58
1.62
2.16
2.11
2.48
Fentanyl
0
0.45
0.49
0.56
0.65
Imipramine
92.34
103.9
112.3
134.6
405.7
Ketamine
0.89
1.07
1.11
1.27
2.19
Morphine
5.49
6.74
25.1
27.4
31.99
Pheniramine
57.3
69.4
91.75
96.5
98.9
Sertraline
198.4
207.5
228.6
304.7
318.5
Tramadol
0.34
0.43
0.43
0.65
0.73
Venlafaxine
90.95
93.65
95.1
99.27
105
39
Beyin dokusunda tramadol, ketamine, escitalopram ve diazepamın dağılımı
1200
1000
800
600
400
200
0
4
24
48
72
96
Zaman (saat)
Tramadol
Ketamine
Escitalopram
Diazepam
Şekil 4.3.Postmortem beyin dokusunda belirtilen zaman aralıklarında tramadol, ketamine, escitalopram
ve diazepam’ın dağılım grafiği (ng/g).
180000
160000
140000
120000
100000
80000
60000
40000
20000
0
4
24
48
72
96
Zaman (saat)
Atenolol
Imipramine
Sertraline
Venlafaxine
Şekil 4.4.Postmortem beyin dokusunda belirtilen zaman aralıklarında atenolol, imipramine, sertraline ve
venlafaxine’nin dağılım grafiği (ng/g).
40
140000
120000
100000
80000
60000
40000
20000
0
4
24
48
72
96
ZAMAN (SAAT)
Amitriptyline
Pheniramine
Diclofenac Na
Şekil 4.5.Postmortem beyin dokusunda belirtilen zaman aralıklarında amitriptyline, pheniramine ve
diclofenac’ın dağılım grafiği (ng/g).
ng/g
70000
60000
50000
40000
30000
20000
10000
0
4. Saat
24. Saat
Morphine
Amitriptyline
48. Saat
Escitalopram
72. Saat
96. Saat
Diazepam
Şekil 4.6.Postmortem zaman aralıklarında toplanan böbrek dokusunda morphine, amitriptyline,
escitalopram ve diazepamın dağılım düzeyi (ng/g).
41
1000000
900000
800000
700000
600000
500000
400000
300000
200000
100000
0
4. Saat
24. Saat
Sertraline
48. Saat
Pheniramine
72. Saat
Venlafaxine
96. Saat
Atenolol
Şekil 4.7.Postmortem zaman aralıklarında toplanan böbrek dokusunda sertraline, pherimanine,
venlafaxine ve atenolol’ün dağılım düzeyi(ng/g).
1400
1200
1000
800
600
400
200
0
4. Saat
24. Saat
48. Saat
Ketamine
72. Saat
96. Saat
Tramadol
Şekil 4.8.Postmortem zaman aralıklarında toplanan böbrek dokusunda ketamine ve tramadol’ün dağılım
düzeyi(ng/g).
42
250
200
150
Taze
100
5. Ay
10. Ay
50
0
Şekil 4.9.Belirtilen zamanlarda toplanan kemiklerin anatomik lokasyonlarına göre ketamine düzeyleri
(ng/g).
80000
70000
60000
50000
40000
Taze
30000
5. ay
10. ay
20000
10000
0
Şekil 4.10.Belirtilen zamanlarda toplanan kemiklerin anatomik lokasyonlarına göre atenolol düzeyleri
(ng/g).
43
200000
180000
160000
140000
120000
100000
Taze
80000
5. ay
60000
10. ay
40000
20000
0
Şekil 4.11.Belirtilen zamanlarda toplanan kemiklerin anatomik lokasyonlarına göre venlafaxine düzeyleri
(ng/g).
Şekil 4.12. Taze kemik örneklerinindeki ilaç konsantrayonlarının ekstremiteye göre dağılımı (ng/g).
44
Şekil 4.13.5. ayda toplanan kemik örneklerindeki ilaç konsantrasyonlarının ekstremiteye göre dağılımı
(ng/g).
Şekil 4.14.10. ayda toplanan kemik örneklerindeki ilaç düzeylerinin ekstremiteye göre dağılımı (ng/g).
45
Şekil 4.15. Taze, 5. ve 10. ayda toplanan kemik örneklerindeki ilaç konsantrayonlarının ekstremiteye göre
dağılımı (ng/g).
46
5. TARTIŞMA
İlaç zehirlenmeleri önemli bir mortalite oranına sahiptir3.Zehirlenme olguları adli
olgulardır
ve
ölümün
nedeni
ve
mekanizmasını
belirlemek
çok
önemlidir.Zehirlenmelere bağlı postmortem olguların toksikolojik analizlerinde kan ve
idrar gibi biyolojik materyaller incelenmektedir. Fakat çürümüş ya da gömülü halde
bulunan cesetlerin toksikolojik açıdan incelenmesi gerektiği durumlarda kan ve idrar
gibi vücut sıvıları otoliz/putrefikasyon nedeniyle analiz için uygun değildir. Bu
durumda şahsın ölüm nedenini saptanabilmesi için yapısal bütünlüğü tamamen
bozulmamış haldekiorganörnekleri çalışılabilir. Organlar ileri derecede çürümüş olsa
bile tam bir toksikolojik analiz ile ölüme etken faktörlerin ortaya konması
gerekmektedir. Çürümenin ilerleyen dönemlerinde yapısal bütünlüğün bozulmasıyla
birlikte organların örnek olarak toplanması imkânsız hale gelmektedir. Bu nedenle
ilerleyen dönemlerde bile yapısal bütünlüğünü çok iyi koruyabilen kemik örnekleri,
gömülü veya çürümüş halde bulunan cesetlerde ilacın varlığını saptayabilme anlamında
ciddi kolaylıklar sağlamaktadır. Çünkü kemik dokuları, yapısına bağlanan ilacın
stabilitesini çok uzun periyotlara kadar koruyabilmektedir10.
Wyman ve ark.5yaptıkları hayvan modeli çalışmasında farklı saatlerde toplanan
dekompoze domuz organ dokularında çoklu ilaç saptaması ve düzey araştırması
yapmışlardır. Çalışmada dekompozisyonun ilaç düzeyine etkisi, kanın analiz için uygun
olmadığı durumlarda seçilmesi gereken en uygun organ dokusunun hangisi olduğunun
araştırması yapılmıştır. Organ dokularında bulunan konsantrasyonlar, dekompozisyon
arttıkça genellikle artış göstermiştir. Konsantrasyondaki artış oranı tüm ilaçlar için aynı
değildir. Postmortem karaciğerde saptanan bazı ilaçlarda azalma gözlenmiştir. Bu
azalmanın nedeni olarak biyolojik parçalanma/bozulma ihtimali düşünülmüştür.
Çalışmamızdaki amacımız kan örneğinin alınmasının uygun olmadığı çürümüş ve
gömülü halde bulunan cesetlerin adli toksikolojik incelenmesinde organ ve kemik
dokularında ilaç dağılımının belirlenmesidir. Çalışmamız, 2013 yazı ile 2014 kışı
arasında gerçekleştirilmiştir. Hayvan modeli olarak tasarlanan bu çalışmada domuz
kullanılmasının nedeni, gastrointestinal ve kardiyovasküler sistemlerinin insanlara
oldukça benzerlik göstermesi ve insanlarla karşılaştırılabilir büyüklükle olmalarıdır.
47
Ayırca klinik ilaç kullanım öyküsü bilinmeyen insan modelinin aksine hayvan
modelinde ilaç, doz, ölüm ve doz arasındaki süre ve postmortem çevre kontrol edilebilir
önemli parametrelerdir. Tüm bunların yanında genel olarak metod geliştirme amaçlı
yapılan çalışmalar hayvan modeli olarak tasarlanmıştır. Kullanılan ekstraksiyon
yöntemleri negatif kontrol matriksleri üzerinden optimizasyonları ve geri kazanım
hesabı yapıldıktan sonra örneklere uygulanmıştır.
Sakrifiye işleminden hemen sonra toplanan ilk periferal kanda 14 ilacın yalnızca
10 tanesi saptanmıştır. Saptanamayan fentayl, sertraline, tramadol ve zopiclone’nun
diğer ilaçlara göre toksik konsantrasyon ve dağılım hacmi üzerinden hesaplanan doz
miktarının düşük olması bu durumun açıklaması olabilir.
Elde edilen bulgular gösterdi ki; organlarda bulunan ilaç konsantrasyonları ilk
periferal kanda bulunan konsantrasyonlardan daha yüksektir. Zopiclone ilk kanda
saptanamamadığı gibi hiçbir dokuda da saptanamamıştır. Literatürde kana eklenen ve () 20 ºC’de saklanan zopiclone’nun stabilitesi araştırılmış ve konsantrayonda % 32-50
arasında bir azalma gözlenmiştir105. Karaciğerde en yüksek konsantrasyonda dağılım
gösteren ilaç atenololdür. Fentayl karaciğer haricinde diğer organ dokularında
saptanamamıştır. Böbrekteki ilaç konsantrasyonu karaciğerden yüksek bulunmuştur.
Anatomik lokasyonu gereği midenin yanı sıra ince bağırsaktan difüzyon ihtimali
böbrekteki ilaç konsantrasyonunun diğer organlara göre daha yüksek bulunmasının
nedeni
olabilir.
Literatürde
ratların
böbrek
dokusundaki
postmortem
ilaç
konsantrasyonunun yüksek olması böbreğin anatomik lokasyonunun mide ve ince
bağırsağa yakın olmasına bağlanmıştır106.
İlk periferal (ilyak) kan alındıktan sonra aynı ilyak venin bozunmasıyla ikincil bir
kan
örneği
alınamadığından
dekompozisyonun
artmasıyla
kandaki
ilaç
konsantrasyonunun artıp artmadığı saptamak da mümkün değildir. İlaç konsantrasyonu,
dekompoze organlarda artmaktadır. Bizim çalışmamızda da postmortem yeniden
dağılım (redistribüsyon) nedeni ile organlardaki ilaç konsantrasyonu 4. saat ile 96. saat
arasında artış göstermektedir (Tablo 4.1). Fakat bu çalışmanın odağı postmortem
redistribüsyondan ziyade kanın toksikolojik analiz için olmadığı durumlarda, organ ve
kemik dokularındaki ilaç konsantrasyonlarının araştırılmasıdır.
Dekompoze olguların toksikolojik analizlerinin yorumlanması postmortem
redistribüsyongibi henüz açıklığa kavuşmamış mekanizmalar nedeniyle zordur ve bu
48
durum, bulunan sonuçları yorumlanmada adli toksikologları yanıltabilir. Fakat hangi
mekanizma olursa olsun dekompoze durumlarda birkaç organ dokusundaki biyolojik
bozunma etkisiyle konsantasyonda azalış gözlenmesi haricinde ilaç konsantrasyonları
artmaktadır. Tüm ilaçların konsantrasyonlarındaki artış oranı aynı değildir. Bu veriler,
dekompoze durumlarda toplanan hiçbir organ dokusunun ilacın kan konsantrasyonunu
öngörmek için kullanışlı olmadığını göstermektedir.
Kemik dokuları ileri derecede çürüyen (iskeletleşmiş) cesetlerden adli toksikolojik
analiz için kemik dokusunun bir diğer formu olan diş ile birlikte örnek olarak
toplanabilen tek matrikstir. Birçok faktör iskelet dokularındaki ilaç düzeyini
etkileyebilir. Kemik dokusunun morfolojik ve fizyolojik aktivitesindeki heterojenite
nedeniyle kemikte ilaç birikimi homojen değildir. Bunun yanında ilaç uygulama yolu,
dekompozisyon oranı, postmortem çevresel kondisyonlar ve bu kondisyonlara maruz
kalım süresi ve kemiğin tipi gibi etkenler de potansiyel olarak kemik dokusundaki ilaç
seviyesini etkileyebilmektedir. Literatürde kemik hakkındaki en erken çalışmada,
1979’da Dunnet ve ark. tarafından iskeletleşmiş bir cesetten alınan kemik örneğinde
enzimatik olarak butobarbiton saptaması yapılmıştır. Bir diğer çalışma Lien ve ark.
tarafından gerçekleştirilmiş, kemik talaşında hormonal antineoplastik ilaç olan
tamoxifen saptaması yapılmıştır46.
Toksikolojik analizde kullanılabilen bir matriks olarakkemik dokusunun
uygunluğu, 2000 yılından bu yana yayınlanan çeşitli araştırmalara konu olmuştur 46,
59,65,69, 107-111
. Bu araştırmalar neticesindeki ortak bulgu,kan ve kemik arasında zayıf bir
korelasyon bulunduğudur. Bu durum, toksisitenin tahmin edilmesi amaçları için
kemikte ilaç ölçümlerinin kan konsantrasyon aralığıyla ilişkilendirilmesi çabasının
problemli olacağı anlamına gelmektedir. Desrosiers ve ark.,60 amitripyline, citalopram
ve bu iki ilacın metabolitlerinin 13 farklı kemikte dağılımını araştıran evcil domuzun
kullanıldığı hayvansal bir çalışma yürütmüşlerdir. Çalışmada pasif solvent ekstraksiyon
yöntemi kullanılmış en yüksek konsantrasyonlar toraks bölgesinde yer alan kemiklerde
saptanmıştır.
Çalışmamızda 14 ilacın farklı zamanlarda toplanan ve ekstremiteye göre ayrılan
11 farklı kemik tipinde dağılım düzeyi araştırılmıştır. Kemik dokuları sakrifiye
işleminden sonra üst ekstremiteden scapula,humerus, ulna; torakstanservikal vertabra,
torakal vertebra, lumbar vertebrae, kaburga kemiği (rib); alt ekstremiteden ilium, femur,
49
tibia, fibula olmak üzere analiz için örnek olarak toplanmıştır. Daha sonra gömülen
cesetler, gömülmenin 5. ayında feth-i kabir yapılarak mezardan çıkarılmış ve aynı
anatomik lokasyonlardan kemik dokuları toplanmıştır. Bu işlem gömülmenin 10. ayında
tekrarlanmıştır.
Çalışmamız neticesinde elde edilen bulgularda farklı ilaçların farklı kemiklerde
farklı zaman aralıklarındaki dağılım düzeylerinde böyle geniş bir varyasyon olduğu açık
değildir (Şekil 4.15). Fakat ilaçların en yüksek konsantrasyonu toraks bölgesinde tespit
edilmiştir. En düşük ise alt ekstremitede bulunmuştur. Bu sonuçlar literatürle paralellik
göstermektedir60.Bunun
bölgesindeki
yer
nedeni
alması
özellikle
ve
yumuşak
çürüme
dokuların
boyunca
vücudun
ilaçların
gövde
sıvılaşmış
dokulardankemikdokularına geçmesi şeklinde yorumlanabilir.5. ayda feth-i kabir
yapıldığında bu yumuşak dokular kemik üzerinde sıvılaşmış şekilde bulunduğu için
buradan
kemik
dokularına
ilaç
geçişi
devam
ederek
kemik
dokularındaki
konsantrasyonları arttırdığı düşünülebilir. 10. ayda toplanan iskelet dokularında ilaç
konsantrasyonlarının düştüğü görülmüştür (Şekil 4.14). İlaç dağılımı, kemik tipine göre,
ilacın stabilitesi, farmakokinetiği ve fizikokimyasal yapısına göre değişkenlik
göstermekle birlikte kemik dokusunun toprak altında maruz kaldığı henüz açıklanmamış
bilinmeyen düfizyon mekanizmaları nedeniyle bu dokulardaki elde edilen bulguların
yorumlanması oldukça güçtür.
Çürümüş ve gömülü halde bulunan cesetlerin toksikolojik analizinde iskelet
dokularının kullanılması ile ilgili çalışmalar hala kısıtlıdır. Literatürde yapılan
çalışmalarda kemik dokularında ilaç saptamasına yönelik oluşturulan standart bir
yöntem bulunmamaktadır. Analiz için USE ve SPE’nin kombine edildiği ekstraksiyon
yöntemi ucuz, basit ve en önemlisi yüksek ekstraksiyon verimliliğine sahip olması
nedeniyle seçilmiştir. Kullandığımız yöntemde 100 mg kadar düşük miktarda (recovery
ratio (geri kazanım): % 73- 120) kemik örneği kullanılması, yöntemin değeri açısından
önemlidir.Ekstraksiyon solventine maruz kalan kemiğin yüzey alanlarının farklılık
göstermesi veya ultrasonik solvent ekstraksiyon yönteminde ultrasonik dalga
frekanslarının stabil olmaması nedeni ile laboratuvarlar arasında ilaç düzeyinde
farklılıklar olmaktadır. Bu aşamada rutin toksikolojik uygulamalarda kemik çalışmaları
için kantitatif sonuçlar yerine kalitatif sonuçlar verilmesinin daha uygun olacağı
söylenebilir.
50
6. SONUÇLAR VE ÖNERİLER
1.
Domuz modeli olarak tasarlanan bu çalışmada, adli toksikolojik analizler için
kullanılan kan ve idrar gibi geleneksel örneklerin toplanmasının uygun
olmadığı dekompoze cesetlerden farklı zaman aralıklarında alınan organ ve
kemik dokularında çoklu ilaç dağılım düzeyleri araştırılmıştır.
2.
Cinsiyete bakılmaksızın biri negatif kontrol olmak üzere 5 adet (n=4+1) evcil
domuz (Sus domestica) seçilmiştir. Her bir domuza sekiz farklı sınıftan
ondört ilaç üçerli ve dörderli gruplar halinde katılar gastrointestinal kanal
yoluyla, sıvılar intravenöz yolla uygulanmıştır. Dozlamadan 4 saat sonra
sakrifiye edilen hayvanlardan periferal kan, karaciğer, böbrek, kardiyak kas,
dalak, beyin ve ekstremiteye göre ayrılan farklı anatomik lokasyonlardan
kemik örnekleri toplanmıştır. Postmortem 96., saate kadar organ örnekleri
alındıktan sonra cesetler toprağa gömülmüştür. Gömülmeden 5 ve 10 ay
sonra aynı anatomik lokasyolardan kemik örnekleri toplanmıştır.
3.
Organlar ve kemikler için seçilen ilaçların saptanmasında en yüksek geri
kazanım sağlayan uygun yöntemler (organ için SPE, kemik için SPE + USE)
belirlendikten sonra toplanan organ ve kemiklere örnek hazırlama işlemleri
uygulandı. Hazırlanan örnekler yüksek seçicicilik ve duyarlılığa sahip Likit
Kromatografi – Tandem Kütle Spektrometresi (LC-MS/MS) ile analiz edildi.
4.
Analiz sonucunda ilk periferal kanda 14 ilacın 10’u saptanmış, fentanyl,
sertraline, tramadol ve zopiclone saptanamamıştır. Zopiclone hiçbir dokuda
saptanamıştır.
Organ
örneklerinde
4
-
96
saat
aralığında
ilaç
konsantrasyonları artış göstermiştir. Tüm ilaçların konsantrasyonlarındaki
artış oranı aynı değildir. Bu veriler, dekompoze durumlarda toplanan hiçbir
organ dokusunun ilacın kan konsantrasyonunu öngörmek için kullanışlı
olmadığını göstermektedir.
5.
Kemikte en yüksek konsantrasyonlar sırasıyla toraks bölgesinde ve üst
ekstremitede saptanmıştır. 5. ayda toplanan kemiklerde taze kemiklere göre
ilaç konsantrasyonlarında artış gözlenmiştir.
51
6.
İskelet
dokularında
ilaç
analizleri
için
oluşturulan
standart
bir
izolasyon/ekstraksiyon yöntemi bulunmamakla birlikte bu konu adli
toksikoloji alanında göreceli olarak henüz yenidir ve bu yüzden bu alanda
daha çok araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
7.
Şuan için rutin toksikolojik uygulamalarda kemik çalışmaları için kantitatif
sonuçlar yerine kalitatif sonuçlar verilmesinin daha uygun olacağı
söylenebilir.
8.
İleriki araştırmalarda kalitatif sonuçlar verebilmek için daha fazla süre
gömülü kalan cesetlerin kemik örneklerindeki ilaç veya toksik madde
saptaması yapılabilir. Ayrıca kemik dokusunun bir başka formu olan olan
dişte ilaç ve metabolitlerinin dağılımı araştırması yapılarak daha geniş
kapsamlı çalışmalar tasarlanabilir.
52
7. KAYNAKLAR
1.
Levine B. Principles of Forensic Toxicology. 2nd Ed., Washington: AACCPress, 2003; 3-44.
2.
Dinis-Oliveira RJ, Carvalho F, Duarte JA, Remião F, Marques A, Santos A andMagalhães
T. Collection of biological samples in forensic toxicology. Toxicol Mech Methods,
2010;20(7):363-414.
3.
National Center for Health Statistics. NCHS Data on Drug Poisoning Deaths.National Center
for Health Statistics. Erişim:
(http://www.cdc.gov/nchs/data/factsheets/factsheet_drug_poisoning.pdf)2010. Erişim Tarihi: 20
Mart 2014.
4.
Papoutsis I, Khraiwesh A, Nikolaou P, Pistos C, Spiliopoulou C and Athaneselis S. A fully
valideted method for the simultaneous determination of 11 antidepressant drugs in whole blood by
gas chromatograpy-mass spectrometry. J Pharm Biomed Anal,2012;70:557-562.
5.
Wyman JF, Dean DE, Yinger D, Simmsons A, Brobst D, Bissell M., et al. The temporal fate of
drugs in decomposing porcine tissue. J Forensic Sci,2011;56(3):694-699.
6.
Lendoiro E, Quintela O, de Castro A, Cruz A, Lopez-Rivadulla M and Concheiro M. Target
screening and confirmation of 35 illicit and illicit drugs and matabolites in hair by LC-MSMS.
Forensic Sci Int, 2012;217:207-215.
7.
Palmeri A, Pichini S, Pacifici R, Zuccaro P and Lopez A. Drugs in nails: physiology,
pharmacokinetics and forensic toxicology. Clin Pharmacokinet, 2000;38(2):95-110.
8.
Gupta R and Rammani P. Microbial keratinases and their prospective applications: An
overview. Applied Microbiology Biotechnology,2006;70(1):21-33.
9.
Wilson AS. The Decomposition of Hair in the Buried Body Environment. In Tibbett M, Carter
DO. Soil Analysis in Forensic Taphonomy. CRC Press, 2008;123–151.
10.
Drummer OH. Drugs in Bone and Bone Marrow. In: Jenkins AJ. Drug Testing in Alternate
Biological Specimens, Painesville-Ohio: Humana Press; 2007.
11.
Knight B and Saukko P. Forensic Pathology. 3rd. Ed., London: Arnold, 2004; 36-39.
12.
Collins KA and Hutchins GM. Autopsy Performance & Reporting. 2nd. Ed., Ilionis: College of
American Pathologists, 2003;257-260.
53
13.
Clark MA. Exhumations. In Froede RC. Ed. Handbook of Forensic Pathology. 2nd Ed., Ilionis:
College of American Pathologists, 2003; 445-447.
14.
Knigt B.Simpson’s Forensic Medicine. 11th. Ed., Arnold, London, Sidney: Auckland, 1997; 19.
15.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu. Ankara: Tekağaç Eylül Kitap Yayın Dağıtım Ltd. Şti.,
2005.
16.
Birincioğlu İ, Turan N ve Yaşar Teke H. Trabzon’da feth-i kabir otopsileri. Adli Tıp Dergisi,
2009; 23(2):11-17.
17.
Demirci Ş, Doğan KH, Erkol Z ve Deniz İ. Konya’da 2001-2007 yılları arasında gerçekleştirilen
feth-i kabir olgularının değerlendirilmesi. Adli Tıp Bülteni, 2008; 13(2):63-68.
18.
Gök E, Baduroğlu E, Çetin S, Fedakar R ve Aliustaoğlu FS. Bursa’da otopsisi yapılan fethi
kabir olgularının değerlendirilmesi. Uludağ Üniversitesi Tıp Fak Der,2013; 39(1):55-60.
19.
Demirel B, Akar T, Odabaşı AB, Özdemir Ç, Bilge Y ve Işık AF. Ankara’da 1996-2003 yılları
arasındaki feth-i kabir olguları. Türkiye Klinikleri J Foren Med, 2006; 2(3):53-57.
20.
Ubelaker DU. Forensic Science: Current Issues, Future Directions. 1nd. Ed., Chichester: John
Wiley & Sons Ltd, 2013; 1-2.
21.
Eckert WG. Introduction to Forensic Science. 2nd. Ed., Florida: CRC Press, 2000; 11-12.
22.
Koç S and Can M. Birinci Basamakta Adli Tıp. 2. Baskı, İstanbul: İstanbul Tabip Odası, 2011; 14.
23.
Poklins A. Forensic Toxicology. In: Eckert WG, Introduction toForensic Sciences. 2nd Ed.,
Florida: CRC Press, 1997.
24.
Vural N. Toksikoloji. Ankara: Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, 2005.
25.
Jickells S and Negruzs A. Clarke’s Analytical Forensic Toxicology. 1nd Ed., London • Chicago:
Pharmaceutical Press, 2008.
26.
Moffaf AC, Osselton MD and Widdop B. Clarke’s Analysis of Drugs and Poisons. 4th Ed.,
London • Chicago: Pharmaceutical Press, 2011.
27.
Skopp G. Preanalytic Aspect in Postmortem Toxicology. Forensic Sci Int, 2004;142:75-100.
28.
Mottram D. Drugs in Sport. 4 Ed., Taylor and Francis Group, 2005.
54
29.
Koski A. Interpretation of Postmortem Toxicology Results.Academic Dissertation,Department of
Forensic Medicine University of Helsinki, Finland, 2005.
30.
Karch SB. Postmortem Toxicology of Abused Drugs.Florida: CRC Press, 2008.
31.
Rohrig TP and Hicks CA. Brain tissue: a vivble postmortem toxicological specimen. J Anal
Toxicology, 2015;39:137-139.
32.
Palmeri A, Pichini S, Pacifica R, Zuccaro P and Lopez A.Drugs in nails: Physiology,
pharmacokinetics and forensic toxicology. Clin Pharmacokinet, 2000;38(2):95-110.
33.
Kayaalp SO. Tıbbi Farmakoloji. 8. Baskı, Ankara: Hacettepe-Taş Kitapçılık Ltd. Şti., 1998;4344.
34.
McIntyre IM and Mallett P. Sertraline concentrations and postmortem redistribution. Forensic
Sci Int, 2012;233:249-352.
35.
Dayananda R and Kiran J. Entomotoxicology. Int J Medical Tox Forensic Med, 2013;3(2):7174.
36.
Rang HP, Dale MM, Ritter JM and Moore PK. Pharmacology. 6 Ed., Churchill Livingstone,
2007.
37.
Zedeck BE and Zedeck MS. Forensic Pharmacology. Newyork: Chelsea House Publishers,
2007.
38.
Brenner GM and Stevens CW. Pharmacology. 4th Ed., Philadelphia: Elsevier, 2013.
39.
Ferner RE. Post-mortem Clinical Pharmacology.Br J Clin Pharmacol, 2008; 66(4):430-443.
40.
Harvey RA and Champe PC. Lippincott’s Illustrated Reviews: Pharmacology. 4th Ed. Florida:
Lippincott Williams & Wilkins, 2009.
41.
Pélessier-Alicot AL, Gaulier JM, Champsaur P and Marquet P. Mechanisms underlying
postmortem redistribution of drugs: A Review. J Anal Toxicol, 2003;27:533-544.
42.
Vance CS and McIntyre IM. Postmortem tissue concentrations of olanzapine.J Anal
Toxicol,2009;33:15-26.
43.
Pelissier-Alicot AL, Gualier JM, Champsaur P, Marquet M. Mechanism underlying
postmortem redistribution of drugs: A review. J Anal Toxicol,2003;27:533-544.
55
44.
McIntyre IM and Escott CM. Postmortem drug redistribution. J Forensic Res,2012;3(6):1-2.
45.
Gibson GG and Skett P. Introduction to Drug Metabolism. 3rd Ed., NelsonThornes, 2001.
46.
McIntyre IM, King, CV,Boratto, M. et al. Postmortem drug analysis in bone and bone marrow.
Therapeut Drug Monit, 2000;22(1):79-83.
47.
Raisz LG. Physiology and pathophysiology of bone remodeling. Clin Chem, 1999;45(8):13531358.
48.
Marks SC and Odgren PR. Structure and development of the skeleton. In Bilezikian JP, Raisz
LG, Rodan GA. (eds), Principles of bone biology, 1st Ed., Academic Press, San Diego, CA,
2002;3-6.
49.
Rizzo DC.Fundamentals of Anatomy & Physiology. 3rd Ed., USA: Delmar, 2010:138-173.
50.
Ganong WF.Review of Medical Physiology. 16th Ed. London: Prentice-Hall International Inc.,
1993.
51.
Martin RB, Burr RB and Sharkey NA. Skeletal Biology. In Martin RB, Burr RB and Sharkey
NA (eds), Skeletal Tissue Mechanics, 1st ed, New York, NY:Springer-Verlag Press, 2007;29-41.
52.
Stepensky D, Kleinberg L and Hoffman A. Bone as an effect compartment: Models for uptake
and release of drugs. Clin Pharmacokinet, 2003;42(10):863-881.
53.
Winek CL, Westwood S and Wahba WW. Plasma versus bone marrowdesipramine: A
comparative study. Forensic Sci Int, 1990;48: 49-57.
54.
Vandeni TC, Grummett SA and Watterson JH. Utility of immunoassay in drug screening in
skeletal tissue : Sampling considerations in detection of ketamine exposure in femoral bone and
bone marrow following acute administration using ELISA. J Forensic Sci, 2008;53(6):1474-1482.
55.
Watterson, JH and VandenBoer TC. Effects of tissue type and the dose-death interval on the
detection of acute ketamine exposure in bone and marrow with solidphase extraction and ELISA
with LC/MS/MS confirmation. J Anal Toxicol, 2008;32(8):631-638.
56.
Watterson, JH and Botman JE. Detection of acute diazepam exposure in boneand marrow:
Influence od tissue type and the dose-death interval on sensitivity of detection by ELISA with
liquid chromatography tandem mass spectrometry confirmation. J Forensic Sci, 2009;54(3):708714.
57.
Desrosiers, NA, Betit CC and Watterson JH. Microwave-assistedextraction in toxicological
screening of skeletal tissues. Forensic Sci Int, 2009;188:23-30.
56
58.
Gautam L, Newland C and Cole MD. Drugs from unusual matrices: Using bone tissue as a
forensic
toxicology
specimen.
Forensic
Magazine,
Erişim:
http://www.forensicmag.com/articles/2013/07/drugs-unusual-matrices-using-bone-tissue-forensictoxicology-specimen Erişim Tarihi:11.09.2013.
59.
McGrath KK and Jenkins AJ. Detection of drugs of forensic importance in postmortem bone.
Am J Forensic Med Pathol,2009;30(1):40-44.
60.
Desrosiers NA, Watterson JH, Dean D, and Wyman JF. Detection of amitriptyline, citalopram,
and metabolites in porcine bones following extended outdoor decomposition. J Forensic Sci,
2012;57(2):544-49.
61.
Watterson JH, Donohue JP and Betit CC. Comparison of relative distribution of ketamine and
norketamine in decompose skeletal tissues following single and repeated exposures. J Anal
Toxicol,2012;36(6):429-33.
62.
Raikos N, Tsoukali H, Njau SN. Determination of opiates in post-mortem bone and bone
marrow. Forensic Sci Int,2001;123:140-141.
63.
Lafreniere NM and Watterson JH. Detection of acute fentanyl exposure in fresh and
decomposed skeletal tissues. Forensic Sci Int,2000;185:100-106.
64.
Lafreniere NM and Watterson JH. Detection of acute fentanyl exposure in fresh and
decomposed skeletal tissues part II: The effect of dose-death interval. Forensic Sci
Int,2000;194:60-66.
65.
Watterson JH, Desrosiers NA, Betit CC, Dean D, Wyman JF. Relative distribution of drugs in
decomposed skeletal tissue. J Anal Toxicol, 2010;34;510-515.
66.
Watterson JH and Donohue JP. Relative distribution of ketamine and norketamine in skeletal
tissues following various periods of decomposition. J Anal Toxicol, 2011;35:452-458.
67.
Watterson JH and Botman JE. Detection of acute diazepam exposure in bone and marrow:
ınfluence of tissue type and the dose-ınterval on sensitivity of detection by ELISA with liquid
chromatography tandem mass spectrometry confirmation. J Forensic Sci, 2009;54(3):708-714.
68.
Guillot E, de Mazancourt P, Durigon M, Alvarez JC. Morphine and 6-acetylmorphine
concentrations in blood, brain, spinal cord, bone marrow and bone after lethal acute or chronic
diacetylmorphine administration to mice. Forensic Sci Int,2007;166:139-144.
69.
Watterson JH and Desrosiers NA. Examination of the effect of dose-interval on setection of
meperidine exposure in decomposed skeletal tissues using microwave-assisted extraction.
Forensic Sci Int,2011;207:40-45.
57
70.
Desrosiers NA and Watterson JH. The effect of burial on drug detection in skeletal tissues.
Drug Test Analysis,2010;2:346-356.
71.
Terazawa K and Takatori T. Determination of aminopyrine and cyclobarbital from a skeleton by
radioimmunoassay. J Forensic Sci,1982;27(4): 844- 847.
72.
Benko A. Toxicological analysis of amobarbital and glutethimide from bonetissue. J Forensic
Sci,1985;30:708-714.
73.
Horak EL, Felo JA, Jenkins AJ. Postmortem tissue distribution of olanzapine and citalopram in
an overdose. American Academy of Forensic Sciences 54th Annual Meeting. Atlanta, GA. 2002.
74.
Horak EL and Jenkins AJ. Postmortem tissue distribution of olanzapine and citalopram in a drug
ıntoxication (Case Report). J Forensic Sci,2005;53(3):679-681.
75.
McGrath KK and Jenkins AJ. Analysis of post-mortem bone/bone marrow specimens for drug
of ımportance in forensic toxicology. J Anal Toxicol, 2004;29(5): 503.
76.
Wohlenberg N, Lindsay T, Backer R et al.Case notes from members: Nortriptyline in maggots,
muscle, hair, skin and bone in skeletonised remains. TIAFTBull. 1992;22:19-22.
77.
Pellegrini M, Casa A, Marchei E. et al.Development and validation of a gas chromatographymass spectrometry assay for opiates in human teeth. J Pharmacol Biomed Anal, 2005;40(3): 662668.
78.
Cattaneo C, Gigli F, Lodi F. et al.Detection of morphine and codeine in human teeth: An aid in
the identification and study of human skeleton remains. JForensic Odonto-stomatol, 2003;1(1): 15.
79.
Geyde R, Smith F and Westway K. The use of microwave ovens for rapid organic synthesis. Tet
Lett, 1986;27(3):279-282.
80.
Lopez-Avila V and Young R. Microwave assisted extraction of organiccompounds from standard
reference soils and sediments. Anal Chem, 1994;66(7):1097-1106.
81.
Eskilsson CS and Björklund E. Analytical-scale microwave-assistedextraction. J Chrom A,
2000;902:227-250.
82.
Thompson S, Budzinski H, LeMenach K. et al.Multi-residue analysis of polycyclic aromatic
hydrocarbons, polychlorobiphenyls, and organochlorine pesticides in marine sediments. Anal
Bioanal Chem, 2002;372:196-204.
83.
Lopez-Avila V and Benedicto J. Microwave-assisted extraction combined with gas
chromatography and enzyme-linked immunosorbent assay. Trends Anal Chem, 1996;75(8): 334341.
58
84.
Franke M, Winek CL and Kingston HM. Extraction of selected drug from serum using
microwave irradiation. Forensic Sci Int, 1996;81:51-59.
85.
Fernández P, Lago M, Lorenzo RA. et al. Optimization of a rapid microwave-assisted extraction
method for the simultaneous determination ofopiates, cocaine and their metabolites. J. Chrom. B.
2009;877:1743-1750.
86.
Watterson JH, Desrosiers NA. Examination of the effect of dose-death interval on detection of
meperidine exposure in decomposed skeletal tissues using microwave-assisted extraction.Forensic
Sci Int, 2011; 207:40-45.
87.
Watterson JH, Imfeld AB and Cornthwaite HC.Determination of colchicine and Odemethylated metabolites in decomposed skeletal tissues by microwave assisted extraction,
microplate solid phase extraction and ultra-high performance liquid chromatography (MAEMPSPE-UHPLC).J Chromatogr B Analyt Technol Biomed Life Sci, 2014;960:145-150.
88.
Cornthwaite HC and Watterson JH. Microwave assisted extraction of ketamine and its
metabolites from skeletal tissues. Anal Methods,2014;6:1142-1148.
89.
Eskilsson CS and Bjӧrklund E. Analytical-scale microwave-assisted extraction. J Chrom A,
2000;902:227-250
90.
Suslick KS. The chemical effect of ultrasound. Sci Am, 1989;260(2):80-86.
91.
Luque-García JL, Luque de Castro MD. Ultrasound: a powerful toolfor leaching. Trends Anal
Chem, 2003;22(1):41-47.
92.
Miller-Ihli NJ. Slurry sample preparation for simultaneous multi-element furnaceatomic
absorption spectrometry. J Anal At Spectrom, 1988;3(1):1414-1419.
93.
Santos DJ, Krug FS, Pereira MG, et al. Currents on ultrasoundassisted extraction for sample
preparation and spectroscopic analyte determination. ApplSpectros Rev, 2006;41(3):305-321.
94.
Tor A, Aydin ME and Özcan S. Ultrasonic solvent extraction of organochlorine pesticides from
soil. Anal Chim Acta, 2006;559: 173-180.
95.
Rothe M, Pragst F. Solvent optimization for the direct extraction of opiatesfrom hair samples. J
Anal Toxicol,1995;19: 236-240.
96.
Schneider SI, Sibille E, Yegles M, Neels H, Wennig R, Mühe A. Time resolved analysis of
risperidone and 9-hydroxy-risperidone in hair using LC/MS-MS. J Chromatogr B Analyt Technol
Biomed Life Sci,2009;877(24):2589-2592.
59
97.
Capelo JL, Maduro C, Vilhena C. Discussion of parameters associated with the ultrasonic solidliquid extraction for elemental analysis (total content) by electrothermal atomic absorption
spectrometry: An overview. Ultras Sonochem, 2005;12:225-232.
98.
Tian Y, Xu Z, Zheng B. et al.Optimization of ultrasonic-assisted extraction of pomegranate
(Punica granatum L.) seed oil. Ultras Sonochem, 2013;20:202-208.
99.
Babic S, Petrovic M, Kaštelan-Macan M. Ultrasonic solvent extraction of pesticides from soil. J
Chrom A, 1998;823:3-9.
100.
Stevens HM. The stability of some drugs and poisons in putrefying human liver tissues. J
Forensic Sci Soc,1984;24:577–89.
101.
Butzbach DM, Stockham PC, Kobus HJ, Sims N, Byrad RW, Lokan RJ and Walker
GS.Stability of seratonin-selective antidepressants in sterile and decomposing liver tissue. J
Forensic Sci,2013;58:117-125.
102.
Baselt RC, Cravey RH.Disposition of Toxic Drugs and Chemicals in Man. 3rded., Foster City,
CA: Biomedical Pub, 2002.
103.
Molina DK.Handbook of Forensic Toxicoloy for Medical Examiners.Florida, Boca Raton: CRC
Press, 2010.
104.
Schulz M, Iwersan-Bergmann S, Andresen H, Schmoldt A. Therapeutic and toxic blood
concentrations of nearly 1000 drugs and other xenobiotics. Crit Care,2012;16(4):1-4.
105.
Nilsson GH, Kugelberg FC, Kronstrand R and Ahlner J. Stability tests of zopiclone in whole
blood. Forensic Sci Int, 2010;200:130-135.
106.
Shiota H, Nakashima M, Terazono H, Sasaki H, Nishida K, Nakamura J, et al. Postmortem
changes in tissue concentrations of triazolam anddiazepam in rats. Leg Med
(Tokyo),2004;6(4):224–32.
107.
Watterson JH and Cornthwaite HM. Discrimination between patterns of drug exposure by
toxicological analysis of decomposed skeletal tissues. Part II: Amitriptyline and citalopram. J Anal
Toxicol, 2013;37(8):565-572.
108.
Delabarde
T, Keyser
C, Tracqui
A, Charabidze
D
and Ludes
B.The potential of forensic analysis on human bones found in riverine environment. Forensic Sci
Int,2013;228:1-5.
109.
Vardakou I, Athanaselis S, Pistos C, Papadodima S, Spiliopoulou C and Moraitis K. The
clavicle bone as an alternative matrix in forensic toxicological analysis. J Forensic Leg
Med,2014;22:7-9.
60
110.
Wiebe TR and Watterson JH. Analysis of tramadol and O-desmethyltramadol in decomposed
skeletal tissues following acute and repeated tramadol exposure by gas chromatography mass
spectrometry. Forensic Sci Int, 2014;242:261-265.
111.
Imfeld AB and Watterson JH. Influence of dose-death interval on colchicine an metabolite
distribution in decomposed skeletal tissues. Int J Legal Med, 2015.
61
8. ÖZGEÇMİŞ
1988 yılında Adana’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Adana'da tamamladı.
2006 yılında Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü’nde lisans
eğitimine başladı ve 2010 – 2011 öğretim yılında mezun oldu.
2012 yılında Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Adli Tıp Anabilim
Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başladı.
62
Download