20 nisan 2016 - Erdoğan Toprak

advertisement
20 NİSAN 2016
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
ANA BAŞLIKLAR
1.
DÜNYA BANKASI, İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI KONFERANSI’NDA, AİDAT
BORÇLUSU ÜLKELERİ TEŞHİR EDEN CUMHURBAŞKANININ TAVRINA KARŞIN,
2014’TEKİ GAZZE SALDIRISI SONRASINDA, 200 MİLYON DOLARLIK YARDIM VAAT
EDEN TÜRKİYE DE DAHİL ÇOĞU MÜSLÜMAN ÜLKENİN SÖZLERİNİ TUTMADIĞINI,
VAAT ETTİKLERİ PARAYI ÖDEMEDİĞİNİ AÇIKLADI!
2.
SON İKİ HAFTADIR IŞİD DOĞRUDAN KİLİS KENTİMİZİ ROKETLERLE
VURUYOR. KENT MERKEZİ BOMBARDIMAN ALTINDA! IŞİD MEVZİLERİNE
SADECE KARADAN TOPÇU ATEŞİ İLE KARŞILIK VERİLİYOR, HAVA
BOMBARDIMANI YAPILAMIYOR. 24 KASIM 2015’TEKİ RUS UÇAĞI KRİZİNDEN BU
YANA TÜRK HAVA KUVVETLERİ, SURİYE HAVA SAHASINDA “İŞLEVSİZ” HALE
GELDİ.
3.
SURİYELİLERİN, ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ VE TİCARETİNDEKİ AĞIRLIĞI
HIZLA ARTIYOR. TOBB VE İTO’NUN YENİ KURULAN ŞİRKETLER VE YABANCI
ORTAKLI YA DA DOĞRUDAN YABANCILAR TARAFINDAN KURULAN ŞİRKETLERLE
İLGİLİ SON VERİLERİ BU KONUDA ÇOK ÇARPICI BİR TABLOYU GÖZLER ÖNÜNE
SERİYOR. MART’TA KURULAN 453 YABANCI ORTAKLI ŞİRKETİN 174’Ü SURİYELİ!
4.
AP’NİN TÜRKİYE RAPORU’NDA YER ALAN SERT ELEŞTİRİ VE UYARILAR
YANINDA, ABD DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN 2015 YILI İNSAN HAKLARI
RAPORU’NDA DA TÜRKİYE ÇOK AĞIR ELEŞTİRİLER GETİRİLİYOR. HÜKÜMETİN AP
RAPORUNU “YOK HÜKMÜNDE” SAYDIĞINI İLAN ETMESİNE KARŞIN, DAHA AĞIR
ELEŞTİRİLER İÇEREN ABD İNSAN HAKLARI RAPORU KONUSUNDA SUSKUN
KALMASI İLGİNÇ!
5.
TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ DÖVİZ GELİRİ VE İSTİHDAM ALANLARINDAN
YURT DIŞI MÜTEAHHİTLİK SEKTÖRÜ, BÜYÜK ÖLÇÜDE YANLIŞ DIŞ POLİTİKANIN
KURBANI OLMUŞ DURUMDA. GEÇEN YILSONU İTİBARIYLA, SEKTÖR 2015
YILINDA YÜZDE 25,3 KÜÇÜLDÜ, PEK ÇOK ÜLKE PAZARI KAYBEDİLDİ. SEKTÖRDE
VE YAN KOLLARINDA İSTİHDAM KAYBI YAŞANIYOR.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
1
6.
PARALEL YAPI İDDİASIYLA BAŞLATILAN SORUŞTURMALARDA, GİDEREK
YAYGINLAŞAN ŞİRKETLERE KAYYUM ATAMALARI, ŞİRKETLERE EL KONULMASI
HIZ KAZANIRKEN, TORBA YASAYA SON DAKİKADA EKLENEN BİR MADDE İLE
KAYYUM ATAMALARININ TÜMÜYLE ÖNÜNÜN AÇILMASI FARKLI AMAÇLARIN
OLDUĞUNU AKLA GETİRİYOR.
7.
“HÜKÜMET, NEDEN BÖYLE BİR STRATEJİYE YÖNELDİ? KAYYUM
ATAMALARI NEDEN HIZLA ARTMAYA BAŞLADI?” SORULARININ ARDINDA,
CUMHURBAŞKANLIĞININ VE AKP İKTİDARININ FARKLILAŞAN STRATEJİSİ
YATIYOR. TOPLUMSAL ŞİDDETİ VE TERÖRÜ TIRMANDIRAN AKP İKTİDARI, ŞİMDİ
EKONOMİK TERÖRÜ TIRMANDIRMA YOLUNA YÖNELMİŞ DURUMDADIR.
8.
DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI KONUSUNDA AKP’NİN TBMM
GÜNDEMİNE GETİRDİĞİ “BİR DEFAYA MAHSUS GEÇİCİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ”
PEK ÇOK ART NİYETİN YANI SIRA, TEKLİF GEREKÇESİNDE İFADE EDİLEN
DEĞERLENDİRMELERLE,
GERÇEK
NİYETİ
ORTAYA
KOYMAKTADIR.
FEZLEKELERDEKİ YOLSUZLUK İDDİALARINA YER VERİLMEMESİ MANİDARDIR!
9.
GEÇİCİ ÇÖZÜMLER YERİNE, TÜRKİYE SİYASETİNİN GÜNDEMİNİ İŞGAL EDEN
DOKUNULMAZLIK KONUSUNDA, PARTİMİZ VE MHP DESTEĞİNİ AÇIKLAMIŞKEN,
HDP UZLAŞI ARAYIŞLARINA KATILACAĞINI BEYAN ETMİŞKEN TÜM TOPLUMU
TATMİN EDECEK, SİYASET KURUMUNUN SAYGINLIĞINI YÜCELTECEK KALICI BİR
DÜZENLEME YAPMAK OLANAKLI.
10. İİT 13. ZİRVE TOPLANTISI, TÜRKİYE İLE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDAKİ
YENİ İTTİFAKIN, TÜM DÜNYAYA İLAN EDİLMESİNE SAHNE OLDU. KRAL SELMAN
BİN ALBDÜLAZİZ’E GÖSTERİLEN ÖZEL İLGİ, ZİRVE SONUÇ BİLDİRGESİNDE İRAN’A
KARŞI, SUUDİ ARABİSTAN’A TÜRKİYE’NİN DESTEĞİ VE BU İŞBİRLİĞİNİN DAHA
DA İLERLEYECEĞİNİ GÖSTERDİ.
11. ALMANYA, KIBRIS MÜZAKERELERİNDE AKTİF POZİSYONA YÖNELİYOR.
KKTC CUMHURBAŞKANI AKINCI’NIN BERLİN ZİYARETİ VE ALMAN DIŞİŞLERİ
BAKANI STEİNMEİER’İN KONUĞU OLMASI, ÖNEMLİ BİR ADIM. AB’NİN KIBRIS
POLİTİKASINI
BELİRLEYİCİ
KONUMDAKİ
ALMANYA’NIN,
ÇÖZÜM
MÜZAKERELERİNE İLGİSİNİ ARTIRMASI KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR!
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
2
12. TÜRKİYE, ERMENİ SOYKIRIM İDDİALARI NEDENİYLE, ALMANYA İLE SİYASİ
VE DİPLOMATİK BİR KRİZİN İÇİNE GİREBİLİR. ALMAN PARLAMENTOSUNDAKİ
SİYASİ PARTİLERİN ORTAK ÖNERGESİYLE, GÜNDEME GETİRİLEN “SOYKIRIMIN
TANINMASI” KARARI, MUHTEMELEN 2 HAZİRAN’DA FEDERAL PARLAMENTO’DA
OYLANACAK.
13. ABD İLE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDAKİ 11 EYLÜL SALDIRILARIYLA İLGİLİ
SİYASİ KRİZ GİDEREK TIRMANIYOR. 2011’DE ABD’NİN NEWYORK ŞEHRİNDE İKİZ
KULELER’E YÖNELİK TERÖR SALDIRISINDA, SUUDİ ARABİSTAN’IN DA ROLÜ VE
SORUMLULUĞU OLDUĞUNU İÇEREN YASA TASARISI KONGRE GÜNDEMİNDE!
SUUDİ ARABİSTAN HÜKÜMETİ İDDİALARI REDDEDİYOR!
14. RUSYA TÜRKLERE VİZE KOŞULLARINI DAHA DA AĞIRLAŞTIRIP, KAPSAMINI
GENİŞLETİRKEN, AB İLE VİZELERİN KALDIRILMASI UYGULAMASI YÜRÜRLÜĞE
GİRMEDEN, ENGELLEYİCİ DÜZENLEMELER GÜNDEME GETİRİLİYOR. HAZİRAN
SONUNDA TAKVİME BAĞLANAN VİZESİZ SEYAHAT UYGULAMASI İÇİN AB’NİN
TEK TARAFLI OLARAK “UYGULAMAYI ASKIYA ALMA” YETKİSİ DEVREYE
SOKULUYOR!
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
3
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
DETAYLAR
DÜNYA BANKASI, İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI KONFERANSI’NDA, AİDAT
BORÇLUSU ÜLKELERİ TEŞHİR EDEN CUMHURBAŞKANININ TAVRINA KARŞIN,
2014’TEKİ GAZZE SALDIRISI SONRASINDA, 200 MİLYON DOLARLIK YARDIM VAAT
EDEN TÜRKİYE DE DAHİL ÇOĞU MÜSLÜMAN ÜLKENİN SÖZLERİNİ TUTMADIĞINI,
VAAT ETTİKLERİ PARAYI ÖDEMEDİĞİNİ AÇIKLADI!
İsrail’in 2014 yılında Gazze’ye yönelik saldırıları sonrasında, neredeyse tamamen
harabeye dönen, altyapısı yok edilen kente yardım ve yeniden inşa programı
kapsamında, Türkiye’nin de içlerinde yer aldığı çeşitli ülkeler tarafından 3,5 milyar
dolarlık parasal destek paketi oluşturulmuştu. Dünya Bankası aracılığıyla
kullandırılacak bu yardım paketiyle, Gazze’nin yeniden imarı, kalkınması ve
altyapısının yenilenmesi öngörülüyordu.
Ancak Dünya Bankası tarafından önceki gün açıklanan Filistin ve Gazze
Raporu’nda, Filistin ile İsrail arasındaki gelir paylaşımı anlaşmasının işlemediği, 20
yıl önce varılan bu anlaşmanın güncel ekonomik duruma ve koşullara uymadığı,
Filistin’in kalkınmasına da katkısının olmadığı belirtiliyor.
Raporda, 2014 saldırıları sonrasında, Gazze’ye yardım için oluşturulan pakete,
katkı vereceklerini açıklayan ülkelerin bazıları dışında, çoğunun taahhüt ettikleri
tutarları ödemediği vurgulandı. Gazze İmar ve Kalkınma Paketi’ne 200 milyon
dolarlık katkı taahhüt eden Türkiye, bugüne kadar vaat ettiği tutarın yüzde 32’sini
(64 milyon dolar) ödedi.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
4
500 milyon dolar taahhüt eden Suudi Arabistan’ın, yüzde 10 ödeme yaptığı, 1
milyar dolarla en yüksek yardımı taahhüt eden Katar’ın ise sadece yüzde 10’luk
ödeme yaptığı açıklandı.
2014'teki savaşın ardından Gazze’nin yeniden imarı için Norveç öncülüğünde 50
ülke bir araya gelerek, 12 Ekim 2014’te Kahire’de Gazze’ye yardım paketi
oluşturmuşlardı. Toplamı 3,5 milyar dolar olan yardım paketinden, bugüne kadar
yerine getirilen taahhütlerin tutarı 1,4 milyar doları ancak buldu. Destek vaat
eden ülkeler arasında, taahhütünü tam olarak yerine getiren ve yüzde 100’ünü
ödeyen sadece iki ülke ABD (277 milyon dolar) ve Hollanda.
Avrupa Birliği, 350 milyon dolarlık taahhüdünün yüzde 72’sini yerine getirerek,
250 milyon dolar ödeme yaptı. Almanya 63 milyon dolarla, taahhüdünün yüzde
88’ini karşılamış durumda. Batılı ülkelerin büyük bölümü Gazze için vaat ettikleri
yardım tutarını hemen hemen tamamlama noktasındayken, aralarında Türkiye,
Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi Müslüman ülkelerin
de yer aldığı çoğu Arap ülkesi söz verdikleri ödemeleri yapmadılar. Listede 200
milyon dolarlık vaatle yer alan Kuveyt’in bugüne kadar ödediği tutar “SIFIR”
düzeyinde!
Dünya Bankası, 2014 Kahire Toplantısı’nda yer alan devletlerin, özellikle Ortadoğu
ülkeleri ağırlıkta olmak üzere, Gazze bölgesinin ekonomik sıkıntılarını hafifletmek
için üstlendikleri yükümlülükleri tam olarak yerine getirmediklerini raporunda
açıkladı. Raporda ülkeler listesini de yayınlayan Dünya Bankası, Türkiye’nin de
aralarında bulunduğu ülkelere çağrıda bulunarak, sözlerini tutmalarını istedi.
(Tablo 1)
19 Nisan 2016’da yayınlanan raporun orijinaline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
İsrail'in, 7 Temmuz 2014’te başlattığı ve 51 gün devam eden saldırılarda, 2 bin 158
kişi hayatını kaybetmiş, 11 binden fazla kişi de yaralanmıştı.
Saldırılarda 17 bin 200 ev, 73 cami ve 24 okul tamamen yıkılmış, binlerce bina
hasar görmüştü.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
5
Filistin Kalkınma ve Yeniden Yapılandırma Ekonomik Konseyi Başkanı Muhammed
Eştiye, Gazze'nin yeniden imarı için, o tarihte 7,8 milyar dolara ihtiyaç olduğunu
açıklamış, Kahire toplantısında ise 50 ülkeden ancak 3,5 milyar dolarlık yardım
sözü çıkmıştı.
2014’te İsrail saldırısı sonrasında, Türkiye’de Gazze için başlatılan yardım
kampanyasında 32 milyon dolar toplandığı Dışişleri Bakanlığı tarafından
açıklanmıştı. Ancak bu yardımların Gazze’ye ulaştırılıp, ulaştırılmadığı da
bilinmiyor.
Dünya Bankası raporunda, ayrıca Gazze ekonomisinin 2014 öncesindeki düzeyine
gelmesinin 2018 yılında ancak söz konusu olabileceği, belirtiliyor. Savaştan önce
de fakir ve dünyadan tecrit edilmiş bir bölge olan Gazze'ye, Hamas'ın 10 yıl önce
iktidara gelmesinden bu yana, İsrail ve Mısır tarafından ticari ambargo
uygulanıyor.
İçeride kamuoyuna bolca Gazze ve Filistin propagandası yapan Cumhurbaşkanlığı
ve Başbakanlık tarafından, iki yıl önce Kahire’de vaat edilen 200 milyon doların
ödenmediğinin Dünya Bankası raporuyla tüm dünyaya açıklanması ve Türkiye’nin
de “sözünü tutmayan ülkeler arasında” teşhir edilmesi, ülkemiz adına incitici bir
durum.
Filistin ve Gazze konusunda, iktidarın “söylem ve eylem konusundaki
samimiyetsizliği” Dünya Bankası raporuyla açığa çıkarken, İslam İşbirliği Teşkilatı
zirvesinde, Cumhurbaşkanı tarafından örgüte 2 milyon dolar bağışlanacağının
açıklanmasının da bu durumda bir şovdan ibaret kalması olasılığı yüksek
görünüyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
6
SON İKİ HAFTADIR IŞİD DOĞRUDAN KİLİS KENTİMİZİ ROKETLERLE VURUYOR.
KENT MERKEZİ BOMBARDIMAN ALTINDA! IŞİD MEVZİLERİNE SADECE KARADAN
TOPÇU ATEŞİ İLE KARŞILIK VERİLİYOR, HAVA BOMBARDIMANI YAPILAMIYOR. 24
KASIM 2015’TEKİ RUS UÇAĞI KRİZİNDEN BU YANA TÜRK HAVA KUVVETLERİ,
SURİYE HAVA SAHASINDA “İŞLEVSİZ” HALE GELDİ.
24 Kasım 2015’teki Rus savaş uçağının düşürülmesi ile gündeme gelen siyasi kriz,
giderek Türk Silahlı Kuvvetleri açısından ülke savunması adına bir zafiyete
dönüşmüş durumda.
O günden bu yana, Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklarımız, sınırlarımızda
devriye uçuşu dahi yapamadığı gibi, Suriye’deki mevzilerden, başta Kilis, Hatay
gibi kentlerimiz olmak üzere, topraklarımızı bombalayan IŞİD mevzilerine karşı da
hava operasyonu gerçekleştirilemiyor.
Kilis’te son bombardımanda 4 kişi öldü, 6 kişi yaralandı. Geçen hafta boyunca,
IŞİD mevzilerinden şehir merkezine, Kilis’in mahallelerine, köylerine havan
mermileri, roketler yağıyor. Kilis’te yaşamını yitirenlerin sayısı her geçen gün
artıyor. Kilisliler infial halinde, can güvenliklerinin sağlanmasını istiyor.
Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı Kilis’e giderek incelemelerde bulundu,
olasılıkları değerlendirdiler. Ancak Ankara’ya döndüklerinin ertesi günü yine IŞİD
mevzilerinden Kilis’e bomba yağdı.
Rus savaş uçağının düşürülmesinden sonra, Rusya, o tarihten itibaren iki ülke
silahlı kuvvetleri arasındaki “Kırmızı Hattı” iptal etti. İletişim kesildi. Rusya, Suriye
hava sahasını, Lazkiye ve Tartus üslerine yerleştirilen S-400 Hava Füze Savunma
sistemleri ile Türk Savaş uçaklarına karşı kilitledi, bloke etti.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
7
S-400 Füze savunma sistemlerinin menzili, Antalya, Mersin, Mardin’e ve ötesine
kadar ulaşıyor. O nedenle, IŞİD topraklarımızı bombalarken, sadece Fırtına
Obüsleri ile angajman gereği karadan bombardımanla karşılık verebiliyoruz.
Sınırımızın dibine yerleşmiş IŞİD’e karşı havadan bir operasyon düzenleyemiyoruz.
İncirlik’te konuşlanan müttefik hava kuvvetlerinin derdi ise, bombalanan Türkiye
toprakları, yaşamını kaybeden Kilisliler ya da Hataylılar değil.
PYD ve YPG güçlerine, IŞİD’e karşı hava desteği veriyorlar. Şimdi, Rusya ve ABD,
Suriye Ordusu’nu da devreye sokarak, IŞİD’in gayrı resmi başkenti Rakka’ya saldırı
planları yapıyorlar. Türkiye sınırlarının güvenliği, kapatılması, Obama ile Putin
arasında konuşuluyor. Türkiye’nin görüşünü bile sorma gereği duymuyorlar.
Türkiye topraklarına saldıran IŞİD mevzilerini sınırlı bir harekâtı ile yok etme
konusunda da yine hava desteği olmayınca, başarı şansı azalıyor. Bugün gelinen
nokta, Türkiye’nin kendi topraklarını, kendi hava sahasını, kendi kentlerini ve
yurttaşlarının can güvenliğini savunamaz duruma gelmiş olmasıdır.
Rusya’nın Suriye üzerinde sağladığı hava koruması şemsiyesi sayesinde, PKK,
Kandil’deki silahlı güçlerinin büyük bölümünü Kuzey Suriye’ye geçirerek, burada
kurduğu kamplarda eğitmeye başladı.
Güneydoğu operasyonları sırasında ve sonrasında, kentlere eyleme gelen PKK
militanlarının büyük bölümü artık Suriye’deki bu kamplardan ve Suriye sınırından
geliyor. PKK’ya yeni katılımlar da büyük ölçüde, Suriye’deki kamplar üzerinden
gerçekleşiyor.
Sonuçları hesap edilmeksizin atılan bir adımın, 5 ayda ortaya çıkarttığı bu vahim
askeri ve güvenlik tablosuna ivedi olarak çözüm bulunmak zorundadır. Rusya ile
yeniden diyalog arayışları başlatılmalı, sorunun uzlaşı ile çözümü konusunda
diplomasinin tüm olanakları seferber edilmelidir. Aksi halde sınırlarımızda giderek
derinleşen bu gidişin ortaya çıkartacağı sonuçların faturası daha da ağırlaşacaktır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
8
SURİYELİLERİN, ÜLKE EKONOMİSİNDEKİ VE TİCARETİNDEKİ AĞIRLIĞI HIZLA
ARTIYOR. TOBB VE İTO’NUN YENİ KURULAN ŞİRKETLER VE YABANCI ORTAKLI YA
DA DOĞRUDAN YABANCILAR TARAFINDAN KURULAN ŞİRKETLERLE İLGİLİ SON
VERİLERİ BU KONUDA ÇOK ÇARPICI BİR TABLOYU GÖZLER ÖNÜNE SERİYOR.
MART’TA KURULAN 453 YABANCI ORTAKLI ŞİRKETİN 174’Ü SURİYELİ!
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanan,
“yeni kurulan şirketler ve şirketlerin sahiplik, ortaklık yapıları” ile ilgili verilerine
göre, Mart 2016'da 7 bin 29 yeni şirket kurulmuş.
Bu sayı geçen yılın Mart ayına oranla yeni kurulan şirket sayısının yüzde 17
arttığını ifade ediyor.
2016 yılının ilk üç ayında, yani Ocak-Mart döneminde kurulan yeni şirket sayısı ise
2015 yılının aynı ayına göre yüzde 13,35 oranında artış gösteriyor.
TOBB’un Ticaret Sicili verileri, 2016 Mart ayında 453 adet yabancı ortak sermayeli
şirket kurulduğunu, bu şirketlerden 174’ünün Suriyeli, 30’unun Iraklı, 23’ünün de
Alman ortaklı olduğunu ortaya koyuyor.
Ticaret Sicili kayıtları Türkiye genelinde 81 ildeki şirket kuruluşlarını kapsarken,
İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) şirket sicil kayıtları, daha önemli bir boyutu
karşımıza çıkartıyor. Bu da ilk sırada Suriyeliler olmak üzere, Ortadoğulu
girişimcilerin, şirket kuruluşlarında İstanbul’u üs olarak seçtiklerini, İstanbul’da
ciddi bir Ortadoğulu şirketleşme yoğunlaşması olduğunu gösteriyor.
İTO’nun 2016 Ocak-Mart dönemi Ticaret Sicili kayıtları, yeni şirket kuran yabancı
ortakların taahhüt ettiği sermaye tutarının geçen yılın ilk üç aylık dönemine oranla
yüzde 12,1 arttığını, yeni şirketlerin yabancı ortak sayısının da yüzde 25,7'lik
artışla 1,651'e yükseldiğini ortaya koyuyor.
Buna göre, İstanbul'da Ocak-Mart 2016 döneminde 1,651 yabancı ortak
tarafından toplam 335 milyon lira sermayeli tutarında yeni firma kuruldu. Geçen
yılın aynı döneminde yabancı ortak sayısı 1,313, taahhüt edilen sermaye tutarı
299 milyon liraydı.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
9
Bu yılın ilk üç ayında, İstanbul’da kurulan yabancı ortaklı ya da doğrudan yabancı
girişimcilerin sahip olduğu şirketler içinde, yüzde 39,37 düzeyinde payla, 650
şirket kuran Suriyeliler ilk sırada yer alıyor. Suriyeli girişimcileri yüzde 5,33 ile
İranlı ve yüzde 5,03'er pay ile Alman ve Iraklı yatırımcılar izliyor.
Taahhüt edilen sermaye tutarı açısından ise ilk sırayı yüzde 24,94 payla, toplam 63
şirket kuran Suudi Arabistan alırken, sermaye tutarı açısından ikinci sırada yine
Suriyeliler geliyor.
Türkiye’nin ve İstanbul’un “Ortadoğululaşması” açısından daha önce dikkatinizi
çekmeye çalıştığım, ikamet ve konut alımlarındaki artış eğilimi yanında, TOBB ve
İTO’nun Ticaret Sicili verileri, ekonomide ve ticarette de hızla bir Ortadoğu
ağırlığının gündeme geldiğini işaret ediyor.
AP’NİN TÜRKİYE RAPORU’NDA YER ALAN SERT ELEŞTİRİ VE UYARILAR YANINDA,
ABD DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN 2015 YILI İNSAN HAKLARI RAPORU’NDA DA
TÜRKİYE ÇOK AĞIR ELEŞTİRİLER GETİRİLİYOR. HÜKÜMETİN AP RAPORUNU “YOK
HÜKMÜNDE” SAYDIĞINI İLAN ETMESİNE KARŞIN, DAHA AĞIR ELEŞTİRİLER
İÇEREN ABD İNSAN HAKLARI RAPORU KONUSUNDA SUSKUN KALMASI İLGİNÇ!
Her iki raporda da, pek çok ortak noktanın yer aldığı göze çarparken, insan
hakları, demokrasi, baskı rejimi, medyaya baskılar, gazetelere ve televizyonlara el
konulması, yargı bağımsızlığı, Güneydoğu’daki güvenlik operasyonları, sivil
ölümleri, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller öne çıkan eleştiri
başlıkları.
AP Raporunda büyük ölçüde; Türkiye'de ifade ve medya özgürlüğü, Kürt sorunu,
Güneydoğu’daki gelişmeler, Türkiye ile AB arasında sığınmacılar konusunda
varılan anlaşma ve Kıbrıs sorunu geniş bir şekilde ele alınmış. Ermeni soykırımının
tanınması konusunda Türkiye’ye çağrıda bulunulan rapora hükümet çok sert tepki
gösterdi ve “yok hükmünde” saydıklarını açıkladı.
Ancak siz “yok hükmünde” deseniz de böyle bir Türkiye Raporu var ve Avrupa
Parlamentosu’nda uzun tartışmalardan sonra oylanarak 300’ü aşkın oyla, kabul
edildi.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
10
Türkiye’nin tam üyelik için gerekli kriterleri yerine getirmenin de ötesinde,
Kopenhag Kriterleri’nin çok gerisine gittiği ve gerilemenin hızlanarak devam ettiği
vurgulanan raporda, “Türkiye'de demokrasi ve hukuk devletinin gerilediği, medya
özgürlüğü alanında yaşanan gelişmelerim kaygı verici olduğu” ifade ediliyor.
Yolsuzlukların ve rüşvetin yaygınlaştığı dile getirilen raporda, yolsuzlukla
mücadeleye öncelik verilmesi, terörle mücadele alanındaki yasal mevzuatın
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla uyumlu hale getirilmesi talep
ediliyor.
Güneydoğu’daki gelişmelerin “kaygı verici” olarak değerlendirildiği raporda,
Türkiye'nin terörle mücadele hakkının meşru olduğu, ancak bu mücadelenin insan
hakları ve hukuk devletine saygı çerçevesinde yapılması ve orantılı olması
gerektiği not ediliyor.
PKK'nın AB'nin terör örgütleri listesinde olduğu belirtilip, yeniden şiddete
başvurması kınanırken, PKK’ya “silah bırakma, terörist taktiklerden vazgeçme ve
taleplerini ifade etmek için barışçıl ve yasal yolları kullanma” çağrısında
bulunuluyor.
Raporda, çok geniş yer ayrılan, Kürt sorununun şiddet yoluyla
çözümlenemeyeceğine vurgu yapılarak, hükümetin, yeniden müzakerelere
başlaması ve Güneydoğu’daki sokağa çıkma yasaklarına son verilmesi isteniyor.
Kürt sorununa kalıcı çözüm için, TBMM'de özel bir komisyon oluşturulmasını
öneren AP, Kürt sorununa barışçıl çözüm için dilekçe imzalayan akademisyenlere
yönelik yaptırımları ve yargılamalarla, tutuklamaları da sert bir şekilde kınadığını
belirtiyor.
IŞİD’in Diyarbakır, Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirdiği terör saldırılarının
kınandığı raporda, bu saldırılarla ilgili ayrıntılı soruşturma yürütülmesi isteniyor.
Türkiye’nin IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonda yer alması memnuniyet verici
olarak tanımlanıyor. Buna karşılık Ankara’nın başta petrol ticareti olmak üzere,
“IŞİD’in Türkiye üzerinden gerçekleştirdiği faaliyetleri” sonlandırmak için daha
fazla çaba göstermesi isteniyor. Türkiye’nin, Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele eden
Kürt gruplara yönelik askeri müdahalesi de eleştiriliyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
11
Raporda, Türkiye ile AB arasında sığınmacılar konusunda varılan anlaşmanın,
Ankara’nın AB ile üyelik müzakerelerinden ayrı tutulması talep ediliyor.
Türkiye'nin Suriyeli sığınmacılar için yaptıkları memnuniyetle karşılanmakla
birlikte, yasadışı göç kaynağı olan ülkelerin vatandaşlarına daha sıkı vize politikası
uygulanması ve göçmen ticareti yapan şebekelerle daha aktif mücadele edilmesi
talep ediliyor. Türkiye'ye, mültecilerle ilgili Cenevre Sözleşmesine koyduğu coğrafi
çekinceyi kaldırması, “geçici koruma” yerine, sığınmacılara mülteci statüsü
verilmesi çağrısında bulunuluyor.
Türk vatandaşlarına vize serbestisinin ise Mülteci Anlaşması’nda yer almasına
karşın, “yol haritasında belirtilen kriterlerin tamamen uygulamaya konulmasıyla
mümkün olabileceği” hatırlatılıyor.
Avrupa Parlamentosu raporunda, Kıbrıs’taki müzakere sürecine destek ifade
edilirken, Türkiye’den katma protokolü uygulaması, adanın nüfus dengesini
değiştirmekten vazgeçmesi ve Maraş’ı BM kontrolüne devretmesi isteniyor.
Avrupa Parlamentosu’nda sert tartışmalar ve Türkiye’ye ağır eleştiriler sonrasında
kabul edilen, raporun müzakereleri sırasında, AB-Türkiye Mülteci Anlaşması’nı
savunan Donald Tusk ve Jean Claude Juncker de eleştirildi. AB Komisyonu
Başkanı, mülteci pazarlığı karşılığında, Türkiye’deki anti-demokratik uygulamalara,
basın özgürlüğünün kısıtlanmasına, Avrupa değerlerinin çiğnenmesine göz
yummakla suçlanırken, Juncker ve Tusk, Türkiye ile imzalanan anlaşmanın
mükemmel olmadığını, ancak Avrupa değerlerinden vazgeçilmesinin kesinlikle söz
konusu olamayacağını ifade ettiler.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geleneksel, İnsan Hakları Raporu’nda ise, Türkiye ile
ilgili sayfalara her geçen yıl kabarıyor. Geçen hafta açıklanan 2015 raporunda,
Türkiye’yle ilgili eleştirilerin yer aldığı sayfa sayısı 74’e çıkarken, AP Raporu’ndan
farklı olarak, ABD Raporu’nda Gülen Cemaati ve Paralel Yapı iddiaları da geniş bir
şekilde irdeleniyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
12
ABD Dışişleri Raporunda, ‘hükümetin ifade özgürlüğüne müdahalesi, suça karıştığı
iddia edilen devlet yetkililerinin dokunulmazlığı, zayıflatılan yargı ve adalet
sistemi' öne çıkan en sert eleştiriler.
ABD raporunda, basın ve internet özgürlüğü kısıtlamaları, medya üzerindeki
hükümet baskısı, Cumhurbaşkanına hakaret davaları, Fethullah Gülen hareketiyle
ilişkili birçok medya organı, dijital yayın platformlarının engellenmesi, beş yayın
organına hükümet tarafından kayyum atanması anti-demokratik uygulamalar
kapsamında değerlendiriliyor.
Yargıdaki, siyaset hegemonyası, terörle mücadele yasalarının genişletilerek
uygulanması girişimleri, keyfi gözaltılar, hükümet üyelerine yönelik yolsuzluk
iddialarını soruşturan altı yargıç ve savcının ihracı, meslekten men edilmesi ve
haklarında iddianame hazırlanması, ABD İnsan hakları raporunda ser bir dille
eleştirilen başlıklar arasında.
Raporda; Güneydoğu’daki terör operasyonlarında ve PKK'yla yeniden başlayan
çatışmalarda, hükümetin sivil nüfusu yeterince koruyamadığı, sağlık çalışanlarının,
eğitimcilerin, görevlerini yerine getirmeleri konusunda, hem hükümet hem de
PKK'dan kaynaklanan korkutma ve tehditlerle karşılaştıkları görüşüne yer verildi.
Birçok bölgede uygulanan sokağa çıkma yasaklarının, gayrı insani şartların
oluşmasına neden olduğu saptamaları raporda yer aldı.
En çarpıcı ve dikkat çekici olan ise, hükümetin, AP raporunu “yok hükmünde”
saydığını ilan etmesine karşın, daha ağır eleştiriler içeren ABD İnsan hakları
Raporu konusunda suskun kalması, tepki vermemesi.
Bu da, AB’nin mülteci anlaşması nedeniyle, Türkiye’ye muhtaç olduğu bu
dönemde, hükümetin AB’ye karşı daha pervasız davranmayı seçmesine karşın,
ABD’yi karşısına alma konusunda, aynı cesareti gösteremediğini, “ABD
Dışişleri’nin Raporunu da yok hükmünde sayıyoruz” diyemediğini gösteriyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
13
TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ DÖVİZ GELİRİ VE İSTİHDAM ALANLARINDAN YURT DIŞI
MÜTEAHHİTLİK SEKTÖRÜ, BÜYÜK ÖLÇÜDE YANLIŞ DIŞ POLİTİKANIN KURBANI
OLMUŞ DURUMDA. GEÇEN YILSONU İTİBARIYLA, SEKTÖR 2015 YILINDA YÜZDE
25,3 KÜÇÜLDÜ, PEK ÇOK ÜLKE PAZARI KAYBEDİLDİ. SEKTÖRDE VE YAN
KOLLARINDA İSTİHDAM KAYBI YAŞANIYOR.
Türkiye inşaat ve yapı sektörü ile inşaat malzemeleri sanayisi, alarm vermeye
başladı. Yapı Sektörü’nün 2015 sonu ve 2016 yılının ilk üç aylık döneminde yönelik
veriler, özellikle Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetlerinde büyük daralma yaşandığını,
peş peşe gerçekleşen son terör saldırıları ardından da yabancıların, Türkiye’deki
gayrimenkul alımlarının duraklama ve iniş sürecine girdiğini gösteriyor.
Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) "Türk Yapı Sektörü Raporu 2015"in son çeyrek
verilerini güncelleyerek 2016 ilk çeyrek verilerini açıkladı.
Türkiye ekonomisinin geçen yıl yüzde 4 büyüdüğünün açıklanmasına karşılık,
ekonominin lokomotif sektörlerinin başında gelen, emek yoğun istihdam
nedeniyle de işsizliğin geriletilmesinde önemli fonksiyonu olan inşaat sektörünün
2015 yılı büyüme hızı yüzde 1,7’de kaldı.
Tıpkı büyüme hızını tetikleyen unsurların başında gelen kamu harcamalarındaki
artışta olduğu gibi, inşaat sektörünün de yüzde 1,7 düzeyindeki 2015
büyümesinde, kamu kesiminin inşaat harcamaları etkili oldu. Veriler
çerçevesinde, kamunun inşaat harcamaları geçen yıl yüzde 8,4 oranında arttı.
Bir başka deyişle müteahhitlerin en büyük işvereni de yine kamu kesimi, devlet.
Aynı dönemde özel sektör inşaat harcamaları ise 2015 yılında yüzde 1,2 küçüldü.
Toplam inşaat harcamaları rakamları 2015 yılında 175 milyar lira olurken, bu
tutarda en büyük pay sahibi kamu kesiminin inşaat harcamalarındaki artış.
2015 yılında inşaat malzemeleri sanayisinde ihracat yüzde 19,8 düzeyinde
gerileme gösterdi.
Ankara ve İstanbul’daki terör saldırıları ve katliamlar, turizm gibi inşaat ve konut
sektörünü de etkiledi.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
14
Bu saldırılar sonrasında yabancıların gayrimenkul alımları yüzde 3,8 azaldı.
Ortadoğuluların dışında, özellikle, Avrupalıların, Rusların büyük kentlerdeki ve kıyı
kentlerindeki konut alımları bıçak gibi kesilmiş durumda.
En büyük darbelerden birisi ise inşaat sektörünün yurt dışı müteahhitlik hizmetleri
alanında yaşandı. Bu alandaki en büyük Pazar olan Libya’yı kaybeden Türk
Müteahhitleri, Kuzey Afrika’da dışlanırken, Suriye, Irak, Ortadoğu pazarlarını, Orta
Asya ve son olarak da Rusya pazarını peş peşe kaybederek, 2015 yılında yüzde
25,3 düzeyinde küçüldü.
Zincirleme olarak, ahşap, boya, cam, doğrama, alüminyum, demir-çelik, çimento,
seramik, sıhhi tesisat vb. onlarca farklı sektörü ayakta tutan inşaat -konut müteahhitlik hizmetleri ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerindeki daralma, bu
sektörlerin üretiminde ve ihracatında da belirtildiği gibi keskin düşüşlere yol açtı.
Ocak ayı işsizlik verilerine bakıldığında da bu tablo, daha net ve somut biçimde
görülüyor. Sadece ocak ayında, bina inşaatlarındaki kayıtlı istihdam 139 bin kişi
azalmış. Özel inşaat faaliyetlerindeki istihdam ise 25 bin kişi düşmüş. İnşaat
sektörünün yan kollarından, ahşap ve doğrama sanayinde, ormancılık ve
tomrukçuluktaki istihdam da 21 bin kişi azalmış durumda.
Bu tablo, inşaat-taahhüt sektöründeki kötüleşme ve istihdam daralmasının
önümüzdeki aylarda da süreceğini, buna bağlı olarak inşaatla ilgili yan sanayilerin
ve imalat dallarının da bu gelişmeden ciddi biçimde olumsuz etkileneceğini işaret
ediyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
15
PARALEL YAPI İDDİASIYLA BAŞLATILAN SORUŞTURMALARDA, GİDEREK
YAYGINLAŞAN ŞİRKETLERE KAYYUM ATAMALARI, ŞİRKETLERE EL KONULMASI
HIZ KAZANIRKEN, TORBA YASAYA SON DAKİKADA EKLENEN BİR MADDE İLE
KAYYUM ATAMALARININ TÜMÜYLE ÖNÜNÜN AÇILMASI FARKLI AMAÇLARIN
OLDUĞUNU AKLA GETİRİYOR.
TBMM’den geçen hafta geçirilen Torba Yasa’ya son dakikada eklenen bir madde
fazla dikkat çekmedi.
Daha doğrusu, genelde Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ve Cemaat Şirketleri,
Paralel Yapılanmanın Finansmanı vb. gerekçelerle yapılan bu değişikliğin üzerinde
fazla durulmadı, tartışılmadı.
Hükümet, son anda eklenen bu maddeyi “Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ)
finansmanıyla ilgili soruşturmalara yönelik olarak” takdim etti ve bu doğrultuda
savundu.
Yasaya eklenen bu maddeye göre: “Maliye Bakanı dilediği şirketlere, holdinglere,
banka, kurum, işletmelere doğrudan kayyum atama yetkisine sahip” olacak.
İktidarın özellikle Gülen Cemaati’ne yakın olduğu iddia edilen işadamlarının
şirketlerine, yargıya gitmeksizin, mahkeme kararı ya da savcılık başvurusu
olmaksızın el koyabilmek ve kayyum atayabilmek için gündeme getirdiği bu yasa
değişikliği, ifade edilen amacın dışında, iş dünyası, işadamları, şirketler için
oldukça riskli ve tehlikeli amaçların varlığını da işaret ediyor!
Torba yasaya eklenen bu madde ile hükümet artık “BAKAN YETKİSİ VE
TALİMATIYLA” istediği kuruma el koyabilecek.
Bunun için sadece "Teröre finansman sağlamak" gibi bir iddiayı dillendirmek, bu
yönde bir bahane oluşturmak yeterli.
Bank Asya’nın TMSF’ye devrinin, bankacılık ve finans kesiminde, uluslararası
düzeyde de tepki çekmesi üzerine, hükümet TMSF’yi devreden çıkartarak, şirket
ve holdinglere, kayyum atama yöntemini uygulamaya koydu.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
16
Torba Yasa’ya eklenen değişikliklerle, MASAK ve Maliye Bakanlığı yetkili kılınırken,
Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda yer alan, şirket yönetimi için “kayyum tayini,
iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, gizli soruşturmacı
görevlendirilmesi, teknik araçlarla izleme” gibi tedbirler içinde, söz konusu
hükümlerin “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun” ile
ilişkilendirilerek uygulanacağı yönünde düzenlemeye gidildi.
Bu yasa değişiklikleri, hükümetin Türkiye genelinde başlattığı kayyum atama
furyasının yaygınlaşacağını, bunun yasal zemininin de bu şekilde hazırlanarak,
kolaylaştırıldığını, artık yargıya da gerek duyulmaksızın, iktidarın, bakan ve
bürokratları eliyle, sistemi doğrudan işleteceğini gösteriyor.
“HÜKÜMET, NEDEN BÖYLE BİR STRATEJİYE YÖNELDİ? KAYYUM ATAMALARI
NEDEN
HIZLA
ARTMAYA
BAŞLADI?”
SORULARININ
ARDINDA,
CUMHURBAŞKANLIĞININ VE AKP İKTİDARININ FARKLILAŞAN STRATEJİSİ
YATIYOR. TOPLUMSAL ŞİDDETİ VE TERÖRÜ TIRMANDIRAN AKP İKTİDARI, ŞİMDİ
EKONOMİK TERÖRÜ TIRMANDIRMA YOLUNA YÖNELMİŞ DURUMDADIR.
Yukarıda değindiğim gibi, “kamulaştırma, TMSF aracılığıyla el koyma”
uygulamasının yabancı yatırımcıyı ürküttüğünü gören, hükümet kayyum
seçeneğini devreye soktu.
İktidar kayyum planıyla, ilk olarak şirketleri, holdingleri kamulaştırmadığını, el
koymadığını, iddia ederek, yabancı yatırımcılar açısından tedirginliği ortadan
kaldırdığını düşünüyor.
Kayyum atamalarının iktidara sağladığı ikinci ayrıcalık, atanan kayyumlar
doğrudan AKP’ye, iktidara yakın kişiler. Hatta bazı örneklerde görüldüğü gibi eski
AKP yöneticileri, bürokratları, il veya ilçe yöneticileri.
Dolayısıyla, kayyum atanan şirketler, holdingler, işletmeler, medya kuruluşları,
iktidar açısından yandaşlarını işe yerleştirme, yüksek maaşlarla işe doldurma
açısından da önemli bir avantaj sağlıyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
17
Kamulaştırma ya da TMSF aracılığıyla el koyma durumunda, el konulan şirket ya
da kurumların mali ve personel yükü, sorumluluğu da kamuya geçerken, kayyum
yönteminde iktidar açısından böyle bir yükümlülük söz konusu değil. Kayyumlar,
yine özel şirketlerin başında, o şirketleri dilediği gibi yönetiyor. Eleman alıyor,
istemediği elemanları çıkartıyor. Araç ve gereçleri nakde çevirebiliyor, satıyor,
mezata çıkartıyor. Bağlayıcı bir kural ya da yasa yok. Kayyumlar sayesinde siyasi
iktidarın, çok sayıda şirketi, holdingi, medyası, lojistik şirketinden, matbaaya,
dersaneden, televizyon kanalına kadar sayısız şirketi, kurumu oluşuyor.
Kamuya personel almak için, bir takım yasal prosedürleri yerine getirmek
zorundayken, kayyum atadığı şirketlerde bu açıdan çok daha rahat ve keyfi
hareket edebiliyor.
Kayyum atamaları ile iktidar, aynı zamanda iş dünyasına, işadamlarına, şirket ve
holding patronlarına da gözdağı veriyor. “Bugün cemaata yarın size” ilkesinin, her
an geçerli hale geleceği mesajının muhatabı doğrudan iş dünyası.
Torba Yasa’ya eklenen yasa değişikliğiyle de “kayyumlaştırma, tümüyle ucu açık
ve iktidarın bir bakanının inisiyatifine” bırakılarak, iş dünyasına ciddi anlamda bir
tehdit yasal hale getirilmiş oldu.
Kayyum atamasıyla, şirketlere devletin el koyması söz konusu olmadığı için,
şirketin gerçek sahibi değişmediği halde, fiili yöneticileri değiştiği için, şirket
kayyum yönetiminde varlığını sürdürdüğü için, gerçek mal sahipleri de bir
anlamda pasifize edilmiş oluyor. Uygulamaya itirazlar, yargı ve hukuk yoluyla hak
arayışları engellenmiş oluyor.
Şu anda “paralel yapıyla mücadele ya da terör örgütünün finansmanının
önlenmesi” gerekçelerine dayandırılan kayyum atamaları, gerçek boyutuyla, her
an diğer kesimlere, hükümetin muhalif gördüğü, yakın görmediği, tepki duyduğu
diğer işadamlarına, şirketlere, holding ve bankalara, medya kuruluşlarına
yaygınlaştırılabilecek bir ekonomik terör aracına dönüşmüş durumdadır.
İşadamları, işverenler, sermayedarlar, işadamı örgütleri, odalar, dernekler
sindirilmiş konumdadır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
18
İktidar, kayyum silahıyla, namluyu bugün itibarıyla, cemaatçi işadamlarına
çevirmiş görünmekle birlikte, bu silahın namlusu her an başka yönlere
dönebilecek konumdadır. 7 Haziran’dan bu yana, toplumsal şiddeti ve terörü
tırmandıran AKP iktidarı, şimdi ekonomik terörü tırmandırma yoluna yönelmiş
durumdadır.
Bu açıdan bakıldığında, ekonomi dünyasında, iş aleminde kimse için yasal, hukuki,
mali güvence, söz konusu değildir. Kayyum silahı, her an herkes için iktidar
tarafından devreye sokulabilir. Torba yasa değişikliğiyle, buna karşı gidilebilecek
hukuk yolları da kapatılmıştır.
Türkiye ekonomisini ve iş dünyasını, ciddi anlamda çok karanlık bir dönemin
beklediğini söylemek, mevcut durum açısından gerçekçi bir tespit olacaktır.
DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI KONUSUNDA AKP’NİN TBMM
GÜNDEMİNE GETİRDİĞİ “BİR DEFAYA MAHSUS GEÇİCİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ”
PEK ÇOK ART NİYETİN YANI SIRA, TEKLİF GEREKÇESİNDE İFADE EDİLEN
DEĞERLENDİRMELERLE,
GERÇEK
NİYETİ
ORTAYA
KOYMAKTADIR.
FEZLEKELERDEKİ YOLSUZLUK İDDİALARINA YER VERİLMEMESİ MANİDARDIR!
Bizim CHP olarak yıllardan beri savunduğumuz, kürsü dokunulmazlığı dışında
dokunulmazlığın söz konusu olmaması şeklindeki akılcı ve doğru yaklaşım yerine,
AKP’nin teklifi, perde arkasında siyasi hesaplar üzerine kurulmuş bir taktik
stratejiyi içermektedir.
Geçici düzenlemeyi savunmak adına, dile getirilen gerekçeler arasında yer alan,
mevcut fezlekelerin görüşülmesi için TBMM’nin asgari 8 ay kesintisiz mesai
yapmasının gerekeceği şeklindeki yaklaşımın temelsizliği açıktır. TBMM’nin
haftada üç gün çalıştığı varsayımı üzerine inşa edilen bu gerekçeden yola çıkılarak,
geçici maddeyle tüm fezlekelerin komisyonlar da devreden çıkartılarak tek
seferde ve topyekûn yargıya sevki savunulmaktadır.
AKP teklifinin gerekçesinde yer alan şu hesaplama bile TBMM’nin saygınlığı ve
çalışma iradesi, milletvekillerinin bireysel tavrı ve aklı karşısında en basit
deyimiyle gayri ciddilik, alaycılıktır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
19
“Karma Komisyonda 562 fezleke bulunmaktadır. Komisyon aşaması hariç
tutularak, sadece Genel Kurul açısından her bir fezleke için asgari bir saat süreden
562 saatin görüşmelere ayrılması gerekmektedir. Genel Kurul uygulamalarından
hareketle, gündemin tamamı fezleke görüşmelerine ayrılmış olsa, günde 6
civarında fezleke görüşülebileceği, bunun ise yaklaşık 94 günü bulacağı
anlaşılmaktadır. TBMM’nin haftada 3 gün çalıştığı dikkate alındığında, 30
haftadan fazla sürenin fezlekelere ayrılması ve bu sürede başka çalışma
yürütülememesi anlamına gelecektir. TBMM’nin olağan çalışma usulleriyle
fezlekelerin ele alınması durumunda ise TBMM’nin 8 ay boyunca sadece bu
konuyu görüşmesi gerekecektir.”
Oysa hepimiz biliyoruz ki, TBMM, dilediği takdirde kesintisiz çalışma karar
alabilmekte, sabahlara kadar süren mesailerde müzakereler yapılmaktadır. AKP
iktidarı çeşitli kereler, kendilerince önemsedikleri yüzlerce maddelik torba yasalar
için TBMM’yi gece gündüz çalıştırdılar. Dolayısıyla, mevcut fezlekeler için en az 8
ay TBMM’nin aralıksız çalışmasının gerekeceği tezi somut dayanaktan yoksundur.
Anayasaya bir defaya mahsus geçici madde eklenmesini öngören teklifin
gerekçesinde, fezlekelerdeki yolsuzluk, usulsüzlük iddialarına yer verilmemesi,
bunlardan hiç söz edilmemesi gerekçenin ağırlıkla tek bir konuya dayandırılarak
dokunulmazlıkların kaldırılmasının savunulması dikkat çekicidir.
Gerekçede yer alan aşağıdaki paragraf, Cumhurbaşkanlığı tarafından yakın
dönemde sıklıkla dile getirilen görüşlerin anayasa değişikliğinin temelini
oluşturduğunu, Cumhurbaşkanlığı talimatıyla bu teklifin getirildiğini göstermekte,
gerçek amacı ve hedefi açık şekilde ortaya koymaktadır:
“Türkiye, tarihinin en büyük ve en kapsamlı terörle mücadelesini yürütürken, bazı
milletvekillerinin seçilmeden önce ya da seçildikten sonra yapmış oldukları teröre
manevi ve moral destek manasındaki açıklamaları, bazı milletvekillerinin teröre ve
teröristlere fiili manada destek ve yardımları, bazı milletvekillerinin ise şiddet
çağrıları, kamuoyunda büyük infial meydana getirmektedir.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
20
Türkiye kamuoyu, milletvekillerinden, her şeyden önce, terörü ve teröristi
destekleyen, şiddete çağrı yapan milletvekillerinin dokunulmazlığı istismar ettiğini
düşünmekte, bu tür fiilleri olanların yargılanmasına Meclis tarafından izin
verilmesini talep etmektedir. Böyle bir talep karşısında, Meclisin sessiz kalması
düşünülemez. Nitekim birçok milletvekili, siyasi partilerin yöneticileri,
dokunulmazlık dosyalarının ele alınmasını ve dokunulmazlıkların kaldırılmasını
talep etmiştir.”
AKP bu gerekçelerle, geçici madde çözümünü gündeme getirdiğini savunuyor.
Böylece “anayasaya eklenecek bir geçici maddeyle, hem bütün dokunulmazlık
dosyalarında dokunulmazlık kaldırılmış olacak, hem de uzun bir süreç sebebiyle
Meclis çalışmaları tıkanmış olmayacaktır.” tezini dile getiriyor.
GEÇİCİ ÇÖZÜMLER YERİNE, TÜRKİYE SİYASETİNİN GÜNDEMİNİ İŞGAL EDEN
DOKUNULMAZLIK KONUSUNDA, PARTİMİZ VE MHP DESTEĞİNİ AÇIKLAMIŞKEN,
HDP UZLAŞI ARAYIŞLARINA KATILACAĞINI BEYAN ETMİŞKEN TÜM TOPLUMU
TATMİN EDECEK, SİYASET KURUMUNUN SAYGINLIĞINI YÜCELTECEK KALICI BİR
DÜZENLEME YAPMAK OLANAKLI.
AKP’nin geçici madde teklifiyle, Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki ‘Suç işlediği
ileri sürülen bir milletvekili Meclis’in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya
çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz’ hükmü, bir kereye mahsus olmak ve
mevcut fezlekelerle, değişiklik gerçekleşene kadar gelecek fezlekeleri kapsamak
üzere uygulanmayacak. Kısaca, değişiklik yürürlüğe girdikten sonra, savcılıklara ve
mahkemelere gönderilecek fezlekeler çerçevesinde, hakkında fezleke olan vekiller
tutuklanabilecek ve yargılanabilecek.
AKP’nin buna yanaşmaması, yapılan görüşmelerde partimiz tarafından sunulan
seçenekleri dikkate almaması ve yine Cumhurbaşkanlığı talimatıyla yazıldığı
apaçık olan, tamamıyla kendilerinin inisiyatifindeki bir geçici çözümü, TBMM’ye
dayatması, pek çok konuda olduğu gibi dokunulmazlıklar konusunda da
samimiyetsizliklerinin, çıkarcı yaklaşımlarının ve art niyetli siyasi hesaplarının dışa
vurumudur.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
21
Terörü ve şehit cenazelerini istismar ederek, kamuoyunun yönlendirilmesi,
muhalefeti köşeye sıkıştırma taktikleriyle, ortaya çıkılması, gerçek niyetin ne
olduğunu da göstermektedir. Kimse, partimizin teröre, terörizme destek verdiğini
iddia edemez, söyleyemez. Ancak AKP’nin yolsuzluk ve rüşvetle iç içe geçtiğini,
dokunulmazlığın arkasına sığındığını herkes biliyor ve görüyor.
Bu açıdan da getirdikleri “bir kereye mahsus geçici” değişiklik teklifi, gelecekte de
kendilerini, güvenceye alma, dokunulmazlığın zırhını giymeye devam etme
niyetlerini açıkça sergiliyor.
İİT 13. ZİRVE TOPLANTISI, TÜRKİYE İLE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDAKİ YENİ
İTTİFAKIN, TÜM DÜNYAYA İLAN EDİLMESİNE SAHNE OLDU. KRAL SELMAN BİN
ALBDÜLAZİZ’E GÖSTERİLEN ÖZEL İLGİ, ZİRVE SONUÇ BİLDİRGESİNDE İRAN’A
KARŞI, SUUDİ ARABİSTAN’A TÜRKİYE’NİN DESTEĞİ VE BU İŞBİRLİĞİNİN
ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE DAHA DA İLERLEYECEĞİNİ GÖSTERDİ.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin de yer aldığı zirvenin sonuç bildirgesinde,
İran’ın ağır bir dille kınanması, teröre destek vermekle, diğer ülkelerin içişlerine
karışmakla suçlanması, Türkiye’nin Suudi Arabistan’a ve Suudilerin önderliğindeki
Sünni Blok’a verdiği desteğin, tavizin sonucu olarak görülmeli.
Üç yılda bir toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nin bir önceki toplantısı, Şubat
2013’te Mısır’ın başkenti Kahire’de gerçekleştirilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan,
zirveye ev sahipliğinden ötürü dönem boyunca zirve başkanlığı görevini de
yürütecek.
56 ülkeden devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı zirvede, dönem başkanlığını
Mısır’dan devralan Türkiye, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi’yi temsilen,
toplantıya katılan Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şükrü’nün bu ziyaretiyle, iki ülke
arasında uzun süreden bu yana resmi düzeyde ilk teması da sağlamış oldu.
Cumhurbaşkanının, açılış konuşmasında, önceki dönem başkanı Mısır’a teşekkür
etmesi de bu açıdan önemli bir diplomatik adımdı. Zirve sonunda İran’ın
kınanmasını içeren sonuç bildirgesi kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve
gündemine getirdiği yeni öneriler de önemliydi.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
22
Bunlar arasında, İslam interpolü olarak adlandırılan, İstanbul Merkezli Polis
İşbirliği ve Koordinasyon Merkezi’nin kurulması, İslam Ülkeleri Ortak Kızılay
Teşkilatı kurulması, İslam ülkeleri arasında ticari anlaşmazlıkları çözümü için bir
tahkim sisteminin hayata geçirilmesi öne çıkan önerilerdi.
Cumhurbaşkanının ayrıca, düzenli olarak İstanbul’da toplanmasını teklif ettiği
İslam Ülkeleri Kadın Konferansı da dikkat çeken ancak şimdilik pek öne çıkmayan
önerilerden birisiydi.
İİT’nin önemli üyelerinden İran’ın, sonuç bildirgesinde kınanması, İslam
dünyasındaki bloklaşmanın Şii-Sünni ayrışmasının keskinleştiğini gösterdi.
Cumhurbaşkanı her ne kadar açılış ve kapanış konuşmalarında, mezhepçiliğe,
etnik ayrımlara karşı olunması gerektiğini, Müslümanlar arası savaşların sona
ermesi çağrısını yinelese de, bildiride yer alan ifadeler bunların sadece sözde
kalacağını ortaya koydu.
Zirve sonucunda böyle bir bildirinin açıklanmasını Suudi Arabistan’ın istediği,
Türkiye’nin de bu konuda destek ve ödün verdiği açık. Aksi halde ev sahibi ülke ve
dönem başkanlığını üstlenmiş olarak, Cumhurbaşkanının ve Dışişlerinin,
Başbakanlık bürokratlarının direnç göstermesi, daha yumuşak ve diplomatik dil
konusunda ısrarcı olması durumunda, böyle bir bildirinin çıkması söz konusu
olamazdı.
Türkiye’nin bu konuda Suudi Arabistan’a ve başını çektiği Sünni Blok’a diplomatik
anlamda siyasi yaklaşım gösterdiği, bildiri metni için uzlaşı arama yerine taviz
verdiği anlaşılıyor. Türkiye’nin ev sahipliği ve başkanlığındaki bir uluslararası
zirvede, tamamıyla Suudi Arabistan’ın tezlerini ve söylemlerini savunan bir
bildiriye onay vermesi, Suudi-Türkiye ittifakının da belirgin işareti. Ancak uzunca
bir sınırımız bulunan, çok eskiye dayanan komşuluk, ticari, siyasi bağlarımızın
olduğu İran ile ilişkiler de Suudi Arabistan kadar, hatta kanımca Suudi
Arabistan’dan da daha önemli. Dolayısıyla, Suudilerle böylesine ileri derecede
yakınlaşırken, aynı zamanda İran ile de üst düzey ilişkileri sürdürmek, çok dikkatli
ve dengeli bir dış politika izlenmesini zorunlu kılıyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
23
Suudi Arabistan, İran ile olan güç mücadelesinde ve mezhep savaşında Türkiye’yi
yanına çekmek istiyor. Bu yaklaşım Suudilerin çıkarları açısından öncelikli ve
önemli olabilir. Ancak, Türkiye’nin bu noktada tek yanlı bir yaklaşım göstermesi,
yakın, orta ve uzun dönemli ulusal çıkarlarımız açısından hiç de doğru olmaz.
Mısır Dışişleri Bakanı’nın İstanbul’daki zirveye katılması ve Cumhurbaşkanının
teşekkürü, bu ülke ile buzların eridiği, kısa sürede ilişkilerin normalleşeceği
anlamına gelmiyor. Suudi Kralı’nın uzun süredir yürüttüğü arabuluculuk
faaliyetleri ve İstanbul’daki zirveye Sisi’nin de katılabileceği yönündeki
söylemlerin boşlukta kaldığı, Mısır’ın bu konuda katı tutumunu sürdürdüğü,
Türkiye’nin de adım atmaya pek niyetli olmadığı anlaşılıyor.
İran’ın yükselişinden rahatsızlığını sürekli vurgulayan bölge ülkelerinin başında
Suudi Arabistan geliyor. İran’ın ABD ve Batılı ülkelerle nükleer anlaşmaya varması,
bölgesel etkinliğini daha da artırdı. Hükümet, Türkiye’nin tümüyle Suudi yanlısı ve
İran’ı dışlayan bir diplomasiye yönelmesinin ortaya çıkartacağı kayıpları dikkatle
irdelemek ve adımları ona göre belirlemek durumunda.
Diğer yandan, Suriye ile kopan ilişkiler sonrasında, Arap ülkeleri ile yeni ve güçlü
bir bağ gerekliliği açık. O nedenle Suudiler, Arap ülkeleriyle yeniden iyi ilişkiler
kurulmasında köprü olabilir. Arap Birliği’nin Irak’ın şikayeti üzerine, Başika krizi
nedeniyle, son toplantısında aldığı Türkiye’yi kınama kararı, sonrasında
Türkiye’deki temsilciliği kapatılması kararı, ilişkileri kopartacak adımlar. Bu açıdan
Suudilerin üstleneceği köprü görevinin önemi ortaya çıkıyor. Kaldı ki, petrol
zengini Körfez ülkeleri üzerinde de Suudilerin büyük etkinliği var ve Körfez İşbirliği
Konseyi’nde büyük ölçüde dümen Suudilerin elinde.
Bu çerçevede tamamıyla Suudilerin söylemini ve politikalarını destekleme yerine,
dengeli bir yol izlenmesi, bölgede, siyasi ve ekonomik çıkarların korunması,
yükseltilmesi açısından İran ile iyi ilişkilerin de muhafaza edilmesi Türkiye’nin
çıkarına olacaktır.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
24
ALMANYA, KIBRIS MÜZAKERELERİNDE AKTİF POZİSYONA YÖNELİYOR. KKTC
CUMHURBAŞKANI AKINCI’NIN BERLİN ZİYARETİ VE ALMAN DIŞİŞLERİ BAKANI
STEİNMEİER’İN KONUĞU OLMASI, ÖNEMLİ BİR ADIM. AB’NİN KIBRIS
POLİTİKASINI
BELİRLEYİCİ
KONUMDAKİ
ALMANYA’NIN,
ÇÖZÜM
MÜZAKERELERİNE İLGİSİNİ ARTIRMASI KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR!
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 2016’nın adada “barış yılı olması” dileğini
ifade derken, KKTC’deki hükümet krizinin hemen sonrasında ziyaret ettiği
Berlin’de Alman hükümetinden üst düzey protokol ve resmi ağırlama yanında
kritik görüşmeler gerçekleştirdi.
Bugüne kadar garantör ülkeler olarak, Yunanistan, Türkiye ve İngiltere dışında
ABD’nin ve BM’nin yakın takibinde olan Kıbrıs sorununda Almanya’nın fiilen rol
almaya başlaması, Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier’in daha önce
Ada’ya yaptığı ziyarette, Akıncı ile buluşması ve ardından da Akıncı’yı Berlin’e
davet etmesi, süreçte aktif olma ve etkinliğini artırma girişimlerinin habercisi…
Steinmeier’in Akıncı ile 1 saat 45 dakikayı bulan baş başa görüşmeden sonra
yapılan açıklamalar, çözüme destek ve AB politikalarının da gözden geçirilmesi
ifadeleri önemli.
Mustafa Akıncı’nın, Kıbrıs Sorununda çözümün uzaması, Rum tarafının çözüm için
ayak sürümesinde, AB’nin Kıbrıs politikasının da etkin olduğunu dile getirmesi ve
AB’nin Güney’i tam üye yaparak, adada çözümün önünü tıkadığını dile getirmesi
öne çıkan vurgulardı.
AB’nin lider ülkesi konumundaki Almanya’nın, şimdi aktif şekilde devreye girmesi,
bu açıdan da dikkat çekici!
Kıbrıslı Rumların henüz çözüm bulunmadan, 2004 yılında Avrupa Birliği üyesi
olması, Ada'daki siyasi sorunu da doğal olarak bir AB sorununa dönüştürdü. AB
üyesi İngiltere ve Yunanistan, Kıbrıs’ın 3 garantör ülkesi arasında yer almaları
nedeniyle zaten Kıbrıs sorununa müdahil konumdaydılar.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
25
Almanya’nın Kıbrıs konusuna birdenbire böylesine yakın ilgi duymaya başlaması
ve ilgisini uluslararası düzeyde de ortaya koyarak sergilemesi önemli bir aşama.
Mustafa Akıncı, Berlin’de yaptığı açıklamada, “Almanya Avrupa Birliği’nin en önde
gelen ülkelerinden biri ve ilk defa Kıbrıs sorunu bağlamında Almanya’nın bu kadar
ilgi gösterdiğine tanıklık ediyoruz. Geçmişte de Almanya önemli bir ülkeydi ancak
Kıbrıs ile bu kadar ilgili değillerdi” diyor.
Bu arada, Alman Dışişleri Bakanının, Akıncı ile Federal parlamentoda buluşarak,
Birleşik Kıbrıs Federasyonu için Almanya modelini gündeme getirmesi, davetin
Berlin’de yapılarak, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve iki Almanya’nın birleşmesi
konusunun adadaki çözüm için örnek olabileceğinin ifade edilmesi, Almanya’nın
çözüm müzakerelerinin “siyasi boyutu ve modeli” ile de yakından ilgilendiğinin
işareti. Mustafa Akıncı da, “Avrupa’nın son bölünmüş başkenti Lefkoşa” ile bir
zamanlar duvarın böldüğü Berlin arasındaki benzerlikleri dile getirerek, Türk
tarafının 2004 yılında Annan Planı’na EVET diyerek, çözüm için hayati önemde ve
somut bir adım attığını, ancak bu adımın Güney’de karşılık bulmadığını ifade etti.
Güney’in arkasında duran AB’nin de tarihi sorumluluğunun olduğuna işaret etti.
Mustafa Akıncı, Steinmeier ile görüşmesi sonrasında yaptığı değerlendirmede,
“Temennimiz Lefkoşa’daki bu son duvarı tamamen ortadan kaldırmak. Bu da tek
taraflı bir uğraşla olmaz. İki taraf da bu konuda üzerine düşeni yapacak ve bu defa
referandumlardan iki tane evet çıkacak” dedi.
Bu arada Kıbrıs çözümünün önemli noktalarından birisi “Çözümün finansmanı”
konusu. Adadaki karmaşık mülkiyet sorunları, Güney ve Kuzey’de, mallarını
bırakıp diğer tarafa geçenlerin beklentilerinin karşılanması, kayıplarının tazmin
edilmesi büyük önem taşıyor.
AİHM gündeminde bu konuda çok sayıda dava var ve sonuçlanan bazı davaların
emsal alınmasıyla, tazminat tutarları olağanüstü boyutlara ulaşıyor. Bu açıdan da
Almanya’nın soruna müdahil olması önem taşıyor. Aynı zamanda AB’nin de
“finansörü ve Euro’nun patronu” konumundaki Almanya’nın çözümde daha aktif
rol üstlenmesi, çözümün finansmanı konusundaki desteğinin de artmasını
beraberinde getirecektir.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
26
TÜRKİYE, ERMENİ SOYKIRIM İDDİALARI NEDENİYLE, ALMANYA İLE SİYASİ VE
DİPLOMATİK BİR KRİZİN İÇİNE GİREBİLİR. ALMAN PARLAMENTOSUNDAKİ SİYASİ
PARTİLERİN ORTAK ÖNERGESİYLE, GÜNDEME GETİRİLEN “SOYKIRIMIN
TANINMASI” KARARI, MUHTEMELEN 2 HAZİRAN’DA FEDERAL PARLAMENTO’DA
OYLANACAK.
Önerge onaylanırsa, Almanya hem 1915’te Ermeni Soykırımı yapıldığını hem de o
dönemde Osmanlı İmparatorluğu ile müttefik olan Almanya’nın da, bunda payı ve
sorumluluğu olduğunu kabul etmiş olacak.
Angela Merkel Hükümeti’nin büyük ortağı Hıristiyan Birlik Partileri’nin Federal
Parlamento’da ele alınmak üzere hazırladıkları Ermeni Soykırımını tanıma karar
tasarısı, Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller tarafından da destekleniyor. Federal
Parlamento’da yer alan tüm partilerin destek verdiği karar tasarısının, yapılacak
oylamada, büyük çoğunlukla, hatta “oy birliği” ile geçmesine kesin gözüyle
bakılıyor.
Türkiye-Almanya ilişkilerini derinden etkileyeceğini düşündüğüm bu karar tasarısı
ile ilgili olarak hükümetin ve Dışişleri Bakanlığının Almanya hükümeti nezdinde ne
gibi girişimlerde bulunduğunu bilmiyoruz. Hükümet ve Dışişleri şu anda daha çok,
Alman mizahçı Böhmermann’ın, okuduğu şiirde, Cumhurbaşkanına hakaret
davasıyla meşguller.
Bu karar tasarısı, Federal Parlamento’da kabul edildiği takdirde, Türkiye önemli
bir müttefik ülke nezdinde sıkıntılı bir duruma düşeceği gibi, ikili ilişkilerin de
bundan etkilenmesi kaçınılmaz olacak. Kaldı ki, yurt dışında en büyük Türk
nüfusun yaşadığı Almanya’nın Türkiye’yi soykırımla suçlayan bir kararı
onaylaması, buradaki Türk toplumu üzerinde de olumsuz etkilere, sürtüşmelere
neden olabilecek.
Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir, 2 Haziran’da oylanacak ortak önergeyle,
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermenilerin maruz kaldığı suçun adının
soykırım olduğunun tescil edilmiş olacağını, bu suçta Almanların da
sorumluluğunun olduğunun kabul edileceğini söylüyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
27
Almanya Federal Meclisi geçen yılın Nisan ayında da Ermeni Soykırımı ile ilgili bir
önergeyi gündemine almış ancak oylama yapılmamıştı. Merkel Hükümeti,
soykırım ifadesini kullanmaktan kaçınırken, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim
Gauck yaptığı açıklamada bizzat Ermeni Soykırımı kavramını resmi olarak dile
getirdi.
Azerbaycan-Ermenistan arasında geçtiğimiz günlerde yeniden başlayan
Karabağ’daki çatışmalar ardından Minsk Grubu ülkeleri arasında yer alan
Almanya’yı ziyaret eden Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’la bir araya
gelen Başbakan Merkel, gazetecilerin "Ermeni Soykırımı" önergesinin
parlamentoya gelip gelmeyeceği sorularına karşılık, tasarının parlamentoya
geleceğini açıklamıştı.
Merkel’in, Ankara ve ardından Kilis ziyaretinde Başbakanın bu konudaki tavrı ve
Almanya’nın soykırımı tanıma kararına tepkisi olacak mı göreceğiz.
ABD İLE SUUDİ ARABİSTAN ARASINDAKİ 11 EYLÜL SALDIRILARIYLA İLGİLİ SİYASİ
KRİZ GİDEREK TIRMANIYOR. 2011’DE ABD’NİN NEWYORK ŞEHRİNDE İKİZ
KULELER’E YÖNELİK TERÖR SALDIRISINDA, SUUDİ ARABİSTAN’IN DA ROLÜ VE
SORUMLULUĞU OLDUĞUNU İÇEREN YASA TASARISI KONGRE GÜNDEMİNDE!
SUUDİ ARABİSTAN HÜKÜMETİ İDDİALARI REDDEDİYOR!
Tasarı yasalaştığı takdirde, Suudi Arabistan, ülke olarak gıyabında ABD’de
yargılanacak. Mahkûm edilmesi durumunda 11 Eylül saldırılarının kurbanlarının
yakınlarına ve ABD devletine çok ağır, maddi ve manevi tazminatlar ödenmesi
gündeme gelecek.
Suudi Arabistan Hükümeti iddiaları reddederken, bir yandan da ABD yönetimini
tasarının kongrede görüşülmesini engelleme, yasalaşması durumunda ise Başkan
Obama’dan yasayı veto etmesini talep etti.
Suudiler ayrıca, ABD yönetimini ve Başkan Obama’yı da Amerikan Ekonomisine
zarar verme, ABD dolarının değerini küresel düzeyde düşürme ile tehdit etti.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
28
Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in bizzat Başkan Obama’ya hitaben
yazdığı “Dolar tehdidi” mektubu, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adel el-Zübeyir
tarafından ABD yönetimine iletildi.
Kral Selman, Obama’ya mektubunda, Suudi Arabistan’ın 11 Eylül olaylarında rolü
olduğunu vurgulayan ve ülkeye, ABD'de yargılanma yolu açabilecek olan yasa
tasarısı, kongreden geçerse, dünyada dolar fiyatlarını düşüreceklerini, Suudi
Arabistan’ın elindeki tüm ABD fonları ve hisse senetleri ile 750 milyar dolar
değerindeki, ABD Merkez Bankası FED’in ihraç ettiği, tahvil ve bonoları
satacaklarını bildirdi.
Başta New York Times olmak üzere, ABD medyasının önce gelen gazeteleri ve
televizyonları, Suudi Kralı’nın Başkan Obama’yı tehdit ettiği mektuba yer verirken,
Obama ile Kralın Riyad’ta bir araya geleceklerini yazdılar.
ABD ve Suudi Arabistan arasında ciddi boyutta siyasi-diplomatik ve ekonomik
krize dönüşen yasa tasarısı, Kongre’den geçip, Başkan Obama tarafından da
onaylanırsa, Suudilerin mektuptaki tehditlerinden önce, ABD yönetiminin,
Suudilerin, Kral da dahil olmak üzere, Kraliyet ailesi fertleri, prensler ve Suudi
şirketlerin ABD’deki varlıklarını dondurma yoluna gideceği kaydediliyor.
Başkan Obama’nın yasanın Kongre’den geçmemesi için girişimlerde bulunduğu,
kongre üyelerini etkilemeye çabaladığı ve lobi yürüttüğü belirtilirken, İkiz
Kulelere yönelik terör saldırılarının kurbanlarının aileleri, eş ve çocukları ise yasayı
engellemeye çalışan Obama’ya ve Suudilere tepki gösteriyor.
El Kaide’nin kurucusu Usame bin Ladin’in de Suudi hanedanının üyesi olduğu,
Suudilerin bu saldırıyla bağlantılarının ve dünyadaki radikal İslamcı teröre
desteklerinin açık olduğunu dile getiren, mağdurların avukatları, yasa çıktığı
takdirde, Suudi Hükümeti aleyhine yüklü tutarlarda tazminat davaları açmaya
hazırlanıyorlar.
Not: Raporumuzun tamamlanması aşamasında, dün gerçekleşen
Buluşmasında, Suudi Kralı Selman ABD Başkanı Obama’yı karşılamadı!
Riyad
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
29
RUSYA TÜRKLERE VİZE KOŞULLARINI DAHA DA AĞIRLAŞTIRIP, KAPSAMINI
GENİŞLETİRKEN, AB İLE VİZELERİN KALDIRILMASI UYGULAMASI YÜRÜRLÜĞE
GİRMEDEN, ENGELLEYİCİ DÜZENLEMELER GÜNDEME GETİRİLİYOR. HAZİRAN
SONUNDA TAKVİME BAĞLANAN VİZESİZ SEYAHAT UYGULAMASI İÇİN AB’NİN
TEK TARAFLI OLARAK “UYGULAMAYI ASKIYA ALMA” YETKİSİ DEVREYE
SOKULUYOR!
Türkiye ile AB arasında varılan mülteci anlaşmasının, önemli kazanımlarından
birisi olarak, hükümet tarafından kamuoyuna sunulan, vizelerin kaldırılması
konusunda, AB üyeleri Türkiye için özel koşullar getirilmesi üzerinde duruyor.
Hükümet bir yandan Vizesiz Avrupa için istenilen yasal düzenlemeleri TBMM’den
geçirme ve kriterleri sağlamaya çalışırken, AB cephesinde ise üye ülkeleri
güvenceye alıcı önlemler planlanıyor.
Yapılması düşünülen yeni düzenlemelere göre, Türklere sınırsız vize serbestisi söz
konusu olmayacak. Avrupa Birliği, üçüncü ülkelere vize muafiyetinin kaldırılması
konusunda, bugüne kadar yaptığı uygulamalardan farklı bir şekilde Türk
vatandaşları için, Almanya ve Fransa'nın da ısrarıyla askıya alma uygulamasını
devreye sokma hazırlığı yapıyor.
Vize serbestisi uygulaması için getirilmesi öngörülen, askıya alma koşulu ile
Türkiye'nin AB ile daha önce vardığı anlaşma çerçevesinde, Yunanistan'dan almayı
taahhüt ettiği sığınmacıları almaması, korunmaya muhtaç sığınmacılara yeterli
koruma sağlamaması, insan haklarına riayet etmemesi vb. durumlarda vize
serbestisinin askıya alınması devreye girecek.
AB İçişleri Bakanları bu hafta perşembe günü Lüksemburg'da bir araya gelerek,
Türkiye için vize serbestisi ve askıya alma koşulunu değerlendirecekler.
Dolayısıyla, Türkiye tüm kriterleri sağlasa, yasal düzenlemelerin tamamını AB
mevzuatına ve hukukuna uygun hale getirse bile, Haziran sonunda devreye
gireceği belirtilen vize serbestisi, uygulanmaya başlansa da AB açısından bunun
her an askıya alınması söz konusu olabilecek.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
30
Muhtemelen AB, vize serbestisi sonrasında, Türkiye’den olağanüstü bir insani
akına uğrama endişesi taşıyor. Dolayısıyla serbesti sonrası ortaya çıkacak durumu
önce gözlemleyecekler, duruma göre de herhangi bir bahaneyle vize serbestisini
askıya alacaklar. Şimdiden bunun yasal zeminini hazırlamaya çalışıyorlar.
Diğer yandan, uçak krizi sonrasında, Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat olanağını
tek taraflı olarak kaldıran ve 1 Ocak 2016’dan itibaren vize uygulaması başlatan
Rusya ise uygulamanın kapsamını genişletti.
Daha önce sadece Umumi Pasaport sahipleri için getirilen vize koşulu, hafta
başından itibaren Hizmet Pasaportu (Gri) ve Hususi Pasaport (yeşil) sahipleri için
de yaygınlaştırıldı.
Bu karar, Rusya’nın Türkiye’ye uyguladığı yaptırımları yakın vadede kaldırmayı
düşünmediğini, aksine daha da ağırlaştırmayı planladığını gösteriyor.
Bu da Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi konusunda iyimserliğin yanlış
olacağını, ilişkilerdeki bozulmanın daha uzun süre devam edeceğini ortaya
koyuyor.
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
31
Tablo: 1
Gazze’ye Destek Vaat Eden Ülkeler
31 Mart 2016 (Milyon Dolar)
ÜLKE
VAAT ETTİĞİ
ÖDEDİĞİ
MİKTAR
MİKTAR
Katar
1000
152
S. Arabistan
500
51
AB
348
250
USA
277
277
Kuveyt
200
0
Türkiye
200
64
Birleşik Arap Emirlikleri
200
29
Norveç
145
121
İsviçre
70.4
58
Avrupa Kalkınma Bankası
70
N/A
Almanya
63.3
56
Dünya Bankası
62
62
Cezayir
61.4
61.4
Japonya
61
61
İngiltere
32.2
30.8
İtalya
23.7
4.7
ispanya
22.8
5.22
Sudan
20
N/A
Hollanda
15.3
15.3
Kanada
14.7
14.7
Danimarka
14.5
14.5
Avusturalya
13.2
13.2
Fransa
10.1
10.1
Rusya
8.7
8.7
İsveç
10
11.4
Finlandiya
9.3
9.3
Lüksemburg
9.0
N/A
Belçika
7.9
7.9
Bahreyn
6.5
0.75
Avusturya
5.2
5.2
Brezilya
5.0
2.4
ÖDEME
ORANI
15%
10%
72%
100%
0%
32%
15%
83%
82%
N/A
88%
100%
100%
100%
96%
20%
23%
N/A
100%
100%
100%
100%
100%
100%
114%
100%
N/A
100%
12%
100%
48%
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
32
Hindistan
İrlanda
Arjantin
Güney Kore
Çin
Estonya
Yunanistan
Meksika
Endenozya
Güney Afrika
Hırvatistan
Şili
Slovenya
Macaristan
Polonya
Malezya
Singapur
Bulgaristan
Slovakya
Romanya
Sırbistan
Portekiz
TOPLAM
 N/A (Belirsiz)
4
3.17
2
2
2
1.27
1.27
1.1
1
1
0.4
0.25
0.19
0.16
0.1
0.1
0.1
0.06
0.05
0.05
0.05
0.03
3,507
4
2.53
N/A
2
N/A
0.32
0.63
1.1
N/A
0
0.2
0.25
0.127
0.16
0.1
0.1
0.1
0.06
0.05
0.05
0.0
0.03
1,409
100%
80%
N/A
100%
N/A
25%
50%
100%
N/A
0%
50%
100%
67%
100%
100%
100%
100%
100%
100%
100%
0%
100%
40%
ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU
| 20 NİSAN 2016
33
Download