az gelişmiş ülkeler ve sürdürülebilir kalkınma

advertisement
AYDINLANMA 1923
AZ GELİŞMİŞ ÜLKELER VE SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMA
Murat ÇINAR*
Dünyada sanayi devriminden itibaren egemen olan ekonomik büyüme yaklaşõmõ,
çevresel maliyetleri göz önüne almadan üretimi ve tüketimi sürekli arttõrmayõ bir hedef
olarak ortaya koymaktaydõ. 1970’lerden itibaren, oluşan çevresel tahribat küresel bir takõm
etkilere neden olmaya başladõğõnda, özellikle sanayileşmiş ülkelerdeki bazõ gruplar bu
yaklaşõmõ eleştirmeye başladõ. Bu eleştirileri getirenlerin dikkat çektikleri nokta, dünyanõn
kirlenmesi ve doğal kaynak tüketim taşõma kapasitesinin aşõlmaya başlanmasõydõ. Bu
nedenle ekosistemlerde geri dönülemez hasarlar oluşmakta ve sera etkisi, ozon tabakasõnõn
yok olmasõ, iklim değişikliği gibi uzun vadede insanlõğõn geleceğini tehlikeye atacak etkiler
artarak ortaya çõkmaktaydõ.
Bu soruna ilişkin olarak, çoğunluğu Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçekleşen
toplantõlar sonrasõnda, mevcut sürdürülemez yaklaşõmõn yerini almak üzere, bir
sürdürülebilir kalkõnma yaklaşõmõ ortaya çõkarõldõ. Sürdürülebilir kalkõnma ilk olarak 1983
Brutland ‘Ortak Geleceğimiz’ raporunda dile getirilmişse de kavramõn tam olarak içinin
doldurulmasõ 1992 Rio Zirvesi’nde hükümetler düzeyinde üzerinde anlaşmaya varõlarak
gerçekleştirilmiştir.
Kavramõn gündeme getirilmesinde etkili olan zengin Kuzey ülkeleri, bugüne kadar
gerçekleşen çevresel kirliliğin büyük çoğunluğundan sorumlu olan taraf olmakla birlikte,
azgelişmiş ülkelerin aynõ yolu izlemeyi denemesinin dünyayõ bir felakete sürükleyeceğinden
duyduklarõ endişeyle hareket etmektedirler. Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yönelik
argümanlarõ açõsõndan değerlendirildiğinde, sürdürülebilir kalkõnma yaklaşõmõnõ
azgelişmişlerin önüne koyulan avrupamerkezli kalkõnma kuramlarõnõn sonuncusu olarak
nitelendirmek çok yanlõş olmayacaktõr.
İlgili BM anlaşmalarõnda imzalarõ olsa da, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
sürdürülebilir kalkõnmaya bakõşõ; ağõrlõklõ olarak sanayileşmiş ülkelerin belirleyici olduğu
egemen söylemden farklõlõklar göstermektedir. Özellikle kavramdan beklentiler ve uygulama
*
Elektronik Mühendisi, İktisat YL.
11
AYDINLANMA 1923
konusundaki hayal kõrõklõklarõ açõsõndan. Bu yazõda esas olarak bu farklõlõklara
değinilecektir.
Sürdürülebilir kalkõnma konusunda Kuzey-Güney farklõlaşmasõ
1992 yõlõndaki Rio Sürdürülebilir Kalkõnma Dünya Zirvesi’nde ana konular olarak,
çevre kirlenmesi, doğal kaynaklarõn tüketilmesi ve tahrip edilmesi, benzeri yerel ve küresel
çevre problemleri ile yoksulluk ve kalkõnma sorunu ele alõndõ. Bu sorunlara ilişkin, biri
sanayileşmiş ülkelerin desteklediği; diğeri de gelişmekte olan ülkeler tarafõndan savunulan
iki farklõ yaklaşõm ortaya çõktõ.
Çevreyle ilgili kaygõlarõnõ ortaya koyan sanayileşmiş ülkeler (Avrupa, Kuzey Amerika
ve Japonya) genelde kuzey yarõmkürede, gelişmekte olan ya da azgelişmiş ülkeler olarak
adlandõrõlan ve yoksulluk ile kalkõnma konularõnõ ön plana çõkaran ülkeler de (Asya, Afrika
ve Latin Amerika ülkeleri) ağõrlõklõ olarak güneyde yer aldõğõ için, bu ayrõm sürdürülebilir
kalkõnma yaklaşõmlarõnda Kuzey / Güney farklõlaşmasõ olarak nitelendirilmektedir.
Kuzey ülkelerine göre çevre sorunlarõnõn nedeni, aşõrõ nüfus artõşõ, yetersiz ve çok enerji
harcayan kirletici teknolojiler; çözüm ise etkin bir doğum kontrolü politikasõ, azgelişmiş
ülkelerin dõş borçlarõndan kurtulmasõ ve çevre teknolojileri transferidir.
Güney’e göre ise çevre sorunlarõ Kuzey’in savurgan üretim/tüketim anlayõşõnõn ve
Güney’in kendi azgelişmişliğinin bir sonucudur. Azgelişmiş ülkeler, mutlak olarak
ekonomik ve toplumsal gelişmeyi gerçekleştirmek istemekte ve gelişmiş ülkelerden bedava
çevre teknolojileri transferi yapmalarõnõ ve borçlarõnõn silinmesini talep etmektedirler
(Kaplan, 1997, 35).
Kuzey – Güney anlaşmazlõğõ konusunda, gelişmekte olan ülkelerin çevre konusundaki
önde gelen sözcülerinden Malezya eski Başbakanõ Mahathir Muhammed’in aşağõdaki
satõrlarõ sorunun kaynağõnõ özetliyor:
“Eğer zengin Kuzey, temiz bir çevre için yoksullarõn faturayõ ödemesini bekliyorsa,
hayal kõrõklõğõna uğrayacak. Çünkü gerçek, yoksul ülkeler kendi doğal kaynaklarõnõ
değerlendirmekten alõkonulduklarõnda kalkõnamayacaklarõna işaret ediyor. Kalkõnmayõ
sürdürürken çevreyi tahrip etmekten de kaçõnmalarõnõn tek yolu, ciddi miktarda yardõm
görmeleri.” (Muhammed, 1999, 12)
İki tarafõn küresel çevre sorunlarõna katkõsõ farklõ boyutlarda gerçekleşmektedir.
Kuzey’in sanayileşmiş ülkeleri, geliştirdikleri aşõrõ tüketime dayalõ yaşam tarzõyla doğal
kaynaklarõn büyük bir oranõnõ tüketmekte ve küresel kirliliğin de büyük bir oranõna neden
olmaktadõrlar. Güney ülkeleri ise artan nüfuslarõnõn geçimlerini sağlayabilmek için tropikal
yağmur ormanlarõ gibi yenilenmesi mümkün olmayan doğal kaynaklarõ tüketmekte,
sanayileşmiş ülkeler tarafõndan artõk terkedilmiş bulunan yoğun kirletici eski teknolojileri
kullanarak üretim yapmaktadõrlar.
Güney Ülkeleri’nin sürdürülebilir kalkõnma kavramõna bakõşõ
Güney ülkelerinin temel vurgusu, bugüne kadar olan çevresel tahribattan büyük ölçüde
sorumlu olan ve bugün hala en büyük tüketici ve kirletici durumunda bulunan sanayileşmiş
ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin aynõ yolu izlemesine karşõ çõkarken, bu ülkelerin
sürdürülebilir yöntemlerle yoksulluktan kurtulmasõna gereken desteği vermemekte
olduğudur.
Sürdürülebilir kalkõnma metinlerinde, dünyanõn aynõ kirletme ve tüketme anlayõşõna
sahip daha fazla nüfusu kaldõramayacağõna yapõlan vurguyla, dünyanõn geleceğine ilişkin
12
AYDINLANMA 1923
küresel sorumluklar gündeme getirilmektedir. Ancak teknoloji ve finansal kaynak
yetersizliği içinde bulunan ve bu açõğõ kirletici eski teknolojiler ve yoğun doğal kaynak
tüketimi ile kapatmaya çalõşan Güney ülkelerini açõsõndan, destek almadan sürdürülebilir
kalkõnma politikalarõna geçiş, küresel rekabet ve dolayõsõyla kalkõnma şanslarõnõ yitirme
anlamõ taşõmaktadõr.
Bu yüzden Kuzey’in Güney ülkelerine yapacağõ teknoloji transferi ve yardõmlar,
“gönlünden ne koparsa” tarzõ bir bağõş değil, yaşanabilir bir dünya için küresel
sorumluluğun paylaşõlmasõ anlamõnda bir yükümlülük olarak görülmelidir.
Ayrõca sanayileşmiş Kuzey ülkeleri, sürdürülebilir kalkõnma konusunda kendi
etkinliklerine ilişkin taahhütlerini de yerine getirmemektedir. Mahathir Muhammed bu
konuyu şöyle vurguluyor:
“Kuzey, biyolojik çeşitlilik ve karbon gazlarõnõn emilmeleri gerekçeleriyle yaşamõmõzõn
bağlõ olduğu tropik ağaçlarõn kullanõlmamasõ için kampanya yapõyor. Buna karşõn, kendi
ekonomik rekabet gücünü kaybetmekten korktuğu için özellikle ABD’nin karşõ çõkõşlarõyla
atmosferi õsõtan gaz salgõlarõnõn durdurulmasõ için bir programõ kabul etmekten de
kaçõnõyor.”(Muhammed, 1999, 12)
Sürdürülebilir kalkõnmanõn önündeki önemli bir engel de, ulusun zenginliğine ülkedeki
insanlarõn küçük bir azõnlõğõnõn sahip olmasõdõr. Bir sonraki yemeğini kazanma peşindeki
insan çevreyi koruma ilgili öğütleri dinlemeyecektir. Kuzey ülkelerine en kötü çevresel
zararlar gibi görünen eylemler –yağmur ormanlarõnõn yakõt olarak kullanõlmak üzere
kesilmesi gibi- genellikle başka hiçbir gelir elde etme yolu olmayan insanlar tarafõndan
gerçekleştirilmektedir. (Elmer-DeWitt, 1992, 45)
Aşağõdaki tabloda örnek olarak bir Kuzey Ülkesi ile bir Güney Ülkesi’nin dünya
kaynaklarõnõ kullanõm oranõnõn karşõlaştõrmasõ verilmiştir.
Tablo 3.6 ABD ve Hindistan İçin Kaynak Kullanõm Oranlarõ
Ülke
Dünya Nüfusuna
oranõ (%)
Toplam enerji
tüketimindeki
payõ(%)
Toplam CO2
üretimindeki
payõ(%)
Dünya GSMH’si
içindeki payõ (%)
ABD
5
25
22
25
Hindistan
16
3
3
1
Kaynak: (Elmer-DeWitt, 1992, 47)
Rio Konferansõ’nda azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere ilişkin süreç
Rio’da amaçlanan, Kuzey ve Güney arasõnda sürdürülebilir kalkõnma için ortak
çalõşmayõ sağlayacak bir uzlaşma platformu oluşturmaktõ. Bu platform, sanayileşmiş
ülkelerin bugünkü küresel çevre sorunlarõnõn ortaya çõkmasõ konusundaki sorumluluklarõnõn
daha fazla olduğunu ifade eden “Ortak ama farklõlaştõrõlmõş sorumluluk” ilkesi
13
AYDINLANMA 1923
doğrultusunda Gündem 21 eylem planõ üzerinden kurulan ortaklõkla oluşturulmaya çalõşõldõ.
Bu ortaklõk doğrultusunda üzerinde anlaşmaya varõlan konular şöyle özetlenebilir:
•
Kuzey, mevcut üretim ve tüketim kalõplarõnõ değiştirecektir. Bu doğrultuda çevresel
standartlarõn geliştirilmesi, kirliliğin ve zehirli maddelerin kullanõmõnõn azaltõlmasõ,
yaşam tarzlarõnõn değiştirilmesi yoluyla doğal kaynaklarõn aşõrõ kullanõmõnõn önüne
geçilmesi gibi önlemler alõnacaktõr. Kuzey ülkeleri, kendi evlerini düzene koyarak
dünyanõn geri kalanõna çevresel krizi çözmek için sosyal ve ekonomik
davranõşlarda değişikliğe gerek olduğunu gösterecektir.
•
Kuzey, Güney’e finansal yardõm ve teknoloji transferi yoluyla ve daha uygun bir
uluslararasõ ekonomik çevre oluşturulmasõ konusundaki ortaklõkla (örneğin borç
krizinin çözülmesi konusunda) yardõm edecektir. Bu da Güney’e çevresel olarak
sürdürülebilir bir kalkõnma modeline geçme konusunda daha fazla kaynak ve
hareket alanõ sağlayacaktõr.
•
Daha fazla ekonomik ve teknolojik kaynağa sahip olarak Güney, ekonomisini daha
iyi yönetecek, insanlarõn gereksinmelerini karşõlayan politikalara öncelik tanõyacak,
kirlilik standartlarõnõ geliştirecek ve ormanlar gibi doğal kaynaklarõn tüketimini
azaltacaktõr.
•
Uluslararasõ kuruluşlar bu süreci geliştirmek için, örneğin borç problemini çözmek
için, çevresel standartlarõn geliştirilmesi için teknik yardõmda bulunacaklardõr.
•
Hem ekonomik hem de çevresel boyutlarõ olan ortak konular (çevre ve ticaret,
patent haklarõ ve çevre teknolojileri ile yerel bilgi gibi) ise Güney’in kalkõnma
gereksinimlerinin uygun bir şekilde tanõmlandõğõ bir Kuzey-Güney ortaklõğõ
aracõlõğõyla çözülecektir. (Khor, 2001, 7)
Ancak uygulama aşamasõnda Kuzey’in taahhütlerini yerine getirmemesi ve buna karşõn
Güney ülkelerinden yapõlan anlaşmalara uymasõnõ beklemesi Güney ülkelerinin tepkisine
neden olmuştur. Oluşturulan bu planõn Rio sonrasõ uygulama başarõsõzlõklarõna değinecek
olursak:
a) Yardõm hacminde düşüş
UNCED’deki yardõm artõşõ taahhütlerine rağmen yardõm hacmi Rio Toplantõsõ’ndan
sonraki ilk yõldan itibaren düşmeye başladõ. OECD ülkelerinin yardõm miktarlarõ 1992’de 61
milyar dolarken 1993’te 56 milyar dolara düştü. 21 yardõm eden ülkenin 14’ü
GSMH’lerindeki yardõm payõnõ oransal olarak düşürdü. Yardõm düşüşü kaçõnõlmaz olarak
Kuzey Ülkeleri hükümetlerinin Rio anlaşmalarõna uyma konusundaki samimiyetlerini
şüpheli duruma getirmiştir. (Khor, 2001, 12)
b) Teknoloji transferi konusunda gelişme sağlanamamasõ
Çevreye daha az zarar veren ve daha az kaynak tüketen teknolojilerin gelişmekte olan
ülkelere transferi konusu, UNCED’de sanayileşmiş ülkelerce verilen ikinci ana taahhüt
olmasõna rağmen bu konuda hiçbir gelişme sağlanamamõştõr. Rio’dan bu yana Uruguay
Round’un TRİPS (Ticari açõdan entelektüel mülkiyet haklarõ) Anlaşmasõ’nõn etkisiyle
sõkõlaştõrõlan entelektüel mülkiyet haklarõ rejimi ve patent yasalarõ Kuzey’den Güney’e
teknoloji transferini zorlaştõrmõştõr.
Yakõn zamanda ilaçlarõn, özellikle AIDS ilaçlarõnõn, ilaç firmalarõnõn aldõklarõ aldõğõ
patentleri kullanarak oluşturduklarõ tekeller tarafõndan aşõrõ fiyatlardan satõlõyor olmasõ çeşitli
toplumsal kampanyalara konu olmuştur.
c) Güney’de çevre konusunda yetersiz gelişme
14
AYDINLANMA 1923
Güney Ülkeleri’nde de çevre konusu UNCED’de taahhüt edilen ilgiyi görmemiştir.
“Dördüncü dünya” olarak da adlandõrõlmaya başlanan en yoksul ülkeler, dõş borç ve düşük
mal fiyatlarõ ve dõş yardõmlardaki düşüş nedeniyle ek problemlerle karşõlaşmõş, ayrõca
yabancõ sermaye yatõrõmlarõndan da uzak kalmõşlardõr. Sonuç olarak finansal kaynaklarõn
eksikliği sürdürülebilir kalkõnma doğrultusundaki gelişmeyi
engellemektedir.
Sanayileşmekte olan Güney Ülkeleri’nde ise şehirleşme, sanayileşme ve hõzlõ büyüme
doğrultusundaki baskõlar çevresel kaygõlarõn önüne geçmektedir. (Khor, 2001, 14)
d) Uluslararasõ alanda kalkõnma eksenli yaklaşõmlarõn erozyona uğramasõ
Kuzey ülkelerinin, kalkõnmakta olan ülkelere, desteğe gereksinim duyan dezavantajlõ
küresel ortak yaklaşõmõnõn yerini, bu ülkeleri açõlmasõ gereken pazarlar ve potansiyel ticari
rakipler olarak gören daha agresif ticaret merkezli yaklaşõmõn almasõ, Kuzey Güney
ilişkilerinde kalkõnma boyutunun ortadan kalkmasõna neden olmuştur. Bu da yardõmlarda
düşüşe ve BM görüşmelerinde gelişmekte olan ülkelere özel avantajlar tanõmada isteksizliğe
yol açmõştõr.
Uruguay Round’dan başlayarak DTÖ toplantõlarõnda, Kuzey Güney arasõ ticari
ilişkilerde kalkõnmakta olan ülkelere özel ve farklõ muamele ilkesinin aşõnmasõ yönünde
adõmlar atõlmõştõr. (Khor, 2001, 15)
e) Etkili kurumsal takip ve denetimin eksikliği
Rio’da, alõnan kararlarõn ulusal ve uluslararasõ düzeyde uygulanmasõnõ izlemek için BM
sekreterliğine bağlõ olarak bir sürdürülebilir kalkõnma komisyonu (SKK) oluşturulmuştu.
SKK, seçilen sektörel ve genel konularõn ele alõndõğõ yõllõk toplantõlarõnda, politikacõ,
bürokrat ve ilgili sivil toplum örgütlerini bir araya getirerek yararlõ bir işlev görmüştür.
Ancak SKK, kararlaştõrõlan sürdürülebilir kalkõnma politikalarõnõ yaşama geçirebilmek
için gereken, DTÖ benzeri dünya çapõnda takip ve denetim mekanizmalarõna sahip büyük bir
yürütme organõ olmanõn; hem hacim hem yetkinlik olarak çok uzağõndadõr. Bu da Rio’da
alõnan kararlarõn çoğunun kağõt üzerinde kalmasõna neden olmuştur.
f) Kuzey’de çevre konusuna ilginin ve duyarlõlõğõn azalmasõ
Enerji alanõnda, sera gazlarõ emisyonunun azaltõlmasõ konusunda gerçekleşen çok yeterli
sayõlamayacak gelişmeler dõşõnda; Kuzey’de çevre tahribatõndan sorumlu olan mevcut
üretim ve tüketim kalõplarõnõn değiştirilmesi konusunda belirgin bir adõm atõlmamõştõr.
Aksine birçok Kuzey ülkesinde çevre politikalarõnõn tersine dönmesi veya acil müdahale
gerektiren kritik konularda ilerleme eksikliği söz konusu olmuştur. Genel olarak, ulusal
ekonomik rekabet gücünün arttõrõlmasõ gibi ticari kaygõlarõn egemen olmaya başladõğõ ulusal
gündemlerde, çevre konusuna ilginin azaldõğõ söylenebilir. (Khor, 2001, 13)
DTÖ sürecinin azgelişmiş ülkelerdeki sürdürülebilir kalkõnma çabalarõna etkileri
1 Ocak 1995 tarihinde Uruguay Görüşmelerinin sonucunda Marakeş’te kurulan Dünya
Ticaret Örgütü (DTÖ) genel olarak dünya ticaretini serbestleştirme amacõnõ gütmekte ve
sanayi, tarõm ürünleri ile hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi ile entelektüel mülkiyet
haklarõnõ güvence almayõ hedeflemektedir.
Rio’dan 3 yõl sonra kurulan DTÖ, yerleştirmek istediği yeni serbest ticaret
paradigmasõyla sürdürülebilir kalkõnma paradigmasõnõ bir anlamda işlevsiz hale
getirmektedir.
Rio ile Marakeş’in yani sürdürülebilir kalkõnma paradigmasõ ile serbest ticaret
paradigmasõnõn bir karşõlaştõrmasõ yapõlacak olursa; Rio doğal zenginliklerin korunmasõ ve
ihtiyatla kullanõlmasõ ile ilgiliydi, Marakeş ise şirketlerin doğal servetlere kayõtsõz şartsõz
ulaşmalarõnõ öngördü. Rio devletlerin, kamu yararõna kurallar getirebilmeleri için fiili bir
15
AYDINLANMA 1923
yetkiyi öne çõkarõrken, Marakeş, şirketler serbestçe hareket edebilsinler diye devletlerin
düzenleyici gücünü zayõflatõyordu. Rio belagatta (retorikte) çok iyiydi, Marakeş ise eylemde
elini çabuk tuttu. Rio’dan Marakeş’e kadar geçen zaman diliminde önceliğin ters yüz
edilmesi, Rio’da alõnan kararlar doğrultusunda kayda değer herhangi bir ilerlemeyi frenledi;
hatta süreci yer yer aksine çevirdi, geri götürdü. (Desai, Sachs vd. , 2002, 18)
DTÖ’nün öncülük ettiği serbest ticaret ve ekonomik küreselleşme, azgelişmiş ülkelerin
sürdürülebilir kalkõnmaya yönelme olanaklarõnõ birkaç açõdan kõsõtlamõş ve bu ülkelerdeki
doğal kaynak tüketimini arttõrmõştõr:
İlk olarak, serbest ticaret paradigmasõnda güçlü ve verimli olan ödüllendirilmektedir.
Zayõf ve verimsiz olan kayba uğrayabilir ama her durumda kendi başõnõn çaresine
bakmalõdõr. Paradigma serbest rekabeti savunmaktadõr, bu durumda Rio’da savunulan
kalkõnmakta olan ülkelere yardõm ve özel muamele en aza indirgenmelidir.
Bunun yanõ sõra gene DTÖ kapsamõndaki entelektüel mülkiyet haklarõ rejimi,
gelişmekte olan ülkelerin çevre ile ilgili teknolojilere erişimini engellemekte veya çok
yüksek telif haklarõna bağlõ hale getirmektedir.
Ayrõca, açõk pazarlarõn baskõsõ çok sayõda Güney ülkesini, doğal hazineleri daha fazla
kullanmaya zorlamõştõr. Artõk az çok süreğen bir olay haline gelmiş olan yapõsal uyarlamalar
sayesinde, vergi indirimleri, sosyal harcamalarõn kõsõlmasõ ve ihracat teşvikleri yatõrõmcõlar
için o ülkeleri istikrarlõ bir oyun alanõ haline getiren güvence önlemleridir. Kurlara istikrar
kazandõrmak ve dõş borçlar için gerekli ödemeleri yapmak amacõyla madenleri ve biyolojik
kaynaklarõ alõp, ihraç etmek kõsa erimli ve kolay bir çözüm haline gelmiştir. (Desai, Sachs
vd., 2002, 19)
Sonuç olarak, Rio’da uluslararasõ bir uzlaşmanõn ürürü olarak ortaya çõkarõlan
sürdürülebilir kalkõnma politikalarõ, çevre teknolojilerinin transferi ve azgelişmiş ülkelerin
desteklenmesi gibi argümanlarõnõn uygulama ve yaptõrõmõ konusunda büyük belirsizlikler
içermekteydi. Bugün ise DTÖ sürecinin getirdiği engellemelerle birlikte, azgelişmiş ülkeler
açõsõndan bu politikalarõn inanõlõrlõğõ ve uygulanabilirliği büyük ölçüde ortadan kalkmõş
durumdadõr.
Geçtiğimiz sonbaharda yapõlan Johannesburg Sürdürülebilir Kalkõnma Dünya
Zirvesi’nin sönük geçmesi ve anlamlõ bir sonuca ulaşamamasõnõn ardõnda DTÖ’nün zirve
üzerine düşen gölgesi ve DTÖ’yü zirveye egemen kõlmak için hemen her konuda
engellemeler yapan ‘uluslararasõ eşkõya’ ABD’nin çabalarõ kadar, Güney ülkelerinin
Rio’dan bu yana uğradõklarõ hayal kõrõklõğõnõn etkisi de bulunmaktadõr.
KAYNAKLAR
1- Desai, N, Sachs W., v.d., (2002), “Kõrõlgan bir dünyada hakkaniyet – sürdürülebilir gelişme üzerine notlar”, NPQ
Türkiye cilt 4, sayõ 3, s 8
2- Khor, M., (2002), Globalisation & The Crisis of Sustainable Development, Third World Network Publications,
Malaysia
3- Elmer, DeWitt P., Dorfman, A., (1992), “Rich vs. Poor”, Time, Vol. 139, Issue 22, p42
4- Muhammed, M.D.S, (1999), “Eko Emperyalizmin Yeşil Bayrağõ” NPQ Türkiye Özel Sayõsõ, sayfa 12-13
5-Kaplan, A, (1997), Küresel Çevre Sorunlarõ ve Politikalarõ, Mülkiyeliler Birliği Yay, Ankara
16
Download