derneğimizin - Veteriner Tavukçuluk Derneği

advertisement
Kanatlı Bağışıklık Sisteminin Yapısal Unsurları
Tavuklarda Su Kalitesi ve
Su Miktarının Önemi
Başarılı Tavukçuluğun Sırrı
facebook.com/tavder • twitter.com/tavder
NEĞİMİZ
ER
İN
D
Kanatlı Eti Güvenilirliği
206
Yerel Süreli Yayın
Veteriner Tavukçuluk Derneği’nin yayın organıdır.
Yılda 4 kez 3 ayda bir yayımlanır.
Veteriner Tavukçuluk Derneği
Adına Sahibi
Prof. Dr. Mehmet AKAN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Editör
Prof. Dr. K. Serdar DİKER
Editör Yardımcısı
Araş. Gör. İ. Başak KAYA
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Fuat AYDIN
Prof. Dr. Ahmet ERGÜN
Prof. Dr. Pınar SAÇAKLI
Prof. Dr. Erol ŞENGÖR
Prof. Dr. Tansel ŞİRELİ
Dr. Özlem Şahan YAPICIER
İdare Yazışma Adresi
İrfan Baştuğ Caddesi No: 26/3 Dışkapı / ANKARA
Tel: 0312 517 25 65 • Faks: 0312 517 25 65
Banka Hesapları
REKLAM GELİRLERİ
Türkiye İş Bankası
Dışkapı Şubesi 4206 932790
IBAN No: TR 1500064 00000 142060932790
ÜYE AİDATLARI
Türkiye İş Bankası
Dışkapı Şubesi 4206 917468
IBAN No: TR 0400064 00000 142060917468
Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Alıntı Yapılamaz.
Grafik Tasarım ve Baskı
İvedik OSB Matbaacılar Sitesi 1516/1 Sokak No: 35
Yenimahalle 06378, Ankara
Tel: 0312 229 92 65 • Fax: 0312 231 67 06
www.elmateknikbasim.com
[email protected]
Basım Tarihi: 07.12.2016
2
MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
Başyazı
Başyazı
Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Kanatlı sektörü olarak çoğunlukla zorlukla geçen bir yıl oldu. Dernek
olarak son yıl, yumurta üretiminin yoğun olduğu üç
ilde yapmış olduğumuz toplantılarla geçti. Bu toplantılarda yumurta üretimi sürecinde görülen problemleri dinleme fırsatı bulduk. Ayrıca önemli kanatlı
hastalıkları ve Salmonella (paratifo) infeksiyonları
konusunda bilgi alışerişinde bulunduk. Bu toplantılardan edindiğimiz bilgileri de değerlendirerek Dernek yönetmi olarak gelecek yıl Şubat ayının son haftasında “Kanatlılarda solunum sistemi hastalıklarının
etiyolojisi, epidemiyolojisi, teşhisi ve kontrolü” konusunda geniş katılımlı bir toplantı düzenlemeye
karar verdik. Planlanan bu toplantıda genel olarak,
solunum sistemi hastalıklarının epidemiyolojisi, teşhisinde uygulanan metodoloji ve kontrolü içeren sunuların yer alması kararlaştırıldı. Ayrıcı son 2-3 yılllık
süreçte yoğun olarak tartıştığımız infeksiyöz laringotracheitis (ILT)’in dünyadaki durumu, epidemiyolojisi ve kontrolünü, yine ülkemiz için potansiyel
bir problem olan düşük patojeniteli avian influenza (LPAI)’nın kontrolüne yönelik bir sunu planladık.
Ayrıca son günlerde Avrupa görülen Avian Influenza
vakalarının detaylı değerlendirilmesi ve konunun
ülkemizde gündemde tutularak alınması gereken
unutulmamasını amaçlayan bir program yaptık. Toplantının bilimsel programını, kısa süre içinde sizlerle
paylaşmayı hedefliyoruz. Bu arada sizlerden gelen
öneriler çerçevesinde toplantı konularına ilave yapabileceğimizi bildirmek isterim.
Kanatlı hayvanlarda solunum sistemi hastalıkları,
önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır ve
ekonomik kayıplara neden olan hastalık gruplarının
başında yer almaktadır. Bu hastalıkların etiyolojisinin iyi bilinmesine karşın, hızlı bulaşması ve yüksek
yoğunluğa ulaşmış bölgelerde kontrolünün zor olması, bu grup hastalıkların detaylı değerlendirilmesini
zorunlu kılmaktadır. Etiyolojisinin iyi belirlenmesi ile
koruma ve kontrolüne yönelik önlemlerin, etiyolo-
jilerine gore düzenlenmesi ve izlenmesi gerekmektedir. Bu grupta bildirimi zorunlu hastalıklar düşünüldüğünde, ülkemizin birçok bölgesinde kanatlı
populasyonunun yoğun olması ve göçmen kuşların ülkemize her yıl iki kez gelmesi, bu hastalıklar yönünden riski arttırmaktadır. Bu durumda bu hastalıklar
yönünden riskin değerlendirilerek, risk ve ekonomik
analizlerin yapılması ve hastalıkların özelliklerine
gore etkin önlemlerin alınması, riskin oluşmaması
sağlamada etkin rol oynayacaktır. Aksi durumda risk
gerçekleştiğinde, ekonomik yönden önemli kayıplar
ortaya çıkmaktadır. Son olarak 2015 yılında yaşanan
kuş gribi vakalarında, ihracatın durması ile birlikte
sektörde önemli problemler yaşandığını hatırlıyoruz.
Mektup dergisinin bu yılki son sayısında, dört makale yer almaktadır. Birincisi kanatlılarda bağışıklık
sisteminin yapısı, organları ve fonksiyonunun detaylı
olarak anlatıldığı kanatli bağişiklik sisteminin yapisal
unsurlari isimli makale, ikincisi kanatlıların beslenmesinde çok önemli bir rol oyanan ve performansın
önemli bileşenlerinden olan suyun kalitesine yönelik
tavuklarda su kalitesi ve su miktarının önemi başlıklı
makaledir. Üçüncü makalede ise, biyogüvenlik önlemlerinin detaylı anlatıldığı başarılı tavukçuluğun
sırrı ve son olarak bu yıl her sayımızda yer verdiğimiz
gıda güvenliği ile ilgili kanatlı etinde kimyasal kalıntı
ve kontaminant riski
makele yer almaktadır. Daha önceki sayılarda belirtiğim üzere, sizlerden gelecek makaleleri yayınlamak bizleri mutlu edecektir. Hem sahadaki deneyimlerinizi hem de teknik konuları içeren makalelerinizi
[email protected] veya [email protected] göndermenizi bekliyorum.
Şimdiden yeni yılını kutlar, yeni yılda sağlık ve mutluluklar dilerim.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Mehmet AKAN
Başkan
Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 MEKTUP ANKARA 3
K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı
KANATLI BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN
YAPISAL UNSURLARI
Prof. Dr. K. Serdar Diker
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji AbD
E-mail: [email protected]
Kanatlılar, diğer vertebralı hayvanlar gibi mikroorganizmalar ile dolu doğal bir ortamda yaşarlar ve çoğu
zaman çeşitli patojen mikroorganizmalar ile karşı
karşıya kalırlar. Günümüzdeki yoğun hayvansal üretim sistemlerinde ve bununla ilgili çevresel koşullarda ise kanatlıların çok daha fazla çeşitte infeksiyöz
etkene maruz kalma riski artmıştır. Üstelik, kanatlı
populasyonlarının yoğunluğu nedeniyle, bu infeksiyonlara neden olan mikroorganizmaların karekterlerinde, hastalık tablolarında ve epidemiyolojilerindeki değişiklikler sık yaşanan olaylar haline gelmiştir.
Aslında mikroorganizmaların ve patojenitelerinin
evrimi, kanatlıların ve bağışıklık sistemlerinin evrimi ile birlikte yürüyen bir fenomendir. İmmun sistem
bir bütün olarak vücuttaki en kompleks yapıya ve
mekanizmalara sahip sistemlerden birisidir. Kanatlı
immun sistemine ait organların ve dokuların tümünün çok önceden tamamının bulunmuş ve çözülmüş
olduğu düşünülse bile, 2000’li yıllarda bile hala yeni
yapıların ve mekanizmaların bulunuyor olması, daha
cevaplanacak çok soru olduğunu göstermektedir. Bu
bakımdan kanatlıların bağışıklık sisteminin mevcut
yapısını ve konumunu bilmek konuya daha temelden
bakmamızı sağlayacaktır. Bu makalede, immun sistemin temel yapısal unsurları olan organlar ve dokular
konusunda yapılan yeni araştırmaların ışığında bilgilerin tazelenmesi amaçlanmıştır.
Klasik olarak, immun sistem organ ve dokuları merkezi (primer) ve periferal (sekonder) olmak üzere
iki ana başlıkta incelenir (Şekil 1). Merkezi organlar
lenfositlerin geliştirilmesinden (bazen üretiminden)
sorumluyken, periferal organlar immun yanıt olaylarının geçtiği mekanlardır. Yine klasik bigilere göre bu
organların sadece tek bir sorumluluğunun olduğu düşünülürken, bugün bir çok organın hem primer, hem
de sekonder lenfoid organ olarak çalışabileceği anlaşılmıştır. Ancak yine de her organın tüm çalışmaları
içinde birinin öncelikli olacağı göz önüne alınarak,
bu yazıda organlar ana görevlerine göre düzenlenmiştir.
4
MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
epifiz
Harderian bezi & CALT
Peyer plakları
timus
özafagal tonsil
pilorik tonsil
dalak
mural lenf nodülleri
Meckel divertikulumu
bursa Fabricius
sekal tonsiller
kemik iliği
Şekil 1. Tavukların bağışıklık sistemi organları ve dokuları.
LENFOSİT GELİŞİMİNDEN SORUMLU ORGANLAR
Timus
Timus diğer hayvanlarda olduğu gibi T lenfositlerinin değişim ve gelişiminden sorumlu bir lenfoid organdır. Tüm kanatlılarda ortak olarak bulunur ve T
lenfositlerinin “T” ifadesi timusun ilk harfinden gelir. Anatomik olarak boynun her iki tarafında 7-8’er
bağımsız lob halinde bulunur. Nervus vagus ve vena
jugularise paralel olarak 3. boyun vertebrasından üst
torakal segmentlere kadar yayılır.
Embriyonik gelişim sırasında hematopoetik köken
hücrelerinin göçü ile ilk timik kitle birikmeye başlar. Bu birikimin sonucu olarak kuluçkadan çıkmadan
birkaç gün önce timik medulla oluşur. Bağ dokunun
bu kitleyi çevirmesi ile kapsül ve 5-10 mm çapında
fasülye veya böbrek şeklindeki loblar oluşur. Timus
azami büyüklüğüne 3-4. aylarda ulaşır ve bundan
sonra fizyolojik olarak küçülmeye başlar.
Timus, öncü lenfositler içine girdikten sonra bunları
olgun T lenfositlerine çevirecek, vücuda geri verecek
ve başarısız olduğunda hücreleri ortadan kaldıracak
şekilde organize olmuş bir organdır. Her bir lobun
dış kısmı korteks, iç kısmı medulla olarak nitelenir.
Kortekste ağırlıklı olarak epitelyal retiküler hücreler, timositler, orta yoğunlukta makrofajlar ve lenfositler bulunur. Korteksin subkapsüler zonu T lenfosit
gelişiminin, kortikomedullar sınırı ise vücuda çıkmasına izin verilecek lenfositlerin seçildiği bölgelerdir.
K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı
Burada, makrofajlar ve dendritik hücreler pozitif ve
negatif seçim olarak nitelenen işlemlerle geliştirilen
T lenfositlerinin işe yarayıp yaramayacağını kontrol
ederler. Vücudun MHC sistemi (doku uyuşum sistemi)
ile uyumlu çalışacak ve vücudun kendi yapılarına yanıt vermeyecek (dolayısıyla vücudun dışındaki tüm
maddelerin antijenik olarak algılanacağı) hücrelerin medullaya geçişine ve burada son eklentilerini
kazandıktan sonra organdan çıkışına izin verilir. Bu
özellikleri taşımayan hücreler ise makrofajlar tarafından imha edilir. Timusa öncü lenfosit olarak giren
hücrelerin ancak % 5-15’i olgun T lenfositi olarak organı terkedebilir.
Bursa Fabricius (Fabricius Kesesi)
Bursa Fabricius sadece kanatlılarda bulunan ve B
lenfositlerinin değişim ve gelişiminden sorumlu bir
lenfoid organdır. Fabricius adı, varlığını ilk kez belgeleyen Italyan bilim adamından gelir. Tüm kanatlılarda ortak olarak bulunur ve B lenfositlerinin “B”
ifadesi Bursa’nın ilk harfinden gelir. Bir kese şeklindeki organ anatomik olarak kloakanın dorsalinde
yer alır ve kloakanın bir divertikülü olarak ta değerlendirilir. Organ tütün kesesine benzetilen kanalı ile
kloakaya açılır ve burası ile sürekli temas halindedir.
Bursa Fabricius maksimum büyüklüğüne ırka göre
8-10. haftada ulaşır, involusyon 12. haftada başlar
ve 6-7. ayda farkedilmeyecek düzeye kadar küçülür.
Organın dış katmanı kalın bir düz kas tabakası ile
çevrilidir ve kasılması foliküllerdeki hücrelerin hareketini ve organ boşluğundaki lenfatik sıvının boşalmasını sağlar. Fabricius kesesinin iç yüzeyi silindirik epitelle kaplıdır ve 15-20 uzulamasına kıvrım
içerir. Herbir kıvrımda iki yana doğru foliküller bulunur (Şekil 2); bu foliküllerden biri sekonder lenfoid
doku şeklinde organize olabilir. Her bir kıvrımdaki
folliküller arası epitel musin benzeri bir madde salgılayarak organ iç yüzünü kayganlaştırır. Kıvrımdaki
folikül ilişkili epitel (FIE) ise bursal medulla ile organ lumeni arasında doğrudan bağlantı sağlar. Kese
lumenine giren bakteriler folikül ilişkili epidetele
kolayca bağlanabilir. Kese lumeninde bulunan partiküller ve mikroorganizmalar organ medullasına bu
hücreler vasıtasıyla geçirilir. Aynı zamanda organda
üretilen maddeler epitel ilişkili hücrelerden geçirilerek lumene salgılanır. Folikül ilişkili epitelin partiküler maddeleri yutmasına dayanan bir yöntem ile
Bursa fabricius’un yaklaşık 20.000 folikül içerdiği bulunmuştur. Foliküller arası hücre transferinin olmadığı ve herbir folikül için en az bir öncü B hücresinin
6
MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
gerektiği düşünüldüğünde, bursanın kolonizasyonu
için en 20.000 öncü B hücresine gereksinim olduğu
anlaşılır.
Şekil 2. Bursa Fabricius’un transversal kesitinde görülen kıvrımlar ve bir
kıvrımdaki lenfoid folüküllerin yerleşimi.
Her bursal folikül FIE ile bağlantılı korteks ve medulla kısımlarından oluşmuştur. Medullar yapılar
embriyonun 11-12 günlerinde, FIE 14-15. günlerinde
ortaya çıkar. Korteks ise ilk kez 2 haftalık civcivlerde görülmeye başlar. Foliküller 0.2-0.4 mm çapında
oval ve yassı yapılardır. Her folikül kollajenden zengin bir kapsül ile çevrili, kendi kan desteği olan ve
diğer foliküllerden bağımsız bir yapıdır. Bu şekildeki
bir folikül, yapısal, fonksiyonel ve patolojik anlamda
“bir Bursal ünite” olarak nitelenir.
Özellikle IBDV (infeksiyöz bursal hastalık virusu)
ile yapılan çalışmalar bursa Fabricius’taki hücre ve
dokuların fonksiyonları ile ilgili önemli ipuçları vermiştir. Bursal foliküllerin kortiko-medullar birleşme
hattında bulunan ve bir makrofaj subpopulasyonu
içeren hücreler IBDV’ye dirençlidir. Bu hücreler regülatör bir fonksiyona sahiptir. Bursal salgısal dendritik hücreler (BSDH) B hücrelerinin gelişiminde
önemli role sahiptir. Yumurtadan çıkmadan hemen
önce bu hücrelerin üzerinde sIgY görülür ve ömür
boyunca burada kalırlar. IBDV infeksiyonu sadece
B hücrelerini değil sIgY’yi de elimine eder. Bu da
BSDH’in IBDV patogenezinde önemli rolü olduğunu
göstermektedir. Kuluçkadan sonra 4-6 haftalığa kadar BSDH sayısı artar.
Bursa fabricius’un histolojik kesitlerinde makrofajlar kolaylıkla ayırt edilebilir. Ancak bu hürelerin
hiçbiri moleküler makrofajlar için bilinen yüzey moleküllerinden hiçbirini taşımazlar. Bu da bu makrofaj popülasyonunun eşsiz olduğunu göstermektedir.
IBDV infeksiyonunda hücre kalıntıları ve virüs partikülleri ile yüklü makrofajlar önce medullada, sonra
korteksde görülür. Son çalışmalar, medullar makrofajların aslında yaşlanmış ve son dönemindeki BSD
hücreler olduklarını ortaya koymuştur.
çįí´PÙį PÕՊæŠŕ
Her usta aşçı bilir; lezzetli yemeğin sırrı, malzemesinin
doğallığında gizlidir. Gedik Piliç’ in doğallığının ise bir sırrı yok,
yetiştirdiğimiz tavuklara yıllardır
sadece ev sahipliği yapıyoruz.
Mutfağınızın Gediklisi
K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı
Bursa Fabricius’taki lenfositlerin %98’i B hücresidir.
Bu hücreler hem korteks, hem de medullada çoğalır.
8-10 haftalarda küçülmenin belirtisi olarak medulladaki B hücrelerinin sayısı azalmaya başlar. Korteks
ve medullada zamanla çok az sayıda plazma hücresi gelişebilir. Ancak IBDV infeksiyonu geçiren ve
yaşayan tavuklarda, fibrozis tamamlanmadan önce
plazma hücresi sayısı önemli düzeyde artar. IBDV infeksiyonu nedeniyle bursanın akut involusyonu sırasında foliküllerde T hücre birikimi olur. Foliküldeki
tahribat ne kadar çoksa T hücre yığını o kadar fazla
olur. Bu da foliküllerde B ve T hücreleri arasında bir
denge olduğunu ve bu denge bozulup B hücreleri eksildiğinde yerini T hücrelerinin doldurduğunu göstermektedir.
Bursa Fabricius’un kloakaya yakın olan ventral kıvrımlarından biri periferal lenfoid doku özelliklerini
taşır. Bu kıvrım basık, yayvan ve diğerlerinden geniştir, lenfoid organizasyon diğerleinden 1 gün sonra
başlar. Doku germinal merkezler, T ve B hücre bölgelerine sahiptir. Bu dokunun kloakal içerik ile Bursa
Fabricius arasında iletişim sağladığına inanılmaktadır.
İMMUN YANITTAN SORUMLU ORGANLAR VE
DOKULAR
Periferal lenfoid organlar, merkezi organlarda geliştirilen lenfositlerin yerleştiği ve mikroorganizmalara
karşı bağışıklık reaksiyonlarının oluştuğu yerlerdir.
Memelilerde bu durum söz konusu olduğunda akla
dalak ve lenf nodülleri gelir. Ancak tavuklarda memelilerdekinin eşdeğerinde kapsüllü lenf yumrusu
bulunmaz. Bunun yerine özellikle vücudun mikropla temas yerleri olan mukozalar boyunca histolojik
kesitlerde görülebilen foliküler dokular ve çok az
sayıda tonsil veya nodüler yapılar bulunur. Tonsil ve
nodüler yapıların başlıcaları sekal, özafagal ve pilorik tonsiller, Peyer plakları, mural lenf nodülleri,
Harderian bezi ve Meckel divertikulumudur. Çeşitli
sistemlerin mukozası boyunca yerleşmiş olan histolojik foliküler yapılar ortak olarak MALT (mukoza ilişkili lenfoid doku) olarak bilinir. Herbir mukozal sistemin sahip olduğu MALT ise o sisteme ait isimlerle
anılır; bağırsak GALT, konjunktiva CALT, burun NALT,
bronşlar BALT gibi.
Organize lenfoid dokuların ortak bir özelliği folikül
ilişkili özel bir epitelle çevrilmiş olmalarıdır. Bu özel
epitel yassılaşmıştır, düzensiz villuslara, apikal vesikül ve vakuollere ve yoğun bir sitoplazmaya sahiptir.
Lenfositler bu epitel aralarından uzanarak bağırsak
8
MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
boşluğu ile temas kurabilirler. Lenfoepitel olarak ta
adlandırılan bu organizasyonun en karakteristik yapısı M hücreleridir. Çok absorbtif olan bu hücreler
yüksek endositik ve pinositik aktivite gösterirler. Bağışıklıkla ilişkili periferal lenfoid organ ve dokular,
yer aldıkları vücut sistemi veya organa göre aşağıda
sıralanmıştır.
Dalak
Dalak proventrikulusun sol dorsalinde yer alan yuvarlak-oval şekilli bir organdır. Aynı zamanda giren
ve çıkan lenfatik damarlar içermeyen en büyük lenfoid organdır. Embriyoda ilk kez 48. saatte mezenşimal hücre yığını olarak görülür. Dalak hayvanlarda
sekonder lenfoid organ olarak çalışmasına rağmen,
embriyonik dönemde lenfopoezisteki önemli rolü
nedeniyle primer lenfoid organ olarak ta nitelenir.
Bu durum kuluçka sonunda biter. Dalakta granülopoezis 7. günde, eritropoezis 11. günde başlar. Lenf
sisteminin zayıflığı nedeniyle, kanatlı dalağının bağışıklıkta rolü memelilerdeki rolüne göre çok daha
fazladır.
Dalağın damarsal yapısı organın çoklu fonksiyonu
ve kompleks yapısı nedeniyle oldukça önemlidir.
Ana damarlar dalağın trabekül adı verilen bağ doku
katmanları içinde ilerler ve dalak pulpasına girer.
Dalakta iki tip sirkülasyon sistemi vardır; kanatlılar
kapalı tip sirkülasyona sahiptir. Kanatlı dalağının temel doku organizasyonu memelilere benzer; organ
kırmızı ve beyaz pulpa olmak üzere iki farklı doku
içerir. Kanatlılarda kırmızı pulpanın memelilerin
aksine eritrosit depolama ile ilgili bir işlevi yoktur.
Kanatlılarda kırmızı pulpanın tüm dalakta işgal ettiği
yer (%40-45), memelilerdekine göre (insan %76-79)
oldukça azdır. Başlangıçta kırmızı pulpa hematopoetik bir organ gibi çalışmaya başlar. Çoğu kanatlı
türünde bu fonksiyon geçicidir ve devamında organ
sadece yaşlı eritrositleri süzme işlevini yürütür. Kanatlılarda kapalı tip sirkülasyon olduğu için kılcal
damarlar kırmızı pulpaya girdikten sonra sinuslarla
kaynaşır. Sinustaki kan kılcal venler tarafından toplanır. Kırmızı pulpada immun sistemin tüm hücrelerini bulmak mümkündür. Beyaz pulpa dalağın damarsal dallanmasını takip eder ve bunları çevreler.
Dalağın sekonder lenfoid organ olarak işlev gören
esas bölümü beyaz pulpadır. Beyaz pulpada dikkati çeken ilk bölüm periarteriolar lenfoid kılıftır. Bu
bölgede B lenfositlerin olgunlaşması için gerekli tüm
hücresel unsurlar ve germinal merkezler bulunur.
Memelilerde marginal zon humoral immun yanıtın
K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı
başlatılmasında kritik bir öneme sahiptir. Kanatlılarda ise marginal zonu ilişkili dokulardan ayırt etmek
güçtür. Kanatlılarda ellipsoid kompleksleri, B hücre
tabakası ve bunu çevreleyen makrofajlar marginal
zonun eşdeğerleridir. Lenfoid ve nonlenfoid hücrelerin dalaktaki dağılımına bakılarak, periarteriolar
lenfoid kılıfın kazanılmış bağışıklıkta, ellipsoid ve
periellipsoidal beyaz pulpanın kazanılmış ve doğal
bağışıklıkta önem taşıdığısöylenebilir.
Sekal tonsiller
Tavukların bağışıklık sisteminde en çok bilinen sekonder lenfoid organ sekal tonsillerdir. Bunun başlıca nedeni sekal tonsillerin gözle fark edilen ve diğerlerine oranla oldukça büyük bir kitle oluşturması
ve birçok infeksiyonda patoloji göstermesidir. Sekal
tonsiller heriki sekum uzantısının proksimal kenarında 4-8 mm çapında dairesel kabartılar şeklinde
yer alırlar. İlk belirtileri embriyonal gelişimin 10.
gününde fark edilirken, lenfositler 18. günde yuvalanmaya başlar. Kuluçkadan çıkıştaki ilk hafta içinde
lenfositlerin sayısı artarken, ikinci haftada germinal
merkezler organize olmaya başlar. Sekal tonsillerin
gelişimi için bağırsak mikrobiyatasının bulunması gereklidir; mikropsuz koşullarda elde edilen tavuklarda bu organ gelişemez. Kloakada bulunan partiküler
antijenler retroperistaltik hareketle sekal tonsillere
ulaşabilir ve antijenik uyarım yapabilir. Diğer tüm
lenfoid organlarda olduğu gibi foliküler tarzda organize olan sekal tonsillerde immun yanıt oluşturmak
için gerekli tüm hücreler ve koşullar mevcuttur.
Peyer plakları
Tavuk bağırsağının çeşitli bölgelerinde, memelilerin
Peyer plaklarına eşdeğer lenfoid kümelenmeler vardır. Toplam sayıları 6’ya kadar çıkabilen Peyer plaklarının tümü kalınlaşmış villuslara, klasik foliküler
yapıya ve antijen alımı yapan M hücrelerine sahiptir.
İliosekal birleşme noktasının anteriorunda bulunan
plak tüm yaşam boyunca sürekli bulunur ve tipik
sekonder lenfoid organ özellikleri taşır. Ancak diğer
Peyer plaklarının, embriyonik dönemde gelişme ve
yaşla küçülme özellikleri daha çok primer lenfoid organlara benzer. Gerçekten de gerek Peyer plakları
gerekse sekal tonsillerin öncü B hücreleri taşıdıkları
ve gerektiğinde primer lenfoid organ işlevini üstlendikleri anlaşılmıştır.
Meckel divertikulumu
Jejunum ile ileumun kesişme noktasında, bağırsağın
dışına doğru meme şeklinde çıkıntı şeklinde bulunan
10 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
bir yapıdır. Embriyonik gelişim döneminde sarı kesesi
ile embriyonun bağırsağı arasındaki bağlantıyı sağlayan vittelin kanalı veya sarı kesesinin bir kalıntısı
olarak kabul edilebilir. Kuluçkadan çıktıktan sonra
civcivin bağırsağına önemli miktarda yumurta sarısı geçiren bu kanal kapanarak 7-10 gün içinde ucu
bağırsağa açılan kör bir kanal halini alır. Başlangıçta
mukus üreten goblet hücrelerinden ibaret bağırsak
epiteline sahip olan bu yapıda lenfoid hücreler görülmez. Ancak ilk 2 haftanın sonunda sarı kesesine
bakan uçta fagositik hücreler, bağırsağa bakan uçta
lenfosittik hücreler ortaya çıkar. Zamanla organdaki
epitel hücreleri azalırken lenfoid doku artar. Organın antijenle teması tonsillere göre daha az olduğu
için ilk germinal merkezler kuluçkadan 2-3 ay sonra
görülür.
Özafagal tonsiller
Bu tonsil özafagus ile proventrikulusun kesişme noktasında bulunan kalıcı bir yapıdır. Bu lenfoid yapı,
özafugusun oluşturduğu 6-8 longitudinal kıvrımın alt
uçlarında yer alır. Birbirinden bağımsız olan bu yapıların herbiri bir ünite veya tonsil olarak nitelenir.
Ünitelerin sayısı katlanma sayısı ile aynıdır ve herbiri
tipik foliküler lenfoid yapı gösterir. Bu tonsil, sindirim kanalında sindirimden önce antijenler ile temas
eden ilk lenfoid yapı olması bakımından önemlidir.
Bunun oral aşılamalardaki rolü de ayrıca bir araştırma konusu olabilir. Ayrıca, özafagal tonsil gerektiğinde primer lenfoid organ olarak ta çalışır.
Bağırsakla ilişkili lenfoid doku (GALT)
Yukarıda sayılan katı lenfoid yapılara ek olarak tüm
bağırsak kanalı boyunca mikroskopik lenfoid kümelenmeler veya foliküller yer alır. Embriyonik ve kuluçka sonrası dönemlerinde bağırsaktaki organize
lenfoid dokular antijenik uyarımdan bağımsız olarak gelişmeye başlar. Ancak lenfoid dokunun bundan sonraki olgunlaşması antijenik uyarıma bağlıdır.
GALT bağırsak mukozası boyunca bağımsız lenfoid
foliküller şeklinde organize olmuştur. Tüm mukozada
bunların binler hatta onbinlercesi bulunur. Bu foliküllerin herbiri tek başına immun yanıtı oluşturmak
için gerekli tüm unsurlara sahiptir. Örneğin bu foliküllerdeki makrofajlar TLR (Toll-benzeri reseptör)
ile mikroorganizmaları tanır, fagosite eder, işler ve
yardımcı T lenfositlerine sunarlar. Yardımcı T hücreleri salgıladıkları sitokinlerle B hücrelerini uyarır,
B hücreleri plazma hücrelerine dönüşür. Oluşan germinal merkezlerde IgY ve IgA sınıfı antikorlar üretilir. IgA’ya salgısal parça takılarak bağırsak boşluğu-
Avrupa
Birliği ve
Tüm Dünya'da
Yaygın
Kullanım
Eimeria
praecox içeren
İlk ve Tek Broiler
Canlı Koksidiyozis
Aşısı
Mor
Renk
Özel
Renklendirici
Ajanı
"UNIFLOCK"
Son
Teknoloji ile
Üretim
Vanilya
Aromalı
Prekosiyöz
İşlem=
Bağırsak
Dostu
Oosist
Sayımı
Teknik
Hizmetler
Morfolojik
İnceleme
Laboratuvar
Hizmeti
PCR
K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı
na bırakılır (bu iş jejunumdaki foliküllerde yapılır).
GALT’da ayrıca hücresel bağışıklık olaylarını yürüten
IEL (intraepitelyal lenfositler) bulunur. Bunlar özafagus ve bağırsak mukozasında bulunurken önmide
mukozasında bulunmazlar. Kuluçkadan çıkan civcivde hemen hemen hiç IEL bulunmazken, zamanla sayıları artar, yaşlı tavuklarda ise tekrar ortadan
kalkarlar. Tavuklarda bu yaygın GALT yapısı içinde,
mideden duodenuma geçiçte daha organize bir doku
şeklinde Pilorik tonsil bulunur.
Harderan bezi ve CALT
Tavuk gözü bağışıklık sistemi ile ilgili iki unsur içerir:
1)Katı bir organ olarak Harderian bezi; 2)Foliküler
doku şeklinde alt göz kapağı konjunktivasında bulunan CALT (konjunktiva ilişkili lenfoid doku). CALT
diğer mukoza ilişkili lenfoid dokular ile aynı yapısal
organizasyona ve görevlere sahiptir. Harderian bezi
göz çukurunun arka median hattında yer alan bir ekzokrin bezdir. Görevleri arasında gözü kayganlaştırmak ve üçüncü göz kapağının bakımını yapmak da
vardır. Organ salgısal bir kanalla üçüncü göz kapağı
ile bağlantıdadır. Harderian bezinin dokusu iki farklı organizasyon gösterir. Bezin baş olarak nitelenen
bölümünde tipik sekonder lenfoid organ yapısındaki
gibi folikül ilişkili epitel ve germinal merkezler bulunur. Organın salgı kanalı çevresinde, germinal merkezlerde olgunlaştırılan çok sayıda plazma hücresi
vardır. Bezin lenfoid organizasyonuna ait ilk belirtiler 5 günlük civcivlerde görülür. Hayvanların yaşı
ilerledikçe lenfosit infiltrasyonu artar, T ve B hücreleri ayrı bölgelerde toplanmaya başlar. Yaşla birlikte plazma hücrelerinin sayısı da artar. Harderian
bezindeki plazma hücrelerinin ilginç bir özelliği in
situ ortamda prolifere olabilmeleridir. Yaşla ilişkili
olan bu olay en yüksek oranda 6-8 haftalık civcivlerde görülür.
Harderian bezinde üretilen immunglobulin sınıflarının yaş, sağlık durumu ve çevresel antijenler ilgili
olduğu anlaşılmaktadır. Genç civcivlerde IgM ve IgA
üretimi baskın, IgY üretiminin ise nadir olduğu saptanmıştır. Altıncı haftadan itibaren ise IgY üretiminin
yükseldiği ve 10. haftada birinci sıraya geçerken IgA
üretiminin çok azaldığı belirlenmiştir. Gözyaşı sıvısındaki antikorların büyük kısmının Harderian bezinde üretildiği anlaşılmaktadır. Çünkü bu bez cerrahi
olarak çıkarıldığında, göz yaşında hemen hemen hiç
antikor kalmamaktadır.
Göz bağışıklık sisteminin uyarılması ile iki görüş
12 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
vardır. Birine göre Harderian bezinde immun yanıt,
bezin üçüncü göz kapağına açılan kanalının çevresindeki lenfoid doku tarafından başlatılır. Diğerine göre
çevresel antijenler alt göz kapağı konjuktivası ile
temas ettikten sonra CALT’taki hücreler tarafından
işlenir ve Harderian bezine taşındıktan sonra antikor
üretimi burada yapılır.
Ektopik Lenfoid Dokular
Karaciğer, pankreas, böbrek, tiroid, beyin ve omurilik gibi lenfoid yapıda olmayan organlarda bulunan
lenfoid dokuya ektopik lenfoid doku denir. Nonlenfoid organlarda ektopik lenfoid dokunun bulunmasının bir lenfomatozis atağı mı yoksa dış antijenlere
karşı normal bir reaksiyon mu olduğu ile ilgili farklı
görüşler vardır. Civcivlerde yaklaşık 3. haftada, nonlenfoid organlarda lenfoid organizasyonların ortaya
çıkması ile karakterize bir lenfosit atağı oluşur. Bu
durum organın normal haline dönmesi ile yaklaşık
3-4. aylarda sona erer. Bir görüşe göre Stem hücreleri hemen hemen tüm olgun dokularda ortaya çıkabildiği için, lenfoid odakların herhangi bir fizyoljik
aksaklığa neden olmadan böyle organlarda görülmesi
de normal kabul edilebilir. Diğer görüşte ise böyle
yoğun bir lenfomatozis varken o organda belli bir
oranda tahribat olmamasına imkan yoktur.
Epifiz (Pineal Bez)
Ektopik lenfoid dokuların bulunduğu en ilgi çekici
organlardan birisi epifizdir. Epifizde lenfoid kümelenme yaklaşık 3. haftada başlar ve organ kitlesinin
%50’sini kaplayabilir. İmmunolojik açıdan aktif olan
bu doku antikor sentezi bile yapabilir. Epifiz hücreleri ve lenfoid hücrelerin organdaki yerleşimleri diğer lenfoepitelyal dokularda olduğu gibidir. Lenfoid
birikimi epifizin distalindeki damarların çevresinde
başlar ve lenfoid hücreler folikül duvarından geçerek folikül lumenine ulaşabilir. Foliküllerde bulunan
başlıca hücreler lenfositler, plazma hücreleri ile az
sayıda eozinofil ve bazofildir. Foliküllerin içindeki
lenfositlerin çoğalma hızı, folikül dışındaki lenfositlerin iki katıdır. Bu da foliküller içinde bir çeşit sitokin üretildiğini göstermektedir. Epifizin kendi orijinal hücreleri ile lenfoid hücreler arasındaki ilişki,
bu organın sinir sitemi ile immun sistem arasındaki
bağlantıyı sağlayabildiğini düşündürmektedir.
Mural lenf nodülü
Mural lenf nodülleri genellikle derin lenf damarları ile ilişkili olarak, femoral, popliteal ve posterior
K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı
tibial venler boyunca yer alır. Ayrıca kanat lenfatikleri boyunca da çok küçük lenfoid kümelenmeler
görülebilir. Mural lenf nodülleri genelde 6. haftada
ortaya çıkar ve tüm erişkin tavuklarda hayatları boyunca kalır. Mural lenf nodülleri önceki yıllarda ektopik lenfoid dokular olarak düşünülerken, çevrelerini
tahrip etmemeleri nedeniyle kanatlı immun sisteminin normal yapıları olduğu düşünülmüştür.
Memelilerde bulunan gerçek lenf nodülü ile kanatlılarda bulunan mural lenf nodülü arasında bazı farklılıklar vardır. Memeli lenf nodülü lenf dolaşımının
üzerinde bir süzgeç gibi çalışır; lenf organ parankiminden ve foliküllerden süzülür. Mural lenf nodülü
ise lenf damarını çepeçevre saracak şekilde bulunur;
lenf sıvısı geçişi durdurulmadan sadece foliküllere
temas ederek geçer (Şekil 3). En büyük mural nodüllerde sinuslar bulunduğu için, lenf bunların arasından geçerken akışı yavaşlayabilir. Gerçek lenf nodülünde retiküler iplikler ve makrofajlar süzmeye katkı
sağlarken, mural nodüllerde bu yapılar yoktur. Mural
lenf nodülünün bu yapısı, gerçek lenf nodülünün evriminde bir basamak olduğunu göstermektedir.
Şekil 3. A, memelilere ait gerçek bir lenf nodülünün; B, tavuk mural lenf
nodülünün genel yapısı ve prensibi. Oklar lenf akışını göstermektedir.
Mural lenf nodülünün lenfoid dokusu ve germinal
merkezi, gerçek lenf nodülünün lenfoid dokusuna
ve germinal merkezine benzemektedir. Mural lenf
nodülünde germinal merkezlerin sayısı nispeten az
iken, bu merkezlerdeki B hücrelerinin T hücrelerine
oranı yüksektir. Gerçek lenf nodülünde ise bunların
tam tersi bir durum söz konusudur. Mural lenf nodülleri boyutlarına göre 3 kategoriye ayrılırlar. En
küçük olan Tip I, lenf damarının sadece bir tarafında
lenfoid birikim ile karekterizedir; sinüs ve germinal
merkez bulunmaz; kapsülsüzdür. Orta boy olan Tip
II dağınık eritrositler içerir, kör uçlu lenfatik kanallar vardır, kısmen kapsüllüdür. En büyük boy olan Tip
III dallanmış sinuslara ve yoğun lenfoid doku içine
14 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
gömülmüş germinal merkezlere sahiptir; kısmen
kapsüllüdür. Bu üç mural nodül çeşidi gerçek birere tip olmaktan ziyade muhtemelen organın gelişim
aşamalarıdır. Ayrıca mural lenf nodülü lenf damarını
dışarıdan veya içeriden saracak şekilde gelişebilir.
Mural lenf nodüllerinin kanatlı bağışıklığındaki rolü
çeşitli deneylerle gösterilmiştir. Tavuğun taban yastığına mitojen özelliğinde bir antijen verildiğinde
burayı drene eden posterior tibial damarın üzerindeki mural lenf nodülünün büyümesi, antijenin yakalanıp yanıt oluşturulduğunun göstergesi olarak kabul
edilmiştir. Bir başka çalışmada ise mural lenf nodülünde aktive olan lenfoid hücrelerin kana ve buradan
dalağa geçebildiği gösterilmiştir.
Kemik İliği
Kanatlı kemik iliğinin morfolojik ve fonksiyonel açıdan iki bölümü vardır. İntravasküler olan bölümü
eritropoezis ile, ekstravasküler olan kısmı lenfopoezis ile ilişkilidir. Bu bakımdan kemik iliği lenfositler
de dahil olmak üzere tüm immun sistem hücrelerinin
kökeni olduğu için primer lenfoid organ olarak düşünülebilir. Diğer taraftan çoğu memelinin aksine kemik iliği lenfositlerin geliştirildiği bir organ olmadığı
için primer lenfoid organ olarak nitelenmeyebilir.
Ancak, kanatlılarda kesin olan durum, kemik iliğinin
sekonder lenfoid olarak çalışabilmesidir.
Kemik iliği çoğu memelide uzun ömürlü plazma hücrelerini barındırması nedeniyle önemli bir antikor
üretim yeriyken, kanatlılardaki durum ile ilgili farklı
çalışmalar vardır. Bazı çalışmalarda, kemik iliğinde
antikor taşıyan düşük sayıda hücre bulunurken, bazı
çalışmalarda antikor üreten çok sayıda hücre saptanmış ve IgM, IgY ve IgA üreten hücreler ayırt edilmiştir. Tavuklar sırasıyla, göz içi ve damar içi yolla
NDV (Newcastle Hastalığı Virusu) ile aşılandıklarında kemik iliğinde oluşan primer ve sekonder antikor
yanıtının dalak ile eşit düzeyde, Harderian bezine
göre ise düşük düzeyde olduğu belirlenmiştir. Avian
İnfuenza Virusu (AIV) ile infeksiyonun sonrasında ise
kemik iliğinde spesifik antikor üreten hücre sayısının
NDV’ye göre oldukça yüksek olduğu saptanmıştır. AIV
ile infekte tavukların kemik iliğindeki antikor üreten hücre sayısı akciğerdeki ile paralel bulunurken,
dalak ile uyuşmadığı görülmüştür. Bu iki çalışmada,
tavuklarda antikor yanıtının memelilere göre daha
az oranda dalak merkezli olduğu, çünkü bu rolü Harderian bezi ve kemik iliğinin üstlendiği sonucuna varılmıştır.
Tavuk lard a S u K alit e s i ve Su M i kta r ı n ı n Ön e m i
TAVUKLARDA SU KALİTESİ VE
SU MİKTARININ ÖNEMİ
İmge Duru, Pınar Saçaklı
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı
E-mail: ???????????????????????????
Tavuk yetiştiriciliğinde sürü performansı açısından
su en kritik, ancak en çok göz ardı edilen besin maddesidir. Bir tavuk yem yemeden haftalarca hayatta
kalabilmesine karşın, susuzluğa yalnızca birkaç gün
dayanabilmektedir. Kuluçkadan yeni çıkmış bir civcivin % 85’i sudur. Bu suyun % 10’u kaybedildiğinde
civcivler ıskartaya çıkmakta % 20’si kaybedildiğinde
ise ölmektedir. Civcivlerin zamanında ve yeterli miktarda kaliteli suya kavuşması önemlidir. Bu yem tüketimini teşvik eder ve daha iyi canlı ağırlık artışına
yol açar. Hayvanların suya serbest olarak ulaşması
önemlidir. Tüketilen su miktarı hayvanın yaşı, çevre
ısısı ve sağlık durumu ve rasyonda protein ve mineral
düzeylerine göre değişmektedir. Genel olarak tükettikleri yemin 1.7 -2 katı kadar su tüketirler. Bununla
birlikte, aşırı sıcak stresinin olduğu dönemlerde su
tüketimi üç kat hatta dört katına çıkabilmektedir. Su
tüketimi suyun kalitesi ile de yakından ilişkilidir. Performans düşüklüğünden çoğu zaman kötü su kalitesi
sorumlu olmaktadır. Yılda bir kez su kalitesi kontrol
edilmelidir. Su kalitesinin ölçülmesinde bahar ayları
en iyi zamandır.
Kontamine sular hastalıkların yayılmasına ve diyareye yol açarak genç sürülerde dehidrasyon ve ölüme
neden olur. Tablo 1’de içme sularında bazı element
düzeyleri (ppm) ve etkileri, Tablo 2’de içme sularında toplam çözünmeyen katıların etkisi verilmiştir.
Su Kalitesi
Su kalitesini tanımlamak için tat, renk, koku, alkalilik, asidite, sertlik, yoğunluk (bulanıklık), pH, bakteri varlığı veya yokluğu gibi birkaç farklı yol vardır.
Bu faktörler; sürülerin sağlığını ve performansını etkileyebilmektedir. Suyun bileşimi, bölgenin jeolojik
yapısına göre değişebilmektedir. Bunun dışında, su
kalitesi, su kaynağına ve kaynağın çevresine (sel, kuraklık ve tarım uygulamaları gibi) bağlı olarak mevsimden mevsime değişkenlik gösterebilmektedir.
Bir diğer nokta ise, suda bulunan çözünmüş minerallerin ekipmanlarla ilgili sorunlara neden olabilmesidir. Bu durum, broyler ve yumurtacı piliçlerde büyüme üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta, damızlık
sürülerdeki yumurta sayılarını azaltabilmektedir. Basınç düzenleyicileri ve su hatları mineral birikintileri
ile tıkanabilir ve su akışını kısıtlayabilir.
Her zaman için en iyisi içme suyunun berrak, kokusuz, renksiz ve tatsız olmasıdır. Ancak durum sıklıkla
Tablo 1. İçme sularında bazı element düzeyleri (ppm) ve etkileri
Sorun yok
Hafif
derece
problemler
Orta
derecede
problemler
Kullanılamaz
NO3
Nitrat
0-45
Mg
Magnezyum
30
Ca
Kalsiyum
50
SO4
Sülfat
75
Na
Sodyum
30
Cl
Klor
0-70
45-100
0-60
50-80
75-150
30-50
70-150
100-200
60-90
80-100
150-300
50-150
150-300
>200
>90
>200
>300
>150
>300
Tablo 2. İçme sularında toplam çözünmeyen katıların etkisi
Sudaki miktarı (ppm)
>500
İnsan tüketimi için kullanılmaz
<1000
Ciddi problem yaratmaz
1000-3000
İshale neden olabilir
3000-5000
İshale neden olabilir ve geçici olarak red edilir.
>5000
Kanatlılar için uygun değildir.
16 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
SÜRÜNÜZÜ GÜÇLENDİRİN
Poulvac E. Coli aşısı ile bulaşıcı hastalık riskine karşı korunun.
Poulvac E. Coli solunum sistemi koruma programının bir parçası olarak,
kanatlıların performansını düşüren ve maliyetli kesimhane kayıplarına
sebep olan E. Coli’ yi ve Kolibasilloz’u durdurmaya yardımcı olur.
Kanatlılarınızı ve kazancınızı korumaya yardımcı gücü edinin.
Daha fazla bilgi için Zoetis.com.tr veya Facebook.com/ZoetisTurkiye
adreslerini ziyatet edin.
Tavuk lard a S u K alit e s i ve Su M i kta r ı n ı n Ön e m i
böyle değildir. Örneğin, yüksek kükürt suda çürümüş
yumurta kokusuna, yüksek demir kırmızımsı-kahverengi bir renge, yüksek bakır ise mavimsi bir renge yol açmaktadır. Demir veya manganez sülfatlar
acı bir tada neden olabilmektedir. Buna ek olarak,
yüksek konsantrasyonlarda sülfatlar, magnezyum ile
birleşerek Epsom tuzlarını oluşturabilmektedir veya
sodyum ile birleşerek laksatif bir etki yaratmaktadır.
Yüksek konsantrasyonda sodyum ve klorür (tuz) su
tüketimini artırabilir. Bu durum ıslak altlığa neden
olabilir. Suda bulunan yüksek miktardaki tuz seviyeleri, yemdeki tuz ile birleştiğinde zehirlenmeye yol
açabilir. Yüksek düzeylerde kalsiyum, magnezyum
ve sülfatlar veya bunların kombinasyonları su sisteminde tortu oluşturabilmektedir. Sudaki nitratlar,
bakteriyel kontaminasyonun göstergesi olabilir. Nitrat varlığı genellikle, ticari kimyasal gübrelerin veya
çevredeki alanlardan gelen hayvan gübrelerinin, yeraltı suyuna sızıntı yapmasının doğrudan bir sonucudur. Sonuç olarak; su berrak, kokusuz, renksiz ve tatsız görünse dahi, güvenli olduğu varsayılmamalıdır.
Sudaki kontaminasyonlar, litre başına miligram veya
milyonda bir (ppm) olarak ölçülmektedir. 1 ppm, 1
ton suda çözünen 1 g tuza eşdeğerdir ve suyun 1ppm
tuz ihtiva ettiğini ifade etmektedir. ppm çok küçük
bir birim olmasına rağmen, bu düzeylerde rasyona
ve suya ilave edilen mineraller sağlık ve performans
açısından önemlidir. Suda yüksek miktarlarda minerallerin bulunması sonucu canlı ağırlık artışı ve
yumurta sayısında azalma, yemden yararlanmanın
kötüleşmesi ve ıslak altlık gibi problemler şekillenebilmektedir.
Su kaynağının ne kadar asidik veya alkali olduğu ise
pH değerlerinden anlaşılmaktadır. pH skalasında 7
değeri nötr, pH 7’den düşük ise asidik, 7’den yüksek
ise alkali olarak kabul edilmektedir. Yüksek bir pH
çoğunlukla yüksek seviyede kalsiyum ve magnezyum
ile karakterizedir ve bunlar zamanla birikerek su sistemlerini tıkamaktadırlar. Alkali değeri yüksek olan
su, yemden yararlanmanın kötüleşmesine ve su ve/
veya yem tüketiminin azalmasına, ayrıca olası ishal
ve sindirim rahatsızlıklarına sebep olabilmektedir.
Yüksek mineral içeriği aynı zamanda su hatlarında
ve oluklarında tortu oluşmasına, nipellerin damlatmasına ve su arıtımında kullanılan klor veya diğer
sanitasyon ajanlarının etkinliğinin azalmasına sebep
olabilmektedir.
Kalsiyum, magnezyum ve sodyum, su içinde çözünen
inorganik tuzların bir ölçüsü olan toplam çözünmüş
18 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
katıların ana bileşenleridir. Yüksek seviyelerde çözünmüş mineral içeren sular ‘sert’ su olarak nitelendirilmektedir. Su ‘yumuşatıcıları’, kalsiyum ve
magnezyumu sodyum ile değiştirerek su sertliğini
azaltmaktadır. Bununla birlikte, tavuklar fazla sodyuma karşı hassastırlar. Bu nedenle, çoğu durumda,
kanatlı suyuna su yumuşatıcılarının eklenmesi önerilmemektedir. Eğer kullanılırsa, sodyum düzeyleri
düzenli olarak kontrol edilmelidir ve sodyumun kabul edilemez seviyelere gelmesi önlenmelidir.
Genel olarak, tavuklar asidik suları (pH 7’den daha
düşük), bazik (veya alkali) suya tercih etmektedirler. Tavuklar için 6.2 ile 6.8 aralığındaki pH en
iyi aralık olarak görünmektedir. Asitleştirme suyun
pH’sını düşürmekte ve su kalitesini arttırmaktadır,
sürülerin sağlığını ve performansını iyileştirmektedir. Suyun pH’sını düşürmek için yüzde beş oranında
elma sirkesi kullanılabilmektedir. Sirke, zayıf bir asit
olan asetik asittir ve hidroklorik veya sülfirik asit gibi
kuvvetli asitlerden daha az tehlikelidir. Zayıf asitler
suyun pH’sını hafifçe düşürebilir ve çoğu durumda bu
yeterli olmaktadır. Bununla birlikte, eğer başlangıç
pH’sı çok yüksekse, sirkeden daha kuvvetli bir çözelti gerekebilmektedir.
Asitleştirmenin sağladığı avantajlar;
• Gastrointestinal sistemin pH’sının düşürülmesi ve
böylelikle patojen organizmaların gelişiminin önlenmesi
• Klorun kullanılabilirliğinin arttırılabilmesi
• İçme sistemlerinde tortu oluşumunun engellenmesidir.
Mikrobiyal testler, su kaynağında zararlı seviyelerde
bakteri, küf veya mantar varlığının tespitinde oldukça büyük bir öneme sahiptir. Toplam aerobik bakteri
sayısı su sistemlerinin temizliğini gösteren ucuz bir
testtir fakat bakterilerin yararlı veya zararlı olup
olmadığı konusunda bilgi vermez. Kaynak suyu ve
tavukların içtiği su bakteri yönünden analiz edilmelidir. 10,000’den fazla koloni oluşturan birim (cfu)
/ ml, sistemin patojenleri barındırma potansiyeline
sahip olduğunu göstermektedir.
Yetiştiricilerin tavukların içtiği suyu kendilerinin de
içmelerini güvenli bulup bulmadıkları, suyun gerçek
kalitesinin test edilip edilmediğini sorgulamaları
gerekmektedir. Suyun mineral seviyeleri ve bakteri
içeriği laboratuvar testleri ile saptanmadıkça suyun
gerçek kalitesi anlaşılmamaktadır. Suyu yılda bir
defa kontrol ettirmek, su kaynağında zamanla oluşa-
100 Yıl. Değerlerimizi, yenilikçiliğimizi, teknik servisimizi ve
ürünümüzü kanıtlamamız için oldukça uzun bir süre.
Başarımızın büyük bir kısmını oluşturduğunuz için teşekkürler.
Tavuk lard a S u K alit e s i ve Su M i kta r ı n ı n Ön e m i
bilecek herhangi bir değişiklik konusunda zamanında müdahaleyi sağlayabilecektir.
Mineral analizi ve bakteri analizi için numunelerin
toplanması ve nakli için kullanılan yöntemler farklılık göstermektedir. Bakteri analizi için steril bir kap
kullanılıp, suyun açıldığı musluk veya nipel %91’lik
alkol ile temizlenmeli, su 20-30 saniye akıtıldıktan
sonra (steril bir cımbız ile nipel başlarından suyun
akışı aktive edilir), numuneler alınmalıdır. Numuneler soğuk tutulmalı (ancak donmamalı) ve mümkünse
24 saat içerinde laboratuvara götürülmelidir. Numuneleri daha uzun süre bekletmek gerekiyorsa, en
güvenilir sonuçlar için buzdolabında saklanmalıdır.
Mineral numunelerin soğukta tutulması gerekmez.
Örnek sonuçlarda bir sorun olduğu tespit edilmişse,
giderilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Bu, bir
veya birden fazla sayıda su arıtma seçeneği anlamına
gelebilir. Birçok yetiştirici, yüksek miktarda mineral
içeren su için su sistemine kum filtresi eklemektedir. Asitleştirme (daha önce belirtildiği üzere), su
kaynağının pH’sını düşürmektedir. Klorlama, bakteri
kontaminasyonunu gidermek için en sık kullanılan su
arıtma yöntemidir.
Klor, en ucuz su temizleyicisidir ancak hidrojen peroksit ve klor dioksit gibi diğer ürünler de mevcuttur.
pH değeri düşük olan sular için, hayvanlar kümeste
iken haftada bir defa olmak üzere 24 saat süresince
içme hatlarına hidrojen peroksiti (20 lt suya 250 ml)
karıştırılabilmektedir. Sürü değişim aralarında yani
kümes boşaltıldığında ise pasların, mineral yatakların, yosunların ve biyofilmlerin (birbirine yapışan
mikroorganizma toplulukları) zamanla birikmesini
önlemek amacıyla dezenfektanlar ve su hattı temizleyicileri uygulanabilmektedir.
rını iyileştirmiştir. Bununla birlikte, bu gelişmelerin
broylerdeki su gereksinimi ve su tüketimini nasıl etkilediği çok fazla dikkate alınmamaktadır. Bundan 10
ile 20 yıl önce yetiştirilen sürüler ile 2010-2011 yıllarında yetiştirilen broyler sürülerinin günlük ortalama
su tüketimleri karşılaştırıldığında; 42 günlük sürede
tavukların su tüketimlerinin eskiye göre % 34,3 oranında arttığı belirlenmiştir. Günlük su tüketimlerindeki değişimin, erken yaşlarda en fazla olduğu ve
hayvanların yaşı ilerledikçe farkın azaldığı ortaya
konmuştur. 2010-2011 dönemindeki sürülerin 1991
yılındaki sürülere kıyasla 2.günlerinde %160, 42.günlerinde %17.6 oranlarında daha fazla su tükettikleri
saptanmıştır (Williams ve ark., 2013).
Su tüketimi, genel bir kural olarak, ilk günden kesime kadar her gün artmalıdır. Eğer her seferinde bir
günden fazla bir gecikme yaşanıyorsa, bir noktada
yanlışa sebep olan bir problem var demektir. Yem
tüketimi ve su tüketiminin yakın bir ilişkisi olduğu
unutulmamalıdır. Eğer su tüketimi herhangi bir gün
azaldıysa, yem tüketimi de düşmüş demektir.
Su Dezenfeksiyon Programları
Su dezenfeksiyon programları, sürülerde su sistemi
sebebiyle ortaya çıkabilecek problemleri önlemeye
yardımcı olan en iyi araçtır. Klor, klordioksit, hidrojen peroksit gibi ürünler sıklıkla kullanılmaktadır.
Her su kaynağı ve sistemi, hangi seviyede dezenfektanın mikrobiyal gelişmeyi daha iyi kontrol ettiği
konusunda birbirinden farklıdır. Önerilen düzeylerde dezenfaktan kullanmakla başlanarak, daha sonra
mikrobiyel test sonuçlarına göre dezenfaktan konsantrasyonları ayarlanmalıdır.
İyi bir sürü performansı için yüksek kaliteli suyun
temini kritik önem taşımaktadır. Ancak su kalitesi
kadar suyun miktarı ve bulunabilirliği de oldukça
önemlidir. Yeteri kadar suya erişimi sağlanamazsa,
su kalitesi yüksek olsa dahi hayvanlar tüm potansiyelini ortaya koyamamaktadır. Bu problemler genellikle eski tip çiftliklerde olmaktadır veya su tedarik
kapasitesi arttırılmadan ek bir bina inşa edilmiş olabilir. Bir diğer yaygın problem ise kuyudan kümeslere
kadar boru boyutlarının yetersiz olmasıdır.
Su dezenfektanlarının uygun konsantrasyonlarda
kullanılması sonucunda toplam aerobik bakteri sonucu 0 cfu/ml olmalıdır. Dezenfeksiyon için başlangıç
düzeyleri; klor 2-4 ppm klordioksit 5-8 ppm ve hidrojen peroksit 25-75 ppm’dir. Kullanılan klor düzeyi
1 ppm ile 6-8 ppm arasında minerallerin varlığına
ve temizliğine bağlı olarak değişmektedir. Dezenfektanların etkinliğinin en iyi göstergesi sudaki mikrobiyal düzeyin ölçümüdür. İdeal dezenfektan etkinliğini
değerlendirmek için alınan numunelerin, dezenfektanın nötralize edilmesi için steril ve sodyum tiosülfat içeren kaplarda toplanmasıdır.
Son 20 yıl içerisinde modern broyler sürülerinde su
tüketimi önemli ölçüde artmıştır. Genetik alanında
yıllar boyunca kaydedilen ilerlemeler, canlı ağırlık
artışı, yem tüketimi ve yemden yararlanma oranla-
Günümüzde, asit dengeli kuru klor, gelişmiş oksidasyon işlemi ve yerinde klor üretimini (onsite generation of chlorine) gibi yeni su temizleme sistemleri de
etkili bir şekilde kullanılabilmektedir.
Su Miktarı
20 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
Verimlilikle
iș birliğini
bulușturan
kimya
yaratıyoruz.
Vitaminler:
A, AD3, B2, E
Kalpan (B5)
Kolin Klorit
Renklendiriciler:
Kırmızı: Lucantin® Red
Pembe: Lucantin® Pink
Sarı: Lucantin® Yellow
Enzimler:
Natugrain® ve Natuphos®
Glisinatlar:
Çinko, Bakır, Demir,
Mangan
Mikotoksin Bağlayıcı:
Novasil™ Plus
Organik Asitler:
Organik Asit Karıșımları
Formik Asit: Amasil®
Propionik Asit: Luprosil®
Omega 6:
Lutalin® ve Lutrell® Pure
1,2-Propandiol USP
animal-nuttrition.basf.com
Not: Ulusal yönetmelikler farklılık gösterebilir, o nedenle ürün kullanılmadan önce mutlaka göz önüne alınmalıdır.
B aşa rılı Tav uk ç u lu ğ u n Sı r r ı
BAŞARILI TAVUKÇULUĞUN SIRRI
(UYGULANAN BİYOGÜVENLİK ÖNLEMLERİ)
Prof. Dr. Erol Şengör
?????????????????????????????????????
E-mail: ???????????????????????????
Biyogüvenlik Nedir?
Biyogüvenlik insan, hayvan ve bitki yaşamı için zararlı organizmaların çiftliğe giriş ve yayılmasının önlenmesi için alınan tedbirlerin tümünü ifade eder.
Tavuklar hastalık etkenlerine karşı en duyarlı hayvanlar oldukları için tavukçuluk işletmelerinde biyogüvenlik çok önemlidir.
Biyogüvenlik uzun yıllardan beri Türk tavukçuluk sektörünün gündeminde olan bir konu olmasına rağmen
sektör tarafından tam olarak algılandığından söz
etmek şu an için pek mümkün değildir. Biyogüvenlik önlemleri kısa vadede değil uzun vadede olumlu
sonuçlar doğuracak önlemler olduğu için olumlu sonuçlarını görmek demek üretim sırasında bir hastalık
çıkma riskinin azalmış olması demektir. İşletmeler
genellikle kısa vadede olumlu somut sonuçlar görmek istediklerinden ve de kısa vadede olumlu bir sonuç göremediklerinden dolayı söz konusu önlemleri
yavaş yavaş askıya almaya başlarlar. Sonuçta biyogüvenlik önlemleri sadece göstermelik olarak kalır.
Biyogüvenlik denilen uygulama prosedürü, zincirin
tüm halkaları boyunca kopuntu olmaksızın üretim
süreci devam ettiği müddetçe aralıksız olarak uygulanması gereken önlemlerdir. Olumlu sonuçlar birkaç sene sonunda hastalık çıkma riskinin azalmasıyla
kendisini gösterebilir.
Biyogüvenlik uygulamaları bir tavukçuluk işletmesi
için o kadar önemlidir ki, iyi uygulanmaması sonucu
hastalık çıkması halinde kontratlı çiftçinin göreceği
zararın çok daha büyüğünü entegratör firma görecektir. Plânlanan genel üretim düşecek ve hastalığın ihbarı mecburi bir hastalık olması durumunda
ihracat kapıları da kapanarak hem entegratör firma
ve hem de topyekûn ülke hayvancılığı büyük zarar
görecektir. Bu bakımdan biyogüvenlik konularının
tartışıldığı toplantılara, kontratlı çiftçilerin, yumurta üreticilerinin ve hayvan bakıcılarının da doğrudan
katılımının sağlanması çok yararlı olacaktır. Enfekte hayvanlar bakteri veya virüs parçacıklarını dışkı,
22 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
salya ve burun akıntıları vasıtasıyla devamlı olarak
etrafa saçmaktadırlar. Böyle bir ortam içinde bulaşıcı hastalıkların kümesten kümese veya çiftlikten
çiftliğe yayılma şansı da yüksek olmaktadır.
Yetiştiriciler hastalık durumları pek belirgin olmayan
damızlıklardan hayvan almamalıdırlar. Hasta damızlıklardan civciv veya yarka alınması çiftliğe hastalıkların girmesi için davetiye çıkarılmasıdır. Çitliğe
yeni alınan sürüler çiftliğe vardıklarında muayene
edilmeli ve dezenfekte edilmiş temiz kümeslere yerleştirilmelidir. Sürüler çiftliğe yerleştirilirken o kümeste daha önceden yerleştirilmiş başka hayvanların
olmaması şarttır. Hepsi-içeri hepsi-dışarı (All-in allout) sistemi mutlaka izlenmelidir.
Altlık ve yem mutlaka güvenilir kaynaklardan temin
edilmeli ve servisten önce analizlere tabi tutulmalı
ve her parti sürü için temiz altlık kullanımı hassasiyetle tavsiye edilmelidir. Bir kanatlı işletmesindeki
biyogüvenlik riski işletmenin yerine, büyüklüğüne,
bölgede mevcut olan hastalıklara, rüzgâr istikametine ve yönetim tarzına göre değişiklik gösterebilir.
Ancak işletmenin GPS, PS, kuluçka, yarka, yumurtacı veya broiler işletmesi olma durumuna göre biyogüvenlik seviye farkları olabilir. Damızlık sürüler
içindeki hayvanların kıymeti çok yüksek olduğu için
biyogüvenliğin çok daha üst seviyelerde tutulması
tavsiye edilebilir. Bununla birlikte alınacak önlemlerde bir seviye belirlemek her zaman için pek doğru
olmayabilir. Alınacak önlemlerin daima en üst düzeyde olmasına özen gösterilmelidir.
Risklerin neler olabileceğinin herkes tarafından bilinmesinde fayda olacağı için elemanların eğitimi
çok önemlidir. Kümeslerdeki yumurta verimi, canlı ağırlık kazanımları gibi verilerin ve hastalıklarla
ölüm kayıtlarının tutulması ve bu kayıtların kısa aralıklarla iyi yorumlanması çok önemlidir. Normal dışı
bir gidişat sezildiği anda işletme sahibinin derhal
haberdar edilmesi problemler tam ortaya çıkmadan
önlem alınabilmesi açısından yararlı olacaktır.
www.bigdutchman.de
Relax: Broyler Damızlık için özel tasarlanmış Otomatik Folluk
Bakımı kolay,
Damızlıklar için kullanımı kolay
Big Dutchman modern ve başarılı damızlık yönetimi için, müşterilerine uzmanlıkla çalışılmış konseptler ve
donanımlar sunmaktadır. Alman kalitesinin bir örneği olan Relax folluğumuz, birçok sektöre önderlik eden
özellikleri ile beraber yeni ikiye bölünmüş folluk çatısı ve otomatik folluk kapama mekanizması ile çalışmaktadır.
| Optimal folluk giriş yüksekliği ile damızlıklar tarafından yüksek oranda otomatik folluk kabulü
| İkiye bölünmüş ve hafif çatı yardımıyla folluk içi ve yumurta bandı hızlı ve kolayca izlenebilmektedir
| Optimum hijyen ve temizliği ahşap içermeyen zeki tasarımına borçlu
| Kısa yuvarlanma mesafesi ve yumuşak aktarım sonucunda en yüksek yumurta kalitesi
BD Agriculture Tarım Mak. Kafes Dış Tic. Ltd Şti
Mansuroglu Mh. 286 Sk. Gültekinler Sitesi A Blok No: 35 Kat 2 D.4,
Bayrakli Izmir, Türkiye · Tel. +90 232 461 75 60 · Fax +90 232 461 75 68
[email protected]
B aşa rılı Tav uk ç u lu ğ u n Sı r r ı
Tavuk Kümeslerinde Uygulanması Gereken
Bazı Biyogüvenlik Önlemleri
Ziyaretçiler
Çiftliğin etrafı mutlaka duvarla çevrili olmalı ve ziyaretçiler sadece bir tek noktadan giriş-çıkış yapabilmelidirler. Ziyaretçi olarak sadece iş için gerekli
olan kişilere izin verilmelidir. Giriş yapacak ziyaretçiler mutlaka ziyaretçi defterine kaydedilmeli ve
ziyaret süresince ziyaretçilere temiz koruyucu giysi
ve çizmeler (ziyaretçiyi değil çiftlikteki hayvanları
korumak amaçlı) sağlanmalıdır. Koruyucu giysiler,
bir kez kullanımlık olanlar hariç, göstermelik değil
fonksiyonel olmalı, her kullanımdan sonra mutlaka
yıkanmalı ve temiz naylon poşetler içinde bir sonraki
ziyaretçi için saklanmalıdır. Koruyucu giysiler mutlaka büyük boylarda hazırlanmalı, hiçbir ziyaretçiye
dar gelmemeli ve ziyaretçilerin hiçbir noktası açıkta
kalmamalıdır. Bu uygulama ilk başta fazla masraflı
ve fuzuli gibi görünebilir fakat bu gözle bakılmamalı
ve gereken titizlik mutlaka gösterilmelidir.
Kümeslere elektrik ve su sarfiyatını tespit için gelen sayaç okuma elemanları, kümeslere yem getiren
kamyon şoförleri, dezenfektan madde veya ilaç getiren elemanlar, üretim danışmanları, aşı yapma ve
24 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
/ veya gaga kesme ekibinin elemanları işletme için
büyük risk unsurudurlar. Bunlara devlet görevlileri
ve hastalık tespiti için numune almaya gelen laboratuvar görevlileri vesaire gibi insanların da dahil
edilmesi gerekmektedir.
Çalışan Personel olası riskler konusunda iyi eğitilmelidir. Çiftlikte çalışan personelin evinde kanatlı
hayvan beslemesine müsaade edilmemelidir. Yaşlı
sürünün bulunduğu kümese girilmişse, banyo yapılmaksızın ve elbise değiştirilmeksizin, hiçbir nedenle aynı gün genç bir sürüye girilmemelidir. Çiftlikte
çoklu yaş grubu hayvan bulundurulmasının büyük bir
risk oluşturduğu bilinmelidir. Eğer çiftlikte çoklu yaş
grubu hayvan bulunduruluyorsa personel hareketi
genç sürülerden yaşlı sürülere doğru olmalıdır.
Çiftlikte bir aşılama veya gaga kesme ekibi çalıştırılacaksa veya bir broiler kümesinden kesimhaneye
sevk için piliç toplama ekibi görevlendirilecekse o
ekibin bir gün önce başka bir kümeste çalışmış olma
riski göz önünde bulundurularak ekibin tüm elemanlarına temiz giysiler giydirildikten sonra kümese girmelerine izin verilmelidir. “Nasıl olsa broilerler kesime gidiyor içeride başka hayvan kalmayacak” diye
düşünülerek temiz giysi uygulaması göz ardı edilirse,
B aşa rılı Tav uk ç u lu ğ u n Sı r r ı
kümes ne kadar temizlenir ve dezenfekte edilirse
edilsin bir sonraki partide riskin yüksek olabileceği
unutulmamalıdır.
ten, tekerleklerindeki çamurlar tazyikli sularla giderildikten sonra içinde etkin bir dezenfektan bulunan
tekerlek havuzundan geçirilerek içeri alınmalıdırlar.
Yem ve İçme Suyu
Bu araçların sürücülerinin işletmeye girmelerine
gerek yoksa kesinlikle araçlarından inmemelidir.
Çünkü bunların ayak bastıkları paspasları bulaşıklık
kaynağıdır. İşletmeye girmeleri gerekli olan araç sürücüleri araçtan inmeden önce naylon çizme galoşlarını ayaklarına geçirdikten sonra inmeli ve doğruca
banyo, giysi ve çizme değiştirme bölümüne geçmelidirler. Hijyenik hassasiyet derecesi yüksek olan işletmelerde (GPS, PS veya kuluçkahane gibi) banyo
almak mecburi tutulmalıdır. Onun dışındaki işletmelerde personel, kıyafetleri üzerine koruyucu giysiler
ve temiz çizmeler giydikten sonra, işletme içinde
yapacakları işlevlerini yapmaya başlamalıdırlar.
İşletmeye alınacak yemlerin güvenilir kaynaklardan
gelmesine özen gösterilmelidir. Entegre işletmenin
yem fabrikası müdürü bu konunun bilincinde olmalıdır. Kaynak bilinse bile zaman zaman yem numuneleri alıp analiz ettirmek işletmenin güvenliğini artıracaktır. Entegre çalışan firmalar kontratlı çalıştıkları
çiftliklere hijyenik seviyesi düşük yem göndermezler.
Fakat yapılan bir hatanın gizlenmesi amacıyla veya
yanlışlıkla bulaşık yem gönderilirse, bunun bedeli
eninde sonunda hem üreticiye ve hem de entegre
işletmeye çıkacaktır.
İşletmeye yem hammaddesi alınıyorsa bu maddelerin kapalı araçlarla gelmesi ve yolda serçe ve güvercinler gibi yaban hayatı kanatlılarıyla temas etmesinin önlenmesi sağlanmalıdır. Boşaltım sırasında
dikkatli bir şekilde kekleşmiş yem hammaddelerinin
ayıklanması gerekir.
Kekleşmiş bu maddelerin ziyan edilmemesi için elle
ufalanarak yem deposuna alınması sıklıkla yapılan
büyük bir hatadır. Zira kekleşmiş yem hammaddeleri
genellikle aflatoksin içerebilirler. Bunların atılması
suretiyle sağlanacak fayda daha fazladır. Kekleşme
çok fazlaysa tüm hammadde kabul edilmeksizin iade
edilmelidir.
Ayrıca hammaddelerin boşaltımından önce numuneler alınması, hammaddenin bir karantina deposuna
boşaltılması ve yapılan muayenelerden sonra kabul
veya red etme uygulaması biraz masraflı görünse
bile uzun vadede faydası maliyetinden daha fazla
olacaktır.
Hayvanların içme suyunun kalitesinin insanların içme
suyundan farklı olmaması gerektiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Hangi kaynaktan gelirse gelsin sulukların
ucundaki içme suyunun 0,5 ppm aktif klor içerdiğinden emin olunmalıdır. Bu miktardaki aktif klor kalıntısı suyun dezenfekte edilmiş olduğunun garantisidir.
Bunun için bir dozimetrenin kullanılması insan hatalarını bertaraf edebilir. Suyun sanitasyonunun her an
için uygun olduğu sık sık kontrol edilmelidir.
Yabani Kuşlar ve Zararlılar
Evcil kanatlı hayvanların yabani kuşlar ve kemirgenlerle teması son derece tehlikelidir. Bunlar özellikle
su kuşları, güvercinler, papağangiller ve diğer tüm
yabani kanatlılar ile kemirgenlerdir. Kümes bu tür
hayvanların içeri giremeyeceği şekilde inşa edilmiş
olmalıdır. Kemirgenler ve zararlı hayvanlarla mücadele programı aralıksız sürdürülmelidir. Artık kümesimizde fare görülmüyor diye kemirgenlerle mücadele programının zayıflatılması veya askıya alınması
o hayvanlara bir davetiye niteliğindedir. Yem ve su
dağıtım sistemi bu zararlıların bulaştıramayacağı
şekilde izole olmalıdır. Eğer yerlere yem saçılmışsa
derhal toplanarak atılmalı ve yerlere saçılan yemler
yeniden yemlik içine dökülmemelidir.
Ekipman, Malzemeler ve Altlık
Bütün taşıma kafesleri, aşılama ve gaga kesme ekipmanı, her türlü alet, edevat ve yemlikler, kafesler,
suluklar kullanımdan önce temizlenip dezenfekte
edilmelidir.
İşletmeye Gelen Araçlar
Kümes boşaltıldığında altlık materyal uygun şekilde
dışarı çıkarılıp en kısa süre içinde (pislikler etrafa
dağılmadan) uygun metotlarla giderilmeli veya işlenerek yeniden ekonomiye kazandırılacak metotlar
uygulanmalıdır. Bu işlem genellikle uzak ve merkezi
yerlerde altlıkların toplanması suretiyle ayrı bir işletme olarak yapılmaktadır. Bu tür işlemler maalesef
ülkemizde pek yaygın olarak uygulanmamaktadır.
İşletme sahibi, personel, tamirciler, aşı, gaga kesme
ve kümes boşaltma ekiplerinin araçları, yem kamyonları gibi araçlar işletmeye normal olarak girmesi
gereken araçlardır. İşletmeye gelen araçlar yıkama
platformu üzerinde tazyikli sularla tozları indirildik-
Kümesin boşaltılmasının ardından tüm yüzeyler
görünür kaba kirliliklerinden arındırıldıktan sonra
tazyikli su ile baştanbaşa yıkanmalı ve sonra etkin
dezenfektanların uygun dozda hazırlanmış solüsyonlarıyla dezenfekte edilmelidir.
26 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
K anat lı E t i G ü v e nilir l i ğ i
KANATLI ETİ GÜVENİLİRLİĞİ
KANATLI ETİNDE KİMYASAL KALINTI VE KONTAMİNANT RİSKİ
Vet.Hek. Görkem Ozansoy*, Prof.Dr. Muammer Göncüoğlu*1
*Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü
1
E-mail: [email protected]
Gıda güvenilirliği, tüketicilere sağlıklı ürün sağlamak
amacıyla üretim, işleme, depolama, taşıma ve dağı-
Zirai ve veteriner ilaçları
a) Veteriner ilaçları
tım aşamalarında fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehlikelerin ortadan kaldırılması veya tolere edilebilir
limitlere çekilmesi amacıyla alınan tedbir ve yapılan
uygulamalar olarak ifade edilir. Bu tehlikeler içerisinde kimyasallar özellikle uzun dönemde kronik
sağlık problemlerine yol açabildikleri için tüketiciler
açısından büyük önem taşımaktadır. Kimyasal tehlikeler dış faktörlere bağlı olarak kanatlı hayvanlara
Kanatlılarda veteriner farmasötik ilaçlar bulaşıcı
hastalıkları kontrol altına almak için terapötik veya
oluşabilecek hastalıkları önlemek ve parazitikenfeksiyonları kontrol etmek için profilaktik amaçla
uzun süredir kullanılmaktadır. Anabolik ajanlar gibi
farmasötik amaçla kullanılan veteriner ilaçlarından
bazıları belirgin bir büyüme destekleyici etki sağlamakta, yemin verime dönüşümünü ve hayvanın canlı
dolayısıyla kanatlı et ve et ürünlerine bulaşabileceği
ağırlığını arttırmaktadır. Ağırlığın artması kısmen kas
gibi, kanatlı etinin işlenmesi sürecinde de kendili-
proteazlarının inhibitör etkisinden kaynaklanmakta-
ğinde oluşabilmektedir. Kanatlı eti için önemli kim-
dır. Antimikrobiyal ajanlar gibi diğer ilaçlar da yine
yasal riskler şu şekilde sıralanabilir:
yemin verime dönüşüm oranını arttırdığı için kulla-
• Zirai ve veteriner ilaçları
nılan veteriner preparatlarındandır. Diğer büyüme
• Çevresel ve endüstriyel kontaminantlar
• Üretim ve depolama sırasında oluşan kimyasal
maddeler
destekleyici amaçla kullanılan preparatlar ise estradiol, progesteron ve testosterondur. Bu maddelerin
kullanımı 1988 yılından beri AB’de fiilen yasaklanmıştır. Ancak ABD, Kanada, Meksika, Avustralya ve
Hayvanların bu kimyasallara maruz kalması yem,
Yeni Zelanda gibi diğer ülkelerde sıkı başvuru önlem-
içme suyu, hava, uygulanan ilaçlar veya kümesalet
leri ve kabul edilebilir geri çekilme süreleri uygulan-
ve ekipmanları yoluyla olabilmektedir. Maruz kalınan
kimyasal kontaminantlarınbir kısmının kanatlılarda ciddi bir toksisite göstermemesine ve genellikle
metabolizmaları tarafından kolaylıkla parçalanabilmesine rağmendiğer bir kısmı metabolizmaya karşı
dirençlilik göstererek hayvansal ürünlere taşınmakta
ve dolayısıyla insanlar için bir tehdit oluşturabilmek-
mak şartıyla izin verilmektedir. Temel sorun, kullanılan ilaçların veya metabolitlerinin et ve et ürünleri
ile diğer hayvansal kökenli gıdalarda kalabilmesi ve
tüketici sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden
olabilmesidir. Farklı tipte kalıntıları içeren çiğ et,
ürün yapımında kullanıldığında bu kalıntılar ürünlere geçebilmektedir. Böyle kalıntıları içeren et ve et
ürünleri tüketildiği zaman, insanlarda genotoksik,
tedir.Bu geniş yelpazedeki maruz kalma rotaları ve
immünotoksik veya kanserojenik etkiler gibi bazı
meydana gelebilecek olası sağlık riskleri, bu madde-
olumsuz etkiler meydana gelebilmektedir. Örneğin,
lere karşı önleyici veya tedavi edici tek bir yaklaşı-
kloramfenikol, aplastik anemiye yol açabilecek irre-
mın uygulanmasını imkânsız hale getirmektedir.
verzible tipte kemik iliği depresyonuna neden ola-
28 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
K a na tl ı Eti Gü ven ilir liği
bilmektedir. Sülfonamidler tiroid üzerine toksik etki
Kanatlı hayvanlarda sıklıkla kullanılan antikoksidial
gösterirken enrofloksasin bazı alerjik reaksiyonlara,
ilaçlar da yine insan sağlığı için tehdit oluşturan bir
dirençli bakterilerin ortaya çıkmasına neden olabil-
diğer veteriner ilaç grubudur. Antikoksidiallar, kanlı
mektedir. Nitrofuranın bir metaboliti olan furazoli-
diyare ve yumurta üretiminde azalma gibi ciddi etki-
donun mutajenik ve kanserojenik özelliklere sahip
lere neden olan parazitler tarafından taşınan bulaşı-
olduğu bildirilmiştir. Yine sülfametazinin tümör üre-
cı bir enfeksiyon olan koksidiyozu önlemek ve kont-
timine katkıda bulunduğu bildirilmiştir. Antibiyotik
kullanımının bir diğer olumsuz etkisi gastrointestinal
sistemde dirençli bakteriler geliştirme potansiyelidir. Etteki antibiyotik varlığı bağırsak mikroflorasını
değiştirerek, bağırsakta bulunan temel bakteri türlerinin oranında büyük farklılıklar yaratmaktadır. Bu
durum yerleşik bağırsak mikroflorasının kolonizasyon
bariyerini bozarak patojen mikroorganizmalar tarafından enfeksiyona duyarlılığı arttırmaktadır. Son on
yılda, önceden kullanımı yasaklanmış bazı antibiyotiklere karşı bakterilerde antibiyotik direnci geliştiği görülmektedir. Bu durum antibiyotiklerin sadece
tedavi amacıyla kullanıldığı kümes hayvancılığında
endişe kaynağı olmaktadır.
rol etmek için kullanılmakta ve yenilebilir dokularda
kalıntılara neden olmaktadır. Kanatlı ürünlerinde
mevcut olabilen antikoksidial kalıntıları koroner arterlerin dilatasyonu gibi insanlar üzerinde toksik etkiler oluşturabilmektedir.
b) Pestisitler
Zirai üretim alanlarında verimliliğin sağlanması ve
ekonomik kayıpların yaşanmaması için korunma
amaçlı pestisit adı verilen kimyasal ilaçlar kullanılmaktadır. Pestisitlerin kullanımı çoğu zaman büyük
ölçekli üretim veya bitki materyallerinin depolanması için gerekli görülmektedir. Ancak pestisitler,
toksik olmaları, doğada yavaş ayrışmaları ve gıdalarda akümüle olmaları sebebiyle kullanımına dikkat
edilmesi gereken ilaçlardır. Kanatlı hayvanlar için en
büyük endişe, bu kirleticilerin, hayvanlar tarafından
tüketilen su ve yemde mevcut olabilmesidir. Kanatlılar pestisitlere hava, toprak, barınak malzemeleri
ve su vasıtasıyla maruz kalmasına rağmen bu maddelerin en önemli alınma yolu hayvan yemleridir. Pestisitler içerisinde en büyük riski taşıyanlar organik
fosforlu ve organik klorlu bileşiklerdir. Bu maddelerden bazıları hayvanların vücudunda kalabilmekte ve
özellikle yağ dokularında uzun süreli etkilerle birikebilmektedir. Pestisitlere uzun dönem maruz kalma
durumlarında mutajenite, teratojenite, alerjenite,
fotosensitivite ve sinir sistemi rahatsızlıkları ile karşılaşılmaktadır. Aslında organik fosforlu ve organik
klorlu pestisitler gibi kontaminantlardan bazıları,
1970’li ve 1980’li yıllarda yasaklanmış olsalar bile,
uzun yıllar doğada kalabildiklerinden halen insan
sağlığı için tehdit oluşturmaktadır. Pestisitlerin uygun kullanımı, iyi tarım uygulamaları, kalıcılığı az
Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 MEKTUP ANKARA 29
K anat lı E t i G ü v e nilir l i ğ i
maddelerin geliştirilmesi ve seçilmesi ile pestisit
kalıntılarının maksimum kalıntı limitlerinin üstünde
olması önlenmelidir.
b) Dioksin
Dioksin terimi dioksin ve benzeri maddelerin (poliklorlu feniller, furanlar, bromlu maddeler) tüm ze-
Çevresel ve endüstriyel kontaminantlar
hirli şekilleri için kullanılmaktadır. Dioksin ile ilgili
a) Ağır metaller
yapılan araştırmaların çoğu klorlanmış türler olan
Ağır metaller yeryüzünde pek çok kaynakta bulunan,
suda çözünmeyip yağda çözünen toksik maddelerdir.
Kümülatif etkilerinin bilinmesine rağmen günümüzde halen pek çok sanayi dalında kullanımı tercih edilen bu maddelerin çevresel kaynaklardan sulara ve
poliklorlu dibenzo-p-dioksinler (PCDD) ve poliklorlu
dibenzofuranlar (PCDF) üzerinde, dioksin benzeri
maddelerde ise poliklorlu bifeniller (PCB) üzerinde
odaklanılmıştır. En bilinen dioksin olan 2,3,7,8-TCDD
(TCDD) aflotoksinden 600 kat daha zehirlidir. Dioksinlerin teknolojik kullanımları yoktur. Ancak değişik
gıdalara ulaşması neticesinde ciddi sağlık sorunları
termal ve endüstriyel işlemler sırasında istenmeyen
yaşanmaktadır. Genotoksik, karsenojenik, sitotok-
yan ürün olarak ortaya çıkmaktadır. Dioksinler suda
sik özellikte olan ağır metallerin en fazla etkilediği
çok az çözünen, metabolik ve çevresel yıkımlanma-
organlar karaciğer, akciğer ve böbreklerdir. Ayrıca
lara dayanıklı, kalıcı, oldukça zehirli, doğada geniş
kan-beyin bariyerini de kolayca geçerek nörotoksik
yayılım alanına sahip çevresel kirleticilerdir. Ancak
etki de gösterebilirler. Bu grup içerisinde toksisi-
doğrudan ışığa maruz kaldığında hızla klor kaybede-
tesi en yüksek olan metaller arsenik, kurşun, kad-
rek yıkımlanmaktadır. İnsanlar dioksine %90 oranın-
miyum ve cıvadır. Kodeks Alimentarius Komisyonu
da hayvansal orijinli gıdaların tüketilmesiyle maruz
ve AB yönetmelikleri, kurşun için kanatlı etinde ve
kalmaktadırlar. Hayvansal orijinli gıdaların temel
yenebilir sakatatlarda maksimum kalıntı düzeylerini
sırasıyla 0.1 mg/kg ve 0.5 mg/kg olarak belirlemiştir. Kadmiyum için maksimum kalıntı seviyeleri ise
kanatlı etinde 0.05 mg/kg, yenilebilir sakatatlarda
Dürüst Güçlü Güvenilir
karaciğer için 0.5 mg/kg, böbrek için ise 1.0 mg/kg
20.
Yıl
olarak belirlenmiştir. Ancak 2004 yılında Gıda Katkı Maddeleri ve Kontaminantları Kodeks Komitesi,
kanatlı et ve et üründen kadmiyum alımının önemli
olmadığı sonuca vararak kadmiyum için azami kalıntı seviyeleri oluşturma çalışmalarını durdurma kararı
almıştır. İngiltere’de yapılan bir çalışmada kanatlı
karaciğer örneklerinde kadmiyum ve kurşun tespit
edilmiştir. ABD’de ise kanatlı karaciğer örneklerinde arsenik kalıntıları bildirilmiştir. Bunun sebebinin
büyük olasılıkla Roxarsone gibi arsenik içeren performans arttırıcıların kullanımı ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu maddelerin kullanımı halen ABD’de
izinliyken, AB’de yasaktır.
30 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
• Veteriner İlaçları • Kanatlı Aşıları • Dezenfektanlar
• Kedi-Köpek Aşıları • Bitkisel Yem Katkıları
Talatpaşa Caddesi No:19/1 Bahçelievler / İSTANBUL
Tel.: (0212) 441 04 33 (3 Hat) Fax: (0212) 441 04 36
www.gunesecza.com.tr
UKAS
INTERNATIONAL
QUALITY
MANAGEMENT
ACCREDITED COMPANY Registration Number
046
..................................
BS EN ISO 9001:2000
K a na tl ı Eti Gü ven ilir liği
kontamine olma yolu ise yemlerdir. Dioksinler özel-
kotoksine karşı az duyarlılık göstermesine rağmen,
likle bitkilerde uzun süre mevcudiyetini korumakta-
mikotoksinlerden gelen temel tehlike meydana ge-
dır. Kontamine bitkilerle beslenen veya kontamine
tirdiği olumsuz etkidir. Mikotoksin kalıntıları, kanatlı
bitkilerden yapılmış yemleri tüketen kanatlı hayvan-
ürünlerinde nadiren bulunmaktadır. Çünkü kanatlılar
lar dioksinleri bünyelerine almakta, yemlerle hayva-
bu maddeleri nispeten daha etkili bir şekilde filtre
na geçen dioksinler ete ve et ürünlerine taşınmakta,
ederek detoksifikatör görevi görmektedir.
kontamine olmuş hayvanlardan elde edilen yumurta,
Üretim ve depolama sırasında oluşan kimyasal
et ve bunların ürünlerinin insanlar tarafından tüke-
maddeler
tilmesiyle de insanlara bulaşmaktadır. Böylece dioksinler besin zincirinde giderek artan miktarlarda
a) Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar
birikerek insan ve hayvan vücudundaki miktarları
Polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) endüstriyel
gıda ve yemdeki miktarlarının yüzlerce katına ula-
işlemler ile gıda işleme ve pişirme sırasında organik
şabilmektedir. EFSA’nın 1995-2010 yılları arası veri-
maddelerde tam olmayan yanma veya piroliz sırasın-
lerine göre kapalı sistemde beslenen kanatlılarda,
serbest sistemle beslenen kanatlılardan daha fazla
dioksin ve PCB kontaminasyonu tespit edilmiştir. Bu
kanatlıların yumurtaları, et ve et ürünleri limitlerin
2-10 katı kadar dioksin içermektedir. Dioksin oral
yolla alındığında sindirim kanalından genellikle %5070 oranında emilerek önce karaciğer, beyin, böbrek
gibi fazla kanlanan organlarda sonra da yağ dokuda
birikmekte ve burada depolanmış halde kalmaktadır.
Vücutta metabolik değişikliklere uğramaz. Dioksine
düşük miktarlarda uzun süre maruz kalmak insanlarda immünotoksik, kanserojenik, nörotoksik etkile-
da oluşan iki veya daha fazla aromatik halkaya sahip
organik bileşiklerdir. Yüksek oranda lipofilik özelliğe
sahiptirler. Kavurma, dumanlama ve ızgarada pişirme gibi et ve et ürünlerine uygulanan işlemler, üründe PAH oluşumuna neden olabilmektedir. Gıdanın
direkt alevle teması durumunda PAH miktarı daha da
yükselmektedir. Özellikle et veya diğer yağ içeren
gıda maddeleri ızgara pişirilirken alevlerin üzerine
damlayan yağların yanması sonucu PAH’lar açığa çıkmaktadır. Toksik kimyasallar grubundan olan PAH’lar
kanserojenik, teratojenik ve mutajenik özellik göstermesinden ötürü günümüzde endişe duyulur bir
konu haline gelmiştir.
rinin görülmesinin yanı sıra kardiyovasküler sistem
bozuklukları, infertilite, hamilelerde düşük yapma,
Yasal düzenlemeler
çocuklarda gelişim bozuklukları gibi birçok olumsuz
Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya
etkinin görülmesine neden olmaktadır.
Sağlık Örgütü (WHO) pestisitlerin, veteriner ilaçları-
c) Mikotoksin
nın ve diğer çevre kirleticilerinin izin verilen en yüksek kalıntı limitleriniönererek uluslararası düzeyde
Mikotoksinler esas olarak Aspergillus, Fusarium ve
önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca ABD’de Gıda Gü-
Penicillium türü mantarlar tarafından üretilen mad-
venliği ve Denetim Servisi (FSIS) her yıl hayvansal
delerdir ve oluşumlarını önlemek bazen zor olmak-
kökenli ürünler için ulusal kalıntı programı ile ilgili
tadır. Çünkü hava koşulları, özellikle de bitkilerin
verileri yayınlamaktadır. Bu veriler aynı zamanda
büyüme evresinde meydana gelen yüksek yağışlar
hayvansal ürünlerdeki veteriner ilaçların, diğer çev-
kontrol edilemez ve mikotoksin oluşumuna neden
resel kirleticilerin ve pestisitlerin maksimum kalıntı
olmaktadır. Broiler ve yumurtacı tavuklar birçok mi-
limitlerini de içermektedir. Türkiye’de ise 2010 yı-
K anat lı E t i G ü v e nilir l i ğ i
lında yürürlüğe giren 5996 sayılı Veteriner hizmet-
kontaminantlarla ilgili üretici-tüketici bilinçlendiril-
leri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu temel yasal
meli, izleme programları daha etkin bir şekilde ya-
düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk Gıda
pılmalı ve bu izleme programları rutin kontrol prog-
Kodeksi dahil olmak üzere ulusal düzenlemeler da-
ramları içerisinde mutlaka bulundurulmalıdır. Kalıntı
yanağını bu kanundan almaktadır. Bu kanunda kim-
ve kontaminantların tespit edilmesi genellikle yetiş-
yasal tehlikelerin odak noktalarının belirlenebilmesi
miş personel, cihaz ve laboratuar gereksinimlerine
amacıyla izlenebilirlik tanımlanmış ve uygulamaya
ihtiyaç duymakta, bu nedenle laboratuar analizleri
koyulmuştur. Türk Gıda Kodeksi gıdalardaki veya gı-
uzun ve pahalı olabilmektedir. Biyolojik risklerde ol-
dalar ile temas halinde bulunabilecek kimyasal teh-
duğu gibi kimyasal tehlikeler dikkate alındığında da
like içeren bazı maddelerin resmi kontrolleri için nu-
çiftlikten sofraya gıda güvenliği konsepti bütünlüğü
mune alma, hazırlama ve analiz metotları gibi özel
içerisinde kanatlı eti üretimi yapılmalıdır. Bu kap-
düzenlemeleri kapsamaktadır.
samda HACCP (Hazard Analysis and Critical Control
Sonuç
Point – Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları) ve
GMP (Good Manufacturing Practices – İyi Üretim Uy-
Et ve et ürünleri tüketimiyle alınan kimyasal kon-
gulamaları) sistemlerine dikkat edilmeli ve kimyasal
taminantlar, biyolojik risklerden farklı olarak insan
riskler de HACCP planları içerisinde düşünülmelidir.
sağlığı üzerinde daha çok kronik (uzun zamana ihti-
Yukarıda bahsedilen hususlar dikkate alındığında
yaç duyan) hastalık tabloları oluşturmakta ve önemi
tam ve etkin koruma sağlanarak halk sağlığına hiz-
bazen göz ardı edilebilmektedir. Bu nedenle kalıntı
met edilecektir.
Tecrübe.
Güneşli Aşı 30 yıllık bilgi birikimi
ile zorlu durumlarda dahi kolay
çözümler üretir. Bu deneyim, sektörün
öncü firmalarından biri oluşu ile
örtüşmektedir.
Güneşli Aşı tecrübelerini
siz müşterileri ile paylaşmaktan
gurur duymaktadır...
gunesliasi.com.tr
32 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4
ceva_ilan_A4_baski.pdf
1
2/25/15
3:41 PM
SADECE MSD HAYVAN SAĞLIĞI
TEDARİK EDEBİLİR
İşinizi kolaylaştırır, zorlaştırmaz
Her yeni tip IB varyantına karşı birebir mücadele yaklaşımı, hastalıktan
korunmayı daha da zorlaştırır. Bu yüzden MSD Hayvan Sağlığı olarak;
kolay,güvenilir ve geniş spektrumlu respiratorik koruma süreci için
Protektotip diyoruz.
Download