İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI

advertisement
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
İçindekiler Tablosu
Giriş ....................................................................................................................... 2
Milli Mücadele’nin Boğazlar Politikası .................................................................... 2
Boğazlar Konusunda Milli Mücadele’nin Taktik Arayışları ...................................... 2
Lozan Öncesi Türk Boğazları ................................................................................... 7
Lozan Konferansı’nda Boğazlar .............................................................................. 8
İlgili Devletlerin Türk Notasına Tepkileri............................................................... 15
Montreux Konferansı ve Boğazlar ........................................................................ 16
Sonuç ................................................................................................................... 18
Dipnotlar ............................................................................................................. 18
Dr. Sadık ERDAŞ
Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü /Türkiye
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 1
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
Giriş
İmparatorluk ve Cumhuriyet dönemi Türk tarihi ve diplomasisini geriye doğru inceleyenler,
Türkiye’nin zor şartlarda bile çıkarlarını çoğunlukla korumayı başarmasının altında Türkiye
coğrafyasının ve özelliklede Türk Boğazlarının etkinliğine dikkat çekerler. Bizde bu kısa
çalışmada, Türk Boğazlarının Milli Mücadele’ye etkilerini, bu mücadelenin Boğazlar sorunu
konusundaki tavrını ve bu sorunu kullanarak kendi varlığını dünya devletlerine nasıl kabul
ettirdiğini, yaklaşan savaş öncesi Türk diplomasisinin sorunu nasıl avantaja
dönüştürdüğünü ele almaya çalışacağız.
Milli Mücadele’nin Boğazlar Politikası
Hem işgalci devletlere ve hem de bu duruma karşı duyarsızlığını devam ettirme azminde
olan İstanbul hükümetine karşı başlatılan Milli Mücadele hareketinin amacı, tarih içindeki
ömrünü tamamlayarak savaşla birlikte yıkılan Osmanlı enkazı üzerine milli bir devlet
kurmak olmuştur.
Bu amacın önündeki en önemli engel şüphesiz ki askeri ve diplomatik alanlarda yürütülen
mücadeleye maddi ve manevi desteğe duyulan ihtiyaç idi. Bu ihtiyacı gidermek ve milli
devleti kurmak için Milli Mücadele’yi yönetenler, galip devletler arasındaki sorunları
dikkatle takip edip bunları kendi lehine çevirmek için kullanırken bir yandan da Sovyetlerle
olan ilişkilerinde Boğazlar meselesini ve bu soruna önerilen çözüm yollarını bir koz olarak
kullanacaklardır. Bu çerçevede Anadolu hareketinin baskı, zorlama ve telkiniyle 12 Ocak
1920’de açılan Osmanlı Mebusan Meclisi Milli Mücadele yanlısı milletvekillerinin
girişimleriyle, mücadelenin temel amaçlarını kapsayan ve ilk müsveddesi Mustafa Kemal
tarafından kaleme alınan1 ve 17 Şubat 1920’de ilan edilen Misak-ı Milli Boğazlar
konusunda Milli Mücadele’nin tavrını yansıtması açısından oldukça önemlidir.2
Nitekim, Milli Mücadele’nin dış politikasının en önemli dayanağı olan bu belgenin 4.
maddesi Boğazlarla ilgili olup, "Hilafet-Saltanat merkezi İstanbul şehri ile Marmara
Denizi’nin güvenlik şartı ile, Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının ticaret ve münakalatı
aleme küşad-ı hakkında, bizimle alakadar devletlerin verecekleri karar geçerli olacaktır.”
esası getirilmekte, diğer bir ifadeyle Boğazlarla ilgilenen bütün devletlerin Türkiye ile
beraber bir karar vermesi belirli şartlarla kabul edilmektedir ki, bu esas Batılı devletlere bir
öneri niteliğindedir.
Zira, l. Dünya Savaşı içinde yapılan gizli antlaşmalarla Rusya’ya verilmesi öngörülen
İstanbul ve Boğazların, bu devletin Bolşevik Devrimi ile ortadan kalkması anılan bölgenin
geleceği konusunda bir boşluk doğurmuş, bu nedenle bölgenin geleceği konusunda açığa
çıkmayan ihtirasların etkisiyle İngiltere ve ABD arasında görüşmeler yapılıyor3 ve müttefik
devletler İstanbul ve Boğazların geleceği konusunda politikalarını netleştiriyorlardı.
Ancak Misak-ı Milli’nin ilan edilmesinden hemen sonra İstanbul’un işgal edilmesi, Meclisi
Mebusan’ın dağıtılması ve Doğu sorununun çözümünün özellikle İngiltere tarafından
Yunan ordusuna havale edilmesi üzerine, istenilen yakınlaşma sağlanamamıştır.
Gelişmeler üzerine 23 Nisan’da TBMM’nin Ankara’da açılmasıyla Anadolu’da yeni bir
devletin temelleri atılmış oldu.
Boğazlar Konusunda Milli Mücadele’nin Taktik Arayışları
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 2
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
Milli Mücadele’yi yönlendirenler, başarıya ulaşmak için mutlaka bir destek bulma ihtiyacı
içinde idiler. İtilaf Devletlerinin Türkiye’ye onurlu bir barış önermeyişleri üzerine "tüm
dikkatler Doğu’ya çevrilmiş ve milliyetçi önderler Sovyetlerin Anadolu hareketini tanımakla
kalmayacağını, Misak-ı Milli’nin uygulanması yolunda Türkiye’ye maddi ve manevi her
çeşit yardımda bulunacağına inanmaya başlamışlardı.”4
Bu inanç nedeniyledir ki, 3 Mayıs 1920’de kurulan TBMM Hükümeti 5 Mayıs 1920’de
yaptığı ilk toplantıda Sovyetlerle ilişkiler gündeme gelmiş ve bu ülkeye bir heyet
gönderilmesine karar verilmiştir.5 8 Mayıs 1920’de Sovyetler Birliği’ne gidecek olan heyete
verilen talimatta “Türkiye’nin isteği, şimdiki milli sınırlar içinde iç ve dış tam bağımsızlık
içinde yaşamak ve bu temel isteğin sağlanması şartıyla Rusya ile kader ve gelecek birliği
kurmak”6 olarak belirtilen bu talimatın 4. maddesinde; “Boğazlardan yararlanma, tüm
Karadeniz ülkelerine serbest olacaktır. Bunu sağlamak için, Karadeniz Boğazı’nda
tahkimat yapılmaması, İstanbul’a Rus donanmasının gelmesinin bizim (TBMM
hükümetinin) takdir ve isteğimize bağlı olmak üzere Çanakkale Boğazı tahkimatını
Ruslarla birlikte savunmamızdır.
Bu koşullardan daha fazlası Rusların Çanakkale tahkimatını bağımsız olarak elinde
bulundurmaları ya da İstanbul’a donanmalarını istedikleri zaman getirmeleridir ki her iki
şıkta İstanbul’un elimizde bulundurulması kuralını bozar. Ruslar için Boğazların tam
özgürlüğünü yalnız antlaşma koşullarıyla sağlamak ya da boğazın savunma ve
denetiminin tüm Karadeniz devletlerinin bir ortak sorunu olarak kabul ettirmek tabii ki çok
daha uygun ve iyi bir çözüm yoludur” denilmiştir.7
Dikkat edileceği gibi, Boğazlar konusunda Sovyetlere bir hayli tavizkâr bir tutum takınıldığı
gözden kaçmayacaktır. 1920 Mayısı’nın, Ankara hükümetinin en zor dönemi olduğu
dikkate alınırsa, bu hükümetin içinde bulunduğu bunalım ve Sovyet yardımına duyduğu
ihtiyacı gösterir.
Ankara hükümetinin Sovyetlere bakışını, Mustafa Kemal’in 26 Nisan 1920’de Lenin’e
gönderdiği mektupta görmek mümkündür.8 Büyük Millet Meclisi hükümetinin dış politika
alanındaki ilk girişimi olan bu mektupta “Emperyalist hükümetler aleyhine harekatı ve
bunların tahtı tahakküm ve esaretinde bulunan mazlum insanların tahlisi gayesini istihdaf
eden Bolşevik Ruslarla tevhid-i mesai ve harekatın kabul edildiği” belirtiliyordu.
Sovyetlerin Dışişleri Halk Komiseri Çiçerin’in 3 Haziran’da M. Kemal Paşa’ya gönderdiği
cevabında Misak-ı Milli’de belirtilen dış siyaset ilkelerini memnunlukla not ediyor ve bu
ilkeleri sıralayarak altıncı maddede Boğazlar sorununun çözümlenmesinin Karadeniz’de
kıyısı olan devletlerce toplanacak konferansa sunularak görüşülmesinin altını çiziyordu.9
Moskova’da iki ülke arasında 17-24 Ağustos tarihleri arasında yapılan müzakerelerde bir
antlaşma tasarısı hazırlanmış ve bu taslak metnin altıncı maddesi ile “Boğazların tüm
milletlerin ticari ulaşımına açılmasını ve serbest geçişi sağlamak amacıyla, Karadeniz ve
Boğazların bağlı olacağı milletlerarası kuralların kesin bir biçimde saptanmasını, kabul
edeceği kararların Türkiye’nin kayıtsız şartsız egemenliğine ve İstanbul ile Türkiye’nin
güvenliğine zarar vermeyecek bir biçimde kıyı devletlerinin temsilcilerinden ileride
toplanacak bir konferansa bırakılması kararlaştırılmıştır.10
Hazırlanan antlaşma tasarısı parafe edilmesine rağmen, Sovyetlerin, 13 Ağustos tarihli
müzakerelerde, Türkiye’ye yapılacak yardımın Ermenistan sınırlarının belirlenmesi ve
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 3
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
Türkiye’nin ülkesindeki diğer milletlerin haklarına saygı göstermesine bağlaması ve 27
Ağustos tarihli görüşmelerde de Çiçerin’in Türk heyeti başkanı Bekir Sami Bey’den Van,
Bitlis gibi illerden bahsederek Türkiye’den Ermeniler lehine birtakım toprak taleplerini
yeniden gündeme getirmesi üzerine Türk Heyeti Başkanı Bekir Sami Bey11 sorumluluğu
üstlenemeyeceğini ve talimat isteğini Ankara’ya bildirir.12
16 Ekim 1920’de yapılan Meclisteki gizli oturumda Y. Kemal Bey parafe edilen metni
milletvekillerinin bilgisine aktarmış ve VI. maddenin Boğazlara ilişkin olduğunu belirterek,
Boğazlardan geçişin Türkiye’nin güvenliğini bozmayacak biçimde olacağını, ayrıntılı
düzenlemenin komşu devletlerin katılacağı bir konferansta ileride saptanacağını belirterek
Ekim Devrimi ile Sovyetler Birliği’nin Boğazlar ve İstanbul konusundaki düşüncelerinin
değiştiğine dikkat çekerek bunun kağıda dökülmesinin yararlı görüldüğünü belirtmiştir.13
Ancak, gerek Türk kuvvetlerinin Eylül’den Aralık başına kadar sürdürdüğü Doğu
harekatının başarılı şekilde sonuçlanması, gerekse Sovyet liderleri arasında görüş
farklarının giderilmesi ve ekonomik etkenlerle Sovyetler tutumlarını değiştirecek Türk
tarafında oluşturulan yeni heyet ve Büyükelçi Ali Fuat Cebesoy’un yürüttüğü ikinci
görüşme sonucu 16 Mart 1921’de Moskova Antlaşması imzalanacaktır.14
Sakarya Savaşı’ndan hemen önce 4 Ağustos’ta Y. Kemal Bey, Çiçerin’e uzun bir nota
göndererek, Batılı devletlerin emperyalizmine karşı ortak bir cephe kurulmasını önererek,
Moskova Antlaşması’nın V. maddesinin uygulanması için diplomatik ya da başka bir
yoldan nelerin yapılabileceğini öğrenmek istemiş ve Boğazlar sorununun Türkiye’ye
güvenlik ve bağımsızlık sağlayacak bir şekilde çözümlenmesinde Rusya’nın da fayda elde
edeceğine dikkat çekmiştir.15
Görüldüğü gibi,TBMM Hükümeti,Türkiye’nin egemenliğine ve İstanbul’un güvenliğine bağlı
kalmak koşuluyla Boğazların tüm devletlerin ticaretine açılmasını kabul eden politikasını
oluşturarak, ulusal amacına ulaşmak için yardımına duyduğu ihtiyaç nedeniyle Sovyetleri
yanına çekmeye çalışmaktadır.
Milli Mücadele günlerinde Batılı devletlere karşı uygulanan siyasetin başlıca amacı dört
noktada toplanmaktadır:
1) Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek
2) Türkiye’nin tanınmasını sağlamak
3) Maddi ve manevi yardım elde edebilmek için bir takım anlaşmalar tesis edebilmek,
4) Bu anlaşmalara ulaşabilmek için her türlü propaganda araçlarına başvurmak.16
Ancak bu siyasetin gerçekleştirilmesi, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Anadolu’nun büyük bir
kısmını ve özellikle İstanbul ve Boğazları işgal altında bulundurmaları nedeniyle oldukça
zorlaşıyordu. Bu nedenle öncelikle amaç yukarıdaki hedefleri gerçekleştirmekle beraber bu
işgalci devletleri, ya diplomasi ya da silah gücüyle Türkiye’den çıkarmak olmuştur. Bu
çerçevede Milli Mücadele’nin en belirgin özelliği ve belki de başarılı olma nedenlerinden
biri, askeri ve diplomatik mücadeleleri birbiri ardına ve birbirini tamamlar nitelikte
kullanabilme kabiliyetidir.
İtilaf Devletlerinin, İnönü zaferinin yanı sıra Türk-Sovyet görüşmelerinde duydukları kaygı,
bu devletleri Osmanlı hükümetine kabul ettirdikleri Sevr Antlaşması’nı yeniden gözden
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 4
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
geçirmek ve Doğu sorununa bir çözüm yolu arama düşüncesine sevk etmiştir. Şüphesiz bu
düşüncenin oluşumunda Fransa ve İtalya’nın Sevr Antlaşması’ndan pek az yararlanmaları
ve buna rağmen Yunanlılar’ın pek çok çıkar sağlamalarının etkisi de büyüktü.17
Bu nedenlerle 25 Ocak 1921’de Paris’te müttefikler arasında bir toplantı yapılarak İstanbul
hükümetiyle Ankara hükümetinin katılacakları Londra’da bir konferansın toplanmasına
karar verilmiştir. Ankara hükümeti ile Batılı devletlerini ilk kez bir araya getiren Londra
Konferansı’nın 23 Şubat’taki oturumunda, Osmanlı hükümeti temsilcisi Tevfik Paşa, sürekli
barışın kurulabilmesi için Türkiye’nin varlığını, toprak bütünlüğünü, egemenliğini ve
bağımsızlığını güvence altına alacak ortamın yaratılması gereğine dikkat çekerek,
Boğazlar sorununa ilişkin uluslararası bir antlaşmanın imzalanmasını istemiş18 ve sözü
Ankara temsilcisi Bekir Sami Bey’e bırakmıştır.
Bekir Sami Bey, TBMM’nin Doğu’da sürekli ve adil bir barış arzuladığını, Türkiye’nin
kabullenebileceği sınırın Misak-ı Milli’ce saptandığını ve bu nedenle Klikya, İzmir ve 1913
sınırı esasına göre Trakya’nın geri verilmesini dile getirerek İstanbul’un güvenliği ve
Türkiye’nin egemenliği tehlikeye düşmeyecek biçimde Boğazlar konusunda öteki
devletlerle bir antlaşma imzalanmasını öne sürmüştür.19
Sovyetlerle müzakereleri yürüten ve onlara Boğazlar konusunu, Karadeniz’in sahildarları
arasında yapılmasını öneren Bekir Sami Bey’in Londra Konferansında Misak-ı Milli
formülünü önermesi bir çelişki değil,Türkiye’nin güçlü jeopolitiğini amaçları için bir koz
olarak kullanmasını gösteren ilginç bir örnektir.
Londra Konferansı, Sevr’in diğer maddelerinde olduğu gibi Boğazlara yönelik
hükümlerinde de bir takım düzenlemeler öngörmüştür. Bu düzenleme, kurulması
öngörülen Boğazlar Komisyonu Başkanlığı’nın Türkiye’ye verilmesini, Türkiye’nin oy
sayısının büyük devletlerde olduğu gibi ikiye çıkartılması, askerden arındırılması öngörülen
bölgenin daraltılması ve müttefiklerin İstanbul ve İzmit yarımadasının çabuk boşaltılmasına
muvafakatlarından ibaret idi.20
Gerek Boğazlar ve gerekse Sevr Antlaşması’nın diğer hükümlerinden müttefiklerce
önerilen değişiklikler Misak-ı Milli’yi dikkate almıyordu. Bu münasebetle önerilerin
TBMM’ce kabulü imkansız görünmesine rağmen Türk delegasyonu tekliflere cevap vermek
için 24 gün süre talep ederek Londra’dan ayrılmış, bu süre içerisinde Bekir Sami Bey ile
İngiltere, Fransa ve İtalya arasında bire bir antlaşmalar imzalandı ise de bunlar Misak-ı
Milliye aykırı ve Sevr’in tamamlayıcısı olan "Accord triportiteyi”21 başka adlar altında milli
hükümete kabul ettirme çabası22 olarak değerlendirerek reddedilmiştir.
Milli Mücadele’nin Batılı devletlerle yoğun ilişkisi Sakarya Zaferi sonrasındadır, Türk
diplomasisi ve askeri başarısının beraberliği belki de tarihindeki en başarılı bir süreci
yaşamıştır. Zira Fransa ile Haziran’da başlayan görüşmeler kazanılan zaferin de etkisiyle
Ekim’de yapılan Antlaşma ile sonuçlanacak, İtalya ile ilişkilerde önemli adımlar atılmış ise
de siyasi fırtına İtalyanların bir antlaşma imzalamasına engel olmuş, yine de bu yolla Milli
Mücadele müttefik bloğunun da ilk ve en kalıcı çatlağı ortaya çıkartmıştır.
Ankara hükümeti 1922 Temmuz ayında İçişleri Bakanı Ali Fethi’ye görünürde sağlık
nedenlerinden dolayı, gerçekte ise Kemalist amaçlar konusunda İtilaf devlet adamlarının
görüşlerini saptamak amacıyla Avrupa’ya gitmesine izin vermiş Ali Fethi Bey Paris’e
ulaşınca İngiliz Büyükelçiliği’ne başvurarak Irak ve Boğazlar sorunları için görüşmeler
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 5
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
yapmak üzere Londra’ya gitmek iznini almış, 11 Ağustos’ta da İngiliz yetkililerle görüşerek
"Boğazlar tümü ile askerden arındırılmasını, Boğazlardan geçişin kesinlikle serbest
olmasını, azınlıkların etkin bir biçimde korunmaları için, bir proje hazırlanmalı; Trakya’daki
Yunan sınırı Edirne’den Meriç Irmağına çekilmeli”23 koşullarını öne sürmüştür.
Ankara hükümetinin bu barışçı teşebbüsü İngilizler tarafından bir zaafın ifadesi olarak
değerlendirilmiş,24 bunun üzerine Fethi Bey’in "Milli maksatların sağlanmasının ancak
askeri faaliyetlerle kabil olabileceğini”25 bildirmesi üzerine taarruz kararı alınacaktır.
26 Ağustos’ta başlayan Türk ordularının taarruzu sonucunda yaklaşık 40 aydır işgal
altında bulunan İzmir geri alınarak Anadolu Yunan askerinden temizlenmiş ve Türk
orduları Çanakkale’ye doğru yürümeye başlamıştır.
İngiltere Savunma Bakanlığı 11 Eylül’de İstanbul’daki İngiliz Kuvvetleri Komutanı
Harrington’a Çanakkale’yi ve İzmit’i boşaltabileceklerini ve buradaki birliklerin Gelibolu
yarımadasına kaydırılmasını istemiş ve donanmanın Anadolu’dan Trakya’ya Türk
askerlerinin sevkini engelleyeceğini bildirmiş26 ve aynı gün müttefik devletler Çanakkale
Boğazı’nın Anadolu yakasına asker göndermişlerdir.27 Bu tedbirlerle yetinmeyen Lloyd
George, İmparatorluğun her tarafından muhtelif devletlerden askeri yardım talebinde
bulunmuş, sebep olarak da "Kemalist kuvvetlerin İstanbul ve Çanakkale’ye yaklaşması,
Ankara hükümeti tarafından ileri sürülen talepler şayet kabul edilecek olursa, son harpte
Türkiye üzerine kazanılmış olan zaferin bütün semerelerinin kaybı ile sonuçlanacağını”
göstermiş ve "Avrupa’yı Asya’dan ayıran Akdeniz ve Karadeniz’i birleştiren su yolu birinci
derecede öneme haiz cihan menfaatlerini, Avrupa menfaatlerini ve İngiliz menfaatlerini
alakadar edeceğinin” altını çizmiştir.28
Türk ordusunun Boğazlara doğru ilerlemesiyle Batı’da "Çanakkale bunalımı” olarak
adlandırılan olaylar dizisinde Sovyetlerde kendilerine bir rol üstlenecekler ve bu bağlamda
Karahan imzalı ve 12 Eylül tarihli bir notayı İngilizlere vereceklerdir.29
Bu notada 1914 Savaşı’ndan önce yapılmış olan Boğazlar konusundaki tüm antlaşmaların
geçersiz olduğu, savaş sonunda yapılan tek geçerli belge olan Moskova Antlaşması’nda
ise Boğazların "sadece” ticaret gemilerine açık olduğu30 kaydının bulunduğunu ve bu
konuyu görüşmek üzere Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlerin katılacağının öngörüldüğü
ve bu nedenle konu ile ilgili herhangi bir görüşmeye Rusya, Ukrayna ve Gürcistan
hükümetlerinin de katılması gereğine dikkat çekilmiştir.
Sovyetlerin bu davranışının nedeni, muhtemelen Türk ve İtilaf Devletleri arasında bir
çarpışmanın kaçınılmaz olduğunu düşünerek kendi güvenliği açısından olası bir kader
toplantısına katılmak olsa gerektir.
İngiliz kabinesi 15 Eylül’de toplanarak Boğazların İngiliz çıkarları için çok önemli olduğu ve
bu nedenle burada Kemalistlere kuvvetle karşı konulmasını, Donanmanın, Türk ordusunun
Gelibolu’ya geçmelerini engelleme gereğini İzmit hatlarından çekilinebileceğini ancak
Mustafa Kemal’in İstanbul Boğazı’nı geçmeye kalkışması durumunda bütün kuvvetle karşı
durulmasını kabul ederek bunu Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a iletmiştir.31
Öte yandan Boğazlar bölgesinde fiili bir çatışmayı önlemek için Fransa ve İtalya Çanakkale
Boğazı’ndaki askerlerini Avrupa yakasına kaydırmışlar32 ve Fransa’nın İstanbul’daki
yüksek komiseri General Pelle’yi, İzmir’e göndererek Mustafa Kemal ile temas
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 6
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
kurmuşlardır. Pelle’ye verilen talimatta "Fransa’nın hiçbir biçimde Yunanlılarla işbirliği
yapmayacaklarını ve Türklere karşı savaşmayacaklarını, esasen Türklerin saldırgan
amaçları olmadığını ve İtilaf Devletlerinin İzmir ve Trakya üzerindeki Türk egemenliğini
iade etmeleri gerektiği” düşüncelerinin altı çiziliyordu.33
General Pelle ile Mustafa Kemal arasında yapılan görüşmelerde Ankara hükümetinden
tarafsız bölgenin ihlal edilmemesi istenmiş ve Yunan ordusunun çekileceği sınırın
İstanbul’daki yüksek komiserlerce çizileceği garantisi verilmiş ise de Mustafa Kemal
bunları kabul etmemiş, bir konferans toplanırsa buna katılmaya hazır olduğunu ama
askerlerinin ilerleyişini durdurmaya taraftar olmadığını belirtmiştir.34
Bu ortamda 20 Eylül’de başlayan Paris görüşmelerinde üç konu görüşülmüştür:
1) Boğazlar bölgesine Türk kuvvetlerinin girmesi için İngiliz kuvvetlerinin alıkonulması,
2) Boğazların serbestliği,
3) Türkiye ile barış şartları35
Görüşmeler sonunda bizzat Lord Curzon tarafından kaleme alınan ve savaşan devletler ile
İtilaf Devletlerinin barış konferansına davet eden bir nota hazırlanıyor ve bunda Türklerin
prensip olarak Avrupa’ya dönmeleri kabul ediliyordu ki bu aynı gün Atina’ya ve Ankara’ya
gönderilmiştir. Böylece yaklaşık üç hafta devam eden Çanakkale buhranı bir sona
ulaştırılmış ve Lozan’a giden yol açılmıştır.
Lozan Öncesi Türk Boğazları
Ankara hükümeti ve Müttefikler arasında bu yazışma ve görüşmeler olurken Türk
ordusunun Boğazlara yürüyeceğini ve sorunu silahla çözümleyeceğini uman Sovyet
Dışişleri, bu gelişmelerden endişelenir36 ve toplanması düşünülen konferansa
çağrılmamanın da etkisiyle Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi Aralov, Y. Kemal’e vekalet
eden Rıza Nur ile görüşmüş, Sovyetlerin konferansa katılması için çalışacaklarına dair söz
almıştır.37
Diğer taraftan Sovyetler, Karahan imzalı ve 24 Eylül tarihli bir nota ile "Orta Doğu
sorunlarının görüşülmesi için bir konferans öneriyor ve bu sorunları çözümünü Türk
halkının Türk topraklarında, İstanbul’da ve Boğazlarda tam egemenliğini kurmaktan
geçeceğini belirtiyor; Boğazlar rejimini 16 Mart Moskova Antlaşması uyarınca çözülmesini
istiyor ve bunun dışında Boğazlarla ilgili alınacak kararların kesin ve kalıcı
olamayacağının” altını çiziyordu.38 Dikkat edilirse Sovyetler Batı’ya ve Ankara hükümetine
yaptığı baskılarla kendisi için hayati öneme sahip Boğazların geleceğinde söz sahibi olma
arayışı içerisinde oldukları görülecektir.
Bu arada Ankara hükümeti, Yunan ordusunun Doğu Trakya’da gerisine çekileceği hattı
tespit amacıyla toplanacak konferansa yönelik müttefik çağrısını kabul ediyor ve 3-11 Ekim
tarihlerinde çetin bir görüşme sonucu 11 Ekim’de Türkiye ile müttefikler arasında Mudanya
Mütarekesi imzalanıyor ve Milli Mücadele’nin başarısı tespit ve teyit edilerek Doğu Trakya
geri alınıyordu.
Mudanya Konferansı’nın başladığı gün, Sovyetler Ankara hükümetine bir nota vererek,
konferansa katılmanın Trakya ve Boğazlarla İstanbul’un işgaline razı olma anlamını
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 7
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
taşıdığını, Türkiye’nin bunu haber vermeyişinin, Yakın Doğu Meselesi özellikle de Boğazlar
Meselesi genel kararlarında önceden kararlaştırılan ve karşılıklı görüş ve uyuşma
yükümlülüğünden söz eden Moskova Antlaşma ve diğer beyanlara ters düştüğünü
bildirmiştir.39
Sovyetlerin toplanacak konferansa katılmak için Ankara ve Moskova’daki Türk diplomatik
temsilcileri nezdindeki girişimleri devam ederken Türkiye 4 Ekim’de Hariciye Vekili Y.
Kemal imzasıyla Müttefik Devletlerin davetini kabul ederek, “... Yegane önemli mesele
Boğazların kontrolüdür. Bu konuyla çok yakından ilgili ve katılımları, tespit edilecek rejimi
daha kalıcı kılarak gelecekte anlaşmazlıklar doğmasını önleyecek olan Rusya, Ukrayna ve
Gürcistan’ın davet edilmemiş olması karşısında hayretimizi belirtmek mecburiyetindeyiz.
Bu üç devletinde müttefikler tarafından davet edilmiş diğer iki devlet gibi davet edilmelerini
ısrarla teklif. ediyoruz”40 sözleriyle, Sovyetlerin sadece Boğazlarla ilgili görüşmelere
katılmasını istediğini belirtiyordu.
Sovyetlerin konferansa tam üye olarak katılmak amacıyla müttefik devletlere 19 Ekim’de
bir nota vererek41 Rusya’nın coğrafi durumu ve Yakın Doğu devletleriyle olan politik
durumuna dikkat çekilerek Boğazlar konusunun Yakın Doğu sorunlarından
ayrılamayacağının, Boğazların güvenliği ve uygulanacak rejimin ayrı bir konferansta ele
alınmasının sakıncalarına dikkat çekilmiş ve sadece Boğazlar sorununun çözülmesi
amacıyla Lozan’a davet etmişlerdir.42
Sovyet lideri Lenin’in 27 Ekim’de Batılı bir gazetecinin Boğazlar sorununun çözümüne
ilişkin Rus programının ne olduğu sorusuna verdiği cevap Sovyetlerin Lozan’da
sergileyecekleri tavrın ipuçlarını vermesi açısından ilginçtir.43 Lenin’e göre “barış ve savaş
zamanlarında Boğazlar tüm savaş gemilerine kapanmalı, Boğazların deniz ticaretine tam
bir serbestlikle açılması ve Türkiye’nin ulusal isteklerinin karşılanması” gerekmektedir.
İsmet İnönü Dışişleri Bakanı olduktan ve Lozan’a gitmeden hemen önce, Aralov kendisini
bir kez daha ziyaret etmiş ve konferansa tam katılmayı yeniden gündeme getirmesi
üzerine, İnönü kendisine, “Lozan Konferansı’na düşman bulunduğumuz devletlerle beraber
Rusya’nın da katılmasını istemeyeceklerini, zira böyle bir durum ile, Osmanlı idaresinin
politikasını benimsemiş bir duruma düşebileceklerini bunun da eskiden büyük devletlerle
yapılan anlaşmaları hatırlatacak bir durum yaratacağını bildirerek”44 Sovyet isteklerini
taktiksel bir şekilde geçersiz kılmıştır. Sovyet Rusya’nın bu ısrarında, konferansta
yapılacak anlaşma dışında kalma endişesi ve Türkiye’nin çıkarlarını koruma adı altında
kendi güvenliğini sağlama düşüncesi yatmaktadır.
Lozan Konferansı’nda Boğazlar
I. Dünya Savaşı’ndan sonraki en önemli diplomatik toplantılardan biri olan Lozan
Konferansı 20 Kasım’da başlamış, Lozan’da münakaşa edilen en önemli işlerden biri,
siyasi önemi dolayısıyla da belki de en önemlisi Boğazlar meselesi olmuştur.
Zira Lozan’da, Boğazlarla ilgili üç farklı görüş ortaya çıkmış ve birbirinden ayrı bu üç tezin
uzlaşılması büyük çabalar gerektirmiştir.
Bu üç tez; Boğazların uluslararası bir idare altında tarafsızlığının korunması olan İngiliz
görüşüdür ki bu aslında İngiliz deniz kuvvetlerinin baskın etkisini korumaya yöneliktir,
Boğazlarda Türk hakimiyetini ve sınırlı bir özgürlük sağlayan Türk önerisi, Boğazları savaş
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 8
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
gemilerine kapatan ve doğal olarak Karadeniz’i bir Sovyet "mare clousum”u haline getiren
ve Türk egemenliğini savunan Sovyet önerisidir.45
Bu öneriler Lozan Konferansı’nın 4 Aralık 1922 tarihli Boğazlar Rejimi Komisyonu’nda
genel görüşmeye sunulmuştur. Lord Curzon, Konferansa sunulan en önemli sorunlardan
birinin Boğazlar sorunu olduğunu söyleyerek konuşmasına başlamış ve sorunun bütün
dünyayı ilgilendirdiğini ve bu su yolunun son yüzyıl içinde çeşitli antlaşmalara konu
olduğunu belirterek önce Türk tarafının sonra da diğer temsilcilerin dinleneceğini
söylemiştir.46 Daha sonra söz alan İsmet İnönü, Rusya, Ukrayna ve Gürcistan temsilcilerini
konferansta görmekten mutluluk duyduğunu belirterek Boğazlara ilişkin Misak-ı Milli
maddesini okumakla yetiniyor ve şimdilik başka bir şey söylemeyeceğini belirtiyordu.47
İnönü’ye göre dünyada en güçlü donanmaya sahip bulunan İngilizler, Boğazlar sorununu
en önemli olarak niteliyorlardı. Dolayısıyla uzlaşmacı bir tavır izlerse, Türkiye’nin tatmin
edici bir barışa kavuşmasına yardımcı olacağına inanıyordu. Bu yüzden konferansın bu
sorundan dolayı kesintiye uğramasını her bakımdan önlemeye çalışıyordu.48
Boğazlar meselesinin görüşüleceği toplantı, özellikle de Sovyet delegasyonunun görüşleri
her tarafta büyük bir merak ve heyecan uyandırıyor, bu meselenin müzakeresi sonunda
konferansın sonucunun anlaşılacağına inananların sayısı çoğalmaya başlıyordu.49
Böyle bir ortamda söz alan Çiçerin “Boğazların barışçıl deniz ulaşımına sürekli olarak
serbest olmasının kesin bir şekilde ve hiçbir kısıtlama olmadan sağlanmasını,
Karadeniz’de barışın korunması, Karadeniz kıyılarının güvenliği ile İstanbul’un güvenliğinin
garanti altına alınmasını, başka bir deyişle savaşta ve barışta Türkiye’den başka bütün
devletlerin savaş gemileri ve silahlı gemilerle askeri uçaklara sürekli olarak kapalı
bulundurulmasını...” istiyor ve Rus hükümeti ile müttefikleri Türk halkının kendi ülkesi ve
suları üzerindeki bütün hakları etkili olarak yeniden sağlanmalıdır diyerek görüşlerini dile
getiriyordu.50
Görüldüğü gibi, Sovyetler bu görüş ile bütün 19. yy. boyunca ısrarla açmaya çalıştıkları
Türk Boğazlarının kendileri için açık olması ilkesini terk edip, Boğazların bütün devletlerin
savaş gemilerine kapatılması tezini ortaya atmışlardır. 180 derecelik bu değişimin altında
ideolojik bir ayırımdan ziyade “Boğazların İtilaf Devletlerinin kontrolü altında bulunduğu
1918-1922 yıllarında General Denikın ve Wrangel, ordularının her türlü ihtiyaçlarının başta
Fransa olmak üzere bu devletlerce ve Boğazlar yoluyla giderilmesi tecrübesi ve iç savaşın
sona ermesinden sonra, Karadeniz’de donanma kuracak bir güçten yoksun olmalarından
ve bunun etkisiyle güvenlik endişelerinden” kaynaklanmaktadır.51
İnönü, konferansın ilk oturumundan itibaren suskunluğu tercih edip Sovyetlerle İngilizleri
karşı karşıya getirmeyi başarmıştır. Nitekim, 5 Aralık’ta Ankara’ya çektiği telgrafla ilk
oturumdaki durumu özetlemiş, “Müttefikler ile Ruslar arasındaki asıl sorunun Boğazların
savaş gemilerine açık veya kapalı olması olduğunu, tahkimatsız ve müdafaasız Boğazlar
olabileceğini ifade etmekliğimiz en mühim bir siyasi merhale olacaktır. Bu noktayı kolay ve
çabuk ifade etmek niyetinde değiliz” demiştir.52
İnönü’nün bu son cümlesinden anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye Milli Mücadele döneminde
uyguladığı politikayı, bir başka ifadeyle esas amaçlarına ulaşmak için, Boğazlar meselesi
tarihinin iki aktörü İngiltere ve Rusya’yı karşı karşıya getirerek Misak-ı Milli sınırlarında tam
bağımsız egemenliğine ulaşma amacını Lozan görüşmelerinde de uygulamaya çalışan bir
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 9
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
politika izlemektedir.
Boğazların savaş gemilerine kapalı olması ilkesini 1914’e kadar hararetli biçimde savunan
İngiltere bu konferansta serbest geçiş savunucusu durumuna gelmiştir. Bunun nedeni,
İngiltere’nin Sovyet Rusya’yı Karadeniz’de göz altına bulundurma zorunluluğunu
hissetmesidir.53
Fransa ise, Boğazlardaki gemi işletme serbestliğinin devletler arasındaki ilişkilerin
açılmasına ve bunun tabii neticesi olarak da sulhün teminine yardımcı ve temel olacağını,
Boğazlara kıyısı olan devletin emniyetini sağlam bir nizama bağlamak şartıyla Boğazların
açıklığının barış için bir tehlike arz etmeyeceğini belirtmiştir.54
Savaş ile beraber dikkatlerini Avrupa ve Orta Doğu’ya çeviren ABD Lozan’a gözlemci
statüsünde katılmasına rağmen55 konferansa hazırlıklı gelen nadir ülkelerden biridir. Bu
devlet adına söz alan Child, Boğazların ülke farkı gözetmeksizin bütün ticaret gemilerine
ve serbest denizlerde kolluk görevini yapmak, yurttaşlarının gemilerini korumak, felakete
uğramışlara ve kamu yararına davranmak üzere savaş gemilerine açılmasını öne sürmüş
ve Karadeniz ve Boğazların silahsızlandırılmasını önermiştir.56
Boğazlar komisyonunun 18 Aralık’ta yaptığı 5. Oturum’da Amerikan tarafının itirazlarına
rağmen57 müttefikler, aralarında Boğazlar komisyonunun kuruluşu, Boğazdan gemilerin
geçişine ilişkin kurallar, askerden arındırılmış bölgelere ve savunma alanlarına ilişkin
hükümler, Boğazların ve İstanbul’un askeri güvenliğine ilişkin olarak teklif edilen
garantilerden oluşan 4 belgeyi dağıtmışlar ve bu belgeler üzerine görüşmelere devam
etmişlerdir.58 Türk ve Sovyet heyetlerinin karşı çıkmasına ve kendi tasarılarını sunmalarına
rağmen Müttefik devletler kendi tasarılarında ısrar edeceklerdir.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin 18. maddesini oluşturacak bu tasarı, Boğazların ya da
silahsızlandırılmış bölgelerin bağımsızlığına yönelik herhangi bir tehdit durumunda MC
Konseyi’ne yapılacak bireysel yada kollektif başvuru yoluyla, güvenliğin sağlanmasını
öngörüyordu. Bu, yine de Türk delegasyonunun istediği ve gerekli gördüğü tam garanti
değildi.
20 Aralık’ta Boğazların silahsızlandırılmasına, geçiş serbestisine ve uluslararası komisyon
kuruluşuna izin verecek bir uzlaşmaya varan Türk delegesi hâlâ politik ve siyasal bir
garanti konusunda tatmin ve ikna olmamıştı ki59 bu durum 10 yıl sonrası Türk tarafının
haklılığını ispat eden olaylara sahne olacaktır.
Lozan Konferansı’nın ilk devresi yaşanan bir çok krizden sonra, Boğazlar konusunda bir
uzlaşmaya varılmasına rağmen, Türk delegasyonunun 31 Ocak’ta sunulan antlaşma
taslağını imzalamayı kabul etmeyince 4 Şubat’ta sona erdi. Ertesi gün Rauf Bey Hariciye
Vekaleti vekili sıfatıyla bütün temsilcilik ve sefaretlere gönderdiği telgrafla “Fransız ve
İtalyanların mali kapitülasyonlar da sonuna kadar ısrarı üzerine konferansın kesildiğini,
İngilizlerle bütün meseleler hallolduğundan bu devletle münasebetlerde her yerde mutedil
bulunulmasını” istemiştir.60
İnönü, Ankara’ya döndükten sonra Büyük Millet Meclisi’nin 21 Şubat 1923 tarihli
oturumunda konferansla ilgili bilgi vererek "biz Boğazlar meselesinde bir çok mücadele
ettikten sonra Boğazların tahkim edilmemesini ve savaş gemilerinin serbestçe geçişlerini
kabul ettik” demekte ve Sovyet heyetinin görüşü ile aralarında anlaşmazlık hasıl olduğunu
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 10
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
ve bunun sonuna kadar devam ettiğini bildirmiştir.61
Lozan Konferansı’nın ikinci aşamasında ağırlığı ekonomik ve mali sorunlar oluştururken
Boğazlar sözleşmesi 24 Temmuz’da imzalandı. Türkiye’nin İstanbul’da ve Gelibolu
yarımadasında birer garnizona sahip olması dışında 31 Ocak’ta çizilen taslaktan farksızdı.
Boğazlar bölgesinde uçak, ticari ve savaş gemilerinin geçişine ilişkin kurallar koyan ikinci
maddeye yapılan ilave ile birlikte 20 maddeden oluşuyordu.62
Boğazlar meselesinin sonraki tarihine etkisi açısından Lozan sözleşmesinin en önemli
eksikliği Boğazlar bölgesini silahsızlandıran hükmüdür. İtilaf Devletleri silahsızlandırma
kararına gerekçe olarak, Boğazlardan geçecek vasıtaların güvenliği ve geçiş serbestliğine
Türkiye’den gelebilecek bir tehlikeyi önlemek olarak göstermişler ve Türkiye’nin bölgedeki
askeri yetkilerini kısıtlamışlardı.
Bu olumsuzluklara rağmen, genel olarak değerlendirildiği ve özellikle de Sevr ile
karşılaştırıldığında Türkiye açısından olumlu bir gelişmedir. Sevr ile tamamen itilaf
Devletlerine terkedilen ve onların üssü durumuna gelen Boğazlar Lozan ile Türkiye’nin
ülkesi haline getirilmiştir.
Montreux’a Giden Yol; Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Eksikliği ve Milletlerarası Yeni
DurumLozan Barış Konferansı’nda, Boğazlar Sözleşmesi ile ilgili hükümler belirlenirken
Türk heyetinin tüm İtirazı ve gayretlerine rağmen Türkiye’nin egemenlik haklarıyla çelişkili
iki madde sözleşmeye dahil edilmiştir.
Bunlardan ilki, Boğazlar trafiğini düzenleyecek ve buradan geçecek vasıtaların
denetlemesi görevlerini üstlenen Boğazlar Komisyonu’nun kurulmasıdır. Türkiye’nin kendi
sınırları içinde ve ülke bütünlüğünün korunması için, stratejik değerde bir bölgenin
uluslararası bir kuruluşa bırakılması, bu bölgede egemenlik haklarının sınırlandırılması
anlamını taşımakta idi. Diğeri ise Boğazlar ile Marmara Denizi’nin silahsızlandırılmasıdır.
Türkiye bu iki maddeyi kabul ederken ve uygularken bunu "sulhünü elde etmek için
zaruretle katlandığı bir fedakarlık”63 olarak algılamış ve adı geçen sözleşmenin 18.
maddesi ile kendisine verilen garantiler ve Milletler Cemiyeti’nin kolektif güvenlik alanında
etkin bir rol oynayacağı ve genel bir silahsızlanmaya gidileceği umuduyla64 kabul etmişti.
Ancak silahların azaltılması ve silahsızlanmanın sağlanması amacıyla 1922 Locarno
Antlaşması ve 1932-34 Cenevre Genel Silahsızlanma Konferansı yapılmış, fakat
bunlardan beklenen sonuç elde edilememiştir.
Diğer taraftan, Milletler Cemiyeti’nin üyesi ve Boğazlar konusunda garantör devletlerden
Japonya’nın Mancurya’ya karşı saldırgan bir politika izlemesi65 ve anılan cemiyetin bu
devlete karşı herhangi bir yaptırım uygulatamaması ve bu devletin Milletler Cemiyeti’nden
ayrılması, Türkiye’yi endişelerini giderme ve bu amaçla da Boğazlardaki silahsızlandırma
kaydını kaldırma çabalarına sevk etmiştir.
Bu çerçevede Türkiye, Kasım 1932’de İngiliz hükümetince hazırlanan ve Aralık’ta Fransa,
Almanya, İtalya, ABD ve İngiltere tarafından kabul edilen ve "herkes için eşit güvenlik
sistemi çerçevesinde silahlanma eşitliğini tanıyan”66 Mc Donald planının kabul edilmesiyle
Boğazların silahsızlandırılması ile ilgili hükümlerin iptal edilmesini ilk kez ve resmen talep
etmiştir. Ancak Türkiye’nin talebi silahsızlanma konferansı ile doğrudan ilgili görülmediği
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 11
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
için kabul edilmemiştir.67 Türkiye’nin talebi reddedilmekle beraber, özellikle İngiltere
hükümetinin stratejik sorunlar gündemine Türk Boğazlarının girmesine neden olmuştur.
Nitekim, Amirallik Dairesi,“Lozan Konferansı’ndan sonra koşulların değiştiğine işaret
etmekle beraber, Boğazları tahkim etmenin Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki işbirliğini
ve böyle bir gelişmenin bu hükümete büyük bir askeri güç kazandıracağına dikkat
çekmiştir.68
Türkiye Dışişleri Bakanı T.R. Aras aracılığıyla konuyu 23 Mayıs 1933’te Cenevre’de
yapılan silahsızlanma konferansında yeniden gündeme getirmiş ve “Türkiye’nin
Boğazlardan serbestçe geçişi sağlama yükümlülüğünün, Boğazlar bölgesinde kıyı topçu
savunma sistemi kurmasını gerektirdiğini” açıklamıştır.69
İngiltere Dışişleri Bakanı G. Simon, “Türkiye’nin Boğazları açık tutmak ve buralardan
serbest geçişi sağlamak gibi enternasyonal bir yüklenim altında olmadığını hatırlatarak
Boğazlardaki gayri askeri halin Türkiye’nin güvenliği için bir tehlike oluşturmadığını, zira
Boğazlar sözleşmesine imza koyan devletlerin Türkiye’ye garanti verdiğini hatırlatmıştır.70
Yine de T.R. Aras, aynı gün silahsızlanma komisyonununda “Türk hükümetinin, ilgili
Karadeniz ve Akdeniz devletlerinden başka Japonya ve ABD’nin katılımıyla bir komisyon
örgütlenmesini ve bu komisyonun Ankara hükümeti tarafından ileri sürülen sorunu ele
almasını öneren bir tasarı sundu71 ise de,Türk tasarısı konferansa katılan delegeler
tarafından ilgiyle karşılanmasına rağmen kabul görmedi.
Buna rağmen Türk hükümeti, Boğazları silahlardan arındırma ve gayri askeri hale getirme
kaygısından kurtulmak için her fırsatı değerlendirmeye çalışmıştır. Nitekim 1933
Ağustosu’nda Ankara’ya gelen Fransa Meclis Başkanı E. Herriot nezdinde de Başbakan
İnönü’nün isteği ile Cemil Bilsel görevlendirilmiş,72 kendisine “Boğazlar konusunda
Türkiye’ye verilen garantinin, Japonya’nın Çin’e saldırması ve Milletler Cemiyeti’nden
çekilmesi, İtalya’nın da buna doğru gitmekte olması sebebiyle işlemez hale geldiği ve
Türkiye’nin teşebbüste bulunma hakkını elde etmesi gereği” anlatılmıştır.73
Öte yandan Milletler Cemiyeti’nin yaptırım gücündeki eksikliğin görülmesi Avrupa’da fırsat
bekleyen revizyonist devletleri de harekete geçirmiş, Almanya 1934’ten itibaren
silahlanmaya başlamış ve 1935 Martında da Versay Antlaşması hilafına zorunlu askerlik
sistemini kabul ederek silahlanmayı aleni hale getirmiştir. Bu durum, Almanya karşısında
özellikle Fransa’yı harekete geçirerek, bu devleti Sovyetler Birliği’ne ve İtalya’ya
yaklaştırmış ve ikili antlaşmalar yapmasına neden olmuştur.74 Gelişmeler,yeni bir savaş
tehlikesi ihtimalini ortaya koyunca Türkiye Boğazlar konusundaki ısrarını sürdürmeye
devam edecektir. Nitekim, Türk Dışişleri Bakanı 1935 Mart ve Nisanı’nda İngiltere’nin
Türkiye Büyükelçisi ile yaptığı bir görüşmelerde "Türk hükümetinin Boğazlar konusunda
Türkiye’nin tek yanlı hareket edebileceğini, fakat bunu diğer devletlerin genel desteği ile
yapmayı yeğlediğini” bildirmiş ve Bulgaristan’ın tekrar silahlanmasının, Türkiye’nin Lozan
Antlaşması’nda yer alan askersizleştirilmiş bölgeyle ilgili hükümlere gösterdiği muvafakatin
dayandığı temeli sarstığına dikkat çekmiş ve iyi giden Türk-İngiliz ilişkilerinin aynı zamanda
İngiliz-Sovyet ilişkilerinin iyileşmesi Avrupa güvenliği açısından Boğazlar sorununun
çözümlenmesi için iyi bir temel olduğuna işaret etmiştir.75
Loraine’nin Türkiye’nin saldırıya uğraması halinde Lozan’a imza koyan devletlerin
garantisine sahip olduğunu hatırlatması üzerine Aras, önemli garantinin İngiltere’nin
garantisi olduğunu vurgulamış ve sorunun İngiliz hükümeti tarafından Boğazlar bölgesinde
bir saldırı durumunda Türkiye’ye garanti vermeye ve yardım etmeye hazır olduğu takdirde
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 12
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
çözülebileceğini belirtmiştir.76
Aras’ın, Boğazlara endeksli Türk-İngiliz yakınlaşmasını kullanarak Fransız-Sovyet karşılıklı
yardım paktının ve İngiltere-Sovyet ilişkilerindeki iyileşmenin saldırgan devletlere karşı
oluşması muhtemel bir blokta Türkiye’ye de bir yer edinmeye çalıştığı görülmektedir.
Milletler Cemiyeti’nin 17 Nisan 1935’te Almanya meselesini görüşmek üzere yaptığı
olağanüstü toplantıda, Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Boğazlar Sözleşmesi’nin
Boğazların silahsızlandırılmasına ilişkin hükümlerinin iptalini istemiştir ve iki neden ileri
sürmüştür. 1- Türkiye için, başka her devlet gibi güvenliği sağlama zorunluluğu, 2- Varlığını
koruması için gerekli bütün uyanıklıkla birlikte, barışı sağlamlaştıracak bütün çabalara
içtenlikle katılmaktan geri durmayan Türkiye, bu alandaki istekli davranışını, kendisine
karşı eşitliğe aykırı bir davranışa yol açmasını kabul etmez” diyerek Boğazlar konusundaki
girişimleri yinelemiştir.77
Türkiye’nin bu talepleri İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından konuyla ilgili olmaması
gerekçesiyle kabul görmez iken, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin hükümlerinden memnun
olmayan ve bu sözleşmeyi imzalamayan78 Sovyetler Birliği ise Türkiye’yi
destekleyecektir.79
Aynı yılın 14 Eylülü’nde Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nun 8. genel oturumunda Aras;
Boğazlar meselesini yeniden Kurulun gündemine taşımış ve "Boğazlar Sözleşmesi
hükümlerinin
Türkiye’nin kıyı savunmasına ve ülkesinin iki kesimi arasında geçiş ve taşıma güvenliğine
ağır zarar verdiğini belirterek, yürürlükteki antlaşmaların saptadığı durumda değişikliklerin
olması halinde, Türkiye’nin Boğazların askeri rejiminde değiştirmeler yapmak zorunda
kalacağını bir kez daha vurgulamış”80 ve konu hem ulusal hem de uluslararası basının
gündemine girmiştir.81
Mustafa Kemal Atatürk’e, ABD’li gazeteci Glodya Baker’in "Türkiye neden Boğazları
tahkim etmek istiyor?” sorusuna verdiği cevapta dünyada meydana gelen son değişiklikleri
belirttikten sonra, "Lozan’dan beri dünya durumu ve bazı şartlar değişmiştir. Bu deniz
geçidinin tahkimi Türkiye’nin emniyet ve savunması için çok önemlidir. O (Boğazlar) aynı
zamanda milletlerarası münasebetlerin can alıcı bir unsurudur. Anahtar durumunda
bulunan böyle bir yer, herhangi sergüzeşti bir saldırganın keyfiyetine ve merhametine
bırakılamaz” diyerek Türkiye’nin haklılığını ve kararlılığını göstermiştir.82
Milletler Cemiyeti’nin üyesi sıfatıyla ve Boğazların garantörlerinden biri olan İtalya’nın Ekim
1935’te Habeşistan’a saldırması ve MC’nin Japonya örneğinde olduğu gibi bu devlete de
yaptırımlar uygulatamaması ve İtalya’nın Onikiada’da tahkimata başlaması83 ve hemen
ardından Almanya’nın Ren bölgesine asker sokması üzerine, Türkiye’nin bu ortamdan
istifade ederek Boğazlar rejiminin halli için teşebbüste bulunacağını, Aras aracılığıyla,
Sovyet Dışişleri Komiseri Litvinov’a Romanya Dışişleri Bakanı Titulesco’ya iletmiş ve adı
geçenlerin onayını almıştır.84
Bu onay ve destekleri alan Türkiye Dışişleri Bakanı Aras, Milletler Cemiyeti’nin Kasım
1935 tarihindeki oturumunda, "Türkiye’nin beklenmedik durumlar karşısında, Boğazların
güvenliği konusunda gereken tedbirleri almakta tereddüt etmeyeceğini” bir kez daha
tekrarlamıştır.85
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 13
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
Bu arada Türkiye’nin 1935 Kasımı’nda Sovyetler Birliği ile 1925 tarihli dostluk ve tarafsızlık
Antlaşması’nın 10 yıl için uzatılması86 ve Aralık ayında da Türk-Alman heyetleri arasında
Çanakkale Boğazı’nın savunması ile ilgili toplantıların yapılması üzerine87 İngiltere
Türkiye’nin Boğazlar konusunda yaptığı girişimleri daha fazla engelleyemeyeceğini
anlamıştır. Nitekim, İngiliz Hariciye Nazırı Eden’i ziyaret eden ve onun da müsait bir
temayül gösterdiğini gören Aras88 Ankara’ya dönüşünde konuyu İnönü’ye ve hükümete
açmış alınan muvafakat üzerine konu M. Kemal Atatürk’e arz edilerek onun da onay ve
desteği sağlanmıştır.
Akdeniz’de iniş yollarının güvenliği açısından İngiltere’nin Boğazlarda Türk egemenliğine
karşı çıkmayacağı, Sovyetler Birliği’nin hem Türkiye ile iyi ilişkiler içinde bulunması hem de
Lozan’da Karadeniz’e kıyısı olan devletlere tanınan hakların azlığından duyduğu
rahatsızlığının devam etmesi ve bu devletle 1935’te ittifak kuran Fransa’nın daha çok
Almanya’nın Avrupa’daki olup bittileriyle uğraşması, bu devletlerin Türk talebini hoş
karşılamalarını gerektirmesine rağmen, tutumlarındaki değişikliği İtalya’nın davranışıyla
izah etmek daha uygundur.
Bu gelişmeler ışığında Türk hükümeti, İngiliz, Fransız, İtalya, Yunan, Bulgar, Japon,
Romen, Sovyet ve Yugoslav hükümetlerini Montreux’de yeni bir görüşmeye davet etmiş ve
10 Nisan 1936’da89 rebus sıc stantibus -şartlar değişmiştir- prensibine dayanan bir nota
vererek90 genel tavrını açıklamıştır.
Oldukça uzun olan bu nota şu dört esas fikirden ilham almaktadır:
1. Siyasi ve askeri bakımdan Avrupa’nın 1923’teki durumu, 1936’dakinden çok farklı idi.
1923’te Avrupa Silahsızlanmaya doğru yürüyor ve kıtanın siyasi örgütü sadece
uluslararası taahhütlerle teyit edilen değişmez prensipler üzerine kuruluyordu...
Türkiye 1923 Lozan Sözleşmesi’ni bütün kısıtlayıcı hükümleriyle imza etmişti, çünkü
18. maddenin sağladığı teminata ve buna ek olarak dört büyük devletin Boğazları
savunma konusunda verdikleri ek garantiye güvenmişti. 1923’ten beri; Akdeniz’de
arız olan güvensizliğe ve silahlanma konusunda belirlenen eğilime işaretle şartların
altüst olduğu ve Boğazların güvensizliğine çare teşkil edecek garantisinde elde ettiği
ve ilgili devletler tarafından sezilen ve ilan edilen harp tehdidi karşısında Türkiye
zayıf, nazik bölgesinde bu endişe verici güvensizlik karşısında mahrum olarak
tehlikelere maruz bulunmaktadır.
2. Sözleşmenin kurduğu garantiler işlemez hale gelmiştir. Türkiye verilen teminat
dışında, güvenliği bütün arazisinin güvenliği için zaruri olan bir toprak parçası
üzerinde egemenliğinin kısıtlanmasına razı olamaz. Garantiler işlemez hale geldiğine
göre bütün sözleşmenin dengesi yalnız Türkiye’nin değil, Avrupa barışının da
zararına bozulmuştur.
Dört büyük devletin garantisi, zamanında Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sağlamaya
müsait görünmüştü. Halbuki şimdi bu devletlerin Milletler Cemiyeti’ne karşı durumlarında
hayli değişikliğe uğramıştır. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, memleketi imkansız
tecavüzlere açık tutan bir ihtimalin vebalini üzerine alamaz.
3. 1923 rejimi sınırlı veya genel harp tehdidini dikkate almamıştı. Bu Lozan rejiminde
görülen noksanlardan biridir. Sistem sadece barış ve savaş hallerini, savaşta da
yalnız Türkiye’nin tarafsızlığını veya muharipliğini öngörmüş idi. Bu nedenle sistemin
bir diğer noksanı harp tehdidi haklarını yapmaktan men etmesi idi. Şimdi ise halinde
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 14
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
muamelesiyle zuhur etmesi safhasıdır.
4. Türkiye Cumhuriyeti ağır fedakarlık pahasına bile olsa daima barış ve anlaşma
politikası izlemiş ve uzlaşma eğiliminin, vecibelere sadakatin ve barış davasına
bağlılığının delillerini her fırsatta vermiştir. Türkiye başka memleketlere sağladığı
güvenliği kendisi için talep etme hakkına sahip olmalıdır.91
İlgili Devletlerin Türk Notasına Tepkileri
Devletlerarası ilişkiler ve Milletler Cemiyeti’ndeki ağırlığı ve Boğazlar meselesi tarihindeki
rolü ve diğer devletleri etkileyecek kabiliyette bulunması nedeniyle Türk notasına
göstereceği tavrın ne olacağı konusunda ilk akla gelen devlet olan İngiltere 16 Nisan 1936
tarihli notası ile92 ilk olumlu cevabı veren devletlerden biri olmuştur. Tek farkla ki, İngiltere
yapılacak değişikliğin Boğazların askerden arındırılmasına ait hükümlerle ilgili ve sınırlı
olmasını istiyordu. İngiltere’den olumlu cevabın alınması üzerine Dışişlerinin saygın
simalarından Numan Menemencioğlu, Lozan’a imza koyan devletlerin başkentlerine
ziyarette bulunmuş ve Türkiye’nin Montreux’ta sunacağı proje üzerinde etraflı görüşmeler
yapmıştır.93
Bu görüşme sonucunda İngiltere’nin itiraz ve endişesi savaş gemilerinin geçişinde izin
alma zorunluluğu, geçiş serbestliğini kısıtlayacağı, Karadeniz’e çıkacak gemilerin ne
olacağı, Boğazlar Komisyonu’nu kaldırma isteği üzerine yoğunlaşmaktadır.94
İzleyeceği politikasının, alınacak kararların yaşama dönüştürülmesindeki belirleyiciliği ve
yine İngiltere gibi meselenin tarihinde oynadığı rol nedeniyle tavrının önemli olduğu diğer
bir devlet de Sovyetler Birliği’dir. Sovyet hükümetinin yayın organı niteliğindeki Pravda’da
çıkan 14 Nisan tarihli yazıda, Boğazlar bölgesinin Türkiye tarafından tahkim edilmesinin
sadece savunma anlamı taşıdığı ve Türk hükümetinin ilk günden beri barışçıl bir yol
izlediği tespiti yapılmakta ve "Türk hükümetinin önerisinin, barışı sağlamlaştırmasına ve
Türkiye’nin kendi sınırlarını güvence altına almasına, dolayısıyla alınacak kararların
Karadeniz ve Akdeniz’de de barışın sağlanmasına da hizmet edeceği” vurgulanmıştır.95
Bu devletin, Türk girişimlerinin başından beri haberdar edilmesi ve hatta Türk önerileri
Ankara’da Dışişleri Bakanlığı ile Büyükelçi Karahan arasında görüşüldüğü için Sovyet
hükümeti hemen 16 Nisan’daki cevabi notası ile "Sovyet hükümetinin evvelce bir barış ve
güvenliğin devamı için Türkiye’nin tam egemenliğinin korunması gerektiği görüşünü
savunduğu hatırlatılarak, Türk hükümetinin kaygılarında haklı olduğu bildirilmiştir”.96
Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya devletleri Türk notasında yer alan hususların
bulundukları bölgenin de güvenliğini esas alması nedeniyle olumlu yaklaşmışlar yalnız,
Romanya kendisine ve Balkan Paktı üyelerine önceden bilgi verilmediği konsültasyon
yapılmadığı gerekçesiyle en şiddetli olumsuz tepkiyi gösteren tek ülke97 olmuştur.
İtalya, 28 Nisan’da görüşmeye hazır olduğunu, ancak "Türk notasındaki meselenin
mahiyeti hakkındaki mütalaalarını ve nokta-i nazarını bildirme hakkını muhafaza ettiğini”
açıklamıştır.98
Roma Büyükelçisi Baydur’un İtalyan hariciyesiyle yaptığı görüşmeler, bu devletin ileride
bildirme hakkını saklı tuttuğu görüşlerine ışık tutması açısından oldukça önemlidir. İtalya
Dışişleri Bakanı Suviç, İtalya’nın Karadeniz’de en çok ticari mübadelesi olmasını99 gerekçe
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 15
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
göstererek, ancak bu noktadan konuyla ilgilendiklerini belirtmiştir.100
Bütün dikkatini Almanya’ya ve O’nu yalnız bırakmaya veren Fransa ise, 25 Nisan tarihli
cevabıyla, Türk hükümetinin talebine temel olan nedenleri takdir etmekle beraber derin
tetkiki ikmalden evvel bu talebin ortaya koyduğu komple meseleler hakkında karar verecek
vaziyette olmadığını bildirir.101
Ancak şu da var ki Türkiye olmaksızın ne Fransız-Sovyet, ne de Fransız-Romen ittifakı
işlerlik kazanamazdı. Bunun farkında olduğu içindir ki, Fransa görüşmelerde zaman zaman
Sovyetler ve Romanya ile Türk tezlerinin karşısına çıkmasına rağmen herhangi bir
tarafında da yanında olmamaya dikkat göstermiştir.
Montreux Konferansı ve Boğazlar
Bu şartlar altında 22 Haziran’da toplanan konferansta Aras, Türk tasarısının doğuşunu
anlattığı konuşmasında yeni sözleşme için katılımcılarından anlayış beklediğini ifade etmiş
ve Türk tasarısının kabulü ile neredeyse iki yüzyıldır hep savaş ve bunun sonuçları
açısından gözönünde tutulan Boğazların, uygar halklar arasında bir işbirliği ve barış
köprüsü yapılacağı temasını işlemiş102 ve Türkiye ayrıntılı görüşünü konferansa sunduğu
13 maddelik sözleşme tasarısı ile bildirmiştir.103 Türk tasarısının getirdiği en önemli yenilik,
Türkiye’nin kendisini bir savaş tehdidi altında hissetmesi halinde savaş gemilerinin
Boğazlardan geçişi konusunda uygulamak istediği rejimdi. Bu takdirde Türkiye, durumu
Milletler Cemiyeti’ne sunmak, sözleşmeye taraf devletlere de bildirmek şartıyla, kendi
iznine bağlayarak savaş hali için uygulanan rejimi benimsiyordu.
Tasarıda Boğazlardaki gayri askeri hale son verilmesi ve Boğazlar Komisyonu hakkında
hiçbir hükme yer verilmemiştir. Bu durum Montreux’da çıkacak sonucun bu kısıtlama ve
Komisyonun
kurulmasını
öngören
Lozan’ın
yerine
geçecek
olmasından
kaynaklanmaktadır.
Konferansın 23 Haziran tarihli ikinci oturumunda Türk tasarısı tartışmaya açılmış, İngiltere
adına söz alan Stephane, ülkesi adına Boğazların askerleştirilmesine razı olduğunu
bildirmiş, Türk tasarısında özellikle ticari ve savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi ve
bunların Karadeniz’e ve Akdeniz’e çıkmaları konusunda birtakım sorunlar olmakla beraber
tasarıyı tartışma temeli olarak kabul ettiğini bildirmiştir.104
Sovyet temsilcisi Litvinof ise daha çok Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin bu denize
sokacağı savaş gemilerinin sayısında birtakım sınırlamalar getirilmesini önermiştir.105 Bu
Sovyet önerisi sadece konferansa taşınmayacak özellikle 24 Haziran’da Türk tasarısında
6. madde olarak yer alan hükme önerdiği ekleme Boğazlar rejimini, Karadeniz’e sahili olan
devletler ile sahili olmayan devletlere göre uygulanmasını beraberinde getirecektir ki, bu
durum Türk heyeti ile Ankara, Ankara ile Moskova arasında uzun yazışmalara neden
olacaktır.106
Konferansa katılan ülkelerin Türk tasarısını incelemesini tamamlamasından sonra İngiltere
heyeti, 6 Temmuz’da yapılan altıncı oturumda karşı tasarısını sunmuş107 ve Lozan
Sözleşmesi’nde olduğu gibi bütün gemiler için serbest geçiş prensibine dayanan bir düzeni
önererek bu rejimin Boğazlar Komisyonu tarafından kontrol edilmesi hususunda ısrar
etmişlerdir.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 16
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
Sovyet heyeti genelde Türk tezini kabul etmekle beraber, Karadeniz’e ait devletlerin savaş
gemilerinin geçmelerine mani olmak için hiçbir sebep görmemiş, bu nedenle ülkesinin
aralarında bağ bulunmayan denizlerle çevrilmiş olmak gibi özel durumu, deniz
kuvvetlerinin, birliğe ait liman ve deniz üstleri ile temasta bulunması zaruretini öne
sürmektedir.108 Rus delegesi, savaş gemilerinin geçme hakkı bakımından Karadeniz
devletleri için tam ve kesin serbesti isterken Karadeniz dışı devletlerin gemileri için kısıtlı
bir geçişi önermektedir.109
Ankara ile Aras arasındaki yazışmalara bakılırsa, Türk hükümetinin öncelikle kendi
projesinin terk edilip, İngiliz projesinin müzakere edilmesinden ve Türk donanmasının yarı
kaydına, Boğazlar Komisyonu’nun devamına, hükümlerden çoğunun Sovyetlerin aleyhine
olması ve sözleşmenin meriyeti girmesi herhangi bir devletin reddi ile men edilmesine
yönelik maddelerden rahatsız olduğu anlaşılmaktadır.110 Aras ise cevabında konferanstaki
tutumunu izah ve müdafaa ederek, “Ruslar, Boğazlardan gelip geçmekte, tıpkı Türkiye gibi
teklifsiz geçmek ve kapamak arzusundadırlar. Bu ise konferansın başarısı için tehlikeli ve
aynı zamanda Türkiye’yi vassal haline getirecektir”111 demektedir.
Daha çok İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin Boğazlar ve Karadeniz konularındaki tarihi
rekabetlerini bu konferansa taşımasından kaynaklanan gerginlik, Fransız Delegesi Poul
Boncour’un arabuluculuk gayret ve girişimleriyle çözümlenirken, Türk delegasyonu da Rus
isteklerine karşı bu devletin savaş gemilerinin Akdeniz’e geçmelerindeki tonaj sınırlamasını
kaldırdığı yönünde bir önerge vermiş112 ve Sovyetler tatmin edilmiştir.
Bu esnada 11 Temmuz 1936’da Almanya ve Avusturya hükümetleri anlaşmazlıklarına son
veren bir bildiriyi ansızın yayınlamışlar ve bu mütareke Mussolini’nin de takdisine mazhar
olmuştu. Avrupa’nın geleceği bakımından inkarı imkansız bir önem taşıyan olay,
Anschluss’un ilk işaretini teşkil etmekte ve hazırlanmakta olan Berlin-Roma mihverinin
gelecek faaliyetine dair aydınlatıcı bir fikir vermekte idi.113
Yaklaşık bir ay süren müzakereler neticesinde Konferans yeni Boğazlar Sözleşmesi’ni 20
Temmuz 1936’da imzalamıştır.114 Böylece Lozan’da öngörülen ve Türkiye’nin hakimiyet
hakları ile ilgili kısıtlamalar ve Türkiye Boğazlardan geçiş ile ilgili şartlar ve düzenlemeleri
idare eden tek otorite haline gelmiştir.115
Montreux Sözleşmesi’nin, günümüze kadar bir takım tartışmalara temel olan “Barış
zamanında ticaret gemilerinin bayrak ve yükü ne olursa olsun, gündüz ve gece 3.
maddede belirtilen hükümler (sağlıkla ilgili) saklı kalmak üzere, hiçbir işleme bağlı olmadan
geçiş ve gidiş-geliş serbestliğinden tam yararlanacağı hükmüdür.
Türkiye hızla gerginliğe giden Avrupa’da Montreux ile hem güvenliliğini temin ve tesis
etmiş hem de bu münasebetle İngiltere ve Sovyetler Birliği ile arasındaki mevcut ve olası
problemleri çözme imkanına kavuşmuş idi.
Ancak bu dönem Avrupası’ndaki etkinlikleri hızla artan ve olası bir savaşta hep “karşı taraf”
olarak değerlendirilen revizyonist iki devlet, İtalya ve Almanya’nın Boğazlarla ilgili
toplantıya katılmayışları açısından önemli olsa gerekir.
İtalya yukarıda değinildiği gibi Türk notasına cevap vermiş ve görüşlerini açıklama hakkını
saklı tutmuştur. Konferansına sunduğu bir mektupla da Akdeniz devleti ve Lozan’ın
imzacılarında olması nedeniyle toplantılardaki görüşmeler ve ele alınacak sorunların tümü
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 17
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
için çekinceler koyduğunu bildirmişti. Habeşistan meselesi İtalya lehine çözümlendikten
sonra Montreux Sözleşmesi’nin 27. maddesi uyarınca 2.5.1938’de Bu sözleşmeye resmen
ve hukuken katıldığını bildirmiştir116.
Almanya Lozan Antlaşması’nın imzacısı olmamasına rağmen Türkiye bu devleti ve
özellikle askeri uzmanlarını kullanarak gerekli gördüğü zaman ve tek yanlı iradesi ile
Boğazları yeniden askerileştirip tahkim etmek için yararlanmak istemesi117 nedeniyle Türk
girişimlerinden haberdar olmuştur. Yine Türkiye Almanya’ya verdiği önem nedeniyle
Boğazlarla ilgili notasını diğer devletlerle aynı gün Berlin Büyükelçisi aracılığı ile bu devlete
de iletmiştir.118
Türkiye’nin iyi niyetine rağmen Almanya, mukaveleye "eşit haklar prensibine uymadığı,
Rusya filosunun kolayca Akdeniz’e çıkabilmesine rağmen Rusya’nın Karadeniz kıyılarının
her türlü tecavüzünden korunduğu ve Alman gemilerine bu devletin iştirak etmediği bir
mukavele ile sınırlamalar getirdiği gerekçeleriyle” rezerv koyduğunu açıklamıştır.119
Montreux Sözleşmesi’nin Türkiye’nin Akdeniz, Karadeniz ve Güneydoğu Avrupa’daki artan
stratejik konumu nedeniyle Almanya Türkiye ile dostluğunu ön plana çıkartmak istemesi ve
Montreux Antlaşması ile ortaya çıkan sonunu çözmek amacıyla pekçok girişim yapmış
isede önerdiği ikili anlaşma ile sorunu çözme formülü, Türkiye tarafından Montreux
Mukavelesi’ni hükümsüz bırakacağı gerekçesiyle kabul edilmemiştir.
Sonuç
XIX. yüzyıl Avrupa diplomasi ve bu devletlerin Osmanlı politikalarında belirleyici bir faktör
olan Türk Boğazları, Milli Mücadele’nin kazanılmasında, değişen dünya dengeleri
içerisinde Türkiye’nin yerini alarak Batı ittifakına yönelişinde bu özelliğini korumuştur.
Nitekim, Montreux sonrasında Türkiye, bu stratejik su yolunun yeniden egemen devleti
sıfatıyla öncelikli dış politik problemlerinin kendi lehine çözümünde, II. Dünya Savaşı
sonrası üzerindeki Sovyet baskısı karşısında manevra alanın geniş tutularak
giderilmesinde Türk Boğazlarının jeopolitik önemini kullanacaktır.
Türk Boğazları günümüzde de Orta Asya ve Hazar havzası petrol rezervlerinin Batı
pazarlarına ulaşımı çerçevesinde bu önemini ve belirleyiciliğini koruyacaktır.
Dr. Sadık ERDAŞ
Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü /Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 16 Sayfa: 672-684
Dipnotlar :
1. M. Kemal Atatürk, Nutuk, C. I, Haz.; Zeynep Korkmaz, s. 224.
2. Metin için bkz.; T. C. Kültür Bakanlığı, Atatürk’ün Milli Dış Politikası (Milli Mücadele Dönemine Ait 100
Belge) 1919-1923, C. I, Ankara 1992, s. 131-133; Güner, Z.-Kabataş, O.; Milli Mücadele Dönemi
Beyannameleri ve Basını, Ankara 1990, s. 201-202; Bilsel, Cemil, Lozan, Cilt I, İstanbul 1933, s. 364365.
3. Bakınız; Howard, Harry N., The Partıtıon of Turkey. A Dıplomatıc Hıstory 1913-1923, New York 1966
ve aynı yazarın Turkey. The Straıts and U. S. Polıcy, Baltımore and London 1947.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 18
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
4. Sonyel, Selahi R, “Kurtuluş Savaşı Günlerinde Doğu Siyasetimiz 1920-1921”, Belleten, C. XLI, Sayı
164, Ekim 1977, s. 61.
5. Tengirşenk, Y. Kemal, Vatan Hizmetinde İstanbul, 1967, s. 146; Cebesoy, Ali Fuat, Moskova
Hatıraları, Ankara 1955.
6. Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul 1969, 2. Bsk. s. 708, Yerasimos, Stefanos, Türk-Sovyet
İlişkileri Ekim Devriminden Milli Mücadele’ye, İstanbul 1979, Belge 40, s. 233.
7. Karabekir, aynı yer, Yerasimos, a.g.e., aynı belge.
8. ATTB, C. IV, s. 318, Ayrıca TTK, Tevfik Bıyıklıoğlu Arşivi No: 134.
9. Yerasimos, a.g.e., Belge no: 42, s. 238, Sonyel, Selahi R., Kurtuluş Savaşımız ve Dış Politika, II. Cilt,
Ankara 1991, Belge No: 1, Karabekir, a.g.e., s. 735.
10. Tengirşenk, a.g.e., s. 178-180, Bilge Suat, (Güç Komşuluk) Türkiye Sovyetler Birliği İlişkileri 19201964, Ankara 1992, s. 48, Yerasimos, a.g.e., belge no: 48, s. 247-248.
11. Sovyet kaynakları, Bekir Sami Beyi anti-Sovyetik olmakla ve Kafkas Müslüman halklarını Türkiye ile
birleştirmek ve Sovyet Rusya’ya karşı bir tampon devlet kurmakla suçlamaktadırlar. Türk- Sovyet
ilişkilerindeki bu gerginliği de Taşnak delegesinin Karadeniz’den Akdeniz’e kadar uzanan Büyük
Ermenistan fanatizmine ve Bekir Sami Bey’in Ankara hükümetine yanıltıcı bilgiler vermesine
bağlamaktadırlar. A. N. Şamşuddinov, Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi
1918-1923, Çev.: A. Behramoğlu, İstanbul 1999, s. 192-193.
12. Tengirşenk, a.g.e., s. 164-171.
13. TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. I, Ankara 1985, s. 168.
14. Antlaşma metni için bkz.; Soysal, İsmail, Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasal
Antlaşmaları I (1920-1945), Ankara 1989, s. 32-38; Tengirşenk, a.g.e., s. 193-199.
15. Yerasimos, a.g.e., Belge No: 124, Y. Kemal Bey’den Çiçerin’e 4.08. 1921, s. 389-392.
16. Sonyel, a.g.e., C. II, s. 68.
17. A.g.e., s. 94.
18. Sonyel, a.g.e, s. 127, Atatürk’ün Milli Dış Politikası Belge 46, Bekir Sami Bey’in Hükümete sunduğu
rapor s. 293 vd.
19. Sonyel, aynı yer; Atatürk’ün Milli Dış Politikası, Belge 46, s. 296.
20. Atatürk’ün Milli Dış Politikası I, a.g.b., s. 310; Kurtuluş Savaşımız, s. 99. Butler, R-Bury, P. T.
21. Bu anlaşma için bkz.; Jaeschke, G., Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çev.: C. Köprülü,
Ankara 1971, s. 207 vd.
22. Nutuk, C. I, s. 400.
23. Sonyel, a.g.e., s. 263.
24. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I, İstanbul 1943, s. 241.
25. A.g.e., s. 242.
26. Şimşir, Bilal, İngiliz belgelerinde Atatürk, C. 4, Ankara 1984, No: 164, s. 385; Walder David,
Çanakkale Olayı, Ter: M. Ali Kayabal, İstanbul 1970.
27. Türkgeldi, a.g.e., s. 151.
28. Bayur, Y. Hikmet, Türkiye Devleti’nin Dış Siyasası, Ankara 1973, s. 118, Ayrıca Churchıll tarafından
yapılan benzer bir çağrı için bkz.; Tansel, a.g.e., s. 192.
29. Yerasimos, a.g.e., Belge No: 187, s. 514-517, Öke, Mim Kemal, İngiliz Belgelerinde Lozan Barış
Konferansı, Cilt 1, İstanbul 1983, Belge no: 38, Gürün, Kamuran, Türk-Sovyet İlişkileri: (1920¬1953),
Ankara 1991, s. 83-84.
30. 16 Mart 1921 antlaşması metninde "sadece” tabiri yoktur ve savaş gemilerine ilişkin bir hüküm
bulunmamaktadır.
31. Şimşir, a.g.e., Belge No: 197, s. 426.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 19
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
32. Şimşir, a.g.e., Belge No: 212, s. 444.
33. Sonyel, a.g.e., s. 271.
34. Nutuk II, s. 459, Tansel, a.g.e., s. 19, Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi 6 Kısım 4. Kitap, Ankara 1969,
s. 40-42.
35. Lord Curzon, Porncare ve Kont Sforza arasında yapılan bu görüşmeler için bkz.; Butler, R.-Bury, P.
T. Documents on Brıtısh Foreıgn Polıcy, Fırst Serıes, C. XVIII, London 1972 Belge No: 42-48; Şimşir,
a.g.e., Belge No: 242, s. 493 vd. Özellikle, Lord Curzon açısından daha dramatik bir tablo çizmesi
açısından D. Walder, a.g.e., s. 277 vd.
36. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, İstanbul 1960, s. 149.
37. Yerasimos, a.g.e., Belge No: 188, s. 518.
38. Yerasimos a.g.e., Belge No: 189., s. 519.
39. Aralov, a.g.e., s. 151-153, Bilge, a.g.e., s. 84.
40. Gürün, a.g.e., s. 88, ayrıca nota metni için bkz.; Document. vol XVIII Belge No: 92.
41. Yerasimos, a.g.e., Belge No: 194, s. 530-531.
42. Yerasimos, a.g.e., Belge No: 198, s. 538.
43. BCA. Özel Kalem, Belge No: 1349, 18. 06. 1946, F. 11/030. 1/101. 624. 2 Bu belgeye göre adı geçen
beyanat 10 Kasım 1922’de Pravda gazetesinde yayınlanmış ve 1946’da Türk-Sovyet ilişkilerindeki
gerginlik çerçevesinde Boğazlarla ilgili Sovyet görüşünü aydınlatmak amacıyla Moskova Basın
Ateşeliğince Ankara’ya iletilmiştir. Belge için ayrıca Yerasimos, a.g.e., No: 197, s. 535-537.
Şamsutdinov, a.g.e., s. 317-318.
44. İnönü, İsmet, Hatıralar, 2. Kitap, Ankara 1985, s. 48.
45. Howard, a.g.e., s. 113.
46. Seha Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar Belgeler, Çev.: S. L. Meray, Takım I, Cilt I, Ankara
1969, s. 129.
47. A.g.e., s. 130-131, Bilsel, Lozan II, s. 345.
48. Lozan Barış Konferansı. İsmet İnönü Önsözü, s. VII.
49. Karacan, a.g.e., s. 108-109.
50. Lozan Barış., s. 131-133.
51. Vali, Ference, The Turkısh Straıts and NATO, California 1972, s. 32.
52. Şimşir, Lozan Telgrafları I, Ankara 1990, Belge No: 82, s. 167-168.
53. İnan, Yüksel, Türk Boğazlarının Siyasal ve Hukuksal Rejimi, Ankara 1995 s. 27
54. Lozan Barış Konferansı., s. 147.
55. ABD Donanma Bakanlığınca hazırlanan ve politik tavsiyeler içeren rapor için bak, Howard, a.g.e., s.
110-112.
56. Lozan Barış Konferansı., s. 148-149: Howard H. N. a.g.e. 115-116.
57. Howard, a.g.e. s. 117.
58. Bu belgeler için bkz. Lozan Barış Konferansı s. 245-254.
59. Lozan Barış Konferansı s. 286-250.
60. A.g.e. Belge No: 503. Bıs. s, 501.
61. TBMM Gizli Celse Zabıtları C. 3. s. 1229.
62. Sözleşme metni için bak: Sosyal, a.g.e. s. 140-152; Bilsel, Lozan s. 637-647, Meray, s. L., Takım 2
Cilt 2 s. 1-73, Valí, a.g.e. s. 184-195 App. 10.
63. Aras, Tevfik Rüştü, Görüşmelerim, İstanbul 1945, s. 22.
64. Armaoğlu, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara 1991, s. 343, Gönlübol, M-Sar, C., a.g.e., s. 120.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 20
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
65. Armaoğlu, a.g.e., s. 231-236.
66. Ludmila Jivkova, İngiliz-Türk İlişkileri 1933-1939, Çev.: F. Muharrem, F. Erdinç, İstanbul 1978, s. 64.
67. Armaoğlu, a.g.e., s. 343. Meray S. L., Olcay, Osman, Montreux Boğazlar Konferansı, Tutanaklar
Belgeler, Ankara 1978, s. 1-2.
68. PRO. FO. 371/19038/38497dan zikreden Jivkova, a.g.e., s. 66-67.
69. A.g.e., s. 68.
70. Aynı yer.
71. A.g.e., s. 69.
72. Bilsel, Cemil, Türk Boğazları, İstanbul 1948,
s. 3.
73. A.g.e., s. 4.
74. T. C. Dışişleri Bakanlığı, Montreux ve Savaş Öncesi Yıllar, Ankara 1973, s. 5.
75. Jivkova, a.g.e., s. 75-76.
76. A.g.e., s. 76.
77. Meray, a.g.e., s. 2, Aras, a.g.e., s. 123-124, Jivkova, a.g.e., s. 80.
78. Gürün, a.g.e., s. 100.
79. Cumhuriyet, 14 Nisan 1935, s. 4, Gürün, aynı yer, Jivkova, a.g.e., s. 80.
80. Aras, Görüşmelerim, s. 124., Meray, a.g.e., s. 2.
81. Ulus, 16 Eylül 1935, Cumhuriyet 25-26 Eylül 1935.
82. Soyak, H. Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, C. II, İstanbul 1973, s. 515, Atatürk’ün Dış Politikası II, Belge
No: 49.
83. Ergin, a.g.e., s. 64.
84. Aras, a.g.e., s. 125.
85. Jivkova, a.g.e., s. 89.
86. Soysal, İsmail, Türkiye’nin., s. 266.
87. Jivkova, a.g.e., s. 89.
88. Aras, a.g.e., s. 126. İngiliz Dışişleri Bakanı E. Eden, Türkiye’nin gayri resmi olarak Boğazlar
meselesini gündeme getireceğinin kendisine iletildiğine dair açıklama için bkz.; Cumhuriyet, 8 Nisan
1936, s. 1.
89. Montreux ile ilgili çalışmaların çoğunda bu tarih 11 Nisan olarak verilmiştir. Ancak, Türkiye’nin
yürüttüğü diplomatik çizgiyi dikkate alarak konuyu öncelikle Milletler Cemiyeti’ne ileteceği
düşünülürse ki öyle yapmıştır ve bu cemiyetinde Lozan Boğazlar Sözleşmesinde imzası bulunan
devletlerde
bilgilendirme açısından 11 Nisan’da tebliğ verdiğini düşünürsek tarihinin 10 Nisan
olması daha akla yakındır. Nitekim Atatürk’ün Milli Dış Politikası, C. II, Ankara 1992, Belge No: 5, s.
280-286, Maray-Olcay, a.g.e., s. 3 ve Valí, a.g.e., s. 185’de bu tarihi vermişlerdir.
90. Notanın metni için bkz.; Atatürk’ün Milli Dış Politikası, C. II, Adı geçen belge, Ayın Tarihi, Nisan 1936,
No: 29, s. 47-50 Montreux ve Savaş Öncesi Yıllar, s. 21-24, Cumhuriyet 12 Nisan 1936, s. 1,
İngilizce metin için Valí, a.g.e., s. 195, App. 11.
91. Erkin, a.g.e., s. 66-67.
92. A.g.e., s. 57.
93. Montreux ve Savaş Öncesi Yıllar, s. 57-58.
94. A.g.e., s. 59, Atatürk’ün Dış., Belge No: 51, s. 287-290.
95. Komünist Enternasyonal Belgelerinde Türkiye, I. Lozan ve Montreux, Aydınlık Yay., İstanbul 1977, s.
98-100.
96. Bilge, a.g.e., s. 115, Atatürk’ün Milli., II Belge No: 52, s. 291-284.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 21
İKİ SAVAŞ ARASINDA TÜRK BOĞAZLARI
97. A.g.e., s. 28-35.
98. Atatürk’ün Milli Dış., II Belge no: 53, s. 195-196.
99. Gerçekten de 1924-1935 tarihleri arasında tonaj itibariyle Boğazlardan geçen gemiler arasında
%28.4’lük bir oranla ilk sırayı işgal etmektedir.
100. Baydur’dan Dışişlerine tel. Montreux., s. 52.
101. Montreux., s. 54-55.
102. Montreux Konferansı Aleni Celse Zabıtları, İstanbul 1937 s. 4-6, Meray-Olcay, a.g.e., s. 24-25.
103. Meray-Olcay, a.g.e., s. 437-440.
104. A.g.e., s. 43-44.
105. A.g.e, s. 45, Baltalı, a.g.e., s. 53, Montreux., s. 68.
106. Montreux., s. 72 vd.
107. Bu tasarı metni için bkz.; Meray-Olcay, a.g.e., s. 441-460, Montreux., s. 86-94. Ayrıca her iki
tasarının karşılaştırmalı metni için bkz.; Maltalı, a.g.e., s. 54-67.
108. Meray-Olcay, a.g.e., s. 113.
109. Erkin, a.g.e., s. 74.
110. İnönü’den Aras’a tel., Montreux., s. 94, Cumhuriyet, 8 Temmuz 1936.
111. A.g.e., s. 95.
112. Meray-Olcay, a.g.e., s. 114.
113. Feridun Cemal Erkin, Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, Ankara 1968. s. 96.
114. İmzalanan antlaşma metni için; Meray-Olcay, a.g.e., s. 461-474., Soysal, a.g.e., s. 501¬518,
Montreux., s. 109-130, Valí, a.g.e., s. 200-223.
115. Socolnicki, M., The Turkısh Straıts, Beırut 1950, s. 14.
116. A.g.e Belge No: 72 Baltalı, Kemal, 1936-1956 Yılları Arasında Boğazlar Meselesi, Ankara 1959 s.
374-375.
117. Jivkova, a.g.e., s. 89-90.
118. Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri, (1923-1939), Ankara 1991., s. 112.
119. Ayın Tarihi, No: 39 Mart 1937.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 22
Download