İslam`ın ilk emrinin “oku” olduğu herkesin malumu

advertisement
DİNLE
Perşembe, 01 Nisan 2010 15:11
İslam’ın ilk emrinin “oku” olduğu herkesin malumu. Bu emrin içinde onun kadar önem taşıyan
fakat yeterince dikkat etmediğimiz bir başka ikaz olduğu kanaatindeyim; dinle! Okuma fiilinde üç
unsur var; okuyan, okunan (mesaj) ve dinleyen. Hazreti peygambere okuma emri verildiyse
muhataplara da dinleme emri verilmiş demektir.
İlk “oku” emrinden sonra farklı iki insan tavrı ortaya çıktı; mesaja kulak verenler ve mesajı
kulak ardı edenler. Bu emrin mahiyetini en iyi anlayan yine Kuran’ın ilk muhatapları oldurlar.
Mesaja kulak verenlere sahabe dendi. Onlar hazreti peygamberin sohbetinde bulunan ve onu
dinleyen, onun bahtiyar sohbet arkadaşlarıydı. Sahabe; sohbet insanı demekti, sohbetin
yetiştirdiği insan demekti. Dinlediler ve yüceldiler. Şahsiyet ve kimlik arayanlar için, yol gösteren
birer yıldız oldular insanlık semasında. Dinlemek, en insani en İslami bir terbiye yöntemidir. Bu
açıdan insanı yetiştiren, olgunlaştıran bir tarafı vardır.
Durgun suyun ortasına atılan bir taşın dalga dalga ve genişleyerek büyüdüğü gibi, okumak ve
dinlemek de uygun bir yürek ve zeminde büyüyüp yeşerir. Allah’ın mesajı hazreti peygambere
okundu, o dinledi. Daha sonra mesaj peygamberimiz tarafından sahabe’ye okundu, onlar da
dinledi. Yüz yirmi bin sahabeden yüz bini Arap Yarımadasının dışında medfun. Demek ki onlar
mesajı dinleyecek ve onu başkalarına ulaştıracak kulaklar ve gönüller bulmak için, tüm dünyaya
yayıldılar. Buldular da… Dinleyenler ve kulak verenler olmasaydı, biz iman nimetinden
haberdar olamazdık.
Batı kültüründe büyük sanayi devrimiyle beraber artan üretim gözü öne çıkardı. Öyle ya
üretilen onca mal bir şekilde satılmalıydı. Bu da beraberinde reklam, vitrin ve ambalajın önemini
artırdı. Her şey görme ve görülme üzerine, başka bir ifadeyle gösteri(ş) üzerine bina edildi.
Oysa İslam ahlakında genel olarak övgü, gösteriş yerilen bir tutumdu. Batı kültüründeki göze
karşılık, İslam kültüründe hep kulak önemli oldu. Hatta bazı düşünürler. “İslam, kulak
medeniyetidir.” derler. İnsanın bedeni ağzından doyduğu gibi, İslam terbiye anlayışında insanın
ruhu da kulağından doyar (duyar değil) diye kabul edilmiştir. Kulağını ihmal eden, ruhunu ihmal
ediyor demektir. Ruhu aç olanlar elbet midesi aç olanlardan daha aciz ve daha fakirdirler.
Dinleme çabası, beraberinde sohbet kültürünü yaygınlaştırdı. Sohbet, her kesimden insanın
yetiştiği, doğal öğrenim ve eğitim ortamları haline geldi. Sohbetlerde her şey eğitimin bir
parçasıdır. Örneğin; sohbet adabında oturma şekli önemlidir. Daire şeklinde yan yana oturulur.
Daire; yüce yaratanın kainata attığı imzadır. Zerreden kürreye tüm kainatta dairesel hareket
mevcut. Dairevi oturuşta herkes birbirinin yüzünü görebilir, konuşurken yüzüne bakabilir.
Sınıflarda veya konferans salonunda aynı durum olmaz. Herkes konuşmacıyı görebilir ama
birbirlerinin yüzünü göremezler. Bu yüzden sohbetten elde edilen manevi kazanç, bu
faaliyetlerde görülmez.
1/3
DİNLE
Perşembe, 01 Nisan 2010 15:11
Sohbet başlamadan önce herkes sessizce kendi iç dünyasıyla baş başadır. Adeta sessizlik
eğitimi verilir. Konuşma isteğine rağmen sessiz kalabilmek, büyük bir manevi eğitimdir.
Kuran’da ifade edildiğine göre bizden önceki ümmetlerde sessizlik orucu vardı. Sessiz kalıp
kendi iç dünyasını dinlemek, insanı yalnızlaştırmaz zenginleştirir.
Bu gün biz bu halin kıtlığını ve fakirliğini yaşıyoruz maalesef. Televizyonlar, bilgisayarlar, cep
telefonları yedi gün yirmi dört saat açık iletişim vasıtaları bizi bize bırakmıyor hiçbir zaman.
Kendimize ait değiliz. O kadar çok konuşuyoruz ki bir birimizi dinlemeye vaktimiz kalmıyor. Oysa
dinlemek; karşısındakini anlama çabasıdır. Ona değer vermektir. Bu gün doktora gidenlerin bir
çoğu gerçek hasta değil; fakat kendini dinleyecek ve derdi ile ilgilenecek birilerini aradıklarından
ve bundan mutlu olduklarından oradalar.
Çağını aşmış ve günümüzde müslim, gayr-i müslim tüm insanlığın mesajına kulak verdiği
Mevlana Celalettin Rumi, yazdığı yirmi altı bin beyitlik Mesnevi isimli eserine “dinle” diye başlar. Dinle, hem söylenecek olanı (sözü) dinle, hem de söz dinle anlamına gelir. Birincisi sözün
anlamına, mesajın içeriğine dikkat çekerken ikincisi onun bizde oluşturması gereken etkiye ve o
sözün davranışa dönüştürülmesinin zaruretini vurgular.
Yeraltına gömülü hazineden kimsenin haberi yoksa ne önemi var. Mesaj ne kadar özel ve
güçlü olursa olsun dinleyeni yoksa ne kıymeti var. Her kıymetli söz kendisini dinleyecek bir
kulak ve kalp içindir ve onu arar. Dinlemek, sanıldığının aksine pasif bir duruş değil, aktif
eylemdir. Tüm duygular ile mesaja açık bir idrak, bir bilinç ve bir şuur ister. Bu açıdan
işitmekten farklıdır.
Diğer yandan sözü dinlemek kadar önemli olan bir diğer husus, söz dinlemektir. Yani sözü
davranışa dönüştürmek, onun gereği ile amel etmektir asıl amaç. Yoksa söz sadece söz
söylemiş olmak için değildir. Sırf edebi kaygılarla söylenmez. Hatta böyle söylem makbul
sayılmaz, hoş görülmez İslam kültüründe.
Mevlana’nın bizi “dinle” diye uyaran öğüdüne kulak vermeli. Günümüzde buna ne kadar da
muhtacız. Öğretmen - talebe, karı - koca, işçi- patron, konu komşu birbirlerini yeterince
dinliyorlar mı? Her ürünün bütün çeşitleri ve albenisiyle market raflarını, mağaza vitrinlerini
süslediği bir tüketim toplumunda çocuğuna iyi bir elbise, güzel bir çikolata alamayan anne
babanın yüreğinin sesi zengin dünyaların fakir vicdanlarında yankı buluyor mu kendine?
2/3
DİNLE
Perşembe, 01 Nisan 2010 15:11
Mevlana “dinle neyden..” diyor. Fakat neyin kendi sesi yok. Onun içi boş. Ondan duyduğun
ses ona üfleyenin sesi aslında. Ney insan varlığını temsil ediyor. Dokuz boğum olan ney, anne
karnında dokuz ay kalan insanı temsil ediyor. İnsan varlığı tıpkı bir ney gibi çamurdan yapılmış
bir şekil iken, sadece bir çamurdu. Sonra ona ilahi bir varlık üfledi de can buldu. Sevgi oldu,
muhabbet oldu, vicdan oldu, yürek oldu kısaca beşer idi, insan oldu. Şimdi bir ney gibi o insan
varlığından duyduğun tüm sesler insanın kendine ait değil, ona üfleyenin sesidir.
Dinle ki başkası zannettiğin belki sendeki sestir. Dağın karşısına geçip bağırdığında dağın
sana verdiği yankı senin sesindir, onu başkası bilme. Başkasından duyduğun sevgi de öfke de
ona yansıyıp sana dönen senin sesin olabilir. “Mümin müminin aynasıdır” diyen hazreti
Muhammed’in sesine kulak ver. Aynadakine iyi bak, onu hor görme. Oradaki hatayı kusuru
düzetmekle ömür tüketme. Kendini düzelt aynadaki kendiliğinden düzelir.
Dinle “festemi’ lima yûhâ” vahyedilene kulak ver diyen ilahi sözü. Âlem; seni, sana anlatıyor.
Bak Allah bir dile karşılık iki kulak vermiş. Bir konuş iki dinle.
Allah’ım! Bizi sözü dinleyen ve sözü dinlenenlerden eyle.
Söz dinleyenlerden olmayı bize nasip et.
3/3
Download