01-.NKAPAK (Page 1)

advertisement
Serxwebûn
“1550 ile 1648 y›llar›
aras›nda Avrupa, dini
motifli savafllara sahne oldu.
Bu savafllar her ne kadar
H›ristiyanl›¤›n farkl›
mezhepleri aras›nda
yaflan›yormufl gibi görünse
de, birçok yan›yla asl›nda
kendilerini farkl› dini
kimliklerle tan›mlayan büyük
aristokrat (toprak sahibi)
aileler aras› egemenlik
savafl›m›yd›. Fransa’da en
son protestanl›ktan katolik
mezhebine geçmifl bir aile
egemenli¤ini kurmufl, IV.
Henry de kral olmufltu. Bu
sayede de Fransa monarflisi
katolik olarak kalm›flt›.”
letlerin formasyonu, nicelik ve niteliği, taşıdığı amaçları, çalışma biçimi insanlığın
geleceğine dönük önemli ipuçları vermiştir. Kutsal Lig’in Avrupa’da yeni bir politik
döneme girilmesine öncülük ettiği kabul
edilir. Bu ittifaklar belli bir diplomatik ağın
kurulması, diplomaside yeni tekniklerin
gelişmesi ve yeni bir sistemin yaratılması
ihtiyacını ortaya çıkarmış ve bütün bunların gelişmesine yol açmıştır. Diplomaside
sistemin, kaynağını İtalya’nın geçmiş tarihinden aldığı, bu ülkenin coğrafik yapılanmasıyla bağlantılı olarak yaşadıkları olaylar üzerinden şekillendiği kabul edilir.
Daha sonra diplomatik temsilcilerin değişik yerlere gönderilmesi ve değişik kesimler tarafından kabul edilmesi süreci
başlamıştır. 15. yüzyıla kadar diplomasi,
çeşitli insanlar ve kurumlar tarafından oynanan oyunların bir parçası olarak, diplomatlar ise tartışma yürütme ve anlaşma
yapma amacıyla bir yerden başka bir yere
giden yetki sahibi kişiler olarak tanımlanabilir. 15. yüzyılda elçilik olarak adlandırılabilecek, özel misyona sahip bazı kişilikler,
anlaşma yapma amacıyla İtalya’dan başlamak üzere değişik yerlere gönderilmişlerdir. O dönemde, bu elçilerin yanında
tüccarlar da yer alırdı. Anlaşmanın kurallarını ve koşullarını belirlemede o dönemin
ticaret anlayışının etkisinden hareketle
tüccarların elçiliklerin yanında heyet biçiminde gitmeleri, o dönemin diplomasi tarzı olarak öne çıkan bir durumdur.
Daha sonraki süreçte egemen kesimler
giderek tüm diplomatik çalışmaları kendilerinde merkezileştirmek amacıyla değişik
kanun ve kurallar geliştirmişlerdir. İtalya o
dönemde parçalıydı. Fransa İtalya’ya saldırdığı zaman ülkeyi Fransa Kralı XXI. Lui
yönetiyordu. XXI. Lui başa geldiği zaman
ilk işi tüm diplomasi faaliyetlerini kendisine
bağlamak olmuştur. Hiçbir soylunun veya
dükün kendisinden izinsiz herhangi bir
diplomatik çalışma yürütmesine izin vermemiş, bütün görüşmeleri kendisine bağlamıştır. Bu durum giderek soylular arasında rahatsızlık uyandırmıştır. O dönemde
çok geniş topraklara sahip olan Burgundy
ve Britany Dükleri krala karşı çok ciddi rahatsızlıklar duyarak kendi diplomatik ve ticari ilişkilerini geliştirmek istediklerini bunun önünde kralın engel olmaması gerektiğini dile getirmişlerdir. Öte yandan Fransa kralının o dönemde geliştirdiği birçok
yenilik örneğin ilk defa oluşturulan posta
sistemi, Fransa kralına önemli bir üstünlük
sağlamıştı. Fransa’nın o dönemki ihtiyaçlarının bir dayatması olarak diplomasiyi
merkezileştirme yönünde girişimleri olmuştu. Devletler arasında gelişen savaşlar, bu savaşlar sonucunda oluşan yeni
şekillenmeler, imparatorlukların birbirlerine diş bilemeleri, İtalya, İspanya krallığı ve
Portekiz’in durumu, daha farklı bir ilişkilenme tarzının gelişmesine zemin sunmuştu.
Devletler arasında birbirine diplomat gönderme, diplomatların gidip bir süre o ülke-
Mart 2003
de kalarak geri dönmesi biçiminde bir tarz
yeni yeni ortaya çıkıyordu. Daha önce
böyle bir tarz yoktu. İtalya ile Fransa arasındaki savaş, İtalya’nın kendi içinde geliştirdiği, özellikle Papa öncülüğünde geliştirdiği bir anlayışın sonucunda ortaya
çıkmış ve belirginleşmiştir. Örneğin Papa
Lig’i kurduğu zaman, ilişkileri daha fazla
güçlendirmek ve sağlama almak için İtalya’nın bütün devletlerinin kendisine bir
temsilci göndermesini istemiştir. Pek çok
devlet ve devletçik, Milan, Napoli, Roma,
Florantina gibi yerler Vatikan’a belli aralıklarla temsilci göndererek ilişkiyi sürdürmeye çalışmışlardır. Diplomat gönderme
tarzı, giderek İtalya’yı aşmış ve Alplere
kadar ulaşarak bir sistem haline gelmiştir.
1540’lı yıllarda İtalya’nın Venedik, Milan,
Napoli gibi yerlerde daimi temsilcilikleri
vardı. Yani 16. yüzyılda Avrupa’da yavaş
yavaş bir diplomasi ağının gelişimi söz
konusudur denilebilir.
Westfalen Bar›fl›
Avrupa’da yeni bir
dönemin bafllang›c›d›r
B
ugün tarihçilerin Avrupa güç dengesi sistemi olarak tanımladıkları
sistem, ortaçağın evrensellik umudunun
çöküşünden sonra 16. yüzyıl sonu ile 17.
yüzyıl başlarında ortaya çıktı. Bu süreç
Roma İmparatorluğu’nun ve katolik kilisesinin geleneklerini bir araya getiren bir
dünya düzeni kavramı getiriyordu. Dünya,
göklerin bir yansıması gibi düşünülüyordu
ve yeryüzündeki krallar göklerin dünyadaki temsilcisiydi. Tek tanrının cennette egemen olması gibi imparator dünayı papa ise
evrensel kiliseyi yönetecekti. Almanya ve
Kuzey İtalya’nın feodal devletleri, bu ruh
hali içinde, Kutsal Roma İmparatoru’nun
yönetimi altında gruplaşmışlardı. 17. yüzyıl ilerledikçe bu imparatorluk Avrupa’yı
egemenliği altına alma potansiyeline sahip oldu. Fransa ve Büyük Britanya Kutsal
İmparatorluğa göre çevre devletler konumundaydılar. Ancak ortaçağın büyük bölümünde Kutsal Roma İmparatorluğu egemenliği altındaki tüm topraklar üzerinde
merkezi kontrol kurmayı başaramadı. Bunun bir nedeni bu derece geniş toprakları
birbirine bağlamayı zorlaştıran bir unsur
olarak, yeterli ulaşım ve iletişim sitemlerinin yokluğuydu. Fakat bundan da önemlisi Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kilisenin yönetimi ile hükümet yönetimini birbirinden ayırmasıydı. Batı Avrupa’da papa
ile imparator arasında zaman zaman fiili
anlaşmazlık modern demokrasinin temeli
olan anayasacılık ve kuvvetler ayrılığı
prensibi için gerekli olan şartları yarattı. Bu
durum çeşitli feodal yöneticilerin özerkliklerini artırmalarına da olanak tanıdı. Çeşitli hanedanlar (aristokrat aileler) tahtta hak
iddia etti ve merkezi otorite ortadan kalktı. İmparatorlar ise gerçekleştirme güçleri olmadığı halde evrensel yönetim hayallerini hiçbir zaman bırakmadılar.
Yukarıda belirttiğimiz
nedenlerden
dolayı
1560’lı yıllardan sonra
dini çelişkilerin ön plana
çıkması sonucu protestanlarla katolikler arasındaki çelişkiler farklı
bir savaşa neden oldu.
Bu durum protestan ve
katolik devletler arasında çelişkiler yarattı ve
Avrupa’yı böldü. 1550
ile 1648 yılları arasında
Avrupa, dini motifli savaşlara sahne oldu. Bu
savaşlar her ne kadar
Hıristiyanlığın
farklı
mezhepleri arasında yaşanıyormuş gibi görünse de, birçok yanıyla aslında kendilerini farklı dini kimliklerle tanımlayan
büyük aristokrat (toprak
sahibi) aileler arası egemenlik savaşımıydı. Fransa’da en son protestanlıktan katolik mezhebine geçmiş bir aile egemenliğini
kurmuş, IV. Henry de kral olmuştu. Bu sayede de Fransa monarşisi katolik olarak
kalmıştı.
Bu dönemlerde İspanya egemenliği altında olan topraklarda dini baskılar çeşitli
isyanlara yol açmaktaydı. Batı Avrupa topraklarında yerel soyluların yürüttüğü savaşta bugünkü Belçika’yı oluşturan güney
eyaletleri İspanya denetiminde ve katolik
kalmayı tercih ediyordu. Kuzey bölgeleri
ise her ne kadar nüfusun çoğunluğu katolik olsa da İspanya egemenliğini reddedip
protestanlığı benimseyerek Batı Avrupa’da yeni bir devlet oluşturuyorlardı. Bu
devlet Hollanda öncülüğünde küçük cumhuriyetlerin federasyonundan oluşan Birleşik Eyaletler’di. Bu rejim altında kısmi
inanç özgürlüğü de sağlanmıştır.
Siyasi amaçlar için dinin kullanıldığı en
çarpıcı coğrafya Almanya’dır. 1555 Ausburg Anlaşması’yla resmen katolik ve protestan olarak ikiye ayrılan Almanya uzun
süre savaştan uzak kalabilmişti. Ancak
1600’lü yıllarda Alman Habsburg Hanedanı’nın katolik dinini yeniden kurma girişimi
Fransa’nın güvenliğine yönelik jeo-politik
bir tehdit olarak ele alındı. Bunun sonucunda 1618-1648 yılları arasında adına
“Otuz Yıl Savaşları” denen insanlık tarihinin en acımasız ve yıkıcı savaş dönemi
başladı. Bu savaş yıllarında Fransa Kardinali Richelieu, protestan olan İsveç kralı
ile anlaştı. Richelieu’nun amacı Fransa’nın etrafının sarılmışlığına son vermek,
Habsburgları tüketmek ve Fransa’nın sınırlarında özellikle Alman sınırında bir gücün oluşumuna engel olmaktı. Bundan hareketle önce protestan devletlerle ardından Müslüman Osmanlılarla anlaşma yaptı. Savaşı uzatmak ve savaşanları tüketmek için düşmanlarına para yardımı yaptı,
ayaklanmaları, hanedan kavgalarını kışkırttı. Bu savaşta Almanya harap olurken
Fransa bir kenarda bekledi. Bu yıllarda
pek çok salgın hastalık ve kıtlık derecesinde açlık meydana geldi ve Almanya bu savaşta nüfusunun üçte birini kaybetti. Bir
çok alan tamamen insansızlaştı ve bir zamanların zengin yerleşim alanları haritadan silindi. 1648 yılında savaş, Westfalen
Barışı diye adlandırılan antlaşmayla sona
erdiğinde Orta Avrupa yerle bir olmuştu.
Tüm bu savaşlar din gerekçe edilerek siyasi emeller doğrultusunda yürütülmüştü.
Bu yüzden 1648 Westfalen Barışı Avrupa’da yeni bir dönemin başlangıcıdır. Her
ne kadar bazıları din uğruna savaşılması
gereğine inansa da dünya bir kez daha
dinden uzaklaşarak ticaret ve toprak meselelerine dönüş yapmıştır. Bu temelde
Fransa Avrupa’da en sözü geçen devlet
oldu ve topraklarını genişletti. Evrensel
imparatorluk umudunu taşıyan kilisenin
Sayfa 25
merkeziyetçiliği oturtamaması sonucunda
Avrupa’da ortaya çıkan yeni devletler dinsel sapkınlıklarını haklı çıkarmak ve aralarındaki ilişkileri düzenlemek için bazı prensiplere gereksinim duydular. Aradıklarını
raison d’etat ve güç dengesi kavramlarında buldular. 1648 yılından sonra raison
d’etat doktrini Avrupa diplomasisinin yol
gösteren prensibi oldu. Bu doktrin devletin
iyiliğinin, onu ilerletmek için kullanılan her
türlü aracı haklı çıkardığını söylemekteydi.
Ortaçağın evrensel ahlak anlayışının yerini ulusal çıkar, kendi bencil çıkarlarını kovalayan her devletin, bir şekilde bütün
devletlerin güvenlik ve gelişmesine katkıda bulunduğu açıklamasıyla evrensel monarşi nostaljisinin yerini güç dengesi aldı.
Kardinal Richelieu Politik Vasiyet adlı kitabında bu konuda şöyle der “devlet işlerinde kim güçlü ise çoğu zaman o haklıdır
ve kim güçsüz ise dünyanın çoğunluğunun gözünde haksız konuma düşmekten
kendisini zor korur.” Fransa Kutsal Roma
İmparatorluğu’nun zayıflaması ve hatta
çöküşünün kendi yararına olacağını ve
Fransa’ya doğuya doğru genişleme olanağı tanıyacağını fark ediyordu. Bu sebeple
çevresinde birleşik ve güçlü devletlerin olmasını istemiyordu.
Bu stratejiyi geliştiren; bir din adamı
olarak siyasete atanan ve Fransa kralı
Ferdinand döneminde bakanlık yapan
Richelieu, modern devlet sisteminin babası olarak da tanınır. Richelieu hiçbir zaman
birleşik bir Avrupa’dan yana olmamıştır.
Bazı tarihçiler onun Almanya’nın birleşmesini XIX. yüzyılda Bismarck ortaya çıkana
kadar 200 yıl geciktirdiğini belirtir. Bununla
birlikte Kardinal Richelieu Fransa’yı bölünmüş bir Almanya ve çöken bir İspanya karşısında güçlü bir konuma getirmeyi başarmıştı. Ancak raison d’etat’yı aşırı istekle
takip eden XIV. Louis için bu yeterli değildi. XIV. Louis 1660 yılında tahta geçtikten
sonra (XIV. Louis resmi olarak 1643 yılında 5 yaşında iken tahta geçmişti) Avrupa’da yeni topraklar fethetmek isteyince
karşısında başını İngiltere’nin çektiği bir
koalisyon buldu.
Kardinal tarafından başlatılan ve kabul
gören görüşler çerçevesinde, dünyada
devletler artık hiçbir ahlaki kuralla bağlı
değillerdi. Eğer devletin çıkarı en büyük
değer ise yöneticinin görevi de devletin
şanını yüceltmekti. Kuvvetli olan egemen
olmaya çalışacak, zayıf olan ise kendi
kuvvetini artırmak için koalisyonlar kuracaktı. Koalisyon agresif olanı kontrol altına
alabilecek kadar güçlü ise güç dengesi de
oluşurdu.
Güç dengesi tutundu; çünkü Fransız
egemenliğine karşı direnen uluslar Fransa’nın yenemeyeceği kadar güçlüydü ve
bir buçuk yüzyıl süren genişleme çabaları
Fransa’nın servetini ve gücünü tüketmişti.
Büyük Britanya ise Avrupa dengesini sağ-
layan ülke olmuştu. İngiltere güç dengelerine dayalı sistemde başarılı olmasaydı
Fransa 18 ve 19. yüzyıllarda Avrupa üzerine hegemonya kuracaktı. Ve Almanya’da
modern dönemde aynı şeyi yapabilecekti.
Bu nedenle Churchil, Büyük Britanya’nın
“Avrupa’nın özgürlüklerini koruduğunu” iddia etmiştir. 150 yıl boyunca raison d’etat
adına üstünlük peşinde koşan Fransa,
devrimden sonra ilk evrensellik kavramlarına geri döndü. Özel seçilmiş askerlerden
oluşan Fransız orduları bir kez daha bu
kez özgürlük, eşitlik ve kardeşlik prensipleri adına devrimini korumak ve cumhuriyetin ideallerini Avrupa’ya yaymak için
harekete geçti. Fransa ordularının Napolyon yönetimi altında Fransa merkezli bir
Avrupa Milletler Topluluğu kurmasına ramak kalmıştı. Napolyon ile Avrupa egemenliği arasında sadece Rusya kalmıştı.
Bu tehlikeyi gören İngiliz Başbakan William Pitt ile aydınlanma döneminden etkilenen Rus Çarı I. Aleksander, Napolyon’a
karşı anlaşmak zorunda kaldı. Bu, II. Dünya Savaşı’nda (Napoleon’dan 150 yıl sonra) Stalin ve Churchil’in karşı karşıya kaldığı durumun aynısıydı. İngiltere’nin Rusya’ya ihtiyacı vardı.
Napolyon savaşları sona erdiğinde
Avrupa, tarihinde ilk defa güç dengesi
prensiplerine dayalı bir uluslararası sistem oluşturmaya hazırdı. 18 ve 19. yüzyıllarda Fransa’ya karşı İngiltere öncülüğünde gelişen güç dengesi bazı yönleriyle soğuk savaş sonrasına da benzetilebilir. Soğuk Savaş ardından yaşandığı gibi
o zaman da çöken dünya düzeni kendi
ulusal çıkarları peşinde olan bir sürü devlet yaratmıştır.
Diplomat›n dokunulmazl›¤›
ve yarg›lama sorunu
O
rta Avrupa’da yaşanan savaş yılları farklı dini gruplar arası ilişkilerin
dondurulması, atanan diplomatların geri
çekilmesine yol açıyordu. Dini çelişkiler,
1560’lı yıllardan itibaren geliştirilmiş olan
diplomasi ağının kesintiye uğramasına sebep oluyordu. Dönemin İngiltere kraliçesi
de, bunu bir savaş aracı olarak kullanma
amacıyla girişimlerde bulunuyordu. Bu durumun nasıl geliştiğine ilişkin farklı anlatımlar vardır. Bir görüşe göre İspanya krallığı ile Fransa krallığı birlikte İngiltere kraliçesine karşı komplo hazırlarlar. Bu komplo karşısında İngiltere kraliçesi, Fransa ve
İspanya diplomatlarını önce göz hapsine
alır, daha sonra tutuklar ve ardından sınır
dışı eder. Daha o dönemden itibaren diplomatların dokunulmazlığı kavramı gündeme girmişti. Günümüzde diplomatların dokunulmazlığı vardır. Diplomatlar kriminal
veya adli bir suç işleseler de yargılanamazlar. Örneğin uluslararası komplo sürecinde İsrail elçiliği önünde dört yurtseveri-
Download