Kalple mi seçeriz beyinle mi?

advertisement
Kalple mi seçeriz beyinle mi?
Aşk nedir ve nasıl âşık oluruz? Kalple mi yoksa beyinle mi severiz? Peki, eşimizi
seçen kalbimiz midir, beynimiz mi?
Tüm bu soruların cevabını Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Sinan Canan ile konuştuk.
FİZİK PROBLEMİ ÇÖZMEK DAHA KOLAY
Fizik problemi çözmek mi kolay yeni insanlarla tanışmak mı?
Fizik problemleri, sosyal problemler yanında beynin kaynaklarını kullanım açısından sözü
edilmeye bile değmeyecek kadar basittir. Zira kuralını bildiğinizde fizik problemi basit bir
algoritma işidir; ama sosyal ilişkiler, sayısız ve çok katmanlı verileri okumayı gerektirir. Beden
dili, ses tonları, kelimelerin seçimi, yüz ifadeleri, ortam ve bağlam bilgisi gibi birçok faktör, eş
zamanlı ve detaylı bir şekilde işlenmelidir. Bu nedenle beynin en çok enerji harcadığı ve
uzman olduğu konu, sosyal konulardır.
HAYIRLI OLSUN SÖZÜNÜN GÜCÜNE İNANIRIM
Ağır bir bozukluk seviyesinde olmadıktan sonra bahsettiğiniz durumların birçoğu sadece
zihinsel ve günlük yaşam değişimlerinden sonra kendiliğinden düzelebilir. Örneğin hafif ve
orta derece depresyonda sadece yürüyüş şeklinde bile olsa fiziksel idman yapmak,
antidepresan ilaçlarla aynı hatta çoğu zaman daha olumlu etkiler gösterebiliyor. Bir
motivasyonla hayata tutunan birçok insan, eskiden şikâyetçi oldukları zihinsel kısıtlılıklardan
bir anda kurtulabiliyorlar. Bugün sadece bunun yöntemlerini çok iyi bilmiyoruz, çünkü unuttuk;
aslında sorunumuz temel olarak bu kadar.
Zihnin inanması yeterli mi olumsuz bir durumu olumluya çevirmekte…
Çoğu zaman evet. Bu durum “bugün hava kötü” demeye benziyor. Yağmurlu bir havada
piknik yapmayı düşünüyorsanız sizin için kötü, ama diyelim ki bir çiftçi için gayet güzel
olabilir. Dolayısıyla iyi-kötü, olumlu-olumsuz gibi ifadeler bizim öznel değerlendirmelerimize
bağlıdır. Ben “hayırlısı olsun” sözünün gücüne çok inanırım mesela. Zira kötü görünse bile,
olan bir şeylerin hayrımıza olabileceğini bilmek gerçekten rahatlatıcı ve motive edici bir bakış
açısıdır. Tabii sadece dille olmaz; hal ile de bunu deneyimledikçe, daha geniş ve olumlu bir
bakış açısına sahip olabiliriz.
ZİHNİN BEDEN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Zihnin beden üzerindeki etkilerini anlamanın en kestirme yolu, gözlerinizi kapatıp limon
yaladığınızı, sizi sinirlendiren yahut utandıran bir anınızı düşünmektir. Zihninizde bu
durumları canlı bir şekilde hayal ettiğinizde, bedeninizde belirgin değişiklikler olur.
Birincisinde ağzınız sulanır, diğerinde yüzünüz kızarır ve kan basıncınız yükselir. Bu da
sadece düşüncenin neler yapabileceğini çok net gösteren örneklerdir. Böyle bakınca,
milyonlarca kilometre toplam uzunluğa sahip kablolarla bedenin her yerine bağlı olan ve
salgıladığı hormonlarla bedenin en uzak köşelerine mesajlar gönderip tüm hücrelerimizin
çalışmalarını etkileyebilen beynimiz ve onun kaynaklık ettiği zihnimizin etkileri
küçümsenmeye gelmez. Stresten mide sorunları yaşamamız, sınav döneminde öğrencilerin
daha sık hasta olmaları, bu etkilerin günlük hayata yansıyan ve aslında herkes tarafından
bilinen sonuçlarıdır. Uzun süre stres yaşayan, mesela büyük şehirlerde yaşamak zorunda
kalan insanlar, yine aynı nedenle, uzun dönemde çeşitli hastalıklar geliştirebiliyorlar. Aynı
zamanda olumlu düşünceler ve hayaller de bedenimizde güçlendirici ve onarıcı etkiler
oluşturuyor. O yüzden en azından yediğimize ve içtiğimize dikkat ettiğimiz kadar, zihnimizin
nelerle meşgul olduğuna da dikkat etmeliyiz.
AŞK NEDİR? NASIL ÂŞIK OLURUZ?
Aşk, sinirbilimsel açıdan türümüzün devamı için bize avantaj sağlayan, kadın ve erkek
arasındaki tutkulu bağlılığa verdiğimiz bir isim. Nasıl âşık olduğumuz kişiden kişiye değişse
de ortak mekanizma, özellikle beynin duygusal bölgelerinin özel bazı değişiklikler geçirerek,
âşık olunan kişiyi adeta bir takıntı haline getirmesiyle sonuçlanır. Beynimizin önemli
kimyasalları olan adrenalin, dopamin, feniletilamin gibi maddelerin miktarı artarken, serotonin
denen ve “kendini iyi hissetme kimyasalı” olarak bildiğimiz maddenin miktarı ise düşer. Bu
değişiklikler sayesinde sadece o kişiyi düşündüğünde yahut onu gördüğünde mutlu olabilen
takıntılı bir zihin durumu yaşarız. İyi ki de yaşarız; zira insan türünün devamı aslında bu
kuvvetli duyguya çok yakından bağlıdır. Bu olmasaydı, kimse kimsenin peşinden koşmak için
yeterli motivasyonu bulamazdı.
ÖNCE KALP Mİ HİSSEDER, BEYİN Mİ?
Her türlü duygu ve his, bugün bildiğimiz kadarıyla beynimizden kaynaklanır. Kalp ve diğer
beden bölümleri bunu “hissetmemizi” sağlayan aracılardır. Beynimizin içinde olan bitenleri
hissedemeyiz, zira beyin kendi duyuları olmayan, kesince bile acımayan bir organdır. Ama
duyguları oluşturduktan sonra bedene gönderdiği sinyaller sayesinde biz bu duyguları
hissederiz. O nedenle her duygunun bedene yansıma şekli farklıdır.
KALPLE Mİ SEVERİZ, BEYİNLE Mİ?
Tabii ki beyinle! Ama ben bir sinirbilimci olarak, sevdiğimde “kalpten sevdiğimi” söylerim;
“seni mezokortikal yollarımdaki obsesyon devrelerinden dolayı seviyorum” demek pek
romantik değil.
Tarih kitapları değil ama aşk romanları daha çok hafızada kalır. Neden?
Bunun nedeni temel olarak duygusal canlılar olmamızdır. Öyküler ve duygular bizi yalın
verilerden çok daha fazla etkiler ve beynimize daha derinlemesine kaydedilir.
İnsan hafızasındaki kötü anılarla nasıl baş eder?
Farklı yöntemlerle travmatik anıların etkisini azaltmak mümkün. Hipnoz yahut EMDR gibi
teknikler bu amaçla yaygın olarak kullanılıyor. Ayrıca bellekteki kötü anılara odaklanmak ve
geçmişteki olayların sürekli olarak günlük hayatı kötü yönde etkilemesinin önüne geçmek için
çok etkili tekniklerden biri meditasyon ve farkındalık çalışmaları. Bu çalışmalar sayesinde
zihnimiz şu ana odaklanmayı öğrenir ve bu sayede zamanla bu rahatsız edici anıların etkisi
önemli ölçüde azalabiliyor. Ayrıca fiziksel egzersiz ve beslenme rejiminin değiştirilmesi de
duruma göre belirgin olumlu etkiler yaratabiliyor.
BEYNİNİZ DİŞİ Mİ, ERKEK Mİ?
Beynin de cinsiyeti var diyorsunuz. Nasıl oluyor?
Anne karnında bebeklerin maruz kaldığı testosteron miktarı beynin erkek veya dişi beyni
olmasını belirleyen en önemli etkenlerden biridir. Erkek çocuklar bu hormona daha çok
maruz kaldığı için onlar erkek beynine sahiptir. Bu hormon annelerde de mevcuttur ama kız
bebekler ayrıca testosteron üretmediği için kız bebek hamileliklerinde bebeğin bu hormona
maruz kalma şansı düşük olur ve beyin “dişi beyni” şeklinde gelişir. Ama bazen çeşitli
nedenlerle erkek bebekler normalden az ve kız bebekler de normalden fazla testosterona
maruz kalır. Bu da beyin cinsiyetinin dış cinsiyetten farklı olmasına neden olabilir. Tabii bu
cinsel işlevlerle ilgili değil, dünyayı algılama ve bilişsel veri işleme mevzularıyla ilgilidir.
Beynin dişi mi, erkek mi olduğu nasıl anlaşılır?
Baskın olarak kullandığınız elinizin avuç içine bakarak bunu görebilirsiniz. Erkeklerin
çoğunda, parmaklar bitişik ve el açık şekilde tutulduğunda yüzük parmağı işaret
parmağından uzundur. Bu durum erkek beyninin işaretidir. İkisinin eşit olması yahut işaret
parmağının daha uzun olması dişi beynine işaret eder. Tabii ki bu yöntemle erkekler
arasında dişi beyinli ve kadınlar arasında da erkek beyinli çok insan tespit edilebilir. Bu
durum ziyade zihnin işleyişiyle ilgili bilişsel meselelerle ilgilidir. İyi yahut kötü olan bir
kombinasyon yoktur bunların arasında; her durum, kendi şartlarında en iyisidir.
http://www.aksam.com.tr/pazar/kalple-mi-seceriz-beyinle-mi/haber-632317
Download