Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu

advertisement
Bursa Yakın Çevresi Deprem
Tehlikesi ve Kentsel
Dönüşüm
Oğuz Gündoğdu
“ACİL DURUMLAR PANELİ”
KalDer Bursa Şubesi Çevre ve İş Güvenliği Kalite
Uzmanlık Grubu
27 Mayıs 2015
Ülkemizde çağdaş anlamda Afet Yönetimi’nin tartışılmasına 1992
Erzincan ve 1995 Dinar depremlerinden sonra başlanmıştır.
Faylanma özellikleri ve etkileri açısından “Kent Depremleri’’
niteliğinde olan bu depremler, afet ve afet yönetimi açısından
radikal değişimleri gerekli kılmıştır. Afet Yönetimi, Dünyada bir bilim
dalı haline gelmesine karşın, 17 Ağustos 1999 Gölcük ve ardından
gelen 12 Kasım 1999 Düzce depremleri ile Ülkemiz gündeminde
ciddi biçimde yer almaya başlamıştır.
Öncelikle, Sivil Savunma ve Kızılay gibi kurumlar, kendi içinde
dönüşüm geçirerek, yeni bir örgütlenme çabası içine girmişlerdir.
Bu süreç içinde, özellikle bazı üniversitelerde tamamen dış
kaynaklı yayınlara dayalı ve bize göre akredite edilmemiş
bilgilerle afet eğitimlerine başlanılmıştır. Bunların pekçoğu
ülkemizin sosyal yapısına ve deprem geçmişine uyarlanmadan
olduğu gibi aktarılmış, günümüzde de bu yanlışlık çeşitli
boyutlarıyla sürmektedir
Depremin oluşum mekanizması
Levha hareketleri
TEHLİKE VE RİSK
Tehlike, belirli bir zaman veya coğrafyada ortaya çıkarak yaşamı tehdit eden,
toplumun sosyoekonomik düzen ve etkinliklerine, doğal çevreye, tarihi ve
kültürel kaynaklara zarar verme potansiyeli olan doğa, teknoloji ya da insan
kaynaklı fizik olay veya olgu.
Diğer bir deyişle tehlike; doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olan ve fiziksel,
ekonomik, sosyal kayıplara yol açabilecek tüm olayları ifade eder.
Risk, bir olayın belirli koşul ve ortamlarda doğurabileceği can, mal, ekonomik
ve çevresel gibi değerlerin kaybının gerçekleşme olasılığıdır
Başka deyişle risk potansiyel kayıp veya tehlike x hasar görebilirliktir .
Sigortacılık ve mühendislikte kayıp olasılığı olarak adlandırılır.
Tehlike ve risk kavramları zarar azaltmada bilinmesi ve
ortaklaştırılması gereken kavramlardır. Tehlike, olası bir tehdidi,
risk ise yapılara, yerleşime, sanayiye, insanların güvenliğine
olabilecek etkileri ifade edecek bir olgu olarak da
değerlendirilebilir. Bir örnek verecek olursak, Marmara içinde
belirlenen fayların uzunlukları onların kinematik ve dinamik
özellikleri, gerçekleşme olasılıkları tehlikeyi ifade etmektedir.
Marmara bölgesindeki yerleşim, yapılaşma, sanayi, nüfus
yoğunluğunun özellikleri ve zemin yapısı riski oluşturmaktadır.
Marmara Bölgesinde hiçbir yerleşim ve yapılaşma olmasaydı,
tehlike olmasına karşın, risk olmayacaktı.
KENTSEL DÖNÜŞÜM
Birçok kentsel dönüșüm tanımı bulunmaktadır. Bu
tanımlar, vurguladıkları vizyon, amaç, strateji ve
yöntemlerine göre farklılık göstermektedir. Lichfield‟a
(1992) göre, kentsel dönüșüm, kentsel bozulma
süreçlerini daha iyi anlama ihtiyacından doğan ve
gerçekleștirilecek dönüşümde elde edilecek sonuçların
üzerinde bir uzlașmadır. Donnison‟a (1993) göre ise,
kentsel dönüșüm, kentsel çöküntü alanlarında
yoğunlașan
sorunları
eșgüdümlü
bir
biçimde
çözümlemek için ortaya konulan yeni yol ve
yöntemlerdir sağlanmasıdır (Akar, 2006 ).
Kentsel Dönüșümün Amaçları
“Kentsel dönüșüm, beș temel amaca hizmet etmek
üzere ortaya çıkmıștır (Roberts, 2000).
Birincisi, kentin fiziksel koșulları ile toplumsal
problemleri arasında doğrudan bir ilișki kurulmasıdır.
Kentsel alanların çöküntü alanı haline gelmesindeki en
önemli nedenlerden birisi toplumsal çökme ya da
bozulmadır. Kentsel dönüșüm projeleri, temelde
toplumsal bozulmanın nedenlerini araștırır ve bu
bozulmayı önleyecek önerilerde bulunarak, kentsel
çöküntü ve bozulma problemine çözüm bulmayı
amaçlar.
İkinci amaç, kent dokusunu olușturan birçok öğenin
fiziksel olarak sürekli değișim ihtiyacına cevap
vermektir. Bir bașka deyișle, kentsel dönüșüm
projeleri kentin hızla büyüyen, değișen ve bozulan
dokusunda ortaya çıkan yeni fiziksel, toplumsal,
ekonomik, çevresel ve altyapısal ihtiyaçlara göre,
kent parçalarının yeniden geliștirilmesidir.
Kentsel dönüșümün üçüncü amacı, kentsel refah ve
yașam kalitesini artırıcı bașarılı bir ekonomik kalkınma
yaklașımını ortaya koymaktır. Fiziksel ve toplumsal
bozulmanın yanı sıra, kentsel alanların çöküntü
bölgeleri haline gelmelerinin en önemli nedenlerinden
birisi, bu alanların ekonomik canlılıklarını yitirmesidir.
Kentsel dönüșüm projeleri fiziksel ve toplumsal
çöküntü alanları haline gelen kent parçalarında
ekonomik canlılığı yeniden getirecek stratejileri
geliștirmeyi ve böylece kentsel refah ve yașam
kalitesini artırmayı amaçlar amaçlamaktadır.
Dönüșüm projelerinin diğer amacı ise, kentsel
alanların en etkin biçimde kullanımına ve gereksiz
kentsel yayılmadan kaçınmaya yönelik stratejilerin
ortaya koyulmasıdır. Günümüzde „sürdürülebilirlik‟
hedefi ile bağlantılı olarak, kentlerde daha önce
kullanılmıș ve atıl olan alanların tekrar kullanımını
sağlayan ve kentsel büyümenin ve yayılmanın
sınırlandırılmasına
yönelik
kentsel
dönüșüm
projelerinin geliștirilmesi, doğrudan bu amaçla
ilintilidir.
Son olarak, kentsel dönüșüm, toplumsal koșullar ve
politik güçlerin ürünü olarak kentsel politikanın
șekillendirilme ihtiyacını karșılamayı hedeflemektedir
Günümüzde kentsel alanların üretilmesi ya da yeniden
geliștirilmesi çok paydașlı bir planlama ve tasarım
süreciyle gerçekleştirilmelidir. Afetlerden ve özellikle
depremden
korunmanın
en
iyi
yolu
kentsel
dönüşümdür. Kentsel sorunlar ve ihtiyaçlar gözönüne
alınarak bir bölgenin ekonomik, toplumsal ve mekansal
özelliklerinin incelenmesi sonucunda uygulanabilir bir
yol haritasının oluşturulmasıdır” .
Batı‟daki başarılı kentsel dönüșüm projelerinin son
ortak özelliği ise, kollektif çabayı harekete geçiren
projeler olmalarıdır (Bailey, 1995; Healeyve diğerleri,
1995; Parkinson, 1996). Bu nedenle, bu projelere
yukarıda bahsedilen müzakereci yöntemlerle özel ve
kamu sektörünün, gönüllü kuruluşların ve toplumun
farklı kesimlerinin desteğinin ve katılımının
sağlanması şarttır. Kentsel dönüşüm politikalarının
başarılarının sürekliliği, ancak yukarıda bahsedilen
paydaşların
projeleri
sahiplenmesi
ile
sağlanabilmiștir (Akar, 2006 dan alınmıştır).
Teşekkürler...
Oğuz Gündoğdu
31
Download