i slamo – kemal i zm mi?

advertisement
ANKARA KALESİ
İ S L A M O – K E M A L İ Z M Mİ? L İ B E R O – K E M A L İ Z M M İ?
Prof. Dr. A N I L Ç E Ç E N
Türkiye yeni bir genel seçime doğru yol alırken, kamuoyuna yansıyan boyutları ile ilginç tartışmalara
sahne olmakta ve bu doğrultuda önceden beklenmeyen çıkışlar gündeme gelerek, bunlar üzerinden ülke seçim
virajına doğru yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Üç dönem işbaşında kalmış bir siyasal iktidarın yorgunluğu ile
birlikte, siyasal merkezlerin bezginliği de öne çıkmakta ve seçim kampanyaları beklenmedik bir çizgide
gelişmektedir. Geçmişten gelen siyasal gelişmelerin sonucunda Türkiye’de iktidar olma şansı elde eden ılımlı
İslam partisi, iktidarını koruma doğrultusunda her yolu denemeye kalkışırken, üç dönem sonucunda Türk
devletinin zamanla parti devletine dönüştürülmesinden fazlasıyla rahatsız olan siyasal merkezler ile muhalefet
partileri de iktidarı bir an önce göndermek için ellerinden gelen her şeyi denemeye başlamışlardır. Geçmişin
tartışmaları sürerken içine girilen yeni dönemin çekişmeleri de devreye girince, bazen tartışmalar sertleşmekte
ama geçen dönemlerden kalan siyasal birikimin koruduğu siyasal olgunluk düzeyinde kavga ve çatışmalar
önlenmeye çalışılmaktadır. Emperyalizmin bütün dünyaya dayattığı Makyavelizm Türk siyaset sahnesinde öne
çıktıkça, seçim yarışını kazanma doğrultusunda doğru ya da yanlış her konu tartışma zemininde öne çıkarılarak,
rakiplere karşı üstünlük elde edilmeye çalışılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyetini var eden siyasal sistem, düşünce ve model olan Kemalizm’de partiler ve toplum
kesimleri arasında giderek kesinleşen tartışmaların temel noktası olmuş ve siyasal rakipler hem kendilerini
Kemalist göstererek Atatürk’ün devletinin desteğini arkalarına almaya çalışmışlar, hem de diğer kesimleri
Atatürkçü olmamakla suçlamışlardır. Devletin laiklik esası üzerine kurulması nasıl İslami çizgiyi dışlamışsa, gene
devletin bir ulusal model üzerine kurulmuş olması da liberal toplum kesimlerini n karşı çıkmasına giden yolu
açmıştır.Jeopolitik konumu gereği kendine özgü bir ilkeler manzumesi olarak tarih sahnesine çıkmış olan
Türkiye Cumhuriyetinin geçmişten gelen siyasal çizgi ve ideolojiler tarafından bir yerlere doğru çekilmeye
çalışılması,her zaman için Türk kamu oyunda hem kuşku hem de çeşitli tepkiler ile karşılaşmıştır. Dini
cemaatları arkasına alan belirli tarikatlar bir din devleti ya da orta çağ benzeri bir dine dayalı siyasal düzen
peşinde koştukları için akla ve bilime dayanan Kemalizm’e açıkça karşı çıkmışlardır. Sermaye kesimleri ise,
sahip oldukları zenginlikleri en üst düzeyde sınırsız bir çizgiye doğru geliştirmeye çalışırlarken, hareket
serbestliği alanını daraltan ulus devletin güçlü ve denetçi yapısını sınırlama doğrultusunda, Kemalizm’e açıkça
karşı çıkarak kendi kontrolları altında tutabilecekleri bir ekonomik düzen peşinde koşarlarken, devletin kurucu
ideolojisi olan Kemalizm’e açıktan karşı çıkmaktan hiçbir zaman geri durmamışlardır. Kemalist cumhuriyetin
üzerine kurulu bulunduğu, cumhuriyetin temel ilkelerine karşı çıkan toplum kesimleri,zaman içerisinde bu
devletin kurucusu olarak Atatürk’e ve düşüncelerine karşı çıkmaktan hiçbir zaman çekinmemişlerdir. Türkiye’de
cumhuriyet rejimi yüzüncü yılına yaklaşırken giderek gelenekselleşmiş olan bu durum, bugün gelinen seçim
sürecinde eskisinden farklı bir çizgide gelişmeler göstermiş ve daha düne kadar Kemalizm’e karşı çizgide olan
toplumsal ve siyasal merkezler devleti kendi yanlarına çekebilmek için kendilerini Kemalist olarak göstermeye
başlamışlardır.
Küreselleşme sürecinde, kapitalist sistem yeniden emperyalizme doğru kayarken, zenginleri ve
sermaye kesimlerini yandaş bir konuma getirme doğrultusunda ortaklığa doğru sürüklemiş ve bu durumun
topluma yansıyan boyutunda da giderek yoksullaşan halk kitlelerini kapitalist sistemin içerisinde tutabilmek
amacıyla, dini öne çıkararak bu doğrultuda tarikatları ve cemaatları dıştan destekli bir biçimde devreye
1
sokmuştur. Sermaye ve din çevreleri kendi doğal yapıları doğrultusunda gelişmeler peşinde koşarlarken, karşıt
bir çizgide tepki gösterdikleri Kemalizm’i eleştirmekten ya da karşı çıkmaktan hiçbir zaman geri kalmamışlar ve
bu doğrultuda ellerine fırsat geçince de, çamur atmaktan ya da saldırıda bulunmaktan da geri kalmamışlardır.
Ne var ki,bu kadar keskin hatlarda Kemalizm karşıtı olan sermayeci liberal kesimler ile dinci cemaat
topluluklarının seçim sürecinde Kemalizm konusunda eskisinin tamamen zıddı bir çizgide sempatik
davranmaları ve kendilerini Kemalist bir çizgide yeniden tanımlamaya çalışmaları gerçekten üzerinde durulması
gereken fırsatçı bir durumdur. Geçmişten gelen geleneksel çizgide anti-Kemalist olan kesimlerin birden
Atatürkçü görünmeye başlamaları , Türk dilinde var olan bir atasözünün ortaya koyduğu üzere, “Bayram değil,
seyran değil ama birileri birilerini neden öpüyor “ sorusunu akla getirmekte ve kafa karışıklıklarının
giderilebilmesi için böylesine çelişkili bir durumun arkasında yatan gerçek siyasal nedenlerin ortaya konulması
gerekmektedir. Sermaye kesimleri küresel hegemonya peşinde koşarken ve ulus devleti ortadan kaldırma
doğrultusunda Kemalizm’e açıktan karşı çıkarken, yeni bir orta çağ özlemi içerisinde bulunan dini kesimler de,
modern ve çağdaş cumhuriyetin kurucusu olan Mustafa Kemal’i ve onun getirdiği Kemalist sistemi değiştirmek
için her yola başvurarak bir anlamda Atatürk’ten kopmak istemişlerdir. Hal böyle iken seçim sürecinde hem
liberal sermayeci kesimlerin hem de cemaatçı Müslüman kesimlerin Kemalist bir çizgide görülmeye çalışmaları,
iyice açıklanması gereken bir çelişkiyi siyaset sahnesinde ön plana çıkarmaktadır.
Dünyanın jeopolitik merkezinde yer alan Türkiye coğrafyasında geçmişten gelen bir tarihi süreç
yaşanmıştır. Bu bölgenin merkezi alan olması nedeniyle her dönemin hegemon gücü bu coğrafyada mutlak bir
kontrol arayışı içerisinde olmuş, devletler, imparatorluklar, dinler, mezhepler ve uluslar arasında uzun süreli
çekişmeler yaşanmıştır. Bu bölgede Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi büyük merkezi imparatorluklar
uzun süreli egemenlik kurmuşlar ama tarihsel dönüşüm noktalarında dünya sahnesinden çekilmek zorunda
kalmışlardır. Bugün gelinen noktada farklı emperyal güçlerin egemenlik mücadelesi ile birlikte, var olan siyasal
yapıların birbirleriyle yarışa girme girişimleri gerginlikleri fazlasıyla tırmandırmaktadır. Bu yüzden de Atatürk
Cumhuriyeti eskisine oranla fazlasıyla zorlanmaktadır. İmparatorluk sonrasında ortaya çıkan ulus ve ülke
devletler düzenini zorlayan dini akımlar ve emperyal güçler, etkinliklerini artırmak için mücadele ederlerken var
olan devlet düzenlerinin dağılmasına ya da çökmesine giden yolu da açmaktadırlar. Bölgede bir büyük İslam
devleti kurmak isteyen dinci akımlar yirminci yüzyılın soğuk savaş ortamında kurulmuş olan devletleri
zorlayarak orta çağdaki dinsel toplum düzenine geçiş için mücadele etmekte ve bu yüzden Türkiye’ye çağdaş ve
laik bir devlet kazandırmış olan Kemalizm’i tasfiye etmek için çaba göstermektedirler. Hal böyle iken,
şimdilerde medya ve basın organlarında Kemalist İslamcılık, İslami Kemalizm ya da AkKemalizm gibi birleşik
kavramların kullanılmaya başlanması yeni bir durumun varlığını işaret etmektedir. Laik devlet düzenine karşı
çıkan dinci ya da İslamcı akımların yıllardır kararlı bir biçimde sürdürdükleri anti-Kemalizm çizgisini bir yere
bırakarak, İslamcı bir Kemalizm ya da İslamo-Kemalizm iddiasında bulunmaları pek de alışık olmayan bir
durumu yansıtmaktadır.
Aslında Türkiye’de dinci tabanın milli bir çizgide siyaset sahnesine çıkmasında öncülük yapan Erbakan
zamanında Atatürk’e sahip çıkarak, Atatürk eğer yaşasa idi, Refah partili olacağını açıkça dile getirmiştir.
Antiemperyalist tutumu iyi bilinen Necmettin Erbakan’ın Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Büyük
İsrail gibi batılı emperyalist yapılanmalara karşıtlığı istikrarlı bir çizgide Milli Görüş taraftarı siyasal partiler
tarafından temsil edildiği için, Türkiye’deki ulusal solcu ya da milliyetçi sağcı kesimler, Milli Görüş çizgisine
sempati beslemişler ve bu doğrultuda Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük önder Atatürk’ün cumhuriyeti
kurduğu noktada ulusal bir birliktelik aramışlardır. Bu yüzden, Türk siyaset sahnesinde Kemalizm ve İslam
birlikteliği, yirminci yüzyılın ikinci yarısında sürekli olarak tartışma konusu olmuştur. Erbakan gibi Milli Görüş
ya da milliyetçi çizgide bir İslamcılığı benimseyen İslamcı kesimler, her zaman için laik devletin kurucusu
Mustafa Kemal’in laik düzeni ile birlikte yaşamak ya da var olabilmek için bir İslamizm ve Kemalizm sentezi
arayışı içerisinde olmuşlardır. Bu nedenle Kemalist İslamcılık ya da İslamo-Kemalizm arayışları her zaman için
2
Türkiye’nin gündeminde olmuştur. Yüzde doksanı Müslüman olan bir toplumun sınırları içerisinde yaşadığı ulus
devletin, aynı zamanda laik bir siyasal yapılanmaya sahip olması yüzünden kurucu irade ile dini toplumsal
çoğunluğun iradesi arasında bir arada var olabilmenin kurumsal bir yapılanmaya dönüştürülmesi için yoğun
çabalar gösterilmiştir. Hem Milli görüşçü İslamcılar hem de Müslüman kesimden gelen Atatürkçüler, laik devlet
ile Müslüman millet arasındaki çelişkiyi çözebilmek ve bunu zaman içerisinde birlikte yaşam düzenine
dönüştürebilmek doğrultusunda bazen yan yana gelerek ortak arayış içine girebilmişlerdir. Yirminci yüzyılın son
çeyreğine girerken ülkede tarihi yanılgı adı altında bir İslamcı parti ile cumhuriyeti kuran laikçi ve Atatürkçü
parti bu çizgide bir koalisyon hükümeti bile kurabilmişlerdir.
Küresel sermayenin güdümü altına girmiş olan medya ve basın organlarında Kemalizm daha çok laik
çizgideki yayın organları ile dile getirilirken, şimdilerde İslamcı yayın organlarında dile getirilen İslamiyet ve
Kemalizm ilişkisi, var olan ılımlı İslamcı iktidar yüzünden bir Akkemalizm olarak yorumlanabilmekte ve bu
doğrultuda bazı cemaat gazetelerinde Kemalizm’in İslamcı hali tartışma konusu yapılabilmektedir. Müslüman
millet ile laik devlet birlikteliği sırasında pek de tartışma konusu olmayan bazı siyasal konular, laik devleti
İslamcı bir iktidarın yönetmesi aşamasında yeni sorunlar olarak gündeme gelmektedir. Dinciler tarafından
Jakobenlik ile suçlanan Kemalizm, bir devlet modeli ve düzeni olarak devam ettiği sürece, hem birliktelik arayışı
öne çıkmakta hem de iki kesim arasındaki kimlik farkı korunmaya çalışılmaktadır. Jakobenliğin tepeden
inmeciliği ile suçlanan Kemalizm bir türlü cami cemaatı tarafından tam anlamıyla benimsenememekte, dine
dayalı bir yeni orta çağ arayışı öne çıktıkça çağdaş cumhuriyet düzeni fazlasıyla sarsılmaktadır. Muhafazakar
toplum kesimlerinde Osmanlı döneminden gelen geleneksel dinsel yaşam tarzının, laik ve çağdaş cumhuriyet
rejimi ile bağdaştırılması, Türkiye Cumhuriyetinin neredeyse bir asıra yaklaşan siyasal yaşamında tam anlamıyla
mümkün olamadığı için sorunlar devam edip gitmiştir. Ne var ki, bir ulusal kurtuluş devrimi ile kurulmuş olan
Türkiye Cumhuriyetinin laik siyasal modeli ile Müslüman Türk milleti birlikte yaşamak durumunda olduğu için
Müslüman ve demokrat bir ılımlı İslamcı uygulama gündeme gelirken, İslamo-Kemalizm kavramı
dillendirilmeye başlanmaktadır. Demokratik rejim devam ettikçe ve Müslüman halk kitleleri serbest seçimlerde
özgürce oy kullanabildiği sürece Kemalist devlet modeli ile Müslüman halk kitlelerinin birlikte yaşamları siyasal
gündemin baş meselesi olacaktır. Barış içinde birlikte var olabilmek ve eskisi gibi laiklik ve dincilik çatışmasının
uzağında kalabilmek üzere yeni bir yaklaşım tarzı olarak, İslamo-Kemalizm konusu tartışmaların odağında yer
almaktadır. Ilımlı İslamcı hükümet Kemalist devlet yapısı ile barış içinde birlikte var olabilmenin koşullarının
arayışı içine girdiği aşamada, cemaatçı kesimler tarafından İslamo-Kemalistlikle suçlanabilmektedir. Aşırı dinci
kesimler fanatik bir yaklaşımla Kemalizmi putperest bir din olmakla suçlarken, İslamo-kemalizmi de yeni bir din
olarak takdim etmektedirler.
Büyük Orta Doğu Projesinin uygulama alanına geçirilmesiyle başlayan yeni dönemde Türkiye ılımlı
İslamcı bir iktidara sahip olunca, dini cemaatlar bu durumdan yararlanarak laik devlet düzeni ile olan
sorunlarının çözümünü gündeme getirerek yeni iktidardan fazlasıyla talepte bulunmuşlardır. Bunların bir kısmı
bu dönemden yararlanılarak uygulama alanına getirilirken, Türkiye’nin yanı başındaki Hıristiyan Avrupa
Birliği’nden giderek sertleşen bir karşı çıkış gündeme gelmiştir. İslam dünyasının tam ortasında bir Musevi
devleti olarak kurulmuş olan İsrail, Müslüman halklar ile sürekli olarak savaşmak istemediği için, Türkiye’deki
ılımlı İslamcı gelişmeleri dolaylı yollardan sürekli olarak desteklemiş ama Hıristiyan Avrupa, İslam dünyası ile
komşu olmamak üzere arada laik Türkiye Cumhuriyetini bir tampon devlet olarak korumak istemiş ve
bu yüzden de Türkiye’nin İslami bir kimliğe sahip olmasına sürekli olarak karşı çıkmıştır. İki büyük dinin
hinterlandlarının arasında laik bir devlet olarak varlığını korumak durumunda olan Türk devleti de,
bu durumda, laik devlet ile Müslüman millet sentezi arayışı içerisine girmiş ve bu yüzden İslamo-Kemalizm
tartışmaları başlamıştır. Hükümet uzun süren iktidar döneminde yıpranırken devlete daha yakın durmaya
öncelik verince, Kemalist devlet ile İslamcı hükümet birlikteliği gayri-müslüm çevreler tarafından gene
İslamo_Kemalizm olarak adlandırılmıştır. Milli Görüş kökeninden gelen İslamcı kesimlerin anti-emperyalist
3
tavırları, Kemalizm İslamizm yakınlaşmasında önemli bir etken olmuştur. Özellikle ABD ve Avrupa
emperyalizmleri ile İsrail siyonizminin bölgesel planlar doğrultusunda Türkiye’ye karşı saldırgan bir tutum
izlemeleri yüzünden anti emperyalizm gündemde oldukça, Milli Görüşçüler ile Kemalist tam bağımsızlıkçılar
arasında dış saldırılara karşı tıpkı Kuvayı Milliye günlerinde olduğu gibi bir dayanışma arayışı kendiliğinden öne
çıkmaktadır. Mandacı çizgideki liberal gayri-müslim kesimler bu duruma açıkça İslamo-Kemalizm adını
vermekten çekinmemişlerdir.
İslamcı kesimlerin Hıristiyan batı emperyalizmi ile Siyonist Büyük İsrail saldırılarına karşı kendi
varlıklarını koruma doğrultusunda Kemalist devlet ile beraber hareket etme girişimler,bütün batıcı kesimlerden
ve de özellikle Musevi lobilerinden gelen eleştiriler ile karşı karşıya kalmaktadır. Gayri-müslim liberal kesimler,
böylesine bir ittifak arayışı çerçevesinde Kemalistlerin hiçbir zaman değişmeyeceklerini, Jakoben yapıları
yüzünden her zaman tepeden inmeci olacaklarını, demokrasiyi umursamayarak ve zamanla otoriter rejime
kayarak Atatürk ilkelerini zorla gelenekçi kesimlere kabul ettirebilmek için gerekirse baskıcı ara rejimlere bile
gidebileceklerini söyleyerek, İslamcılar ile laik Türk devleti arasında bir beraber yaşama sentezi oluşturulması
girişimlerini önleyebilme için çeşitli karşı görüşler geliştirmektedirler. Sol Kemalistlerin ya da katı laikçi gayrimüslüm kesimlerin İslamcı akımlara karşı uzak durmaları yüzünden ,Atatürk’ün kurduğu devlet yapısı ile
uzlaşarak yola devam etmek isteyen İslamcılar ortada kalmışlar ve bu yüzden yeniden eski sorunları kışkırtan
yayınlar özellikle liberal kesimler tarafından kararlı bir biçimde sürdürülmüştür. Küreselci neoliberal kesimler,
Kemalistlerin öncelikle sivilleşmeleri gerektiğini, sivilleşmeyen Kemalizm’in İslamcı kesimler ile bir ortak yaşam
uzlaşmasını gerçekleştiremeyeceğini, zaten uzun süren İslamcı iktidar döneminde Kemalistlerin devletten
tasfiye edildiklerini , devlet gücünü kullanamayan Kemalistlerin İslamcılar ile devlet adına bir ortak yaşam
düzenine yönelemeyeceğini gene , böylesine bir ittifakı istemeyen sermayeci liberal toplum kesimleri ileri
sürmekten geri durmamışlardır. Devleti İslamcılara kaptırmak istemeyen küreselci liberaller ile gayri-müslim
lobiler , Kemalizm ve İslamizm ittifakını önlemek için ellerinden gelen her yolu denemişlerdir. Ilımlı İslam ile
uzlaşma doğrultusunda gelişecek bir ılımlı Kemalizm’in öne çıkmasını istemeyen gayri-müslim lobiler,
laik devleti İslamcılık karşıtı bir çizgide kullanma doğrultusunda tepeden inmeci Jakobenizmi ısrarla
sürdürmüşlerdir.
Hrıstıyan Avrupa Türkiye Cumhuriyetini İslam dünyası ile arasında bir tampon devlet olarak korumaya
çalışırken, İsrail ve onun güçlü lobilerinin yönlendirmesi doğrultusunda Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Orta
Doğu Projesi doğrultusunda İslam dünyasını ılımlaştırmayı istemiş ve bu doğrultuda Türkiye’deki ılımlı İslamcı
oluşum ile Kemalist devletin yakınlaşması ve yeni bir uzlaşma düzeni içerisinde birlikte yaşama yönelmesini
desteklemeye çalışmışlardır. Atlantikçi güçler merkezi alan egemenliğini ellerinden tutabilme çabası içerisinde,
önce Türk-İslam sentezini gündeme getirmişler ama, bunun tüm İslam dünyası için uzaktan kumandalı bir
yönetim sistemi olamayacağını anladıkları aşamada, ılımlı İslamı öne çıkararak, Türkiye’yi bütün İslam dünyası
için bir siyasal laboratuvar olarak kullanmaktan çekinmemişlerdir. Ne var ki, uzun süren İslamcı iktidar
döneminde devletin laik yapısında bazı sorunlar çıkmaya başlayınca, bu kez yıpranma döneminin sorunlarını
aşmak için devlete dayanan, ılımlı İslam hükümetinden kurtulma doğrultusunda, bu kez de liberal kesimler
devleti yanlarına çekebilmek için Kemalist olmaya başlamışlardır. İslamcılar iktidarda kalabilme doğrultusunda
Kemalizm’e yönelirken, liberaller de İslamcı iktidardan kurtulabilme çizgisinde Kemalist olmaya başlamışlardır.
Son zamanlarda küresel emperyalizm çizgisinde iyice neo-liberalizme kayan liberal sol akımlar içerisinde
Siyonist kökenden gelen bir siyaset bilimcisinin Kemalizm’e yönelme gibi bir tavır değişikliği içine girmesi
üzerine, İslamo-Kemalizm’ın yanı sıra bir de libero-Kemalizm akımı tartışılmaya başlanmıştır. Özellikle genel
seçimlere giderken, üç dönem iktidarda kalan ılımlı İslamcıların iktidardan indirilmesi doğrultusunda, şimdiye
kadar Kemalizme karşıt bir çizgi izlemiş olan neo-liberallerin laiklik üzerinden Kemalizm eğilimi göstermeleri,
günümüzde libero-Kemalizm olarak adlandırılabilmektedir. Liberallerin bu Neo-Kemalist yaklaşımlarını, laik
devleti koruma doğrultusunda gayri-müslim cemaatlar da desteklemeye başlayınca, libero-Kemalizm konusu
4
da tıpkı İslamo-Kemalizm gibi tartışma planında öne geçmiştir. İş din kavgasına dönünceye kadar Kemalizm’e
karşı çıkan Hıristiyan ve Museviler, kendi kimliklerini koruma doğrultusunda laik devleti bir cankurtaran simidi
olarak korumaya öncelik vermişlerdir.
Türkiye’de küresel emperyalist düzeni oturtmak ve bu doğrultuda kendi çıkar düzenlerini ekonomi
üzerinden korumak isteyen zengin kesimler, ılımlı İslamcı bir partiyi muhafazakar demokrat gibi göstererek ulus
devlete karşı desteklemişlerdir. Şirketler büyütülürken ulus devletler küçültülmüş ve batılı ülkeler Küreselcilik
doğrultusunda liberal politikaları uygulama alanına getiren İslamcı bir partiyi ılımlı çizgisi doğrultusunda
desteklemekten çekinmemişlerdir. Ne var ki, ılımlı İslam partisi üç dönem iktidardan sonra yıpranma risklerine
karşı kendini güvence altına alabilme doğrultusunda devlete yanaşmaya başlayınca, dün liberallik adına
bu partiyi destekleyen gayri-müslim lobiler ile liberal kesimler devletin laikliği üzerinden Kemalist çizgiye
kayarak laik devlet düzeninin değişmesine Neo-kemalist görünümünde karşı çıkmaktan geri durmamışlardır.
Liberal çizgideki gayri-müslim kesimler İslam’dan kaçarken Kemalist olma noktasına gelmişlerdir. Benzeri bir
doğrultuda sol ve sosyalist toplum kesimleri de gene Arabistan benzeri bir İslami düzenden kaçarken,
laik devlet düzeninin korunması doğrultusunda Kemalist olma aşamasına gelmişlerdir. Atatürk İslam
dünyasında ilk kez modernleşme devrimi yaparken onu destekleyen liberal ve gayri-müslim gruplar laik devlet
çatısını koruyucu bir şemsiye olarak görmüşlerdir. Batı emperyalizminin saldırıları yüzünden yıkılan Osmanlı
imparatorluğunun kalıntıları arasından çağdaş bir ulus devlet çıkaran Kemalistler hiçbir zaman liberal
olmamışlar aksine, tarih sahnesinden silinmemek üzere ulusal çizgide bir dik duruşu bütün dünyaya karşı inatçı
bir biçimde sergilemişlerdir. Kemalistlerin durduk yerde liberal olmaları beklenemeyeceği gibi,liberaller de
benzeri bir biçimde Kemalist olamazlar ama iş İslamcı iktidardan kurtulmaya geldi mi, o zaman liberali de
gayri-müslimi de Kemalist olmayı kendi çıkarları için uygun görerek, tam anlamıyla oportünist bir yaklaşımı
gözler önüne sermektedirler.
İslam’dan kaçmak ya da İslamcı gidişi önlemek isteyen bazı toplum kesimlerinin, halk kitlelerinin
çoğunluğunun aynı doğrultuda bir İslamcı partiyi destekleme noktasına geldiğinde başka siyasal partiler
aracılığı ile demokratik mücadeleye kalkışacaklarına, ara rejim özlemlerine sürüklenmeleri ve bu gibi
durumlarda Fransız devriminden kalma bir tepeden inmeci akım olarak Jakobenizmi devreye sokmaya
çalışmaları, demokrasilerin gerçek anlamda halk egemenliği doğrultusunda kurumlaşabilmesi açısından son
derece olumsuz bir gelişmedir. Batı dünyasının ileri ülkelerinde hiçbir zaman demokrasi dışı yollar alternatif
olarak düşünülmediği gibi, Türkiye gibi bir yüzyıla yaklaşan ömrü ile bir cumhuriyet devletinin de demokratik
gelişme çizgisinin dışında bir olumsuz gelişme sürecinin içine sürüklenmesi normal koşullarda düşünülemez bir
durumdur. Ne var ki, bazı kapitalist ülkelerde sermaye birikimi ya da ekonomik sistemi bunalımdan
çıkarabilmek üzere ara rejimler gündeme getirilebilmekte ve kamu düzeninin devamlılığı çizgisinde demokrasi
dışı yollar sermayenin çıkarları doğrultusunda denenebilmektedir. İş çevreleri her şeyi para ile almaya alışkın
oldukları için, dünya ülkelerini ve bu ülkelerdeki bütün zenginlikleri satın alarak tam anlamıyla bir küresel
faşizm arayışı içine girmişlerdir. Bu durum nedeniyle, uzaktan kumandalı ve dıştan güdümlü çeşitli politikalar
sermaye merkezleri tarafından uygulama alanına getirilebilmekte ve halk kitlelerinin zararına olabilecek bu tür
uygulamalar olağanüstü dönemlerde baskı ile uygulanabilmektedir. Türkiye’de emperyalizmin ve sermayenin
çıkarları doğrultusunda gündeme getirilen ara rejimler hep Atatürkçülük adına yapıldığı için Kemalizm bir
darbeci ideolojiye dönüştürülmeye çalışılmıştır. Ara rejimlerde politika yasaklanınca , zengin kesimlerin çıkarları
daha kolay korunabilmekte ve bu nedenle, zengin kesimler Atatürkçülüğe kayarak Kemalizm’i kendi çıkarları
için kullanmaktadırlar.
Libero-Kemalizm normal koşullarda ortaya çıkması pek de mümkün olmayan bir akımın adıdır. Ne var
ki, sermaye sahibi zengin sınıflar ülkenin ulusal gelirini çalışan kesimler ile paylaşmaktan kaçınınca ara rejim
arayışları öne çıkabilmektedir. Liberalizm her zaman için serbestlik ister ve devlet müdahalesine karşı çıkar.
Devletlerin sınırlandırıcı hukuk düzenlerinden rahatsız olan şirketler en az düzeyde küçük bir devlet düzeni ile
5
yetinilmesini her zaman tercih etmektedir. Ne var ki , sermaye kesimlerinin çıkarları öne çıkınca ve özellikle
Müslüman ülkelerde gayri-müslim kesimlerin çıkar düzenleri tehlikeye girince,her türlü müdahaleyi gündeme
getiren ara rejimleri zengin toplum kesimleri gündeme getirerek sömürü düzenini koruyabilmektedirler. Bu gibi
halk kitlelerinin çoğunluğunun çıkarlarına ters düşen girişimlerin gerçekleştirildiği ara rejimler, Türkiye’de hep
Atatürkçülük adına gerçekleştirildiği için Kemalist devlet düzenine yoksul halk kitleleri zaman içerisinde karşı
olmuştur.Yirminci yüzyıl da her on yılda bir askeri darbe düzeni kapitalist sistemi bu bölgede oturtabilmek
üzere organize edilmiştir. Bu doğrultuda müdahale gerekçesi yaratabilmek üzere etnik ve dini kavgalar ile
birlikte terör olayları da kışkırtılarak sonuç alınmaya çalışılmıştır.Sermayeci kesimler bu açıdan tarih önünde
suçlu konumda olmalarına rağmen, kapitalist sistemin dönemsel bunalımları yüzünden ara rejimleri gündeme
getirebilmektedirler. Türkiye’deki ulus devletin yarattığı milli burjuvazi küresel emperyalizm ile ittifaka girerek
yabancılaştıktan sonra küreselleşmenin önceliklerine yöneldiği aşamada, demokratik rejimden vazgeçerek ara
rejim önceliğine yönelmekte ve Türkiye’de halk kitlelerine karşı geliştirilen bu olumsuz tutum Atatürk adının
arkasına gizlenerek yapıldığı için, işlerine geldiği aşamada liberallerin Libero-Kemalizm’e yöneldikleri
görülmektedir.Böylesine çıkarcı bir tutuma Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderi Mustafa Kemal’in adının
verilmesi, Türk toplumunun ulusal çıkarları açısından her zaman için olumsuz bir sonuç vermiş ve zenginlerin
çıkarları uğruna devletin kullanılması yüzünden,devlet ile millet Türkiye’de sürekli olarak karşı karşıya
getirilmiştir.Türk ulusu Ata’sından uzaklaştırılırken demokrasinin kurumlaşması da bu yüzden mümkün
olamamıştır.
Kemalizm, Türkiye ‘de gerçek anlamıyla uygulanamadığı için siyasal alanda bir
çok sorun çıkmış ve bunların yarattığı karışıklık ortamında Türk demokrasisi yeterince gelişememiştir. Alt
kimlikçi yaklaşımlar, Kemalizm adına geliştirilirken ve belirli bir azınlığın elinde Kemalizm siyasal bir silaha
dönüşünce hem Müslüman tabanda hem de farklı etnik ve dini topluluklar üzerinde Kemalizm bir ötekileştirme
aracına dönüşmüştür.Emperyalizmin bir toplumu yok etmek üzere yaptığı büyük saldırıya karşı, Anadolu halkı
bir araya gelerek örgütlenmiş ve başarılı bir savaşı kazandıktan sonra bir halk devleti olarak Türkiye
Cumhuriyetini kurmuştur. Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkının Türk ulusu olarak kurucu önder
tarafından kabül edilmesi ,aslında Kuvayı Milliye sınırları içerisinde yaşayan hiç kimsenin dışlanmasına ve
ötekileştirilmesine izin vermeyen çağdaş kucaklayıcı bir yaklaşımı, devletin temel tutumu olarak gündeme
getirmektedir. Alt kimlikler ve kültürel haklar bu toplumun zenginliği olarak var olmaya devam edecek ama
hiçbir zaman bu ülkede bölücülüğün temeli olamayacaktır. Atatürk’ün bu toparlayıcı ve kucaklayıcı yaklaşımı
devletin temel politikası olunca, ne libero-Kemalizm’e ne de İslam’o Kemalizm’e gereksinme kalmayacaktır.
Müslüman,Hrıstıyan ve Museviler arasında anayasal çizgide eşit vatandaşlık sağlanınca , bütün etnik gruplar
arasında da eşitlikçi bir yaklaşım geliştirilerek toplumun bütünlüğü gerçekleştirilecek ve böylece herkes Türk
ulusunun bir parçası olacaktır. Böylesine bir düzeye gelindiğinde ise siyaset artık alt kimliklere göre değil ama
düşünce ve ideolojilere göre yapılacağı için, demokrasilerin kurumlaşması yolunda önemli bir dönemeç
geçilecektir. Devlet modelinin temelindeki Kemalizm’in kurucu bir yol olduğu, bunun alt kimlikler ile bir yerlere
çekilemeyeceği görülecektir.
Atlantik emperyalizminin desteği ile iktidara gelmiş olan bir hanım başbakan,bir gün son sosyalist
devleti de yıktık diyerek ne derece bilgisiz olduğunu ortaya koymuştu. Sosyalizm ile Kemalizm arasındaki
farkları bile bilmeyen ve siyasetten habersiz bir hanımın uzaktan kumandalı manüplasyonlar ile iktidara
getirilmesi, Atatürk cumhuriyetinin yara almasına neden olmuştur. Atatürk ilkeleri aynı zamanda cumhuriyetin
temel ilkeleri olarak Türk anayasasının giriş kısmında anayasal bir koruma altındadır. Bu yüzden, Atatürkçülük
ya da Kemalizm Türkiye’de hem bir meşruiyet ölçüsü hem de bir direniş imkanıdır.Toplumun içindeki herkes ya
da her kesim kendi düşüncelerini kamuoyuna benimsetebilmek için Kemalizm’e yanaşmakta ya da Kemalist
görünerek çıkarlarını ya da düşüncelerini topluma kabül ettirmeye çalışmaktadır. Bu yüzden İslamcılar İslamoKemalizm peşinde koşarlarken, sermayeci ve küreselci toplum kesimleri de Libero –Kemalizm’i kendi çıkarları
çizgisinde kamuoyuna benimsetmeye çalışmaktadırlar. Dincisi kadar sermayecisi de, Türk anayasasında
güvence altına alınan siyasal ve hukuki haklar çerçevesinde birlikte ve ortak yaşayabilmenin arayışı içinde
6
olmalıdırlar. O zaman Kemalizm’i dinci çizgiye ya da sermayeci çizgiye çekerek toplumun diğer kesimlerine karşı
bir dayatmaya kalkma senaryoları ile Türk toplumu bir daha karşılaşmayacaktır. Atatürk ilkelerinin sağladığı
güvenlik ortamında Türk insanının meşruiyet araması son derece doğaldır. Ayrıca baskı ve saldırılara karşı,
Atatürk ilkelerinden oluşan Kemalizm insanlara ciddi bir direniş ve kendini savunma olanağı getirmektedir.
Demokratik rejim ve cumhuriyet şemsiyesi altında herkes ve her kesim özgürce duygu ve düşüncelerini
dile getirecek ve bu doğrultuda siyasal girişimlerde bulunabilecektir. Yaşanan tarihsel sürecin sonucunda
bu topraklarda ortaya çıkan Kemalizm, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar kalmasında hem de
Türk ulusunun geleceğe dönük yolda emin adımlarla yürümesinde etkili olmaya devam edecektir.
Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet yapısını bozabilecek bir Libero-Kemalizm’e ya da laik devlet
modelini bozabilecek İslam’o Kemalizm’e Türk ulusunun ihtiyacı yoktur. Ama Kemalizm’in güncellenerek
gerçek anlamıyla uygulama alanına getirilmesine, içinde bulunulan konjonktürde, Türk devletinin şiddetle
gereksinmesi bulunmaktadır. (24.5.2015)
7
Download