NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR

advertisement
NEREDE O ESKİ
RAMAZANLAR
Safa Geldin Mübarek Ramazan
BAKİ SARISAKAL
NEREDE O ESKİ RAMAZANLAR 6
MİNARE VE KANDİL
Minareler İslam beldelerinin en şerefli ziyneti ve hem de o beldelerin
alâmetifarikasıdır. Bir seyyah hiç bilmediği bir memlekete gitse Allahın birliğini ikrar ve
tasdik ederken kaldırılan parmaklar gibi semaya doğru yükselen minareleri görür görmez:
— Burası ehli İslam beldesidir.
Diye, derhal hükmünü verebilir.
Resulüllah Efendimiz Mekke’den Medine’ye teşrif ve Hicret buyurduktan sonra
Mescid-i şerifi yaptırırken minare inşa ettirmemişti. Çünkü namaz vakitlerinde Müslümanları
mescid-i şerife davet etmek için henüz bir usül ittihaz edilmemişti. Ancak vuku bulan davet
üzerine resülü ekrem efendimizin huzurunda toplanan Meşveret Meclisi’nde ezan şekli kabul
edildikten sonra müezzinlerin okuyacakları ezan sedalarının uzaklara kadar aksedebilmesi
için, gerek mescid-i şerife ve gerekse Medine’de ki mescidlere bir minare yapılmasına karar
verildi.
Muhtelif rivayetlere rağmen ilk minarenin nerede yapıldığı kesin belli değildir.
Ancak mescid-i şerifin inşasından biraz sonra Medine’de yapılan dört mescidden birinde
yapılmış olması hakkındaki rivayet, diğerlerinden kuvvetlidir.
Minarenin (Üçüncü Halife Hazreti Osman) tarafından ihdas edildiği de bu rivayetler
cümlesindendir. Hatta bu rivayeti ileri sürenler tarafından Halifenin ancak Cuma günleri ezan
okunmak üzere minare yaptırdığını da iddia etmekle beraber, ilk defa olarak Cuma ezanını
(İbad bin Sâmit) isminde bir zata okuttuğu ve hatta kendisininde bizzat ezan okuduğu beyan
edilmektedir.
Minareler, İslam beldelerinin ulviyetini gösteren en zarif dini abidelerdir.
Onun için Camileri, bilhassa selatin camileri yapan mimarlar, minarelerinde
zerafetine ahenk ve tenasibetine ehemmiyet vermişlerdir.
Süleymaniye ve Sultanahmet Camileri minarelerinin inşa tarzındaki ahenk, birer
sanat bediasıdır. Aynı zamanda Süleymaniye Camisinin minarelerindeki on, ve Sultanahmet
cami minarelerindeki ondört şerefe de bu Camilerin bânileri olan Sultan Süleyman’ın onuncu
ve Sultan Ahmet’inde ondördüncü padişah olduklarının ifadesidir.
Süleymaniye Camisi
Beş, dört ve hatta üç asır evvel yapılan minareler biraz kalın olmakla beraber,son
iki asır zarfında yapılmış olan minareler daha ince ve daha zariftir.
Aksaray’da ki Valde Camisi ile Tophane’de ki Nasreddin Camisinin Ortaköy ve
Dolmabahçe Camilerinin minareleri, cidden zarif birer zarif sanat bediasıdır.
Minarenin nur kelimesi ile münasebeti nazarı dikkate alınırsa, bunların hem ezan
sesini halka duyurmak ve hem de mübarek gecelerde kandil yakılmak için yapılmış olmalarını
kabul etmek lazım gelir.
Eski Ramazanlarda Mahya Yazıları
Erkekler: Valde Hanım, hiddetlenme dur. Bir dakika bizi dinle. Bak mahyada
“Maşallah“ yazısı var. Biz de onu yüksek sesle okudukta onun için (Onbir ayın
Sultanına Maşallah) dedik!
Minarelerde kandil ne zaman yakılmaya başlamıştır? Bu hususta da bir hayli ihtilâf
vardır. Fakat tarihi delillerden anlaşılıyor ki Ramazan-ı şerifin birinci gecesinden Ramazan
Bayramı’nın birinci gecesine kadar minarelerde kandil yakmak adeti Birinci Sultan Ahmet
devrinde 1019 tarihinde başlamıştır.
Bu vaziyet Üçüncü Sultan Ahmet Devrine kadar devam etmiştir. Fakat Osmanlı
harici İslam beldelerinde Bayram geceleri de kandil yakmak adet olduğu nazarı dikkate
alınarak, Sultan Ahmet’in Veziri azamı ve Sevgili damadı Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından
Bayram Geceleri de minarelerde kandil yakılması için emir verilmiştir.
İlk zamanlarda yalnız Ramazan ve Bayram gecelerine mahsus olan bu adet kısa bir
müddet sonra, Resülü ekrem efendimizin dünyaya gelmiş oldukları gece ve daha sonraları ise
Miraç, Reğayip ve Berat kandillerinin gecelerine de teşmil edilmiştir.
O tarihlere kadar devlet ricali ile saray erkânı ve şehrin zenginleri ve ileri gelen
tüccarları sadece Padişahların Culûs ve Velâdet günlerine tesadüf eden gecelerde, içlerinde
zeytinyağı ile beraber rengârenk sular bulunan kandiller, fenerler ve fanuslar asmak suretiyle
evlerini donatırlar. Servetlerinin derecelerine göre evlerinin ve konaklarının önlerine yine
fenerler ve kandiller asılı olan Tak’lar kurarlardı. Yalnız, minarelerde kandil yakılmazdı.
Lakin resülullah efendimizin dünyaya teşrif buyurdukları günlere tesadüf eden gecelerde,
minarelerde kandil yakılması adeti usülü ihdas edildikten sonra, yalnız o gecenin şerefine
olmak üzere hem minarelerde kandiller yakılmış ve hem de evler eskisi gibi donatılmıştı.
İkinci Sultan Mahmut devrinde ve 1251 tarihinde, hükümet tarafından yarı resmi
olarak bir beyanname neşredilmişti. Bu beyannamede; Mevlüd-ü resulüpenahiye tesadüf eden
gün ve gecelerde beş vakitte birer nöbet top atılacağı zikredildikten sonra önce, istekli
olanların yalnız evlerini değil, dükkânlarını da donatarak tıpkı culûs ve velâdet gecelerinde
olduğu gibi umumi şekilde bir donanma yapılmasına ruhsat verilmişti.
Kış geceleri minarelerde kandil yakmak pek kolay bir iş değildi. Çünkü şiddetli
ceryanlara maruz olan minarelerin tepelerinde, küçücük bir meşale ile kandil yakmak, ancak
bir ihtisas işi idi. Bunun içinde maharet sahibi kandilciler istihdam edilirdi.
Yalnız Sultanahmet Camisi’nin minarelerinde altı yüze yakın kandil vardı. Akşam
ezanı ile kandilleri yakmaya başlayan kandilciler, serdettikleri maharet sayesinde, bunları
yatsı ezanına kadar yakmaya muvaffak olurlardı.
Ramazan ayı yaklaşmaya başladığı zaman, Vakıflar İdaresi tarafından Camilere
tulumlarla zeytinyağı gönderilirdi. Bunlar büyük Camilerin yağhanelerinde depo edilirdi.
Cami kayyumları tarafından kandiller yıkanır, şamandıra denilen kandiller hazırlanırdı.
İbriklere konulan yağlar, kandillere konulduktan sonra bir meşale ile yakılırdı.
Bunlar, cidden çok güç ve oyalayıcı işlerdi. Bereket versin de elektrik bu işlerle
uğraşanların imdatlarına yetişti. 1
1
Ziya ŞAKİR, “Ramazan Sohbetleri “ , Akın 6 Haziran 1952
Download