AVŞAR`DAN ŞEHİT OLANLAR

advertisement
AVŞAR’DAN ŞEHİT OLANLAR
Balkan Savaşı’nda, Çanakkale’de, Kafkas Cephesi’nde ve çeşitli cephelerde, bilhassa
İstiklâl Savaşı’nda köyümüzden şehit olanlar vardır. Kaynaklardan tespit ettiğimiz ve halktan
edindiğimiz bilgiler dahilinde aşağıda durumunu belirleyebildiğimiz kişiler şehit olmuşlardır.
Allahu Teâlâ rahmetini ziyade eylesin ve bizlere de şefaatlerini nasip etsin.
İsmail oğlu SEYİT AHMET (Sezen), 1885 tarihinde doğmuş ve 07.09.1922 tarihinde
de şehit olmuştur.
İsmail oğlu MUHARREM (Şenel), 1887 tarihinde Zeliha’dan doğmuş ve 21.12.1914
tarihinde de Kafkas Cephesi’nde şehit olmuştur.
İsmail oğlu MUHARREM
Kazım oğlu İBRAHİM (Kıymazarslan)1896 tarihinde doğmuş ve 30.07.1917 tarihinde
şehit olmuştur (kızı Hatice Balcı).
Mustafa oğlu SEYİT MEHMET (Gün) 1884 tarihinde doğmuş, 30.07.1917’de de
vefat etmiştir.
Mehmet Emin oğlu SEYİT MEHMET 1880 tarihinde doğmuş, 03.01.1915
Çanakkale’de şehit olmuştur (Şerife Yıldızlı’nın?).
Mehmet Emin oğlu MUSTAFA 1881 tarihinde doğmuş ve 01.04.1919 tarihinde de
şehit olmuştur (Şerife Yıldızlı’nın?)
Tahir oğlu EMİN (Yazan) 1881 tarihinde doğmuş 03.01.1915 tarihinde Çanakkale’de
şehit olmuştur
Tahir oğlu NAZİF (Yazan) 1887 tarihinde doğmuş 04.01.1915 tarihinde de
Çanakkale’de şehit olmuştur
Nazif oğlu OSMAN Yazan Adana’da şehit olmuştur.
Osman oğlu YAKUP (Türker)1881 tarihinde doğmuş ve 1922 tarihinde de vefat
etmiştir.
Osman oğlu MEHMET (Türker)1894 tarihinde doğmuş ve 07.03.1917 tarihinde de
vefat etmiştir.
Seyit Ali oğlu MEHMET (Özgören) 1889 tarihinde doğmuş ve 30.12.1916 tarihinde
şehit olmuştur.
Seyit Ali EŞREF (Özgören)1893 tarihinde doğmuş ve 02.09.1921 tarihinde şehit
olmuştur.
İsmail oğlu MUSTAFA (Yıldız-Kızılay), 1887 tarihinde doğmuş ve 17.06.1914
tarihinde Çanakkale’de şehit olmuştur
Mustafa oğlu NAZİF (Yılmaz) 1895 yılında doğmuş 27.09.1916 yılında da vefat
etmiştir.
Mehmet oğlu MUSTAFA (Demircioğlu) 1881 tarihinde doğmuş ve 17.05.1916
tarihinde şehit olmuştur.
Halil Efendi’nin oğlu SADRETTİN (Hacer Sezen’in amcası) 1886 tarihinde doğmuş
01.03.1913) tarihinde Balkan Savaşı’nda şehit olmuştur.
Halil Efendi’nin oğlu FAHRETTİN (Hacer Sezen’in amcası) 1888 tarihinde doğmuş
25.04.1915 tarihinde Çanakkale’de şehit olmuştur
Halil Efendi’nin oğlu KASIM (Hacer Sezen’in babası) 1896 tarihinde doğmuş
19.12.1916 tarihinde şehit olmuştur.
Halit oğlu DURMUŞ ALİ (Kadın ebenin erkek kardeşi, Abdurrahman ve Fahri
KIYMAZASLAN’ın dayıları.) 24.04.1915 tarihinde Çanakkale-Kumkale’de şehit olmuştur.
Muharrem Belci’nin oğlu RAŞİT 1895 tarihinde doğmuş, 29.03.1921tarihinde de
Sivrihisar’da şehit olmuştur. (Hazırlayan Nurettin Sezen)
***
Çanakkale içinde vurdular beni,
Ölmeden mezara koydular beni
Ah gençliğim eyvah!
Çanakkale içinde aynalı çarşı,
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Ah gençliğim eyvah!
Çanakkale içinde bir uzun selvi,
Kimimiz nişanlı, kimimiz evli
Ah gençliğim eyvah!
Çanakkale içinde bir dolu testi,
Analar babalar ümidi kesti
Ah gençliğim eyvah
Çanakkale Savaşı
Çanakkale Savaşı özet bilgi
Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu
Yarımadası'nda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara
muharebeleridir. İtilaf Devletleri'ce; Osmanlı Devleti'nin başkenti konumundaki İstanbul'u
alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret
yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini
zayıflatmak amacı ile açılan cephe.
1. Dünya Savaşı içinde 3 Kasım 1914 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasında Çanakkale
Boğazı’nda cereyan eden savaşlara Çanakkale Savaşları denir.
Merkezi devletler yanında savaşa giren Osmanlı Devleti’ni saf dışı bırakmak amacıyla
İtilaf devletleri tarafından düzenlenmiş olan Çanakkale harekatı, I. Dünya Savaşı’nın en
önemli askeri faaliyetidir.
Osmanlı Devleti’nin Almanya yanında savaşa girmesiyle zor durumda kalan İngiltere ve
Fransa, Rusya ile temasa geçip savaş güçlerini arttırmak, Orta Avrupa’ya sızan AlmanAvusturya ordularını arkadan çevirmek için bu harekatı gerekli görmüşlerdi.
Boğazlara yönelik harekatın ilk deniz hücumu 3 Kasım 1914’te iki İngiliz harp
gemisinin Ertuğrul ve Seddülbahir, iki Fransız gemisinin de Kumkale ve Orhaniye tabyalarını
bombardımana tutmasıyla başladı. İlk etapta bu saldırılar istenilen sonucu vermedi. Daha
sonra Fransız Amiral Robeck bütün gücüyle boğazı zorlayarak İstanbul’a ulaşmak için
hazırlıklara başladı. 17 Mart 1915’te yapılan plana göre mayınlardan temizlenmiş olan
boğazın aşağı kesimlerinden bütün savaş gemileriyle boğaz zorlanacaktı.
Fakat aynı günün akşamı Türk donanmasına mensup, Yüzbaşı Hakkı Bey kumandasındaki
Nusret Mayın Gemisi’nin Karanlık Liman bölgesini tekrar mayınlaması deniz harekatının
kaderini değiştirdi. 18 Mart 1915 sabahı boğaza giren İngiliz Ve Fransız filoları boğazın her
iki yakasında açılan ateş ve dökülen mayınların etkisiyle mevcudunun %35’ni kaybedip geri
çekilmek zorunda kaldı.
Kara savaşları
Deniz mayınları ve kıyılardaki Osmanlı topçu bataryalarının isabetli atışları denizden
geçişin mümkün olmayacağını göstermiş, İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası üzerine
çıkarak Osmanlı'yı karadan yenmeyi planlamışlardır.
Seddülbahir Cephesi
Gelibolu Yarımadasında Müttefik çıkartmaları yarımadanın güney bölümündeki altı
kumsala, iki cephede yapılmıştır. Seddülbahir Cephesi’ne 29. İngiliz Tümeni ile Fransız
Kolordusu (Fransız Doğu Sefer Kuvveti) çıkartma yaparken Arıburnu Cephesi’nde ise
Anzaklar Kolordusu çıkartma yapmıştır. Bu beş tümene ek olarak bir hafta içinde
İskenderiye'den getirilecek olan Hint Tugayı, muhtemelen Seddülbahir Cephesi'nde
kullanılmak üzere ordu ihtiyatını oluşturacaktı.
Sınırlı hedeflere yönelik, üstelik de bir yanıltma operasyonu olan İngiliz taarruzunun bu denli
kayba rağmen başarısız olması üzerine General Sır Ian Hamilton, Seddülbahir Cephesi'nde
hiçbir askeri harekâta girişilmemesi emrini vermiştir.
Arıburnu Cephesi
Arıburnu Cephesi’nde 25 Nisan 1915 sabahı çıkartma yapan Anzak Kolordusu örtü
kuvvetleri, sahildeki Türk gözetleme postalarını atarak bir köprübaşı oluşturmuşlardır. Sahile
çıkan örtü kuvveti üç koldan sırtlara ilerlemiştir. Sırtlardaki Türk direnişi, ileri harekatı yer
yer engelliyor, genel olarak geciktiriyordu ama sahili tehdit edecek bir harekat
gösteremiyordu. Buna karşın sırtlarda yer yer süren çatışmalarda Anzak kayıplar artmakta,
sahile yağan takviye talepleri karşısında çıkan tüm birlikler derhal ateş hattına
gönderilmektedir, sahilde ihtiyat tutulamamaktadır.
(Halil Efendi’nin oğlu FAHRETTİN’in şehit olduğu gün)
Anzak mevzilerine taarruza girişmiştir. Bu taarruzla Anzak birlikleri sırtın batı
yamaçlarına çekilmilerdir.
Ordu ihtiyatındaki 19. Tümen komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal çıkartma
başladığı sıralarda 57. Alay ve bir topçu bataryasıyla Conk Bayırı’na hareket etmişti.
Karargahta, 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya (Albay Mehmet Esat Bülkat Bey’e) kararını
anlatmıştır. Esat Paşa, bu kararı onaylamış, Albay Halil Sami Bey’in 27. Alay’ını da yarbayın
komutası altına vermiştir. Esasen 19. Tümen, ordu ihtiyatıdır, ancak Mareşal Sanders’le halen
temas kurulamamış olması nedeniyle Esat Paşa, kendi inisiyatifini kullanarak tümeni
komutası altına almış ve Mustafa Kemal’in görüşü yönünde görevlendirmiştir.
Bu arada Kılıçbayır yönüne sevk edilen Avustralya birlikleri, bölgeye ulaşır ulaşmaz
muharebeye sürülmektedir. Çünkü Türklerin sırtlardan aşağı akıp cephe hattını kırmaları an
meselesi olarak görünmektedir. 19. Tümen’e bağlı dört alayın bölgeye intikali ardından Türk
Arıburnu Kuvvetleri Yarbay Mustafa Kemal Bey emriyle saat 15:30 dolaylarında yeniden bu
kez toplu olarak taarruza geçmişlerdir. General Hamilton anılarında şöyle anlatır. “Gebe
dağlar Türk doğurmakta devam ediyor. Bizim mevzilerimizin en yüksek ve en merkezi yerine
birbirini kovalayan dalgalar halinde yükleniyorlar.”
Suvla Koyu’nda İngiliz 9. Kolordusu’nun ikinci genel taarruzuyla aynı gün 21
Ağustos’da Anzak birliklerinin sonuçsuz Bomba Tepe taarruzu, Çanakkale Savaşı’nın son
muharebesi olmuştur.
Anafartalar Cephesi
Her iki cephedeki kanlı çatışmalar ardından 1915 yılının Temmuz ayı sonlarında
cepheler kilitlenmiş, çatışmalar mevzi harbine dönüşmüştü. Gelibolu Yarımadasında bir sonuç
elde edebilmek için İngiliz General Sir Ian Hamilton, daha kuzeyde üçüncü bir cephe açmak
gereği duymuştur. Burada amaç, sert direnme gösteren her iki cephedeki Türk kuvvetlerinin
geri hattına çıkarak kuşatmaktır. Hamilton, üçüncü cepheyi küçük ve büyük Kemikli burunları
arasındaki Suvla kumsalına, takviye olarak gelen İngiliz 9. Kolordusu’nu çıkartarak açmıştır.
6 Ağustos 1915 tarihinde Suvla Koyu'na yapılan çıkartmayla Çanakkale Savaşı bu bölgeye
kaymış, Arıburnu'ndaki Anzak Kolordusu ile Suvla çıkartma kuvvetleri, dolayısıyla bu iki
cephe birleşmiştir. Gelibolu Yarımadası'nın Müttefik kuvvetlerce tahliyesine kadar asıl
çatışmalar bu bölgede olmuş, Seddülbahir Cephesi, kayda değer bir çatışmaya sahne
olmamıştır.
5-6 Ağustos gecesi başlayan çıkartma gün boyu sürmüştür. Suvla Ovası’na hakim ilk
kademe sırtlardaki üç Türk taburu, çıkartma birliklerinin ileri harekatını durdurmayı
başarmıştır.
Tahliye
Müttefiklerin Gelibolu Seferi'ne eklenen yeni takviyelerle üçüncü bir cephe açılmasına
karşın kara harekatı Müttefikler açısından bir sonuç getirmemiş, Osmanlı kuvvetlerinin
direnci karşısında cepheler yeniden kilitlenmiştir.
Tahliye işlemleri 9 Ocak 1916 sabahı tamamlanmıştır. Böylece Gelibolu Muharebeleri
Osmanlı kuvvetlerinin zaferiyle sonuçlanmıştır.
ÇANAKKELE ŞEHİTLERİNE
M. AKİF ERSOY
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, (3)
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 582
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, (4)
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 583
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Necip Fazıl Kısakürek
Sakarya
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük-küçük kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabb’im isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! .
Download