Adım Ece Ayhan Çağlar - Bilkent University

advertisement
Yarım Ağız Bir Teşekkür
“Adım Ece Ayhan Çağlar” isimli bir kitap bana tavsiye edilince güzel şiirler okumaktan öte
bir beklentim oluşmadı. Ancak bu kitap ve hazırlayıcısı Tunç Tayanç öyle çok şey sundu ki bana,
tam anlamıyla müteşekkirim. Öğrenme açlığımın tatmininden bu kadar memnun kalmamıştım
aylardır. Meğer ne az bilirmişim Ece Ayhan’ı, ne çok yanlışı aklıma tartışılmaz doğru diye
kazımışım. Yanlış bilinenlerin yerinden edilmesi Tunç Tayanç’ın hazırladığı paha biçilmez içeriğin
sadece ufak bir parçası. Ece Ayhan’ın başka yerde okuyamayacağım şiirlerini de bu kitapta
buldum. Ruhunu solumaktan yetmiş yıl uzakta olduğum bir dönemden bir nefesi de bu kitap
hediye etti bana. Hâl böyle olunca bu kitabın üzerine yazmamak da hayli büyük bir haksızlık
olurdu emeği geçenlere. Elimden geldikçe hissettiklerimi ve kitabın zengin içeriğinden öne çıkan
noktaları paylaşmaya çalışacağım. Şaşkınlığımı ve büyülenmişliği bir nebze olsun aktarabilme
ümidiyle başlıyorum yazıma
Aynı anda pek çok işi iyi yapanları oldum olası kıskanmışımdır. Ece Ayhan’ın elinden
çıkmış, gün yüzü görmemiş şiirler elinize geçti bir şekilde diyelim. Bunları mükemmel bir
araştırma ile sınıflandırma becerisine de sahipsiniz. El emeği göz nuru ile bir kitap haline
getirdiniz tüm bunları. Hatta yetinmeyip kitabı altı bölüme ayırıp eşi bulunmaz düz yazı ve
öyküler de eklediniz. Tüm bunların yanı sıra kitabın giriş yazısını da olağanüstü yazarsanız buna
şapka çıkartılır işte. Bu yazıdan söz etmeden geçmemeliyiz inanıyorum ki. Tunç Tayanç kitabın
oluşum sürecini sadece özetlemiş aslında. Ancak bu özet Ece Ayhan’ın hayatına ve dönemine
dair öyle samimi bir anlatım içeriyor ki görsellerle dahi daha net somutlaştırılamazdı bu
yaşanmışlıklar. Ayrıca ben bu yazıdan internetin araştırmalarda kütüphanelerin yerini büsbütün
silemediğini de öğrendim. Tayanç kitabın oluşumunda emeği geçenleri onurlandırmayı da tabiki
atlamıyor. Hiç tanımadığımız insanların Ece Ayhan’ın hayatındaki önemini de bir kaç sayfada
nasıl anlatabilirse en iyisiyle anlatıyor.
Kitapta yer verilen şiirler zaman olarak da sınıflandırılmış. Bu yüzden şiirleri
okuduğumuzda dönemine göre rahatça yorumlama şansı buluyoruz. Mesela birinci bölümde Ece
Ayhan’ın daha yirmisini devirmeden geçen zamana dair isimlendirdiği bir şiirini görünce hayli
şaşırdım. Bu şiir okul günlerindeki Ece Ayhan’ın başında esen bahar yellerini eşiğimizde
hissettiriyor. Biraz ilerlediğimizde ise artık bir mülkiyeli olan şairin şiirlerinde insana dair
gözlemlerin daha bir yer bulduğunu görebiliyoruz. Bir şair, bir genç diyor Ece Ayhan ve hepsine
ayrı ayrı renkler dağıtıyor. Bu özelliği süreli yayınlara gönderdiği şiirlerde de değişmiyor
Ayhan’ın. Tabii dil değişmiş. Dil beni aşmaya çoktan başlamış. Dilde yeri var mı yok mu diye daha
bir az inceleniyor kelimeler ve kim bakarsa baksın faklı şeyler görüyor bu şiirlede.
Yazımın başında da demiştim: Bu kitap kesinlikle bir şiir kitabı olmakla sınırlandırılamaz.
Keza Ece Ayhan’ın ilk şiir kitabının adını taşıyan dördüncü bölüme gelindiğinde karşımıza
bambaşka bir içerik çıkıyor. Benim bu bölümde en çok da Orhan Kutlugil’in Kınar Hanımın
Denizleri’ne dair değerlendirme yazısı ilgimi çekti. Ben ve yaşıtlarımın dünyasında yeni şiirlerin
ve şairlerin oluşturduğu tatlı heyecan hiç yer bulamadı maalesef. Bugünün şartları bize
bambaşka gündemler getirdi. Hatrı sayılır miktarda medya ilgisini toplayan tek bir şair
hatırlayamıyorum kendimi bildim bileli. Ancak kısa bir süreliğine de olsa bu heyecanın yaşandığı
günlere gitmek tam anlamıyla baş döndürücüydü. Bu ilk göz ağrısının, ardından getirdiği coşkuyu
ben yetmiş yıl öteden duydum bu özenli eleştiri sayesinde. Tabii buruk bitirdim yazıyı. Çünkü bu
günün insanlarının böyle gerçek heyecanlara uzaklığı içimi acıttı düşününce. Edebiyat
kitaplarından okuyup da kavrayamayacağım bir durumu doğru ışıkta görülen bir tablo gibi sundu
bu yazı önüme. Kitabın devamı Ece Ayhan’ın farklı yönlerini de görme şansını sunuyor bizlere.
Eminim ilgimi en çok Ece Ayhan’ın düzyazıları çekti. Kitabın başında yer verilen yazıda bir
hezarfenden bir Troya’dan söz eden bu büyük edebiyat insanının, bir düz yazısını okumanın çok
keyifli olacağını fark etmiştim. Bu yüzden beşinci bölümü tek solukta okudum. Yer verilen ilk
yazıdaki duygusallığı okumadan anlamak olanaksız. Şiirlerindeki havanın tam aksine bu yazıda
Ece Ayhan hafiften kızgın. Sınıflandırmalara karşı tepkisine siz de okuyunca ortak olacaksınız,
eminim.
Ne şanslıyız ki aradan geçen yıllara rağmen geçmişe ait değerleri bize tanıtmaya talip
insanlar da yok değil. Hem de bu, yavan bilgi yığıntısıyla değil hissettirerek hatta neredeyse
yaşatarak yapılıyor. Beklentilerimi karşılamış bu kitabın altıncı bölümünde Ece Ayhan’a ait
öyküler bulmak bu haftanın en büyük lüksü oldu benim için. Ayrıca ilk öykülerdeki isim, içerik
tutarlılığı uzun zamandır şikayetçi olduğum bir eksiklikten de uzak öyküler okumamı sağladı.
Öykü yazdığından bugüne kadar haberdar olmadığım Ayhan’ın öykülerinin şiirlerinden altta kalır
yanı olmadığını da belirtmek isterim.
Ne kadar anlatsam da tam olarak anlatamayacağım. Bu yüzden tavsiyeme kıymet
verirseniz, siz de bir şans verin bu şahane kitaba. Keza en öyle karışık duygular içerisindeyim ki
yazımın daldan dala atlayan içeriğinden ötürü sizden özür dilemeliyim. Ancak zaten hakkıyla
teşekkür edemeyeceğim Tayanç’ın hakkını yeme korkusu ne gördüysem yazmaya itti beni.
Yazıma son verirken, edebiyatın hayatımızdaki yerinin yeniden eskisi gibi olması umuduyla, bu
harika kitaba emeği geçen herkese yetersiz olduğunu bildiğim şükran ve saygılarımı sunuyorum.
Erkan Yıldız.
Download