GÜBRELEMEDE ÇEVRECİ YAKLAŞIMLAR Son yıllarda bütün

advertisement
GÜBRELEMEDE ÇEVRECİ YAKLAŞIMLAR
Son yıllarda bütün dünyada esmekte olan çevreci rüzgârlar, kimyasal gübreler üzerinde de
duyarlılığı artırmış bulunmaktadır. Bu konuda fikir ileri sürenlerin tarım dışından olması, tarımın
özellikleri, tarımsal üretim girdileri ve özellikleri hakkında hiçbir fikir sahibi olmayanlar tarafından
kamuoyu oluşturulması, bitkisel ve hayvansal üretimin geleceğini tehdit eder boyutlara
ulaşmaktadır. Kimyasal gübreler hakkında yanlış değerlendirmeler ve kavram karışıklıkları
süregelmektedir. Toplumun bilimsel gerçekler ışığı altında bitki beslenmesi konusunda
aydınlatılmaya ihtiyacı bulunduğunu düşünmekteyiz. Ekolojik tarım, organik tarım gibi kavramlar
kimi kesimde dünyanın bu yollardan elde edilecek ürünlerle doyurulabileceği gibi kanı oluşmasına
neden olmaktadır. Oysa 2030 yılında 8 milyara ulaşacak dünya nüfusunu besleyebilmek için
bugünkü gıda üretiminin yüzde 60 oranında artırılması gerekmektedir. Hele bu nüfusun 2/3’nin
şehirlerde yaşayacak olması, yani salt tüketici olması ve üretimi artırma şansı bulunan ülkelerin
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler olması konuyu bizim açımızdan çok daha önemli bir boyuta
taşımaktadır. Bu nedenle Türk tarımının geleceği için konuyu gerçekçi bir yaklaşımla ve yorumla
değerlendirmek yararlı olacaktır.
GÜBRELERİN ÇEVRE ÜZERİNE ETKİSİ
Kimyasal gübreler bitkiler için gerekli besin maddelerini kapsayan bileşiklerdir. Bunlar doğal
yollardan elde edilebilecekleri gibi, kimyasal yollarla da üretilmektedir. Gübrelemeden amaç,
bitkilere durak yeri ve besin kaynağı olan topraktan her yıl çeşitli yollarla uzaklaşan bitki besin
maddelerini tekrar toprağa kazandırmaktır. Böylece yeterli bitki gelişmesi, yüksek verimli aynı
zamanda kaliteli ürün için gerekli koşullar gübreleme ile toprakta sağlanmaktadır. Bitki gelişmesi
için gerekli koşullar üzerinde gübrelemenin yaptığı etki sonucu ürün kalitesi veya biyolojik
değerlilik olarak tanımlanan beslenme değerini ortaya koyan vitaminler, protein, amino asitleri,
mineral maddeler gibi kalite unsurlarının olumlu yönde etkilendiği bilinmektedir.
Gübrelemenin çevre üzerinde neden olduğu olumsuz etkiler şöyle sıralanmaktadır.
1. Azotlu gübre kullanımının artmasıyla topraktan olan yıkanmaların da artması ve sonuçta
sularda nitrat konsantrasyonunun yükselmesi.
2. Özellikle yüzey toprağının taşınması sonucu fosforlu gübrelerin sulara karışmasıyla durgun
ve akarsularda fosfat kapsamının yükselmesi.
3. Aşırı gübre kullanımı sonucu, bitkilerde kimi maddelerin yığılması ve bunları yiyenlerde
olumsuz etkilerin ortaya çıkması.
4. Azotlu gübrelerin toprağa uygulanmasıyla gazlaşma sonucu atmosfere azot oksitler ve
amonyak gibi gazların katılmasıyla sera etkisi oluşması.
Gübrelerin bu olumsuz etkilerine karşın kullanımlarındaki artış insanlarda ikilem yaratmaktadır.
Zira yarım asır önce dünyada 17 milyon ton gübre kullanılırken bugün bu miktar 8 kat artmıştır.
Avrupa’da 1950’lerde 45 kg/ha olan gübre kullanımı günümüzde 250 kg/ha’a ulaşmıştır. Buna
paralel olarak örneğin Fransa’da aynı dönemde 1.8 ton/ha olan buğday verimi 7 ton/ha’ı geçmiştir.
FAO (Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Teşkilatı) global bitkisel üretimde gübrelemenin yıllık
payını yüzde 43 olarak bildirmekte ve toprak kaynaklarında ortaya çıkacak fakirleşmeye bağlı
olarak bu payın yükselerek yüzde 84’e kadar çıkabileceğini ileri sürmektedir. Öte yandan, yapay
gübreler yerine doğal kaynakların kullanımı ile yapılan organik tarım bir alternatif üretim şekli gibi
ileri sürülmesine karşın, bugünkü üretim potansiyelini karşılayabilecek organik kaynak dünyada
bulunmamaktadır. Aslında organik girdiler için de bitkisel üretim şart olduğuna göre, yetersiz
bitkisel üretim organik kaynaklarda da azalmaya yol açacaktır.
O halde çözüm nedir? İnsanlığı yeterince besleyecek düzeyde bitkisel üretim yapmak için kimyasal
gübre kullanma zorunluluğuna karşın uygulanan gübrelerin çevre üzerinde yarattığı baskıyı,
olumsuz etkiyi ortadan kaldıracak bir yol var mıdır? Bu konuda yapılan çalışmalar gübre kullanım
etkinliğinin artırılmasının geleceği kurtaracak çözüm olabileceğini göstermektedir.
GÜBRE KULLANIM ETKİNLİĞİ
Toprağa verilen gübrelerin etkileri pek çok koşul tarafından belirlenmektedir. Topraktan, gübreden,
bitkiden, iklimden, tarım tekniklerinden kaynaklanan gübreden yararlanma oranı en uygun
koşullarda bile yüzde 50-60’lara ancak ulaşabilmektedir. Başka bir deyimle verilen gübrelerin
yarıya yakını ya toprakta tutulmakta veya yıkanarak sulara karışmakta veya gazlaşarak atmosfere
katılmaktadır. Eğer bitkilerin gübreden yararlanma oranı artırabilirse toprakta kalan ve çevre
üzerinde olumsuzlara neden olabilen gübre miktarından tasarruf yapılabilir. Başka bir anlatım ile
verilen gübredeki besin maddelerinin tamamına yakını bitki tarafından alınabilirse, gübreden
kayıplar azaltılabilir. Bu da doğal olarak az gübre kullanımı sonucunu doğuracaktır. Gübrelerin
etkinliklerini artırmak için yapılan çalışmalar ve uygulamalar şu başlıklar altında toplanabilir:
A - BİYOTEKNOLOJİ
Bu alandaki çalışmalar özellikle iki yönde odaklanmış bulunmaktadır. Bunlar, baklagil bitkilerinin
köklerinde olduğu gibi, biyolojik azot fiksasyonu yapabilecek mikroorganizmaların geliştirilmesi ve
bitki köklerinin besin maddeleri absabsiyon oranlarının artırılmasına yönelik ıslah çalışmalarıdır.
Bu alanda yapılan çalışmalar, biyolojik azot fiksasyonunu artırmanın tek başına sorunu çözecek bir
yol olmadığını, ancak özellikle azotlu gübre kullanımında belirli ölçüde bir azalma
sağlanabileceğini göstermektedir. İn vitro kültürlerde bitki ıslah yoluyla sömürme gücünün
artırılması çalışmaları için ise biraz daha zamana ihtiyaç bulunmaktadır.
B – HUMİN MADDELERİ
Toprakta doğal olarak bulunan ve toprak organik maddesinin “Humifikasyon” veya “Huminleşme”
adı verilen reaksiyonlar sonucu değişime uğramasıyla ortaya çıkan ürünlere genel olarak Humin
maddeleri adı verilir. Bu maddelerin topraklar üzerine olumlu etkileri şöyle sıralanmaktadır.
1. Bitki besinleriyle organik yapı oluşturulması,
2. Bitki besin maddesi, özellikle fosfor, azot ve kükürt alımını artırması,
3. Toprak mikrobiyolojik aktivitesini artırması,
4. Minerallerin çözünürlüğünü artırarak bitki besinlerinin açığa çıkmasını sağlaması,
5. Toprak yapısını iyileştirmesi,
6. Azot, fosfor, kükürt ve çinkoyu bağlayarak depolama etkisi,
7. Toprak su tutma kapasitesini iyileştirerek mevcut sudan bitkilerin en verimli şekilde
yararlanmasını sağlaması,
8. Humik asit hücre uyarıcısıdır ve hücre bitki besin maddelerinin alımını kolaylaştırır. Bu
yolla köklerin besin maddesi alımı yüzde 30 kadar artabilir.
9. Topraktaki toksinlerin uzaklaştırılması,
10. Yüzde 5’e kadar ulaşan azot kapsamıyla azotlu gübre ihtiyacını azaltması
Humin maddelerinin özellikle azotlu ve fosforlu gübrelerin parçalanmasını sağlayarak bitkilerin
bunlardan yararlanma oranını artırması konumuz açısından üzerinde durulması gereken
özelliklerdir. Ancak, bu özelliğin yıkanma koşullarında gübreden olan kayıpları da artırdığını göz
önünde bulundurmak gerekir.
C – GÜBRELERİN YAVAŞ ETKİLİ HALE GETİRİLMESİ
Gübrelerin etkinliğini artıracak, böylece kayıpları en aza indirerek çevre üzerinde ortaya çıkabilecek
olumsuzlukları azaltacak yöntem olarak gübreleri yavaş çözünür halde uygulamak en ümit veren
yol olarak görülmektedir. Gübrelerin yavaş etkili hale getirilmesinde iki yöntem uygulanmaktadır;
1. Gübrelerin çözünmeyi geciktirecek bir madde ile kaplanması veya muamele edilmesi,
2. Gübrelerin fındık veya ceviz büyüklüğünde çok iri granüller (süper granül) halinde
üretilerek toprağa uygulanması.
Gübrelerin çözünmesinin yavaşlatılması yöntemlerinin geliştirilmesi, çevre üzerindeki gübrelerden
kaynaklanan baskıyı azalttığı gibi, büyük boyutlara ulaşan ekonomik kayıpların da azaltılması
yolunu açmıştır. Bu yöntemin ekonomik açıdan bir diğer yararı da gübrelerin bölünerek bitkinin
gelişme periyodunun çeşitli dönemlerinde yapılan ilave gübreleme masraflarından tasarruf
sağlanmasıdır.
Gübreleri kaplayarak veya belirli kimyasallar ile muamele ederek toprağa vermenin, çevreci bakış
açısından bir sakıncası bulunmaktadır. Bu da, kaplama materyalinin ve ilave kimyasalların da
toprakta birikerek çevre kirlenmesini bir başka boyuta taşıyacağı endişesidir. Gerçekten plastik
kaplama materyali veya mum gibi yabancı maddelerin toprakta birikme riski bulunmaktadır. Aynı
durum, toprak mikroorganizmasını baskı altında tutan kimyasallar için de söz konusudur. Bunların
hem bitkilere hem de sulara bulaşma riski yanında, toprak mikrobiyolojik özelliklerinin değişmesi
veya tümden ortadan kalkması riskini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Burada son
olarak söylenmesi gereken husus, gübrelerin yavaş etkili hale dönüştürülmesinin bir maliyeti
bulunduğu ve buna bağlı olarak bu ürünlerin daha pahalı olmalarıdır.
D - FERTİGASYON
Kimyasal gübrelerin sulama suyuna katılarak toprağa uygulanması anlamına gelen fertigasyon,
gübre kullanım etkinliğinin artırılmasında önemli bir yöntemdir. Son yıllarda sulama
ekipmanlarındaki gelişmeye paralel olarak büyük aşamalar kaydedilen fertigasyon konusunda
Türkiye’nin dezavantajı sulu tarımın sınırlı olarak yapılmasıdır. Sulanabilir alanlar genişledikçe,
özellikle GAP bölgesinde bu konudaki araştırmalara ve buna bağlı olarak fertigasyon
uygulamalarına ağırlık verilmek zorunludur. Çevre açısından, gübrelerin az fakat etkin kullanılması
sonucunu doğuran, böylece kirlenme riskini azaltan fertigasyonun bir diğer avantajı da gübre ve
gübreleme maliyetinin azaltılması, ekonomik kayıpların engellenmesidir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Gübreler ve gübreleme konusunda yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için konunun uzmanları
her kesimi aydınlatmayı görev bilmelidirler. Bugün özellikle çevreci kuruluşların yürüttüğü, çoğu
bilimsel verilere dayanmayan kampanyalar, gübreleri en büyük çevre kirleticiler olarak göstermeye
yönelmiştir. Çevre elbette önemlidir, insanlığın geleceği açısından mutlaka bilinçli bir şekilde
korunmalıdır. Aşırı ve yanlış gübre kullanımının toprak, bitki, su ve havada olumsuzluklara yol
açtığı bir gerçektir. Doğaya dışarıdan yapılan her müdahalenin mutlaka bir yan etkisinin olacağı
gerçeği göz ardı edilmeden bilinçli gübre kullanımı özendirilmeli, sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır
ki; soluduğumuz havadaki oksijeni artırmanın yolu daha çok bitkisel üretimden, daha çok yeşil
üretmekten geçmektedir. Bitkisel üretimde gübrelerin ürün artışı ile çevre üzerinde sağladığı bu
olumlu katkı da hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Yapay tarımsal girdileri elemine ederek
uygulanan organik tarım hiçbir zaman intensif tarımın alternatifi olamaz. İnsanlığın geleceği için,
gelecek kuşakları açlıkla yüz yüze getirmemek için tarımda verimliliği artırmalıyız.
Download