eğlence sektöründe korunmasız istihdam örneği olarak çingenelerin

advertisement
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ
ANABİLİM DALI
EĞLENCE SEKTÖRÜNDE KORUNMASIZ İSTİHDAM ÖRNEĞİ
OLARAK ÇİNGENELERİN/ROMANLARIN DURUMU
Yüksek Lisans Tezi
NURSEL DURMAZ
Ankara-2012
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ
ANABİLİM DALI
EĞLENCE SEKTÖRÜNDE KORUNMASIZ İSTİHDAM ÖRNEĞİ
OLARAK ÇİNGENELERİN/ROMANLARIN DURUMU
Yüksek Lisans Tezi
NURSEL DURMAZ
Tez Danışmanı
Prof. Dr. GÜLAY TOKSÖZ
Ankara-2012
TEŞEKKÜR
Pek çok insanın desteği ve katkısı ile ortaya çıkan bu çalışmada şüphesiz ki teşekkür
etmek isteyeceğim birçok kişi olacaktır. Çalışmam esnasında bilgi ve birikimlerini
benimle paylaşarak destek olan en başta danışman hocam Prof. Dr. Gülay Toksöz
olmak üzere, önerilerini esirgemeyen hocalarım Prof. Dr. İlkay Savcı ve Yard. Doç.
Dr. Kamil Orhan’a katkılarından dolayı çok teşekkür ederim.
Çalışmanın alan araştırması kısmında bana yardımcı olan sevgili müzisyen Yunus
Güzeller’e katkılarından dolayı teşekkürü bir borç bilirim. Yine çalışmanın ilk
anlarından itibaren bana destek olan ve tezi okuyarak önerilerde bulunan sevgili
arkadaşım Arş. Gör. Mehtap Sarıkaya başta olmak üzere, çalışma üzerinde emeğini
sunan sevgili dostlarıma minnettarım. Zaman zaman motivasyonumu kaybetsem de
bana inancını yitirmeyen ve destek olan Okan Bodur’a yanımda olmasından dolayı
edeceğim teşekkür az kalacaktır.
Çalışma sırasında karşılaştığım türlü zorluklarda bana yardımcı olan en başta
ağabeyim Orkun Saip Durmaz ve eşi Oya Gözel Durmaz olmak üzere, sevgili annem
Aysel Durmaz ve babam Ali Cem Durmaz’a hayatım boyunca bana destek oldukları
için minnettarım.
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................. i
KISALTMALAR ........................................................................................................ iv
TABLO DİZİNİ .......................................................................................................... vi
ŞEKİL DİZİNİ ...........................................................................................................vii
GİRİŞ ........................................................................................................................... 1
I. BÖLÜM
EĞLENCE SEKTÖRÜ
1.1.
Eğlence Kavramı............................................................................................... 6
1.1.1.
Eğlence Nedir?........................................................................................... 7
1.1.2.
Eğlence Türleri ........................................................................................ 12
1.1.3.
Eğlence Kavramının Tarihsel Gelişimi.................................................... 14
1.2.
Eğlence Sektörüne Kamusal Bakış ................................................................. 19
1.2.1.
Eğlence Sektörünün Siyasi Partiler Açısından Önemi ............................ 21
1.2.2.
Eğlence Sektörünün Karşılaştığı Sorunlar............................................... 26
1.2.2.1. Gece 00:00’dan Sonra Gürültü Yasağı ................................................. 26
1.2.2.2. Kapalı Alanlarda Sigara İçme Yasağı................................................... 27
1.2.2.3. Çalışanların Karşılaştığı Sorunlar......................................................... 29
1.2.3.
Eğlence Sektöründe Esnek Çalışma İlişkileri.......................................... 31
II. BÖLÜM
EĞLENCE SEKTÖRÜNÜN ÇALIŞMA YAŞAMINDAKİ YERİ
2.1. Eğlence Sektöründe Çalışma Koşulları ve Sosyal Güvenliğe İlişkin Yasal
Düzenlemeler ............................................................................................................. 36
2.1.1. Eğlence Sektöründe İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği...................................... 45
2.1.2. Eğlence Sektöründe Çalışanların Çalışma Süreleri .................................. 47
2.1.3. Eğlence Sektöründe Çalışanların Ücret Düzeyleri ................................... 48
2.2. Eğlence Sektöründe Düşük Sosyal Güvenlik Kapsamının Nedenleri ......... 49
2.2.1. Kayıt Dışı Çalışmanın Kayıt Altına Alınması İçin Yapılması Gerekenler53
2.3.1. Örgütlenme Nedir? ....................................................................................... 55
2.3.2. Eğlence Sektöründeki Geçmiş Örgütlenme Deneyimleri............................. 56
2.3.3. Eğlence Sektöründe Örgütlenme Oranı........................................................ 60
2.3.3.1. Örgütlenme Düzeyini Arttırmak İçin Ne Yapmalı? .............................. 61
2.4. Eğlence Sektöründe Ayrımcılık .......................................................................... 63
2.4.1. Stereotip (Kalıp Yargı) ve Önyargı Kavramları........................................... 68
2.4.2. Psiko-sosyal Açıdan İncelenmesi ................................................................. 70
2.5. Eğlence Sektöründe İstihdam Edilenlere Örnek Olarak Çingeneler/Romanlar:
Ayrımcılık Deneyimleri ............................................................................................. 74
2.5.1. Çingeneler/Romanlar Kimdir? ..................................................................... 74
2.5.2. Türkiye’de Yaşayan Çingeneler/Romanlar ve Yaşam Şekilleri................... 79
2.5.3. Çingenelerin/Romanların Sosyal ve Ekonomik Hakları .............................. 85
2.5.4. Çingenelerin/Romanların Çalışma Yaşamındaki Yeri ................................. 89
III. BÖLÜM
EĞLENCE SEKTÖRÜNDE ÇALIŞAN ÇİNGENELER/ROMANLAR
ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI
3.1. Yöntem................................................................................................................ 92
3.1.1. Araştırmanın Amacı ..................................................................................... 94
3.1.2. Araştırma Mekânının Belirlenmesi .............................................................. 95
3.1.3. Araştırmanın Evreni ve Örneklem................................................................ 96
3.2. Alan Araştırması Bulguları ................................................................................. 97
3.2.1. Demografik Özellikler.................................................................................. 98
3.2.1.1. Cinsiyet .................................................................................................. 99
3.2.1.2. Yaş ....................................................................................................... 100
3.2.1.3. Medeni Durum..................................................................................... 102
ii
3.2.1.4. Eğitim Düzeyi ...................................................................................... 103
3.2.2. Mesleğe Giriş Nedenleri............................................................................. 104
3.2.2.1. Baba Mesleğini Devam Ettirme Geleneği ........................................... 104
3.2.2.2. Müziğe Olan Yatkınlık ........................................................................ 106
3.2.2.3. Ayrımcılık............................................................................................ 107
3.2.2.4. Ünlü Olma İsteği.................................................................................. 112
3.2.3. Eğitim Seviyeleri ........................................................................................ 115
3.2.4. Eğlence Sektöründe Çalışma Koşulları ...................................................... 118
3.2.4.1. Çalışma Süreleri ve Gece Çalışmanın Güçlükleri ............................... 119
3.2.4.2. Ücret..................................................................................................... 122
3.2.4.3. Sosyal Güvence.................................................................................... 126
3.2.4.4. Örgütlenme Düzeyleri.......................................................................... 130
3.2.5. Eğlence Sektöründe Çalışanların Sosyal Hayatı ........................................ 133
3.2.6. Eğlence Sektöründe Çingene/Roman Olmak ............................................. 134
3.2.7. Hükümetin Uyguladığı Politikaların Değerlendirilmesi ............................ 137
SONUÇ VE ÖNERİLER ......................................................................................... 139
KAYNAKÇA........................................................................................................... 147
EKLER..................................................................................................................... 165
EK 1: GÖRÜŞME FORMU................................................................................. 165
EK 2: GÖRÜŞÜLENLERİN LİSTESİ ................................................................ 167
ÖZET........................................................................................................................ 168
ABSTRACT............................................................................................................. 170
iii
KISALTMALAR
AB
:
Avrupa Birliği
A.g.e
:
Adı Geçen Eser
AK Parti
:
Adalet ve Kalkınma Partisi
Bağ-Kur
:
Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Kurumu
BBP
:
Büyük Birlik Partisinin
BDP
:
Barış ve Demokrasi Partisi
CHP
:
Cumhuriyet Halk Partisi
DP
:
Demokrat Parti
DSP
:
Demokratik Sol Partisi
İŞKUR
:
Türkiye İş Kurumu
MESAM
:
Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği
MHP
:
Milliyetçi Hareket Partisi
MÜZİK-SEN:
Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası
MSG
:
Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği
MÜ-YAP
:
Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği
OLEYİS
:
Otel Lokanta ve Eğlence Yerleri İşçileri Sendikası
iv
SGK
:
Sosyal Güvenlik Kurumu
SP
:
Saadet Partisi
SSGSS
:
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
SSK
:
Sosyal Sigortalar Kurumu
TAIEX
:
Teknik Destek ve Bilgi Değişimi
TDK
:
Türk Dil Kurumu
TOKİ
:
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
TOLEYİS
:
Türkiye Otel Lokanta Dinlenme Yerleri İşçileri Sendikası
TRT
:
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu
TÜİK
:
Türkiye İstatistik Kurumu
TÜRK-İŞ
:
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu
TÜMİS
:
Türkiye Müzik İşçileri Sendikası
UNESCO
:
United
Nations
Educational
Scientific
and
Cultural
Organization/Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür
Örgütü
TBMM
:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
TESDER
:
Türkiye Eğlence Sektörü Derneği
v
TABLO DİZİNİ
Tablo 1: Yaş Dağılımı……………………………………………………………...101
vi
ŞEKİL DİZİNİ
Şekil 1: Eğlence ve Sanat........................................................................................... 13
vii
GİRİŞ
Eğlence kavramının geçmişi, çok eski dönemlere dayanmasına rağmen sektör olarak
karşımıza çıkması ve dolayısıyla bu alandaki emekçilerin çalışma koşullarının
tartışılması yakın zamana dayanmaktadır. Eğlence geleneği, toplum kültürünün bir
yansıması olarak karşımıza çıkarken, süreklilik özelliğini de korumaktadır.
Günümüzdeki eğlence hayatına bakıldığında Osmanlı Dönemi’nden kalma festival
ve şenlik gibi eğlence türlerinin varlıklarını korumasının yanı sıra, teknolojinin
gelişmesiyle beraber modern eğlence mekânlarının da ortaya çıktığı görülmektedir.
“Felekten bir gün çalmak”, “gününü gün etmek” ya da “keyif çatmak” gibi anlamları
içeren eğlence, insanoğlunun hayatında olmazsa olmaz bir hal almıştır. Bireyler özel
hayatlarında karşılaştıkları sıkıntılardan uzaklaşmak için eğlenmeyi bir araç olarak
görmektedirler. Çalışma hayatını da buna ekleyecek olursak; disiplinli, kalıplaşmış
ve monoton bir çalışma düzeninin ortaya çıkardığı fizyolojik ve psikolojik durum,
sadece dinlenme ve işe yeniden dönme ile çözüm bulamamaktadır. Bunun yerine
eğlenme ve moral etkinliklerinin de yer alacağı aktiviteler tercih edilmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) mutluluğu; “acı, keder ve ızdırabın yokluğu ve
bunların yerine sevinç, neşe ve tatmin duygularının varlığıyla karakterize edilen
durum; hayattan genel olarak memnun olma hali” olarak tanımlarken, yaptığı
araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de 2011 yılı için 18 ve üzeri yaştaki bireylerin %
62,1’i kendini mutlu hissetmektedir. 1 İlk bakışta bu rakam yüksek gibi görünse de,
duruma bir de tersinden bakıldığında, yani eğer ülkenin % 37,1’i kendini mutlu
hissetmiyorsa bu mutsuzluğu gidermek için çeşitli yollar deneyecektir; bunlardan
1
“Yaşam Memnuniyeti Araştırması”, TÜİK, 2011, s.77.
birinin de eğlence olma ihtimali oldukça yüksektir. Bu sebeple eğlencenin, az ya da
çok birçoğumuzun hayatında var olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Osmanlı Dönemi’nde baş gösteren eğlence anlayışı, ülkemizde özellikle 1930’lardan
sonra önemli gelişmeler ve değişimler yaşamıştır. Modern eğlence mekânlarının
artmasının yanı sıra sinema ve tiyatroların da açılmasıyla eğlence sektörü daha da
canlanmıştır. Eğlence dendiğinde müzik, dans, şov gibi biçimlerin yanı sıra opera,
bale, heykel gibi sanat dalları da akla gelmektedir. Dolayısıyla eğlence sektörünün
kendi içinde gruplara ayrıldığını söylemek mümkündür. Bu durumda çalışmanın
ilgilendiği alanı belirtmekte fayda vardır; burada gece özelinde müzik sektörü ele
alınacaktır.
Eğlence, bireylerin sosyal hayatlarında olmazsa olmazların içine girmişken, “acaba
eğlence sektöründe çalışanlar için de aynı şey geçerli midir?” sorusu çalışmanın
hareket noktası olmuştur. Dışarıdan bakan bir kimse için son derece renkli ve
cezbedici olan eğlence hayatı, bir de bu sektörde çalışanlardan dinlenmelidir. Ne
yazık ki sektörün koşulları incelendiğinde sanıldığı gibi çekici olmadığı
anlaşılacaktır.
Esnek çalışma biçimine örnek olarak gösterilebilecek olan eğlence sektöründe
çalışma, gerek çalışma saatlerinin belirsizliği ve ücret düzeylerinin belirsizliği,
2
gerekse sosyal güvencesizliği içinde barındırmakta, çalışanları oldukça ağır çalışma
koşullarına itmektedir.
Eğlence sektöründe
çalışanların en
büyük
sıkıntılarından biri
kayıt
dışı
çalıştırılmalarıdır. Her ne kadar 4857 sayılı İş Kanunu güzel sanatlar iş kolunda uğraş
veren sanatçıları mevcut yasa kapsamına almaya çalışmışsa da, eğlence sektörünün
özgün çalışma koşulları nedeniyle bu sektörde çalışanların tümünü kapsamada
yetersiz kalmaktadır. Kamuoyunda “Torba Yasa” olarak bilinen 6111 sayılı yasa ile
getirilen kısmi sigortalılık uygulaması, özellikle müzisyen olarak çalışanların sosyal
güvenlik sorunlarının çözümünde kısmen katkı sağlayabilmiştir. Kısmen denmesinin
sebebi ise, kazançları düşük olan çoğu müzisyenin söz konusu primleri ödemekte
güçlük çekmeleridir. Genel olarak eğlence sektöründe çalışanların sık iş
değiştirmeleri işverenlerin sigorta yapmamalarına gerekçe olarak gösterilmektedir.
Son derece yanlış ve kabul edilemez olan bu durum sektörde çalışanlar tarafından
kanıksanmış bir hal alarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun nedenlerinin biri
çalışanların ekonomik yönden güçsüz olmaları, bir diğeri de haklarını aramaya alışık
olmamalarıdır. Bu durumda, eğlence sektöründeki emekçilerin sosyal güvenceden
yoksun çalışmaları eğitim seviyeleri ile de ilişkilidir demek yanlış olmayacaktır.
Sosyal güvenceden yoksun çalışanlar için elbette ki emeklilik de hayal olmaktadır.
Bu sorunun çözülmesi adına sanatçılara prim ödemeksizin geçirdikleri çalışmalarını
sigortalılık sürelerine ekleyebilmeleri için borçlanma hakkı tanınmıştır. Şu an
yürürlükte olmayan borçlanma hakkı birçok sanatçıya emekli olabilme imkanı
3
tanımıştır. Ancak uygulamadan kaynaklı bazı hatalar nedeniyle istenilen sonuç elde
edilememiştir. Ayrıca sektörün ağır çalışma koşulları erken yıpranmaya neden
olmakta ve görselliğin ön planda olduğu eğlence sektöründe uzun süre çalışma
olanağını ortadan kaldırmaktadır.
Sektörde çalışanların mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda farklı
olmalarının yanı sıra, sektörün iş süreci ve çalışma ilişkileri de birlikte hareket
etmeye olanak vermemektedir. Dolayısıyla sektörde örgütlülük düzeyi oldukça
düşüktür.
Eğlence sektöründe çalışanların bir başka sorunu da ayrımcılığa uğramalarıdır.
Özellikle kadınlar bu sektörde istihdam edilmeleri sebebiyle toplum tarafından
dışlanmaktadırlar.
Bu çalışmanın temel amacı, eğlence dünyasının sosyo-mekânsal coğrafyasını
çizerken özellikle Ankara özelinde eğlence hayatının çeşitli aktörlerini tanıtmak ve
eğlence hayatının “görünmez” aktörlerini ortaya çıkarmaktır. Bu doğrultuda eğlence
sektörü ile ilgili olarak yukarıda bahsedilen sorunların irdelenmesi ve çözüm
önerilerinin geliştirilmesidir. Daha önce konu ile ilgili yapılmış araştırmaların az
sayıda olması kaynak bulma açısından sıkıntı yaşanmasına neden olmuş, ayrıca bir
karşılaştırma yapma imkanını ortadan
kaldırmıştır. Çalışma üç bölümden
oluşmaktadır; birinci bölümde ilk olarak eğlencenin tanımı, ortaya çıkışı ve
4
Osmanlıdan Cumhuriyete zaman ve mekan içinde tarihsel gelişimine yer verilmiştir.
Kültürel çeşitliliğin eğlence hayatındaki yansımaları incelenmiştir. Küreselleşmenin
eğlence sektörü üzerindeki etkileri, çalışma koşulları ve esnek çalışma biçimleriyle
ilişkilendirilerek sunulmuştur. İkinci bölümde,
eğlence sektörünün çalışma
yaşamındaki yeri incelenmiştir, bu sektörde çalışanların sorunları tespit edilmiş ve
çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümü ise sektörle ilgili
yapılan alan araştırmasından oluşmaktadır. Alan araştırması, eğlence sektöründe
çalışan Çingeneler/Romanlar ile yüz yüze derinlemesine mülakat yapılarak
gerçekleştirilmiştir. Araştırma öznesi olarak Çingenelerin/Romanların seçilmesindeki
neden, hem Çingenelerin/Romanların büyük çoğunlukta eğlence sektöründe istihdam
edilmeleri, hem de çalışma hayatında dezavantajlı gruplar dediğimiz kesimin içinde
yer almalarıdır.
Çingene denildiğinde insanlarda kötü bir algının oluşmasının nedenleri, kulaktan
dolma bilgilere dayanmaktadır. Çingene kelimesinin dünyanın birçok yerinde
aşağılanma,
horlanma,
Çingenelerin/Romanların
dışlanma
sebebi
kendilerine
Çingene
olması,
denmesinden
zaman
zaman
hoşlanmamaları
sonucunu doğurmuştur. Bu sebeple alan araştırması sırasında katılımcılara,
kendilerine Çingene mi denmesini yoksa Roman mı denmesini istedikleri
sorulmuştur. Görüşme yapılanların çoğunluğunun Çingene kelimesini tercih etmesi,
özelikle eğlence sektöründe çalışmalarındankaynaklı
olabileceği sonucunu
doğurmuştur. Çünkü kendileri de, müzik sektöründe başarılı olmalarını Çingene
genleri taşımalarına bağlamaktadırlar. Çalışmamız boyunca Çingene kelimesinin
rahatsız edici bir unsur olmaması gerektiği savunulmuş, insanlara bunu kabul
5
ettirmenin bir yolu olarak da çalışmada Roman yerine Çingene kelimesi kullanılmak
istenmiştir. Ancak yine de son zamanlarda Roman kelimesinin daha yaygın
kullanılması sonucu çalışmada her ikisine de bir ayrım gözetmeksizin yer verilmiştir.
6
I. BÖLÜM
EĞLENCE SEKTÖRÜ
1.1. Eğlence Kavramı
Eğlence, hem tarihsel hem de kültürel özelliklere sahip olan bir görüş, bir fikirdir. 2
Eğlence, gerçek uygulamaları ve zihinsel süreçleri kapsadığı için, bir kimse için
eğlence olarak değerlendirilen bir olgu, veya bir aktivite, bir başkası için
olmayabilir. 3 Bu sebeple, eğlence kavramının yapısı ve kapsadığı alanlar sebebiyle
tanımlanması oldukça zordur. Eğlenceler, insanlığın başlangıcından itibaren her
dönemde gerçekleştirilen bir uygulama bütünü ve gelenekler bileşkesidir demek
yanlış olmayacaktır. Gerek toplumsal yaşama geçmeden önce, gerekse toplumsal
yaşama geçtikten sonra bu durum değişmemiştir. Dolayısıyla, eğlence kültürü,
bireylerin dünyayı algılama ve tanımlama tarzının, kendi içinde yaşadığı
sosyokültürel ortamı yorumlayarak ifade etme biçimlerinin açıklanmasında bir
araçtır. 4 Genel olarak eğlence denilince ilk akla gelen, neşe ve coşku içerisinde
geçirilen vakittir. İnsanoğlu yüzyıllardan beri eğlence kültürüyle iç içe yaşamıştır.
Eğlence, her insanın hayatında mutlaka var olmuş ve olmazsa olmaz denilen bir
fenomen halini almıştır. Örgütlü yaşama geçilmesi ve kitle iletişim araçlarının
2
M.Argan, Eğlence Pazarlaması, Detay Yayıncılık, Ankara, 2007, s.73.
Dyer, 2002’den Aktaran M. Argan, 2007, s. 73.
4
N. Özdemir, Cumhuriyet Dönemi Türk Eğlence Kültürü, Akçağ Yayıncılık, Ankara, 2005, s.22.
3
yaygınlaşması ile birlikte eğlencenin unsurları da değişiklik göstermiştir, ancak
eğlence ve insanoğlunun hayatında eğlenceden ödün vermemesi değişmemiştir. 5
1.1.1. Eğlence Nedir?
Eğlence sözcüğünün “eğ/eg” kökü, “durmak, kalmak, beklemek” anlamına gelirken,
kelimenin tamamı “bir yerde durulup toplanarak, kalarak düzenlenen tören”
anlamında kullanılmaktadır. 6 Latince kökenli olan “entertain”in kök anlamı “tutmak
ve yakalamak” olarak tanımlanmakta, kelimenin ilk anlamı ise, zevk sağlamak üzere
dikkatin tutulması olarak açıklanmaktadır. Türk Dil Kurumu (TDK)’nun Türkçe
sözlüğünde ise eğlence, “neşeli ve hoşça vakit geçirten şey veya kimse” 7 olarak
tanımlanmaktadır. Eğlence ile ilgili olarak, “eğlence, eğlenceli, eğlencesiz,
eğlencelik, eğlenmek, eğletmek, eğlettirmek, eğlettirme, eğletiş, eğlenme, eğleniş”
sözcüklerine yer verilmektedir. 8 Buradan hareketle “eğlemek” kelimesinden yola
çıkarak eğlencenin serbest zamanla ilişkili olabileceğini düşünmek yanlış
olmayacaktır. Serbest zaman, geçmişte boş zaman blokları anlamına gelmekteyken,
günümüzde yapılacak faaliyetlerle anılmaya başlanmıştır. Bu faaliyetlerin çoğu
eğlence temelli olmaktadır. Yani bireyler kendilerini serbest zamanlarında “eğlemek”
için eğlenmeyi tercih etmektedirler. Serbest zaman organizasyon türlerinden biri
5
H. Alkan, Popüler Kültür ve Eğlence Hayatı, Ankara’nın Eğlence Hayatı Üzerine SosyoKültürel Bir İnceleme, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Ankara, 2008, s. 35.
6
İ. Z. Eyüpoğlu, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1995, s. 221.
7
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.50c8df87930949.88
155753
8
B. Atalay, Türk Dilinde Ana Kelimeler veya Türkçede Türetme Sözlüğü, Ayyıldız Matbaası,
Ankara, 1967, s.53.
7
olarak gösterilen rekreasyon, 9 yeniden yaratma, canlandırma ve eğlendirmeyi ifade
etmektedir. Türkçe karşılığı ise yaygın bir şekilde boş zamanları değerlendirme
olarak tanımlanmaktadır. Bu ise, bireylerin ya da toplumsal grupların boş
zamanlarında gönüllü olarak, yerine getirdikleri dinlendirici ve eğlendirici etkinlikler
anlamında kullanılmaktadır. 10 Serbest zaman, yükümlülükleri yerine getirmekle
yıpranan beden ve ruhun yenilenmesi ve canlanması adına yapılan faaliyetleri
içermektedir. 11 Rekreasyon olgusu, insanların dinlenmesi, eğlenmesi, kendini
gerçekleştirmesi gibi zorunlu olmayan ancak yaşam için son derece önemli bir felsefi
bakış açısı haline gelen ihtiyaçlar temelinde şekillenmektedir. İhtiyaçları birincil ve
ikincil ihtiyaçlar olarak sınıflandırmak mümkündür. Birincil ihtiyaçlar, yaşam için
gerekli olan yemek, barınmak, dinlenmek ve uyku gibi unsurları kapsamaktadır.
İkincil ihtiyaçlar ise düşünce ve duygularla ilgili olup, sosyal ve psikolojik bir
özelliğe sahiptir. 12 “Maslow’un İhtiyaç Hiyerarşisi”ne göre de ihtiyaçlar beşe
ayrılmaktadır. Bunlar; fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, sevgi ve ait olma, saygı
ihtiyacı ve kendini gerçekleştirme ihtiyacıdır. Kişinin gizli kalmış yetilerini ve
yaratıcılığını ortaya çıkaran kendini gerçekleştirmenin bir yolu rekreasyonel
etkinliklere katılım olmaktadır. 13
Eğlence ile serbest zaman ilişkisi buradan
hareketle kurulmaktadır. Eğlenceyi içeren rekreasyonel etkinlik, serbest zaman
aktivitelerinden biridir demek yanlış olmayacaktır.
9
M. Argan, 1997, s. 25.
Karaküçük, 1999’dan Aktaran M. Argan, 2007, s. 26.
11
G. Kaçmaz, Eğlence Pazarlamasında Sahne Sanatlarının Pazarlaması ve Bir Uygulama, Yıldız
Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009,
s. 3.
12
Karaküçük 1999’dan Aktaran M. Argan, 2007, s. 29.
13
M. Algan, 1997, s. 29.
10
8
Eğlence, aynı zamanda gülmenin bir çeşididir. Ancak şu farkla ki, insan tek başına
gülebilir ancak eğlencelerde ”birlikte/topluca eğlenme” söz konusudur. Eğlence
insanların sıkıldıkları ya da bunaldıkları resmi/formel hayatlarından bir kaçış
dönemi/anıdır. Eğlence, insanın mutluluk arayışını sürekli olarak canlı tutan
öğelerden bir tanesi, belki de en önemlisidir. 14
Sözcüklerin yan
anlamlarının
belirlenip,
kullanımlarının
bilinmesi eğlence
kavramının açıklanmasında katkı sağlayacak bir nitelik taşımaktadır.
“Eğlence: Felekten bir gün çalmak, hoş bir gün geçirmek.
Felekten kam almak, hoş vakit geçirmek. Gönül eğlendirmek,
sevilen bir şeyle hoş vakit geçirmek. Gününü gün etmek, gününü
hoş geçirmek. Keyfetmek, keyif çatmak, keyif yetiştirmek, hoş ve
eğlenceli vakit geçirmek. (…)” 15
Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü’nde yalnızca eğlendirmeye ve dinlendirmeye
yönelik ezgilerin, dansların, skeçlerin ve beceri gösterilerinin gerçekleştirildiği yere
ya da salona “eğlence yeri”; eğlendirmeyi amaçlayan, seyirci oyalamak, ona hoşça
vakit geçirmesini sağlamaktan başka bir amacı olmayan gösteriye de “eğlendirici
gösteri” 16 denilmektedir.
14
H. Alkan, 2008, s.37.
M. A. Agakay, Türkçede Mecazlar Sözlüğü, Ankara, 1949, s.35-36.
16
Ö. Nutku, Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü , Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1983,
s.45.
15
9
Bazı
yazarlar,
savunmaktadır; 17
geçmiş
çünkü
dönemlerde
kültürel
eğlencenin,
öğeler
nesilden
toplumları
nesile
var
ettiğini
eğlence
yoluyla
aktarılmaktadır. Bu sebeple, günümüzdeki popüler kültür ürünleri ile kuşatılmış
bulunan eğlence hayatına bakıldığında, toplumların kültürlerinin yok olma tehlikesi
ile karşı karşıya olduğu da düşünülebilir. Ayrıca eğlenceler; toplumsal birlik ve
dirliği sağlama işlevini, bireyi çok küçük yaştan itibaren kendi ortamı içine çekerek
ve eğiterek gerçekleştirmektedir. Başka bir deyişle, eğlenceler karşılıklı etkileşime,
ortak eyleme ve böylelikle de ortak mirasın ve geleneksel bilginin aktarılmasına
olanak tanıyan yapılarıyla, toplumsal dirliğin sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. 18
Eğlenceler; hem toplumsal psikoloji, hem bireysel psikoloji, hem de sosyolojik
bağlamda önemli işlevlere sahip olduğundan sosyo-psikolojik boyutu ele alınması
gereken alanlar arasındadır. Eğlenceler, birey ve toplum açısından eğitim işlevine de
sahip olmaktadır. Bireyler yaşadıkları toplumdaki sözlü ve sözsüz iletişim yöntemleri
ve araçları hakkındaki bilgiyi edinme ve kullanma fırsatını genelde grup
ortamlarında ya da eğlence ortamlarında yakalamaktadırlar. 19
Toplumsallaşma
sürecinde ise birey, bir olay ya da durumu nasıl algılayıp anlamlandıracağını ve
hangi şekilde tepki göstereceğini eğlence ortamlarında öğrenmektedir. Çünkü
eğlenceler, bireyleri bir araya getirmekte, bireyler arasındaki sosyal bağları
güçlendirmekte ve ortaklığı pekiştirmektedir. 20 Türk eğlence geleneğinde yer alan
toplantı ve eğlencelerden bazılarına “dernek” adı verilmesi, eğlencelerin “birlik ve
17
H. Alkan, 2008, s. 6.
N. Özdemir, 2005, s. 329.
19
A.g.e., s. 327.
20
Durkheim’den Aktaran And 1982’den Aktaran N. Özdemir, 2005, s. 328.
18
10
dirliğin sağlanmasındaki” işlevini ortaya koyar nitelik taşımaktadır. Dernek kelimesi,
“toplantı, düğün, daha doğrusu eğlenmek amacıyla yapılan toplantı” anlamında
kullanılmaktadır. 21 Bireyler bu ve benzeri günlerde topluca bir araya gelerek
eğlenmektedirler. Birey, toplu eğlenceler aracılığıyla içinde bulunduğu veya ait
olduğu toplumu tanıma, kabul etme, varsa sorunlarını çözümleme ve uyum sağlama
olanağını elde etmektedir. Bu, eğlencenin birey bağlamında sosyalleştirici işlevinin
varlığına işaret etmektedir. 22
Toplumsal birliğin temelini oluşturan toplumsal belleğin en canlı olarak ortaya
konulduğu, aktarıldığı ve genişletildiği ortamların başında eğlenceler gelmektedir. 23
Sosyal psikolojinin “birey, aynı fikirde olduğu insanları sever, … dahası bir birlik
ilişkisi içinde olduğu insanları zamanla sever” şeklindeki
yaklaşımı, bu
değerlendirmeleri destekler niteliktedir. 24
Önceleri, boş zaman; kişiye/topluma, çalışma eyleminden ayrı bir hava getiren, onu
rahatlık ve gevşeme halinde tutmaya yarayan bir anlama sahipken, şimdilerde,
bireysel inisiyatifin, istemli tercihlerin ve özgürlüğün alanı olmaktan çıkmakla,
kurumsal aygıtlarca organize edilen bir alan olmakla
daha çok ilişkili
görülmektedir. 25 Bu yöndeki gelişmeler bir “boş zamanları değerlendirme endüstrisi”
21
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.50d78d76c78a87.8
7450959
22
N. Özdemir, 2005, s. 331.
23
N. Özdemir, 2005, s. 330.
24
Freedman vd. 1998’den Aktaran N. Özdemir, 2005, s. 330.
25
Ö. Aytaç, “Kapitalizm ve Hegemonya İlişkileri Bağlamında Boş Zaman”, Cumhuriyet Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 28, 2004, s. 116.
11
ortaya çıkarmıştır. Bu endüstri, boş vaktin piyasa değerine, ticarî örgütlenmesine
işaret etmektedir. Aynı zamanda, gösteri sanatları, televizyon, oyunlar, sinema,
tiyatro, müzikal gösteriler, yüzme havuzları, para makineleri, jimnastik salonları,
sirk, lunapark, kitle konserleri, karnavallar, kitle turizmi, gösterişe dayalı tüketim vb.
alanları içine alır. Bu endüstri, ayrıca, seyahat acenteleri, otel ve moteller, kamp
malzemeleri, deniz ve dağ sporları için gerekli malzemenin üretilmesi ve
pazarlanmasına kadar yayılan oldukça geniş bir pazarı da kapsar. Boş zamanın
artması, bu alanda pazar payını artırmak isteyen sektörlerde kıyasıya bir rekabete yol
açmıştır. 26 Eğlenceyi bir ürün (hizmet) olarak sunan sektör ise “eğlence endüstrisi”
olarak adlandırılmaktadır. 27
1.1.2. Eğlence Türleri
Kültür ve sanatın eğlence ile ilişkili olduğunu söylemek mümkündür. Günümüzde
gelir ve heyecan yaratmak üzere yaratılan bir olay veya etkinlik olarak basitçe
tanımlanan eğlence, sanat ve ticaretin bir karması haline gelmiştir. 28 Serbest zamanla
ilişkilendirilen eğlence aktiviteleri kültür ve sanatta ön plana çıkmaktadır. 29 Sanat ve
kültürel tüketim eğitsel eğlencenin bir formu olarak yorumlanabilir. Zira bu tüketim
formunda insanlar hem bir şeyler öğrenmekte, hem de eğlenmektedir. Sanat ve
eğlence arasında çok az fark bulunmakta ve hangi aktivitelerin sanatın, hangisinin ise
eğlencenin içerisine dahil olduğunu net bir şekilde ayırmak kolay ve mümkün
26
Ö. Aytaç, 2004, s. 117.
G. Kaçmaz, 2009, s. 5.
28
Avrich, 2002’den Aktaran M. Argan, 2007, s. 147.
29
M. Argan, 2007, s. 147.
27
12
görünmemektedir. Eğlence-sanat farkı nihayetinde yapısal bir durumdur. Artistik
veya sanatsal değer keyfi, estetik sistemin bir parçasıdır. Sanatsal değer yargısı,
tüketicinin içinde bulunduğu sosyal pozisyona bağlı olarak da değişebilmektedir.
Tüketiciler tarafından sanat ve kültür eğlence formları şeklinde değerlendirilmesine
karşın, kültür ve sanatın eğlence olup olmadığı konusunda ciddi tartışmalar
yapılmaktadır.
Şekil 1: Eğlence ve Sanat
Kaynak : H. Hughes 2000’den Aktaran M. Algan, s. 150.
Şekil I’de Hughes eğlence ve sanat arasındaki farkı her ikisinin de hangi aktiviteleri
içerdiğini göstermiştir. Görüldüğü gibi opera, bale, tiyatro gibi sanat dalları da
yukarıdaki tabloda yer almaktadır. İnsanlar, güzel vakit geçirmek için bahsi geçen bu
aktivitelere gitmeyi tercih etmektedirler. Eğlencenin tanımı ise “neşeli ve hoşça vakit
geçirten şey” olarak yapılmıştı. Dolayısıyla opera, bale, tiyatro gibi sanat dallarını
eğlence ile ilişkilendirmek mümkündür. Her sanatın içinde eğlencenin de olduğunu
söylemek mümkündür. Çünkü sanat ve eğlencenin her ikisi de esinlenme, harekete
13
geçirme, eğlendirme, eğleme ve bireye hoş anlar yaşatma duyguları sağlayan eserler
olarak tanımlanabilmektedir. 30 Bizim çalışmamızda ise sanat kısmından ziyade
eğlence üzerinde durulacaktır. Bu çalışmada, eğlenceyi de kendi içinde gruplandıran
Hughes’in tablosuna göre çalışma alanı gece hayatında kendini gösteren sektör olan
müzik sektörü olacaktır.
1.1.3. Eğlence Kavramının Tarihsel Gelişimi
Çok karmaşık bir toplumsal yapıda ve çok geniş bir coğrafyada varlığını sürdüren
Türk-İslam yapısı olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda eğlence geleneği de geçmişin
çeşitli kaynaklarından esinlenen ve değişik toplumsal işlevleri kapsayan bir bütün
olarak gelişme göstermiştir. Osmanlı yaşam biçimi içindeki eğlenceler, Batı’daki
gelişmelere paralel olarak çok görkemli ve toplumun bütün üyelerinin katıldığı
olaylardır. Ancak bu eğlenceler Batı’nın tersine soylular ve sınırlı bir çevre için
değil, bütün halkın katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Eğlenceler, “her zaman için halka
ve isteyen herkese açık olduğundan, Rönesans Avrupası’nda olduğu gibi yalnızca
saray duvarları içinde kalmamış, halkın büyük çapta katkısıyla ortaya çıkarılmıştır.31
Osmanlı eğlenceleri, çoğunlukla yılın belli günleri olan muhteşem eğlenceler olup,
görünüşte boş vakit geçirmek gibi olsa da önemli işlevlere sahiptir. Bu bağlamda
Osmanlı’da yenilenme ve birleştirici işlevlere sahip bir eğlence anlayışı mevcuttur.
30
M. Argan, 2007, s. 151.
N. Özdemir’den Aktaran T. Çedikçi, Eğlence Sektörünün Ülke Ekonomisindeki Yeri: Bir
Uygulama Örneği, Müzikaller, İstanbul Kültür Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2008, s.29.
31
14
Geçici sürelerde malî birikim ve enerji birikiminde dengelenme işleminin yapılması
için harcama yapılması gerekmektedir. Bu sebeple düzenlenen eğlenceler, dini ve
sosyal yasakların, aynı zamanda baskının ortadan kaldırılmasına ve maddî anlamda
“savurganlık” yapılmasına müsaade eden özgür bir alan oluşturmaktadır. Bu özgür
alan da topluma yenilenme, yeniden canlanma fırsatını sağlayan önemli bir işlevi
yerine getirmektedir. Osmanlı toplumu eğlencelerle bir araya gelip, bir bütün
oluşturmaktadır. Geleneklerin sürmesi, inançların tazelenmesi, değer yargılarının,
törelerin kökleşmesini sağlarken, toplumun bir üyesi olmanın verdiği mutluluk,
eğlenceleri bir sosyal aktivite haline getirmektedir. Osmanlı eğlencelerine içerik
olarak bakıldığında, başlangıçta Şaman geleneğinden gelen müzik, dans, cambazlık,
şiir ve öyküye dayalı içerik giderek genişlemiş ve daha uzun zaman birimlerine
yayılmıştır. 32 Osmanlı döneminde müziğin dans ile bütünleştiği etkinliklere de
rastlamak mümkündür. Osmanlı müzik geleneğinde, raksın çok önemli bir yeri
olduğu ve hatta zaman zaman raksın müziği, müziğin raksı tamamlayıcı unsurlar
olduğu görülmektedir. Raks edenler için kullanılan çengi terimi, önceleri zil çalan
kişi, daha sonraları “çeng” çalgısı çalan kişi anlamına gelirken; aynı zamanda
profesyonel dans edip, taklit yapan kişiler için kullanılan bir terim olmuştur. Ayrıca
bazı kaynaklarda, çengilerin gayrimüslim veya Çingene olan kadın rakkaseler
olduğuna dair tanımlar bulunmaktadır. 33
Osmanlı eğlenceleri, günümüzün sanat anlayışına çok yakın olan bütünsel yapısıyla
ve günümüzde halen varlıklarını sürdüren kukla, gölge oyunu gibi eğlence
yapılarıyla çağdaş festival ve eğlence anlayışına bir köprü olmuştur. Bunun yanısıra
32
T. Çedikçi, 2008, s.31.
V. Aytar; K. Parmaksızoğlu, İstanbul’da Eğlence, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011, s.
47.
33
15
günlük yaşamın dışına taşan şenlikler olarak bahar kutlamaları, yöresel festivaller,
kültür ve sanat eğlencelerinin etkili bir kaynağını ve toplumsal açıdan başarılı bir
örneğini oluşturmuştur. Tanzimat döneminde de eğlence anlamında ilk yaşanmıştır;
Türk edebiyatına giren tiyatro, Cumhuriyet Dönemi’nde batı modelini benimseyen
Türkiye’de, gerek tiyatronun kurumsallaşması, gerekse oyun yazarlığının gelişmesi
bakımından
önemli
atılımlara sahne
olmuştur.
Cumhuriyetin
ilk
dönemi
denilebilecek 1923-1938 yılları arasında yani Atatürk’lü yıllarda halkın başlıca
eğlencesi tiyatro ve sinema olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nde eğlence yaşamında en
çok değişiklik İstanbul’da yaşanmıştır. Bu dönemde İstanbul’da yeni parklar, gezi
alanları, meydanlar ve eğlence mekânları açılarak İstanbul’a modern bir hava
verilmeye çalışılmıştır. Örneğin Taksim Belediye Gazinosu, Açıkhava Tiyatrosu bu
dönemde açılan eğlence mekânlarıdır. 34
1930'lu yıllardaki Büyük Ekonomik Buhran boyunca eğlence üreticileri, o karanlık
günlerin üzüntüsünden insanları kurtarmak için zevk verici aktiviteleri insanların
hizmetine sunmuşlardır. 35 Eğlence endüstrisindeki asıl patlama ise II. Dünya
Savaşından sonraki dönemlere rastlamaktadır. Savaşın sona ermesiyle Türkiye‘de
eğlence anlamında yeni bir dönem başlamıştır. Endüstri olarak eğlence 20. yüzyılın
ilk yıllarından itibaren, özellikle sinema filmlerinin ortaya çıkışı ile büyük bir
ilerleme kat etmiştir. Yine bu dönemde barlar modernleşirken, Amerikan tarzı gece
klüpleri ortaya çıkmış, gramofon yerine pikaplar kullanılmaya başlanmıştır. II.
Dünya Savaşı yıllarında Hollywood sineması önemli oranda dikkat çekmeye
başlamış, televizyonun ortaya çıkışı ve özellikle de yaygınlaşmaya başlaması ile de
34
35
T. Çedikçi, 2008, s. 36.
M. Argan, 2007, s. 58.
16
şekil değiştirmiştir. 1960’lar gazinoların, tiyatroların, sinemaların en parlak olduğu
yıllar olmuştur. Ülkenin her yanında açılan sinemalar, tiyatrolar, gazinolar eğlence
sektörünü canlandırmıştır. Yine bu dönemde tavernalar, kabare tiyatroları,
diskotekler yeni açılan mekânlardır. Eğlence endüstrisinin gelişmeye başlamasının
sebeplerini sıralayacak olursak; 36
 Boş zaman artışı
 Kitle iletişim araçlarındaki artış
 Eğlence ürünlerinin artması ve teknolojik gelişmeler
 Eğlence endüstrisinde pazarlamanın önem kazanması
 Eğlence endüstrisindeki kar artışı
 Eğlence olgusunun yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi
 Eğlence olgusunun küresel bir pazar haline gelmesi
şeklinde ifade edilebilir.
İletişim teknik ve araçlarının toplumsal yaşamda henüz etkili ve yaygın olmadığı
dönemlerde daha güçlü olmak üzere, birey “haber alma ve verme” ihtiyacını, çok
kere festivaller, şenlikler, oda sohbetleri gibi eğlence ortamlarında gidermekteydi.
Ancak, teknolojik gelişmeler ile paralel olarak, fiziksel mekan kavramlarında
çözülmeler
yaşanmış
ve
yerine
sanal
eğlence
ortamları
yaratılmıştır. 37
Küreselleşmenin getirdiği, mekan ve zamanın sınırlarından kurtulma, 38 birbirinden
farklı eğlence ortamı tanımları ve eğlence türleri ile araçlarını ortaya çıkarmıştır.
Küreselleşme ile birlikte yaşanmaya başlanan aşırı bireyselleşme olgusunun eğlence
yaşamında görülmeye başlanması, toplumsal birlik ve bireysel psikoloji üzerinde
36
M. Argan, 2007, s. 62-67.
N. Özdemir, 2005, s. 338.
38
Bauman 1999’dan Aktaran N. Özdemir, 2005, s. 338.
37
17
olumsuz etkiler yaratmaktadır. Öncelikle toplumun, daha sonra da ailelerin bir arada
eğlenmeleri engellenmekte, böylelikle daha çok sayıda eğlence tüketicisi ortaya
çıkarılmaktadır. 39 Günümüz dünyasında, eğlencenin ekonomik değerinin ABD’de
yüksek rakamlara ulaştığı tahmin edilmektedir. Amerika’da orta-üstü gelire sahip
olan kişiler,
gelirlerinin büyük
bir kısmını boş zaman etkinlikleri
için
kullanmaktadır. 40 Pazar içinde yer alan şirketler de hem ulusal hem de uluslararası
pazarlarda daha büyük pay alabilmek için yeni stratejiler geliştirmektedirler. Artık
eğlence pazarı kavramı, diğer pazarlama alanlarından ayrılarak kendine özgü yapısı
ve politikası ile pazarlama dünyasında yer edinmeye başlamıştır.
20. yüzyılın başlarında sanat olayları ile ilgili performanslar eğlencenin önemli bir
kısmını temsil etmektedir. Sanat olayları performansı tiyatro, bale, opera ve
konserleri kapsamaktadır. Pazarlama, poster, gazete, dergi ve ağızdan ağza iletişim
ile sınırlıydı. Herhangi bir profesyonel eğlenceden yararlanmak için insanlar, tiyatro
veya konser salonlarına seyahat etmek zorundadır ve bu salonlar eğlence üzerine
odaklanmaktadır. Burada yerine getirilen şovlar canlı yapılmaktadır. Eğlence
tedarikçileri performansı yerine getirenlerin elde ettiği haz ve alkışlar sayesinde
tüketicilerden anında geri bildirim almaktadır. Teknolojideki gelişmeler, kitlelere
ürün dağıtımını kolaylaştırıp artırarak, spor ve eğlence pazarlamasının değişimine
neden olmuştur. Teknolojinin eğlencede yarattığı yeni dönüşüm ve değişimlerin
sayısı oldukça fazla olmuştur. Sinema, radyo, TV, video kaydediciler, CD, DVD ve
39
N. Özdemir, 2005, s. 339.
Cotte ve Ratneshwar’den Aktaran Çedikçi’den Aktaran D. Dumanlı, Eğlence Pazarlaması
Çerçevesinde Marka Bilinirliği: Türkiye’den Bir Örnek Uygulama, İstanbul Kültür Üniveristesi,
2012.
40
18
internet; dünya çapında eğlence ürünlerinin yayılmasını daha da kolaylaştırmıştır.
Kimi pazar analistleri ve medya araştırmacıları çağımızı “eğlence çağı” olarak
nitelendirmektedir. Günümüzde mevcut eğlence araştırmaları, kitle iletişim araçları,
popüler kültür ve kültürler arası iletişim alanlarında birleşmektedir. 41 Eğlencenin gün
geçtikçe hayatımızda daha çok yer kaplamasının nedenlerinden biri de küreselleşme
ile birlikte gelen “ben” ve “öteki” anlayışının yaygın ve egemen olduğu bir dünya
düzeninin var olmaya başlamasıdır. Bireylerin eğlence hayatına zaman ayırabilmeleri
ile toplum içinde sınıflandırılmaları bağlantılı bir hal almıştır. Eğlence hayatına dahil
olma, günümüzde üst sınıf kategorisinde yer alma anlamıyla eşdeğer kullanılmaya
başlanmıştır. Bu sebeple de, eğlenenler ve eğlendirenler arasında bir sınıf farkı
doğmuştur ve gün geçtikçe daha da belirginleşmektedir demek yanlış olmayacaktır.
1.2. Eğlence Sektörüne Kamusal Bakış
1982 Anayasası ile sanatın ve sanatçının korunması konusundaki önceki
anayasalarda yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş ve bu yolla sanat ve
sanatçının
korunması
anayasal
güvence
altına
alınmak
istenmiştir.
1982
Anayasasının “Sanatın ve Sanatçının Korunması” başlıklı 64. maddesinde aynen
“Devlet sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının
korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için
gereken tedbirleri alır” hükmüne yer verilmiştir. 42 Ancak anayasanın bu emredici
hükmüne rağmen, aradan geçen yaklaşık otuz yıllık süre içerisinde devletin sanat ve
41
V. Çakır, Bir Sosyal Etkinlik Olarak Eğlence ve Televizyon: Konya Örneği, Selçuk
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya, 2005, s.2.
42
G. Erdoğan, “Sosyal Devlette Sanat ve Sanatçının Korunması”, TBB Dergisi, Sayı 74, 2008, s.5.
19
sanatçıyı koruması yönünde somut bir adım atılmamıştır. Örnek vermek gerekirse,
UNESCO’ nun 1980 yılında Belgrad’da yayımlamış olduğu sanatçıların statüsüne
ilişkin Tavsiye Kararı 43, aradan geçen otuz yıllık süreye rağmen ne ilgili bakanlıklar
olan Kültür ve Turizm, Milli Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ve Dışişleri
Bakanlıklarınca ne de UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanlığınca henüz
Türkçeye çevrilmemiştir. 44 Bu kararda; sanatçıların çalışma ve yaşam koşulları,
sosyal statüleri, eğitimleri, mesleki ve sendikal örgütleri gibi konulara değinilmiştir.
Bu sebeple çalışanların haklarını öğrenebilmeleri için, bu Tavsiye Kararının
Türkçeye çevrilerek daha rahat erişilebilir hale gelmesi sağlanmalıdır. Bu somut
örnek devletimizin sanat ve sanatçıya ilgisini ve bakış açısını yeterince
anlatmaktadır.
Bilindiği gibi sanatsız toplum ölü, ekonomik açıdan güçsüz sanat ise acizdir. Yani
parasız, aç ve yasal yönden güçlü olmayan bir sanatçının, ne topluma tercüman
olmasını ne de sanatın onurunu korumasını beklemek günümüzün ekonomik ve
sosyal gerekçeleriyle bağdaştırılamaz. Küreselleşme gelişmelerinin aksine, günümüz
dünyasında, gelişmiş ülkelerin yanı sıra geri kalmış ülkeler dahi sanat ve sanatçılarını
desteklemek ve korumak amacıyla özel yasal düzenlemeler yapmışlardır. Dikkat
edilirse kültür ve sanatıyla dünyayı etkileyen, yönlendiren ve hedef çizen ülkelerin
sanatçıları devletçe her anlamda desteklenmekte ve korunmaktadır. Oysa ülkemizde
43
http://portal.unesco.org/en/ev.phpURL_ID=13138&URL_DO=DO_TOPIC&URL_SECTION=201.
html
44
M. Çırıka, “Sanatın ve Sanatçının Korunması”, Yenigün Gazetesi, 24 Haziran 2010.
20
sanata ve sanatçıya sahip çıkılmadığı için, tüm güzel sanat dallarında evrenselliğe
ulaşabilen sanatçılarımızın sayısı ne yazıktır ki bir elin parmaklarına ulaşamamıştır. 45
Diğer yandan, ülkemizde sponsorluk uygulaması da henüz yeterince gelişmediğinden
ve yaygınlaşmadığından, özel sektör kuruluşlarımızın sanat ve sanatçıya desteği ne
yazık ki yeterli düzeyde değildir. Sanat ve sanatçıya destek veren çok az sayıdaki
özel sektör kuruluşu da sanatın alt yapısını yapmakta ve sadece kuruluşlarını medya
kanalıyla kamuoyuna taşıyacak reklam amaçlı kültür ve sanat etkinliklerine destek
sağlamaktadır. Bu nedenle devletin sanat ve sanatçıyı koruması ve desteklemesi bu
açıdan da önem taşımaktadır.
1.2.1. Eğlence Sektörünün Siyasi Partiler Açısından Önemi
Genellikle,
“hoşça
vakit
geçirten
şey”
olarak
tanımlanan
eğlencenin,
aracı/amacı/ürünü olan “gülme” fizyolojik fonksiyonlar üzerinde, sinir sisteminde,
ruhsal yapıda rahatlık, mutluluk verici bir etki yapmaktadır. Bunun yanı sıra
“gülme”, sosyal hayatta, insanlık ilişkilerinde düzen getirici, onları düzeltici bir
göreve sahiptir. 46 Buradan hareketle, eğlencelerin, toplumun psikolojik sağlığı için
gerekli olduğunu söylemek mümkündür. Aynı zamanda eğlence mekânları, kültürün
yaratıldığı, icra edildiği ve değiştirildiği; çoğunlukla geleneksel, sözel bilginin
aktarıldığı ve yerel yaşantının canlı tutulduğu, özetle geleneğin egemen olduğu belli
45
46
A.g.e.
Göker’den Aktaran N. Özdemir, 2005, s. 338.
21
başlı “kamusal alanlar”dır. 47 Bu sebeple, eğlence sektörünün bir başka faydası da
küreselleşmeye karşı toplumun sosyokültürel yapısını korumaya yardımcı bir unsur
oluşturmasıdır. Dolayısıyla eğlence temelli kamusal mekânları tüketilen toplumlar,
normlarını, değerlerini yaşatmakta güçlük çekerken; başka aktörlerin ulusal/küresel
ölçekte yarattığı kamusal alanlarda sunulanları izlemek zorunda kalmaktadırlar. 48
Buna rağmen, ülkemizde siyasi partilerin tüzüklerinde kültür ve sanat faaliyetlerine
yeterli düzeyde yer vermedikleri, parti bünyesinde ve topluma yönelik sanat
faaliyetlerinde bulunmadıkları bilinen bir gerçektir. Bazı partilerimizin bünyesinde
Kültür ve Sanat Komisyonları da vardır. Ancak faaliyetleri kamuoyunca pek
bilinmemektedir ve çalışmaları kamuoyuna yansımamaktadır. Nitekim mevcut siyasi
partilerimizin sanata verdikleri önem de zaten parti programlarından da açıkça
görülmektedir. Bu doğrultuda, TBMM’de temsil edilenlerin yanı sıra bazı siyasi
partilerimizin 49 sanata bakış açılarını belirlemek amacıyla, parti programlarının
incelenmiştir: 50
 İktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisinin (AK Parti) programında
Kültür ve Sanat çalışmalarına yaklaşık yarım sayfalık bir yer ayrılmış olup,
bu başlık altında sanatla ilgili olarak “dil, folklor, musiki, plastik sanatlar,
etnografya, sinema, temsil sanatları vb. bütün bu alanlarda konuların
uzmanları ve sivil toplum örgütlerinin de görüşlerinden yararlanılarak yeni
politikaların geliştirileceği, plastik sanatlar ve Türk-İslam sanatlarının
gelişimine
özel
bir
önem
verileceği,
tüm
sanat
çalışmalarının
gerçekleştirilmesinde yerel yönetimlerin ağırlıklı olarak öne çıkarılacağı,
47
N. Özdemir, 2005, s. 94.
A.g.e., s. 95.
49
Çalışma içindeki siyasi partiler, alfabetik sıraya göre verilmiştir.
50
M. Çırıka, “Siyaset ve Sanat”, Yenigün Gazetesi, 22 Temmuz 2010
48
22
konuyla ilgili tüm yasal düzenlemelerin hızla yapılacağı, ülkemizin kültür ve
sanat
zenginliğini
tanıtan
ve
gelişmesine
katkıda
bulunanların
destekleneceği” belirtilmiştir. 51
 Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) programında Kültür ve Sanat başlığı
altında bir sayfalık bir açıklama yer almıştır. Bu bölümde “kültürel ve
sanatsal faaliyetlerin gelişimi ve özgürleştirilmesinin gerektiği” sanat faaliyeti
olarak yer almıştır. 52
 Büyük Birlik Partisinin (BBP) programında sanata sadece üç satırlık bir yer
ayrılmış ve özetle “Türk insanının inançlarıyla ters düşmeyen ölçüler
içerisinde sanata haiz olduğu kıymetin verileceği, sanatçının desteklenmesi ve
korunmasının parti hedefleri arasında olduğu” öngörülmüştür. 53
 Ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) konuyla ilgili
programında 54 sekiz sayfa açıklamaya yer vererek en fazla hassasiyet
gösteren parti olmuştur. Özetle, “Evrensel sanat normları çerçevesinde
sanatın özgürleşmesinin önündeki tüm yasal engellemeleri kaldırmak
amacıyla Sanat Yasası oluşturulacağı ve Tüm sanat dalları kültürel
gelişmenin önemli öğeleri olarak kabul edilerek sanatçıların korunacağı,
bunun için gerekli kamu desteği sağlanacağı” öngörülmüştür.
51
Adalet ve Kalkınma Partisi Programı’ndan alınmıştır. http://www.akparti.org.tr/site/akparti/partiprogrami#bolum_
52
Barış ve Demokrasi Partisinin programından alınmıştır. http://bdp.org.tr/devam/17-bdpprogram.aspx
53
Büyük Birlik Partisinin Programından alınmıştır. http://www.bbp.org.tr/menu_detail.php?icerikid=6
54
Cumhuriyet
Halk
Partisi
Programı’ndan
alınmıştır.
http://www.chp.org.tr/wpcontent/uploads/chpprogram.pdf
23
 Demokrat Parti (DP) programında Kültür ve Sanata yarım sayfadan az yer
verilmiş ve “Atatürk devrimlerinin ışığında, daha çağdaş, daha modern bir
sanat yapısı ve sanat politikalarının oluşturulacağı, müzik ve sanatta eğitimli,
bilinçli ve kaliteli sanatçılarımızın ve eserlerimizin çoğaltılacağı, halkımızın
sanat alanında gelişmesinin ve kaliteye yönlendirilmesinin sağlanacağı, yerel
yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin ve özel sektörün kendi yörelerindeki
kültür ve sanat eserlerine sahip çıkmalarının özendirileceği ve teşvik
edileceği, sanat politikalarının siyasete alet edilmeden destekleneceği”
belirtilmiştir.55
 Demokratik Sol Partisi’nin (DSP) programında Eğitim, Kültür, Spor ve Sanat
başlığı altında iki sayfalık bir bölüm ayrılmış ve bu bölümde sanatla ilgili
olarak “halk sanatlarının canlandırılarak geliştirici yönde yararlanılacağı, halk
sanatlarına halkın yaygın ve etkin katılımının özendirileceği, köylülerin tüm
sanat çalışmalarına etkin katılım olanaklarının sağlanacağı, tiyatronun bütün
ülkeye, köy kentlere ve köylere yaygınlaştırılacağı, bu alanda halk katılımının
destekleneceği, çok sesli musikiye yönelimin özendirilirken, özgün Türk
musikisinin de yozlaştırıcı etkilerden korunacağı, Türk sinemacılığının
özgürlük içinde gelişmesine ve dünyaya açılmasına yardımcı olunacağı”
belirtilmiştir.56
55
Demokrat Partinin Programından alınmıştır.
http://www.dyp.org.tr/TR/dosya/1-16/h/dp-partiprogrami-10111.pdf
56
Demokratik
Sol
Partinin
Programından
alınmıştır.
http://www.dsp.org.tr/web/Icerik/Icerik.aspx?id=59
24
 Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) programında Kültür ve Sanat başlıklı
yaklaşık iki sayfalık açıklamanın sanatla ilgili bölümünde “Türk kültürü ve
sanatının
yaşatılması,
geliştirilmesi,
tanıtılması ve
yaygınlaştırılması
amacıyla Mili Kültür Endüstrisi oluşturulması, sanat ve sanatçıya önem
verilmesi, geleneksel Türk sanatları ve folklorunun korunması, geliştirilmesi
ve tanıtılması, Türk musikisinin, tiyatrosunun, sinemasının, edebiyatının
korunması ve geliştirilmesinin bir devlet politikası haline getirilmesi”
öngörülmüştür. 57
 Saadet Partisi (SP) programında yaklaşık üçte bir sayfalık yer tutan Kültür
başlığı altında “kültür ve sanatın ancak özgür bir ortamda gelişebileceği,
kültür ve sanat faaliyetlerinin, bireylere ve sivil topluma ait bir alan olarak,
kamusal koruma altında olacağı” açıklanmıştır. 58
Görüldüğü gibi ülkemizdeki siyasi partilerin çoğunun parti programlarında, kültür ve
sanata gerekli önem verilmemiş, bu konular genel ve soyut tanımlamalarla
geçiştirilmiştir. Bu alanda çalışanların sorunlarının çözümüne yönelik önerilere ise
yer verilmemiştir. Geceler boyu süren çalışmalarıyla işverene bir hayli kazandıran
sanatçılar, çoğu zaman aldıkları ücretin, asgari ücretin üzerine çıkmayan, alkol ve
gece hayatının dejenere ortamından korunmak ve bu arada geçimini sağlamak
çabasını sürdüren, işten ayrıldığı zaman, verdiği emeğin karşısında adına ancak
57
Milliyetçi
Hareket
Partisinin
programından
http://www.mhp.org.tr/usr_img/_mhp2007/kitaplar/mhp_parti_programi_2009_opt.pdf
58
Saadet Partisi Programından alınmıştır. http://www.saadet.org.tr/arama/
25
alınmıştır.
birkaç yıllık sigorta primi ödenmiş olduğunu gören eğlence sektörü emekçileri 59 ne
yazık ki hakkettikleri değeri görememektedirler.
1.2.2. Eğlence Sektörünün Karşılaştığı Sorunlar
Günümüz Türkiye’sinde yıllardır süregelen ekonomik krizler ve sigara yasağı
uygulaması nedeniyle eğlence işyerlerinin kapanması ve ülkemizde çalışmakta olan
yabancı uyruklu müzik sanatçılarının sayılarının hızla artması sonucu Türkiye
vatandaşı olan müzik sanatçılarının ülkemizdeki çalışma alanları giderek daralmakta
ve işsizlik giderek yoğunlaşmaktadır.
1.2.2.1. Gece 00:00’dan Sonra Gürültü Yasağı
Çevre ve Orman Bakanlığının ''Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi
Yönetmeliği''60 04.06.2010 tarih ve 27601 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmesiyle başlayan eğlence yerlerinin 23:59 'da kapatılmasına yönelik
tartışmalar eğlence sektöründe gerek çalışanları gerek işverenleri olumsuz yönde
etkilemiştir.
Yönetmelikte yer alan 24. maddede “hassas kullanım alanları içerisinde faaliyet
gösteren mevcut açık ve yarı açık eğlence yerlerinde 24.00-07.00 saatleri arasında
canlı müzik yayını yapılması yasaktır.” ibaresi yer almaktadır. Bu uygulama ile
eğlence yerleri kısıtlanmaktadır. Özellikle turistik yerlerde bu yasak ile eğlence
59
H. A. Bozkurt, Sanatçılar ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara, 1997, s. 14.
Bodrum Ticaret Odası’nın 23.10.2010 Tarihli Toplantı Katılım
http://www.bodto.org.tr/pdf/tutanak/05nolu/12.04.2011.pdf
60
26
Sonuç
Raporu
sektörünün olumsuz etkilenmesi, diğer sektörlerinde olumsuz etkilenmesine yol
açmaktadır. Çünkü eğlence sektörünün turistik mekanlarda merkeze getirdiği canlılık
alış veriş yerlerinin de hareketlenmesini sağlamaktadır. Örneğin Bodrum merkezde
sabaha kadar alış veriş söz konusudur. Restoranlarda eğlenceden dönenlerin genelde
uğradığı yerler alış veriş mekânlarıdır. Böylece bu yasağın ekonomiyi de olumsuz
etkilediği söylenebilir. Ayrıca, Bodrum’a eğlence için gelen ziyaretçilerin istediği
gibi eğlenemedikleri için Bodrum’dan olumsuz şekilde ayrılmalarına da yol
açmaktadır. 61 Eğlence sektörü işverenleri bu uygulamanın sektörü bitirmeye yönelik
olduğunu ve yasağa uymayan işyerlerine altından kalkamayacakları cezalar
kesildiğini ifade etmektedirler. Ölçüm veya ceza tutarına itiraz için mahkemeye
başvurmak ödemeyi durdurmamaktadır, dava açmak ise kesilen cezanın üçte ikisinin
peşinen yatırılmasıyla mümkün olmaktadır. 62 Sektörde çalışanlar da durumdan
oldukça rahatsızdır. Çünkü; çalışanlar, eğlence yerlerinin para kazanabildiği
saatlerde müzik kapatılırsa, işletmelerin iflas etmesinin kaçınılmaz olacağını
düşünmektedir. Dolayısıyla sektörde çalışanlar öncelikle işlerin azalmasıyla,
ücretlerinde düşüşler yaşayacak ve daha da önemlisi işsiz kalacaklardır.
1.2.2.2. Kapalı Alanlarda Sigara İçme Yasağı
19.01.2008 tarih ve 26761 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 5727 sayılı Tütün
Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
61
Bodrum Ticaret Odası’nın 23.10.2010 Tarihli Toplantı Katılım Sonuç
Raporu
http://www.bodto.org.tr/pdf/tutanak/05nolu/12.04.2011.pdf
62
“Gürültü
Serbest
Eğlenmek
Yasak”,
Vatan
Gazetesi,
24.08.2010,
http://haber.gazetevatan.com/gurultu-serbest-eglenmek-yasak/324889/4/Haber
27
Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde 63 “Koridorları dahil
olmak üzere her türlü eğitim, sağlık, üretim, ticaret, sosyal, kültürel, spor, eğlence
vb. amaçlı özel hukuk kişilerine ait olan ve birden çok kişinin girebileceği (ikamete
mahsus konutlar hariç) binaların kapalı alanlarında tüketilemez” şeklinde ibare
bulunmaktadır. Eğlence sektörünü ve dolayısıyla çalışanları da son derece olumsuz
etkileyen bu yasak 19 Temmuz 2009 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmıştır.
Daha önce bu yasağın biraz daha dar kapsamlısı yer almaktaydı. Mekanlar eğer kendi
içlerinde sigara içilmesine izin veriyorlarsa, mutlaka sigaranın içildiği bölümleri,
içmeyenleri rahatsız etmeyecek şekilde ayırmaları ve havalandırmaları gerekiyordu.
Bu durum eğlence sektörü işverenleri için daha kabul edilebilir bir durum
olmaktaydı. Çünkü; gelen müşteri sayısını değiştirmediği gibi mekânın hasılatında da
bir değişiklik yaşanmamaktaydı. Ancak konu ile ilgili olarak çalışmanın alan
araştırması kısmında çalışanların verdiği cevaplara göre; yeni yasa ile mekânda
sigara içemeyen müşteri tercihini; eğlenmek için gittiği yerde kısıtlanmak yerine,
mekana hiç gitmemek yönünde kullanmaya başlamıştır. Buna bağlı olarak eğlence
yerleri müşteri kaybetmeye ve dolayısıyla elde edilen kazançlarda da ciddi oranda
düşüşler yaşanmaya başlamıştır. Elbette ki çalışanlar da bu durumdan nasiplerini
almışlardır. Zaten gerek ücret düzeyleri, gerekse çalışma saatleri bakımından gittikçe
kötüleşen eğlence sektöründeki çalışma koşulları, sigara yasağı ile çalışanların
ücretlerinde de ciddi düşüşler meydana getirerek neredeyse tahammül edilemez
boyutlara ulaşmıştır.
63
http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4207.pdf
28
Çıkarılan yasaların elbette ki uygulanabilirliği de bir o kadar önemlidir. Sigara yasağı
ile ilgili denetlemelerin yasanın ilk çıktığı zamanlarda daha sıkı olmasına rağmen,
şuan her eğlence mekanında uygulanamadığı bilinmektedir. Konu ile ilgili daha
sağlıklı bilgi edinmek için yapılan alan araştırmasında sigara yasağının uygulanıp
uygulanmadığı sorusu katılımcılara yöneltilmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde
daha geniş yer verilecek olan bu durumun, kulaktan dolma bilgileri doğrular nitelikte
olduğu görülecektir.
1.2.2.3. Çalışanların Karşılaştığı Sorunlar
Eğlence sektörünün önde gelen alt kolu olan müzik sektöründe çalışma büyük bir
çoğunlukla gecenin ilk saatlerinde başlamakta ve sabahın ilk saatlerine kadar
sürmektedir. Müzisyenlerin yaşam tarzları da yaptıkları müzik türüne göre farklılık
gösterebilmektedir. Bununla birlikte genel olarak yerleşik kalıplara uyulmamaktadır.
İçinde bulunulan renkli dünyanın da etkisiyle yarını düşünmeyen hatta boş vermiş bir
yaşam sürdürülmektedir. Özetle çalışma ve yaşam şekli ile buna bağlı olarak oluşan
kişilik yapısı, müzik sanatçılarını böyle bir yaşam tarzına sürüklemektedir. Sürekli
gece çalışıp gündüz uyumak, milyonlarca yıldan bu yana güneşe göre oluşan insan
doğasına aykırı olduğundan, müzik sanatçılarının biyolojik dengeleri bozulmakta, bu
da psikolojik ve fizyolojik sağlıklarında olumsuz etki yaratmaktadır. Bu nedenle
müzik çalışanları günlük yaşama uyum sağlamakta güçlük çekmektedirler. Müzik
çalışanlarının çoğunluğunun çalışma süresi içerisinde ve devamında alkol kullanma
alışkanlığı vardır. Alkolün insan organizmasındaki olumsuz etkileri nedeniyle,
alkollü yatmak uyku kalitesini düşürmekte ve yeterli düzeyde uyuma ve dinlenme
29
mümkün olmamaktadır. Bu da yaşam disiplinini bozmakta, sorunların sürekli
ertelenmesine ve giderek yaşamdan kopmaya neden olabilmektedir.
Eğlence sektöründe çalışanların karşılaştıkları fizyolojik ve psikolojik sorunların
yanı sıra, çalışmalarını ve haklarını etkileyecek olan bir başka sorun da akit türü
belirsizliğidir. Sektörde çalışan sanatçıların yararlanabilecekleri borçlanma hakkı akit
türüne göre belirlenmekteydi. Başka bir deyişle, sanatçının işçi sayılıp sayılmayacağı
kararı akit türüne göre sonuçlandırılmaktadır. Yargıtay’ın verdiği
kararlar
incelendiğinde halen konunun tartışma konusu olduğu ve dolayısıyla bu belirsizliğin
eğlence sektörü çalışanlarıiçin
önemli bir sorun teşkil ettiğini söylemek
mümkündür. 64
Eğlence sektörü çalışanlarının en önemli sorunlarından bir tanesi de çalışmanın
hareket noktası olan sosyal güvencesizliktir. Esnek çalışma biçimini hep içinde
barındıran
eğlence
sektörü,
çalışanlar
için
genellikle
sosyal
güvenceden
yararlanamama anlamına gelmektedir. Sık iş değiştirme, ekonomik
gücün
yetersizliği, sosyal güvencenin öneminin bilinmemesi gibi sebeplerden dolayı
sektörde sigortalı çalışan sayısı oldukça azdır.
64
B. Özdemir, Sanatçıların Sosyal Güvenlikleri ve Hizmet Borçlanmaları, Çimento İşveren
Dergisi, S.31, s. 33.
30
1.2.3. Eğlence Sektöründe Esnek Çalışma İlişkileri
Küreselleşme ve Neo-liberalizm yeni dünya düzeninin makro mekanizmalarını
oluştururken
esneklik
ise
yeni
dünya
düzeninin
mikro
mekanizmasını
oluşturmaktadır. Makro mekanizmalar (neo-liberalizm, özelleştirme, küreselleşme,
rekabet) zorunlu olarak üretim sürecinde de değişikliklerin yapılmasını zorunlu
kılmaktadır. Bu bağlamda yeni dünya düzeninin en önemli unsurlarından ve tartışma
noktalarından birini oluşturan esneklik, üretim sistemindeki yapısal değişimi ifade
etmektedir. 65 Büyük ve entegre işletme birimlerinde, kitle yönetimine yönelik geniş
ölçekli üretim yapılan Fordist üretim modelinin yerini esnek üretim modeline
bırakması, bütün dünyada çalışma koşullarını etkilemiştir. Türkiye gibi gelişmekte
olan ülkelerde, bu yeni model ucuz ve güvencesiz işgücü kullanımına dayanan bir
nitelik kazanarak çalışanlar açısından çok daha acı bir deneyime dönüşmüştür. 66
Küreselleşmenin bir sonucu olarak çalışma hayatında yaşanan yeniden yapılanma ile
esnek çalışma biçimleri de artış göstermiştir. Eğlence sektörü ise gerek çalışma
saatleri gerekse ücret belirsizliği konusunda esnek çalışma biçimini hep içinde
barındıran bir sektör olmuştur. Küresel düzeyde istihdamda esnekleşme, esas olarak
çalışma ilişkilerinde kuralsızlaşmayı ve korunmasızlığı getirmektedir. Eğlence
sektörünün bu durumdan nasıl etkilendiğine bakacak olursak; eğlence sektörü zaten
bu tür düzenlemelerin dışında olduğundan, bu yeniden yapılanma sektör açısından
düzenlileşme doğrultusundaki umutları azaltmaktadır.
65
F. Ercan, “Tarihsel ve Toplumsal Bir Süreç Olarak Kapitalizm ve Esneklik”, 95-96 Petrol-İş,
Petrol-İş Yayınları, s.662.
66
G. Baca’dan Aktaran A. Buğra, Sınıftan Sınıfa, İletişim Yayınları, 2010, s. 70.
31
İşgücü piyasalarının yeniden yapılanma sürecinin en riskli grupları çalışma hayatında
dezavantajlı gruplar dediğimiz kesim olmuştur. Çalışmada bu gruba örnek olarak
eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar ele alınacak ve çalışma hayatındaki
konumları incelenmeye çalışılacaktır. Etnik kimlikleri sebebiyle çalışma hayatında
binbir güçlükle karşılaşan Çingeneler/Romanlar, küreselleşme ile birlikte esnek
çalışma biçimlerinden de olumsuz yönde etkilenmişlerdir. Çingeneler/Romanlarin
büyük bir kesimi kültürleri ve yaşam biçimleri gereği eğlence sektöründe istihdam
edilmektedir. Sektörün koşulları incelendiğinde esnek çalışma biçimlerinin eğlence
sektörüne çok uygun olduğu görülecektir. Mümkün olduğunca çok esneklik,
olabildiğince az kural esnek çalışma biçiminin sloganı haline gelmiştir. Esnek ve
standart olmayan çalışma biçimleri geleneksel emek piyasasını parçalamakta,
dayanışma bilincini zayıflatmakta ve sendikaların geleneksel örgütlenme modellerini
zorlamaktadır. 67
Eğlence sektöründe işin niteliği, emek süreci açısından bir miktar esneklik
uygulamalarına zemin hazırlayan ya da izin veren bir yapı olmasına rağmen, diğer
sektörlerdeki
esneklik
uygulamaları
neticesinde
örgütlülüğün
zayıflaması,
sendikaların gücünü yitirmesi, bu sektör çalışanlarının var olan birlikte hareket etme
refleksini tümüyle ortadan kaldırmıştır. Yine neoliberal politikaların bir sonucu
olarak yapılan yasal düzenlemeler, müzik sektörü gibi sektörleri nispeten yasalarla
koruyan hükümleri de ortadan kaldırılmıştır. Part-time çalışma, çağrı üzerine çalışma
67
A. Çelik, Yeni Sorun Alanları, Eğilimler ve Arayışlar: Sendikaların Yeni Dünyası, Mayıs
2008, s. 4, http://ceko.kocaeli.edu.tr/sosyalpolitikatartismalari/azizcelikmayis2008.pdf
32
gibi çalışma biçimlerinin yasalarla düzenlenmiş olması müzik sektörü için de yasal
meşruiyet zeminini de sağlamıştır. 68
68
M. Sezen, Eğlence Sektöründe Çalışma İlişkileri, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2010, s. 20.
33
II. BÖLÜM
EĞLENCE SEKTÖRÜNÜN ÇALIŞMA YAŞAMINDAKİ YERİ
Eğlence sektöründe çalışanlar şüphesiz ki türlü zorluklarla karşılaşmaktadırlar.
Sektörde çalışanların ağır çalışma koşulları nedeniyle fiziksel olarak yıpranmalarının
yanı sıra ruhsal olarak yıpranmaları da söz konusudur. Çalışma saatlerinin ve ücret
düzeylerinin belirsizliği, sosyal güvencesizlik, çalışma hayatında ayrımcılığa maruz
kalma gibi birçok olumsuzlukla karşı karşıyadırlar. Eğlence sektöründe çalışanlar
denilince ilk olarak akla müzisyenler gelmektedir. Ülkemizde profesyonel müzisyen
olmak oldukça zordur. Sektörün koşulları ile ilgili bilgi almak için yapılan
görüşmelerde bu sektörde istihdam edilenlerin çoğunun eğitim seviyesinin düşük
olduğu
görülmüştür. Dolayısıyla
eğlence
sektöründe hak
arama
kavramı
gelişmemiştir ve daha kolay istenileni yapan bir çalışan kesim yer almaktadır.
2.1. Eğlence Sektöründe Çalışma Koşulları ve Sosyal Güvenliğe İlişkin Yasal
Düzenlemeler
Eğlence sektörünün yıpratıcı koşullarına rağmen, çalışanlara gereken değer
verilmemektedir. Bu açıdan ilk ele alınması gereken sosyal güvenlik haklarıdır.
Sanatçılar 2167 sayılı yasayla, 506 sayılı yasaya ek 10. maddeyle 11.07.1978
tarihinden itibaren Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına alınmışlardır. Nitekim ek
10. maddeyle getirilmiş olan bu hak, 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren yürürlüğe
girmiş olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda da
aynen korunmuştur.
5510 sayılı yasanın 4. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen güzel sanat
dalları kapsamındaki uğraşı alanı ve çalışanları gösterir liste, Sosyal Sigorta İşlemleri
Yönetmeliğinin ekinde yer almış olup; bu listede altı başlık altında gruplandırılan
sanat dallarında faaliyet gösterenler sanatçı sayılmaktadır. Sosyal Sigorta İşlemleri
Yönetmeliği’nde yer alan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından belirlenen;
sinema sanatçıları ve çalışanları, tiyatro, opera, bale sanatçıları ve çalışanları, müzik
ve sahne sanatçıları, folklor ve halk sanatçıları, edebiyat, görsel sanatlar, dekoratif
sanatları v.b. uğraşıları yapanlar sanatçı olarak sayılmaktadır. 69
5510 sayılı yasanın 4. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi gereğince “bir veya
birden fazla işveren tarafından çalıştırılan film, tiyatro, sahne, gösteri, ses ve saz
sanatçıları ile müzik, resim, heykel, dekoratif ve benzeri diğer uğraşları içine alan
bütün güzel sanat kollarında çalışanlar ile düşünür ve yazarlar”, 4. maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi (devredilen SSK) kapsamında sigortalı sayılmaktadırlar. 70 Bir
veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan sanatçıların sigortalılığı için hizmet
akdi koşulu aranmamaktadır. Bir işverene bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına
bağımsız çalışan müzik sanatçılarından ticari kazanç veya serbest meslek kazancı
nedeniyle gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar 5510 sayılı yasanın
69
T. Dağlıoğlu, Sanatçıların Sosyal Güvenlik Hakları, Mart 2011, http://www.sgkbilgi.com/
yazarlarimiz/guncel-konular/sanatcilarin-sosyal-güvenlik-haklari
70
A. Güzel, ve diğerleri, 2010, s. 106.
37
4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi (devredilen Bağ-Kur) kapsamında sigortalı
sayılmaktadırlar. 71
Ülkemizde sosyal güvenlik reformu kapsamında, önce 4759 sayılı yasayla emeklilik
prim ödeme gün sayıları ve yaşları kademeli olarak artırılmış ve emeklilik yaşı 58-60
yaşına kadar yükseltilmiştir. Daha sonra SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve Özel
Emekli Sandıkları Sosyal Güvenlik kurumu adı altında birleştirilmiş 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (SSGSS) ile emeklilik yaşları
60-65 yaşlarına kadar artırılmıştır.72 Bu yasal düzenleme ile başta müzik ve sahne
sanatçıları olmak üzere birçok çalışan olumsuz etkilenecektir. Çünkü eğlence sektörü
çalışanları genellikle erken yaşta çalışmaya başlamaktadır, sektörün ağır çalışma
koşulları nedeniyle yıpranmaktadır ve dolayısıyla görselliğin de ön planda olduğu
eğlence sektöründe 60-65 yaşına kadar çalışma imkanı bulamamaktadır. Bu sebeple
emeklilik yaşının arttırılması, eğlence sektöründe çalışanlar için emeklilik hakkına
ulaşmayı mümkün kılmayacaktır. Yine bir ses sanatçısının, nefesli saz çalan bir
müzisyenin veya benzeri fizikî performansa dayalı sanat faaliyetinde bulunan müzik
sanatçılarının da yasada öngörülen ileri yaşlara kadar çalışmaları fiziksel açıdan
mümkün olmayacaktır. Bu uygulama ile sosyal hukuk devletinin temel ilkelerine,
genel hukuk kurallarına, sosyal güvenliğin amacına ve ülkemizdeki çalışma
koşullarına önemli ölçüde zarar verildiği söylenebilir. Ayrıca, iş kolunun özelliği
nedeniyle, müzik sanatçılarının büyük bir çoğunluğu yılda ortalama 5-6 ay süreyle
çalışmaktadır ve bu çalışmalar da sektörün koşulları nedeniyle genellikle kayıt dışı
71
“Sanatçılarımızın Sosyal Güvenlik Hakları”, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Sigortalı Tescil ve
Hizmet Daire Başkanlığı, 2009, Ankara, http://www.sinebir.org.tr/dosyalar/118.pdf
72
A. Güzel, A. R. Okur, N. Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, İstanbul, 2010, s. 235.
38
kalmaktadır. Bu nedenle belirlenen prim ödeme gün sayılarının doldurulabilmesi
çoğunlukla mümkün olamayacağından, öngörülen yasal düzenlemeler bu yönden de
müzik sanatçılarının emeklilik şansını giderek azaltmaktadır.
Herhangi bir işyerinde veya kendi adına ve hesabına çalışmayan müzik ve sahne
sanatçıları ile çalıştığı halde işverence kayıt dışı çalıştırılan müzik sanatçılarına
sosyal ve sağlık güvencelerini sağlamak için isteğe bağlı sigortalı olma imkânı
tanınmıştır. Ayrıca bir işyerinde 5510 sayılı yasanın 4. maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendi kapsamında sigortalı olmakla birlikte 30 günden az çalışan müzik
sanatçıları da aynı zamanda isteğe bağlı sigortalı olarak aylık çalışma gün sayılarını
30 güne tamamlayabilmektedirler. 73
Kamuoyunda torba yasa olarak adlandırılan 6111 sayılı yasayla getirilen kısmi
sigortalılık uygulaması ile özellikle müzik sanatçılarının sosyal güvenlik sorunlarının
çözümünde etkin ve kapsamlı bir çözüm getirmemekle birlikte, anılan sanatçılar
kısıtlıda olsa getirilen bu haktan yararlanmaktadırlar. Konu ile ilgili olarak 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 41. Maddesinde
“sigortalıların
borçlanabileceği
süreler”
başlığıyla
sanatçıların
da
kısmen
faydalanabilecekleri görülmektedir. 41. maddenin birinci fıkrasının (i) bendi; 74
“(…)bu bendin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki sürelere ilişkin olmak üzere,
4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sigortalıların,
73
“Sanatçılarımızın Sosyal Güvenlik Hakları”, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Sigortalı Tescil ve
Hizmet Daire Başkanlığı, 2009, Ankara, http://www.sinebir.org.tr/dosyalar/118.pdf
74
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, SGK Yayın No: 30, Mart, 2012, s.
64.
39
kısmi süreli çalıştıkları aylara ait eksik süreleri, kendilerinin veya hak
sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82. maddeye göre
belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere,
kendilerince belirlenecek günlük kazancın %32’si üzerinden hesaplanacak
primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile
borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır.”
şeklindedir. Eğlence sektöründe çalışanların çoğunun kısmi süreli çalıştıklarını ifade
etmiştik. İlgili işverence sanatçı adına “Sanatçı Olarak Kısmi Süreli Çalışanlara Ait
Giriş Bildirgesi” düzenlenmesi ve bu bildirgenin işverenin yanı sıra müzik
sanatçısının üyesi olduğu sendika, vakıf gibi meslek kuruluşları tarafından da
onaylanması gerekecektir. Bu koşulları yerine getiren müzik sanatçılarının işverence
SGK’ ya bildirilen ücret üzerinden primleri kendileri tarafından ödenmek koşuluyla,
2012 yılında ayda 19 günlük, 2013 yılında ayda 20 günlük, 2014 yılında ayda 21
günlük prim ödemesi 30 gün sayılacaktır. Bu şekilde her yıl 1 gün artırılmak
suretiyle 2023 yılında sanatçı tarafından prim ödenecek gün sayısı 30 güne
eşitlenecektir. Bu uygulama bir yönüyle isteğe bağlı sigortaya benzemekle birlikte,
aralarında önemli bir fark vardır. Mevcut uygulamada isteğe bağlı sigortalılar eski
Bağ-Kur kapsamında sigortalı sayılırken, kısmi sigortalılıktan yararlanan sanatçılar
eski SSK sigortalısı olmaktadırlar. Kısmi sigortalılık sistemi müzik sanatçılarının
sosyal güvenlik ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılamaktan uzak kalsa da, sosyal
güvenlikten tamamıyla yoksun kalmaktansa, sanatçıların kısıtlı da olsa getirilen bu
haktan yararlanmak için bir an önce gerekli girişimleri yapmalarının yararlı olacağı
açıktır. 75
75
M. Çırıka, “Kısmi Sigortalılık ve Müzik Sanatçıları”, Yenigün Gazetesi, 18 Ocak 2012.
40
Kanun koyucu bazı yıpratıcı işlerde çalışanların fiili hizmet sürelerinin, eklenecek
itibari hizmet süreleri ile arttırılmasını öngörmüş, böylece bunların daha erken
yaşlılık aylığına hak kazanmalarına olanak sağlamak istemiştir. Zira bazı öyle işler
vardır ki, bu işlerde çalışanların hem çalışma yaşamları hem de sağlıkları bu işten
dolayı olumsuz etkilenmektedir. Yine yürürlükteki yasayla, işkollarının özellikleri
göz önünde tutularak yer altında çalışan maden işçileri, basın çalışanları ve gemi
adamları için özel emeklilik düzenlemeleri getirilmiş ve bunların emeklilik koşulları
kolaylaştırılmıştır. İşte böyle işlerde çalışanlara tanınan bu gibi olanaklarla, çalışma
yaşamından diğer sigortalılara göre daha erken çekilme hakkı tanınmış olmaktadır. 76
Mevcut yasal düzenleme gereğince, kamuda çalışan senfoni orkestrası müzisyenleri,
opera ve bale sanatçıları, devlet korosu sanatçıları ve benzeri sanatçıların
hizmetlerine, kamuoyunda yıpranma olarak adlandırılan bir uygulama ile yılda üç ay
fiili hizmet zammı eklenmesi bu görüşün haklılığını göstermektedir.
Kayıtdışı çalışmanın oldukça yaygın olduğu eğlence sektöründe, çalışanlar için
geçmişte sigortasız çalıştırıldıkları süreleri borçlanma imkanı bir miktar da olsa
çalışma koşullarında iyileştirme sağlayacaktır. Şu an yürürlükte olmasa da daha
önce sanatçılar için tanınmış olan borçlanma yasasından bahsetmenin, bundan
sonrası için yol gösterici olabileceği düşünülmüştür. Prim ödenmeden geçirilmiş
çalışma süresinin sonradan borçlanarak ödenmesi ve malullük, yaşlılık, ölüm
sigortaları
açısından
sigortalılık
süresine
eklenmesine
hizmet
borçlanması
denmektedir. 77 Sanatçıların prim ödemeksizin geçirdikleri çalışmalarının sigortalılık
76
77
A. Güzel ve diğerleri, 2010, s. 515.
A.g.e., s.270.
41
süresine eklenmesine de sanatçı borçlanması adı verilmektedir. 78
Sanatçıların
borçlanma yasaları ise; 2167, 2959, 3395 ve 4056 sayılı yasalardır. 79
506 Sayılı Yasanın Geçici 8. maddesi “ileri yaştakilere aylık bağlama şartlarını
taşıyan sanatçılara yaşlılık aylığı bağlanacaktır” ibaresini barındırmaktadır. Anılan
maddenin (b) fıkrasına göre; “bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte 30 yaşını geçmiş
bulunan sigortalılardan 50 yaşını doldurup erken yaşlanmış oldukları tespit edilen ve
60. maddede yazılı şartları yerine getiremediklerinden aylık kazanamayan
sigortalılara (a) fıkrasındaki şartlarla sigortalılık süreleri 15 yılı doldurmuş olanlar
gibi 61. maddedeki esaslara göre yaşlılık aylığı bağlanır.” 80 Ancak, bu kanunun ek 1.
maddesine göre sigortalı sayılanlar işverenlerinin bulunmaması 81 halinde bu konuda
öngörülen eski hizmetlerini bağlı oldukları sendika veya meslek kuruluşlarından
alacakları ve kanunî süresi içinde kuruma verecekleri belgelerle tevsik edebilirler.
Ancak burada 2167
Sayılı
yasanın
hizmet sözleşmesinin
varlığını nasıl
değerlendirdiğini açıklamak gerekmektedir. Çenberci konu ile ilgili olarak;
“saptamayı yapacak olan kurumlar geçerli bir biçimde saptama işlemi gerçekleşmiş
olmadıkça hizmet akdi esasına göre çalışmayan sanat ve düşünce emekçilerinin
Sosyal
Sigorta
Yasası
hükümlerinden
yararlanmaları
görüşünü
benimsemeyeceklerdir” düşüncesindedir. Ayrıca Çenberci, yukarıda bahsi geçen ek
78
A. Bozkurt, 1997, s. 55.
M. Kılıçoğlu, Sosyal Güvenlik Hukukunda Borçlanma, 2002, s.50.
80
İş ve Sosyal Güvenlik Kanunları, Seçkin Yayınları, Ankara 2009, s.445.
81
Hizmet akdine göre çalışmayan, bir başka deyişle, bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılmayan
sanat ve düşünce adamlarıdır. Bunlar kanunda, “müzik, resim, heykel, dekoratif ve benzeri diğer
uğraşıları içine alan bütün güzel sanat kollarında çalışanlar, düşünür ve yazarlar” olarak belirlenmiştir.
(Ayrıntılı bilgi için bkz. A. Bozkurt, “Sanatçılar ve Sosyal Güvenlik Hukuku”)
79
42
1. maddedeki işverenlerin bulunmaması halinde yükümlülüğün sendika ve öbür
meslek kuruluşlarına verilmesinin yanlış olduğu kanaatindedir. 82
2167 Sayılı Yasayla sanatçılara sağlanan hakların yeterli olmaması sebebiyle 2959
Sayılı yasa çıkarılmıştır. Bu yasa ile getirilen en önemli yenilik, ücretsiz hizmet için
düzenlenen çalışma belgesinin “borçlanma belgesi” haline dönüştürülmesidir. Yani
2167 Sayılı Yasada getirilen ücretsiz hizmet saydırma için yapılan işlem ücretli
borçlanma halinde dönüştürülmektedir. 83 Ancak bu yasa için başvuru süresi üç ay ile
sınırlandırılmıştır ve sanatçılar yeterince bilgilendirilmediğinden önemli sayıda
sanatçı bu olanaktan yararlanamamıştır. 84 2959 sayılı yasanın uygulanmasındaki en
önemli özellik belirlenmiş tarihler arasında belge verenlerin ölümü halinde hak
sahiplerinin de bu haktan yaralanmalarıdır. 85
İstenen sonuçların elde edilememesi sebebiyle sanatçıların sosyal güvenlik
sorunlarının çözmek için, 2167 ve 2959 sayılı yasalardan bağımsız olarak 3395
Sayılı Sanatçı Borçlanması Yasası çıkarılmıştır. 86 Yasa ile başvuru süresinin üç ay
yerine altı ay yapılması ve yaş sınırının kaldırılması gibi bazı iyileştirilmeler
yapılmıştır. 87 Bu yasa sayesinde 39 yaşını doldurma koşulu ile 450 sanatçıya yaşlılık
aylığı bağlanabilmiştir. Ancak belgelemede zorluklar nedeniyle de sanatçıların büyük
çoğunluğu yararlanamamıştır. 88
82
M. Çenberci, Sosyal Sigortalar Şerhi, 1985, s.750.
M. Kılıçoğlu, 2002, s.52.
84
A.g.e. s.68.
85
A. Bozkurt, 1997, s. 58.
86
A.g.e. s.61.
87
A. Bozkurt, 1997, s.63.
88
M. Kılıçoğlu, 2002, s.68.
83
43
Sanatçı Borçlanması için düzenlenen en son yasal düzenleme olan 4056 Sayılı Yasa
daha öncekilere göre en kapsamlı olanı olmuştur. Bahsi geçen yasada “kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde kuruma başvurmaları ve belirlenen
asgari günlük kazanç üzerinden hesaplanacak olan malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarının primlerini bir defada kuruma ödemeleri şartı ile borçlanma belgesinde
kayıtlı meslekleri ile ilgili çalışma sürelerinin tamamını veya bir bölümünü
borçlanabilirler.” ibaresi yer almaktadır. 89 Burada tartışma konusu yine “hizmet
sözleşmesi” üzerine olmuştur. Özel daire, sanatçıların 506 Sayılı Yasa kapsamına Ek
10. madde ile alındığını belirterek, “gerek bu maddede gerekse geçici 80. maddede
sanatçıların hizmet akdi ile çalışacak”larına dair bir hüküm bulunmamakta olduğuna
işaret etmiştir. Maddelerde belirtilen ilişkinin hizmet ilişkisi değil mesleki ilişki
olduğu vurgulanmıştır.
Borçlanma yasaları için belirleyici unsur olan akit türü, belirlenme aşamasında
yıllardır tartışma konusu olmuştur. Sanatçılar için çıkarılan borçlanma yasalarının
uygulama alanı, sanatsal faaliyetin yerine getiriliş tarzına göre belirlenmiştir. İstisna
akti 90 ve hizmet akti 91 sanatçıların faaliyetlerini en fazla kapsayan sözleşmelerdir.
Yargıtay’ın bu konudaki görüşü zaman içinde oturmuştur. Yargıtay ilk önceleri “…
belli bir gündelik karşılığında bir gazinoda solist olarak şarkı söylemeyi taahhüt eden
bir ses sanatçısı ile gazino sahibi arasında yapılan sözleşmeyi” istisna akti olarak
89
A.g.e., s.57.
Çalışanın çalışmasının bağımsız olduğu kabul edilen istisna akdinin ayırt edici niteliği, bir bütün
teşkil eden belli bir emek sonucunun bir ivaz karşılığında meydana getirilmesi taahhüdünde
bulunulması olmakla beraber bu tür bir akitte dahi, çalışanın iş gördürenin talimatlarına uyma, onlara
tabi olma durumu ortaya çıkabilir. (Bkz. B. Özdemir, “Sanatçıların Sosyal Güvenlikleri ve Hizmet
Borçlanmaları”, Çimento İşveren Dergisi, http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/3mak993.pdf, s.32)
91
“Hizmet akdi bir mukaveledir ki onunla işçi muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet
görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder.” (Borçlar Kanunu Mad. 313/1)
90
44
kabul etmiştir. Bazı uzmanlar ise; “solistin faaliyetini bir zaman içinde icra etmesi
söz konusu ise Borçlar Kanununun 353. maddesi gereğince hizmet akti hükümleri
uygulanmalıdır.” şeklinde görüş bildirmektedirler. Yine Yargıtayın bazı kararlarına
göre; Borçlar Kanununun 313. maddesi bazında, zaman ve bağımlılık unsurlarını
gerçekleştirecek biçimde çalıştıkları anlaşılamayan ses ve saz sanatçılarının istisna
aktine göre çalıştıkları varsayılarak sosyal sigorta kapsamı dışında bırakılmışlardır. 92
Bazı kararlarda ise Yargıtay, sanatçının işçi olduğu veya olmadığı yolunda açık bir
yargıya varamayarak, sanatçı ile sanatçı çalıştıranlar arasındaki ilişkide bağımlılık
unsurunun
bulunup
bulunmadığının
ve
varsa
derecesinin
araştırılmasını
kararlaştırmıştır. 93 Görüldüğü üzere bu belirsizlik, eğlence sektöründe çalışanlar için
önemli bir sorun teşkil etmektedir.
2.1.1. Eğlence Sektöründe İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
İş hukukumuzda başlangıçtan bu yana yaşanan gelişmeler sonucunda işverenin işçiyi
gözetme borcu olduğu kabul edilmiş; işveren çalıştırdığı işçisini korumak,
uğrayabileceği zararlara karşı gerekli önlemleri almak, işçinin çıkarlarının
zedelenmesine
yol
açabilecek
zarar
verici
davranışlardan
kaçınmak
gibi
yükümlülüklerle donatılmıştır. 94 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre;
sigortalının çalıştırıldığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebep veya işin yürütüm
şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık, ruhi hastalık halleri
92
A. Bozkurt, 1997, s. 42.
B.Özdemir, “Sanatçılara Sosyal Güvenlikleri ve Hizmet Borçlanmaları”, Çimento İşveren Dergisi,
http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/3mak993.pdf, s. 33.
94
“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği”, Devre Eğitim Çalışması I, OLEYİS Vakfı Yayınları 96/2, s.26.
93
45
meslek hastalıkları olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, işin niteliği ve yürütüm
şartlarından kaynaklanan geçici veya sürekli hastalık veya sakatlıklar, çokça da ruhi
hastalıklar “meslek hastalığı” olarak tanımlanmak durumundadır; doğal olarak da
çalışanların bu hastalıklara yakalanmalarını önleyici tedbirleri almak veya hastalık
ortaya çıktığında tedavi masraflarını üstlenmek işverenin yükümlülüğündedir.
Otel, lokanta ve eğlence yerlerinde çalışanların işin niteliği ve yürütüm şartlarından
kaynaklanan geçici veya sürekli hastalık ve sakatlık hallerinden olan varis, bel fıtığı
ve benzeri birçok hastalık bugüne kadar ne yazık ki meslek hastalıkları olarak
tanımlanmamış; işverenler ve Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) bu hastalıkları
meslek hastalığı olarak kabul etmemiştir. Ayrıca eğlence sektöründe çalışanların
işyeri değiştirme sıklığı nedeniyle hastalığa nerede, ne sebeple yakalandığının tespiti
oldukça zordur.
Sektördeki bir başka zorluk ise; müşteri psikolojisi ve baskısından kaynaklanan
psikolojik rahatsızlıklar, alkollü ve kaprisli müşterilerden gelebilecek sorunlar,
bardak silmeden kaynaklanan kesilmeler, özenti yoluyla başlayan alkol ve kumar
bağımlılığı, ayakta durmaktan kaynaklanan bel fıtığı ve varis gibi rahatsızlıklardır.
Eğlence sektörünün bir parçası olan gazinolarda çalışanların büyük bir kısmı çok
genç ve kadındır. Gece çok geç saatlere kadar çalışan bu insanlarda gündüz yaşamına
adaptasyon zorlukları, gece yaşamından kaynaklanan rahatsızlıkların yanı sıra
46
çalışma ortamından (müşterilerin önemli bir bölümünün içkili olması, çalışanlara
cinsel tacizde bulunma eğilimi taşımaları vb.) kaynaklanan dejenerasyon, ahlaki ve
kültürel
çöküntü,
toplum
içinde
olumsuz
gözle
bakılmak
gibi
sorunlar
yaşanmaktadır. Bu sorunların aile içine ve eve taşınması, sorunu bir kat daha
büyütmektedir. Eğlence yerlerinde çalışan kadınların, yukarıda sayılanlara ek olarak
işitme, görme, mide, akciğer, üreme sistemleri ile ilgili ciddi rahatsızlıkları vardır.
Ayrıca can güvenliklerinin tehlikede olması belki de bunların hepsinden önemlidir. 95
2.1.2. Eğlence Sektöründe Çalışanların Çalışma Süreleri
Çalışma süreleri bakımından incelediğimizde, yapılan işin niteliğinin çalışma
süresini belirleyen temel unsur olduğunu görmekteyiz. İşin niteliğine göre günlük,
haftalık veya aylık çalışma süreleri belirlenmektedir. Ancak,
ne kadar süre
çalışılacağı çoğunlukla esnektir. Örneğin, TV için çalışılıyorsa programın beğenilme
veya izlenme oranı, işin devam edip etmeyeceği konusunda belirleyicidir. Bir bar ya
da gece kulübü müzisyeni için çalışılacak yer ile sözlü bir anlaşma yapılmış olmasına
rağmen, o gece rezervasyonun ya da müşterinin olmaması, kullanılan tabir ile o gün
için “sahne açılmaması” anlamını taşımakta ve işe gelmiş hatta bütün geceyi
bekleyerek geçirmiş olmasına rağmen çoğunlukla ücret alamamaktadır. Müzisyenler
için bu durum doğal bir süreç olarak karşılanmaktadır. 96 İş sürelerinin belirsiz olması
çalışanların tedirginlik içinde olmalarına ve dolayısıyla motivasyon düşüklüğüne
sebep olan bir durumdur. Motivasyon düşüklüğü çalışanı olumsuz yönde etkileyen
95
96
“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği”, Devre Eğitim Çalışması I, OLEYİS Vakfı Yayınları 96/2, s.39.
M. Sezen, 2010, s.31.
47
bir faktördür. Özellikle eğlence sektöründe çalışanların işin niteliği açısından yüksek
motivasyona sahip olmaları gerekmektedir.
2.1.3. Eğlence Sektöründe Çalışanların Ücret Düzeyleri
Eğlence sektöründe ücret konusu da belirsiz alanlardan birini oluşturmaktadır. Bu
konuda literatürde yeterli kaynak olmaması sebebiyle konu ile ilgili okunan haberler
sonucunda ücret düzeyinin belirlenmesinde piyasa koşullarının hakim olduğunu
söylemek mümkündür. Ücret düşüklüğü konusunda çalışanlar, mekan sahiplerinin
kaliteden anlamadıklarını ve kaliteden yoksun, deneyimsiz birçok müzisyeni çok
düşük ücretler karşılığında işe almalarının yattığını ifade etmişlerdir. 97 Ücretlerin
düşük olması ya da her geçen gün daha düşük ücret karşılığında çalışılmaya razı
olunması sektörün önemli bir sorununu oluşturmaktadır. Yevmiyeli olarak geçici
işlerde çalışanların gelir durumları incelendiğinde, özellikle geçici işçilerin yoksulluk
sınırı altında yaşama olasılığının sürekli istihdam edilenlere oranla 3,7 kat daha fazla
olduğu ortaya çıkmıştır. 98 Turizm gibi dönemsel istihdam yaratan sektörlerde
çalışanlar arasında dönemsel yoksulluk riskinin önemli ölçülerde olduğunu göz ardı
etmemek gerekmektedir. Böylece eğlence sektöründe istihdam edilenlerin neden
düşük ücretlere katlandıklarını açıklamak kolaylaşacaktır. Eğlence sektöründe
çalışanların mevsimsel olarak kazançları değişmektedir. Yaz aylarında ekstra iş
olarak değerlendirdikleri düğün eğlencelerinden de para kazanmaktadırlar. Ancak kış
97
M. Sezen, 2010, s.33.
98
Türkiye’de Eşitsizlikler: Kalıcı Eşitsizliklere Kalıcı Bir Bakış, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal
Politika Forumu, Haziran 2010.
48
aylarında işleri azaldığından ekonomik güçsüzlük içinde olmaları sebebiyle düşük
ücretle çalışmaya razı olmaktadırlar.
Ücretlerin nasıl alındığı konusunda da yine değişkenlikler olduğu görülmektedir.
Sektördeki bazı işlerde ücret günlük alınırken, bazılarında aylık alınmaktadır.
Eğlence sektöründe fatura karşılığı çalışma biçimi 99 de yaygındır. Fatura karşılığı
çalışma ile müzisyenler bağımlı çalışan konumundan bağımsız çalışan konumuna
gelmektedir, bu da işvereni sigortalı yapma gibi yasal yükümlülüklerden
kurtarmaktadır. Eğlence sektörü çalışanlarının ücret düzeyleri ile ilgili olarak
Ankara’da Sakarya Caddesi’nde eğlence sektöründe çalışan bir kişi çalıştığı yerde
yüzdeli sisteme göre ücretlendirme yapıldığını, eğer çalıştığı gün işyerinde ciro
yüksekse ücretinin yüksek, ciro düşükse ücretinin de düşük olduğunu belirtmiştir. 100
2.2. Eğlence Sektöründe Düşük Sosyal Güvenlik Kapsamının Nedenleri
Kayıt dışı istihdamın önemli nedenlerinden biri gelirin adaletsiz dağılımı ve
yoksulluktur. Yoksul ve eğitim düzeyi düşük işçilerin, üretimde yarattığı katma
değer de düşük olmaktadır. Dolayısıyla bu kişiler için ödenen prim ve vergi, kişilerin
99
Bir eser (ürün) üreten, bir eserin meydana gelmesinde asli unsuru oluşturan (senarist, özgün müzik
yapımcısı, dialog yazarı, başrol oyuncusu gibi), bu şekilde üretmiş olduğu eser nedeniyle eser
sözleşmesinin tarafı olabilen, bireysel olarak yaptıkları bu işlerden dolayı serbest meslek faaliyeti
yürütmesi nedeniyle doğan serbest meslek kazancı olan ve bu kapsamda fatura düzenleyerek çalışan
sanatçılar işverenleri ile istisna (eser) sözleşmesi düzenlenmek suretiyle 4/b kapsamında
değerlendirilmektedirler.
100
“Eğlence Sektörünün Gerçek Yüzü”, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama
Gazetesi, 13 Eylül 2011.
49
yarattığı katma değeri aşabilmektedir. Bu durumdaki kişilerin yaygın olarak kayıt
dışı çalışmayı tercih ettikleri gözlemlenmektedir. 101 Eğlence sektöründe çalışanların
eğitim seviyelerinin düşük olduğunu hatırlarsak sektörde kayıt dışılığın nedenlerini
kısmen de olsa anlamak mümkündür.
Gelecek kaygısını ve yoksulluğu yenmeyi amaçlayan araçlardan biri ve kuşkusuz ilk
başta geleni sosyal güvenliktir. 102 Ancak eğlence sektörün en önemli sorunlarından
birisini sosyal güvenceden yoksunluk oluşturmaktadır. Formel sektör dışında kalan
çalışanlar, çalışma ilişkileri ve iş istikrarsızlıkları nedenleriyle sosyal sigorta modeli
aracılığıyla kapsanamamaktadır. 103 Cumhuriyete geçişten itibaren ülkemizde tüm
güzel sanat dallarında uğraş veren sanatçıların, düşünür ve yazarlarının hangi sosyal
güvenlik kuruluşu kapsamında olacakları uzun yıllar belirsiz kalmış ve bu nedenle,
anılan sanatçılar yıllarca sosyal güvenceden yoksun kalmışlardır. Sanatçıların 506
sayılı yasanın kapsamına alınması ise 2167 sayılı yasa ile olmuştur. Bu yasa ile de
uygulamadaki hatalar nedeniyle sadece bazı tanınmış sanatçılar sosyal güvenlik
kapsamına alınabilmiş, diğer müzik sektörü emekçileri yararlanamamıştır.
Güzel Sanat kollarında çalışan sanatçıların sosyal güvenlikleri de genel uygulama
doğrultusunda devredilen Bağ-Kur kapsamında sağlanmaktadır. 104 Ancak kapsama
alınanlar elbette sektörde kayıtlı çalışanlardır ve eğlence sektörünün en önemli
sorunlarından bir tanesi kayıt dışı çalıştırılmanın yaygın oluşudur.
101
Y. Süngü, “Kayıt Dışı İstihdamın Denetimi ve Sosyal Güvenlik Reformuyla Yapılan
Düzenlemeler”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt 21, S. 2-3, Kasım 2007/ Şubat 2008, s.
117.
102
C. Talas, Toplumsal Politika, İmge Kitabevi, 5. Baskı, 1997, s. 214.
103
Ş. Özşuca, G. Toksöz, Sosyal Koruma Yoksunluğu: Enformel Sektör ve Küçük İşletmeler, A.
Ü. S.B.F. Yayınları, No: 591, Ankara, 2003, s. 29.
104
M. Çırıka, “Sanatçılar İçin Özel Yasa Çıkartılmalıdır”, Yenigün Gazetesi, 30 Kasım 2010.
50
Sosyal güvenliğin temel amacı, toplumda yaşayan herkesi sosyal güvence altına
almaktır. Çalışmanın yasal düzenlemeler başlıklı bölümünde bahsi geçen borçlanma
yasaları, sanatçıların uygulamada sosyal güvenlikten mahrum kalmalarını önlemek
amacıyla çıkarılmıştır. Ancak borçlanmak isteyen sanatçının çalıştığını kanıtlaması
gerekmektedir. 5510 sayılı kanunun geçici 80. maddesinde kimlerin borçlanma
belgesi verebileceği belirtilmiştir. 105 İlgili işveren veya kuruluşların vermiş oldukları
belgeler, borçlanma isteminde bulunan sanatçının belgede gösterilen çalışma süresi
kadar çalıştığının yasal kanıtıdır. Tahmin edilebileceği gibi özellikle eğlence
sektöründe çalışanlar için bahsi geçen ispat yükümlülüğü borçlanmak isteyenlerin
işini güçleştirmiş ve dolayısıyla istenen amaca ulaşılamamıştır. Bu sebeple bahsi
geçen maddenin pek işlerlik kazanamadığını söylemek mümkündür.
Eğlence sektöründe çalışanların yasal düzenlemelerle güvence altına alınması bir
hizmet akdi ile çalışma koşuluna bağlı olmaktadır. Ancak özellikle müzik sektöründe
çalışan müzisyenler açısından bakıldığında, bir işverene bağlı olarak çalışma
koşulunun yerine getirilmesinin neredeyse imkânsız olduğu görülmektedir. İşin
niteliği açısından gerek çalışma saatlerinin, çalışma sürelerinin, ücretin tamamen
esneklik uygulamalarına tabii olduğu müzik sektöründe sosyal güvencenin yasal
çerçevesinin bir işverene hizmet akdi ile çalışma koşuluna bağlanması gerçeklikten
tümüyle uzak bir bakışı ifade etmektedir. 106
Dolayısıyla bir sosyal güvenlik
sistemine dahil edilme yönünde taleplerinin eyleme dönüşmesi engellenmekte ve
örgütlü bir davranış sergileyememektedirler. Ayrıca; özellikle müzik, sinema ve
tiyatro kollarında çalışmaların devamlılık göstermemesi, büyük bir kısmının turne,
105
106
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, s. 63.
M. Sezen, 2010, s. 24.
51
set ve klip çalışması gibi kayda geçirilemeyen çalışmalar olması, sık sık işyeri
değiştirme zorunluluğunun bulunması, işyerlerinin sık sık açılıp kapanması,
işyerlerinin çoğunlukla devlet organlarının denetiminin dışında kalması ve işvereni
bulunamayan çalışmaların yanı sıra işvereni olmayan çalışmaların da yoğunluk
göstermesi nedenleriyle, genel sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde sanatçıların
sosyal güvenlik haklarının sağlanması mümkün olmamaktadır. 107
Geçmişte SSK’nın ve günümüzde de Sosyal Güvenlik Kurumu’nun denetlemelerde
yetersiz kalması, konaklama ve eğlence yeri işverenlerinin yasa tanımaz davranış ve
uygulamaları nedeniyle, sanatçılarının sosyal güvenlik hakları önemli ölçüde kağıt
üzerinde kalmıştır. Mevcut yasal kurallar bu olmasına karşın, ülkemizde, Konaklama
ve Eğlence İşkolunda faaliyet gösteren sanatçıların hemen hemen tamamına yakın bir
bölümü işverenlerce sigortasız çalıştırılmaktadır. Konu ile ilgili olarak Ankara’da
Sakarya Caddesi’nde bir eğlence sektörü çalışanı gece hayatında çalışanların
çoğunun sosyal güvencelerinin olmadığını, buna itiraz ettiklerinde ise işlerinden
kovulduklarını ifade etmiştir. 108 Ayrıca, bunlara ek olarak görselliğe hitap eden
eğlence sektörü, çalışanlarını da ilerleyen yaşlarında içinde barındırmamaktadır. Bu
durum eğlence sektörü çalışanları için emekli olamama anlamına gelmektedir.
107
M. Çırıka, “Sanatçıların Sosyal Güvenliği”, Yenigün Gazetesi, 25 Mart 2011.
108
“Eğlence Sektörünün Gerçek Yüzü”, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi,
13 Eylül 2011.
52
2.2.1. Kayıt Dışı Çalışmanın Kayıt Altına Alınması İçin Yapılması Gerekenler
Kayıt dışılığın oldukça yüksek olduğu sektörlerden birinin de eğlence sektörü
olduğunu söylemiştik. Durumu daha iyi anlayabilmek için, bunun sebeplerinin ne
olduğunu ve bunun önüne geçmek için yapılabilecek işlemlerin neler olduğunu
tartışmak da yarar olacaktır. Öncelik olarak çalışanlara sosyal güvencenin önemi
anlatılmalıdır. Özellikle eğlence sektöründe eğitim seviyesi oldukça düşüktür. Bunun
sebeplerinin başında eğlence hayatına girmenin ailede var olan bir gelenek olarak
görülmesidir. Genellikle anne veya babalar kendi çaldıkları enstrümanları,
çocuklarına da öğretmektedirler. Böylece çocuklar da erken yaşta eğlence sektörüne
dahil olmakta ve kimi zaman da çalışma hayatlarına girdiklerinden okul hayatlarına
son vermektedirler. Böylece eğlence sektöründe bilinçsiz bir nesil yetişmekte ve
sosyal güvencenin önemini kavrayamamaktadır. Bir diğer boyut ise, ekonomik
koşullardır. Ekonomik gücün yetersizliği çalışanları sosyal güvenceden yoksun
çalışmaya razı etmektedir. Ülkemizde var olan işsizlik sorunu devam ettikçe
çalışanlar iş bulmuş olmalarına sevinip, sosyal güvence aramamaya devam
edeceklerdir.
Etkin ve kalıcı bir sosyal güvenlik sistemi oluşturuluncaya dek, toplumumuzun
sosyal ve kültürel gelişimine çok önemli katkılar sağlayan sanatçıların yaşamlarını
sanatçı kimliğine ve insan onuruna yakışır şekilde sürdürmelerine olanak tanınması
için, öncelikle, sigortasız geçen geçmiş hizmetlerin telafi edilmesi amacıyla, gerekli
yasal düzenleme yapılarak sanatçılarımızın sigortasız geçen hizmet sürelerini Sosyal
53
Güvenlik Kurumuna borçlanmaları sağlanmalıdır. Dolayısıyla bu maddenin, tam
anlamıyla olmasa da kısmen, eğlence sektöründe çalışanlar için umut verici olduğunu
söylemek mümkündür. Ancak, kayıt dışı çalışanlar için de bu maddenin
genişletilmesi gerekmektedir. Bu kişilere geçmişteki hizmetleri için ayrıca borçlanma
hakkı verilerek, sosyal güvenlikten yoksun bulundukları süreleri borçlanma hakkı
verilmesi gerekmektedir.
Müzik ve sahne sanatçılarının meslekî özellikleriyle özgün çalışma koşulları esas
alınarak ve bu sanatçıların erken yaşlarda yıprandığı göz önünde tutularak gerekli
yasal değişiklik bir an önce yapılmalı ve emeklilik koşulları kolaylaştırılarak ağır
koşullar altında çalışan bu sanatçıların daha erken yaşlarda emekli olmaları
sağlanmalıdır. Böyle bir uygulama, sanatçılara sunulacak bir lütuf olmayacağı gibi,
sosyal hukuk devletinin temel ilkeleri ve Anayasanın Sanat ve Sanatçının Korunması
başlıklı 64. maddesi gereğince, bunun devletin müzik ve sahne sanatçılarına karşı bir
görevi olduğu düşünülmektedir. 109
İstisna işkolları dışında, ülkemizde çalışma ilişkilerini düzenleyen temel yasa 4857
sayılı İş Yasasıdır. Genel uygulama doğrultusunda, güzel sanatlar iş kolunda uğraş
veren sanatçılar da mevcut iş yasası kapsamında çalışmaktadırlar. Oysaki, yürürlükte
bulunan 4857 sayılı İş Kanunu ve çalışma yaşamıyla ilgili diğer yasal düzenlemeler,
özgün çalışma koşulları nedeniyle, sanatçıların iş ilişkilerini düzenlemede yetersiz
kalmaktadır. Bu nedenle, basın ve deniz iş kollarında olduğu gibi, tüm güzel sanat
109
M. Çırıka, “Müzik Sanatçılarına Erken Emeklilik”, Yenigün Gazetesi, 16 Eylül 2010.
54
dallarında uğraş veren sanatçıların çalışma koşullarının düzenlenmesi için Güzel
Sanatlar İş Kanunu adı altında özel bir yasal düzenleme yapılmalıdır. Kayıt dışı
çalıştırılmaları ile ilgili olarak mağduriyetlerini giderici politikalar geliştirilmelidir.
2.3. Eğlence Sektöründe Örgütlenme
Eğlence sektöründe örgütlenme, gerek sektörün yapısından gerekse sektör
çalışanlarının birlikte hareket etme eğilimi diğer sektörlerle karşılaştırıldığında
oldukça zayıf kalmıştır. Örgütlenme düzeyinin oldukça az olması ve bugüne kadar
ciddi anlamda sendikal deneyimin gerçekleşmemiş olması, sektör sorunlarında bir
iyileştirmenin de gerçekleşememesinin nedenlerinden biridir.
2.3.1. Örgütlenme Nedir?
2821 Sayılı Sendikalar Kanununa göre; işçilerin veya işverenlerin çalışma
ilişkilerinde ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için meydana getirdikleri tüzel kişiliğe sahip kuruluşlara sendika denir.110
Sendikaların varlıklarını devam ettirebilmeleri ise örgütlenmelerine bağlıdır.
Ülkemizde çalışma koşulları gün geçtikçe ağırlaşmakta ve ücretler de alabildiğine
gerilemektedir. Sendikasız
işyerlerinde;
asgari
yasal
koşullar
bile yerine
getirilmemekte, sigortasız çalıştırma, günlük çalışma saatlerinin 10-12 saate çıkması
110
İş ve Sosyal Sigortalar Kanunu, Seçkin Yayıncılık, 2009, s. 182.
55
ve yasa dışı fazla mesai yaygın olarak uygulanmaktadır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
önlemlerine, yasanın emrettiği kreş, emzirme izni, eski hükümlü ve sakat çalıştırma
gibi
yükümlülüklere
uyulmamaktadır.
Çevre
güvenliği için
zorunlu
olan
yükümlülükler yerine getirilmemektedir. Bu ve benzeri kötü koşulların iyileştirilmesi
ancak işçilerin örgütlenerek seslerini duyurmalarıyla çözülebilmektedir.
Bu genel çerçeveden sonra eğlence sektörü için durum değerlendirildiğinde gerek
çalışma koşullarının ağırlığı gerekse çalışanların haklarının verilmediği bir sektör
olan eğlence sektöründe örgütlenmenin ne kadar gerekli olduğu ortadadır. Ancak
eğlence sektöründeki iş süreci ve çalışma ilişkileri birlikte hareket etmeye olanak
vermemektedir.
2.3.2. Eğlence Sektöründeki Geçmiş Örgütlenme Deneyimleri
Ülkemizde müzik sanatçılarının ilk sendikalaşma çalışmaları İstanbul’da gazino,
pavyon, bar, kabare gibi eğlence yerlerinde çalışan müzisyenlerce 1950 yılında
başlatılmışsa da, müzisyenlerin işçi statüsünde olmadığı belirtilerek sendikalaşma
talepleri başlangıçta reddedilmiştir. Daha sonra Çalışma Bakanlığı, müzisyenlerin
işçi statüsünde olduğunu kabul etmiş ve 1951 yılında İstanbul’da Hafif Batı Musikisi
Mensupları Sendikası adı altında ilk müzisyen sendikası kurulmuştur. Bu sendikanın
7 kişilik kurucu heyetinin 6’sı azınlık vatandaşlarımızdan oluşmuştur. Ancak ana
tüzükte sonradan yapılan değişiklikle, azınlık vatandaşlarımızın “kuruculuk” sıfatları,
“sendikanın kuruluşuna yardımı geçenler” olarak değiştirilmiş ve yeni bir kurucular
kurulu oluşturulmuştur. Zamanla sendikal alanda birtakım adımlar atılmaya
56
çalışılmıştır. Bunun en iyi örneğini 21 Şubat 1975 yılında müzik ve sahne sanatları
alanında faaliyet göstermek üzere Ankara’da kurulan Hafif Batı Müziği Sanatçıları
Sendikası oluşturmaktadır. TÜRK-İŞ’e bağlı olarak kurulan bu sendikanın
kuruluşunda 125 üyesi vardır. 31 Aralık 1976 yılına gelindiğinde sendikanın üye
sayısının 354 olduğu görülmektedir. 3 Mart 1978 yılında yapılan genel kurulda
sendikanın adı Türkiye Müzik İşçileri Sendikası (TÜMİS) olarak değiştirilmiştir ve
yine aynı genel kurulda sendikanın amaçları arasında “işçilerin özgürlük ve barış
içinde ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan kalkınması, sömürücülüğün ortadan
kaldırılması için çalışmak, işçi işveren ilişkilerini işçiler yararına düzenlemek, işçi
sınıfının bilinçlenmesi, yurt ve dünya olaylarını devrimci açıdan görebilmesi için
bilim ve eylemi mücadele aracı olarak kullanmak, üyelerinden oluşan geniş bir
sanatçı kadrosu kurarak bu kadroyla çeşitli yerlerde halkın ucuz ve üst düzeyde sanat
gösterilerini izletmek” yer almaktadır. Sendikal faaliyetler göstermekten çekinmeyen
bu sendika 5 Kasım 1983 yılında yapılan genel kurulda kendini feshederek TÜRKİŞ’e bağlı Türkiye Otel Lokanta ve Eğlence Yerleri Sendikası (TOLEYİS)’na
katılmaya karar vermiştir. TÜMİS müzik sektöründe gerek ücretlerin gerekse
çalışma koşullarının düzeltilmesi anlamında önemli işler yapmıştır. TÜMİS’in
faaliyetlerine son vermesinin ardından uzun bir süre müzik sektöründe örgütlenme
adına bir çalışma yapılmamıştır. 5 Eylül 1989 yılında Müzik ve Sahne Sanatçıları
Sendikası (MÜZİK-SEN) adıyla bağımsız bir sendika Ankara’da kurulmuştur. 111
Yapılan araştırmalar 1980 öncesinde sektörde sendikal hareketlerin etkin olduğu
dönemlerin de olduğunu göstermektedir. Eğlence sektöründe çalışan bir kişinin
111
Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı ve Türk Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul,
1998, C. 3, s.305
57
anlattıklarına göre; 112 seksen öncesinde Taksim’de bir gazinoda ücretler konusunda
bir anlaşmazlık olması üzerine müzisyenler iş bırakmıştır. Gazino sahibi ise bu
durumda Bursa’dan müzisyen getirmeye kalkınca Taksim’deki tüm müzisyenler o
gece sahneye çıkmama kararı alarak gazino sahibinin geri adım atmasını
sağlamışlardır.
Sendikalaşma eğiliminin olmadığı sektörlerde meslek örgütleri de bir güç olarak
görülmektedir. Müzik sektöründe faaliyet gösteren meslek örgütleri, genel olarak
faaliyetlerini beste yapan kişilerin hakları
ya da telif meselesi
üzerine
yoğunlaştırmıştır. Müzik sektöründe bilinen MESAM (Türkiye Musiki Eseri
Sahipleri Meslek Birliği), MSG (Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği), MÜYAP (Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği) gibi birlikler
daha çok eser sahibi kişilerle ilgili telif çalışmalarını yürütmektedirler. Bu meslek
birliklerinin zaman zaman özellikle sigortalı olma ya da sanatçı borçlanması ile ilgili
bir takım çalışmalar yürüttüğü görülmekle beraber genel olarak faaliyet alanlarının
sektör çalışanlarının çalışma ilişkilerine yönelmediğini söylemek mümkündür. 113
Eğlence
sektörü
kurumsal
bir
kimliğe
ulaşamadığından
çeşitli
sorunları
barındırmaktadır. Sektöre yeterince önem verilmediğinden koşulların düzeltilme
imkânı da yaratılamamıştır. Eğlence sektöründe faaliyette bulunan gerçek ve tüzel
kişilerin meslekî eğitimlerinin, gelişimlerinin, sosyal güvencelerinin sağlanması gibi
konularda uluslararası standartlara ulaşılmasına katkıda bulunmak, sektörün gelişip
güçlenerek devamını sağlamak amacı ile kurulan Türkiye Eğlence Sektörü Derneği
112
113
M. Sezen, 2010, s.38
A.g.e., s. 40.
58
(TESDER) sektöre hak ettiği değerin verilmediği görüşündedir ve sektörün gelişmesi
ve sürekliliğinin sağlanması için çalışmalar yapmayı hedeflemektedir. 114 Dernek
resmi web sayfasında amaçlarını şu şekilde dile getirmiştir: 115
 Eğlence sektöründe faaliyet gösteren üyelerin ve bu sektörde çalışan
elemanların teknik ve mesleki bilgilerini arttırmak, ayrıca kullanıcıları
bilinçlendirmek maksadıyla kurs, seminer, konferans ve panel gibi eğitim
çalışmaları düzenlemek, sektörün hizmet kalitesini yükseltmek.
 Eğlence sektöründeki faaliyetler ve hizmetler sırasında doğacak sorunların
giderilmesi
için
gerekli
çözümleri
araştırmak
ve
gerektiğinde
bu sahayı düzenleyen mevzuat ile ilgili eksiklikleri gidermek için yetkili idari
kuruluşlar ile birlikte çalışmalar yapmak.
 Eğlence sektörü ile ilgili olarak yurt içinde veya yurt dışında yapılacak her
türlü seminer, konferans, kongre gibi etkinlikleri üyelerine bildirmek.
 Sektörü ilgilendiren konularda, bilgilendirme amaçlı bilgi, belge, doküman ve
yayınları temin etmek.
 Kamuoyunda ve resmi merciler önünde üyelerinin menfaatini korumak,
sorunlarına çare aramak.
 Dernek üyelerinin faaliyetlerinin sigorta kapsamına alınması konusunda
çalışmalar yapmak ve bu konuda sigorta şirketleri ile temas kurmak.
 Eğlence sektörünün saygınlığını korumak ve yükseltmek.
114
115
T. Akyıldız, “Eğlence Sektörü Örgütleniyor”, Hürriyet Gazetesi, 1 Ağustos, 2009.
http://www.tesder.com/tr/index.html#
59
2.3.3. Eğlence Sektöründe Örgütlenme Oranı
İstisnalar dışında toplu iş sözleşmesi yapma olanağından yoksun kalan müzisyen
sendikaları, takım sözleşmeleri ile üyelerinin haklarını geliştirmeye çalışmışlarsa da,
sendikalaşma sürecinde kurumsallaşma sağlanamadığından, doğaldır ki elde edilen
kazanımlar kalıcı olamamıştır. Başlangıçta büyük umutlarla kurulan, sendika dernek
arası bir örgütlenme modeli ile meslek sendikası olarak faaliyet gösteren, makbuzla
aidat toplanması nedeniyle yeterli maddi güce ulaşamayan, çoğunlukla amatör
kadrolarca yönetilen müzik sendikaları kalıcı olamamış ve faaliyet süreleri birkaç
ayla birkaç yıl arasında sınırlı kalmıştır.
Eğlence sektöründe örgütlenme düzeyinin oldukça düşük olduğu yukarıda
bahsedilmiştir. Bunun nedenlerine bakılacak olunursa; sektör içinde çalışanların
mesleki,
ekonomik,sosyal
ve
kültürel
yapıdaki
farklılıklarından
kaynaklanabileceğini söylemek mümkündür. Müzik sanatçılarının büyük bir
çoğunluğu tam profesyonel olarak adlandırılan ve geçimlerini sadece müzik
faaliyetinden sağlayanlardan oluşur. Bununla birlikte, yarı profesyonel olarak
adlandırılan öğrencilik süresince harçlığını çıkarmak ya da ailesine destek olmak
amacıyla geçici olarak müzik faaliyetinde bulunanların sayısı da azımsanamaz.
Müzisyenler arasında alaylı-mektepli ayrımı da yapılmaktadır. Müzik okulunu
bitirenler ve mesleki becerileri gelişmiş olanlarla, kendi kendini yetiştiren piyasa
müzisyenleri arasında ilk gruptakiler lehine bir hiyerarşi oluşabilmektedir. Eğitim
düzeylerindeki bu farklılık kültürel yönden de farklılığa neden olabilmektedir. İcra
60
edilen müzik türüne göre, kültürel farklılıklar oluşabilmektedir. Batı müziği alanında
uğraş veren müzisyenler genellikle batı kültürleriyle uyum sağlamaya çalışırken,
Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği dallarında uğraş veren müzisyenlerin ise
genellikle yerel kültürlerle uyum sağladığı gözlemlenmektedir. Bu durum, müzik
türlerine göre, müzisyenler arasında toplumsal ayrışma yaratmakta ve adeta bir kast
sistemi oluşmaktadır. Müzisyenler çalışılan işyerine, çalışma süre ve saatlerine,
mesleki becerilerine, kamu oyunca tanınmalarına ve benzeri etkenlere göre farklı
ücretler alabilmektedirler. Kamu oyunca tanınma, mesleki beceri ve yüksek ücret
alma durumuna göre de ayrı bir hiyerarşi oluşmaktadır. Bütün bu etkenler ayrışma
yaratarak, dayanışma duygusunun ve giderek birlikte davranma ve örgütlenme
bilincinin gelişmesine engel olmaktadır. Ayrıca yaşam biçimleri gereği eğlence
sektöründe çalışanların disiplinli bir hayatları olmadığından sendikalaşma oranları
oldukça düşüktür. Yani müzik sektöründeki gerek iş süreci gerekse çalışma ilişkileri
birlikte hareket etmeye olanak sağlayacak koşulları büyük ölçüde zorlamaktadır. 116
2.3.3.1. Örgütlenme Düzeyini Arttırmak İçin Ne Yapmalı?
Yukarıda bahsedilen müzisyenler arasındaki hiyerarşi ve sanatçı kaprisinden dolayı
meydana gelen ayrışmadır, durumun bir de hukuksal boyutuna göz atılmalıdır. 2821
sayılı Sendikalar Yasası güzel sanatlar iş kolunda uğraş veren sanatçıların sendikal
ilişkilerini düzenlemede yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle sendikal yasalarda gerekli
116
M. Çırıka, “Müzik Sektöründe Örgütlenme Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar”, Yenigün Gazetesi,
08 Şubat 2012.
61
değişiklikler yapılarak güzel sanatlar iş kolunda faaliyet gösteren sendikaların güç ve
etkinlikleri arttırılmalı, gerekli ve yeterli düzeyde yasal destek sağlanmalıdır.
Ayrıca, iş kolu düzeyinde örgütlenmenin yanı sıra batılı ülkelerde olduğu gibi,
mesleğe göre de örgütlenme olanağı getirilerek meslek sendikacılığına da olanak
tanınmalı ve bu şekilde küçük ölçekli işçi sendikalarına da serbestçe örgütlenme ve
toplu iş sözleşmesi yapma olanağı sağlanmalıdır.
Mevcut iş kolları tüzüğünün Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar başlıklı 17 sıra
numaralı iş kolu kapsamında bulunan Güzel sanatlar iş kolu, özgün çalışma ilişkileri
esas alınarak 12 Eylül 1980 öncesi yürürlükte bulunan 274 sayılı Sendikalar Yasası
kapsamında düzenlenmiş olan İşkolları Yönetmeliği’nde belirlendiği şekilde, ayrı bir
işkolu olarak düzenlenmelidir. Her ne kadar 19 Ekim 2012 tarihinde TBMM’de
kabul edilen, Toplu İş İlişkileri Yasası ile toplu iş sözleşmesi yetkisi için sendikanın
kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde 10’unu üye yapmış olması
koşulu yüzde 3 olarak değiştirilse de, bu durum eğlence sektörü çalışanları için bir
iyileştirme getirmemektedir. Ayrıca Toplu İş ilişkileri Yasası da yine eskisi gibi
4(a)’lı “işçi” statüsünde çalışanların tiyatro, sinema vb. bir kısmını hala “Ticaret,
Büro ve Eğitim İşkolu” ile müzik kısmını da hala “Konaklama ve Eğlence Yerleri
işkolu” ile birlikte tanımlamakta ve örgütlenmeye zorlamaktadır. Bir oyuncu ile bir
tiyatrocu ile bir hayvan alım-satımcısının ya da bir yönetmenle, bir sinema sanatçısı
ile bir ofis çalışanının ya da bir müzisyen ile bir borsacının aynı işkolunda aynı
sendikada örgütlenmesi beklenmektedir. Dolayısıyla ortak bir payda da toplanması
62
mümkün olmayan bu kimselerin toplu iş sözleşmesi hakları da ellerinden
alınmaktadır.
Sektörde dernek, sendika gibi meslek örgütlerinin bulunmaması ya da etkisiz olması
çalışma ilişkileri açısından sorunların çözümüne yönelik yaklaşımlarda da
umutsuzluğa neden olmaktadır. Sektör sorunlarının çözümünde sendikanın rolü
şüphesiz ki büyük olacaktır. Ancak bunun için öncelikle çalışanların sendikalara olan
güvenleri arttırılmalıdır. Çelik, Sendikal krizi besleyen en önemli unsurlardan birinin
sendikalara olan güvenin yitirilmesi olduğundan bahsetmiştir. Sendikalara yönelik
güvenin düşük olmasının nedenleri arasında ideolojik ve politik iklim, demokratik
sistemde yaşanan sorunlar, sendikalara ilişkin yozlaşma algısı ve belki de en
önemlisi sendikaların dar çıkar örgütü haline gelmesi yer almaktadır. 117 Örgütlülük
düzeyinin artmasını sağlamak için öncelikle yukarıda bahsedilen olumsuzluklardan
kurtulmak gerekmektedir.
2.4. Eğlence Sektöründe Ayrımcılık
1934 yılında yürürlüğe 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunun 10.
maddesiyle 118; kız ve kadınların gazino, bar, kafeşantan ve bunlara benzer içki
kullanılan yerlerde çalışabilmeleri o yerin en büyük mülkiye amirinin iznine
bağlanmıştır. Kanun hükmü doğrultusunda, bu tür eğlence yerlerinde ses sanatçısı,
117
Çelik’den Aktaran G. Taşkıran, “Sınıf Örgütlenmesinde Yeni Deneyimler”, Çalışma ve Toplum
Dergisi, S. 31, 2011, s. 140.
118
http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/2.3.28501.pdf
63
oryantal sanatçısı, müzisyen ve benzeri dallarda müzik ve sahne sanatçısı olarak
çalışmakta olan kadın sanatçılar da, illerde valiliklerce ilçelerde kaymakamlıklarca
verilen izin doğrultusunda, polisten çalışma izin belgesi ve sağlık karnesi çıkarmak
zorunda kalmışlar ve her üç ayda bir zührevi ve fuhuş yoluyla bulaşan hastalıklar
yönünden sağlık kontrolüne tabi tutulmuşlardır. Sanatçıların onurunu kıran ve onları
genel kadınlar gibi gören bu anlayışın sonuçları sadece bu boyutta kalmamış,
toplumda vesikalı olarak aşağılanan kadın sanatçıların emniyet müdürlüklerinde
düzenli olarak kayıtları tutulmuştur. Yakın zamana kadar vesikalı kadınlarla
evlenmek kolluk kuvvetlerinde meslekten çıkarılma nedeni olmuş ve hatta bu
kadınların çocuklarının dahi özellik gerektiren mesleklerde görev yapmaları
engellenmiştir. Esas itibarîyle içkili eğlence yerlerinde çalışmakta olan tüm kadın
müzik sanatçılarını kapsayan bu uygulama, ancak ünlü ses sanatçılarına da
yansıtıldığı durumlarda zaman zaman kamu oyuna yansımış ve yeterli düzeyde
olmasa da toplumun dikkatini çekebilmiştir. 119
Müzik ve sahne sanatçılarının mesleki kuruluşu MÜZİK-SEN’in 10 yıl süreyle
verilen uğraş sonucunda, İçişleri Bakanlığı’nın 10.03.2000 gün ve 00065 sayılı
“Uygulama Talimatı”yla bu uygulama idari yönden sona erdirilmiş ve üyesi
bulundukları sanatçı meslek kuruluşlarından üye kimlik kartı çıkaran müzik ve sahne
sanatçıları için izin ve sağlık kontrolü zorunluluğu kaldırılmıştır. İçişleri
Bakanlığı’nın bu “Uygulama Talimatı”nda MÜZİK-SEN referans kuruluş olarak
gösterilmiştir. Ancak uygulamanın Türkiye
genelinde sağlıklı
bir şekilde
yürütülmemesi, emniyet müdürlüklerince farklı uygulamalar yapılması üzerine,
119
M. Çırıka, “Vesikalı Sanat”, Yenigün Gazetesi, 30 Ekim 2011.
64
MÜZİK-SEN Sendikasınca konu yargıya yansıtılmış ve yargılama süreci sonucunda
polis çalışma izin belgesi ve sağlık kontrolü uygulaması 2002 yılında hukuken sona
erdirilmiştir. 120 Kadın müzik ve sahne sanatçılarının onurunu kıran bu uygulamanın
geç de olsa sona erdirilmesi, sanatçılar açısından büyük bir önem taşımaktadır.
Eğlence sektöründe çalışanlar sadece çalışma hayatından değil aynı zamanda
toplumdan da dışlanmaktadırlar. Kalıplaşmış tutumlar (kalıp yargılar) bir bakıma
belirli gruplar hakkında sahip olunan bilgilerin bir özetidir. Yeterince bilgi sahibi
olunmayan bir grup hakkında tutum geliştirmek için başkalarından duyulan bilgiler,
o grup hakkında kestirme yoldan bir fikir, bir bilgi verir. Bu da çoğu zaman o grubun
bir üyesiyle karşılaşıldığında onun davranışı hakkındaki beklentiyi ve ona karşı olan
davranışı önceden ayarlayabilmeyi sağlar. Demek ki, kalıplaşmış tutumlar sayesinde
diğer gruplar hakkında özet bilgiye sahip olarak çevreyi, kişi kendi gözüyle bir
düzene sokar, çevresine karşı tepkilerini önceden ayarlayabilir. 121 Ayrımcılığın
temelinde kalıp yargılar bulunmaktadır. Kağıtçıbaşı’na göre; ayrımcılık, bir grubun
üye veya üyelerine, sadece o gruba karşı sahip olduğumuz olumsuz tutum nedeniyle,
gözlenebilen olumsuz davranışlarda bulunmak olarak tanımlanabilir. Bir siyahiyi
sadece siyahi olduğu için işe almamak, yabancı birini sadece yabancı olduğu için
tartaklamak, sosyo-ekonomik durumu düşük olan kişilere devlet dairelerinde güçlük
çıkarmak, Arapların pis olduğunu düşünen birinin, onlarla en ufak ilişkide
bulunmaktan kaçınması vb. davranışlar ayrımcılığa örnektir. 122
120
M. Çırıka, “Vesikalı Sanat”, Yenigün Gazetesi, 30 Ekim 2011.
Ç. Kağıtçıbaşı, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, Evrim Yayınevi, 2008, s. 133.
122
Ç. Kağıtçıbaşı, 2008, s. 134.
121
65
Burada özellikle dışlanmaya dikkat çekecek olursak eğlence sektörü için özellikle
kadınların dezavantajlı olduklarını söylemek mümkündür. Sosyal dışlanma, dinamik
bir biçimde işleyen birbirinden farklı fakat her birisinin kısır bir döngü içerisinde
birbirine eklemlendiği ve birbirini etkilediği olgulardan kaynaklanan toplumun
dışında kalma veya dahil olamama durum veya süreçleri olarak açıklanmıştır. 123
Tahmin edilebileceği gibi eğlence sektöründe çalışan kadınlar gerek iş gereği “açık
saçık” giyinmeleri gerek gece çalışmaları sebebiyle toplum baskısı altında kalmakta
ve sosyal dışlanmaya maruz bırakılmaktadırlar. Cinsiyet ayrımcılığının sektörde
“kadını metalaştıran” düzlemde olduğu görülmektedir. Sahne çalışmalarında
özellikle solistler açısından bakıldığında kadın solistlerin tercih edilmesi sık rastlanan
bir durumdur. Mekân sahipleri ya da menajerler tarafından kadın solistlerin kıyafet,
makyaj gibi sahne hazırlık süreçlerine müdahale edilmektedir. Solistlere zaman
zaman daha “dekolte” giyinmeleri konusu telkin edilmektedir. Müşterilerin önemli
bir bölümünün aşırı alkol kullanması, özellikle kadın çalışanlara cinsel tacizde
bulunmaları olasılıklarını arttırmaktadır. Aynı işyerinde çalışan bir kadın ile bir erkek
aynı muameleyi görmemektedir. İşveren kadına işi gereği “açık saçık” giyinmesini
diretirken, erkek çalışan için böyle bir durum söz konusu değildir. Buradan hareketle,
eğlence sektörü içinde kadınlar ayrımcılığa maruz bırakılmaktadır demek yanlış
olmayacaktır. Ancak toplumun bu sektörde çalışanları dışlamasından bahsedecek
olursak burada cinsiyet ayrımının önemli olmadığını söyleyebiliriz. Elbette, kadın bu
sektörde çalıştığı için çevresinden daha çok tepki alacaktır. Ancak erkek için de
benzeri durum söz konusu olabilecektir. Erkek için de geç saatlerde çalışması,
alkollü ortamda bulunması sebebiyle dışlanma söz konusudur. Örneğin eğlence
123
F. Sapancalı, Sosyal Dışlanma, Dokuz Eylül Yayınları, 2005, s.22-24.
66
sektöründe çalışan bir erkeğin bu sebepler nedeniyle istediği kızla evlenememesi,
yani kız tarafının erkeğin işi sebebiyle onu beğenmemesi gibi olaylar yaşanmaktadır.
Eğlence sektörü ile ilgili olarak literatürde yer alan bilgilerin yanı sıra, çalışma
sırasındaki gözlemlerimiz ve kamuoyundaki yaygın bilgiler bu sektörde özellikle
Çingenelerin/Romanların
çalıştığını
göstermektedir.
Çingenelerin/Romanların
çalışma hayatındaki konumlarına bakıldığında neden bir sektörde yoğun biçimde
çalıştıklarını anlamak zor olmayacaktır. Çingeneler/Romanlar toplumda “hırsız, pis,
dinsiz” olarak tanındıklarından hem sosyal hayattan hem de çalışma hayatından
dışlanmaktadırlar. Diğer birçok azınlıklar gibi Çingeneler/Romanlar de/da çalışma
hayatında dezavantajlı gruplar arasında yer almaktadır ve yine diğer azınlıklar gibi
işe yerleşmede ya da iş hayatında zorluk yaşamaktadırlar. Bu sebeple doğal olarak
Çingeneler/Romanlar en az ayrımcılığa uğrayacakları işlerde çalışmayı tercih
etmektedirler. Bu işlerin başında da müzisyenlik gelmektedir. Kendilerini en iyi
müzikle ifade eden Çingeneler/Romanlar bu sektörde oldukça başarılıdırlar. Buradan
hareketle eğlence sektöründe ayrımcılığa maruz kalanlar başlığına ek olarak aynı
zamanda “ayrımcılığa maruz kalan Çingeneleri/Romanları kendi bünyesine alan
sektör; eğlence sektörü müdür?” sorusu akla gelmektedir. Buna ilave olarak yukarıda
bahsettiğimiz ayrımcılığı nedenleriyle birlikte daha iyi anlamak için stereotip (kalıp
yargı) ve önyargı kavramlarını açıklamakta fayda vardır.
67
2.4.1. Stereotip (Kalıp Yargı) ve Önyargı Kavramları
Sosyal kimlik kuramına göre, grup davranışının kendisine özgü bazı özellikleri
bulunmaktadır. Bu özellikler, kendi grubunun en iyi olduğuna inanma, grup içi
önyargı ve tarafgirlik, dış gruplarla rekabet ve onlara yönelik ayrımcılık vb.
şeklindedir. 124 Stereotip (kalıp yargı) kavramı, etimolojik olarak ‘Streos (sağlam,
dayanıklı, katı)’ ve ‘Typos (karakter, nitelik, tip)’ sözcüklerinden oluşmaktadır. İlk
kez Lippmann 125 tarafından 1922’de ortaya atılan bu terim, “kafamızdaki imajlar”a
işaret etmektedir. Stereotipler, çeşitli gruplar hakkında sahip olduğumuz kaba
fikirler, kanaatler, imajlardır. Bu özellikle lehte veya alehte olabildikleri gibi, aynı bir
kişi veya bir grup, bir konuda olumlu, bir başkasında olumsuz stereotiplerin hedefi
olabilmektedir.126 Stereotiplere sıklıkla hedef olan gruplar; yaş, cinsiyet, meslek
grupları, azınlık grupları ve milliyetlerdir. Uzunca bir süre Stereotiplemeye maruz
kalan grupların zamanla kendilerine atfedilen özellikleri benimsedikleri ve
benliklerinin kendilerine atfedilen stereotip yönünde değiştiği görülmektedir. 127
“Önyargı veya peşin hüküm kavramı”; genelde bir gruba karşı yüklenen olumsuz
dogmatik yargılardır. Bu gruptan olanlar, kendi yaptıkları veya özellikleri nedeniyle
değil, aidiyetleri nedeniyle olumsuz bir yargının hedefi olmaktadırlar. 128 “Belirli bir
grubun üyelerine, salt bu gruba aidiyetleri nedeniyle ve toptan gösterilen olumsuz
124
Mese’den Aktaran O. Sürgevil, “Farklılık Kavramına ve Farklılıkların Yönetimine Temel
Oluşturan Sosyo-psikolojik Kuramlar ve Yaklaşımlar”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Aralık, 2008, Cilt 11, Sayı 20, s.117.
125
Lipmann (1922)’ın, kamuoyunun nasıl oluştuğu konusunda yazdığı “Public Opinion”la ve ortaya
koyduğu kavramlarla tarihte önemli bir yeri vardır. ( Bkz. N. Gürel, “Kişilik Psikolojisi, Önyargının
Psikolojisi ve Kamuoyu: Gordon Alport ve Lİppmann’ın Görüşleri Çerçevesinde Bir Değerlendirme”,
Ankyra: A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2011, C. 2, S.2, s.103 )
126
N. Bilgin, Kimlik İnşası, 2007, s. 129.
127
Y. Meydaneri, Sosyolojik Açıdan Kadınlarla İlgili Kalıp Yargılar (Kırıkkale Örneği), Erciyes
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 2006, s. 7.
128
Y. Meydaneri , 2006, s.129.
68
tutum” şeklinde tanımlanmaktadır. 129 Bu olumsuz tutum, gerçek kanıtlardan yoksun
olarak peşinen üretilmiştir ve genellikle bireyden çok gruba yöneliktir. Başka bir
deyişle, önyargı da bir yandan önceden ifade edilmiş, olgunlaşmamış, her türlü
kanıttan önce peşinen karar verme ve öte yandan bireyden ziyade gruba yönelik oluş
söz konusudur. Farklılık yönetimi programlarının öncelikli hedeflerinden biri,
önyargıları yok etmek veya etkilerini azaltabilmektir. Bu programların faydalarından
biri, daha az stresli bir iş çevresinin oluşmasıdır. Çünkü gerçekleştirilen araştırmalar,
özellikle etnik azınlıkların önyargıları önemli bir stres nedeni olarak algıladıklarını
göstermektedir. 130
Önyargı, kökü derinlere inen olumsuz bir tutumdur ve birçok sosyal durumda
kendini göstermektedir. Önyargının, iki temel öğesi vardır: Birincisi bir grup ya da
kişiye karşı “olumsuz bir duygu”, ikincisi ise “kalıp yargı”, yani bireyleri tanımadan
onları bir grubun üyesi gibi yargılamak... Önyargıda hem duygusal hem de düşünsel
öğeler bulunmaktadır ve bu iki öğenin etkisi altında kişi, “ayırt edici davranışta”
(ayrımcılık) bulunur. Başka bir deyişle, aynı koşullar altında aynı biçimde
davranılması gereken iki kişiye farklı davranışlar gösterilir. Kalıp yargıların sosyal
farklılaşmaya etkisi, dış grubu olumsuz hale getiren ve aidiyet grubunu yücelten
bireylere bir tür farklılık duygusu kazandırmakla sınırlı değildir. Uzunca süre
ayrımcılığa maruz kalan bazı dış grupların, kendilerine atfedilen özellikleri
paylaştıkları ve benlik imgelerinin kalıp yargı yönünde değiştiği gözlenebilmektedir.
Başka bir deyişle, önyargı, kalıp yargı ve ayrımcılık, grupların “baştan kendisini
yenik”, “kaybetmeye mahkum” hissetmesine ve beklenti düzeylerinin düşmesine
129
130
O. Sürgevil, 2008, s.117 .
Sanchez ve Brock’ dan Aktaran O. Sürgevil, 2008, s.117.
69
neden olabilmektedir. Bu durum sosyal psikolojideki “Pigmalion Mitosu” (kendi
kendini gerçekleştiren kehanet veya Pigmalion etkisi şeklinde de bilinir) ile de
açıklanabilmektedir. Pigmalion etkisi; benlik ya da kimlik oluşumunun kişiler arası
etkileşime bağlılığı çerçevesinde kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Pigmalion
etkisi; “diğer kişi hakkında hatalı görüşleri bulunan bir kişinin, kendi hatalı
görüşlerini doğrulayacak şekilde davranması ve hedef kişinin de buna uygun
davranışlar göstermesi” şeklinde tanımlanabilir. Gruplar arası ilişkiler yakından
incelendiğinde; grupların birbirleri hakkında sahip oldukları önyargı ve kalıp
yargıların, objektif bir gerçekliği olmadığı, diğer grubun davranışlarındaki bazı
olumsuzlukların bir anlamda bu stereotiplerin sonucu olduğu söylenebilir. Bu gibi
durumlarda kalıp yargılar, kendi gerçekliklerini yaratmaktadırlar. 131
2.4.2. Psiko-sosyal Açıdan İncelenmesi
“Öteki” kavramının genellikle küreselleşmenin bir sonucu olduğu düşünülmektedir.
Oysa “biz” ve “öteki” kavramları ve uygulamaları yüzyıllardır, hatta ilk insanlardan
bu yana hep var olmuştur. Bu kavram çok genel bir ayrımcılığı göstermektedir
(gelişmiş - gelişmemiş, küreselci - küreselliğe karşı gibi). Çok eskilerde bu
ayrımcılık efendi - köle, kentli - köylü, yerli - yabancı (göçmen), yerli - azınlık, soylu
- soylu olmayan gibi, belki daha belirgindi. Özel de, genel de olsa, ayrımcılığın
kökeninde bireysel benlik ve toplumsal benlik değerleri yatmaktadır. Çünkü
ayrımcılığı yapanlar genellikle bu değerleri yüksek olanlardır. Amaçları egemen
olmak, üstünlük kurmak, sonuçta daha aşağı gördüklerini sömürmek ve kendi
131
Bilgin’den Aktaran, O. Sürgevil, 2008, s. 117.
70
değerlerini daha da artırmaktır. Bu durum “öteki”ler tarafından kolaylaştırılır.
“Öteki” olarak damgalananlar kendilerini zamanla daha değersiz görüp güvensiz,
kuşkucu, korkak, tepkisiz, kabuğuna çekilmiş bir konuma gelmektedirler. Böyle bir
konum, yüzeysel olarak bakınca “biz”i (damgalayanları) haklı çıkarmakta ve kısır
döngü sürmektedir. Bu sorunu çözmek zordur. Çünkü insanın doğasında egemen
olmaya, üstün olmaya doğru bir eğilim vardır. Doğan’a göre “benlik değeri” önemli
bir soyut değerdir. “Biz” grubunda yer alanlar acaba benlik değerlerini normal
düzeye getirebilecekler mi? Güven ve saygıya dayalı bir diyalog ancak bu sorunu
çözebilir. Böyle bir diyalog “biz”im ve “öteki”lerin eşit konumda olmalarına
bağlıdır. Yüzyıllardır “biz” konumunda olanların bunu gerçekleştirebilecekleri
konusunda Doğan pek iyimser olmadığını açıklamaktadır. 132
Sosyal psikolojide, gruplar arası ilişkilerin ya da bütün bu gruplar arası ilişkiler
çerçevesinde dönüp dolaşan kavramların içeriklerinin çok genel geçer tarifleri
yoktur. Ya da bu tarifler belirli bağlamlarda hep yeniden tanımlanmak zorundadır. O
yüzden iki temel yaklaşımdan söz edilecektir. Bir tanesi, gruplar arası ilişkileri
anlamamıza yol açan iki yaklaşım, bir tanesi sosyal kimlik kavramı, bir tanesi de
1990’lı yıllarla giderek önem kazanmaya başlayan, günümüzde de özellikle çok daha
fazla ampirik veri ile de desteklenen sistemin meşrulaştırılması kuramıdır. Buna
bağlı olarak da sosyal üstünlük yönelimi kuramından söz edelim.
132
O. Doğan,(Küreselleşmenin psiko-sosyal boyutu üzerine Prof. Dr. Orhan Doğan ile yapılan bir
şöyleşiden alınmıştır,Mart,2006, Sivas)
71
Klasik sosyal kimlik kuramında, insan kendi grubunu ve kendi dışındaki grupları,
gruplar hakkındaki fikirlerini sosyal karşılaştırmalar yoluyla oluşturur ve sosyal
karşılaştırma süreçlerinde stereotipler, önyargılar ki ayrımcılık aslında bir sosyal
yapıdır, bir sosyal davranış modelidir. Yani bana ait olan, bize ait olan ve olmayan,
biz ve onların, aslında biz ve onlar sosyal psikolojideki kavramları değildir, daha çok
biz ve diğerleridir. Bu süreç boyunca oluşur ve sosyal kimlik kuramcıları şunu
söylerler: İnsan bu karşılaştırmaları kendi grubuyla yeni sonuç çıkarmak için yapar.
Yani böyle bir karşılaştırma sosyal sistem olarak grupların hayatiyetini sürdürmesine
yol açan bir karşılaştırma değildir.
Gruplar arası ilişkilerde adaletsizlik, hiyerarşik yapı arttıkça bütün milliyetçilik ve
ilgili
değişkenler
de
yükselmektedir.
Yani,
kendi
grubuna
kapanma
gerçekleşmektedir. Dezavantajlı gruplar avantajlı gruplarla arasındaki sınırı kalın ve
az geçirgen algılayarak, avantajlı ile dezavantajlı gruplar arasındaki ilişki
istikrarsızlaştıkça, aslında bütün bu milliyetçilik ve muhafazakarlık eğilimlerinin
artmasını ortaya çıkarmaktadır. Sosyal kimlik kuramının bulgularından sonra, yeni
sosyal kimlik kuramı aslında bize şunu söylemektedir: “Gruplar dezavantajlarıyla
barışma ihtiyacı
içindedirler, başka türlü
çünkü yaşayamazlar”.
Sistemin
meşrulaştırılması kuramı ise başka şey iddia etmektedir. Sosyal kimlik kuramından
farklı olarak ve onun eksiklerini giderme amacıyla geliştirdikleri bir yaklaşım olarak
diyorlar ki: “dezavantajlı gruplar aslında eğer dezavantajlarını ortadan kaldıracak
güçte politik bir eylemlilik yani ‘collective action’ denilen kolektif bir eylemlilik
içinde ve normatif kolektif içinde olamıyorlarsa ya normatif olmayan kolektif eylem
72
biçimlerini denerler ya da dezavantajlarını içselleştirmektedir.” 133 Yani kendileri için
avantajlı grubun, üstteki grubun hiyerarşide üste olan grupların, avantajlı grupların
kendileri için geliştirdikleri olumsuz yargıları bile içselleştirirler.
Eğlence sektörü için bu duruma baktığımızda sektörde çalışanların çalışma hayatında
dezavantajlı olduklarını söylemek mümkündür. Çünkü sektörün koşulları gereği
çalışma saatleri düzensiz, ücret düzeyleri belirsizdir. Çalışanlar ellerine geçecekleri
parayı hiçbir zaman kestirememektedir. İşin durumuna (kazanılan hasılata) göre
alacakları ücret değişkenlik göstermektedir. İşveren çalışanını gün içinde anlaştıkları
süre boyunca çalıştırıp, sırf “iş olmadı bugün” diyerek yevmiyesinden kesme lüksüne
sahiptir. Ve tüm bunların yanı sıra eğlence sektöründe çalışanların bilinçsizliğinin de
etkisiyle kayıt dışılık oldukça yaygındır. Sadece bunlarla da bitmemektedir, durumun
birde psiko-sosyal boyutu mevcuttur. Eğlence sektöründe çalışanlar toplumda
“uygunsuz iş yapanlar” olarak tanımlanmakta, damgalanmaktadırlar. Özellikle
eğlence sektöründe çalışan kadınlar için bu görüş çok yaygındır. Türk toplumunun
anlayışına göre kadın çalışacaksa gündüz belli saatlerde çalışmalıdır, aksi halde
“kötü kadın” olarak nitelendirilmektedir. Eğlence sektöründe çalışan kadınların işleri
gereği
çoğunlukla
gece
çalışmakta
ve
bu
sebepten
dolayı
toplumdan
dışlanmaktadırlar.
133
M. Göregenli, Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi Paneli: Psikolojik Açıdan Milliyetçilik,
Irkçılık, Linç, Birikim Sosyalist Kültür Dergisi, 08 Mayıs 2007.
73
2.5.
Eğlence
Sektöründe
İstihdam
Edilenlere
Örnek
Olarak
Çingeneler/Romanlar: Ayrımcılık Deneyimleri
2.5.1. Çingeneler/Romanlar Kimdir?
Çingene adının kökeninin en az 2500 yıl öncesine kadar gidebileceğini ortaya koyan
kaynaklar mevcuttur. Milattan Sonra 500-700 yılları arasında Orta Asya’da dikilen
Orhun Anıtları’nın bir yüzünde Çıgany (Çigani)ve yok-Çıgany kelimeleri gariban
anlamında, Bey kelimesinin karşıtı olarak kullanılmıştır. Günümüzde, hem Çıgany
hem de yok-Çıgany kelimeleri Çingene/Roman kavileri için Macaristan başta olmak
üzere çeşitli Balkan ülkelerinde kullanılmaya devam etmektedir. Yine Macaristan’da
demircilik yapanlara verilen isim olan Sigynnae (Siginne)’nin Çingene/Roman
kavmi olduğu yapılan çalışmalarla ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Sigynnae adının
Avrupa’nın bazı bölgelerinde sadece tek bir halkın adı olarak kullanılmadığı, genel
olarak çerçi anlamına geldiği bilgilerine ulaşılmıştır. Bu da kelimenin, farklı
Çingene/Roman kavimlerini kapsayan genel bir sözcük, evrensel bir kastın, Çingene
evrensel milletinin adı olabileceğini göstermektedir. 134
Çingenelerin/Romanların kökeni hakkında çok çeşitli görüşler ileri sürülmekte ise de
bunlar arasında en fazla benimseneni, Çingenelerin/Romanların Hindistan kökenli bir
topluluk olduklarını öngören tezdir. Bu görüşü destekleyen tezlerin çoğunluğu,
tarihsel belgelerden çok dilbilimin ortaya koyduğu verilerden hareketle ortaya
134
http://cingeneyiz.org/cingeneadi.html
74
çıkmıştır. Ne Çingenelerin/Romanların 9. yy olarak tahmin edilen büyük göçleriyle
ilgili ne de onların sosyal, kültürel, siyasal vb. diğer özellikleriyle ilgili o dönemlere
ait hiçbir kesin belge bulunmamaktadır. 135
Çingenelerin/Romanların dil ve menşeleri üzerinde çalışmış olan uzmanlar; Çingene
isminin, Hint kast sisteminin en alt tabakasının müzisyen ve şarkıcıları olan "doma"
veya "domba"lardan geldiği görüşündedir. Çingeneler/Romanlar üzerine yapılan dil
karşılaştırmaları, onların büyük ölçüde Hintçe ağırlıklı dillerinin olduğunu
göstermektedir. Günümüzde ise antropolojik, etnolojik ve filolojik araştırmaların
ışığında Çingenelerin/Romanların Hindistan kökenli oldukları kesin bir şekilde ileri
sürülmektedir. Çingenelerin/Romanların tipolojik ve dil yapılarından hareketle Hintli
olduklarına hükmedilmesinin yanı sıra, antropolojik olarak da onların ariler öncesi
Hindistan’ın yerlileri olduğu kanaatine varılmaktadır. Çingenelerin/Romanların
köken mıntıkaları; Hindukuş-Dağları’nın vadilerindeki Kuzeybatı Hindistan ve
Kuzeydeki Hint sınır eyaletleridir. Yani bugünkü Dardu şivesinin konuşulduğu
mıntıkadır.
Çünkü,
Çingenelerin/Romanların
konuştuğu
dilin,
Kuzeybatı
Hindistan´da konuşulan Darduca ile yakın bir bağının olduğu tespit edilmiştir. Göç
konusunda görüleceği üzere, Hamza el-İsfehanî (350 / 961), Bahram Gur´un(M.S
420-438) tebasını eğlendirmek için talebi üzerine, Hindistan’dan gönderilen
müzisyenlere el-Zutt demektedir. Gabriel Ferrand; Ondzati, Cat ve Zott kelimeleri
arasında büyük bir uygunluk görmekte ve bu üç kelimeyi aynı anlamda
kullanmaktadır. Ona göre, bugünkü Catların Asya´da bulundukları bölgenin sınırları
şöyledir: Güneyde Himalayaların önündeki
135
dağlar, batıda İndus, kuzeyde
M. Duygulu, Türkiye’de Çingene Müziği, Pan Yayıncılık, 2006, İstanbul, s.16.
75
Haydarâbâd´dan(Sind) Acmir ve Bhopal´a uzanan bir hat ve doğuda Ganj´dır.
İndus´un ötesinde bazı Catlar Peşaver´de Balucistanda ve hatta "Süleyman range"
denilen sıradağlarda yaşamaktadır. Bu da Çingenelerin/Romanların atası olarak kabul
edilen Zottların kesin yerlerini vermemekle beraber, ana sınırlarının belirlenmesi
açısından önemlidir. M. Genner de Çingenelerin/Romanların ana vatanlarının
Hindistan olduğunu ve onların Hint yarım adasının esas yerlileri olduğunu kabul
etmektedir. Ona göre Çingenelerin/Romanların ilk göçü milattan önce Arilerin
Hindistan´ı istila etmesiyle başlamıştır. Göç öncelikle kuzeye, Moğolistan ve
Türkistan istikametine
Moğollardan ata
doğru
olmuştur.
Daha
sonra Çingeneler/Romanlar,
binmeyi ve Türklerden de demirciliği
öğrenmiş olarak
anavatanlarına geri dönmüştür. Ancak, günümüzdeki bütün Çingeneleri/Romanları
saf Hintli olarak nitelendirmek de doğru değildir. Zira uzun göç süresince onlar,
yabancı unsurlarla da karışıma maruz kalmıştır. Bütün bunlara rağmen onların
Hindistan´dan göçleriyle ilgili, araştırmaların pek çoğunun kesin olarak kabul
ettikleri görüşleri şu şekilde sıralamak mümkündür: 136
1) Göç, kitle halinde olmamış, aksine farklı zamanlarda küçük gruplar şeklinde
olmuştur.
2) Göç olayında savaşlar, tehcir, takip ve tarımsal nedenler gibi dış sebepler söz
konusudur.
3) Küçük grupların göçü, ilk olarak M.S. V. ve VII. yüzyıllar arasında Hindistan ve
İran arasında ilk göç hareketinin muhtevasından dolayı meydana gelmiştir ve daha
136
A. R. Özkan, “Çingeneler/Romanlarin Kökeni ve Göçleri”,http://www.turkiyecingeneleri.8m.com
/giris.htm
76
sonraki ise Müslümanların İran ve Hindistan´ı fethettiği VII. ve X. yüzyıllar arası
olmuştur. Göçün sonuncu halkası, X. ve XIII. yüzyıllarda Gazneli Mahmud ve onun
halefleri döneminde olmuştur.
4) Avrupa´ya Çingenelerin/Romanların göçü; İran, Ermenistan, Anadolu, Yunanistan
ve Güney Slovak Bölgesi üzerinden gerçekleşmiş olması mümkündür. Çünkü bütün
Avrupa Çingenelerinin/Romanlarının lehçelerinde Ermenice, Türkçe, Yunanca ve
Slovakça´dan alınmış kelimeler bulunmaktadır.
5) İran´dan göçün zamanı, İran´ın VII. yüzyılda Müslümanlar (Araplar) tarafından
fethedilmesinden kısa bir müddet önce veya sonra meydana gelmiş olmalıdır. Çünkü
Avrupa Çingenelerinin/Romanlarının lehçelerinde Arapça kelimeler de mevcuttur.
Çingenelerin/Romanların 1200 yıl önce Hindistan’dan doğru yayılmaya başladıkları
zamandan beri, kendi kültürel kalıntıları devam etmektedir. Çingeneler/Romanlar,
toplum içinde etnik bir grup olarak kendi çıkarlarını temsil edebilecek eğitimli bir
sınıftan
yoksundurlar.
Bu
sebeple
tarihleri
boyunca
uyum
sağlamada
zorlanmışlardır. Bu durum onları zorlu koşullara katlanmak zorunda bırakmıştır.
Bunlar; göçebelik, toplum tarafından değersiz olarak görülen kaynakları kullanma,
çalışma yaşamı için uygun olmayan yaşlarda çalışmaya başlama ve çoklu meslek
edinme şeklinde sıralanabilir. 137
Bazı araştırmacılara göre Çingeneler/Romanlar kelimenin tam anlamıyla olması
gerektiği gibi insanlardır. Çünkü tüm ülkelerde ve iklimlerde; kendi dillerini, kendi
137
M. Sway, Economik Adaptability: The Case of Gypsies, Nisan, 1984, s. 93.
77
görgü ve geleneklerini, antropolojik özellikleri ile birlikte kendi kültürel özelliklerini
korumuşlardır. 138
Ülkemizde Çingenelere/Romanlara bölgelere göre çeşitli isimler verilmiştir. Çingene
asıllılar roman, dom, mutrip, poşa, karaçi, abdal, esmer vatandaş, beyzade adlarıyla
bilinmektedirler. Yaşantılarına gelince, büyük bir kısmı şehirlere yerleşmiş, iş güç
sahibi olmuşlardır. Sanata yatkın olduklarından dolayı da çoğu sanatkâr olmuştur ve
yaşantılarını sürdürmektedirler. 139
Yıllar önce Emir Kustarica'nın kapalı gişe oynayan "Çingeneler/Romanlar Zamanı"
isimli
filmi
ile
tüm
dünya
Çingeneler/Romanlari
tanımaya
başlamıştır.
Yugoslavya'daki Çingeneler/Romanlari anlatan bu film onlarla ilgili en özgün
çalışma imajıyla kamuoyunun beğenisine sunulmuştur. "Çingeneler/Romanlar
Zamanı" filminden önce Çingeneler/Romanlar üzerine ciddi çalışmalar olmadığı
gibi,
onların
tarihi
ileilgili
bilgiler
de
yetersiz
kalmaktaydı.
Oysa
Çingeneler/Romanlar tarihine bakıldığında dünyadaki hemen hemen tüm devletler
tarafından ezildikleri karşımıza çıkmaktadır. Çingeneler/Romanlarin tarih boyunca
çeşitli sürgünler yaşadıkları, çeşitli zulümlere maruz kaldıkları tarihi belgelerle
ortaya çıkmıştır. Çingenelerin/Romanların tarihleri boyunca dışlanmaları kendilerine
ait olan bir web sitesinde şöyle bir sosyal anlatıyla aktarılmıştır: 140
“(…) Herkes kendi dilinde tekrar etti adımızı. Zigeuner, Cigani veya
Çingene... Bizlere dokunulmaz dediler... Korktular bizden. Farklıydık.
138
A. Theslef, Report on the Gypsy Problem, Gypsy Lore Society, Journal, 1912, s. 83.
M. Aksu, Türkiye’de Çingene Olmak, Ozan Yayıncılık, 2003, s.103.
140
http://cingeneyiz.org/benbircingeneyim.htm
139
78
Daha yoksulduk. Daha özgürdük. Ama insandık. Tıpkı onlar gibi. Onlar
bunun farkında değildi. Bizimle çalışmak, bizimle yaşamak, bizimle
konuşmak istemediler. Biz yarattığımız göz nuru zanaatlerle onlara bir
yaşam bahşederken onlar şehirlerinin unutulmuş köşelerine attılar bizi.
Yoksulluk bitmeyen bir lanet gibi üstümüze çüktü. Çok acılar çektik.
Atalarım, bu haksızlıklardan kurtulmak için haykırarak baktılar
insanların
gözlerine;
bazen
yalvararak!
"Biz
Çingene
değiliz
insanız."Çingenelerin konuştuğu dillerden birinde insan Rom demekti.
Onlar da insanlara biz Romanız dediler yani sizden bir farkımız
yok.(…)Madem ki binlerce yıldır ölüm tadında yaşadık hayatı; bundan
sonra hiçbir güç dokunamaz tertemiz insanlığımızla beslenmiş kutsal
özgürlüğümüze. Ben bir dokunulmazım.
Olduğum şeyle gurur duyuyorum. Herkes bilsin! Ben Bir Çingeneyim.”
2.5.2. Türkiye’de Yaşayan Çingeneler/Romanlar ve Yaşam Şekilleri
Yörelere
göre
çeşitli
şekillerde
adlandırılmalarına
rağmen
Türkiye'deki
Çingenelerin/Romanların büyük çoğunluğunun Çingeneliği kabul etmediğine ve
"Çingene/Roman" ithamını reddettiklerine de tanık olunmuştur. Bunun en büyük
sebebi, onların gittikleri her yerde horlanmaları, dışlanmaları ve aşağılanıyor
olmalarıdır. Çingeneliği/Romanlığı reddedişlerinin bir başka ve en önemli sebebi de
Çingenelerin/Romanların, Hz. İbrahim'in mancınıkla atılması esnasında meleklerin
buna mani olduğu ve melekleri kovalamak için de şeytanın telkiniyle bir bacı ve
kardeşin, mancınığın yanı başında zina etmesinin neticesi olarak meydana
geldiklerine dair halk inancıdır. Bu yanlış inanışa göre, "Çin" ve "Gen" isimli bacı ve
kardeşin zinasından Çingene/Roman olarak bilinen bu insanlartüremiştir.
Çingeneler/Romanlar de/da, halk arasında yaygın ama yanlış olan bu inanışın
79
farkında oldukları için, haklı olarak bu Çingenelik/Romanlık yakıştırmasını reddetme
eğilimindedirler. 141 Hurafelere dayalı sanılar ile, kitaplarda yazılan yanlış ve maksatlı
suçlamalar yüzünden horlanıp dışlanmamak, aşağılanmamak, zarar görmemek için
Çingeneler/Romanlar kendi özkimliklerini gizlemişlerdir. 142
Kimliklerini reddetmeleri konusunda Ayşegül Devecioğlu’nun “Ağlayan Dağ Susan
Nehir” adlı romanının kahramanı olan “Naciye Abla”nın Çingene/Roman kimliğini
asla kabul etmemesi ve Çingene//Roman özellikleri olarak sayılan; fal bakma, göbek
atma, temiz olmama, pembe rengini sevme gibi eylemlerden her fırsatta nefret ederek
bahsetmesi örnek olarak gösterilebilir belki de.. Ancak Naciye Abla’nın inkâr etmeye
çalıştığı Çingeneliğinin/Romanlığının belki de en önemli kanıtı, bir yere bağlanma
konusunda gösterdiği isteksizlik ve devamlı yer değiştirme arzusudur. Romanda
bahsi geçen Çingene/Roman, bir ailenin yanında yardımcı olarak çalışmakta ve aile
çocuklarına evde Çingene/Roman sözü edilmesini yasaklamaktadır. Böyle davranan
ailenin aslında çocuklarına “Çingene/Roman” olmanın kötü bir şeymiş gibi
gösterdiğini söylemek mümkündür. Hayatları boyunca sosyal dışlanmaya maruz
kalan Çingeneler/Romanlar, Devecioğlu’nun romanındaki karakterler gibi farkında
olmadan ayrımcılık yapanlara karşı da savaş vermektedirler.
Ülkemizde 1980 sonrası liberal ekonomik politikaların uygulanmasıyla, formel
istihdam olanaklarının azaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bununla bağlantılı
141
A. R. Özkan, “Çingeneler/Romanlarin Türkiye’deki Tarihi”, http://www.turkiyecingeneleri.8m.com
/giris.htm
142
M. Aksu, 2003, s.63.
80
olarak kırılgan işgücü kesimlerinden biri olan Çingenelerin/Romanların işgücü
piyasasındaki
enformel
işlerde
yoğunlaştıkları
görülmektedir.143
Çingeneler/Romanlar, yüzyıllardır Türkiye’deki eğlence piyasasının önemli bir
parçasını oluşturmaktadır. Ayrıca Çingene/Roman müzisyenlerin, bugün Türkiye’nin
müzikal ortamında en canlı en hareketli kanadı temsil ettiklerini söylemek yanlış
olmayacaktır. Ancak müzik piyasasındaki bu ağırlıklarına rağmen Çingene/Roman
müzisyenlerin genel anlamda tanındıklarını pek söyleyemiyoruz. Çalışmamız tam da
bu noktadan hareketle başlamıştır. Acaba Çingene/Roman müzisyenler ülkemizde
dezavantajlı gruplar kategorisinde mi yer alıyor, bu sebeple çalışma hayatından
dışlanıyor
ve
kayıt
dışı
çalıştırılmaya
mı
maruz
bırakılıyorlar?
Çingenelerin/Romanların eğlence sektöründeki yerine bakmadan önce tarih boyunca
yaşam şekillerini ve kültürlerini incelemek faydalı olacaktır.
Türkiye’de yaşayan Çingenelerin/Romanların sayısı halen tartışma konusudur.
1960’ların ortalarından beri, nüfus sayımlarında etnik kökene ilişkin soru
bulunmamaktadır. Türkiyeli Çingene/Roman gruplarının sayısı üstüne akademik
araştırmalar sınırlı ve oldukça yenidir. Türkiye’de yaşayan Çingenelerle/Romanlarla
ilgili sıkça kullanılan sayı 500,000–600,000’dir. Bu sayı, 1831 Osmanlı nüfus
sayımına dayanmaktadır. Araştırmalar, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun
toplam nüfusunun 3,6 milyon, Çingene/Roman nüfusunun ise (Balkanlar’daki
Çingeneler/Romanlar dâhil olmak üzere) yaklaşık 36,500 olduğunu göstermektedir.
143
F. E. Aras, “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel İşgücü Piyasasına Katılım Biçimleri ve Bu
Süreçte Etkili olan Faktörler: İstanbul (Cankurtaran) ve Edirne (Menzilahır) Örnekleri”,
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ankara, 2009, S. 11, s. 78.
81
Günümüzde Türkiye’deki Çingene/Roman nüfusuna ilişkin tahminler, bu sayılara
dayalı demografik yansımalar göz önüne alınarak hesaplanmaktadır. 144
Çingene/Roman kimliğinin müzik piyasasındaki dönüşümüne bir göz atacak
olursak; 1960’tan sonra Türkiye’de Çingene/Roman müzisyenler, müzik piyasasında
önemli bir konum elde etmiştir. Bu süreç üç olgu üzerine oturtulmuştur. 145
1) 60’ların başında Edirne’de
sözlü Çingene/Roman
oyun
havalarının
üretilmeye başlanması ve bölgedeki Çingene/Roman toplulukların arasında
kabul görerek yaygınlaşması.
2) İstanbul’da yerleşik sanatçılar arasında 9/8’lik oyun havalarının “Roman
Havası” olarak nitelenmeye başlanması.
3) Aslında bu iki olgunun da arka planını sağlayan; plak şirketlerinin objektif
koşullarındaki değişimler, yeni ve ucuz teknolojilerin ortaya çıkması, müzik
üretiminin yaygınlaşması.
Bu çerçevede ortaya çıkan Çingene/Roman Oyun Havası formu, özellikle Ege ve
Marmara bölgesinde geniş bir talep oluştururken ucuz maliyetlerle üretilen
Çingene/Roman Oyun Havası kasetleri, bu talebin somutlaştırdığı bir piyasa
oluşturmuştur. Kaydedilen Çingene/Roman Oyun Havası kasetleri, geleneksel müzik
üretimini biçimsel ve niteliksel anlamda dönüştürürken bireyselliklerin güçlenmesine
144
M, Adrian; “Etnisite ve Kimlik: Çingeneler/Romanlarin Kökeni”, E. Uzpeder (ed); S.
Davola/Roussinova(ed);S. Özçelik(ed); S. Gökçen (ed) içinde, s. 19-28,. s. 21.
145
Ö.
Akgül,”Türkiye Müzik Piyasası ve Roman Müzisyenler”, Musiki Dergisi,
http://www.musikidergisi.net/?p=1391
82
de yol açmıştır. Geleneğin bu şekilde dönüşümü ile birlikte düğün müzisyenlerinin
piyasaya eklemlenmeye başlamalarının, tipik çalgıcı figürünün uzun vadeli
dönüşümüne bir vesile olduğu söylenebilir.
Geniş bir stüdyo müzisyen potansiyeli olan Türkiye müzik piyasası, müzisyenlerin
isimlerinin yazmadığı albüm kapaklarında solo albüm çalışmalarına evrilmiştir. Bu
piyasada Çingene/Roman müzisyenlerin ağırlıkları, sadece nicel bir çokluğa değil,
ezgi ve icra yapılarını belirleyen bir estetik anlayışına da işaret etmiştir. Türkiye
müzik piyasasında bir yandan ortalama icra düzeyi gelişirken diğer yandan
enstrüman dağarcığının giderek genişlemesi, son yıllara özgü gözle görülür bir
değişim olarak görülebilir. Sayısı artan yaylı gruplarında viyola, çello, kontrbas gibi
alto ve bas bölge enstrümanlarının yoğunlaşan kullanımı, klavye ile akor yapılarının
eklenmeye başlaması, bas gitarın olmazsa olmaz hale gelmesi, perküsyonların farklı
kombinasyonlarla kullanılması ve bunların tekil denemelerden çok genel bir eğilim
halinde yaygınlaşarak oturmaya başlaması Çingene/Roman müzisyenlerin müzikal
yaşamlarını da genişletmektedir. Ağırlıkla Çingene/Roman müzisyenlerden oluşan
yaylı gruplarının, bahsedilen özgün icra gruplarının bizzat yaratıcısı olduğu
söylenebilir.
Çingenelerin/Romanların yazılı bir kültür geliştiremedikleri gerçeği göz önüne
alındığında söyledikleri şarkıların sözlü edebiyat ürünü oldukları kendiliğinden
ortaya çıkmaktadır. Çingene/Roman kültürünün sözlü ifadesi biçiminde de
düşünülebilecek olan bu şarkılar bir zümre edebiyatı niteliği taşımamaktadır.
Bunların ancak “roman üslubu” ile icra edilmesi halinde ve müzik eşliğinde
83
söylendiğinde
Çingene/Roman
kültürünün
ürünü
oldukları
anlaşılmaktadır.
Çingenelerin/Romanların yaşamlarını yazıyla anlatmadıkları gibi sözlü bir edebiyat
oluşturarak gelecek nesillere edebiyatla ulaşmak gibi bir kaygıları da hiçbir zaman
olmamıştır. Her ne kadar Türkiye’nin batı roman kolunda adeta kırıntıları kalmış bir
Çingene/Roman dili varsa da, bu tüm Çingene/Roman gruplarının kullandığı bir dil
değildir. Tabii ki Çingenelerin/Romanların iç dünyasını ifade edecek bir dile
ihtiyaçları olduğu muhakkaktır. Bu içsel dil müzik üzerine inşa edilmektedir.
Müzisyen olanların icra ederek oluşturdukları, müzisyen olmayanların ise dinleyerek
yaşadıkları bu ses evreninde, kendi benliklerini ifade etmek isteyen bir tavır
sergilemektedirler. 146
Genel anlamda dünya müzik piyasasında Çingene/Roman müzisyenlerin cazip bir
kategori oluşturdukları söylenebilir. Türkiye’deki Çingene/Roman müzisyenler,
çevrelerindeki farklı geleneklere açıktır. Müziklerinde bu geleneklere ait bazı
unsurları kaynaştırmakta ve farklı
kültürler arasında belli bir
geçişliliği
sağlamaktadırlar. Bu sebeple, Çingene/Roman müzisyenleri değerlendirmeye
çalıştığımızda, Türkiye müzik piyasası içindeki yerlerinin yanında bazı küresel
eğilimleri ve kültürel/müzikal alışverişin yoğun olduğu bölgelerle ilişkileri, yakın
coğrafyalardaki müzikal gelişmelerin Türkiye müzik piyasasındaki orta vadeli
etkilerini de hesaba katmak gerekecektir.
Çingene/Roman şarkılarının neredeyse tamamında mizahi bir anlatım tarzı vardır.
Mizahla müstehcenliğin kaynaşmasıyla bambaşka anlatım
146
M. Duygulu, 2006, s.46.
84
biçimleri ortaya
çıkmaktadır. Çingeneler/Romanlar bu tarz bir şarkı yapısından çok hoşlandıkları gibi
bunu bolca dile getirip seslendirmekten de çekinmemektedirler. 147
“(…)
Çingeneyim kaynar kanım
Durmaz oynar her bir yanım
Dünyada yok tek bir malım
Dert değil be canım
Şugarım benle oynasın
Düşmanım varsa çatlasın
Neşemiz hiç bozulmasın
Sol yanım yanmasın
(…)
Şıkır da şıkır, fıkır da fıkır oynarım ben
Şıkır da şıkır, fıkır da fıkır Çingeneyim ben”
Çingenelerin/Romanların sosyal yapısını tanıyabilmek için, onların yaşam felsefesi
hakkında bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Dünyanın birçok yerinde yaşayan
akrabalarında olduğu gibi özgür ve bağımsız olmak, geleceğe yönelik kaygılardan
uzak durmak, gününü gün etmek Türkiye Çingenelerinin/Romanlarının de en
belirgin özellikleri arasında yer almaktadır. Bu yaşam felsefesi sosyal yapı içerisinde
önemli bir yeri olan kültürün de belirleyicisidir. 148
2.5.3. Çingenelerin/Romanların Sosyal ve Ekonomik Hakları
Türkiye’de gerek 1924 ve 1961 Anayasalarında, gerekse 1982 Anayasasında
yurttaşlık kavramı devletle kurulan hukuki bağ temelinde tanımlanmış, etnik köken
147
148
M. Duygulu, 2006, s.70.
A.g.e., s.25.
85
bu hukuki kurumun önkoşulu olarak kabul edilmemiştir. Literatürde de Türk ve
Türklük kavramlarının din, ırk, dil ya da kültür farklılığına işaret eden kavramlar
olmadığı, Türklük ile Türkiye Cumhuriyeti’ne hukuki ve siyasal bağlılığın ifadesi
olarak yurttaşlık kavramının, Türk ile de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
kastedildiği hususundaki görüş ağır basmaktadır. 149
1982 Anayasamızın 66. Maddesine göre 150 “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı
olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür.” Türk
hukukunda vatandaşlara tanınan haklar, Anayasada ve diğer kanunlarda açık olarak
ifade edilmiştir. Özellikle
Anayasanın başlangıç hükümlerinde “Her Türk
vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet
gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir
hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine
doğuştan sahip olduğu” kabul edilmiştir. Anayasamızın 10. maddesine göre “Herkes
din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir.”
Ancak yurttaşların hak ve özgürlükler bakımından eşit olduklarının yasa metinleriyle
ilan edilmesi tek başına yeterli değildir. Bu soyut yasa kurallarının somut önlemlerle
ve katkılarla desteklenmesi gerekmektedir. Çünkü, yurttaşlar hak ve özgürlükleri
kısıtlandığında
veya
katılamayacaklardır.
ihlal
edildiğinde
marjinalleşecek
ve
ortak
yaşama
Ayrıca yasa metinlerinde yurttaşların hak ve özgürlükler
bakımından eşit olduğu savunulurken, bu eşitliğin günlük yaşamdaki karşılığı
149
E. Göztepe, “ Yurttaşlığın Kamusal ve Ulusüstü Boyutu; Avrupa Yurttaşlığı ve Göçmen Forumu
Örnekleri”, 2003, s. 235, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/280/2542.pdf
150
1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, http://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf
86
üzerinde pek durulmamaktadır. Teoride haklar bakımından eşit kabul edilen
yurttaşların hepsi, kendilerine verilen haklara ulaşma konusunda aynı derecede eşit
olmayabilirler. Bu eşitliğin sağlanmaması durumunda ise yurttaşlar kendilerini
mağdur, haksızlığa uğramış veya ihmal edilmiş saymaktadırlar.
Avrupa Sosyal Şartı 1961’de imzalanmış ve 1965’te yürürlüğe girmiştir. 1996’da
gözden geçirilen Avrupa Sosyal Şartı 1999’da yürürlüğe girmiş olup insan haklarının
bölünemeyeceği ilkesi ve ayrımcılık yapmama ilkesine vurguda bulunmuştur.
Gözden geçirilmiş şartlara iki yeni sosyal hak eklenmiştir: yoksulluğa ve dışlanmaya
karşı korunma hakkı; kabul edilebilir fiyatlarda barınma hakkı. Yoksulluk ve sosyal
dışlanma özellikle Türkiye’deki Çingene/Roman gruplarının karşı karşıya kaldığı
sosyal haklara erişimdeki zorlukların temel nedeni olarak sayılabilir. Son zamanlarda
Avrupa Sosyal Şartı ile Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı bağlamında
Çingene/Roman hakları sorununa daha fazla odaklanılmaktadır. Sosyal eşitsizliği
giderme bağlamında da Soros Vakfı, Dünya Bankası ve AB tarafından ileri sürülen
Roman katılımının On Yılı (2005-2015) 151 pek çok AB üyesi ülke tarafından kabul
edilmiştir. Bu On Yılda Romanlar ve Roman olmayanlar arasındaki eşitsizliği
gidermek için dört önemli alan öne sürülmektedir: istihdam, eğitim, sağlık ve
barınma. 152
Romanlara ilişkin olarak, uzun süredir mevcut sorunların ele alınması için bazı
adımlar atılmaya başlanmıştır. Yabancıların Türkiye’de İkameti ve Seyahatleri
151
Ayrıntılı bilgi için, Bkz. http://www.romadecade.org/
S. Önen, “Çingeneler/Romanlarin Sosyal Haklara Erişimindeki Zorluklar: Roman ve Dom
Topluluklarının Karşılaştırılması”, Sosyal Haklar Sempozyumu III, Kocaeli Üniversitesi, 25-26
Ekim, 2011, s. 467.
152
87
Hakkında Kanun’da İçişleri Bakanlığına “tabiiyetsizleri, Türk vatandaşı olmayan
Çingeneleri/Romanları ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancıları sınır dışı etme”
yetkisi tanıyan ayrımcı hüküm Ocak 2011’de değiştirilmiştir. Mart 2011’de Roman
açılımından sorumlu Devlet Bakanı “sağlıklı bir çevrede barınma” sorununun ele
alınması için TOKİ’nin yaklaşık 9000 konut inşa edeceğini açıklamıştır. Aydın
Adnan Menderes Üniversitesi’nde “Romanlar Araştırma ve Uygulama Merkezi”
kurulmuştur. Bununla birlikte, Roman açılımıyla ilgili olarak, sosyal dışlanma, nüfus
cüzdanlarının olmaması sebebiyle eğitime ve sağlık hizmetlerine erişimde
marjinalleşme ve ayrımcılığın yanı sıra konut, istihdam ve kamu hayatına katılım
gibi sorunlarla karşı karşıya kalan Roman vatandaşların durumunu ele alacak
çalışmalar yapılsa da kapsamlı bir strateji hazırlanmamıştır. Roman çocukların okulu
bırakma oranları diğer çocuklara göre daha yüksek olmaya devam etmiştir. Roman
çocukların okul öncesi eğitime erişim olanakları geliştirilmelidir. Ancak Türkiye
2005 - 2015 “Uluslararası Roman Katılımının On Yılı Girişimi” ne katılması
yönündeki çağrıları reddetmiştir. 153
İŞKUR ve TAIEX 154 (Teknik Destek ve Bilgi Değişimi) işbirliği ile düzenlenen
“Roman Vatandaşlarımızın İşgücü Piyasasına Entegrasyonları” isimli seminer ile de
Romanların sorunları gündeme alınmıştır. Öncelikle pilot projeler yapılması
gerektiği ve bu projelerin ekonomik krizlerden etkilenmeyecek boyutta olması
gerektiği vurgulanmıştır. Bunun sebebi ise; kriz durumunda dezavantajlı grupların
daha kırılgan hale gelmeleri olarak belirtilmiştir. Ayrıca seminerde ayrımcılık
konusuna da değinilmiştir. Yetkililerin Romanların randevu taleplerini geri
153
154
AB 2011 İlerleme Raporu, s.40.
Ayrıntılı bilgi için Bkz. http://www.abgs.gov.tr/index.php?l=1&p=42118
88
çevirdikleri, onlarla ilgilenilmedikleri ve bunlara ek olarak Roman çocuklarının
gittikleri
okulların
Roman
Okulu
olarak
nitelendirildiğini,
toplumdan
ayrıştırıldıklarını dile getirmişlerdir. İŞKUR, bu çıktılardan faydalanarak yapılması
gerekenleri tespit etmiş ve kurumsal anlamda atılması gereken adımları üst düzey
karar alma mekanizmalarına taşımıştır. 155
Her Çingene Mahallesindeki mahalle içi ilişki, dış dünyaya karsı paylaşılan ortak bir
kimlik olarak belirmektedir. Dış dünya, gaco 156 ve diğer mahallelerde yaşayan
Çingene toplumlarından oluşur. Diğer mahallelerde yaşayan akrabaları olsa bile, her
Çingene Mahallesi, kendilerinin daha “Roman” olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu
vurgunun nedeni, toplum genelinde, Çingene toplumuna yönelik, − özellikle
“Çingenelere” karsı− var olan önyargı ve yaftalamalarda yatmaktadır. Önyargı ve
yaftalamaları, kendilerinden (ve dolayısıyla yaşanılan mahalleden) uzak tutmak için,
özellikle belirli yasadışı ilişkiler çerçevesinde adı anılan mahallelerle farklılıklarını, o
mahalleleri kendileri de damgalayarak ortaya koymaktadırlar. 157
2.5.4. Çingenelerin/Romanların Çalışma Yaşamındaki Yeri
Küreselleşme sürecinde mekâna yönelik yapılan çalışmalarda, hem gelişmiş, hem
gelişmekte olan ülkelerde -özellikle küresel ekonomik ilişkiler içerisinde olan büyük
155
“Roman Vatandaşlarımızın İşgücü Piyasasına Entegrasyonları”, Seminer Raporu, İŞKUR ve
TAIEX, 15-16 Eylül 2011.
156
Çingene dilinde “Çingene olmayan kişi”dir. (Bkz. http://www.cingeneyiz.org/gacogeben.html)
157
U. Aşkın, Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yaşayan Romanların Sosyo-Ekonomik
Durumları ve Beklentileri: İzmir İli Örneğinde Bir Alan Araştırması, Ankara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2011, s. 54.
89
kentlerde- sosyal kutuplaşma ve mekânsal ayrışmanın artmasına sıkça vurgu
yapılmaktadır. Küreselleşme sürecinin ortaya çıkardığı yeni eşitsiz ekonomik
ilişkiler, düşük ücretli ve enformel işlerde çalışanları, uzun dönemli işsizleri ve
işgücü piyasalarına hiç dahil olmamışları, belirli mekanlarda yoğunlaştırmıştır.
Ekonomik ve sosyal ilişkilerden kaynaklanan bu yoğunlaşma, kentte bölünmüş
mekânlar ortaya çıkarmaktadır. Bu mekânlarda yaşayanlar, ekonomik ve sosyal
etmenler nedeniyle kendilerini geliştirme fırsat ve olanaklarına ulaşmada zorluklar
yaşamakta; küresel ekonomik eşitsizlikler nedeniyle küresel ekonomik ilişkilerde
bulunmamakta, ya da küresel ekonomik ilişkilerden olumsuz bir şekilde etkilenmekte
ve bu bölgelerde yaşanan yoksulluk ve yoksunluklar süreğenleşmektedir. Mekânsal
yoğunlaşma, o fiziksel mekânda yaşayanların mekân içerisinde içerilmelerine yol
açarken, o
mekânın
dışındaki
yaşam alanlarında ise
dışlanmalarına
yol
açabilmektedir. 158
Batı alan yazınında göçmenler ve etnik azınlıklar üzerine yapılan çalışmalarda, bu
grupların sahip olduğu sosyal ağların, iş bulmada ve emek piyasasına, özellikle
enformel emek piyasasına girmede önemli bir işlevinin olduğu vurgulanmaktadır. Bu
ağların, iş bulma ile birlikte, işin öğrenilmesi ve işe uyum gibi işlevleri yerine
getirirken, özellikle işgücü piyasalarının yeniden yapılandırıldığı küreselleşme
sürecinde enformelleşmeyi ve eğreti çalışma koşullarını arttırdığı ve ayrıca iş
olanaklarını sınırlandırıcı bir etkisi olduğu belirtilmektedir. 159
158
159
Boal, 1998; Friedrichs, 1998; White‘ den Aktaran U. Aşkın, 2011, s. 51.
A.g.e.,, s. 67.
90
Türkiye’deki Çingene/Roman topluluklarının geçirdikleri ekonomik ve tarihsel
dönüşümler
sosyal
haklardan
faydalanma
durumlarını
etkilemiştir.
Çingenelerin/Romanların 1950’li yıllarda gerçekleşen tarımsal dönüşüm ve
teknolojinin yaygın kullanımı sonucunda bir kısmı yerleşik hayata geçerken, bir
kısmı da göçmen olarak kalmaya devam etmiştir.
Çingene/Roman erkekleri seyyar satıcılık, kaynakçılık, müzisyenlik, boyacılık,
kurbağa toplayıcılığı, bakkallık, lağım işçiliği, hamallık, mevsimlik tarım işçiliği ve
mevsimlik hayvancılık gibi işlerde çalışmaktadırlar. Ayrıca genç Çingene/Roman
erkekleri çoğunlukla ücretli işlerde çalışmakta; tezgahtar, garsonluk gibi işlerde
sigortasız çalıştırılmaktadırlar.
Teknolojinintarımsal alanlarda
kullanımının
yaygınlaşması sonucunda bu işleri kaybeden Çingeneler/Romanlar geçici, esnek,
gündelik işlere başvurmaya başlamışlardır. Bunların yanı sıra kültür Bakanlığı’na
bağlı Roman Halk dansları üyeleri müzisyen olup devlet memuru statüsünde yer
almaktadırlar. Almanya’da işçi olarak çalışanlardan başka hemşire, öğretmen gibi
meslek gruplarından kişilerde vardır. Almanya’daki işçiler, diğer Romanların
belirttiği üzere sosyo-ekonomik durumlarının düzelmesi üzerine Roman kimliklerini
reddetmektedir. Diğer devlet kurumlarında çalışanlar ise ayrımcılık nedeniyle
kimliklerini saklamaktadır. Dolayısıyla, eşit vatandaşlık ilkesi sekteye uğramakta ve
görüşmeciler etnik kimliklerinden dolayı sosyal dışlanma ve ayrımcılıktan
korktukları
için
bu
başvurmaktadırlar. 160
stratejiye
Bu
durum
Çingenelerin/Romanların müzik sektöründe çalışmayı tercih etmelerinin bir
nedenidir aslında. Kendilerini en iyi müzikle ifade edebilen Çingenelerin/Romanların
160
S. Önen, 2011, s. 471.
91
yaşamlarının en önemli göstergelerinden biri olan toprağa bağlanamama duygusu,
yani vatansızlık –dolayısıyla mekansızlık- müzikal icradaki yapı kavramını
hatırlatmaktadır. Müzikteki yapı unsuruna dikkat edilmeden yapılan başlıca icra şekli
doğaçlama icradır. Bu da Çingene/Roman müziğinin vazgeçilmez karakterini
oluşturmaktadır. Çingene/Roman müzisyen şifrelerinin ona yüklediği mekana
bağlanmama duygusunu, müziği ile ortaya koymanın bir yöntemi olarak doğaçlama
icrayı kullanmaktadır. 161
Etnik gruplar üzerine yapılan çalışmalar etnik grupların; farklı bireysel donanımları,
var olan işgücü piyasası alışkanlıklarına benzer olmayan yapısal özellikleri ve işe
alınırken maruz kaldıkları ayrımcılık nedeniyle enformel işgücü piyasalarındaki
enformel işlerde yoğun olarak çalıştıklarını ortaya koymaktadır. 162 Ayrımcılık,
insanların sosyal konumları ve rolleri, duygusal ve bilişsel dünyaları, davranış ve
eylemleri yanı sıra, kişilikleri üstünde de etkili olarak, bir bakıma değiştirilmesi zor
bir kadere dönüşebilmektedir. Bu sebeple; damgalı olmak, değersizleştirilmiş bir
hüviyete bürünmek, sosyal piramitte alt basamaklara doğru itilmek ve diğerlerinden
aşağı bir kimliğe sahip olmak demektir. 163 Bu durum ayrımcılığa maruz kalan
Çingenelerin/Romanların çalışma hayatında neden güçlük çektiklerini kısmen
açıklamaktadır.
161
M. Duygulu, 2006, s.133.
Wilson’den Aktaran F. Aras Erdoğan, “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel İşgücü Piyasasına
Katılım Biçimleri ve Bu Süreçte Etkili olan Faktörler: İstanbul (Cankurtaran) ve Edirne (Menzilahır)
Örnekleri”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ankara, 2009, S.11, s.
78.
163
Bilgin, 2007, s. 71.
162
92
Tarihleri boyunca horlanmaya, dışlanmaya maruz kalan Çingeneler/Romanlar
çalışma hayatından da dışlanmışlar veya tercih edilmeyen işlerde çalıştırılmışlardır.
Bu durumu Aşık Mahsuni’nin “Çingene Çingene” isimli türküsünün sözlerinde de
görmek mümkündür. 164
164
“Yarabbi bütün insanları sen yaratmadın mı?/Biz de senin kulun değil miyiz?/Neden bize buçuk
derler? Onlardan neyimiz eksik?(…)/Ulan Çingene sen niye hırsızlık yapıyorsun?/Ben mi? Hiçbir
kimse bana ekmek kapısı tanımıyor ki/Çalmayayım da ne yapayım? Aç mı kalayım?/Peki, sen niye
okula gitmiyorsun?/Okul, okula mı? Beni kimse buçukum diye okula değil/Yanına bile almıyor/Peki
sen kendine göre iş bulamadın mı?/Buldum, buldum. Sadece bana cellatlık vazifesini
verdiler/Çingenenin ellerinde kalburu vay vay…/Bir elinde kalbur birinde deri vay vay…/Bunu seven
yok mu insanın biri vay vay…/Çingene Çingene hayat sana mengene/Alem oturur kalkar serserisin
gene/(…)/Çingene Çingene dara düştün sen gene/Mahzuni Çingene adamdır o gene/Adamdır ama
neden adı olmuş Çingene/Çingene Çingene dara üştün Çingene/Biçare Çingene Çingene Çingene”
93
III. BÖLÜM
EĞLENCE SEKTÖRÜNDE ÇALIŞAN ÇİNGENELER ÜZERİNE
BİR ALAN ARAŞTIRMASI
Alan araştırmaları, incelenen kişilerin gerçek yaşantılarına katılarak yapılan
araştırmalar olduğu için araştırmacının adeta onların dünyasına girmesi söz konusu
olmaktadır. Araştırmacılar, incelenen kişilerin doğal ortamına girerek onların
konuşma ve davranışlarına katılır ve bu şekilde onların duygu, düşünce, görüş ve
tepkilerini belirlemeye çalışırlar. Böylece incelenen davranış ve olayların tüm yönleri
belirlenmeye çalışılmaktadır. 165 Çalışma yaşamında “karanlıkta kalanlar”a veya
“güçsüz olanlar”a ilişkin bilginin araştırılması, egemenlere ve yönetenlere ait
bilginin araştırılmasında kullanılan yöntemlerle gerçekleştirilememektedir. 166 Bu
sebeple çalışma yaşamında dezavantajlı gruplar dediğimiz kesimin sorunlarını da gün
yüzüne çıkarabilmek için onların yaşamları ve mücadeleleri üzerine çalışmalara, aynı
zamanda literatüre de gereksinim olduğu kesindir. Onları görünür kılmak için
yapılacak çalışmaların ise yöntembilimsel bir tartışmaya ihtiyacı olduğu rahatlıkla
söylenebilmektedir. Her türlü yöntembilimsel tartışma, o yöntemin epistemolojik
öncüllerini içermektedir. Yöntembilim en kaba hatları ile bilgiye ulaşmak için
“araştırmanın nasıl yapılması ve nasıl yürütülmesi gerektiğine ilişkin teori ve
çözümler”i içeriyorsa, bunlar “ulaşılmak istenen bilginin doğası nedir” sorusundan
165
H. Seyidoğlu, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Güzem Yayınları, İstanbul, 2003, s.32.
Collins, 1995’den Aktaran G. Yücesan, “Mavi Yakalı İşçiler Üzerine Çalışmalarda Eleştirel
Etnografi: Yöntembilimsel ve Politik Açılımlar/Sorunlar”, Praksis, Sayı: 4, Güz 2001, s. 338.
166
ayrı düşünülemez. Dolayısıyla bilimsel araştırmalarda kullanılan anket, gözlem,
mülakat ya da etnografi gibi yöntemler ait oldukları epistemolojik duruşlar içinde
anlam kazanmaktadırlar. 167 Nitel veriler nicel verilerle karşılaştırıldığında genellikle
daha zengin, daha derin, daha canlı yaşam tarzının ya da insanların deneyimlerinin,
tutumlarının ve inançlarının kapsamlı bir resminin sunumunu sağlamaya daha yakın
görünmektedir. 168 Niteliksel araştırmalarda kullanılan derinlemesine görüşme
tekniği, sosyal dünyadaki “görünür” birçok olgu, süreç, ilişkinin görünümünden çok
özüne inmeyi, bunların ayrıntılarını kavramayı ve bütüncül bir biçimde anlamayı
mümkün kılan bir veri oluşturma aracıdır. 169 Bu sebeple çalışmada derinlemesine
görüşme tekniği kullanımı tercih edilmiştir. Bu yöntemde amaç, görüşmeye dayalı
araştırmalar gerektiren konuların aydınlığa kavuşturulmasıdır. 170
Çalışmanın bu bölümünde, eğlence sektöründe çalışan Çingenelerle/Romanlarla
yüzyüze yapılan derinlemesine görüşmeler neticesinde elde edilen verilerin
yardımıyla
ortaya
çıkan
bilgilerin
genel
bir
değerlendirilmesi
yapılmış,
değerlendirme sonuçlarına göre bu veriler, çalışmanın işlerliği açısından belirli
başlıklar altında toplanmıştır.
Eğlence mekânı denilince genel kabul ve yaklaşım, “eğlencenin düzenlendiği, açık
ya da kapalı her türlü fiziki ortam” olarak kabul edilmekte olup bar, disko, pavyon,
gazino, fitness center, sport center, dreamland, tatilya, aquapark, restaurant, tiyatro
167
G. Yücesan, 2001, s. 339.
Haralambos ve Holborn, 1995’den Aktaran T. Şavran, Sosyolojide Araştırma Yöntem ve
Teknikleri, Anadolu Üniversitesi Yayını, 2012, s. 73.
169
B. Kümbetoğlu,Sosyolojide ve Antropolojide Niteliksel Yöntem ve Araştırma, Bağlam
Yayıncılık, 2008, s.72.
170
P. Banister; E. Burman; I, Parker; M. Taylor; C. Tindall; Qualitative Methods in Psychology: A
Research Guide, Open Universite Press Buckingham, Philadelphia, 1995, s. 50.
168
91
veya dans salonu, sinema gibi her türlü mekânın, eğlence hayatının yaratıldığı,
aktarıldığı ve değiştirildiği mekânlar olduğu aşikardır. Bu çalışmamızda mekan
olarak baz alacağımız ve inceleyeceğimiz yerler ise, açılması izne bağlı olan,
içerisinde eğlence hayatının vazgeçilmez unsurları olan alkol ve müzik öğelerini
bulunduran, gece yarısından önce kapanmayan kapalı eğlence mekanları olacaktır.
Ankara’da bu mekanlarda çalışmakta olan Çingenelerle/Romanlarla yüz yüze
görüşmeler yapılıp, eğlence sektörünün koşulları ile ilgili bilgiler alınmıştır.
Çalışmada Çingenelerin/Romanların seçilmesinin nedeni; hem onların çalışma
yaşamında dezavantajlı gruplar dediğimiz kesimin içinde yer almaları hem de en çok
eğlence sektöründe istihdam edilmeleridir.
3.1. Yöntem
Nicel yaklaşımın sağladığı yansız ölçme imkânı önemli olmakla birlikte, bazı
durumlarda sosyal bilimlerin ihtiyaç duyduğu “insanı derinlemesine anlayabilmeyi”
her zaman mümkün kılmamaktadır. 171
Boratav’ın toplumsal grupların günlük
mücadeleleri ve hayat koşulları üzerine yapılan çalışmalarda, her türlü görgül ve
olgusal malzemenin kullanılabilmesini; istatistik ve/ya da anket tekniklerine uyum
koşulu arama lüksünden vazgeçilmesi önerisi; 172 sosyal bilimlerde niceliksel
analizler dışında seçenek sunarak araştırmacıya uygulamada esneklik sağlamıştır.
Araştırmada kullanılan yöntemin, yanıtı aranan soruları izlemesi iyi bir uyumun
171
K. Orhan, Bilim ve Araştırma Yaklaşımları, E. Tutar (ed.); C. Gariper (ed.) içinde, s. 53-69,
Lisans Yayıncılık, 2010, s. 54.
172
K. Boratav, 1980’li Yıllarda Türkiye’de Sosyal Sınıflar ve Bölüşüm, İmge Kitabevi, Eylül 2005,
s.24.
92
ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu çalışmanın, araştırma öznesini dezavantajlı
gruplar
içinde
yer
alan
Çingenelerin/Romanların
Çingeneler/Romanlar oluşturmaktadır.
meslekî
uğraşılarında
ortaya
çıkan
Çalışmada;
değişim
ve
dönüşümlerin, Çingene/Roman toplumunun sosyo-ekonomik durumuna olan etkileri
incelenmektedir.
Araştırmayı daha etkin kılabilmek ve analiz kısmında zorlanmamak adına görüşme
süresince ortaya çıkarılması planlanan veriler için oluşturulan, soru veya başlıkların
bir listesi çıkarılmış ve bir rehber form oluşturulmuştur. Böyle bir form, varlığı ile
temel olarak bir grup insandan aynı sorularla belirli bir sistematik içinde bilgi
toplanabilmesini mümkün kılacağı için 173 tercih edilmiştir.
Alan araştırmasına başlanmadan önce araştırma amaçları doğrultusunda hazırlanmış
soruların istenen bilgilere ulaşmada doğru seçimler olup olmadığını ölçmek amacıyla
Ankara’da aynı mahallede bir pilot uygulama gerçekleştirilmiştir. Pilot uygulamada
hem soruların içeriğinin ve dilinin doğru anlaşılıp anlaşılmadığı, hem de soru akış
mantığında sorunlu noktalar olup olmadığı test edilmiştir. Bu amaçla pilot uygulama
için eğlence sektöründe çalışan üç Çingene/Roman müzisyenle görüşülmüştür. Pilot
çalışmanın ardından sorular üzerinde gerekli düzeltmeler yapılarak asıl çalışma
gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler esnasında araştırma öznelerinin izni alınarak,
görüşme esnasında hiçbir detayın gözden kaçmaması için ses kayıt cihazı
kullanılmıştır. Ardından kaydedilen görüşmeler deşifre edilerek kağıda dökülmüştür.
173
Patton, 1987’den Aktaran B. Kümbetoğlu, 2008, s.72.
93
Çalışmada belirli bir sistematik içinde alıntılara yer verilirken, kişilerin kimliklerinin
gizli tutulmasının doğru olacağı kanısı ile gerçek isimleri kullanılmamıştır.
3.1.1. Araştırmanın Amacı
Bir araştırmanın yapılması, toplumun pratik ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır.
Toplumu ya da toplumun bir bölümünü ilgilendiren bir sorun hakkında olası çözüm
önerilerinin
sağlanması
amacıyla
politika
yönelimli
araştırma
yapılması
gerekmektedir. Araştırmanın sonunda elde edilen bilgiler, bu toplumsal soruna
yönelik çözüm sağlayacak politikaların üretilme sürecinde kullanılmaktadır.
Ankara ili içinde belirlenen bir mahallede 174 yaşayan Çingene/Roman müzisyenlerin
çalışma yaşamında karşılaştığı sorunların neler olduğunun saptanması, bu sorunların
nelerden kaynaklı olduğu ve çözümlenmesi için neler yapılabileceği konusunda bilgi
almak, bu çalışmanın temel amacıdır. Bunun yanı sıra;
 Eğlence sektörüne giriş nedenlerinin belirlenmesi
 Eğlence sektörünün çalışma koşullarının belirlenmesi
 Eğlence sektöründe karşılaşılan sorunların ortaya çıkartılması
 Çalışanların sosyal güvencelerinin olup olmadığının belirlenmesi
 Çalışanların örgütlülük düzeylerinin belirlenmesi
 Eğitim seviyesi ile örgütlülük düzeyi arasında bir ilişkinin olup olmadığına
bakılması
174
Mahalle isminin verilmemesinin nedeni herhangi bir yaftalamaya neden olmasının istenmemesidir.
94
 Alaylı ya da okullu olmanın çalışma hayatını nasıl etkilediğinin ortaya
konulması
 Çingene/Roman olmanın eğlence sektörü için avantaj mı/dezavantaj mı
olduğunun saptanması
amaçlanmıştır.
3.1.2. Araştırma Mekânının Belirlenmesi
Bu çalışma Ankara’da belirli bir semtte yaşayan Çingeneleri/Romanları odağa
almaktadır. Çalışma yaşamında ortaya çıkan yeniden yapılanmanın eğlence sektörü
üzerindeki etkileri irdelenmiştir. Mekan olarak Ankara’nın seçilmesinin nedeni;
Ankara’nın başkent olması dolayısıyla, sadece insan bedeninin değil, siyasal bedenin
de bütün temsiliyet formlarıyla yoğunlaşmış biçimde görünür olduğu bir kent olarak
karşımıza çıkmasıdır. Başkent, modern Cumhuriyet Türkiye’sinin henüz başlangıç
döneminden itibaren, gerek yerleşim gerekse sosyal yapı itibariyle sosyo-mekânsal
olarak bölünmüş bir kent olarak kurulmuştur: Birinci Ankara yerli Ankaralıların
ikamet ettiği Eski Ankara, ikinci Ankara kurucu seçkinlerin ikamet ettiği Yeni
Ankara ve emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmayan, köylerden çalışmak için
gelen işçilerin yaşadığı, önce baraka sonra gecekondulardan oluşan Üçüncü
Ankara. 175 Günümüzün Ankara‘sında mekansal bölünme sınıfsal farklılaşmanın
artması ölçüsünde çeşitlenip çoğalmıştır. Bu bölünmüşlük içinde bir azınlık olan
Çingenelerin/Romanların durumu nedir? Ankara’da çalışma yaşamının bir parçası
175
Aydın 2005’den Aktaran S. Kök, Kent Yoksulluğu ve Siyaset: Ankara Örneği, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2011, s. 100.
95
olan
eğlencesektörünün
koşulları
vebu sektörde istihdam edilen
Çingenelerin/Romanların karşılaştığı sorunları öğrenmek amacıyla yapılan alan
araştırmasında Çingenelerin/Romanların çoğunlukla Ankara’da belirli mahallelerde
toplu bir şekilde ikamet ettikleri görülmüştür. Bu sebeple onlara ulaşım açısından
sıkıntı yaşanmamıştır. Ayrıca Ankara, azınlık haklarına ilişkin kararların alındığı,
programların yapıldığı ve uygulandığı, yönetim rasyonelliğinin ete kemiğe
büründüğü bir kenttir.
Bunun
dışında araştırma
alanının
Ankara olarak
belirlenmesinin bir nedeni de eğlence hayatı denilince ilk olarak akla İstanbul
gelmesi, Ankara’da eğlence sektörü ile ilgili yeterli bilginin bulunmaması ve
dolayısıyla merak konusu olmasıdır.
3.1.3. Araştırmanın Evreni ve Örneklem
Bilimsel bir araştırmanın yapılabilmesi için araştırma kapsamına giren olgu ve
olayların belli bir zamanda ve mekanda bilimsel araştırma yöntem ve tekniklerine
uygun bir şekilde ele alınması gerekmektedir. 176
Bilimsel araştırmalar; insan
kaynakları, teknik donanım, mali kaynaklar ve zaman açısından sınırlılıklarla sahip
olması nedeniyle, araştırma evreninin tamamı ile araştırma yapılması mümkün
olmamaktadır. Bu nedenle araştırma evreni içerisinden bir alt grup oluşturulmaktadır.
Örneklem dediğimiz bu alt grup araştırma evreninin özelliklerini yansıtmaktadır.
Böylece araştırmacı örneklem grubu ile çalışarak araştırma evreni hakkında bilgi
edinmeyi amaçlamaktadır. 177
176
177
Sencer, 1978’den Aktaran T. Şavran, 2012, s. 20.
Lİn, 1976’dan Aktaran T. Şavran, 2012, s. 146.
96
Niteliksel araştırmalar, “araştırma evrenini, sosyal gerçekliği genellemelere varmak
amacı ile incelemediğinden” 178 araştırma problemi ile ilgili bilgi ve deneyim sahibi,
yaşantılarından bu öğeler hakkında bilgi oluşturabilecek kişiler olarak Ankara’da
görüşme için belirlenen mahallede oturan, aynı zamanda eğlence sektöründe çalışan
Müzisyen Çingeneler/Romanlar örnekleme dahil edilmişlerdir. 24 kişi ile yüz yüze
derinlemesine mülakat yapılmıştır. Bu 24 kişinin 4’ü kadın, 20’si erkektir. Kadınların
içinde bir solist, bir oyuncu 179, iki de konsomatris bulunmaktadır. Erkeklerin bir
tanesi solist, diğerleri keman, kanun, klarnet, darbuka gibi müzik aletlerini çalan
müzisyenlerden oluşmaktadır. Derinlemesine görüşme yapılacak kişiler seçilirken
elde edilecek verilerin farklı bakışları temsil etmesi açısından mesleki statülerinin
birbirinden farklı olmasına önem verilmiştir. Bu sebeple görüşme yapılanların içinde
sadece özel sektörde çalışanlar değil, TRT ve Kültür Bakanlığı gibi kamu
kuruluşlarında çalışanlar da yer almıştır.
3.2. Alan Araştırması Bulguları
Araştırmayı daha anlaşılır kılabilmek için elde edilen bulgular belirli başlıklar altında
toplanmıştır. Katılımcılar hakkında baştan bir fikir sahibi olunması amacıyla ilk
olarak demografik özelliklerine yer verilmiş, ardından eğlence sektörüne yönelik
konulara değinilmiştir.
178
179
Patton, 1987’den Aktaran B. Kümbetoğlu, 2008, s.97.
Sahnede oyun havaları oynayan kadın çalışanlar kendilerine oyuncu demektedir.
97
Görüşmeye katılanların samimi açıklamaları ve güler yüzlü tavırları araştırma
yaparken
işimizi
kolaylaştırmış
demek
yanlış
olmayacaktır.
Özellikle
Çingene/Roman vatandaşlarımız bu konuda daha önce kendileriyle bir çalışma
yapılmadığını ve söylemek istedikleri birçok şeyin olduğu belirtmişlerdir. Ayrıca bu
gibi çalışmaların onlar için de bir umut olduğunu böylelikle yetkililere seslerini
duyurabileceklerini ifade etmişlerdir.
Araştırma bulgularına geçmeden önce belirtilmesi gereken alanlardan biri de,
katılımcılara görüşme esnasında Çingene mi/Roman mı kullanılmasını tercih
edersiniz sorusuna hemen hepsi “biz Çingeneyiz utanılacak bir şey değil” cevabını
vermiş olmasıdır. Ancak buna rağmen, yapılan alıntılardan da görüleceği üzere
kendileri ile ilgili bilgi verirken “biz Romanlar” şeklinde cümle kurmuşlardır.
Burada aslında Çingene denmesinden bir rahatsızlık duymadıkları ancak bir
yabancıyla konuşma yaparken –ki kendileri için faydalı olacağını düşündükleri,
seslerini duyurmada bir yol olarak gördükleri bir çalışma için- daha kibar olmaya
çalışmaları sebebi baş göstermektedir.
3.2.1. Demografik Özellikler
Görüşme yapılan kişilerin demografik özelliklerinin belirtilmesi ile, okuyucuya
kişiler hakkında ön bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Çingeneler/Romanlar tarihleri
boyunca çeşitli sürgünlere maruz kalmalarına rağmen, kültürlerini koruyarak
günümüze kadar taşıyabilen yegâne azınlıklardan olmuşlardır. Göç ettikleri
98
bölgelerde bir arada yaşamaları bunun en büyük nedenidir. Görüşme yapılanların hiç
birisi Ankara’lı değildir ve Bursa, Balıkesir veya Çanakkale’den geldiklerini
söylemişlerdir. Yani memleketlerinden göç etmeye karar verdiklerinde; kendi eşleri,
dostları, akrabaları nerde ise oraya gitmeyi tercih etmişlerdir. Çünkü insanlar büyük
topluluklarla günlük yaşamları bakımından işlevsel ilişkiler kuramamakta, onlarda
kendisine rehber olacak bir referans sistemi veya özdeşleşme modeli bulmada
zorlanmaktadırlar. Bu nedenle insanlar, daha yaklaşılabilir, daha ulaşılabilir,
dokunulabilir
gerçekliği
olan
grupları
ya
da
küçük
toplulukları
tercih
etmektedirler. 180 Bu ihtiyacın somut bir göstergesi olarak Çingeneler/Romanlar de/da
göç ettikleri bölgeleri seçerken kendileri gibi Çingene/Roman olanlarla aynı bölgede
yaşamayı tercih etmektedirler. Böylece araştırmaya katılanların cinsiyet dağılımları,
yaş dağılımları, medenî durumları ve eğitim seviyeleri hakkında fikir sahibi olmak,
elde edilen bulguların daha anlaşılır olmasını sağlamaktadır.
3.2.1.1. Cinsiyet
Çalışmanın alan araştırması için 20’si erkek, 4’ü kadın olmak üzere toplam 24 kişi
ile görüşülmüştür. Erkeklere ulaşmada ve görüşmede sıkıntı yaşanmazken, kadınlara
ulaşmada ise zorluklarla karşılaşıldığı belirtilmelidir. Çünkü görüşme yapılan
kadınlardan hiçbirisi görüşülen erkeklerin eşleri, çocukları veya akrabaları dahi
değildir. Başka bir deyişle müzisyen erkekler kendi kadınlarını kesinlikle bu sektörde
180
Bilgin, 2007, s. 23.
99
çalıştırmadıklarını ifade etmişlerdir. Bu sebeple müzisyen erkeklerle görüşmek için
gidilen mahallede kadınlarla görüşme imkânı bulunamamıştır.
Kadınlarla görüşmek için, işyerleri olan gazino ve pavyon gibi mekânlara gidilmiş,
ancak kadınlar işyerinde görüşme yapmak istememişlerdir. Bunun üzerine başka bir
mekanda görüşme olanağı yaratılmıştır. Ancak yine de belirtmek gerekir ki eğlence
sektöründe çalışan Çingene/Roman
kadınlar
işleri
ile ilgilikonuşmaktan
hoşlanmamaktadırlar ve bunun için zaman ayırmak istememektedirler. Görüşme
ancak işe gitmeden kısa
bir süre
önce onlar kuaförde
hazırlanırlarken
gerçekleştirilmiştir. Erkeklerin “biz kadınlarımızı pavyonda falan çalıştırmayız,
sokmayız oralara” demeleri bu sektörde çalışan kadınları hoş karşılamadıklarını
göstermektedir. Kadınların bu mesleği yapmalarından dolayı dışlanma ile karşı
karşıya kalma korkuları ve dolayısıyla bu konuda bir yabancıya konuşmak
istememeleri anlaşılırdır.
3.2.1.2. Yaş
Görüşmeler yapılırken, çeşitli veriler elde edebilmek için yaş aralığı geniş tutulmaya
çalışılmıştır. Bunun sebebi, sektörde karşılaşılan sorunların, farklı yaş grupları
arasında çeşitlilik gösterip göstermeyeceğinin araştırılmak istenmesidir. Örneğin;
kırk yaşın üstündeki müzisyenler sosyal güvencesiz çalıştırılmaya tepki gösterirken,
yirmili yaşlarda olan müzisyenler bu durumu çok önemsememektedirler. Bunun
nedeni ise yaş ilerledikçe sağlık problemlerinin baş göstermeye başlaması ve emekli
olmaları gerekirken maalesef emekli olamamalarıdır. Sosyal güvence, temel bir
100
insanlık hakkı niteliği kazanmış olmasına rağmen, özellikle genç müzisyenler
arasında hayati önem taşımamaktadır.
Tablo 1: Yaş Dağılımı
Erkek Kadın
(Kişi)
(Kişi)
16-22
4
3
23-30
9
1
31-40
3
-
41-60
4
-
Kırklı yaşlardan sonra sektörde çalışan kişi sayısı azalmaktadır. Eğlence sektörünün
yıpratıcı çalışma koşulları, bu sektörde uzun yıllar çalışma olasılığını ortadan
kaldırmaktadır. Özellikle kadınlar için bu durum daha belirgindir.
Görüşülen
kadınlar, yirmili yaşlarındadır ve bu sektörde otuz yaşını aşmış kadınların
çalıştırılmasının çok nadir olduğunu ifade etmişlerdir. Çünkü kadınlar solist olarak
veya konsomatris olarak çalışmaktadırlar. Dolayısıyla görselliğe hitap etmektedirler.
Ancak çalışma koşullarının yıpratıcı etkisiyle erken yaşlandıklarından ileriki
yaşlarında
sektörde
istenmemektedirler
ve
daha
da
önemlisi
“damgalandıkları” için başka sektörlerde iş bulmaları da zorlaşmaktadır.
101
bu
işte
Ayrıca Tablo 1’e bakıldığında, eğlence sektöründe çalışmanın oldukça küçük
yaşlarda başladığını söylemek mümkündür. İleriki bölümlerde neden sektöre giriş
yaşının bu kadar düşük olduğu incelenecektir.
3.2.1.3. Medeni Durum
Görüşme yapılan kişilerin 17’si evli, 3’ü bekar, 4’ü ise boşanmıştır. Görüşülenlerin
yaşları göz önüne alındığında ise evlenme yaşının oldukça düşük olduğu sonucuna
varılmıştır. Evlenme yaşının düşük olmasını iki türlü açıklamak mümkündür; birinci
olarak, eğlence sektöründe çalışanların –özellikle erkekler için- erken yaşta
evlendirilmelerinin altında sektörde çalışan kadınlarla münasebet kurmalarının
engellenmesi yatmaktadır. Bir diğeri ise; Çingenelerin/Romanların eğitim seviyeleri
ile bağlantılı olarak evlenme yaşının da düşük olmasıdır. İleriki bölümlerde
görüşülenlerin anlattıklarından da alıntılar verilerek, konu açıklanmaya çalışılmıştır.
Çingenelerin/Romanların aile
yapılarına
bakıldığında,
geniş
aile
oldukları
görülmüştür. Görüşme yapılanların hemen hepsi ekonomik nedenlerden dolayı,
evlendikten sonra ayrı eve çıkamadıklarını ifade etmişlerdir. Özellikle son yıllarda
kazançlarının
azalmasıyla bağlantılı
olarak
geçimlerinikazanmada
güçlük
yaşadıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca, geniş aile olmalarında bir etken de erken yaşta
evlenmeleridir. Çünkü
küçük yaşlarda
evlenen kişiler evi
idare etmede
zorlanmaktadır ve aile büyükleri bu konuda müdaheleci olmaktadır. Bu sebeple de
102
aile büyükleri çocuklarıyla evlendikten sonra da birlikte yaşamayı tercih
etmektedirler.
3.2.1.4. Eğitim Düzeyi
Görüşme yapılan kişilerden 13’ü ilkokul, 5’i ortaokul ve dengi okullardan, 6’sı ise
lise mezunudur. Yani görüşülenlerin büyük bir kısmı ilkokul mezunudur. Eğitim
seviyesinin düşüklüğünü,
işe
erken
yaşlarda
başlama
ile ilişkilendirmek
gerekmektedir.
Müzisyenlik aileden gelen bir meslek olduğu için kişiler müzikle iç içe dünyaya
gelmektedirler. Dolayısıyla; özellikle erkek çocuklar, evde rol modeli olan babayı
örnek almakta ve erkenden bir müzik aleti çalmaya başlamaktadırlar. Bu
yeteneklerini keşfetmeleri ile birlikte, çalışma hayatına atılma istekleri uyanmakta ve
işlerini eğitimlerinden daha üstün görmeye başlamaktadırlar. Ardından okula gitme
arzuları azalmaktadır ve kısa bir süre sonra da okul hayatından tamamen
kopmaktadırlar. Lise mezunlarının altısından üçünü kadınlar oluşturmaktadır.
Anlaşılan o ki; görüşülen kadınların eğitim seviyeleri erkeklere göre daha yüksektir.
103
3.2.2. Mesleğe Giriş Nedenleri
Eğlence sektöründe müzisyenlik mesleğine başlama süreci ile ilgili olarak daha önce
yapılan çalışmalarda birbirinden farklı sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin; sektörde
çalışanların içinden az bir kısmı “ben profesyonel müzik yapmak istiyorum” diyerek
sektöre girmiştir. Büyük çoğunluğunun girişi müziğe bir hobi olarak başlayıp
enstrüman
çalmaya
başlamaları
Çingenelerin/Romanların bu
ile
olmuştur. 181
Bu
genellemenin içine alınmayacaklarını
anlamda
söylemek
mümkündür.
Çingenelerin/Romanların büyük ölçüde eğlence sektöründe istihdam edilmelerinin
nedenlerine bakıldığında, müziğe olan yatkınlıkları ve baba mesleğini devam ettirme
geleneği başı çekmektedir. Ayrıca, etnik kökenleri nedeniyle tarihleri boyunca
dışlanmaya maruz kalan Çingeneler/Romanlar diğer sektörlerde daha çok
dışlanmayla karşılaşacaklarını düşünmektedirler. Bu nedenle, eğlence sektörünün ne
uzun çalışma saatleri, ne belirsiz ücret seviyeleri, ne de sosyal güvencesizlik onların
eğlence sektöründen kopmaları için yeterli sebep olamamıştır.
3.2.2.1. Baba Mesleğini Devam Ettirme Geleneği
Görüşme yapılanların büyük çoğunluğu müzik sektörü dışında bir alanda çalışmayı
düşünmediğini ifade etmiştir. Bu mesleğin baba mesleği olması sebebiyle ister
181
M. Sezen, 2010, s. 32.
104
istemez küçük yaşlarda müzikle ilgilenmeye başladıklarını ve sonrasında da
kendilerini eğlence sektörünün içinde bulduklarını belirtmişlerdir. Konu ile ilgili
olarak görüşme yapılanlardan birkaç örnek vermek gerekirse;
“Babam da müzisyen, biz küçükken de evde çalışırdı hep hala öyle,
keman çalar, (…) Bizim ilk oyuncaklarımız müzik aletleriydi, müzikten
uzak durma gibi bi durumumuz olmaz zaten bizim”
Kemancı Nuri (25)
“Müzisyenlik benim hayalimdeki meslekti, başka bir yerde çalışsam mı
diye hiç düşünmedim açıkçası. Çünkü biz müzik için doğmuşuz genetik bi
iş bence bu. (…) Kardeşlerim, babam hepimiz çok iyi müzisyenleriz,
yalnızca değerimizi bilmiyolar.”
Kemancı Yunus (30)
Görüşmeye katılanların içinde sayıları çok az olsa da müzisyenliği hayalindeki meslek olarak
görmediğini söyleyenler de olmuştur. Ancak onların da yine başka meslekte çalışma gibi bir
deneyimleri olmamıştır. Ritimci Şükrü birkaç cümle ile durumu şöyle anlatmıştır:
“Aslında futbolcu olmak isterdim ama bizim küçükten belli oluyo zaten
müzisyen olcamız, ailede herkes müzisyen küçük yaşlarda biz de öğrendik
okula falan gitmeden başlıyoz biz zaten, ondan daha başarılı da oluyoz”
Ritimci Şükrü (16)
105
3.2.2.2. Müziğe Olan Yatkınlık
Çingenelerin/Romanların
yaptığı
işlerin
arasında
müzisyenlik
önemli
yer
tutmaktadır. Yapılan görüşmelerde müzisyenlik için hemen hepsi sadece iş değil aynı
zamanda bir tutku olduğunu söylemişlerdir. Daha önce yapılan çalışmalarda da
benzer sonuçlar çıkmıştır.. 182 Müzik ile ilgili eğitim almamalarına rağmen bir başka
deyişle “alaylı” olmalarına rağmen bu sektörde oldukça başarılıdırlar. Hayatın her
aşamasında somutluklarla karşı karşıya gelen Çingene/Roman, iç dünyasını dökeceği
sanat alanını seçerken ulaşamayacağı, dokunarak algılayamayacağı bir simgeselliği
tercih etmiştir. Bunun da müzikten başkası olmadığı açıktır. 183 Konuya ilişkin
kemancı Yağız şunları söylemiştir:
“Benim çocuğum keman çalıyo şimdi ver eline gitarı gitarı da çalar, klarneti
ver onu da çalar. Okullu biri gelsin o sadece batı çalabilir, bizde müzik ruhu
var çünkü yetenekliyiz bu konuda. ”
Kemancı Yağız (30)
Tabi ki burada müziğe olan yatkınlık ile müzisyenliğin baba mesleği olması arasında
bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Küçük yaşlarda evde çalışan babalarını görerek
özenmektedirler. Kendileri de özellikle ergenlik dönemlerinde bir müzik aleti
çalabilmenin onlar için çok gurur verici olduğunu, akranları arasında “hava
182
Tuna Meyrem, Oguz, Z.Nuran, ve Kolukirik, Suat, Menemen Çingeneler/Romanlarinin SosyoKültürel Özellikleri: Kazımpaşa Mahallesi Örneği, Uluslar arası Çingene Sempozyumu Ulaşılabilir
Yaşam Derneği, 6-7 Mayıs, İstanbul, 2006, s.9 (goc.bilgi.edu.tr/documents/MenemenCingeneleri.doc)
183
M. Duygulu, 2006, s. 142.
106
atabilmelerini” sağladığını ifade etmişlerdir. İlk oyuncaklarının müzik aletleri
olduğunu söyleyen Kemancı Nuri’ye ek olarak Kanuni Mustafa şunları söylemiştir:
“Ben programa çıkmadan önce mecbur evde çalışmak zorundayım, e
çocuğumda bunu evde görüyo o da çalmaya merak ediyor böylelikle o da
başlıyo gerçi sonra da okula gitmek istemiyor buda ayrı bir boyutu tabi.
(…) nerden geliyo bu yetenek dersen işte kanımızda var, müzik
Romanların işi diyebilirim müzisyenin kulağı iyi olmalıdır mesela o
bizde, Roman çocuklarımızın hepsinde vardır işte”
Kanuni Mustafa (33)
3.2.2.3. Ayrımcılık
Oldukça zor yaşam mücadelesi veren etnik grupların, özellikle de enformel sektör
dışında iş bulma olanakları zor olan Çingenelerin/Romanların, enformel işgücü
piyasasına katılımda sosyal ağları yoğun olarak kullandıkları görülmektedir. Sosyal
ağların, işlerden haberdar olma, iş bulma ve işe eleman alma süreçlerinde atlama taşı
olarak kullanılması işgücünün enformel işgücü piyasasına dahil edilmesinde önemli
rol oynamaktadır. Ancak, enformel işgücü piyasalarında sosyal ağların kullanımı,
yararlarının yanısıra, iş bulmada belli sınırlamalar da getirmektedir. İş bulmada bu
ağların kullanılması sonucunda, bazı etnik grupların var olan önyargılı tutumdan
dolayı
işe alınmadıkları
ve formel
yöntemlerle
iş
bulmaya yöneldikleri
görülmektedir. 184 Eğlence sektöründe çalışan müzisyenlerle yapılan görüşmelerde
184
S. Fernandez, 2004’den Aktaran Erdoğan, Fatma Aras; “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel
İşgücü Piyasasına Katılım Biçimleri ve Bu Süreçte Etkili olan Faktörler: İstanbul (Cankurtaran) ve
107
zaman
zaman
çalışma
hayatında
ayrımcılıkla
karşı
karşıya
kaldıklarını
belirtmişlerdir. Çingenelerin/Romanların, yaşadıkları sefalet ve diğerleri tarafından
maruz kaldıkları hakarete karşı ayakta kalabilmelerini sağlayan yegâne unsur
müziktir. Aynı zamanda müzik, Çingenelerin/Romanların hem diğerlerine karşı
ayakta kalmasını sağlayan bir güç, hem de ait olduğu toplumun içinde ona statü
kazandıran bir unsurdur. 185 Toplum içinde “damgalı” olarak nitelendirilen ve
dışlanan bireyler zayıf sosyal statüleri nedeniyle, başarısız oldukları alanlardan daha
çok kaçmaktadırlar. Bu kötü şöhret (damgalı olmak) doğrudan performansları
üzerine yansımakta ve damgasızlardan daha az başarılı olmaktadırlar. 186 Bu sebeple
müzik sektörüne giriş nedenlerinden biri de, “diğer sektörlerde daha çok ayrımcılığa
maruz kalmaları mıdır?” diye sorulmalıdır. Görüşme yapılanlardan başka sektörde
çalışırken karşılaştıkları olumsuzluklardan bahsetmeleri istenmiş fakat hiç biri bu
konuda örnek verememiştir, çünkü başka sektörde çalışma deneyimleri olmamıştır.
Ayrımcılığa uğrayacaklarını düşünmelerinin sebebi kulaktan dolma bilgilere
dayanmaktadır. Bunun sebebi eğlence hayatında bile bazen kendilerine yer vermek
istemeyenlerin olduğunu bilmeleri ve diğer sektörlerde daha çok ayrımcılıkla
karşılaşacaklarını düşünmeleridir. Konu ile ilgili şu şekilde örneklerle açıklamalarda
bulunmuşlardır:
“İşe sadece Romanlar olarak gitmiyoruz bazen Roman olmayanlarla da
birlikte işe gidebiliyoruz. Mesela orda da sizinkiler bizimkiler muhabbeti
oluyo bu Roman bununla mesafeli olalım diyenler olabiliyor. (...) Bence
bunun iki sebebi var. Birincisi; bizi kendilerinden saymıyolar sanki biz
Edirne (Menzilahır) Örnekleri”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 11,
2009, Ankara, s. 80.
185
Duygulu, Melih, s.160.
186
Bilgin, 2007; s. 76.
108
başka ülkenin vatandaşlarıymışız gibi görüyolar, diğeri de müzik
sektöründe biz daha başarılı olduğumuz için çekemediklerinden
yapıyolar. Ben Roman olduğum için Roman olmayanlardan daha
duygulu çalıyorum onlar bizim kadar hisli çalamıyor bu yüzden
çekemedikleri oluyor.”
Kemancı Yasin (27)
“Ben kimliğimi hiç gizlemiyorum, ama dışlanma olduğu da oluyor...
Mesela orkestracı arkadaşların içinde Roman bunlar diyip dışlıyolar
bazen bizi. Roman olduğum için daha az yevmiye aldığımız olabiliyor.”
Kanuni Fikret (26)
Sektörde çalışan
Çingene/Roman
müzisyenler
ayrımcılığın
yakalarını
hiç
bırakmadığını özellikle belirtmektedirler. Müzikte çok başarılı olduklarını ancak
önlerine taş konduğu için ilerleyemediklerini savunmaktadırlar. Eğitim seviyelerinin
düşük olmasının veya çalışma hayatında iyi statülerde çalışamamalarının nedeni
olarak da maruz kaldıkları ayrımcılığı göstermektedirler. 33 yaşındaki kanun çalan
Mustafa başından geçen bir olayı şöyle anlatmaktadır:
“Benim oğlum çok yetenekli, kendi oğlum olduğu için söylemiyorum
zaten genelde Roman çocukları müzik konusunda yeteneklidir. Ben bu
yönde eğitim almasını çok istiyorum ve oğlumu Hacettepe konservatuar
sınavına götürdüm. Siz dediler (…)’ de mi oturuyosunuz? evet diyince de
Roman mısınız diye sordular yani bunu açık açık sordular. Ve oğlum
alınmadı ben Roman olduğumuz için almadığını düşünüyorum, yoksa
neden böyle bir soru sorsunlar ki!”
109
Kanuni Mustafa (33)
Tüm bunların yanı sıra kamu kurumlarında da kendilerinin istenmediğini dile
getirmektedirler. Ayrıca yine bu kurumlar tarafından “kullanıldıkları” hissine
kapıldıklarını ifade etmişlerdir. Kendilerinin müzik sektöründe çok başarılı
olabilecekken onları görünür kısımda tutmamak için, asıl işi yapmalarına rağmen
tanıtılmadıklarından
şikayet
etmektedirler.
Kemancı
Nuri
şikayetini
şöyle
anlatmaktadır:
“Biz daha önce resmi kuruluşlarda hizmet verdik; TRT başta olmak
üzere Kültür Bakanlığı gibi kurumlarda. TRT’nin çocuk korosunda,
gençlik korusunda çalıştık. Zaten gençlik korosundan diğer kadroya
geçiliyo ama orda hep önümüzü kestiler. Mesela bu mahallede kimse
okumuş olmayabilir ama nota bilgileri çok fazladır biz oralara senelerce
hizmet verdik ama hiç faydasını göremedik. Şimdi hep haketmeyenler
orda çalışıyo bizler de pavyon köşelerinde çalıyoruz. Bunda Roman
olmamızın rolü var bence Roman olduğumuz için ilerlememizi
istemiyorlar. Orda şu anda büyük isimler var herkesin tanıdığı ama
aslında orda işi bitirenler yine bizim ağabeylerimiz; Romanlar ama ön
plana çıkartılmıyolar, onlar da zamanında girmişler işte artık o da yok!”
Kemancı Nuri (25)
Kanuni Kadir’in anlattıkları da ayrımcılığın alaydan öte hakaret boyutlarına
ulaşmasına örnek teşkil etmektedir.
110
“Ben öyle çok iş bıraktım ki alay ettikleri için hemen ‘be ya’ lı
konuşmalara başlıyolar geliyolar yanına alay ederek ‘naber be ya şopar’
diyolar rencide ediyolar yani seni (…) hala da devam ediyo bu durum.”
Kanuni Kadir (40)
1980’li
yıllarda
çekilen
“Gırgıriye”
film
serisinde
Çingeneler/Romanlar
canlandırılmaktadır. Görüşme yapılan Çingeneler/Romanlar bu filmlerden dolayı
Müjdat Gezen 187’i hiç sevmediklerini söylemişlerdir, bunun sebebinin de bu
filmlerde Çingenelerin/Romanların hırsız olarak tanıtıldıklarını düşünmeleridir. Oysa
ki benim fikrim, bu filmlerde Çingeneler/Romanlar son derece olumlu bir şekilde
anlatılmış; neşeli, keyifli insanlar olduğunun altı çizilmiştir. Çingeneler/Romanlar
ise, filmdeki birkaç sahnede birbirlerinden para saklamaya çalışmaları nedeniyle bu
filmlerden nefret etmişlerdir. Buradan anlaşılıyor ki, bu insanlar uzun yıllar boyunca
yanlış tanıtılmışlar ve damgalanmışlardır. Dolayısıyla dışlanma konusunda son
derece hassastırlar.
“Bizim için temiz değil derler, Allah aşkına şurda birinin evine gir bak.
İnsanlar bilmeden etmeden konuşuyor.”
Kanuni Kadir (48)
187
Adı geçen filmlerde başrol oyuncularından birisidir.
111
3.2.2.4. Ünlü Olma İsteği
Mesleğe giriş nedenleri arasında “ünlü olma isteği” de yer almaktadır. Görüşme
yapılanlar doğrudan “ünlü olmak istediğim için müzik sektöründeyim” şeklinde bir
açıklamada
bulunmamışlardır. Ancak
sektörün koşulları
ile ilgili
sorular
sorulduğunda çalışanların hemen hemen hepsi şikayetçi olduklarını, artık eskisi gibi
para da kazanamadıklarını ifade etmişlerdir. Ancak buna rağmen yine hemen
hiçbirisi sektörden ayrılmayı düşünmemektedir, bu yönde şimdiye kadar hiçbir
girişimleri olmamıştır. Bunun yanı sıra her fırsatta kendilerine imkan tanınsa bir çok
Roman sanatçı gibi kendilerinin de çok iyi yerlere geleceğine inanmaktadırlar. Bu
sebeple mesleğe giriş nedenleri arasında“ünlü olma isteği” yer almaktadır diyebiliriz.
“En büyük problem, müzisyen yetişmesinin güçlüğü. Türkiye’nin
problemi Roman vatandaşların ortaokuldan sonra müzik okulunda
okuyamamasıdır. Ben Ankara’da güzel sanatlar sınavında çok torpil
döndüğünü gördüm (…) Romanlar diğerlerine göre çok daha güzel müzik
yapıyorlar mesela İstanbul’da da İstanbul Sitrix, Gündem Yaylı Grubu,
Kem-Pa Yaylı Gurubu, Hüsnü Şenlendirici, Sibel Can gibi çok
başarılılar var. (…) Önümüze engel çıkarmasalar bize ayrımcılık
yapmasalar çok iyi yerlere geliriz bizde, bunun için müzik okulları
artmalı ve alımlarda torpil olmamalı.”
Kanuni Mustafa (33)
Kanuni Bekir ise; çalışma koşullarının zorluğundan yakınmasına rağmen ya da
eğlence sektörünün bittiğini ve zorlukla para kazanmaya başladıklarını söylemesine
112
rağmen başka bir işte çalışmayı düşünmediğini, devam etmek istediğini şu cümlelerle
ifade etmiştir:
“Gün geliyo patron iş olmadı diyip yevmiyeni kesiyo ya da patronla
geçinemiyosun ayrılmak zorunda kalıyosun sık iş değiştiriyoz bu yüzden.
İşlerimiz çok azaldı çok az paralara çalışır olduk. Şimdi dedemizin
babamızın mesleği bu, bizde devam ettirmek istiyoruz ama artık şartlar
çok zorlaştı kaldırılacak gibi değil. Artık isterseniz sazın üstüne kuş
kondurun kar etmiyo artık palyaçoluğa döndü iş, şaklabanlık yapacaksın
ki müşteriden para alacaksın. Bazı yerlerde eskisi gibi hala müzisyene ön
ilikleyenler var ama artık çok azaldı (…) bu işi de severek yapıyoruz
kolay kolay da vazgeçemiyoruz.”
Kanuni Bekir (27)
Bu çalışmada Çingenelerin/Romanların ortak özelliklerinden biri olan göçebeliğin
Ankara’da görüşme için belirlenen mahallede yaşayan Çingenelerde/Romanlarda
gözlemlenmediği belirtilmelidir. Biraz da yerleşik yaşama geçmenin verdiği havayla
müzisyenliği
kendilerine
meslek
olarak
seçmişlerdir.
Çünkü
Çingenelerin/Romanların yaptığı mesleklerden sayılan; kalaycılık, kağıt toplayıcılığı,
sepetçilik gibi işler göçer Çingenelerin/Romanların tercih ettiği mesleklerdir.
Görüşme yapılan kişiler bu meslekleri akıllarının ucundan bile geçirmemekte, yine
Çingene/Roman mesleklerinden sayılan müzisyenliğe ağırlık vermektedirler. Gerek
kültürleri gerek yaşam koşulları nedeniyle disiplinli bir hayata sahip olmamaları da
bu mesleği tercih etmelerindeki sebepler arasında sayılabilir.
113
Ancak kadınlar için baktığımızda durum farklılaşmaktadır. Yukarıda sayılan
sebeplerden hiçbirisi kadınlar için geçerli değildir. Kadınlara eğlence sektörüne
girme nedenlerine yönelik sorular yöneltildiğinde, hiçbirisi “kendi isteğimle
başladım” cevabını vermemiştir. Ya bir arkadaşının “düşürdüğünü” ya da hayat
şartları nedeniyle bu işi tercih ettiklerini söylemişlerdir. Konu ile ilgili olarak
Ankara’da bir gazinoda konsomatris olarak çalışan Buket şunları söylemiştir:
“Ben Diyarbakırlıyım (…) Bi tane kız arkadaşım düşürdü gibi bişe oldu
buraya
geldiğimde.
Ailem
bilmiyo
burada
çalıştığımı
onlar
Diyarbakırdalar zaten. (…) Daha önce böyle bi işte çalışmak gibi bi
düşüncem yoktu bir buçuk yılı geçti başlayalı, şimdi çok iyi kazanıyorum
ayrılmayı da düşünmüyorum, burada günde 500 lira kazanıyorum
çünkü”
Konsomatris Buket (21)
Eğlence sektöründe çalışan kadınlara ulaşmanın ve onlarla sektör üzerine
konuşmanın güç olduğundan bahsedilmişti. Örneğin; solist ve aynı zamanda
konsomatris olan Gamze sektöre giriş nedeni sorulduğunda “Köyümde saf bi kızdım
kandırdılar diye yaz işte manşet olarak” (gülerek) şeklinde cevap vermiş ve
konuşmak istemediğini belirtmiştir. Bu açıklama ile kadınların bir yabancıya
kendileri ile ilgili bilgi vermek istemedikleri sonucuna varılmış ve anlayışla
karşılanmıştır.
Eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar için çalışma şartları kadın ve
erkeklere göre değişmektedir. Erkekler kendi istekleriyle başladıkları müzisyenliği
114
aileden gelen bir gelenek olarak görmektedirler. Buna karşılık kadınlar ise hayat
şartlarının zorluklarından dolayı eğlence sektöründe çalışmaktadırlar. Yaptıkları
mesleği
ailelerinden
saklamaktadırlar.
Çingene/Roman
erkeklerle
yapılan
görüşmelerde kendi kızlarını veya eşlerini kesinlikle eğlence sektöründe çalıştırmak
istemediklerini her fırsatta dile getirmektedirler. Ancak bunun yanında işyerlerinde
çalışan kadınlarla anlaşamama gibi bir durumları söz konusu da değildir.
3.2.3. Eğitim Seviyeleri
Çingenelerin/Romanların genel olarak eğitim seviyelerinin düşük olmasının sebepleri
arasında; anne ve babanın eğitim seviyesinin düşüklüğü, sosyo-kültürel koşulların
elverişsizliği, eğitim araç-gereç masraflarını karşılayamama ve okul yaşamındaki
farklılıklar temel etmenler olarak gösterilmektedir. Bunun yanısıra okul hayatında
arkadaşları tarafından dışlanmaya maruz kalmaları da eğitimlerinden kopmalarına
neden olmaktadır. Ayrıca erken yaşta müzikle uğraşmaya başlamaları da, eğitimlerini
yarıda bırakmalarının bir diğer nedenidir. Kendi deyimleriyle “para kazanmanın
tadına varınca” okulu önemsememektedirler. Görüşülenlerden 25 yaşındaki keman
çalan Nuri “bizim ilk oyuncaklarımız müzik aletleriydi (…) ilkokulda flüt
çaldırırlardı ben kanun keman çalardım” diyerek durumu özetlemiştir.
Görüşme yapılan kadınların eğitim seviyeleri erkeklere göre oldukça yüksektir. Bu
durumda eğlence sektöründe çalışan Çingene/Roman erkeklerinin kızlarını bu
sektörde çalıştırmak istemedikleri için okumalarına daha çok özen gösterdiklerini
115
söylemek mümkündür. Ancak kadınların hayat şartları sebebiyle bu sektörde
çalışmak zorunda oldukları söylenebilir.
Çalışmanın başından bu kısma kadar Çingenelerin/Romanların müziğe olan
yatkınlıklarından ve eğitim seviyelerinin düşük olduğundan bahsedilmiştir, buradan
yola çıkarak “acaba eğitimlerine müzikle devam edemezler mi?” sorusu akla
gelebilir. Örneğin müziğe olan yatkınlıkları bu kadar fazla iken konservatuara gitmek
onlar için faydalı olacaktır, ancak kendilerinin bu yönde önlerinin kesildiğini, müzik
okullarında kendilerine yer verilmediğini her fırsatta dile getirmektedirler. Konu ile
ilgili olarak kendisi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda çalışan kanuni Mustafa şunları
eklemiştir:
“Bizim eğitim durumumuz düşük olduğu için tarihi sorsanız burda kimse
bilmez ama çocuklarımızı okutmaya çalışıyoruz biz. Okullar artarsa
çocuklarımız yine müzikten kopmayacak hem de eğitimli olacaklar.
İstanbul’da da çok müzik okulu yok İstanbul Teknik Üniversitesi’nde var,
Üsküdar Cemiyeti var, Mimar Sinan’da var bu kadar. Ben yıllarca
üniversitelerde halk oyunlarında çaldım. Lütfen şunu belirtin Türk
Müziği okulları açılsın. Bi anımı anlatayım biz konser verdik Yüksel
Duralan ile birlikte, Türkiye bilmez belki ama dünya tanıyor kendisini
çok iyi bir piyanist yaşıyorsa allah uzun ömürler versin. 12 sene önce
İngiliz Kültürde konsere gittiğimizde onun için (…)’den ders aldı,
İtalya’da böyle yaptı şöyle yaptı diye biyografisi okundu. Benim içi
sadece 1979 doğumlu Şehit Fazıl İlköğretimden mezun şimdi Kültür
Bakanlığında dendi. Yani bu kadardı benim biyografim. Ben bunu
istemiyorum çocuğum da böyle
olsun istemiyorum en azından
konservatuar mezunu olsun okusun bilgilensin tarihini de bilsin Türkçeyi
de çok iyi konuşsun, önemli olan bu bence.”
116
Kanuni Mustafa (33)
“Benim kızım var okutarak onu piyanocu yapmak istiyorum, bizim gibi
alaylı olmasın, okusun, dünyayı gezin, tek başına konserler versin. Şimdi
bir yaşında, beş yıl sonra çalışmalara başlayacak, ne kadar erken
başlasa o kadar iyi.”
Kemancı Yener (25)
Erken yaşta eğitimden kopma, ardından erken yaşta evlilik yapmayı da
getirmektedir. Görüşme yapılan erkeklerin 15-17 yaşlarında evlen(diril)dikleri
sonucuna varılmıştır. Sebebi sorulduğunda ise; pavyon veya gazino gibi yerlerde
çalıştıkları için, eğlence hayatından bir kadının peşine takılmalarını önlemek
amacıyla erken evlendirmenin bir çözüm olarak görüldüğünü ifade etmişlerdir.
Ayrıca erken evlenmek yıllardır süregelen bir durum olduğundan artık 20’sine
gelenin evlilik için geç kaldığı düşüncesi yerleşmiştir ve bu konuda baskı
yapılmaktadır. Ancak bu durumun 40 yaşın üstündekilerde daha yaygın olduğu
sonucuna varılmıştır. Gençler bu konuda biraz daha bilinçli davranmaktadırlar,
kendileri erken yaşta evlendikleri için pişman olmuş ve çocuklarının erken yaşta
evlenmelerini istemediklerini ifade etmişlerdir. Kadınlar için de aynı durum söz
konusudur. Görüşme yapılan dört kadın da 15-16 yaşlarında evlen(diril)mişlerdir. Bu
kadınların tamamı eşlerinden boşanmış ve boşandıktan sonra eğlence sektöründe
çalışmaya başlamışlardır.
117
3.2.4. Eğlence Sektöründe Çalışma Koşulları
Eğlence sektöründe; belirsiz ücret düzeyleri ve çalışma saatleri, gece çalışmanın
sonucu olarak günlük hayata adapte olamama ve alkollü ortamda çalışmaktan
kaynaklı güçlükler çalışma koşullarını ağırlaştırmaktadır. Çalışanlar sektörün
kendine özgü ve yıpratıcı koşulları nedeniyle, sektörde çalışanlara yıpranma hakkı
verilmesini ve bu yolla erken emekliliklerinin sağlanmasını istemektedirler. Konu ile
ilgili olarak klarnetçi Tarık’ın ifadesi şöyledir;
“Sanatçılara emeklilik için yaş sınırlaması getirilmeli mesela 65
yaşındaki kadını düşün, oryantali ninem yaşında kadını masada
oynatıyosun böyle saçmalık olur mu? Zaten müzisyen 45 yaşında dedin
mi işi bitti patron bakıyo tamam adam güzel çalıyo ama patron diyoki bu
sahneye yakışmıyo genç birini getirin e ben napıcam o zaman sigortam
yok bişeyim yok aç mı kalacam emekli de olamıcam. (…) Sanatçı belgesi
versinler mesela ayırsın yani devlet bunu yapsın müzisyenler en çok
yıpranan insanlar.”
Klarnetçi Tarık (40)
Görüşme yapılanlardan Kemancı Yasin dışarıdan bakıldığında çok renkli görünen
eğlence hayatının içine girildiğinde durumun tamamen değiştiğini ifade etmiştir.
Kendileri için de son derece ağır olan çalışma koşullarının kadınlar için daha da zor
olduğunu belirtmiştir.
118
“Eğlence sektörü dışarıdan ışıltılı gelir, güzel gelir ama içerde
durum öyle değil işte. Geçenler de mekanda iş bitti sabaha karşı
işte eve gidicem, içerden çığlık sesleri duydum, bi kadın çığlık
çığlığa bağırıyodu. Bi de gürültü de geliyo yani belli biri içerde
dövüyo kadını. Yanımda kardeşim de vardı beraber çalıyoz biz, gel
dedim bakalım. Aslında tehlikelidir adamlar mafya bizimde başımız
belaya girer ama dayanamadım yani anladın? İçeri daldık, bizim
konslardan biri ağzı burnu kan içinde perişan patron dövmüş zaten
baygın gibiydi. Biz kardeşimle aldık götürdük evine. Sabah aradı
beni kadın bastı küfürü, vay efendim neymiş biz niye işine
karışmışız da bizim yüzümüzden işinden olmuş. Böyle yani bu
sektör zor onu dicem, kurtardık kabahatli biz olduk.”
Kemancı Yasin (30)
Yasin’in anlatmış olduğu bu olay kadınların bu sektörde şiddete ve baskıya maruz
kaldıklarının kanıtı olmaktadır. Eğlence sektörüne girdikten sonra, kendini bu
sektörde çalışmaya mecbur hisseden kadın, maruz kaldığı şiddete rağmen işinden
ayrılmak istememektedir. Bu durum eğlence sektöründe çalışan kadınların toplum
tarafından “kötü iş” yapıyor algısı ile dışlanması, başka sektörlerde iş bulma
olasılığını azaltmaktadır düşüncesiyle bağdaşmaktadır.
3.2.4.1. Çalışma Süreleri ve Gece Çalışmanın Güçlükleri
Eğlence sektöründe yapılan işin niteliği çalışma süresini belirleyen temel unsurdur.
Yani yapılan işin niteliğine göre çalışma süresinin de değiştiğini söylemek
mümkündür. Örneğin TV orkestrası için müzisyenlik yapılıyorsa program süresi
kadar çalışılmaktadır. Yine tiyatro, konser ya da festival gibi etkinlikler için de işin
119
çalışma süresi müzisyenin kontrolü dışında belirlenmektedir. Zaman zaman günlük
çalışma süresi bile net olmamaktadır. Bizim hedef kitlemiz eğlence sektöründe
çalışan Çingeneler/Romanlar olduğundan görüşme yapılanlar TV’de ya da bir
orkestrada sürekli çalan müzisyenler değil; bar, pavyon, gazino gibi mekanlarda gece
çalışan müzisyenlerdir.
Çalışmanın birinci bölümünde eğlence sektörü ile ilgili literatürden faydalanarak,
müzik sektöründe çalışmanın büyük bir çoğunlukla gecenin ilk saatlerinde başladığı
ve sabahın ilk saatlerine kadar sürdüğü ifade edilmişti. Buna ek olarak sürekli gece
çalışıp gündüz uyumak, milyonlarca yıldan bu yana güneşe göre oluşan insan
doğasına aykırı olduğundan, diğer gece çalışanlar gibi müzik sanatçılarının da
biyolojik dengeleri bozulmakta, buna bağlı olarak psikolojik ve fizyolojik
sağlıklarında olumsuz etki ortaya çıkmaktadır. Yapılan alan araştırması ile
katılımcıların verdikleri cevaplar literatürü doğrulamaktadır. Gece çalışmanın
zorluklarından bahsederken Kanuni Fevzi;
“Adam silahı masaya çıkarıyo çal diyo alkol şişede durduğu gibi
durmuyo ki, alkol alıp kavga çıkaran çok oluyo. Hiç bir şekilde hiç bi can
güvenliğimiz de yok, başımıza bi kaza gelse onu karşılayacak sağlık
güvencemiz de!”
Kanuni Fevzi (26)
şeklinde anlatırken Kemancı Yasin de alkollü ortamda çalışmanın güçlüklerini şu
şekilde anlatmıştır:
120
“Çalışma saatlerimiz, akşam 7-8’den sabah 4’e kadar. Müzisyen gece
mekanında çalar işte restaıurant gibi yerlerde, 12’den sonra da gazino
pavyon gibi yere gider çalar sabah kadar devam eder. Yaz kış değişmez
bu hep aynıdır. Ha tabi yazın ekstra olarak düğünler çıkar. (…) Kelle
koltukta
çalışıyoruz,
alkollü
ortamda
olduğumuz
için
insanlar
agresifleşebiliyor biz de hedefiz zaten mesela en basiti istedikleri şarkıyı
çalmasak başımız belada demektir.”
Kemancı Yasin (27)
Görüşme yapılanların kadınlar dahil hemen hepsi çalışma saatlerini akşam 7-8’den
sabah 4-5’e kadar olduğunu söylemiştir. Yalnız durum 18 yaşından küçükler için
değişmektedir. Onlar 12’den sonra özellikle bar, pavyon gibi mekanlarda
çalıştırılmamaktadırlar. Böyle olunca da genç müzisyenler için çalışma koşullarının
daha çekilebilir hal aldığı görülmektedir:
“Biz akşam 8 den gece 12 ye kadar çalışıyoruz, ben bi yandan okuyorum
da liseye gidiyorum çok rahat oluyo böyle, severek yapıyorum zaten beni
zorladığı falan olmuyo işin. Ha babam öyle değil mesela o sabah gelir
eve.”
Kanuni Ahmet (16)
Ahmet sektörün koşullarından şikayetçi olmadığını söylerken buna ek olarak
sigortasının olmadığını, buna ihtiyacı da olmadığını eklemiştir. Ancak bu cevabı
vermesinde kendisinin henüz öğrenci ve bekar olması da etkendir. Görüşme
yapılanlardan yaşı 18’in altında ve bekar olanlar Ahmet ile hemen hemen aynı
fikirdedirler. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki; müzisyenlerin yaşı büyüdükçe
121
geçim derdine düşmenin de eklenmesiyle çalışma süreleri uzamakta ve şikâyetler
artmaktadır.
3.2.4.2. Ücret
Ücret konusu da sektörde belirsiz alanlardan birisini oluşturmaktadır. Örneğin;
orkestrada çalan bir müzisyenin aldığı ücret yüksek iken, gece pavyonda çalışan bir
müzisyenin aldığı ücret
oldukça
düşük olabilmektedir.
Bunun
yanı
sıra
Çingeneler/Romanlar için etnik kimliklerinin farklı olması sebebiyle de ücretlerde
farklılaşmalar olduğu söylenmektedir. Alınan ücreti belirleyici unsurlarda piyasa
koşulları hakimdir ve eğlence sektöründe çalışanlar genel olarak ücretlerini günlük
almaktadırlar. Enstrümanını iyi kullanma becerisi, deneyim, işini iyi yapma gibi
faktörlerin ücret düzeyinin belirlenmesinde etkili faktörler olması beklenirken, bazen
sadece razı olunan ücret temel belirleyici olabilmektedir. Ayrıca zaman içerisinde
eğlence sektörünün önemini yitirmesiyle beraber ücretlerde ciddi oranlarda düşüş
yaşanmıştır. Yapılan çalışmada ücret konusunda sektörde çalışanların cinsiyetlerine
göre kıyaslama yapılamamaktadır; çünkü görüşülen kadın ve erkeklerin yaptığı
işlerin nitelikleri farklıdır. Eğlence sektöründe müzisyen olarak çalışan erkekler
günde 50-60 TL kazandıklarını söylerken, konsomatris olarak çalışan kadınlar günde
500 TL kazandıklarını söylemişlerdir. Ücret konusu ile ilgili olarak sektörün içindeki
adaletsizliklerden de bahsetmek gerekirse örnek olarak kanuni Fikret’in açıklamaları
şöyledir:
122
“Mesela orkestrada bateri çalan Roman olmayan biri 200 lira alıyosa
Romana 150 lira teklif ediyolar.”
Kanuni Fikret (26)
Çalışanların en büyük sorunlarından bir tanesi de ücretlerde bir standardın
olmamasıdır. Özellikle Ankara için konuşmak gerekirse son zamanlarda artış
gösteren Ankara Havaları çalan müzisyenler ile Türk Sanat Müziği çalan
müzisyenler –ki onlar görüşme yaptığımız Çingeneler/Romanlar oluyor- arasında
ücret farklılıkları azımsanmayacak ölçüdedir.
“Oyun havası furyası başladı, Ankara havası çalanlar çok abartılı
yevmiye alıyolar başbakanın cumhurbaşkanının maaşından fazla alan
var biz bundan da şikayetciyiz. Bunu denetleyen ilgilenen kimse yok, uçuk
paralar kazanıyo bu oyun havaları çalanlar. Şurda bi bağlamacı var
yanında ikişer ritimci milyarları kazanıyo biz şikayetçiyiz. Biz 50 lira
kazanıyosak onlar 1000 lira kazanıyo. (…) Biz yapamayız onlar gibi, ha
çalamaz mıyız en kralını çalarız ama bize göre değil onlar çok kabalar.
Zaten onları dinlemeye gelen müşteride doğru dürüst olmuyo üç adam
birleşip bi rakı açtırıyolar, sürümden kazanıyo onlar da”
Kemancı Yasin (26)
Çalışmanın eğlence sektöründe örgütlenme başlığı altında, örgütlenme düzeyinin
düşük olması ile ilgili olarak sektördeki hiyerarşiden bahsedilmiştir. Ücret
konusunda da aynı hiyerarşik yapıdan bahsetmek mümkündür. Eğlence sektörünün
geniş bir yelpazeyi andırdığı ve bu sebeple çalışanlar arasında özellikle ücret
konusunda bir standardın olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Klarnetçi Tarık
123
sektörde işlerin azaldığını anlatmanın yanı sıra ücretler hakkında da şöyle bilgi
vermiştir:
“Gecede 50 lira kazanıyosan senden iyisi yok artık o durumdayız.
Sanatçı adam ince ruhludur kimsenin kötülüğünü düşünmez. Bikere
sosyal hayatımız bile yok herkesi eğlendiriyoruz ama. Mesela TV’de
sanatçıları gösteriyolar bizim onlarla bi Allahımız bir, onlar zaten
bulmuşlar parayı mesela Hülya Avşar’ı gösteriyo pop sanatçlarını
gösteriyo, bu adamlar 100 bin alıyosa arkadaki müzisyen 10 kuruş
alıyodur, farkı anlayın diye böyle örnek veriyorum.”
Klarnetçi Tarık (40)
Eğlence sektörü içinde ücret konusunda bahşişin de önemi büyüktür. Görüşme
yapılanlar söyledikleri ücret miktarlarının yanı sıra bahşiş de toplamaktadırlar.
Örneğin, eğlence mekanında müşteri masasına kemancı çağırabilmekte ve bunun için
müzisyene bahşiş vermektedir. Bahşiş miktarları ise değişken olmakta ve 20 TL’den
250 TL’ye kadar değişebilmektedir.
“Bi de bahşişler olmasa var ya biz aç kaldık demektir. (…) Cumacumartesi geceleri 150-200 lira kazandığım da oluyo tabi. Masaları
dolaşarak ondan 20, bundan 20 alarak topluyoruz bahşişlerle oluyo bu,
en baba patron 50 liradan fazla vermez.”
Kemancı Ahmet (16)
Kadınların kazandıklarını iddaa ettikleri rakam ise oldukça yüksektir. Burada işin
niteliğinin belirleyici olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tercih edilmeyen bir
124
mesleği yapmaları ücretlerinin yüksek olmasında elbette etkendir ancak yine de konu
biraz daha araştırılmaya çalışılmış ve bu paranın net olarak ellerine geçip geçmediği
sorulmuştur. Kadınların bu ücreti almaları o gün iş yapıp yapmamasına göre
değişmektedir. Konsomatrisler için bu ücreti hak kazanabilmesi, o gün eğlence
mekanına gelen müşterinin masasına çağrılmasıyla ve içki içirmesiyle bağlantılıdır.
Eğer mekana para kazandıramazsa o gün için kadının yevmiyesinden de
kesilmektedir. Kendi deyimlerine göre 150-200 lira alıp evine dönmektedir. Ayrıca
yine kadınların menajerleri bulunmakta ve haftada onlara da 500 lira gibi bir ücret
ödemek zorundadırlar ve bunu kendi kazançlarından karşılamaktadırlar.
Çalışma hayatında dezavantajlı gruplara dahil olan kadınlar geçimlerini sağlamada
genel olarak güçlük yaşamaktadır. Bu perspektiften bakıldığında kadınların genel
olarak tercih edilmeyen bu meslekte çalışmaya neden devam ettiklerini anlamak güç
değildir. Konsomatris olarak çalışan kadınlara neden bu sektörde çalışmayı tercih
ettikleri sorulduğunda, hemen hepsinin başka bir işte bu kadar kazanç elde
edemeyecekleri cevabını verdikleri görülmüştür. Kadınların çalışma hayatında
dezavantajlı olmaları, onları cinselliklerini pazarlayacak şekilde bir işte çalışmaya
mecbur etmektedir.
“Akşam 8’den sabah 4’e kadar çalışıyorum. Günlük 500 lira alıyorum,
aslında 700 lira ama 200’ü avansa kesiliyo, işe başladığımda 25bin
aldım patrondan ev aldım çünkü. (…) Şimdi benim bakmam gereken bi
oğlum var, onu iyi bir yerlerde okutabilmem için benim de iyi kazanmam
lazım. Onun için şimdilik burada iyiyim ayrılmayı düşünmüyorum”
Konsomatris Senem (21)
125
3.2.4.3. Sosyal Güvence
Çalışmanın hareket noktası olan sosyal güvence, eğlence sektöründe çalışanlar için
neredeyse hayal denebilecek boyuta ulaşmıştır. Genel olarak işgücü piyasalarında
esneklik çalışanlar için, ücretlerin azalması, sosyal güvenceden yoksunluk ve çalışma
saatlerinin uzaması gibi birçok olumsuzluğu beraberinde getirmektedir. Eğlence
sektörü ise çalışma saatlerinin ve ücretlerin belirsizliği, sosyal güvenceden
yoksunluk ve sendikasızlaşma ile esnek çalışma biçimini her zaman içinde barındıran
bir sektör olmuştur.
Yapılan görüşmeler sonucunda çalışanların çoğunluğunun sosyal güvencelerinin
olmadığı gibi sosyal güvencenin önemini de bilmedikleri, ayrıca bu gidişatın olağan
karşılandığı kanısına varılmıştır. Kimi müzisyen sigortalı olmanın onun için çok da
önemli olmadığını, kendisinin sadece günü kurtarma derdinde olduğunu savunurken;
kimi müzisyen de sigortalı olmayı elbette istediğini ancak bu sektör için sigortalı
olmayı istemenin bir lüks olduğunu ifade etmiştir. Tahmin edilebileceği gibi bu yargı
eğitim seviyesi ile doğrudan ilişkilidir. Eğitim seviyesinin düşük olması çalışanlarda
bilinçlilik düzeyinin de düşük olmasına yol açmaktadır, ayrıca yine aynı sebepten
ötürü Çingeneler/Romanlar için hak arama kavramı gelişmemiştir demek de
mümkündür.
Sigortalılık düzeyi ile ilgili olarak eğlence sektöründe çalışan kadın ve erkekleri
karşılaştırdığımızda ise sonuç şaşırtıcıdır: görüşme yapılan erkeklerin sadece %20’si
126
sigortalı iken, görüşülen kadınların tamamının sigortalı olduğu görülmüştür. Bunun
nedeni araştırıldığında; konsomatrislerin iş kazasına uğrama olasılıklarının fazla
olduğu ve olası bir kaza sonucu işverenin üstlenmesi gereken yükümlülüğün çok
fazla olması sebebiyle işvereninin sigorta yapmayı tercih ettiği sonucuna varılmıştır.
Ayrıca konsomatrisler arasında sık iş değiştirmenin görülmemesi, müzisyenlerde ise
sık sık iş değiştirmenin görülmesi de bir etkendir. Burada önemli bir nokta da şu ki;
konsomatrisler işe ilk başladıklarında patrondan belli bir miktar avans almaktadırlar
ve bu sebeple borçlarını ödeyene kadar o işte çalışmak zorunda kalmaktadırlar.
Sektörde sosyal güvencenin vicdanları sızlatacak ölçüde düşük olmasına rağmen
halen bir çözüm bulunamamış olması düşündürücüdür. Konu ilgili olarak sektörde
çalışanlar şunları eklemiştir:
“Ben otuz yıldır çalışıyorum daha hiç sigortam yok! (…) sağlık
sorunumu nasıl mı hallediyorum; Allahtan başka hiç bişeyim yok!”
Kanuni Kadir (48)
“Ben 27 senedir bu sektördeyim hiç sigortalı olmadım. Denetlemeye
geliyo adamlar, eline parayı sıkıştırıyolar ceza kesmeden gidiyor.
Adamın cezası 200 milyarsa gelen adama 10 milyar verip işi bitiriyolar.
(…) Ben şikayet etsem ederim ama dilekçe veriyosun patron bunu görür,
bu adamların eli kolu uzun adamlar onun için yapamıyosun. (…) Sağlık
sorunlarımız için önceden yeşil kartım vardı ben sekiz ameliyat geçirdim
çok işime yaramıştı, artık onu kaldırdılar şimdi de bi arkadaşım sağolsun
işyerinde beni çalışıyo gösterdi bu şekilde sigortamı kendi cebimden
ödüyorum.”
Klarnetçi Tarık (40)
127
“(…) TRT’de bile çok var sigortasız çalıştırılan bırak buralardaki
gazinoları, adamlar 19 sene çalıştırıldı bizim abimiz var işte TRT’de hala
sigorta yapmadılarlar. Çalmadığı sanatçı kalmadı Bülent Ersoy’dan Zeki
Müren’den Muazzez Ersoy’dan aklına kim geliyosa onlara çaldı, aldı trt
ama sigorta yapmadı kadroya da almadı yani devlet kendi içinde sigorta
kaçırıyo bırak piyasayı. Gel, çal, al parayı, git! Ki bu abimiz sohbeti
dinlenen sazı dinlenen bi abimiz. Bi de onsuz da yapamıyolar ondan
iyisini de bulamıyolar ama hem çalıştır hem de haklarını verme olur mu
hiç?(...) devlette bile durum böyleyken bizim patronların sigorta
yapmamasını anlıyoruz yani, bende 35 yıldır çalışıyorum sigorta
göstermediler doğru dürüst. Şimdi dışarıdan çifçi sigortası ödüyorum”
Kanuni Ömer (50)
Klarnetçi Tarık ve Kanuni Ömer’in açıklamaları gösteriyor ki çalıştıkları yerde
sigortalarının yapılmaması onları sahte sigortalı olmaya itmektedir. Kimi müzisyen
arkadaşının yanında kendini çalışıyor gösterirken, kimi müzisyen ise en az prim
ödemeyi gerektiren sigorta kolu olan çiftçi sigortası ödemeyi çare olarak bulmuştur.
Sigorta primleri ödenmediği için emeklilik hakkını da kazanamayan müzisyenler
içinde bulundukları durumu şöyle anlatmışlardır:
“Bazı ağabeylerimiz var emeklilik yaşı gelmiş ama günü olmayan mesela
benim 1979 da girişim var ama günüm yok yatırılmamış 1063 gün
sigortam yatmış topu topu, şimdi kimi şikayet etcem adam ölmüş gitmiş.
Şimdi geri borçlanma çıkartmak istiyolar öyle bişi olsa gider kredi çeker
kalan borcu öder emekli oluruz. Yaşı gelmiş şimdi mağdur olan çok var
bizim aramızda yani.”
Kanuni Ömer (50)
128
“Eğlence sektörü çeşit çeşit, TRT’de var, Kültür Bakanlığı’nda var bir de
gece hayatı dediğimiz barda pavyonda çalışanlar var. Şimdi gece
müzisyenlerinin hiç bir sosyal güvencesi yok mesela devlette çalışan bir
müzisyen 4-5 milyar maaş alıyo bütün sosyal hakları yardımları var ama
gece müzisyenlerinin gece çok daha zor şartlarda çalıştıkları halde hiçbir
şeyleri yok, ücretleri çok az, sigortaları yok, çoluk çocuk per perişan
oluyorlar. Ben kendim TRT’de çalışıyorum sigortam var ama sigortam
başka yerden. (…) TRT’de olduğum için biliyorum, programlara saatlik
çağırdıkları misafir sanatçıları sigortalı yapıyolar halbuki bizimle aynı
hizmeti veriyolar ama durum bu, Kültür bakanlığında misafir sanatçılar
var ayda 1200 lira para veriyolar onlara, sigortalarını gösteriyolar ama
yıllardır kendi çalıştırdıkları adamlara sigorta yapmıyolar.”
Ritimci Seyfi (55)
Sigortasız çalıştırılan bu işçiler tazminat haklarından da mahrum bırakılmaktadırlar.
Kendini işçi karşısında güçlü gören işveren, görüşülenlerin verdiği açıklamalara göre
çalışanın hakkı olan tazminatını vermemek için zorbalığa başvurmaktadır. Bunun
yanı sıra, sektörde çalışanların bazılarının da çağrı üzerine çalıştıkları görülmektedir.
Bu kişiler işçi konumlarını koruduklarından kıdem tazminatı hakkına sahiptirler.
Burada da karşımıza şöyle bir sorun çıkmaktadır ki; ay içinde çalışma gün sayıları az
olduğundan dolayı, eğer gün sayısını doldurabilirlerse kazanacakları emeklilik
aylıkları ve ileride elde edebilecekleri kıdem tazminatları da düşük miktarlarda
olacaktır. Çağrı üzerine çalışan kişiler de kısmi zamanlı çalışanlar gibi düşünülebilir
ve eksik kalan primlerini kendileri yatırarak emeklilik hakkı kazanabilirler.
“Yeşil kartımız vardı önceden artık değişti isteğe bağlı her ay ödemen
gerekiyo ama bunu da pek yapmıyoruz her ay 35 tl ödememiz gerekiyor.
Sigorta talep etsek işveren maaştan keser bizimde işimize gelmiyo, zaten
129
işverenin de işine gelmiyor. Denetlenmiyor da devletin de patronunda
işine geliyo. Çok arkadaşımız var bir sene çalışıp da ayrılan. Sonra
hakettim diye tazminat istiyo bu seferde kaba şiddete işler sarıyo. Mesela
alacağın 20 bin var ama bunu sana vermiyo kandırıyo korkutuyo adamı,
ya da 10 yılı geçenlere kağıt imzalatıyolar bi talepte bulunmayacağım
diye, sesini çıkartamıyosun!”
Kemancı Yasin (27)
3.2.4.4. Örgütlenme Düzeyleri
Görüşme yapılan 24 kişiden sadece 4’ü sendikalıdır. Genel olarak sendikalara karşı
bir güvensizlikleri söz konusudur, aralarında eskiden sendikalı olup ayrılanlar da
bulunmaktadır. Bunun sebebi, sendikanın gereklerini yerine getirmediğini ve
dolayısıyla kendilerine bir fayda sağlamadığını düşünmeleridir. İçlerinde örgütlü
olanların bir kısmı ise sendikalı olmalarının sebebini, sendikalı olunca iş çıkması
olasılığının daha çok olduğuna inanmaları olarak açıklamışlardır. Görüşülenler
müzik sektöründe örgütlü sendika olan Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası
(MÜZİK-SEN) ile ilgili görüşlerini şu şekilde dile getirdiler:
“Ben sendikalıyım
Müzik-Sen’liyim
ama
memnun değilim.
Biz
yöneticilerden şikayetçiyiz aslında sendikadaki yöneticilerden, mesela
fabrikada çalışan işçiler maaşlarından rahatsız olduğunda bi boykot
yapabiliyorlar bize böyle öncülük edecek kimse yok. Bizim sendikamızın
böyle işleri yok bir tek aidat toplamasını biliyolar.”
Kemancı Yasin (25)
130
“Aslında bizim sorunumuz liderimiz yok, başa geçecek biri olsa
haklarımızı savunsa bişeler elde ederiz belki, ama yok işte bireysel olarak
biz bişe yapamıyoruz. Sendikalı olanlar da var aramızda ama sendika da
bişe yapmıyo ki sendikalı olanların çoğu da oraya iş geliyo diye üye
oluyorlar, dışarıdan bi müzisyeni 30 tl olarak görüyo sendikalıyı 50 tl lik
adam olarak görüyolar burdakilerin çoğu da onun için sendikalı oluyo
yoksa haklarını savundukları falan yok.”
Kanuni Bekir (27)
Görüşme yapılanlar arasında önceden sendikalı olup şu an olmayanlar da mevcuttur.
Neden ayrıldıkları sorulduğunda sendikalarına güvenmedikleri ve sendikanın kendi
haklarını koruyacak işler yapmadığını ifade etmişlerdir.
“Sendika dediğin üyelerini bilgilendirir, ücretlerimizi arttırmak için
uğraşır (...) bizim sendikamız sadece aidat peşinde”
Kanuni Şakir (28)
Görüşme yapılanların sendikalarından bu kadar şikayetçi olmaları üzerine MüzikSen başkanı ile görüşülmüştür. 188 Sendika başkanı, Gazetecilik Yüksek Okulunu
bitirmiş, ancak profesyonel gazetecilik yapmamıştır. Zaman zaman çeşitli dergi ve
gazetelerde kısa süreli köşe yazıları yazdıktan sonra yaşantısını müzisyenlik yaparak
sürdürmüştür. Halen müzisyenlerin sendikal mücadelelerine katkıda bulunmaya
çalışmaktadır. Yaklaşık 34 yıl önce 1978 yılında müzisyenlerin sendikal
188
02.07.2012 tarihinde Ankara Müzik-Sen’de Sendika Başkanı Mehmet Çırıka ile eğlence
sektöründe çalışanların sorunları ile ilgili görüşülmüştür.
131
örgütlenmelerini İzmir’de de yaygınlaştırmak amacıyla örgütlenme çalışmalarında
bulunmuştur. Şu an ise müzik emekçilerinin çok zor koşullar altında sürdürülen
örgütlü sendikal mücadelelerinde birlikte olmaktan onur duyduğunu söylemiştir ve
konu ile ilgili elinde bulunan dökümanları paylaşmıştır. Eğlence sektöründe
örgütlenme ile ilgili olarak; güzel sanat dallarında uğraş veren sanatçıların, genellikle
üye sayıları parmakla ifade edilebilen ve mali güçleri son derece yetersiz kuruluşların
bünyesinde örgütlendiklerini,
yeterli güç ve etkinliğe ulaşamayan
sanatçı
kuruluşlarının kısa süre sonra faaliyetlerine son vermek zorunda kaldıklarını ve
dolayısıyla sanatçı meslek kuruluşlarının toplumdaki yeri ve etkinliğinin istenilen
düzeye ulaşamadığını ifade etmiştir. Ülkemizdeki sanatçı örgütlenmelerinin
gelişmesi ve güçlenmesi için, Kültür Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde ve
ilgili diğer devlet birimlerince gerekli girişimlerin yapılarak dernek, sandık, vakıf,
birlik ve benzeri örgütlenmelerin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğini
savunmaktadır. MÜZİK-SEN üyesi olan görüştüğümüz kişilerin şikayetlerinin aksine
Çırıka şu an Yenigün gazetesinde müzisyenlerin yaşam biçimlerini, arzularını,
özlemlerini, sorun ve beklentilerini yazarak dile getirmeye çalışmaktadır. Sendika bir
işkolu sendikası gibi pazarlık ve toplu sözleşme yapma imkanı bulunmadığından,
daha çok kamuoyunu aydınlatma gibi faaliyetler yürütmektedir.
Araştırma sırasında kadınlara sendika hakkındaki düşünceleri sorulduğunda ise
hiçbir cevap vermedikleri gözlenmiştir. Çünkü bırakalım sendikanın ne işe yaradığını
bilmelerini, sendika kelimesini dahi ilk defa duymuşlardır. Eğitim seviyelerinin
erkeklere göre daha yüksek olmalarına rağmen bu konuda son derece bilgisiz
oldukları görülmüştür. Ancak; kadınlara sendikalar hakkında bilgi verilmesi ile
132
birlikte, böyle bir kuruma sıcak bakabileceklerini, hakları olduğu müddetçe üye
olabileceklerini ifade etmişlerdir.
3.2.5. Eğlence Sektöründe Çalışanların Sosyal Hayatı
Hiçbir iş kolu yoktur ki provası olsun; oysa sanat çalışmasının en az gösterisi kadar,
belki de daha çok süreli provası vardır. Bu da demektir ki sanatçı, gösteri için vakit
ayırdığı kadar, prova için de vakit ayıracaktır. 189 Dolayısıyla sektörde çalışanlar,
çalışma saatleri gereği kendilerine ve ailelerine zaman ayırmakta güçlük
çekmektedirler. Akşam saatlerinde işe giden müzisyen sabaha karşı evine
dönmektedir; o, evine uyumak için geldiğinde ise, ev halkı güne yeni başlamaktadır.
Yani müzisyen kendi ailesiyle ne doğru dürüst akşam yemeği yiyebilmekte, ne de
sabah kahvaltısı yapabilmektedir. Ayrıca müzisyenler, yaptıkları işleri gereği gelen
müşterilerin hoşça vakit geçirmeleri için çalışmaktadırlar. Başka bir deyişle
başkalarını eğlendirirken, kendileri sektörün ağır çalışma koşulları altında
ezilmektedirler. Yağız verdiği örnekle durumu özetlemektedir:
“Tiyatro oyunu varya hani Yedi Kocalı Hürmüz, şimdi orada
çalıyorum ben, baktım ne güzel adamlar gelmiş çoluğuyla
çocuğuyla izliyo, eğleniyo, imrendim valla (…) Biz yine işin
parasındayız, bi sosyal hayatımız falan yok yani.”
Kemancı Yağız (30)
189
A. Bozkurt, 1997, s. 15.
133
3.2.6. Eğlence Sektöründe Çingene/Roman Olmak
Çingenelerin/Romanların meslekleri arasında müzisyenliğin önemli bir yer tuttuğunu
söylemiştik. Mesleği tercih etmelerindeki nedenleri baba mesleğini devam ettirme,
müziğe olan yatkınlık, diğer sektörlerde karşılaştıkları ayrımcılık ve ünlü olma
arzusu
olarak
sıralamıştık.
Yapılan
görüşmelerde
“eğlence
sektörü
için
Çingene/Roman olmak avantaj mı yoksa dezavantaj mı?” sorusuna tamamı kesinlikle
avantaj cevabını vermiştir. Hangi türden olursa olsun müziğin çalgı ile icrası
sırasında Çingene/Roman müzisyenlere has bazı karakteristik uygulama biçimleri
vardır. Çingene/Roman müzisyen, şarkının bütünü içinde sayısız süslemeli melodi
peş peşe çalar; böylelikle daha dinamik bir icra karakterine ulaşıldığı düşünülür.
Bununla
birlikte
bu
anlayış
yavaş
yavaş
tempoya
da
yansımaktadır.
Çingenelerin/Romanların kurduğu ince saz takımları tarafından icra edilen yerel
havalar veya şehirli ezgiler, icracı tarafından, örneğin kanun üzerinde tellerin
mızrapla pesten tize doğru sıra ile taranmasıyla ve eşik ile tel bağlantıları arasındaki
dar bölgede küçük atraksiyonlar yapmak suretiyle renklendirilmektedir. Kanun
sürekli ezgiyi süslemektedir; darbuka ise ezgi girişinde ve arada, ona bırakılan
noktalarda temel ezgi akışını bozmadan bol süslemeli vurgularla eşliğini
sürdürmektedir. Bu icra tarzının iki temel çalgısı olan klarnet ve keman, ezgi
akışında da belirleyici rol oynamaktadır. Bu durum Çingene/Roman şarkılarının ezgi
134
akışında da vardır, makamın dışına çıkmadan bol geçitli ezgi kalıplarıyla kısa bir
doğaçlama yapılmaktadır. 190
Çingenelerin/Romanların iç dünyasını ifade edecek bir dile ihtiyaçları olduğu ve bu
dilin müziğin dilinden başkası olmadığı kanısı yapılan görüşmelerle doğrulanmıştır
demek yanlış olmayacaktır. Çingene/Roman oldukları için zaman zaman güçlüklerle
karşılaşsalar da kendilerini bu sektörün içinde rahat hissetmektedirler. Müzik
konusunda son derece başarılı ve yetenekli olduklarını düşünmektedirler. Dolayısıyla
bu durum onlarda özgüvenlerinin oldukça artmasını sağlamaktadır.
Müzisyenler arasında alaylı-mektepli ayrımı yapılmaktadır. Eğlence sektöründe
çalışan Çingenelerin/Romanların neredeyse tamamı alaylıdır ve bu durum onlarda bir
endişe yaratmamakta aksine küçük yaşta müzikle ilgilendikleri için daha başarılı
olmalarını sağlamaktadır.
Görüşme yapılan müzisyenlerin hepsi eğlence sektöründe Türk Sanat Müziği çalarak
veya söyleyerek sanatını yapan müzisyenlerdir. Zaten daha önce de bahsedildiği gibi
Çingeneler/Romanlar Türk Sanat Müziği üzerine çalışmaktadırlar ve başarılıdırlar.
Ancak eğlence sektörü sadece bundan ibaret değildir. Yine eğlence sektöründe
çalışan ancak Ankara Oyun Havalarının çaldığı bir mekanda çalışan Ezgi 191 ise
eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar ile ilgili olarak şunları söylemiştir:
190
191
M. Duygulu, 2006, s. 132
Görüşme yapılanlardan sadece Oyuncu Ezgi Çingene değildir.
135
“Romanlar pek yok bizim işyerinde istenmiyorlar, dışlanıyorlar. Mesela
Roman bi bayan vardı dövdüler attılar bilyosunuz Çingenler pis olurlar.
Bizim sektör ne kadar alkollü ortamda olsa bi erkeği yanıltacak şey para,
alkol ve kadın. Mesela kadının konuşması düzgün olacak fiziği düzgün
olacak Çingeneler pek yok ya da bu alemde oyuncu olacak Romanlar
beceremiyo o yüzden patronlarımız istemiyolar.”
Oyuncu Ezgi (21)
Buradan anlaşılıyor ki eğlence sektörünün içinde birlik olmayı engelleyecek önemli
ayrışmalar vardır. Çalışmanın önceki bölümlerinde Çingene/Roman müzisyenlerin
de Ankara Havası çalanlarla anlaşamadığını belirtmiştik. Bu örneklerle neden
eğlence sektöründe örgütlülük düzeyinin bu kadar az olduğunu anlamak mümkündür.
Ya da sanıldığı gibi Çingeneler/Romanlar eğlence sektöründe bir numara değillerdir
çünkü sektör kendi içinde dallara ayrılmıştır. Sektörün içine dahil edilen bu Ankara
Havaları gibi alanlar, Türk Sanat Müziğine yatkın Çingeneleri/Romanları yavaş
yavaş sektörün dışına atmaktadır. Bu konuda oldukça dertli olan Mustafa duygularını
şöyle anlatmıştır:
“Bizim kendi kültürümüz Türk Müziğidir, onu da çalan devam ettiren
Roman vatandaşlar. Özellikle Ankara’da Türk Müziğinden
pek
anlamıyorlar biz çok iyi tanıtabiliriz bu yönde kurslar açılabilir bizde
hocalık yapabiliriz. Böylece hem bize de iş sahası açılmış olur hemde
kaybolmak
üzere
olan
kültürümüzü tanıtabilir
yayabiliriz.
(…)
Konservatuarlarımızda batı eğitimi alınıyor, neden böyle? Bizim türk
müziğimiz var halk müziğimiz var kendi müziğimiz var. Koskoca
Ankara’da türk müziği eğitimi veren okul yoktu bu sene ilk defa Gazi
Üniversitesi açtı Türk Müziği Konservatuarı, yani bir tane var bu çok az.
Tamam batı eğitimi de alıcaz ama başta kendi müziğimizi öğrenmeliyiz.”
136
Kanuni Mustafa (33)
“Biz müziklerimizi tanıtamazsak sektör bitecek, çünkü kendi müziğimizi
biz yapıyoruz yani Çingeneler, başkası değil. Şuan Ankara radyosundan
15 ince saz zor çıkar hatta çıkmaz bile. Ben senelerce “TRT’nin kursuna
gittim 10 sene eğitim aldım yetişmek için ama sonra dediler alım yok
hiçbir işe yaramadı eğitim aldım ama kullanmadım önümüzü açmadılar,
Çingene olduğumuz için işte. (…) TRT Ankara Radyosunda iki tane alım
var bi 66 devresi bi 85 devresi ondan sonra kadro açılmamış, eskiler
daha çok önem veriyodu. (…) Ataürk’ün bi lafı vardır, Hepiniz
milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı
olabilirsiniz. Fakat sanatçı olamazsınız.”
Kanuni Fikret (26)
3.2.7. Hükümetin Uyguladığı Politikaların Değerlendirilmesi
Hükümetin uyguladığı politikalar derken kasıt, hükümetin eğlence sektörüne ve
Çingenelere/Romanlara yönelik uyguladığı politikalardır. Çalışmanın
bölümünde
de
bahsedilen
sigara
ve
gürültü
yasağını
çalışanların
birinci
nasıl
değerlendirdiklerini öğrenmek amacıyla ilgili sorular yöneltilmiştir. Gürültü yasağı
ile ilgili hiçbir çalışan yorum dahi yapmamıştır, bir başka deyişle haberleri bile
yoktur. Buradan yola çıkarak gürültü yasağının, görüşme yapılan kişilerin çalıştığı
mekânlarda uygulanmadığını söyleyebiliriz. Ancak sigara yasağı için durum daha
farklıdır; mekânlar da kısmen uygulanmaktadır. Çalışanlar bu yasaktan olumsuz
yönde etkilendiklerini söylemiştir.
137
“Sigara yasağı bizi kötü etkiledi adam rakı içmeye geliyo mekana
sigara da içmesi lazım e yasak olursa adam diyo ki gider evimde
içerim. İşler azalınca ücretler de düştü ya da eksik yevmiye almaya
başladık.”
Ritimci Şükrü (16)
“Bizi çok fazla etkilemedi. Çünkü yasak uygulanamıyo, yarıyarıya
diyelim. Çünkü gazinonun önünde duran kapıcı vardır denetçilerin
geldiği anda kapıdaki haber verir küllükleri toplarlar rüşvet
dönüyo zaten bu işlerde. En azından Ankara’da böyle.”
Kemancı Yasin (27)
“Sigara yasağından sonra işler azaldı mesela iş olmadı diye patron
o gün yevmiye vermeyebiliyo işte bi yol parasını verir, o kadar.”
Kanuni Baran (18)
Eğlence sektörüne yönelik bu gibi uygulamalardan şikayetçi olduklarını ifade eden
çalışanlar, sektör daha da zarar görür ve işlerinden ayrılmak zorunda kalırlarsa aç
kalacaklarını ve kötü alışkanlıklara da bulaşabileceklerini belirtmişlerdir.
“Eğlence sektörünü bitirmeye çalışanlar ne istiyo? İnsanlar hiç mi
eğlenmesin sen bazı şeylerin maliyetini düşük yapsan adam vergi de
kaçırmaz şimdi çoğu gazino kapanıyo ne yapsın işverenler de zorda
neymiş canlı müzik vergisiymiş, böyle saçmalık olmaz. Sonra patron
yevmiyeleri veremiyo. Aylık 5 milyar istiyolar sırf müzik vergisi için.
Burada şimdi daha da kötüye gidecek, tövbe açlık sofuluğu bozdurur.
138
Hani biz 40 yaşında adamlarız kötü alışkanlıklara bulaşmayız ama bunu
20 yaşındaki adama anlatamazsın.”
Klarnetçi Tarık (40)
Hükümetin Çingenelere/Romanlara yönelik uyguladığı politikalar da katılımcılara
sorulmuştur. Görüşme yapılanların hiçbirisi Roman açılımdan memnun değillerdir.
Çok daha önemli sorunları varken göstermelik işler yapıldığını dile getirmektedirler.
“Roman açılımından nefret ettirdiler, bizim böyle bi şeye
ihtiyacımız yok! Çok daha önemli sorunlarımız var; resmi
kurumlara girmek istediğimizde
dışlanıyoruz bunun
önüne
geçsinler.”
Kemancı Nuri (25)
Hükümetin gündeme
getirdiği
Roman
açılımı
ile gecekondularda
oturan
Çingene/Roman vatandaşların yaşam kalitelerini arttırmak için apartman dairelerine
yerleştirilmeleri hedeflenmiştir. Ancak bu durum onların yaşam tarzlarına uygun
değildir.
“Dediler ki 5 katlı 10 katlı bina yapıcaz oraya yerleştiricez sizi
dediler. Mesela orada yaşlı bi teyze dedi ki; oğlum ben öyle rahat
edemem ki alışkın değilim bana iki katlı ev olsun ben bahçemde
oturayım dedi. Mesela bizim burada da tokiler var ama, biz bir
arada daha rahat ediyoruz.”
Kemancı Yasin (27)
139
“Mesela biz apartmanda oturuyoruz ve mecburuz aynı apartmanda
dört beş aile olmak zorundayız. Şimdi oğlumun biri klarnet çalıyo
birisi keman çalıyo apartmanda başkaları olsa çekmez ki bizi
gürültü oluyo der şikayet eder ama biz bir arada iken birbirimizi
idare ediyoruz çünkü en iyi birbirimizi biz anlıyoruz.”
Kanuni Mustafa (33)
Çingenelerin/Romanların bir arada oturmak istemelerinin bir sebebi de sosyal
dışlanmaya maruz kalmalarıdır. Çünkü, ayrımcılığın yaygın olduğu toplumlarda
çocuk veya ergen gençler kendi aidiyet gruplarına yönelmektedirler. Toplumdan
kendisi hakkında olumlu tepkiler alamayan gençler, destek bulma ve olumlu tepkiler
alma olasılığının yüksek olduğu aidiyet gruplarına yönelmekte ve böylece özsaygısını yükseltebilmektedir. 192 Daha önce Çingeneler/Romanlar ile ilgili yapılan
bir çalışmada da Çingeneler/Romanlar mahalle kültürünü ve aynı zamanda kendi
kültürlerini korumak amacıyla apartman daireleri yerine bir arada oturmayı tercih
ettiklerini dile getirmişlerdir. 193 Hükümetin önerdiği apartman dairesine yerleşme
Çingeneler/Romanlar için, apartmanda oturan Çingene/Roman olmayanlarla da yakın
ilişki kurma anlamına gelmektedir. Bu sebeple aşağılanma yaşamamak için bunu
istememektedirler.
192
Bilgin, 2007, s. 71.
S. Kolukırık, “Sosyolojik Perspektiften Türk(iye) Çingeneler/Romanlari”, Uluslararası İnsan
Bilimleri Dergisi, 2006, C.3, S.1, s.12.
193
140
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu
çalışmada,
eğlence
sektörünün
koşulları,
sektörde
çalışan
Çingenelerin/Romanların çalışma hayatında karşılaştıkları sorunlar; sosyo-ekonomik
durumları ile birlikte çalışma hayatında yaşanan yeniden yapılanma çerçevesinde ele
alınmıştır. Esnek çalışma biçimine örnek olarak gösterilebilecek olan eğlence
sektörünün aynı zamanda, çalışanlar için korunmasız bir istihdam biçimi getirdiği
ortaya çıkmıştır.
Eğlence, insanlık tarihinden bu yana var olmuştur. Osmanlı dönemindeki eğlenceler
toplumun tüm üyelerinin katıldığı görkemli olaylar olup, toplumsal bütünleşmeyi ve
toplumda mutluluk duygusu yaratmayı benimsemektedir. Cumhuriyet Dönemi’nde
ise batılılaşma yolunda ilerleyen Türkiye’de halkın başlıca eğlence kaynağı tiyatro,
sinema ve radyo olmuştur. Yine bu dönemde eğence hayatı özel tiyatrolar,
tavernalar, gazinolar, sinemalar ve diskotekler ile sahnelenen müzikaller, kabareler,
operalar ve yerli komedilerle hareketlenmeye başlamıştır.
Eğlence olgusu sanat kavramıyla da etkileşim içerisindedir. Bazen hangi aktivitenin
sanat, hangisinin eğlence kavramının içine gireceği net bir şekilde ayrılmayabilir.
Bizim çalışmamızda ise eğlence sektörü, gece hayatında var olan müzik sektörü
bağlamında incelemeye alınmıştır.
Sektörün türlü zorluklarla karşılaşmasının yanı sıra, sektörde çalışanlar için de
çalışma koşulları oldukça ağırdır. Belirsiz ücret seviyeleri, uzun çalışma süreleri,
sosyal güvencesizlik ve örgütsüzlük sektörün genel yapısını oluşturmaktadır. Konu
ile ilgili kaynağın sınırlı olması ve araştırma konusunun tüm yönleriyle incelenmesi
gerekliliği çalışmada alan araştırmasını zorunlu kılmıştır.
Niteliksel araştırma, insanların ve kültürlerin ayrıntılı, derinlemesine bir tanımını
yapmak, insanların gerçekliğe yükledikleri anlamı, olayları, süreçleri, kavrayış ve
anlayışlarını ortaya koymak için yapılan bir eylemdir. Araştırma öznesinin sosyal
dünyayı nasıl gördüğü önemlidir. Bu sebeple çalışmada eğlence sektöründe çalışan
Çingeneler/Romanlar ile yüz yüze derinlemesine görüşülerek sektörün koşulları ve
sektörün içinde kendi kültürleriyle var olmayı başarabilmiş olan bu renkli insanların
yeri araştırılmıştır. Elde edilen bilgiler doğrultusunda sorunlar tespit edilmiş ve konu
ile ilgili çözüm önerileri getirilmeye çalışılmıştır.
Çingeneler/Romanlar Türk toplumu içinde asırlardır yaşamalarına rağmen büyük
ölçüde toplum dışına itilmişliğin psikolojik ızdırabını çekmişlerdir. Toplumsal
yaşamın kıyısında, köşesinde bırakılmalarına rağmen bu olumsuz koşullarda bile
varlıklarını, kültürlerini korumuşlardır. Kurum ve kuruluşlar bu insanlara ilgisiz
kalmamalı, onlara iş olanağı yaratmalı, kısacası insanca yaşam sürdürebilmeleri için
olanak sağlamalıdır. Yapılan görüşmelerden de anlaşılmıştır ki, sosyal yaşamlarının
Çingenelere/Romanlara hiçbir olumlu getirisi olmamıştır. Yoksullukları onları
140
çaresiz bırakmış düşük ücretli ve sosyal güvencesiz işlerde çalışmaya razı
olmuşlardır.
Araştırma sonuçlarına bakıldığında Çingenelerin/Romanların küçük yaşta çalışma
hayatlarına atıldıkları görülmektedir. Bu durum birçok olumsuzluğun temelini
oluşturmaktadır. Çünkü, eğitimsiz kişiler kendini ifade etmede eksik kalmaktadır,
vasıfsız işlerde çalışmaya mahkumdur ve kendilerine yapılan haksızlıklara karşı baş
kaldırma düşüncesi oluşmamıştır. Bilinçsiz bir neslin sorgulamadan mahrum kalarak
yetişmesi, var olan sorunların çözümünde geç kalınması anlamına gelmektedir.
Anayasamızda belirtilen, herkesin temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet
temelinde yararlanması gerektiği ilkesi elbette ki eğitim hakkını da içermektedir. Bu
sebeple Çingenelerin/Romanların de temel hakkı olan eğitim hakları ellerinden
alınmamalıdır. Ancak burada bir yanlış anlamaya mahal vermemek için açıklamak
gerekecektir ki; bu hak örtük bir şekilde ellerinden alınmaktadır. Çingene/Roman
çocuklarının gittikleri okul Çingene/Roman okulu olarak nitelendirilmekte ve
Çingene/Roman
olmayan
aileler
çocuklarını
bu
okullara
göndermek
istememektedirler. Böyle bir algının içinde bir Çingene/Roman çocuğun okuldan
soğuması beklenen bir tavır olmaktadır. Bunun için; eğitime katılım ve
sürdürülebilirlik konusunda engellerin aşılması ve eğitim haklarından daha eşit
yararlanmaları adına uygulanacak politikalar okul yönetimlerinin de katılımıyla
velilere yönelik ve bilgilendirici olmalıdır. Görüşmeler esnasında kendilerinin de her
fırsatta dile getirdikleri gibi eğitim seviyelerinin düşük olması kısmen de olsa
mecburiyetten kaynaklanmaktadır. İçlerinde okula gitmek isteyenler, yarıda
bırakmak istemeyenler bulunmaktadır. Müziğe karşı özel yeteneklerinin var olduğu
141
da düşünülerek eğitimlerine bu yönde devam ettirmeleri sağlanmalıdır. Eğitim
seviyelerinin artmasıyla erken yaşta evlenmelerinin de önüne geçilebileceği kanısına
varılmıştır.
Çingeneler/Romanlar hükümetin uyguladığı politikalardan hiç memnun değillerdir.
Kendilerine
yönelik
faydalı
işler
yapılmadığını
savunmaktadırlar.
Çingenelerin/Romanların en önemli sorunlarının eğitim hakkından faydalanamama
ve ayrımcılık olduğu görülmüştür. Tarihleri boyunca o kadar çok dışlanmaya maruz
kalmışlardır ki, konu ile bağlantılı olarak son derece hassastırlar. Bu durumun
düzeltilmesi için “gerçek” anlamda Çingeneleri/Romanları tanıtan belgeseller
çekilmeli ve halkın izlemesi sağlanmalıdır. Eğitimlerini tamamlayabilmeleri için,
müzik okulları açılmalı ve bu okullara yerleşebilmeleri için imkan sağlanmalıdır.
İnsan olma şuurunu taşıyan kişi yaşamını güzelleştirmek, toplum yararına düşünce
üretmek, düşüncesini açıklamak, yaymak, insanlığa yararlı olmak ister. Düşünce
üretemeyen, düşüncesini rahat ifade edemeyen toplumlar sıkıntı yaşarlar ve
gelişemezler. Bu sebeple, etnik kökeni farklı olduğu için kişilere ayrımcılıkta
bulunmanın insanlık dışı bir yaklaşım olduğunu anlatmak yönünde aydın kişilere çok
iş düşmektedir.
Çalışma hayatında ayrımcılığa maruz kalan Çingeneler/Romanlar, çoğunlukla
eğlence sektöründe çalışmayı tercih etmektedirler. Müzik Çingeneler/Romanlar için
142
“ikonlaşmış” ses dizgesidir. Bir müzik fikri oluşturarak sosyal koşullarını belirlemek
hatta etnik kimliğin bir göstergesi gibi algılanmasını sağlamak yüzyıllar içinde yalnız
Çingenelere/Romanlara nasip olmuştur. Doğuştan gelen müziğe yatkınlıkları
sayesinde bu sektörde oldukça başarılıdırlar. Ancak buna rağmen zaman zaman bu
sektörde dahi ayrımcılığa uğradıklarını, Çingene/Roman olmayan bir müzisyene göre
daha düşük ücret aldıkları zamanlar olduğunu ifade etmişlerdir. Böylece müzisyenler
arasında bir hiyerarşi oluşturulmakta ve bunun sonucu olarak birlikte hareket etme ve
örgütlenme
olanakları
ortadan
kaldırılmaktadır.
Ülkemizdeki
sanatçı
örgütlenmelerinin gelişmesi ve güçlenmesi için, Kültür ve Turizm Bakanlığı
öncülüğünde ve ilgili diğer devlet birimlerince gerekli girişimlerin yapılarak dernek,
sandık, vakıf, birlik ve benzeri örgütlenmelerin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması
sağlanmalıdır. Yine eğitim seviyelerinin düşük olmasıyla bağlantılı olarak hukuksal
açıdan haklarını bilmemektedirler. Bu sebeple Çingenelerin/Romanların katılımını
sağlayarak bilgilendirici eğitimler düzenlenmelidir.
Eğlence sektöründe istihdam edilen Çingeneler/Romanlar ağır çalışma koşullarından
şikayetçi olmalarına rağmen sektörden ayrılmayı düşünmemektedirler. Bunun
sebepleri arasında ilk olarak; müziğin onlar için yalnızca bir iş değil aynı zamanda
bir tutku olduğu gerçeği yer almaktadır. Genlerinden kaynaklı olarak müziğe olan
yatkınlık inançları ve baba mesleğini devam ettirme geleneğini sürdürme isteğinin
yanı sıra bir de ünlü oma istekleri ağır basmaktadır. Çalışma saatlerinin uzunluğu ve
gece oluşu onları sosyal hayattan da koparmaktadır. Ancak, birgün bir Kibariye 194,
194
Çingene bir sanatçı
143
bir Hüsnü Şenlendirici 195 olabilme umutları daha ağır basmaktadır. Buradan
hareketle yolumuz tekrar eğitim ile kesişmektedir. Ünlü olma hayallerini
gerçekleştirebilmeleri yine iyi bir eğitim almalarına bağlıdır.
Her ne kadar Anayasamızın 60. maddesinde “Herkes sosyal güvenlik hakkına
sahiptir.” hükmü yer alsa da, uygulamadaki durum maalesef bu kapsamda değildir.
Çalışmanın hareket noktası olan eğlence sektöründe çalışan Çingenelerin/Romanların
korunmasız oluşu gerek literatürdeki kaynaklardan gerekse alan araştırılmasında elde
edilen bulgulardan yola çıkılarak doğrulanmıştır. Görüşme yapılanların büyük
çoğunluğu sigortasız çalıştırılmaktadır. Bu duruma rağmen çalışanların şikayetçi
olmamalarının nedenleri; hem Çingenelerin/Romanların gelecek kaygısından uzak
bir yaşam sürdürmeleri, hem de sosyal güvenliğin faydalarından yeterince haberdar
olmamalarıdır. Bu sebeple çalışanlara sosyal güvenliğin önemini anlatan broşürler
hazırlanıp dağıtılarak ya da özellikle Çingene/Roman vatandaşların yaşadığı
semtlerde konu ile ilgili eğitimler düzenlenerek bilinçlendirilmeleri sağlanmalıdır.
Geleceklerini güvence altında hissedebilecekleri herhangi bir sosyal güvencesi
olmayanların, sosyal
güvenlik
sistemine
katılımlarını
yararlanmalarını sağlayacak politika ve uygulamalar
ve sistemden
etkin
yaşama geçirilmelidir.
Çalışanlar için sigortasız olma, aynı zamanda ileride emekli olamamayı da
beraberinde getirmektedir. Asıl olarak çalışanların sosyal sigorta primlerinin çalışılan
dönemde ve muntazam bir şekilde yatırılması temennimiz olsa da, şu ana kadar
yerine getirilmemiş bir sorumluluğun telafisi için geri borçlanma imkanı
sağlanmalıdır. Daha önce sanatçılara tanınmış olan borçlanma hakkı, tekrar bu
195
Çingene bir sanatçı
144
sektörde çalışanlar için uygulamaya konmalı ve bu konuda çalışanlara eğitimler
verilmelidir.
Daha
önceki
borçlanma
kanunlarının
istenilen
sonuçlara
ulaşılamamasındaki nedenler tespit edilmeli ve uygulanabilirliği kolaylaştırılmış
halde sunulmalıdır.
Sektördeki çalışma koşulları incelenirken cinsiyet açısından bir fark olup olmadığı da
araştırılmıştır. Çingenelerin/Romanların eğlence sektöründe çok başarılı olduğunu
düşünen erkekler, kendi kadınlarını bu sektörde çalıştırmak istememektedirler.
Sektörde çalışan kadınların hiçbirisi mesleğe giriş nedenlerinde aileden gelen meslek
olduğunu söylemezken, erkeklerin hepsi baba mesleği olduğunu söylemiştir. Ancak,
her iki kesim için de çalışma koşulları son derece ağırdır. Kadınlar bu sektörde
istihdam edildikleri için toplumdan dışlanmaktadırlar. Can güvenlikleri olmadan bu
sektörde istihdam eden kadınlar için gerekli güvenlik önlemleri alınmalıdır.
Çingenelerin/Romanların eğlence sektöründe başarılı olmalarına rağmen, eskiye
nazaran işlerinde bir azalma söz konusudur. Bunun nedeni; Çingenelerin/Romanların
alışık olmadığı ve benimsemediği eğlence tarzlarının ortaya çıkması ve bu tarzların
revaçta olmasıdır. Durum böyle olunca kendilerini en iyi eğlence sektöründe
gösteren
Çingeneler/Romanlar,
başka
sektörlerde
çalışmakta
da
güçlük
çekmektedirler. Tahmin edilebileceği gibi bu durum, işsizliği ve peşinden de
yoksulluğu getirecektir. Zaten yoksul kesimin içinde sayılan Çingeneler/Romanlar,
bir de işsizlik ile baş etmek zorunda kalırlarsa kendilerini kötü alışkanlıklara
itebileceklerdir. Bu sebeple; bireysel gelişimlerine katkı sağlayacak eğlenme,
145
dinlenme ve spor etkinlikleri gerçekleştirecekleri alanlar oluşturulmalı, özellikle
gençlerin ve çocukların uyuşturucu ve alkol gibi zarar verici ve suça itilmelerine yol
açan kötü alışkanlıklardan uzak durmaları sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra
Çingeneler/Romanlar, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ve Sivil Toplum Kuruluşları
(STK) bünyesinde gerçekleştirilebilecek olan mesleki nitelik kazandırıcı eğitimler
kapsamına alınmalıdır.
Sanatın
gelişmesi
ve
yaygınlaşması,
sanatçının
özgürce
üretebilmesi
ve
yaratabilmesi, sanat ve sanatçının önündeki engellerin kaldırılması için, başta
ekonomik koşullar olmak üzere, sanat ve sanatçının her açıdan özgür ve özerk
olmasını sağlamak devletin görevi olmalıdır. Çağdaş toplum olmak; ancak sanat ve
sanatçıya her anlamda sahip çıkmak, desteklemek ve korumakla mümkün olabilir.
Bu çalışma ile anlaşılmıştır ki; eğlence sektöründe çalışan Çingenelerin/Romanların,
çözümü olmayan sorunları yoktur. Bu sebeple Çingenelerin/Romanların yaşam
standartlarını artıcı sosyal politikalar uygulanmalı ve çalışma hayatında karşılarına
çıkan olumsuzluklar giderilmelidir.
146
KAYNAKÇA
AB
2011
İlerleme
Raporu,
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/
AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/2011_ilerleme_raporu_tr.pdf,
Erişim
Tarihi:
[06.07.2012].
Adalet
ve
Kalkınma
Partisi
Parti
Programı,
http://www.akparti.org.tr/
site/akparti/parti-programi#bolum_, Erişim Tarihi: [15.06.2012].
Ağakay, M. Ali, Türkçe’de Mecazlar Sözlüğü, Ankara, Doğuş Matbaası, 1949.
Akgül, Özgür, “Türkiye Müzik Piyasası ve Roman Müzisyenler”, Musiki Dergisi,
http://www.musikidergisi.net/?p=1391, [Erişim Tarihi 29.01.2012].
Aksu, Mustafa, Türkiye’de Çingene Olmak, Kesit Yayıncılık, 2006.
Akyıldız, Tolga, “Eğlence Sektörü Örgütleniyor”, Hürriyet, 01 Ağustos 2009,
http://www.tesder.com/tr/index.html [Erişim Tarihi 11.01.2012].
147
Alkan, Hulusi, Popüler Kültür ve Eğlence Hayatı, Ankara’nın Eğlence Hayatı
Üzerine Sosyo-Kültürel Bir İnceleme, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008.
Aras, Fatma Erdoğan, “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel İşgücü Piyasasına
Katılım Biçimleri ve Bu Süreçte Etkili olan Faktörler: İstanbul (Cankurtaran) ve
Edirne (Menzilahır) Örnekleri”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, Ankara, 2009, S. 11, s. 78
Argan, Metin, Eğlence Pazarlaması, Ankara, Detay Yayıncılık, 2007.
Aşkın, Umur, Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yaşayan Romanların SosyoEkonomik Durumları ve Beklentileri: İzmir İli Örneğinde Bir Alan
Araştırması, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Ankara, 2011.
Atalay, Besim, Türk Dilinde Ana Kelimeler veya Türkçede Türetme Sözlüğü, Ankara,
Ayyıldız Matbaası, 1967.
Aytaç, Ömer, “Kapitalizm ve Hegemonya İlişkileri Bağlamında Boş Zaman”
Cumhuriyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, 2004, Cilt 28.
148
Aytar, Volkan, Parmaksızoğlu, Kübra, İstanbul’da Eğlence, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, 2011.
Banister, Peter, Burman, Erica; Parker, Ian; Taylor, Maye; Tindall, Carol;
Qualitative Methods in Psychology: A Research Guide, Open Universite Press
Buckingham, Philadelphia, 1995.
Barış ve Demokrasi Partisi Parti Programı, http://bdp.org.tr/devam/17-bdp-program.aspx,
Erişim Tarihi: [15.06.2012].
Bilgin, Nuri, Kimlik İnşası, Aşina Kitaplar Yayıncılık, 2007.
Boratav, Korkut, 1980’li Yıllarda Türkiye’de Sosyal Sınıflar ve Bölüşüm, İmge
Kitabevi Yayınları, Eylül, 2005.
Bozkurt, H. Argun, Sanatçılar ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara, 1997.
Buğra, Ayşe, Sınıftan Sınıfa, İletişim Yayınları, 2010.
149
Büyük
Birlik
Partisi
Parti
Programı,
http://www.bbp.org.tr/menu_
detail.php?icerikid=6 , Erişim Tarihi: [12.06.2012].
Cumhuriyet
Halk
Partisi
Parti
Programı,
http://www.chp.org.tr/wp-
content/uploads/chpprogram.pdf, Erişim Tarihi: [15.06.2012].
Çakır, Vedat, Bir Sosyal Etkinlik Olarak Eğlence ve Televizyon: Konya Örneği,
Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2005.
Çedikçi, Tuğçe, Eğlence Sektörünün Ülke Ekonomisindeki Yeri: Bir Uygulama
Örneği, Müzikaller, İstanbul Kültür Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Haziran, 2008.
Çelik, Aziz, “Yeni Sorun Alanları, Eğilimler ve Arayışlar: Sendikaların Yeni
Dünyası”, Türkiye’de Sendikal Kriz ve Sendikal Arayışlar, Derleyen: Fikret
Sazak,
Epos
Yayınları,
2007,
s.17-74,
http://ceko.kocaeli.edu.tr/sosyalpolitikatartismalari/azizcelikmayis2008.pdf, [Erişim
Tarihi 09.07.2012].
Çenberci, Mustafa, Sosyal Sigortalar Şerhi, 1985
150
Çırıka, Mehmet, “Sanatın ve Sanatçının Korunması”, Yenigün Gazetesi, 24 Haziran
2010,
http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/17263/sanat-ve-sanatcinin-
korunmasi, [Erişim Tarihi 05.02.2012].
Çırıka, Mehmet, “Siyaset ve Sanat”, Yenigün Gazetesi, 22 Temmuz 2010,
http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/17513/siyaset-ve-sanat,
[Erişim
Tarihi
05.02.2012].
Çırıka, Mehmet, “Müzik Sanatçılarına Erken Emeklilik”, Yenigün Gazetesi, 16
Eylül
2010,
http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/17970/muzik-
sanatcilarina-erken-emeklilik-, [Erişim Tarihi 05.02.2012].
Çırıka, Mehmet, “Sanatçılar için özel yasa çıkartılmalıdır”, Yenigün Gazetesi, 30
Kasım 2010, http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/18299/sanatcilar-icinozel-yasalar-cikarilmalidir-, [Erişim Tarihi 05.02.2012].
Çırıka, Mehmet, “Sanatçıların Sosyal Güvenliği”, Yenigün Gazetesi, 25 Mart 2011,
http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/19960/sanatcilarin-sosyal-guvenligi,
[Erişim Tarihi 05.02.2012].
151
Çırıka,
“Vesikalı
Mehmet,
Sanat”,
Yenigün,
30
Ekim
2011,
http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/18516/vesikali-sanat, [Erişim Tarihi
05.02.2012].
Çırıka, Mehmet, “Kısmi Sigortalılık ve Müzik Sanatçıları”, Yenigün Gazetesi, 18
Ocak
2012,
http://www.gazeteyenigun.com.tr/koseyazilari/22931/kismi-sigortalilik-ve-
muzik-sanatcilari--, [Erişim Tarihi 05.02.2012].
Çırıka, Mehmet, “Müzik Sektöründe Örgütlenme Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar”,
08
Şubat
2012,
Yenigün
http://www.gazeteyenigun.com.tr/
Gazetesi,
koseyazilari/23002/muzik-sektorunde-orgutlenme-surecinde-karsilasilan-sorunlar(1), [Erişim Tarihi 05.02.2012].
Dağlıoğlu,
Turan,
Sanatçıların
Sosyal
Güvenlik
Hakları,
Mart,
2011,
http://www.sgkbilgi.com/yazarlarimiz/guncel-konular/sanatcilarin-sosyal-guvenlikhaklari, [Erişim Tarihi 31.01.2012].
Demokrat Parti
Programı,
http://www.dyp.org.tr/TR/dosya/1-16/h/dp-parti-
programi-10111.pdf, [Erişim Tarihi 15.06.2012].
152
Demokratik Sol Partinin Parti Programı, http://www.dsp.org.tr/web/Icerik/
Icerik.aspx?id=59, [Erişim Tarihi 15.06.2012].
Dumanlı, Duygu, Eğlence Pazarlaması Çerçevesinde Marka Bilinirliği: Türkiye’den
Bir Örnek Uygulama, İ.K.Ü., 2012.
Duygulu, Melih, Türkiye’de Çingene Müziği, İstanbul, Pan Yayıncılık, 2006.
“Eğlence Sektörünün Gerçek Yüzü”, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama
Gazetesi, 13 Eylül 2011, http://ilef.ankara.edu.tr/gorunum/2011/09/eglence-sektorunungercek-yuzu/, Erişim Tarihi: [18.01.2012]
Ercan, Fuat, “Tarihsel ve Toplumsal Bir Süreç Olarak Kapitalizm ve Esneklik”, 95-96
Petrol İş Yayını, Nisan 1995, s. 661-692.
Erdoğan Aras, Fatma, “Etnik (Çingene) İşgücünün Enformel İşgücü Piyasasına
Katılım Biçimleri ve Bu Süreçte Etkili Olan Faktörler: İstanbul ve Edirne Örnekleri”,
Gazi Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi,
2009,
Cilt
11,
Sayı:11, s.
75-100
http://www.arastirmax.com/taxonomy/term/6747, [Erişim Tarihi: 09.09.2011].
Erdoğan, Gülnur, “Sosyal Devlette Sanat ve Sanatçının Korunması”, TBB Dergisi,
2008, Sayı 74, s. 191-225.
153
Eyüpoğlu, İ. Zeki, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İstanbul, Sosyal Yayınlar, 1995.
Göregenli, Melek, Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi Paneli: Psikolojik Açıdan
Milliyetçilik, Irkçılık, Linç Birikim Sosyalist Kültür Dergisi, 08 Mayıs 2007.
Göztepe, Ece, “Yurttaşlığın Kamusal ve Ulusüstü Boyutu; Avrupa Yurttaşlığı ve
Göçmen
Forumu
Örnekleri”,
2003,
C.
52,
S.
4,
s.
229-248,
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/280/2542.pdf, [Erişim Tarihi 15.03.2012].
Gürültü
Kontrol
Yönetmeliği,
http://www.aldek.com.tr/download%5
Cg%C3%BCr%C3%BClt%C3%BC_kontrol_y%C3%B6netmeli%C4%9Fi.pdf,
[Erişim Tarihi 15.08.2012].
Güzel, Ali, Okur, Ali Rıza, Caniklioğlu, Nurşen, Sosyal Güvenlik Hukuku, Beta
Yayıncılık, Ekim, 2010.
Hallıday, William Reginald, “Some Notes Upon The Gypsıes of Turkey”, Journal of
the Gypsy Lore Society, 1922, C. 3., s.163-189.
154
“İstihdam,
İşsizlik
ve
Ücret”;
http://www.tuik.gov.tr/MetaVeri.
do?tb_id=25&ust_id=8, [Erişim Tarihi: 09.09.2011]
İş ve Sosyal Sigortalar Kanunu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2009.
“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği”, Devre Eğitim Çalışması I, OLEYİS Vakfı Yayınları.
Kaçmaz, Gül; Eğlence Pazarlamasında Sahne Sanatlarının Pazarlaması ve Bir
Uygulama, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009
Kağıtçıbaşı, Çiğdem, Günümüzde İnsan ve İnsanlar, 11. Basım, İstanbul, Evrim
Yayınevi, 2008.
Kılıçoğlu, Mustafa, Sosyal Güvenlik Hukukunda Borçlanma, Turhan Kitabevi
Yayınları, 2002.
Kolukırık, Suat, “Sosyolojik Perspektiften Türk(iye) Çingeneler/Romanlari”,
Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 2006, C.3, S.1, www.insanbilimleri.com/ojs/
index.php/uib/article/download/13/25, Erişim Tarihi: [03.05.2012].
155
Koray, Meryem, “Esneklik ya da Emek Piyasasının Küreselleşmesi”, Petrol-İş 94-95
Yıllığı, Petrol-İş Sendikası Yayınları, İstanbul, 1995.
Kök, Selcen, Kent Yoksulluğu ve Siyaset: Ankara Örneği, Ankara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2011.
Kümbetoğlu, Belkıs, Sosyolojide ve Antropolojide Niteliksel Yöntem ve
Araştırma, Bağlam Yayıncılık, 2008.
Küreselleşmenin Psiko-sosyal Boyutu Üzerine Prof. Dr. Orhan Doğan ile Söyleşi,
Mart 2006, Sivas, www.sosyalhizmetuzmani.org [Erişim Tarihi: 16 Haziran 2010].
Levy, Juliette de Bairacli; “The Gypsies of Turkey” , Journal of the Gypsy Lore
Society, 1952, C.3.
Marsh, Adrian, “Etnisite ve Kimlik: Çingeneler/Romanlarin Kökeni”, E. Uzpeder ve
S.Gökçen (der.), Biz Buradayız: Türkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak
Mücadelesi, İstanbul, Mart Matbaacılık, 2008, s.19-27.
Meydaneri, Yasemin, Sosyolojik Açıdan Kadınlarla İlgili Kalıp Yargılar
(Kırıkkale Örneği), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi,
Kayseri, 2006.
156
Milliyetçi
Hareket
Partisi
Parti
Programı,
http://www.mhp.org.tr/usr_img/_
mhp2007/kitaplar/mhp_parti_programi_2009_opt.pdf, Erişim Tarihi: [15.06.2012].
Modelski, Tania, Eğlence İncelemeleri, Çev. Gürbilek, Nurdan, Metis Yayınları,
1998.
Noyan, M. Ali, Türkiye’de Çalışma Hayatında Esneklik Politikasının Çalışma
Süreleri Açısından Değerlendirilmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, İzmir.
Nutku, Özdemir, “Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü”, Türk Dil Kurumları
Yayınları, 1983.
Öke, M. Kemal, Topuz, Senem, “Eşit Yurttaşlık Hakları Bağlamında Çingene
Yurttaşların Sosyal ve Ekonomik Haklara Erişimi: Edirne Örneği”, Sosyal Haklar
Sempozyumu II, Pamukkale Üniversitesi, 4-5-6 Kasım 2010, s. 265-278.
Önen, Selin, “Çingeneler/Romanlarin Sosyal Haklara Erişimindeki Zorluklar: Roman
ve Dom Toplulukları Karşılaştırması”, Sosyal Haklar Sempozyumu III, Kocaeli
Üniversitesi, 25-26 Ekim 2011, s. 465-481.
157
Özdemir, Burhan; “Sanatçıların Sosyal Güvenlikleri ve Hizmet Borçlanmaları”,
Çimento İşveren Dergisi, http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/3mak993.pdf, Erişim
Tarihi: [12.05.2012].
Özdemir, Nebi, Cumhuriyet Dönemi Türk Eğlence Kültürü, 1. Baskı, Ankara,
Akçağ Yayıncılık, 2005.
Özkan,
Ali
Rafet,
Çingeneler/Romanlarin
Kökeni
ve
Göçleri,
http://www.turkiyecingeneleri.8m.com/, [Erişim Tarihi 15.03.2012].
Özkan, Ali Rıfat, “Türkiye Çingeneler/Romanlari”, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını,
2000.
Özşuca, Şerife, Toksöz, Gülay, Sosyal Koruma Yoksunluğu: Enformel Sektör ve
Küçük İşletmeler, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No:591, Ankara, 2003.
Polis
Vazife
ve
Salahiyet
Nizamnamesi,
MevzuatMetin/2.3.28501.pdf, Erişim Tarihi:[14.09.2012]
158
http://www.mevzuat.gov.tr/
Recommendation Concerning the Status of the Artist, 27 October 1980,
http://portal.unesco.org/en/ev.php-URL_ID=13138&URL_DO=DO_TOPIC&URL_
SECTION=201.html, Erişim Tarihi:[14.05.2012]
“Roman Vatandaşlarımızın İşgücü Piyasasına Entegrasyonları”, Seminer Raporu,
İŞKUR ve TAIEX, 15-16 Eylül 2011
Saadet
Partisi
Parti
Programı,
http://www.saadet.org.tr,
[Erişim
Tarihi
31.06.2012].
Sanatçılarımızın Sosyal Güvenlik Hakları, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü
Sigortalı
Tescil
ve
Hizmet
Daire
Başkanlığı,
Ankara,
2009.
http://www.sinebir.org.tr/dosyalar/118.pdf, [Erişim Tarihi 31.01.2012].
Sapancalı, Faruk, Sosyal Dışlanma, Dokuz Eylül Yayınları, 2005.
Seyidoğlu, Halil, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, İstanbul, 2003.
Sezen, Müceyla, Eğlence Sektöründe Çalışma İlişkileri, Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2010.
159
Scassa, Teresa, “Language Standards, Ethnicity and Discrimination”, Canadian
Ethnic Studies/Etudes Ethniques Au Canada, 1994, S. 26, s. 105-121.
Sönmez, Pelin, “Küreselleşme, Avrupa Birliği ve İstihdam: Çalışma İlişkilerinde
Yaşanan Dönüşüm”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, 2006, Cilt:5 S. 3, s. 177198.
Sürgevil, Olca; “Farklılık Kavramına ve Farklılıkların Yönetimine Temel Oluşturan
Sosyopsikolojik Kuramlar ve Yaklaşımlar”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Aralık, 2008, C.11, S. 20, s. 111-124.
Süngü, Yakup; “Kayıt Dışı İstihdamın Denetimi ve Sosyal Güvenlik Reformuyla
Yapılan Düzenlemeler”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Kasım 2007 / Şubat
2008, C. 21, S. 2 – 3, s. 115-132.
Sway, Marlene, Economik Adaptability: The Case of Gypsies, Nisan, 1984, C. 13,
S. 1, s. 83-98.
Şahin, Çiğdem, Kapitalizm ve Yoksulluk, İstanbul, Çiviyazıları Yayınevi, 2000.
160
Şavran, Temmuz, Sosyolojide Araştırma Yöntem ve Teknikleri, Anadolu
Üniversitesi Yayını, 2012
Şen, Gülşen, AB ve Türkiye’de Kayıt Dışı İstihdam ve Etkileri, Gazi Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2008.
Talas, Cahit, Toplumsal Politika, 5.Basım, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 1997.
Taşkıran, Gülçin, “Sınıf Örgütlenmesinde Yeni Deneyimler”, Çalışma ve Toplum
Dergisi, Nisan, 2011, S. 31, s. 135-162.
Temiz, Hasan; “Küreselleşmenin Sosyal Boyutları ve Türkiye Açısından Etkileri”,
Genel –İş Matbaası, Ankara, 2004.
Theslef, Arthur, “Report on the Gypsy Problem”, Gypsy Lore Society, Journal,
1912, s. 81-107.
Tol Göktürk, Eren Deniz, “Dünden Yarına Yurttaşlık: 21. Yüzyılda Yurttaşlık,
Ulusal Devlet ve Küreselleşme”, Sosyal Araştırmalar Vakfı, Ekim, 2006.
161
Topçuk, Yılmaz, Esnek Çalışma ve Esnek Çalışanların Sosyal Güvenliği, Dokuz
Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
2006.
Tuna
Meyrem,
Oguz,
Z.Nuran,
ve
Kolukirik,
Suat,
“Menemen
Çingeneler/Romanlarinin Sosyo-Kültürel Özellikleri: Kazımpaşa Mahallesi Örneği”,
Uluslararası Çingene Sempozyumu, Ulaşılabilir Yaşam Derneği, 6-7 Mayıs,
İstanbul, 2006, s.9, goc.bilgi.edu.tr/documents/MenemenCingeneleri.doc, Erişim
Tarihi: [27.01.2012]
Tunç, Mehmet, Kayıt Dışı İstihdamla Mücadelede Geliştirilen Stratejiler
Uygulanan Politikalar ve Gelişmiş Ülke Örnekleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Uzmanlık Tezi, 2007.
Tutar, Erdinç (ed.), Gariper, Cafer (ed.), Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Lisans
Yayıncılık, 2010.
Türk Dil Kurumu Resmi Web Sayfası, www.tdk.gov.tr, Erişim Tarihi:
[04.05.2012].
Türkiye Eğlence Sektörü Derneği, http://www.tesder.com/tr/index.html#, Erişim
Tarihi: [17.06.2012].
162
Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı ve Türk Tarih Vakfı Ortak
Yayını, İstanbul, 1998, C. 3.
Türkiye’de Eşitsizlikler: Kalıcı Eşitsizliklere Kalıcı Bir Bakış, Boğaziçi Üniversitesi
Sosyal Politika Forumu, Haziran 2010, http://www.spf.boun.edu.tr/docs/TurkiyedeEsitsizlikler_SPF.pdf, Erişim Tarihi: [19.07.2012].
Uzpeder Ebru (ed); Davola/Roussinova, Savelena (ed); Özçelik, Sevgi (ed); Gökçen Sinan
(ed) içinde, Biz Buradayız! Türkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak
Mücadeleleri, Nisan, 2008
Yağlıdere, Alper, İzmir Romanları, Ozan Yayınları, İstanbul, 2011.
Yaşam
Memnuniyeti Araştırması 2011, TÜİK, Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası,
Ankara, 2012.
Yıldırım, Engin, Uçkan, Banu, “İşverenlerin Sendikasızlaştırma Modelleri Ve
Türkiye Örneği”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Şubat, 2010, C. 25, S.2, s. 163-184.
163
Yücesan, Gamze, “Mavi Yakalı İşçiler Üzerine Çalışmalarda Eleştirel Etnografi:
Yöntembilimsel ve Politik Açılımlar/Sorunlar”, Praksis, 2001, S. 4, s. 332-346.
Yüzbaşıoğlu, Nuray, Kayıt Dışı Ekonomi ve İstihdam Üzerindeki Etkileri,
Türkiye Kamu-Sen, 2010.
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, SGK Yayın No:
30, Mart, 2012.
1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
164
EKLER
EK 1: GÖRÜŞME FORMU
-
Yaşınız?
-
Eğitim durumunuz?
-
Nerelisiniz? (Ankara dışı ise neden Ankara’ya gelmeyi tercih ettiniz ve kaç
yıldır Ankara’da yaşıyorsunuz?)
-
Aile yapınız nasıl? Yani evde sadece siz, eşiniz ve çocuklar mı var, yoksa aile
büyüklerinin de yer aldığı daha kalabalık bir aile misiniz?
-
Ailedeki diğer üyelerin meslekleri nelerdir?
-
Hayalinizdeki mesleği mi yapıyorsunuz?
-
Başka bir işte çalışsaydınız daha başarılı olacağınızı düşündüğünüz oluyor
mu hiç?
-
Kaç yaşından beri bu sektörün içindesiniz?
-
Müzik sizin için sadece iş mi yoksa aynı zamanda tutku olduğunu da
söyleyebilir miyiz?
-
Çocuğunuz var mı? Evet ise onun da ileri de bu mesleği yapmasını ister
misiniz?
-
Kazancınız sizin için yeterli düzeyde mi?
-
Ücretinizi günlük mü alıyorsunuz yoksa aylık mı?
-
Çalışma saatleriniz nasıl?
165
-
Yıl içerisinde belli bir dönem (yaz ayları) mi bu işle meşgulsünüz? Evet ise
diğer zamanlarda ne iş yapıyorsunuz?
-
Çalışma hayatınızda karşılaştığınız sorunlardan bahsedebilir misiniz?
-
Sigortalı mısınız? Hayır ise bu durum sizde gelecek kaygısına yol açıyor mu
veya sağlık sigortasından yararlanamamak ne gibi zorluklarla karşılaşmanıza
sebep oluyor?
-
Sendikalı mısınız? Evet ise, sizce neden sendikalı olmak gerekli; hayır ise,
neden sendikalı değilsiniz?
-
Şuan ki hükümetin uyguladığı politikalar sizce müzik sektörünü nasıl
etkiliyor? Örneğin kapalı alanda sigara içme yasağı ve saat 00:00'dan sonra
gürültü yasağı için ne düşünüyorsunuz?
-
Müzik sektöründe romanların ön planda olduklarını duyuyoruz sizce de öyle
mi?
-
Çingene/Roman olmak müzik sektörü için sizce avantaj mı, yoksa tam tersi
mi?
-
Çingene/Roman
olmanızdan
dolayı
çalışma
hayatınızda
güçlüklerle
karşılaştığınız oldu mu?
-
Çingene/Roman olduğunuzu gizlediğiniz zamanlar oluyor mu?
-
Çingene/Roman olmanızdan dolayı müşterilerden olumsuz tepkiler aldığınız
oldu mu?
-
Hükümet Roman Açılımı yapmıştı. Duydunuz mu? Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
-
Sizin çalışma ve yaşam koşullarınızın iyileştirilmesi için hükümet ne
yapmalı?
166
EK 2: GÖRÜŞÜLENLERİN LİSTESİ
İsim
Cinsiyet
Yaş
25
Medeni
Durum
Evli
Eğitim
Düzeyi
İlkokul
1
Yener
Erkek
2
Yasin
Erkek
27
Evli
İlkokul
3
Mustafa
Erkek
33
Evli
İlkokul
4
Yiğit
Erkek
17
Bekar
İlkokul
5
Metin
Erkek
28
Evli
İlkokul
6
Fikret
Erkek
26
Evli
Lise
7
Haydar
Erkek
66
Evli
İlkokul
8
Ramazan
Erkek
30
Evli
Ortaokul
9
Şükrü
Erkek
16
Evli
İlköğretim
10
Şakir
Erkek
28
Evli
İlkokul
11
Nuri
Erkek
25
Evli
Lise
12
Yağız
Erkek
30
Evli
İlkokul
13
Seyfi
Erkek
55
Evli
İlkokul
14
Ahmet
Erkek
16
Bekar
Ortaokul
15
Burak
Erkek
16
Bekar
Ortaokul
16
Baran
Erkek
18
Evli
İlkokul
17
Bekir
Erkek
27
Evli
İlkokul
18
Tarık
Erkek
40
Evli
İlkokul
19
Ömer
Erkek
50
Evli
İlkokul
20
Kadir
Erkek
48
Evli
İlkokul
21
Buket
Kadın
21
Boşanmış
Lise
22
Senem
Kadın
21
Boşanmış
Lise
23
Ezgi
Kadın
21
Boşanmış
Lise
24
Gamze
Kadın
31
Boşanmış
İlkokul
167
ÖZET
İnsanlık tarihi boyunca var olan eğlencenin, sektör olarak karşımıza çıkmasıyla
araştırılması gereken birçok yönü olduğu görülmüştür. Bunlardan bir tanesi de
sektörün çalışma yaşamındaki yeridir.
İşgücü piyasalarında yaşanan yeniden yapılanma ile esneklik emek piyasalarında
egemen hale gelmiştir. Eğlence sektörünün koşulları incelendiğinde esnek çalışma
biçimini benimsediği görülmüştür. Sektör ilk olarak ağır çalışma koşulları ile dikkat
çekmektedir; uzun çalışma saatleri, belirsiz ücret düzeyleri, örgütsüzlük ve sosyal
güvencesizlik gibi birçok olumsuzluğu içinde barındırmaktadır.
Bu
çalışma;
eğlence
sektöründe
son
derece
başarılı
olarak
bilinen
Çingenelerin/Romanlarınn sektör içindeki konumlarını ortaya koymayı amaçlamıştır.
Tarihleri boyunca dışlanmalara maruz kalan
Çingeneler/Romanlar, eğlence
sektöründe kendilerine yer edinebilmişlerdir. Çingenelerin/Romanların gittikleri her
yerde müzik sektöründe çalışmaları, talebin doğurduğu bir ihtiyaçtan mı, yoksa
zorunlu bir halden ötürü mü yaşandığı merak konusu olmuştur. Bu doğrultuda,
eğlence sektöründe çalışan Çingeneler/Romanlar ile yüz yüze derinlemesine
görüşmeler yapılarak sektörle ilgili bilgi alınmasının yanı sıra, karşılaştıkları sorunlar
tespit edilmeye çalışılmış ve çözüm önerileri getirilmiştir.
168
Anahtar
Kelimeler:
Eğlence
sektörü,
Çingeneler/Romanlar
169
Esnek
çalışma,
Sosyal
güvence,
ABSTRACT
With the coming of entertainment, which existed through the human history, to the
agenda as a sector, it was seen that there are many aspects of it which has to be
researched. One of these aspects is the situation of the sector in the work life.
With the reorganization of the labor market, flexibility began to dominate the labor
market. When the conditions of the entertainment sector was evaluated, it was seen
that it also adopts the flexible working types. First of all, the sector draw attention
with the heavy working conditions; it contains in itself many problems such as long
working hours, undefined wage levels and social insecurity. In addition to these
problems, the level of being organized is quite low in the sector because of its
specific working conditions.
This study aims to analyze the position of the Gypsies in the entertainment sector
since they were regarded very successful in the sector. The Gypsies, who became
subject to exclusion throughout history, found a place to themselves in the
entertainment sector. The Gypsies are employing in music sector wherever they go.
it is a subject of curiosity whether this situation stems from compulsory conditions or
from the requirements which arise from the demands. In this respect, face-to-face
interviews were done with the Gypsies who work in the entertainment sector. In
170
these interviews, information about the sector was discussed, the problems that they
encountered were detected and solutions to these problems were proposed.
Key Words: Entertainment sector, flexible working, social security, the Gypsies
171
Download