Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma `Ülküsü`

advertisement
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma
‘Ülküsü’
Melek Halifeoğlu - Meral Kuzgun
*
**
Öz: Bu makale, erken Cumhuriyet Dönemi’nin siyasal ve entelektüel hayatında önemli
bir yeri olan Kadro Hareketi’ni tanınmış İtalyan düşünür Antonio Gramsci’nin
Hapishane Defterleri’nde geliştirdiği kavramsal matris üzerinden ele almayı
amaçlamaktadır. Kadro Hareketi, kendi etrafında, üstyapısal düzeyde modern kültür ve
politikanın örgütleyicileri olarak hareket ederek, yeni kurulan tarihsel blokun ideolojik
çerçevesini geliştirecek olan hegemonik nitelikli bir organik aydınlar grubunu
oluşturma girişiminde bulunmuştur. Bu bağlamda, makalede Gramsci’nin ideoloji,
organik aydınlar, tarihsel blok ve hegemonya konusundaki yaklaşımlarından
yararlanılarak, Kadro Hareketi’nin kuramsal çözümlemesine yönelik olarak alternatif
bir bakış açısı sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kadro hareketi, kadro dergisi, Gramsci, organik aydın, tarihsel
blok.
The ‘Ideal’ of Kadro Movement to Create Organic Intellectual
Abstract: This article aims to examine the Kadro Movement, which has an important
lace in the political and intellectual life of the early Republican Era, with reference to
the conceptual matrix developed by the renowned Italian thinker Antonio Gramsci in
his Prison Notebooks. The Kadro Movement attempted to create around itself a
hegemonic group of organic intellectuals who, acting as organizers of a modern culture
and politics at the superstructural level, would develop the ideological framework of the
newly established historic bloc. In this respect, the article attempts to offer an
alternative perspective for a theoretical analysis of the Kadro Movement, based on
Gramsci’s conceptions of ideology, organic intellectuals, historic bloc, and hegemony.
Keywords: Kadro movement, kadro journal, Gramsci, organic intellectuals, historic
bloc.
*
Arş. Gör., Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Beytepe Kampüsü, Beytepe/Ankara/Türkiye.
Yrd. Doç. Dr., Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Muallim Rıfat Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği,
ABD Merkez/Kilis/Türkiye.
**
Makale gönderim tarihi: 02.02.2016
Makale kabul tarihi: 17.06.2016
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49, Sayı 4,Aralık 2016, s. 65-84.
66
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
Giriş
Osmanlı Devleti’nin dağılması sonrasında, Kemalist devletin kuruluşu, bütün
bir ideolojik, hukuksal, politik ve ekonomik yapının değişimi bağlamında yeni
bir toplumsal formasyona özgü ilişkilerin şekillenmesiyle birlikte, yeni bir
‘tarihsel blok’un ortaya çıkması olarak değerlendirilebilir. Antonio Gramsci’nin
Hapishane Defterleri’nde geliştirdiği kuramsal çözümlemesi içinde en kritik
kavramlardan birini oluşturan tarihsel blok kavramı, işlemsel bir tanımlamaya
başvurulacak olursa, altyapı ve üstyapının organik ilişkisi biçiminde ifade
edilebilir.1 Bir tarihsel blokun oluşması için üretim tarzına bağlı olan üretim
ilişkilerinin ve bunların dolaylı ya da dolaysız bir karşılıklı yansıması olan
üstyapı kurumlarının birlikteliği gerekmektedir. Gramsci, üstyapısal düzey bir
kere oluştuktan sonra, tarihsel blokun iki düzeyi arasındaki ilişkinin diyalektik
bir süreç içine girdiğini ve üstyapıdaki etkinlik biçimlerinin somutluk
kazanmasında toplumsal grupların önemli olduğunu belirtir (Portelli, 1982: 4849).
Osmanlı Devleti’nde feodal üretim tarzının zaman içinde sönümlenmesi,
Birinci Dünya Savaşı’nın yeni bir siyasal coğrafyayı ortaya çıkarması ve ülke
içindeki karmaşık ve çelişkili toplumsal mücadelelerin açığa çıkması, Kurtuluş
Savaşı sonrasında şekillenen yeni devletin tarihsel nesnelliğini oluşturur. Bu
tarihsel totalite içerisinde, henüz inşa sürecinin ilk evrelerini yaşamakta olan
yeni devlet, eski tarihsel blokun ardında bıraktığı siyasal alanda yükselmeye
başlar. Kemalist kadroların öncülüğünü yaptıkları yeni dönemin başlıca hedefi,
Gramsci’nin kavramsallaştırmasına başvuracak olursak, kendine özgü yapısal
ve üstyapısal ilişkiler örüntüsüyle birlikte yeni bir tarihsel blokun kurulmasıdır.
Artık, kapitalist üretim tarzına geçişin nüvelerini oluşturmaya yönelik ekonomi
politikaları ve bununla uyumlu olan üstyapı etkinliklerinin varlığı karşımıza
çıkar. Bütün bu gelişmelerin toplumsallaşmasında rol oynayarak, altyapı ve
üstyapı arasındaki birlikteliği amaçlayan yeni tarihsel bloğun içerdiği organik
bağı kuracak olan, rejimin içinden çıkan ve onu destekleyen organik aydınlardır.
Bu bağlamda, Kadro Dergisi ve düşünürlerinin yeni tarihsel blokun organik
aydınlarını oluşturmak üzere entelektüel-politik bir girişimde bulunduklarını
düşünebiliriz.
Bu makalenin amacı, verili bir tarihsel aşamada yeni oluşmakta olan devlet,
siyasal rejim ve üstyapının öbür alanları ile yapısal düzeydeki üretim sisteminin
dolaylı yansımaları arasındaki ilişkiler örüntüsünü dikkate alarak, Kadro
dergisinin temsil ettiği ideolojik-politik zeminin organik bağıntılarını kuramsal
düzeyde açığa çıkarmaktır. Bu yöntembilimsel gönderim noktasından yola
1
Gramsci, yapı ve üstyapı arasındaki organik bütünlüğü anlatan “tarihsel blok” kavramını şöyle açıklar:
“Yapılar ve üstyapılar, bir ‘tarihsel blok’ oluşturur. Bu demektir ki, karmaşık, çelişkili ve uyumsuz üstyapılar
bütünlüğü toplumsal üretim ilişkileri bütünlüğünün yansımasıdır” (Gramsci, 1971: 366).
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’
67
çıkarak, derginin ve dergi yazarlarının amacı, işlevi ve ideolojisi temel başlıklar
halinde Gramsci’nin Hapishane Defterleri’nde geliştirdiği organik aydın,
tarihsel blok, ideoloji ve hegemonya kavramları üzerinden çözümlenecektir.
Kadro Hareketi’nin, dönemin organik aydınlarını oluşturmaya yönelik bir
entelektüel-ideolojik projeyi temsil ettiği yolundaki savımızdan hareketle,
Kemalizmle ilişkisi ve rejimin izlediği ekonomi politikaları karşısındaki
konumu dikkate alınacak ve tarihsel blokun içerdiği gerilimler sonucunda,
konjonktürel olarak, zamanla nasıl sönümlendiği üzerinde durulacaktır. Kadro
hareketinin organik aydın katmanlarından birini geliştirmek ve rejimin organik
ideolojisini oluşturmak gibi bir misyonu benimsediğini; buna karşılık, devlet
aygıtını denetiminde bulunduran yönetici elitin, milli burjuvazi oluşturma ve
kapitalizme geçme arayışıları içerisinde, alternatif organik aydın katmanları
aracılığıyla Kadro hareketinin önerdiği entelektüel-politik projesini tasfiye
ettiğini çalışmamızda açımlamaya çalışacağız.
Öte yandan, Kadro Dergisi’nin Türk entelektüel-politik yaşamı içindeki
öneminin hâlâ sürdüğünü düşünebiliriz. Dergiye hâkim olan ideolojik
perspektifin, özellikle 1960-70 yılları arasında, örneğin Yön Hareketi’ni dolaylı
da olsa etkilemiş olmasına işaret edilebilir (Kadro ideolojinin kurucu aydınları
arasında yer alan Şevket Süreyya Aydemir, Yön Dergisi’nin yazarları arasında
olması anlamlıdır). Bu noktada, Gramsci’nin kuramsal sorunsalındaki bir
tartışma ölçütü üzerinden bir değerlendirme yaparsak, Kadro Hareketi’nin erken
bir transformizm vak’ası olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’in güncel koşullarını
da göz önünde bulundurarak yorumlamak gerekirse, 2000’li yıllardan sonra
Türkiye devletinin, aynı üretim tarzı içinde olmakla birlikte, yeni bir sosyoekonomik formasyon doğrultusunda ilerlediğini söyleyebiliriz. Bu dönüşüm
süreci hem devletin siyasal, hukuksal ve kültürel etkinlik modalitesini
değiştirmiş, hem de yeni bir aydın kitlesinin ortaya çıkmasını ve tarihsel blokun
yeni evresine uygun sivil toplum-devlet ilişkisindeki yeniden yapılanma
formlarını gündeme getirmiştir. Kadro Hareketi’nin Cumhuriyet’te birlikte
açılan yeni tarihsel evrede başarılı olması durumunda, Türkiye toplumsal
formasyonunun daha farklı bir gelişim seyri izlemiş olacağını varsayabiliriz. Bu
makale, tarihsel gelişmenin olumsallıkları üzerinde durmak yerine, 1930’ların
başındaki nesnel koşulları dikkate alarak, Gramsci’nin kavramsal matrisinin
işlevselleştirilmesi aracılığıyla, Kadro Hareketi’ni yeni ve özgün bir okuma
işleminden geçirmeyi amaçlamaktadır.
Kadro ve Aydınlar
Ocak 1932-Aralık/ Ocak 1934-35 tarihleri arasında yayın hayatı olan Kadro
dergisi devrimin ideolojisini oluşturma, yaygınlaştırma ve derinleştirme
amacındadır. Bu dergi etrafında toplanan aydınlar grubu, tek parti yönetiminin
hâkim olduğu yıllarda, yeni devletin inşa sürecindeki rolüne yönelik özgül
68
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
yaklaşımlarıyla, Türkiye’nin siyasal düşünce tarihinde önemli bir yer
edinmiştir. Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976), Vedat Nedim Tör (18971985), Burhan Asaf Belge (1899-1967), İsmail Hüsrev Tökin (1902-1994) ve
Yakub Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974) derginin kurucu yazar kadrosunu
oluşturmaktadır. Derginin içinden çıktığı sosyo-ekonomik koşullar göz önüne
alındığında, yazarlarının ortak noktası bürokratik orta sınıfa aidiyetleridir.
Dolayısıyla, ne seçkinci (elitist) sınıf içinde yer alıp halktan ayrı bir yerde, ne de
kırsal kesimde olup eğitimden uzak kaldıkları için entelektüel düşünce
akımlarından uzakta konumlanırlar. Yurtdışında eğitim almış, Batı’nın modern
toplumsal formasyonlarındaki sınıf mücadelelerini görmüş, aydın topluluklarını
etkileyen felsefe ve sanat akımlarını takip etmiş kişiler olmaları bakımından, bu
özellikleriyle yeni rejim için ideal bir grup bile oldukları söylenebilir.
Kadro dergisi, çıkış amacını şu ilkeler kapsamında formüle etmiştir:
Türkiye, bir inkılap içindedir. Bu inkılap durmadı. İhtilal inkılabın gayesi değil,
vasıtasıdır. Tesviye edilmiş bir zemin üstünde yarınki Türk cemiyetinin, kendine
has ve kendine uygun binasını kurabilmek için, inkılabımız, derinleşme ve
genişleme istikametindedir. İnkılabın irade ve menfaati, inkılabı duyan ve yürüten,
azlık fakat ileri bir KADRO’nun iradesinde temsil olunur. Türkiye bir inkılap
içindedir. Bu inkılabın kendisine prensip ve onu yaşatacaklara şuur olabilecek
bütün nazari ve fikri unsurlara maliktir. Ancak bu nazari ve fikri unsurlar, inkılaba
İDEOLOJİ olabilecek bir fikriyat sistemi içinde terkip ve tedvin edilmiş değildir.
İnkılabımızın, her biri ayrı ayrı kıymettar ve orijinal bu fikir ve nazariye unsurları
birer birer izah edildikçe, bu esaslar inkılap nesli için kriteryumlar olacak, yeni ve
standartlaşmış inkılapçı tip böyle doğacaktır… İnkılabın kendine has cihanı telakki
tarzı böyle vücut bulacaktır… İnkılap neslimizin muhtaç olduğu inkılap şevkini,
her zaman uyanık tutmak ve inkılabımızın bir bakışta idrakimizi durdurur gibi
görünen coşkun ve mürekkep cereyanına daima hâkim kalabilmek için, onun
prensiplerini hududu muayyen kriteryumlar şeklinde bilmeye, benimsetmeye
mecburuz. (Kadro, 2004: 44)
Kadro’nun formüle ettiği bu perspektifte devrimin eksikliklerinin ne olduğunu
anlatması (aslında, günümüzdeki meseleleri de aydınlatması) açısından
önemlidir. Diğer taraftan, Kadro, eksikliklere karşın neye ihtiyaç olduğunu da
açıkça ortaya koyar: devrimin ideolojisini oluşturmak ve temellendirmek.
Derginin, bu amacını gerçekleştirmek ve devrimin halka ulaşmasını sağlamak
için, inkılabın (devrimin) korunmasını, kollanmasını ve gelişmesini başlıca
entelektüel-politik öngörü biçiminde söylemselleştirdiğini saptayabiliriz.
Kadro Dergisi’nin düşünür ve aydınlarının, oluşturmayı hedefledikleri
ideolojinin kurucuları olarak, kendilerini lider grup ile halk arasında bağlantı
kuracak olan organik ideolojinin taşıyıcı öğesi halinde tasarımladıkları ileri
sürülebilir. Bu açıdan bakıldığında, Gramsci’nin organik aydın-geleneksel aydın
ikiliği (dikotomisi) çerçevesinde geliştirdiği kuramsal yaklaşımdan
yararlanarak, Kadrocuları analiz etmek mümkündür. Gramsci, kendi kuramsal
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’
69
modelini oluştururken, aydınların İtalyan toplumsal formasyonuna özgü sınıfsal
konumunu, tarihsel blok içindeki işlevlerini ve hem yapısal hem de üstyapısal
süreçlerdeki ilişkisel görünümlerini çözümlemeye çalışır; bu amaçla, en genel
soyutlama düzeyinde, aydınların işlevsel niteliklerini, ideolojik hegemonya
kavramıyla ilişkilendirerek açıklar (Yetiş, 2002: 217). Aydın (entelektüel)
olmayı zihinsel kapasite ve akılla bağdaştıran Gramsci, bu yüzden herkesin
aydın kategorisi bağlamında değerlendirilebileceğini belirtir. Bu tanımlamanın
elbette çok kapsayıcı olduğu ve aydın kavramını olağanüstü derecede
genişlettiği düşünülebilir. Bununla birlikte, Gramsci’nin, toplumsal yapının
geneli dikkate alındığında, herkesin aydın işlevini yerine getirmediğini ifade
ettiğini de vurgulamamız gerekir (Jones, 2006: 81).
Gramsci’ye göre, yöneten ve yönetilenler arasındaki ikna ve rıza süreçleriyle
bağlantılı olarak, ideolojik hegemonyanın kurulması, ancak yönetici kadroyla
organik bağı olan eğitimli aydınlarla mümkündür (Jones, 2006: 55). Öte
yandan, her toplumsal grup (sınıf) kendi organik aydınını yaratır; başka bir
ifadeyle “her yeni sınıfın ihtiyacı olan ‘organik aydınlar’ yeni bir sosyal düzen
kurmak için şarttır (Anderson, 1988: 9). Organik aydın kavramıyla dikotomik
bir karşıtlık içinde anlamlandırılan geleneksel aydınlar ise, eski tarihsel blokun
organik aydın kategorilerinin yeni tarihsel bloktaki kalıntılarıdır.
Aydınlar konusuyla ilişkili olarak egemenlik ve yönetim kavramlarını
birlikte değerlendiren Gramsci’nin şu saptaması, burada incelediğimiz konu
açısından aydınlatıcıdır: “Egemen (buyurgan) grup, ancak kendi aydınları
aracılığıyla tüm toplum üzerinde hegemonyasını uygulamayı başardığı zaman
yönetici durumuna gelir” (1986: 15). Kadro dergisi, cumhuriyet döneminin
erken kapitalistleşme süreçleri bağlamında, yeni rejimin ya da tarihsel blokun
organik aydın katmanlarından birini oluşturmaya yönelik bir girişim olarak
karşımıza çıkar. Kemalist rejim, Osmanlı Devleti’nden kalan geleneksel
aydınlarını ve onların kurumlarını inşa sürecine özgü hukuksal araçlarla
tasfiye etmiş; üstyapıda kendi siyasal, hukuksal, eğitimsel ve dinsel
kurumlarını oluşturmuş, bununla bağlantılı olarak da sınıfsal köken açısından
kendisiyle bağlantılı aydın katmanlarını eğitmeye yönelmiştir. Tek parti
döneminde tüm muhalif düşüncelerin ortadan kaldırılması ve örneğin, rejimi
destekleyen Kadro dergisinin yayın hayatına devam etmesine izin verilmesi de
bu bağlamda anlamlandırılabilir. Aslında, kurulmakta olan yeni devlet
mekanizması içerisinde geleneksel aydınların soğurulduğu da düşünülebilir;
nitekim her başarılı tarihsel blok girişimi, eski düzenin kalıntısı olan
geleneksel aydınların yeni yapısal ve üstyapısal ilişkiler içerisine
eklemlendirilmesine tanık olur. Geleneksel aydınların ya da muhalif kesimin
soğurulması, toplumsal düzeyde hegemonyanın oluşturulması açısından
önemlidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Türk Tarih Tezi, Güneş-Dil
70
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
Teorisi, dinsel kurumların (örneğin, tekke ve zaviyeler) tasfiyesi ve laiklik
ilkesinin kabulü kolayca anlaşılabilir adımlardır.
Hegemonyanın örgütlenmesi, Gramsci’nin deyimiyle, “ekonomik özsel bir
işlev kökensel alanı üzerinde” ortaya çıkan organik aydınların oynayacağı temel
rollerin dikkate alınmasını gerektirir. Kadro Hareketi’nin, tam da bu toplumsal
işlev doğrultusunda, ekonomi politikasının nasıl olması gerektiğine dair
görüşlerin şekillendirilmesi sürecinde rol oynayarak, devlet gözetimindeki
birikim stratejisinin saptanmasında etkinlik göstermeyi hedeflemesi anlamlıdır.
Çünkü organik aydın, politik toplumla sivil toplum arasındaki dengenin
sağlanması, hegemonyanın yaygınlaşması bağlamında temel bir işleve sahiptir.
Devlet, zor gücünü kullanarak, bu hegemonyanın kurulmasında rol oynarken;
organik aydınlar, rıza yoluyla toplumu ikna ederek (başka bir deyişle,
inandırarak) hegemonyanın kendiliğinden içselleştirilmesine katkıda bulunurlar.
Bu nedenle, toplumsal sınıflardan ve hegemonya mücadelelerinden bağımsız bir
aydınlar sınıfı olduğunu söylemek mümkün değildir; aksine, ilerlemeci sınıfın
aydınlarının diğer toplumsal gruplara ait aydınları kendilerine eklemlemelerinin,
başarılı bir hegemonya mücadelesi açısından, gerçekçi bir olasılık olduğunu
söylemek doğru olacaktır.
Bu kuramsal öncüllerden hareketle, Kadro’nun devrimin ideolojisini
oluşturma hedefi açısından, özellikle ekonomi kertesi üzerine eğilmeleri
rastlantısal değildir. Nitekim Gramsci’nin İtalyan aydınları üzerine yaptığı bir
yorum aydınların ekonomik kerte karşısındaki konumunu açıklamak
bakımından önemlidir:
Eğer her devlet tipinin zorunlu olarak ekonomik-korporatif ilkelcilik evresinden
geçeceği doğruysa, bundan yeni devlet tipini kurmuş bulunan yeni toplumsal
grubun politik hegemonyasının içeriğinin her şeyden önce ekonomik nitelikte
olacağı sonucu çıkar. (Gramsci, 1986: 23)
Yukarıdaki kuramsal değerlendirmelerden de anlaşılacağı üzere, Cumhuriyet
Dönemi’nde yeni bir tarihsel blokun kurulması için aydınlara belirleyici bir
işlev tanınması gerekmiştir. Kapitalistleşme sürecinde geç kalan ve eşitsiz
gelişim dinamiklerinin etkisini hisseden Türkiye’nin, 1930’lara değin liberal
politikalar izlemesi rastlantısal bir girişim değildir. Ne var ki, hem 1929 Dünya
Krizi’nin patlak vermesi hem de bu süreç içinde tarihsel blokun ve
hegemonyanın kurulmasındaki başarısızlık, devletin ve yönetici sınıfın ekonomi
politikalarını değiştirmesine neden olur. Kadro’nun devletçilik ilkesine ya da
diğer bir ifadeyle karma ekonomiye ideolojik söyleminde vurgu yapmasındaki
temel gerekçe, içinden çıktığı sınıfsal yapıyla olan organik bağıyla
ilişkilendirilebilir. Devletin sınıfsız, imtiyazsız bir toplumsal yapı içinde
olduğunu vurgulayan Kemalist ideoloji ve onun destekleyicisi olan Kadrocular,
diğer taraftan kendilerinin ve genel olarak aydınların toplumdaki yerini ve
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’
71
işlevini ise çelişkili bir şekilde yorumlamıştır. Aydemir’in şu değerlendirmesi
tipik bir bakış açısını yansıtır:
Bu itibarla yeni Türk cemiyetinde entelektüel zümre, teknik kuvvetleri elinde tutan
bir sınıfın emrinde ve o sınıfın menfaatine çalışan bir emirber sınıf değil, bilakis
bütün dünya tekniğini elinde bulunduran, cemiyetin ileri menfaatleri hesabına
çalışan teşkilatçılar ve teknisyenler kadrosudur. (Aydemir, 1968: 65-66)
Bu ifadeden hareket edersek, her ne kadar, tekniğin oluşmasını üretici güçlerin
gelişmesine bağlayarak açıklasalar, üretici güçlerdeki gelişmişlik seviyesinin de
üretim ilişkilerini ve dolayısıyla da üretim tarzını belirlediğini vurgulasalar da,
Kadrocuların maddeci tarih yorumundan uzaklaştıkları söylenebilir. Aslında,
organik aydınların sınıfsal özelliklerini daha iyi anlamak için, onların tarihsel
oluşumu bakımından ilişkili oldukları sınıflarla doğrusal bir zaman diliminde
ortaya çıktıklarını unutmamak gerekir (Yetiş, 2009: 159).
Diğer taraftan Kadrocular, kendilerinden önceki aydınları eleştirirler. Şevket
Süreyya [Aydemir], Kadro’nun aynı zamanda eski aydın topluluklarıyla
ideolojik bir mücadeleyi amaçladığını net olarak ifade etmiştir: “Bizim fikri
telakki tarzımız ile hükümlerimizi tayin eden, kendi felsefi kültürümüzdür.
Hâlbuki bu kültür, harpten evvelki Avrupa’nın hayat ve cemiyet şartlarının
felsefi izahına istinat eder. Bunun içindir ki, Türk münevverinin âlemi telakki
tarzı, harpten evvelki Avrupa’nın klasik inkişaf kanunlarından tamamile gayrı
bir istikamet takibeden yeni Türk cemiyetinin ideolojisini idrakte, bir felsefi
engel oluyor. Binaenaleyh Türkiye’nin yeni inkişaf istikametlerinin izahı
davasında bizim ilk mücadele edeceğimiz şey, Türk münevverinin, eski bir
âlemin tarzına istinat eden felsefi kültürüdür” (Kadro, 2004: 152). Tekeli ve
İlkin’in (2003: 512) de saptadıkları gibi, Kadroculara göre, eğitimli olmak aydın
olmak için yeterli değildir; tek başına eğitim, sadece yarı aydın olmakla
sonuçlanacaktır.
Kadrocular, bu noktadan hareket ederek, Osmanlı aydınlarının yarı aydın
olmanın ötesine geçemediğini ve belli bir dünya görüşüne sahip
olmadıklarından dolayı da siyasal otoriteye bağlı kaldığını düşünürler. Bununla
birlikte, Tekeli ve İlkin’in (2003: 512), Osmanlı aydını ve Kadrocuların, her ne
kadar farklı tarihsel süreçlerde şekillenmiş olsalar da, siyasal otoriteye bağlılık
konusunda aynı özellikleri sergilediklerini vurgulamaları anlamlıdır. Bu
eleştiriyi benimseyecek olursak, her iki aydın tipinin de eleştirel olmadığını,
kendilerini ilişkilendirdikleri yapıya (inkılap, iktidar ya da devlet) angaje
olduklarını söyleyebiliriz. Gerçi, Kadrocuların kendilerini Osmanlı aydınından
farklı bir düzeyde ele aldıkları da kabul edilmelidir. Onlara göre, Osmanlı
aydınları Batı’daki tekniği, gelişmeyi, felsefeyi yorumlamak, özümsemek ve
analiz etmek yerine bunları sorgulamaksızın olduğu gibi almayı seçmişlerdir.
72
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
Tekeli ve İlkin, bizim Kadrocuları organik aydın kategorisi bağlamında
değerlendirmemizin aksine, onların organik aydın ve geleneksel aydın arasında
konumlandıklarına işaret ederler. Geleneksel aydını sınıflar üstü bir konumda
değerlendiren yazarlar, Kadro’nun sınıfları yadsımasına dayanarak,
Kadrocuların geleneksel aydın olmadıklarını ileri sürerler. Aynı şekilde, organik
aydını da bir toplumsal sınıf ya da grubun içinde yer alması ve o grubun üyesi
olması bağlamında değerlendirerek Kadro’nun sınıfsal bağlantısı olmadığı
sonucuna varırlar. Yazarlar, Kadrocuları ‘organizasyonel elit’ olarak
değerlendirirken, bunun nasıl bir kuramsal-kavramsal altyapısı olduğuna
değinmemişlerdir.
Bu değerlendirmeler altında geleneksel aydın yorumunu biraz daha
detaylandırmak gerekmektedir. Tekeli ve İlkin’in geleneksel aydın konusundaki
yorumlarının aksine Gramsci’nin geleneksel aydın kavramını, “yeni tarihsel
blokun gelişim sürecinde, egemenlik iddiasındaki temel sınıfın karşısında
bulduğu ve ‘siyasal ve toplumsal biçimlerdeki en karmaşık ve köktenci
değişikliklerin bile kesintiye uğratamadığı bir tarihsel sürekliliği temsil ediyor
gibi görünen’ aydın topluluklarını niteler” (Yetiş, 2009: 160). Dolayısıyla,
geleneksel aydın kategorisi, önceki tarihsel blokun organik aydınları şeklinde
yorumlanabilir. Onları geleneksel bir konumda bırakan tutum ise, bulundukları
tarihsel blokun devamını sağlamaya yönelik pratikleridir. Görüleceği üzere
Tekeli ve İlkin’in sınıflar üstü olarak yorumladıkları geleneksel aydın tanımı
doğru değildir; çünkü bir tarihsel blok üstyapı ve altyapının organik bağı
olduğuna göre ve bu bağın kuruluşunda yer alan organik aydınların sınıfsal
konumları göz önüne alındığında geleneksel aydının önceki tarihsel blokla
ilişkili olarak sınıfsal bir statüleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu
bağlamda, Kadrocuların ‘geleneksel aydın’ kategorisi çerçevesinde değil, yeni
tarihsel blokun kurulması doğrultusunda yeni organik ideolojinin
oluşturulmasını hedefleyen bir organik aydın girişimi biçiminde
anlamlandırılabileceğini ileri sürebiliriz.
Kadro ve İdeoloji
Yeni tarihsel blok içerisinde siyasal rejimin ideolojisini oluşturmaya yönelik
olarak yayınlanmaya başlayan Kadro Dergisi, yeni devletin bir “inkılap” içinde
olduğu yolundaki temel varsayımdan hareket ederek, söz konusu devrimci
dönüşüm sürecinin toplumsallaşmasını amaçlamıştır. Kadro Hareketi ve Dergisi
etrafında toplanan çevre, inkılabın teorik ve düşünsel anlamda alt yapısı
olduğunu, fakat devrime eşlik eden ideolojik düzeyin rejimin konsolidasyonu ve
topluma yansıtılması açısından eksiklik olduğunu öngörmüştür. Kadro
Hareketinin özgüllüğü, eski tarihsel blokun ortadan kalkmasına bağlı olarak
yeniden biçimlendirilmeye çalışılan yeni yapısal ve üstyapısal süreçlerin
organik eklemlenmesinin hedeflendiği tarihsel koşullarda yatar.
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’
73
Bu bağlamda, yeni tarihsel blokun üstyapısal alanda yer alan zihinsel-bilişsel
görünümlerini sistematize etme amacını temel bir varoluş nedeni olarak
saptayan Kadro Hareketi, ideoloji kavramını bir dünya görüşü olarak genel bir
çerçevede yorumlar. İdeoloji, daha genel bir kuramsal çerçevede anlaşılmak
koşuluyla, “bizi ihata eden cemiyet şartlarının, bizim dimağımıza in’ikası ve bu
in’ikasların muayyen formüller ve doktrinler şeklinde ifadesi” biçiminde
tanımlanır (Şevket Süreyya, 2004: 103). Kadro, bu tanımın da ima ettiği üzere,
tarihsel gelişim dinamiklerine göre ortaya çıkan toplumsal koşullar
çerçevesinde, dünyayı algılama ve yorumlama tarzı olarak kavranılan dünya
görüşünü belirli ilkeler doğrultusunda oluşturmayı önemli görmüştür.
Bu yaklaşımın kuramsal öncüllerine odaklanıldığında, Kadrocuların
ideolojinin oluşumunda toplumsal koşulları esas aldıkları kolaylıkla
saptanabilir. Kişisel tarihlerinin de açığa çıkardığı üzere, entelektüel birikimleri
dolayısıyla Avrupa felsefe geleneklerine hâkim olduklarını düşünebileceğimiz
Kadrocuların, ideolojiyi belirli bir toplumsal nesnellik zemininde
anlamlandırmalarının kökeninde maddeci tarih anlayışının bulunduğunu
varsayabiliriz. Ayrıca, ideolojinin insanları yönlendiren doktrinler bağlamında
yorumlanması ve ‘yansıma’ kuramına göndermede bulunulması dikkat
çekicidir.
İdeolojiyi toplumsal koşulların insan zihnindeki yansıması olarak
görmelerinin kuramsal dayanaklarını analiz etmek bakımından, Terry
Eagleton’ın İdeoloji başlıklı kitabında ayrıntılı olarak tartıştığı ‘yansıma’
sorunsalına başvurmak yararlı olacaktır. Yansıma, toplumsal ve maddi
pratiklerin sadece bir görünümü olmakla kalmaz, aynı zamanda bilincinde
dönüşümünde rol oynayarak, tarihin öznesi olan insanın da dönüşümünde bir
aracı rolü görür. Nitekim bu role işaret eden V. N. Voloshinov’un ‘bilincin
mantığı’ (Eagleton, 1991: 270) kavrayışı içerisinde ifade ettiği göstergeler,
semboller, söylemler maddi pratiklerin ayrılmaz bir parçasıdır. Kadrocuların, dil
ve ideolojik unsurların yeni bir hegemonik söylem düzleminde
eklemlendirilmesi amacıyla, rejimin ideolojisini oluşturmaya yönelik
girişimlerinin doktrin şeklinde formüle edilmesi, bu nedenle, son derece
açıklayıcıdır. Kadro’nun, yeni tarihsel blokun kurulması aşamasında, kendini
salt bir entelektüel oluşum olarak sınırlandırmaksızın kuruculuk rolünü
üstlenmeyi hedeflemesi çarpıcıdır. Bu çevre, üstyapısal düzeyde ideolojinin
tasarımlanmasını amaçladığı ölçüde, yurttaşlar topluluğunun söylemsel ve
ideolojik yeniden yapılandırılmasını hep göz önünde bulundurmuştur.
Bu doğrultuda, Kadrocuların, Derginin siyasal söyleminde ‘inkılab’ın
jargonunu hegemonikleştirmeye çalıştıkları vurgulanmalıdır: “İnkılâbımızın
ideolojisi, İnkılâbımıza esas olan, yani İnkılâbımızın mahiyetinde mündemiç
bulunan fikri prensiplerdir. Her inkılâp ya bir fikir sistemini temsil, ya bir fikir
sistemine istinat eder diyoruz” (Şevket Süreyya, 2004: 228). Kadrocular,
74
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
Marksizmdeki gibi bir yandan bilincin toplumsal koşullar sonucu şekillendiğini,
öbür yandan da ideolojiyi bu koşulların sonucu olarak görmek gerektiğini
varsayarlar. Ne var ki, derginin kuramsal dilinde sirayet eden sorunsalın kurucu
önermelerine bakıldığında, onların Marx’taki ideoloji yaklaşımından
ayrıldıklarını da belirtmemiz yerinde olur. Marx’ın Alman İdeolojisi gibi erken
dönem yapıtlarında, ideoloji ‘yanlış bilinç’ kavramı bağlamında analiz edilir.
JorgeLarrain’in (1979: 35-67) sınıflandırmasına başvurulacak olursa, Marx’ın
bilim karşısında konumlandırdığı bu ideoloji tanımının negatif bir biçimde
formüle edildiğini söyleyebiliriz.
Negatif ideoloji sorunsallaştırması çerçevesinde, maddi gerçekliğin bilinci
belirlediği varsayımından hareket eden Marx, asıl sorunun insanların sahip
oldukları yanlış düşüncelerden değil, tam tersine bu düşüncelere yol açan
toplumsal eşitsizliklerden kaynaklandığını belirtir. Başka bir ifadeyle, Marx’ın
sorunsallaştırdığı biçimiyle ideoloji, ekonomik eşitsizliklerin ve toplumsal
çelişkilerin yeniden üretilmesine yardımcı olur (Bottomore, 2005: 293) ve bu
çelişkilerin gizemli kılınmasında, egemen sınıfın toplumsal ve siyasal
üstünlüğünün sağlanmasına katkıda bulunur. Buna karşılık, Marx’ın
yapıtlarındaki siyasal-kuramsal analizlerden etkilenmekle birlikte, Kadrocuların
söyleminde karşımıza çıkan ideoloji negatif değil, toplumun bilince ulaşmasını
sağladığı için pozitif bir anlam yüklüdür. Dolayısıyla, Kadro’daki ideoloji
kavramsallaştırması, yine Larrain’in sınıflandırmasına başvurulacak olursa,
‘dünya görüşü’ (Weltanschauung) olarak betimlenebilecek olan ‘pozitif
ideoloji’ kategorisine yakındır.
Kadrocuların ideoloji konusundaki yaklaşımlarını karşılaştırmalı olarak
incelemek bakımından, Marksist literatür içinde ideolojiyi ‘yanlış bilinç’ olarak
yorumlamayan Gramsci’nin analizine değinmek yararlı olacaktır. Lenin’in
ideoloji yaklaşımından etkilenerek kendi kuramsal modelini geliştiren Gramsci
için de ideoloji olumsuz bir anlam içermemektedir. Gramsci’nin Hapishane
Defterleri’nde kuramsallaştırdığı sorunsal bağlamında, ideoloji, artık egemen
sınıfın geniş kitleleri üstünlüğü altında tutmak amacıyla kullandığı çarpıtma
aracı olmaktan çıkar. Böylelikle, aynı zamanda, işçi sınıfının politik bilincini de
içerecek ölçüde kuramsal genişletme işleminden geçirilerek, nötr bir kavram
halinde yeniden anlamlandırılır (Bottomore, 2005: 294-5).
Gramsci, ideolojileri organik ve keyfi ideolojiler diye ikiye ayırır ve bu
kategorizasyon bağlamında belirleyicilik kıstasının, tarihsel yapılar içerisinde
zorunlu-olan ve konjonktürel-olan verilerle formüle edilmesi gerektiğine işaret
eder (1986: 254). Buna göre, organik ideolojiler kitlelerin birleşmesi ve örgütsel
bir yapı kazanmasında son derece işlevseldir; keyfi (arbitrary) ideolojiler ise,
bireysellik niteliği sergileyen, bu nedenle tarihsel blokun zorunlu bileşeni olarak
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’
75
işlev görmeyen zihinsel tasarımlardır (Forgacs, 2010: 243).2 Gramsci, ideolojiyi
en genel anlamda “sanat, hukuk, ekonomik etkinlik ve kolektif hayatın” bütün
kertelerinde kendini gösteren bir ‘dünya görüşü’ (Weltanschauung) olarak ele
almakla birlikte, ideolojinin dünya görüşünün ötesinde bir anlam taşıdığını da
vurgulamaktan geri kalmaz (Bottomore, 2005: 295). Defterler’deki
sınıflandırma açısından, ‘tarihsel olarak organik’ ideolojiler, toplumsal sınıfların
dünya görüşlerinin oluşmasındaki zorunlu işlevleri nedeniyle önem kazanırlar.
Organik ideoloji, yapı ve üstyapının zorunlu, nesnel ve karşılıklı eklemlenmesi
halinde ortaya çıkan tarihsel blokun tutunumuna (cohesion) yardımcı olur
(Larrain, 1979: 81).3
Organik ideolojilerin, kitleleri örgütleyici, devindirici ve bilince
varmalarında önemli bir etkisi olduğu gibi keyfi ideolojiler bireysel faaliyet
alanı içinde yer alır.4 Çalışmamızın inceleme nesnesini oluşturan Kadro Dergisi
ve hareketi tarafından önerilen geniş kapsamlı anlamlandırma dizgesi,
Gramsci’nin kavramsal matrisinden yararlanarak anlamlandıracak olursak,
rejimin ideolojisini kuramsallaştırmaya ve bu bilinci geniş halk kitlelerine
taşımaya yönelik çabası açısından, organik ideoloji oluşturma girişimi olarak
yorumlanabilir. Kuramsal düzeyde ifade edilirse, yeni kurulan devletle birlikte
oluşan yeni tarihsel blokun kendi organik aydınları aracılığıyla geliştireceği
organik ideolojisine dayanarak toplumsal alanda tutunum sağlaması gereklidir.
Kadro Hareketi de, yapısal özelliklerinin henüz nüve halinde şekillenmeye
başladığı bu yeni tarihsel blokun kurucu öğelerinden birini oluşturan aydınlar
başlığı altında değerlendirilebilir. Bununla birlikte, yukarıdaki formülasyonda
özellikle yer verildiği üzere, Kadro’nun kendine biçtiği misyon ‘girişim’
aşamasında (ya da düzeyinde) kalmıştır. Gerçekten de, Kadro, Kemalist yönetici
sınıfın gözetimi altında gelişmekte olan tarihsel blokun organik ideolojisini
oluşturmaya aday olmuştur; ne var ki, bu hareketin çabaları sonuç vermeyince,
organik ideolojinin oluşturulması projesi tarihsel blokun ‘çimentosu’nu
sağlayacak nesnel kapasiteye erişememiştir. Öte yandan, Kemalist rejimin
konsolidasyonuna yönelik tarihsel yapılandırma çabaları içerisinde alternatif
önerilerin gündeme getirilmesi kaçınılmazdı; Kadro’nun girişiminin, diğer
2
Portelli (1982: 53), Gramsci’nin kategorizasyonundaki keyfi ideolojilerin yapıyla organik bağlarının
olmadığını vurgulayarak, tarihsel açıdan önemli olmayan bu ideolojilerin “organik ideolojilerin olumsuzundan
başka bir şey” olmadığını özellikle belirtir.
3
Kuşkusuz, Larrain’in (1979: 81) de vurguladığı üzere, toplumsal blokun birliğinin sağlanmasında ‘çimento’
işlevini yerine getiren organik ideolojilerin hepsinin zorunlu olarak başarılı olduğu ileri sürülemez.
4
Gramsci’nin iki farklı ideoloji türünü birbirinden ayrıştırırken tarihsel zorunluluk ilişkilerine göndermede
bulunması anlamlıdır: “Öyleyse, belli bir yapı için zorunlu, tarihsel olarak organik ideolojilerle, keyfe bağlı,
usçu, ‘ısmarlama’ ideolojiler arasında bir ayrım yapmak gerekir. Tarihsel bakımdan zorunlu ideolojiler olarak,
‘psikolojik’ bir geçerlilik olan bir geçerlilikleri vardır ideolojilerin, insan yığınlarını ‘örgütlerler’, insanların
devindikleri, durumlarının bilincine vardıkları, savaşım verdikleri, vb. alanı oluştururlar onlar. ‘Keyfe bağlı’
ideolojiler olarak da, bireysel ‘devinim’lerden, polemiklerden başka hiçbir şeye yol açmazlar (bunlar da
büsbütün yararsız değildirler, gerçeğe karşı koyan ve onu olumlayan yanılgı gibidirler çünkü)” (1986: 254).
76
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
seçeneklerin (örneğin, Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki yönetici grubun temsil
ettiği seçeneğin) öne çıktığı koşullar altında, kendini geçerli kılması mümkün
olmamıştır.
Marksist bir geçmişe sahip olan ve erken cumhuriyet döneminde TKP içinde
yer alan Kadrocular, zamanla hem yerel hem de dünya konjonktüründeki
gelişmeler paralelinde bu çizgiden giderek sıyrılmışlardır. Bu aydınlar
topluluğu, eski siyasal ve ideolojik çevrelerinden ayrıldıktan sonra, entelektüel
amaçlarını yeniden formüle ederek, oluşmakta olan tarihsel blokun içerdiği yeni
devletin koşullarına özgü, onun gereksinmelerine karşılık verebilecek bir
ideoloji geliştirmeye çalışmışlardır. Eski siyasal kökenlerinden kopuşları, en
net olarak yeni organik ideolojiyi oluşturan kurucu unsurları formüle etmeye
yönelik girişimlerinde açığa çıkar.
Kadro Hareketi ve bu hareketin çevresinde konumlanan aydınlar topluluğu,
rejimin kurucusu olan görüşe karşı olumsuz bir tavır sergilemeksizin, yeni
tarihsel blokun üstyapısal kertedeki dayanak noktalarını güçlendirmeyi
amaçlamıştır. Bu açıdan bakıldığında, Kemalist ideolojinin sınıfsız bir toplum
yapısı öngörmesi, halkçılık ilkesinin kabulü ve 1929 Dünya Krizi sonrasında
uluslararası düzeyde öngörülen liberal politikalardan vazgeçilerek devletçilik
uygulamalarına geçilmesi, yeni tarihsel blokun belirleyici unsurları ve uğrakları
(momentleri) arasında sayılabilir. Kadro Hareketi’nin ideolojisini daha kapsamlı
şekilde anlamak için bu unsurlara değinmek gerekmektedir.
Bilindiği üzere, Kemalizm’in sınıfsız toplum algısının bir uzantısı olan
halkçılık
ilkesi,
Türk
toplumunun,
Batı’nın
gelişkin
kapitalist
formasyonlarındaki gibi sınıfsal-toplumsal ayrışma dinamiklerine göre
şekillenmediğini varsayar. Bu doğrultuda, Türkiye’de moderniteye özgü rekabet
halindeki sınıfların ve Batı’dakine benzer sınıf çelişkilerinin ya da
çatışmalarının bulunmadığı ileri sürülür (Timur, 2008: 179). Türkiye’nin
sınıfsız bir toplum olarak algılanmasındaki en önemli nedenler arasında,
Kurtuluş Savaşı’nın temelde sömürgeciliğe karşı bir tepki olarak ortaya çıkması
gösterilir. Bu bağlamda, Kurtuluş Savaşı’nın biçimlendirdiği tarihsel koşullar
altında gelişen siyasal-toplumsal devinim, Batı’daki gibi ekonomik nedenlerden
kaynaklanan bir burjuva devrimi olarak değerlendirilmeyip, kitlesel bir halk
hareketi çerçevesinde yorumlanır. Bu yorumun, hiç kuşkusuz, Türkiye’deki
mücadelenin Batı’ya karşı yapıldığı görüşünden kaynaklandığı belirtilmelidir.
Kadro’nun önemli isimleri arasında yer alan Şevket Süreyya Aydemir, İnkılap
ve Kadro’da bu saptamayı şöyle ifade eder:
Türk Milli Kurtuluş Hareketi; Batıda XVIII. yüzyıl sonlarında başlayıp XIX.
yüzyıl boyunca gelişen sanayi inkılabının, dünya ölçüsünde yarattığı
sömürgecilik nizamının bir reaksiyonudur. Bu inkılaba ayak uyduramayan
Türkiye gibi ülkelerde, sanayiinin çöküşü; kapitülasyon kayıtlarının
pekiştirilmesi, borçlandırma yolları ile iktisadi kontroller ve nihayet siyasi
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’
77
istiklalin kayıt altına alınışı neticelerini verdi. Bu teknik gelişmelerin izahında
tarihi materyalizm; sanıyoruz ki tarihin en doğru bir anlayış tarzı olacaktır
(Aydemir, 1968: 37).5
Görüldüğü üzere, Kadro’cu siyaset söyleminde, Batı’ya özgü kapitalistsömürgeci toplumsal formasyonun sınıfsal yapısının oluşumundaki temel etken
sanayi devrimi olarak değerlendirilir. Bu durumda, Türkiye’nin kapitalist
sisteme geçmiş olmaması da, Batı’dakine benzer sınıfsal yapının meydana
gelmemesinin ana nedeni olarak düşünülür. Kuşkusuz, tam da bu noktada,
Kadrocular benimsediklerini söyledikleri tarihsel materyalizmin kurucu
önermelerinin oluşturduğu analiz tarzından metodolojik düzeyde ayrılırlar;
çünkü tarihsel materyalizm, sadece sınıf mücadelelerini anlatan bir mekanizma
olarak görülmez; tarihsel gelişim içinde devinmekte olan toplumlara ilişkin
yasalılık eğilimlerini açığa çıkarma yöntemi olarak yorumlanır (Yanardağ,
1988: 127). Türkiye toplumunun sınıflardan değil de tabakalardan oluştuğunu
söyleyen ve bu yüzden Weberyan bir bakış açısının izlerini taşıdığını
düşünebileceğimiz Kadro Hareketi, dönemin resmi ideolojisinden ayrılmama ya
da çelişmeme kaygısı da taşımaktadır. Kadro’nun Türk toplumunu “imtiyazsız
sınıf ve kaynaşmış bir kitle” (Aydemir,1968: 128) olarak değerlendirmesi,
Kemalizm’in kuramsal varsayımları karşısında sergilenen uyum çabasının
göstergeleri arasında sayılabilir.
Öte yandan, sınıfsız toplum tezinin geliştirildiği dönem, dünya genelinde
1929 Ekonomik Krizinin ağırlığının hissedildiği bir tarihsel aşamaya karşılık
gelir. Bu tarihsel dönem, devletlerin ekonomi politikalarında arayışta oldukları
ve sınıf mücadelelerini engellemeye çalıştıkları yıllardır. Dünya krizi koşulları
altında, Türkiye’de, 1930’lara değin kapitalistleşme için gerekli alt yapının
bütün yönleriyle oluşturulamaması ve sermaye birikiminin yeterince
sağlanamaması üzerine, piyasa odaklı ekonomi politikaları yerini devletin
ekonomik hayata etkin müdahalesini öngören yeni birikim stratejisine bırakır.
Bu durum, hem devletin ekonomideki rolüne inanan hem de rejimin ideolojik
temelini oluşturmaya çalışan Kadro Hareketi’nin benimseyeceği ekonomi
politik perspektifin formüle edilmesinde belirleyici olacaktır.
Boratav, 1929’dan sonra değişen ekonomi politikasının siyaset ve iktisat
literatüründe farklı isimler altında devletçilik, planlı ekonomi, karma ekonomi
vs. yorumlandığını belirtir. Boratav, “devlet işletmeciliği ve devlet müdahalesi
yoluyla kapitalist gelişme yolunun, kısacası devletçilik uygulamalarının,
belirgin biçimde 1932’de başladığını” ifade eder (Boratav, 1983: 413, 412).
1929 Dünya Krizi’nden sonra, 1930-39 yılları arasında, ekonomi politikalarında
belirleyici iki yol izlenir: Korumacılık ve devletçilik (Boratav, 2008: 312). Söz
konusu yıllar Türkiye ekonomisinin dışa kapandığı ve devlet eliyle milli bir
5
Bu konuda ayrıca bkz. Yanardağ (1988: 125).
78
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
burjuvazi yaratma çabasında olduğu dönemlerdir. Dolayısıyla, devletçiliğin
Türkiye özelinde kapitalist bir gelişme modeli olduğu söylenebilir.
Devletçi bir ekonomi politikasının uygulanmasında birinci neden olarak
1929 Dünya Krizi gösterilebilse de, diğer bir neden de, devletin ideolojisinin
temelini oluşturan Kemalizmin sınıfsız ve imtiyazsız bir toplum öngörüsüdür.
Bu öngörü çerçevesinde, devlet eliyle hem milli burjuvazinin oluşması
sağlanacak, kapitalistleşme sürecinde adım atılacak, ama diğer taraftan da
ideolojinin toplumsal gruplar üzerinde hegemonyasının yerleşmesi mümkün
olacaktır. Bu amaca yönelik olarak, elbette, Kadrocular da etkili bir rol
üstenmişlerdir. Vedat Nedim Tör, ‘Sınıflaşmamak ve İktisat Siyaseti’ başlıklı
yazısında (2004: 294) devletçi bir politikayla hem ileri teknikli bir Türk
ekonomisinin oluşacağını hem de Türk milletinin sınıflaşmasına meydan
verilmeyeceğini belirtir.6
Bununla beraber, Kadrocuların devletçiliği ‘sosyal nasyonalizm’ ile ilişkili
olarak değerlendirdiklerini vurgulamak gerekir. Kadrocuların yorumunu aktaran
Türkeş’in (1999: 154) işaret ettiği gibi, bu sosyal milliyetçilik, “iktisatta
devletçilik, fikirde ve kültürde devletçilik, politikada devletçilik” anlamına
gelir. Ayrıca, “imtiyazsız sınıfsız bir millet fikri yahut sosyal milliyetçilik
ideolojisi Türk inkılabının madde ve ameli inkişafile birleşince” kendine özgü
anlamlandırma bağlamını da yaratmış oldu. Kadro, devletçiliğin liberalizm ve
sosyalizmden farkını Türkiye eksenli bir bakış açısıyla yorumlayarak, millet
temelinde ve millet bütünlüğünü varsayan bir ideolojinin kristalize olmasına
katkı sağlamıştır.
Boratav’ın açıklamaları çerçevesinde ifade etmek gerekirse, Kadro’nun
önerdiği organik ideolojinin kurucu unsurları arasında yer alan devletçilik
politikalarının, dünya ekonomik bunalımının belirlediği tarihsel dönemde
savunulmaya başlandığı vurgulanmalıdır. Devletçilik ilkesi, hem krizden
etkilenen yeni devlet için ekonomik tahribatın engellenmesine yardım edecek,
hem kapitalistleşme için gerekli olan sermaye birikiminin sağlanmasına imkân
verecek, hem de ağır koşullardan geçen toplumda bir rahatlamaya yol açacaktı.7
Burada belirtilmesi gereken nokta, Kadro’nun nasıl bir devletçilik algısına sahip
olduğudur. Kurucu aydınları açısından Marksist bir entelektüel arka plana sahip
6
Bu bağlamda, Avcıoğlu’nun, Kadrocuların savunduğu devletçilik politikasına yönelik saptamaları dikkat
çekicidir: “Devletçiliği bir ekonomik sistem değişikliği biçiminde anlayan ve savunanlar, o günlerde yalnız
Kadrocular olmuştur. Kadroculara göre, devletçilik, millî kurtuluş savaşı veren ülkelere özgü, sınıf tezatlarını
tasfiye edici, fakat sosyalizm ve kapitalizmden ayrı bir üçüncü yoldur. Bu sistemde, geniş bir devlet sektörü
bulunacak ve devlet, milli iktisadiyatın kumanda manivelalarını elinde tutacaktır. Özel sektör, ancak teknik ve
sermaye yeterliğine sahip olduğu takdirde ve plan disiplinine uymak şarkiyle, bu sistemde yer alacaktır.
Kalkınma bütün ekonomiyi kapsayan bir plan çerçevesinde yürütülecektir” (Avcıoğlu, 1996: 450).
7
Zürcher’in (2000: 286) de belirttiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1931’deki kongresinde resmen
benimsediği devletçilik, yeni devletin kendini bağlayacağı ekonomi politik bir ilke olduğu kadar, Kemalizmin
ideoloji alanındaki kurucu öğelerinden biri haline gelecektir.
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’
79
olmakla birlikte, Marksizmi kendi dünya görüşü içerisinde organik bir tarzda
içselleştirmeyen bu hareket, ekonomi-politik yaklaşım bağlamında, bir yanda
bireyselci faaliyetleri diğer yanda da devleti fiilen ekonomik alana çekmektedir.
Bu çelişkili metodolojiden türetilen perspektifin, ne sosyalizm anlayışındaki
kolektivizme ne de klasik liberalizm yaklaşımındaki piyasa kontrolüne
dayandığı söylenemez.
Devletçilik, Kadrocu ideoloji içerisinde en sık işlenen temalar arasında yer
alır.8 Devlet-toplum ikiliği çerçevesinde, toplumsal ilişkiler örüntüsüne dair
saptamalar nasıl Kurtuluş Savaşı’nın genel ideolojik söylemine dayanıyorsa,
ekonomi kertesine ilişkin anlamlandırma dizgesi de aynı şekilde inşa edilir.
Şevket Süreyya Aydemir, devlete ve onun ekonomik süreçlerdeki rolüne ilişkin
kuramsal görüşlerini açıklarken, liberal sistemi eleştirir: “Harpten evvelki
Avrupa’da demokratik, liberal, insani hülasa ideal devlet görüşünü, o devredeki
Avrupa toplumunun gerçek bir nizamı gibi değil, bilakis görünüşten ibaret olan
bir ahenk altında gizlenen, şiddetli ahenksizliğin bir maskesi gibi almak
lazımdır. Harpten evvelki Avrupa toplumunda olduğu kadar toplumun dışında
ve üstüne çıkan bu devirde olduğu kadar, toplumun akışına ve kaderine
müdahalesi olan bir devlet tipinin, bütün tarih içinde misalini bulamayız dersek
mübalağa yapmış olmayız” (Aydemir, 1968: 197).9
Aydemir, Batı’daki toplumsal gelişmelerin farklı olabileceğini, ama aynı
zamanda Türkiye ve benzeri yani yarı sömürge ve sömürge ülkelerin ekonomik
bağımlılıktan kurtularak ulusal mücadelelerini veren ülkelerin de kendilerine
özgü toplumsal yapıları ve ekonomik düzenleri olacağını vurgular (1968: 78).
Ona göre, tarihsel ilerleme açısından henüz yeni oluşmaya başlayan ve kendi
siyasal örgütlenme etkinliklerine yeni girişmiş olan ülkeler “kendilerine özgü
sosyal ve ekonomik organları kendileri yaratacaklardır. Bu yeni devletlerin
sosyal yapısı ve vasfı, mesela Batı toplumlarının aksine olarak ve ana kollarda,
planlı kalkınma çabaları olacaktır” (1968: 78-79). Aydemir, bu yeni ülkelerin,
bu çabaları derinleştikçe, Batı’da görülen ‘klasik demokrasiler’den farklı bir
rota izleyerek, bütünüyle ayrı toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişme
dinamikleriyle birlikte kendi özgül yapılarını oluşturacaklarını varsayar.
8
Gerçekten de, Zürcher’in vurguladığı üzere, Kadro dergisi, devletçilik politikalarını CHP dışında hararetli bir
şekilde savunan en önemli aydın topluluğu olarak etkinlik göstermiştir: “Türkiye’deki devletçilik siyasetinin
en coşkulu taraftarları (bu yola kendini fazlasıyla adayan İnönü bir yana), 1932- 1934 yıllarında Kadro
Dergisini çıkarmış olan bir Kemalist genç yazar topluluğu idi. Kadro grubu, parti liderlerinden çok daha
ileriye gitti. Cumhuriyet Halk Fırkası’nı, Kemalist devrimin öncüsü olacak nitelikli bir seçkinler zümresine,
bir kadroya dönüştürmek istiyordu. Toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamın her alanında devlet
planlamasını savunuyor ve devletçiliği komünizm ve kapitalizme karşı uygun bir seçenek, bir çeşit ‘üçüncü
yol’ olarak görüyorlardı. Ancak onların geniş fikirleri, planlamayı ekonomi alanıyla sınırlayan liderlik
tarafından kabul görmedi” (Zürcher, 2000: 287).
9
Bu konuda ayrıca bkz. Ertan (1994: 96).
80
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
Bu bakımdan, Kadrocu ideolojiye göre, bir ulusal kurtuluş hareketinin
sonucunda oluşan bir devletin, dolayısıyla Türkiye’nin izleyeceği planlı
kalkınma yolu ne sosyalizmdir ne de liberalizmdir. Benimsenerek uygulanmaya
konması gereken iktisat politikası, karma ekonomi modeline uygun olarak,
devletin öncülüğünde gelişen, ama kişisel (ya da özel) teşebbüslerin de önünde
engel teşkil etmeyen bir devletçi ekonomi politikasıdır.
Aslında, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, 1930’larda
uygulanan devletçi politikalar zorunluluktan kaynaklanmıştır. Tıpkı yeni
tarihsel blokun devlet alanını örgütleyen siyasal kadrolar gibi, tarihsel blokun
ideoloji alanını örgütlemeye talip olan Kadrocu aydınlar da, devletçiliği tarihsel
koşulların bir gerekliliği şeklinde benimsemek durumunda kalmışlardır. Ayrıca,
henüz Cumhuriyetin ilk yıllarında denenen çok partili hayata geçiş
pratiklerinde, muhalefet tarafında konumlanarak CHP’nin iktisadi
uygulamalarına alternatif olarak liberal politikalar benimseyen partilerin, dünya
konjonktüründe de yenilgiye uğradıklarına da değinilmelidir. Nitekim yeni
devletin kurucu kadrolarının da tarihsel düzlemde tek partili bir rejimi
zorunluluklar dolayısıyla benimsemek durumunda kaldığı da ileri sürülmüştür.
Bu noktada, 1930’lar Türkiye’sinde devletçi ekonomi politikalarının
benimsemesi, pragmatik bir çözüm tarzı olarak da nitelendirilebilir. Kadrocu
ideoloji açısından bakıldığında, ulusal kurtuluş mücadelesi sonucunda ortaya
çıkan devlet, nihayetinde, hem sosyalizme hem de liberalizme alternatif bir yol
bulmuştur. Aydemir’e göre, “devletçilik yahut genel bir tabir ile etatizm,
inhisarcılık demek değildir.” Batı’daki gelişkin kapitalist ülkelerde olduğu
üzere, devlet aygıtının ekonomi kertesinde kimi girişimleri üstlenerek etkin bir
aktör haline gelmesi mutlaka kayırmacılık anlamına gelmeyecektir: “Aynı
suretle ve bazı Batı ülkelerinde uygulanan şekilde, devletin bir takım işleri ve
teşebbüsleri, belirli bir zümre veya menfaat sahipleri hesabına kendi himayesi
altına alması da değildir. Böyle bir devlet müdahalesi iktisadi hayata, ancak
teknik bir müdahale olur. Hâlbuki devletçilik, halk yararına ve sosyal fayda
hesabına bir teşebbüs nizamıdır” (1968: 206). Dolayısıyla, Kadrocu ideoloji,
ekonomi alanında devletin geçmişte görülmedik ölçüde rol üstlenmesi,
toplumsal sınıflar ya da gruplar karşısında ayrımcılık yapması anlamında
yorumlanamaz.
Öte yandan, devletçiliğin sınıfsız bir toplumda yerine getireceği işlev,
sanayileşme süreçlerinin teşvik edilerek desteklenmesi ve bununla bağlantılı
olarak, teknik altyapının oluşturulmasıdır. Bu işlev üzerinden analize devam
edilecek olursa, kendi tarihsel koşulları bağlamında, özgün bir devrimci
deneyime dayanan yeni Türkiye Devleti’nin de, aynı şekilde, kendi toplumsal
koşullarına bağlı olarak özgün de bir ekonomik sistemi olmalıydı.
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’
81
Tarihsel materyalizm yaklaşımlarına paralel olarak toplumların gelişim
yasasını üretici güçler ve üretim ilişkileri temelinde değil de ‘teknik’ ilerleme
üzerinden açıklamaya odaklanan Kadrocu ideoloji, devletçilik politikasıyla geri
kalmışlığın aşılacağını, tekniğin ilerleyeceğini ve yerleşeceğini savunur. Teknik
konusundaki bu varsayım, Türkçülüğün ideologlarından biri olan Ziya
Gökalp’in, Batı’daki örneklerine benzer bir modern devletin şekillenebilmesi
amacıyla, tekniğin alınması gerektiği yolundaki görüşünü anımsatır. Marksist
geçmişleri olmasına rağmen, Kadrocuların, ‘teknik’ kategorisi altında pozitivist
ve mekanik materyalist bir metodolojik sorunsalı benimsemeleri, aslında, yeni
rejimin ideolojisini oluşturmaya çalışan başka entelektüel girişimlere paralellik
gösterir.10
Bu noktada, Kadroculardaki teknik vurgusunun, geçmişlerinde benimsedikleri
Marksizmin genel yaklaşımından uzaklaşmalarına yol açtığı söylenebilir.
Kadrocu ideolojide, ulusal kurtuluş hareketi açısından bakıldığında, ‘teknik’
(aslında üretim araçları, üretici güçler, vs. düşünülmelidir) sınıflar arasındaki
mülkiyet ilişkilerinin bir fonksiyonu olarak değil, ülkeler arasındaki mücadele
formlarının bir çelişkisi olarak anlamlandırılır. Kadrocu imgelemin oluşmasında
önemli bir rol oynayan Aydemir, tekniğe ilişkin çelişkinin farklılaşmasını şöyle
kategorize eder:
Birinci çelişme, tekniğin ileri ve yoğunlaşmış olduğu ülkelerin birbirlerine karşı
olan iki sınıfı arasındadır. İkinci çelişme, tekniğin yoğunlaşmış ve sanayinin
ilerlemiş olduğu ülkelerle (metropollerle) eski sanayiini kaybeden, fakat onu
yeniden ve bugünkü şartlara göre kurmak davasını güden sömürge ve yarı
sömürgeler (yahut ziraatçı memleketler) arasındadır (Aydemir, 1968: 46).
Kadrocular açısından asıl çözülmesi gereken çelişki ikincisidir; zira sınıf
çelişkilerini çözmenin bir getirisi olmadığı görüşündedirler. Daha çok ‘üçüncü
dünyacı’ bir ideolojik söylem üzerinden anlamlandırılabilecek olan bu
yorumun, Sultan Galiyev’in temsil ettiği bir siyasal konumun Doğu toplumları
üzerinde yarattığı ideolojik etkiden kaynaklandığı söylenebilir (Ertan, 1994: 3536; Yanardağ, 1988: 179-181).
Kadro’nun ideoloji, toplumsal koşullar ve teknik arasında kurduğu nedensellik ilişkisi dikkat çekicidir: “Bizi
ihata eden cemiyet şartları, başlıca iki şekil ve istikamette bize tesir ederler: 1- Bu şartların bir kısmı, insanla
tabiatın münasebetleri şartlarıdır. Bunlara teknik şartlar derler. Teknik, cemiyet hayatının bakası için, insanla
tabiatın temasına vasıta olan (istihsal vasıtaları) demektir. Bu vasıtalar cemiyetin içtimaî iktisadî nescine ve
dolayısile ahlâk, hukuk sanat, v.s. telâkkilerine tesir ederler. Teknik şartları geri bir cemiyette, ileri bir kültür
hayatının teessüsüne ihtimal yoktur. İleri cemiyet, müterakki istihsal usul ve vasıtalarına istinat eden, yüksek
ilim, ahlâk, sanat telâkkilerine, hülâsa yüksek bir kültür hayatına sahip olan cemiyet demektir. 2- İkinci nevi
şartlar, insanların kendi aralarında, yani insanlarla, insanlar arasındaki münasebet şartlarıdır. Bunlara da
sosyal şartlar denir. Cemiyet içinde tekniğin, yani istihsal usul ve vasıtalarının değişen ve fakat aynı zamanda,
bizzat usul ve vasıtalar üzerinde de müessir olan bu sosyal şartların heyeti mecmuası, cemiyetin manevî
bünyesine verir. İşte bir cemiyetin ideolojisi, o cemiyetin içinde yaşadığı bu teknik ve sosyal şartların,
muayyen prensiplerine göre ve onların inkişaf istikametleri dâhilinde izah ve ifadesidir” (Kadro, 2004: 103–
104).
10
82
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
Ulusal kurtuluş hareketlerinin Batı sömürgeciliğine karşı bir tepki ya da
ayaklanma olarak yorumlanışı, Sovyet Devrimi sırasında Müslüman halkların
önderlerinden biri olan Sultan Galiyev’in ideolojisinde de yankılanır.
Galivyev’in siyasal yaklaşımı sömürülen, mazlum milletler ile sömüren
emperyalist milletler arasındaki eşitsiz gelişme süreçlerine odaklanmıştır. Kimi
yorumcular tarafından üçüncü dünya devrimlerinin öncüsü sayılan Galiyev,
sınıf mücadelesi yerine ulusal kurtuluş hareketinin sembolü olarak karşımıza
çıkar (Gizzatullin-Şarafutdinov, 1999: 167–168; Türkeş, 1998: 95). Toplumları
mazlum-zalim dikotomisi (ikiliği) çerçevesinde ele alarak, Müslüman
toplumlarında tüm sınıfları kucaklamayı hedefleyen Galiyevist bakış açısıyla
Kadrocuların ulusal kurtuluş hareketi ve Kurtuluş Savaşı yorumları arasında
benzerlikler bulunur.
Bununla birlikte, Galiyevizm ile Kadrocuların her tartışma başlığında paralel
düşüncelere ya da varsayımlara dayandıkları söylenemez. Bu iki ayrı ideolojikpolitik eğilimin temsilcileri arasında kimi önemli ayrışma noktaları da vardır.
Bunların başında Galiyev’in Marksizm ile İslamiyeti eklemlemeye yönelik
olarak girişimde bulunduğu ideolojik sentez çabası (Tellal, 2001: 126)
karşısında Kadrocuların seküler bir dünya görüşüne sahip olmalarının yarattığı
gerilim yer alır. Kuşkusuz, Kemalist rejimin kurucu ideolojik öğeleri arasında
öne çıkan laiklik ilkesini olduğu gibi benimsemelerinin yanı sıra, Kadrocuların
devletin önderlik katmanıyla ya da yönetici sınıfıyla organik ilişki içinde
olmasının bu sentezin reddedilmesinde önemli payı vardır. Bir başka ayrışma
noktası, her ulusal kurtuluş hareketinde olduğu gibi, hem Galiyev’in hem de
Kadrocuların tezlerinde belirleyici bir konumu olan milliyetçilikle ilişkilidir.
Burada ayrıldıkları husus, Galiyev’in Rusya’daki Türk halkları üzerine
eğilmesine karşılık, Kadrocular’ın Türk milliyetçiliği temelindeki anlayışlarını
daha çok Kemalizmin anlamlandırma düzeneğiyle sınırlandırmaya
yönelmesinde açığa çıkar.
Sonuç
Bilindiği üzere, feodal üretim tarzının ulusal kurtuluş mücadelesiyle tasfiye
edilmesi mevcut tarihsel blokun yıkılmasına neden olur. Kurulan yeni devlet
kapitalist üretim tarzıyla uyumlu olan yeni bir tarihsel blok kurmak için hem
üstyapı kertesinde gerekli değişikliklere girer, hem bu değişikliklerin
oluşmasında önemli rolü oynayacak olan organik aydın katmanlarını oluşturur.
Kadro Dergisi, bu organik aydın katmanlarının ya da topluluklarını
oluşturulması rolünü üstlenmeye çalışmıştır. Kadro, daha ilk sayısında ‘inkılap
durmadı’ (2004: 19) sloganıyla yola çıkarak inkılabın yeni başladığını belirtir.
Hedeflenen yeni tarihsel bloka uygun toplumsal, siyasal ve ekonomik kertelerin
birbiriyle uyumlu hale getirileceğini ileri sürer. Tarihsel blokun düzeyleri
arasındaki dengenin sağlanmasında organik bağı bulunan Kadro Dergisi rejimin
Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’
83
ideolojisinin kurucusu ve sözcüsü olarak başlarda ses getirmiştir. Türk
toplumunun sınıfsız ve bütünlükçü bir şekilde yorumlanmasının iktisadi
kertedeki politikaların bir uzantısı olduğuna değinmiştik. Kadro Hareketinin
kuramsal öncüllerini farklı yorumlayanlar olmuştur. Tekeli ve İlkin
“organizasyonal elit” kavramı çerçevesinde incelerken, Türkeş (1998, 1999) ise,
son tahlilde “ulusçu sol bir akım” olarak nitelendirmiştir. Bu görüşler dışında
Kadrocuların birçok farklı yoruma tabi tutulmasındaki başlıca neden, esin
kaynakları ve bunu değerlendiriş biçimlerindeki pratiklerdir. Etkilendikleri kişi
ve ideolojiler arasında Leninizm, Sultan Galiyev, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura,
Bolşevik Devrimi deneyimi ve Sovyet Rusya’da 1920’lerde uygulanan yeni
ekonomi politikası (NEP), tarihsel materyalizm, Marksizm, üçüncü dünyacılık
gibi geniş bir yelpazeyi saymak mümkündür. Bu kadar farklı görüş, deneyim ve
eğilimlerin eklemlenmesinde Kadro Dergisini çıkaran aydınların Marksist bir
geçmişten gelmesinin ve zamanla daha milliyetçi-Türkçü bir çizgiye doğru
evrilmesinin önemli bir rolü vardır.
Dergi, başlarda büyük yankı uyandırmış ve devrimin ideolojisini oluşturma
rolünü üstlenmiştir. Çalışmamızın temel savları açısından kritik olan nokta da
burada karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar farklı değerlendirmelere tabi olsa
da, literatürde Kadro’yu rejimin organik aydınları olarak değerlendiren bir
yorum yoktur. Her toplumsal sınıfın tarihsel bloku oluşturma sürecinde ihtiyaç
duyduğu ve Türkiye tarihinde de rejimin ideoloji kertesindeki tutunum
mekanizmalarını oluşturmaya çalışan Kadro, organik aydın rolünü üstlenmeye
yönelik bir girişimde bulunmuştur. Dönemsel koşullar çerçevesinde
ideolojisinin temellerini anti-emperyalizm, ulusal kurtuluşçuluk, ekonomiksiyasal bağımsızlık gibi sol literatürde kullanılan kavramlarla zenginleştirse de,
sınıfsız bir toplum vurgusu dolayısıyla, Kemalizm’in toplumsallaşması ve
derinleştirilmesinde oynadığı rol açısından, Kadro hareketini sol-Kemalist bir
çizgide tanımlamak mümkündür.
Sınıfsal bir dayanağı olan ve organik aydın girişimi olarak Türk siyasal
tarihinde yer edinen Kadro Hareketi, zaman içerisinde karşı ya da alternatif
organik aydın katmanlarıyla karşı karşıya gelmiş ve nihayetinde, Derginin
1934’de kapatılmasıyla tasfiye işlemine tabi tutulmuştur. Bu alternatif organik
aydın tabakaları arasında en etkilisinin liberal iş çevreleriyle bağlantılı olarak
ortaya çıkan yeni entelektüel gruplar olduğunu söyleyebiliriz. Belirtmek gerekir
ki, alternatif organik aydın tabakalarının olması aynı zamanda karşıt
hegemonyanın da varlığını gerektirir. Bir yandan sosyalist kesimlerle ilişkili bir
aydınlar katmanının toplumsal tabanının olmaması karşıt hegemonyanın
kurulamamasına neden olurken; öbür yandan, sınıfsal ve ekonomik gücü elinde
bulunduran liberal iş çevreleri, hem toplum içinde ticaret burjuvazisini, hem de
büyük toprak sahipleri olan eşrafı etkiledikleri için, Kadro hareketinin süreç
içerisinde sönümlendirilmesinde başarılı olmuşlardır.
84
Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84.
Kaynakça
Anderson, P. (1988), Gramsci: Hegemonya, Doğu/Batı Sorunu ve Strateji, (Çev. T.
Günersel), Alan Yayınları, İstanbul.
Avcıoğlu, D. (1996), Türkiye’nin Düzeni, c. 1, Tekin Yayınevi, İstanbul.
Aydemir, Ş. S. (1968), İnkılâp ve Kadro, Bilgi Yayınevi, Ankara.
Aydemir, Ş. S. (2004). “Yan Münevverler Kulubü,” Kadro: Seçmeler. (Haz. G. Fırat,).
İleri Yayınları, s.225-28, İstanbul.
Boratav, K. (1983), “Türkiye'de Devletçilik,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, c. 2, İletişim Yayınları, s. 412-418, İstanbul.
Boratav, K. (2008). İktisat Tarihi (1908-1980). Türkiye Tarihi 4: Çağdaş Türkiye 19081980. (Haz. S. Akşin). Cem Yayınları, s. 297-379, İstanbul.
Bottomore, T. (2005). Marksist Düşünce Sözlüğü, İletişim Yayınları, İstanbul.
Eagleton, T. (1991). İdeoloji, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Ertan, T. F. (1994). Kadrocular ve Kadro Hareketi, T.C. Kültür Bakanlığı Milli
Kütüphane Basımevi, Ankara.
Forgacs, D. (2010). Gramsci Kitabı: Seçme Yazılar, 1916-1935. (Çev. İ. Yıldız), Dipnot
Yayınevi, Ankara.
Gizzatullin, İ.–S. (1999). “Mirsait Sultan Galiyev,”Türk Dünyası Araştırmaları, 122:
157-170.
Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks. (Çev. Q. Hoare ve G.
Nowell Smith), Lawrence and Wishart, London.
Gramsci, A. (1986). Hapishane Defterleri: Tarih, Politika, Felsefe ve Kültür Sorunları
Üzerine Seçme Metinler. (Çev. K. Somer), Onur Yayınları, İstanbul.
Jones, S. (2006). Antonio Gramsci, Routledge. New York.
Kadro (2004). Kadro: Seçmeler. (Haz. G. Fırat), İleri Yayınları, İstanbul.
Larrain, J. (1979). The Concept of Ideology, Hutchinson, London.
Portelli, H. (1982). Gramsci ve Tarihsel Blok (Çev. K. Somer) Savaş Yayınları, Ankara.
Tekeli, İ.,ve İlkin, S. (2003). Bir Cumhuriyet Öyküsü: Kadrocuları ve Kadro'yu
Anlamak, Türk Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul.
Tellal, E. (2001). “Mirsaid Sultan Galiyev,” Ankara SBF Dergisi, 56/1, s. 105-133.
Timur, T. (2008). Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Yayınevi, Ankara.
Türkeş, M. (1998). “The Ideology of the Kadro [Cadre] Movement: A Patriotic Leftist
Movement in Turkey,”Middle Eastern Studies, 34/4, s. 92-119.
Türkeş, M. (1999). Kadro Hareketi: Uluşçu Sol Bir Akım, İmge Yayınevi, Ankara.
Tör, V. N. (2004). “Sınıflaşmamak ve İktisat Siyaseti,” Kadro: Seçmeler. (Haz. G.
Fırat), İleri Yayınları, s. 291-94, İstanbul.
Yanardağ, M. (1988). Türk Siyasal Yaşamında Kadro Hareketi, Yalçın Yayınları,
İstanbul.
Yetiş, M. (2002). “Gramsci ve Aydınlar,” Mülkiye Dergisi, 26/236, s. 217-45.
Yetiş, M. (2009), “Antonio Gramsci,” 1900’den Günümüze Büyük Düşünürler. (Haz. Ç.
Veysal), Etik Yyayınları, s. 121-170, İstanbul.
Zürcher, E. J. (2000), Modernleşen Türkiye'nin Tarihi. (Çev. Y. Saner Gönen), İletişim
Yayınları, İstanbul.
Download