ılahıyat fakultesı dergısı

advertisement
Dicle Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Yayınları No: 1O
ISSN 1303-5231
DiCLE ÜNiVERSiTESi
•
•
••
•
ILAHIYAT FAKULTESI
•
•
DERGISI
Hakemli Dergi
ClLT: V
SAYI: 2
DiYARBAKIR - 2003-
MAVERDI'NİN SİYASİ DÜŞÜNCESiNDE
İNSAN VE TOPLUM
Dr. Ahmet Mübarek el-Bağdadı*
Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Mustafa SARIBIYlK**
Ebu'l Hasen el-Maverd1 1 (364-450 h.) İslami bakış açısına göre
insanın toplumla ilişkisini ele alan ilk dönem İslam alimlerinden biridir.
Maverdi, bu konuyu "el-Buğyetü'l-Ulya fı Edebi'd-Din ve'd-Dünya" isimfi
kitabında başlı başına ele almıştır. Maverdi, toplumun insanla ilişkisini
açıklarken, donuk birtakım kavramlardan hareket etmeyip meseleyi
Müslüman bir müçtehit anlayışıyla değerlendirerek, hicri 5. asırda yaşadığı
sosyal ve kültürel hayatı tasvir eder.
Maverdi, İslam'ın siyasi düşüncesinin şekillenmesine katkıda bulunan
ilk öncülerden biri sayılır. Hatta bazı görüşlere göre Sünni düşüncede hilafet
veya imarnet anlayışının kurucusu sayılır2 . Konuyla ilgili birtakım çekinceler
ortaya atılmıştır. Ancak bu çekince, Maverdi'nin imarnet problernini, dini
ilkelerin dünyevi amillerle birleştiği siyasi-sosyal bir bakış açısıyla ele
almada takip ettiği gerçekçi yönteminin önemini gölgelemez. Maverdi'nin
zaruret ilkesi üzerine kurduğu bu siyasi-sosyal yöntem, aktif ve etkili bir
şekilde, Gazzali ve İbnü Cema'a gibi fakiliterin gelecek asırlarda ortaya
koydukları İslam siyaset nazariyeleri üzerinde egemen olmuştur. Özellikle
siyasette "istila emirliği" teorisi veya "güç teorisi" konusunda ...
Maverdi'nin siyasi düşüncesini, el- Ahkamu's-Sultaniyye kitabında
attığı fikirleri bütünüyle anlayabilmek için "imamet düşüncesini"
şekillendirmeye sevk eden siyasi arka plana uzanmadıkça eksik kalacaktır.
Bu problem de Maverdi'nin diğer kitaplarında ifade ettiği siyasi düşünceleri
araştırınayı gerektirir.Yine, imam'ın "bağy ehliyle" (isyancılar) savaşma
hakkı problemi gibi, İslam hukuku kitaplarında ele alınmış bazı siyasi nitelik
ortaya
*islam Siyaset Düşüncesi Hocası-Siyasi İlimler Bölümü-Ticaret ve Ekonomi Fakültesi Kuveyt Üniversitesi-Kuveyt.
•• Dicle Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
1
Ebu'I-Hasen Ali b: Muhammet, İslam Tarihi ve Fıkıh Kaynaklarında Maverdi diye meşhur
olmuştur. Maverdi nisbeti ailesinin gülsuyu imalatı ve satıcılığı ile uğraşmasından dolayıdır.
Basra'da doğmuş ve Bağdat'ta vefat etmiştir.
2
Geniş bilgi için bkz. Harnilton Gibb, Dirasat fi Hadarati'I-İsliim, 1974, s.l98-215.
M us
78
ta fa
Sa rı b ı y ı k
taşıyan
konulara Maverdi'nin de bazı kitaplannda yer verdiği görülür. Ancak
bu kitapların hiUa Batı dünyasının kütüphanelerinde serpiştirilmiş yazma
eserler olarak bulunması dikkate alınması gereken noktalardan biridir.
Bu araştırmanın tartıştığı siyasi-sosyal düşüncelerden biri,
Maverdi'nin siyasi düşüncesinin bazı yönleriyle, ilgili araştırma yapanların
detaylı bir şekilde değinınediği insan ve toplum düşüncesidir.
Şüphesiz, insanın toplumla olan ilişkisi eskiden beri felsefecilerin ve
sosyal bilimcilerin ele aldıklan genel ve önemli meselelerdendir. Buna
rağmen belli bir mekan veya zaman dilimiyle sınıriandıniması zor olan
yönlerin çokluğundan dolayı, bu mesele her değinen için yeni kalacaktır. Bu
filozofların ve sosyal bilimcilerin uygarlık açısında sahip oldukları
birikimlerin f!:!rklılığı meseleye yeni bir ivme kazandırdığı gibi, meselenin
başka yönlerine de ışık tutmaktadır.
Ebu'I-Hasen el-Maverdi, bu meseleyi İslam'ın öngördüğü çerçevede
ele alan Müslüman alimlerden biridir. Çünkü meselenin boyutlarını, dini ve
dünyevi tüm konuları Yaratıcı 'ya havale eden İslam Dini bakış açısıyla
açıklamaya çalışmaktadır.
Maverdi, dünyada insani bir toplumun
gerçekleşmesi için gerekli olan esasları bu temel doğrultusunda anlıyordu.
Genel olarak İslam anlayışından neşet edip, sonuçta evrensel bir İslam
toplumuna götüren bir anlayışa sahipti.
Bu durumun kendisi, insan meselesi ve insanın içinde yaşadığı toplum
rolü, sahip olması gereken ahlak, kapsamlı
bir mutluluğu gerçekleştirmek için uyulması gereken ilkeler ve bu rolün
yerine getirilmesi için bulunması gereken etkeniere bağlıdır.
aracılığıyla dünyanın imarındaki
Maverdi'nirı düşüncesine
göre, insan ile toplum arasındaki dengeli
zorluk, ikisi için gerekli olan bazı
unsurların müşterek olmasını zorunlu kılmaktadır. Mesela, din ve adalet
unsurları gibi... Din, toplumun kurulması ve devamının bir esası olduğu gibi,
aynı zamanda insan şahsiyetinin belli bir İslami usulle kurulması için de
zorunludur. Adalet unsuru için de durum aynıdır.
ilişki
sebebiyle, ikisinin
arasını ayırmadaki
Maverdi, bu meselenin yöntemle ilgili boyutunu, siyasi kitaplannda
bir şekildi ve "Edebü'd-Dünya ved-Din" diye bilinen "el-Buğyetü'l­
ulya fı edebi'd din ve'd-dünya" isimli kitabında başlı başına gündeme getirip
tartışmıştır. Bu konuda araştırma yapan herkesin Edebü'd-dünya ve'd-din
kitabındaki görüşlerle, Maverdi'nin diğer kitaplarında değindiği düşünceleri
birbiriyle ilişkilendirmelidir ki, bu önemli mesele için tüm yönleri kapsayan
mükemmel ve net bir tutum oluşturulabilsin.
dağınık
Maverdf'nin Sivasf
Düşüncesinde İnsan
ve Toplum
79
GİRİŞ
Şafii' fakili Ebu'I-Hasen el-Maverdi'nin meşhur el-Ahkamu'sSultaniyye kitabında şekillendirdiği hilafet veya imarnet düşüncesi üzerinde,
İslami siyaset alanında Sünni düşüncenin esası, özellikle de İslam'da siyasi
sistemin tabiatıyla ilgili olarak, söz konusu olan akademik yoğunlaşma, diğer
siyasi düşüncelerin neredeyse tamamen ihmal edilmesine sebep olmuştur.
Halbuki Maverdi bu düşünceleri "el-Ahkamu's-Sultaniyye3 kitabında takip
edilen yöntemden tamamen farklı bir perspektiften ele alarak açıklamıştır.
Araştırmacı, onları Maverdi'nin "Nasihatü'l-Mülük", "Teshilü'n-Nazar ve
Ta'cilü'z-Zafer", "el-Vezara" veya "Edebü'l Vezir" ve "Edebü'd-Dünya
ve' d-Din" gibi diğer siyasi eserleri incelemek suretiyle öğrenebilir.
Maverdi'nin ilk defa ortaya attığı ve imarnet meselesini tartışırken
takip ettiği yeni yöntemi benimsernek diğer siyasi fikirterin değişik yönlerini
yok etmemelidir. Bunu böylece tespit ettikten sonra, Maverdi'nin "imamet"
düşüncesini, üzerinde kurduğu gerçekçi yöntemle ilgili detaylı araştırma ve
inceleme yapmamız gerekir. Çünkü Mfıverdi, İslam'da siyasi sistemin veya
idari düzenin problemlerini kendi çağdaşı olan alim ve fakihlerden tamamen
farklı değerlendirmiştir.
Bu problemleri, Usulü'd-Din ve Kelam ilmi
4
konularından bağımsız bir şekilde ele almıştır •
Maverdi, idare sistemiyle ilgili meseleleri, o meselelerin teorik
temellerini arz ettikten sonra, pratik çerçevede açıklamaya çalışmıştır.
Özellikle imametin devamlılığının zorunluluğu şer'i kaidesinin
sınıriandıniması için imarnet meselesini, acı vakıayla irtibatlandırmaya
çalışmıştır. Hicri V.asırda maruz kaldığı zayıflık ve gerilerneye rağmen
İslami Hilafet öncelikle dini öneme sahiptir. Çünkü Maverdi, "İmametin
dinin korunması ve dünyanın idaresi için konulmuş peygamberliğin
temsilciliği" olduğunu belirterek, halifeliğin dini, sosyal bir düşünce olarak
şer'i vasfını ortaya koyabilmiştir. Yaşanan şartlar ne olursa olsun halifeliğin
devam etmesi gerekir. İkinci olarak, siyasi öneme sahiptir. Çünkü Maverdi,
imarnet meselesini açıklarken, mesele üzerinde araştırmanın yerine,
meseleyi, sosyal, ekonomik ve siyasi olguyla ilişkilendirerek temsil edilen
yeni, İslami bir yöntem ortaya koymuştur. Bundan dolayı, şeriattaki açık ve
kesin hükümlere girmekten kaçınarak, meselenin boyutlarını, bu pratiği
ortaya koyup inceleyerek ve imarnet probleminin lehinde karar vererek
anlamaya çalışmıştır.
3
Aynı ismi taşıyan eserin bir müellifı de Maverdi'nin muasın olan Ebu Ya'la ibnü'l-Ferra'dır.
Bu iki eserin mevzuları ve kaynaklan, hemen hemen aynıdır. Müslümanlar ve müsteşrikler
tarafından yapılan tetkikler sonucu bu eserin ilk müellifınin Maverdi olduğu şeklindedir.
4
Mesela Ebu'I-Hasen ei-Eş'iiri bu konuyu "Usulii'd-Divane" bahsinde işlenmiştir.
M u s ta fa Sa
80
rı
bıvık
Fakat, Maverdi'nin bu görüşlerinden etkilenip, hala ihmal edilen ve
daha az araştırılan diğer siyasi görüşleri görmemek bir araştırmacı için kabul
edilemez. Maalesef "Nasihatü'l-Mülük" ve "Teshilü'n-Nazar ve Tacilü'zZafer" isimli siyaset konusundaki her iki kitap da malıtut yazma halde
durmaktadır5 • Birincisi Paris'te Milli kütüphanede6 , ikincisi ise Almanya'da
Gavta kütüphanesindedir7 •
Zikrettiğimiz
içeriği gösteriyor ki, Maverdi'nin siyasi
kavrayabilmek ancak Maverdi'nin siyasi
kitaplarında açıkladığı, sahiplendiği görüş ve eğilimleri dikkatli bir şekilde
incelemekle mümkün olabilir. Biz o kitaplardan "Adalet", "Yönetimde
Güç" , "Devletin Tabii GeliŞimi", "İnsan ve Toplumun Oluşumuyla ilişkisi"
ve yönetim meseleleriyle ilişkili, siyasi çerçeveye sahip diğer konuları ele
almak gerektiğine inanıyoruz. Böylesi bir inceleme, bu araştırmanın gücünü
aşacağı için, esas konumuz siyasi bir varlık olarak insan ve toplumların
oluşumuyla ilişkisi ve bunun için gerekli olan temel unsurlar olacaktır.
düşüncelerini
tam
kitapların
olarak
İnsanın, birey olarak maddi yaşamının ihtiyaçlarına cevap vermekten
aciz olduğu düşüncesiyle, insan toplumunun, değişik güçlerin yardırnlaşması
neticesinde gerçekleştiği fikri arasındaki organik ilişki hicn V. Asırda İslam
filozofları ve alimlerinin benimsernesinden önce Eflatun ve Aristo gibi
büyük filozoflar aracılığıyla Yunan düşüncesi tarafından kabul edilmiştir. O
halde Maverdi insanın acziyeti ve toplumun kurulmasıyla ilişkisine
değinirken bu alanda getirdiği yeni unsur nedir?
Maverdi ilk başta şunu tespit ediyor. "Bir takım kaideler vardır ki,
dünya ıslah olmaz ve yaratıklar ancak o kurallar üzerinde
doğru yolu bulabÜirler8• Bu kuralların bir kısmı geniş anlamıyla topiumla,
bir kısmı da insanın kendisiyle ilgilidir9• Dünyayı varlıklar için elverişli hale
getiren bu kaideleri Maverdi, sadece toplumun tesisi için gerekli esaslar
olarak şart koşmaz. Aynı zamanda asırlar boyunca devam etmesi için de şart
koşar. İşte beşer hayatında zor olan iş budur. Çünkü toplumun
gerçekleşmesi, tabii bir etken olan insanın acziyeti ile mümkün olmaktadır.
Halbuki toplumun korunması ve yeryüzünde devamlılığını sürdürebilmesi
insanın çalışmasıyla gerçekleşecek belli şartlara ve unsurlara muhtaçtır.
Beşeriyetİn yardımlaşmasını bile, eski alimierin tespit ettiği basitlikte
alınamız
yeterli değildir. Çünkü, acziyet ve dünyevi istekleri
gerçekleştirnıeye gücün yetmeyişi, fertleri birbirine bağlayan beşeri
onlar
alınadan
Günümüzde bu iki eserde basılmıştır.
Maverdl, Kitabıı Nasilıati' 1-Miilıik, Bibliotheque Nationale, Arabic, Ms No. 2447, Paris.
7
Maverdi, Ki tabu Teslıi!i'n-Nazar ve Ta 'cili'z-Zafer, Landes Bibliothek Arabic, Ms No. 1872
Almanya.
8
Maverdf, a.g.e., Varak, 31.
9
Maverdl, Edebii'd-Diinya ve'd-Din, Dördüncü Bölümü.
5
6
Mô.verdf'nin Siyasf Düşüncesinde İnsan ve Toplum
81
toplulukların, sırf maddi
muameleler çerçevesinde oluşmasını sağlar. Ancak
duygusu hayat kaynakları noktasındaki yarış ve
insani çekişmelerde istekleri kırma, insanın bizzat kendisinden daha büyük
unsurlara ihtiyaç hissettirir.
vicdanİ ilişki, kardeşlik
Maverdi'ye göre din, .insanın din kardeşiyle dünyanın iınarı için
istediği
zaman, gerçekleşmesi gereken en önemli
unsi.ırlardandır. Din, insan nefsinde rahatlamayı sağlar, güzel ve şefkatli
davranınayı teşvik eder. Aynı zamanda günah ve ceza gerektiren hususlardan
kaçınınaya sevk eder. Maverdi, bu düşüncesini şöyle şekillendirir:
yardımlaşmak
"Şüphesiz
din, gönüllerin gizliliklerini ıslah eder, günah işlernekten
ülfet ve insafa sevk eder, iyi davranış ve şefkate
alıkoyan karşılıklı
10
çağırİr ."
Maverdi'nin, insanın maddi ve ınanevi olarak iyi olması noktasında
yoğunlaşması, toplumun tesisi için son derece önemlidir. Bundan dolayı
insanın gizli iç dünyasının iyiliği esastır; çünkü onun iyi olmasıyla, insan iyi
olur, kötü olmasıyla kötü olur. insan iç dünyasında sağlıklı olmadığı zaman,
onun iyi olmasını bekleyemeyiz. Din, insanı ruhen doyuran, erdemiere teşvik
eden asıl bir kaynak olarak yeryüzünde daha faziletli bir hayat yaşarnaya
güzel bir şekilde çağıran ve ahiret hayatına hazırlayan rehberdir.
Birileri belki,· insanın yönlendirilmesi ve irşat edilmesinde aklın
rolünü sorabilirler. Fakat Maverdi, insan mutluluğunun gerçekleşmesi için
akli güce dayanınayı kabul etmemektedir. Çünkü, "akılda, insanları, güçlü ile
zayıfın eşit, yöneten ile yönetilenin birbirine denk olduğu bir hüküm
üzerinde birleştirecek bir husus yoktur." İşte bundan dolayı, insanların
1 1
maslahatları, onları birleştirecek bir dine bağlıdır • Din, insan şahsiyetinin
oluşmasında sosyal yakınlık ve ilişki için başlıca bir unsurdur. Fakat, bazen
sosyal seviyeye göre, davranma çerçevesindeşerli nefıs galip gelebilir. İnsan
güç bakırnından kendisinden aşağıda olanları görünce, nefıs onu haddini
aşmaya sevk eder. Bundan dolayı, diniiı bireylerin boyun eğme noktasında
ittifak ettikleri bir güce dayanınası gerekmektedir. İşte Maverdi, din
sebebiyle çekişmelerin yok olup, istekler ve farklılıkların düzene girdiği,
12
emanetlerin korunduğu için buna "sözün ittifakı" ismini veriyor • Bundan
dolayı Osman b. Affan'ın diliyle şöyle denilmiştir. "Allah, Kur-an'la ıslah
etmediğini, güç ile ıslah eder. Nefıs ise; Kuran'ın bize anlattığı gibi,
toplurnlara zarar veren, somut şekliyle günah işlernekten kendisini
alıkoyacak bir şey görmediği sürece kötülüğü çokça eınreder günaha
ıneyyaldir. Bu çerçevede Maverdi şöyle diyor: "Şayet bireyler nefıslerinin
10
11
12
Miiverdi, Teslıilii'n-Nazar, Varak. 31.
Miiverdi, Edeb, s. 45.
Miiverdi, Teslıilii'n-Nazar, Varak, 31.
82
cazip istekleri ve birbirinden farklı görüşlerle
şekilde zevklere dalarlardı. Hak batıldan,
M
il
s t a (a Sa r ı b ı v ı k
baş başa bırakılsalardı, aşırı
doğru yanlıştan ayırt
bir
edilip
tanınmaidı 13 ."
Din ve güç ile toplum tesis olunur. Birinci unsur, insanı ruhi yönden
tamamlamaya ve insanı toplumdaki diğer fertlerle muamele ederken, maddi
anlamda uyması gereken doğru anlayışa ulaştırmaya çalışır. İnsan, dinin
öğretilerine uymadığı zaman bu sosyal hedef ve tabiatın ona boyun
eğdirilmesi gerçekleşmez. İşte o zaman, insan ikinci unsurda (güç), birinci
unsurun belirlediği cezaların uygulanmasıyla kendisini alıkoyacak bir engel
görebilir. O zaman, toplumun oluşmasında beşeri acziyetin yeri nedir?
Maverdi, beşeri acziyeti, dine bakışı çerçevesinde anlar. Bu acziyet
için kendisinin değil, dinin önceden belirlediği bir çerçeve tespit eder.
Maverdi'ye, örneğin Farabi gibi bir filozof değil de, birinci derecede bir
fakih olarak itibar ettiğimizde bu doğal bir durumdur. Buna göre, O'nun
toplumun oluşumu düşüncesinde bizzat insan tabiatının acziyetini, başlıca
bir sebep olarak görmesini kabul etmek mümkün değildir. Fakat Maverdi,
insan tabiatının acziyetinin ötesine bakarak şöyle soruyor. "İnsan, neden aciz
olarak yaratılmıştır? Ta ki, felsefecilerin tespit ettikleri gibi, toplumu
kurmaya çalışsın. Yoksa, toplumun kurulmasından daha büyük bir şey için
mi böyle yaratıldı? "Bil ki, Yüce Allah, kudretinin kuşatıcılığından ve büyük
hikmetinden dolayı, varlıkları kendi otoritesiyle yarattı. Kendi
düzenlemesinin inceliğinden ve takdirinin yüceliğinden dolayı ihtiyaç
sahipleri ve acizler olarak yarattı ki, sadece k~ndisi her şeyden müstağni,
kudret kendisine mahsus olsun. Nihayet kudretini ve yaratıcı olduğunu bize
hissettirsin, bize kendisinin zengin ve rızk veren olduğunu öğretsin. Biz de
isteyerek ve korkarak O'na itaat edelim ve de acziyet ve İhtiyaç içerisinde
olmakla zayıf oluşumuzu kabul edelim 14."
İşte Maverdi, bu şekilde acziyeti, Allah'ın insanları aciz olarak
yaratmadaki iradesine bağlıyor. Sonunda onlara, kendilerini bu sınırlı güçle
yaratana daima muhtaç olacaklarını hissettirsin. Bu acizlik kıyametin
kopmasına kadar devam edecektir. Çünkü acizlik, güç bakımından
birbirinden farklı bireylerin yardırnlaşması ve insan toplumunun
kurulmasıyla bitmeyecektir. İnsan, toplumun oluşumu dönemi sonrasına
kadar, aciz olarak kalacaktır.
Maverdi, insanın acziyetini Yüce Allah'ın, insanoğluna verdiği bir
nimet olarak görür. Çünkü Yüce Allah, "İnsanı tüm canlılardan daha fazla
ihtiyaç sahibi kılmıştır. Hayvanlardan kendi kendine bağımsız kalabilenler
13
14
Milverdf, a.g.e, aynı yer.
Milverdi, Edeb, s. 132.
l
Miiverdf'nin Siyasf Düşüncesinde İnsan ve Toplum
83
vardır ... "
Yüce Allah, nimet ve şefkat vesilesi olarak insanı çokça ihtiyaç
sahibi ve acziyetini açığa vuracak şekilde yaratmıştır ki, muhtaç olmanın
zilleti ve acziyetin verdiği düşkünlük kendisini zenginliğin azgınlığından ve
gücün isyanından alıkoysun. Çünkü insan tabiatında zengin olunca azgınlık,
güç sahibi olunca da isyana yakınlık vardır. Yüce Allah, bu durumu şöyle
haber veriyor: "Hayır şüphesiz insan kendisinin müstağni olduğunu görünce
isyan eder." Sonra da bu eksikliğin ve acziyetinin en açık delili ve şahidi
olsun 15 •
Burada Maverdi'nin insan tabiatı ve dini anlayışla ilişkisi hakkındaki
değinmek uygun olacaktır. İnsan zengin olunca, Karun
kıssasında olduğu gibi haddini aşmaya çalışacaktır. Nitekim O şöyle
demiştir: "O servet bana ancak bendeki ilimden dolayı verildi 16 ."
düşüncesine
Aynı
şekilde
insan, güç ve imkan bulduğunda aşırı gitme ve
başkasının hakkına tecavüz etme tabiatı üzere yaratılmıştır. İnsan bu kainatta
yaşadığı sürece, bu iki karakterini yok edemez. Hatta . kesinlikle bu
başkalarıyla yardımiaşmayı da yok edemez. Bundan dolayı acziyet ve
insanın ihtiyaç duyduğu her şeyi gerçekleştirmeye gücünün yetmeyişi, o bu
nimeti idrak etmese bile, kendisinin menfaatinedir.
İnsanın_ kendi kendisiyle ilişkisine baktığımızda görürüz ki; "İnsan
kendi cinsine ihtiyaç duyma karakteri üzere yaratılmıştır. Onun yardım
istemesi tabiatının gereğidir. Bu, onun cevherinde var olan bir yaratılıştır 17 ."
Bu durum, insan tabiatının gereği olduğu için insanın, evrenin düzeni için
yardımiaşmaya çalışması lazımdır. Bu da, Allah'ın insana bağışladığı akıl ile
olacaktır. İnsan, dünya ve ahirette kendisine mutlu bir hayat sağlayacak olan
aklını ihtiyaçlarını elde edebilmek için, doğru bir yöntemle kullanır. Buna
rağmen Maverdi'ye göre, Allah insanı aciz bırakır, bu basitlikte olduğu
sürece, onu sürekli acizliğe mahkum eder. Bu çerçevede Maverdi şöyle der:
"Sonra insanın ihtiyaç duyduğu şeylere akıl delalet ettiğinden dolayı
insanların rızk konusunda akıllarına, acziyet noktasında da kendi zekalarına
güvenip dayanmamaları için, Yüce Allah, bulup elde etmeyi, kendi nasip ve
takdirine bağladı. Böylece, kendisine karşı sevgi ve korku devamlı olacaktır.
Bundan da zenginlik ve güç ortaya çıkacaktır. Belki de bu mana, yaratıcısı
ile ilgili kötü düşünen bazı insanları uzaklaştırmış ve onun sapması için bir
sebep olmuştur. Şayet akıllı kişi, iyi ve sağlıklı olarak düşünse, maslahatların
sebeplerinden kendisini zındık değil de sıddık yapacak şeyleri bilir. Çünkü
maslahatların sebeplerinin bazıları açık, bazıları ise gizlidir. Bazıları hikıneti
15
Maverdi, Edeb, aynı yer.
Kasas, 78.
17
Maverdi, a.g.e., aynı yer.
16
M u s ta fa Sa
84
rı
bıvık
gereği Allah'ın kendisine tahsis ettiği gaybtan olan şeylerdir 18 ."
İnsan ve toplum geniş anlamıyla (dünya) birbirini gerektiren iki
unsurdur. "Biri olmadan diğeri sağlıklı olmaz." İkisi, ancak ya ikisiniıı
beraber iyi olmasıyla veya beraber kötü olmasıyla birlikte yaşayabilirler.
Aynı anda bir iyilik ile bir kötülük bir arada olmaz. "Çünkü, dünya kötü ve
işleri bozuk olmasına rağmen iyi olan kişi o kötülük ve bozukluklarının
kendisine sirayet etmesinden kurtulamaz. Çünkü o, dünyanın işlerinden
dünyanın işlerine hazırlık yapacaktır. Ayrıca dünya iyi, işleri de düzenli
olduğu halde durumu kötü olan kişi, dünyanın iyi oluşundan bir lezzet
alamaz, işlerinin düzgün oluşundan da eserbulamaz 19 ."
Maverd1, bu birbirini gerektirme (telfızüm) ilkesinden hareketle,
toplumun devamlılığının, insanoğlunun farklılığına bağlı olduğunu söyler.
Çünkü güç bakımından eşit oldukları zaman; "Hiçbirisi bir başkasından
yardım istemeye ihtiyaç hissetmeyeceklerdir. Halbuki, ihtiyaç ve acziyet
sahibidirler. Böylece sıkıntıları devam edecek ve acziyetlerinden· helak
olacaklardır. Birbirinden farklı oldukları zaman, yardım ile birbirine
yaklaşırlar, ihtiyaç sebebiyle birbirleriyle irtibat kurarlar. Çünkü ihtiyaç
sahibi kendisine ihtiyaç duyduğu kimseyle ilişki kura? 0 ."
Bedeni ve zihni güçlerin, zenginlik ve fakirlik noktasındaki bu
insan kardeşiyle beraber yaşayacağı toplumu kurmak için
çalışır. Fakat, acaba toplumun devamı için acziyet farklılık unsuru olarak
yeterli midir?
farklılıktan dolayı,
kaide olmaksızın düzenli devam
Toplumun veya geniş anlamıyla dünyanın iyi
için temel esas olan kaideler şunlardır:
Maverd1,
dünyanın işlerinin şu altı
etmeyeceği görüşündedir.
olması
e Uyulan bir din,
• Zorlayan bir güç,
e Kapsamlı bir adalet,
•Genel bir güvenlik,
•Geniş
bir mekan,
•Geniş
bir ufuk.
Tabii ki, Maverdi'nin toplum düzeni için ortaya koyduğu bu altı esası
tespit ederken, yaşadığı 2. Abbasi döneminde İslam devletlerinin çöküşü ve
18
Maverdl. a.g.e., s. 133.
Ma verdi, a.g.e .. s. 134.
10
Maverdl, a.g.e., s. 135.
19
Maverdf'nin Sivasf Düşüncesinde İnsan ve Toplum
85
Büveyh1 yönetimi dönemindeki siyasi, ekonomik ve sosyal karışıklığı temel
alarak hareket ettiği gözden uzak tutulmamalıd~ 1 • Ayrıca, Maverd1, Farabi
gibi filozofların, gerçekleşmesi mümkün olmayan, ideal toplum teorileriyle
kendisini sınırlandırınamıştır. Fakat o, olguyla ilgilenip onun düzelmesi ve
ıslahına katkıda bulunmaya çalışmıştı? 2 • Maverdi'nin uğraşısının boşa
gittiğini söylemek mümkün olmamakla birlikte, O, İslam kültürünü pratik
açıdan sabit olan esasla desteklemekle, özel anlamda İslam toplumunun;
genel anlamda ise insan toplumunun korunması için çalışmıştır. Çünkü
Maverdi'nin ortaya attığı kaideler, insanoğlunun her zaırian ve mekanda
ihtiyaç duyduğu esaslardır. şüphesiz sözü edilen kaideler, kimliğini bozulup
yok olmaktan korumak ve gelecek nesiller için istikbal hazırlamak isteyen,
sosyal, ekonomik ve siyasi hayatını düzeltmeyi hedefleyen her insan
topluluğu için söz konusu olan sürekli güzelliğe yönelik kaidelerdir.
BİRİNCİ KAİDE: UYULAN BİR DİN.
Maverd1, dinin önemini belirtirken, dini fertler için
hayatlarında
uydukları bir düzen olarak görmektedir. İnsan odaktır; ona dinin zorla
dayatılması
mümkün
kurtuluş
mutluluğu
Bilakis insanın, dünya ve ahiret hayatında
için, uymasının zorunluluğuna ve önemine inanarak
kendi isteği ile dini tercih etmesi ve benimsernesi gerekir. Dinin önemi şu
hususta gizlidir. "Din, vicdanları ve gönülleri istek ve şehvetlerden alıkoyar,
böylece gizliliklere egemen olur, yalnızlık anında nefsi kontrol edip,
vicdanları kötü şeylerden alıkoyar. Karşılaştığı problemler hakkında ona
öğüt verir. Din olmaksızın bu hususlara ulaşılamaz ve insanlar bunlar
olmadan ıslah olunamazlar23 • "
ve
değildir.
Din, yeryüzünün imarını da içeren siyaset bağlamında büyük bir
Din mülkün temelidir. O olmadan mülk gerçekleşemez~ "Ona
yapışan her memleket ilerler ve onun düsturuyla gerçekleşen her memleketin
ömrü uzun olu?4 • " Çünkü onu terk etı:ne ve ondan sapma gördükleri zaman,
onu tekrar hakim kılacak yardırııcları vardır. Aynı şekilde din, kalpleri
kuşatarak insanları itaate teşvik ede?5 . Dinin yok olmasıyla devlet de yok
olur. Çünkü, o zaman devletin gücü gider. Sapma üç şekilde olu? 6 :
esastır.
21
Bkz. Kitabu Kavanfnii'I-Viizera ve Siyaseti'l-Miilk, s. 12-88.
Muhammet Celal Şerif ve Ali Abdi'I-Mu'ti, Hasaisii'l-Fikr's-Siyasfji'l-İsliim, 1985, s. 289290.
23
Maverdl, Edeb, s. 136.
24
Maverdi', Kaviinfnii'I-Viizerii, s. 50.
25
Maverdl, a.g.e., aynı yer.
26
Maverdl, Teshflii'n-Nazar, Varak, 32.
22
86
M u s ta fa Sa
rı
bıyık
Birincisi: Yöneticinin, ehil olmayan kişileri dinin tatbiki için
görevlendirmesi ile; "Böylece vicdanlar ondan kaçar, kalpler ona itaat
etmeyi reddeder.
İkincisi: Dini ve hükümlerini küçümseyip, toplumun oluşmasında
onun rolünü sulandırmaya çalışınakla olur. Böylece farzlar ve hadler terk
edilir. Bu da daha sonra dünyevi lezzetlere dalmaya sevk eder. İşte o zaman
durum bu şekilde .devam ettiğinde, bireyler dinin zorunlu bir şekilde yok
olmaya doğru gittiğini görünce toplum kırılma noktasına varır. Bunun için
de dinlerini korumak amacıyla yöneticiyi değiştirmeye çalışırlar.
Üçüncüsü: Dinde bid'at ve kabul edilmeyecek, tahrif edilmiş fetva ve
batıl sebeplendirmeler ortaya çıkarınakla olur. Bu da dinin ve onun
toplumdaki rolünün geçersiz kılınınasma götürür. İnsanlar bu sapmalan
kabul etmeyip, yönetimi ortadan kaldırmaya çalışacaklardır.
Din bu sebeplerle karşı karşıya gelip, dine yardım edecek, b id' atçıların
bi d' atıarnı ortadan kaldıracak ve bu hususta doğru esaslar üzerinde
yürüyecek kimseler yönetim talebiyle harekete geçtiği zaman, insanlar ona
itaat eder, ona yardım ve destek büyür. İnsanlar o zaman, netisierin ona itaat
etmesi Allah'ın farz olan haklarından ve ona yardım etmenin bağlayıcı
emirlerinden olduğunu görürler27 • "
O halde temel bir kaide olarak din, zorunlu olduğundan dolayı
fertterin isteyerek bağlanmaları gereken bir gerçektir. Şahsi kanaatler
bütünlüğünün
ötesinde din, topluma ve toplum iradesini reddettiğinde
idareciye zorla kabul ettirilebilir. Yönetici kesinlikle dinin emrettiğini
uygulamakla sorumludur. Fakat ferdi inanç olmadıkça, işin zor olacağı ve
toplumun sürekli bir çatışma içerisinde yaşayacağı açıktır. Durum bunun
tersi olduğu zaman da aynısı olur. Çoğunluk dini uygulamaya çalışırken,
yönetici onu uygulamayı reddettiği zaman, toplumsal iradenin galibiyeti ile
sonuçlanacak bir çatışma kaçınılmaz olacaktır.
İKİNCİ KAİDE: ZORLAYlCI BİR GÜÇ
Maverdi'ye göre sultan, yöneticinin şahsını aşan bir gücü ifade
etmektedir. Her ne kadar bu anlam dilciler tarafından bilinmekte ise de,
Maverdi, açıklamasında "sultan" (otorite ve güç), "zorlayıcı" ile "boyun
eğdirenin" imam ve halifenin zorlayıcı güç unsuruna sahip olmadığı
27
Maverdi. a.g.e., aynı yer.
27
Maverdi. a.g.e., aynı yer.
87
Miiverdf'nin Sivasf Düşüncesinde İnsan ve Toplum
noktasındaki siyasi anlayışını göstermektedir. Böyle olması, Abbasi
hilafetinin siyasi, ekonomik ve sosyal olarak parçalanmasına sebep olmuştur.
Sultan şahsi olarak var olduğu halde gücü bakımından yok mesabesinde idi.
Bu, Maverdi'nin hedeflediği düşüneeye neden zorlayıcı bir güç ile
başladığını açıklamaktadır. "Bu zorlayıcı gücün heybetiyle farklı istekler ve
tefrikaya düşmüş kalpler birleşir, O'nun şiddetiyle yoldan çıkmış eller
çekilir, ve yine onun korkusuyla saldırgan nefısler dizginlenir. İnsan
tabiatında galibiyet ve tercihlerine rağmen yarışma sevgisi olduğundan ve de
karşı koyduklarını yerıne isteklerinden dolayı ancak güçlü bir engel ve daimi
bir alıkoyucu ile bazı şeylerden vazgeçerlef 8." Maverdi, "kızgın nefsin
zulüm karakteri ile yaratıldığını, ancak; alıkoyan bir akıl, engelleyen bir din,
vazgeçiren bir hakim veya alıkoyan bir acziyetin onu engelleyebileceği
görüşündedir." Sultan'ın korkusu da bunların en güçlüsüdür. Çünkü akıl ve
din zayıflatılmış olabilir. Bundan dolayı "Sultan'ın korkusu daha fazla
alıkoyup vazgeçirebi1İf 9 ."
·
Maverdi'nin; korku, heybet, şiddet ve sindirme terimlerini kullanması,
el -Kadir Billah ve el-Kaim Biemrillah'ın hilafetleri sonrasında Bağdat'ta
kötüleşen güvenlik durumuna verdiği önemi göstermektedir.
Toplum istikrar bulup, berraklaştığında, yönetici ümmete karşı
sorumlu olduğu görevleri yerine getirmeye çalışır. Bu görevler yedidİ2°.
Birincisi: Dine yönelen Bid'at ve hurafelere
eksiksiz yaşamayı teşvik etmek.
karşı
karşı
dini korumak, onu
ikincisi: Ülkeyi korumak, toplumu; din, can ve mal düşmanıarına
savunmak.
Üçüncüsü: Ülkenin maslahatlarını gözetip, imar etmek ve yollarını
güzelce yapmak.
Dördüncüsü: Dinin
kurallarına
malların toplanıp dağıtılmasında
taktir etmek.
göre, ülke dahilinde sahip olduğu
bir hataya yer bırakmaksızın olduğu gibi
·
Beşincisi: Halkın arasında
esasına
uygun bir şekilde
cereyan eden haksızlık ve problemleri insaf
uzlaşma yoluyla çözmek.
Altıncısı: Hak edenlere haddi
hadleri uygulamak.
28
29
30
Maverdi, Edeb, s. 136-137.
Maverdf, a.g.e., s. 137.
Maverdi, Edeb, s. 139.
aşmadan
ve ihmalde bulunmadan
88
M u s ta fa Sa
rı
b zv zk
Yedincisi: Çeşitli problemleri halletmek üzere kendisi için tayin
vekillerini yeterli ve güvenilir kişilerden seçmek.
edeceği
Din, fertleri birleştirip, düşmaniara karşı iktidarı desteklemeye sevk
eden unsur olduğu için, birinci görev kesin olarak hepsinin temelidir. Sultan,
kalplerin kendisiyle birleşip, onun sayesinde kendisine itaati farz kabul
ettikleri ve onun esası üzere birbirleriyle yardımiaşılan bir din .üzere
olmadıkça ne o, ne de onun günleri devam edebilir. V e o, baskı sultanı olup
zamanı ifsat eder . Yönetici bu görevleri yerine getirdiği zaman kendisiyle
halkının ilişkileri belirlenmiş olur31 • Maverd!, Yöneticiyi bu görevleri yerine
getirmekten sorumlu tutup, bunları "Allah'ın kullar üzerindeki hakları" diye
isimlendirirken, aynı zamanda kulları da üç görevle sorumlu tutmuştur: itaat,
nasihat ve sevgi. Yönetici görevlerini en mükemmel şekilde yerine getirme
hususunda başarısız kaldığı zaman, bunun karşılığında halkın itaat etme
sorumluluğu da düşer. Yönetici bu başarısızlığından dolayı sorumlu olur ve
cezalandırılır32 •
Maverdi'nin yöneticiyi "cezalandırma" düşüncesine sahip oluşu,
İslam'ın siyasi düşüncesi açısından alışık olunmayan bir durumdur. Çünkü
toplumun birliği, Müslümanları fitne ve kanların akıtıldığı ortamdan uzak
tutmak için, gerekçeleri olsa dahi yöneticiye isyan etmeme ve silah
çekmemenin daha doğru olduğu görüşü yerleşmştir33 • Özellikle Maverd!,
yöneticinin kudsiyetme ve yaptıklarına itiraz etmeme görüşüne sahip bir kişi
idi "Hiç kimse, halkın yönetimini elinde bulunduranlardan dahafazla dikkat,
merhamet, yorulma ve içtihada layık değildir. Çünkü yöneticiler, Allah'ın,
kendilerine verdiği emaneti gözetmelerini istediği ve üzerinde kendi vekili
yaptığı kimselerdir. Onlarla ilgili hesabı soracak olan da Yüce Allah'tır.
Çünkü O, yöneticinin fiilierinden itiraz edilecek noktaları, yaptığı içtihatları
reddetmekten halkı alıkoymuştur. O'na itaat etmeyi, O'nun hükümetine ve
emrine boyun eğmeyi ve O'nun emir ve yasakları çerçevesinde hareket
·
etmeyi emretmiştir ... 34"
Belki de Maverd!'nin; "Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin ve
sizden olan emir sahiplerine de ..." ayeti kerimesinin anlamını pasif şekilde
anlamasında, İslami düşünce temellerinden uzak görünün bu noktada
dayandığı bir husus vardır. Çünkü, "Allah'a isyan noktasında itaat yoktur"
Maverdi, yöneticinin temel görevlerini tam bir şekilde yerine getirmeme
durumunda sorumlu tutulup cezalandırılmasını kararlaştırırken bu meseleyi
telafi etmiştir. Aynı şekilde, yöneticiyi yönetimden almayı gerektiren durum
31
32
33
34
Miiverdl, Edeb, s. 138.
Miiverdl, a.g.e., s. 139.
Muhammet Ra fet, Rüisetii'd-Devlefı 'ljiklıi'l-İsliimi, 1975, s. 17.
Miiverdl, Teslıi/ii'n-Nazar, Varak, 30.
Maverdf'nin Sivasf
Düşüncesinde İnsan
ve Toplum
89
ve şartları açıklarken de aynı noktaya değinıniştnJ 5 • Ancak bununla beraber.
O'nun düşüncesinde bu zor problem varlığını devartı ettirmektedir.
Müslümanlar nasıl ve hangi yolla isyan edebilir veya onu makamından
alabilirler? Bu mesele hala Müslüman düşünürlerin fıkri temellerini
·
tamamen tespit edemedikleri bir problemdir.
Maverdi'nin "zorlayıcı bir güç" düşüncesi, zorba ve zalim anlamında
bir güç değil, insanlara toplumda hayır sağlayacak güç manasında, "heybetli
(korkutup, vazgeçiren) kuvvetli, zulüm ve suç işlemeye meyleden gruplara
karşı yönlendiricidir36 •
Maverdi, "zorlayıcı güç" kaidesini açıklamasının sonunda güç ile din
kurup, birinin diğeri olmaksızın olmayacağını söyler. Sultan,
kalpleri kendisiyle birleşip, onun sayesinde kendisine itaati farz kabul
ettikleri ve onun esası üzeri birbirleriyle yardımlaştık.ları bir din üzere
olmadıkça ne o, ne de onun günleri devam edebilir37 • Sultanın rolü ise dini
koruma ve savunma, dini inançlada oynamak veya tahrif edip sulandırmak
isteyen herkesi dizginleme noktasında şekillenmektedir. Bu gibi durumlar,
güçlü ve vefalı bir sultan tarafından yok edilınediği zaman, dinin hükümleri
38
değiştirilir, öğretileri silinir... "
arasında ilişki
\
ÜÇÜNCÜ KAİDE: KAPSAMLI BİR ADALET
Maverdi'nin düşüncesinde adalet kavramı geniş bir yer tutmaktadır.
Belki de bu durum, adalet kavramı için belli bir çerçeve konulamamasından
kaynaklanmaktadır. Maverdi'ye göre itidal (orta yol) diye nitelendirilen şey,
onun çerçevesini aşmayan her şey adalettnJ9 . Yani adalet ifratla tefritin
arasındaki orta yoldur40 •
Siyasi açıdan adalet, baskı ve zulmün zıddıdır. Buna bağlı olarak
adaletin gerçekleştirdiği, toplumdaki olumlu sonuçlan, zulüm, zorunlu
olarak ortadan kaldırır. Maverdi'nin kastettiği kapsamlı adalet toplumda pek
çok olumlu sonuçlar gerçekleştirir. Adalet ülfete ve itaate sevk eder, ülke
onunla imar olur, mallar onunla gelişip çoğalır. Onunla nesil çağalır ve
sultan onunla güven bulur41 • Bunun için adalet, toplumların iyiliği için
35
36
37
38
39
40
41
M ii verdi, Alıkamu 's -Sultiiniyye, ı 973, s. ı 7. .
Muhammed Ammiira, et-Tiiriisfi d av 'i '/-akl, ı 980, s. 63.
M ii verdi, Edeb, s. ı 38.
Miiverdi, a.g.e., s. ı37.
Miiverdi, a.g.e., s. ı44.
Muhammed Am mara, et-Tiiriis fi d av 'i '/-akl, s. 62.
Miiverdi, Edeb, s. 141.
M u s ta fa Sa
90
rı
bıyık
zorunlu olan birçok şeyin kendisine bağlı olduğu bir sebeptir. Mesela ülfet
ve yakınlaşmanın kaynağı adalettir. Çünkü zulüm ve haksızlıklar cemaat ve
toplumları parçalar. Yönetilenler, yöneticilerine ancak adaletli toplumda itaat
ederler. Çünkü zulüm cebri boyun eğmeyi sağlar. Zulmün yürürlükte,
zalimterin iş başında olduğu toplumlarda gönüllü bir itaatin yeri yoktur.
Ülkenin imarı, malların gelişmesi, neslin çoğalması hatta otorite ve sultanın
42
güvenliği tümüyle insanlar arasında adaletin gerçekleşmesine bağlıdır •
Maverdi'nin ifadesiyle adaletin karşılığı zulüm, toplumdaki baskı, tüm
bu olumlulukları yok eder; "baskıdan daha çabuk yeryüzünü harap eden,
insanların kalplerini daha fazla ifsat eden bir şey yoktur. Çünkü zulmün bir
sınırı olmadığı gibi, bir noktada son bulmaz. Tamamlayıncaya kadar her
aşamasında fesat gerçekleşir43 ." Bu anlamda Maverd!, İbn Haldun'dan önce
şu ifadeyi kullanmıştır: "Zulüm, imar edilmiş yerlerin yıkım tellalıdır." İbn
Haldun'un, uzun. uzun açıkladığı, zulmün kötü sonuçlarını, mallara yönelik
saldırıların korkusuyla toplumun başına gelen ekonomik kayıp, bunun sebep
olduğu göç, ekonomik sosyal ve daha birçok alanlarda devlet düzeninin
bozulmasını,
Maverdi "Edebii 'd-Dünya ve'd-Din" isimli eserinde
özetlemiştir44 • Bu düşünce İbn Haldun ile Maverdi'nin düşüncesinin fikri
olarak birbirinden nasıl etkilendiği hakkında istifham oluşturmaktadır45 •
Maverdi'ye göre adalet iki çeşittir: "İnsanın kendisi ile ilgili adaleti"
kendi nefsi alanındaki adaleti, onu öğütlenen güzel hususlara yönlendirip,
çirkin şeylerden uzaklaştırması, sonra tutumlarında haddi aşma veya
ihmalkarlıklarında en adil olanı yapmasıdır. Bu noktada haddi aşmak, baskı,
ihmalkarlık ise zulümdür. Kim kendisine zulmederse başkasına daha fazla
46
zulmeder. Kim kedisine baskı yaparsa başkalarına daha fazla baskı yapar •
İnsanın nefsiyle ilgili adaleti üç noktada olur.
Birincisi: Mallarda adalet;
verilmesidir.
Malların
hak ile
alınıp
hak edene
İkincisi:
Sözlerde adalet. Çünkü dil bir tartıdır. Haksız yere ve yerinin
"Faziletli kişi, anlamlı olmayan sözle hitap etmez.
Alim, cahilin sözüyle konuşmaz. Övme ve yerınede yapılan iyilik ve
kötülüğü esas alır. Nihayet, teşvik ve sakındırma, israf ve eksikliğe yer
vermeden sebeplerine uygun olsun.
dışında kullanılamaz.
Üçüncüsü: Eylemlerde adalet. Bu da cezanın ancak bir günaha, affın
42
Muhammed Ammara, et-Tiiriisfi dav'i'/-ak/, s. 64.
Maverdi, Edeb, s. 141.
44
3. ve 4. bölümlerde de geçtiği üzere.
45
Mavedi'nin "Edebii'd-Diinya ve 'd-Din"adlı eserine tahkik eden Mustafa Saka'da bu
43
düşüncededir.
46
Maverdi, Edeb, s. 141.
Maverdi'nin Siyasi Düşüncesinde İnsan ve Toplum
91
ise tövbeden dolayı söz konusu olmasını gerektirir.
Kin, yapılan iyilikleri ve onları anınayı göz ardı etmeyi gerektirmez.
Mernnuniyet ise yapılan kötülükleri affetmeyi gerektirmez47 ."
Başkasına· yönelik adalet ise üç kısımdır: "İnsanın kendisinden altta
bulunanlara adaleti, sultanın halkına karşı adaleti ve başkanın arkadaşları
hakkındaki adaleti gibi". Adalet, kolaya uyup, zoru bırakma, zorla musaHat
olmayı bırakıp, hakkı güzel şeylerde aramakla gerçekleşir. İnsanın
kendisinin üstündekilerle ilgili adaleti ise, halkın sultan ile ilgili adaleti
gibidir. Bu noktada adalet üç şey ile olur; itaati ihlas ile yapmak, destek
verip yardımcı olmak, sadakatli dostluk, insanın kendi akran ve denklerine
48
karşı adil olması, eziyet ve sıkıntı vermekten kaçınmasıyla olur •
Maverdf, tüm bu hususlardan, insanın içindeki ve yeryüzündeki
adaletten ayrılıp, adil olmayan bir duruma düşmenin neticesi
olduğunu çıkarmaktadır. İnsanın adaleti terk etmesinden doğan zararlar hem
kendisi hem de bütün olarak toplum üzerinde çok kötü neticeler doğurur.
fesadın
DÖRDÜNCÜ KAİDE: KAPSAMLI BİR GÜVENLİK
"Gönülleri rahatlatacak, gayretleri canlandıracak, suçsuzun huzur
ve zayıfın yakınlaşacağı genel bir güvenlik, korkan kişi için
rahatlık, suçlu içinde huzur yoktur49 ." Maverdi'nin güvenliğin "kapsamlı"
olmasını şart koşmasının sebepleri vardır. Çünkü korku, insanları kötü
masiahat ve tasarruflarından alıkoyar, onlar hayatlarını sağlayacak ve
birliklerinin
düzenini
gerçekleştirecek
hususların
sebeplerinden
uzaklaştırır50 • Bu, fertlerin genel güvenlik bilinçlerinin etkisinin kendileriyle
sınırlı kalmayıp, bir bütün olarak toplumun tamamında maddi hayatın
gelişmesi ve refaha kavuşturulması, servet ve gücünün artırılması noktasında
bir teşvik ve cesaretlendirme anlamına gelmektedir. Maverdi'nin dediği gibi,
güvenlik kaidesi tüm boyutlarıyla daha önce işaret ettiği adalet prensibinin
sonuçlarından biri- dir. Bunun üzerine denilebilir ki, korku ve fertlerin hayatı
ve toplumun İyiye doğru gelişim seyri üzerinde olumsuz etkisi, mutlaka
zulüm ve baskının sonuçlarından biridir. Bu durum da şüphesiz
bulacağı
adaletsizliğin sonuçlarındandır.
47
Maverdi,
Miiverdi,
49
Miiverdi,
50
Miiverdl,
48
Kavdninu'I-Viizerd, s. 5 I -54.
Edeb, s. 142-143.
a.g.e., s 144.
a.g.e., s. 144.
M u s ta fa Sa r ı b ı v ı k
92
BEŞİNCİKAİDE:GENİŞ~
Tabii maddelerdeki bolluk iki kaynaktan elde edilir. Ürün ve
kazançlar. Burada ürünlerden maksat şüphesiz tabii ürünlerdir, özellikle
ziraat gibi birinci derecede ilahi sebeplere bağlı ürünlerdir. Fakat bulunduğu
alanda sağlanan güvenliğin boyutuna da bağlıdır. İlahi sebepler örneğin
ziraatın sağlıklı yetişmesini, pınar ve nehirlerden gelen tatlı sular bu
maddelerin sağlıklı gelişmesine yardım edecek ortamı oluşturur. Fakat
insanın rolü Maverdi'nin "kazançlar" diye tanımladığı, insanların bu ürünleri
toplumun gelişmesi için kullanması ve çoğaltınası için ortaya koyduğu
çalışma, gayret ve eylemlerinde şekillenmektedir. Bu da, mahsullerde veya
başka şekilde arazinin ekimi ve ticaretle uğraşmak ile olur. Bu hususlada
ilgili başka sanatlar üzerine bina edilecek başka şeyler de olabilir. Bu da
biraz önce zikrettiğimiz kapsamlı güvenlik unsuru olmadan gerçekleşmez.
Ancak bununla insan nefsi korku ve endişelerden kurtulup rahatlayabilir.
Kendisine ve toplumuna faydalı olması içi)l değişik güçlerini kullanmak için
özgür bir ortam bulabilir51 •
Maverdi'ye göre, toplumun maslahatını gerçekleştirmek için, sadece
ürünlerin ve onlara bağlı olan kazanç yollarının varlığı yeterli değildir. Bu,
ancak günümüz ifadesiyle ulusal gelirin dağılımındaki adaletin yaygınlık
niteliği kazanmasıyla anlam ifade edebilir. İnsanların, bütün durumlarda bu
imkan bolluğuna sahip olabilmeleri için "az veya çoğa sahip olan" herkesin
bu varlıklardan pay alması ve bunların bir grubun tekelinde olmaması
gerekir. Çünkü, dağılımda adalet prensibine dayanan sosyal etkiler insanın
davranışları ve ahlakına kadar uzanır. Bu doğal servetierin genel ortaklığıyla
"İnsanlarda haset azalır. Yokluğun getirdiği karşılıklı kin besleme yok olur,
zenginlikle gönüller genişler, iyi duygu ve karşılıklı ilişkiler çoğalır. Bu da
dünyanın
selameti ve durumların düzene girmesının en güçlü
sebeplerindendir. Çünkü bolluk zenginliğe götürür, zenginlik de güven ve
cömertliği doğurur52 ."
Maverd1, İslami düşüncesinden hareketle, imkan bolluğunun toplumda
tüm bu neticeleri doğurmasının zorunlu olmadığını şiddetle vurgular. Bu
esas üzerine, imkanların toplumun tüm fertlerini kapsaması ve varlığın
herkese dağılmasının dünyanın selameti ve ferdin abiiiki gidişatı için zorunlu
olduğuna dikkat çekmek gerekir.
51
52
Miiverd!, a.g.e., s. 145-146.
Miiverdf, a.g.e., s. 145.
Maverdi'nin Sivasf Düşüncesinde İnsan ve Toplum
93
ALTINCIKAİDE:GENİŞUFUK
Maverdi, insan toplumlarının oluşması için umut ve gelecek için
temel esaslar olduğunu ifade eder. Umut, insanlan sadece
yaşadıklan zamanla sınırlı kalmayıp, geleceği kurmaya sürükleyen olumlu
bir husus olduğu gibi, Allah'ın insanlara bir lütfudur. Toplumun devamı ve
bir aşamadan başka bir aşamaya doğru gelişmesini sağlar. Şayet insanların
topli.ım noktasında düşünceleri sadece kısa ömürlerinde ihtiyaç duyduklan
şeylerle sınırlı olsaydı, kendilerinden sonra gelecek olan nesilleri yarmuş
olurlardı. Çünkü onlar, yeniden çalışmak zorunda kalacaklardı. Bu da
imkiiiısız ve sosyal gelişme hareketine ters bir şeydir. Bundan dolayı, Yüce
Allah, geniş umut verl'!rek yaratıklarane kadar merhamet etmiştir. Böylece
insanoğlu geniş umutla dünyayı imar ve ıslah etmiştir. İınarını, peş peşe
asırlara taşımıştır. Geriden gelen, öncekinin eksik bıraktığını imar ediyor,
üçüncüsü ikincinin yaptığını onarıyor. Nihayet, günümüzden asırlara iiy.gun
işleri bütün zamanlara göre düzenli olsun. Umutlar ·kısa (dar) olsaydı, kişi
yaşadığı günün ihtiyacını veya kendi zamanının zamretini aşiunazdı.
Kendisinden sonrakine, yıkılmış, harap olmuş bir şekilde intikal ederdi. O da
herhangi bir amaç veya ihtiyaca ulaşamazdı. Sonra da kendisinden sonra
gelenlere daha kötü bir şekilde geçerdi. Nihayet orada ne bir bitki yeşerirdi,
ne de orada kalmak mümkün olurdu53 •
hazırlık yapmanın
İşte, bunlar insan toplumunu, özellikle de, Ebü'l-Hasen el-Maverdf'nin
mensubu olduğu İslami toplumun gerçekleşmesi için gerekli olan altı esas
(kaide)dır. Her halükarda, hiçbir toplumun sonsuza kadar kalması mümkün
değildir. "Dünyanın işinin tam ve mükemmel, iyiliğinin umumi ve kapsamlı
olması mümkün değildir. Çünkü dünya değişim ve yok olma tabiatı ile
yaratılmış, yıkılına ve bozulma üzere kurulmuştur. Kaideleri bozulduğu
ölçüde, bozulup yıkılır54 ."
Dünyanın durumlarının gelişmesi için, bu değişiklikler gereklidir.
Çünkü, tüm dönemler sonsuza kadar devam etseydi, beşer hayatında gelişme
gerçekleşmezdi.
Maverdi'nin,
dünyanın ıslahının aniarsız olamayacağını düşündüğü,
zikrettiğimiz kaideleri ortaya koyması sadece, işin bir tarafıdır 55 •
Maverdi'ye göre, "insanın iyiliği düşüncesi" ancak, dünyanın ıslahının
genel çerçevesiyle anlaşılabilir. İnsan, bu dünyada toplum içinde
yaşayabilmek için üç şeye ihtiyaç duyar, bu üç şey şudur:
Sapıklık (yanlışlar)dan
53
54
55
vazgeçip,
doğruluğa
boyun eğen bir nefis.
Maverdf, a.g.e., s. 146.
Maverdf, a.g.e., s. 147.
Fehmi Ced'an, Miifekkinl '1-İslamfi'l-Alemi'I-Arabiyyi'I-Hadfs, 1979, s. 60.
94
M u s t a (a S a r ı b ı y ı k
Kötü şeylerden
bir ülfet (sıcaklık).
uzaklaşıp,
kalpterin üzerinde
yakınlaştığı birleştirici
İnsanın kendisiyle yaşayabileceği, insan nefsinin onunla rahatladığı
yeterli madde56 .
Birinci kural açısından, insan kendi nefsiyle olan ilişkisinde, ona
egemen olur veya ona boyun eğer. İnsanın, Kur'an'ın "kötülüğü çokça
emreder" diye nitelendirdiği nefse boyun eğmesi, şüphesiz insanı, hayvanİ
isteklerine tabi olmaya götürür. Halbuki, başarılı olması, şehvet ve isteklerini
dizginlemesiyle mümkündür. Bu, insanı davranışlarında dengeli olmaya
sürükler, doğru ile yanlışın ne olduğunu belirler. Bu dizginlemenin insan
gidişatı üzerinde ne gibi etkilerinin olacağı ve sosyal ilişkilerine nasıl
yansıyacağı açıktır. Bazıları, insan aklının, kendisini kötülükleri işlernekten
alıkoyacağını düşünebilir. Çünkü onunla, meseleleri değerlendirip, işlerin
sonuçlarının hayır veya şer olduğunu ölçebilir. Fakat bu görüşün sahipleri,
duygunun rolü, insan nefsinin, arzuları, şahsi ve dünyevi isteklere
sürüklenmesi noktasındaki etkisini düşünmemektedirler. İnsan, duyguyu
iradenin merkezine yerleştirip, isteklerini gidişatı üzerinde egemen olacak
şekilde serbest bıraktığında, onun güzel gördüğünü güzel, çirkin gördüğünü
çirkin görür. İşte o zaman bu, insanın akll düşünme gücünü kaybettirir.
Kendi şahsiyeti ve diğer insanlarla ilişkilerini değişik meselelerde doğru
kararlar almasını engeller. İnsan, duyguları akla boyun eğdirmede başarısız
kaldığı ve duygularına egemen olması zorlaştığı zaman, başkasından itaat
istemeye hakkı yoktur. Toplumda, bu durum diğer bireylerden daha fazla
yöneticiler açısından söz konusudur. Başkası için söz konusu olmayan güç
ve otoritenin sebeplerine sahip olan yöneticinin duyguya boyun eğmesi ve
aklın kararlan bilmemesi, sonuçta kendisini sevip aklın alıkoymasını göz
ardı ederek, şahsi şehvet ve istekleri doyurmak için çalışır. O zaman insanlar
ve ülke hakkında adaletli olması beklenemez. Bu da, kesinlikle, sonuçta
toplumun bozulmasına götürecektir57 •
İkinci
şey
olarak zikrettiğimiz ülfete gelince, fertlerin,
kendi aralarındaki sosyal ilişkileri ve toplumlarının değişik
meselelerini koordine etmek için insan nefsinde olması gereken zaruri
hususlardan biridir. Bu yardımlaşma, insanın kendi asrında kısa bir zaman
içerisindeki çalışmasıyla gerçekleşmez. Bilakis, toplumlarının temel
dinamiklerini geçmiş esaslar üzerine kuracak olan gelecek nesiller için
yardınılaşmaları,
çalışmaya uzanır.
Din,
56
57
toplumların oluşması
Maverdi', Edeb, s. 248.
Maverdi'. a.g.e., s. 33-36.
ve organize edilmesi için zorunlu olan
Maverdi'nin Siyasi Düşüncesinde İnsan ve Toplum
95
dinamiklerden olduğuna göre, bu unsur, fertler arasında sevgi ve
üzerinde gerçekleştiği esaslardandır. Maverdi bu durumu
H.z. Peygamber (S.A.V.)'in Medine'ye ulaştığında Muhacirlerle Ensar
arasında gerçekleştirdiği, kardeşleştirme ile örneklendirmiştir. Bu olayın
etkileri Peygamber'in (S.A.V) asrından sonraki dönemlerde ortaya çıkmıştır.
Din unsurunun, bireyler katında, babalık, kardeşlik, kabile ve aşiret dostluğu
gibi tüm itibarların üzerine çıkması gerekir. İtaatin Allah için olması gerekir.
Müslümanları birbirine bağlayan bağların, kendilerini birbirine bağlayan bir
esas olarak İslam dinine iman birliğinden kaynaklanması gerekir.
Müslümanlar kardeştir, onlar Kur'an-ı Kerim ve Hadisi Şeriflerde ifade
edildiği gibi, birbirine kaynatılmış kurşunlar ve tek bir vücut gibidirler58•
yardımlaşmanın
Din, bireylerin hayatlarının esasıdır. O, insanları toplumun geleceği
için yardımiaşmaya sürükleyen ve teşviklerden bir etkendir. Fakat bireyler
onsuz, yardımlaşma ve sevgi ruhunun gerçekleşmeyeceği, belli seviyede
maddi refaha ihtiyaç duymaktadır. Aynı şekilde iktidarın bu maddi doyumu
sağlayamaması fertlerdeki aktivite ruhunu ve sosyal canlılığın ortaya
59
çıkmasını engeller •
Buna ek olarak, bireyler kendilerini, başkalarıyla ilişkilerde bulunma
gerekli olan sosyal adet ve gelenekleri alabilecek düzeye
getirecek miktarda belli bir eğitime ihtiyaç duyuyorlar. Bu durumda akıl,
insanın doğruyu yanlıştan ayırmasına yardımcı olduğu için, bireyde bu
adetleri aniayıp kabul etmesini sağlayacak akıl gücünün bulunması gerekir.
noktasında
İnsan, din, akıl ve eğitim gibi unsurların tümüyle ördüğü sosyal bir
üye olarak başkalarıyla değişik sosyal ilişkiler kurmak ve dini eğitim, ahlaki
örtler ve sosyal adetler çerçevesinde bu toplumdaki doğal rolünü
60
gerçekleştirmek için beraber yaşadığı şartlara uyum sağlamaya çalışır •
İnsan, bir varlık olarak, ayakta kalmak ve basit bir şekilde yaşamasına
yardırncı
olacak yeterli maddeye ihtiyaç duyar. Bu madde olmaksızın
bir şekilde sürdürmesi mümkün değildir. Hatta
onsuz, dünyevi hayatı çökme ve ·yıkılınaya maruz kalır. İnsana hayatın
gereksinimlerini sağlayacak olan bu madde dört kaynaktan doğmaktadır.
insanın yaşamını sağlıklı
Ziraat
Hayvanlar
Ticaret
58
Maverdl, a.g.e, s. 149-150.
Miiverdl, Edeb, s. 208.
60
Miiverdl, a.g.e.. s. 209.
59
96
M u s ta fa Sa
rı
bıvık
Sanat61
en üstünü, üç türe ayrılan sanattır. Düşünme
sanatı, çalışma sanatı, düşünce ile iş arasında ortak sanat62 • Düşünme sanatı,
doğru görüşlerin sonuçlarından kaynaklanan düzenlemeler üzerine bina
edildiği için sanatlar içinde en şerefli alanıdır. İnsanların yönetimi ve ülkenin
idaresi gibi63 .•. Fakat, üzüntüyle belirtmeliyiz ki, göründüğü kadarıyla
Maverdi bu sözün olumsuz sonuçlarının tam olarak şuurunda değildir.
Böylece genel anlamda yönetirnde şekillenen düşünme sanatı, sonuçta
yöneticiyi toplumda en şerefli ve en soylu kişi yapmaktadır. Çünkü o, en
şerefli işi yapmaktadır. Maverdi'nin öne sürdüğü bakış açısında, üstünlüğü
takva üzere kuran İslami ölçünün olmadığı gizli değildir64 •
Maverdi'ye göre
bunların
Düşünmeye dayalı
sanatlardan biri de "teorik düşüncelerden elde
edilen yeni bilgilerin gösterdiği" sanattır65 • Bundan, alimierin, yöneticileri,
ülkeyi ve insanlan iyi bir şekilde yönetmek için yönlendirdikleri .. ilmi
kastediyoruz. Bununla alimlerle yöneticiler aynı şemsiye altında -düşünme
sanatı altında- birleşirler. Yöneticiler, alimlerle olan fikri yardımlaşma
çerçevesinde pratik anlamda siyaseti sürdürürler. Alimler de, yöneten ile
yönetilenlere faydalı olacak şekilde siyasetin nasıl yapılacağı hususunda
değişik içtihatlar yapıp doğru görüşler ortaya çıkarırlar. Böylece onlar da
teorik olarak siyaset yaparlar. Çalışma sanatını sürdüreniere gelince, bu
insanlar iki kısma ayrılırlar: Birinci kısım: Eğitim alma ve düşünme
noktasında bazı gayretler gerektiren "çalışma sanatını" sürdürenlerdir:
Maverdi'ye göre bu , fikri bilgilere nispet edilir. Belki de, düşüncelerle
uğraşan bu tür insanlarla, buluşlarda bulunan kimseler kastedilmektedir.
Onlar, değişik problemlerle ilgili düşünce ve tasavvurlarla uğraşmaktadır.
Sağlıklı çözümleri ortaya koyup, çözümlerin uygulanmasını başkalarına
bırakrnaktadırlar. İkinci kısım ise; hayvanİ (beden gücüne dayalı)
çalışma"dır. O, "çabalan1a sanatı ve sanatın aleti"dir. Taşların taşınması,
ağaçlardan odun yapılması, ağır şeylerin taşınması vb. şeyler gibi. "Bu,
sıradan insanların sınırlı kaldığı, düşük karakterlerin üzerinde durduğu
sanattır66 ."
Maverdi'nin "Edebü'd-Dünya ve'd-Din" isimli
kitabında
verdiği,
İslam hakkındaki bu yanlış düşünce yeni bir görüş değildir. Maverdi'nin
düşüncesinde genel olarak bunun kökleri geçmişe uzanmaktadır. Görünen
odur ki, Maverdi bu noktada Sasani ve Yunan düşüncesinden etkilenmiştir.
61
Ma verdi, a.g.e., s. 210-211.
Miiverdl, a.g.e., s. 211.
63
Miiverdl, a.g.e., s. 212.
64
Takva; Allah'ın nazarında insanlar arasındaki fazilet ve sorumluluk ölçüsüdür.
65
Miiverdf, Edeb, s. 212.
66
Miiverdi, a.g.e., s. 212.
62
i
f
r
ı
Maverdi'nin Siyasi
Düşüncesinde İnsan
ve Toplum
97
Birinci olarak, kralların ta'zimi, soylarının, şereflerinin yüceliği, yönetirnde
görev alan insanların şerefli sayılması ve ülkenin idaresini yürüttükleri için
nefıslerinin şerefli olması gibi betirnlemele.rde Sasani etkisini görmekteyiz67 •
Yunan etkisinin özellikleri ise, insanları yaptıkları işlere göre
sınıflandırmasında ve el işleri (güce dayalı) sahiplerini en alt sosyal dereceye
yerleştirip, onları birinci ve yüce tabakaya hizmetçi şeklinde görmesinde
somutlaşmaktadır. Bu duruma Eflatun'un "el-Cumhuriyye" kitabında,
"çalışan tabakanın doğal olarak bu işlerin yürütülmesini sağlayan ve işlevi
yönetici sınıfının maddi ihtiyaçlarını doyurmalda sınırlı tabaka" olduğu
şeklindeki özel görüşünü delil getirmektedir68 • Maverdi'nin bu görüşü,
"Nasiliatül-mülı1k" kitabında, toplumu veya devleti "cisme", halkı organlara,
yönetiCiyi başa benzetmesinde daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ona
göre tüm cisim "kafa" olmadıkça hayatını sürdüremez69 •
Düşünme
ile çalışma arasında ortak olan sanat ise iki kısma ayrılır.
Düşünme sanatının
daha fazla çalışmanın ona tabi olması, yazı gibi.
Diğeri bunun tersidir. Yani çalışma sanatının daha fazla, düşünmenin
ona tabii olması. Bina gibi. Bu ikisinden üstün olan düşünme sanatının daha
fazla çalışmanın ise ona tabi olduğudur70 •
Maverdi el işi (beşer gücü) sahibini o tür işleri "hayvanilik"le
nitelendirip, insanlık özelliğinden Şafii mezhebinin Bağdat'taki temsilcisi
olması itibariyle, İslam'da el işinin önemini bilmesine ve iki elinin
çalışmasından yiyenin şerefınİ ifade eden hadisiere rağmen içine düştüğü
düşünsel ve dini sapma, şu kesin düşünceyi ortaya koymaktadır:
Maverdi'nin, kendi asrındaki sosyal ve kültürel ağırlığı temsil eden sosyal
siyasi ve ekonomik terkibe mensup olduğunu söylemesek bile, o dönemdeki
sosyal ve kültürel ağırlığa karşı direnememiştir71 • Aynı şekilde, ekonomik
olarak üretmeyen sınıflara, büyük sosyal değer verip, sanatçıların ve el
sanatları sahiplerinin sosyal değerini · küçümseyen, Arap düşüncesinin
çalışma kavramı noktasındaki sosyal tasavvurunu da yansıtmaktadır72 .
Toplumun sürekliliği için gerekli esaslar ve bu toplumun iman
gerekli olan temelleri hakkındaki anlayışını arz ettikten sonra,
Maverdi'nin bu toplumu yıkılına ve çökmeden korunmak için fertterin
gerçekleştirmesi gereken rol ile ilgili görüşüne değinmek gerekir.
noktasında
Bkz. E. J. Rosenthal, !slamic Political Tlıoıtglıt in Medieval/slanı, ı 958, s. 68.
Bkz. G. H. Sabine, A HistoiJ' of Politica/ TlıeoJ)', ı 973, s. 62-63.
69
Maverdl, Nasilıatii '1-Mıt!iik (Malıtiita), Varak. 9.
70
Maverdi, Edeb, s. 2ı2.
71
Fehmi Ced'an, a.g.e, s. 62-63.
72
Fehmi Ced'an, a.g.e, s. 62.
67
68
98
M u s t a fa Sa r ı b ı v ı k
Maverdi bireyin, toplumun hayatiyetini korumak noktasındaki rolünü,
emredip kötülükten alıkoymak" suretiyle gerçekleştirebileceğini
düşünür73 • Maverdi'nin, bu konuya "Edebu'd-Din" bölümünde, meselenin,
şeriatı savunmakta ilgili olduğu esası üzere, önemine işaret ederek
yaklaştığını görmekteyiz. Bu doğal bir durumdur. Çünkü O'na göre,
toplumun birinci görevi, şeriatı tahrif ve bid'atlara dayalı sulandırmadan
koruınaktır. Aynı zamanda bu ilkeyi, "Edebu'd-Din" kapsamında ele almak
ona bir zorunluluk şekli vermektedir. Çünkü bu, şu hadis-i şerif üzerine
temellenmektedir: "Sizden kim bir kötülük görürse, onu iki eliyle değiştirsin,
gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle ondan uzaklaşsın bu
ise, imanın en zayıfıdır. n Buna göre, insanlar arasında yaygıntaşma dahi olsa,
Müslüman bireyin kötülükleri kabul etme noktasında hiçbir mazereti yoktur.
Hadis-i Şerifın çizdiği şuurlar çerçevesinde reddetmesi ortadan kaldırılması
gerekir.
"iyiliği
Kötülüğü işleyenler ya, hiçbir bağın veya cemaatin birleştirmedikleri
fertlerdir. Bu durumda onlar kendilerine karşı konulabilir, güçsüz halktır.
Güç olunca eziyet ve zarar vermeksizin, onları kötülükten alıkoymak kesin
olarak vaciptir. Kötülüğü inkarla beraber zarar söz konusu oluca, Müslüman,
meseleleri akılla değerlendirir. Kötülüğü açıkça ortadan kaldırmak, Allah'ın
dinini yüceltmek, ve hak olan kelimeyi izhar etmekle ilgili değilse, telef ve
zarardan korkulduğu zaman, "ortadan kaldırma" vacip olmaz. Kötülüğü
ortadan kaldırınada yüce Allah'ın dinini yüceltme, hak olan sözü ortaya
koyma varsa,- zarar ve telef korkusuyla beraber- "ortadan kaldırma" güzel
olur74 •
Ancak, insanların yoğunlaştığı, grup olduğu ve devam ettiği bir
cemaat tarafından, kötülük işlendiği durumda, kötülüğün ortadan
kaldırılması noktasında fakihlerin ve alimterin görüşleri mezheplere göre
değişmektedir. Mesela hadisçiler, ortadan kaldırmanın vacip olmadığını ve
insan için en güzel olanın sakınmak ve kendisini koruması olduğunu
söylerler. Şia, kötülükleri ortadan kaldırma görevini yüktenecek olan,
"Mehdi-yi Muntazır"ı beklemenin vacip olduğu, o zaman, bu noktada onun
yardımcılarının olacağını söyler. Bir grup, insanların üzerinde birleştikleri
adil bir imam olmadıkça, kötülüğü ortadan kaldırmanın vacip olmadığı, ne
zaman adil imam olursa o zaman vacip olduğu görünüşündedir. Kelamcılann
çoğunluğu ise, salih ve münkeri ortadan kaldırmaya muktedir yardımcılar
bulunduğu zaman münkeri ortadan kaldırmanın vacip olduğunu söylerler75 .
73
Maverdi, bireye yüklediği geniş hürriyet sebebiyle bazıları tarafından Mutezilikle itharn
Bkz. Tabakatü'ş-Şafiiyyeti'l-Kiibra, III, 313-314.
Maverdi, a.g.e., s. 102.
Maverdi. a.g.e., s. 102-103.
edilmiştir.
74
75
99
Mdverdf'nin Siyasf Düşüncesinde İnsan ve Toplum
Görünen odur ki, ikinci durumla ilgili kendi
bakış açısını
ortaya
koymamıştır. Değişik İslami grup ve mezhepterin görüşlerini sunmakla
beraber, kendi şahsi görüşünü ortaya koymaktan kaçındığı görülmektedir.
Çünkü hiçbir şekilde güç olduğu takdirde kötülüğü ortadan kaldırmanın
vacip olduğunu ifade eden genel ilkenin dışına çıkınayacaktır. Fakat burada
Maverdi, yöneticinin kötülükleri işlediği durumda, toplumun yöneticiye
karşı koyma ve kötülüğü ortadan kaldırmadaki rolünü bilmezlikten gelmiştir.
Acaba iyiliği emredip kötülükten alıkoyma ilkesi onu da kapsar mı?
Bireylerin, gerektiği taktirde yöneticinin tasarruflarına itiraz etme ve karşı
kayma hakları var mıdır? Maalesef, Maverdi bu önemli meseleleri herhangi
bir işarette bulunmaksızın bırakmıştır. Belki, O'nun Ben-i Buveyh krallarına
ve Bağdat'ta Buveyhilerin yönetiminden sonra Abbasi halifelerine yakın bir
kişi olmasını kendisine bir mazeret olduğunu düşünebiliriz. O'nun bu
konumu, meseleleri tartışmasını zorlaştırmıştır. Gerçi daha sonra,
yöneticinin sorumluluklarını yüklenme noktasında başarısız kalması ve
yönetiminin gereklerini tam olarak yerine getirmemesinden dolayı
76
sorgulanmasını ve cezalandırılmasını ifade etmiştir • Bu cezanın
uygulanması için gerekli olan araçları mahiyeti hakkında gerekli tafsilata
girmemiştir. Bu mesele, günümüze kadar Müslüman siyasi düşünürlerin
girmedikleri problemli bir konu olmaya devam etmektedir.
76
Maverdi. a.g.e.• s. 139.
Download