PDF 207 Kb

advertisement
C. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi 25 (4), 2003 Özel Eki
TOPLUMSAL CİNSİYETLE YOKSULLUK İLİŞKİSİ NASIL KURULABİLİR?
BU İLİŞKİ NASIL ÇALIŞILABİLİR?
Yıldız Ecevit
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ve
Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans Programı Öğretim Üyesi
En genel olarak toplumsal cinsiyet (gender), kadın ve erkekler için toplumsal olarak oluşturulmuş roller ve
öğrenilmiş davranış ve beklentilere işaret etmek için kullanılan bir kavramdır,1 Bu kavram, kadın ve erkeğin biyolojik
farklılıklarına işaret eden biyolojik cinsiyetten (sex) farklıdır.
Bütün toplumlarda doğuştan gelen bu biyolojik farklılıklar kültürel olarak yorumlanıp değerlendirilir. Böylece
hangi davranış ve faaliyetlerin kadınlar ve erkekler için uygun olduğuna, bu iki cinsin hangi haklara, kaynaklara ve
güce ne derecede sahip olduğuna ya da olması gerektiğine ilişkin toplumsal beklentiler geliştirilir. Bu beklentiler
toplumdan topluma ve aynı toplum içinde bir toplumsal kesimden diğerine kısmen değişse de, özünde ortak noktalar
vardır. Bu öz, toplumsal cinsiyet temelli asimetrinin yani farklılıklar ve eşitsizliklerin varlığıdır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı, kadın ve erkeğin, toplumsal kurumlar içinde (aile, çalışma, hukuk, eğitim,
siyaset, din, sağlık, vb ) mevcut kaynakları, fırsatları ve gücü kullanımlarında eşitliği ifade ederken toplumsal cinsiyet
eşitsizliği de bu alanlarda birinin diğerine göre eşitsiz konumunu anlatır.
Son yıllarda, toplumsal cinsiyet eşitsizliği , kadının alta sıralanmışlığı ve ezilmişliğini yaratan nedenler
konusunda zengin bir literatür oluştu. Toplumsal bilimlerin pek çok dalı, ama özellikle, sosyoloji, psikoloji, antropoloji
ve ekonominin bu alandaki katkıları ile bugün elimizde değişik disiplinlerden destek alan bir kuramlar demeti var.
Burada zamanımın sınırlılığı nedeniyle bu kuramsal analize girmeyeceğim.
Toplumsal cinsiyet, ya da kadın-erkek eşitsizliği konusu hassas bir konudur; çünkü bu eşitsizliğin varlığı sıklıkla
görmezden gelinmekte ve yadsınmaktadır. Bu görmezden gelişin nedenlerini de burada anlatabilecek zaman sahip
değilim. Ancak, eşitsizliklerin var olduğunu iddia etmenin ötesinde, çeşitli alanlardan örnekler ve göstergeler kullanarak
anlatmanın daha doğru bir yöntem olduğunu düşünmekteyim. 20. yüzyılın ikinci yarısında kalkınmakta olan ülkelerin
bir çoğunda toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşma yönünde önemli gelişmeler olduysa da bu eşitsizliklerin hala yoğun
olduğu ve kadınları yoksulluğa karşı daha korunaksız yapan eşitsizliklerin en sık görüldüğü alanlardan bazıları
şunlardır:
TOPLUMSAL CİNSİYET TEMELLİ EŞİTSİZLİKLER.
Haklarda eşit(siz)lik:
Dünyanın bütün bölgelerinde sosyal, ekonomik, yasal ve siyasal haklar açısından toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri
vardır. Bu eşitsizliklerin varlığı, toplumsal cinsiyet indeksleri geliştirilerek Humana tarafından 1992) 2 somut olarak da
saptanmıştır. Kadınlar, aile reisliği, toprak sahipliği, mülkleri yönetme, iş kurma ve yürütme gibi konularda erkeklerle
eşit değildir.
1
Toplumsal Cinsiyet Rolleri açısından genel olarak ve çok kaba bir sınıflamaya gidersek şu temel rolleri görürüz:
Üretim ile İlgili Roller : ERKEK> piyasa için üretim ( parasal karşılığı olan ) ve KADIN > ev/hane içi üretim (parasal
karşılığı olmayan ).
Yeniden Üretimle ilgili Roller : KADIN> Biyolojik Yeniden üretim ( Çocuk doğurma ve yetiştirme) ; Günlük yeniden
üretim ( Hanenin günlük işleri, ve hane üyelerini ertesi günün üretim sürecine hazırlama ) ; İdeolojik yeniden
üretim ( Çocukları toplumsal rolleri için hazırlama).
Topluluk Düzeyinde, Hayatın İdamesine İlişkin Roller: KADIN> Hane içi yeniden üretim rollerinin bir uzantısı olarak
topluluk düzeyinde kadın tarafından yapılan işler: Kısıtlı ve toplu tüketime açık kaynakların kullanımı ( özellikle su,
sağlık ve eğitim hizmetleri ) ; Kadınların karşılık almaksızın ve ‘ serbest’ zamanlarında yaptıkları düşünülen işler.
Topluluk Düzeyinde Politik Roller: ERKEK > Ulusal düzeyde politika ile eklemlenen topluluk politikası.
2 World Bank ( 2000) Engender Development: Through Gender Equality in Rights, Reources and Voice, world Bank,
Washington D.C: 4
83
8. Halk Sağlığı Günleri,Halk Sağlığı Ve Sosyal Bilimler, 23 - 25 Haziran 2003 Sivas
Kaynaklarda eşitsizlik:
• Eğitim, iş, toprak ve sermaye gibi kaynaklara sahiplikte kadınlar erkeklerin gerisindedir.
• Ayrımcılığa yol açan geleneksel yaklaşımlar, erken evlilik ve gebelikler, kız çocuklarının daha değersiz olması
ve benzer nedenlerle, kız çocuklarının eğitime ulaşabilmeleri zordur.
Ekonomik faaliyet alanında eşitsizlik:
• Düşük ücretli ve kötü koşullu işlerde çalışma, pazarlık gücünden yoksun olma;
• Kayıt dışı sektörlerde, geçici, gündelik, yarı zamanlı, sözleşmeli ve evde çalışmaya dayalı istihdam, standart
dışı işlerde çalışma;
• İşe alınmada, ücretlerde ve yükseltmelerde ayrımcılığa uğrama;
• İş yerinde cinsel taciz;
• Ücret karşılığı olmayan işlerde çalışma ( aile işçiliği) = ücretsiz emek kullanma zamanları fazladır;
• Ev içi emeğin kullanımında toplumsal cinsiyet ilişkilerinden
• kaynaklanan eşitsizlikler;
Sağlık ve bağlantılı hizmetlere erişebilmede eşitsizlik:
• Kadınların, çocukluk dönemi hastalıkları, kötü beslenme, anemi, ishale bağlı hastalıklar, bulaşıcı hastalıklar,
sıtma ve diğer tropikal hastalıkların ve tüberkülozun önlenmesi ve tedavisi için sunulan sağlık hizmetlerine
ve temel sağlık kaynaklarına ulaşılabilmelerinde eşitsizlikler. ( Bir örnek: Kalkınmakta olan ülkelerde her
sene bütün gebe kadınların % 35i ( yaklaşık 45 milyon kadın) sağlık kontrolü ve bakımı almamaktadır).
• Kadınların kendi cinsel ve üremeye yönelik yaşamları hakkında sınırlı güçleri ve karar alma süreçlerindeki
etkisiz konumları;
• Kadın sünneti ve üreme organlarına yönelik diğer müdahaleler: (Her sene iki milyondan fazla genç kız bu
tür bir muameleye tabi olmaktadır. )
Şiddet, taciz ve istismar:
• Fiziksel ve psikolojik taciz dahil aile içi şiddet, cinsel şiddet, evlilikte tecavüz, çeyize bağlı şiddet;
• Kadın ve kız çocuklarının alınıp satılması ve fahişeliğe zorlanması, cinsel istismar;
• Savaş durumlarında cinayet, sistematik tecavüz cinsel kölelik ve gebeliğe zorlama. ( Örn. : Ruvanda 1994,
Doğu Timor 1998, Kosova 1999)
• Seks ticareti: kadınlar uluslar arası seks ticaretini nesneleridir. ( Örn. : Uluslar Arası Göç Örgütü’nün
verilerine göre, Dominik Cumhuriyeti’nden, Bangladeş’ten ve Tayvan’dan kadınlar başka ülkelere seks işçisi
olarak gitmekte/ götürülmektedir.)
Kamusal yaşam ve siyasal alanda eşitsizlik:
• Bir çok ülkede hala kadınların seçme ve seçilme hakları yoktur ( Örn. Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri);
• Siyasal partilerin yönetim organlarında bulunmaları nadirdir. 80 ülkede 871 siyasal partinin % 67 sinde
yönetim düzeyinde ( parti başkanı, yardımcısı, parti meclis grup başkanı, parti sözcüsü) kadın yoktur.
• Parlamentoda temsil: 1999 verilerine göre sadece 16 ülkenin parlamentosunda kadın milletvekillerinin oranı
% 25’in üzerindedir. Avrupa Birliği parlamentosunda bu oran % 30 dur.
• Başbakan: 1974 den sonra sadece 17 ülkenin kadın başbakanı olmuştur. Tüm dünyadaki bakanların % 8 i
kadın bakandır.
KADINLAR DAHA MI YOKSULDUR?
Bu soru, kalkınma ve yoksulluk konularında yapılan tartışmaların ve yoksullukla mücadele etmek için
geliştirilecek politikalar için çizilen çerçevenin en temel sorularından biri olmuştur. Uluslar arası kuruluşların çalışmaları
sonucu elde edilen dünya genelindeki verilerle bu soruya evet cevabı verilmektedir. Bu veriler, bizi şu çarpıcı sonuçlara
ulaştırmaktadır:
84
C. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi 25 (4), 2003 Özel Eki
•
•
•
Dünyadaki toplam işgücünün 2/3 ü kadınlara aitken; kadınların günlük çalışma süreleri saat olarak
erkeklerinkinden % 25 daha uzunken ve bütün dünyada toplam gıdanın %50’sini kadınlar üretmekteyken,
kadınların geliri dünya gelirinin yalnızca % 10’ u kadardır.
Dünyanın tüm varlığının ancak %1’i kadınlara aittir.
Dünyadaki tüm yoksulların % 70’ini kadınlar oluşturmaktadır.3 Yoksul hanelerin toplamı içinde kadın reisli
haneler çoğunluktadır.
KADINLARIN YOKSULLUĞU BİR DÜNYA SORUNUDUR !
1990’dan beri toplanan bütün Birleşmiş Milletler Konferanslarında, ama özellikle Kopenhag Dünya Kalkınma
Zirvesi ve Pekin 4. Dünya Kadın Konferansı’nda kadınların yoksulluğunun bir dünya sorunu olduğu teyit edilmiştir.
Yoksulluk,1995 yılında Kopenhag’da saptanan üç temel sorundan biridir ve bu konferansta 180 hükümetin
üzerinde anlaşmaya vardıkları on eylem alanı arasında ikinci sıradadır. Bu konferans metninde, erkeklere kıyasla daha
çok kadının mutlak yoksulluk içinde bulunduğu çeşitli yerlerde tekrarlanmıştır.
Yine 1995 yılında Pekin 4. Dünya Kadın Konferansı’nda kabul edilen Pekin Eylem Platformu’nda ise yoksulluğun
kadınlaşması kavramı yoğun olarak kullanılmıştır. Bu kavram Pekin Konferansı ile birlikte, kadın ve yoksulluk
konusunda yapılan analizlerin kilit kavramı olmuştur. Bu kavram, şu olgulara işaret etmek için kullanılmaktadır:
•
Erkeklerle kıyaslandığında, kadınların yoksullukla karşılaşma olasılıkları daha yüksektir.
•
Kadınların yoksulluğu erkeklerin yoksulluğundan daha ciddidir.
•
Kadınlar arasında görülen yoksulluk durumu erkeklerin arasında görülene göre, zaman içinde artmaktadır.
Bu konferansa katılan hükümetler, 1985-1995 yılları arasında, özellikle kalkınmakta olan ülkelerde yoksulluk
içinde yaşayan kadınların sayısının erkeklerden çok daha hızla arttığı konusunda anlaşarak, yoksul kadınların
gereksinimlerine cevap vermek için dört genel strateji belirlemişlerdir.
1995 Dünya Kadın Konferansı Yoksullukla Mücadele Stratejileri:
•
yoksul kadınların ihtiyaçlarını dikkate alan makro ekonomik politikalar ve kalkınma stratejileri benimsemek
ve bunları devam ettirmek;
•
kadınların ekonomik kaynaklara sahip olmasını ve bunlar üzerinde eşit haklarının olmasını sağlamak için
yasaları ve uygulamaları gözden geçirmek;
•
kadınların kredi mekanizma ve kurumlarına ulaşabilmelerini sağlamak;
•
yoksulluğun kadınlaşmasını ortaya çıkaracak toplumsal cinsiyet temelli metodolojiler geliştirmek ve
araştırmalar yapmak.4
KADINLAR NİÇİN DAHA YOKSULDUR? NİÇİN YOKSULLUK DAHA ÇOK BİR ‘KADIN SORUNU’DUR?
Daha önce değindiğim toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, yoksullukla doğrudan ilişkilidir ve yoksulluğun artışına
paralel olarak artar. Ayrıca kadınları yoksulluğa karşı risk altına sokar ya da yoksulluklarına neden olur. Toplumsal
cinsiyet ilişkileri ve eşitsizlikleri, kadınların ve erkeklerin hanede yaşadıkları yoksulluğun farklı olması sonucunu
doğurur. Kadınlar erkeklerden daha çok sıkıntı çeker. Kadınların kapasitelerini gelire ve iyilik (refah) haline
dönüştürebilmeleri zordur. Öte yandan,
•
Hane gelirlerinin ve değerlerinin dağılımında ve kontrolünde;
•
Kredi gibi üretken değerlere erişimde;
•
Kaynakları kullanmada;
•
Mülkiyet üzerinde söz hakkına sahip olmada zayıflıkları; ve eşitsiz muamele görmeleri;
•
İşgücü piyasasındaki ayrımcılık;
•
Ev içinde yeniden üretim ile ilgili sorumlulukları nedeniyle ücretli ekonomik faaliyetlerinin sınırlanması;
•
Ekonomik ve politik kurumlarda yaşadıkları sosyal dışlanma, kadınların kronik yoksulluğa karşı korumasız
olmalarının nedenleridir.
3
1997 U.N.D.P. İnsani Kalkınma Raporu’na göre dünyada 1.3 milyar yoksul vardır. Bu hesaplamada Dünya Bankası’nın
“ Günde 1 dolar veya daha altında gelire sahip olarak yaşayanlar “ tanımını kullanmıştır.
4
UNIFEM, (2000) Progress of the World Women 2000, Unifem, New York: 53. 20
85
8. Halk Sağlığı Günleri,Halk Sağlığı Ve Sosyal Bilimler, 23 - 25 Haziran 2003 Sivas
Toplumsal cinsiyet temelli iş bölümü ve bunun sonucu kadınların ücret karşılığı olmayan işler yapmaları, onları
ekonomik ve sosyal olarak güvensizliğe iter ve hem ‘kronik’ yoksulluğa hem de kişisel, sosyal ve ekonomik krizlerden
doğan ‘geçici süreli’ yoksulluğa karşı korumasız bırakır. Yapısal ekonomik politikaların uygulandığı ve makroekonomik
krizlerin yaşandığı durumlarda ise kadınlar, ücretli ve ücret karşılığı olmayan emeklerini artırarak ve erkeklere kıyasla
daha fazla çalışarak hanenin ayakta kalması için uğraşırlar.
Yukarıda sıralanan toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri Türkiye’de de vardır. Sadece gelir alanından seçilmiş küçük
bir örnek bile bu eşitsizlikleri anlatmaya yeter: 2001 yılında Hazırlanan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Gelir
Dağılımının İyileştirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel İhtisas Raporu’na Göre:
•
Türkiye’de gelir getiren fertlerin % 36’sı kadın, % 64’ ü erkektir. buna karşılık, yaratılan gelirin sadece %
12’si kadınlara, % 88’i erkeklere aittir.
•
Erkeklerde fert başına düşen ortalama gelir, kadınlar için fert başına ortalama gelirin 4.2 katıdır.
•
Gerek kadınlarda gerekse erkeklerde ortalama geliri en düşük olan grup, okuryazar olup bir okul
bitirmeyenlerdir. Bu grupta bile erkeklerin elde ettiği gelir kadınların neredeyse 10 katıdır.
•
En yüksek gelirli grup olan lisans üstü dereceli kadınlar ve erkekler grubunda dahi, kadınlar erkeklerin ancak
yarısı kadar gelir elde etmektedirler.
YOKSULLUK İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARDA ANALİZ VE DEĞERLENDİRME BİÇİMLERİ.
Sosyal bilimler alanında yoksulluğun çeşitli yönlerini ortaya çıkarmak için kullanılan araçlar genellikle şunlardır:
•
Resmi istatistikler
•
Hane Anketleri
•
Katılımcı Yoksulluk değerlendirmeleri
•
Haritalama
•
Çoklu Teknikler
Bunlardan ilk ikisi nicelikler teknikler, diğerleri ise niteliksel teknikler grubuna sokulabilir.
I. Niceliksel Teknikler.
Niceliksel ölçümler kullanıldığında, haneler, içinde çatışma olmayan uyumlu birimler olarak kabul edilir.
Ekonomide büyümeyi esas alan yoksullukla mücadele yaklaşımları, nasıl büyüme olduğunda bunun yoksul hanelere
otomatik olarak yansıyacağını savunursa, gelir/tüketim temelli yaklaşımlar da yoksul hanelerde gelir yükselmesinin,
bütün hane üyelerini aynı derecede olumlu etkileyeceğini savunur. Oysa hanelerde işbirliği ve paylaşma olduğu kadar
çatışma ve eşitsizlikler de vardır. Niceliksel teknikler bunların ortaya çıkarılmasında yardımcı olamaz.
Bu grup teknikler içinde yoksullukla ilgili olarak en sık, geleneksel hane halkı anketleri kullanılmakta, ne var ki
bunlar çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Yoksulluğu kavramaya çalışırken kullanılan hane temelli analizlerin ve
ölçümlerin, kadınların yaşadığı gerçek yoksulluğu gösteremediği; ancak konuya toplumsal cinsiyet perspektifiyle5
yaklaşıldığında anlaşılabilmektedir. Bu perspektifin zayıflığından dolayı, kadınların birey olarak yoksullukları önemli bir
sorun olarak görülmemekte ve onların yoksulluğunun, ait oldukları hanelerin yoksulluğundan daha belirgin ve yoğun
olabileceği hesaba katılmamaktadır. Hane anketlerinin yetersizliği aşağıdaki nedenlerden dolayıdır:
• Hane anketlerinde veriler, kadın ve erkek için ayrı ayrı toplanmış, ancak bu fark gözetilerek analiz
edilmemiştir.
• Araştırma aracında ( örneğin anket) doğru sorular sorulmuş olabilir, fakat cevaplayanın genellikle tek kişi,
onun da hane reisi olması verilen cevapların öznelliğini artırır.
• Araştırma aracı uygun olsa da, soru sorulan kişilerin sorulara başkalarının varlığında cevap vermesi zordur
ve bu durum, cevapların doğruluğunu etkiler.
• Hem araştırma aracı hem de veri toplama metotları, çalışmanın amacına uygun değildir. Hane anketleri,
çoğu zaman yiyecek, para ve üretimle ilgili kaynakların hane içinde nasıl ve kimler arasında dağıldığını ve
5
Toplumsal cinsiyet analizi: bu tür bir analiz erkekler ve kadınların kaynaklara sahipliğini ve
kontrolünü dikkate alır. Cinsel iş bölümünü ve yarattığı sonuçları değerlendirmeye katar.
Kadınların ve erkeklerin gereksinimlerinin farklılığına ve kalkınmanın kadınlar ve erkekler
üzerinde yarattığı farklı etkilere önem verir. Sınıf, ırk, etnisiti ve diğer faktörlerin toplumsal
cinsiyet faktörü ile nasıl ilişkiye girdiğini ve
ayrımcılık içeren sonuçlar ortaya çıkardığını
dikkate alır.
86
C. Ü. Tıp Fakültesi Dergisi 25 (4), 2003 Özel Eki
nasıl kontrol edildiğini analiz etmekte başarısızdır. Sonuçta, kız çocukların ve kadınların daha az ve kötü
beslenme, sağlık hizmetlerine erişememe, nakit para kullanamama gibi durumlarını ortaya çıkaramazlar.
•
Bazı hane araştırmalarında toplumsal cinsiyet analizi yapabilmek için bilgi vardır, ancak araştırmacı
tarafından toplumsal cinsiyet önemli bir kategori olarak düşünülmediğinden ve dikkate alınmadığından bu
bilginin kullanımına gidilmez.
2. Niteliksel Teknikler.
Yoksulluk değerlendirmelerine niteliksel yaklaşımlar, yoksulluların yoksullukla ilgili kendi kriterlerine ve kendi
çözümlerine vurgu yapılmasını sağladıklarından önemlidir.
Şu sorulara cevap bulmak, yoksullukla mücadelede sürdürülebilirliği olan siyasalar geliştirebilmek için önemlidir:
-Yoksullar yaşamlarında ne tür maddi, sosyal ve kültürel engellerle karşılaşıyorlar?
- Yaşamlarında ne türden değişiklikler, yoksulluklarını azaltma konusunda etkili olabilir?
- Kendilerinin yoksulluktan nasıl kurtulacağını düşünüyorlar?
- Kadınlar ve erkekler yoksulluktan neden farklı etkileniyor?
Bu ve benzeri sorulara cevap bulabilmenin en etkin yolu katılımcılık temelli yoksulluk araştırması6 yapmaktır.
Katılımcı araştırma, yoksulları dinlemek için ve değişik gruplardan insanların ( kadınlar ve erkekler; topraksız
emekçiler; küçük toprak sahipleri; dini, etnik ve ırk temelli azınlık grupları) kendi yoksulluklarını nasıl
değerlendirdiklerini, hangi yaşama stratejileri kullandıklarını,
hangi grupların, hükümetlerin uyguladığı hangi
yoksulluğu giderme stratejilerini tercih ettiklerini ve hangilerini desteklemeye hazır olduklarını anlamak için
tasarımlanır.
Katılımcılık temelli yoksulluk araştırmalarının niceliksel teknikler kullanılarak yapılan araştırmalardan farkını bir
örnekle açıklayayım. Gine’de hane içi yoksulluğu araştırmak için tüketime ve gelire ağırlık veren ve bunları niceliksel
olarak ölçen bir yaklaşım kullanıldığında, kadınların erkeklerle aynı düzeyde yoksul oldukları sonucuna varılmış ve
kadın reisli hanelerin de, erkek reisli haneler kadar yoksul olduğu ama daha yoksul olmadığı sonucu elde edilmiştir.
Katılımcı Yoksulluk Değerlendirilmesi yapıldığında ise kadınların en korunmasız kişiler ve ‘yoksulların yoksulu’ grup
olduğu bulunmuştur.7
Yoksulları anlamak için onların algıladıklarını açık bir tavırla söyleyebilecekleri metotlar kullanılmalıdır. Katılımcı
yoksulluk değerlendirmelerinde kullanılan dört niteliksel araştırma metodu şunlardır:
• Derinlemesine mülakat. Açık uçlu sorulardan oluşan bir görüşme formu kullanılarak veya bu form
olmaksızın, görüşmenin ana konuları hatırda tutularak yapılan yapılandırılmamış mülakat.
• Odak grup çalışması. 6-12 kişi ile yapılan ve bir konuda çok sayıda kişinin ne düşündüğünü ortaya çıkaran
toplu mülakat.
• Katılımcı gözlem. Değerlendirilecek toplulukta uzun süreli kalmayı ve yaşamayı gerektirir. İki üç hafta
olabileceği gibi aylarca da sürebilir. Topluluğun temsilcileri ile derinlemesine mülakatları içerir. Aynı
zamanda topluluktaki ekonomik, sosyal ve politik faktörleri de derinlemesine takdim eder.
• Kurumsal değerlendirme. Toplulukta kilit kurumları yöneten kişilerle ve yerel hükümet, sivil toplum
kuruluşları, sendika temsilcileriyle görüşmeler yapılır. Bu çalışmanın amacı, toplulukta kalkınma odaklı
çalışmalar yapılırken bu kurumların hangisinin ne kadar destek vereceğini ya da verip vermeyeceğini
değerlendirmektir.
SONUÇ
Burada vurgulayacağım noktalar, genel olarak yoksulluk ve kadın bağlamında çalışma yapan toplum bilimciler
ve diğer disiplinlerden araştırmacılar tarafından göz önünde bulundurulması gereken noktalardır.
1. Kadınların güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kendi başlarına önemli konular oldukları kadar,
yoksulluk ile ilişkileri içinde de önemli konulardır. TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİKLERİ İLE YOKSULLUK İLİŞKİSİNİ
GÖZDEN KAÇIRMAMAK GEREKİR. Eğitim, sağlık ve beslenme, işgücü piyasasına katılım ve benzeri alanlardaki
toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, genel yoksulluk düzeyini artırmaktadır. Bu nedenle, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini
gidermek yoksulluğu azaltıcı bir rol oynayacaktır.
6
Participatory poverty research/assesment.
Nilüfer Çağatay ( 1998) Gender and Poverty, UNDP: Social Development and Poverty Elimination Division, Working
Paper Series, No:5, s.10.
7
87
8. Halk Sağlığı Günleri,Halk Sağlığı Ve Sosyal Bilimler, 23 - 25 Haziran 2003 Sivas
2. Yoksullukla mücadele için geliştirilecek politikalarda TOPLUMSAL CİNSİYET TEMELLİ ANALİZ gerekir. böyle
bir analiz TOPLUMSAL CİNSİYET PERSPEKTİFİNİ gerektirir. Bu perspektif, kadın ve erkeklerin kaynaklara erişimindeki
farklılıkları ortaya çıkarırken, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu vurgular ve kadın yoksulluğunun
nasıl yeniden üretildiğini anlamamızı sağlar.
3. Toplumsal cinsiyet analizi, geleneksel olarak bu analizin yapıldığı sağlık ve eğitim gibi sektörlerle sınırlı
kalmamalıdır. TOPLUMSAL CİNSİYET İLİŞKİLERİNİN VE ÖZELLİKLE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİKLERİNİN
TEMELİNDE YATAN GÜÇ İLİŞKİLERİNİN DİKKATE ALINMASI ÖNEMLİDİR. Hemen her alanda, yapısal toplumsal
cinsiyet eşitsizliklerine ve stratejik gereksinimlere odaklanmadan, sadece kadınların yaşamlarını kolaylaştırıcı,
gereksinimlerine cevap arayan ve kısa vadeli sorunlarını çözmeye yönelik bir yaklaşımdan kaçınmalıdır.
4. Kadınlara yaklaşırken onları sadece pasif bir HEDEF KİTLE olarak görme eğiliminden vazgeçilmelidir.
Benimsenecek yaklaşım, HAKLAR TEMELİNDE VE GÜÇLENDİRİCİ bir yaklaşım olmalıdır.
88
Download