AST412 AY ve GÜNEŞ TUTULMALARI

advertisement
Ankara Üniversitesi
Fen Fakültesi
Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü
AST412
AY ve GÜNEŞ TUTULMALARI
DERS NOTU
Hazırlayan:
Doç. Dr. Selim O. SELAM
Ankara, 2007
2
3
AYDINLANMA ve GÖLGE
Şekil 1’de görüldüğü gibi, büyük yarıçaplı küresel bir ışık kaynağı ile bu
kaynaktan
belirli
uzaklıkta
bulunan
bir
perde
arasına,
yarıçapı
ışık
kaynağından daha küçük ışıksız bir küresel cisim konulduğunda, perde
üzerinde oluşan gölgenin yapısını inceleyelim:
Şekil 1
Işık ışınlarının bir doğru boyunca yayılma özelliği olduğundan Şekil
1’deki c ve d noktaları arasında kalan dairesel bölgeye hiç ışık düşmez ve bu
nedenle oluşan gölge tamamen karanlıktır. Gölgenin, ab ve cd çaplı çemberler
arasında kalan bölümünde ise ışık kaynağının bazı noktalarından ışık ulaşır. Bu
nedenle bu bölgeye ait gölge daha az karanlıktır ve cd çaplı dairenin
kenarından ab çaplı dairenin kenarına yaklaştıkça, gölgenin kararma miktarı
azalarak yok olur. ab çaplı çemberin dışında kalan bölgeye ise ışık kaynağının
her noktasından ışık ulaştığından tamamen aydınlıktır. Oluşan gölgenin
kaynaktan hiç ışık almayan tam karanlık kısmına “tamgölge (umbra)”, daha az
karanlık olan kısmına ise “yarıgölge (penumbra)” denmektedir. Şekil 2’de,
perdeye dik olarak bakıldığında oluşan gölgenin yapısı görülmektedir.
4
Şekil 2
Şekil 3
Şekil 3’de görüldüğü gibi ışıksız olan cisim, ışık kaynağına bakan
yüzeyinin zıt yönünde koni şeklinde ışıksız bir hacim oluşturur. Kaynaktan hiç
ışık ulaşmayan bu geometrik yapıya “tamgölge konisi” denir. Aynı yönde,
kaynağın ışığının kısmen ulaşabildiği ikincil bir yarı-karanlık hacim daha oluşur
(şekilde gri renkte taranmış bölge). Bu geometrik yapıya ise “yarıgölge konisi”
adı verilmektedir. Şekilden de açıkça görüleceği gibi, tamgölge konisinin sınırlı
boyutta ve kaynak ile ışıksız cisim arasındaki uzaklığa bağlı bir yüksekliği
bulunurken, yarıgölge konisinin yüksekliği sonsuz uzunlukta olmaktadır. Şekil
4’den yararlanarak tam gölge konisinin yüksekliğini veren ifadeyi elde edelim:
5
Şekil 4
Δ
Δ
O1BT ve O2 AT diküçgenlerinin benzerliğinden;
O2 A
O1B
=
O2 T
O1T
yazılabilir. Burada,
O1B = R
küresel ışık kaynağının yarıçapı,
O2 A = r
ışıksız küresel cismin yarıçapı,
O1O2 = d
ışık kaynağı ile ışıksız cisim arası uzaklık,
O2 T = h
tamgölge konisinin yüksekliği ve
O1T = O1O2 + O2T = d + h
olmak üzere benzerlik bağıntısından,
r
h
yazılabilmektedir. h için düzenleyecek olursak tamgölge
=
R d+h
konisinin yüksekliğini veren ifade aşağıdaki şekilde elde edilir:
h=
rd
..................................................................... (1)
R−r
AY ve YER’İN TAMGÖLGE KONİLERİNİN ÖZELLİKLERİ
Yukarıdaki şekillerde ve tanımlarda aydınlanma ve gölge geometrisini
incelediğimiz cisimlerin; Güneş ve Ay tutulmalarını temsil eden cisimler olması
halinde formüllerde kullanacağımız nicelikler şunlar olacaktır:
6
Güneş Tutulması
Ay Tutulması
R = R~
Güneş’in yarıçapı
R = R~
Güneş’in yarıçapı
r=r
Ay’ın yarıçapı
r = r⊕
Yer’in yarıçapı
d=d
Güneş-Ay uzaklığı
d = d⊕
Yer-Güneş uzaklığı
h=h
Ay’ın tamgölge
konisinin yüksekliği
h = h⊕
Yer’in tamgölge
konisinin yüksekliği
d = Δ⊕ - Δ
Burada
d⊕ = Δ⊕
Δ⊕ ve Δ sırasıyla Yer-Güneş uzaklığı ve Yer-Ay uzaklığı olup zamana
bağlı olarak değişim gösterdiklerini ifade etmektedirler. Hesaplamalarda
695,700 km (ekvator yarıçapı), r⊕ = 6,378.16 km ve
R~ =
r = 1,738 km olarak
dikkate alınırlar.
Tutulma hesaplarında yukarıda verilen Yer’in ekvator yarıçapı birim
olarak alınır. Buna göre r⊕ = 1 olmak üzere;
R~ =
695,700
= 109.08 r⊕
6,378.16
ve
r =
1,738
= 0.2725 r⊕ olur.
6,378.16
Yer’in Güneş etrafında, Ay’ın ise Yer etrafındaki yörüngelerinin birer
elips olmasından dolayı, Δ⊕ ve Δ
nicelikleri sabit değerlere sahip değildirler.
Yapılan duyarlı ölçümlerle bu niceliklerin en büyük (max) ve en küçük (min)
değerleri
Δ⊕ min = 147,100,000 km = 23,063 r⊕
Δ⊕ max = 152,100,000 km = 23,847 r⊕
7
Δ min =
361,800 km =
56.72 r⊕
Δ max =
407,000 km =
63.81 r⊕
olarak bulunmuştur.
Bu bilgilerin ışığı altında bir Güneş tutulması için Ay’ın tamgölge konisi
yüksekliğinin alabileceği uç değerleri belirleyelim. Herhangi bir anda Ay’ın
tamgölge konisi yüksekliği veren bağıntı, yukarıda verilen tanımlara göre şu
şekilde yazılır:
h =
d r
R~− r
................................................................................ (2)
Buna göre Ay’ın tamgölge konisi yüksekliğinin alabileceği uç değerleri (en
küçük ve en büyük) belirleyebilmek için dört farklı durumu gözden geçirmemiz
gerekmektedir:
1. DURUM:
h =
2. DURUM:
h =
3. DURUM:
h =
Yer ve Ay yörüngelerinin enberi noktasında:
(Δ ⊕ min − Δ min ) r
(23063 − 56.72)0.2725
=
= 57.62 r⊕
109.08 − 0.2725
R~ − r
Yer ve Ay yörüngelerinin enöte noktasında:
(Δ ⊕ max − Δ max ) r
(23847 − 63.81)0.2725
=
= 59.56 r⊕
109.08 − 0.2725
R~− r
Yer yörüngesinin enberi, Ay ise enöte noktasında:
(Δ ⊕ min − Δ max ) r
(23063 − 63.81)0.2725
=
= 57.60 r⊕
109.08 − 0.2725
R ~− r
8
Yer yörüngesinin enöte, Ay ise enberi noktasında:
4. DURUM:
h =
(Δ ⊕ max − Δ min ) r
(23847 − 56.72)0.2725
=
= 59.58 r⊕
109.08 − 0.2725
R ~− r
Buna göre Ay’ın tamgölge konisi yüksekliğinin alabileceği sınır değerler için
57.60 r⊕ ≤ h
≤ 59.58 r⊕ yazılabilir. Sonuç olarak, bir Güneş tutulması için
Ay’ın gölge konisi yüksekliği, en büyük değerine, Yer yörüngesinin enöte, Ay
ise enberi noktasında iken ulaşırken, en küçük değerini ise, Yer yörüngesinin
enberi, Ay ise enöte noktasında bulunurken alabilmektedir.
Bir tam Güneş tutulmasının oluşabilmesi için, Şekil 5’ten de görüleceği
gibi, Ay’ın tamgölge konisi yüksekliğinin, Ay-Yer yüzeyi arasındaki uzunluktan
( AB ) daha büyük olması gerekmektedir. Buna göre;
Şekil 5
AY = Δ , BY = r⊕ = 1 , AB = Δ − r⊕ = Δ − 1 , AT = h
Daha önce Δ min= 56.72 r⊕ ve Δ max= 63.81 r⊕ olduğunu göstermiştik. Bu
durumda AB uzaklığı için uç değerler AB min = Δ min− 1 = 55.72 r⊕ ve
AB max = Δ max− 1 = 62.81 r⊕ olmaktadır. Bu değerleri Ay’ın tamgölge
konisi yüksekliği h
için hesapladığımız uç değerlerle karşılaştıralım. h ’ın en
9
büyük değeri 59.58 r⊕ , AB uzunluğu için hesapladığımız en büyük değer
62.81 r⊕’den daha küçüktür. Bu koşul altında (h max , AB max ) bir tam
Güneş tutulması gerçekleşmeyeceği açıktır, çünkü Ay’ın tamgölge konisi Yer
yüzeyine kadar ulaşamamaktadır. h ’ın en küçük değeri 57.60 r⊕ ise, AB
için belirlediğimiz en küçük değer 55.72 r⊕’den daha büyük olduğundan, diğer
tutulma
koşullarının
da
sağlanması
halinde
bir
tam
Güneş
tutulması
oluşabilecektir.
Bu irdelemelerden görülüyor ki, Ay’ın Yer ile Güneş arasından her
geçişinde bir Güneş tutulması meydana gelmez ve belirli koşulların sağlanması
halinde tutulmalar oluşabilir.
Şimdi de Yer’in tamgölge konisinin yüksekliğini (h⊕) veren ifadeyi
bulalım:
Şekil 6
Şekil 6’da görüldüğü gibi, Yer merkezinden DT
çizelim.
Böylece
olduklarından
oluşan
Δ
BYG
diküçgeni
YT
CY
=
yazılabilir. Burada;
GY
BG
GY = d⊕
Yer-Güneş uzaklığı,
CY = r⊕
Yer’in ekvator yarıçapı,
ile
Δ
CYT
teğetine bir paralel
diküçgeni
benzer
10
YT = h⊕
Yer’in tamgölge konisi yüksekliği,
BG = R~ − r⊕ dir. Benzerlik bağıntısında yerine koyacak olursak;
h⊕
d⊕
=
r⊕
R~ − r⊕
ve düzenlersek Yer’in tamgölge konisinin yüksekliğini
veren bağıntıyı aşağıdaki şekilde elde ederiz:
h⊕ =
d⊕ r⊕
R~− r⊕
................................................................................ (3)
Yer’in tamgölge konisi yüksekliği, yalnızca Yer-Güneş arası uzaklığa
bağlı olarak değişeceğinden, alabileceği uç değerler iki durumda karşımıza
çıkacaktır. Buna göre;
1. DURUM:
h
⊕ min
2. DURUM:
h
⊕ max
Yer yörüngesinin enberi noktasında:
=
Δ ⊕ min r⊕
R~− r⊕
=
23063 × 1
109.08 − 1
= 213.4 r⊕
Yer yörüngesinin enöte noktasında:
=
Δ ⊕ max r⊕
R~− r⊕
=
23847 × 1
109.08 − 1
= 220.6 r⊕
Buna göre Yer’ın tamgölge konisi yüksekliğinin alabileceği sınır değerler için
213.4 r⊕ ≤ h⊕ ≤ 220.6 r⊕ yazılabilir. Görüldüğü gibi, Yer-Güneş uzaklığının
en küçük olduğu durumda bile, Yer’in tamgölge konisi yüksekliği, Yer-Ay
uzaklığının en büyük değerinden (Δ max= 63.81 r⊕) daha büyük olmaktadır.
Bu durumda diğer tutulma koşulları sağlandığı sürece Yer’in Güneş ile Ay
11
arasından geçişinde, Yer-Ay uzaklığına bağlı olmaksızın mutlaka bir Ay
tutulması gerçekleşebilecektir.
Tutulmaların oluşma koşulları açısından şu ana kadar Yer’in ve Ay’ın
tamgölge konisi yüksekliklerinden gelen kısıtlamaları gördük ve geriye kalan
durumları “diğer tutulma koşulları” olarak dile getirdik. Diğer koşullar temelde
Ay’ın Yer etrafındaki yörünge düzleminin, Yer’in Güneş etrafındaki yörünge
düzlemi (ekliptik-tutulum) ile çakışık olmamasından kaynaklanmaktadır. Ay ve
Güneş tutulmalarının oluşma koşullarını doğru bir biçimde ortaya koyabilmek
için, Ay’ın yörünge özelliklerini ve görünürdeki hareketlerini iyi kavramak
gerekir.
AY’IN YÖRÜNGESİ ve HAREKETLERİ
Yer’in tek doğal uydusu olan Ay, Yer etrafında dışmerkezliği 0.0549 olan elips
bir yörünge üzerinde dolanır ve bir tam turunu 27.322 günde tamamlar
(=yıldızıl dönemi). Yörüngesi üzerinde, Yer’e en uzak olduğu enöte konumu
“apoge noktası”, en yakın olduğu enberi konumu ise “perige noktası” olarak
adlandırılmaktadır. Ay’ın bu noktalarda Yer’e olan uzaklıkları Δ max ve Δ min
olarak verilmişti (Şekil 7). Ortalama Yer-Ay uzaklığı ise 384,400 km dir. Ay’ın
yörüngesi ekliptik düzlemi ile 05°09' lık bir açı yapmaktadır (Şekil 8). Ay’ın ve
Yer’in yörünge düzlemlerinin arakesitine “düğümler doğrusu” adı verilir. Ay
Şekil 7
Şekil 8
12
yörüngesinin düğümler doğrusu ile kesiştiği noktalara ise “düğüm noktaları”
denmektedir. Ay’ın yörüngesi üzerindeki hareketi prograt yöndedir ve bu
yörünge üzerinde ekliptiğin kuzeyinden güneyine geçtiği düğüm noktasına
“iniş düğümü”, güneyinden kuzeyine geçtiği noktaya ise “çıkış düğümü” adı
verilir. Yer’den bakıldığında, Ay’ın aydınlık görünen kısmının günden güne
değiştiği gözlenir. Ay, Güneş’ten aldığı ışığı yansıtmaktadır ve yer-merkezli
yörüngesi üzerinde hareket ettiği sürece, Güneş-Yer-Ay doğrultuları arasındaki
açı (=uzanım açısı) sürekli olarak değişmektedir. Bu durum, Ay’ın “evreleri”
olarak adlandırılan ve aydınlık görünen kısmının boyutlarının dönemli olarak
değişmesini
sağlayan
olguyu
ortaya
çıkarmaktadır.
Şekil
9’da,
Güneş
ışınlarının geliş yönüne göre Ay’ın Yer’den görülen temel 8 evresine ait
geometri verilmiştir. Şekle göre Ay, yörüngesi üzerindeki A konumunda
bulunurken bize bakan yüzeyi Güneş’ten hiç ışık almaz ve gökyüzünde kabaca
Güneş ile aynı doğrultuda bulunur (uzanım açısı ≈ 0°). “Yeniay” adı verilen bu
evrede Ay, Yer’den görülemez. Yeniay evresinden kabaca 3-4 gün sonra Ay,
yörüngesinde B konumuna gelir ve Yer üzerinde günbatımı zamanında
güneybatı yönüne bakan bir gözlemci, Ay’ın sağ tarafının aydınlık olduğunu
görür. Bu evreye “hilal” denmektedir. Yeniay evresinden kabaca 7 gün sonra,
Şekil 9
13
Ay yörüngesinde C noktasına ulaşır, doğu uzanımı açısı 90° olur ve
günbatımında güneye bakan bir gözlemci Ay’ın tam olarak sağ yarısının
aydınlanmış olduğunu görür. Bu evreye ise “ilkdördün” denmektedir. Ay bu
şekilde yörüngesi üzerinde harekete devam ederken D noktasına ulaştığında,
Yer’deki gözlemci günbatımında Ay’ı güneydoğu yönünde ve sağ tarafındaki
aydınlık büyümüş olarak “şişkin” evrede görecektir. Yeniay evresinden kabaca
14.5 gün sonra E noktasına gelindiğinde ise, Ay günbatımının hemen
sonrasında doğu ufkundan henüz yeni yükseliyor olacaktır ve tamamının
aydınlık olduğu “dolunay” evresinde görülecektir. Bu durumda Ay’ın uzanım
açısı 180° dir. Bunu takip eden F, G ve H noktalarında evreler tersine bir şekil
gösterir ve Ay’ın sol tarafındaki aydınlık, ilerleyen günlerde yavaşça azalarak
tekrar yeniay evresine ulaşılır. Ardışık olarak, aynı evreden iki kez üst üste
geçiş için gereken süreye, Ay’ın “kavuşum dönemi” denir ve süresi 29.531
gündür. Dikkat edilecek olursa, Ay’ın kavuşum dönemi yıldızıl döneminden
daha uzundur. Bunun sebebi, Ay’ın yörünge hareketi boyunca, Yer’in de
yörüngesi üzerinde hareket etmesidir. Şekil 10’dan da görüleceği gibi (1)
konumunda yeniay evresinde olan Ay, yörünge hareketi ile bir yıldızıl
dönemini tamamladığında bir sonraki yeniay evresine, yani şekildeki (2)
konumuna ulaşabilmek için bir miktar daha yörüngesi üzerinde yol alması
gerekmektedir. Bu durum, Ay’ın kavuşum döneminin yıldızıl döneminden
kabaca 2 gün daha uzun olmasına neden olmaktadır.
Şekil 10
14
Şekil 11
Şekil 12
Ay’ın kendi ekseni etrafındaki dönme süresi, yörüngesi üzerinde bir
turunu tamamladığı yıldızıl dönem süresine eşittir. Bu nedenle Yer’den
bakıldığında Ay’ın hep aynı yüzü bize dönük görülmektedir. Bir gökcismi için
dönme
ve
dolanma
dönemlerinin
eşit
olduğu
bu
duruma
“eş-dönme
(senkronize-dönme)” denmektedir. Ancak Ay’ın kendi ekseni etrafındaki
dönme hızı sabit iken, elips şeklindeki yörüngesi üzerinde dolanma hızının
sabit olmaması nedeniyle görünen yüzey, bir yörünge hareketi boyunca doğubatı doğrultusunda bir salınım yapar (Şekil 11). Yörüngesi üzerinde perige
noktasına doğru yaklaştıkça yörünge hızı artarken ekseni etrafındaki sabit
dönme hızı göreli bir gecikme gösterir ve yörünge hareketinin zıt yönündeki
yarı küresinden ek alanların görülmesini sağlar. Buna karşılık apoge noktasına
doğru yaklaştıkça yörünge hızı yavaşlarken ekseni etrafındaki dönme hızı
göreli olarak baskın çıkar ve yörünge hareketi yönündeki yarı küresinden ek
alanların görülmesine olanak tanır. Buna ek olarak dönme ekseninin yörünge
düzlemine dik olmayışı (Ay’ın ekvatoru ile yörünge düzlemi arasında 06°41' lik
bir açı vardır) ise, bir yörünge dönemi boyunca görünen yüzeyin kutuplar
doğrultusu boyunca da salınmasına neden olur (Şekil 12). Yörüngesinin yarısı
boyunca güney kutup noktasının ötesini, diğer yarısı boyunca da kuzey
kutbunun ötesini görmemiz mümkün olmaktadır. Böylelikle, Ay, ortalama
olarak bize hep aynı yüzünü gösterirken, bir yörünge dönemi boyunca Yer’den
bakıldığında toplam yüzeyinin %59’unun görülebilmesini sağlamaktadır. Ay’ın,
bir
yörünge
dönemi
boyunca,
Yer’den
izlenen
bu
salınım
hareketine
“librasyon” denmektedir. Doğu-batı salınımı “boylamsal librasyon” olarak
adlandırılırken, kutuplar boyunca salınımı “enlemsel librasyon” olarak anılır.
15
Şekil 13
Bunlardan başka Ay’ın “günlük librasyon” olarak adlandırılan, ancak
etkisi çok da kolay fark edilemeyen bir librasyon hareketi daha vardır. Bu etki
adından da anlaşılacağı üzere, Ay’ın bize dönük yüzeyinin bir gün boyunca
%50’sinden fazlasının izlenmesini sağlayan bir olgudur. Şekil 13’ten de
görüleceği gibi Yer üzerindeki bir gözlemci, Ay doğarken doğu kenarının
ötesini, batarken ise batı kenarının ötesini görebilmektedir. Ancak şekilde
gösterilen abartılı fazlalıklar yerine, gerçekte gün içinde izlenen bu ek alanlar
çok küçüktür ve dikkatle incelenirse farkına varılabilir.
TUTULMA KOŞULLARI ve TÜRLERİ
Bazen Güneş, Yer ve Ay bir doğru boyunca dizilebilmektedir. Bu durumda
Yer’in gölgesi Ay üzerine veya Ay’ın gölgesi Yer üzerine düşebilmektedir. Bu
olaylara tutulmalar denmektedir. Ay’ın, Yer’in gölge konisi içinden geçmesi
halinde bir “Ay tutulması” oluşmaktadır ve bu anda Ay Şekil 9’da gösterilen
“E” konumunda, yani dolunay evresine ilişkin konumda olacaktır. Aslında bu
evrede Ay’ın görünen diskinin tamamının Güneş tarafından aydınlatılması
gerekirken, Yer’in gölgesinin üzerine düşmesi nedeniyle tamamen karanlıkta
kalır.
16
Yer’in, Ay’ın gölge konisi içinden geçmesi halinde ise bir “Güneş
tutulması” oluşmaktadır. Bu durumda Yer’den bakıldığında Ay, Güneş’in önüne
geçerek, ışığının Yer’e ulaşmasını engellemektedir. Bir Güneş tutulmasının
gerçekleştiği anda Ay, Şekil 9’da gösterilen “A” konumunda, yani yeniay
evresinde bulunmaktadır. Böylece tutulma koşulları açısından karşımıza iki
önemli sonuç çıkmaktadır:
a) Bir Ay tutulması ancak dolunay evresinde (veya civarında)
b) Bir Güneş tutulması ancak yeniay evresinde (veya civarında)
gerçekleşebilmektedir.
Tutulma koşulları yalnızca bunlardan ibaret olsaydı, Ay’ın her 29.5
günlük kavuşum dönemi boyunca bir Güneş ve bir de Ay tutulmasının
gerçekleşmesini beklerdik. Ancak bir yıl içerisinde gerçekleşebilen Ay ve
Güneş tutulmalarının sayısı bu beklentinin çok altındadır ve birkaç taneyi
geçmemektedir. Bunun temel nedeni, Şekil 8’de de gördüğümüz gibi, Yer’in ve
Ay’ın yörünge düzlemlerinin tam olarak çakışmaması ve aralarında 5°9′ gibi
bir açının varolmasıdır. Ay’ın yörüngesinin ekliptiğe 5°9′ eğik olması ve
yeniay/dolunay evrelerinin genellikle, Ay’ın ekliptiğin üstünde (kuzeyinde)
veya altında (güneyinde) yer aldığı sırada gerçekleşmesi nedeniyle her
kavuşum dönemi boyunca tutulma oluşamamaktadır.
Ay’ın yörünge düzleminin ekliptik ile arakesitine düğümler doğrusu
dendiğini görmüştük (Şekil 8). Bu tanım gereği düğümler doğrusunun Yer’in
merkezinden geçtiği ve uzayda belirli bir doğrultuya yönlendiği açıkça
görülebilmektedir. Bu durumda tutulmaların gerçekleşebilmesi için karşımıza
önemli birkaç koşul daha çıkmaktadır. Buna göre tutulmalar:
a) Ay yörüngesinin düğümler doğrusunun Güneş’e yönlendiği ve aynı
anda,
b) Ay’ın, yörüngesine ilişkin iniş veya çıkış düğümü noktalarından
birine çok yakın veya tam üzerinde olması halinde gerçekleşebilir
(bkz. Şekil 14).
17
Şekil 14
Tutulma
zamanlarının
önceden
hesaplanabilmesi
için,
düğümler
doğrusunun belirli bir tarihte uzaydaki konumunun duyarlı bir şekilde
hesaplanması gerektiği açıktır. Ancak Ay yörüngesine ilişkin düğümler
doğrusunun uzaydaki yönelimi sabit değildir. Güneş’in Ay üzerine uyguladığı
çekim
kuvvetinin
etkisi
altında
bir
kayma
göstermektedir.
“Düğümler
doğrusunun presesyonu” olarak adlandırılan bu hareket sonucu, düğümler
doğrusu düşük bir hızla (yaklaşık olarak yılda 19.36°) batı yönüne doğru
(retrograt yönde) kaymaktadır. Bu kayma hareketinin dönemi ~18.6 yıldır ve
tutulma hesaplarında dikkate alınması şarttır. Böylece 18.6 yıl boyunca,
Yer’den bakıldığında, Ay yörüngesinin düğüm noktaları, 12 adet Zodiyak
takımyıldızının her birinde ortalama 1.5 yıl kadar kalarak bir tam presesyon
turunu tamamlamaktadır.
TUTULMA YILI
Ay yörüngesinin düğüm noktalarının ekliptik üzerinde her yıl batıya doğru
~19.36° kayması nedeniyle, Güneş’in aynı bir düğüm noktası ile ardışık iki
18
Şekil 15
çakışması arasında geçen süre bir takvim yılından daha kısa olmaktadır. Bu
süre 346.62 gün olup “tutulma yılı” olarak adlandırılmaktadır. Bu durumu
Şekil 15 üzerinde daha rahat açıklayabiliriz. Şekilde Ay yörüngesinin düğümler
doğrusu
[AD]
olarak gösterilmiştir.
ile işaretlenen konumda
[AD]
düğümler doğrusu Güneş’e yönelmiştir ve bir tutulma yılının başlangıcı olarak
dikkate alınabilir. Düğümlerin presesyonu olmasaydı, bir takvim yılı boyunca
(yani
365.25
günde)
düğümler
doğrusu,
yönlenebilecekti. Bu koşul altında ilk yönlenme
Güneş’e
yalnızca
iki
defa
konumunda gerçekleşmişse,
ikinci yönlenme bu konumun Güneş’e göre simetriği olan B noktasında ve tam
olarak 6 ay sonra gerçekleşecekti. Ancak düğüm noktalarının batı yönündeki
kayması nedeniyle ikinci yönlenme, Yer’in B noktasına ulaşmasından daha
önce,
ile işaretlenen konumda gerçekleşir. Böylece bir takvim yılı içerisinde,
Yer
konumuna geldiğinde, düğümler doğrusu üçüncü kez Güneş’e
yönlenmiş olur ve
konumundan itibaren 1 takvim yılının tamamlanması
için, Yer’in yörüngesi üzerinde daha alması gereken 18.37° lik bir açısal yolu
18.37° / 0.986 [°/gün] ≈ 18.63 günde
bulunmaktadır. Yer bu açısal yolu
alacaktır (burada 0.986 [°/gün] Yer’in yörünge açısal hızıdır). Buna göre bir
tutulma yılı, bir takvim yılından 18.63 gün daha kısa olup süresi 365.25 –
18.63 = 346.62 gündür. Yer
konumundan, tutulma yılı başlangıcındaki
konumuna geri geldiğinde (şekilde
nolu durum), düğümler doğrusu 1
takvim yılı içerisindeki presesyonunu tamamlamış olacaktır ve batı yönünde
19.36° lik bir kayma gösterecektir.
19
AY TUTULMASI
Bir Ay tutulmasının genel karakteri, Ay’ın, Yer gölge konisi içinden geçiş
yoluna bağlıdır. Şekil 16’dan da görüleceği gibi Yer’in gölge konisinin belirgin
iki bölümünün var olduğunu görmüştük (tamgölge ve yarıgölge). Buna göre
Ay tutulmalarının türleri, Şekil 16’nın sol üst tarafında gösterildiği gibi 3 ayrı
durum
ile
(penumbra)
ortaya
çıkmaktadır.
Ay,
Yer
gölgesinin
yalnızca
yarıgölge
bölgesinden geçiş yaptığında (şekilde 1 ile numaralandırılan
geçiş) bir “penumbral Ay tutulması” gerçekleşecektir. Penumbral tutulma
boyunca, Yer, Güneş ışınlarının sadece bir kısmını engellediğinden, Ay’ın
görünen yüzeyi tamamen kararmayacaktır. Ancak olağan dolunay evresindeki
parlaklığından daha düşük bir parlaklıkta görülecektir. Ay’ın tamgölge (umbra)
bölgesine tamamen girmesi halinde (şekilde 2 ile numaralandırılan geçiş) Ay
yüzeyi hiç Güneş ışığı alamayacaktır ve bir “tam Ay tutulması” oluşacaktır.
Ay’ın yalnızca belirli bir kısmının tamgölge bölgesi içinden geçmesi halinde ise
(şekilde 3 ile numaralandırılan geçiş) bir “parçalı Ay tutulması” meydana
gelecektir.
Şekil 16
20
Şekil 17
Bir tam Ay tutulması sırasında, Ay’ın görünen yüzeyi tamamen
kararmamakta ve Şekil 17’deki gibi sönük, bakır renginde görülmektedir.
Bunun nedeni, az da olsa bazı Güneş ışınlarının Yer atmosferinde kırılarak
Ay’ın bize dönük yüzeyine kadar ulaşabilmesindendir. Şekil 18’de görüldüğü
gibi, Yer atmosferi, Güneş ışığındaki uzun dalgaboylu (kırmızı) ışığı kırarak
geçirir ve tamgölge konisi içine bükerek Ay yüzeyine ulaşmasını sağlar. Buna
karşılık kısa dalgaboylu (mavi) ışığı saçılmaya uğratır ve Ay’ın bize bakan
yüzüne ulaşmasına büyük ölçüde engel olur. Bu nedenle bir tam Ay
tutulmasında, Ay’ın bize dönük yüzü tamamen kararmak yerine kızıl bir renge
bürünür. Bu kızarmış ışınımın analiziyle, Yer atmosferdeki anlık toz miktarı
belirlenebilmekte ve ardışık tutulmalar boyunca kaydedilen değerleriyle uzun
zamanlı olarak toz miktarının değişimi takip edilebilmektedir.
Şekil 18
21
Yer’in tamgölge konisinin Ay yörüngesi civarındaki kesitinin çapı
ortalama 9200 km’dir (bkz. Şekil 19). Ay’ın yörüngesinin elips biçiminde
olması nedeniyle Yer-Ay uzaklığı değişkendir ve bu kesit çapı Ay’ın anlık
uzaklığına bağlı olarak ± 320 km fark edebilmektedir. Ortalama 9200 km’lik
kesit çapı, Ay’ın çapının yaklaşık 2.6 katıdır. Eğer tamgölge konisinin ekseni,
yani tamgölge kesitinin merkezi, Ay merkezinden geçiyorsa, ilgili Ay tutulması
“merkezi” bir tam tutulma olacaktır. Bu koşul altında Ay’ın ortalama yörünge
hızı dikkate alınırsa, izlenecek tam tutulma süresi 1sa42dk olacaktır. Bu değer,
Yer’den izlenebilir bir tam Ay tutulması için en uzun tam tutulma süresidir.
Yine bu koşullar altında, Şekil 19’da gösterildiği gibi, Ay’ın tamgölge konisi
kesitine dıştan ilk ve son teğetler arasındaki süre ise yaklaşık olarak 3sa47dk
olmaktadır.
Şekil 19
22
GÜNEŞ TUTULMASI
Daha önce Ay’ın tamgölge konisi yüksekliğinin değişken bir uzunluğa sahip
olduğunu ve ancak belli koşullar altında Yer yüzeyine kadar ulaşabildiğini
görmüştük. Bir Güneş tutulmasının genel karakteri, Yer-Ay ve Ay-Güneş arası
uzaklıklara bağlı olduğu gibi, Yer üzerinden izlendiği konuma da bağlıdır. Ay
ve Güneş’in Yer’den izlenen açısal çapları neredeyse birbirine eşit ve ortalama
30 yaydakikasıdır (0.5°). Buna bağlı olarak bir Güneş tutulması sırasında, Yer
Ay’ın
tamgölge
konisi
içine
tamamen
girmemektedir.
Halbuki
bir
Ay
tutulmasında, Ay bir bütün olarak Yer’in tamgölge konisi içinde kalabilmekte
ve bu tutulma Yer’in Ay’a bakan yüzündeki her noktadan izlenebilmektedir.
Buna göre Ay’ın tamgölge konisinin Yer yüzeyine ulaşabildiği noktalarda bir
“Tam Güneş Tutulması” izlenecektir. Şekil 20’de sol üstte bu koşulun
sağlandığı, 11 Ağustos 1999’daki tam Güneş tutulması sırasında, Yer yüzeyine
Şekil 20
23
düşen Ay’ın gölgesinin MIR uzay istasyonundan çekilmiş bir görüntüsü yer
almaktadır. Ok ile işaretlenmiş en karanlık kısım, Ay’ın tamgölge konisinin Yer
yüzeyi ile arakesitidir ve karşılık geldiği konumlarda tutulma tam evrede
izlenir. Bunun hemen dışında yer alan yarıgölgeli konumlarda ise, Ay’ın Güneş
diskini kısmen örttüğü “Parçalı Güneş Tutulması” izlenmektedir. Yer yüzünde
tam tutulmanın izleneceği konumlarda, tutulmanın öncelikle parçalı evrelerde
başlayıp sonra tam evreye gireceği ve ardından yine parçalı evrelerle sona
ereceği açıktır. Şekil 21’de bu durumun açıkca izlendiği bir görüntü yer
almaktadır. İlgili görüntü aynı fotoğraf karesi üzerine, her biri 5 dakika aralıkla
toplam 35 ayrı poz çekilerek elde edilmiştir. Böylelikle tam tutulma öncesi ve
sonrası parçalı evreler de görülebilmektedir. Bu fotoğraf karesinin elde
edilmesi için toplamda yaklaşık 3 saat harcanmıştır.
Şekil 21
Bir
tam
Güneş
tutulması
sırasında,
Güneş
fotosferinin
tamamı
örtülmektedir ve tutulma dışı zamanlarda görülemeyecek kadar sönük ve
dağınık yapıda olan “kromosfer (renkküre)” ve “korona (taçküre)” tabakaları
görülebilir hale gelmektedir (Şekil 22). Dolayısıyla tam tutulma zamanları,
Güneş’in üst atmosfer katmanlarının Yer’den izlenebilmesi için çok önemli
fırsatlar sağlamaktadır.
24
Şekil 22
Şekil 23
Bazı
olarak
bir
durumlarda
doğru
Yer-Ay-Güneş
boyunca
tam
sıralanmasına
rağmen, Ay’ın tamgölge konisinin tepe noktası
Yer yüzeyine kadar erişemez. Bu durum, Ay’ın,
yörüngesi
üzerindeki
apoge
(enöte)
noktasında veya yakınında yer alması halinde
gerçekleşebilmektedir.
tutulma
ortasında,
Bu
Ay’ın
koşul
görünen
altında,
diskinin
boyutları Güneş’in görünen diskini tam olarak
örtemez ve Şekil 23’te geometrisi görülen bir
“Halkalı
Güneş
Tutulması”
oluşur.
Bu
Şekil 24
geometriden de görüleceği gibi, Ay’ın tamgölge konisi uzantısının (anti-umbra)
Yer yüzeyine ulaştığı noktalarda, Güneş’in görünen diskinin dış kenarı bir
halka şekilde halen görülebilmektedir ve karşımıza Şekil 24’te izlenen görüntü
ortaya çıkmaktadır.
25
Bazı kritik durumlarda ise Şekil 25’de geometrisi görülen ve halkalı
tutulma ile başlayıp (
nolu konum) tam tutulmaya dönüşen (
ve yine halkalı tutulma (
nolu konum)
nolu konum) ile sona eren nadir durumlar da
ortaya çıkabilmektedir.
Şekil 25
Bilindiği gibi Yer, kendi ekseni etrafında batıdan doğuya doğru (prograt
yönde) dönmektedir. Bir Güneş tutulmasının öncesinde Yer’den uzakta olan
Ay’ın tamgölge konisi, Ay’ın yörünge hareketine devam etmesiyle Yer’e
yaklaşır ve batı kenarından Yer yüzeyine değerek, tam tutulmanın öncelikle
batı boylamlarından izlenmesini sağlar. Bu gölge, Ay’ın yörünge hızının
(~1000 m/sn), Yer’in ekseni etrafındaki dönme hızından (ekvatorda ~500
m/sn) daha büyük olması nedeniyle doğu boylamlarına doğru kayar ve Yer
yüzeyini tarayarak bir “Tutulma Hattı” oluşturur. Bir örnek olarak 29 Mart
2006
tarihinde
gerçekleşen
ve
ülkemizden
de
izlenebilen
tam
Güneş
tutulmasına ilişkin tutulma hattı Şekil 26’da verilen tutulma haritalarında
görülmektedir. Tutulma hattı boyunca yer alan konumlarda tam veya halkalı
Güneş tutulması izlenir. Ekvator civarına düşen gölge Yer yüzeyini 500 m/sn
(veya 30 km/dak) hızla tarar ve en fazla 270 km genişliğinde olabilir.
Ekvatordan daha yüksek enlemlere çıkıldıkça Yer’in çizgisel dönme hızı
26
Şekil 26
azalacağından, bu enlemlerden geçecek bir gölgenin göreli hızı daha yüksek
olacaktır. Buna göre Yer üzerindeki sabit bir konumdan izlenebilecek tam
tutulma süresi en fazla 270/30=9 dakika olabilmektedir. Halkalı tutulma
bölgesinin genişliği ise en fazla 312 km dir ve bu durumda tutulma süresi en
fazla 312/30 ≅ 10 dakika olabilmektedir. Şekil 27’de ise 1997 ile 2020 yılları
arasında oluşan/oluşacak tam Güneş tutulmalarına ilişkin 18 tutulma hattı
görülmektedir.
Şekil 27
27
TUTULMALAR İÇİN EKLİPTİKEL LİMİTLER
Şekil 28
Şekil 28’de, gök küresi üzerindeki izdüşümde, Ay’ın, yörüngesi üzerindeki D
düğüm noktasına yakın bir L noktasında bulunduğunu varsayalım. Burada LM
yayı, Ay’ın ekliptikel enlemi (β ) ve Mγ yayı ise ekliptikel boylamı (λ )
olacaktır. Bir Güneş tutulmasının gerçekleşebilmesi için, Ay’ın ekliptikel enlemi
β
belirli bir limit değerin altında olmalıdır. Bu limit değer, Güneş ve Ay’ın,
Yer’den görünen çaplarına ve ufuk paralakslarına bağlıdır. Buna göre Şekil
29’dan yararlanarak bir Güneş tutulması için Ay’ın ekliptikel enleminin limit
değerinin ne olması gerektiğini belirleyelim.
Şekil 29
Şekil 29’da YA doğrultusu, gök küresi üzerinde, Şekil 28’deki L noktasını
işaret etmektedir. YG doğrultusunun gök küresi ile arakesiti ise, Şekil 28’deki
M noktasına karşılık gelmektedir. Buna göre AYˆ G = |β |lim yani Ay’ın
28
ekliptikel enlemi için aradığımız limit değerine karşılık gelmektedir. Şekil
29’daki geometriden;
ˆ G = AYˆ C + CYˆ B + BYˆ G dır.
|β |lim = AY
Δ
C B Y üçgeninde CYˆ B = DCˆ Y − CBˆ Y veya CYˆ B = DCˆ Y − DBˆ Y dir. O halde,
ˆ C + DCˆ Y − DBˆ Y + BYˆ G yazılabilir. Burada;
|β |lim = AY
AYˆ C = H
→ Ay’ın görünen yarıçapı
DCˆ Y = P
→ Ay’ın ufuk paralaksı
DBˆ Y = P~ → Güneş’in ufuk paralaksı
BYˆ G = H~ → Güneş’in görünen yarıçapıdır. Böylece;
|β |lim = H + P − P~ + H~ ................................................. (4)
Ay ve Güneş’e ilişkin H ve P değerleri sabit değildir ve zamana bağlı
olarak değişirler. Aşağıdaki tabloda bu değerlerin en büyük ve en küçük
değerleri listelenmiştir.
Tablo 1
Minimum
(enötede)
Maksimum
(enberide)
H
14′ 41″
16′ 44″
H~
15′ 44″
16′ 16″
P
53′ 55″
61′ 29″
P~
8″.6
9″.0
29
Buna göre (4) bağıntısında, β ’ın en büyük değerini elde edebilmek için H , P
ve H~’in maksimum, P~’in ise minimum değerleri alınmalıdır:
|β |max = 16′ 44″ + 61′ 29″ − 8″.6 + 16′ 16″ = 1° 34′ 20″
Buna karşılık β ’ın en küçük değerini elde edebilmek için, H , P
ve H~’in
minimum, P~’in ise maksimum değerleri alınmalıdır:
|β |min = 14′ 41″ + 53′ 55″ − 9″.0 + 15′ 44″ = 1° 24′ 11″
Bu durumda bir Güneş tutulması için, Ay’ın ekliptikel enlemi cinsinden
koşulları ortaya koyacak olursak; bir yeniay evresinde (veya civarında):
a) |β | < 1° 24′ 11″ ise kesinlikle bir Güneş tutulması oluşur,
b) 1° 24′ 11″ < |β | < 1° 34′ 20″ ise bir Güneş tutulması oluşma ihtimali
vardır.
c) |β | > 1° 34′ 20″ ise bir Güneş tutulması oluşamaz.
Benzer yolla bir Ay tutulması için de, Ay’ın ekliptikel enleminin limit
değerleri, Şekil 30’da verilen geometriden hesaplanabilir.
Şekil 30
ˆ A dır. Bu açı için TYˆ A = TYˆ C + CYˆ A yazılabilir.
Burada |β |lim = TY
30
Δ
Y C T üçgeninde; DCˆ Y = TYˆ C + YTˆ C ⇒ TYˆ C = DCˆ Y − YTˆ C
Δ
B Y T üçgeninde; GYˆ B = DBˆ Y + YTˆ C ⇒ YTˆ C = GYˆ B − DBˆ Y dir.
ˆ A = CYˆ A + TYˆ C
Böylece |β |lim = TY
ˆ A + DCˆ Y − YTˆ C
= CY
ˆ A + DCˆ Y − GYˆ B + DBˆ Y olur.
= CY
Bu açıları karşılık geldikleri parametreler cinsinden yazarsak;
|β |lim = H + P − H~ + P~ ............................................... (5)
Buna göre (5) bağıntısında, β ’ın en büyük değerini elde edebilmek için pozitif
terimlerin maksimum, negatif terimlerin ise minimum değerleri alınırsa:
|β |max = 1° 02′ 38″
Buna karşılık β ’ın en küçük değerini elde edebilmek için, pozitif terimlerin
minimum, negatif terimlerin ise maksimum değerleri alınırsa:
|β |min = 52′ 29″
bulunur.
Bu durumda bir Ay tutulması için, Ay’ın ekliptikel enlemi cinsinden
koşulları ortaya koyacak olursak; bir dolunay evresinde (veya civarında):
a) |β | < 52′ 29″ ise kesinlikle bir Ay tutulması oluşur,
b) 52′ 29″ < |β | < 1° 02′ 38″ ise bir Ay tutulması oluşma ihtimali vardır.
c) |β | > 1° 02′ 38″ ise bir Ay tutulması oluşamaz.
Tutulma koşulu olarak, Ay’ın ekliptikel enlemi için ortaya koyduğumuz
alt ve üst limitler;
31
- Güneş tutulması için:
- Ay tutulması için:
1° 24′ 11″ < |β | < 1° 34′ 20″
52′ 29″ < |β | < 1° 02′ 38″
karşılaştıracak olursak, Güneş tutulmalarına ilişkin limit aralığının daha geniş
olduğu görülür. Böylelikle Güneş tutulmalarının oluşma olasılığı (sıklığı) Ay
tutulmalarına oranla daha fazladır. Ay’ın ekliptikel enlemi, yörünge hareketi
boyunca zamana bağlı olarak değişmektedir. Dolayısıyla tutulma koşulları,
Ay’ın ekliptikel boylamının limit değerleri cinsinden de ifade edilebilir.
Şekil 31
Bunun için Şekil 31’deki DE yayının uzunluğunu hesaplamak gerekir. Burada
γD yayı Ay yörüngesinin çıkış düğümünün boylamı (Ω) ve γE yayı ise Ay’ın
ekliptikel boylamıdır (λ ). AED dik küresel üçgenine Neper beşgen kuralı
uygulanırsa cos[90-(λ -Ω)] = cotg i cotg(90- β ) = sin A sin AD yazılır ve
eşitliklerin ilk ikisinden
sin(λ -Ω) = cotg i tan β ...................................................... (6)
elde edilir. (6) bağıntısında i = 5° 9′ değeri ile β için daha önce bulduğumuz
alt ve üst limit değerleri yerine konacak olursa;
•
Güneş tutulması için:
•
Ay tutulması için:
15° 46′ < | λ -Ω | < 17° 44′
9° 45′ < | λ -Ω | < 11° 40′
32
değerleri elde edilir. Ay’ın ekliptikel boylamı λ
ortalama olarak günde
360°/27gün08sa ≈ 13° 11′ kadar artmaktadır. Buna göre λ -Ω ’nin limit
değerleri zaman cinsinden de ifade edilebilir:
•
Güneş tutulması için:
•
Ay tutulması için:
15° 46'
13° 11'
09° 45'
13° 11'
= 1.196 gün,
= 0.740 gün,
17° 44'
13° 11'
11° 40'
13° 11'
= 1.345 gün
= 0.885 gün
Buna göre, D gün biriminde Ay’ın düğüm noktasına olan uzaklığını göstermek
üzere (düğüm noktasına gelmeden önce veya düğüm noktasını geçtikten
sonra);
a) Ay, yeniay evresinde iken;
• D < 1.196 gün ise kesinlikle bir Güneş tutulması oluşur,
• 1.196 gün < D < 1.345 gün ise bir Güneş tutulması oluşma ihtimali vardır,
• D > 1.345 gün ise bir Güneş tutulması oluşamaz.
b) Ay, dolunay evresinde iken;
• D < 0.740 gün ise kesinlikle bir Ay tutulması oluşur,
• 0.740 gün < D < 0.885 gün ise bir Ay tutulması oluşma ihtimali vardır,
• D > 0.885 gün ise bir Ay tutulması oluşamaz.
BİR YILDAKİ TUTULMALARIN SAYISI
Genel olarak ifade edilecek olursa, 1 takvim yılı süresince (365.25 günde);
1) En az 2 tutulma oluşabilir. Bunların her ikisi de Güneş tutulmasıdır,
2) En fazla 7 tutulma oluşabilir. Bunlardan
a) 4 tanesi Güneş, 3 tanesi Ay tutulması olabilir veya
b) 5 tanesi Güneş, 2 tanesi Ay tutulması olabilmektedir.
33
Tutulmaların
bir
takvim
yılı
içerisindeki
bu
dağılımlarının
nasıl
gerçekleştiğini görelim. Şekil 32’de, bir zaman ekseni boyunca 1 takvim yılının
ve 1 tutulma yılının süreleri karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Şekilde ayrıca 1
takvim yılı boyunca, aralarında 346.62/2=173.31 gün bulunan 3 ardışık
“tutulma bölgesi”nin de yer alabileceği gösterilmiştir. Bu bölgeler, Ay
yörüngesine
ilişkin
düğümler
doğrusunun,
Güneş’e
yöneldiği
zamanları
göstermektedir. Tutulmalar, daha önce ortaya koyduğumuz ekliptikel limitler
süresince bu bölgeler civarında oluşabilmektedir.
Şekil 32
Zaman birimi olarak, süreleri birbirinden farklı “ay” tanımları olduğunu
hatırlayalım:
1)
Yıldızıl Ay (27.322 gün): Ay’ın yörünge dönemi. Yörüngesi üzerinde
sabit bir noktadan ard arda iki geçişi için gereken süre.
2)
Kavuşum Ayı (29.531 gün): Ay’ın ard arda iki defa aynı evreden
geçmesi için gereken süre.
3)
Drakonitik Ay (27.212 gün): Ay’ın aynı düğüm noktasından ard arda iki
geçişi için gereken süre.
Ay’ın, yörüngesi üzerindeki düğüm noktalarından birinde yer alırken
dolunay evresinde bulunduğu bir anı ve dolayısıyla bir Ay tutulmasının
gerçekleştiği durumu göz önüne alalım. Bu tutulmayı takip eden bir sonraki
aynı düğüm noktası geçişinde Ay dolunay evresinde olmayacaktır:
Kavuşum ayı:
Drakonitik ay:
29.531 gün
- 27.212 gün
2.319 gün
34
Yani Ay’ın aynı evreye gelmesi için daha 2.319 gün geçmesi gerekmektedir.
Aradaki bu fark değer, Ay tutulması için ekliptikel limit olarak ortaya
koyduğumuz bir sonraki aynı düğüm geçişi civarındaki 2 x 0.885 = 1.770
günlük aralığın da dışına çıkmaktadır (Şekil 33).
Şekil 33
Şekil 33’den de görüleceği gibi, bir sonraki dolunay zamanının, hemen
gerisindeki ekliptikel limite olan uzaklığı (1.434 gün), düğüm noktasının bu
ekliptikel limite olan uzaklığından (0.885 gün) daha büyüktür ve bu nedenle
ardışık iki aynı düğüm geçişinde de Ay tutulması oluşması imkansızdır. Benzer
koşulları bir Güneş tutulması için irdeleyecek olursak Şekil 34’deki durum
karşımıza çıkmaktadır.
Şekil 34
Şekilden görüleceği gibi, bir sonraki yeniayın, hemen gerisindeki ekliptikel
limite olan uzaklığı (0.974 gün), düğüm noktasının bu ekliptikel limite olan
35
uzaklığından (1.345 gün) daha küçüktür. Bu durumda ardışık iki aynı düğüm
geçişinde de Güneş tutulması olma ihtimali vardır.
Ardışık iki aynı düğüm geçişini, Güneş ve Ay tutulmaları için ayrı ayrı
ele aldığımız yukarıdaki durumları, bir zaman ekseni boyunca birlikte
irdeleyecek olursak, ardışık olarak en fazla sayıda tutulmanın gerçekleşme
olasılığını ortaya koymuş oluruz. Bu duruma ilişkin zaman diyagramı Şekil
35’de verilmiştir.
Şekil 35
Şekle göre Y1 noktasında yeniay evresinde gerçekleşen bir Güneş
tutulmasını, yarım kavuşum ayı sonrasında D1 noktasında bir dolunay evresi
takip etmektedir ve bu konum ekliptikel limitlerin içinde kaldığından bir Ay
tutulması gerçekleşebilmektedir. Bunu takip eden Y2 noktasında oluşan yeniay
evresi de ekliptikel limitler içerisinde olduğundan bir Güneş tutulması daha
oluşacaktır. Ancak bundan yarım kavuşum dönemi ilerdeki D2 noktasında
oluşan dolunay evresi ekliptikel limitlerin dışında kaldığından bir tutulma
gerçekleşmeyecektir. Sonuç olarak ard arda gelen iki yeniay evresinde de
birer Güneş tutulması oluşabilirken, ard arda gelen iki dolunay evresinden
yalnızca birinde bir Ay tutulması oluşabilmektedir. Eğer ard arda gelen iki
yeniay evresinde de birer Güneş tutulması oluşmuşsa, bunların arasındaki
dolunay evresinde mutlaka bir de Ay tutulması gerçekleşecektir.
36
Şimdi bu bilgilerin ışığında, bir takvim yılı süresince oluşabilecek en
fazla Ay ve Güneş tutulmalarının sayısını bulalım. Şekil 32’de görüldüğü gibi
bir takvim yılı boyunca üç ayrı tutulma bölgesi oluşabilmektedir. Bir tutulma
bölgesinin, Ay yörüngesine ilişkin bir düğüm noktası civarındaki açısal
genişliği, bir Güneş tutulması için ortaya koyduğumuz ve Ay’ın ekliptikel
boylamı cinsinden ifade ettiğimiz limit değerin iki katı kadar olacaktır:
|λ -Ω| x 2 = 17° 44′ x 2 = 35° 28′
Yer, ekliptik üzerinde bu açısal yolu (veya diğer bir ifade ile Yer’den
bakıldığında, Güneş bu açısal yolu):
T=
35° 28′
0.986 [ ° / gün]
= 35.9703 günde katedecektir. Burada 0.986 [°/gün]
Yer’in yörünge açısal hızıdır.
Bu değer, bir tutulma bölgesinin zaman birimindeki genişliğidir. Şekil 35’de
C1-I1-C2 ardışık düğüm geçişlerini içine alan AA′ aralığı bir bütün olarak
yukarıda sözünü ettiğimiz bir tutulma bölgesinin içinde kalırsa (en fazla sayıda
tutulma oluşma şartı), düğümler doğrusunun Güneş’e bir yönelişinde en fazla
2 Güneş ve 1 Ay tutulmasının gerçekleşebileceği açıktır. Eğer bu tutulma
bölgesi, AA′ aralığını bir bütün olarak kapsayacak şekilde bir takvim yılının
başına denk gelirse Şekil 36’dan görüleceği gibi, o yıl içerisinde toplam 5
Güneş ve 2 Ay tutulması gerçekleşecektir. Eğer AA′ aralığını kapsayan tutulma
bölgesindeki dolunay evresi (yani Ay tutulması) takvim yılının başına denk
gelirse, bu sefer o yıl boyunca 4 Güneş ve 3 Ay tutulması oluşacaktır (bkz.
Şekil 37). 12 kavuşum ayı 12 x 29.531 = 354.372 gün olduğundan, tutulma
bölgeleri her yıl Ay’ın belirli bir evresine göre 354.372 – 346.62 = 7.7520 gün
geriye doğru kayacaktır.
37
Şekil 36
38
Şekil 37
39
TUTULMALARIN TEKRARI VE SAROS ÇEVRİMİ
Ay ve Güneş tutulmalarına ilişkin en eski tarihli kayıtlar, M.Ö. 1350 yılında
Çinlilere ve M.Ö. 731 yılında Babillilere aittir. Ancak kesintisiz ve düzenli
kayıtlar M.Ö. 700 yılından bu yana tutulabilmiştir. Babilliler, kendi gözlemleri
ve Çinlilere ait geçmiş kayıtları da inceleyerek belirli koşullarda oluşan
tutulmaların, bir süre sonra aynı geometrik koşullarla tekrarlanabildiğini
keşfetmişlerdir. Babillilerin hesaplarına göre oluşan bir tutulma, 6586 gün
sonra aynı fiziksel karakter altında tekrarlanmaktadır. Bu süre yaklaşık olarak
18 yıl 11 gündür. Babillilerden sonra hüküm süren Keldaniler (M.Ö. 612-537),
kaydedilmiş Ay tutulmalarının karakteri üzerine yaptıkları hesaplardan, bu
sürenin 6585.3 gün (∼ 18 yıl 11 gün 8 saat) olduğunu hesaplamışlar ve bu
süreye “Saros” adını vermişlerdir.
Saros çevriminin anlamını kavrayabilmek için, fiziksel koşulları birbirine
eşdeğer olan iki tutulmanın hangi koşullarda meydana geldiği incelenmelidir.
Bu anlamda, iki tutulmanın eşdeğer olabilmesi için her iki tutulmaya ait
geometrik koşulların aynı olması gerekir. Yani bu iki tutulma için:
a) Ay’ın aynı evrede olması,
b) Ay’ın yörüngesine ilişkin düğümler doğrusunun aynı açı ve düğüm
noktası ile Güneş’e yönlenmesi,
c) Ay’ın ilgili düğüm noktasına aynı uzaklıkta olması ve
d) Yer-Ay uzaklığının aynı olması gerekmektedir.
Belirli bir evrede olan Ay’ın, bir süre sonra tekrar aynı evrede
gözlenebilmesi için, arada kavuşum ayının bir tam katı kadar zamanın geçmiş
olması gerekir. Benzer şekilde Ay’ın ilgili bir düğüm noktasına aynı uzaklıkta
olabilmesi için, drakonitik ay süresinin bir tam katı kadar zaman geçmiş
olmalıdır. Yer-Ay uzaklığının tekrar aynı değere ulaşabilmesi ise, arada geçen
sürenin bir anomalistik ay süresinin tam katı olması ile sağlanır. Bu üç koşulun
aynı anda sağlanması ise ancak;
40
a) Kavuşum ayı:
29.53059 gün (bir evreden – aynı evreye)
b) Drakonitik ay:
27.21222 gün (bir düğümden –aynı düğüme)
c) Anomalistik ay:
27.55455 gün (perige’den – tekrar perigeye)
sürelerinin en küçük ortak katı olan bir sürede gerçekleşebilmektedir. Bu süre
ortalama olarak 6585.34 gün olup “Saros Çevrimi” olarak adlandırılmaktadır.
Şekil 38
Dikkat edilecek olursa Saros çevriminin süresi Babillilerin önerdiği
süreden 0.34 gün ≈ 1/3 gün daha uzundur. Buna göre Şekil 38’de Yer
üzerinde bir A noktasından izlenen Güneş tutulması, bir Saros çevrimi sonra
aynı karakterle A noktasından izlenemeyecektir. Çünkü Yer, Saros çevrimi
boyunca ekseni etrafında 6585 tam turunun yanı sıra, 1/3 tur kadar daha
dönmüş olacaktır. Dolayısıyla 1 Saros çevrimi sonra aynı karakterdeki Güneş
tutulması A noktasının 120° batısındaki B noktasından izlenebilecektir.
Böylece bir Saros serisine ait aynı karakterli tutulmaların, Yer üzerinde aynı
coğrafik konumdan izlenebilmesi için 3 Saros çevriminin (~54yıl 34gün)
geçmesi gerekmektedir.
41
1 Saros çevrimi yaklaşık olarak 223 kavuşum ayı, 242 drakonitik ay ve
239 anomalistik aya karşılık gelmektedir.
*
**
223 Kavuşum ayı
=
223 x 29.53059
=
6585.322 gün
242 Drakonitik ay
=
242 x 27.21222
=
6585.357 gün
239 Anomalistik ay =
239 x 27.55455
=
6585.538 gün
223 kavuşum ayı ile 242 drakonitik ay arasında 0.035 gün fark vardır.
Bu fark nedeniyle 1 Saros dönemi boyunca ilgili düğüm noktası Güneş’e göre
bir kayma gösterecektir. Bu kayma 1 Saros çevrimi sonunda Yer yüzeyinde
oluşacak ilgili tutulma hattının enlemler boyunca bir kayma göstermesine
neden olmaktadır. Böylece Yer’in herhangi bir kutbu civarındaki tutulma hattı
ile başlayan bir Saros serisi, ardışık Saros çevrimleri boyunca diğer kutba
doğru kayan tutulma hatları oluşturarak karşı kutupta sona ermektedir.
223 kavuşum ayı ile 239 anomalistik ay arasında ise 0.217 gün fark
vardır. Bu fark ardışık Saros serisi tutulmalarında Yer-Ay uzaklığının ufak
değişimler göstermesine neden olmaktadır. Bu değişim aynı Saros serisine ait
tutulmaların türünü etkilemekte ve parçalı tutulmalarla başlayan bir Saros
serisi halkalı tutulmalarla ve onu izleyen tam tutulmalarla devam etmektedir.
Saros serisi sonuna doğru gidildikçe bu tür farklılıklar tersine dönerek Saros
serisi tamamlanmaktadır.
Buna göre bir Güneş tutulması için, iniş düğümünün yaklaşık 18°
doğusunda, yeniay evresi ile başlayan tipik bir Saros serisinde, Ay’ın tam
gölge konisinin merkez doğrultusu, Yer’in kenarından 3500 km uzaklıktan
geçecek ve Yer’de güney kutup civarında ilk parçalı tutulma izlenecektir. Bu
Saros serisinin bir sonraki tutulmasında, Ay’ın tam gölge konisinin merkez
doğrultusu Yer’e 300 km yaklaşacaktır ve güney kutup yöresinde daha uzun
*
Düğümler doğrusunun batı yönünde (retrograt) 18.6 yıl dönemle kayması nedeniyle 1 drakonitik
ay süresi yıldızıl ay süresinden daha kısadır.
**
Enberi noktasının doğu yönünde (prograt) 8.85 yıl dönemle kayması nedeniyle 1 anomalistik ay
süresi yıldızıl ay süresinden daha uzundur.
42
süreli bir parçalı tutulma izlenecektir. 10-11 Saros dönemi (~200 yıl)
geçtikten
sonra
yine
güney
kutup
yöresinde
ilk
merkezi
tutulma
gerçekleşecektir. Takip eden 950 yıl boyunca her Saros çevrimi başına bir
merkezi tutulma gerçekleşecek ve tutulma hatları yavaş yavaş ekvatora doğru
yaklaşacaktır. Saros serisinin tam ortasına ulaşıldığında, ekvator bölgesi
civarında en uzun süren merkezi (tam) tutulma gerçekleşecektir. Devamında
tutulma hatları yavaş yavaş kuzey kutbuna doğru kayacak ve Saros serisinin
tamamlanmasına 10-11 Saros çevrimi kala tutulmalar tekrar parçalı türe
dönüşecektir. Sonuçta Saros serisi yaklaşık 1300 yıl sonra kuzey kutup
bölgesinde sona erecektir.
Tipik bir Saros serisi 70-80 tane tutulma içerebilmektedir. Bunlardan
yaklaşık 50 tanesi merkezi (tam veya halkalı) karaktere sahip olabilmektedir.
Eğer bir Saros serisi, Ay’ın çıkış düğümü civarında bulunduğu bir anda
başlıyorsa, yukarıda anlatılan olgular kuzey kutuptan güney kutba doğru
gerçekleşecektir.
Şekil 39
43
Bir takvim yılı içerisinde en az 2 en fazla 5 Güneş tutulması olabildiği
hatırlanacak olursa, belirli bir anda birden fazla Saros serisinin aktif olabileceği
anlaşılabilir. Örneğin, 20. yüzyılın ikinci yarısında aktif olan 41 ayrı Saros
serisi
bulunmaktaydı
ve
bunlardan
26
tanesi
merkezi
tutulmalar
oluşturmaktaydı. Şekil 39’da 11 Ağustos 1999’da ülkemizden de izlenen tam
Güneş tutulmasının dahil olduğu 145 nolu Saros serisinin 10 tane merkezi
tutulmasına ilişkin tutulma hatları görülmektedir. Bu seri 1639 yılında kuzey
kutupta izlenen bir parçalı tutulma ile başlamıştır. Serinin ilk merkezi
tutulması 1891 yılında gerçekleşen bir halkalı tutulma olup ilk tam tutulması
ise 1927 yılında izlenmiştir. 11 Ağustos 1999’da ülkemizden de izlenen tam
Güneş tutulması, bu serinin toplam 77 adet tutulmasının 21’incisi ve toplam
41 adet tam tutulmasının 5’incisidir. Bu seri, tutulmalarını yavaş yavaş güney
kutbuna doğru kaydırarak son tam tutulmasını 2648 yılında oluşturacak ve
güney kutup civarında 3009 yılında gerçekleşecek son parçalı tutulması ile
sona erecektir.
Saros serisi numaraları 1955 yılında Hollandalı atronom van den
Bergh’in önerisine göre verilmektedir. Kuzey kutuptan başlayan Güneş
tutulmalarına sahip serilere tek numaralar, güney kutuptan başlayanlara ise
çift numaralar verilmektedir. Güneş ve Ay tutulmalarına ilişkin seriler ayrı ayrı
numaralandırılmaktadır.
TUTULMALARDAN ELDE EDİLEN BİLGİLER
Yer’in Dönme Hızı Değişimi
Geçmiş tutulmaların zamanları kullanılarak Yer’in dönme hızındaki değişimin
nasıl
belirlendiğini
görmeden
hatırlamakta fayda vardır:
önce
iki
temel
zaman
kavramını
tekrar
44
a) Uluslararası Atomik Zaman (TAI): Sezyum atomunun
133
Cs kararlı
izotopu, temel enerji seviyesine ilişkin hiper-inceyapı yarılması ile
oluşan iki alt enerji seviyesi arasındaki sürekli ve periyodik geçişler
nedeniyle bir ışınım yayar. Bu ışınımın titreşimlerinden 9,192,631,770
tanesinin gerçekleştiği zaman aralığı, 1955 yılında Uluslararası Birim
Standartları Enstitütü tarafından 1 saniyeye karşılık gelen zaman
olarak belirlenmiştir.
133
Cs oldukça kararlı bir atomik yapıya sahip
olduğundan, herhangi bir dış etki altında kalmadığı sürece bu şekilde
ürettiği titreşimlerin süresinde hiç bir değişim olmaz. Dolayısıyla
atomik saatlerin yapımında tercih edilen ana unsurdur ve ortaya
konduğu tarihden beri standart zaman birimi üretiminde kullanılır.
b) Üniversal Zaman (UT): İnsanoğlu gündelik hayatta kullanmak üzere,
Güneş’in günlük hareketine (doğma-batma hareketine) dayalı bir
zaman kavramına ihtiyaç duymuş ve böylelikle Yer’in ekseni etrafındaki
bir tam dönme süresini temel alan “üniversal zaman” kavramı ortaya
çıkmıştır. Bu zaman kavramı, sağaçıklığı zaman içerisinde düzenli
olarak artan ve “ortalama Güneş” olarak adlandırılan hayali bir Güneş
tanımını ortaya çıkarmıştır. Buna göre “ortalama Güneş zamanı”,
ortalama Güneş’in saat açısına 12 saat eklenerek bulunan zaman
olarak tanımlanmaktadır. Ortalama Güneş’in meridyen geçiş anı (saat
açısı h=0sa) gün ortasına (yani saat 12:00’a) denk gelmektedir.
Başlangıç meridyeni olarak İngiltere’nin Greenwich kentinden geçen
meridyen dairesi temel alınmıştır. Buna göre 1 “ortalama Güneş günü”
ortalama
Güneş’in
Greenwich
meridyeninden
ardışık
iki
geçişi
arasındaki zaman aralığıdır ve üniversal zaman olarak bilinir.
Yer’in ekseni etrafındaki dönme hızının ve buna bağlı olarak gün
süresinin değişim göstermesine;
a) Güneş ve Ay’ın Yer üzerine uyguladıkları tedirginlik kuvvetleri
sonucu okyanuslarda oluşan gel-git etkileri,
b) Yer’in sıvı dış çekirdek katmanında oluşan büyük boyutlu madde
hareketleri,
45
c) Yer’in sıvı dış çekirdek katmanı ile plastik yapılı mantosu arasındaki
dönme hızı farklılıkları ve
d) Yer atmosferindeki büyük ölçekli (kütleli) hava hareketleri
neden olmaktadır. Yapılan kuramsal hesaplamalar, gel-git etkilerinin, 1 gün
süresinin yüzyılda 2.3 milisaniye düzeyinde uzamasına neden olacağını
göstermektedir. Yine aynı hesaplamalar, Yer’in sıvı dış çekirdek katmanındaki
madde hareketlerinin ise belirli ölçüde Yer’in dönme hızının artmasına ve
yüzyılda 1 milisaniyeye çok yakın bir mertebede 1 gün süresinin kısalmasına
neden olacağını ortaya koymaktadır. Yer’in akışkan dış çekirdeği ile yarı
katılaşmış (plastik yapılı) mantosu arasındaki dönme hızı farklılıkları ve Yer
atmosferinde oluşan büyük ölçekli hava hareketlerinin (tayfunlar, kasırgalar,
fırtınalar, hortumlar) ise 1 gün süresinde bazı kararsız yapılar (dalgalanmalar)
ortaya çıkaracağı gösterilmiştir.
Bu kuramsal hesaplamaların öngörülerinin denetlenebileceği en uygun
yol, Yer’den izlenebilen ve tekrarlayan bir gök olayının gerçekleşme zamanları
için ΔT = TAI - UT zaman farklarının uzun zaman aralığı içinde izlenmesidir.
TAI, zaman içerisinde değişim göstermez ve ilgili gök olayının ileriye dönük
gerçekleşme zamanını tahmin etmede kullanılır. UT ise ilgili gök olayının
gerçekleşme anının kayıt altına alınmasında kullanılır. Böylece ΔT farkı Yer’in
dönme hızındaki değişimlerden etkilenecektir ve tekrarlayan bir gök olayı için
uzunca bir zaman aralığında takip edilen bu farklar doğal olarak 1 gün
süresindeki
değişimleri
izlememize
olanak
tanıyacaktır.
Teleskopların
astronomide kullanılmaya başladığı 1600’lü yılların başından beri, bu amaca
hizmet edebilecek en duyarlı gözlemler, yıldızların uydumuz Ay tarafından
örtüldüğü “Ay örtmesi” gözlemleridir. Bu gözlemler için elde edilen ΔT
farklarının zamana göre değişimi Şekil 40’daki diyagramda verilmiştir. Bu
diyagram, kabaca son 400 yıl içerisinde Yer’in dönme hızındaki değişim
karakterini temsil etmektedir ve görüldüğü gibi bir takım kararsız yapıların
dışında genel bir yönelim (genel bir artış veya azalış) göstermemektedir.
46
Şekil 40
Şekil 41
Stephenson (1997) ΔT değişiminin, tarih öncesi çağlara kadar uzanan
hassas tutulma kayıtlarından da takip edilebileceğini göstermiş ve Şekil 41’de
görülen ΔT dağılımının zaman ölçeğini M.Ö. 700 yılına kadar geri taşımayı
başarmıştır. Stephenson bu çalışmasında temel olarak, zamanı, Yer üzerinde
izlenen konumu ve tutulma türü iyi kaydedilmiş tarihi nitelikteki Babil, Çin,
Arap ve antik Yunan tutulma kayıtlarını günümüz modern kayıtları ile
47
birleştirerek kullanmıştır. Şekil 41’den de anlaşılacağı gibi 1 günün uzunluğu
sürekli olarak artmış, yani Yer’in dönme hızı yavaşlamıştır. Böylelikle Şekil
40’da kısa zaman aralığı içinde görülemeyen genel davranış, tarihi tutulma
gözlemlerinin dikkate alınması sayesinde kendisini göstermiştir. Buradan
Yer’in dönme hızının yavaşlaması ve buna bağlı olarak 1 gün süresinin
uzamasına
tek
nedenin
okyanuslardaki
gel-git
etkileri
olmadığı
da
anlaşılmaktadır.
Şekil 42
ΔT farkları, gün uzunluğundaki değişim cinsinden ifade edilecek olursa
Şekil 42’deki durum ortaya çıkmaktadır. Bu diyagram gün uzunluğundaki
yavaş değişimin daha kolay anlaşılmasını sağlar. Bu diyagramdan, yaklaşık
olarak günümüzden 2500 yıl önce 1 gün süresinin şu andaki değerinden 40
msn daha kısa olduğu hemen söylenebilir. Bu diyagramda, Şekil 41’de görülen
ve yanlızca çekimsel tedirginlik (gel-git) etkisi ile yüzyılda +2.3 msn
düzeyinde beklenen parabolik karakterli teorik ΔT değişimini karşılığı (mavi
kesikli doğru) da görülmektedir. Yine Şekil 41’de gözlemleri en iyi şekilde
temsil etmede kullanılan ve ortalama gün süresi uzama hızı +1.7 msn/yüzyıl
değerine karşılık gelen spline fonksiyonunun karşlığı olan turuncu kesikli doğru
da görülmektedir. Sonuçta net etki olarak 1 gün süresi yüzyılda 1.7 msn
düzeyinde uzamaktadır ve bu olgu tarihi nitelikteki tutulma kayıtlarının varlığı
sayesinde deneysel olarak denetlenebilmektedir.
48
Einstein’ın Genel Görelilik Kuramının Testi
Bilim tarihinde yerini alan en önemli tutulma, Birinci Dünya Savaşı’nın
sonuçlanmasının hemen ardından, 29 Mayıs 1919 tarihinde gerçekleşen tam
Güneş tutulmasıdır.
Şekil 43
Alman fizikçi Albert Einstein, 1907 ile 1916 yılları arasında Newton
çekim yasasının alternatifi olan “Genel Görelilik Kuramı”nı geliştirerek ortaya
atmıştır. Bu kuram, çok büyük kütlelere sahip cisimlerin yakınlarında, uzay
(boyut) ve zaman kavramlarının, klasik kurama göre yeniden ele alınmasını
gerektirmekteydi.
Einstein
bu
kuramın
çok
sayıda
doğa
olayı
ile
denetlenebileceğini de önermiştir. Bu önerilerinden birinde, Şekil 43’de
görüldüğü gibi, bir yıldızdan gelen ve Güneş’in yakın komşuluğundan geçen
ışınların, Güneş’in yüksek kütle çekim etkisi altında bükülmesi ve yıldızın
gerçek konumundan daha farklı bir yerde görülmesi gerektiğini önermiştir.
Einstein’in bu önerisi, İngiliz Kraliyet Astronomi Derneği’nin, Cambridge
Üniversitesi astronomlarından Arthur Eddington liderliğinde düzenlediği bir
gözlem organizasyonuyla ilk kez 29 Mayıs 1919’da gerçekleşen tam Güneş
tutulması sırasında test edilmiştir. Bu tutulma, Brezilya’nın doğu sahillerinde
başlayıp Afrika kıtasının batı sahilindeki Principe adasında sona eren bir
tutulma hattına sahipti. Eddington ve ekibi iki ayrı grup oluşturarak Brezilya
ve Principe adasından bu tutulmaya ilişkin görüntüleri fotoğraflamışlardır. Bu
49
tutulma sırasında Güneş, Hyades açık
yıldız kümesinin önünden geçmekteydi ve
test
için
gereken
görebilmek
çok
mümkün
sayıda
yıldızı
olmuştu.
Şekil
44’de, Principe adasında tam tutulma
anında
çekilen
fotoğraf
(negatif)
görülmektedir. Hyades kümesinin üyeleri
olan
yıldızlar
yatay
çizgilerle
işaretlenmiştir. Küme üyesi yıldızların bu
fotoğraf üzerindeki göreli konumları, daha
önceden çekilmiş Hyades görüntüleri ile
karşılaştırıldığında,
yıldızların
yerdeğiştirmelere
sahip
görülmüştür.
8
Kasım
ufak
olduğu
1919’da
Şekil 44
bu
gözlemlere ilişkin sonuçların Londra’da açıklanması ile Genel Görelilik Kuramı
ilk kez deneysel yoldan ispatlanmış oldu ve Albert Einstein bir anda dünyanın
en meşhur bilim adamı olarak tanındı.
Einstein’ın
konumlarında
teorik
en
hesapları,
fazla
2
bu
etki
yaysaniyesi
altında
kalan
mertebesinde
yıldızların
kaymalar
gerektirmekteydi. Gözlemler genel olarak bu teorik beklentiyi doğrulamıştır.
1919’daki tam tutulma gözlemini takip eden 50 yıl boyunca benzer gözlemler
tekrarlanmış ve bazı gözlemciler bu gözlem metodu ile elde edilen yıldız
konum
ölçümlerinde
%20’ye
varan
hatalar
olabileceğini
öne
sürerek
Einstein’ın kuramına ihtiyatlı yaklaşılması gerektiğini belirtmişlerdir. Ancak
ESA’nın 1989-1993 yılları arasında görev yapan HIPPARCOS astrometri
uydusundan elde edilen benzer konum gözlemleri, Einstein’ın hesaplarının
%0.1 oranında doğruluk derecesine sahip olduğunu göstermiş ve Genel
Görelilik Kuramı’na olan güveni pekiştirmiştir. HIPPARCOS gözlemleriyle,
Güneş civarında 1-2 derece açısal uzaklıklar içinde kalan tüm yıldızların
konumlarında bu etkinin var olduğunu da kanıtlamıştır.
50
Aslında bir Alman ekip bu testi yapmak amacıyla 1914 yılının Ağustos
ayında Rusya’dan izlenebilecek tam Güneş tutulması için tüm hazırlıklarını
tamamlamış ve Rusya’ya gitmiştir. Ancak bir anlaşmazlık sonucu Rusya’da
hapsedilen ekip bu tutulmaya ilişkin gözlemleri yapamamıştır. Sonuçta
Einstein’in
Genel
Görelilik
Kuramı’nın
deneysel
testi
savaş
sonrasında
1919’daki tutulmaya kalmıştır.
Baily Boncukları ve Elmas Yüzük Etkisi
Tam
ve
halkalı
Güneş
tutulmalarının
belirli
evrelerinde
Ay’ın
yüzey
şekillerinden kaynaklanan ilginç ışınım özellikleri ortaya çıkmaktadır. İngiliz
amatör astronom Francis Baily 15 Mayıs 1836 tarihinde gözlenen halkalı
Güneş tutulması sırasında, tutulmanın ikinci kontak anından birkaç saniye
sonra Şekil 45’deki gibi bir dizi boncuk biçiminde görülen ışınım özelliğine
dikkatleri çekmiştir (Baily, 1836). Baily bu durumun, Ay diski kenarına o an
için denk gelen yükseltiler (dağlar) arasında kalan vadilerden geçen fotosferik
ışınımdan
kaynaklandığını
kanıtlamıştır.
Günümüz
literatürüne
“Baily
Boncukları (Baily’s Beads)” olarak geçen bu olgu, bir tam Güneş tutulmasının
ikinci kontak anına 10-15 saniye kala veya üçüncü kontak anından 10-15
saniye sonra çok kısa süreli olarak gözlenebilen bir ışınım özelliğidir.
Şekil 45
51
Ay diski kenarındaki en derin vadinin oluşturduğu benzer etki ise Şekil
46’daki görüldüğü gibi tek taşlı bir yüzük görüntüsünü andırır. Tam tutulmanın
ikinci kontak anına 3-5 saniye kala veya üçüncü kontak anından 3-5 saniye
sonra gerçekleşen bu kısa süreli olguya “Elmas Yüzük Etkisi” denmektedir.
Şekil 46
Baily Boncukları’nın ve Elmas Yüzük Etkisi’nin görülebilme sürelerinin,
ilgili tutulma sırasında Ay diski kenarına denk gelen vadilerin derinliği ile sınırlı
olduğu açıktır. Elmas Yüzük Etkisi’nin ilk fotoğrafı 1859’daki tam tutulma
sırasında çekilmiştir.
Kromosfer ve Korona Gözlemleri
Güneş tutulmalarının sağladığı en önemli avantaj, Güneş kromosferi ve
koronasının, zaman içerisinde gelişen teknoloji ile her seferinde daha detaylı
gözlenebilmesine ve sürekli olarak geliştirilen yeni teorilerin denetlenmesine
olanak tanımasıdır. 18. yüzyılda başlayan bilimsel amaçlı tutulma gözlemleri,
19. yüzyıl boyunca olgunlaşarak yeni gözlem araçlarının geliştirilmesini ve çok
sayıda önemli keşife imza atılmasını sağlamıştır.
52
İlk
tam
Güneş
tutulması
fotoğrafı
28
Temmuz 1851 tarihinde Prusya’nın Königsberg
(şimdiki
Rusya’nın
Berkowski
Kaliningrad)
tarafından
kentinde
çekilmiştir.
Şekil
M.
47’de
görülen tarihi nitelikteki bu fotoğraf, Güneş’in üst
atmosfer katmanlarının da ilk kez fotoğrafik olarak
kaydedilmiş
tarihçesinde
olması
nedeniyle
ayrıcalıklı
bir
Güneş
yere
fiziği
Şekil 47
sahiptir.
Fotoğrafcılığın başlangıcı sayılan yıllarda ve metal
levhalar
üzerine
ışığa
duyarlı
gümüş
içerikli
çözeltiler emdirilerek hazırlanan fotoğraf plakları
(daguerreotype) kullanılarak elde edilmiştir. W. De
La
Rue
ve
A.
Secchi’nin
18
Temmuz
1860
tarihindeki tam Güneş tutulmasını, İspanya’da
birbirinden 500 km uzaklıkta iki ayrı konumdan
fotoğraflaması sonucu, “fışkırma (prominens)”ların
Şekil 48
Güneş’e ait olgular olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu
tarihe kadar uydumuz Ay’ın bir atmosfere sahip olduğu ve tam Güneş
tutulmalarında izlenebilen kromosfer ve korona’nın ise Güneş ışınlarını kıran
Ay atmosferinden kaynaklandığına inanılıyordu (Kepler ve Halley de bu
yanılgılya düşmüşlerdi). Şekil 48’de 1860 tutulmasının De La Rue tarafından
çekilen
fotoğrafı
ve
bu
fotoğrafta
açıkça
izlenen
fışkırma
yapıları
görülmektedir. Fışkırmalar Güneş’in görünen diskinin kenarında izlenen,
Güneş fotosferinden yükseltilmiş ve yerel manyetik alan ilmekleri içine
hapsedilmiş plazmadır (Şekil 49).
Şekil 49
53
Tutulmalar açısından belki de en önemli sayılabilecek keşif, 18 Ağustos
1868’de Hindistan’dan izlenen tam Güneş tutulması sırasında, Pierre Janssen
tarafından kromosferden alınan tayflarla gerçekleştirilmiştir. Bu tayflarda
izlenen parlak sarı renkli bir salma çizgisi öncelikle sodyumun çift D1 ve D2
çizgilerinden
biri
olarak
yorumlanmıştır.
Ancak
sodyumun
D1
ve
D2
çizgilerinden oldukça farklı bir dalgaboyuna (587.49 nm) sahip olan bu
çizginin, o tarihe kadar bilinmeyen bir elemente ait olduğu kısa sürede
anlaşılmış ve bir süre D3 çizgisi olarak adlandırılmıştır. Daha sonra Güneş
tanrısı Helios’dan esinlenilerek bu elemente “Helyum” adı verilmiştir. Helyum,
kozmik bolluk açısından, evrende en bol bulunan ikinci elementtir.
1869
gözlenen
yılının
tam
Ağustos
Güneş
ayında
tutulması
sırasında alınan tayflarda ise o tarihe
kadar varlığı bilinmeyen elementlere
ait olduğu sanılan çok sayıda salma
çizgisi
gözlenmiştir.
Bu
çizgiler
Güneş’in korona tabakasından (Şekil
50) kaynaklanmaktaydı. Görsel bölge
tayflarında 5303 Å’da görülen şiddetli
salma çizgisine “yeşil korona çizgisi”,
Şekil 50
6374 Å’da görülen salma çizgisine de
“kırmızı korona çizgisi” adı verilmiştir. Bu çizgilere benzer ancak daha zayıf,
bir düzineye yakın yeni salma çizgisi de ilk kez bu tayflarda izlenmiştir. Bu
çizgilerin
hangi
elemente
ait
oldukları
1939
yılına
kadar
tam
olarak
anlaşılmamıştır ve yeni bir elemente ait oldukları düşüncesi ile “Koronyum”
olarak
adlandırılmışlardır.
1939
yılından
itibaren
kısa
sürede
kuantum
mekaniğinin fizikteki yerini almasıyla, bu çizgilerin yüksek dereceden iyonize
olmuş demir elementine ait oldukları anlaşılmıştır. Böylelikle yeşil korona
çizgisinin 13 kez iyonize olmuş demirden (Fe XIV) ve kırmızı korona çizgisinin
ise 9 kez iyonize olmuş demir (Fe X) atomlarından kaynaklandığı ortaya
54
çıkmıştır. Bu bulgulardaki en çarpıcı sonuç ise, Güneş’in korona tabakasının
milyon derece mertebesinde yüksek sıcaklıklara sahip olduğu gerçeğidir.
Tam tutulma gözlemleri, koronanın genel ışınımının iki bileşene sahip
olduğunu da ortaya çıkarmıştır. Birinci bileşen korona tabakasında serbest
halde bulunan elektronların, fotosferik ışınımı saçması ile ortaya çıkmaktadır
ve K-Korona olarak adlandırılmaktadır. Buradaki saçılma olgusu, fotosferik
tayfa ilişkin soğurma çizgilerinde şiddetli doppler genişlemelerine ve ışığın
kutuplanmasına neden olmaktadır. İkinci ışınım bileşeni ise, Güneş civarında
yer alan gezegenlerarası toz parçacıklarının, fotosferik ışınımı saçması ile
ortaya çıkmaktadır ve F-Korona olarak adlandırılmaktadır. Her ne kadar Güneş
yakınlarında toz parçacıkları tamamen buharlaşmış olsa da, Merkür yörüngesi
civarındaki
uzaklıklarda
hala
gezegenlerarası
toz
parçacıkları
varlığını
sürdürmektedir. Yer’den izlenen F-Korona ışınımı bu parçacıklar tarafından
üretilmektedir.
Tipik
bir
soğurma
çizgisi
tayfı
oluşturan
bu
ışınım
kutuplanmamıştır (polarize olmamıştır) ve böylelikle K-Korona ışınımından
kolayca ayırt edilebilmektedir.
Kromosfer ve korona gözlemleri, Güneş’in 11 yıllık leke çevriminin
(başka bir deyişle 22 yıllık aktivite çevriminin) karakerini takip etmesi
açısından da oldukça önemlidir. Bu amaçla, sadece doğal tutulmalarla değil
“Kronograf” adı verilen ve yapay tutulmalar oluşturan optik cihazlarla da
gözlemler yapılmıştır. Günümüzde, Yer atmosferinin engel olduğu ve Yer
tabanlı gözlemevlerinde algılanamayan dalgaboylarında (x-ışınları, morötesi,
kırmızıöte) da kromosfer ve korona gözlemlerini yapabilecek atmosfer dışı
gözlem teknikleri geliştirilmiştir. Balon ve roketlerle başlayan bu atmosfer dışı
gözlemler, ilerleyen teknoloji sayesinde özel astrofizik gözlem uyduları ile
yapılmaya devam etmektedir. Bu uydulardan son yıllarda fırlatılan SOHO ve
TRACE uydularının bulguları Güneş’in üst atmosfer katmanları hakkındaki
bilgilerimizi
sürekli
kronografların
olarak
güncellemektedir.
kalibrasyonları,
gözlemleri ile yapılabilmektedir.
ancak
Yer’den
Bu
uydularda
yapılan
gerçek
yer
alan
tutulma
55
GÜNEŞ TUTULMALARININ İZLENMESİ
UYARI - GÖZ EMNİYETİ
GÜNEŞ’E BELLİ AMAÇLA ÜRETİLMİŞ ÖZEL FİLTRELER KULLANILMAKSIZIN DOĞRUDAN
ÇIPLAK GÖZLE, FOTOĞRAF MAKİNASIYLA, DÜRBÜNLE VEYA TELESKOPLA BAKMAK
GÖZLERDE KALICI HASARA, HATTA KÖRLÜĞE SEBEP OLABİLİR! TAM TUTULMA
CİVARINDA GÜNEŞ’İN "NEREDEYSE TÜMÜ" ÖRTÜLSE DAHİ BU DURUM DEĞİŞMEZ.
GÜNEŞ’İN %99’U ÖRTÜLDÜĞÜNDE BİLE KALAN %1’LİK KISMIN PARLAKLIĞI,
DOLUNAY PARLAKLIĞINDAN 4.000 KAT FAZLADIR VE ÇIPLAK GÖZLE BAKILDIĞINDA
KALICI ETKİLER BIRAKABİLİR! ÜSTELİK BU ETKİLER OLUŞURKEN GÖZÜNÜZDE HİÇ
ACI HİSSETMEYEBİLİRSİNİZ!
GÜNEŞ’E SADECE TAM TUTULMA SIRASINDA, YANİ GÜNEŞ AY TARAFINDAN TÜMÜYLE
ÖRTÜLDÜĞÜ ZAMAN, FİLTRE KULLANILMAKSIZIN ÇIPLAK GÖZLE VEYA DÜRBÜN GİBİ
ÇEŞİTLİ OPTİK CİHAZLARLA GÜVENLİ BİR ŞEKİLDE BAKILABİLİR. TAM TUTULMA
DIŞINDAKİ EVRELERDE İSE ANCAK ÖZEL ÖNLEMLER ALMAK KOŞULU İLE GÜNEŞ'İ
GÖZLEMEK MÜMKÜNDÜR!
“GÖZ EMNİYETİ” başlığı altında verilen yukarıdaki uyarıyı dikkate alarak,
gözlerimize zarar vermeden, bir Güneş tutulmasının parçalı evrelerini veya
tutulma dışı gözlemlerini, pratikte 5 ayrı yöntemle yapabiliriz:
İğne-deliği Projeksiyon Yöntemi
Güneş’i
bir
tutulmanın
parçalı
evreleri
boyunca (veya tutulma dışı herhangi bir
anda), gözümüze zarar vermeden güvenli
bir
şekilde
Güneş’in
izlemenin
yollarından
görüntüsünü
“iğne
biri,
deliği
kamerası” ile bir ekran üzerine düşürmektir.
Böylesi bir kamera Şekil 51’de görüldüğü
gibi iki adet beyaz renkli kartonla yapılabilir.
Kartonlardan birinin merkezine düzgün ve
küçük bir delik açılır ve bu delikten geçirilen
Güneş ışığı ikinci bir karton ekran üzerine
Şekil 51
56
düşürülürse, Güneş’in ters dönmüş bir görüntüsü elde edilir. Görüntü
boyutunun daha büyük olmasını istiyorsanız delikli karton ile ekran kartonu
arasındaki uzaklığı arttırmanız gerekir, ancak bu uzaklık arttıkça görüntünün
parlaklığının düştüğünü göreceksiniz. Bunun tersine, görüntünün daha parlak
olmasını istiyorsanız bu durumda ekran ile delikli karton arası uzaklığı
azaltmanız gerekecektir, ancak uzaklık azaldıkça görüntü boyutunun da
küçüldüğünü göreceksiniz. Karton üzerine açtığınız deliğin boyutu çok büyük
olmamalıdır, aksi halde Güneş’in görüntüsü yerine sadece belli kalınlıkta geçen
ışın demetinin aydınlığını ekranda görürsünüz.
Şekilden de görüleceği gibi bu pratik kamera, Güneş’e sırtınız dönük
iken kullanılabilmektedir. Delikli kartonu omuzunuzun hizasında sabit tutup
ekran
kartonunu
delikli
kartona
paralel
olacak
şekilde
uzaklaştırıp
yakınlaştırarak kendinize en ideal görüntünün yerini bulabilirsiniz (Dikkat! Göz
emniyeti
açısından,
karton
üzerine
açılmış
delikten
doğrudan
Güneş’e
kesinlikle bakmayınız).
Mylar Güneş Filtreleri ile Gözlem
Güneş’i emniyetli bir şekilde izlemenin ikinci bir yolu ise,
plastik
veya
cam
materyaller
üzerine
ince
metal
kaplamalarla yapılmış özel filtreler kullanmaktır. En
yaygın
kullanılanları
kaplamalarla
Şekil 52
yapılmış
cam
ve
üzerine
“Mylar
alüminyum
filtresi”
olarak
adlandırılan filtrelerdir. Bu filtrelerle gözlem yapmadan
önce üzerindeki alüminyum kaplamanın zarar görmediği ve Güneş ışığını
doğrudan geçirecek küçük delikler oluşmadığı mutlaka kontrol edilmelidir.
Elinizdeki bir Mylar filtresinin geçirgenliğini ve kaplamasının sağlamlığını, bu
filtreyi gözünüze tutarak 60 Watt’lık bir elektrik ampulüne bakarak test
edebilirsiniz. Sağlıklı bir Mylar filtresi ile bu test sırasında ampulün sadece
flamanını ince ve gözünüzü rahatsız etmeyecek bir parlaklıkta görmeniz
gerekir. Eğer daha parlak görünüyorsa filtreniz bozulmuş olabilir veya bir
57
Mylar filtresi olmayabilir. Eğer filtrenin çeşitli yerlerinden nokta şeklinde daha
parlak ışık geçiyorsa kaplaması zarar görmüş demektir. Böylesi filtreleri
kesinlikle Güneş’i gözlemek için kullanmayın.
Teleskop ve fotoğraf makinesi üreten firmalar, kendi ürünleri ile
Güneş’i
gözlemek
etmektedirler.
amacıyla
Genellikle
metal
Mylar
kaplamalı
türü
çeşitli
alüminyum
filtreler
kaplamalı
de
olanları
imal
en
yaygınlarındandır ve bu filtre ile baklıdığında Güneş mavi-gri renkte görülür.
Ayrıca Güneş’in turuncu-kırmızı renkte görüldüğü krom kaplamalı metalik
filtreler de vardır. Bu filtreler kamera veya teleskopların objektiflerini
kapatacak şekilde dizayn edilirler. Piyasada bazen filtrelemenin sadece göz
merceğinde
yapıldığı
aksesuarlarına
da
ve
“Güneş
rastlanmaktadır.
gözmerceği”
Göz
adı
ile
merceklerinde
satılan
yapılan
teleskop
bu
tür
filtreleme kesinlikle uygun değildir, teleskop objektifi tarafından odaklanmış
yoğun Güneş ışığının ürettiği ısı ile kısa süre içerisinde çatlarlar.
Güneş’i doğrudan izlemek için geliştirilmiş filtrelerle dahi çok uzun
süreli Güneş gözlemi yapmamak gerekir. Bu tür filtrelerle kısa aralıklarla
Güneş’e bakıp aralarda çevrenize bakmanız ve gözünüzü dinlendirmeniz
gerekmektedir.
Kaynakçı Gözlükleri ile Gözlem
Kaynakçıların kullandığı özel gözlükler büyük yaklaşıklıkla Mylar Güneş
filtrelerinin teknik özelliklerine sahiptir ve hem piyasada bulunması daha
kolaydır hem de Mylar filtrelerine oranla daha ucuzdur. Bunlardan karartma
derecesi 14 ve daha büyük olan filtre camlarına sahip kaynakçı gözlükleri veya
kaynakçı maskeleri Güneş’i gözlemek için kullanılabilir. Ancak teknik özellikleri
gerçek filtre özelliklerine sahip olmayan, sadece boyalı camlardan yapılmış
maskeler de mevcuttur ve asla Güneş gözleminde kullanılmamalıdır. Kaynakçı
gözlükleri veya maskelerle de gözlem yapılırken gözlerin kısa aralıklarla
dinlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
58
Işık Aldırılmış ve Banyo Edilmiş Siyah-Beyaz Filmler
Uygun siyah-beyaz fotoğraf filmleri ile kendi filtrenizi yapabilirsiniz. Ancak
DİKKAT, yalnızca gerçek siyah-beyaz filmler kullanarak uygun filtreleme elde
edilebilmektedir. Piyasada KODAK markasının Tri-X ve Pan-X olarak bilinen
siyah-beyaz filmleri bu tanıma uymaktadır. Yalnızca bu siyah-beyaz filmlerin
ışığa duyarlı yüzey kaplamasında metalik özellikli gümüş nitrat bulunmaktadır
ve Mylar filtresi benzeri uygun bir filtreleme sağlayabilmektedir. Bu teknik
tanıma uyan bir siyah-beyaz filmi makarasından çekip çıkartınız ve iki
ucundan açık tutarak 1 dakika süre ile Güneş ışığına yöneltiniz. Bu şekilde
tamamen ışık aldığına emin olduğunuz filmi banyo ettirdiğinizde, elinizdeki
negatifler Mylar filtre özelliklerini sağlayan metalik kaplamalı filtreler gibi
davranacaktır. Genellikle bu negatiflerden ikisini üstüste koyarak (yani çift kat
olarak) elde ettiğiniz filtre ile Güneş’e bakmak daha emniyetli olacaktır. Bu
teknikle de gözlem yaparken kısa aralıklarla gözlerin dinlendirilmesi kuralına
mutlaka uyunuz.
Tamamen ışık aldırılmış ve banyo edilmiş renkli filmler ve siyah-beyaz
olduğu iddia edilen kromojenik filmler, ne kadar kararmış görünseler de
metalik kaplama içermediklerinden Güneş filtresi niteliğine sahip olamazlar ve
kesinlikle Güneş gözleminde kullanılmamalıdırlar.
Dürbün veya Küçük Teleskoplarla Yapılan Projeksiyonlar
Çift objektifli bir dürbünün tek
objektifini
hizasına
kapatıp,
bir
arkasında
görüntüsünün
maske
göz
monte
oluşturduğu
bir
mercekleri
ekran
ederek
Güneş
üzerine
düşürüldüğü projeksiyon düzeneği ile de
Şekil 53
Güneş gözlemleri emniyetli bir biçimde
59
yapılabilir.
Burada
dürbün
yerine
küçük
çaplı
amatör
teleskoplar
da
kullanılabilir. Bu düzeneklerde temel sorun Güneş’in optik tüpler içinde
yaratacağı aşırı ısı olacaktır. Bunu engellemenin tek yolu dürbün veya
teleskobun açıklığını (objektif çapını) küçülterek daha az güneş ışınının
girmesini sağlamaktır. Bu ise açıklığı merkezde 5 cm veya daha az olan, halka
şeklinde, siyah kartondan yapılmış bir maskenin objektif önüne konması ile
sağlanabilir. Dürbün’ün yatay ve dikeyde hareket imkanı sağlayan bir üçayak
(tripod) üzerine monte edilmesi, gözlem sırasında Güneş’in günlük hareketinin
takip edilmesini kolaylaştıracaktır.
DİKKAT!
Gözümüzün duyarlı olduğu ışığın şiddetini büyük ölçüde azaltmalarına
rağmen, Güneş’i doğrudan gözlemek amacı ile:
• Mum alevinde islendirilmiş cam parçalarını (İsli cam)
• Disket veya CD’leri
• Pozlanmış ve banyo edilmiş Röntgen filmlerini
• Pozlanmış ve banyo edilmiş renkli filmlerin negatiflerini
• Aynalı güneş gözlüklerini
asla kullanmayınız. Bu tür araçlar, gözümüzü Güneş’in zararlı
ışınlarından
değildirler.
koruyan
metalik
kaplamalı
filtre
özelliklerine
sahip
60
KAYNAKLAR
-
Baily F., 1836, Monthly Not. Roy. Astr. Soc., 4, 15
-
Doğan N., 1988, Güneş Fiziği ve Güneş-Ay Tutulmaları (2. Baskı), Ankara
Üniversitesi Fen Fakültesi Yayınları, No: 131 (ISBN 9-7548-2017-1)
-
Freedman R. A., Kaufmann III W. J., 2002, Universe (6th edition), W. H.
Freeman and Company, New York. (ISBN 0-7167-4647-6)
-
Littmann M., Willcox K., Espenak F., 1999, Totality – Eclipses of the Sun
(2nd edition), Oxford University Press. (ISBN 0-1951-3179-7)
-
NASA, 2008, Eclipse WEB Site,
http://eclipse.gsfc.nasa.gov/eclipse.html
-
National Maritime Museum, 2008, The Moon's movement,
http://www.nmm.ac.uk/server/show/conWebDoc.8027/viewPage/1
-
Stephenson F. R., 1997, Historical Eclipses and Earth’s Rotation,
Cambridge University Press. (ISBN 0-5214-6194-4)
-
Stephenson F. R., 1997, A&G, 2003, 44, 2.22
-
Wikipedia, 2008, Libration,
http://en.wikipedia.org/wiki/Libration
Download