Onun içindir ki, ölümün hakikatini gören kâmil

advertisement
Sorularlarisale.com
"Onun içindir ki, ölümün hakikatini gören kâmil insanlar
ölümü sevmişler, daha ölüm gelmeden ölmek
istemişler." cümlesini izah eder misiniz?
Ölümün hakikatini gören kâmil insanların ölümü nasıl istedikleri hakkında birkaç
numune vermek, bu meselenin tefekkürü hususunda bize yardımcı olacaktır. Şimdi
bazı Allah dostlarının ölüm hakkındaki sözlerini inceleyelim:
Bediüzzaman Hazretlerinin ölümü sevmesi:
Bediüzzaman Hazretleri Birinci Cihan Harbi’nde esir düşmüştü. Bir gün Çar’ın dayısı
ve Kafkas Cephesi Başkumandanı Nikola Nikolaviç esirleri teftişe gelir ve kampı
gezerken Bediüzzaman Hazretleri’nin önünden geçer. Üstad Hazretleri ona hiç
ehemmiyet vermez ve yerinden bile kımıldamaz. Bu, Başkumandanın nazar-ı
dikkatini çeker. Tekrar bir bahane ile önünden geçer. Yine Üstad Hazretleri
kımıldamaz. Üçüncü defasında ise Üstadımızın önünde durur ve tercüman
vasıtasıyla şöyle bir muhavere geçer:
– Beni tanımadılar mı?
– Evet, tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çar’ın dayısıdır, Kafkas Cephesi
Başkumandanıdır.
– O hâlde ne için hakaret etti?
– Hayır, ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın
emrettiğini yaptım.
– Mukaddesat ne emrediyormuş?
– Ben Müslüman âlimiyim. Kalbimde iman vardır. Kendisinde iman olan bir
şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir. Ben ona ayağa kalksaydım,
mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam
etmedim.
– Şu hâlde, bana imansız demekle benim şahsımı, hem ordumu hem de milletimi ve
Çar’ı tahkir etmiş oluyor. Derhâl divan-ı harp kurulunda isticvap edilsin.
Bu emir üzerine divan-ı harp kuruluyor. Karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya
zabitleri, ayrı ayrı Bediüzzaman’a rica ederek Başkumandana tarziye vermesi için
ısrar ediyorlar. Üstadımızın verdiği cevap ise şu oluyor:
page 1 / 4
“Ben ahiret diyarına göçmek ve huzur-u Resulullah’a varmak
istiyorum. Bana bir pasaport lazımdır. Ben imanıma muhalif hareket
edemem.”
Yine Üstadımız ölüm hakkında şöyle diyor:
“Ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem
dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten
bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap
ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakiki vatanına ve
ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı
dünyadan, bostan-ı cinâna bir davettir. Hem Hâlık-ı Rahim’inin
fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir.
Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli
bakmak değil, bilâkis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi
nazarıyla bakmak gerektir."
"Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün
dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye,
vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir. Evet, ehli iman için ölüm rahmet kapısıdır, ehl-i dalâlet için zulümat-ı
ebediye kuyusudur."(1)
Yine Üstadımız ölüm hakkında şöyle diyor:
“En evvel, herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün
yüzüne baktım. Nur-u Kur’an ile gördüm ki, ölümün peçesi gerçi
karanlık, siyah, çirkin ise de, fakat mümin için asıl siması nuranîdir,
güzeldir gördüm. Ve çok risalelerde bu hakikati kat’i bir surette
ispat etmişiz. Sekizinci Söz ve Yirminci Mektup gibi çok risalelerde
izah ettiğimiz gibi ölüm; idam değil, firak değil, belki hayat-ı
ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir. Ve vazife-i hayat
külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Berzah
âlemine göçmüş kafile-i ahbaba kavuşmaktır. Ve hakeza, bunlar gibi
hakikatlerle ölümün hakiki güzel simasını gördüm. Korkarak değil,
belki bir cihetle müştakane mevtin yüzüne baktım."(2)
page 2 / 4
Hz. Mevlana “Mesnevi”sinde şöyle bir hikâye anlatır
Peygamber’in amcası Hz. Hamza (r.a.) gençlik çağında savaşa daima zırh
giyerek girerdi. Son zamanlarındaysa savaş saflarına zırhsız olarak katılır,
göğsü açık ve vücudu çıplak olarak savaşırdı. Onun bu hâlini gören halk
dediler ki:
“Ey Peygamber’in amcası, ey saflar yaran aslan, ey erlerin padişahı! Allah
kitabında: ‘Nefislerinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın!’ emrini
okumadın mı? Neden kendini savaş esnasında böyle bir tehlikeye atıyorsun?
Gençken, iri yapılı ve kuvvetliyken saflara zırhsız katılmazdın. Şimdi
ihtiyarladın, zayıfladın, öyle olduğu hâlde hiçbir şeye aldırış etmez oldun. Her
şeye boş veriyor; bir kılıç ve bir mızrakla savaşa atılıyor, âdeta kendini
sınıyorsun. Kılıç ihtiyara hürmet etmez. Hiç kılıçla okun akl-ı temyizi olur
mu?” dediler.
Bunun üzerine Hz. Hamza dedi ki:
“Gençken ölümü, bu dünyaya veda etme tarzında görürdüm. Kim ölüme
isteyerek gider? Kim ejderhanın karşısında soyunur? Fakat şimdi Hz.
Muhammed’in nuruyla bu fâni şehre zebun (düşkün) değilim ki. Allah beni
uykudan uyandırdı. Ölüm, kimin nazarında tehlikeyse 'Tehlikeye
atılmayın!' emri de onadır. Fakat birisinin nazarında ölüm, hakikat kapısının
açılışından ibaret olursa, ona 'Haydin çabuk olun!' hitabı gelir.”
Bilal-i Habeşi (r.a.) öleceği zaman hanımı: “Vay üzüntüsüne!” dedi. Bilal-i Habeşi
buna cevap olarak dedi ki: “Hayır! Aksine vay onun sevincine! Yarın dostlarla,
Muhammed ve arkadaşlarıyla buluşacağım.”
Hz. Ali (r.a.) bir muharebede, düşman safları arasında dolaşıyordu. Oğlu Hasan (r.a.)
ona: “Bu hâlin savaşanların hâli değildir.” yani hiç korkmuyor musun, dedi. Bunun
üzerine Hz. Ali:
“Ey oğulcağızım, senin baban ölüme düşmüş veya ölüm onun üzerine
düşmüş hiç aldırmaz.”
Hz. Ammar (r.a.) ölüme karşı olan arzusunu Sıffın muharebesinde şöyle ifade
eder: “Yarın dostlara, Muhammed (s.a.v.)’e ve ashabına kavuşacağım!”
Hz. Huzeyfe (r.a.) ölüm esnasında şöyle demiştir: “Kaybettiğim sevgiliyi
buldum!”
İmam Mukatil (r.a.) der ki: “Kızlarım ve günahlarım olmasaydı, elbette ölüme olan
page 3 / 4
hevesimden erirdim.”
Dipnotlar:
(1) bk. Lem’alar, Yirmi Beşinci Lem'a, Dokuzuncu Deva.
(2) bk. age., Yirmi Altıncı Lem’a, Sekizinci Rica.
page 4 / 4
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download