ilaç intoksikasyonu tanısı ile son 5 yılda 2.çocuk kliniği`ne yatırılan

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR.LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
AİLE HEKİMLİĞİ
KOORDİNATÖR ŞEF: DOÇ.DR.ORHAN ÜNAL
İLAÇ İNTOKSİKASYONU TANISI İLE SON 5 YILDA
2.ÇOCUK KLİNİĞİ’NE YATIRILAN OLGULARIN GERİYE
DÖNÜK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
DR.İ.ÖMÜR COPCUOĞLU
AİLE HEKİMLİĞİ UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANLARI: UZ.DR.ENGİN TUTAR
DOÇ.DR.GÜLNUR TOKUÇ
İSTANBUL, 2009
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR.LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
AİLE HEKİMLİĞİ
KOORDİNATÖR ŞEF: DOÇ.DR.ORHAN ÜNAL
İLAÇ İNTOKSİKASYONU TANISI İLE SON 5 YILDA
2.ÇOCUK KLİNİĞİ’NE YATIRILAN OLGULARIN GERİYE
DÖNÜK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
DR.İ.ÖMÜR COPCUOĞLU
AİLE HEKİMLİĞİ UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANLARI: UZ.DR.ENGİN TUTAR
DOÇ.DR.GÜLNUR TOKUÇ
İSTANBUL, 2009
ÖNSÖZ
Aile Hekimliği uzmanlık eğitimim süresince bana destek olan aileme, bilgi ve
tecrübelerini benimle paylaşan değerli uzmanlarıma, beraber çalıştığım asistan
arkadaşlarıma teşekkür ederim. Bize huzurlu bir çalışma ortamı sunan
hastanemiz başhekimi sayın Prof.Dr.Yusuf ÖZERTÜRK’e, uzmanlık tezime
katkılarından dolayı değerli hocam 2.Çocuk Kliniği Şefi Doç.Dr.Gülnur
TOKUÇ’a ve bana çalışmalarımda yön veren ve hiçbir desteği esirgemeyen
değerli tez danışmanım Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme
Uzmanı Dr.Engin TUTAR’a, gerek tezim gerekse eğitim sürecimizde
yardımlarını esirgemeyen akademisyenlerimiz Doç.Dr.Mehmet SARGIN ve
Doç.Dr.Ekrem ORBAY’a, rotasyonlarımı tamamladığım 1.Kadın Doğum Kliniği
Şefi Doç.Dr.Orhan ÜNAL’a ve kliniğin uzman ve asistanlarına, 2.Kadın Doğum
Kliniği Şefi Doç.Dr.M.Cem TURAN’a ve kliniğin uzman ve asistanlarına,
3.Genel Cerrahi Klinik Şefi Doç.Dr.Necmi KURT’a ve 3.Cerrahi Kliniği uzman
ve asistanlarına, 2.Dahiliye Kliniği şefi Prof.Dr.Mustafa YAYLACI’ya ve
kliniğin uzman ve asistanlarına, 1.Çocuk Kliniği şef vekili Uzm.Dr.Yasemin
AKIN’a ve kliniğin uzman ve asistanlarına, Haydarpaşa Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği Şefi Uzm.Dr.Mecit ÇALIŞKAN’a ve
kliniğin uzman ve asistanlarına, Aile Hekimliği Kliniği’mizin değerli
asistanlarına, tezimin istatistiklerinde yardımlarını esirgemeyen değerli mesai
arkadaşım Dr.Can ÖNER’e,hastanemizin değerli hemşire ve personeline en
derin sevgi ve saygılarımı sunarım.
Dr.İ.Ömür COPCUOĞLU
İstanbul, Nisan 2009
TABLO DİZİNİ
Tablo 2.1. Vücut ısısında değişiklik yapan maddeler.
Tablo 2.2. Zehirlenmelerde koku yayan maddeler
Tablo 2.3. Oral mukozada ve özofagusta değişiklik yapan ilaçlar
Tablo 2.4. Solunumla ilgili sorunlara yol açan zehirlenmeler
Tablo 2.5. Kardiyovasküler sistemde değişikliklere neden olan ilaçlar
Tablo 2.6. Zehirlenmelerde görülen nörolojik bulgular ve buna yol açan zehirler/ilaçlar
Tablo 2.7. Toksikolojik sendromlar
Tablo 2.8. Zehirlenmeleri taklit eden durumlar
Tablo 2.9. Ağızdan alındığında zehirlenmeye yol açmadığı kabul edilen maddeler
Tablo 2.10. Küçük çocuklarda (<10 kg) bir tableti/çay kaşığı bile öldürücü olabilen ilaçlar
Tablo 2.11. Tekrarlayan dozlarda aktif kömür verilmesinin faydalı olduğu durumlar
Tablo 2.12. Akut zehirlenmelerin tedavisinde kullanılabilecek özgül antidotlar
Tablo 2.13. Parasetamol serum düzeyinin zamana bağlı değişimini gösteren eğrinin karaciğer
hasarı ile ilişkisi (Rumack-Matthew nomogramı)
Tablo 2.14. Parasetamol zehirlenmelerinde N-asetilsistein uygulama protokolü
Tablo 2.15. Akut salisilat zehirlenmesinde, zehirlenmenin derecesine göre belirti ve bulgular
Tablo 2.16. Antiepileptik ilaçların toksik etki mekanizmaları
Tablo 2.17. Evlerde günlük kullanılan maddeler, kimyasal yapıları ve oluşturabilecekleri
zehirlenmeler
Tablo 4.1. İlaç gruplarına göre yıllar içinde zehirlenme sayı ve sıklıkları
Tablo 4.2. İlaç intoksikasyonu olgularında görülen semptomlar ve sıklıkları
Tablo 4.3. İlk başvuru anında alınan ve takipteki biyokimyasal parametrelerin
değerlendirilmesi
Tablo 4.4. Yıllara göre vakaların yatış süreleri
Tablo 4.5. Yoğun Bakım Ünitesi’nde yatırılan hastaların almış olduklara ilaçlara göre
dağılımı
ŞEKİL DİZİNİ:
Şekil 2.1. İntoksikasyon tanısı ile acil servise başvuran hastada izlenmesi gereken akış
şeması.
Şekil 4.1. İlaç intoksikasyonu olgularının yıllara ve aylara göre sıklığı
Şekil 4.2. Yıllara göre suisid ve kaza ile ilaç zehirlenmeleri sıklığı
Şekil 4.3. Anne öğrenim durumuna göre suisid ve kaza olgularının yıllara göre dağılımı
Şekil 4.4. Baba öğrenim durumuna göre suisid ve kaza olgularının yıllara göre dağılımı
Şekil 4.5. Yıllara göre ortalama yatış süreleri.
KISALTMALAR:
ZDM
Zehir Danışma Merkezi
LSD
Liserjik Asit Dietilamid
MAOI
Monoamin Oksidaz İnhibitörleri
TSA
Trisiklik Antidepresanlar
MDMA
Metilen Dioksi Metamfetamin
MDEA
Metil Dietanolamin
NSAID
Nonsteroid Antienflamatuar Drog
DKA
Diyabetik Ketoasidoz
KKB
Kalsiyum Kanal Blokerleri
SSRI
Selektif Serotonin Reuptake İnhibitörleri
MSS
Merkezi Sinir Sistemi
PCWP
Pulmonary Capillary Wedge Pressure(Pulmoner Kapiller Kama Basıncı)
PAM
Pralidoksim
YBÜ
Yoğun Bakım Ünitesi
İÇİNDEKİLER
Sayfa
1.GİRİŞ VE AMAÇ…………………………………………………………………. 1
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Epidemiyoloji………………………………………………………………….3
2.2.1. Ülkemizde en sık görülen zehirlenme nedenleri ……………………………..4
2.2.2. Zehir Danışma Merkezi …………………………………………………….....5
2.3. Zehirlenmelerde idari ve adli prosedür…………………………………………5
2.3.1. Zehirlenmelerde idari prosedür…………………………………………….....6
2.3.2. Ülkemizdeki ilaç ve zehir danışma merkezleri…………………………….....6
2.3.3. Zehirlenmelerde adli prosedür………………………………………………...6
2.3.4. Zehirlenmelerde hekim sorumluluğu ve yaklaşımı…………………………..7
2.3.4.1. Tanı……………………………………………………………………………7
2.3.4.2. Genel tedavi ilkeleri………………………………………………………......9
2.4. Genel belirti ve bulgular………………………………………………………...11
2.4.1. Öyküde elde edilebilecekler…………………………………………………...11
2.4.2. Fizik muayenede elde edilebilecekler…………………………………………11
2.5. Toksidrom tanımı ve toksidromlar……………………………………………..18
2.6. Tedavi…………………………………………………………………………….20
2.7. Etkene göre spesifik tedavi …………………………………………………….25
3. MATERYAL VE METOD………………………………………………………..49
4. BULGULAR……………………………………………………………………….51
5.TARTIŞMA………………………………………………………………………...62
6.ÖZET………………………………………………………………………………..70
7.KAYNAKLAR……………………………………………………………………..75
1
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Gelişmiş ülkelerde kaza ve zehirlenmeler 1-14 yaş grubu ölüm nedenleri arasında birinci
sırada yer almaktadır. Akut zehirlenmeler, toksik bir maddeye bir kere ya da 24 saat içinde
birçok kez maruz kalma sonucu görülür (1). Zehirlenmeye yol açan etkenler yaşanılan
bölgeye, toplumun gelenek ve göreneklerine, eğitim düzeyine ve mevsimlere göre değişkenlik
gösterebilir. Bu nedenle her ülkenin, hatta her bölgenin zehirlenme ile ilgili özelliklerinin
belirlenip, önlemlerin alınması gerekmektedir. Acil çocuk servislerine olan başvurular
arasında triajda, müdahale ve tedavi önceliği taşıyan zehirlenmeler, çoğu çocukta hangi
maddenin ve ne kadar alındığının kesin bilinmemesi, bazı ilaçların zararlı etkilerinin
çocuklarda erişkinlerden daha fazla olabilmesi gibi nedenlerle klinik gidişi ve sonuçları
önceden öngörülemeyen bir sağlık problemidir (2).
Bu çalışmamızda, Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Acil
Servisi’ne 2003-2008 yılları arasında başvuran ve ilaç intoksikasyonu tanısı ile 2.Çocuk
Kliniği’ne yatırılan olguların epidemiyolojik ve klinik özellikleri, takip ve tedavileri, dosya
kayıtlarından geriye dönük olarak incelenmiştir.
Çocuk ölüm nedenleri gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde farklılık göstermekte,
gelişmiş ülkelerde kaza ve zehirlenmeler ilk sırada yer alırken gelişmekte olan ülkelerde
enfeksiyon hastalıkları birinci sırayı almaktadır. Zehirlenmeye neden olan etkenler de gerek
ülkelerin gerekse de aynı ülkedeki bölgelerin gelişmişlik düzeyine göre farklılıklar
göstermektedir. Sosyokültürel ve ekonomik yönden kozmopolit bir yapıya sahip olan ilimizin
çeşitli bölgelerinde de, hem hastalık hem de zehirlenme nedenleri açısından farklılıklar olması
beklenen bir durumdur.
Kartal ilçesi İstanbul’un doğudan giriş kapısıdır ve bu konumu nedeniyle de Anadolu’dan
yoğun bir göç almaktadır. Genel anlamda bakıldığında kültürel ve ekonomik açıdan sorunlu
büyük bir nüfusu barındırmaktadır. Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi hem
yoğun hem de sosyokültürel açıdan sorunlu bir popülasyona hizmet vermektedir. Bu nedenle
de kendine özgü bir hasta grubu söz konusudur. Çalışmamızın amacı, hizmet verdiğimiz
çocukluk yaş grubunda, yatırılarak tedavi edilen hastalar arasındaki ilaç intoksikasyon
sıklığının, çeşidinin, klinik özelliklerinin ve prognozunun belirlenmesidir.
2
2. GENEL BİLGİLER
Zehirlenme, organizmaya değişik yollarla giren maddelerin farklı sistemlerde homeostazisi
(dengeyi) bozarak hasar ya da ölüm oluşturmasıdır (3). Tarihi kaynaklarda Paracelsius’un
‘Tüm maddeler zehirdir, zehir olmayanı yoktur’ ifadesine rastlıyoruz (4). Zehirlenme
genellikle ev kazalarının bir sonucudur. Evde bulunan tüm maddeler yani parfüm,
kozmetikler, temizleme solusyonları, alkollü içecekler, böcek ilaçları ve evde tedavi amaçlı
verilmiş olan diğer ilaçlar ölümcül kazalara neden olabilir. Zehirlenme olaylarının
patofizyolojisi çocuklarda erişkinlerden farklı seyreder. Çocukların vücut ağırlığı düşük ve
birim ağırlık başına düşen ilaç miktarı fazla olduğu için, çok küçük miktarlar bile toksik
olabilir ve mortaliteyi artıran en önemli faktör budur (5). Ek olarak çocukların fizyolojik
özellikleri olan farklı metabolizma yolakları da yüksek mortaliteden sorumludur. Çocuklarda
glukuronidasyon yerine sulfonasyon ile metabolize olan pek çok toksik madde yetersiz atılım
yüzünden vücutta fatal düzeylere ulaşabilir (5).
Akut zehirlenmeler genellikle toksik maddenin oral yolla alınmasıyla meydana gelir.
Ancak bu şekilde toksik madde alımı da tedaviye en uygun olan, tedavi başarı şansının en
yüksek olduğu alım şeklidir (4). Birçok zehirlenmede erken dönemde yapılan sağaltım
girişimleriyle henüz zehirin toksik etki oluşturmadan vücut dışına atılmasının sağlanması
veya antidot kullanımıyla zararlı etkilerinin ortaya çıkmaması sağlanabilir. Bu durumda
önemli olan konu,
erken tanı ve uygun tedavi girişimlerinin zaman yitirmeksizin
yapılmasıdır. Tedavi yöntemleri arasında yer alan kusturma genellikle evlerde aile tarafından
yapılmakta, sağlık kuruluşlarında ise tercih edilmemektedir. Mide yıkama çoğu zehirlenmede
hala ilk sırada gelen sağaltım şeklidir (6).
Toksidromlar diğer bir deyişle Toksikolojik Sendromlar, zehirlenme olgularında başarılı
bir tanı yapılabilmesi için tanımlanmış olan klinik sendromlardır (5). Klinik tanıda her zaman
ilaç zehirlenmeleri tek semptom ve/veya bulguyla gelmemekte, çoğunlukla birden fazla organ
ve sistemi ilgilendiren semptom ve/veya bulgu göze çarpmaktadır.
Zehir vücuda girdikten sonra çeşitli şekillerde hasar oluşturmaktadır. Örneğin zehirli bir
gaz, oksijenin yerini alarak boğulmaya neden olabilmektedir. Bazı zehirler sistemik etkiyle
3
tüm vücudu etkileyebilir. Bazı zehirler ise sinir sistemini etkileyerek ya aşırı uyarılmaya ya da
baskılanmaya neden olabilirler, bunun sonucunda ishal ve kusma görülebilir. Zehrin gerçek
etkisi yapısına, miktarına, bazen de vücuda alınış yoluna bağlıdır. Zehirlenmelerde, zehirden
etkilenen kişinin yaşı, vücut ağırlığı ve genel sağlık durumu çok önemli etkenlerdir.
Zehirlenmenin tedavisinden ziyade ortaya çıkmasını önlemek daha kolaydır. İlaçların ve
kimyasal maddelerin (deterjan vb), çocukların ulaşamayacağı yere konulması, ilaçların
çocuklara şeker olarak tanıtılmaması bu önlemlerden sadece birkaçıdır (7).
2.1. Epidemiyoloji
Gelişmiş ülkelerde kaza ve zehirlenmeler 1-14 yaş grubu ölüm nedenleri arasında birinci
sırada yer almaktadır (1). Evde bulunan kimyasal maddelerin ve ilacların cocukların kolayca
ulaşabileceği yerlerde bulunması, bazı ilaçların cazip renk ve biçimde piyasaya sürülmesi,
annenin çalışması ve çocuğunu eğitimsiz kişilere bırakması, tarım alanında kullanılan ilaçların
ve endüstri ürünlerinin gelir düzeyi düşük insanlarca alınıp bilgisizce kullanılmaları,
çocuklardaki zehirlenme sıklığının artmasına neden olmaktadır (8). İlk beş yaş grubunda
gorulen zehirlenmeler erkek çocuklarında daha sık oluşmaktadır ve genellikle tek bir madde
alımı söz konusudur. Ergenlik doneminde görülen zehirlenmeler ise kızlarda daha sıktır ve
genellikle birden fazla maddenin alınması ile meydana gelir (9). İlk yaşta anne ve babanın
verdiği ilaçlar, 2-3 yaşlarında ev temizleme maddeleri, 3-5 yaşlarında ise dolapta saklanan
ilaçlarla zehirlenmeler sıktır. Okul çocukluğu ve ergenlik dönemlerinde ise özkıyım amaçlı
ilaç zehirlenmeleri daha çok görülür (10).
Akut zehirlenmelerin % 80-85’i bilinçsiz (kaza sonucu), %10-15’i ise bilinçli (özkıyım,
cinayet, madde bağımlılığı) olarak gerçekleşir. Kaza zehirlenmeleri süt çocuğu ve oyun
çocuğu dönemindeki erkek çocuklarda, bilinçli zehirlenmeler ise adolesan dönemindeki kız
çocuklarda daha fazla gözlenir. Zehirlenmiş çocukların %25’inde 1 yıl içinde ikinci kez
zehirlenme gerçekleşir. Zehirlenme yeri %90’dan fazla ev içidir ve etken tek bir maddedir.
Zehirlenmelerin %60’ı ilaç dışı maddelerle gerçekleşir. Zehirlenmelerin %75’i tıbbi girişime
gerek kalmaksızın iyileşirler, çünkü, alınan madde ya toksik değildir ya da miktar yetersizdir
(11).
Ülkemizde
zehirlenmeler
giderek
artmakta
ve
önemli
bir
sağlık
sorunu
oluşturmaktadır.Örneğin İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları poliklinik ve acil polikliniğine başvuran vakaların yaklaşık %2’sini zehirlenme
vakaları oluşturmaktadır (12).
4
2.2.1. Ülkemizde en sık görülen zehirlenme nedenleri
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığına bağlı olarak çalışan Zehir Danışma
Merkezi’ne 2003 yılında yapılan 13.385 zehirlenme başvurusu incelendiğinde; zehirlenme
nedenlerinin dörtte üçünü ilaç zehirlenmeleri oluşturmaktadır, diğerleri ise sırasıyla tarım
ilaçları, kimyasal maddeler, evde kullanılan çeşitli maddeler, besin zehirlenmeleri ve hayvan
sokmalarıdır (6,7,13,14). Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Zehir Danışma Merkezine en
fazla başvuru Marmara Bölgesi’nden, en az başvuru ise Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nden
gelmektedir. Başvuruların neredeyse tamamını doktor başvuruları oluşturmaktadır (7).
Zehirlerin vücuda giriş yolu olarak oral yol baskın bir şekilde ilk sırayı almaktadır.
Toksik maddeler vücuda en çok ağız yoluyla (%76) girerler. Bunu solunum, deri, mukoza ve
parenteral yollar izler (4,15,16).
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İlaç ve Zehir Danışma Merkezi web sitesinden
alınan sonuçlara göre akut intoksikasyonlarda en sık görülen etkenler şu şekilde
sıralanmaktadır: İlaçlar (analjezik, anti-depresan ve sedatif hipnotikler ilk sıralarda) %65,
tarım ilaçları %8, temizlik ürünleri %7, kimyasal maddeler %6, besinler %5, ısırma ve
sokmalar %3 oranında görülmektedir (17). Çocuklarda zehirlenmeye bağlı mortalite oranları
ülkemizde %0.4 ile %3 arasında ve yurtdışında ise %0.2’nin altında olarak bildirilmiştir
(1,18-22).
En fazla ölüme yol açan toksik maddeler antipsikotikler, alkoller, gaz ve duman,
antikonvülzanlar, temizlik maddeleri, antidepresanlar, stimülan ilaçlar, kardiyovasküler
ilaçlar, kimyasal maddeler ve antihistaminiklerdir. Amerika Birleşik Devletleri Zehir Kontrol
Merkezi Birliğinin verilerine göre 2002 yılında 2 milyondan fazla zehirlenme olgusu
görülmüştür. Bunların %51.6’sını 6 yaşından küçük çocuklar oluşturmaktadır. Bildirilen
olguların %91.9’unda tek bir ajan ile zehirlenme söz konusudur. Olguların %91.8’i akut
zehirlenmeler olup, etkene devamlı olarak ya da 8 saati aşan aralıklarla tekrarlayan şekilde
maruz kalma olarak tanımlanan kronik zehirlenmeler ise bildirilen olguların %2.1’ini
oluşturmaktadır. Bildirilen olguların %84.9’u özkıyım amaçlı olmayan alımlardır. Erişkin
popülasyonda tüm zehirlenmeler için ölüm oranı %0.13 iken 6 yaş altı çocuklarda bu oranın
son beş yılda %2.0-2.7 arasında olduğu bildirilmiştir (7).
5
Ülkemizde ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre 1996 yılında hastanelere başvuran yıllık
zehirlenme vakası 27.144 tür. Devlet istatistik enstitüsü verilerine göre ise 1995 yılında
ülkemizdeki zehirlenme prevalansının % 0.4 olduğu bildirilmiştir. Yapılan diğer çalışmalarda
ülkemizde zehirlenme olgularının acil servise başvuran tüm olguların %0.46-%1.57’sini
oluşturduğu ve bu olguların adli olgular arasındaki oranının %7 ile %17.1 arasında olduğu
gösterilmiştir. Herhangi bir sağlık kurumuna başvurmadan geleneksel yöntemlerle tedavi
edilmeye çalışılan olguların varlığı düşünüldüğünde, gerçek sayının bildirilenlerin çok daha
üzerinde olduğu tahmin edilmektedir (7).
2.2.2. Zehir Danışma Merkezi
Zehirlenme vakalarında acil servislerde çalışan hekimlerin ve yardımcı sağlık personelinin ilk
başvurması
gereken
organizasyon
Zehir
Danışma
Merkezleri’dir.
Zehir
danışma
merkezlerinin amacı, zehirlenme olayında, sağlık kuruluşuna ulaştırana kadar hastaya etkin
acil bakımın (veya ilkyardımın) verilmesine yardımcı olmaktır. Tüm Türkiye’den rahatlıkla
ulaşılabilecek olan Sağlık Bakanlığı’na bağlı, ücretsiz aranabilen, Zehir Danışma Merkezi
(ZDM)’nin numarası 114 dür. ZDM’den yararlanabilmek için birkaç konuda bilgimiz
olmalıdır. Bu bilgiler ışığında ZDM bize yardımcı olabilir:
1. Şüphelenilen madde iyi tanımlanmalıdır; rengi, şekli, katı-sıvı-gaz halinde oluşu vd. İlaç
veya başka kimyasal bir madde ise (temizlik ürünü, böcek öldürücü gibi), ticari ya da etkin
madde ismi verilmelidir. Bunun için kutu veya prospektüs elde edilmelidir.
2. Şüphelenilen veya bilinen giriş yolu tanımlanmalıdır.
3. Şüphelenilen maddenin, hasta tarafından alındığı bilinen veya tahmin edilen miktarı
belirtilmelidir.
4. Hastanın yaşı, kilosu, boyu hakkında mutlaka bilgi verilmelidir.
5. Acil servislerde çalışan hekimler ve yardımcı sağlık personeli, çalıştığı bölgede, iletişim
kurabileceği gerekli yerlerin telefon numaralarını bilmek zorundadır, buna ZDM de dahildir.
2.3. Zehirlenmelerde idari ve adli prosedür
2.3.1. Zehirlenmelerde idari prosedür
Zehirlenme olgularında acil servise ilk başvuru anından itibaren hastanın kimlik bilgileri,
hastaneye başvuru saati, başvuru anındaki muayene bulguları ve aileden alınan zehirlenme
öyküsüne ait kısa bilgilerin acil poliklinik kayıt defterine kaydedilmesi adli ve idari açıdan
6
eksiksiz yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur. Bu konuda yapılabilecek ihmaller hem
ceza hukuku açısından suç teşkil edebileceği gibi idari açıdan da görevi ihmal suçu
oluşturmaktadır. Geçmişe dönük bu vakaların incelenmesinde bu verilerin eksik bırakılmış
olması sağlık personeli açısından sıkıntı oluşturmaktadır. Hekimin hastanın kimliğini tespit
etme ve kayıt etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Kayıtlar düzgün alındıktan sonra her vaka
mutlaka ülkemizde kurulu bulunan dört zehir danışma merkezinden hastanenin otomasyon
sisteminin bağlı bulunduğu zehir danışma merkezi hangisi ise ona ulaşılarak hasta ile ilgili
bilgiler verilmek suretiyle hastaya müdahalede izlenecek yol belirlenmektedir. Bu şekilde bir
hareket tarzı bilimsel, pratik ve ekonomik olmanın yanında incelenen başvurular yolu ile
ülkemizde zehirlenmelere yaklaşımda sürekli güncellenebilen bir epidemiyolojik veri tabanı
oluşturma olanağı da sunar.
2.3.2. Ülkemizdeki ilaç ve zehir danışma merkezleri
İlaç ve zehir danışma merkezleri zehirlenmelerden korunma ve zehirlenme olaylarında
morbidite, mortalite ve tedavi maliyetlerini azaltmak üzere danışmanlık hizmeti veren
birimlerdir. Ülkemizde haftanın 7 günü 24 saat aralıksız hizmet veren 3 adet ve mesai
saatlerinde çalışan 1 adet olmak üzere toplam 4 adet ilaç ve zehir danışma merkezi
bulunmaktadır. Zehirlenmelerin tedavisi yapılırken danışmanlık bilgileri veren zehir danışma
merkezlerinin telefon numaralarının tedavi yapılan sağlık kuruluşlarında bulunması ve
gerektiğinde danışılması yararlı olacaktır. Bu amaçla bu merkezlere ait iletişim bilgilerine
aşağıda yer verilmiştir (7).
1) Refik Saydam Hıfzısıhha İlaç ve Zehir Danışma Merkezi (0 800 3147900 (4 hat), 0 312
4337001)
2) Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İlaç ve Zehir Danışma Merkezi (0 232 4123939)
3) Uludağ Üniversitesi İlaç ve Zehir Danışma Merkezi (0 224 4428293)
4) Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi (0 312 3118940, 0 312 3103545 / 2133-2134)
(Mesai saatleri içinde)
2.3.3. Zehirlenmelerde adli prosedür
Zehirlenmelerde acil servise başvurusu alınan her vakanın kimlik, başvuru saati gibi
bilgilerinin ivedilikle adli mercilere bildirilmesi yasal önem taşımaktadır. Zehirlenmeler, ister
kaza, ister özkıyım, isterse adam öldürme kastı ile meydana gelsin, adli olgu niteliği taşırlar
ve bildirilmemeleri yasal sorumluluk doğurur. Türk Ceza Kanunu’ nun 280. maddesine göre
“Tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire sağlık hizmeti veren diğer kişiler, görevini yaptığı
7
sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili
makamlara bildirmezler veya bu hususta gecikme gösterirlerse, bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılırlar”. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 159. maddesinde “Bir ölümün doğal
nedenlerden meydana gelmediği kuşkusunu doğuracak bir durumun varlığı veya ölünün
kimliğinin belirlenememesi halinde; sağlık işleriyle görevli kişilerin, durumu derhal
Cumhuriyet
Başsavcılığına
bildirmekle
yükümlü
oldukları;
bu
durumdaki
ölünün
gömülmesinin ancak Cumhuriyet savcısı tarafından verilecek yazılı izne bağlı olacağı”
belirtilmektedir. Adli soruşturmayı gerektiren bir olayda, ölen kişiye keşif ve otopsi
yapılmadan gömülmesine izin verme, Türk Ceza Kanunu’ nun 257, 280, 281 ve 283.
maddeleri kapsamında değerlendirilebilecek suçu oluşturacaktır ki, bu maddelerde sırasıyla
“Görevi kötüye kullanma”, “Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi”, “Suç
delillerini yok etme, gizleme ve değiştirme”; “suçluyu kayırma” cürümleri tanımlanmaktadır
(3). Hastaneye herhangi bir sebeple getirilen çocuklarda ilaç intoksikasyonuna dair belirti ve
bulguların nonspesifik olabileceği, bazı durumlarda ailelerin suçluluk duyguları ile ilaç içme
durumlarını gizleyebileceği unutulmamalı, şüphe halinde de yasaların gerektirdiği şekilde adli
rapor hazırlanmalıdır.
2.3.4. Zehirlenmelerde hekim sorumluluğu ve yaklaşımı
İlaç intoksikasyonu nedeniyle hastaneye getirilen olguların tanı ve tedavisinde izlenmesi
gereken belirli süreçler söz konusudur. Bu süreçlerin eksiksiz bir biçimde uygulanmasından
acil serviste çalışan hekim sorumludur.Bu sürecin takibinde acil servis hekimi elbette ki
eğitimi sırasında edindiği bilgi ve tecrübeleri kullanacaktır.Ancak sürecin planlanmasında
zehir danışma merkezlerinin desteğinin alınmasının ve üzerinde konsensus sağlanmış
algoritmaların rehber edinilmesinin gereği açıktır.
2.3.4.1. Tanı
Tanıya ulaşmada, her hasta ve hastalıkta uygulanması gereken yöntemler, ilaç zehirlenmeleri
olgularında da aynı titizlikle uygulanmalıdır.
1) Öykü: Zehirlenme şüphesi ile acil servise başvuran bir hastada hekim öncelikle iyi bir öykü
almalıdır. Hastanın bilinci açık değilse ya da hasta çocuksa hasta yakınlarından evde bulunan
boş ilaç kutuları ya da kimyasal madde kutuları v.s konusunda detaylı bilgi alınmaya
çalışılmalıdır. Öykü alınırken özellikle şu konulara dikkat edilmelidir:
Alınan madde ya da maddelerin cinsi ve içerikleri, alınan miktar, hangi yolla alındığı (ağız
yolu, solunum yolu vs.), alınış zamanı, birlikte zehirlenen başka kişi olup olmadığı,
8
zehirlenen kişinin önceden mevcut olan hastalıkları ve kullanılan ilaçlar, daha önce
zehirlenme olup olmadığı, zehirlenmenin nedeni (kaza, özkıyım amaçlı ya da kasıtlı verme),
psikiyatrik öykü ve madde kullanım öyküsü.
Zehirlenme olguları adli olgulardır ve bildirimi zorunlu hastalıklar grubuna
girmektedirler. Bu nedenle hastalara ait verilen tüm kimlik bilgilerinin, öykünün, fizik
muayene bulgularının ve uygulanan tedavinin ayrıntılı olarak mutlaka kayıt edilmesi gerekir.
Hastaların refakatçileri ile ilgili bilgilerin de kayıt edilmesi yararlı olabilir. Birden fazla
zehirlenme olgusu bulunan durumlarda her bir hastanın toksik doz almış olabileceği
düşünülmelidir. Hastanın kaza ile mi yoksa özkıyım amaçlı mı zehirlendiğini saptamak
önemlidir. İntihar amaçlı zehirlenmelerde hastanın verdiği bilgilerin her zaman doğru
olmayabileceği hastanın bilerek hekimi yanlış yönlendirebileceği akılda tutulmalı, özkıyım
sonucu zehirlenen hastaların tetkik ve tedavileri mümkünse hastaneye yatırılarak yapılmalı,
özkıyım girişiminin tekrarlanmasını önlemek amacıyla, hastanın psikiyatrik yönden
profesyonel destek alması sağlanmalıdır. Akut ilaç zehirlenmelerinde ebeveynler bazen
suçluluk duyguları içerisinde hareket etmekte ve nonspesifik şikayetlerle ancak bir telaş
havası içerisinde acil servise gelmektedirler. Bu hareket tarzında olanların durumlarından
şüphelenmeli, hastayı stabilize ettikten sonra ilaç alımı ısrarla sorgulanmalıdır. Akut
zehirlenmelerde semptom ve bulgular genellikle spesifik olmayıp hasta bulantı, kusma, baş
dönmesi, baş ağrısı, fenalık hissi ve bilinç kaybı gibi birçok hastalıkta görülebilen nonspesifik
şikayetler ile sağlık kurumlarına müracaat edecek veya getirilecektir. Bazı zehirlenmelerde ise
belirgin şikayetler bulunmayabileceği ya da karın ağrısı, çarpıntı, solunum düzensizliği gibi
diğer nonspesifik şikayetlerin de eklenmiş olabileceği unutulmamalıdır.
1) Fizik muayene: Bütün acil olgularda olduğu gibi zehirlenme şüphesi ile acil servise
başvuran hastalarda da değerlendirme mutlaka havayolu, solunum, dolaşımın kontrolü
(ABC) ile başlamalı, hastanın genel durumu stabilize edildikten sonra fizik muayene
dikkatli bir şekilde yapılmalıdır. Fizik muayenede zehirlenme hakkında ipucu verebilecek
bulgulara ve eşlik eden bir travma olup olmadığına dikkat edilmeli, özellikle bilinci
bozulmuş hastalarda hastanın değerlendirilmesinde vakit kaybedilmemeli, zehirlenmeye
eşlik eden bir travmanın varlığının, yüksek doz ilaç ya da madde kullanımına bağlı
zehirlenme tablosunu maskeleyebileceği göz ardı edilmemelidir.
Bu sırada önemli bir nokta da hastanın üzerinde bulunan giysilerinin muhafazası olup,
özellikle koroziv madde kullanımlarında elbiselerde maddenin bırakmış olacağı izlerin
belirlenmesi veya elbiselerde mevcut kusmuk lekelerinin toksikolojik analizi, kullanılan
9
toksik madde ve olayın orijini hakkında önemli ipuçları sunabilecektir. Böyle bir öneme sahip
elbiselerin saklanmamasından dolayı, hekimin “delilleri karartmak” suçlaması ile karşılaşması
hemen her zaman mümkün olabilmektedir.
Hastanın fizik muayenesinde; karakteristik koku varlığının, cilt rengi ve nefes
kokusunun, pupil bulgularının, tansiyon ve kalp ritm durumunun, nöromüsküler
anormalliklerin, bilinç durumunun, vücut ısısı değişimlerinin, solunum sistemi bulgularının
değerlendirilmesi özellikle önem taşımaktadır.
2) Laboratuar: Akut zehirlenmelerde uygulanacak acil müdahalelerde, alınan madde ile
hastanın kliniğinin her zaman korelasyon göstermemesi ve laboratuvar incelemelerinin
önemli bir zamanı kaybettirmesi zehirlenme etkenini saptamaya yönelik laboratuvar
testlerinin yararını tartışılır hale getirmiştir. Ayrıca, tarama testleri toksik etkeni saptama
konusunda yardımcı olsa da, bunun uygulanan tedaviyi tüm olguların %5’inden azında
değiştirdiği bilinmektedir (7,17). Bunun yanında hızlı sonuç veren genel bir tarama
testinin günümüzde mevcut olmayışı ve birçok zehirlenme olgusunda hastaların
destekleyici ve semptomatik tedavi ile iyileşmekte oldukları hususları da dikkate
alındığında, zehirlenmelerde laboratuvar tetkiklerinin sonucu beklenmeden, hasta için
hayat kurtarıcı olan semptomatik ve destek tedaviye vakit geçirmeden başlanması önem
taşımaktadır (14). Klinik amaçlı kalitatif toksikolojik tarama testlerinin en yararlı olduğu
durumlar, özkıyım eylemlerinde sık rastlanıldığı üzere alınan toksik maddenin bilinmediği
durumlar, multipl madde alımının söz konusu olduğu durumlar, semptomlar ile fizik
muayene bulgularının öykü ile uyumlu olmadığı ve ciddi klinik tabloyla seyreden
durumlar olarak sıralanabilirken, kantitatif toksikolojik tarama testleri; asetaminofen,
salisilatlar, etanol, etilen glikol, isopropil alkol, digoksin, demir, lityum, teofilin,
antikonvülzanlar ve metanol gibi maddeler ile oluşan zehirlenmelerde serum ilaç
düzeyinin saptanması amaçlarıyla uygulanmaktadır.
Zehirlenme ile gelen hastaya yararlı olabilecek diğer rutin laboratuvar tetkikleri
olarak, tam kan sayımı, tam idrar tetkiki, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri,
pıhtılaşma testleri, sedimentasyon, EKG, radyolojik incelemeler (abdominal X-ray ağır
metaller, demir, fenotiazinler ve kloroform gibi radyoopak toksinlerin tanısında yararlı
olabilir, ancak radyoopasitenin görülmeyişi bu tanıdan uzaklaşmak için yeterli değildir)
tanımlanmaktadır.
Laboratuvar tetkiklerinin uygulanmasının, yukarıda belirttiğimiz üzere, klinik yönden acil
10
müdahaleler için gerekliliği tartışılsa da, adli toksikoloji yönünden uygulanmış olması
kaçınılmazdır.
2.3.4.2. Genel tedavi ilkeleri
Zehirlenmelerin tedavisi multidisipliner yaklaşım gerektiren önemli bir konudur. Zehirlenme
şüphesiyle başvuran her hasta klinik durumu stabil görünse bile potansiyel olarak hayati
tehlikede kabul edilip tedavisi ona göre planlanmalıdır. Hastanın gelişindeki klinik bulgular
yanıltıcı olabilir. Örneğin; bilinci açık ve hafif klinik bulgularla gelen hastanın bilinci zamanla
kapanabilir, ya da koma halinde gelen hastalarda klinik tablo bir süre sonra tamamen
düzelebilir. Bu nedenle hasta mutlaka en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır (14).
Akut zehirlenmelere bağlı morbidite ve mortalite doğru tanı ve uygun tedavi ile önemli
ölçüde azaltılabilir. Burada prognozu belirleyen en önemli faktörlerden biri hastanın maddeyi
alışı ile tedavi arasında geçen süre olup, vakit kaybedilmeden tedaviye başlanmalıdır.
“Önce hastanın, sonra zehirin tedavisi” tedavide genel prensip kabul edilmekte olup,
zehirlenme durumunda önce hasta stabil duruma getirilip, destek tedavisi yapılmalı, daha
sonra zehirin vücuttan uzaklaştırılması ve toksikolojik etkileriyle mücadele edilmelidir.
Zehirlenen bir çocuğa yaklaşımda hem zehirlenme etkeninin araştırılması, hem zehirlenmenin
şiddeti, hem destekleyici tedavi hem de gerekli ise dekontaminasyon aynı anda yürütülmelidir
(14).
Zehirlenme olgularında uygulanan başlıca tedavi şekilleri dekontaminasyon uygulamaları
(mide yıkama, aktifkarbon, antidot verme) yanında, destek tedavisi ve semptomatik tedavi
şeklinde olan nonspesifik tedavi uygulamalarıdır. Oral yolla alınan kostik maddeler ve
hidrokarbon grubu madde alımları dışındaki zehirlenmelerde gastrointestinal sistem
dekontaminasyonu
uygulanmalıdır
(6).
Dekontaminasyonda
sıklıkla
aktif
kömür
uygulanmaktadır. Ancak aktif kömürün uygun olmadığı durumlar da vardır. İleriki kısımlarda
kontrendikasyonlar ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Oral yolla alınan toksik maddelerin dekontaminasyonu dışında cilt yoluyla absorbe
edilmesi halinde toksisitesi oldukça yüksek olan maddelerin de uzaklaştırılması önem taşır.
Böyle cilt yoluyla olan intoksikasyonlarda diğer intoksikasyonlara uygulanan herhangi bir acil
yaklaşımda olduğu gibi, havayolu açıklığı sağlanmış olmalı, toksisitenin ciddiyetiyle ilişkili
olarak respiratuar fonksiyonlar desteklenmeli ve kardiyovasküler monitorizasyon ve sıvı
elektrolit desteği sağlanmalıdır. Bunlardan farklı olarak primer tedavi olarak giysiler
11
çıkartılmalı, gözler ve deri eğer toksik materyale maruz kalma öyküsü varsa yıkanmalıdır
(19).
Hasta intoksikasyon tanısı ile acil servise başvurduğu andan itibaren izlenmesi gereken
yol şekil 1’de gösterilmiştir.
12
Şekil 2.1. İntoksikasyon tanısı ile acil servise başvuran hastada izlenmesi gereken akış
şeması.
2.4. Genel belirti ve bulgular
Gerek öykü ile gerekse de fizik muayene bulguları ile hem toksik maddenin niteliği ve hem de
toksik madde alımının vücut üzerindeki etkileri ile ilgili önemli veriler elde etmek
mümkündür.
2.4.1. Öyküde elde edilebilecekler
Hasta acil servise başvurduğu an öncelikle stabilizasyonu ile ilgilenirken bir yandan da hangi
maddeden ne kadar aldığı, kaç saat önce aldığı, ne kadar aldığı, hangi yolla aldığı, ek madde
alımının olup olmadığı sorgulanmalıdır (14). Evde aile fertlerinin düzenli olarak kullandığı
ilaçlar üzerinde durulmalıdır. Hastanın yaşı, tıbbi öyküsü, önceki kaza veya zehirlenmeleri,
alerji öyküsü, önceden ve şu anda kullandığı ilaçlar, ilaç/zehir alımının kasti mi yoksa kaza
sonucu mu olduğu, bulguların başlama zamanı, bulgu ve belirtiler, bulguların ilerleme hızı,
ilaç/zehrin alımı ile hastaneye geliş arasındaki süre, daha önce başka hastaneye gitmişse
yapılan işlem ve tedavi yöntemleri sorgulanmalıdır.
2.4.2. Fizik muayenede elde edilebilecekler
2.4.2.1. Vital bulguların değerlendirilmesi (kalp hızı, solunum sayısı, kan basıncını
etkileyenler, hipoksi veya hipoksemiye neden olan maddeler)
Ateş, nabız, kan basıncı, solunum, kalp hızı ve oksijen saturasyonu (SpO2) hem hastanın
stabilizasyonunda hem de ayırıcı tanı listesinin daraltılmasında çok önemlidir (14). Hipotermi
ve hiperterminin tanınması yanında bunlarla mücadele edilmesi de acil servisin başlıca
işlevlerindendir.
A) Hipotermi ve hipertermiye neden olabilen zehirlenmeler
Bazı dış etkenlere maruz kalma, ilaç alımları ve bazı hastalık ve bulguları vücut ısı
değişikliklerine yol açmakta, hastanın genel sağlığı ciddi risk altına girebilmektedir.
Hipotermi ve hipertermiye neden olabilen durumlar ve zehirlenmeler tablo 1’de verilmiştir.
13
Hipotermiye Neden Olan İlaçlar/Toksinler
Barbitüratlar
Siklik Antidepresanlar
Etanol ve diğer alkoller
Hipoglisemik ajanlar
Opiatlar
Fenotiyazinler
Sedatif-Hipnotik Ajanlar
Hipertermiye Neden Olan İlaçlar/Toksinler
Tiroid hormonları
Salisilatlar
Amoksapin
Amfetamin
Siklik Antidepresanlar
Lityum
LSD
Maprotilin
MAOI
Fensiklidin
Antikolinerjikler
Tablo 2.1. Vücut ısısında değişiklik yapan maddeler (14, 20).
B) Göz bulguları/pupil çapında değişiklikler
Zehirlenen hastanın pupil çapının dikkatlice değerlendirmesi bize orijini bilinmeyen
zehirlenmelerde veya ailenin yeterince bilgi veremediği durumlarda çok önemli ipuçları
verebilir. Normal pupil çapı yaşa göre değişmekle birlikte 2.5-5.5 mm’dir. Miyozis pupil
çapının 2.5 mm’den daha küçük olması, midriyazis ise 6 mm veya daha geniş olmasıdır.
Yenidoğan ve sütçocuğu dönemlerinde bu tanımların geçerliliği bulunmamaktadır. Aşağıda
göz bulguları veren ilaç ve toksinlerin bir listesi bulunmaktadır (14).
1. Midriyazis yapanlar
a) Sempatomimetikler: Amfetamin, metilfenidat, efedrin, kafein, kokain, fenilefrin
b) Antikolinerjikler: Atropin, skopolamin, trisiklik antidepresanlar (TSA), antihistaminikler,
kas gevşeticiler, antispazmodikler, bazı fenotiyazinler, antiparkinson ilaçlar, belladona
alkaloidi içeren bitkiler
c) Halusinojenler: LSD, psilosilbin, meskalin, MDMA, MDEA gibi amfetaminler
d) İlaç yoksunluk tepkimeleri: Etanol, benzodiyazepin, barbitürat, diğer sedatif hipnotikler,
opiatlar
e) Diğer: MAOİ, alkoller, glutetimid, meperidine, nikotin, kinin, serotonin sendromu, hipoksi
14
2. Miyozis yapanlar
a) Sedatif-Hipnotikler: Barbitüratlar, benzodiyazepinler, alkoller (derin komada iken),
zolpidem
b) Kolinerjikler : Kolinesteraz inhibitörleri (organofosforlar, karbamatlar, sinir gazları),
fizostigmin, edrofonyum, pilokarpin
c) Opiatlar: Morfin, hidromorfon, oksikodon, hidrokodon, eroin, propoksifin, pentazosin,
kodein
d) Sempatolitikler: Antipsikotikler, tetrahidrozolin, oksimetazolin, klonidin
e) Santral alfa 2 agonistler: Klonidin, guanfasin, guanabenz, imidazolinler
f) Diğer: Fensiklidin, fenotiyazin
3. Nistagmus yapanlar
Fensiklidin (özellikle vertikal nistagmus), fenitoin, etanol, toksik alkoller, MAO inhibitörleri,
lityum, striknin, organofosfat, ketamin, serotonin sendromu, izoniazid, barbitüratlar, sedatifhipnotikler
4. Okulojirik kriz yapanlar
Metoklopramid, nöroleptikler, amantadin, benzodiyazepinler, karbamazepin, klorokin,
sisplatin, diazoksid, influenza aşısı, levodopa, lityum,nifedipin, pemolin, fensiklidin, rezerpin,
trisiklik antidepresanlar, haloperidol, diğer antipsikotikler
5. Oftalmopleji yapanlar
Botulizm, sedatif-hipnotikler, tetrodoksin, nörotoksin içeren yılan zehiri, paralitik etkili
zehirli kabuklu deniz hayvanları, akrepler
C) Cilt bulguları
Ciltten gelen bir koku, ciltte renk değişiklikleri, görünüm, elbiselerde dikkat çeken bir koku bize
değerli ipuçları verebilir. Nemli veya aşırı terli bir cilt varlığı, antikolinerjik ve sempatomimetik ilaç
zehirlenmelerinin ayırıcı tanısında önemli ipuçları sağlar (14). Siyanoz varlığında hipoksi veya
anormal hemoglobinlerin yol açtığı tablolar (methemoglobinemi gibi) düşünülmelidir. Asit ve
korozif madde alımlarında ağız, dudak ve dilde yanık izlerine dikkat edilmelidir. Zehirlenmelerde
farklı ilaçlarla olan değişik cilt bulguları sıralanmıştır:
15
a) Flushing ve kırmızı yüz yapanlar
1. Antikolinerjikler: Antihistaminikler, TSA, atropin, fenotiyazinler, skopolamin,
belladona alkaloidleri
2. Disulfiram tepkimeleri: Disulfiram, sefalosporin, solventler, metronidazol, sulfonilüre
grubu oral antidiyabetikler, kloralhidrat, griseofulvin
3. FotosensitiviteYapanlar:Tetrasiklin, kaptopril, TSA, furosemid, NSAID (özellikle piroksikam),
fenotiyazinler, warfarin, antihistaminikler, griseofulvin, sulfonamidler) niasin, rifampin
b) Ciltte solukluk yapanlar
1. Sempatomimetikler: Teofilin, efedrin, fenilpropanolamin
2. Santral halusinojenler: LSD, amfetaminler
3. Kolinerjik ajanlar: Organofosfor, karbamat, sinir gazları
c) Siyanoz
Methemoglobinemi, sulfhemoglobinemi, siyanür, ergotamin, nitratlar, nitritler,anilin boyaları,
fenazopiridin, dapson, hipoksi/hipoksemi, benzokain
d) Akneiform Döküntü
Bromidler, klorlü aromatik hidrokarbonlar
e) Büllöz lezyonlar
Barbitüratlar ve diğer sedatif-hipnotikler, metadon, meprobamat, glutetimid, nitrazepam,
imipramin
D) Koku ipuçları
Zehirlenmelerin çoğunda hissedilmeyecek derecede de olsa koku vardır. Kuvvetli bir şekilde
hissedilen kokular önemli belirteçlerdir. Aşağıda zehirlenmelerde koku yayan maddeler tablo
halinde verilmiştir.
Tablo 2.2. Zehirlenmelerde koku yayan maddeler
KOKU
Acı badem veya gümüş cilası kokusu
Armut
Aseton, meyve kokusu
Benzin
MADDE
Siyanür
Kloralhidrat, paraldehit
Metanol, etanol, aseton, izoprpil alkol, kloroform,
salisilat, DKA, kloralhidrat, vernik
Hidrokarbonlar, organofosfat, paration, petrol türevleri
16
E) Oral mukozada değişiklikler
Zehirlenmelerde oral mukoza ve özofagus bulguları aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo 2.3. Oral mukozada ve özofagusta değişiklik yapan ilaçlar
Hipersalivasyon
Kolinerjik maddeler (organofosfat, karbamat), kostikler, striknin,
ketamin
Atropin, belladona alkaloidleri, salisilatlar, lityum, kolşisin,
antikolinerjikler (TSA, antihistaminikler), narkotikler,antipsikotikler
Kostikler, parakuat
Kostikler, metaller, fenol, fenitoin, fosforlar
Kostikler, tetrodoksin, civa tuzları
Kuru ağız mukozası
Ağrı
Enflamasyon
Disfaji/Odinofaji
F) Solunum Bulguları
Takipne, bradipne şeklinde solunum bulguları, kan gazında bozulmalar, hipoksi ve
hipoksemiye neden olan ilaçların listesi tablo 2.4’te belirtilmiştir.
G) Kardiyovasküler sistem bulguları
Taşikardi, bradikardi, hipotansiyon ve hipertansiyon yapabilen zehirlenme nedenleri tablo
2.5’te gösterilmiştir (7).
H) Nörolojik muayene bulguları
Glasgow Koma Skalası travma için iyi bir derecelendirme ölçeği iken intoksikasyonlarda aynı
derecede yardımcı olamamaktadır. Zehirlenmelerde beyin hasarı olan hastalardan farklı olarak
nadiren fokal nörolojik bulgular ortaya çıkmaktadır. Zehirlenme nedeniyle getirilen olgularda
fokal nörolojik bulguların ortaya çıkması, komanın beklenenden uzun sürmesi, midbrain
pupiller
fonksiyon
kaybı,
deserebre
veya
dekortike
postür
oluşması
durumunda
zehirlenmeden uzaklaşıp nörolojik bir hastalık ya da travma yönünden inceleme yapılması
gerekir. Şiddetli barbitürat zehirlenmelerinde derin koma meydana gelebilir ve beyin ölümünü
taklit edebilir. Zehirlenmelerde konvülsiyonlar sıklıkla görülür ve konvülsiyona yol açan
zehirlerin listesi epey geniştir (14). Zehirlenmelerde görülen nörolojik bulguların ve buna yol
açan zehir/ilaçlar tablo listesi tablo 2.6’da verilmiştir.
17
Tablo 2.4. Solunumla ilgili sorunlara yol açan zehirlenmeler (7)
18
Tablo 2.5. Kardiyovasküler sistemde değişikliklere neden olan ilaçlar.
19
20
Tablo 2.6. Zehirlenmelerde görülen nörolojik bulgular ve buna yol açan zehirler/ilaçlar.
Bilinç
Antikolinerjikler (antihistaminikler, belladona alkaloidleri, fenotiyazinler),
baskılanması ve antidepresanlar (TSA, SSRI, MAO inhibitörleri), antipsikotikler, lityum,
koma
kolinerjik ajanlar (organofosfor, karbamat), sempatolitikler (Beta
blokerler, kalsiyum kanal blokerleri, klonidin), sedatif-hipnotikler
(barbitüratlar, benzodiyazepinler), kas gevşeticileri, hipoglisemik ajanlar,
opiyatlar, antiepileptikler
Bilinç uyarılması Sempatomimetikler (amfetamin, kokain, kafein, fenilpropanolamin,
teofilin), antikolinerjikler (antihistaminikler, atropin, belladona
alkaloidleri, fenotiyazinler, antispazmodikler), santral etkili halusinojenler,
kas gevşeticileri, salisilatlar, lityum, lokal anestetikler, simetidin,
hipoglisemik ajanlar
Nöbet
OAD (sulfonilüreler), antidepresanlar, antipsikotikler, antikolinerjikler,
oluşturabilen
beta blokerler, kokain, lindan, metilfenidat, teofilin, TSA, opiyatlar,
maddeler
organofosfatlar, piretrinler, rodentisitler, salisilatlar
Tremor
Sempatomimetikler
Distonik
Sempatomimetikler, antipsikotikler, metoklopramid
reaksiyon
Rijidite
MAO inhibitörleri
Parkinsonizm
Lityum
Koreatetoz
Antiepileptikler
(fenitoin,
karbamazepin),
antikolinerjikler
(antihistaminikler, TSA)
2.5. Toksidrom tanımı ve toksidromlar
Bazı zehirlenmeler bildik bulguların bir arada olduğu klinik bir seyir izlemektedir. Ortaya
çıkan çok sayıdaki bulgu birleşimine toksik sendrom veya toksidrom denmektedir
(7,10,14,25). Nedeni bilinmeyen zehirlenmelerde toksidromların bilinmesi tanıya ulaşmada
zaman kazandırır. Toksidromlarla ilgili geniş bir tablo aşağıda verilmiştir (26).
21
Tablo 2.7. Toksikolojik sendromlar
Zehirlenmelerde genel belirti ve bulguların yanı sıra acil servise nonspesifik şikayetlerle
başvurup zehirlenmelerle ayırıcı tanısının yapılması gereken klinik durumlar vardır. Tedaviyi
değiştirecek bu durumların akılda tutulmasının yararı vardır.
22
Tablo 2.8. Zehirlenmeleri taklit eden durumlar (11).
Zehirlenme
Ayırıcı Tanı
Etanol
Glikojen Depo Hastalığı
Parasetamol
İdiopatik Karaciğer Yetersizliği
Aseton,teofilin
Diabetik Ketoasidoz
Extasy
Febril Konvülsiyon
Salisilat
Pnömoni
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İlaç dışında ağızdan alınan bir takım sıvı kimyasalların zehirlenmeye yol açıp
açmadığının bilinmesinde zaman kazanmak ve hastaya gereksiz uygulamaların önüne geçmek
açısından yarar vardır. Tablo 2.9’da bu maddelerin bir listesi verilmiştir.
Küçük çocuklarda az bir miktarda alınsa bile ölümcül olabilen birtakım zehir/ilaçlar
mevcuttur. Bu maddeler tablo 2.10’da belirtilmiştir.
23
Tablo 2.9. Ağızdan alındığında zehirlenmeye yol açmadığı kabul edilen maddeler (7).
Tablo 2.10. Küçük çocuklarda (<10 kg) bir tableti/çay kaşığı bile öldürücü olabilen ilaçlar
(7).
24
2.6. Tedavi
Her ilaç grubu için spesifik ve destekleyici tedaviler günümüzde konsensus sağlanacak
şekilde belirlenmiş ve tedavi kılavuzlarına girmiştir. Ancak tüm acillerde olduğu gibi
herşeyden önce havayolu solunum ve dolaşımın sağlanması ve garanti altına alınması esastır
(14).
Hastalar ilaç intoksikasyonu nedeniyle genellikle bilinci açık ve vital bulguları stabil
olarak gelirler. Çok az hastada bilinç düzeyi kötü veya konvülsiyonlar gözlenir ki esas dikkat
edilmesi gereken ve yoğun bakım şartları açısından değerlendirilmesi gereken grup bu
hastalardır. Zehirlenmeye bağlı veya nedeni bilinmeyen bilinci kapalı hastalarda uygulanması
gerekenler şöyle özetlenebilir (14):
1. % 100 oksijen uygulanır.
2. Hasta başı stik kan şekeri ölçülür. Hiperglisemiden ziyade hipoglisemiden korunmak
esastır. Hipoglisemi varsa veya etken tahmin edilemiyor ve kan şekerine hızla bakılamıyorsa
kan şekeri sonucu beklemeden 0.5-1 gr/kg % 25 dekstroz (2-4 ml/kg) veya %10 dekstroz (510 ml/kg) solusyonu en az 5 dakikalık süre içinde i.v. bolus uygulanabilir.(Yenidoğanlara
%10 dekstroz 2 ml/kg). Kan şekerini 60-100 mg/dl arasında tutmak hedef olmalı ve asla kan
şekerinin aşırı yükselmesine neden olunmamalıdır (14). Hipoglisemik hastalara uygulanacak
dekstroz solüsyonunun dozu hesaplanırken 0.5 gr/kg dozu için ‘50’ler kuralı’,1 mg/kg dozu
için ‘100’ler kuralı’ hatırlanmalıdır.
50’ler kuralı
%5 dekstroz için 10 ml/kg (5x10=50 ml)
%10 dekstroz için 5 ml/kg(10x5=50 ml)
%25 dekstroz için 2 ml/kg (25x2=50 ml)
%50 dekstroz için 1 ml/kg (50x1=50 ml)
100’ler kuralı
%5 dekstroz için 20 ml/kg(5x20=100 ml)
%10 dekstroz için 10 ml/kg(10x10=100 ml)
%25 dekstroz için 4 ml/kg(4x25=100 ml)
%50 dekstroz için 2 ml/kg(50x2=100 ml)
25
İlaç
intoksikasyonlarında
tedavi
dekontaminasyon,detoksifikasyon,etkene
yönelik
spesifik tedavi ve destek tedavisi şeklinde özetlenebilir (5,7,14).
2.6.1. Dekontaminasyon/Detoksifikasyon
Dekontaminasyonda esas amaç zehire maruziyetin bir an evvel ortadan kaldırılmasıdır. Bunun
için kusturma, gastrik lavaj, göz ve cildin irrigasyonu ilk planda akla gelen uygulamalardır.
Bu kısımda bunlar tartışılacaktır.
Aktif kömür: Aktif kömür, odun pulpasından veya petrolden elde edilen siyah renkte bir
pudradır(7,14). Özellikle ilaçlar ve bazı kimyasal maddeler üzerinde etkilidir. Her 10 gr aktif
kömür 1 gr toksini absorbe edebilir. Etkisi toksik maddenin alımından sonraki ilk bir saat
içinde en belirgindir. Demir ve lityumu zayıf olarak bağlar ve kostik maddelerle olan
zehirlenmelerde hem zayıf bağlanması hem de endoskopiyi zorlaştırması nedeniyle
kullanılmaz. Küçük çocuklarda 1 gr/kg veya 30-60 gr oral olarak kullanılır. Su ile 1:4
oranında sulandırılır. Hedef aktif kömürün toksine oranının 10:1’den fazla olmasını
sağlamaktır. Aktif kömürün teofilin, fenobarbital, trisiklik antidepresanlar, digoksin veya
karbamazepin gibi maddelere bağlı ağır zehirlenmelerde enterohepatik dolaşımdan
temizlenmelerini sağlamak için seri şekilde, 2-4 saat aralıklarla verilmesi önerilmektedir. Her
4 saatte bir başlangıç dozunun yarısı verilir. Aktif kömüre 12-24 saatten fazla devam edilmez
(9). Tekrarlayan dozlarda aktif kömür verilmesinin faydalı olduğu durumlar tablo 2.11’de
gösterilmiştir (11).
Tablo 2.11. Tekrarlayan dozlarda aktif kömür verilmesinin faydalı olduğu durumlar.
Amanita falloides
Geç salınan ilaçlar
Barbitürat
Karbamazepin
Dapson
Kinin
Digoksin
Piroksikam
Fenilbutazon
Salisilat
Fenitoin
Teofilin
26
Aktif kömür uygulaması oral yolla oluşan birçok intoksikasyonda tedavinin vazgeçilmez
bir parçasıdır. Ancak yan etkileri ve kontrendikasyonları olduğu da bir gerçektir. Aktif kömür
kontrendikasyonları;
1. Açıklığı korunmamış hava yolu
2. İleus gibi gastrointestinal problemler
3. Aktif komür verilmesi ile aspirasyon risk ve ağırlığının artması (hidrokarbon),
4. Hemoraji ve gastrointestinal perforasyon riski,
5. Yeni cerrahi girişim geçirmiş olmak,
6. Endoskopi yapılması planlanan hastalardır.
Aktif kömür kontrendikasyonları yurtdışı yayınlarda PHAILS olarak kısaltılarak
kodlanmıştır, açılımı aşağıda belirtilmiştir (23):
PHAILS
P- Pestisidler, petrol distilatları, korunmamış havayolu
H-Hidrokarbonlar, ağır metaller (1 saatten geç başvuru)
A-Asitler, alkaliler, alkoller(ileri derecede şuur bulanıklığı, aspirasyon riski nedeniyle)
I- Iron (demir), ileus, intestinal obstrüksiyon
L-Lityum, gag refleksinin olmaması (lack of gag reflex)
S-Solventler, nöbetler (seizures)
Forse diürez ve iyonize diürez ile detoksifikasyon: Salisilat ve barbitürat zehirlenmelerinde
forse diürez önceleri tercih edilirken günümüzde hipervolemi riski nedeniyle terk edilmiştir
(14).
İyonize diürez zayıf asidik ilaçların atılımını arttırmak amacıyla idrar alkalinizasyonunun
yapılmasıdır. Böylelikle böbrek tübüllerinde ilaçların iyonize bölümü artar ve yeniden
absorbe edilmelerinin önüne geçilir (7,14). Bu işlemden yarar gören zehirlenmelerin listesi
geniştir ancak birkaç örnek vermek gerekirse; salisilat, izoniazid, barbitüratlar, metotreksat,
kinolonlu antibiyotikler, primidon sayılabilir. İdrarın alkalinizasyonu için sodyum bikarbonat
1-2 mEq/kg IV olarak 1-2 saat içinde gidecek şekilde başlanabilir. İnfüzyon hızı idrar pH’sı
7.5-8.5 olacak şekilde ayarlanmalıdır. Diğer bir yöntemde ise şu formül uygulanabilir:
Verilecek NaHCO3 (mEq) = 0.6 x Hastanın ağırlığı (kg) x 5 mEq
27
Bu formülle hastaya 4 saatte verilecek sodyum bikarbonatın miktarı ayarlanır. Bu
tedavide dikkat edilmesi gerekenler hipokalemi, hipokalsemi, hipernatremi ve volüm
yüklenmesidir (7,11,14,25).
2.6.2. Hemodiyalizle ilaçların uzaklaştırılması
Bir maddenin diyaliz yoluyla vücuttan uzaklaştırılabilmesi için kolayca proteine
bağlanmaması, suda iyi çözünür olması, vücutta dağılımının çok yaygın olmaması ve
moleküler yapısının diyaliz membranlarından kolayca geçebilecek nitelikte olması gerekir
(12,14). Standart tedaviye yanıt vermeyen ağır salisilat zehirlenmesi, metanol ve etilen
glikolle ağır zehirlenmeler (kan düzeyi >20 mg/dl ve asidoz varsa), teofilin zehirlenmesi
hemodiyaliz
için
başlıca
endikasyonları
oluşturur
(12).
TSA,
antikolinerjikler,
antidepresanlar, antihistaminikler, diazepam, imipramin, fenotiyazinler, dijital, oksazepam
gibi ilaçların ise diyalizle uzaklaştırılması söz konusu değildir (14).
2.6.3. Hemoperfüzyonla detoksifikasyon
Başlıca endikasyonları standart tedaviye yanıt vermeyen teofilin, salisilat, barbitürat,
karbamazepin,
fenitoin,
metakualon
zehirlenmeleridir.
TSA,
parasetamol,
digoksin
zehirlenmelerinde etkisizdir.
2.6.4. Plazmaferez ve exchange transfüzyon
Her iki yöntem de zehirlenmelerde nadiren kullanılır. Plazma proteinlerine sıkıca bağlanan
maddelerle
olan
zehirlenmelerde
özellikle
methemoglobinemi
ve
hemoliz
gibi
komplikasyonlar varsa tercih edilir (12).
2.6.5. Spesifik tedavi (antidotlar)
Akut zehirlenmelerin bazılarının tedavisinde kullanılabilecek özgül antidotlar vardır. Bunların
bir kısmının listesi tablo 2.12’de verilmiştir.
28
Tablo 2.12. Akut zehirlenmelerin tedavisinde kullanılabilecek özgül antidotlar (12).
Antidot
Endikasyon
N-Asetilsistein
Parasetamol
Zehirlenmesi
Atropin
Organofosfat ve
karbamat
zehirlenmeleri
DesferrioksaMin
Demir zehirlenmesi
Flumazenil
Benzodiyazepin
zehirlenmesi
Pralidoksim
Organik fosfat
Vitamin K
Warfarin ve
kumarin
zehirlenmesi
Doz/Veril
me Yolu
Yükleme:
140 mg/kg
PO
İdame:
70 mg/kg/
doz
PO
toplam 17
doza
kadar)
0.05
mg/kg/
doz İV 2-5
dk aralarla
tekrarlanır.
50 mg/kg/
doz
İM
(maks 1 g)
4
saat
arayla
tekrar veya
15
mg/kg/saat
İV
infüzyon
(maks
6
g/gün)
0.02
mg/kg/
doz
İV.
(maks 0.2
mg)
Toplam 3
mg’a kadar
tekrarlana
bilir
Yükleme:
20-50
mg/kg/doz
Devam:
10-20
mg/kg
2-5 mg İM
veya İV
Notlar
İV de uygulanabilir,
Bulantı kusma yapabilir.
Taşikardi, ağız kuruluğu, görmede
bulanıklık, taşikardi
İV infüzyon hızlı verilirse hipotansiyon.
Ağır zehirlenmede iv verilir.
TSA veya bilinmeyen antidepresan
alanlarda, solunum depresyonu olanlarda
kontrendike
Bulantı, kusma, başağrısı, taşikardi,
bronkospazm
29
2.6.6. Destekleyici Tedavi
Zehirlenme tedavisinin en önemli yönüdür. Çoğu kez tek tedavi şeklidir ve bu tedavi giderek
önem kazanmaktadır. Esas amaç, kritik dönem süresince yaşamsal işlevlerin devamının
sağlanmasıdır.
a) Solunum desteği:Solunum yolu açık tutulmalı, gerekirse oksijen verilmelidir.
b) Kalp desteği: Hipotansiyon veya şoku düzeltmek için İV kristalloid sıvı tedavisi uygulanır.
Kardiyak aritmiler antiaritmik tedaviyle düzeltilir. Myokard depresyonu gelişmişse pozitif
inotropik tedavi yapılır.
c) Sıvı homeostazı: Kayıplar ve elektrolit düzensizliğini, asidozu tedavi edecek IV sıvı
tedavisi yapılır.
d) Hematolojik destek: Hemolitik anemi varsa eritrosit transfüzyonu veya exchange
transfüzyon yapılır.
e) Merkezi sinir sistemi desteği: Konvülsiyon varsa benzodiyazepin, fenitoin, fenobarbital
kullanılabilir. İzoniazid zehirlenmesinde piridoksin verilir. Uzayan komada destekleyici
önlemler alınır. Beyin ödemi varsa mannitol 0.5-1 g/kg/dozda başlanır, gerekirse tekrarlanır
(12,14).
Bu önlemlere ek olarak enfeksiyonlarla ve uzamış hastane yatışlarında karşılaşılabilecek
nozokomiyal enfeksiyonlarla mücadele edilir. Semptomatik kostik zehirlenmelerde ve uzayan
komada parenteral veya enteral beslenme yapılır (14).
2.7. Etkene göre spesifik tedavi
Bu
bölümde
çalışmamızda
sık
gördüğümüz
ilaçlarla
olan
zehirlenmelere
ait
intoksikasyonların klinik seyri, tanı ve tedavileri ile ilgili bilgilere yer verilmiştir.
2.7.1. Nonsteroid antienflamatuarlarla olan zehirlenmeler
2.7.1.1. Parasetamol zehirlenmesi
Parasetamol (N-acetyl-p-aminophenol (APAP), paracetamol, acetaminophene) normal
terapotik dozlarda güvenle kullanılabilen ancak aşırı dozları karaciğer için oldukça toksik bir
ilaçtır (14). Oniki yaşın altındaki çocuklarda ilacın kan düzeyi toksik sınırlarda olsa bile
hepatotoksisite nadirdir. Daha büyük çocuklarda kan düzeyi toksik değerlere ulaştığında
tedavi edilmezse karaciğer ve böbrekte dejeneratif değişiklikler gelişebilir (10). N-asetilsistein
30
parasetamol alındıktan ilk sekiz saat sonra verilirse toksisite gelişmesini önler fakat geç
dönemde gelen ve hepatik hasarı olan hastalarda da yararlı olabilir (14).
a) Etki mekanizması
Parasetamol prostaglandin sentezini inhibe ederek etkisini göstermektedir. Çoğunlukla sülfat
ya da gluküronide konjugasyon yoluyla metabolize edilmektedir. Oniki yaşından küçük
çocuklarda sülfat yolu daha aktiftir. Karaciğere esas toksisitesi olan karaciğerdeki
metabolitleridir. Yüksek dozda ilaç alınmışsa detoksifiye olmamış ara metabolitlerin miktarı
artar. Bu ara metabolitler hepatositlere bağlanarak hücre nekrozuna neden olurlar. Glutatyon
depoları yeterli olduğunda toksik metaboliti olan n-asetil-p-benzoquinonimin (NAPQI ya da
NABQUI), hızla toksik olmayan formlarına dönüştürülür. Yüksek doz parasetamol
alındığında glutatyon depoları tükenir ve NAPQI hepatosit hasarına neden olur. Ancak bu
mekanizma hepatosit nekrozunda tek yolak değildir. Hastanın yaşı, metabolik durumu,
birlikte alınmış ilaçlar da, varsa bunlar da sonucu etkilemektedir. Standart salınımlı
preparatlarda aşırı dozdan 4 ve sıvı formlarında da 2 saat sonra emilimi ve dağılımı
tamamlanır. Terapotik dozlarda parasetamolün yarılanma ömrü 1.5 ila 3 saat kadardır. Yüksek
dozlarda parasetamol klirensi doygunluğa ulaşacağından yarılanma ömrü 4 saatten daha fazla
olur. Açlık ve malnutrisyon azalmış glutatyon depolarına, mikrozomal metabolizmada artışa,
dolayısıyla daha fazla NAPQI üretimine ve daha ağır hepatik hasara zemin hazırlar (14,25).
b) Klinik bulgular
Parasetamol zehirlenmesinin 4 klinik evresi vardır:
Evre 1 (0.5-24 saat)
: Nonspesifik semptomlar nadiren de MSS semptomları bulunur.
Laboratuvar testleri normaldir.
Evre 2 (24-72 saat)
: Transaminazlarda subklinik yükselme vardır.
Evre 3 (72-96 saat) :Karaciğer fonksiyon testleri (kcft) bozulur ve Evre 1’deki
semptomlar tekrar ortaya çıkar. Bunlara sarılık, ensefalopati, hiperamonyemi, kanama
diyatezi eklenir. Olguların yarısından fazlasında fulminan hepatik yetmezlik, %25 kadar
vakada renal yetmezlik ortaya çıkar. Multiorgan yetmezliklerine bağlı ölüm bu evrede sıktır.
Evre 4 (4 gün-2 hafta):Üçüncü döneme kadar yaşayan hastalar iyileşme fazına girerler.
İyileşme 4.gün başlar ve 7.güne kadar tamamlanır. Bu süre klinik seyre göre değişkendir
(7,14).
31
c) Laboratuar bulguları
Plazma parasetamol düzeyi aşırı doz alımından 4 saat sonra veya ne kadar alındığı
bilinmiyorsa başvurudan 4 saat sonra bakılmalıdır (7). Bir-beş yaş arası çocuklarda bir defada
150 mg/kg üzerinde doz alınmadıktan sonra düzey bakmaya ihtiyaç yoktur, bu doz
intoksikasyona yol açmaz. Bu doz ve üzerinde, kan parasetamol düzeyi eliksir preparatlarda 2
saat, tablet preparatlarda 4 saat sonra bakılmalı ve Rumack-Matthew nomogramı (tablo 12)
üzerinde işaretlenmelidir (7). Parasetamol konsantrasyonu ilk alımdan sonraki 4 ve 12-15.
saatte bakıldığında, klinik şiddeti Rumack-Matthew nomogramı ile uyumludur. Parasetamol
zehirlenmesinin şiddetinin değerlendirilmesinde alınan miktar, nomogramdan bakılan
parasetamol konsantrasyonu ve riskin klinik değerlendirilmesi önem taşır. Parasetamol
zehirlenmesinde kötü prognostik kriterler şunlardır:
a) Herhangi bir zamanda bakılan protrombi zamanı (PT)’nın > 100 sn (INR>8) olması,
b) Üçüncü ve dördüncü günler arasında PT’nin yükselmesi,
c) Evre III veya IV hepatik ensefalopati,
d) Serum kreatinin düzeyinin > 3.4 mg/dL olması,
e) Dördüncü veya 12. saatlerde bakılan serum laktat düzeyinin yüksek olması.
PT prognostik bir faktör olmasına rağmen aktif kanama gözlenmedikçe parasetamol
intoksikasyonlarında taze dondurulmuş plazma (TDP) verilmemelidir. Vitamin K PT’yi
düzeltmese de verilebilir. Hepatotoksisite gelişmişse günlük elektrolit ve kreatinin takibi
gerekir. Eşlik eden böbrek yetmezliği açısından bu takibe ihtiyaç vardır. Kan şekeri eğer
hastanın oral alımı yoksa takip edilir. Hiperglisemi çok yüksek olmadıkça düzeltilmemelidir
(14).
32
Tablo 2.13. Parasetamol serum düzeyinin zamana bağlı değişimini gösteren eğrinin karaciğer
hasarı ile ilişkisi (Rumack-Matthew nomogramı) (7).
d) Tedavi
Parasetamol zehirlenmesinde gastrointestinal dekontaminasyon, aktif kömür ve N-asetilsistein
uygulanır (7,14,25). Tek doz aktif kömür verilmesi yeterli olur, ilaç alımından sonraki ilk 4
saat içinde verilmelidir. N-asetilsistein kullanımı için belli endikasyonlar vardır. Bunlar
kısaca;
1.Hastanın
asetaminofen
düzeyi
akut
alınımından
sonra
Rumack-Matthew
nomogramında olası hepatotoksisite çizgisinin üzerinde ise,
2. Tek doz akut 150 mg/kg üzerinde doz alınımı varsa ve asetaminofen düzeyi ilk 8 saat
içerisinde bakılamıyorsa,
33
3. Hastanın asetaminofen alım zamanı bilinmiyorsa ve serum konsantrasyonu >10
mcg/ml ise,
4. Hastanın laboratuarında hepatotoksisite ile uyumlu (hafiften fulminan hepatik
yetmezliğe kadar) ve aşırı asetaminofen alınım öyküsü varsa, N-asetil sistein kullanımı
endikasyonu vardır. Parasetamol zehirlenmelerinde N-asetilsistein uygulama protokolü
aşağıdaki tabloda verilmiştir:
Tablo 2.14. Parasetamol zehirlenmelerinde N-asetilsistein uygulama protokolü (7).
Hemodiyaliz ve hemoperfüzyon, plazmadan asetaminofeni uzaklaştırmasına rağmen
hepatotoksisiteyi önlememektedir (14).
Herhangi bir zamanda International Normalized Ratio (INR) > 5.0 veya metabolik asidoz,
hipoglisemi veya böbrek yetmezliği mevcutsa karaciğer transplantasyonu endikasyonu vardır
(14).
34
2.7.1.2. Salisilat zehirlenmesi
150 mg/kg’dan fazla aspirinin tek seferde alınması toksik belirtilere neden olur. Üçyüz
mg/kg’dan yüksek miktarlar ağır zehirlenmeye yol açar. Plazmada salisilatın %50-80’i
albümine bağlıdır. Geri kalan kısmı büyük oranda iyonizedir. Asidozda albumine bağlı
olmayan (noniyonize) formu çok artar ve beyin, karaciğer gibi dokularda salisilat
konsantrasyonu yükselir. Salisilatlar karaciğerde metabolize edilerek renal yolla atılır. İyonize
formun atılımı idrar alkalinizasyonu ile artar. Doz aşımı durumunda, hepatik metabolik
yolların doyumu nedeniyle,
salisilatların yarılanma süresi 4-6 saatten 18-36 saate uzar
(14,25).
Temel olarak, doğrudan santral sinir sistemi ve solunum sisteminin uyarılmasına bağlı
olarak hiperpne ve respiratuvar alkaloz gelişir. "Uncoupling" oksidatif fosforilasyon birçok
sistemde etkilerini gosterir. Isı üretimi artışına bağlı hiperpreksi, yüksek enerjili fosfatların
(ATP) üretiminde yetersizlik, iskelet kası metabolizmasının artışına bağlı olarak oksijen
kullanımı ve CO2 üretiminde artış, doku glikolizinde artma, normal kan glukoz düzeyleri olsa
bile merkezi sinir sisteminde glukoz azalması görülebilir. Krebs siklusu enzimlerinin
inhibisyonu, glukoz metabolizmasının değişmesi, lipid ve aminoasit metabolizmasının
düzenlenmesi ve buna bağlı keton cismi oluşumu, uygunsuz ADH salınımına bağlı oliguri ve
sıvı yüklenmesi oluşabilir. Hemostatik mekanizmalarla etkileşimi sonucunda protrombin ve
faktör VIII oluşumu, trombosit agregasyonu azalır, ancak aşikar hemorajik bulgular nadiren
gelişir. Elektrolit bozukluklarına bağlı hipernatremi görülmesi sıktır, kan potasyum düzeyleri
normal olsa bile total potasyum seviyeleri düşüktür (27).
Salisilatların aşırı doz alınmasında, süt çocuklarında dehidratasyon ve hiperpne dışında çok az
toksisite belirtisi olur. Daha büyük çocuklarda hiperpne ve kusma görülür. İlaç MSS’ye
dağıldıkça ilerleyici letarji gelişir. Tinnitus ve ani işitme kaybı olur.(7,14,25). Salisilat
alımından sonra gelişen birçok kompleks olay evreler halinde gelişir. Bu evreler şu şekilde
özetlenebilir:
Evre 1 : Salisilatların solunum merkezini doğrudan uyarması sonucu respiratuar
alkaloz ve idrarla alkali kaybı olur. İdrarda bikarbonat kaybı ile birlikte K ve Na kaybı da
gerçekleşir. Adolesanlarda yaklaşık 12 saat sürer, süt çocuklarında asemptomatik seyreder.
Evre 2 : Potasyum kaybı böbrekte potasyum iyonunun çok azalmasına yol açacak
düzeye gelince böbrek tubul hücrelerinde K ve H değişimi olur ve idrar asidik hale gelir
(paradoksal asidüri). Hipopotasemi ilerledikçe EKG bulguları vermeye başlar. Bu evre
küçüklerde kısa sürede büyüklerde 12-24 saatte gelişir.
35
Evre 3 : Dehidratasyon, hipopotasemiye ek olarak laktik asit ve diğer metabolik
asitlerin birikimine bağlı asidoz gelişir ve giderek belirgin duruma gelir. Asidoza bağlı
hiperventilasyon oluşur. İdrarın asiditesi daha da artar, bu faz küçük çocuklarda ilacın
alımından 4-6 saat sonra, büyüklerde 24 saat sonra ortaya çıkar. Çocuklar genellikle bu evrede
hastaneye getirilir.
Ağır zehirlenmelerde pulmoner ödem veya kanama, hiper veya hipoglisemi ve
dehidratasyon gözükebilir.
Zehirlenmenin derecesine göre belirti ve bulgular aşağıda bir tablo halinde özetlenmiştir
(7) (tablo 2.15):
Tablo 2.15. Akut salisilat zehirlenmesinde, zehirlenmenin derecesine göre belirti ve bulgular.
Tanıda bu belirti ve bulgulara ek olarak salisilat düzeyi ölçülür. Akut olarak alındığında
serum salisilat düzeyinin 90-100 mg/dl (6.6-7.3 mmol/l)’den yüksek olması ciddi
zehirlenmeyi gösterir (7). Ağır zehirlenmelerde saatlik ölçümlerle idrar pH’si ve miktarı
izlenmelidir. Plazma pH’si, elektrolitler, glukoz, PT ölçümü ve kan sayımı yapılmalıdır.
Tedavi : Sıvı elektrolit tedavisi esastır.Sıvı elektrolit bozuklukları %5 dekstroz ve potasyum
içeren uygun elektrolit solüsyonları ile düzeltilir. Bikarbonat 1-2 mEq/kg İV 1 saatte gidecek
şekilde verilerek asidoz düzeltilir, idrar alkalileştirilir. Yeterli bikarbonat verilmezse hasta
evre 2’ye ilerler. Potasyum düzeyi ve plazma pH’si yakından izlenir. İleri evrelerde
bikarbonat ve potasyum kayıpları düzeltilir. Dehidratasyon ve elektrolit kayıpları düzeltilir
(14). Sıvı tedavisi ile 2 ml/kg/saat diürezin sağlanması amaçlanır. İdrar pH’sinde artış,
ekskresyonu belirgin olarak arttırır. Kan glükoz düzeyleri yakından izlenmelidir.
Alkalinizasyondan yarar görmeyen hastalara hemodiyaliz uygulanır.
36
2.7.2. Antidepresanlarla olan zehirlenmeler
2.7.2.1. Trisiklik antidepresanlar
İmipramin (Tofranil), amitriptilin (Laroxyl), opipramol (insomin), nortriptilin, maprotilin,
mianserin ve doksepinle zehirlenme sık görülür. Bu ilaçlar depresyon tedavisinin yanısıra
kronik ağrı sendromu, okul fobisi, hiperkinezi, nokturnal enurezis ve uyku bozukluklarının
tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır (25).
Emilimi takiben plazma proteinlerine ve dokulara sıkıca bağlandıkları için bunların
detoksifikasyonunda hemodiyaliz ve forse diürez etkisizdir. Toksik/terapötik marjları dar
olduğundan tek dozla bile ölüm görülebilmektedir. Bu ilaçların toksik etkileri başlıca dolaşım
ve merkezi sinir sistemi üzerinedir.
Zehirlenme tablosu ilaçların kolinerjik ya da alfa adrenerjik reseptörleri bloke edici güçlerine
ya da katekolamin geri alımını ve kalpte iletiyi baskılama özelliklerine bağlı olarak gelişir.
Karaciğerde oluşan aktif metabolitleri ve enterohepatik dolaşıma girmeleri de toksik etkilerini
artırır (9,14).
TPA’ların antikolinerjik etkilerinden dolayı mide boşalımını geciktirip emilimlerini
hızlandırma etkileri vardır, o nedenle gastrointestinal dekontaminasyon önemlidir. İlk geçiş
eliminasyonları yüksektir. Dağılım hacimleri geniştir, yağ dokusunda iyi çözünürler. Doku
konsantrasyonu kan konsantrasyonunun 5-100 katıdır. Serum proteinlerine yüksek oranda
bağlanırlar. Bu nedenle hemodiyaliz ve hemoperfüzyon etkisizdir. Bu farmakokinetik
özelliklerinden dolayı yüksek doz zehirlenmelerinde düzey bakılması anlamsızdır. TSA
düzeyi ile klinik bulgular arasında korelasyon yoktur.
TSA’ların farmakolojik etki yolları aşağıda sıralanmıştır. Bu yolların bilinmesi toksisite
bulgularının anlaşılmasını da kolaylaştıracaktır.
1. Noradrenerjik ve serotonerjik sinir uçlarında noradrenalin ve serotonin geri alımının
inhibisyonu.
2. Muskarinik reseptörler üzerinde antikolinerjik etki.
3. Direkt alfa adrenerjik blokaj.
4. Kalp kasında hızlı sodyum kanallarında blokaj ile membran stabilize edici etki
(kinidin benzeri etki).
37
TSA intoksikasyonunda ortaya çıkan belirti ve bulguları şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Deliryum, psikoz, letarji, koma, halusinasyon, nistagmus, koreatetoz, disartri, ataksi,
solunum baskılanması gibi bulgular MSS’de nörotransmitter değişikliklerine bağlı gelişir.
2. Muskarinik Ach reseptörleri ve H1 histaminik reseptörlerde ortaya çıkan blokaja bağlı
santral ve periferik antikolinerjik etkiler ortaya çıkar. Sadece maprotilin zehirlenmesinde
bunlar görülmez (7). Bu bulgular sinüzal taşikardi, midriyazis, ileus, ağız kuruluğu, idrar
retansiyonudur.
3. Alfa adrenerjik blokaja bağlı hipotansiyon oluşur. Myokarda depresan etkileri de bunu
potansiyalize eder.
4. QRS genişlemesi, sağ dal bloğu, QT uzaması, sağ aks deviasyonu, ventriküler
taşikardi, torsade de pointes, ventriküler fibrilasyon oluşturur. Depolarizasyonun başında faz
0’da hızlı sodyum kanallarından sodyum geçişini azaltır ve buna bağlı olarak ventrikül
depolarizasyonunda yavaşlama ve QRS kompleksinde genişleme oluştururlar. Faz 4 üzerine
etki ile de repolarizasyonda yavaşlama ve QT uzaması oluşturur. TSA yüksek doz alımında en
sık sinüzal taşikardi görülür. Karakteristik olarak geniş QRS kompleksli taşikardiler oluşturur.
5. Metabolik etkileri hipotermi, hipertermi, hipokalemi, metabolik asidoz ve
rabdomiyolizdir (14).
TSA’lar yüksek dozlarda direkt kardiyotoksik ve nörotoksiktir. Nöbet oluşmasında
noradrenalin geri emiliminin baskılanması, hızlı sodyum kanallarının blokajı, GABA ve
NMDA-glutamat reseptör blokajı rol oynar. TSA’ların santral ve periferik muskarinik asetil
kolin reseptör blokajı antikolinerjik bulgularla birlikte deliryuma neden olur. Noradrenalin
geri emilim baskılanması başlangıçta hipertansiyon ve taşikardi yaparken blokajın uzaması ile
presinaptik sinir uçlarında noradrenalin azalmasına bağlı olarak inatçı hipotansiyon ve
bradikardi ortaya çıkar.
Jeneralize nöbet sıklıkla toksik dozda ilaç alımından sonraki 1-2 saat içinde gözlenir.
Komadaki hastalarda eksternal oftalmopleji izlenir.
TSA’ların kardiyak ve MSS etkileri arasında yakın bir ilişki vardır. QRS süresinin 0.1 sn
üzerinde olması ventriküler aritmi ve nöbet geçirme riskini artırmaktadır. Plazma TSA
seviyesi klinik gidişi belirlemede düşük bir pozitif prediktif değere sahiptir.
Direkt myokardial depresyon hipotansiyonun önemli bir nedenidir ve aritmi gelişmeden
de gözlenebilir.
İlk 6 saat içinde mental durum değişikliğinin ağır zehirlenmenin en önemli belirteci
olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte TSA alımından sonraki 6 saat içinde aşağıdaki
38
bulgulardan bir veya daha fazlasının saptanması komplikasyon gelişmesi açısından risk
faktörüdür (14):
- QRS süresinin > 0.1 sn olması
- Mental durum değişikliği (GKS < 14)
- Kardiyak aritmi ve ileti defekti
- Nöbet
- Solunumun baskılanması
- Hipotansiyon
Tedavi : İntravenöz sodyum bikarbonat tedavisi TSA’ya bağlı kardiyovasküler toksisitenin
tedavisinde temel yaklaşımdır (14). Sodyum bikarbonatın uygulanma endikasyonları
şunlardır:
- QRS > 0.1 sn ve/veya aVR’de R dalgasının > 3 mm olması,
- TSA’ya bağlı aritmi ve hipotansiyon
- Asidoz
Verilen sodyum bikarbonata bağlı olarak kan sodyumu artar ve hızlı sodyum
kanallarından geçişi artarak blokaj ortadan kalkar. pH’ye bağlı etki ile proteine bağlı ilaç
konsantrasyonu artar, serbest fraksiyon azalır. Asidoz TSA’ya bağlı kardiyotoksisiteyi arttırır
(7,14).
Sodyum bikarbonat 1-2 mEq/kg bolus yüklemeyi takiben kan pH’sı 7.45-7.55 olacak
şekilde infüzyon uygulanır. Beraberinde diğer elektrolit bozuklukları varsa düzeltilir.
Hipotansiyon ve asidoz düzeltilir. Hipotansiyonun düzeltilmesinde ilk tercih potent selektif
alfa adrenerjik reseptör agonisti etkili olan norepinefrindir. Kardiyak debi düşükse PCWP
>18 ve bradikardi eşlik ediyorsa hasta dopaminize edilir (14). Aktif kömür tedavisi TSA
zehirlenmelerinde rutin olarak kullanılır ancak etkinliği tartışmalıdır.
Takipte 2-4 saat ara ile arter kan gazı alınmalı, hasta monitörize edilmeli ve en az 5 gün
takipte tutulmalıdır. Yüksek doz ilaç alımı sonrası hasta 6-8 saat asemptomatik ve herhangi
bir EKG değişikliği yoksa taburcu edilebilir.
39
2.7.2.2. Diğer antidepresanlarla olan zehirlenmeler
Diğer antidepresanlar depresyon tedavisinde daha çok kullanılan ilaçlardır. Siklik
antidepresanlardan daha az toksiktirler ancak seyrek de olsa konvülsiyon ve hipotansiyon
yapabilirler. Bu ilaçların antikolinerjik etkileri yoktur (7). Sadece bupropion orta derecede
yüksek dozlarda konvülsiyon yapabilir. Serotonerjik sendrom gelişirse siproheptadin
kullanılır.
2.7.3. Antipsikotiklerle olan zehirlenmeler
Geniş bir grup ilaç olan antipsikotikleri klasik ve atipik antipsikotikler olarak ayırabiliriz.
Antipsikotiklerle zehirlenmelerde genellikle ekstrapiramidal bulgular ve antikolinerjik etkiler
ön plandadır. QT aralığında uzama, hipotansiyon nadiren de bilinç kaybı ve koma gözlenir.
En çok korkulan komplikasyon malign nöroleptik sendrom olup kronik olarak ilaç kullanan
vakalarda izlenir. Çocuklarda görülen distonik reaksiyonlarda antipsikotik ilaç kullanımı
sorgulanmalıdır. Ekstrapiramidal bulgular gelişmişse Biperiden(Akineton) 2 mg 1-3 kez
ağızdan veya difenhidramin 0.5-1 mg/kg 4-6 saatte bir ağızdan 2-3 gün verilir. Aktif kömür
yararlıdır. Hemodiyaliz veya hemoperfüzyonun yararı yoktur (7).
2.7.4. Antiepileptiklerle olan zehirlenmeler
Antiepileptik ilaçlarla zehirlenmeler; kaza ya da özkıyım nedeni ile “akut”, tedavi gören
hastada doz aşımına bağlı olarak “kronik üzerine akut” ve tedavi sırasında diğer ilaçlarla
etkileşme ve bireysel yatkınlık dolayısıyla “kronik” olmak üzere üç grupta toplanır.
Antiepileptik ilaçların toksik etki mekanizmaları şunlardır (7) (tablo 2.16):
40
Tablo 2.16. Antiepileptik ilaçların toksik etki mekanizmaları
En çok karbamazepin, valproik asit ve fenitoinle intoksikasyonlar görülür ve bunların
tedavi dozları ile dahi intoksikasyon gelişebilmektedir. Adı geçen antiepileptiklerle ilgili akut
zehirlenmelerde görülebilecek yan etkiler şu şekilde özetlenebilir:
Karbamazepin: Ataksi, nistagmus, oftalmopleji, sinüzal taşikardi, AV blok, PR-QRS ve QT
uzaması, konvülsiyon, myoklonus ve hipertermi, koma ve solunum durması.
Valproik asit: Beyin ödemi, hiperamonyemi, akut böbrek yetmezliği, akciğer ödemi,
lökopeni, trombositopeni, methemoglobinemi, optik atrofi, hepatit, koreoatetoid hareketler,
diskinezi, hiperglisemi veya hipoglisemi.
Fenitoin: Bilinç değişiklikleri, hiperrefleksi, solunum arresti, hipotansiyon, bradikardi.
Tedavide aritmi ve hipotansiyonla, varsa hipertermi ve diğer yan etkilerle mücadele
edilir. Aktif kömür, hemodiyaliz ve hemoperfüzyon etkilidir.
2.7.5. Organofosfat/insektisid/rodentisid zehirlenmeleri
Tarım ve böcek ilaçları, böcek öldürücüler (insektisidler), yabanıl ot öldürücüler (herbisidler),
kemirgen öldürücüler (rodentisidler) ve mantar ve sporlarını öldürücüler (fungusidler,
fumigantlar) olarak sınıflandırılır. Ağız, solunum, deri ve göz yoluyla alınabilirler (7).
Organik fosfor bileşikleri tarımda zararlı mikroorganizmalarla mücadele etmek ve yüksek
41
verim almak amacıyla kullanılan bileşiklerdir. İntihar amaçlı veya kaza ile zehirlenmeler
görülür. Zehirlenmeler en sık oral alım, ciltten emilim ve inhalasyon yoluyla gerçekleşir (28).
Orijini kaza ya da özkıyım amaçlı olabilen pestisit zehirlenmeleri, tüm dünyada yaygın
önemli bir morbidite ve mortalite sebebidir. Dünyada yılda yaklaşık 3 milyon ciddi akut
pestisit zehirlenmesi olduğu tahmin edilmekte, bunların 220.000’den fazlası ölümle
sonuçlanmaktadır. Fatal pestisit zehirlenmelerinin %95’i gelişmekte olan ülkelerde meydana
gelmektedir.
Organofosfat ve karbamatlar asetilkolinesteraz enziminin aktif bölgelerine bağlanır ve
inhibe
ederler.
Organofosfatlar
irreversibl,
karbamatlar
reversibl
asetilkolinesteraz
inhibisyonu yaparlar. Asetilkolinin sinapslarda aşırı artışı ile SLUDGE/DUMBELS olarak
kısaltılan belirti ve bulgular bütünü ortaya çıkar (19).
SLUDGE
DUMBELS
S-Salivasyon
D-Diyare diyaforez
L-Lakrimasyon
U-Urinasyon
U-Urinasyon
M-Myozis
D-Defekasyon
B-Bronkore, bronkospazm
G-GİS bulguları
E-Emezis
E-Emezis
L-Lakrimasyon
S-Salivasyon
Ara (intermediate) sendrom: Zehirlenmeyi izleyen 1-4 gün içinde ortaya çıkar. Proksimal
ekstremite kasları, solunum kasları ve kafa çiftlerinde motor paralizi ile gider. İyileşme 5-15
gün içinde gözlenir.
Gecikmiş polinöropati: Özellikle yağda eriyen bileşiklerle zehirlenmelerden sonra 6-21 gün
içinde ortaya çıkan distal duyu motor nöropatisidir (10).
En sık ölüm nedeni solunum yetmezliği, MSS depresyonu sonrası hipoksi ve
kardiyovasküler yetersizliktir. Bradikardi, ardından arrest gelişebilir. Ancak nikotinik uyarı ile
gelişen taşikardi ve hipertansiyon bunu baskılayabilir. Toksik miyokardit gelişebilir (7,14).
Organofosfatlar ayrıca kan-beyin bariyerini geçerek konvülsiyon, solunum depresyonu, MSS
depresyonu yapabilirler.
42
Anamnezde ilaca maruziyet tipiktir. Şikayetler dakikalar ya da saatler içerisinde gelişir.
Cilt yoluyla absorpsiyonda şikayetler daha yavaş, inhale alındığında ise hızlı gelişebilir.
Organofosfat
intoksikasyonunda
kliniği,
nöromüsküler
bileşke
ve
otonomik
ganglialardaki nikotinik etkiler, MSS etkileri ve muskarinik etkiler şekillendirir. Nikotinik
bulgulardan
güçsüzlük,
fasikülasyonlar,
solunum
kaslarında
güçsüzlük,
taşikardi,
hipertansiyon ve paraliziler, SSS bulguları, anksiyete, uyku hali, konfüzyon, başağrısı,
anlamsız konuşma, santral solunum paralizisi, MSS depresyonu ve konvülsiyon ön plandadır.
MSS’yi etkileyen enfeksiyonlar ve kafa içi yer kaplayan kitlelerle ayrıcı tanısının
yapılması gerekir. Bunun için hemogram, rutin biyokimya ve şüphe edilen durumlarda kranial
görüntüleme yapılır, EKG çekilir.
Organofosfat ve karbamat zehirlenmelerinde en sık kullanılan ölçümler plazma
psödokolinesteraz ve/veya eritrosit asetilkolinesteraz düzeylerinin ölçülmesidir. Bunlarda
azalma organofosfat absorpsiyonunu gösterir. Eritrosit enzim aktivitesi ilk günler artış
göstermez, 1-3 aya kadar düşüklük devam edebilir. Plazma psödokolinesteraz aktivitesi ağır
semptomlara rağmen az miktarda düşebilir (7). İdeal olanı bazal enzim düzeylerinin içinde
bulunulan topluma göre bir değişim aralığının bilinmesidir, buna göre bazal değerden ne
kadar uzaklaşıldığı anlaşılarak bir yorum getirilebilir. Ancak çoğu kez bunu yapmak mümkün
olmamaktadır. Hepatit, siroz, malnutrisyonda enzim düzeyleri düşüktür. Toplumun %3’ünde
de genetik olarak düşüktür. Eritosit asetilkolinesteraz düzeyleri hemolitik anemi gibi eritrosit
hücre membran hasarlarında da azalabilir.
EKG’de QT uzaması en sık rastlanan patolojik bulgudur. Torsade de pointes, ST
elevasyonu, sinüs taşikardisi, sinüs bradikardisi, kalp bloklarına da rastlanabilir.
Tedavide temel yaşam desteği öncelikle ele alınır. Dekontaminasyonun hızlıca yapılması
esastır. Zehire maruz kalınan ortamdan kişi uzaklaştırılır, üzerindeki giysiler tamamen
çıkarılır ve kişi tırnak diplerine kadar bol sıvı ve sabunla yıkanır. Bu sırada hipotermiye
girmemesine dikkat edilir. Bu arada zehirlenen kişiye müdahale edenler de kendilerini
korumak için temas izolasyonuna dikkat etmelidirler.
Ağır
zehirlenmelerde
entübasyon
gerekebilir.
Süksinilkolin
entübasyonda
kullanılmamalıdır, aynı enzimi kullandıklarından solunum kaslarında paralizi süresini uzatır,
veküronyum gibi nondepolarizan ajanlar kullanılır.
Aktif kömür uygulamasının yararı sınırlıdır. Gastrik lavaj erken dönemde faydalı olabilir.
Sekresyonlarda artış ve bilinç değişiklikleri gelişebileceğinden gastrik lavajın aspirasyondan
korunmak için PAM ve atropin tedavisiyle birlikte entübasyon yapılmış hastalarda
uygulanması gerekir.
43
Türkiye’de organofosfat zehirlenmelerinde kullanılan iki antidot atropin ve oksimlerdir.
Atropin: Muskarinik belirtilerin egemen olduğu tüm organofosfat zehirlenme kuşkusu olan
hastalara verilmelidir. Nikotinik belirtileri düzeltmez. Atropinin etkisi 3-4 dakikada başlar,
12-16 dakikada en yüksek düzeye ulaşır. Öykü güvenilir değilse atropin testi yapılır. Atropin
ven ya da kas içine 0,25 mg (0,01 mg/kg) verildikten sonraki 5 dakika içinde kalp hızında ani
yükselme (20-25 atım/dk) ve yüzde kızarıklık oluşursa organofosfatlı bir bileşikle zehirlenme
olmadığı kabul edilir.
Tedavi amacıyla atropin yüklemesine başlandıktan 3-5 dakika sonra pupil genişliği,
solunum, terleme, kalp hızı ve kan basıncı değerlendirilir. Atropinizasyon belirti ve
bulgularının tümü gelişene dek yükleme dozunu gerekirse artırarak 3-5 dakikada defalarca
yinelemek gerekebilir. Atropinizasyona ulaşılınca hasta 15 dakika süreyle yakından izlenir.
Bronkospazm ve salgılarda artış yinelerse atropin sürdürme dozuna geçilir.
Pralidoksim(PAM) 100 cc izotonik NaCl içerisinde 25-50 mg/kg dozda en az 5-10
dakikada, en fazla 200 mg/dk hızla verilir. Ardından 1-2 saat ara ile doz tekrar edilir ya da 1020 mg/kg/saat İV infüzyon uygulanır. Etkisi 20-30 dakika içinde başlar. Hızlı verildiğinde
bronkospazm, bulantı, başağrısı, taşikardi, diplopi, hiperventilasyon, kas sertliği, geçici CPK
yükselmesi ve kardiyak arrest yapabilir. Hipertansif kriz görülebilir o nedenle kan basıncı
mutlaka
monitörize
edilmelidir.
Etkisini
organofosfat
ve
karbamata
bağlanarak
asetilkolinesteraza bağlanmasını önleyerek gösterir. PAM’ın başlıca teropötik etkisi, nikotinik
sinapslardaki nöromüsküler iletimin düzeltilmesini sağlamaktır. Ayrıca PAM, muskarinik
bölgelerdeki
kolinesteraz
aktivitesini
arttırır,
atropin
gerekliliğini
azaltır,
yanıtını
çabuklaştırır. Organofosfata bağlı nikotinik ve muskarinik etkileri düzeltir.
Karbamat zehirlenmesinde asetilkolinesteraz geri dönüşlü inhibe edildiğinden ve
semptomlar çabuk düzeldiğinden PAM uygulanması gerekmemektedir. Ayrıca PAM bazı
karbamat içerikli insektisidlerin toksisitesini arttırır (7).
Atropin
ve
PAM
tedavisine
rağmen
konvülsiyon
gelişebilir.
Bu
durumda
benzodiyazepinler tedavide kullanılabilir.
2.7.6. Rodentisidlerle olan zehirlenmeler
Sıçan, fare, köstebek ve diğer kemiricileri öldürmek için kullanılan bileşiklerdir.
Antikoagülan nitelikteki kemirgen öldürücüler uzun etkili “superwarfarin”(brodifacoum,
bromadialone, difenacoum vb) içerirler. Bir-2 mg brodifacum yetişkinde pıhtılaşma
bozukluğu yapar. Altı yaşından küçük çocuklarda anlamlı pıhtılaşma bozukluğu yapmadığı
prospektif çalışmalarda bildirilmiştir (10). En yaygın bulgu kanamadır. Sindirim kanalında
44
yaygın kanamalar ve kafa içi kanama yaşamı tehdit edebilir. Antikoagülan etki 8-12 saat
içinde başlasa da doruk etki 2 gün sonrasına kadar gecikebilir
PT ya da INR uzaması 12 ile 24 saat içinde başlar, 36 ile 72 saat içinde en yüksek düzeye
ulaşır. Normalin iki katının üzerinde olması artmış kanama riskini gösterir.
Süpervarfarin çok küçük miktarda alınmışsa K1 vitamini ağız yoluyla günde 2-4 kez 5-10
mg, deri altına ya da kas içine 6-8 saatte bir 1-5 mg verilir. K1 vitaminin etkileri geç
görüleceği için kanamalı hastada taze donmuş plazma ya da taze tam kan verilir. K3 vitamini
(Menadione) kullanılmaz (10).
2.7.7. Kardiyovasküler İlaçlarla Olan Zehirlenmeler
2.7.7.1. Beta-blokerlerle olan zehirlenmeler:
Antiaritmik, antianginal ve antihipertansif olarak kullanılırlar. Bu ilaçlar kardiyoselektif
olanlar ve olmayanlar olmak üzere ikiye ayrılırlar:
A. Kardiyoselektif olanlar: asebutolol, atenolol, betaksolol, bisoprolol, celiprolol,
metaprolol.
B. Kardiyoselektif olmayanlar: serteolol, labetolol, nadolol, penbutolol, pindolol,
propranolol, sotalol, timolol.
β-adrenerjik blokerler klas II antiaritmik ilaclardır. Terapotik olarak hipertansiyon,
angina, aritmiler, myokard infarktusu, tirotoksikoz, migren ve glokom ibi hastalıklarda
kullanılırlar (25).
Tanı, öyküye ve bradikardi, hipotansiyon gibi bulguların varlığına dayanılarak konur.
Olası ilaç etkileşmesi yönünden hastanın altta yatan hastalığı ve kullandığı diğer ilaçlar
sorgulanmalıdır. Ayırıcı tanıda sempatolitik, antihipertansif, kardiyak glikozid ve kalsiyum
kanal blokörü ilaçlarla zehirlenmeler düşünülmelidir. İlaç düzeylerinin ölçülmesinin yararı
yoktur.
Tedavide hipotansiyonu olan hastada konjestif kalp yetmezliği yok ise 10-20 ml/kg serum
fizyolojik infüzyonla verilir. Sıvı verilen hastalar akciğer ödemi bulguları yönünden
izlenmelidir. Hipotansiyon, tek başına sıvı tedavisine yanıt vermiyorsa düşük doz dopamin
verilir. Dopamin ven içine 10-20 mikrogram/kg/dk hızla başlanıp, infüzyon hızı 30
mikrogram/kg/dk’ya
kadar
artırılabilir.
Dopamine
yanıt
alınamazsa
adrenalin
1-2
mikrogram//dk ya da 0,1-1 mikrogram/kg/dk ven içine infüzyon biçiminde uygulanır.
45
Hipotansiyonun eşlik edebileceği tüm aritmiler tedavi edilir. Bradikardi atropine yanıt
vermiyorsa kalp pili takılmalıdır. EKG’de QRS 0,10 sn den uzunsa, sodyum bikarbonat (%
8,4’lük 1 mEq/mL, 10 mL’lik ampul), serum fizyolojik ya da % 5’lik dekstroz içinde 1
mEq/kg ven içine infüzyonla uygulanır. Kontrol EKG’de QRS genişlemesi ve hipotansiyon
sürüyorsa aynı doz yinelenir. Nabız alınabilir ventrikül taşikardisi varsa lidokain (% 2 amp,
20 mg/mL) ya da amiodaron (Cordarone® 150 mg/3 mL ampul) uygulanır. Lidokain, ven
içine 1 mg/kg bolus ve 20-50 mikrogram/kg/dk infüzyon biçiminde verilir. Ektopik atımlar
sürerse 0,5-1 mg/kg’lık dozlar 10 dakika aralıklarla yinelenebilir. Ven içine uygulanan toplam
doz 3 mg/kg’ı aşmamalıdır (10). Aktif kömür yararlıdır. Hemodiyaliz ve hemoperfüzyon
etkisizdir. Hipoglisemilerle mücadele edilir. EKG izlemi yapılmalıdır.
2.7.7.2. Kalsiyum kanal blokerleri ile olan zehirlenmeler
Ülkemizde sıklıkla reçete edilen kalsiyum kanal blokeri müstahzarları amlodipin, nifedipin,
lasidipin, verapamil ve diltiazem olarak sıralanabilir. Hücre içine kalsiyum girişini azaltarak
koroner ve periferik damarlarda genişleme, kalbin kasılma gücünde azalma, atrium ventrikül
iletisinde yavaşlama ve sinüs düğümünde baskılanma yaparlar. Periferik damar direncinin
düşmesine bağlı olarak refleks taşikardi görülebilir. Beta blokörler, nitratlar ya da
diüretiklerle birlikte kullanıldığında, kalsiyum kanal blokörlerinin dolaşım sistemi üzerindeki
etkileri şiddetleneceği için tedavi dozlarında bile ciddi zehirlenme bulgularına ve ölüme neden
olabilirler. Akut olarak alındığında günlük tedavi dozlarını aşan dozların tümü toksik kabul
edilir. Çocuklarda tek doz bir tablet bile ölümcül olabilir.
Hipotansiyon ve bradikardi sıktır. EKG’de PR uzaması (verapamil ile tedavi dozunda
bile), QT uzaması ile birlikte ventrikül aritmileri (“Torsade de Pointes”, özellikle biperidil
ile) olabilir. Kardiyojenik olmayan akciğer ödemi, uykuya eğilim, bilinç değişiklikleri,
bulantı, kusma, metabolik asidoz ve hiperglisemi görülür.
Kalsiyum kanal blokerleri ile olan zehirlenmelerde hipotansiyon, bradikardi ve
hipoglisemi ile mücadele edilir. Uygun sıvı replasmanı ile hipotansiyondan korunulur,
gerekirse hasta dopaminize edilir. Hipoglisemiden korunmak için insülin-glukoz infüzyonu ve
glukagon kullanılır. Aktif kömür ilk bir saat içerisinde verilir. Hemodiyaliz ve hemoperfüzyon
etkisizdir (10).
2.7.7.3. Kardiyak glikozidlerle olan zehirlenmeler
Kardiyak glikozidler tablet, damla ve ampul formlarında kalp yetmezliği tedavisinde
kullanılan ilaçlardır. Kardiyak glikozidler kalpte sodyum potasyum ATPaz pompasını inhibe
46
eder. Akut zehirlenmede; potasyum hücre dışında yükselir, vagal tonus artar, sinüs ve atriyum
ventrikül düğümlerde ileti yavaşlar ve Purkinje liflerinde otomatizma artar. Ektopik odakların
etkinlik kazanmasıyla ventrikül kaynaklı ekstrasistoller oluşur. Purkinje liflerinde
otomatizmanın daha da artışı ve iletinin engellenmesiyle ventrikül fibrilasyonu oluşur.
Kardiyak glikozidlerin merkezi sinir sistemini etkileyerek kalpte aşırı sempatik uyarıma
neden olmaları da ventrikül taşikardisi ve ventrikül fibrilasyonu oluşumuna katkıda bulunur.
Kusma, “kemoreseptör trigger zon”un uyarılmasına, bradikardi ise sinüs atrium ventrikül
düğümlerinde vagal etkinliğin artmasına bağlıdır. Çocuklar kardiyak glikozidlerin toksik
etkilerine yetişkinlerden daha dirençlidir. Ağız yoluyla akut olarak alındığında, 4 mg
çocuklarda ciddi zehirlenme oluşturur.
Tanı öykü ve klinik bulgularla konur. Dijital zehirlenmesinde bulantı ve kusma en çok
görülen bulgulardır. Bunun yanında EKG değişiklikleri, sarı-yeşil görme şeklinde
diskromatopsi de tipiktir. Plazma potasyum seviyesi izlenmelidir. İki veya 3. derece AV
bloklar ve bradikardi sıktır (10).
Tedavide genel destek tedavilerinin yanında kardiyak monitarizasyon yapılmalı, spesifik
antidotu verilmeli ve düşen potasyum seviyesi düzeltilmelidir. Digoksinin spesifik antidotu
‘digoksin spesifik antikoru Fab fragmanı (Digibind)’dır. Aşağıdaki durumlarda spesifik
antikoru verilmelidir (30).
a) Büyüklerde 10 mg, çocuklarda 4 mg ve fazlası digoksin alındığında,
b) Plazma digoksin miktarının 10 ng/ml ve üzerinde olması,
c) Plazma potasyum seviyesinin 5 mEq/l’nin üzerinde olmasına karşın kardiyak
komplikasyonların varlığı durumunda.
Fab fragman tedavisi sonucunda Na-K-ATP’az pompasının inhibisyonu kalkacağından
potasyum seviyesi hızla düşer. Çünkü ekstrasellüler potasyum hızlı olarak intrasellüler
bölgeye geçer. Bu durumda potasyum replasmanı yapılmalıdır (30).
2.7.8. Soğuk algınlığı ilaçları ile ve nazal dekonjestanlarla olan zehirlenmeler
Soğuk algınlığının semptomatik tedavisi amacıyla hazırlanmış olan bu ilaçların bileşiminde
ibuprofen veya parasetamole ek olarak genellikle dekonjestanlar (fenilpropanolamin,
psödoefedrin), antitussifler (dekstrometorfan, kodein) bulunmaktadır. Antihistaminik özellikli
bu ilaçların birçoğunun toksik dozu belli değildir. Klinik belirtiler aşırı dozun alımından sonra
bir saat içinde ortaya çıkar. Hafif MSS depresyonu veya stimülasyonu, taşikardi, taşipne,
midriyazis, hipertansiyon görülür. Ağır zehirlenmelerde koma, konvülsiyon görülebilir.
47
Halüsinasyon, ajitasyon, psikoz, barsak aktivitesinin azalması, flushing gibi antikolinerjik
belirtiler de ortaya çıkabilir (10).
Dekonjestanların aşırı dozu kardiyovasküler sistemin ve MSS’nin stimülasyonuna neden
olur. Hipertansiyon, taşikardi, EKG’de ileti bozuklukları, bloklar, iskemik değişiklikler,
aritmi gibi bozukluklar, anksiyete, huzursuzluk, ajitasyon ve konvülsiyon olabilir.
Tedavide gastrik lavaj ve aktif kömür uygulanır. Hemodiyaliz ve hemoperfüzyon etkili
değildir. Konvülsiyon ve MSS stimülasyonu belirtileri benzodiyazepine cevap verir.
2.7.9. Demir preparatları ile olan zehirlenmeler
İlaç olarak kullanılan demir tuzları +2 değerlikli demir bileşikleridir. En sık kullanılanı demir
sulfattır. Elementer demir 25 mg/kg/dozdan daha fazla alınmışsa semptom gelişebilir. Elli
mg/kg/dozdan daha fazlası potansiyel olarak ağır toksisite yapabilir. Yetmiş beş
mg/kg/dozdan fazlası ciddi bulgu ve belirtilere yol açar (25). Demirin aşırı dozu lokal ve
sistemik bozukluklara neden olur. Demir gastrointestinal mukozada korozif etkiyle ülserlere
yol açar. Enterohepatik dolaşıma katılarak hepatik nekroza neden olur. Kupffer hücrelerinde
aşırı yüklenmesi sonucu demir, apoferritin ve ferritin sistemik dolaşıma girer. Plazma demiri,
plazma demir bağlama kapasitesini aşınca kanda serbest bağlanmamış demir düzeyi yükselir
ve çeşitli organları etkiler. Böbrekte (tübüler nekroz ve proteinüri), akciğerde(pulmoner
ödem), kalpte (hipotansiyon), beyinde (koma) ve damarlarda (permeabilite artışı)
bozukluklara neden olur. Pankreasta hasara bağlı hiperglisemi görülebilir.
Ağır demir intoksikasyonunda beş evre söz konusudur (7,25):
Evre 1: İlaç alımından iki saat sonra gelişen bulantı, kusma, karın ağrısı, hematemez,
kanlı ishal ve ağır hipotansiyonla karakterizedir.
Evre 2: Altı-12 saat sonra kısmi iyileşme olur.
Evre 3: Demir alınmasından yaklaşık 12 saat sonra sistemik belirtiler ortaya çıkar.
Hipoglisemi ve metabolik asidoz oluşabilir.
Evre 4: Belirgin iyileşme görülen 2-4 günlerden sonra ağır karaciğer nekrozu oluşur.
Karaciğer enzimleri (SGOT, SGPT) ve bilirübin düzeyleri yükselir, PT uzayabilir.
Evre 5: Bir-2 ay sonra GİS striktürleri gelişir.
Serum demir düzeyi 4. saatte > 500 pg/dl ise ağır toksisite bulguları ortaya çıkar. Demir
şelasyon ajanı olan desferrooksaminin test dozu olan 15 mg/kg, 50-100 ml %5 dekstroz
solüsyonu içinde bir saatte İV verilince idrarda kırmızı şarap rengi görülüyorsa, plazmada
serbest demir vardır (25).
48
Tedavi
Aşağıdaki durumlardan herbirinde deferoksamin ile şelasyon tedavisi yapılır:
1. Ciddi klinik bulguları (letarji, asidoz, hipovolemi, karın ağrısı) olan hastalar
2. Yineleyen hafif belirtileri olan tüm hastalar (birden fazla kusma, bir kereden fazla
yumuşak dışkılama)
3. Serum demir düzeyi 350-500 mikrogram/dL olan, belirti gösteren ve
göstermeyen tüm hastalar
4. Mide yıkamasına karşın karın grafisinde radyoopak demir parçacıkları görülen
hastalar.
Deferoksamin (Desferal® 0,5 g flakon) 15 mg/kg/saat hızında ven içine infüzyon ile verilir.
Günlük toplam ilaç miktarı 6 g’ı aşmamalıdır (10).
2.7.10. Hormon preparatları ile olan zehirlenmeler
2.7.10.1. Tiroid hormon preparatları ile olan zehirlenmeler
Çocuklarda erişkin ilaçları ile sık görülen zehirlenmelere örnek verebileceğimiz bir
zehirlenme de tiroid hormon analogları ile olan zehirlenmelerdir. Tiroid hormonlarının
iyatrojenik olarak yüksek dozda alınması ile total T3, total T4, serbest T3, serbest T4 artmış
bulunur. TSH oldukça süpresedir. Lökositoz vardır. LDH, ALT, AST, bilirubinler artmış ve
PT uzamıştır. Hiperkalsemi ve hiperglisemi görüşebilir. Hipoglisemi olması kötü prognoz
göstergesidir. Adrenal ve renal yetersizlik gelişebilir. Tanıda hastada takipne, taşikardi,
hipertermi gözlenebilir. Tanı öykü ve fizik muayene bulguları ve tiroid hormon profilinin
ortaya konulması ile konur. Aktif kömür ilk 1 saat içinde uygulanırsa yararlıdır. Hemodiyaliz
veya hemoperfüzyon etkisizdir. Beta blokerler taşikardinin düzeltilmesinde kullanılabilir
(propranolol). Hasta en az 24 saat monitörize edilmelidir.
2.7.11. İlaç dışı ev kimyasalları ile olan zehirlenmeler
Evlerde günlük kullanılan maddeler, kimyasal yapıları ve oluşturabilecekleri zehirlenmeler
yönünden aşağıdaki biçimde sınıflanabilir (tablo 2.17):
49
Tablo 2.17. Evlerde günlük kullanılan maddeler, kimyasal yapıları ve oluşturabilecekleri
zehirlenmeler
Ülkemizde çamaşır suyu ev kimyasalları ile zehirlenmelerin başında gelmektedir (10).
Sıvı deterjanlar, sabunlar, şampuanlar ve yüzey arındırıcıların bileşiminde anyonik ve iyonik
olmayan yüzey etkin maddeler ile suyun sertliğini gideren, pH’yı düzenleyen dolgu maddeleri
yer alır. Zehirleyici etki güçleri genellikle düşüktür ve sistemik etkilere neden olmazlar.
Otomatik çamaşır ve bulaşık makineleri deterjanları bazı yüzey etkin maddelerin eklenmesi
ile daha alkali duruma getirilmiştir (pH>10,5). Bu nedenle sindirim sisteminde ciddi yanıklara
yol açabilirler. Yumuşatıcılar kuarterner amonyum yapısında katyonik deterjan içerirler.
Katyonik deterjanlar, anyonik ve iyonik olmayan maddelere göre daha toksiktirler. Evlerde
kullanılan ağartıcılar genellikle % 3-6 oranında sodyum hipoklorid içerirler. Yoğunluğa ve
maruz kalma süresine göre hafif irritan ya da yakıcı etkili olabilirler. Ağartıcıların asit ya da
amonyak içeren diğer temizlik ürünleri ile birlikte kullanılması klorin ya da kloramin gibi
gazların açığa çıkmasına ve solunum yoluyla ciddi zehirlenmelere yol açabilir. Bulaşık
50
makinesi parlatıcıları sitrik asit ve koku maddeleri içeren, pH’sı 2,5 dolayında asit özellikli
irritan maddelerdir. Zehirlenme belirtileri alınma yoluna göre genellikle sindirim sistemi,
solunum sistemi, deri ve gözde görülür. Alınan maddenin kimyasal yapısı, yoğunluğu, maruz
kalınan süre, hastanın kusup kusmadığı, yutma güçlüğü ve epiglot ödemi bulgularının
(öksürük, krup, ses kısıklığı v.b) bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.
Fizik muayenede; orofarenkste ödem, kızarıklık ve maddenin kokusu ilk bulgulardır.
Maruz kalmanın şiddetine göre epigastriyumda duyarlılık, karında “rebound” ve defans
bulguları tanı ve tedavinin biçimlendirilmesine yardımcı olur. Solunma yoluyla ya da
aspirasyon sonucunda oluşan zehirlenmelerde akciğer dinleme bulguları hasarın şiddetini
belirlemek açısından önemlidir (24,28).
Tanıda öykü ve fizik muayene yardımcıdır. Laboratuvar testleri olarak tam kan sayımı,
koagülometri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri bakılır. Akciğer grafisi çekilir ve 24 saat
sonra tekrarlanır. Erken dönemde endoskopi gerekebilir.(10,14).
Tedavide semptomlar izlenir ve onlara yönelik tedavi yapılır. Kusturma, gastrik lavaj ve aktif
kömür kesinlikle kontrendikedir.
2.7.12. Diğer ev kimyasalları
2.7.12.1. Naftalin ve paradiklorobenzen
Evlerde güve kovucu ve koku giderici olarak kullanılır. Buharı göz ve buruna irritandır. Akut
zehirleyici etkisi düşüktür. Ağızdan alındığında bulantı, kusma, yüksek dozda karaciğer
yıkımı gözlenir. Glukoz 6 fosfat dehidrogenaz eksikliği olanlarda hemoliz ve sarılık yapar.
Ağız yoluyla 5 g (çocuklarda 100 mg/kg)’dan çok alındığında sindirim sisteminden arındırma
(kusturma, mide yıkaması ve aktif kömür) önerilir. Konvülsiyon varsa tedavi edilir. Solunum
yoluyla alınmalarda oksijen ile destekleyici tedavi uygulanır. Alınmayı izleyen 2 saat boyunca
süt ve yağlı besinler verilmez. Hemoliz gelişen olgularda kan transfüzyonu, idrarın
alkalileştirilmesi ve kortikosteroidler yararlı olabilir.
2.7.12.2. Kibrit
Güçlü oksidan madde olan sodyum klorata bağlı toksik etkiler görülür. Yirmi ve daha fazla
sayıdaki kibrit çöpü toksik olarak kabul edilir. Bu madde kibrit çöpünde olduğu gibi
51
çocukların oyun amaçlı olarak kullandıkları maytap, çatapat tarzı eğlence araçlarında da
bulunmaktadır. Maruz kalma sonucunda hemoliz, methemoglobinemi ve pıhtılaşma
bozukluğu gelişebilir, ayrıca alerjik reaksiyonlar, hipotansiyon, siyanoz, letarji, konfüzyon,
koma, karaciğer, böbrek ve solunum yetmezliği ortaya çıkabilir. Mide yıkanır ve aktif kömür
uygulanır. Sodyum bikarbonatla idrar alkalileştirilir, kloratı etkisizleştirmek için tiyosülfat
,methemoglobinemi tedavisi için metilen mavisi (% 1’lik çözeltiden 0,1-0,2 mL/kg ven içine
birkaç dakika içinde yavaş infüzyonla) verilir.
2.7.12.3. Diş bakım ürünleri
Bu ürünler düşük oranda sodyum florür içerirler. Elementel flor ağız yoluyla 3-5 mg/kg’ın
üzerinde (6,6-11 mg/kg sodyum florür) alındığında toksiktir. Bakım ürünlerindeki flor bu
miktarın çok altındadır. Diş macununda en çok 1 mg/g sodyum florür bulunmaktadır. Yüksek
miktarda alınması durumunda bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı gibi sindirim sistemi
bulguları gözlenir. Tedavide seyreltme önerilir.
52
3. MATERYAL VE METOD
Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği
Acil Ünitesi’ne, Ocak 2003 ile Aralık 2008 tarihleri arasında ilaç intoksikasyonu nedeniyle
başvuran ve 2. Çocuk Kliniği’ne yatırılarak tedavi gören, 2 ay -14 yaş arasındaki 433 hasta
çalışma grubunu oluşturdu. Hastalar retrospektif olarak dosya kayıtlarına göre incelenerek
değerlendirildi.
3.1. İlaç intoksikasyonu olan olguların özelliklerini belirlemeye yönelik olarak değerlendirilen
değişkenler
•
Hastaların yıllara göre ve inceleme süresi olan 6 yıllık yaş ortalamaları ve cinsiyet
dağılımları belirlendi.
•
İlaç intoksikasyonu tanısı ile yatırılan olguların, inceleme süresi olan 6 yıllık
dönemde, yıllara göre ayrı ayrı ve tüm çalışma süresine göre, kliniğe yatırılan toplam
hasta sayısına oranı araştırıldı.
•
İntoksikasyon olgularında mevsimsel bir paternin olup olmadına ilişkin, olguların
başvuru zamanları yıllara göre sorgulanarak kaydedildi.
•
Toksik düzeyde ilaç alımının kaza ile mi yoksa özkıyım amaçlı mı olduğu irdelenerek
bu iki grubun yaş ortalamaları ve cinsiyet dağılımları araştırıldı.
•
İlaç intoksikasyonu olgularında anne ve babanın eğitim düzeyinin etkisini
sorgulamaya yönelik olarak, anne ve babanın eğitim düzeyleri ayrı ayrı irdelendi ve
ilaç intoksikasyonu ile aradaki ilişki sorgulandı.
•
Hastanemize başvuran olgularda intoksikasyona yol açan ilaçların bir özellik gösterip
göstermediğini belirlemeye yönelik olarak, intoksikasyondan sorumlu ilaçlar
gruplandırılarak, yıllara göre olgular arasındaki sıklığı değerlendirildi.
•
İlaç gruplarına göre hastaların semptomatik veya semptomsuz oldukları kaydedildi,
semptomatik olan olgularda, ilaçlara göre semptom tipi ve sıklığı irdelendi.
•
Alınan ilacın tipi ile kan şekeri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testlerinde gelişen
anormallikler araştırıldı.
•
İlaç intoksikasyonu olgularında toplam inceleme süresinde, yıllara göre ve ortalama
hastanede yatış süresi sorgulandı.
53
•
Yoğun Bakım Ünitesi (YBÜ)’nde takip edilme gerekliliği olan hastaların toplam ilaç
intoksikasyonu olgularına olan oranı araştırıldı, hangi ilaç grubunda daha çok YBÜ
takibi gerekliliği olduğu irdelendi.
•
Fatal seyreden intoksikasyon olgu sıklığı sorgulanarak yıllara göre ve toplam mortalite
sıklığı tespit edildi, fatal seyreden bu olgular daha ayrıntılı olarak irdelenerek tartışıldı.
3.2. İstatistiksel analiz
•
Çalışmada elde edilen bulguların değerlendirilmesinde istatistiksel analizler için SPSS
11.5 for Windows Beta sürümünde Pearson Chi-Square istatistiksel test yöntemi
kullanılarak değişkenler arasındaki anlamlılık sorgulandı. Değişkenlerin sıklıkları
descriptive statistics sekmesinde frequencies seçeneği kullanılarak incelendi. Veriler
%95 güven aralığında incelendi. p<0.05 anlamlı kabul edildi.
54
4. BULGULAR
Çalışmaya 2003-2008 yılları arasında Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Çocuk Acil Servisi’ne başvurup ilaç intoksikasyonu tanısı ile 2.Çocuk Servisi’ne yatışı
yapılan, yaşları 2 ay ile 14 yaş (ortalama 10.86 ± 1.02) arasında değişen 433 vaka dahil edildi.
Hastaların 272’si (%62.8) kız, 161’i (%37.2) erkek olgulardan oluşuyordu. Kız/erkek oranı
1.68 olarak belirlendi.
Hastaların yıllara ve aylara göre dağılımı tablo 4.1’de verilmiştir.
İki bin üç yılı için hastaların mevsimsel dağılımını aylara göre incelediğinde; Ocak
ayında 1 hasta (%2.2), Şubat ayında 3 (%6.7) hasta, Mart ayında 3 hasta (%6.7), Nisan ayında
1 hasta (%2.2), Mayıs ayında 5 hasta (%11.1), Haziran ayında 6 hasta (%13.3), Temmuz
ayında 4 hasta (%8.9), Ağustos ayında 2 hasta (%4.4), Eylül ayında 3 hasta (%6.7), Ekim
ayında 5 hasta (%11.1), Kasım ayında 4 hasta (% 8.9), Aralık ayında 8 hasta (%17.8) olmak
üzere toplam 45 hasta ilaç intoksikasyonu tanısı ile yatırılmıştır.
İki bin dört yılında yatırılan hastaların aylara göre dağılımı incelendiğinde; Ocak, Şubat,
Mart, Nisan ve Eylül aylarında ilaç intoksikasyonu kaydıyla hasta yatışına rastlanmamış olup
Mayıs ayında 6 hasta (%20), Haziran ayında 6 hasta (%20), Temmuz ayında 6 hasta (%20),
Ağustos ayında 2 hasta (%6.7), Ekim ayında 7 hasta (%23.3), Kasım ayında 2 hasta (%6.7),
Aralık ayında 1 hasta (%3.3) olmak üzere toplam 30 hasta ilaç intoksikasyonu tanısı ile
yatırılmıştır.
İki bin beş yılında yatırılan hastaların dağılımı aylara göre incelendiğinde; Ocak ayında 2
hasta (%4.3), Şubat ayında 3 hasta (%6.5), Mart ayında 7 hasta (%15.2), Nisan ayında 8 hasta
(%17.4), Mayıs ayında 3 hasta (%6.5), Haziran ayında 2 hasta (%4.3), Temmuz ayında 3
hasta (%6.5), Ağustos ayında 3 hasta (%6.5), Eylül ayında 5 hasta (%10.9), Ekim ayında 8
hasta (%17.4), Aralık ayında 2 hasta (%4.3) olmak üzere toplam 46 hasta ilaç içme şikayeti
ile yatırılmıştır. Kasım ayında ilaç intoksikasyonu tanısı ile hasta yatırılmamıştır.
İki bin altı yılında yatırılan hastaların aylara göre dağılımı şu şekilde olmuştur: Ocak
ayında 9 hasta (%12), Şubat ayında 9 hasta (%12), Mart ayında 8 hasta (%10.7), Nisan ayında
2 hasta (%2.7), Mayıs ayında 5 hasta (%6.7), Haziran ayında 7 hasta (%9.3), Temmuz ayında
4 hasta (%5.3), Eylül ayında 6 hasta (%8), Ekim ayında 13 hasta (%17.3), Kasım ayında 7
hasta (%9.3), Aralık ayında 5 hasta (%6.7) olmak üzere toplam 75 hasta. Ağustos ayında ilaç
intoksikasyonu tanısı ile yatış görülmemektedir.
55
İki bin yedi yılında yatırılan hastaların aylara göre dağılımı; Ocak ayında 3 hasta (%2.7),
Şubat ayında 3 hasta (%2.7), Mart ayında 10 hasta (%8.8), Nisan ayında 16 hasta (%14.2),
Mayıs ayında 11 hasta (%9.7), Haziran ayında 13 hasta (%11.5), Temmuz ayında 15 hasta
(%13.3) Ağustos ayında 11 hasta (%9.7), Eylül ayında 10 hasta (%8.8), Ekim ayında 6 hasta
(%5.3), Kasım ayında 4 hasta (%3.5), Aralık ayında 11 hasta (%9.7) olmak üzere toplam 113
hasta ilaç intoksikasyonu tanısı ile interne edilmiştir.
İki bin sekiz yılında yatırılan hastaların dağılımı aylara göre; Ocak ayında 9 hasta (%7.3),
Şubat ayında 10 hasta (%8.1), Mart ayında 17 hasta (%13.7), Nisan ayında 14 hasta (%11.3),
Mayıs ayında 8 hasta (%6.5), Haziran ayında 13 hasta (%10.5), Temmuz ayında 10 hasta
(%8.1) Ağustos ayında 13 hasta (%10.5), Eylül ayında 10 hasta (%8.1), Ekim ayında 8 hasta
(%6.5), Kasım ayında 5 hasta (%4), Aralık ayında 7 hasta (%5.6) olmak üzere toplam 124
hasta interne edilmiştir.
Çalışmada yer alan toplam 433 hasta aylara göre incelendiğinde, Ocak ayında 24 hasta
(%5.5), Şubat ayında 28 hasta (%6.5), Mart ayında 45 hasta (%10.4), Nisan ayında 41 hasta
(%9.5), Mayıs ayında 38 hasta (%8.8), Haziran ayında 47 hasta (%10.9), Temmuz ayında 42
hasta (%9.7) Ağustos ayında 31 hasta (%7.2), Eylül ayında 34 hasta (%7.9), Ekim ayında 47
hasta (%10.9), Kasım ayında 22 hasta (%5.1), Aralık ayında 34 hasta (%7.9) olduğu
görülmüştür.
Yine tüm hastaların mevsimlere göre dağılımına bakıldığında, ilkbaharda 124 hasta
(%28.6), yazın 120 hasta (%27.7), sonbaharda 103 hasta (%23.8) ve kışın 86 hasta
(%19.9)’nın yatırıldığı belirlenmiştir.
56
YATAN VAKA SAYISI YIL/ AY DAĞILIMI
18
16
14
YATAN VAKA SAYISI
12
2008
2007
2006
2005
2004
2003
10
8
6
4
2
0
OCAK
ŞUBAT
MART
NİSAN
MAYIS
HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS
EYLÜL
EKİM
KASIM
ARALIK
AYLAR
Şekil 4.1. İlaç intoksikasyonu olgularının yıllara ve aylara göre sıklığı
Toplam vakaların 391‘inin (%90.3) kaza ile, 42’sinin (%9.7) ise özkıyım amaçlı ilaç
içtikleri öğrenildi. Özkıyım amaçlı ilaç içen vakalar 10 ila 14 yaşları arasındaydı ve %.45,2’si
erkeklerden (n=19) ve % 54,8’i kızlardan (n= 23) oluşmaktaydı.
57
YILLARA GÖRE SUISID VE KAZA DAĞILIMI
120
100
VAKA SAYISI
80
SUİSİD
KAZA
60
40
20
0
2008
2007
2006
2005
2004
2003
YILLAR
Şekil 4.2. Yıllara göre suisid ve kaza ile ilaç zehirlenmeleri sıklığı
İlaç dışı ev kimyasalları ile zehirlenmeler açısından vakalarımızı taradığımızda sadece
2008 yılında 4 vakaya ulaşılmış olup bunlardan birisi tiner, bir adet kına yeme, bir adet
yapıştırıcı ve bir adet “çatapat” denile,n çocukların oyun amacıyla kullandığı sodyum klorat
ve barut içeren maddeden yeme ile zehirlenme kaydedilmiştir. Çatapatla zehirlenen vaka
yoğun bakımda kaybedilmiştir.
Kliniğimize başvuran zehirlenme vakalarının dosyalarından edinilen bilgilere göre
ebeveynlerinin eğitim düzeylerini yüzdelik dağılımları ile incelediğimizde, babalarda 2003
yılı için ilköğretim düzeyinde eğitim görenlerin oranı %44.4 (n=20), lise düzeyinde eğitim
görenlerin oranı %48,9 (n=22),üniversite düzeyinde eğitim gören babaların oranı ise % 6,7
(n=3) olarak belirlendi. Aynı yıl içerisinde annelerin eğitim düzeyi ise okur yazar olmayan
%26.7 (n=12), ilköğretim düzeyinde eğitim görenlerin oranı %42.2 (n=19), lise düzeyinde
eğitim görenlerin oranı %22.2 (n=10), üniversite düzeyinde eğitim gören annelerin oranı ise
%2.2 (n=1) olarak belirlenmiştir. Vakaların %6.7’sinde (n=3) annenin eğitim düzeyi dosya
kayıtlarından belirlenememiştir.
İki bin dört yılı için vakaların ebeveynlerinin eğitim düzeylerinin oranlarına bakıldığında,
babalarda ilköğretim düzeyinde eğitim görenlerin oranı %73.3 (n=22),lise düzeyinde %2.3
(n=7) ve üniversite düzeyinde eğitim görenler de %3.3 (n=1) idi. Aynı yıl içerisinde annelerin
eğitim düzeyi ise, okur yazar olmayan %30.0 (n=9), ilköğretim düzeyinde eğitim gören %56.7
58
(n=17), lise düzeyinde eğitim gören %10.0 (n=3) ve eğitim durumu bilinmeyen %3.3 (n=1)
olarak belirlenmiştir.
İki bin beş yılı için ebeveynlerin eğitim düzeyleri incelendiğinde, babalarda ilköğretim
düzeyinde eğitim görenlerin oranı ilköğretim %76,1 (n=35) ve lise %23.9 (n=10) olarak
belirlenmiştir. Aynı yıl için annelerde eğitim durumu okur yazar olmayan %15.2 (n=7),
ilköğretim %65.2 (n=30), lise %8.7 (n=4), üniversite %2.2 ( n=1) ve bilinmeyen %8.7 (n=4)
olarak saptanmıştır.
İki bin altı yılı için eğitim düzeyi oranlarına bakıldığında, babalarda ilköğretim düzeyinde
eğitim görenlerin oranı %53.3 (n=40), lise düzeyinde eğitim görenlerin oranı %34.7 (n=26),
üniversite %2.7(n=2) ve bilinmeyen %9.3 (n=7) olarak değerlendirilmiştir. Aynı yıl için
annelerde eğitim durumu, okur yazar olmayan %10.7 (n=8), ilköğretim %64.0 (n=48) ve lise
%25.3 (n=19) olarak bulunmuştur.
İki bin yedi yılı için ebeveynlerin eğitim düzeylerinin oranlarına bakıldığında, babalarda
ilköğretim düzeyinde eğitim görenlerin oranı %56.3 (n=58), lise %38.8 (n=40), üniversite
%2.9 (n=3) ve bilinmeyen %1.9 (n=2) olarak belirlenmiştir. Aynı yıl içerisinde annelerde
okur yazar olmayan %11.7 (n=12), ilköğretim %75.7 (n=78), lise %9.7 (n=10), üniversite
düzeyinde eğitim görenler ise %2.9 (n=3) olarak belirlenmiştir.
İki bin sekiz yılı için babalarda ilköğretim düzeyinde eğitim gören grup %49.2 (n=62),
lise düzeyinde eğitim gören grup %41.3 (n=41), üniversite düzeyinde eğitim gören grup %2.4
(n=3) ve eğitim düzeyi belirlenemeyen %7.1 (n=7) olarak gözlendi. Buna karşılık annelerdeki
eğitim düzeyi, okur yazar olmayan %4.8 (n=6), ilköğretim düzeyinde olan %51.6 (n=64), lise
düzeyinde olan %39.5(n=49), üniversite düzeyinde eğitim %3.2 (n=4) ve eğitim durumu
bilinmeyenlerin oranı %0.8 (n=1) olarak belirlendi.
Tüm inceleme süresi dikkate alındığında, babaların eğitim düzeyi; ilköğretim %57.7, lise
%35.5, üniversite %2.9 ve eğitim düzeyi belirlenemeyen %3.9 olarak belirlendi. Buna karşılık
annelerdeki eğitim düzeyi; okur yazar olmayan %4.8, ilköğretim %60.0, lise %22.5,
üniversite %2.1 ve eğitim durumu bilinmeyenler %2.1 olarak saptandı.
59
ANNE ÖĞRENİM DURUMUNA GÖRE KAZA VE SUİSİD VAKA TOPLAMI
90
80
70
VAKA SAYISI
60
OKUR YAZAR DEĞİL
İLKÖĞRETİM
LİSE
ÜNİVERSİTE VE ÜZ.
BİLİNMEYEN
50
40
30
20
10
0
2008
2007
2006
2005
2004
2003
YILLAR
Şekil 4.3. Anne öğrenim durumuna göre suisid ve kaza olgularının yıllara göre dağılımı
BABA ÖĞRENİM DURUMUNA GÖRE KAZA VE SUİSİD VAKA TOPLAMI
70
60
VAKA SAYISI
50
OKUR YAZAR DEĞİL
İLKÖĞRETİM
LİSE
ÜNİVERSİTE VE ÜZ
BİLİNMEYEN
40
30
20
10
0
2008
2007
2006
2005
2004
2003
YILLAR
Şekil 4.4. Baba öğrenim durumuna göre suisid ve kaza olgularının yıllara göre dağılımı.
60
Alınan ilaçlar gruplandırılarak her yıl için sıklıklarına ve yüzde dağılımlarına göre
incelendi. Elde edilen sonuçlar aşağıda tablo halinde sunuldu.
Tablo 4.1. İlaç gruplarına göre yıllar içinde zehirlenme sayı ve sıklıkları
2003
n (%)
2004
n (%)
2005
n (%)
2006
n (%)
2007
n (%)
2008
n (%)
Toplam
Antipsikotik/antidepre
san
24 (53.3)
8 (26.7)
24 (52.2)
24 (32.0)
39 (34.5)
35 (28.2)
154
Antihipertansif/antiaar
itmik
1 (2.2)
0 (0.0)
2 (4.3)
3
(4.0)
4 (3.5)
5 (4.0)
15
Nonsteroid
antiinflamatuar
3 (6.7)
4 (13.3)
2 (4.3)
9
(12.0)
13 (11.5)
19 (15.3)
50
Organofosfat
1 (2.2)
2 (6.7)
0 (0.0)
0
(0.0)
3 (2.7)
4 (3.2)
10
Soğuk algınlığı
ilaçları
5 (11.1)
0 (0.0)
0 (0.0)
6
(8.0)
4 (3.5)
4 (3.2)
19
Nazal dekonjestan
2 (4.4)
0 (0.0)
0 (0.0)
1
(1.3)
0 (0.0)
0 (0.0)
3
Antibiyotik
1 (2.2)
0 (0.0)
0 (0.0)
1
(1.3)
1 (0.9)
0 (0.0)
3
İnsektisid/rodentisid
2 (4.4)
2 (6.7)
0 (0.0)
4
(5.3)
13 (11.5)
9 (7.3)
30
Demir preparatları
0 (0.0)
2 (6.7)
0 (0.0)
1
(1.3)
1 (0.9)
0 (0.0)
4
Hormon preparatları
0 (0.0)
2 (6.7)
1 (2.2)
2
(2.7)
0 (0.0)
6 (4.8)
11
İlaç grubu
2003
yılı
için
zehirlenmelerin
sıklığına
baktığımızda
ilk
sırayı
antipsikotik/antidepresanlarla olan zehirlenmeler almaktaydı (n=24, %53.3). İkinci sıklıkta ise
soğuk algınlığı ilaçları (n=5, %11.1) yer almaktaydı. İki (%4.4) vakanın anamnezinden ise
hangi ilacı aldığı veya ilaç alıp almadığı belirlenemedi.
2004 yılı için zehirlenmelerin sıklığı irdelendiğinde, ilk sırayı çoklu ilaç alımları ile
zehirlenmeler
oluşturuyordu
(n=10,
%33.3).
Bunu
%26.7
(n=8)
ile
antipsikotik/antidepresanlarla olan zehirlenmeler, ardından %13.3 (n=4) ile nonsteroid
antienflamatuarlarla olan zehirlenmeler izlediği görüldü.
2005
yılı
için
zehirlenmelerin
sıklıklarına
baktığımızda,
ilk
sırada
antipsikotik/antidepresanlarla olan zehirlenmeleri görmekteyiz (n=24, %52.2). Çoklu ilaç
61
alımı %21.7 ile(n=10) ikinci sırada gelmektedir. Bunu %15.2 (n=7) vaka ile ilaç alıp almadığı
bilinmeyen vakalar izledi.
2006 yılı için zehirlenme sıklığı değerlendirildiğinde, ilk sırayı %32 (n=24) ile
antipsikotik/antidepresanlarla olan zehirlenmeler gelmektedir. Bunu %28 (n=21) ile çoklu ilaç
alımları, %12 (n=9) ile nonsteroid antienflamatuar ilaçlarla olan zehirlenmeler takip
etmektedir.
2007 yılı için ilaç zehirlenmelerinin sıklıklarını incelediğimizde ilk sırayı %34.5 ile
(n=39) antipsikotik/antidepresanlar almaktaydı. İkinci sırada ise %30.1 (n=34) ile çoklu ilaç
alımı yer almaktaydı.
2008 yılında zehirlenmelerin sıklıklarına baktığımızda ilk sırayı %28.2 (n=35) ile yine
antipsikotik/antidepresanlar alıyordu. Bunu %24.3 (n=30) ile çoklu ilaç alımı, ardından 3.
sırada ise %15.3 (n=19) ile nonsteroid antienflamatuarlar izlemekteydi.
İlaç zehirlenmesi nedeniyle getirilen hastalarda ilaç gruplarına göre rastlanan semptomlar
ve semptom sıklıkları kaydedildi (tablo 4.2)
Tablo 4.2. İlaç intoksikasyonu olgularında görülen semptomlar ve sıklıkları
Semptomlar
Semptomsuz
Konfüzyon
Letarji
Stupor
Koma
Ateş
Bulantı
İshal
Antipsikotik
Antidepresan
n (%)
135 (87.7)
2 (1.3)
3 (1.9)
3 (1.9)
9 (5.8)
Antihipertansif
Antiaritmik
n (%)
13 (86.7)
Nonsteroid
Antiinflamatuar
n (%)
41 (82)
1 (0.6)
1 (0.6)
2 (13.3)
7 (14)
1 (2)
Demir
preparatları
n (%)
1 (25)
Hormonlar
Organofosfat
n (%)
5 (50)
1 (10)
1 (10)
Soğuk
algınlığı
n (%)
15 (83.39
4 (16.7)
İnsektisid
Rodentisid
n (%)
28 (93.1)
1 (10)
1 (3.4)
2 (20)
1 (3.4)
Tablo 4.2. Devam.
Antibiyotikler
Semptomlar
Semptomsuz
Konfüzyon
Letarji
Stupor
Koma
Ateş
Bulantı
İshal
n (%)
3 (100)
n (%)
9 (81.8)
Çoklu ilaç
alımı
n (%)
86 (78.9)
2 (1.8)
İlaç alıp almadığı
bilinmeyenler
n (%)
2 (9.5)
21 (19.3=
19 (90.5)
2 (18.2)
3 (75)
Antipsikotik/antidepresanlarla
olan
zehirlenme
nedeniyle
getirilen
olguların
çoğunluğunun asemptomatik olduğu görüldü (n=135, %87.7). Dokuz (%6.7) vaka bilinci
62
kapalı olarak acil servise getirildi. Hastaların 8’inde amitriptilin birinde de imipramin ile
zehirlenme mevcuttu. Bilinci kapalı olarak getirilen olguların aldıkları dozlar tespit edilemedi.
Antihipertansif antiaritmiklerle olan zehirlenmelerde olguların %86.7 (n=13)'sinin
semptomsuz olduğu görüldü, %13.3 vakada ise bulantı vardı.
Nonsteroid antienflamatuarlarla olan zehirlenmelerin %82 (n=41)'si asemptomatik kaldı.
Olguların %14'ünde bulantı, % 2'sinde ishal ve yine %2'sinde ekstremitelerde ödem tespit
edildi.
Organofosfat zehirlenmeleri incelendiğinde, %50 (n=5) vakanın semptomsuz olduğu
saptandı. Üç (%30) hastada bilinç değişiklikleri, 2 (%20) vakada ise bulantı ve kusma
mevcuttu.
Soğuk algınlığı ilaçları ile olan zehirlenmelerde %83.3 (n=15) vakanın semptomsuz
olduğu görüldü. Dört (%16.7)vakada ise konfüzyon mevcuttu .
Nazal dekonjestanlarla ve antibiyotiklerle olan zehirlenmelerin tamamı asemptomatik
seyretti.
İnsektisid/rodentisidlerle olan zehirlenmelerde olguların %93.1'inde (n=28) herhangi bir
semptom gelişmezken, 1 (%3.4) vaka (deltamethrin ile olan ve alınan dozu bilinmeyen
zehirlenme olgusu) bilinci kapalı olarak getirildi, 1 vakada (cyalothrin ile olan zehirlenme) da
bulantı mevcuttu.
Demir preparatları ile olan zehirlenmelerin %75’i (n=3) bulantı ile seyrederken %25 vaka
(n=1) asemptomatik seyretti.
Hormon preparatları ile olan zehirlenmelerde vakaların %81.8’i asemptomatik iken, olguların
%18.2’sinde ateş tespit edildi. Ateşi olan vakaların her ikisi de tiroid hormon preparatları ile
zehirlenmişlerdi ve tiroid fonksiyon testleri normal sınırlarda bulunmuştu.
İlaç dışı kimyasallarla olan zehirlenmelerde vakaların %50'si asemptomatik seyretti. Birisi
sodyum klorat bir diğeri de tiner olmak üzere iki vaka bilinci kapalı olarak acil servisimize
getirildi.
Çoklu ilaç alımı nedeniyle acil servisimize başvuran hastaların %78.9’unda (n=86)
herhangi bir semptom gelişmedi. 23 vakada (%20.1) çeşitli derecelerde bilinç değişiklikleri
saptandı.
İlaç alıp almadığı bilinmeyen ancak ailesi tarafından ilaç içmiş olabileceğinden
şüphelenilen vakaların %90.5’i (n=19) bilinci kapalı olarak acil servise getirildi. Geriye kalan
2 hastada herhangi bir semptom gözlenmedi.
Toksik dozda olduğu tespit edilen ilaç intoksikasyonu vakalarının ilk başvuru anında elde
edilen biyokimyasal değerleri ve bu değerlerin, hastanın kilogram başına miligram cinsinden
63
alınan ilaç dozları ile ilişkisi aşağıdaki tabloda verilmiştir. Olguların büyük bir kısmında
alınan doz belirlenemediğinden, belirlenebilenlerin aldığı doza karşılık hastaneye ilk başvuru
anında alınan biyokimyasal örneklerden elde edilen değerler ve 3.günde kontrol amaçlı
bakılan değerleri aşağıdaki tabloda verildi.
Tablo 4.3. İlk başvuru anında alınan ve takipteki biyokimyasal parametrelerin
değerlendirilmesi
İlaç
Amitriptili
n
Psödoefed
rin
2004
Parasetam
ol
Amitriptili
n
Parasetam
ol
2006
Parasetam
ol
Parasetam
ol
2005
2007 İmipramin
Amitriptili
n
Karbamaz
epin
Parasetam
ol
Amitriptili
n
Amitriptili
n
2008
Amitriptili
n
Alınan
doz
(mg/kg)
toksik
doz
(mg/kg)
GLUKOZ
20.66
20
17.6
SEMPTOM
BULGU
ÜRE
KREATİNİ
N
ALT
AST
89
30
0.38
yok
yok
4
96
19
0,29
18
7
156
150
81
43
0.25
103
39
26.63
20
90
28
0.28
21
20
konfüzyon
176
150
123
24
0.29
12
29
yok
168
150
82
32
0.35
29
36
yok
250
150
138/98
24/23
0.64/0.38
14/18
30/12
yok
3.33
3
87
18
0.25
11
32
yok
20
20
88
29
0.37
75
50
106
15
0.19
21
52
266.67
150
123/139
25/18
0.75/0.68
12/14
19/23
33.3
20
100
14
0.46
23
10
50
20
112/79
26/29
0.35/0.31
15/12
34/34
PT
INR
APTT
yok
Konfüzyon
14.5
1.2
27.3
yok
yok
bilinç kapalı
yok
Letarji
38.46
20
117/97
21/24
0.47/0.48
24/10
32/21
Kolşisin
87.5
5
84
21
0.3
39
59
hipotansiyon bilinç bulanıklığı
ASA
160
150
91
41
0.28
21
10
Monteluka
st
112
96
89
37
0.41
29
15
yok
somnolans
hipertermi
abdominal
ağrı
bilinç kapalı
Kontrol edilen biyokimyasal değerlerden sadece parasetamol intoksikasyonu olan bir
vakada başvuru sırasında ALT değeri 103 Ü/l olarak yüksek bir değerde saptandı. Olgunun
başvurudan sonraki 4.saatinde alınan parasetamol düzeyi 59.8 mmol/l olarak normal sınırlar
içerisinde belirlendi. Geri kalan toksik düzeylerdeki ilaç intoksikasyonu vakalarında
biyokimyasal ölçümlerde anormal bir düzeye rastlanmadı. Toksik dozda olduğu tespit edilen
64
9 vaka asemptomatik olarak seyretti, 2 vakada konfüzyon, 2 vakada letarji tespit edildi.
Kolşisin alan bir vakanın kan basıncında düşme saptandı. Montelukast zehirlenmesi olan bir
vakada karın ağrısı, hipertermi ve somnolans hali söz konusu idi.
Hastanede yatış süreleri yıllara göre incelendiğinde 2003 yılı için hastanede kalış süresi
3.17 ±1.13 gün olarak belirlendi. Bu süre 2004’te 3.16±1.01 gün, 2005’te 2.76±1.49 gün,
2006’da 2.6±1.16 gün, 2007’de 2.59±1.09 gün ve 2008 için 3.15±1.3 gün olarak belirlendi.
Chi-square testi kullanılarak yapılan analizde yıllara göre yatış süreleri arasında istatistiksel
açıdan anlamlı fark bulunmadı (p=0.238) (tablo 4.4 ve şekil 4.5)
Tablo 4.4. Yıllara göre vakaların yatış süreleri
2003
Hastanede
kalınan
143
toplam
gün sayısı
Ortalama
2004
2005
2006
2007
2008
Toplam
95
127
195
293
391
1244
3,2±1.1 3,2±1.0 2,8±1.5 2,6±1.2 2,6±0.9 3,2±1.3
65
3,5
3
2,5
2
1,5
1
0,5
0
Ortalama gün sayısı
2003 2004 2005 2006 2007 2008
Şekil 4.5. Yıllara göre ortalama yatış süreleri.
Toplam 44 hastanın, yani toplam 433 hastanın %10.2’sinin YBÜ’de takip ve tedavi
ihtiyacı oldu. Yoğun bakım ihtiyacı olan hastaların yarısına yakınının (%43.2), amitriptilin
alma öyküsü olan çocuklardan oluştuğu görüldü (tablo 4.5).
Tablo 4.5. Yoğun Bakım Ünitesi’nde yatırılan hastaların almış olduklara ilaçlara göre
dağılımı
İlacı alan toplam YBÜ ihtiyacı olan
YBÜ’ye yatan hastalar
İLAÇ
hasta sayısı
hasta sayı ve yüzdesi içindeki yüzde
Amitriptilin
85
19 (22.3)
43.2
İlaç dışı kimyasal
4
4 (100)
9.1
Ziprasidon
1
1 (100)
2.3
Organofosfat
10
4 (40)
9.1
Salisilat
12
1 (8.3)
2.3
İmipramin
4
1 (25)
2.3
Mirtazapin
2
1 (50)
2.3
Kolşisin
2
1 (50)
2.3
Bilinmeyen
21
9 (42.85)
20.5
TOPLAM
66
2003-2008 yılları arasında toplam iki vaka ilaç ve ilaç dışı kimyasal maddelere bağlı
olarak kaybedilmiştir. Bu olgulardan birisi, çocukların oyun amaçlı kullandığı çatapat olarak
adlandırılan ve sodyum klorat içeren yanıcı parlayıcı maddeye bağlı olarak gelişmişti. Bu
vakada ölüm nedeni kesin olarak saptanamadı. Gelişinde hipotansif seyreden ancak net bir
kanama odağı veya volüm deplesyonuna neden olacak herhangi bir etiyoloji saptanamayan bu
olguda pozitif inotrop desteğine rağmen kan basıncı optimal düzeylerde tutulamadı. Diğer
vakada ise kolşisin kullanımı öyküsü mevcuttu. Yatışının ikinci gününde gelişen ani
bradikardi ve sonrasında kardiyak arrest sonrasında hastalara bir saate yakın kardiyo
pulmoner resüssitasyon uygulanmasına karşın yanıt alınamadı.
67
5. TARTIŞMA
Zehirlenmeler dünyada olduğu gibi ülkemizde de acil servislere olan başvuruların önemli bir
sebebidir. Ancak diğer acil servis başvurularından farklı olarak, morbidite ve mortalite
açısından önlenebilir ve hızlı tedavi ile yüzgüldürücü sonuçların alınabildiği klinik durumların
başında gelmektedir. Akut zehirlenmelere yaklaşımda uygun tanı yaklaşımlarının, acil
servislerde görev alan hekimler ve yardımcı sağlık personeli tarafından algoritmalar halinde
bilinmesi ve hızlı bir şekilde uygulanması, morbidite ve mortalitenin azaltılması açısından
çok önemlidir. Birçok zehirlenmede erken dönemde yapılan sağaltım girişimleriyle henüz
zehirin toksik etki oluşturmadan vücut dışına atılması, emiliminin engellenmesi veya antidot
kullanımıyla zararlı etkilerinin ortaya çıkmaması sağlanabilir. Uygun antidotların acil
servislerde yeterli miktarda bulundurulması ve özenle muhafaza edilmesi, monitörizasyon
olanaklarının yeterli olması ve çocuk acil hekimliği hizmeti verilen birimlerde erişkin acil
servislerinden farklı olarak çocuk yoğun bakım konusunda yetişmiş deneyimli hekim ve
yardımcı sağlık personelinin bulundurulması, ilaç intoksikasyonu durumlarında etkin bir
tedavi yaklaşımı için vazgeçilmez öğelerdir.
Zehirlenmelerde yaş faktörü çok önemli bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Zehirlenmenin olduğu yaş, zehirlenme mekanizması ve nedeniyle ilişkilidir. Çocuklar fiziksel
ve zihinsel gelişimin hızlı olduğu ve yaş dönemleri arasında da zehirlenme nedenleri ve
yolları bakımından farklılıkların belirgin olduğu bir popülasyondur. İlk 1 yaştaki
zehirlenmelerde genellikle bakıcının ve/veya ebeveynlerin hataları söz konusudur. Kaza
sonucu olan zehirlenmeler hareketliliğin arttığı, araştırma ve öğrenme merakının geliştiği 1-5
yaş arasında daha çok görülmektedir. Zehirlenme olgularının sayısı bu dönemde çok daha
fazla olmaktadır. Bunun nedeni büyük ölçüde dikkatsiz ve bilinçsiz aile büyüklerinin ilaç ve
diğer toksik maddeleri çocukların ulaşabileceği yerlerde bırakmaları ya da kendilerine ait
olmayan kaplarda saklamaları ve çocuklarını yeteri kadar izleyememeleridir.
Çalışmada 1 ile 14 yaş arasındaki vakaları değerlendirildi. Vakaların ortalama yaşı 4.86
±1.02 yıl idi. Zehirlenmeler genellikle 5 yaş altı çocuklarda daha sıklıkla görülmektedir (13).
Bizim çalışmamızda da benzer bir sonuca ulaştık. Andıran ve ark (13), ilk 1 yaştaki
zehirlenmelerin çoğunluğunu terapötik hataların oluşturduğunu, 1-5 yaş arasında ise kendi
kendini zehirlemelerin öne geçtiğini bildirmişlerdir. Bu durum, ev kazalarının yoğun olarak
yaşandığı yaşlar olan okul öncesi çağda ev kazalarının önemli bir bileşeni olan ilaç
zehirlenmeleri konusunda ebeveynlerin ve çocukların bakımını üstlenen kişilerin daha dikkatli
68
olması konusunu birkez daha ortaya koymaktadır. Çocukların ulaşabildikleri her cismi
ağızlarına götürdükleri bu yaşlarda, evdeki kimyasal madde ve ilaçların, çocukların kolay
ulaşamayacağı yerlerde saklanması gerekmektedir. Bazı ilaç ve kozmetik maddelerin cazip
renk ve biçimlerde piyasaya sürülmesi, çocuğun eğitimsiz ve dikkatsiz kişilerce bakılması,
tarımda kullanılan kimyasal maddelerin bilinçsiz ve önlem almaya gerek görülmekizin
kullanılması gibi nedenler çocuklarda zehirlenme olasılığını artırmaktadır. Çalışmamızdaki
yaş ortalaması ve vakaların büyük çoğunluğunun kazara zehirlenmiş olması da bu gerçeklere
işaret etmektedir.
Zehirlenmeler, hastanelerdeki mevcut işgücünde ve hastane kapasite kullanımında
yetersizliklere yol açabilen potansiyal durumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne zaman ve
nerede ortaya çıkabileceği bilinmeyen zehirlenme olguları için hastanelerde önceden
alınabilecek önlemler vakaların yoğunluğuna göre bazen yetersiz kalabilmektedir. Birçok
hastane genel olarak sık görülen hastalıkların yanında kazalara da zaman, personel ve emek
harcamak durumunda kalmakta ve bu da iş yükünü arttırmaktadır. Çalışmamızda
intoksikasyonla gelen bir vakanın ortalama ne kadar süre ile yatak işgal ettiğinin belirlenmesi
amacıyla yıllara göre hastanede kalış süresi ortalamaları incelendi. 2003 yılı için hastanede
kalış süresi 3.18 ± 1.34 gün oldu. Bu süre 2004 yılı için 3.17 ± 1.02 gün, 2005’te 2.76 ± 1.49
gün, 2006’da 2.60 ± 1.16 gün, 2007’de 2.59 ± 0.91 gün ve 2008’de ise 3.15 ± 1.31 gün olarak
gerçekleşti. Çalışmanın tamamı için hesapladığımızda ortalama hastanede kalış süresi 2.87 ±
1.20 gün olarak belirlendi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Akar ve ark.nın (36) yaptığı
çalışmada bu süre 1.5 ± 1.0 gün olarak bulunmuştur. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
yapılan Öner ve ark.nın (16) çalışmasında ise bu süre 4,0 ± 2,0 idi. Heriki çalışma ile
karşılaştırıldığında çalışmamızdaki sonuçlar benzer şekilde olup, iki çalışma ortalamasının
arasında bir değerdedir.
Kazalar haricinde özkıyım amaçlı zehirlenmelere baktığımızda çalışmamızda vakaların
42’sinin (%10.74) özkıyım amaçlı ilaç içtikleri belirlenmiştir. Özkıyım amaçlı ilaç içen
vakaların 19’u (%45.2) erkek, 23’ü (%54.8) kız olgulardı. Ülkemizdeki diğer çalışmalarda
özkıyım amaçlı zehirlenmelerin oranı %4 ile %13.9 arasında değişmekte olup, adolesan
dönemdeki kız çocuklarının daha fazla olduğu görülmektedir (13,15,16,34,35). Çalışmamızda
özkıyım açısından kız/erkek oranı 1.2 olarak belirlenmiş olup kızlar lehine hafif de olsa bir
baskınlık sözkonusudur. Bu durumun ülkemizde kız çocuklarının aile içindeki ve toplumdaki
yeri ve rolüyle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Toplumumuzda genel olarak erkek
çocuklardan farklı olarak kızlar daha içe dönük ve eve bağımlıdır. Bazı ailelerde kız
çocuklarının eğitimine daha az ağırlık verilmesi kızların problemlerini kendi başlarına
69
çözememeleri ve etrafıyla paylaşamamalarına, bu da psikolojik bozukluklara ve özkıyım
amaçlı zehirlenmelere zemin hazırlamakta olabilir. Çalışmamızda görülen vakaların yapılan
psikiyatrik konsültasyonlarında hiçbir vakada aktif suisidal düşünceye rastlanmamış olup
ileride oluşabilecek değişikliklerin tespit edilmesi amacıyla çocuk psikiyatrisi kliniklerince
takip önerilmiştir.
Zehirlenme olgularında anne ve baba eğitim düzeyleri irdelendiğinde, annelerde
okuryazar olmayan ve ilköğretim mezunu olanların oranı (6 yıllık sürede) yaklaşık %73,
babalarda ise %58 kadardır. Hastanemiz her ne kadar düşük sosyokültürel bir nüfusa hizmet
ediyorsa da, çocuk zehirlenme olaylarında, çalışma verilerine göre, özellikle anne eğitim
düzeyinin düşük olmasının önemli bir etmen olduğu şeklinde bir çıkarım yapmanın doğru
olduğunu düşünmekteyiz.
Çalışmadaki zehirlenme vakalarının aylara göre dağılımları incelendiğinde, 2003 yılında
en çok Aralık ayında (%17.8) ve en az Ocak ve Nisan aylarında (%2.2) olduğu görüldü. 2004
yılında en çok vaka Ekim ayında (%23.3) görülmüş olup, Mayıs Haziran ve Temmuz
aylarında 6’şar hasta (her ay için %20) tespit edilmiştir. Bu yıla ait incelemelerde Ocak, Şubat
Mart, Nisan ve Eylül aylarında intoksikasyon kaydına rastlanmamıştır. 2005 yılında en çok
Nisan ve Ekim ayında (%17.4) yığılma gözlenmiş olup en az Aralık, Ocak ve Haziran
aylarında 2’şer hasta (%4.3) yatışı olmuştur. 2006 yılında en çok Ekim ayında 13 hasta
(%17.3) görülmüş olup en az Nisan ayında 2 hasta (%2.7) tespit edilmiştir. Bu sonuç en az
hastanın görüldüğü aylar açısından 2003 yılı ile benzerlik göstermekte olup diğer yıllarla bir
uyum bulunmamaktadır. 2007 yılında en çok Nisan ayında 16 hasta (%14.2) tespit edilmiş, en
az ise Ocak ayında 3 hasta (%2.7) ve Şubat ayında 3 hasta (%2.7) olduğu belirlenmiştir. Bu
sonuç 2007 yılında en az Nisan’da vaka tespiti sonucu ile ters düşmektedir. Bu durumu
açıklayacak bir neden bulunmamaktadır. 2008 yılında en çok Mart ayında 17 hasta (%13.7),
en az ise Kasım ayında 5 hasta (%4) tespit edilmiştir. Bahar başlangıcında en çok vakanın
tespit edildiği bu sonuç 2007 yılının aynı dönemdeki sonucu ile benzerlik göstermektedir.
Toplamda en az vakanın tespit edildiği Kasım ayı sonucu ise diğer yıllar ile benzerlik
göstermemektedir.
Tüm inceleme süresi olan 6 yıllık inceleme göz önüne alındığında, en az yatışın %19.9 ile
kış mevsiminde, en yoğun yatışın ise %28.6 ile ilkbaharda olduğu görülmüştür. Ancak kaba
olarak bakıldığında ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarındaki yatış oranları birbirine yakındır.
Biçer ve ark.nın (8) 2004-2005 yılları arasında 966 hastada yaptığı çalışmada, aylara göre
dağılımda en çok zehirlenme Haziran (%18.3) ve Ağustos (%18.3) aylarında olmuştu. Öntürk
ve ark.nın (14) toplam 1254 hastada yaptıkları çalışmada, zehirlenmeler en fazla yaz (%30.3)
70
ve ilkbahar (%29,1)’da, daha sonra da %21.4 ile sonbahar ve %19.2 ile kışın gerçekleşmiştir.
Çalışmamızda ulaştığımız sonuçlara mevsimsel dağılım açısından bakıldığında, Öntürk ve
ark.nın çalışması ile çok yakından benzerlik göstermektedir. Çalışmamızda zehirlenmelerin
ağırlıklı olarak bahar aylarının başlangıcında Nisan-Mayıs’ta ve yaz ortalarına doğru birikme
eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum çocukların daha fazla ev dışında olduğu
zamanların yaz olması ve evde kaldıkları sürenin kısa olması nedeniyle ilaca kazara maruz
kalmalarını açıklama konusunda yetersiz kalmaktadır.
Acil servise herhangi bir nedenle başvurup 2.Çocuk Kliniği’ne yatırılan hastalar arasında
ilaç intoksikasyonu olgularının yıllara göre insidansları 2003’te %4.1, 2004’te %2.7, 2005’te
%4.5, 2006’da %6.5, 2007’de %9.7, 2008 yılı için %8.1 olarak gerçekleşmiştir. Biçer ve
ark.nın (34) 2005’te yaptıkları çalışmada bu değer % 0.35 olarak gerçekleşmiştir. 1997
yılında Türkiye’nin her bölgesinden 38 sağlık kuruluşunun verilerine dayanılarak yapılan bir
araştırmada 5077 çocuk zehirlenme olgusu değerlendirilmiş ve bu olguların toplam acil
olgulara oranının %0,9 olduğu saptanmıştır (23). Çalışmamızdaki değerlerin belirgin olarak
daha yüksek olmasının nedeni olarak, ailelerin eğitim düzeylerinin düşük olması ve
hastanemizin bölgede halkın çok yaygın olarak başvurduğu bir sağlık kuruluşu olması
şeklinde yorumlanabilir.
Çalışmamızda vakaların zehirlenme etkenleri ile ilgili verileri değerlendirdiğimizde 2003
yılı için ilk sırayı %53.3 ile antidepresan/antipsikotiklerin oluşturduğu, 2. ve 3. sıraları soğuk
algınlığı ilaçları (%11.1) ile çoklu ilaç (%8.9) alımlarının oluşturduğu görüldü. Çalışmamız
2003 yılı verilerine göre antidepresan/antipsikotik grubundaki ilaçlar arasında amitriptilin
%77.2 (n=17) ile en çok alınan ilaç idi. İki bin dört yılı ile ilgili verilere baktığımızda ilk
sırada yine %26.7 ile antipsikotik/antidepresanlar, ikinci sırada %33.3 ile çoklu ilaç alımları
yer almaktaydı. İki bin beş yılında antipsikotik/antidepresanların %52.2 ile ilk sırada olup,
bunu %21.7 ile çoklu ilaç alımı ve %15.2 ile ilaç alıp almadığı bilinmeyen vakalar
izlemekteydi. İki bin altı yılında, %32 sıklıktaki antipsikotik/antidepresanları %28 ile çoklu
ilaç alımı ve %12 ile nonsteroid antienflamatuarlar izlemekteydi. 2007 yılı verilerine
baktığımızda %34.5 ile antipsikotik/antidepresanlar yine ilk sırada yer alıyor, %30.1 ile çoklu
ilaç
alımı
ikinci
sırada
geliyordu.
2008
yılında
ilk
sırada
%28.2
ile
antipsikotik/antidepresanlar, ikinci sırada %24.2 ile çoklu ilaç alımı yer almaktaydı.
Çalışmanın tamamı değerlendirildiğinde, antipsikotik/antidepresanların oranı %35.6 ile ilk
sırada yer almaktaydı. Bunu %25.2 ile çoklu ilaç alımları ve %11.5 ile nonsteroid
antienflamatuarlar izlemekteydi.
71
Demirkıran ve ark.nın (11) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptıkları çalışmada, ilk sırayı
%54.7 ile yine antidepresanlar oluşturuyordu. Biçer ve ark.nın (8) çalışmasında bu oran %20
bulunmuştur. İstanbul’da yapılan ve 2000-2003 yılları arasını kapsayan bir çalışmada, %44.6
ile merkezi sinir sistemine etkili ilaçlar ilk sıradaki etken olarak, analjezik-antipiretikler ise
%15.7 ile ikinci sıradaki etken olarak bildirilmiştir (37). İki bin üç yılı intoksikasyon
olgularının bildirildiği bir çalışmada, analjezik-antipiretikler (%22.3) ve antidepresanların
(%16.9) en sık rastlanan etkenler olduğu bulunmuştur (34). İzmir’de gerçekleştirilen ve 20002001 yıllarını içeren bir çalışmada, antidepresanlar (%28.7) ve analjezik-antipiretikler
(%26.4) ilk sıralarda yer almıştır (17). Trakya bölgesinden bildirilen ve 1998-2003 yıllarını
kapsayan çalışma sonuçlarında, amitriptilin (%13.2) ve analjezik-antipiretikler (%10.1) ilk
sıralarda yer almışlardır (16). Eskişehir’den bildirilen ve 1999-2001 yıllarında intoksikasyon
tanısı
alan
hastaları
inceleyen
bir
çalışmada,
analjezik-antipiretikler
(%13.6)
ve
sonuçları
ile
antidepresanlar (%10.8) ilk sıralardaki zehirlenme etkeni olan ilaçlardı (14).
İntoksikasyonlardan
sorumlu
etkenlerin
değerlendirildiği
çalışma
çalışmamızdan elde edilen sonuçlar kısmen uyuşmakta, bazı yönlerden ise ayrışmaktadır.
Bildirilen çalışmaların çoğunda antipsikotik/antidepresanlarla olan zehirlenmeler birinci
sırada yer almaktadır. Buna neden olarak, trisiklik antidepresanların ucuz olması nedeniyle
depresyon ve anksiyete bozukluklarında tercih edilir olması ve özellikle de bayanlarda sıklıkla
görülen fibromyaljinin tedavisinde etkili bir seçenek olması, hatta eczanelerde reçetesiz
satılması nedeniyle evlerde çok bulunur olması ve amitriptilinin ambalajının güvenilir
olmaması sayılabilir. Kurt ve ark.nın (34) Adnan Menderes Üniversitesi’nde yaptıkları bir
çalışmada intiharlarda en çok
kullanılan ilaçlar antidepresifler (SRI antidepresifler) ve
analjezikler, ilaç dışı en sık rastlanan intihar yöntemi organik fosforlu insektisitlerin oral alımı
olarak belirlenmiştir. Bildirilen çalışmalardan farklı olarak, analjezik ve antipiretikler
zehirlenme nedeni olarak çalışmalarda birinci veya ikinci sıklıkta yer alırken, çalışmamızda
çoklu ilaç alımı ikinci sıklıkta idi.
Zehirlenme olgularını ilaç ve ilaç dışı kimyasal madde alımı açısından incelediğimizde,
ülkemizdeki zehirlenme etkenlerinin ilk sırasında genellikle ilaçlar yer almaktadır. Arapoğlu
ve ark. %60, Ağın ve ark. %43.6, Öner ve ark. %50.9, Öntürk ve ark. %45.2, Çam ve ark.
%44.9 ilaçları etken gruplarının ilk sırasında saptamışlardı. Yılmaz ve ark.nın (8)
çalışmasında ise zehirlenmeye neden olan etken gruplarında 225 olgu (%46) ile ev temizlik
ürünleri birinci sırada geliyordu. Bunun nedeni olarak, ilgili ünitede endoskopi yapılabilen
çocuk gastroenteroloji servisinin olması nedeniyle diğer çevre hastanelerden, hatta çevre
illerden gönderilen kostik madde alımı olgularının sayısının yüksek oluşu gösterilmiştir.
72
Çalışmamızda ilaç dışı ev kimyasalları ile zehirlenme olgularının 84 hasta) az sayıda
olmasının nedeni, bu maddeler ile olan hafif zehirlenmelerin acil serviste izlenmiş olması,
ciddi intoksikasyon olduğu düşünülen olguların ise, endoskopi olanağının olduğu diğer
merkezlere sevk edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Çalışmamızda yer alan 433 hasta içinde, amitriptilin ile 6 olguda, parasetamol ile 5
olguda olmak üzere toplam 17 vakada, alınan dozun toksik dozda olduğu hesaplandı. Her ne
kadar
zehirlenmelere
yaklaşım
tarzında
ilk
planda
hastanın
vital
bulgularının
stabilizasyonunu, temel ve ileri yaşam desteği en önemli yaklaşım ise de, alınan dozların
bilinmesi ileri tedavi aşamalarının planlanmasında büyük önem taşımaktadır.
Çalışmamızda yer alan ve toksik dozda ilaç alan 17 olgunun ilk başvuru ve takipteki
biyokimyasal değerleri incelediğinde, toksik dozda parasetamol almış olan bir hastada AST
103 U/L bulundu. Karbamezapin intoksikasyonu olgusunun aldığı doz 75 mg/kg olup toksik
dozu >50 mg/kg idi. Bu olguda AST: 52 U/L olarak üst sınırın üzerinde saptandı. Kolşisin
zehirlenmesi tanısıyla yatırılan olgunun aldığı doz 87.5 mg/kg idi (toksik dozu > 5 mg/kg). Bu
olguda geliş biyokimyasal değerlerinde hafif bir ALT/AST yüksekliği göze çarpmaktaydı
(39/59 IU/L). Olgunun başvurusu esnasında kan basıncı 80/55 mmHg değerinde olup yaş
grubuna göre hipotansif olduğu belirlendi. Mayii replasmanına ve pozitif inotrop desteğine
rağmen tansiyonu düşme eğiliminde olan, net bir kanama odağı veya volüm deplasyonuna yol
açacak herhangi bir neden saptanamayan hasta YBÜ’ne devredildi. Hasta YBÜ yatışının
ikinci gününde kaybedildi.
Çalışmamızda iki olgumuz ilaç (kolşisin) ve ilaç dışı kimyasal maddeye (sodyum klorat)
maruz kalma sonucunda kaybedilmiştir. Mortalite oranımız %0.46 olarak belirlendi.
Çocuklarda ilaca bağlı akut zehirlenme sonucunda oluşan mortalite oranları ülkemizde
yapılan çalışmalarda %0.4 ile %1.3 arasında, yurtdışındaki çalışmalarda ise %0.03 (13) ve
%0.2’nin altında (16) olarak bildirilmiştir (13,15-17). Mortalite oranımız gerek yurtiçinden
gerekse de yurtdışından bildirilen çalışmalar ile benzerlik göstermektedir. Çalışmamızdaki
mortalite oranının düşük olmasının nedeni olarak, acil serviste zehirlenme olgularının
triyajına verilen öncelik, hemen tüm olgularda yapılan etkin tedavi yöntemleri, etkili bir
adsorban olan aktif karbon kullanımının artması, hastanemizde son yıllarda giderek artan
monitörizasyon imkanlarıyla olguların daha yoğun ve etkili olarak izlemi olarak düşünüyoruz.
Çalışma sonuçlarımızın da gösterdiği gibi, ilaç zehirlenmesi olaylarında en önemli unsur,
ilacın kaza sonucu alınmasıdır. Bu nedenle de zehirlenme gerçekleştikten sonra müdahale
yerine, zehirlenme olayının önlenmesi ön planda ele alınmalıdır. Bu amaçla, önlenebilir
olduğunu düşündüğümüz zehirlenmelerden çocukları koruyabilmek için, anne ve babalar ile
73
çocukların bakımından ön planda sorumlu olan kişilerin eğitilmesi, konunun öneminin
vurgulanarak aydınlatıcı bilgilerin verilmesi ilk amaç olmalıdır. Aşı uygulamaları ve gelişim
kontrollerinde ailelere korunma önlemlerinin anlatılarak, tekrarlayan görüşmelerde bunların
hatırlatılması, basın ve yayın organlarında zehirlenmelerin önemi vurgulanarak, bu konuda
alınabilecek olan koruyucu önlemler ve zehirlenme durumunda yapılması gereken ilk
basamak tedavi girişimlerinden bahsedilmesi etkili olacaktır. İlaçlarla olan zehirlenmede
önemli bir diğer husus, ilaç kapaklarının kolay açılabilir olması veya ilaç görünümlerinin
çocukların özendiği formda (şeker, bonbon) olmasıdır. Ambalajların çocukların açamayacağı
şekilde biçimlendirilmesi ve özenilir yapıda olmaması, zehirlenme olaylarını azaltacaktır.
Zehirlenme olayı gerçekleştikten sonra yapılan hatalardan bir diğeri de, gerekli ilk
müdahale yapılmaksızın hastanın ileri bir merkeze sevk edilmesidir. Oysa hastanın ilk
görüldüğü sağlık kurumunda, zaman yitirmeksizin, ilacın vücuttan uzaklaştırılmasına yönelik
işlemler acil olarak yapıldıktan sonra ileri merkeze sevkinin yapılması, morbidite ve
mortalitenin azaltılmasına önemli katkı sağlayacaktır.
İlaç zehirlenmelerinde diğer önemli bir konu, ileri merkeze kısa ve uygun şartlarda
transportun sağlanması sonrasında hastaya yapılacak olan müdahaledir. Sağlık Bakanlığı’nın
da belirlemiş olduğu şekilde acil servislerin “triyaj” sistemine göre en kısa sürede
yapılandırılması, ilaç zehirlenmesi olgularına en kısa sürede ve en etkin şekilde müdahaleyi
olanaklı kılacak, morbidite ve mortaliteyi en aza indirecektir. Yine yoğun bakım koşullarının
sağlanması, mesai saatleri dışında da diyaliz yapılabilmesi, organ nakli koşullarının
iyileştirilmesi mortalitenin önlenmesi açısından gerekli unsurlardır.
Ülkemizde planlanacak prospektif ve retrospektif çok merkezli çalışmalarla ve ülkemizin
tamamını kapsayan veya örneklem büyüklüğü olarak anlamlı bir sayıda olgu ile yapılan
çalışmaların ışığında ülkemizdeki zehirlenme olgularına etkin ve doğru tedavilerin birinci
basamakta uygulanabileceğine ve morbidite ve mortalitemizin gelişmiş ülkeler düzeyinde
tutulabileceğine inanıyoruz.
74
6.ÖZET
Çalışmamıza 2003-2008 yılları arasında Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
çocuk acil polikliniğine ilaç zehirlenmesi şikayeti ile başvuran ve ileri tetkik ve tedavi
amacıyla interne edilen, yaşları 2 ay ila 14 yaş arasında değişen 433 olgu dahil edildi.
Olguların dosyalarındaki epikrizlerinden, hastanemizin arşivinden ve laboratuar veri
tabanından elde edilen verilerle;
-
Yaş ve cinsiyet dağılımları,
-
Kliniğe yatırılan toplam hasta sayısına oranı,
-
Mevsimsel bir paternin olup olmadığı,
-
Toksik düzeyde ilaç alımının kaza ile mi yoksa intihar amaçlı mı olduğu,
-
Anne ve babanın eğitim düzeyleri ve ilaç intoksikasyonu ile arada ilişki olup
olmadığı,
-
İntoksikasyondan sorumlu ilaçlar gruplandırılarak, yıllara göre olgular arasındaki
sıklığı,
-
Hastaların semptomatik veya semptomsuz oldukları, semptomatik olan olgularda,
ilaçlara göre semptom tipi ve sıklığı,
-
Alınan ilacın tipi ile kan şekeri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testlerinde gelişen
anormallikler,
-
İlaç intoksikasyonu olgularında toplam inceleme süresinde, yıllara göre ve toplam
inceleme süresinde ortalama hastanede yatış süresi,
-
YBÜ’de takip edilen hastaların oranı,
-
Mortalite oranı,
gibi özellikler sorgulandı. Sonuçlar SPSS 13.0 istatistik programında sıklık ve yüzde olarak
incelendi, tablo ve grafikler halinde görselleştirildi. Elde edilen değerlerin birbiri içerisinde ve
çalışmanın bütünü itibarıyla değerlendirilmesinin ardından tartışma kısmında benzer
çalışmalarla kıyaslaması yapıldı.
Çalışmamıza hastanemiz 2.Çocuk Servisi’ne yatışı yapılan, yaşları 2 ay ile 14 yaş
arasında (ortalama 10.86 ± 1.02 yıl) değişen 433 vaka katıldı. Hastaların 272’si (%62.8) kız,
161’i (%37.2) erkek olup kız/erkek oranı 1.68 olarak belirlendi.
Çalışmada yer alan toplam 433 hasta aylara göre incelendiğinde, Ocak ayında 24 hasta
(%5.5), Şubat ayında 28 hasta (%6.5), Mart ayında 45 hasta (%10.4), Nisan ayında 41 hasta
(%9.5), Mayıs ayında 38 hasta (%8.8), Haziran ayında 47 hasta (%10.9), Temmuz ayında 42
75
hasta (%9.7) Ağustos ayında 31 hasta (%7.2), Eylül ayında 34 hasta (%7.9), Ekim ayında 47
hasta (%10.9), Kasım ayında 22 hasta (%5.1), Aralık ayında 34 hasta (%7.9) olduğu
görülmüştür. Hastaların mevsimlere göre dağılımına bakıldığında, ilkbaharda 124 hasta
(%28.6), yazın 120 hasta (%27.7), sonbaharda 103 hasta (%23.8) ve kışın 86 hasta
(%19.9)’nın yatırıldığı belirlenmiştir.
Kazalar haricinde özkıyım amaçlı zehirlenmeler sorgulandığında, çalışmamızda vakaların
42’sinin (%10.74) özkıyım amaçlı ilaç içtikleri belirlendi. Özkıyım amaçlı ilaç içen vakaların
19’u erkek 23’ü kız vakalardı. Çalışmamızda özkıyım açısından kız/erkek oranı 1.2 olarak
belirlenmiş olup kızlar lehine hafif de olsa bir baskınlık söz konusudur.
Tüm inceleme süresi dikkate alındığında, babaların eğitim düzeyi; ilköğretim %57.7, lise
%35.5, üniversite %2.9 ve eğitim düzeyi belirlenemeyen %3.9 olarak belirlendi. Buna karşılık
annelerdeki eğitim düzeyi; okur yazar olmayan %12.8, ilköğretim %60.0, lise %22.5,
üniversite %2.1 ve eğitim durumu bilinmeyenler %2.1 olarak saptandı.
Zehirlenme olayları sorumlu olan etken açısından incelendiğinde, 6 yıllık dönemi
kapsayan çalışma süresinde antipsikotik/antidepresanların oranı %35.6 ile ilk sırada yer
almaktaydı. Bunu %25.2 ile çoklu ilaç alımları ve %11.5 ile nonsteroid antienflamatuarlar
izlemekteydi.
Semptomatik olup olmama şeklinde irdeleme yapıldığında, hastaların yaklaşık %80’inin
asemptomatik olduğu belirlendi. İlaç almış olma şüphesi ile getirilen hastalar içindeki
semptomatik olma oranı ise en yüksek düzeyde olup %90 olarak saptandı.
Alınmış olan ilaçların toksik dozda olup olmadığının belirlenmesi amacıyla yapılan
değerlendirmede, toplam 17 vakada alınan dozun toksik düzeyde olduğu saptandı. Toksik
dozda ilaç almış olan gruptan 3 hastada (parasetamol, kolşisin ve karbamazepin), başvuru
anında bakılan karaciğer fonksiyon testleri hafif yüksek saptandı. Toksik dozda ilaç almamış
olan hastaların hiç birinde biyokimyasal anormallik görülmedi.
Hastanede yatış süreleri yıllara göre incelendiğinde; 2003 yılı için 3.17 ±1.13 gün,
2004’te 3.16 ± 1.01 gün, 2005’te 2.76 ± 1.49 gün, 2006’da 2.6 ± 1.16 gün, 2007’de 2.59 ±
1.09 gün ve 2008 için 3.15 ± 1.3 gün olarak belirlendi.
Toplam 433 hasta içinde 44 hasta (%10)’nın YBÜ’de takip ve tedavi edilme gereği oldu.
İlaç dışı kimyasal madde ve kolşisin ile zehirlenme olan 2 olgu kaybedildi. Mortalite
oranı %0.46 olarak belirlendi.
Sonuç olarak ilaç zehirlenmelerinin çocuklarda önlenebilir morbidite ve mortalite
nedenleri arasında yer aldığı, ailelelerin çocukların ilaçlara ve ilaç dışı kimyasal maddelere
erişmelerini engelleme konusunda daha etkin rol oynamaları gerektiği, acil servislerde gerekli
76
ve yeterli düzeyde önlem alınması gerektiği ve 3.basamak sağlık hizmeti veren kuruluşlarda
pediatrik yoğun bakım olanaklarının zehirlenme olgularına müdahalede daha donanımlı ve
fiziki şartlarının yeterli hale getirilmesi gerektiği görüşündeyiz.
77
7. KAYNAKLAR
1. Sarıkayalar F. Çocukluk çağında zehirlenme. Katkı Pediatri Dergisi
1990; 11: 201
2 Danielle Shaw, MD, FRCPC,* John R. Fernandes, MD, FRCSC, FRCPC, andChitra Rao,
MD, FRCPC McMaster University Medical Center,Ontario,Canada
.Suicide in Children and Adolescents A 10-Year
Retrospective Review; The American
Journal of Forensic Medicine and Pathology • Volume 26, Number 4, December 2005, 1-2,
3.Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İlaç ve Zehir Danışma Merkezi Web Sitesi.
(http://web.deu.edu.tr/zdm)
4.T.C Sağlık Bakanlığı Zehirlenmelere Birinci Basamağa Yönelik Tanı ve Tedavi Rehberi;
SB, RSHMB, Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, yayın no:712 ,Ekim 2007
5. Dr. Tuğba GÜRPINAR ,Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji A.D., Dr.
Mahmut AŞIRDİZER ,Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp A.D. Türkiye
Klinikleri Cerrahi Bilimler Acil Tıp dergisi 2. Cilt. 50. Sayısı.10-15
6.Karaböcüoğlu M,Köroğlu T.F.Çocuk Yoğun Bakım Esaslar ve Uygulamalar .İstanbul
Medikal Yayıncılık.2008 (2) 825-875
7. Riordan M, Rylance G, Berry K. Poisoning in children 1: general
management. Arch Dis Child 2002; 87: 392- 396.
8. Biçer S,Ayaz N,Onan S,Hacıhasanoğlu O,Zehirlenme Olgularında Takip ve Tedavi
Yaklaşımımız.Bakırköy Tıp Dergisi, Cilt 2, Sayı 3, 2006 / Medical Journal of Bakırköy,
Volume 2, Number 3, 2006
10.Akut İlaç Zehirlenmesinde Genel İlkeler,Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji
A.B.D,Toksikoloji Bilim Dalı Web Sunumu.
11. Denizbaşı A, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Sempozyum
Dizisi Dergisi.Zehirlenmeler No: 32 • Aralık 2002; . 125-132
12. Akkan G.İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Zehirlenmeler
Sempozyum Dizisi No: 32 • Aralık 2002; s. 21-53
13. Andıran N, Sarıkayalar F. Hacettepe Üniversitesi İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesinde
son 6 yılda izlenen akut zehirlenme vakaları. Katkı Pediatri Dergisi 2001; 22: 396-408.
14. Öntürk Y, Uçar B. Eskişehir Bölgesinde çocukluk çağı
zehirlenmelerinin retrospektif değerlendirilmesi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi
2003;46: 103-113
78
15. Koturoğlu G, Kurugöl Z, Yiğit M, Solak . Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Acil Ünitesine zehirlenme nedeniyle başvuran olguların değerlendirilmesi. Ege
Pediatri Bülteni 2005; 3: 161-165.
16. . Öner N, İnan M, Vatansever Ü, ve ark.. Trakya bölgesinde çocuklarda görülen
zehirlenmeler. Türk Pediatri Arşivi 2004; 39: 25-30.
17. Ağın H, Çalkavur F, Olukman Ö, Ural R, Bak M. Çocukluk Çağında Zehirlenmeler: Son
2 Yıldaki Olguların Değerlendirilmesi. T Klinikleri Pediatri 2002; 11: 186-193.
18. Lapus RM .Activated charcoal for pediatric poisonings Current Opinion in Pediatrics
2007 Apr;19(2):216-22
19. Tom Leibson MD, Matitiahu Lifshitz MD1,2, Organophosphate and Carbamate
Poisoning: Review of the Current Literature and Summary of Clinical and Laboratory
Experience in Southern Israel, ,2 and 1Department of Pediatrics D, Soroka University
Medical Center and 2Faculty of Health Sciences, Ben-Gurion University of the Negev,Beer
Sheva, Israel
20. Beyazova U, Ustel L, Ustel İ. Çocukluk çağında zehirlenmeler. Güneş Kitabevi, Ankara
1988; 66.
21. Bilge Y, Serdaroğlu A. Son sekiz yılda Ankara Hastanesi Cocuk Kliniğine gelen
zehirlenme vakalarının değerlendirilmesi. Sağlık Dergisi 1984; 58(7-9):55-63.
22. Uzel N. Zehirlenmeler. Neyzi O, Ertuğrul T (eds). Pediatri, 3. Baskı, Cilt 2,Nobel Tıp
Kitabevleri, İstanbul 2002; 1529-53.
23. İlaç Zehirlenmesi Olan Çocuk Olgularda Demografik Özellikler ve Ailesel Etkenlerin
Değerlendirilmesi,Uz.Dr.Mehmet Penbegül,Uzmanlık Tezi,Haydarpaşa Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Çocuk Kliniği,2006 (7)
24.Arısoy N, Aji DY. Zehirlenmeler. İçinde: Onat T.(ed). Çocuk sağlığı ve hastalıkları. 1’ci
basım. İstanbul: Eksen Yayınları 1996:1037-1055.
25.Rodgers Jr GG, Matyunals NJ. Poisonings: drugs, chemicals and plants. In:Behrman RE,
Kliegman RM, Jenson HB (eds). Nelson textbook of pediatrcs. 17th ed. Philadelphia:
Saunders, 2004: 2362-2375.
26.Cerrahpaşa Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi Pediatrik Aciller Sempozyum Dizisi Sayı:57,Sayfa
147-161.Nisan 2007
27.Neyzi,O.Ertuğrul,T.Pediatri 2002 3.baskı 2.Cilt s.1529
28. Demirkıran O.Zehirlenmeler.İÜ. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi
Etkinlikleri,Sempozyum Dizisi No:29Mart 2002 Sayfa 129-139
79
29.Denizbaşı A.İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitim Etkinlikleri,Sempozyum
Dizisi No:32
30.Snodgrass WR. Salicylate toxicity. Ped Clin North Am 1986; 33(2):381-391
31.Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D,Çocuk Acil
Ünitesi,Dr.Deniz Tekin sunum
32. Sataloğlu N, Aydın B,Turla A. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 2007: 6 (3) Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp AD., Samsun,
33.GATA Dahili Bilimler Ders Notları,İntoksikasyonlar.GATA Web Sitesi
34. Biçer S, Şengül A, Yeşinel S, ve ark. Pediatrik yaş grubu zehirlenmelerinin tanı, tedavi ve
takibinde çocuk acil servisinin etkinliği–2003 yılı vakalarının değerlendirilmesi. Toksikoloji
Dergisi 2005; 3:11-17.
35. Arapoğlu M, Keskin C, Telhan L, ve ark. Şişli Etfal Hastanesi 1. Çocuk
Kliniği’ne başvuran zehirlenme olgularının değerlendirilmesi. ŞEH Tıp Bülteni 2005; 4: 4145
36. İlaç zehirlenmeleri ve hastane maliyetleri, Akar T, Derinöz O,Demirel B,Gazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D,Çocuk Acil B.D,s.1
37. Çam H, Kıray E, Taştan Y, Özkan HÇ. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Acil
servisinde izlenen zehirlenme olguları. Türk Pediatri Arşivi 2003; 38:233-2
38. Kurt İ,Erpek G, M,Kurt N,Gürel A.Adnan Menderes Üniversitesinde İzlenen Zehirlenme
Olguları, ADÜ Tıp Fakültesi Dergisi 2004; 5(3) : 37 - 40
Download