izmir barosu kapak

advertisement
İzmir Barosu, her konuda olduğu
gibi Türk Hukuk Sistemini, adaleti, demokrasiyi, Türkiye Cumhuriyetinin bekasını ve Türk Milletinin kaderini etkileyecek Anayasa Değişikliği konusunda
da üzerine düşen öncülük görevini tarihten gelen misyonu gereği yerine getirmiş ve getirmeye de devam edecektir.
Bu bağlamda İzmir Barosu öncülüğünde, çeşitli sivil toplum örgütlerinin
üyesi olan vatandaşların katılımıyla Anayasa değişikliğine ilişkin kitlesel bilgilendirme toplantıları yapıyor; neredeyse
her gün yapılan toplantılarla, katılımcıların
değişiklikleri halka anlatabilecek yeterliliğe
ulaşmaları amaçlıyoruz. Bu çalışmalarda,
bir yandan İzmir Barosu üyesi avukatlar
yeni Anayasada nelerin değişeceğini
ve bu değişikliklere ilişkin değerlendirmelerini anlatırken, diğer yanda da
iletişim uzmanları, öğrenilen konuların
topluma nasıl aktarılacağı konusunda
bilgilendirmelerde bulunuyorlar. Şu ana
kadar gerçekleştirilen 53 eğitim, bilgilendirme çalışması ve panele, 75 eğitimci
avukat, 84 sivil toplum örgütü ve yaklaşık 2000 vatandaşımız
katıldı.
Bundan sonraki süreçte de , İzmir Barosu olarak
gerek CMK Müdafiliği sistemi vasıtasıyla gerekse İBAME
(İzmir Barosu Acil Müdahale Ekipleri) ile hem referandum
öncesinde halkımızın en demokratik hakkı olan görüşlerini
ifade ederken karşılaşacağı hukuksuz müdahalelere
engel olacak, hem de 16 Nisan günü Kurulacak “Kriz
Masası” ile sandıklara ve oylara sahip çıkacağız.
Türkiye’de başka hiçbir baronun bu denli kapsamlı
ve büyük bir sorumluluk almadığı bu ortamda…. İzmir
Barosu, İzmir’in Barosu ve Öncü Baro olarak yaptığımız
tüm çalışmaları siz değerli meslektaşlarımızdan ve halkımızdan aldığımız güçle yapmaktayız. Tüm meslektaşlarımızı,
referandum çalışmalarımızda görev almaya çağırıyoruz.
Gücünüz gücümüz olacaktır.
Anayasa Değişikliği konusuna gelecek olursak ;
Milletimiz; vatanımızın bütünlüğü yönünden BÖLÜNMEYE, ulusal birliğimiz yönünden PARÇALANMAYA,
Cumhuriyetimizin bekası yönünden de REJİM DEĞİŞİKLİĞİNE neden olacak bu Anayasa değişikliğinin, TBMM’de
seçtikleri milletvekilleri tarafından sağduyu ve vatanseverlik
duyguları ile durdurulmasını sabırla beklemiştir. Ancak
umut edilen, beklenen olmamış ve konu Referanduma
taşınma sürecine gelmiştir.
Bu sonuç karşısında, vekillerinin yapamadığını asiller
olarak Aziz Türk Milleti yapacak, ülkemiz için telafisi çok
zor sonuçlar doğuracak olan bu Anayasa değişikliğine
sandıkta en güzel cevabı verecektir.
Mesele kişisel ya da herhangi bir
parti meselesi değildir.
MESELE ; TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN VARLIĞI VE DEMOKRASİ MESELESİDİR.
Referandumda oylayacağımız şey;
ülkemizin nasıl yönetileceğinden ziyade
Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunun tek
kişiye teslim edilip edilmeyeceğinin kararıdır...
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan
beri Cumhurbaşkanları, Türk Milletinin
tamamını temsil eder ve kucaklarlar.
Oysa ki bu değişiklikle, Parti Genel Başkanı seviyesine düşürülmüş olan bir
Cumhurbaşkanının, sadece kendi partisinin il ve ilçe teşkilatları ile kendi seçmenini kucaklayacağı çok açıktır.
Bu ise zaten din, etnik köken, mezhep, laik - anti laik gibi çatışmalarla kutuplaştırılan halkımızın resmen bölünmesi
sonucunu da doğurabilir. Halkı bölünmüş
bir devlette ise istikrar da olamaz...
Özgürlüklerin ve yatırımların hukuki güvenliğinin, bağımsız mahkemelerce sağlanmadığı, milletin iradesini
mecliste görmediği, meclisin değersizleştirildiği bir ülkede
istikrar sağlanamaz.
Ama biliyoruz ki, 16 Nisan günü yapılacak olan referandumda halkımız, egemenliğine ve cumhuriyetine
sahip çıkacaktır.
Ne Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün saraydan
alarak kendisine verdiği egemenliğini, ne de Türkiye
Cumhuriyeti’nin tapusunu hiçbir kişiye asla teslim etmeyecektir.
Çünkü bu ulus, cumhuriyetinin ve özgürlüğünün bedelini, şehitlerinin kanlarıyla ödemiştir.
Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı,
Parlamenter Sistemin devamı, Hukukun Üstünlüğü, Yargı
Bağımsızlığı ve Kuvvetler Ayrılığı için ……
Referandumda vereceğimiz kararın ülkemiz ve ulusumuz için HAYIR’lı olmasını diliyoruz.
“EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR”
İzmir Barosu Başkanı
İzmir Barosu Bülteni
1
BAŞKANDAN
GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ, GÜNEŞLİ GÜNLER…
BASIN AÇIKLAMASI
MEDENİ KANUN 91 YAŞINDA!
17.02.1926 tarihinde kabul edilen 743 sayılı Türk Medeni Kanunu
dönemi için bir hukuk devrimi olmuş, yıllar içinde çağdaşlaşan dünyaya paralel değişikliklerle, ülkemizdeki hukuk sisteminin özünü
oluşturmuştur.
Ülkemiz ve dünya hukuk tarihinde
önemli bir yeri olan Medeni Kanun
neden önemlidir? Yüzlerce yıl feodal
üretim ilişkilerinin şekillendirdiği ve
artık çağın gerisinde kalan hukuk
sistemi, ülkemizde Bağımsızlık savaşı
ve Cumhuriyet Devrimi ile birlikte
değişmiş, çağın gereklerine uygun
çağdaş dünyada devrim niteliğinde
bir hukuk sistemine sahip olmanın
önünü açmıştır.
Egemenliğin kayıtsız şartsız mil-
2
İzmir Barosu Bülteni
lete ait olduğu, kul-tebaa değil yurttaşın esas alındığı ulus devletinde,
Medeni Kanun yurttaşların haklarını
eşit ve özgür hukuk süjeleri olarak
düzenlemiştir. Bağımsızlık Savaşı
ve Cumhuriyet Devriminin yurttaşın
hukukundaki yansımasıdır Medeni
Kanun!
Laiklik ilkesinin Anayasada dahi
1937 yılında ifade edilmesine rağmen Türk Medeni Kanunu laikliği,
kadın erkek eşitliğini, kadın ve erkeğin özgür, eşit yurttaş olduğunu,
din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrılması ilkelerini hukukumuza yerleştirmiştir.
Medeni Kanun ile ailede kadınerkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik; evlilikte resmi nikâh zorunlu-
luğunun getirilmesi, tek eşli evliliğin
kabulü, kadınların meslek seçme
ve edinebilme hakkı, mahkemelerde
tanıklık, boşanma ve mirasta kadın
erkek eşitliğini gerçekleşmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasından Türk Milleti kavramının kaldırılmaya çalışıldığı, değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi
edilemeyecek Anayasa’nın ilk dört
maddesinin hedef alındığı bu zor
günlerde bir kez daha Medeni Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği
günlerin mücadele coşkusu ve
azmi ile bugünü kutluyor, İzmir Barosu ve İzmir Barosu Kadın Hakları
Merkezi’nin görev başında olduğunu bildiriyoruz. Saygılarımızla.
BASIN AÇIKLAMASI
MEB’İN TASLAK MÜFREDATI KAYGI VERİCİDİR
Basına ve Kamuoyuna;
Türkiye cumhuriyetini kuran Türk
halkı yani büyük Türk Milleti ! Milli
egemenlik esası üzerine inşaa ettiğin Cumhuriyet Türkiye’sinin, Siyasî,
sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan
dayanak noktaları, felsefesi ve ruhu
vardır.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bağrından çıktığı
Türk Milleti’nden kopartılmaya, çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitim
müfredatından çıkartılmaya, unutturulmaya çalışılmaktadır.
Bilinmelidir ki, Türk Milletinin geleceği medeniyet ufkunda bir güneş
gibi doğmuştur.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından,
2017-2018 eğitim öğretim yılından
itibaren eğitim kademlerinin tamamında yeni bir müfredatın uygulanacağı ilan edilmiştir. 53 farklı dersin
taslak programının bakanlık internet
sitesinde askıya çıkarıldığı açıklanmıştır. Ülkemizin eğitim sistemi ile
gelecek nesiller açısından böylesine
önemli bir konuda taslak programlarla ilgili kurumsal önerilerin 6 Şubat,
bireysel önerilerin 10 Şubat 2016
tarihleri ile sınırlandırılması, bakanlığın
müfredat taslakları ile öneri alma
sürecini sadece sembolik olarak
ele aldığını gözler önüne sermektedir.
Öncelikle belirtmek isteriz ki; yeni
müfredatta, Atatürk’e ve Cumhuriyetin temel niteliklerine yapılan vurgu
azaltılmıştır. Oysa, Atatürk, Cumhuriyet Türkiyesi’nin bir simgesidir.
O’nun eseri olan ve Türk Devrimi
adı verilen bu tarihsel olay, büyük
insanın önderliğinde, ulusça başarılan bir kurtuluşlar dizisi olup Atatürk
kişiliği, devrimleri ile bir bütün haline
gelmiştir. 15 Temmuz kalkışma hareketinden sonra, milli birlik ve beraberliğe her zamankinden çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde Atatürk ilke ve devrimlerini müfredat
kitaplarından çıkartmak yerine daha
doğru ve etkin anlatılmak yolu tercih
edilmelidir. Yine milli kahramanımız,
Kurutuluş savasının önemli isimlerinden İsmet İnönü ders kitaplarından
çıkartılmaktadır. Tam aksine eğitim
ve öğretim müfredatlarında Cumhuriyetin kuruluşuna emek veren
başta İsmet İnönü olmak üzere bütün Türk büyüklerine ayrıntılı yer verilmeli, milli birlik ve beraberliğimizi
pekiştirici ulusal öğeler İstiklal Marşı
ve Milli bayrağımız, ulusal gün ve
bayramlarımız, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk başta
olmak üzere milli kahramanlarımız
tarihsel perspektif içinde ele alınıp
ayrıntılarıyla anlatılmalıdır. Bu suretle
andımız uygulamaya konmalı. Tören
ve kutlamalar daha özenli ve katılım
sağlanarak yapılmalıdır.
Bütün toplumlar için esas olan
demokratik, katılımcı, bilimsel, eşitlikçi ve adaletçi bir kültür inşa etmektir. Hiç kuşkusuz ki, bunun yolu
da demokratik, bilimsel ve laik eğitimden geçmektedir. Ancak bu temeller özgür, eşit ve barış içinde
yaşayan toplumların oluşumunu
sağlayacaktır. Bu nedenle aydınlık
gelecekler için; çağdaş, bilimsel,
laik ve demokratik eğitim ve öğretim
sistemi vazgeçilmezimizdir.
Eğitim müfredatı hazırlanırken
öncelikle bilimsel, demokratik, laik,
bireyin yanı sıra toplumsal faydayı
da gözeten, insan hak ve özgürlüklerine dayalı, eşitlikçi eğitim programlarının oluşturulması son derece
önemlidir. Bu çerçevede yaratıcı ve
eleştirel düşünen, toplumsal cinsiyet
eşitliğine duyarlı, demokrasiyi özümsemiş, insan hak ve özgürlüklerini
ön planda tutan, adalet duygusu
gelişmiş bireylerin yetiştirilmesini
hedefleyen eğitim programları oluşturmak temel hedefimiz olmalıdır.
Türkiye’nin mevcut eğitim politikasının temelinde laik-bilimsel eğitim
anlayışından çok, eğitim sisteminin
iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine
uygun olarak biçimlendirilmek istenmesi yatmaktadır. Mücadelemiz
çağdaş, laik ve bilimin ışığında bir
eğitim sisteminden yanadır;
Cumhuriyetimizin kurucusu ulu
önder Mustafa Kemal Atatürk ün
işaret ettiği gibi, gençliği yetiştiriniz.
Onlara ilim ve kültürün müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına
onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler
uygulama mevkiine konduğu vakit
Türk milleti yükselecektir.
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış;
Mustafa Kemal’i her açıdan doğru
anlamış, benimsemiş ve uygulamış;
İçte ve dışta barışı yaşayan, uygar
bir toplum olma umudumuzu hiç
kaybetmedik ve kaybetmeyeceğiz.
Saygılarımızla.
İzmir Barosu Bülteni
3
BASIN AÇIKLAMASI
İNSAN HAKLARI GÜNÜNDE
SÖZ SAVUNMANIN
İnsan hak ve özgürlüklerinin herkes
için korunup hayata geçirildiği, “SAVAŞSIZ ve SÖMÜRÜSÜZ” bir dünya
dileğiyle, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları
Gününü kutluyoruz
Basına ve Kamuoyuna;
Tüm insanların doğuştan ve eşit bir
biçimde sahip oldukları hakların güvence
altına alınması, geliştirilmesi, tüm dünyada insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması bakımından, 10 Aralık Dünya
İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca
kabul tarihi olan 10 Aralık 1948 yılından
bu yana 68 yıl geçmiş olmasına rağmen,
bu bildirgede ruhunu bulan ve binlerce
yıllık mücadeleler sonucu oluşturulan
“İNSANIN, İNSANCA YAŞAMA İDEALİNİN” ne yazık ki hâlâ çok uzağındayız.
Emperyalist çıkar savaşları tüm dünyada, özellikle ülkemizin bulunduğu
coğrafyada tüm hızıyla, yayılarak devam
etmektedir. Ülkelerindeki savaştan kaçan
mültecilerin yaşadığı dram tüm dünyanın
gözü önünde yaşanmaktadır. Özellikle
Avrupa’da sınırları kapama yönündeki
politika, sığınma prosedürü sırasında
ve mülteci statüsü verildikten sonra devam eden asgari haklarının ihlallerine
ilişkin hukuka aykırılıklar, hoşgörüsüzlük,
ırkçılık, yabancı düşmanlığı, gerilimler,
ulusal, etnik gerginlik ve çatışmalar tarafımızda endişe yaratmaktadır. Bu konuda karşılaşılan sorunlara çözüm arar-
4
İzmir Barosu Bülteni
ken öncelikle mültecilerin korunması
ve geri göndermeme ilkeleri temel alınarak, mülteci sorununun politik değil,
insani bir sorun olduğu kabul edilmeli
ve çözüm önerileri bu bakış açısı ile
geliştirilmelidir. Mültecilerin, AB ile ülkemiz
arasında siyasi ve ekonomik pazarlık
konusu yapılması, İNSAN OLAN HERKESİ İNCİTMEKTEDİR, İNCİTMELİDİR.
Tüm dünyada, özellikle ABD ve Avrupa
Birliği ülkelerinde İNSANLIK SUÇU
OLAN IRKÇILIK hızla yükselmektedir.
Bütün bu yaşananlar yukarıda da
belirttiğimiz gibi İNSANLIK İDEALİNDEN
ne kadar uzakta olduğumuzu göstermektedir.
10 Aralık 2015 tarihinde itibaren
paylaştığımız olumsuzluklara, ülkemizin
içine çekildiği terör ve şiddet sarmalına,
bu yıl 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaşanan OHAL uygulamaları eklenmiştir. Temel hak ve özgürlüklerin
askıya alındığı, Anayasa’ya aykırı olarak
TBMM’nin devre dışı bırakıldığı, sadece
olağanüstü hal ilanına neden olan olaylarla ve olağanüstü hal süresiyle sınırlı
olması gereken Kanun Hükmünde Kararnamelerle ülkeyi yönetmenin “olağan”
hale geldiği bir dönemi yaşamaktayız.İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde ve
ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan temel
hak ve özgürlükler, açıkça çiğnenmektedir. Adil yargılanma hakkının ayrılmaz
parçası olan savunma hakkı “OHAL”
gerekçe gösterilerek kısıtlanmakta, ortadan kaldırılmaktadır. Avukatların, görevlerini yapmaları engellenmekte, gizli
olması gereken avukatmüvekkil görüş-
meleri kayda alınmakta, kişilerin adil
yargılanma hakkı ve savunma hakkı
ortadan kaldırılmaktadır.
Avukatlara yönelik baskı ve kısıtlamalar, aslında yurttaşlarımızın savunma
hakkına, adil yargılanma hakkına yönelik
saldırı niteliğindedir.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif
Evleri Genel Müdürlüğü verilerinden
derlenen bilgilere göre, ülkemizde tutuklu
ve hükümlü sayısı son 10 yılda iki katını
aşarken, cezaevi sayısı ise neredeyse
yarı oranında arttırılmıştır. Verilere göre,
Türkiye’de son 10 yılda tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde 117,7 oranında artarak 197 bin 297 kişiye ulaşmıştır. Cezaevinde bulunanların 186 bin 963'ü
erkek, 7 bin 894'ü kadın ve 2 bin 440'ı
18 yaş altındaki çocuklar oluşturmaktadır.
Türkiye'de 6 Ekim 2016 tarihi itibariyle
yayınlanan ceza ve infaz kurumu verilerine göre, 290 kapalı, 66 müstakil
açık ceza infaz kurumu, 2 çocuk eğitim
evi, 6 kadın kapalı, 4 kadın açık, 4
çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak
üzere toplam 372 ceza infaz kurumu
bulunmakta. Türkiye’de açılan cezaevlerine ve ek binalara rağmen tutuklu ve
hükümlü sayısı kapasite aşmaya devam
etmekte; cezaevlerinin toplam kapasitesi
189 bin olmasına rağmen, 1 Kasım itibariyle kapasite fazlası 8 bin 28 tutuklu
ve hükümlü cezaevlerinde bulunuyor.
Kadınların eşit yaşam ve insanca
yaşam isteği halen ölümle ve şiddetle
sonuçlanmaktadır. 2016’nın ilk 11 ayında
erkekler en az 260 kadını öldürdü.
Kadınların yüzde 14’ü boşanmak
istedikleri için öldürüldü. Yüzde 14’ü
ise boşandıkları kocaları tarafından öldürüldü. Yapılan yasal iyileştirmelere
rağmen, siyasal iktidarların kadına bakışı,
yargı mekanizmasının ve idari yolların
yetersizliği, isteksizliği ve etkisizliği, kadınların var olma mücadelesini yaşam
haklarını ihlal etmektedir. Çocuklarımıza
yönelik cinsel istismar, tecavüz vakalarına, yasadışı tarikat yurtlarında yanan
çocuklarımız eklenmiştir. Çağdaş, parasız, demokratik “eğitim hakkı” yerine,
çocuklarımız FETÖ gibi terör örgütlerine,
yasadışı cemaat ve tarikatlara teslim
İzmir Barosu Bülteni
5
BASIN AÇIKLAMASI
edilmiştir.
Daha geçtiğimiz hafta Adana, Aladağ’da yüreğimiz yandı. Yasadışı tarikat
yurtlarıyla çocuklarımızın “yaşam hakkı”
ellerinden alındı. İzmir Barosu olarak
bu suçu işleyen sorumluların cezalandırılması için bu davanın sonuna kadar
takipçisi olacağız.
“İş kazası” adı altında işlenen cinayetler de halen devam etmektedir. Daha
Soma’nın, Ermenek’in acısı sürerken,
maden cinayetlerine yenileri eklenmektedir. Bu cinayetlerden, işyeri ve işçi
güvenliği tedbirlerini almayan, etkin denetim mekanizmalarını işletmeyen siyasal iktidarın sorumluluğu vardır.
Tüm bu olumsuzlukları topluma anlatmaya çalışan, bu olumsuzluklarla
mücadele etmeye çalışan meslek örgütlerinin, sendikaların, demokratik örgütlerinin, basınyayın organlarının, faaliyetleri OHAL gerekçe gösterilerek, Kanun Hükmünde Kararnamelerle engellenmekte, dernekler, sendikalar, basınyayın organları hiçbir yargı kararı olmadan kapatılmaktadır. Bu durum kabul
edilemez.
Darbe girişiminde bulunan terör örgütleriyle, polisimizi, askerimizi şehit
eden terör örgütleriyle mücadele, devletin
asli görevlerindendir. Ancak mücadele,
“hukuk devleti” sınırları içerisinde yürütülmelidir. Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini hiçe sayarak, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti sınırlarını aşan
her müdahale, her tutum, sonuçta terör
örgütlerine yaramaktadır.
Avukatlık Kanununun 95. maddesine
göre: “HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ ve
İNSAN HAKLARINI SAVUNMAK, KORUMAK ve KAVRAMLARA İŞLERLİK
KAZANDIRMAK,” baroların asli görevlerindendir. İnsan haklarının, temel hak
ve özgürlüklerin biricik güvencesi, demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir.
Hukuk devletinin de belirleyici özelliği,
kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığıdır.
İzmir Barosu olarak, hukukun üstünlüğünü, demokratik, laik, sosyal hukuk
devletini, yargı bağımsızlığını “SAVUNMAYA” devam edeceğiz.
İnsan hak ve özgürlüklerinin herkes
için korunup hayata geçirildiği, “SAVAŞSIZ ve SÖMÜRÜSÜZ” bir dünya
dileğiyle, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları
Gününü kutluyoruz. Saygılarımızla.
BASIN AÇIKLAMASI
YAŞANANLAR POLİTİK VE
ÖRGÜTLÜ KADIN DÜŞMANLIĞIDIR!
Basına ve Kamuoyuna;
Gün geçmiyor ki kadınlara, çocuklara, hayvanlara saldırı haberleri
ile karşılaşmayalım! Saldırılar ve cinayetler gün geçtikçe çoğalmakta.
Şort giyen kadına tekme, parkta
spor yapan hamile kadına saldırıdan
sonra ülke bu sefer bir başka tecavüz vakası ile sarsıldı.
Ankara’da Etimesgut hattında
bir toplu taşıma aracında bir kadın
yolcu şoförün tecavüzüne uğradı.
Düşünün ki bir kadın kamusal bir
hizmet sunan toplu taşıma aracına
biniyor ve tecavüze uğruyor. Ülkemiz
BM CEDAW Sözleşmesi ve İstanbul
Sözleşmesi’ne imza attığı halde neden gün geçtikçe kadınlara karşı
işlenen suçlar artmaktadır?
Çünkü kadın artık kamusal alanda istenmemektedir. Kadınlara kadın olmasından kaynaklı şiddet uygulanmaktadır. Amaç; kadınları korkutarak, yıldırarak evlere hapset-
6
İzmir Barosu Bülteni
mektir. Ankara’daki halk otobüsünde gerçekleşen tecavüz olayı ile
bir kez daha gördük ki; eril egemen
zihniyetin dışında kalan, yaşamın
diğer alanlarına yapılan saldırılar
politiktir, örgütlüdür, ideolojiktir. Mevcut yasalara rağmen, yasaları içselleştirmeyen gerici zihniyet ve
onun uygulayıcıları, ülkemizde, kadına karşı suçları arttırmaktadır.
Çünkü yürütme ve idarenin bizzat
kadına karşı düşmanca söylemleri
ile kadınlar kamusal hayattan uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Yürütme
ve idare kadını eşit yurttaş görmemektedir. Kadınların yurttaş hakları
bir yana asgari insan hakları ihlal
edilmektedir. Kadının özgür, eşit
yurttaşlar olarak kamusal alana girmesi engellendiği gibi hizmet alması
da tecavüz ve saldırı olayları ile
engellenmek istenmektedir. Yasaların işlevsiz bırakıldığı, yaşamın
her alanında kadınlara yönelik düşmanca söylemler kadınların yurt-
taşlık haklarına karşı ciddi bir saldırıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasal ilkelerinin ihlal edildiği, eğitimde
akıl ve bilimin yok edilmek istendiği,
laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkartılmak için ne gerekiyorsa yapıldığı,
en temel insan haklarına aykırı yasaların iktidarca uygulamaya sokulduğu, yürütmeyi temsil edenlerin
kullandığı ötekileştirici, ayrıştırıcı
üslup ve bunun devletin tüm kademelerinde yaygınlaşması sonucu� kadına, çocuğa, doğaya ve
yaşamın her alanına karşı örgütlü
ve politik bir tercihle işlenen suçlar
hızla artmaktadır.
İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak kadın düşmanlığının politik ve örgütlü yansıması olan bu
cinsel saldırı suçuna karşı sürecin
takipçisi olacağımızı, mağdur yurttaşımızın yanında yer alacağımızı
kamuoyunun bilgisine sunarız.
İzmir’in Kiraz İlçesine bağlı Sırımlı
ve Olgunlar köylerinde 18 yaşından
küçük kızların kaçırılarak para karşılığında evlendirildiğine dair iddialar
üzerine İzmir Barosu Çocuk Hakları
Merkezi sorumlu Yönetim Kurulu
üyesi Av. İlke Erol başkanlığında
çocuk hakları merkezi üyesi avukatlardan oluşan bir heyet bölgede
ziyaretler gerçekleştirerek; Kiraz Belediye Başkanı, Kiraz Cumhuriyet
Başsavcısı, İzmir Barosu Kiraz baro
temsilcisi Av. Sezai Kepçen, Kiraz'da
faaliyette bulunan avukatlar ve yerel
halk ile görüşmüşlerdir.
Bu görüşmeler sonucunda; yörede erken yaşta evliliklere yönelik
bir gelenek oluştuğu ve 18 yaşından
hatta 15 yaşından küçük çocukların
evliliklerinin onay gördüğü anlaşılmıştır. Ülkemizde erken yaşta evlilikler
uzun yıllardan beri var olan bir olgu
olmasına rağmen toplumun çoğunluğu tarafından bir “sorun” olarak
değerlendirilmemektedir. Evliliğin en
önemli meşruluk kaynaklarından birisinin toplumsal mutabakat olduğu
ve bu evliliklerin de daha çok bu
mutabakat çerçevesinde gerçekleştiği görülmektedir. Bu toplumsal
mutabakat Kiraz ilçesinde yetkililerin
de sessiz kalmasına ve ihmallerine
neden olmuştur.
Ülkemizde yapılan araştırmalar;
erken yaşta evlendirilen kız çocuklarının %14’ü 15 yaşın altında olduğunu göstermektedir. Gerek Anayasamıza ve gerekse taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere göre
18 yaşın altındaki her birey çocuktur.
Çocukların evlendirilmesi çocuğu
nesneleştirmekte, çocuğun çocukluğunu yok saymakta, cinsiyete dayalı eşitsizliği arttırmaktadır. Bu nedenle; çocuklara karşı gerçekleşen
cinsel saldırı suçlarında rıza arayan,
4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocuklarının erken yaşta okuldan alınmasını, lise çağındaki çocukların
evlenmesini yasalarla destekleyen
“okumasalar da olur” anlayışının
güçlenmesine sebep olan zihniyetten geri dönülmelidir. Bu yolda kararlı
bir devlet politikası uygulanmadıkça
olumlu bir sonuç elde edilemeyecek
ve Türkiye gelecek yıllarda da toplumsal cinsiyet eşitliği açısından
dünya sıralamasında 2015 yılında
olduğu gibi 145 ülke arasında 130.
sırada, en gerilerde yer almaya devam edecektir.
Bu defa Kiraz İlçesinin Sırımlı ve
Olgunlar köylerinde karşımıza çıkan
ancak ülkemizin temel sorunlarından
biri olan çocuk evliliklerine karşı
başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, kolluk kuvvetleri, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve
yerel yönetimlerin işbirliği ile acilen
bir eylem planı oluşturarak derhal
harekete geçilmelidir. İzmir Barosu,
bu oluşuma her türlü hukuksal destek vermeye hazırdır.
Her koşul ve ortamda çocukların
evlendirilmelerini cinsel sömürünün
bir türü ve hak ihlali olarak gören
İzmir Barosu bu toplumsal olguya
karşı dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de mücadelesine devam
edecektir. Saygılarımızla.
İzmir Barosu Bülteni
7
BASIN AÇIKLAMASI
ERKEN YAŞTA EVLİLİK SKANDALI BARO MERCEĞİNDE
BASIN AÇIKLAMASI
:
s
e
s
k
e
t
n
e
d
'
İzmir
Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir, hiçbir kişi ve
makama devredilemez!
Anayasa değişikliğine ilişkin referandum hakkında görüşlerimizi ve
altmış günlük yol haritamızı açıklamak
üzere, İzmir Barosu’nun da aralarında
bulunduğu meslek örgütleri ve sivil
toplum kuruluşlarının katılımıyla 13
Şubat 2017 günü Konak Meydanı
Hasan Tahsin Anıtı’nda İzmir Barosu
Başkanı Av. Aydın Özcan tarafından
kurumlar adına ortak bir açıklama
okundu.
8
İzmir Barosu Bülteni
Ortak açıklama sonrası Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan yapmış olduğu konuşmada şunları söyledi:
Biliyorsunuz 15 Temmuz öncesi
iç güvenlik yasa tasarıları ile temel
hak ve özgürlüklerimiz kısıtlanmak
isteniyordu. Ülke torba yasalarla yönetiliyordu. Roma Hukuku’nda bile
torba yasalar siyasi rüşvet ve ayni
demokratik kabul edilirdi. Biz bunlara
karşı tepkimizi, tüm baroları İzmir’de
toplayarak düzenlediğimiz “Türkiye
Adaletini Arıyor Mitingi” ile dile getirmiştik.
Hangimiz 14 Temmuzda Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye Büyük Millet
Meclisini, Gazi Meclisi bombalayacağını hayal edebilirdik? Ama 15
Temmuz darbe girişimini yaşadık.
Darbe girişimi sonrası olağanüstü
halin ve KHK ların ilk üç aylık dönemini
anlayışla karşıladık. Ama ikinci dönem,
BASIN AÇIKLAMASI
üçüncü dönem şimdi de olağan hale
getirilmesini kabul etmiyoruz.
Kanun Hükmünde Kararnamelerin
ikinci dönemi başladığında İzmir Barosu olarak, “KHK’ler Türkiyesinde
Savunma Hakkı” adında büyük bir
çalıştay ve forum düzenledik. Oraya
Türkiye’nin her yerinden çok değerli
akademisyenler getirdik. Sonuç bildirgemizi basınla kamuoyu ile paylaştık. Ardından anayasa değişikliği
geldi.
Anayasa değişikliğine baktığımızda kuvvetler ayrılığından tamamen
kopulduğunu, kuvvetler birliğine gidildiğini çok açık bir şekilde görüyoruz.
Hukukun üstünlüğü diyoruz, yargı
bağımsızlığı diyoruz. Hakimler Savcılar
Yüksek Kurulu’na bakıyoruz yine Adalet Bakanı başkanlığında toplanıyor,
Adalet Bakanı müsteşarı yine kurulun
içinde var. Anayasa değişikliği ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun
yarısını cumhurbaşkanı doğrudan
belirliyor. Diğer yarısını da kendisinin
seçmiş olduğu TBMM belirliyor. Yani
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nu
yürütmenin başındaki belirliyor. Anayasa Mahkemesi’ne bakıyoruz, 15
üyenin 12’sini doğrudan cumhurbaşkanı yani yürütmenin başkanı belirliyor. Yargı ayağı böyle.
Denetim mekanizması olan Meclis
ayağına bakıyoruz, Milletvekilleri cumhurbaşkanı yani yürütmenin başı olan
kişi tarafından belirlemiyor. Yasama
organı yürütmenin başı tarafından
belirleniyor.
Şu an o yasama organında 55
milletvekili bakanlar ve başbakan
hakkında soruşturma açtırabilirken,
mevcut cumhurbaşkanı hakkında184
milletvekili soruşturma açtırabilirken,
yeni anayasada milletvekili sayısının
600’e çıkmasıyla, 301 salt çoğunluk
aranıyor ve yüce divana gönderebilmek için 400 milletvekili gerekiyor.
Yani anayasa değişikliğine baktığımıza ne yargı denetimi ne yasama
denetimi var. Tek elde toplanan bir
iktidar gücü, denetlenmeyen bir iktidar
gücü var. Bu anayasa taslağı rejimin
adını değiştirecek bir girişimdir. İşte
biz bunun için karşıyız.
Ülkemiz kapalı bir toplum haline
getirilmek isteniyor. Öyle bir ülkede
hiç kimsenin söz söyleme hakkı olmaz. Demokratik laik bir ülkeden söz
etmek istiyorsak kapalı toplumdan
hızla demokrasiye, hukuk devletine
İzmir Barosu Bülteni
9
BASIN AÇIKLAMASI
gitmeliyiz. Ama maalesef gidişat tam
tersine. Biz işte bunun için hayır diyoruz. Kapalı bir toplum olduğumuzda
iç ve dış güçler hızla bu ülkeyi parçalayabilirler. 15 Temmuz darbe girişimi bunu göstermiştir. 100 yıl önce
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde
Sevr’i yırtmış olan atalarımızın torunları
olarak yine Sevr ile karşı karşıya kalıyoruz. Biz bunun için buradayız, sizler
de bunun için buradasınız. Bu dönemde güç birliği yaparak, sokaklarda
vatandaşlarımızı bilgilendirmek suretiyle bu anayasa değişikliğine karşı
sonuç alıncaya kadar mücadele edeceğiz.
Var mıyız mücadeleye?
Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet değerlerine sahip çıkacak mıyız?
Bizler de İzmir Barosu olarak halkı
aydınlatmak konusunda üzerimize
düşen yükümlülüğü yerine getiriyoruz.
Bu anlamda bütün sivil toplum kuruluşları ile birlikte bir çalışma gerçekleştiriyoruz. Gönüllü meslektaşlarımız
anayasa değişikliğini katılımcılara anlatacak. Bu çalışmalara katılımınızı
önemsiyoruz. Ve halkımızı aydınlatacak yayınlar basıyoruz, bunları sizlerle paylaştık, paylaşmaya devam
edeceğiz.
10 İzmir Barosu Bülteni
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden
olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Kurumlar adına yapılan ortak
açıklama ise şöyle:
Bizler İzmir Barosu tarafından
düzenlenen 02.02.2017 tarihli
toplantıya katılıp temsil ettiğimiz
meslek ve demokratik kitle örgütleri olarak;
Türkiye Cumhuriyetinin varlığını ve Türk milletinin kaderini
etkileyecek her konuda olduğu
gibi anayasa değişikliği konusunda da üzerimize düşen görevleri bundan sonra da yerine
getireceğiz.
Mesele kişisel ya da parti
meselesi değil, MEMLEKET MESELESİDİR.
Referandumda oylayacağımız anayasa değişikliği; ülkemizin nasıl yönetileceğinden zi-
yade ülkenin tapusunun tek kişiye
teslim edilmesi anlamındadır...
Bu değişikliğin içinde Meclis yoktur,
adalet yoktur, halk yoktur.
Bütün ülkeyi kucaklamayan bir
anayasa değişikliği halkı bölecektir.
Halkı bölünmüş bir devlette de istikrar
olamaz,
Özgürlüklerin ve yatırımların hukuki
güvenliğinin bağımsız mahkemelerce
sağlanmadığı, milletin iradesini mecliste görmediği, meclisin değersizleştirildiği bir ülkede istikrar sağlanamaz.
Önümüzdeki referandumda halkımız; egemenliğine ve cumhuriyetine
sahip çıkacaktır. Vekillerinin yapamadığını, milletin kendisi yapacak ve
bundan sonra bir daha kimse, bu
gücü milletten almaya teşebbüs edemeyecektir.
ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA
KEMAL ATATÜRK’ÜN DEDİĞİ GİBİ;
“EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ
MİLLETİNDİR.
HİÇBİR KİŞİ VE MAKAMA DEVREDİLEMEZ.”
Cumhuriyet için,
Parlamenter sistemin devamı için,
Laik ve Demokratik Türkiye için,
Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı için,
Kuvvetler ayrılığı için,
İzmir Barosu ve İzmir’de bulunan meslek ve demokratik kitle
örgütleri olarak referandumda HAYIR diyoruz.
Örgütlü ve politik bir hal almış
olan kadına yönelik şiddet yeni Anayasa çalışmaları ile artık “kadının adı
yok!” aşamasına gelmiş bulunmaktadır.
Bugüne kadar İzmir Barosu ve
Kadın Hakları Merkezi olarak insan
hakları ihlallerine karşı etkin mücadele
sürdürdük. Ancak uzun zamandır
devam eden rejim ve sistem değişikliği tartışmalarında kadının toplumdaki yerinin ne olacağı göz ardı
edilmektedir. Kadının toplumdaki statüsünün referandum sonrası hali mevzu dahi edilmemektedir.
Bilinmelidir k; Türkiye Cumhuriyeti’nin teşkilat yapısını, yönetim biçimini belirleyen Anayasa’daki haklar
kadın ve çocuklar için yaşamsal derecede önemlidir. Laik, sosyal, insan
haklarına saygılı bir hukuk devleti
olma taahhüdünde bulunan Türkiye
Cumhuriyeti’nin yaşayacağı rejim değişikliği kadın ve çocuklar için Ortaçağ
Karanlığını başlatacaktır. Bu yüzdendir
ki İzmir Barosu ve Kadın Hakları Merkezi olarak görüşlerimizi, kaygılarımızı
kamuoyu ile paylaşmayı görev biliriz.
Kabul ettirilmek istenen Anayasa’da millet yoktur. Mahkemeler Türk
Milleti adına artık karar vermeyecektir.
“Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir”
esası Anayasadan çıkarılmak istenmektedir. Türk Milleti eşit ve özgür
yurttaşlardan oluşur. Kadınerkek eşitliğini ve kadın lehine iyileştirici düzenlemeleri hedef almış ülkemizde;
Türk Milleti kavramının çıkarılması ile
kadın erkek eşitliğine dayalı yurttaş
hukuku ortadan kalkacaktır.
Tek yetkinin, bütün gücün bir
kişide toplandığı ,kararnameler ile
devletin yönetildiği , Türk Milleti’nin
hem ad hem de varlığının olmadığı,
hakimiyet hakkının elinden alındığı,
hak arama, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün yok sayıldığı, OHAL tutsaklığında yaşamak zorunda bırakılan
bir rejimde kadının yeri ne olacaktır?
Nitelik ve nicelik açısından kartopu
gibi büyüyen kadına yönelik şiddet
artık günlük yaşamımızda olağan hal
almışken, eğitim hakkı engellenen
kız çocukları, taciz ve tecavüze uğrayan kadınların sayısı gün geçtikçe
artmakta iken ülkemizin yaşadığı zihniyet değişiminin en taze örneği Türkiye Büyük Millet Meclisindeki kavgalar
ve kadın vekillere uygulanan şiddettir.
Anayasa tartışmalarında, nefret söylemine ve şiddete maruz kalan kadın
vekillerin varlığı referandum dayatmasında bulunanların kadına yönelik
bakışının bir göstergesidir.
O meclis ki; Milli Mücadele yıllarının
Sultanahmet Mitingi konuşmacısı Halide Edip Adıvar’ın, dünyada ilk kez
çocuk hakları bildirisini okumuş, Kurtuluş Savaşında mücadeleye destek
veren Muallimler Cemiyeti Başkanı
Nakiye Öğretmen’in vekil olarak girdiği
Gazi Meclistir. Bağımsızlık ve özgürlüğünü savaşla, kanla kazanmış bir
ulusun Millet Meclisinde kadın vekillere
yapılanlar, referandum sonrası ülke
sathında kadınların yaşayacaklarının
habercisidir.
Yeni Anayasa için referandumu
dayatanların yönettiği ülkemizde kadınlar neler yaşamıştır, neler yaşamaktadır ve neler yaşayacaktır?
Kadın cinayetlerinin hızla arttığı,
kadına şiddetin sıradanlaştığı, kadın
istihdamının gerilediği, kayıt dışı kadın
işgücünün sömürünün temel ekseni
olduğu, bizzat yürütmeyi temsil edenlerin kadına karşı şiddeti meşrulaştırdığı, mazur gördüğü, bu anayasa
değişikliğini savunanların kadın vekillere şiddet uygulayanlar olduğu,
askeri okullara kadın öğrenci alımının
durdurulduğu, kadınları çocuk bakmak, torun bakmak, yaşlı bakmak
adı altında çok az nakdi yardımla ev
içine özendirildiği, TRT gibi bir kanalda
kadına karşı nefret söyleminin geliştirildiği , yargı kararları ile kadına şiddetin cezasız kaldığı adeta teşvik
edildiği, anayasa değişikliğini savunanların ve bizzat yürütmeyi temsil
edenlerin kadını eşit yurttaş görmekten
uzak olduğu günleri yaşadık ve yaşıyoruz. Tek adam rejiminin ihdas
edilmek istendiği bu günlerde kadına
düşman zihniyetin temsilcileri yeni
anayasada kadın için Ortaçağ rejimini
getireceklerdir.
Dünyada kuvvetler ayrılığının olduğu başkanlık rejimlerinde dahi
kadın adayların Başkan olarak seçilme
oranları, parlamenter sistemlerdeki
Başbakan olarak seçilme oranına
göre %90 daha düşük olduğu bilimsel
verilerle sabittir. Kadın hakları alanında
yıllarca süre gelen mücadeleler sonucu elde edilen kazanımlar; tüm
yetkilerin bir kişinin elinde toplandığı
bu anayasa değişikliği ile bir gün
içinde kaybedilmesini engelleyecek
bir sistem getirmemektedir İzmir Barosu ve İzmir Barosu Kadın Hakları
Merkezi olarak yeni Anayasa değişikliğinin kadınların hak ve özgürlüklerine etkilerini kamuoyunun bilgisine
sunarız.
İzmir Barosu Bülteni 11
BASIN AÇIKLAMASI
REFERANDUMLA GETİRİLMEK İSTENEN
YENİ REJİMDE KADININ ADI YOK!
DUYURU
2017 BARO AİDAT DÜZENLEMESİ
İzmir Barosu Yönetim Kurulu’nca
2017 Yılı Baro Aidatı artış yapılmaksızın "360,00 TL" olarak belirlenmiştir.
Meslektaşlarımız 2017 yılı aidatlarının
ilk taksitini Ocak ayı içerisinde 180,00
TL olarak baro odalarına, aşağıda
belirtilen hesap numaralarımıza ödeyebilecekleri gibi, Baronet üzerinden
Bonus özellikli kredi kartlarına vade
farkı olmadan altı taksit halinde,
farklı kredi kartlarında ise yine Baronet üzerinden Turkpara linkinden
çeşitli taksit seçenekleriyle ödeyebilirler.
Baro aidatları yukarıda belirlenen
Meslektaşlarımıza
Ücretsiz
Mesleki
Sorumluluk
Sigortası
İzmir Barosu ve Denizbank arasında yapılan anlaşmayla Baromuza
kayıtlı tüm meslektaşlarımız bir yılı
geriye dönük olmak üzere toplam
iki yıllık 100.000 TL limitli ücretsiz
mesleki sorumluluk sigortası yaptırabilecekler.
Bankayla yapılan sözleşmeye
göre, Meslektaşlarımız mesleki sorumluluk sigortası dışında ayrıca
2.000 TL’ye kadar 12 ay geri ödemeli
kullanabilecekler.
Başvurular tüm Denizbank şubelerinden 18 Temmuz 2017 gününe
kadar yapılabilir.
12 İzmir Barosu Bülteni
İZMİR BAROSU AİDAT HESAPLARI
İŞ BANKASI KONAK ŞUBESİ
TR08 0006 4000 0013 4080 0015 45
GARANTİ BANKASI MANAVKUYU ŞUBESİ
TR92 0006 2001 2750 0006 2989 51
DENİZBANK İZMİR ŞUBESİ
TR73 0013 4000 0043 5753 6000 04
dönemlerde ödenmediği takdirde
Avukatlık Kanunu’nun 72. maddesine göre levhadan silme işlemi uy-
gulaması zorunluluğu bulunduğundan zamanında ödemeye dikkat
edilmesi önemle duyurulur.
DAVA TAKİBİ
ŞİDDET MAĞDURU
MESLEKTAŞLARIMIZIN YANINDAYIZ
İZMİR BAROSU AVUKAT HAKLARI MERKEZİ
İzmir Barosu üyesi meslektaşlarımız Av. Cansu Koç Hilalay ve
Stj.Av. Mert Hilalay’a trafikte seyir
halindeyken saldıran ve yaralamaya
teşebbüs eden Ş.Y. hakkında açılan
dava sonuçlandı. Dava sonucunda
saldırgan Ş.Y. mala zarar verme, silahla tehdit, yağmaya teşebbüs ve
hakaret suçlarından ceza aldı.
Eylül ayından gerçekleşen olayda
Av. Cansu Koç Hilalay ve Av. Mert
Hilalay trafikte seyir halindeyken çıkan bir tartışmada Ş.Y. tarafından
saldırıya uğramışlardı. İzmir Barosu’nun da müdahil olduğu olayda
Ş.Y. hakkında İzmir 19. Asliye Ceza
Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Davanın 31 Ocak 2017 günü görülen
karar duruşmasına Baro Başkanımız
Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu Avu-
kat Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim
Kurulu Üyesi Av. Nilay Ertem Durlu,
İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi
Av. Gonca Arkoç ve Avukat Hakları
Merkezi’nde gönüllü olarak çalışan
meslektaşlarımız katıldılar.
Duruşma sonrası bir açıklama
yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan şunları söyledi: “Mağdur
meslektaşlarımızın Baro Başkanlığımıza konuyla ilgili başvurusu üzerine yargılamanın 31.01.2017 tarihli
duruşmasında; İzmir Barosu olarak
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun
76 ve 95/4 madde hükümleri uyarınca, baroların mesleği ve meslek
mensuplarını koruma görevine istinaden, meslektaşlarımız yanında
müdahil olarak davaya katılma talebinde bulunduk. Davaya katılma
talebimiz kabul edilmiş olup, yargılama sonunda; sanığın; meslektaşımız Av. Mert Hilalay'a yönelik "Mala
zarar verme, silahla tehdit, yağmaya
teşebbüs" suçlarından, meslektaşımız Av. Cansu Koç Hilalay'a yönelik
"hakaret" suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir. İzmir Barosu
olarak son dönemde meslektaşlarımıza yönelik giderek artan şiddet
vakalarının tümünü Avukat Hakları
Merkezimizde bulunan gönüllü meslektaşlarımız aracılığıyla takip ediyor
ve saldırganların cezalandırılması
için gerekli girişimlerde bulunuyoruz.
Avukatlara yönelik bu saldırıları bireysel olarak ele almamak gerekiyor.
Son dönemde savunmayı sindirmeye yönelik sistemli bir saldırı var.
Bu saldırılar ne yazık ki toplumda
da karşılık buluyor " dedi.
İzmir Barosu Bülteni 13
ETKİNLİK
AVUKATLARDAN
TÜRK SANAT
MÜZİĞİ ZİYAFETİ
İzmir Barosu Türk Sanat Müziği
Korosu 20 Aralık 2016 günü Ege
Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde bir konser gerçekleştirdi. Meslektaşlarımızdan oluşan Şef Oğuz
Özvardar yönetimindeki koro bir
yıllık bir hazırlık dönemi sonunda
çalışmalarını sergiledi.
Gecede birlik ve beraberlik mesajı veren Baro Başkanımız Av. Aydın
Özcan şunları söyledi: “Maalesef ki
14 İzmir Barosu Bülteni
son dönemde her gün bir acıyla
uyanıyoruz. Her gün bir acıyla karşı
karşıyayız. Bu acılı günlerde bu sanatsal faaliyetle bir nebze olsun
gönlümüzü ferahlattıkları için sanatçı
meslektaşlarımı ayrıca kutluyorum.
Şunu ifade etmek istiyorum ki,
tüm bunlara rağmen, bizler Mustafa
Kemal Atatürk’ün yolundan gitmeye
devam edeceğiz. Ülkemizin birliği
için, ülkemizin hukukun üstünlüğünü,
yargı bağımsızlığını, basın özgürlüğünü, ifade ve iletişim özgürlüğünü
içselleştirmesi ve sonsuza kadar
yaşaması için İzmir Barosu olarak,
İzmir Barosu avukatları olarak mücadelemize devam edeceğiz. Bizleri
bu yoldan hiçbir güç çeviremez.
Bizler 79 milyon tek bir vücut olduğumuz takdirde, bu kararlılığımızı
hep birlikte sergilediğimiz takdirde
son günlerde her gün yüreğimizi
ETKİNLİK
acıtan bu terör belasının da, 15
Temmuz gibi yüreğimizi burkacak,
milletin geleceğini şüpheye düşürecek hareketlerin de önüne
hep birlikte geçeceğiz.
Çok değerli sanatçı meslektaşlarıma bu güzel konseri sayın
hocamız Oğuz Özvardar’la birlikte
hazırlayıp bize sundukları için huzurlarınızda bir kez teşekkür ediyorum.”
İzmir Barosu Bülteni 15
EĞİTİM
KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN FARKLI
BOYUTLARI TARTIŞILDI
İzmir Barosu tarafından 3-4 Şubat
2017 günlerinde Kadına Yönelik
Şiddet Olgusunun Sosyal, Psikolojik
ve Hukuksal Boyutu Semineri Yapıldı
İzmir Barosu tarafından, Baromuz
Adli Yardım Servisi içerisinde Kadına
Karşı Şiddete Karşı Hukuksal Başvuru listesinde yer alacak ve Kadın
Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi’nin İzmir Adliyesi’nde
bulunan ön bürosunda görev almak
isteyen meslektaşlarımıza yönelik
olarak 6284 sayılı Yasa ve Kadına
16 İzmir Barosu Bülteni
Yönelik Şiddet Olgusunun
Sosyal, Psikolojik ve Hukuksal Boyutu başlıklı bir seminer
çalışması düzenlendi.
3-4 Şubat 2017 günlerinde
İzmir Barosu’nda düzenlenen
seminerin, 24-25 Şubat 2017, 2425 Mart 2017 ve 14-15 Nisan 2017
günlerinde tekrarı yapılacak.
Seminere eğitmen olarak, Av.
Nilgün Şentuna, Av. Gülce Mutoğlu
Kılavuz, Av. Aytül Arıkan, Prof.Dr.
Akça Toprak Ergönen, Sosyolog
Yelda Şimşir ve Uzman Psikolog
Özge Kutay katıldılar. Seminer sonunda İzmir Barosu Kadın Hakları
Danışma ve Hukuk Araştırmaları
Merkezi sorumlu Yönetim Kurulu
Üyesi Av. Nuriye Kadan tarafından
katılımcılara belgeleri sunuldu.
EĞİTİM
TENFİZ TANIMA, YURTDIŞI
TEBLİGAT KONFERANSI
İzmir Barosu tarafından
12 Ocak 2017 günü
Tenfiz, Tanıma ve Yurtdışı Tebligat başlıklı
bir konferans düzenlendi.
Moderatörlüğünü İzmir Barosu
Başkan Yardımcısı
Av. Mustafa Çetin’in
yaptığı konferansa, İzmir 13. Aile Mahkemesi
Hakimi Ali Soyer ve Adalet
Bakanlığı UHDİ Genel Müdürlüğü
Tetkik Hakimi Özgür Karaca konuşmacı olarak
katıldı.
Konferansın
açılış konuşmasını
yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, konunun önemine vurgu yaparak, İzmir
Barosu’nun bu dönemde özellikle uluslararası davalar, uluslararası sözleşmeler, tanıma, ten-
fiz, uluslararası tahkim konularında
çalışmalara ağırlık vereceğini dile
getirdi. Bu çalışmalar sayesinde genellikle İzmir dışından avukatların
aldığı bu tip davaların İzmir Barosu’na kayıtlı avukatlar tarafından
takip edilebileceğini söyleyen Av.
Aydın Özcan “kısa bir süre içerisinde
mesleki İngilizce kurslarına da başlayacağız. Her zaman söylüyoruz,
Baro Avukat içindir” dedi.
Çalışmada, 13. Aile Mahkemesi
Hakimi Ali Soyer’in Tanıma ve Tenfizi
anlatırken, yurtdışı tebligatı ile ilgili
son değişiklikler, Yargıtay
kararlarını ise Özgür Karaca anlattı.
Oturum başkanlığını
yapan İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Av. Mustafa Çetin, “bu konuda
her mahkemede farklı
uygulamalar oluyor. Bu
nedenle biz meslektaşlarımızın yanı sıra belki
buradan çıkacak sonuçla
bir uygulama birliği sağlanır diye İzmir’deki bütün
hukuk mahkemelerinin
de hakim ve işleri müdürlerini de davet ettik.
Bu sayede uygulamada
bir birlik yakalamayı
amaçladık” dedi.
İzmir Barosu Bülteni 17
EĞİTİM
İş Hukukunda Dava Şartı Olarak Arabuluculuk
Uygulamasında Avukatın Önemi
İzmir Barosu tarafından 22 Şubat
2017 günü düzenlenen “İş Hukukunda Dava Şartı Olarak Arabuluculuk Semineri”nde konuşan Baro
Başkanı Av. Aydın Özcan “İş davalarında patron ile işçi karşı karşıya
geliyor. Ekonomik anlamda bir dengesizlik söz konusu. İşçiler açısından
bir mağduriyet yaşanmaması için
dosyada davalı ve davacı vekillerinin
de zorunlu olarak bulunması çok
önemli” dedi.
Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi İş Hukuku
ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serkan
Odaman ve aynı fakültede araştırma
18 İzmir Barosu Bülteni
görevlisi olarak bulunan Eda Karaçöp’ün konuşmacı olduğu seminere
çok sayıda meslektaşımız katıldı.
Seminerin açılış konulmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan, İzmir Barosu’nun arabuluculuk konusundaki görüşlerini her
fırsatta dile getirdiklerini belirterek,
"arabuluculuğun sadece meslektaşlarımız tarafından yapılması konusunda gerek baroların gerekse
Türkiye Barolar Birliği’nin çalışmaları
var” dedi. İş hukukunda dava şartı
olarak arabuluculuk sistemi getirilmek istendiğini belirten Av. Aydın
Özcan, “sadece arabuluculukla değil, adli yardım sistemi gibi bir sistemin getirilmesi ve dava şartı olarak
görülen arabuluculuk konularında
davalı ve davacı vekillerinin de zorunluluk haline getirilmesini istiyoruz.
Eğer bunu başarabilirsek hem meslektaşlarımıza ekonomik olarak katkısı artacak hem de vatandaşların
temel hak ve özgürlüklerinin savunulması anlamında da çok büyük
haksızlıkların önüne geçmiş olacağız.
İş davalarında patron ile işçi karşı
karşıya geliyor. Ekonomik anlamda
bir dengesizlik söz konusu. İşçiler
açısından bir mağduriyet yaşanmaması için dediğimiz gibi dosyada
davalı ve davacı vekillerinin de zorunlu olarak bulunması çok önemli”
dedi.
EĞİTİM
İzmir Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Komisyonu Sorumlu
Yönetim Kurulu Üyesi ve Baro Genel
Sekreteri Av. Atalay Aksay ise bu
konuda geçtiğimiz günlerde daha
küçük katılımlı bir çalışma yapıldığını
ancak talep çok fazla olunca büyük
bir seminer düzenlediklerini dile getirdi.
Prof. Dr. Serkan Odaman yapmış
olduğu sunumda bugüne kadar
arabuluculukla çözümlenmiş uyuşmazlık sayısı on bine yaklaştığını
belirterek bu rakamın üç bin kadarının 2017 Ocak ayı içerisinde olduğunu söyledi. Şu ana kadarki
uyuşmazlıkların %80’inin işçiişveren
arasındaki uyuşmazlıklar olduğunu
dile getiren Prof. Dr. Serkan Odaman
“o yüzden bu konuyu daha çok iş
hukukçuları konuşuyor” dedi.
Araştırma Görevlisi Eda Karaçöp
ise, taslağın “iş mahkemeleri kanunu
tasarı taslağı” şeklinde geçmesine
karşın, tasarı incelediğinde bunun
bir torba yasa niteliği taşıdığını belirtti.
Eda Karaçöp zorunlu arabuluculukla
ilgili düzenlemeye bakıldığında bir
tane madde gibi durmasına karşın
bu maddenin başka maddelerde
yansımalarını görmenin mümkün
olduğunu dile getirdi.
“Avukatlar İçin Dijital Bilgi Güvenliği”
Başlıklı Atölye Çalışması Gerçekleştirildi
İzmir Barosu tarafından 10 Şubat
2017 günü “Avukatlar İçin Dijital
Bilgi Güvenliği” başlıklı bir atölye
çalışması gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Av. Nevhan Akyıldız’ın
yaptığı çalışmaya Bilgisayar Yüksek
Mühendisi Çağrı Polat konuşmacı
olarak katıldı.
Çalışmada, Bilgi güvenliği tanımı,
kurumların bu alandaki çalışmaları,
kişisel güvenlik zafiyetleri, sosyal
medya hesaplarının güvenliği, web
site güvenliği, e-posta güvenliği,
banka uygulamaları güvenliği, mobil
cihaz güvenliği, hukuk camiasına
özel güvenlik riskleri ve güncel siber
güvenlik olaylarının anlatıldı.
Açılış konuşmasını yapan İzmir
Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan,
İzmir Barosu’nun meslek içi eğitim
çalışmalarına büyük önem verdiğini
belirterek çok farklı alanlarda eğitim
çalışmalarıyapıldığını dile getirdi. Av.
Aydın Özcan, “tüm çalışmamız mesleğimizi daha üst seviyelere çıkarmak. Bunun için mücadele veriyo-
ruz” dedi.
Ardından konuşan İzmir Barosu
Genel Sekreteri ve İnternet ve Bilişim
Komisyonu Sorumlu Yönetim Kurulu
Üyesi Av. Atalay Aksay ise gelişen
teknolojinin olanakları kadar tehditleri
de olduğunu belirterek özellikle avukatların bu tehditleri ve nasıl önlem
alınacağını bilmelerinin çok önemli
olduğunu dile getirdi.
Çalışma sonunda meslektaşlarımıza katılım belgeleri sunuldu.
İzmir Barosu Bülteni 19
EĞİTİM
Zorunlu Arabuluculuk Uygulamasının
İş Hukukuna Etkileri Atölye Çalışması
17.02.2017 tarihinde, İzmir Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Komisyonu tarafından "Zorunlu Arabuluculuk Uygulamasının İş Hukuku
Uyuşmazlıklarına Etkileri" konulu
atölye çalışması gerçekleştirilmiş
olup, çalışmaya Dokuz Eylül Üniversitesi'nden, Prof. Dr. Mustafa ALP,
Doç. Dr. Mine AKKAN ve Araş. Gör.
Eda KARAÇÖP yapmış oldukları
konuşmalarıyla katkı sağlamışlardır.
Prof. Dr. Mustafa ALP; tasarıyı iş
hukuku uyuşmazlıklarına olumlu ve
olumsuz etkileri ve uluslararası uygulamaları ve örnekleri ile birlikte
değerlendirmiş, Doç Dr. Mine AKKAN; usul hukuku bakımından zorunluluk unsurunu, dava şartı ve etkileri açısından değerlendirmiş, Araş.
Gör. Eda KARAÇÖP ise uygulamada
karşılaşılan ve karşılaşılabilecek sorunları ve çözümleri, ihtiyari ve zorunlu uygulama ve etkileri konusunda bir değerlendirme yapmıştır. Ça-
lışma, aralarında arabulucuların da
bulunduğu İzmir Barosu'na kayıtlı
36 avukatın ve Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Prof. Dr. Serkan ODAMAN'IN katılımı ve önerileri ile geliştirilmiş ve sonuç bildirgesi hazırlanmak ve ilgili merciilere sunulmak
üzere tamamlanmıştır.
Çalışma sonunda katılımcı akademisyenlere plaketleri İzmir Barosu
Genel Sekreteri Av. Atalay Aksay
tarafından sunulmuştur.
Kat Mülkiyeti Hukuku Atölye Çalışması
İzmir Barosu tarafından
27.12.2016 günü Kat Mülkiyeti Hukuku, Toplu Yapılardaki Hukuki Sorunlar ve
Çözüm Yolları Atölye Çalışması düzenlendi.
Çalışmaya İstanbul Barosu Üyesi ve Türkiye Barolar Birliği Eğitim Merkezi
Yürütme Kurulu Üyesi Av.
Mustafa Şeref Kısacık ile
İstanbul Barosu Üyesi Av.
Betül Derelli konuşmacı
olarak katıldılar. Çalışma
sonunda Baro Başkanımız
Av. Aydın Özcan tarafından
katılan meslektaşlarımıza
katılım belgeleri sunuldu.
20 İzmir Barosu Bülteni
İzmir Barosu 72. Dönem
CMK Eğitim Semineri 2526-27 Kasım 2016, 73. Dönem CMK Semineri 23-2425 Aralık 2016 günlerinde,
74. Dönem CMK Semineri
27-28-29 Ocak 2017 günlerinde aktif eğitim yöntemleri kullanılarak gerçekleştirildi.
Toplam 315 meslektaşımızın katıldığı üçer günlük
eğitimler boyunca yakalama ve gözaltı, tutuklama, hukuka
aykırı deliller sorunu, ceza yargılamasında deliller, görüşmede temel
ilkeler, soruşturma kovuşturma evreleri arasındaki farklar, doğrudan
soru, kovuşturma evresi, duruşma
pratik çalışması ve CMK sistem tanıtımları yapıldı. Baro Başkanı Av.
Aydın Özcan sertifika törenlerinde
yapmış olduğu konuşmalarda İzmir
Barosu’nun her zaman meslektaşların yanında olduğunu vurgulayarak
avukatlarımızın bir sorun ile karşılaşmaları halinde baroya ulaşmaktan
çekinmemelerini belirtti. Özcan konuşmalarında bir çoğu ruhsatlarını
yeni almış meslektaşlarımız için bu
üçer günlük eğitim çalışmalarının
ne kadar yararlı olduğunun altını çi-
zerek, eğitimlerde verilen
gerek teorik gerekse de
pratik bilgilerin öneminden
bahsetti. Geçtiğimiz dönemlerde İzmir Barosu olarak özellikle genç meslektaşlarımızı ve kadın meslektaşlarımızı ilgilendiren çalışmalar yaptıklarını ifade
eden Av. Aydın Özcan, genç
meslektaşlarımıza pozitif ayrımcılık yapma anlamında
geçen dönemin sonlarında
CMK puanlarını sıfırladıklarını ve hayata geçirdikleri Genç Ofis projesi ile
birlikte mesleğe atılan ilk adımlarda
genç meslektaşların yanlarında olduklarını belirtti. Yine genç meslektaşlarımız ve kadın meslektaşlarımızı
ilgilendiren CMK aracı hizmeti ile
gece görevi almaktan çekinen avukatlarımızı artık adresinden alarak karakola götürdüklerini ve işleri bittiğinde
yine evlerine bıraktıklarını ifade etti.
Aktif olarak çalışmaya katılan tüm
katılımcılara ve özveriyle zaman ayırarak hiçbir karşılık beklemeksizin
eğitim çalışmasının başından sonuna
kadar çalışmada yer alan eğitimcilere
teşekkür eden Baro Başkanı Av. Aydın
Özcan tarafından eğitim çalışmasına
katılan meslektaşlarımıza sertifikaları
verildi.
CMK Komisyon çalışmalarımız
Çarşamba günleri yapılmakta olup
katılmak isteyen tüm meslektaşlarımıza açıktır.
İzmir Barosu Bülteni 21
EĞİTİM
72. 73. VE 74. DÖNEM SERTİFİKALI
CMK EĞİTİM SEMİNERLERİ YAPILDI
EĞİTİM
GÖÇ VE İLTİCA ALANINDA ADLİ YARDIM EĞİTİMİ
İZMİR BAROSU ADLİ YARDIM MERKEZİ
İzmir Barosu tarafından göç ve iltica
alanında adli yardım görevi alacak avukatlara yönelik iki günlük sertifikalı bir
seminer düzenlendi. 110 meslektaşımızın
katıldığı seminer boyunca göç ve iltica
alanında ulusal ve uluslararası mevzuatın
yanı sıra psikososyal açıdan da mülteciliğin ele alındı ve pratik çalışmalar yapıldı.
İzmir Barosu Adli Yardım Merkezi ile
Göç ve İltica Komisyonu sorumlu yönetim
kurulu üyesi olan Av. Cem Cemal Coşkan
yaptığı açılış konuşmasında, İzmir Barosu’nun bu alanda çalışma yapan ilk
baro olduğunu belirterek, yine sadece
İzmir Barosu’nun sadece ihbar ve talepler
üzerine adli yardım görevlendirmesi
yaptığını söyledi.
İki günlük çalışma sonunda düzenlenen sertifika töreninde konuşan İzmir
Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, “göç
ve iltica konusunu en iyi bilenlerden biriyim. Çünkü ben bunu bizzat yaşadım”
diyerek başladığı konuşmasında, Yunanistan’da Lozan anlaşmasıyla azınlık
olarak bırakılan Batı Trakya Türkü olarak
dünyaya geldiğini ve orada okuyamadığı
için Türkiye’de eğitim aldığını ve avukat
olabilmek için yaklaşık bir buçuk yıl mücadele verdiğini söyleyerek, bu aşamadan sonra da on iki yıl boyunca
yaptığı Batı Trakya Türkleri
Dayanışma Derneği başkanlığı sırasında benzer
sorunların çözümü ile
uğraştığı dile getirdi.
Av. Aydın Özcan, “İzmir
Barosu da hızla büyüyen bir baro ve gündemde de Suriyeli göçmenler var. Bu konuda
baromuza adli yardım konusunda çok talepler geliyor. Biz
de bu talepleri konusunda uzmanlaşmış
meslektaşlarımızla çözmek istediğimiz
için bu çalışmaları düzenliyoruz ve onlara
görevlendirme yapıyoruz” dedi.
Anayasa değişikliği konusunda da
görüşlerini ifade eden Baro Başkanımız
Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun anayasa değişikliği konusundaki tavrını yap22 İzmir Barosu Bülteni
tığı çalıştay sonunda net bir şekilde kamuoyuna açıkladığını
belirterek “bu konudaki çalışmalarımız devam edecektir”
dedi. İstanbul’da yapılan
Ege ve Marmara Genişletilmiş Baro Başkanları toplantısında
da aralarında İzmir Barosu’nun da olduğu
on sekiz baronun ortak bir deklarasyonla
bu değişikliğe hayır dediğini belirten Av.
Aydın Özcan, “eğer bu anayasa değişikliği geçerse Türkiye hızla kapalı bir
toplum haline gelecek ve bir uçuruma
sürüklenecektir” dedi.
Olağanüstü genel kurul
tartışmalarına da değinen
Baro Başkanımız Av. Aydın
Özcan, bu tartışmayı samimi
bulmadığını ifade ederek, 28
Kasım tarihinde KHK’ler ile
ilgili olağanüstü genel kurul isteyenlerin bizzat yazılı olarak 17 Aralık’ta yapılan KHK’ler Türkiyesinde
Savunma Hakkı Paneli, 5 Ocak’ta
yapılan basın açıklaması ve 21
Ocak’ta yapılan Anayasa Değişikliğini
Tartışıyoruz başlıklı çalışmalara davet
edildiğini ancak katılmadıklarını ifade
etti. Av. Aydın Özcan “olağanüstü
genel kurulla yitirecek zamanımız yok.
Bizim şu anda sahada olacak ve
anayasa değişikliği konusunda bildiklerini kamuoyuyla paylaşacak, bu
konuda bilgi sahibi meslektaşlarımıza
ihtiyacımız var. Bize birçok kurumdan
bu anlamda eğitim istekleri geliyor.
Bu konuda bize destek olacak tüm
meslektaşlarımıza kapımız sonuna
kadar açık. Baro’yu ortak akılla yöneteceğiz dedik ve bu şekilde yönetmeye devam edeceğiz” dedi.
İzmir Barosu ve İstanbul Tahkim
Merkezi tarafından, İzmir Barosu ev
sahipliğinde “İstanbul Tahkim Merkezi İle Uyuşmazlıkların Etkin Çözümü” başlıklı bir seminer düzenlendi.
İzmir Barosu Av. Nevzat Erdemir
Konferans Salonu’nda düzenlenen
seminere ISTAC Başkanı Prof. Dr.
Ziya Akıncı, ISTAC Milli Divan Üyesi
Doç. Dr. Cemile Demir Gökyayla,
ISTAC Yönetim Kurulu Üyeleri Av.
Müjdat Keçeci ve Av. M. Rifat BACANLI konuşmacı olarak katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını
yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun tahkim
konusunu çok önemsediğimi belirterek, bu konuda geçtiğimiz aylarda
uluslararası sözleşmeler, uluslararası
tahkim, enerji hukuku Avrupa Birliği
akreditasyonlu bir sertifika programı
düzenlediklerini dile getirdi. İzmir
Barosu olarak, İzmir ve Ege Bölgesinde uluslararası ilerin genellikle
İzmir dışından avukatlar tarafından
takip edildiğinin tespit ettiklerini söyleyen Av. Aydın Özcan bu nedenle
yeni dönemde bir dizi faaliyet planladıklarını ifade etti.
Uluslararası tahkim, uluslararası
sözleşmeler ve deniz taşımacılığı
yapılacak bu çalışmaların özellikle
genç avukatları uluslararası birer
avukat yapmayı hedeflediğini belirten
Av. Aydın Özcan bu kapsamda bir
yabancı dil firmasıyla da anlaştıklarını
ifade etti.
Gündeme ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Baro Başkanı Av.
Aydın Özcan, ülkemizin sıkıntılı günlerden geçtiğini ifade ederek, 15
Temmuz darbe girişimi ve arkasından gelen OHAL ve KHK’lar döneminde savunma mesleğine ve avukatlara yönelik kısıtlama girişimlerini
asla tasvip etmediklerini ve bununla
her ortamda mücadele ettiklerini
belirtti.
Geçirilmek istenen Anayasa değişikliği ile yargı ve yasama denetiminin neredeyse ortadan kaldırıldığını
ifade eden Av. Aydın Özcan bu anayasa değişikliği gerçekleştiği takdirde
hızla kapalı bir topluma dönüleceğini
söyledi.
Baro Başkanı Av. Aydın Özcan’ın
ardından konuşan ISTAC Yönetim
Kurulu üyesi Av. Müjdat Keçeci ise,
bu ülkenin geleceği için, bu ülkenin
haklarının korunması için bu kuruma
sahip çıkmak gerekir dedi.
Toplantının moderatörlüğünü yapan İzmir Barosu Genel Sekreteri
Av. Atalay Aksay ise İzmir Barosu
olarak alternatif uyuşmazlık çözümlerine kayıtsız kalmanın mesleğe
zarar vereceğini düşündüklerini ifade
etti.
İzmir Barosu ve ELSA (Avrupa Genç Hukukçular Derneği)
İşbirliği ile “İstinaf” Konulu Konferans Düzenlendi
İzmir Barosu Konferans Salonu’nda gerçekleşen konferansa meslektaşlarımız ve
hukuk fakültesi öğrencilerinden oluşan yaklaşık 250 kişi dinleyici olarak katıldı. İstinaf
Mahkemelerinin HMK, Ceza Muhakemesi,
İdari Yargı ve Mesleki açıdan ayrı ayrı ele
alındığı konferansa İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi Başkanı Erdoğan
DİKMEN, Prof. Dr. Oğuz Sancakdar, Prof.
Dr. Mustafa Ruham ERDEM ve Doç. Dr.
Mine AKKAN konuşmacı olarak katıldı.
İzmir Barosu Bülteni 23
EĞİTİM
İzmir Barosu Ev Sahipliğinde İstanbul Tahkim Merkezi ile
Uyuşmazlıkların Etkin Çözümü Semineri
EĞİTİM
İstinaf Kanun Yolu Eğitimine
İlçelerde Devam Ediliyor
İzmir Barosu Genç Avukatlar
Meclisi tarafından 7 Ocak 2017
günü Ödemiş’te İstinaf Kanun Yolu
konulu bir meslek içi eğitim çalışması
yapıldı.
Açılış konuşmasını İzmir Barosu
Yönetim Kurulu Üyesi Av. Cem Cemal Coşkan’ın yaptığı ve Ödemiş,
Tire, Bayındır ile Kiraz’dan gelen
meslektaşlarımızın büyük büyük ilgi
gösterdiği çalışmada Özel Hukuk
bölümünü Av. Onur Ergün, Ceza
Hukuku bölümünü ise Av. Sinem
Top sundu.
Çalışma sonunda eğitimcilere
plaketlerini sunan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, geçtiğimiz
iki yıllık dönemde İzmir Barosu tarafından ücretsiz 140 eğitim çalışması düzenlendiğini söyleyerek ilçelerde de ilk kez kendi dönemle-
24 İzmir Barosu Bülteni
rinde bu eğitim çalışmalarının düzenlenmeye başlandığını belirtti.
Av. Aydın Özcan, bu çalışmanın
Ödemiş’te düzenlenen üçüncü çalışma olduğunu bu çalışmanın devamının Bergama’da yapılacağını
belirterek, yine Ödemiş ve Tire’de
uzlaştırma eğitimleriyle devam edileceğini söyledi.
Baro Başkanı Av. Aydın Özcan,
“İzmir Barosu yönetimi olarak gençlere büyük önem veriyoruz. Göreve
geldiğimiz günden bu yana staj döneminden başlayarak genç meslektaşlarımızın sorunları ve mesleki
gelişimleri için ciddi projeler hayata
geçirirdik. Staj döneminde yaptığımız
farazi duruşmalarla mesleğe en iyi
şekilde hazırlanan genç meslektaşlarımız, mesleğe başladıkları ilk bir
ay içerisinde aldıkları seminerle de
hemen CMK sistemine dahil olup
çalışmaya başlıyorlar. Ayrıca CMK
taksi hizmetini başlatarak gece görev
alan meslektaşlarımızı hızlı ve güvenli
bir şekilde görev yerlerine taşıyoruz.
Yine kurduğumuz genç ofislerle
avukatlığa ilk adımı atan ve büro
açmak isteyen meslektaşlarımıza
çok cüzzi bir ücret karşılığı bu hizmeti
sağlıyoruz. Biliyorsunuz İzmir bir liman kenti. Ama fark ettik ki uluslararası tahkim davalarını hep dışardan
gelen meslektaşlarımız takip ediyor.
Bu nedenle geçtiğimiz aylarda AB
tarafından akredite edilen, İspanyol
Carlos III üniversitesiyle ortaklaşa
uluslararası tahkim semineri düzenledik. Bu çalışmalara başta genç
meslektaşlarımız olmak üzere ilgi
duyan tüm meslektaşlarımızın katılması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca yeni dönemde yine özellikle
genç meslektaşlarımızı ilgilendiren
bir diğer projemiz Baro’da yüksek
lisans imkanı. Üniversitelerle yapacağımız protokollerle Baro’nun
eğitim salonlarında meslektaşlarımız
yüksek lisans yapacaklar. Ben yine
geçtiğimiz dönem kurulan ve şimdiye kadar çok güzel işlere imza
atan ve bugünkü çalışmayı da gerçekleştiren Genç Avukatlar Meclisimize burada bir kez daha teşekkür
etmek istiyorum” dedi.
EĞİTİM
Kadına Yönelik Şiddet Olgusunun
Sosyal, Psikolojik ve Hukuksal
Boyutu Semineri Yapıldı
İzmir Barosu tarafından, Baromuz
Adli Yardım Servisi içerisinde Kadına
Karşı Şiddete Karşı Hukuksal Başvuru listesinde yer alacak ve Kadın
Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi’nin İzmir Adliyesi’nde
bulunan ön bürosunda görev almak
isteyen meslektaşlarımıza yönelik
olarak 6284 sayılı Yasa ve Kadına
Yönelik Şiddet Olgusunun Sosyal,
Psikolojik ve Hukuksal Boyutu başlıklı
bir seminer çalışması düzenlendi.
24-25 Şubat 2017 günlerinde
düzenlenen seminerin, 24-25 Mart
2017 ve 14-15 Nisan 2017 günlerinde tekrarı yapılacak.
İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Hukuk Araştırmaları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi
Av. Nuriye Kadan’ın da katıldığı seminere eğitmen olarak, Av. Seda
Gürer, Av. Aytül Arıkan, Prof. Dr.
Akça Toprak Ergönen, Psikolog Seher Gündoğan ve Psikolog Duygu
Çelebi katıldılar.
Seminer sonunda katılımcılara
belgelerini sunan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun özellikle kadın ve çocuk konularında hassas olduğunu belirtti.
Kısa süre önce İzmir Adliyesi’nde
Çocuk Hakları Merkezi’nin de açıldığını söyleyen Av. Aydın Özcan,
bu alanlarda çalışacak olan avukatların gerekli eğitimleri almış olmasının önemli olması sebebiyle
periyodik olarak bu eğitimlerin düzenlendiğini ifade etti.
İzmir Barosu Bülteni 25
EĞİTİM
16. Kurgusal Duruşma Yapıldı
İzmir Barosu Staj Eğitim Merkezi
tarafından her staj eğitim dönemi
sonunda gerçekleştirilen ve stajyer
avukatları mesleğe pratik anlamda
da hazırlamak amacı güden kurgusal duruşmaların yenisi 10 Aralık
2016 günü İzmir Adliyesi 5. ve 6.
Ağır Ceza mahkemeleri salonlarında
yapıldı.
Çalışmanın açılış konuşmasını
yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan artık avukat olmalarına
kısa bir süre kalan stajyer avukatlara
bazı tavsiyelerde bulundu. Özellikle
meslek kurallarının önemine vurgu
yapan Baro Başkanımız Av. Aydın
Özcan, meslek kurallarına uygun
26 İzmir Barosu Bülteni
hareket edilmemesinden kaynaklı
olarak özellikle mesleğin ilk yıllarında
zaman zaman sıkıntılar yaşandığını
dile getirdi. Baro Başkanımız Av.
Aydın Özcan, İzmir Barosu Staj Eğitim Merkezi’nin bir akademi gibi
faaliyet yürüttüğünü ve stajyer avukatları hem teorik olarak hem de
kurgusal duruşmalarla pratik olarak
mesleğe hazır hale getirmek için
konusunda uzman yetmişin üzerinde
meslektaşın merkezde çalıştığını
belirtti. Tüm bu çalışmalarla stajyer
avukatların cübbe giydikleri günden
itibaren rahatlıkla avukatlık yapabilmelerinin amaçlandığını söyleyen
Özcan “bu nedenle staj eğitim çalışmalarına önem verin ve dikkatle
takip edin” dedi. İzmir Barosu’nun
sadece staj döneminde değil, staj
bittikten hemen sonra mesleğe başlayan yeni avukatların da yanında
olduğunu söyleyen Baro Başkanımız
Av. Aydın Özcan, “bu nedenle diğer
baroların da örnek aldığı ve kurmak
için fikirlerimize başvurduğu genç
ofis projesini hayata geçirdik. Ruhsatınızı aldığınızın ertesi günü adliyenin hemen yanında ofisiniz hazır”
dedi. Av. Aydın Özcan aynı zamanda
ruhsatını alan yeni meslektaşların
bir ay içerisinde CMK sistemine
dahil edildiklerini, yine CMK taksiyle
özellikle kadın meslektaşların gece
göreve gitmede yaşadıkları sıkıntıları
ortadan kaldırdıklarını söyledi.
EĞİTİM
İzmir Barosu Staj Eğitim Merkezi’nden sorumlu yönetim kurulu
üyesi ve aynı zamanda Baro Başkan
Yardımcısı Av. Mustafa Çetin ise
yargının kaliteli ve hızlı işleyebilmesi
için yargının üç sacayağı olan hakim,
savcı ve avukatların kalitesinin yükselmesi gerektiğini söyleyerek bu
nedenle İzmir Barosu’nun staj eğitimine büyük önem verdiğini dile
getirdi.
İzmir Barosu’nda şu anda kayıtlı
olarak stajlarını sürdüren toplam
755 stajyer avukat bulunuyor. Stajyer
avukatlar yaklaşık 40 günlük eğitim
dönemi sırasında bir yandan da
gerekli teorik dersleri alırken bir yandan da danışman avukatlarla birlikte
kurgusal duruşmalara hazırlanıyorlar.
Her eğitim dönemi sonunda ise
dört farklı dalda kurgusal duruşma
düzenleniyor. Kurgusal duruşmalara
büyük önem veren İzmir Barosu,
ilkini geçen yıl gerçekleştirdiği ödüllü
kurgusal duruşma yarışmasının ikincisini Şubat 2017’de 18 takım ve
yaklaşık 75 stajyer avukatın katılımıyla
düzenliyor.
AİHM BİREYSEL BAŞVURU ATÖLYE ÇALIŞMASI
İZMİR BAROSU AVUKAT HAKLARI MERKEZİ
İzmir Barosu Avukat Hakları
Merkezi tarafından, 09.12.2016 tarihinde sunumunu Baromuz üyesi
Av. Serkan Cengiz'in yaptığı ve
Baromuza kayıtlı meslektaşlarımıza
yönelik "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru" konulu
atölye çalışması düzenlenmiştir.
Katılımın 30 kişi ile sınırlı olduğu
çalışmaya ilgi oldukça yoğun olup,
etkinliğe katılan meslektaşlarımıza
katılım belgeleri Baro Başkanımız
Av. Aydın Özcan tarafından verilmiştir. Avukat Hakları Merkezi So-
rumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av.Nilay Ertem Durlu ve Merkez Müdürü
Av. Hümeyra Ertosun Paldumlar'ın
da katıldığı çalışma, meslektaşlarımızdan gelen güncel sorularla
oldukça verimli geçmştir.
İzmir Barosu Bülteni 27
EĞİTİM
Uzlaştırmayı Sadece Avukatların
Yapması İçin Mücadele Veriyoruz
İzmir Barosu tarafından düzenlenen uzlaştırma seminerleri dizisinin
yeni halkası Fuar İsmet İnönü Kültür
Merkezi’nde 7 Şubat 2017 günü
gerçekleştirildi.
850 meslektaşımızın katıldığı seminere Yaşar Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Mustafa Ruhan Erdem, UzlaştırmacıArabulucu Uzman Pakize Pelin
Özşahinli ve Cumhuriyet Savcısı
Nazan Pekcan konuşmacı olarak
katıldılar.
UZLAŞTIRMAYI SADECE AVUKATLARIN YAPMASI İÇİN
MÜCADELE VERDİK VE VERMEYE DEVAM EDECEĞİZ
Toplantının açılış konuşmasını
yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, yasal mevzuatta değişiklik yapıldığını ve artık uzlaştırma
yapacak kişinin hukukçu olması
şartı arandığını, bu nedenle bu seminerler dizisine başladıklarını belirtti.
Av. Aydın Özcan, yaklaşık üç yıldır
uzlaştırma görevini sadece avukatların yapması konusunda her türlü
girişimi yaptıklarını söyleyerek buna
karşın ısrarla bu görevlendirmelerin
avukatlara yapılmadığını dile getirdi.
“Bu anlayışla mücadele ettik,
hala da ediyoruz” diyen Özcan, emniyet mensuplarının, adliye personellerinin hatta adliye banka müdürlerinin tercih ediliyor olmasının
kabul edilemeyeceğini ifade etti. Av.
Aydın Özcan sözlerine şöyle devam
etti: “Yapılan bu yasal değişikliği
fırsat bilerek bu seminerleri düzenliyoruz. Özellikle karar mekanizmasında olan kişilerin dikkatini çekmek
ve bir anlamda da bu açık olduğumuz diyalog kapılarını kapatmamaktadır.
Amacımız bundan sonra uzlaştırma dosyalarının istisnasız meslektaşlarımıza verilmesidir. Bugün
salondaki tablo bunun çok açık bir
şekilde ifade ediyor.
Bu çalışmaya katılarak uzlaştır28 İzmir Barosu Bülteni
macı olarak görev almak isteyen
meslektaşlarımızın sayısı 1200’leri
aşmış durumda. Asıl amacımız dosyaların meslektaşlarımıza verilmesi
ve hukuksuzlukların ortadan kaldırılması. Burada dağıtılacak sertifikalar
sonunda bir listemiz olacak, bu listeye aynı CMK’da olduğu gibi adliyede ilgili Cumhuriyet savcıları ile
paylaşacağız. Asıl hedefimiz uzlaştırma görevlendirmelerinin bilgisayar
ortamında yapılmasıdır. Bununla ilgili
de çalışmalarımız var.”
Ülke gündemine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Baro Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun son dönemde gündemde
olan konularla birçok çalışmaya
imza attığını ifade etti. Av. Aydın
Özcan kanun hükmünde kararnamelerin sürekli hale gelmesinden
sonra barolar arasında ilk kez İzmir
Barosu tarafından “KHK’ler Türkiyesi’nde Savunma Hakkı” başlıklı
bir panel ve forum düzenlediklerini
ve bu çalışmanın sonuç bildirgesini
kamuoyu paylaştıklarını dile getirdi.
Özcan, Anayasa değişikliğine ilişkin bir de çalıştay düzenlediklerini
söyleyerek, aynı zamanda sivil
toplum örgütleriyle de birlikte ça-
lıştıklarını dile getirdi.
İZMİR BAROSU’NUN
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE
İLGİLİ GÖRÜŞÜ NETTİR
“İzmir Barosu tarafından yürütülen bunca çalışmaya rağmen bazı
meslektaşlarımız, kanun hükmünde
kararnamelerden duydukları sıkıntıları
belirten olağanüstü kurultay isteyen
bir dilekçe sunmuşlar, dilekçe veren
meslektaşlarımız yazılı olarak bizzat
davet edilmelerine rağmen bu çalışmaların hiçbirine katılmamışlardır.
Bu nedenle şimdi olağanüstü genel
kurul için imza toplamalarını samimi
bulmuyorum” diyen Av. Aydın Özcan
“İzmir Barosu’nun anayasa değişikliği ile ilgili görüşü nettir, kamuoyu
ile de paylaşılmıştır” dedi.
İZMİR BAROSU HEDEF
GÖSTERİLİYOR
İzmir Barosu’nun çeşitli amaçlarla hedef gösterilmek istendiğini
söyleyen Baro Başkanı Av. Aydın
Özcan, “meslek kurallarını açıkça
ihlal eden meslektaşlarımız sadece
siyasi rant elde etmek için İzmir
Barosu’nu hedef göstermektedir”
dedi. Özcan sözlerini, “İzmir Barosu
Başkanı olarak meslektaşlarımdan
şunu rica ediyorum. Herkes başını
EĞİTİM
iki eli arasına alsın ve düşünsün.
İzmir Barosu her zaman hukukun
üstünlüğünden yana, bağımsızlığından yana, demokrasiden yana,
temel hak ve özgürlüklerden yana,
ifade ve iletişim özgürlüğünden
yana taraftır, taraf olmaya da devam
edecektir. Hiç kimse İzmir Barosu’nu
ne baro siyaseti yapmak için ne
de başka siyasi amaçlar için hedef
göstermesin.” şeklinde tamamladı.
Baro Başkanı Av. Aydın Özcan’ın
konuşmasının ardından söz alan
Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa
Ruhan Erdem, uzlaştırma kapsamına giren suçlar konusunda yeni
değişiklikleri anlattı. Önceki düzenlemeyle karşılaştırıldığında uzlaştırma
kapsamına giren suçların sayısının
arttırıldığını ifade eden Erdem, “etkin
pişmanlık uygulanan suçlar bakımından da uzlaştırma mümkün hale
gelince eskiden şikayete bağlı suçlar
olduğu halde uzlaştırma kapsamına
girmeyen bazı suçlar da uzlaştırma
kapsamına girmiş oluyor” dedi.
Cumhuriyet Savcısı Nazan Pekcan ise gerek ücretler gerekse uygulama anlamında İzmir modelinin
uygulanması gerektiğini belirterek,
2009 yılına kadar kolluk tarafından
olay yaşanır yaşanmaz mağdurun
önüne uzlaşma isteyip istemediğini
soran bir form uzatıldığını ancak
olay daha sıcak olduğu Anasayfa
Baromuz Şeffaf Baro Merkezler Komisyonlar Yayınlar İletişim ENG çoğunlukla olumsuz geri dönüşler alındığını ifade etti. İzmir modelinde ise
kolluğa uzlaştırmanın anlattırılmadığını, olayın üzerinden bir süre geçtikten sonra ve uzlaştırmacı tarafından gerçekleştirilen uzlaştırma önerilerinde daha olumlu geri dönüşler
alındığını söyledi.
UzlaştırmacıArabulucu Uzman
Pakize Pelin Özşahinli, uzlaştırma-
cının işlem basamaklarından bahsederek, uzlaşma kapsamında onarıcı adalet düşüncesini çok önemsediğini ifade etti. Özşahinli “Onarıcı
adalet suçtan doğan zararın onarılması amacına hizmet eden mağdurun ve failin söz sahibi olarak sürece etkin olarak katıldığı bir anlayıştır.
Uzlaştırmada da mağdur ve fail süreçte söz sahibidir. Günümüzde geleneksel ceza hukuku anlayışını içeren cezalandırıcı adalet düşüncesi
yavaş yavaş terk edilmiş, mağdur
haklarının korunması ve suçtan doğan zararın giderilmesi düşüncesi
ön plana çıkmıştır. Uzlaştırmada en
öncelikli amaç mağdurun zararının
giderilmesidir” dedi.
İzmir Barosu Bülteni 29
EĞİTİM
İlçelerde Uzlaştırma
Eğitimi Verildi
İzmir Barosu tarafından 22 Ocak
2017 günü Uzlaştırma Semineri düzenlendi. Aliağa Ticaret Odası Salonu’nda düzenlenen çalışmaya eğitmen olarak Pakize Pelin Özşahinli,
İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi
Av. Seyide Uludağ ile İzmir Barosu
Uzlaştırma Komisyonu üyeleri Av.
A. Şakir Uzun ve Mustafa Paker
katıldılar. Çalışmaya 38 meslektaşımız katılarak katılım belgesi almaya
hak kazandılar.
4 Şubat 2017 günü ÖDEMİŞ
Ödemiş Belediyesi Nikah Salonu’nda düzenlenen uzlaştırma seminerine ise Ödemiş, Tire,
Kiraz ve Bayındır ilçelerinden 62 meslektaşımız
katıldı. 2006 yılında yürürlüğe giren ve adliyelerin iş yükünü azaltarak daha hızlı sonuç
alınmasını sağlayan Uzlaştırma Kanunu’na ilişArabulucu Uzman Pakize Pelin Özkin yapılan çalışmaya Uzlaştırmacı şahinli eğitmen olarak katıldı. Öz-
ALİAĞA
şahinli yapmış olduğu
sunumda uzlaşmanın
sonuçlanması yıllar sürecek davalar yerine
tarafları aynı masa etrafında buluşturarak
uzlaştıran bir formül olduğunu belirtti. Özşahinli İzmir’de uzlaştırma
kapsamındaki dosyalarda uzlaşma oranının
%90’ın üzerinde olduğunu söyle-
Çocuk Mahkemelerinde Uzlaştırma
Görevlendirmeleri İçin Seminer Düzenlendi
İzmir Barosu tarafından
Çocuk uzlaştırma görevlendirmeleri İçin Uzlaştırma Semineri düzenlendi. İzmir Barosu Konferans Salonu’nda
yapılan ve Pakize Pelin Özşahinli tarafından sunumu yapılan eğitime seksen meslektaşımız katıldı.
Çalışma sonunda İzmir
Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan’dan
katılım belgelerini alan meslektaşlarımız, İzmir Cumhuriyet Savcılığı
tarafından oluşturulan Çocuk Uzlaştırma Görevlendirme Listesinde
yer alacaklar. Çalışmanın kapanış
konuşmasını yapan İzmir Barosu
Başkanı Av. Aydın Özcan, İzmir Ba30 İzmir Barosu Bülteni
rosu olarak sürekli olarak uzlaştırma
ve bunun yanı arabuluculuk görevlerinin sadece avukatlar tarafından
yapılmasının gerekliliğini savunduklarını ve bunu her platformda dile
getirdiklerini belirterek konuda bir
yandan avukatlara yönelik eğitim
çalışmaları yaptıklarını bir yandan
da yetkili kurumlarla görüşmeler
yaptıklarını dile getirdi. Av. Aydın Özcan avukatlara yönelik sürekli bir
mesleki eğitim çalışması içerisinde
olduklarını söyleyerek, “İzmir merkezde eğitime katılma fırsatı bulamayan meslektaşlarımızı için ilçelerde
de aynı çalışmaları düzenliyoruz. Bir
yandan güncel yasal değişiklikleri
incelediğimiz çalışmalar yaparken,
diğer yandan ülke gündemini yakından ilgilendiren, Kanun Hükmünde Kararnameler ve Anayasa Değişikliği gibi konularda konularında
yetkin akademisyenlerin katıldığı çalışmalar düzenliyor ve buradan çıkan
sonuçları kamuoyu ile paylaşıyoruz”
dedi.
Yurdumuzu ve Milletimizi Bir Tek Kişinin İradesine ve İnsafına
Bırakacak Bu Değişiklik Önerisine Sessiz Kalmıyoruz
Marmara ve Ege Bölgesi Genişletilmiş Baro Başkanları toplantısı 28
Ocak 2017 Cumartesi günü İstanbul
Barosu’nun ev sahipliğinde İstanbul’da
yapıldı.
Toplantının açılışında konuşan İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet
Durakoğlu, gündeme ilişkin bilgi verdi.
Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan’ın da katıldığı toplantıya, Türkiye
Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr.
Metin Feyzioğlu, Başkan Yardımcısı
Av. Berra Besler ve 14 baro başkanı
ile iki baro başkan vekili katıldı.
Baro başkanları toplantısından sonra
yayınlanan sonuç bildirgesi şöyle;
KAMUOYUNA,
Bizler aşağıda imzası bulunan Genişletilmiş Ege ve Marmara Bölge
Baro Başkanları Toplantısına katılan
Baro Başkanları olarak Anayasa değişikliği paketine ilişkin görüşlerimizi
kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Ülkemiz anayasa değişikliği adı
altında Hükümdar yetkilerine sahip,
ama adı CUMHURBAŞKANI olan,
bütün erkleri elinde bulunduran tek
kişinin iktidarına sürüklenmektedir. Bu,
süslenmiş anayasa paketi adı altında
halkımızın oyuna sunulmaktadır.
Barolar dâhil hiçbir anayasal kurumun ve “halkımızın görüşü” alın-
maksızın yapılmak istenen anayasa
değişikliği halkımızın bir talebi olarak
ortaya çıkmamıştır. Anayasalar toplumsal uzlaşma ve mutabakat metinleridir. Oysa bu Anayasa değişikliği,
henüz teklif aşamasında bile toplumu
birleştirmek yerine ayrıştırıp bölmeye
başlamıştır.
Yetkisini anayasadan alan ve görevi
insan haklarını savunmak olan Barolar
olarak görmekteyiz ki, bu anayasa
değişiklik paketi halkımızın hiçbir temel
sorununa çözüm getirmediği gibi,
kuvvetler birliği sistemi getirmekle parlamenter demokrasimizi ortadan kaldırmaktadır.
Kuvvetler ayrılığının ortadan kalkması ile “hürriyet” ortadan kalkacaktır,
“anayasa” ortadan kalkacaktır.
Hakların güvence altına alınmadığı
ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir
toplumda aslında bir anayasa da yoktur.
Anayasa mahkemesinin olağan
üstü hal kararnamelerini denetlememe
yönünde verdiği kararla, OHAL tümü
ile keyfi bir KHK yönetimine dönüştürülmüş bulunmaktadır. Bu durum sürerken meşru ve demokratik bir anayasa tartışması yapılamayacağını biliyoruz.
Gençlerimize 18 yaşında seçilebilme hakkı verilmek istenmesi olumludur. Ancak Anayasa mevcut haliyle
25 yaşında seçilme imkanı vermesine
rağmen, Meclis’te bugün bir elin parmakları kadar bile temsil edilmedikleri
ortadayken, bu düzenlemenin aslında
gençleri Meclis’e taşımayacağı açıktır.
Yapılmak istenen;
Demokratikleşmek için anayasa
değişikliği değil bir rejim değişikliğidir.
Ülkeyi ve insanlarının hak ve özgürlüklerini bir kişiye teslim etme girişimidir. Bu bir kişi dünyanın en demokrat insanı bile olsa bu kadar yetki
ve sorumsuzlukla yine bir diktatöre
dönüşeceği açıktır.
Parlamenter demokratik sistemin
ortadan kaldırılması girişimidir.
Cumhuriyetin kurucu değerlerine
saldırıdır.
Kuvvetler ayrılığını yok etmektir.
Sadece yürütme yetkisini değil,
yasama ve yargıyı da tek elde toplamaktır.
Bu Anayasa değişikliği Milli birliğimizi ortadan kaldırılarak, hem duygusal
hem de fiili bölünmelere yol açacaktır.
Ülkemizin eyaletlere ayrılması tehlikesi
ile karşı karşıya kalınacaktır.
Yurdumuzu ve milletimizi bir tek
kişinin iradesine ve insafına bırakacak
bu değişiklik önerisine sessiz kalmıyoruz.
İzmir Barosu Bülteni 31
HABERLER
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI
BARO BAŞKANLARINDAN CEVAP:
HABERLER
Anayasa Değişikliği Bilgilendirme
Toplantıları Düzenlendi
İzmir Barosu öncülüğünde, çeşitli
sivil toplum örgütlerinin üyesi olan
vatandaşların katılımıyla Anayasa
değişikliğine ilişkin kitlesel bilgilendirme toplantıları yapılıyor.
İzmir Barosu öncülüğünde, çeşitli
sivil toplum örgütlerinin üyesi olan
vatandaşların katılımıyla Anayasa
değişikliğine ilişkin kitlesel bilgilendirme toplantıları yapılıyor. Neredeyse
her gün yapılan toplantılarla, katılımcıların değişiklikleri halka anlatabilecek yeterliliğe ulaşmaları amaçlanıyor. Bu amaçla bir yandan İzmir
Barosu üyesi avukatlar yeni anayasada nelerin değişeceğini ve bu
değişikliklere ilişkin değerlendirmelerini anlatırken, iletişimciler ise öğrenilen konuların topluma nasıl aktarılacağı konusunda bilgilendirmelerde bulunuyorlar. Şu ana kadar
gerçekleştirilen çalışmalara yaklaşık
1100 kişi katıldı.
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan 23 Şubat günü önce Narlıdere Kent Konseyi’nde sonrasında
ise İzmir Milli Kütüphane’de katılımcılara Anayasa değişikliği konusunda bilgilendirmelerde bulunurken
32 İzmir Barosu Bülteni
akşam saatlerinde ise aynı anda
İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası ve
Gaziemir Belediyesi Meclis Salonu
olmak üzere üç farklı yerde çalışma
gerçekleştirildi. İzmir Barosu’nda yapılan toplantıda Av. A. Şakir Uzun
hukuki değerlendirmelerde bulunurken Av. Cahit Kişioğlu ise iletişimci
olarak yer aldı. Gaziemir Belediyesi
Meclis Salonu’nda yapılan toplantıya
İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi
Av. Cem Cemal Coşkan ile İletişim Uzmanı
Görkem Başarır, açılış
konuşmasını İzmir Barosu Genel Sekreteri
Av. Atalay Aksay'ın
yaptığı Tabip Odası’nda gerçekleştirilen
toplantıya ise İzmir Barosu Yönetim Kurulu
üyeleri Av. Nilay Ertem
Durlu ile Av. Gonca
Arkoç katıldılar.
İzmir Barosu’nda
gerçekleşen toplantının açılış konuşmasını
yapan İzmir Barosu
Başkanı Av. Aydın Özcan, referandumda
ülkemizin nasıl yönetileceğinden ziyade
Türkiye Cumhuriye-
ti’nin tapusunun tek kişiye teslim
edilip edilmeyeceğinin kararının oylanacağını söyleyerek “İzmir Barosu,
Türk Hukuk Sistemini, hukuk devletini, adaleti, demokrasiyi, Türkiye
Cumhuriyeti’nin bekasını ve Türk
Milleti’nin kaderini etkileyecek her
konuda olduğu gibi, Anayasa değişikliği konusunda da üzerine düşen
öncülük görevini yerine getirmiş ve
tarihten gelen misyonu gereği getirmeye de devam edecektir. Bu
mesele şu veya bu parti meselesi
değil memleket meselesidir. Bizim
için söz konusu vatansa gerisi teferruattır” dedi.
Av. Aydın Özcan, ülkenin 15 Temmuz öncesi torba yasalarla yönetildiğini, 15 Temmuz sonrasında ise
OHAL rejimi ve KHK’ler ile yönetilmek
istendiğini ve yapılmak istenen Anayasa değişikliği ile KHK’ler sisteminin
kalıcılaştırılmak istendiğini ifade etti.
Çıkarılan KHK’ler ile avukatlık mesleğinin hedef alındığını, avukatların
itibarsızlaştırılmak ve ötekileştirilmek
istendiğini söyleyen Av. Aydın Özcan
avukatların cezaevlerinde saatlerce
bekletildiğini, görüşmelerin video kaydının alınarak, avukatlık mesleğinin
bağımsızlığının, özgürlüğünün, sır
saklama yükümlülüğünün ortadan
kaldırılmak istendiğini belirtti. İzmir
HABERLER
Barosu olarak tüm bunlara sessiz
kalınmadığını bir yandan gerekli
girişimlerde bulunulduğunu, bir
yandan da KHK’ler ve Anayasa
değişikliği ile ilgili çok sayıda akademisyenin katılımıyla çalıştaylar
düzenlediklerini ve bunların sonuçlarını kamuoyuna açıkladıklarını
söyleyen Özcan, 16 Nisan günü
evet çıkarsa kuvvetler ayrılığından
kuvvetler birliğine geçileceğini ve
tüm yetkinin partili Cumhurbaşka-
nına teslim edileceğini ifade etti.
Ülkenin yangın yerine dönmemesi,
üniter yapının korunması, hukukun
üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının
devamı için, temel hak ve özgürlüklerimizin, ifade özgürlüğümüzün, iletişim özgürlüğümüzü, demokrasiyi
sonuna kadar yaşayabilmek için” diyen Av. Aydın Özcan, istenildiği gibi
bir sonuç çıkmazsa ülkenin hızla kapalı bir toplum halini alacağını, iç ve
dış güçlerin bunu sabırsızlıkla beklediğini, zira kapalı toplumları ele geçirmenin çok kolay olduğunu Irak,
Suriye ve Libya örneklerinin bunu
gösterdiğini ifade etti. Yaklaşık yüz
yıl önce Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde atalarımız dikte edilmek
istenen Sevr anlaşmasını yırtıp atmıştır,
15 Temmuz darbe girişimi ile iç ve
dış güçler Sevr’i tekrar bu millete
dayatmak istemiştir” dedi.
Yunanistan'da Batı Trakya’nın bir
köyünde Türk azınlığına mensup
biri olarak doğduğunu ve cumhuriyet
sayesinde avukat olduğunu, baro
başkanı olduğunu söyleyen Av. Aydın Özcan, “kendileri de cumhuriyet
sayesinde bu mevkilere geldiler
ama bunları yok etmek istiyorlar.
Bunlara asla izin vermemeliyiz.
Cumhuriyetin temel değerlerinden, Atatürk ilke ve devrimlerinden
yana, laiklikten yana, temel hak ve
özgürlüklerden yana, basın özgürlüğünden, demokrasiden, hukukun
üstünlüğünden, yargı bağımsızlığından yana taraf olmak durumundayız.
Bunu başaracağız ve çocuklarımıza
iyi bir geleceği hep birlikte bırakacağız” dedi.
Özcan sözlerini “Referandumda
vereceğiniz kararın ülkemiz ve ulusumuz için HAYIR’lı olmasını diliyoruz” şeklinde bitirdi.
İzmir Barosu Bülteni 33
HABERLER
İzmir Barosu; Türkiye’yi bir anonim şirket
gibi yönetmek isteyenlerin
karşısında ülkesine, toprağına,
suyuna, emeğine, tarihine ve
geleceğine sahip çıkacak ve
halka ait kaynakların yağmalanmasına kayıtsız
kalmayacaktır
Basına ve Kamuoyuna;
Sermaye piyasalarında araç çeşitliliği
ve derinliğine katkı
sağlamak, yurtiçinde
kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin
etmek, stratejik, büyük öl-
İzmir Barosu Halka Ait Kaynakların
Yağmalanmasına Kayıtsız Kalmayacaktır!
çekli yatırımlara iştirak etmek
gerekçesiyle
19.08.2016
tarihinde
TBMM Genel Kurulu’nda
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair 6741 sayılı kanun kabul
edilmiştir.
Bu kanun kapsamında
çıkarılan 24.01.2017 ve
31.01.2017 tarihli Bakanlar
Kurulu Kararnameleri ile
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası Anonim Şirketi
Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ) Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı
(TPAO) Posta ve
Telgraf Teşkilatı
Anonim Şirketi
(PTT) Borsa İstanbul Anonim Şirketi
34 İzmir Barosu Bülteni
mamaktadır.
Ayrıca yasada Varlık Fon’unun
gelirleri sıralanmış olduğu halde
giderlerinin hangi alanlara yöneleceği konusunda hiçbir açıklama
bulunmamaktadır. Bir diğer sakınca
da Şirket, Şirket tarafından kurulacak diğer şirketler, Türkiye VarlıkFonu ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde kurulacak alt fonlar Sayıştay
denetiminin dışında bırakılmıştır.
Bu düzenleme ve oluşum ile ülkenin
gelirlerine el konularak ikincil bir
hazine yaratılmakta, kamu kaynaklarının denetimsiz ve keyfi kullanılmasının önü açılmaktadır. Oluşturulan çoklu hazine sisteminin bir
sonucu olarak Türkiye ekonomisinde geri dönüşü olmayan bir süreç başlatılmıştır. 1994 ve 2001
ekonomik krizlerini hazırlayan altyapıda da bu fonların önemli etkisi
olduğu unutulmamalıdır.
Anlaşılacağı üzere iktidar ekonomik çıkmazını, kar marjı yüksek
kamu varlık ve kaynakları istismar
edecek yeni uygulamalarla aşmak
istemektedir. Varlık Fonu ile halka
ait kaynaklar ve Türkiye’nin geleceği
ipotek ettirilerek, büyük bir telaşla
rant ekonomisine kaynak aktarma
gayreti söz konusudur.
Korkarız ki; bir sabah uyandığımızda Ziraat Bankasının, PTT’nin,
milli petrol arama şirketi Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığının,
TÜRKSAT’ın ve diğer kuruluşlarının
sahip olduğu imtiyazlarla birlikte
yabancılara geçtiğine tanıklık edeceğiz.
Dünyanın içinde bulunduğu ve
ülkemizin de günden güne içine
sürüklendiği savaş hali göz önünde
bulundurulur ise, satışına alenen
müsaade edilen bu kurum ve kuruluşların en yüksek fiyatı veren
ülke kontrolünde olması baştan
mağlubiyet ve tutsaklığın kabulü
anlamına gelecektir.
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi
A.Ş.nin, ülkemizin yeraltı ve yerüstü
kaynaklarına, kamu kuruluşlarına
ve kamu arazilerine yönelik el koyma işlemlerinin, Sayıştay, TBMM
ve Kamu İhale Kurumunun kamusal
denetiminin dışı bırakılması kaygı-
larımızı kat be kat arttırmaktadır.
Anlaşıldığı üzere; Varlık Fonu;
hiçbir sınırlama söz konusu olmaksızın her türlü finansal ve ticari faaliyet yapabilecek, istediği şeyi, istediği kişi ve kuruluşa, istediği bedelle satabilecek, tahvil ihraç edecek, repo ters repo yapacak, ihale
açacak, milyonluk alımlar yapacak
gayrimenkul sertifikaları çıkaracak,
yabancı şirketlerin yatırımlarına ortak
olacak, Otoyol, Kanal İstanbul,
üçüncü köprü, üçüncü havalimanı,
Akkuyu Nükleer Santralına finansman sağlayacak, her düzeyde yüzlerce çalışan istihdam edecek…
Ancak Sermaye Piyasası Kanununa, İhale Kanununa, Rekabet Kanununa, Devlet Memurları Kanunu’na, Sayıştay denetimine ve kamu
kuruluşlarının tabi olduğu hiçbir
mevzuata tabi olmayacaktır.Sınırsız
bir biçimde sorumsuz bir yapıya
sahip olan fon, gelir vergisi, kurumlar vergisi, damga ve emlak
vergisi dahil olmak üzere kamusal
anlamda her türlü vergi ve harçtan
da muaf tutulmuştur. Fon yönetimi
de iktidara yakınlığı ile bilinen kişilerden oluşmaktadır.
Ülke ekonomisini üretime dayandıramayan hükümet, şimdi de
kendisine denetimsiz kaynak yaratabilmek amacı ile halkın varlığını
satışa çıkarmıştır.
Anayasa’nın sosyal hukuk devleti ilkesi, pervasızca, geçmişte defalarca olduğu üzere bir kez daha
ihlal edilmektedir. Fiilen ve hukuken
iktidarın işlem ve eylemlerinin yargı
denetiminin dışında bırakıldığı, Meclisin işlevsiz kılındığı OHAL rejiminde
böylesine önemli bir konunun hayata geçirilmesi ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizin
boyutunu da göstermektedir.
Türkiye’yi bir anonim şirket gibi
yönetmek isteyenlerin karşısında
ülkesine, toprağına, suyuna, emeğine, tarihine ve geleceğine sahip
çıkan ve sürecin takipçisi olan İzmir
Barosu halka ait kaynakların yağmalanmasına HAYIR!!!! demektedir.
Saygılarımızla.
İzmir Barosu Bülteni 35
HABERLER
(BİST) Türksat Uydu Haberleşme
Kablo TV ve İşletme A.Ş. (TÜRKSAT)’nin hisselerinin tamamı,
n
Türk Telekomünikasyon
A.Ş.’nin % 6,68’i hissesi,
n Eti Maden İşletmeleri Genel
Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel
Müdürlüğü (Çaykur)’nün bir kısım
hisseleri,
n Ayrıca özelleştirme kapsamındaki Türk Havayolları’nın yüzde
49.12 hissesi ile Halkbank’ın yüzde
51.11 hissesi de özelleştirme kapsamından çıkarılarak Türkiye Varlık
Fonu’na devredilmiştir.
n Savunma Sanayii Destekleme
Fonuna ait 3 milyar Türk Lirası “geri
ödenmek koşulu!!!!” ile Fon bütçesine aktarılmış,
n Aralarında İstanbul’un da bulunduğu 7 ildeki toplam 2 milyon
229 bin 834 metrekare araziye el
konulmuştur.
Kurulan Türkiye Varlık Fonu ile
alt fonlar, Başbakanlığa bağlı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi AŞ tarafından yönetilecek. Şirket, yerli ve
yabancı şirketlerin paylarının ve diğer araçların alım satımını, her türlü
proje geliştirme, projeye dayalı kaynak yaratma işlemlerini, ticari ve
finansal faaliyetleri ulusal ve uluslararası piyasalarda yapabilecektir.
Ulusal varlık fonlarını hayata geçiren ülkelerde fonun geliri genellikle
bütçe fazlalarından oluşmaktadır.
Bir ülke eğer bütçe fazlası veriyorsa
bu fazlayı kullanmanın bir yolu da
varlık fonları oluşturmaktır.Varlık
fonu kurmanın amacı bütçe fazlalıklarını gelecek nesillerin refahına
aktarmaktır.
Ancak Türkiye’de oluşturulan
Varlık Fonu bir gelir fazlalığına dayanmamaktadır. Türkiye’nin petrol,
doğalgaz gibi bir emtiayı ihraç ederek elde ettiği gelirleriyle yaratabildiği
bir bütçe fazlası olmadığı gibi, aksine, son dönemlerde azaltılmış
olsa da bütçe açığı ve cari açık
veren, kamu emeklilik sisteminin
açığını da bütçeden karşılayan bir
sisteme sahiptir.Özetle Türkiye’nin
bir varlık fonu kurmak için gerekli
emtiası da gelir fazlası da bulun-
HABERLER
İZMİR BAROSU ÇOCUK HAKLARI
MERKEZİ’NİN ADLİYE BİRİMİ AÇILDI
İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nin adliye birimi hizmete girdi.
Meslektaşlarımız, hakim ve savcılar
ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının
temsilcilerinin katıldığı açılış töreni
14 Şubat 2017 günü yapıldı.
Açılışta konuşan İzmir Barosu
Başkanı Av. Aydın Özcan, çok an-
36 İzmir Barosu Bülteni
lamlı bir ilke imza attıklarını belirterek,
“İzmir Barosu her konuda olduğu
gibi bu konuda da öncü baro olma
özelliğini ortaya koyuyor” dedi. Av.
Aydın Özcan Çocuk Hakları Merkezi’nin daha önce merkez baro
binasında çalışmalarını sürdürdüğünü belirterek İzmir Adliyesi içeri-
sinde bir fiziki alana ihtiyaç duyulduğunu, bu nedenle bu birimi hayata
geçirdiklerini ifade etti. Av. Aydın
Özcan sözlerine; “burada gönüllü
meslektaşlarımız çocuk hakları ile
ilgili başta cinsel istismar davaları
olmak üzere çocuklara uygulanan
her türlü haksızlığa karşı hizmet ve-
HABERLER
recekler. Velileri ve çocukları burada
dinleyeceğiz ve çocuklara uzanan
her türlü haksızlığa karşı mücadele
edeceğiz. Ben her şeyden önce
Çocuk Hakları Merkezimizde çalışan
meslektaşlarımıza çok teşekkür etmek istiyorum. Onlar ülkenin neresinde olursa olsun, Karaman’da,
Nizip’te, Adana’da, Şırnak’ta, Hakkari’de kısacası ülkenin neresinde
olursa olsun bu davaları bizzat takip
ediyorlar, davalara müdahil oluyoruz,
o haksızlıkların bir daha yaşanmaması için sanıkların en ağır şekilde
cezalandırılması için mücadele veriyoruz.
Bu anlamda sivil toplum örgütleriyle çok güzel bir birliktelik oluşturduk. Sonuçlarını da almaya başladık. Gerek meslektaşlarımızın gerekse bu alanda çalışan sivil toplum
örgütlerinin, burada çocuk hakları ile
ilgilenen bir birim olduğunu, adliye
bünyesinde olduğunu ve telefonlarına
ulaşılabilecek bir şekilde bu hizmeti
sunduğunu bilmelerini isteriz.
Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakmak amacıyla, çocuklarımızı topluma kazandırmak amacıyla
çok daha başarılı çalışmalara imza
atacağız. Ayrıca bünyemizde pedagoglar eşliğinde çocukların ifadesi
alınması anlamında gerekli girişimleri
yapacağız.
Ben inanıyorum ki İzmir Barosu’nun bu girişimi bütün diğer barolara örnek olacak ve Türkiye çapında bir örgütlenmeyi hayata geçireceğiz.”
İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi
Av. İlke Erol ise, merkezde görev
alan kırk gönüllü avukat olduğunu
ifade ederek, her gün burada bir
avukat ve bir stajyer avukatın nöbet
tutacağını söyledi. Av. İlke Erol, Bu
merkez aracılığıyla ilk anda başvuruların alınacağını ama sonrasında
gerek duyulursa CMK ve Adli Yardım
servislerinden avukat görevlendirmesi yapılarak mağdura ücretsiz
hukuksal destek sağlanacağını söyledi. İzmir Barosu Çocuk Hakları
Merkezi’nin ağırlıklı olarak çocuk istismarı davaları ile uğraştığını ancak
bunun dışında çocuk işçiliğinden,
madde bağımlılığına kadar çocuğa
uzanan her türlü alanda çalışmaya
devam etiğini söyleyen Erol, açılışa
katılan herkese teşekkür etti.
İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi, Bayraklı’da bulunan İzmir Adliyesi B Blok 331 numaralı odada
hizmet verecek. Merkezin telefonu
ise 232 400 00 14.
İzmir Barosu Tarafından, “Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince
Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin
2017 Yılı Tarifesi”nin İptali İçin Dava Açılmıştır
İzmir Barosu, 31 Aralık 2016
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak 1 Ocak 2017 tarihinde yürürlüğe giren “Ceza Muhakemesi
Kanunu Gereğince Görevlendirilen
Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2017 yılı Tarifesi”nin
iptaline, bu işlem ile ilgili olarak
dava sonuna kadar yürütmenin
durdurulmasına karar verilmesi istemi ile Danıştay Başkanlığı’na
dava açtı.
Açılan davaya ilişkin görüşlerini
açıklayan Baro Başkanı Av. Aydın
Özcan, 2017 yılı CMK ücret tarifesinin gerek avukatlık asgari ücret
tarifesinin gerekse baroların tavsiye
niteliğinde yayınladıkları en az ücret
çizelgelerinin çok altında olduğunu
ifade ederek, tarife hazırlanırken
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
13. maddesinin açık hükmüne rağmen, Türkiye Barolar Birliği’nin görüşünün dikkate alınmadığını belirtti.
2017 yılı tarifesindeki artış oranlarının yetersiz olduğunu söyleyen
Av. Aydın Özcan, tarifede yer alan
ücretlerin her geçen yıl ülkenin
ekonomik koşulları karşısında eridiğini ve bu durumun sürdürülemez
bir hal aldığını ifade etti. Tüm bunlar
yetmezmiş gibi tarifede belirlenen
ücretlerin brüt olduğu ve yasal ke-
sintiler yapıldıktan sonra avukatın
elde ettiği kazancın daha da azaldığı söyleyen Özcan, “ tarifede yer
alan ücretler belirlenirken, avukatın
görevlendirildiği soruşturma veya
kovuşturma aşamalarının ortalama
süreleri, bu süreler zarfında meslektaşlarımızın yükümlülükleri gereği
ortalama kaç dilekçe sundukları,
kaç duruşmaya girmeleri gerektiği,
temyiz yükümlülükleri ve benzeri
hususlar dikkate alınmamıştır. Tarifede belirlenen ücretler verilen
emeğin karşılığı olmayıp, gerek
Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine
gerekse angarya yasağına aykırıdır”
dedi.
İzmir Barosu Bülteni 37
HABERLER
KURGUSAL DURUŞMA YARIŞMASI SONUÇLANDI
İzmir Barosu’na kayıtlı stajyer avukatlardan oluşan 18 takımın başvurduğu yarışmanın finallerine dört takım
katılmaya hak kazandı.
Jüri üyeliklerini İzmir 6. Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanı Cevdet Ekizoğlu,
Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa
Ruhan Erdem ve İzmir Barosu Üyesi
Avukat Mustafa Nevhan Akyıldız’ın
yaptığı yarışmada Stj. Av. Seda Yağmur Sümer, Stj. Av. Seray Çelik ve
Stj. Av. Bahar Bozkurt’tan kurulu takım
birinciliği, Stj. Av. Servet Aksoy, Stj.
Av. Gökçe Atilla ve Stj. Av. Meltem
Tektaş’tan kurulu takım ikinciliği, Stj.
Av. Emrah Saran, Stj. Av. Vildan
Yalçın, Stj. Av. Ümran Aktaş ve Stj.
Av. Elif Doğan’dan kurulu takım ise
üçüncülüğü kazandılar.
Yarışma öncesi bir konuşma yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
38 İzmir Barosu Bülteni
Özcan, bu tip yarışmaların mesleğe
pratik anlamda hazırlanma açısından
son derece yararlı olduğunu belirterek
İzmir Barosu olarak genç avukatların
mesleğe hazır olarak başlamaları için
gerek teorik gerekse pratik anlamda
yoğun bir staj programı uyguladıklarını
dile getirdi. Av. Aydın Özcan bundan
sonra da, iş hukuku, aile hukuku,
ceza hukuku ve değişik alanlarda
kurgusal duruşmalar yapılmaya devam edileceğini söyledi.
“İzmir Barosu’nun üniversitelerle,
adliye ile ve meslektaşlarımız ile kurmuş olduğu diyalog ve iyi ilişkiler sayesinde özellikle staj eğitim alanında
olmak üzere meslektaşlarımıza hizmet
etmeye çalışıyor, sizleri mesleğe en
iyi şekilde hazırlamaya çalışıyoruz”
diyen Av. Aydın Özcan bu birliktelik
sayesinde İzmir Barosu’nun Türkiye’de parmakla gösterilen bir baro
haline geldiğini belirtti. Staj Eğitim
Merkezi’nde gönüllü seksenin üzerinde avukatın görev yaptığını belirten
Özcan “bu vesileyle Türkiye Barolar
Birliği tarafından düzenlenen yarışmada da İzmir Barosu’nu çok başarılı
bir şekilde temsil eden genç meslektaşlarımıza da ayrıca teşekkür ediyorum” dedi.
İzmir Barosu Başkan Yardımcısı
ve Staj Eğitim Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mustafa Çetin
ise kurgusal duruşmaların amacının
stajyerleri mesleğe pratik olarak hazırlamak, bir ekip olarak birlikte başarmak, birlikte hareket etmek duygusunu geliştirmek olduğunu söyleyerek, İzmir Barosu Staj Eğitim Merkezi’nin ceza, aile, iş hukuku ve ticaret
hukuku konularında yılda ortalama
yirmi tane kurgusal duruşma yaptığını
dile getirdi.
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan, Bergama Atatürkçü Düşünce
Derneği tarafından düzenlenen “Demokrasi” konulu panele konuşmacı
olarak katıldı.
Bergama Belediyesi Meclis Salonu’nda düzenlenen panele, Bergama Belediye Başkanı Mehmet
Gönenç, Bergama Belediye Başkan
Yardımcısı Ali Kahyaoğlu, Dikili Belediye Başkan Vekili Çiğdem Elibol,
Bergama Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Av. Nurcan Şengül,
Bergama Baro Temsilcisi Av. Güntekin Yıldırım ve Bergamalılar dinleyici
olarak katıldılar.
Uğur Mumcu, Muammer Aksoy,
Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı,
Necip Hablemitoğlu, Cavit Orhan
Tütengil ve devrim şehitlerinin anıldığı
panel Bergama ADD Başkanı Av.
Nurcan Şengül’ün açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmasında Meclis’ten geçen anayasa paketi ve
yeni başkanlık sistemine değinen
Şengül; “Türkiye bugünlere iktidar
kötüye kullanılarak, temel hak ve
özgürlükler sınırlanarak, kısıtlanarak,
demokrasi çoğunluk baskısı ile yozlaştırılarak, din istismar edilerek,
eğitim gericileştirilerek, emperyalizmin ortaklaşa çabaları ve askeri
darbelerle geldi. Bugün Türkiye’miz
Cumhuriyet değerleri ile bağdaşmayan bir ateş çemberi içerisinde.
Geçmişte Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk önderliğinde vermiş olduğumuz mücadelemizi
sağduyulu bireyler
olarak her cephede, inanılmaz bir
birlik ve beraberliği
sağlayarak yine vereceğiz “ diye konuştu.
Daha sonra söz
alan İzmir Barosu
Başkanı Av. Aydın
Özcan konuşmasına katledilen aydınlarımızı anarak başladı. Özcan konuşmasında; “İktidarda
olan siyasi parti, iktidara geldiği günden beri Türkiye
Cumhuriyeti’ni başkanlık sistemi dayatması ile karşı karşıya bırakmıştır”
dedi. 15 Temmuz darbe girişiminden
sonra yaşananlara değinen Özcan;
“15 Temmuz darbe girişimi sonrası
ilan edilen olağan üstü hali ve kanun
hükmündeki kararnamelerin ilk dönemini herkes anlayış ile karşıladı.
Ama üç aylık dönem bittikten sonra
ikinci olağan üstü hal ve kanun hükmünde kararnameler dönemi başladığında bir baktık ki, adeta vatandaşların temel hak ve özgürlükleri
kısıtlanıyor. Avukatların savunma
hakları kısıtlanıyor. Avukatlık mesleği
ötekileştirilmek ve itibarsızlaştırılmak
isteniyor. Şimdi ise üçüncü olağanüstü hal ve kanun hükmünde kararnameler dönemini yaşıyoruz.
Bunu kabul etmek mümkün değil”
dedi. Özcan konuşmasında Yeni
Anayasa teklifi ile parlamenter sistemden çıkıldığını ve kuvvetler birliğinin getirilmek istendiğini belirterek,
yürütme organının hem yasama
hem de yargı denetiminden muaf
kalacağını söyledi.
Sağduyulu hiçbir vatandaşımızın
bu anayasa değişikliğini kabul edemeyeceğini belirten Av. Aydın Özcan
“bu nedenle İzmir Barosu olarak
bu anayasa değişikliğine hayır diyoruz” dedi.
İzmir Barosu Bülteni 39
HABERLER
BAŞKAN’DAN “DEMOKRASİ” VURGUSU!
HABERLER
DEVRİM ŞEHİTLERİ MUSTAFA FEHMİ KUBİLAY,
BEKÇİ HAKAN VE BEKÇİ ŞEVKİ MENEMEN’DE ANILDI
Menemen’de 86 yıl önce şehit
edilen Asteğmen Mustafa Fehmi
Kubilay, Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki
Yıldıztepe’deki şehitlikte anıldı.
Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan’ın da katıldığı anma törenine
ve sonrasında Menemen Tren Garı
Yıldıztepe Şehitliği arasında yürüyüşe
halkımız yoğun ilgi gösterdi.
Törenin ardından Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan ve Atatürkçü
Düşünce Derneği Genel Başkanı
Tansel Çölaşan’ın konuşmacı olarak
katıldığı ve moderatörlüğünü ADD
Genel Sekreteri Öner Tanık’ın yaptığı
“Karanlığa Geçit Yok Yaşasın Cumhuriyet” başlıklı bir panel düzenlendi.
BARO BAŞKANI ÖZCAN: ANAYASA ÇALIŞMASI KUVVETLER AYRILIĞINI ORTADAN KALDIRIR...
Menemen’de konuşan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan Mevcut Anayasanın ilk dört maddesinde
ifadesini bulan kurucu ilkelerin korunması, kuvvetler ayrılığı, hukuk
devleti ve parlamenter sistem esasına dayalı bir Anayasa değişikliği
hedefiyle çalışmaların yürütülmesi
gerektiğine vurgu yaptı.
40 İzmir Barosu Bülteni
BU BİR REJİM DEĞİŞİKLİĞİDİR
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan panelde yapmış olduğu konuşmada son günlerde gündemde
olan Anayasa değişikliği teklifine
değinerek, “mevcut Anayasa değişiklik teklifinin ülke şartlarına uyum
sağlayıp sağlamayacağı incelenip,
tartışılmadan bir dayatma ile Türkiye
yeni ve büyük bir siyasi krizle karşı
karşıya bırakılmıştır” dedi. Getirilmek
istenenin Cumhurbaşkanlığı sistemi
olduğunu belirten Av. Aydın Özcan,
“bunun adı demokrasi dışı otoriter
rejimdir” dedi. Av. Aydın Özcan, iktidarın, bunun sadece hükümet değişikliği olduğunu söylemesine karşın
bunun bir rejim değişikliği, demokratik sistemden otoriter sisteme
geçiş olduğunu dile getirerek, “Anayasa çalışması öncelikle Türkiye’de
kuvvetler ayrılığı sistemini hedeflemelidir. Amerika'daki başkanlık sistemini incelediğinizde kuvvetler ayrılığının en keskin şekilde belirlendiğini görürsünüz, Başkan hem senato hem de yargı tarafından çok
ciddi bir şekilde denetime tabidir.
Mevcut anayasamızın ilk dört maddesinde ifadesini bulan kurucu ilkelerin korunması, kuvvetler ayrılığı,
hukuk devleti ve parlamenter sistem
esasına dayalı bir Anayasa değişikliği
hedefiyle çalışmaların yürütülmesi
temel kural olmalıdır” dedi.
Anayasa çalışmasının; Toplumun
tüm katmanlarında kabul görmeyen
bir talep doğrultusunda şekillenmiş,
kamuoyuna yapılan açıklamalara
göre bütün kuvvetleri tek elde toplamayı amaçlayan, hukuk devleti ilkesiyle hiçbir koşulda bağdaşmayan, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
milletvekilliğini itibarsızlaştıran başkanlık sistemi önerilerinin gölgesinde
kalmasına asla izin verilmemesi gerektiğini belirten Av. Aydın Özcan,
bu konuda İzmir Barosu’nun duyarlılığı ve kararlılığını her platformda
paylaştıklarını söyledi.
BU SİSTEMDE FEDERASYONA
GEÇİŞ MÜMKÜN OLACAKTIR
Kararname çıkarma yetkisi ile
yürütmeye ilişkin her konuda kanun
etkisinde kararnameler çıkarılabileceğini ifade eden Av. Aydın Özcan,
bu kararnamelerin merkezi idare
kapsamında bölgesel yönetim birimleri, bölgesel yapılar oluşturma
imkânı verdiğinden federasyona geçişe imkan tanıyacağını söyledi.
HABERLER
İzmir Barosu ve Yaşar Üniversitesi Eğitim
Alanında İşbirliği Protokolü İmzaladı
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan ve Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemali Dinçer’in ka-
tılımıyla Yaşar Üniversitesi’nde yapılan protokol imza töreni sırasında
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan, avukatlara yönelik eğitim
çalışmalarına büyük önem verdiklerini belirterek, İzmir Barosu tarafından gerek merkezde gerekse
ilçelerde sık sık meslek içi eğitim
çalışmaları düzenlendiğini belirtti.
Baro olarak eğitim alanında sürekli
çıtayı yükselttiklerini belirten Av.
Aydın Özcan, imzalanan bu protokolle eğitim alanında farklı bir
aşamaya daha ulaştıklarını söyledi.
Av. Aydın Özcan, “yaptığımız bu
protokolden lisansüstü eğitim yapmak isteyen meslektaşlarımızın
yanı sıra onların birinci derece yakınları da yararlanabilecekler. Ayrıca
gerekli koşullar oluştuğu takdirde
eğitim çalışmalarını İzmir Barosu’na
ait salonlara taşıyabileceğiz” şeklinde konuştu.
Yapılan protokolle, İzmir Barosu
üyesi avukatlar, çalışanları ile onların birinci derece yakınları ve
baro stajyerleri her yıl üniversite
mütevelli heyeti tarafından belirlenen program ücretinden %30
indirim alabilecekler. Ayrıca aynı
programa katılanların sayısı 20 ve
üzeri olursa çalışmalar İzmir Barosu
salonlarına taşınabilecek.
HABERLER
İzmir Barosu Yönetimi ve Baro
İlçe Temsilcilerimiz Buluştu
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan ve Baro Yönetim Kurulu üyelerimiz ile İlçe Baro temsilcilerimiz
Baro’da düzenlenen yemekte bir
araya geldi.
Birlik mesajının verildiği yemek,
İzmir Barosu’nun kısa bir süre önce
yeniden düzenlenen Merkez Binası’nın terasında yapıldı.
Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan yemekte yaptığı konuşmada,
geçmiş iki yıllık yönetim pratikleri
döneminde ilçeleri de merkezden
ayırmadıklarını dile getirdi. Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, ilçelerde
bulunan ve meslektaşlarımıza hizmet
veren baro birimlerinin bir yandan
fiziki ve teknik anlamda tefrişatını
yaparken diğer yandan da önceden
sadece merkezde düzenlenen eğitim çalışmalarını da ilçelerde düzenlemeye başladıklarını söyledi.
Av. Aydın Özcan konuşmasında
şunları dile getirdi: “İzmir Merkez’de
çok sayıda eğitim çalışması düzen-
liyoruz. Geçtiğimiz dönem 140 ücretsiz seminer, konferans düzenledik.
Bu dönem bu rakamın üzerine çıkacağız. Ama bu çalışmalara ilçelerde bulunan meslektaşlarımız iş
yoğunlukları sebebiyle katılamıyor.
Biz de ilk defa geçtiğimiz dönem
olmak üzere ilçelerde de aynı meslek
içi eğitim çalışmalarını düzenlemeye
başladık. Bu dönem de aynı çalışmaya vakit kaybetmeden başladık.
Geçtiğimiz günlerde Urla'da Uzlaştırma konusunda sertifikalı eğitim
çalışmasını yaptık, diğer ilçelerde
de tek tek yapacağız. 07 Ocak’ta
Ödemiş’te İstinaf Atölye Çalışması
düzenleyeceğiz. Arkasından ise sırayla Bergama ve diğer ilçelerde
de bu eğitim çalışmaları devam
edecek” dedi.
Aralarında yeni seçilenlerin de
olduğu ilçe baro temsilcisi meslektaşlarımız, ilçelerindeki tespitlerini
ve taleplerini dile getirdiler. Av. Aydın
Özcan gerek yeni göreve gelen,
gerekse görevlerine devam eden
ilçe temsilcisi meslektaşlarına güvendiklerini ve her zaman yanlarında
olduklarını, birlikte başarılı icraatlara
imza atacaklarını söyledi.
Kurtuluş Kupası Spor Oyunlarında
Şampiyonluk Kupası İzmir Barosu’nun
Adana Barosu tarafından beşinci kez gerçekleştirilen 5 Ocak
Kurtuluş Kupası Spor Oyunlarında
şampiyonluk kupasını İzmir Barosu
Körfez Futbol takımı kaldırdı. Bu
sonuçla İzmir Barosu Körfez Futbol
42 İzmir Barosu Bülteni
Takımı peş peşe ikinci şampiyonluğunu elde etmiş oldu.
Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan şampiyonluk kupasının teslimi
sırasında, İzmir Barosu’nun çok
önemli hukuksal çalışmalara imza
atarken bir yandan da, kültürel,
sanatsal ve sportif çalışmalara da
büyük önem verdiğini belirtti. Av.
Aydın Özcan, “İzmir Barosu bünyesinde meslektaşlarımızdan gelen
talepler doğrultusunda bu alanlarda çalışan birçok topluluğumuz
bulunmaktadır. Hepsi de çok başarılı çalışmalara imza atıyorlar ve
İzmir Barosu olarak bizleri gururlandırıyorlar. İzmir Barosu Körfez
Futbol Takımı da İzmir Barosu
bünyesinde uzun yıllardır çalışmalarını yürütmektedir ve birçok
sportif başarılar almıştır. Kendilerini
bu kupayı ikinci kez kazanmalarından dolayı bir kez daha kutluyorum” dedi.
İzmir Barosu Bülteni 43
HABERLER
ÖNCEKİ DÖNEM BARO BAŞKANLARIMIZDAN
AV. NEVZAT ERDEMİR’İ SAYGIYLA ANIYORUZ
HABERLER
UĞUR MUMCU’YU ANDIK
Araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu, katledilişinin üzerinden geçen
24 yıla rağmen konuşmalarıyla, yazılarıyla hala Türkiye’de önemini korumaya ve özlemle anılmaya devam
ediyor.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da,
İzmir Barosu, TOBAV ve Çağdaş
Yaşamı Destekleme Derneği İzmir
Şubesi’nin birlikte düzenlediği anma
gecesi Fuar İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde düzenlendi.
Sunuculuğunu İzmir Barosu Yö-
44 İzmir Barosu Bülteni
netim Kurulu Üyesi Av. Nilay Ertem
Durlu ve İzmir Barosu üyesi Av. Ulvi
Puğ’un yaptığı gecede, O’nun kaleminden sözcükler, şiirler, TOBAV
Mandolin Orkestrası’nın çaldığı parçalar ile Av. Alper Taner’in neyiyle
eşlik ettiği İzmir Barosu üyeleri Av.
Can Özarpacı ve Gülay Serin’in söylediği parçalarla Uğur Mumcu anıldı.
Anma, salonun hep birlikte İzmir
Marşı’nı söylemesiyle son buldu.
Faili Meçhuller Vicdanlarımızda
Birer Yara Gecede bir konuşma ya-
pan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan, aradan geçen on yıllara rağmen Uğur Mumcu’nun ve diğer demokrasi şehitlerimizi katleden ne kiralık tetikçilere ulaşılabildiğini ne de
saldırının arkasındaki sis perdesinin
ortaya çıkarılabildiğini belirterek, bu
cinayetlerde zamanaşımının söz konusu olamayacağını söyledi. Av. Aydın Özcan, “tüm siyasi iktidarlardan
aydınlarımızın katillerinin bulunarak
hesap sorulmasını bekliyoruz” dedi.
Uğur Mumcu’nun çok değerli bir
HABERLER
gazeteci, bir araştırmacı ve aynı zamanda çok değerli bir hukukçu, olduğunu söyleyen Av. Aydın Özcan,
“Uğur Mumcu bugün yaşasaydı inanıyorum ki 15 Temmuz darbe girişimi
olmayacaktı. Bu acıları Türk milleti
olarak belki de yaşamayacaktık”
dedi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “bütün
cihan bilmelidir ki artık bu devletin
ve bu milletin başında hiçbir kuvvet
yoktur. Hiçbir makam yoktur. Yalnız
bir kuvvet vardır o milli egemenliktir.
Yalnız bir kuvvet vardır o da milletin
kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir”
sözlerini hatırlatan Özcan “bugünkü
siyasetçiler ise ülkeyi Kanun hükmünde kararnamelerle, OHAL’le yönetmek istiyorlar” dedi. Bu anlayışı
bir hukukçu olarak kabul etmesinin
mümkün olmadığını söyleyen Aydın
Özcan “Hukukun üstünlüğü, yargı
bağımsızlığı, basın özgürlüğü, ifade
ve iletişim özgürlüğünün mutlaka
hayata geçirilmesi gerekir” dedi. milletvekillerini ettikleri anda sahip çıkmaya çağıran Özcan, “TBMM’nin
yapması gereken yasama faaliyetini
KHK’larla siyasi irade yapmaya çalışıyor” Av. Aydın Özcan sözlerine
şöyle devam etti: “Bu da yetmiyor,
anayasa değişikliği ile kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine bir adım
atılmak isteniyor.
Sağlıklı bir demokrasiden bahsedilebilmesi için, sağlıklı bir hukuk
devletinden bahsedilebilmesi için
yürütme, yargı ve yasama organının
birbirinden bağımsız olması gerekir.
Amerika’da da başkanlık sistemi var
ama orada başkan bağımsız senatoya karşı ve bağımsız yargıya karşı
sorumlu. Türkiye’de ise yapılmak istenen anayasa değişikliğine bakıyoruz mevcut Hakim Savcılar Yüksek
Kurulu’nun 12 üyesinin beşini cumhurbaşkanı geri kalanını ise TBMM
atayacak. Zaten yeni anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanı siyasi
parti başkanı oluyor ve onun belirleyeceği kişiler milletvekili oluyor. Bu
durumda belirlediği kişiler Hakimler
Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini belirliyor. Bu ne demek oluyor? HSYK
tamamen yürütmenin güdümüne giriyor. Biz hukukçular olarak sürekli
diyoruz ki, Hakimler Savcılar Yüksek
Kurulu’ndan Adalet Bakanı ve müsteşarının derhal çıkarılması gerekir.
O da yetmez, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun bir bütçesi olmalı
diyoruz. Bunlar hiç dikkate alınmadığı
gibi mevcut anayasa değişikliği ile
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu tamamen ele geçiriliyor.
Mevcut anayasa değişikliğinde
Anayasa Mahkemesinin üye sayısı
15’e indiriliyor,12’sini direk Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olarak belirliyor. durumda yargının bağımsızlığından söz edebilir miyiz?
Meclis ayağına geldiğimizde ise
mevcut Anayasa’da Cumhurbaşkanı
makamında bulunan kişi hakkında
soruşturma açılabilesi için 25 milletvekili gerekirken, yeni anayasada
301 milletvekilinin el kaldırması veya
imza atması gerekecek.
Yani yürütme organı neredeyse
hem yasama denetiminden muaf
hem de yargı denetiminden muaf
tutuluyor.
Hukuk devletinden bahsedebilmemiz için, demokrasiden bahsedebilmemiz için kuvvetler ayrılığı ilkesinin olması gerekir.
Uğur Mumcu da bu değerler için
mücadele etti. Uğur Mumcu da Atatürk ilke ve devrimleri için mücadele
etti. Uğur Mumcu da laiklik için mücadele etti. ülkenin Mustafa Kemal
Atatürk yolundan ayrılmaması için
mücadele etti. Bizler de bu mücadeleyi yapacağız. Biz İzmir Barosu
olarak bu mücadeleyi vermeye çalışıyoruz. Kurtuluşun Mustafa Kemal
Atatürk’ün aydınlık yolunda ilerlediğimiz takdirde olacağını biliyoruz.
İzmir Barosu Bülteni 45
ÖZEL HABER
İZMİR ADLİYESİ TERÖRE KARŞI TEK YÜREK!
5 Ocak 2017 günü İzmir Adliyesi’ne
yönelik hain saldırıda şehit olan polis
memuru Fethi Sekin ve adliye personeli
için Musa Can için İzmir Barosu tarafından anma töreni düzenlendi.
İzmir Adliyesi etrafında, EL ELE
TERÖRE KARŞI TEK YÜREK” diyerek
bir zincir oluşturan meslektaşlarımız,
adliye çalışanları ve vatandaşlardan
oluşan grup, “buradayız, korkmuyoruz!” mesajı verdi.
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan burada yaptığı basın açıklamasında Fethi Sekin ve Musa
Can’ın İzmir Adliyesi ve İzmir
halkı tarafından unutulmayacağını dile getirerek, ancak
birlik olunduğu takdirde terörün
yenileceğini dile getirdi. İzmir
Barosu tarafından şehit polis
memuru Fethi Sekin ve adliye
çalışanı Musa Can’ın çocukları
için bir yardım kampanyası
başlatıldığını da ifade edeen
46 İzmir Barosu Bülteni
Av. Aydın Özcan,
tüm İzmir halkını bu
kampanyaya katılmaya davet
etti.
Av. Aydın Özcan açıklamasında
TBMM’nde süren Anayasa çalışmalarına da değinerek, “bütün kuvvetleri
tek elde toplamayı amaçlayan, hukuk
devleti ilkesiyle hiçbir koşulda bağdaşmayan başkanlık sistemini gerçekleştirmeye yöneliktir. Amaç, anayasamızın ilk dört maddesinde ifadesini
bulan kurucu ilkelerin ortadan kaldırı-
larak kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve parlamenter
sistemin sonlandırılmasıdır” diyen Özcan sözlerini “İzmir Barosu olarak;
cumhuriyet değerlerinin kıymetini bilerek, tüm yıldırma ve saldırılara karşı
geçmişimizi ve geleceği birlikte yaşama
ülkümüzü, Mustafa Kemal Atatürk’ün
hayalini kurduğu ve temellerini attığı
laik, demokratik, çağdaş hukuk devleti
ilkesini hayata geçirmek için yılmadan
mücadele edeceğimize dair verdiğimiz
sözün sonuna kadar savunucusu olacağımızı, bir kez daha ifade etmek isteriz” diyerek bitirdi. Baro Başkanımız
Av. Aydın Özcan’ın yapmış olduğu
açıklamanın tamamı şöyle:
BASINA VE KAMUOYUNA
5 Ocak 2017 tarihinde İzmir Adliyesine yönelik bomba yüklü araçla
gerçekleştirilen menfur ve alçak terör
saldırısında, teröristlere karşı kahra-
ÖZEL HABER
manca mücadele eden ve girdiği çatışmada şehit düşen polis memurumuz
Fethi Sekin ve adliye çalışanı Musa
Can’a Allahtan rahmet, kederli ailelerine
sabır başsağlığı, yaralanan meslektaşlarıma ve vatandaşlara da acil
şifalar dileriz. Yaşam hakkının ve adaletin hedef alındığı bu terörist eylemi
şiddetle kınıyoruz. Unutulmamalıdır
ki; terör bir yenilgidir; terör bir korkaklıktır.
Ülkemizi ve nefret söylemleri ile kaosa
sürükleyenler amaçlarına ulaşamayacaktır. Emperyal savaş politikalarının
sonucu olan bu terör saldırılarını ancak;
Anadolu’da kurtuluş mücadelesinde
gerçekleşen halk direnişinin dayanışma
ruhuyla, milli birlik ve beraberlik içinde
geleceğimize sahip çıkarsak durdurabiliriz.
Biz; İzmir Barosu olarak, kimden
gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın,
hangi mazeret gösterilirse gösterilsin
şiddetin karşısındayız. Çünkü biliyoruz
demokrasi, fikri hür, vicdanı hür, irfanı
hür bireylerin yaşatabileceği bir rejimdir.
Şiddet ve düşünce hürriyeti yan
yana barınamaz. Dolayısıyla, şiddet
ve demokrasi asla bağdaştırılamaz.
Bizler; bütün gücümüzle başta yaşam
hakkı düşünce hürriyeti olmak üzere
bütün temel hak ve hürriyetleri korumak
için üzerimize düşen her ödevi yerine
getirmeye hazırız. Teröre karşı; milli
ve beraberlik içerisinde; demokratik,
laik, sosyal hukuk devleti için, bağımsız
yargı ve özgür savunma için, temel
hak ve özgürlükler için, adalet ve
vicdan için el ele tek vücut direneceğiz.
Hukukun üstünlüğü büyük bir borcun ödenmesi çabasını temsil etmektedir. "İnsan, insana mutlaka bir şey
borçludur". Türk toplumuna karşı en
büyük borç Türk hukukçularının omuzlarına çökmüştür. Bu borç ödenecektir.
İnsanlık davası, demokrasi davasıdır.
Bu dava kazanılacaktır. Şu an Türkiye
yeni son derece tehlikeli siyasi bir
krizle karşı karşıya bırakılmıştır. Ülke
şartlarına uyum sağlayıp sağlamayacağı incelenip, tartışılmadan Başkanlık
Sistemi'ne geçilmesini öngören yasa
teklifi TBMM Genel Kuruluna getirilmiştir.
Maalesef anayasa yapma ve yapılanları
değiştirme yolunda kötü bir toplumsal
alışkanlığımız mevcuttur. Türkiye parlamenter rejimin askıya alındığı ara
dönemler başta olmak üzere, farklı
siyasi anlayış ve yaklaşımların temsilcilerinin demokrasiye, insan haklarına,
hukukun üstünlüğüne ve özgürlüklere
bakışlarındaki farklılık nedeniyle sürekli
anayasa arayışları içinde olmuştur.
Toplumların sürekli anayasa yapma
ve anayasalardan şikâyetçi olması
asla övünülecek bir durum değildir.
Gündemimizi oluşturan Anayasa
çalışması; bütün kuvvetleri tek elde
toplamayı amaçlayan, hukuk devleti
ilkesiyle hiçbir koşulda bağdaşmayan
başkanlık sistemini gerçekleştirmeye
yöneliktir. Amaç, anayasamızın ilk dört
maddesinde ifadesini bulan kurucu
ilkelerin ortadan kaldırılarak kuvvetler
ayrılığı, hukuk devleti ve parlamenter
sistemin sonlandırılmasıdır. Oysa bizim
anayasa değişikliğinden beklediğimiz
daha çağdaş, kuvvetler ayrılığı ilkesini
tam anlamıyla yaşama geçiren, özellikle
yürütmenin etkisinden kurtarılmış güçlü
bir yargı ve yargının üç unsurunun
net bir biçimde belirginleştiği, temel
hak özgürlükler yanında sosyal hakları
da içeren, demokrasinin eksiksiz yaşama geçmesini sağlayan, toplumsal
barış başta olmak üzere huzur, güven
istikrarı amaçlayan sivil demokratik
hayatı hedef alan bir anayasal düzendir.
Geleceğimiz olan çocuklarımız ve
gençlerimiz ancak çoğulcu, katılımcı,
denetlenebilir, hukuk karşısında adil
olan, kamu hizmetini eşit dağıtabilen,
Atatürk İlkelerini bu yurdun vazgeçilmezi
sayabilen, bilim ve aydınlanma ile yolunu bulmaya çalışan bir devlet yönetimiyle kendilerini güvende hissedebilirler.
Bu nedenle İzmir Barosu olarak;
cumhuriyet değerlerinin kıymetini bilerek, tüm yıldırma ve saldırılara karşı
geçmişimizi ve geleceği birlikte yaşama
ülkümüzü, Mustafa Kemal Atatürk’ün
hayalini kurduğu ve temellerini attığı
laik, demokratik, çağdaş hukuk devleti
ilkesini hayata geçirmek için yılmadan
mücadele edeceğimize dair verdiğimiz
sözün sonuna kadar savunucusu olacağımızı, bir kez daha ifade etmek isteriz. Konuşmamı büyük usta Nazım’ın
dizeleri ile sonlandırmak istiyorum;
YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE
HÜR
VE BİR ORMAN GİBİ KARDEŞÇESİNE
BU HASRET BİZİM
BU MEMLEKET BİZİM
BU DAVA BİZİM...
İzmir Barosu Bülteni 47
PANELLER
SAĞLIKLI YARGILAMANIN
VAZGEÇİLMEZİ: ADLİ DİLBİLİMİ
İzmir Barosu tarafından, İzmir
Emniyet Müdürlüğü, Adli Bilimciler
Derneği ve Aston Üniversite işbirliği
ile 8 Şubat 2017 günü Adli Dilbilimi
Sempozyumu düzenlendi.
İzmir Barosu Av. Nevzat Erdemir
Konferans Salonu’nda 8 Şubat 2017
günü düzenlenen sempozyuma Adli
Bilimciler Derneği Yönetim Kurulu
Başkanı Prof. Dr. İ. Hamit Hancı,
Akademisyen Yazar Sefer Darıcı,
Adli Bilimciler Derneği Adli Dilbilimi
Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Burcu
İlkay Karaman, İzmir Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele
Şube Müdürlüğü’nden Başkomiser
Emre Arslan ve Aston Üniversitesi’nden akademisyen Hülya Kocagül
Yüzer konuşmacı olarak katıldı.
Sempozyumun açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı
Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu meslek sorunları başta olmak üzere
yargı bağımsızlığını, yargıç güvencesini hukukun üstünlüğünü ve hukuk devletini ilgilendiren ortak konularda tüm kurum ve kuruluşların
çağrılarına hep olumlu yanıtlar verdiğini ve kendisine düşen sorumlulukları yerine getirdiğini belirterek
bundan sonra da aynı duyarlılığı ve
birlikteliği göstereceğini ifade etti.
Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan, özellikle bilim ve teknolojinin
hızlı bir şekilde gelişmesine paralel
olarak giderek karmaşıklaşan ve
çeşitlilik arz eden uyuşmazlıkların
aydınlatılması ve değerlendirilmesi
için uzman kişilerden yararlanılma48 İzmir Barosu Bülteni
sının sağlıklı bir yargılama açısından
son derece önemli olduğunu söyleyerek “bu itibarla adli bilimler yargılama görevinin sağlıklı bir şekilde
yerine getirilebilmesi, adaletin sağlanabilmesi ve mutlak gerçeğin arandığı özellikle cezayargılaması bakımından keza hukuk yargılamasında
da vazgeçilmez bir öneme sahip
bulunmaktadır” dedi. Av. Aydın Özcan, adli ve kriminal soruşturmalarda
dil ile ilgili delillerin analizinde dilbilimcilerin varlığı, hukukun üstünlüğü
ve hukuk devleti bağlamında adil
yargılama hakkı bakımından büyük
önem taşıdığını ifade ederek sözlerini
tamamladı.
Sempozyumun ilk konuşmasını
yapan Prof. Dr. İ. Hamit Hancı, geçmişte adli bilimlerin tıp ve sosyal
bilimler alanındaki bilgilerin adaletin
hizmetine sunulması ile ilgili bir bilim
dalı şeklinde tanımlandığını oysa
bugün adli bilimlerin inanılmaz bir
gelişme ve ilerleme gösterdiğini
söyledi. Prof.Dr. İ. Hamit Hancı kendisinin adli bilimleri; tıp, sağlık, temel,
fen, sosyal, siber, savunma ve güvenlik bilimleri ile felsefe, spor ve
sanatın adalete bilirkişilik hizmeti
vermesinin bütünü şeklinde tanımladığı belirtti. Hancıaynı zamanda
Türkiye’de ayrı bir adli bilimler yapılanmasına ihtiyaç olduğunu sözlerine
ekledi.
Sempozyumun ikinci konuşmasını yapan Doç. Dr. Burcu İlkay Karaman adli metin tiplerinin anlambilimsel çözümlemesi ve bazı vaka
örneklerine yer verdiği sunumuna
adli dilbilim tanımıyla başladı. Karaman özellikle 1990’lı yılların ortalarında yaygınlaşan, dil incelemelerinin adli boyuta taşındığı bir çalışma alanı olarak tanımlandığını
ifade ederek, “adli dilbilimi ile sözlü
yazılı metinlerin incelemeye alınmasıyla şantaj mektupları, sahte intihar
PANELLER
mektupları, kısa mesajlar, elektronik
postalar, sosyal medyadaki gönderiler, gibi iletişimin daha çağdaş
değişkenleri da artık analiz edilebilir
hale gelmiştir” dedi.
İzmir Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden Başkomiser Emre Arslan suç örgütleri jargonu başlıklı sunumunda organize suç örgütlerinin
tarihçesi, oluşumları ve yapısı, yapılanmaları, faaliyet alanları ve finans
kaynakları, suç örgütü liderlerinin
profilleri ve bu yapılarla mücadele
çalışmalarını anlattıktan sonra suç
örgütlerinin jargonlarından örnekler
verdi.
Aston Üniversite’nde akademisyen Hülya Kocagül Yüzer ise adli
dilbilim bağlamında Türkçe metinlerde yazar analizi başlıklı sunumunda, adli dilbilim nedir, adli dilbilimin güvenilirliği, adli dilbilim çalışmalarından bahsederek metin
analizlerinden örnekler verdi.
Sempozyumun son konuşmasını
yapan Dr. Sefer Darıcı Adli Davranış
Analizi başlıklı sunumunda subliminal
uyaranlardan bahsetti. Subliminal
uyaranların genellikle duyu organlarının fark eşik değerlerinin altında
verilen uyaranlar olduğunu belirten
Darıcı “bununla birlikte gün içerisinde
medya kanalları, iletişim organları
vasıtasıyla sürekli karşılaştığımız
uyaranlar var. Bunlar da insan beyninin sürekli tekrara olan duyarlılığı
oranında hafızada yer etmesi nedeniyle kullanılan uyaranlardır” diyerek bu alandaki bilimsel çalışmalardan bahsetti.
İEÜ’DE “AVUKATLIK STAJ PROSEDÜRÜ” KONFERANSI
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin Uluslararası Hukuk Kulübü
tarafından, Ekonomi
Üniversitesi Konferans
Salonu’nda “Avukatlık
Stajı Prosedürü” başlıklı bir konferans düzenlendi.
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin Uluslararası
Hukuk Kulübü tarafından, Ekonomi Üniversitesi Konferans Salonu’nda “Avukatlık Stajı Prosedürü” başlıklı bir
konferans düzenlendi. İzmir Barosu
Staj Eğitim Merkezi’ne yapılan davet
üzerine 23 Şubat 2017 günü yapılan
konferansa İzmir Barosu Başkan
Yardımcısı ve Staj Eğitim Merkezi
Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av.
Mustafa Çetin ile Staj Eğitim Merkezi
Yürütme Kurulu Üyeleri; Av. Gülay
Ufuke Serin, Av. Tekin Memiş Özkan konuşmacı olarak katıldılar.
Staj Eğitim Merkezi Stajyer Temsilcileri Stj. Av. Musa Keser, Stj.
Av. Tuğçe Küçük ve Stj. Av. Ege-
men Çiftçi ise deneyim paylaşımlarında bulundular. Av. Mustafa
Çetin yapmış olduğu konuşmada
staja başlama şartları, Staj Eğitim
Merkezi müfredatı ve staj esnasında yapılan eğitim ve sosyal
etkinlikler hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
İzmir Barosu Bülteni 49
PANELLER
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ TARTIŞIYORUZ
İzmir Barosu tarafından düzenlenen
“Anayasa Değişikliğini Tartışıyoruz” Çalıştayı İzmir Barosu Av.Nevzat Erdemir
Konferans Salonu’nda yapıldı.
Muğla Barosu Başkanı Av. Cumhur
Uzun, Manisa Barosu Başkanı Av. Ali
Arslan, meslektaşlarımız ve vatandaşlarımızın dinleyici olarak katıldığı çalıştayın açılış konuşmalarını ise İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof.Dr.
Metin Feyzioğlu yaptı .
Oturum başkanlığını İzmir Barosu
Yönetim Kurulu Üyesi Av. İlke Erol’un
yaptığı çalıştaya hukukçu, yazar ve siyasetçi Av. Kemal Anadol, Özyeğin
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrerim
Üyesi Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu,
Girne Amerikan Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Dikmen ile hukukçu, siyasetçi Prof. Dr.
Süheyl Batum konuşmacı olarak katıldılar.
Açılış konuşmasını yapan İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, Mustafa
Kemal Atatürk’ün hayalini kurduğu ve
temellerini attığı laik, demokratik, çağdaş
hukuk devleti ilkesini hayata geçirmek
için yılmadan mücadele edeceklerini
vurguladı. Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini her koşulda korumayı amaç
edindiklerini belirten Başkan Özcan,
Anayasa değişikliğine ilişkin de çarpıcı
açıklamalarda bulundu.
Türkiye Cumhuriyeti dayatmayla
karşı karşıya bırakıldı Özcan, “93 yıllık
50 İzmir Barosu Bülteni
tarih içerisinde Türkiye Cumhuriyeti
pek çok kez siyasi bunalımlarla karşı
karşıya kalmış bununla beraber üç
kez askeri darbe ve en son da 15
Temmuz darbe girişimi ile demokrasimiz
sekteye uğratılmıştır. Son dönemde
iktidarda olan siyasi partinin, iktidara
geldiği günden itibaren başkanlık sistemi dayatması ile Türkiye Cumhuriyeti
karşı karşıya bırakılmıştır. Son olarak
ülke şartlarına uyum sağlayıp sağlanamayacağı incelenip tartışılmadan
başkanlık sistemine geçilmesini öngören Türkiye Cumhuriyeti Anayasa
değişikliği 316 Milletvekilinin imzasıyla
meclise sunulmuştur. İki partinin üzerinde uzlaştığı anayasa değişikliği teklifi
20 Aralık 2016 tarihinde TBMM Anayasa
Komisyonu’nda görüşülmüş ve 9 Ocak
2017 tarihinde de TBMM de 1. tur gö-
rüşmeleri yapılmış, 2. tur görüşmeleri
ise 18 Ocak 2017 tarihinde başlanmıştır.
Bu dayatma ile Türkiye yeni ve daha
büyük bir siyasi krizle karşı karşıya bırakılmıştır. Halkımızın ve özellikle sivil
toplum örgütlerinin ve baroların yoğun
tepkilerini çeken partili cumhurbaşkanı,
adeta seçilen kişinin partisiyle ilişkisinin
kesilmesine yönelik düzenlemenin kaldırılması başta olmak üzere, kuvvetler
ayrılığıyla hedeflenen meclis denetimi
ve yargı denetiminin ortadan kaldırılmak
istendiği son anayasa değişiklik teklifi
ile çok açık ortaya konduğu herkesçe
bilinmektedir” dedi.
Kamuoyunu sürekli bilgilendiriyoruz
Baro Başkanımız Av. Aydın Özcan,
gelişmelere ilişkin kamuoyunu da zaman zaman bilgilendirdiklerini belirterek
şunları söyledi: “Şunları açıklıkla ifade
etmek istiyorum ki Anayasa’nın ilk 4
maddesinde ifadesini bulan kurucu ilkelerin korunması, kuvvetler ayrılığı,
hukuk devleti, parlamenter sistem esasına dayalı bir anayasanın yapılması
konusunda öncelikle biz hukukçular
bu konuda siyasi iktidar başta olmak
üzere TBMM’deki milletvekillerimize
her türlü çağrımızı yapıyoruz, İzmir Barosu olarak da bundan iki ay önce
ikinci kanun hükmünde kararnameler
dönemi başlar başlamaz “hukuka çağrımızdır” metni ile TBMM’deki 550 milletvekiline kuvvetler ayrılığından sapılmaması, TBMM’nin asli görevini yerine
getirmesini çok açık bir şekilde ifade
ğımsızlığı gerçekten bu ülkede isteniyorsa Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Başkanı Adalet Bakanı olamaz.
Adalet Bakanı müsteşarı olamaz. İçerisinde sadece hakim ve savcılar olmalıdır. Biz bunu eleştiriyoruz. Yine bu
anayasa değişikliğinde bakıyoruz Adalet
Bakanı, kurulun başkanı olmaya devam
ediyor. Beş üye doğrudan doğruya
cumhurbaşkanı tarafından atanıyor
geri kalanı da TBMM tarafından atanıyor.
Yani yargıya da çok açık bir müdahale
var. Anayasa Mahkemesi üye sayısı
15’e düşürülür. 12’si cumhurbaşkanı
tarafından bizzat seçiliyor. Kuvvetler
ayrılığından kuvvetler birliğine geçiliyor.
Kuvvetler ayrılığı olmayan bir ülkede
hukuk devletinden demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde
toplandığı bir sistemde hiçbir şekilde
hürriyet olmaz. Bunu yüzyıllar önce
çok ünlü bir profesör bu şekilde özetliyor.
Yine kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde
anayasa da olmaz. 1789 tarihli Fransız
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi 16.
maddesinde hakların güvence altına
alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa da yoktur
diyor.”
Siyasi partilere de görevler düşüyor
Bu süreçte siyasi partilere de önemli
görev ve sorumluluklar düştüğüne de
dikkat çeken İzmir Barosu Başkanı Av.
Aydın Özcan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Ülkemizi bizim kararlılığımız, hukukçuların kararlılığı ve ülkenin geleceğini
gerçekten çok iyi benimseyen isteyen
Türkiye Cumhuriyeti’ni seven halkın
gerçekleri görerek siyasi iktidardakilere,
siyasilere doğru yolu gösterme görevi
vardır. Özellikle baroların bu anlamda
çok büyük rolü vardır. İşte biz o Avukatlık
Yasası’ndan da almış olduğumuz yetkilerle İzmir Barosu olarak bu duyarlılığımızı ortaya koyuyoruz. Burada ki
amacımız hiç bir siyasi partiyi ötekileştirmek değil. Hiçbir kimseye karşı
gelmek değil.
Bizim amacımız burada doğruları
siyasilere göstermek. Bunu da çok
açık bir şekilde yapıyoruz. Hiç çekinmeden yapıyoruz yapmaya da devam
edeceğiz. Şunu da açıklıkla ifade etmek
istiyorum özellikle 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra birçok siyasi aldatıldık kandırıldık demedi mi? İşte biz
bunları dememeleri için şimdi her türlü
duyarlılığımızı ortaya koyacağız ve halkı
aydınlatma konusunda üzerimize düşen
her görevi yerine getireceğiz. Hiçbir
şeyden çekinmeden yapacağız ve
bunu yapmadığımız takdirde inanıyorum ki aynı siyasiler duvara tosladıklarında bizi uyarmadınız diyecekler onu
dedirtmemek için şimdi her türlü uyarıyı
yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Bazı arkadaşlarımız da Meclis’te
görüşmeler oldu her şey bitti anlayışındalar maalesef onlara katılmadığımı
da buradan çok açık bir şekilde ifade
ediyorum. Biz bunu diyenlere karşı
yine milletimizi koruyacağız. Ama halkımızla birlikte mücadele edeceğiz. Bu
mücadeleyi asla bırakmayacağız
TBMM’den geçse dahi bu yasa halka
gidecek. İşte o zaman gerçek ortaya
çıkacak.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan
bu yana Mustafa Kemal Atatürk’e dahi
verilmeyen bu yetkiler öyle inanıyorum
ki her kim olursa olsun hiç bir kimseye
verilmeyecek. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti halkı demokrasiye aşık, kendi
hakkını koruyabilecek nitelikte ve demokrasi geçmişimizin de buna izin
vermeyeceğini düşünüyorum. Bu kararlılığımızı hep birlikte sonuna kadar
devam ettirirsek hiçbir kimse Türk halkının egemenliğini kullanmak, elinden
almak hakkına sahip olmayacaktır.
Sözlerimi de kurtuluşun Mustafa Kemal
Atatürk yolunda olduğunu açık yüreklilikle ifade ederek bitirmek istiyorum.
Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum.”
Davasına inanan kazanır
Toplantıya katılan Türkiye Barolar
İzmir Barosu Bülteni 51
PANELLER
ettik. Ve her bir milletvekiline milletvekilleri
oldukları dönemde ettikleri anda sahip
çıkmaları çağrısında bulunduk. Onun
dışında yine zaman zaman İzmir Barosu
olarak yapmış olduğumuz basın açıklamalarıyla kamuoyunu bilgilendiriyoruz.
2015 Nisan ayında ‘Türkiye Adaletini
Arıyor’ mitinginde Cumhuriyet Meydanı’ndan Gündoğdu Meydanı’na on
binlerce kişi yürüdük. Oradaki amacımız
ülkenin yönetildiği torba yasaların antidemokratik olduğunu vurgulamaktı.
O zaman da yine Meclis görevini
yapsın dedik. İç güvenlik yasaları görüşülüyordu. Temel hak ve özgürlükler
kısıtlanıyordu. Onu engellenmesi için
mücadele ettik. Ardından bu iç güvenlik
yasa tasarısı görüşülürken İzmir Valiliği
bir genelgeyle iç güvenlik yasa tasarısı
maddelerinin İzmir’de uygulanmasına
hükmetmişti. İşte o zaman İzmir Barosu
hemen yürütmenin durdurulması talebinde bulundu. Ve valilik o genelgeyi
geri almak durumunda kalmıştı. İzmir
Barosu bu mücadelesini hiç sekteye
uğratmadan devam ettiriyor. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da ülkenin KHK’larla yönetilmesine karşı
yine bu salonda ‘KHK’lar Türkiyesi’nde
Savunma Hakkı’ adı altında bir çalıştay
ve forum düzenledik. Şimdi de bu
mevcut anayasanın yasalaşmaması
için toplumumuzu aydınlatmak için elimizden gelen her türlü çalışmayı yapacağımızdan hiç kimsenin şüphesi
olmasın.”
Yeni Anayasa’ya ilişkin bilgilendirdi
Yeni anayasayla yapılacak değişiklikler hakkında da katılımcıları bilgilendiren Başkan Özcan, sözlerini şöyle
sürdürdü: “Bu yeni anayasayla Meclis’i
Meclis yapan üç temel işlevin dışına
çıkarılmak istenmektedir. Meclis’in kanun yapmak, bütçe yapmak, denetimde bulunmak görevi varken
TBMM’nin denetim görevi adeta elinden
alınıyor yine kanun yapmak hakkı da
Meclis’in elinden alınmak suretiyle
cumhurbaşkanına KHK çıkarma yetkisi
veriliyor. O kadar uzuyor ki cumhurbaşkanı çıkaracağı KHK ile ülkeyi federatif hale sokabilecek yetkilere ulaşıyor. Aynı zamanda yargıya da müdahale var. Hakimler Savcılar Yüksek
Kurulu 13 üyeden oluşmakta, Adalet
Bakanı yine bu konunun başkanıdır.
Bizim yıllarca eleştirdiğimiz, yargı ba-
PANELLER
Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ise Türk
milletinin, bölünme ve kalıcı istikrarsızlık
anayasasına izin vermeyeceğini söyledi.
“Vekillerin sahip çıkmadığı Yüce
Meclis’e asil Türk milleti sahip çıkacaktır”
diyen Feyzioğlu “Davasına inanan, kazanır, Bizim hem davamıza hem Türk
milletine inancımız tamdır” dedi. Feyzioğlu; “Cumhurbaşkanı, Türk Milleti'nin
tamamını temsil eder ve kucaklar. Parti
genel başkanı seviyesine düşürülmüş
bir Cumhurbaşkanı ise sadece kendi
partisinin il ve ilçe teşkilatlarını kucaklar.
Millet bölünürse, vatan bölünür. Halkı
bölünmüş bir devlette istikrar olmaz.
Parti ilçe ve il başkanlarının devletin
üzerine çıktığı bir ülkede istikrar sağlanmaz. Yatırımların hukuki güvenliğini
bağımsız mahkemelerin sağlayamadığı
bir devlette, istikrar olmaz. Milletin kendini Meclis'te görmediği ve Meclisin
değersizleştiği bir ülkede istikrar sağlanamaz. Mesele kişisel değildir. Bizim
kişilerle ya da siyasi partilerle bir kavgamız yoktur. Mesele Türkiye Cumhuriyeti meselesidir. Oysa Anayasa değişikliği teklifini dayatanların tek amacı,
kişiseldir. Anayasa değişikliği teklifi
içinde halk yoktur. Cumhurbaşkanı elbette bir siyasi partinin aday göstermesiyle seçilebilir. Ancak seçildikten
sonra, Devleti ve Milleti temsil etmesi
için tarafsız olmalıdır. Anayasa değişikliği; Türkiye'yi kimin nasıl yöneteceğinden öte, Türkiye'nin tapusunun kime
ait olacağı meselesidir. Türk Milleti,
Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusunu, hiç
kimseye teslim etmeyecektir. Türk
Milleti, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusunun miras yoluyla intikal etmesine
52 İzmir Barosu Bülteni
de izin vermeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu, Türk Milleti'ne aittir.
Millet, bu tapunun bedelini, şehit kanıyla
ödemiştir. Önümüzdeki referandum,
Büyük Allah'ın Türk Milleti'ne bir lütfudur.
Milletimiz, referandumda egemenliğine
ve Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkacaktır. Bundan sonra bir daha kimse
bu gücü Milletten almaya teşebbüs
dahi edemeyecektir.” diye konuştu.
Açılış konuşmalarının ardından
ilk olarak söz alan Av. Kemal Anadol
ise “doğmamış kuşakların yazgısı
üzerine karar aşamasındayız. Böyle
bir karar öncesince Türkiye Cumhuriyeti maalesef çağdaş anlamda
hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir hukuk ve demokrasi devleti
olmadığı için, halkın haber, halkın
bilgilenme hakkı ve bunlara dayanarak kanaat oluşturarak sandığa
gitme ve oy kullanma hakkı üzerinde
spekülasyonlar yapılmakta ve halkı
şaşılaştırma için egemen güçler ellerinden geleni ortaya koymaktadırlar.
Bu anayasanın çıkmaması için engelleri aşacağız buna inanıyorum.
Gelecek nesillere aydınlık ve gelecek
nesillere çağdaş bir Türkiye emanet
etmenin sorumluluğu ile elimizden
gelen her şeyi yapacağız. Bu anayasaya hayır çıktığında Türkiye esenliğe kavuşacak” dedi.
Ardından söz alan Prof.Dr. Korkut
Kanadoğlu, “böyle önemli bir anayasa
değişikliğinin yapılacağı dönemi yaşamıyoruz. Olağanüstü hal dönemi
yaşıyoruz ve bu tür olağanüstü dönemlerin sonrasında yapılan anayasaların bu ülkeye yar olmadığını da
bütün örnekleriyle biliyoruz” diyerek
başladığı konuşmasında getirilen metnin demokratik başkanlık rejimiyle
uzaktan yakından ilgisi olmadığı konusunda hukukçular arasında bir mutabakat olduğunu ifade etti. Metin büyük tuzaklarla dolu olduğu belirten
Kanadoğlu, “Bu metin bir kişinin ne
olursa olsun hangi siyasal gelişme
yaşanırsa yaşansın hep o iktidarını
sürdürmeye yönelik olarak öngörülmüş.
Dolayısıyla burada belki seçimler olabilir
ama bu seçimlerden hep aynı sonucun
çıkmasına yönelik bir çaba var” dedi.
Prof.Dr. Meltem Dikmen ise “Anayasalar devlet kurmak için yapılır.
Anayasaların fonksiyonu modern
çağdaş demokratik anayasacılığın
fonksiyonu siyasi iktidarı sınırlandırmaktır. Siyasi iktidarın elini güçlendirecek bir metin, anayasa metni
değildir” dedi. Dikmen anayasa paketinin Lozan’la, Atatürk’le, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucu değerleriyle,
ülkenin bölünmez bütünlüğü ile kavgalı bir siyasi hedefi olduğunu görmenin zor olmadığını ifade etti.
Son olarak konuşan Prof. Dr. Süheyl Batum ise bugün ayakta kalan
çok önemli kurumlardan bir tanesinin
barolar olduğunu ifade etti. Batum,
“Dolayısıyla bugün barolarla birlikte
bu anayasanın ne olduğunun anlatılması gerektiğini, Barolar Birliği’nin
ve baroların öncülük görevi yapması
gerektiği, hep beraber burada konuştuklarımızı daha yazılı, daha anlaşılabilir şekle dönüştürerek, her
yere dağıtarak Türkiye çapında bir
çalışmanın başlatılabileceğini ve bu
toplantının da belki bunun ilk çalıştayı
olduğunu düşünüyorum” dedi.
İzmir Barosu, Türk Hukuk
Sistemini, adaleti, demokrasiyi,
Türkiye Cumhuriyetinin bekasını
ve Türk Milletinin kaderini etkileyecek her konuda olduğu Anayasa değişikliği konusunda da
üzerine düşen öncülük görevini
yerine getirmiş ve 21/01/2017
tarihinde meslektaşlarımızın ve
halkımızın yoğun katılımı ile “Anayasa Değişikliğini Tartışıyoruz”
çalıştayını gerçekleştirmiştir.
İzmir Barosu Başkanı Sayın
Av. Aydın Özcan ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Av.
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun
açılış konuşmalarını yaptığı çalıştaya konunun en yetkin isimlerinden; Siyasetçi-yazar Sayın
Av. Kemal Anadol, akademisyen-hukukçu Sayın Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, yine akademisyen-hukukçu Sayın Prof. Dr. Meltem Dikmen ile akademisyenhukukçu ve siyasetçi Sayın Prof.
Dr. Süheyl Batum katılmışlardır.
Çalıştay sonunda aşağıdaki
sonuç bildirgesi hazırlanmıştır.
Getirilmek istenen Anayasa
değişiklikleri, her ne kadar şeklen
18 madde olarak görünse de
doğrudan etkilediği Anayasa
Maddeleri 50’nin üzerindedir�
değişiklikler doğuracakları sonuçlar itibarıyla Türkiye Cumhuriyetinde Rejim değişikliğini
doğuracak yeni bir Anayasa
hükmündedir.
Milletimiz; vatanın bütünlüğü
için BÖLÜNMEYE, milletin birliği
için PARÇALANMAYA, Cumhuriyetimiz için REJİM DEĞİŞİKLİĞİNE neden olacak bu Anayasa değişikliğinin, TBMM’de
seçtikleri milletvekilleri tarafından
sağduyu ve vatanseverlik duyguları ile durdurulmasını sabırla
beklemiştir. Ancak umut edilen,
beklenen olmamış ve konu Referanduma taşınma sürecine
gelmiştir.
Bu sonuç karşısında, vekillerinin yapamadığını asiller olarak
Aziz Türk Milleti yapacak, ülkemiz için telafisi çok zor sonuçlar
doğuracak olan bu Anayasa değişikliğine kendisi “ HAYIR” diyecektir.
Bizim de hem davamıza hem
milletimize inancımız tamdır.
Çünkü, ancak davasına inananlar kazanır.
Bu mücadelede Türkiye Barolar Birliği, Barolar ve Avukatlar
öncülük görevini üstleneceklerdir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri Cumhurbaşkanları,
Türk Milleti'nin tamamını temsil
eder ve kucaklar.
Parti genel başkanı seviyesine düşürülmüş olan bir Cumhurbaşkanının ise sadece kendi
partisinin il ve ilçe teşkilatları ile
kendi seçmenini kucaklayacağı
çok açıktır. Bu ise zaten etnik
köken, mezhep, laik anti laik
gibi çatışmalarla kutuplaştırılan
Türk Milletinin resmen bölünmesi
sonucunu da doğurabilir.
Oysaki Millet bölünürse, vatan bölünür!
Çünkü, bu bir kalıcı istikrarsızlık ve bölünme Anayasasıdır.
Halkı bölünmüş bir devlette,
istikrar olmaz.
Yatırımların hukuki güvenliğinin, bağımsız mahkemelerce
sağlanmadığı bir devlette, istikrar
olmaz.
Milletin kendini Meclis'te görmediği ve Meclisin değersizleştiği bir ülkede istikrar sağlanamaz.
MESELE KİŞİSEL DEĞİLDİR…
Bizim kişilerle ya da siyasi
partilerle bir kavgamız yoktur.
MESELE TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE DEMOKRASİ MESELESİDİR.
Oysa Anayasa değişikliği teklifini dayatanların tek amacı, şahsi emellerini yasalaştırmak olup,
içinde HALK YOKTUR.
Cumhurbaşkanı elbette bir
siyasi partinin aday göstermesiyle seçilebilir. Ancak seçildikten
sonra, devleti ve milletin bütününü temsil edebilmek tarafsız
olmak zorundadır.
Getirilen Anayasa Değişikliği
teklifi, Türkiye'yi kimin nasıl yöneteceğini düzenlemekten öte,
adeta Türkiye'nin tapusunun
kime ait olacağı meselesi haline
dönüştürmektedir.
Bu millet, ne Atatürk’ün saraydan alarak kendisine verdiği
egemenliğini, ne de Türkiye
Cumhuriyeti'nin tapusunu hiçbir
kişiye asla devir ve teslim etmeyecektir.
Çünkü bedelini, şehit kanıyla
ödemiştir.
Önümüzdeki referandumda
halkımız; egemenliğine ve cumhuriyetine sahip çıkacaktır. Bundan sonra bir daha kimse bu
gücü almaya teşebbüs edemeyecektir.
EGEMENLİK BİR MAKAMDAN ALINAN EMANET DEĞİL,
KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR.
CUMHURİYET İÇİN, PARLAMENTER SİSTEMİN DEVAMI
İÇİN, LAİK TÜRKİYE İÇİN, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, YARGI
BAĞIMSIZLIĞI VE KUVVETLER
AYRILIĞI İÇİN; İZMİR BAROSU REFERANDUMDA “HAYIR
!” diyecektir.
Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.
İzmir Barosu Bülteni 53
PANELLER
SONUÇ BİLDİRGESİ
PANELLER
REFERANDUM’DA İZMİR “HAYIR” DİYOR
Bizler temsil ettiğimiz meslek ve demokratik kitle örgütleri
olarak; Cumhuriyet
için, Parlamenter sistemin devamı için,Laik
ve Demokratik Türkiye
için,Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı için,Kuvvetler
ayrılığı için, İzmir Barosu ve İzmir’de bulunan meslek ve demokratik kitle örgütleri
olarak referandumda
HAYIR diyoruz.
Bizler İzmir Barosu tarafından düzenlenen 02.02.2017 tarihli toplantıya
katılıp temsil ettiğimiz meslek ve demokratik kitle örgütleri olarak; Türkiye
Cumhuriyetinin varlığını ve Türk milletinin kaderini etkileyecek her konuda
olduğu gibi anayasa değişikliği konusunda da üzerimize düşen görevleri
bundan sonra da yerine getireceğiz.
Mesele kişisel ya da parti meselesi
değil, MEMLEKET MESELESİDİR.
Referandumda oylayacağımız anayasa değişikliği; ülkemizin nasıl yönetileceğinden ziyade ülkenin tapusunun tek kişiye teslim edilmesi anlamındadır... Bu değişikliğin içinde
Meclis yoktur, adalet yoktur, halk
yoktur. Bütün ülkeyi kucaklamayan
bir anayasa değişikliği halkı bölecektir.
Halkı bölünmüş bir devlette de istikrar
olamaz, Özgürlüklerin ve yatırımların
hukuki güvenliğinin bağımsız mahkemelerce sağlanmadığı, milletin iradesini mecliste görmediği, meclisin
değersizleştirildiği bir ülkede istikrar
sağlanamaz. Önümüzdeki referandumda halkımız; egemenliğine ve
cumhuriyetine sahip çıkacaktır. Vekillerinin yapamadığını, milletin kendisi
yapacak ve bundan sonra bir daha
kimse, bu gücü milletten almaya teşebbüs edemeyecektir.
ULU ÖNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN DEDİĞİ GİBİ;
“EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ
MİLLETİNDİR.
HİÇBİR KİŞİ VE MAKAMA DEVREDİLEMEZ.”
54 İzmir Barosu Bülteni
Cumhuriyet için,
Parlamenter sistemin devamı için,
Laik ve Demokratik Türkiye için,
Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı için,
Kuvvetler ayrılığı için,
İzmir Barosu ve İzmir’de bulunan
meslek ve demokratik kitle örgütleri
olarak referandumda HAYIR diyoruz.
n İZMİR BAROSU
n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
BAYRAKLI ŞB.
n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
BUCA ŞB.
n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GAZİEMİR ŞB.
n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
KARŞIYAKA ŞB.
n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
KONAK ŞB.
n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
MENEMEN ŞB.
n ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
NARLIDERE ŞB.
n BALKAN DERNEKLERİ BAKIRÇAY
BÖLGESİ
n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ BUCA ŞB.
n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ GÜZELBAHÇE ŞUBESİ
n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ İZMİR ŞUBESİ
n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ KONAK ŞUBESİ
n CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ NARLIDERE ŞUBESİ
n
CUMOK
ÇYDD
n DEĞİŞİM LİDERLERİ DERNEĞİ
n EGE KADIN DAYANIŞMA VAKFI
n EGE KARADENİZ DERNEKLERİ
FEDERASYONU
n EĞİTİM İŞ 4 NO'LU ŞUBE
n EKDAV
n EŞİT YAŞAM DERNEĞİ KARABAĞLAR KENT KOMİSYONU
n HERKES İÇİN DEMOKRASİ DERNEĞİ
n İZMİR DİŞ HEKİMLERİ ODASI
n İZMİR EMEKLİ SUBAY EŞLERİ
DERNEĞİ
n İZMİR TABİP ODASI
n KAZED
n KEMALİST CEPHE
n KORUNCUK VAKFI
n KORUYUCU AİLELER DERNEĞİ
n MEME KANSERİ İLE SAVAŞIM
DERNEĞİ
n PİR SULTAN ABDAL DERNEĞİ n
BUCA ŞUBESİ
n SİYAH PEMBE ÜÇGEN DERNEĞİ
n SOSYAL DEMOKRASİ DERNEĞİ
n TAD STK
n TCDD BTS
n TÜRK ÜNİVERSİTELİ KADINLAR
DERNEĞİ
n TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ
n TYS DERNEĞİ
n TYSD İZMİR ŞUBESİ
n
İzmir Barosu tarafından 14 Ocak
2017 günü “Çocuk İstismarı” başlıklı
bir çalışma düzenlendi.
Oturum başkanlığını İzmir Barosu
Çocuk Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Av. İlke Erol’un
yaptığı çalışmaya katılan Mersin
Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Halis
Dokgöz ve Dokuz Eylül Üniversitesi
Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Can
“Çocukların Cinsel İstismarına Adli
Tıp Yaklaşımı” başlıklı sunumu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr.
Pınar Bacaksız “Ceza Hukuku Açısından Çocukların Cinsel İstismarı"
başlıklı sunumu ve Dokuz Eylül Üniversitesi İİBF Çalışma Ekonomisi
ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim
Üyesi Dr. Pelin Tuaç ise “Çocukların
Ekonomik İstismarı ve Çocuk İşçiliği”
başlıklı sunumu gerçekleştirdiler.
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın
Özcan çalışmanın açılışında yaptığı
konuşmada, ülkemizde çocuk istismarının cinsel taciz, tecavüz, şiddet, çocuk işçiler başta olmak üzere
birçok boyutu olduğunu dile getirdi.
Türkiye’nin son dönemde kadın hakları konusunda olduğu gibi çocuk
haklarının korunup kollanması konusunda da geriye gittiğini dile ge-
tiren Av. Aydın Özcan, İzmir Barosu’nun bu kapsamda gerek Baro
olarak gerekse belediyeler ve bu
alanda çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışmalar yürüttüğünü
belirtti. Av. Aydın Özcan, Karabağlar,
Bornova ve Urla Belediyeleri ile
ortak çalışmalar yapıldığını söyleyerek, önümüzdeki dönemde de
Menemen Belediyesi’yle bu çalışmaların hayata geçirileceğini dile
getirdi.
İZMİR BAROSU ÇOCUK
HAKLARI MERKEZİ KISA SÜRE
İÇİNDE ADLİYE İÇERİSİNDE
VATANDAŞLARIMIZA HİZMET
VERMEYE BAŞLAYACAK
İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nin kısa süre içerisinde İzmir
Adliyesi içerisinde vatandaşlarımıza
hizmet vermeye başlayacağını belirten Av. Aydın Özcan bu birime
ulaşan mağdurlara gönüllü avukatlarca anında hukuki yardım yapılacağını söyledi.
Av. Aydın Özcan sözlerini, “Çocuk
Hakları Merkezi’nin sokaklarda dilendirilen çocuklarla ilgili, işçi çocuklarla ilgili, taciz ve tecavüz mağduru çocuklarımızla ilgili çok değerli
çalışmaları var. Ben bu çalışmaları
yürüten gönüllü meslektaşlarımıza
ve çalışmalara destek veren herkese
buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum” diyerek bitirdi.
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi
Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Halis Dokgöz yaptığı sunumda, çocukların istismarı hayal güçlerinden
uydurduğu, istismarcıların genellikle
yaşlı ve yabancı erkekler olduğu,
istismarın ıssız sokaklarda olduğu
şeklinde yaygın inanışlar olmasına
rağmen gerçekte çocukların anlattığı
istismar hikâyelerinin çoğunun doğru
olduğu, istismarcıların tanıdık ve istismara uğranılan yerlerin ise çocuğun bildiği mekânlar olduğunu belirtti.
Doç. Dr. Özgür Can sunumunda
çocuk istismarı, ihmalinde başvuru
süreçlerine ilişkin İzmir deneyiminden
bahsederken Yrd. Doç. Dr. Pınar
Bacaksız ise çocuk istismarına ilişkin
yasal düzenlemelerden bahsederek,
istismarın önüne geçebilmek için
dini nikahın yeniden suç olarak düzenlenmesi ve Medeni Kanunda
belirtilen evlenme yaşının istisnasız
18 olması gerektiğini dile getirdi.
Dr. Pelin Tuaç ise yapmış olduğu
sunumda Türkiye’de çocuk işçiliğe
ilişkin tespitlerde bulunarak, kanunlar
arasındaki farklılığın ortadan kaldırılması, asgari çalışma yaşının 15,
tehlikeli işlerde 18 olarak belirlenmesi
gerektiğini dile getirdi.
İzmir Barosu Bülteni 55
PANELLER
“ÇOCUK İSTİSMARI” KONULU PANEL YAPILDI:
İSTİSMAR SANILDIĞI GİBİ UZAKTAN GELMİYOR
PANELLER
“KHK’LAR TÜRKİYESİ’NDE
SAVUNMA HAKKI”
Türkiye Barolar Birliği Eğitim
Merkezi, Türkiye Barolar Birliği
İnsan Hakları Merkezi ve İzmir
Barosu tarafından 17.12.2016 tarihinde düzenlenen “KHK’LER
TÜRKİYESİNDE SAVUNMA HAKKI” panelinde;
“OHAL ve KHK’nin Anayasal
Rejimi”,
“OHAL Rejiminde Soruşturma
ve Kovuşturma”,
“KHK’lerde Yer Alan Bireysel
İşlemlere Karşı Başvuru ve Yargı
yolları”,
“Danıştay 7.12.1989 tarihli
İBKGK Kararı Işığında Güncel Sorunlara Bakış”,
“Uluslararası Hukuk Emredici
Hükümleri ile OHAL İlişkisi”,
“İHAS Bağlamında OHAL Uygulamaları”,
“KHK’in Uygulamada ve Savunma Hakkının Kullanılmasında
Yarattığı Sorunlar” İLE
Bugünkü çalışmamızı çok yakından ilgilendiren “Parlamenter
sistemin bekleme odasına alındığı”, “cumhurbaşkanlığı sisteminin çöktüğü”, “Türkiye’nin yönetim
sisteminin değiştiği ve yapılması
gerekenin bu durumun Anayasal
olarak kesinleştirilmesi” yönündeki
açıklamaların ardından hız kazanan yeni anayasa tartışmaları sonucunda TBMM’ye sunulan Anayasa Değişiklik teklifi Bilimsel uygulama pratiği açısından ele alınmış, yapılan değerlendirmeler ile
KHK’in uygulamada ve savunma
hakkının kullanılmasında yarattığı
sorunların tartışılması sonucunda
tespit edilen hususların kamuoyuyla paylaşılması kararlaştırılmıştır:
Anayasayı, hukuk devletini ve
TBMM’yi askıya almayı ve bir iç
savaş çıkarmayı hedeflediği aşikâr
olan 15 Temmuz darbe girişimi
karşısında; her zaman hukukun
56 İzmir Barosu Bülteni
üstünlüğünü savunan Türkiye Barolar Birliği ve Barolar, darbeye
ve darbecilere karşı olma iradesini
net bir kararlılıkla ortaya koymuşlardır.
Sürecin başından beri yaptığımız bütün uyarılara rağmen,
675 ve 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerle; kuvvetler
ayrılığı, yargı bağımsızlığı, yargılanma hakkı, adalete erişim hakkı,
masumiyet karinesi, basın ve ifade
özgürlüğü, üniversitelerin özerkliği,
savunma hakkı başta olmak üzere
hukuk devletinin temel niteliklerine
ilişkin bazı mekanizmalar askıya
alınmış, bu çerçevede hukuk güvenliği önemli ölçüde yok edilmiştir.
Böyle bir ortamda, geniş ve
kapsamlı bir anayasa değişikliği,
toplumsal uzlaşma arayışından
uzak bir anlayış ve hızlandırılmış
bir takvimle TBMM’ye sunulmuştur.
Hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı
Olağanüstü Hal dönemlerinde
kapsamlı anayasa değişiklikleri
yapmak Anayasa normlarına uygun olmadığı gibi; bugüne kadar
çeşitli kesimlerce yapılan çalışmaları yok sayan bu teklifin bir
“toplumsal sözleşme” niteliği taşıması ihtimali uzaktır.
Kuvvetler ayrılığına, denetim
ve denge mekanizmalarına son
veren bu teklifin hukuk devletine,
bağımsız yargıya, demokrasiye
toplumsal huzura hiçbir yarar sağlamayacağı gibi doğrudan zarar
vereceği açıktır. Metnin Anayasanın değiştirilemez maddelerine
aykırı olduğu açık ve nettir.
Bu nedenle aşağıdaki hususların bir kez daha kamuoyunun
bilgisine sunulması zorunlu olmuştur:
Anayasa değişiklikleri, olağanüstü hal dönemlerinde, hak ve
özgürlüklerin KHK’ler ile sınırlandırıldığı bir ortamda toplumsal
konsensüsü sağlamayacağı gibi
değişiklik metni, totaliter sisteme
ardına kadar kapı aralaması nedeniyle kabul edilebilir olmaktan
uzak, demokratik ilke ve kurallara
aykırıdır.
Olağanüstü
dönemlerde
KHK’lerle bazı haklar geçici olarak
sınırlandırılabilir. Ancak bu sınırlandırmaların geçici olduğu unutulmamalı ve hakkın özüne dokunulmamalıdır.
KHK’lerle savunma hakkına
getirilen sınırlamaların çarpan etkisiyle bütün bir adalet ve hukuk
sistemini çökertebileceği unutulmamalıdır.
Getirilen sınırlamalar demokratik bir toplum için “gerekli ve
ölçülü” olmalıdır. Oysa yapılan
düzenlemelerin bu standartları
sağlamadığı görülmektedir.
KHK’lerle getirilen ve zaten ölçüsüz olan bu düzenlemelerin
kanunlaştırılarak başta CMK olmak üzere olağan dönem kanunlarına sirayet ettirilmesi, “olağanüstü halin” olağan zamanda
dahi hiç bitmemesi anlamına gelecektir.
Söz konusu KHK’lerle savunma hakkını ölçüsüz biçimde kısıtlayarak ve meslek sırrını yok
sayarak, sanık aleyhine hukuka
aykırı bir takım delillerin edilmesine
imkan tanınmaktadır. Oysa bu
delillerin yapılacak yargılamalarda
kullanılması AİHM içtihatlarına
açıkça aykırılık taşımaktadır. Ayrıca
mahkeme kararına dayanmayan
ve istihbarat amaçlı dinlemeler,
yapılacak yargılamalarda delil olarak kullanılamaz.
Olağanüstü hallerde yakalama,
gözaltına alma ve tutuklama için
bu koruma tedbirleri için öngörülen şüphe standartlarına uyul-
Olağanüstü hallerde dahi
KHK’lerin yargısal denetimini yapma görevi Anayasa Mahkemesine
aittir. Mahkeme yapılan düzenlemelerin olağanüstü gerekleriyle
bağdaşıp bağdaşmadığını her
durumda denetlemek durumundadır. Aksi davranış, Mahkemenin
varlık sebebini inkar etmesi anlamına gelir.
Özetle;
Avukatın şüpheli ile görüşmesi
zorlaştırılarak, sınırlandırılarak, denetlenerek, görüşmeleri kayda
alınıp, tuttuğu notlara dahi el koyularak;
Avukat müvekkil görüşmesinin
gizliği ve meslek sırrı ihlal edilerek,
Silahların eşitliği ilkesi yok sayılarak,
Çelişme yöntemi yerine dosya
üzerinden tutukluluk incelemesi
getirilerek,
Uzun süreli kısıtlama kararlarıyla müdafiiden soruşturma dosyası saklanarak,
Suçlu suçsuzdan, haklı haksızdan ayırt edilemez.
Avukat ile müvekkilini aynı statüye koyan, avukatlık mesleğini
icra edilemez hale getiren; savunma hakkını, adil yargılanma
hakkını, adalete erişim hakkını,
silahların eşitliği ilkesini, masumiyet karinesini, avukatın sır saklama yükümlülüğünü ağır bir biçimde ihlal eden bu düzenlemeler
bir hukuk devletinde kabul edilemez.
Fiilen yapılamaz hale getirilen
avukatlık, dolayısıyla savunma
hakkı üzerindeki baskıların ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı olarak
KHK’lerle getirilen sınırlamaların
derhal kaldırılmasının gerekliliğini
bir kez daha vurguluyoruz.
Kamuoyuna saygıyla sunulur.
UYGULAMADA İNFAZ VE
MÜDDETNAME DÜZENLEMESİ
İzmir Barosu tarafından 16
Ocak 2017 günü “Uygulamada
İnfaz ve Müddetname Düzenlenmesi, Uzlaşmadaki Değişikliğin
İnfaza Etkisi” başlıklı bir konferans
düzenlendi.
Moderatörlüğünü İzmir Barosu
Başkan Yardımcısı Av. Mustafa
Çetin’in yaptığı konferansa İzmir
İnfaz Cumhuriyet Savcısı Mehmet
Ali Divarcı konuşmacı olarak katıldı.
Açılış konuşmasını yapan İzmir
Barosu Başkan Yardımcısı Av.
Mustafa Çetin, Baro olarak eğitim
seminerlerine yoğun olarak devam
edildiğini söyleyerek, infaz hesaplanması, özellikle son değişikliklerle
müddetnamenin hesaplanmasının
çok karışık olduğunu belirterek,
“ceza hukukuyla ilgilenen meslektaşlarımızın bu çalışmadan çok
faydalanacağını düşünüyorum”
dedi.
İzmir Barosu Bülteni 57
PANELLER
ması ve bu şüpheyi
destekleyen somut delillerin
var olması gerekir.
AİHS’ne, Anayasaya ve iç hukuktaki genel düzenlemelere aykırı
ve yargısal denetime kapalı olarak
mülkiyet hakları sınırlandırılamaz,
kimsenin işine verilemez. Vatandaşların hak kaybına uğramaması
için mülkiyet hakkı ihlalleri ve
kamu görevinden çıkarma gibi
işlemlerin yargı denetimine tabi
olduğu unutulmamalı ve etkili iç
hukuk yolları sırasıyla tüketilmelidir.
Türkiye’nin, uluslararası hukukun emredici kurallarından doğan
yükümlülükleri ile Anayasamızın
90. maddesi çerçevesinde temel
hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalardan doğan
yükümlülüklerinin, OHAL ile ilgili
olmayan hususlarının da yerine
getirilmeye devam edilmesi hassasiyetle gözetilmelidir.
PANELLER
SANAT, KÜLTÜR VE REKLAM FAALİYETLERİNDE
ÇALIŞTIRILAN ÇOCUKLARIN HUKUKİ DURUMU
İzmir Barosu tarafından “Sanat,
Kültür ve Reklam Faaliyetlerinde
Çocukların Çalıştırılması” başlıklı bir
çalışma gerçekleştirildi. 10 Şubat
2017 günü İzmir Barosu Av. Nevzat
Erdemir Konferans Salonu’nda yapılan çalışmanın moderatörlüğünü
İzmir Barosu üyesi Av. Neşem Koygun Batur yaparken, Oyuncular Sendikası Genel Başkanı Meltem Cumbul, Oyuncular Sendikası Genel Koordinatörü Yeşim Girgin ve Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim
58 İzmir Barosu Bülteni
üyesi Canan Ünal konuşmacı olarak
katıldılar.
Açılış konuşmasını yapan İzmir
Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan,
günümüzde giderek artan sayıda
çocuğun medya sektöründe özellikle
reklam ve televizyon dizilerinde ya
da filmlerde rol aldığını ifade ederek
bu sektörde çocukların çalıştırılmasına yönelik olarak toplumun ve
devletin bakış açısının diğer çocuk
işçilere bakış açılarından oldukça
farklı olduğunu söyledi. “Toplumun
büyük çoğunluğunda çocukların çalıştırılmasına karşı sivil bir hassasiyetten söz edebilecekken, çocukların
oyuncu olarak çalışması insanların
geneli tarafından eleştirilmemekte,
bu durumu sempati ile karşılamaktadır” diyen Özcan bu yüzden oyuncu çocukların harcadıkları emeğin,
yaptıkları işin niteliğinin ve hangi
koşullarda çalıştırıldıklarının gözden
kaçtığını ifade etti.
Çocuk işçiliğinin kökeninin tarihin
ilk dönemine kadar dayandığını ve
hem dünyada hem ülkemizde kronikleşmiş bir insan hakları sorunu
haline geldiğini dile getiren Av. Aydın
Özcan, “İnsan hakları belgelerinin
ortak amacı, çocuk işçiliğini tamamen sonlandırmaktır. Ancak, bu
amaca kısa vadede ulaşılması mümkün gözükmediğinden ilk aşamada
çocukların ekonomik sömürüye maruz kalmamaları, tehlikeli işlerde çalıştırılmamaları, eğitimlerinin, sağlıklarının ve gelişimlerinin zarar görmemeleri hedeflenmiştir” dedi.
“Ulusal ve uluslararası yasal düzenlemelere karşın çocuk işçiliği ile
mücadele ancak bilimsel ve özgür
eğitim olanağını sağlayacak katılımcı,
demokratik ve çağdaş zorunlu eğitim
sistemi ile mümkün olacaktır” diyen
Özcan, çocuk işçiliğinin ortadan
kaldırılması ve çocuğun korunma-
ile de çocuk oyuncuların haklarına
dikkati çekildiğini söyledi.
Oyuncular Sendikası Genel Başkanı Meltem Cumbul ve Oyuncular
Sendikası Genel Koordinatörü Yeşim
Girgin birlikte yaptıkları sunumda
“Bu sette çocuk var” kampanyasıyla
çocuk oyuncu konusunda bilinçlendirme çalışmaları yaptıklarını belirterek, çocuk oyuncuların çalışma
koşullarını belirleyecek olan yönetmeliğin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından hala çıkarılmamasını eleştirdiler. Çocuk işçi çalıştırma kuralları konusunda görüşlerini
aktaran konuşmacılar şunları söylediler:
"Yurtdışında daha küçük çocuklar
çalıştırılıyor ama orada ciddi anlamda
denetim ve yaptırım ile çok caydırıcı
cezalar var. Biz de ise cezaların
caydırıcı hiçbir yanı yok. Yetişkinler
için bile çalışma koşulları çok zor.
Senaryo gereği şiddet içeren, kaos
içeren, kavga içeren sahneler olacaksa, reji çocuğun bu ortamdan
etkilenmeyeceği sahneler hazırlayacak. Ama bu sette gerçekleşmiyor."
Sendika olarak hiçbir çocuk gece
çalıştırılamaz şeklindeki taleplerinin
kabul edildiğini ancak çalışma süresinin çocuğun evden çıkma saatinden başlaması gerektiğini şek-
lindeki taleplerinin kabul edilmediğini
söyleyen Cumbul ve Girgin, “bizim
sektörde en çok bekleme sete gelince oluyor. Çalışma saatinin 'evden
yola çıkınca' olarak yer alması gerekiyor" dediler.
Oyuncular Sendikası Genel Başkanı Meltem Cumbul, üç yaş sınırının
biran önce çıkarılması gerektiğini
belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hazırlanmakta olan yönetmelik
için sektör çalışanları, çocuk gelişimciler, psikologlar, çocuk oyuncular
ve aileleri ile ayrı ayrı gerçekleştirdiğimiz toplantılar sonucunda teklif
ettiğimiz asgari yaş, üçtür. Yani üç
yaşından küçük hiçbir çocuğun setlerde yer almaması gerekir. Bu sadece bizim görüşümüz değil, çocuk
gelişimcilerin yanı sıra proje paydaşlarımızın da desteklediği, çocuklar için olması gereken, tavsiye
görüştür. Tüm görüşmeler bu yaş
sınırı üstünden yapılmış olmasına
karşın yönetmeliğin son taslağında,
asgari yaş daha önce hiç gündeme
dahi gelmemiş olan 'üç ay' teklif
edilmiştir. Teklif bu hali ile kabul edilirse üç aylık bebekler dahi setlerde
çalıştırılabilecek. Bizler Oyuncular
Sendikası olarak, her halükarda asgari üç yaşından küçük hiçbir çocuğun, hiçbir koşulda, hiçbir gerekçe
ile çalıştırılmaması gerektiğini dün
olduğu gibi bugün de mümkün olan
en yüksek sesle savunmaya devam
edeceğiz."
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi
Canan Ünal ise dünyadaki çocuk işçi sayısının boyutlarına
dikkat çekerek çocuk işçilerin yarıdan
fazlasının tehlikeli
işlerde çalıştığını ifade ederek Sanat,
Kültür ve Reklam
Faaliyetlerimde Çocukların Çalıştırılma
Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
Taslağına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İzmir Barosu Bülteni 59
PANELLER
sının mümkün olabilmesi için sosyal
devlet ilkesi gereğince öncelikle yapılması gerekenin çocuğun eğitim
hakkının teminat altına alınması olduğunu belirtti.
Baro olarak çocuk hakları konusunda çok hassas davrandıklarını
ve çocukların mağdur olarak yer
aldığı tüm davalara katıldıklarını söyleyen Özcan, İzmir Barosu tarafından
İzmir Adliyesi içerisinde 14 Şubat
2017 günü Çocuk Hakları Merkezi'ni
açacakları ifade etti.
İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi
Av. İlke Erol ise yapmış olduğu konuşmada çocuk haklarının tarihsel
gelişiminden bahsederek Çocuk
Hakları Sözleşmesine vurgu yaptı.
Sözleşme’nin öncelikle ana babaya
olmak üzere, ailelere, topluluklara,
gençlere, öğretmenlere, sağlık çalışanlarına, emniyet görevlilerine,
hükümetlere, devlete, bir başka deyişle en sade vatandaştan en üst
düzey yönetime kadar her kişi ve
kuruma çocuklarla ilgili sorumluluklar
yüklediğini ifade eden Av. İlke Erol
“Oyuncular Sendikası Girişimi”nin
oyunculuk mesleğinin Türkiye’de
hak ettiği standartlara gelebilmesi
için bir sendikaya ihtiyaç olduğunu
düşünen oyuncuların başlattıkları
bir girişim olduğunu ifade ederek
'Bu Sette Çocuk Var' kampanyası
PANELLER
İdam Cezası, Bizi Çağdaş Uygarlık
Çizgisinden Uzaklaştırır!
İzmir Barosu tarafından 10 Aralık
Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla son günlerde kamuoyu gündemine getirilmesi sebebiyle de
özellikle önem taşıyan bir konuda,
“Türkiye’nin İnsan Hakları Rejimi ve
Ölüm Cezası” başlıklı bir panel gerçekleştirildi.
İzmir Barosu Av. Nevzat Erdemir
Konferans Salonu’nda gerçekleşen
panele Yaşar Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Mustafa Ruhan Erdem ve Aydın
Barosu’ndan Av. Nihat Toktay konuşmacı olarak katıldılar.
Panelin açılış konuşmasını yapan
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin kabulünden bu
yana yaklaşık 68 yıl
geçmiş olmasına rağmen halen insan hakları anlamında dünya
ölçeğinde istenilen
düzeyde olunmadığını söyledi. Özcan,
aralarında Irak, Suriye
gibi ülkelerin olduğu
Türkiye’nin de içinde
bulunduğu coğrafyaya bakıldığında en
önemli insan hakkı
olan yaşama hakkı
ihlallerinin inanılmaz
60 İzmir Barosu Bülteni
boyutlarda olduğunu getirdi. Av. Aydın Özcan ülkemizde de insan hakları anlamında sıkıntılar olduğunu
söyleyerek, “insan haklarının çağdaş
medeniyetler düzeyine gelmesi anlamında çok büyük çalışmalar yapmak durumundayız” dedi. Bu noktada da barolara ve avukatlara
büyük iş düştüğünü belirten Özcan,
“insan hakları alanında çalışmalar
yaparak özellikle eksikliklerin giderilmesi anlamında çok büyük mücadeleler vermek durumundayız”
dedi.
İDAM CEZASIYLA BİRLİKTE
ÇAĞDAŞ MEDENİYET
ÇİZGİSİNDEN HIZLA
UZAKLAŞIRIZ
Av. Aydın Özcan konuşmasına
şöyle devam etti: “İdam cezasının
tekrar ülke gündemine sokulmasını
çok yararsız ve hukuk dışı bulduğumu ifade etmek istiyorum. Çünkü
Türkiye sadece Avrupa Birliği’ne
üye olmaya çalışmıyor aynı zamanda
Avrupa Konseyi üyesi bir ülke durumunda. İdam cezasını tekrar getirdiğinizde Avrupa Konseyi’nde sizi
hiçbir şekilde tutmazlar ve Türkiye
hızla kendisine örnek almış olduğu
çağdaş medeniyet çizgisinden uzaklaşır. anlamda özellikle ülkemizde
hukukun üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının, adil yargılanma hakkının, basın özgürlüğünün, ifade ve
iletişim özgürlüğünün hayata geçmesi anlamında çok çalışmalar yapmak zorundayız. Avukatlık Kanunu’nun 95. maddesi de barolara
bu anlamda görev yüklemektedir.
İNSAN HAKLARI
MÜCADELESİ YÜRÜTÜRKEN
ÇİFTE STANDARTTAN
KAÇINMALIYIZ
İzmir Barosu olarak gerek ülkemizde gerekse Dünyanın neresinde
olursa olsun insan hakları ihlallerine
karşı duyarlılık göstermek durumundayız. bunu gösterirken özellikle
emperyal devletlerde olduğu gibi
çifte standarttan kaçınmak durumunda olduğumuzu da ifade et-
PANELLER
meliyim. İnsan hakları herkese insan
hakkıdır. Yani sadece bir kesime
göre haksızlıkları savunmak insan
hakları savunuculuğu değildir. Her
kim olursa olsun, hangi etnik kökenden gelirse gelsin, eğer bir haksızlık varsa o haksızlığa karşı önyargısız bir şekilde hareket etmek
durumundayız. Avrupa devletlerine
bakıyorsunuz, Avrupa’nın içerisinde
birçok haksızlıklar yapılıyor. Kendi
ülkelerinde ki haksızlıkları görmüyorlar. Türkiye’de ki haksızlıkları görsünler, görmesinler demiyoruz. önce
kendi ülkesindeki o haksızlıkları da
görmeleri lazım. Geçen yıl İzmir Barosu öncülüğünde beş hukuk fakültesiyle birlikte göç ve iltica sempozyumu yaptık. Uluslararası düzeyde yabancı barolar geldi, yabancı
akademisyenler geldi, Birleşmiş Milletler temsilcisi geldi. Ne yazık ki
Birleşmiş Milletler temsilcisinin yaptığı
konuşmalardan kimse tatmin olmadı.
Bugün iki milyon yedi yüz elli bin
kişi Türkiye’ye sığınmış, Türkiye bu
kişilere maddi ve manevi her anlamda destek olmaya çalışırken, siz
Birleşmiş Milletler olarak buna kayıtsız kalıyorsanız işte bu çifte standarttır. İnsan hakları anlamında eksiklerimiz var ama diğer ülkelere
göre daha objektif daha yardımsever
olabiliyoruz bunları da görmemiz
lazım. Son günlerde bir algı yaratılarak cezası tekrar Türkiye’nin gündemine sokulmak isteniyor. Dünya
insan hakları gününde tek dileğim
ülkemizin insan haklarına, hukukun
üstünlüğüne, bağımsızlığına, basın
özgürlüğüne, ifade ve iletişim özgürlüğüne kavuşmasıdır.”
ÖLÜM CEZASININ CAYDIRICI
BİR ETKİ GÖSTERDİĞİNE İLİŞKİN
BİLİMSEL BİR VERİ YOKTUR
Panelistlerden Prof. Dr. Mustafa
Ruhan Erdem, “10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde ölüm cezasını
konuşuyor olmaktan dolayı utanç
duyuyorum” diyerek başladığı konuşmasında “bugüne kadar ölüm
cezalarının caydırıcı veya korkutucu
bir etki gösterdiğine ilişkin hiçbir bilimsel veri elimizde mevcut değildir”
dedi. Tam tersine ölüm cezasını kaldırmış olan ABD’nin bazı eyaletle-
rinde bunu koruyan bazı eyaletler
veya devletlere göre kasten öldürme
suçlarının oranının daha düşük olduğunu söyleyen Erdem, “her toplum suça karşı kendini koruma zorundadır ama ölüm cezası suça
karşı en etkisiz araçlardan biridir”
dedi. Bugünkü hukuk devleti anlayışına göre cezalandırmanın amacının ödetme veya intikam alma değil, belirli koşullar altında kişilere
hatta topluma yeniden sosyalleşme
olanağı sağlanması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, “bu nedenle ölüm cezası modern hukukunun gerek önleme gerekse yeniden topluma kazandırma
amaçlarından hiçbirini gerçekleştirmeye yardımcı olmaz” dedi.
İDAM BİR CİNAYETTİR
Bir diğer panelist olan Av. Nihat
Toktay ise, idamın inceden inceye
hesaplanan bir cinayet olduğunu
söyleyerek, “Türkiye’de özellikle olağanüstü dönemlerde idamların çok
sık uygulandığını görmekteyiz” dedi.
İdamın geriye dönülmez bir ceza
olduğunu dile getiren Toktay, “bizler
idam cezasına nedenle karşıyız.
Çünkü mahkemeler de insanlardan
oluşur, hata yapabilirler, etki altında
kalabilirler” dedi. Av. Nihat Toktay
sözlerini “bizler olduğumuz müddetçe idam cezalarına karşı çıkmak
zorundayız. Çünkü idam cezası yaşam hakkının ihlalidir. Onun için de
özellikle biz avukatlara bu görev
düşmektedir” şeklinde bitirdi.
İzmir Barosu Bülteni 61
MAKALE
ATATÜRK VE MÜZİK
Salih KALIN
Opera Şarkıcısı
Değerli İzmir Barosu, Değerli hukukçu dostlarım.
Yoğun emek ürünü olan bu yazımı derginizde makale olarakyayınlamaktan mutluyum. Sizin alanınızdan uzak olan konu anlatımım;
anı, tarih, ilkeler üzerinden kaleme
alınmıştır. Yazımda Kültür – sanat
alanında çok yetersiz kalan Osmanlı’nın bu boşluğu yanlış ve eksik
düzlemde doldurması ile, Atatürk
ve Cumhuriyet döneminin bu alandaki doğru saptamalar ve çalışmalarının büyük engellere karşın sürdürülme çabaları vurgulanmaktadır.
62 İzmir Barosu Bülteni
Atatürk’ün güzel sanatlar alanındaki müzik konusuna neden çok
önem verdiğini, ülkemizin ivedi olarak
bu alanda neler yapması gerektiğinin
altında hangi düşünsel felsefenin
yattığını biliyor musunuz? Biz müzisyenler girdiğimiz müzik okullarının
başlangıcında bu derin düşünceyi
algılayabiliyoruz. Müzik kitlelere
ulaşmanın en hızlı ve etkileyici unsurudur. Müzik insanın ve insanların
düşünce ve ruh yapısını değiştiren
önemli bir araçtır ve onun yönü her
zaman iyiye ve çağdaşlığa doğrudur.
Müzik, resim, heykel ve fotoğraf
gibi durağan değil, dinamiktir. Bu
nedenle gerektiğinde milyonlarca
insanı dinlemeye çekebilir, onları etkileyip değiştirebilir. Atatürk bu tür
belirlemeleri ve daha çoğunu iyi biliyordu. Bu nedenle ülkemizde müzik alanındaki dört yüz yıllık geri bıraktırılmışlığın ivedi olarak nasıl kapatılması gerektiğini ve nereden
başlanarak neler yapılmasını gözlem
ve araştırmacı yapısıyla bulmuştu.
Ama… Gericilik sarmalı yüzyıllardır…
Sayın hukukçu dostlar, sizlere
bir sorum olacak. Müzik nedir?
Ben, filozof ve toplum bilimci
Martin Lüther King’in “Müzik iyi erdemlerin tohumudur, gençlik ve toplumlar bu tanrısal sanatla yükselir.”
seyahatnamelerinde değişik bir sanat türü olan Operalardan hayranlıkla
çok ilginç ve gülünç biçimde bahsederler. Saraya gelinip Üçüncü
Selim’in huzurunda anlatırlar. Üçüncü Selim’e verilen bu bilgilenme (birinci aşama) gene Üçüncü Selim
tarafından ikinci aşamada da Avrupa’daki Opera kumpanyalarının bizzat saraya getirtilip seyrettirilmesi
(Osmanlı toplumunda ilk kez gerçekleşiyor) olmuştur. Üçüncü Selim
seçkin bir divan müziği (sanat müziği) ustası, öğretmeni ve bağdarıydı.
Padişah üçüncü Selim Osmanlı
toplumunun ilerisinde ve toplumun
çağı nasıl yakalayabileceğinin ayrımındaydı. O yeniçeriliğe karşıydı
ve yeni bir ordu kurmak istiyordu.
Kadı ve Şeyhülislamların dirençlerini
kırmak, bilimi öne çıkarmak, halkın
ve askerin giysi biçimini değiştirmek,
yerli savaş sanayini kurmak ve yurtdışı elçilikler gibi önemli kararlar
aldı. Ama çoğunu başaramadı.
Üstelik Osmanlı Tarihi’nin belki en
suçsuz en acımasızlığıyla gericiler
tarafından öldürüldü. Planlayanlar;
sadrazam vekili, kaymakam, Köse
Musa, Şeyhül İslam Ataullah ve yamak çavuşu Kabakçı Mustafa (Kabakçı Mustafa isyanı).
Yerine geçen İkinci Mahmut’da
yenilikçiydi. İlk işi fitne fesat Yeniçeri
Ocağını kaldırmak oldu. Modern
orduyu kurdu. Medrese sayısı azaltılıp Rüştiyeler kuruldu. Meşhur
Harbiye (Harp Okulu) açıldı. Fotoğrafını devlet dairelerine astırdı.
Çok önemli müzik yapılanmasına
girişti. Mehteranı (mehter müziği)
kaldırdı. Ordu bandosunu kurdu.
(Aynı zamanda Saray Bandosu Müzika-i Humayün)
Opera ve operet temsilleri bu
dönemde de yoğun biçimde devam
etti. Aynı yıllarda Bosko, Naum ve
Gedikpaşa tiyatroları da oyunlarını
görkemli olarak sürdürüyordu.
Ama… Osmanlı; vatandaşlarının Tiyatroda oyuncu ve yönetmen olarak
görev almasını yasaklamıştı. Osmanlı’da makamı alınıp satılan, devredilen kadılık burada baskıcı dinsel
gericiliğin engellemeci polis görevini
yürütüyordu. Bu nedenle Osmanlı
olmak bir bakıma sanatta suçlu olmaktı. Evet şaka gibi ama gerçek!
Saray bandosu dinletileri,opera,
operet trupları (kumpanya), tiyatro
temsilleri Sultan Abdülmecit döneminde de hız kesmedi. Özellikle
saray bandosu (Müzika-i Humayün)
çok işlevli duruma büründürüldü.
Opera, operet, müzikal ve senfoni
orkestrası görevi yaptı. Bu dönemde
İzmir Barosu Bülteni 63
MAKALE
deyişini çok önemsiyorum. Müzik
Güzel Sanatların Fonetik (işitsel) sanatlar bölümünü içermektedir. Bu
bölüm şiir ve edebiyatı da içine almaktadır.Atatürk ve Müzik konulu
bu yazım kapsamlı olduğu için konuyu; A) Osmanlı Dönemi (Geçmiş
bilinsin ki gelecek yaratılsın!) B) Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi olarak
iki ana başlıkta ele almayı uygun
buldum.
A) Osmanlı Dönemi
Osmanlı dönemi XVI. yüzyılında
hem Topkapı Sarayı’nda hem de o
dönemdeki at meydanında (Şimdiki
Sultan Ahmet Meydanı) şehzadelerin
sünnet ve evlenme düğün törenlerinde Avrupa’dan gelen müzisyenlerin türlü etkinlik sunması bize biraz
şaşırtıcı gelebilir. Ama doğru… Kral
I. François’nın (Birinci Fransua) 1543
yılında Kanuni Sultan Süleyman’a
bir yardım karşılığı teşekkürü olarak
orkestra göndermesi ve sonraki
uzun yıllarda da bu geleneğin sürdürülmesi. Ayrıca Galata orgcularının (Kilise orgcuları) saraya ve Osmanlı seçkin sınıfına sürekli konser
verme geleneği XVII. yüzyılın başına
kadar devam eder. 28 Katip Çelebi
(1720), Mustafa Hatti (1748), Ahmet
Resmi (1757), Ahmet Azmi (1777)
gibi zamanlarının saray görevlileri
MAKALE
opera kumpanyası sarayın maaşlı
kadrosuna alınır. Abdülmecit döneminin ılımlı özelliği gereği kadıların
görece hoş görüleri sayesinde artık
Osmanlı oyuncu ve yönetmenlerini
tiyatrolarda görür gibiyiz... Bu yıllarda
ünlü piyanist F. Lizst’in İstanbul’a
çağırılarak konserler verdiğini biliyoruz. Padişah Abdülmecit Sultan
ve şehzadelerine batı müziği eğitimi
veren bir öğretmendi aynı zamanda.
Bu donanımından ötürü ünlü şef ve
bağdar Giuseppe Donizetti’nin kardeşi müzisyen ve şef Gaetano Donizetti’yi sarayın kadrosuna alır ve
“Dolmabahçe Saray Tiyatrosu” adıyla saray operasını kurar. Bu yerli
kuruluş temsillerine beş yıl aralıksız
devam eder. Opera orkestrasının
tamamı Osmanlı müzisyenleridir.
Tenor Mehmet Zeki sürekli başroldedir. Fakat çıkan güçlü bir yangın…
Abdülmecit’in ölümünden sonra
yerine geçen Abdülaziz müziğe ve
sanata uzaktı. O biraz yerli “temaşa”
sanatını seviyordu. Bilinebildiği kadarıyla saray operasına birkez gitmişliği söyleniyor. (Bağdar G. Verdi’nin La Traviata’sı)
Abdülmecit döneminde yanan
Dolmabahçe Saray Tiyatrosunun
boşluğunu Padişah İkinci Abdülhamit Yıldız Sarayının içine yaptırarak
işi çözer. Bu tiyatro binasında opera,
operet ve müzikaller sahnelenmeyi
sürdürür. Fakat 1900 yıl ve biraz
sonrasındaki iç ve dış çalkalanmalar
(İstibdatın olumsuzluğu, İkinci Meş64 İzmir Barosu Bülteni
rutiyet, Balkan Harbi, Birinci Paylaşım
Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı) önceliği aldığı için yaklaşık otuz yıllık bir sanat etkinliği
kopukluk süreci yaşanılır.
Değerli hukukçu arkadaşım, size
kısaca bir dönemi anlatmaya çalıştım. Anlattığım bu dönemde Osmanlı Sarayı kültür – sanatı ile halkın
kültür – sanatı arasında hemen hemen nerdeyse hiçbir bağıntı ve benzerlik göremiyoruz. Osmanlıda sanat; İstanbul’da sarayda, köşklerde,
yalılarda ve yeni yetme İstanbul Boğazı zenginlerinde bir eğlenme ve
oyalanma aracıydı. Buna divan
müziğini de (sanat müziği) dahil
edebiliriz. Halk sarayın duvarından
içeri giremiyordu. Bu nedenle halkın
basit, yalın bir haykırışı ile neşesinde
halk müziği vardı. Göründüğü gibi
saray ve çevresi ithal bir kültür sanatı
kendine amaç edinmiş olarak onunla
meşgul idi. Sarayın halkın müziğiyle
ilgili ulusal bir yaratısı yoktu… Oysa
Avrupa ta 1400’lü yıllardan beri müziğini ve okul müzik eğitimini kendi
halk müziklerini işleyerek almış, üvertürleri, sonatları, konçertoları, opera,
operet, senfoni “vb.” müziklerini bu
forma bağlı kalarak yaratmış, çok
sesli hale getirmiştir. Benim vurgulamak istediğim; Osmanlılarda Fatih
Sultan Mehmed’i ilerlemenin ölçütü
olarak ele alırsak; bilebildiğim kadarıyla İkinci Abdülhamit dahil olmak
üzere otuz padişah görev almış.
Ama bunların hiçbirisi müzikte “ulusallıktan evrensele” yöntemiyle çağ-
daş ulusal müzik türümüzü yaratmamışlardır.
Örneğin o zamanlarda
da dinlenilen divan müziği (sanat müziği) için
İkinci Abdülhamit şunları
söyler; Bu müzik minördür (küçüktür). Acı ve
elem verir. Neşe yoktur.
Vücut bu müzikle şen
şakrak olmuyor. İkinci
Abdülhamit piyano çaldığı için bu ayrıma varabiliyordu. Ama müziğin ulusal çözümleme
ve tedavisini ne görmüş
ne de bulabilmiş… Sanat müziğinin temeli
Arap ve Fars kaynaklıdır. Ya opera,
operet ve müzikallerin kaynağı! Sonuçta 1451 – 1908 yıllarını içeren
ulusal müzik tanı ve tedaviyi görebiliyor muyuz, var mı?
B) Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi
Yaşamda müzik gerekli midir?
Yaşam müziktir, müziksiz insan yaşamı olmaz. Ama yalnız türü – çeşidi
irdelenmelidir diyerek bize fikir –
ruh – kültür üçgeninin etkilenmesini
hatırlatmaktadır. Atatürk!...
Büyük önder; Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür ve sanatsız
kalan bir ulusun yaşam damarlarından biri kopmuş demektir der.
Türk ulusunun tarihsel bir niteliği
Güzel Sanatları sevmesi ve onda
yükselmesidir. Sanat dalları içinde
en çabuk ve en önde götürülmesi
gereken Türk Müziği diyerek önemini
vurgular ve devam eder. Türk Devriminin amacı; Türk halkını modern
ve uygar bir toplum durumuna getirmektir. İşte Türk Müzik İnkılabı sabırsızlıkla bu oluşumu beklemektedir.
Bu oluşumun stratejik doğru açıklamasını da şöyle açıklıyor; Türk
Ulusal Müzik Kültürünü hemen derleyip, toplayıp, işlemek, çağdaş uygarlık düzeyine eriştirerek evrensel
müzik kültürü içinde yer almak. Büyük önder daha da ileri giderek “Bir
ulusun yeni değişikliğindeki ölçü
müzikteki değişikliği alıp kavrayabilmesidir. Yani doğu musikiciliğini
sürekli gözden geçirip değerlendirmek, evrensel müziği almakta olmak
karıda baştan beri anlattıklarım ışığında batıdan dört yüz yıllık müziksel
geriliği gene bir müzik devrimi ile
giderileceğini bildiği için Cumhuriyet’in kuruluş gününden tam beş
ay sonra Musiki Muallim Mektebi
(Müzik Öğretmen Okulu) açılır
(1924). Bu arada Cumhuriyetten
önce İstanbul’da kurulan Dâr-ül Elhan (Ezgi ve Ses) Okulu İstanbul
Belediyesine bağlanarak Türkiye’nin
ilk müzik kurumu olur. Kurulan İstanbul Belediye Konservatuarının
ders müfredatı değiştirilerek çağa
uygunluk sağlanır. Padişah döneminden kalan saray fasıl heyetini
kaldırır. (Cumhuriyet felsefesiyle her
yönden ters) Osmanlının son 7080 yıl öncesinden kurulan Makam-ı
Hilafet Mızıkasıyla ve Muzıka-i Humayün Bandosunu kaldırarak bunların yerine şimdiki Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrasını kurmuştur
(1933). 1934 yılında Müzik Öğretmen
Okulu kaldırılarak yerine Gazi Eğitim
Enstitüsü müzik bölümü kurulur
(1935). Ankara Devlet Konservatuarı
da 1936 yılında kuruluşunu gerçekleştirir. Ayrıca Askeri Bando Mızıka
Okulu işlevine kavuşur.
Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ve Ankara Devlet Konservatuarı’nın ilk ve sonraki yılları tatbikat
sahnesi adını alarak birçok yerli
opera ve tiyatro oyununu ortaya çıkartır ve başarıyla sergiler. Özellikle
bu tatbikat sahnesiyle Atatürk’ün o
zamanki İran Şahının Türkiye’yi zi-
yareti için Adnan Saygun’a Özsoy
Operasını besteletip hazırlattırması
ve görkemli bir biçimde Şaha sunulması bizler için hem övünç hem
de çok düşünülmesi gereken bir
durumdur. (1930’lu yılların başı) “Burada yabancı bir eserin sergilenmesi
kolaycılığı yerine ilk yerli bir eserin
sunumunu göze almak mucize!”
Bu arada Atatürk on müzisyeni de
yurt dışı eğitime göndererek onlardan ilerde yarar beklemektedir. Gene
bu yıllarda Türk Halk Müziğinin Anadolu’da derleme ve ölçünlü için (on
bin halk ezgisi) on altı yıl emek verilecektir. (A. Adnan Saygun – Bela
Bartok – Mustafa Sarısözen – Nida
Tüfekçi) vb. bu çalışmaların sonlanmasının arkasından 1948 yılında
Ankara Devlet Operası kurulur. Arkasından da bir yıl sonra İstanbul’da
kurulan bale topluluğu Ankara Operası bünyesine katılır. 1932 yılından
1950 yılı başına kadar süren yıllarda
Atatürk ve Cumhuriyetin kazandırdığı
Köy Enstitüleri ve özellikle halk evlerindeki müzik öğretimi – müzik
dinletileri – müzikli oyunlar vb. halka
inerek olağanüstü başarı kazanmıştı.
Tüm bu çalışmalar ve Cumhuriyetimizin bu kazanım ve miraslarının
şiddetli rüzgarlarıyla çok önemli
kültür sanat kurumları kurulmaya
devam etmiştir. Bunlar 1950’li yılların
sonlarında kurulan İstanbul ve İzmir
Devlet Tiyatroları’nın yanısıra 11
Devlet Tiyatrosu, İstanbul, İzmir,
Bursa, Antalya, Adana, Eskişehir
senfoni orkestraları, İstanbul, İzmir,
Adana, Eskişehir, Mersin, Devlet
Konservatuarları, birçok ilde Türk
Müziği Konservatuarları, Türk Sanat
Müziği Koroları, Türk Halk Müziği
Koroları, İstanbul, İzmir, Antalya,
Mersin, Samsun Devlet Opera ve
Baleleri, Türk Dünyası Müzik Toplulukları, çeşitli belediyelerin hafif
müzik ve senfoni orkestraları, özel
ve resmi üniversiteler ile büyük şirketlerin senfoni orkestraları, TRT’nin
tüm müzik kurumları, Asya, Hindistan,
Avustralya, Afrika kıtalarındaki sanat
kuruluşlarının toplamından sayısal
üstünlüğümüz çok fazladır. Bu nedenle Atatürk’ün değerini iyi bilmek,
Cumhuriyetimizin bu kazanımlarını
korumak ve ayrıca geliştirmek zorundayız.Sevgi ve Saygılarımla.
İzmir Barosu Bülteni 65
MAKALE
(musikicilik: tutulan yol).
Atatürk daha 1923 yılında; Vatanın tüm yörelerine, kütüphaneler,
konservatuarlar, müzeler, güzel sanatlar okulları ve hayvanat bahçelerinin hızlı şekilde açılması gerektiğini, zira batıyla olan dört yüzyıllık
açığın kısa sürede bitirilmesinin şart
olduğunu belirtiyordu. Atatürk şunu
da söylüyordu; “Bir ulus ki resim
yapmaz, heykel yapmaz, fen ile uğraşmaz, itiraf etmeli ki o ulusun
dünyanın ilerlemesinde yeri yoktur!”
Atatürk yabancı uzmanların müziğimizin ne olduğuna dair sorularına
şu tarihsel yanıtı verir: “Gerçek müziğimizin Anadolu ve Trakya halkında
işitildiğini ama bu gerçek müziğimizin
son genel müzik kurallarına göre
işlenmesi gerektiğini ve bununda
kapsamlı bir çalışma olacağını belirtir.
Ziya Gökalp: halk ezgileri + batı
armonisi = batılılaşma
Atatürk: halk ezgileri + genel
son müzik kuralları = çağdaşlaşma
Örneğin yukarıdaki denklemde
sosyolog Ziya Gökalp ile Atatürk’ün
ulusal müziğimizin yaratılmasında
çok belirgin görüş ayrıcalığı var.
Ziya Gökalp bir yanlışa düşerek batılılaşmayı hedef alıyor. Oysa Atatürk
çağdaşlaşmayı…
Atatürk Osmanlı’nın geri kalmış
son dönemini simgeleyen çağdışı
inanç, kültür ve sanat kalıntılarıyla
bağı koparmadıkça gereken ilerlemenin olamayacağını biliyordu. Yu-
MAKALE
6769 SAYILI KANUNLA SINAİ
MÜLKİYETTE NELER DEĞİŞTİ?
Av, Nevhan AKYILDIZ
Türkiye’de fikri mülkiyet alanında
1995 yılından itibaren süregelen yasa
değişikliklerinin son halkası 6769 sayılı
Sınai Mülkiyet Kanunu olmuştur. Kanun, 10 Ocak 2017 tarihinde Resmi
Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe
girmiş ve Kanun Hükmünde Kararnameler dönemi sona ermiştir.
6769 sayılı Kanun elbette, sınai
mülkiyetle ilgili tüm sorunları gidermeyecek, hatta beraberinde yeni tartışmaları da getirecektir. Yine de, uygulamada sorun yaratan birçok konuda çözüm ve yenilikler getirilmesi,
herşeyden önce kanun şeklinde düzenlenerek Kanun Hükmünde Kararnamelere özgü sorunların bertaraf
edilmesi fikri mülkiyet hukukçuları tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.
Şimdi, 6769 sayılı Kanun ile yapılan
değişikliklere göz atalım:
Markalar. Patentler, Tasarımlar,
Coğrafi İşaretler dört ayrı Kanun Hük66 İzmir Barosu Bülteni
münde Kararname ile korunmakta
iken yeni düzenlemede tek Kanunda
toplanmış, ayrıca ortak hükümlere
yer verilmiştir. Kanunda markalar, patentler, faydalı modeller, coğrafi işaretler
ve ortak hükümler adıyla ayrı başlıklar
altında sırayla yer almaktadır.
556 sayılı Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye göre, marka işaretinin tescili
için “çizimle görüntülenebilmesi veya
benzer biçimde ifade edilebilmesi,
baskı yoluyla yayınlanabilmesi ve çoğaltılabilmesi” gerekirken, 6769 sayılı
kanunda marka işaretinin “bir teşebbüsün mallarının veya hizmetlerinin
diğer teşebbüslerin mallarından veya
hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlaması, marka sahibine sağlanan korumanın konusunun açık ve kesin
olarak anlaşılmasını sağlayabilecek
şekilde sicilde gösterilebilir olması”
yeterli sayılmıştır. Böylelikle, Avrupa
Birliği mevzuat ve düzenlemelerine
uygun şekilde ayırt ediciliği sağlayan
herhangi bir işaretin marka olarak
tescili mümkün olabilecektir.
Yapılan bir başka değişiklik Türk
Patent Enstitüsü’nün adının Türk Patent
ve Marka Kurumu olarak değiştirilmesidir. Kurum, kısaca TÜRKPATENT
olarak anılacaktır.
Herhangi bir ayırt edici niteliğe
sahip olmayan işaretler ile tescilli coğrafi işaretten oluşan ya da tescilli coğrafi işaret içeren işaretler mutlak ret
nedenlerine dahil edilmiştir. Bu değişiklikle özellikle ayırt edici olmayan
işaretlere ilişkin marka başvuruları
TÜRKPATENT tarafından reddedilebilecektir.
Nispi ret konusunda, yeni ret nedenlerine yer verilmiştir. Bu durumlarda
ret kararı verilebilmesi için marka sahibinin itiraz etmesi gerektiği unutulmamalıdır. Paris Sözleşmesinin 1 inci
mükerrer 6. maddesine göre tanınmış
iddiasını ispatlayamazsa itiraz reddedilecektir. Bu uygulama, marka
başvurularında, itirazlarda, itirazların
gerekçelendirilmesinde marka hukuku
uzmanlarından yararlanılmasını daha
önemli hale getirmiştir. Aksi halde,
hukuki bilgi ve deneyime sahip olmayan kişilerle yürütülen marka tescilleri, markasını tescil ettirmek isteyenler ya da itiraz sahipleri tarafından
hayal kırıklığı ile sonuçlanacaktır. Zira,
itirazların gerekçelendirilmesi ciddi
kullanımın marka hukuku kapsamında,
hukuki yorumuna bağlıdır.
Ülkemizde son yıllarda yapılan
uzlaşma ve arabuluculuk konusunda
mevzuat değişiklikleri ve uygulamalar
6769 sayılı kanunda da etkisini göstermiş, TÜRKPATENT’in gerekli görmesi halinde Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu hükümleri çerçevesinde, tarafları uzlaşmaya teşvik
etmesi yolu açılmıştır.
Kanunun getirdiği bir başka değişiklik lisans verilmesine ilişkindir. Bu
düzenlemeye göre, lisans veren, lisans
alan tarafından üretilecek malın veya
sunulacak hizmetlerin kalitesini garanti
altına alacak önlemleri almak, lisans
alan, lisans sözleşmesi koşullarına
uymak zorundadır. Aksi takdirde marka
sahibi, tescilli markadan doğan haklarını lisans alana karşı ileri sürebilecektir.
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 26.
maddesi ile TÜRKPATENT’e “9. maddenin 1. fıkrasında belirtilen hallerin
mevcut olması, marka sahibinin fiillerinin veya gerekli önlemleri almaması
nedeniyle markanın, tescilli olduğu
mal veya hizmetler için yaygın bir ad
haline gelmesi, marka sahibi tarafından
veya marka sahibinin izniyle gerçekleştirilen kullanım sonucunda markanın, tescilli olduğu mal veya hizmetlerin özellikle niteliği, kalitesi veya
coğrafi kaynağı konusunda halkı yanıltması” gibi hallerde markayı iptal
yetkisi verilmiştir. Ancak, bu hüküm
kanunun yayım tarihinden 7 yıl sonra
yürürlüğe girecektir.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi değiştiren 5833 sayılı Kanun
ile yapılan düzenlemede, mal veya
hizmeti ithal ya da ihraç etme, ticari
amaçla satın alma, bulundurma, nakletme veya depolama fiillerinin ceza
yaptırımına bağlanmamış olması, marka hakkının korunmasında zafiyet yaratmaktaydı. Özellikle, 31/12/2008 tarihine kadar 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Türk Ceza
mevzuatına uyumu için gerekli yasal
düzenlemenin yapılmaması, 5833 sayılı Kanunun 2009 yılında yürürlüğe
girmesi nedeniyle çok sayıda olayda
ele geçen taklit ürünlerin zoralımına
karar verilememesi eleştirilere neden
olmuştu. Yapılan düzenleme ile suç
kapsamı genişletilerek taklit mallarla
mücadelede daha etkin bir dönem
başlamıştır.
Ayrıca, Kanun öncesinde ele geçen taklit malların muhafazası önemli
bir sorundu. Kanunda yer verilen düzenleme ile suça konu eşyaların muhafaza edilemeyecek olması halinde,
Cumhuriyet savcısının talimatı ile numune alınması ve ardından geri kalan
suç eşyasının tasfiyesi mümkün hale
gelmiştir. Böylece, suç eşyasının zarara
uğraması veya değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı veya muhafazasının ciddi
külfet oluşturması halinde bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine hakim, kovuşturma aşamasında hükümden önce
mahkeme tarafından imhasına karar
verilebilecektir.
Tasarımlar bakımından her şeyden
önce, kanunda endüstriyel tasarım
kavramından vazgeçilerek, tasarım
kavramına yer verildiğini belirtmek
gerekir. Kanunda yapılan değişiklikle,
tescilsiz tasarımlarda korunmaktadır.
Tescilsiz tasarım, sahibine tasarımın
aynısının veya genel izlenim itibarıyla
ayırt edilemeyecek kadar benzerinin
kopyalanarak alınması engelleme
hakkı halinde vermektedir. Korunan
tasarımın kendi tasarımından önce
kamuya sunulduğunu makul yollarla
bilmesi mümkün olmayan bir tasarımcı
tarafından bağımsız olarak yapılan
tasarımın, koruma kapsamındaki tasarımdan kopyalanmış olduğu kabul
edilmeyecektir. Ancak, tescilsiz tasarımların koruma süresi kamuya ilk
sunulma tarihinden itibaren 3 yıldır.
Tescilsiz tasarım hakkı sahibi, tasarım
kamuya sunulduğu takdirde, tasarım
hakkına yönelik ihlallerden dolayı dava
İzmir Barosu Bülteni 67
MAKALE
markalar ile aynı veya benzer nitelikteki
marka başvurularının aynı veya benzer
mal veya hizmetlere ilişkin olması halinde, marka işaretinin tescil başvurusu
reddedilecektir. Tescil edilmiş veya
tescil başvurusuna konu bir markanın,
Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi
nedeniyle haksız bir yararın sağlanacağı, markanın itibarının zarar göreceği
veya ayırt edici karakterinin zedeleneceği anlaşılıyorsa, sınıf ayrımı dikkate alınmaksızın aynı ya da benzer
markanın tescil başvurusu reddedilebilecektir. Tescilli markanın yenilenmemesi halinde ve önceki marka
sahibinin iki yıllık süre içinde markayı
kullanmış olması koşuluyla, koruma
süresinin sona ermesinden itibaren
iki yıl içinde yapılan, bu markayla aynı
veya benzer olan, aynı veya benzer
mal veya hizmetleri içeren marka
başvuruları da reddedilecektir.
6769 sayılı Kanunun 7. maddesinde, marka korumasının tescil yoluyla
elde edilebileceği düzenlenmiş, ancak
tescilsiz marka sahiplerinin hukuki
durumuna ilişkin istisnai hükümlere
de yer verilmiştir. Aynı madde de,
marka işaretinin ticaret unvanı ya da
işletme adı olarak kullanılması, işaretin
hukuka aykırı şekilde karşılaştırmalı
reklamlarda kullanılması gibi marka
sahibinin markasının ticaret alanında
kullanılmasını yasaklayabileceği durumlar açıklanmıştır.
6769 sayılı kanunla yapılan önemli
bir yenilik, resmi marka bülteninde
yayımlanan marka tescil başvurusuna
ilişkin itirazın, yayımdan itibaren iki
ay içerisinde yapılması gerekmektedir.
Bu yenilikle, markanın tescil süresinin
kısaltılması amaçlanmıştır.
Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre,
artık nispi ret nedeni olarak yapılan
itirazlarda, “markanın başvuru veya
rüçhan tarihinde Türkiye’de en az
beş yıldır tescilli olması halinde, başvuru sahibinin talebi üzerine, itiraz
sahibinden itiraza konu başvurunun
başvuru veya rüçhan tarihinden önceki
beş yıllık süre içinde itiraz gerekçesi
markasını itirazına dayanak gösterdiği
mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanmakta
olduğuna ya da kullanmamaya dair
haklı sebepleri olduğuna ilişkin” delil
sunulması talep edilecektir. İtiraz sahibi,
MAKALE
açmaya yetkilidir.
Kanun ile tasarım tescilinde tarifname verme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. Ancak, sınıf belirtilmesi ve
tarifname verilmesi halinde de, ürün
adı, sınıfı ve tarifnamede verilen bilgiler
koruma kapsamını etkilemeyecektir.
Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre
TÜRKPATENT yeni olmadığı tespit
edilen, tasarım tescil taleplerini reddedecektir. Bu düzenlemeye göre,
TÜRKPATENT’in yeniliği nasıl tespit
edeceği ve uygulayacağı merakla
beklenmektedir.
554 sayılı Endüstriyel Tasarımların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede tescilli tasarım
hakkına tecavüzü ceza yaptırımlarına
bağlamış olmasına rağmen, Türk
Ceza mevzuatına uyumunu sağlayacak yasal düzenlemenin yapılmaması nedeniyle, Yargıtay tarafından
ceza hükümlerinin askıda olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle, 2005 yılından
sonra kararnamenin ceza hükümleri
uygulanamamıştır. 6769 sayılı kanunda
ceza yaptırımlarına yer verilmemiş,
70. maddede tasarımdan doğan hakların herhangi bir şekilde tecavüze
uğraması halinde yalnızca hukuk davası açılabileceği belirtilmiştir.
Kanunla çalışanların aralarındaki
özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça, bir işletmede yükümlü olduğu faaliyeti gereği
gerçekleştirdiği ya da büyük ölçüde
işletmenin deneyim ve çalışmalarına
dayanarak iş ilişkisi sırasında yaptığı
tasarımların hak sahibi işverendir.
Bu hüküm, öğrenciler ve ücretsiz ola68 İzmir Barosu Bülteni
rak belirli bir süreye bağlı olmaksızın
hizmet gören stajyerlerin tasarımları
ile öğretim elemanlarının bilimsel çalışmalar veya araştırmalar sonucunda
gerçekleştirdiği tasarımlar hakkında
da uygulanacaktır. Böylece, öğretim
elemanlarının tasarımları üzerindeki
haklar, artık doğrudan öğretim elemanlarına ait olmayacaktır. Kanuna
göre, hizmet ilişkisi dışında kalan iş
görme sözleşmeleri çerçevesinde yapılan tasarımlarda hak sahibi, taraflar
arasında akdedilen sözleşme hükümleri çerçevesinde belirlenecektir.
Patentlere ilişkin düzenlemede bilgisayar programları ile birlikte günümüzün bilimsel gelişmeleri dikkate
alınarak gen dizisi, insan klonlama,
insan embriyosunun kullanılması, genetik kimliğin değiştirilmesi işlemlerinin
buluş sayılamayacağı belirtilmiş, “Bilginin derlenmesi, düzenlenmesi, sunulması ve iletilmesi ile ilgili teknik
yönü bulunmayan yöntemler” ibaresi
yerine “Bilginin sunumu” ibaresine
yer verilmiştir. Ancak, bilginin sunumu
ifadesinin yargılamaların yeni konularından biri olması beklenebilir.
Kanunun getirdiği en önemli yeniliklerden biri, incelemesiz patent
yöntemine son verilmiş olmasıdır.
6769 sayılı Kanunda, yenilik, buluş
basamağı ve sanayiye uygulanabilirlik
kriterleri tek bir başlık altında toplanarak
açıklanmıştır. Ayrıca, patent sahibine
tanınan hakların faydalı model sahiplerine de tanındığı fıkrası eklenerek
faydalı modele ilişkin hükümler belirgin
hale getirilmeye devam edilmiştir.
551 sayılı Patent Haklarının Ko-
runması Hakkında Kararnamede buluşa ilişkin tarifname, istemler ve özet
ayrı başlıklar altında düzenlenmişti.
6769 sayılı yasada “Buluşun Açıklanması, Tarifname, İstemler ve Özet”
başlığı altında bir araya yer almaktadır.
Yeni kanunda yer verilen “Tarifname,
buluş konusunun ilgili olduğu teknik
alanda uzman olan bir kişi tarafından
buluşun uygulanabilmesini sağlayacak
nitelikte açık ve yeterli yazılır” açıklaması ile buluşun açıklığından ne anlaşılması gerektiği belirtilmiştir.
Yayımlanan patente karşı üçüncü
kişiler tarafından yapılacak itirazların,
nasıl inceleneceği kanunun 100. maddesinde kurum kararlarına itiraz başlığı
altında düzenlenmiştir. 551 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede yer
alan “yayınlanmadan önce reddedilen
veya geri çekilen başvuru dosyası
üçüncü kişiler tarafından incelenemez”
hükmü kanunda yer almamaktadır.
Buna karşın, “Başvurunun geri çekildiği Bültende yayımlandıktan sonra
bu talepten vazgeçilemez” hükmü
yeni bir düzenleme olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Faydalı modellerle ilgili yeniliklerden
biri, yenilik değerlendirmesinde, buluş
konusuna katkı sağlamayan teknik
özelliklerin, esaslı yenilik taşıyan teknik
geliştirmelerin faydalı modelle korunabilmesi açısından dikkate alınmayacağına ilişkindir. Ayrıca, faydalı
model başvurularında, patentlerde
olduğu gibi başvuru tarihinin kesinleşmesinden itibaren 2 ay içerisinde
araştırma talebinde bulunma zorunluluğu getirilmiştir. Araştırma talebinde
ğişiklik, üniversite de gerçekleştirilen
buluşların artık hizmet buluşu sayılacağına ilişkindir. Hizmet buluşuna
ilişkin hükümler bu tür buluşlar içinde
uygulanacaktır. Buluştan elde edilen
gelirin paylaşımı, buluşu yapana
gelirin en az üçte biri verilecek şekilde
belirlenecektir.
6769 sayılı Kanun ile patentin kullanma zorunluluğu yeniden düzenlenmiştir. Patentin verilme kararının
Patent Bülteninde yayımlanmasından
itibaren 3 yıllık yada patent başvuru
tarihinden itibaren 4 yıllık sürelerden
hangisi daha sonra ise, kullanımda o
süre dikkate alınacaktır.
Kanuna göre, kısmen veya tamamen taklit suretiyle meydana getirildiğini bildiği ya da bilmesi gerektiği
halde tecavüz yoluyla üretilen buluş
konusu ürün veya usulle ilgili sözleşme
yapmak için öneride bulunmak , buluş
konusu usulün izinsiz olarak kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerektiği
halde, bu usulle doğrudan doğruya
elde edilen ürünleri satmak, dağıtmak
patent hakkına tecavüz oluşturmaktadır. Buna karşın lisansı izinsiz genişletmek veya devretmek, tecavüz
fiillerine iştirak, yardım, teşvik, kolaylaştırmak, tecavüz konusu eşyanın
nereden alındığını veya nasıl sağlandığını bildirmekten kaçınmak patent
haklarına tecavüz eylemleri arasında
değildir.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununda marka, tasarım, patent ve coğrafi işaretlerle ilgili ortak hükümlere
yer verilmiştir.
Bu kapsamda, sınai mülkiyet
haklarına ilişkin işlemlerle ilgili Kanun
veya yönetmelikle ayrıca süre belirtilmemişse, süre bildirim tarihinden itibaren 2 ay olarak kabul edilecektir.
Hukuki işlemler Kanun Hükmünde
Kararnameler dönemindeki gibi yazılı
şekle tabi olmakla birlikte, devir sözleşmesi noterden onayı halinde geçerli
olacaktır.
Hakkın tüketilmesi, artık uluslararası
alan dikkate alınarak belirlenecektir.
Kanuna göre, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenlerce piyasaya sürülmüş ürünleri kişisel ihtiyacı için
elinde bulunduran veya kullananlara
karşı dava açılamayacaktır.
Yeni Kanunla yapılan düzenlemede, tecavüzün mevcut olmadığına
dair dava açılabilmesi için, hak sahibine noterden bildirim yapılması yerine,
herhangi bir şekilde bildirim yapılması
yeterli görülmüştür. Ayrıca bu bildirimin
yapılmaması açılacak davada, dava
şartı olarak aranmayacaktır.
6769 sayılı Kanunla, tekelci olmayan lisans alanın, hakka tecavüz
halinde tek başına dava açmaya
hakkı olmadığına ilişkin hüküm kaldırılmıştır. Lisans alanın dava açma
hakkı sözleşmede açıkça sınırlandırılmamışsa, lisans alan yapacağı
herhangi şekildeki şekle tabi olmayan bildirimle hak sahibinden
dava açmasını isteyebileceği gibi
ciddi bir zarar tehlikesinin varlığı
halinde ve söz konusu sürenin geçmesinden önce, ihtiyati tedbire
karar verilmesini aynı şekilde mahkemeden talep edebilecektir. Mahkemenin tedbir kararı vermesi halinde lisans sahibi de dava açabilecektir.
Sınai mülkiyet hakkına tecavüze
konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin
üretimini engellemeyecek şekilde, ilgili
ürünlere tedbiren el koyma kararı verilebilecektir.
Önemli gördüğüm ve açıklamaya
çalıştığım yenilik ve değişikliklerin,
sınai mülkiyet haklarının korunması
bilincinin toplumda yerleşmesine, tescilli koruma sayısının artmasına, sınai
mülkiyet hakkı sahiplerinin, haklarının
etkin şekilde korunacağı inancına yol
açmasını dilerim.
İzmir Barosu Bülteni 69
MAKALE
bulunulmazsa, başvuru geri çekilmiş
sayılacaktır. Araştırma raporunun yayınlanmasından itibaren 3 ay içinde,
rapora karşı başvuru sahibi itiraz edebilecek, 3. kişiler görüş bildirebilecektir.
Kanunda yapılan yeni düzenlemede
faydalı modelin verilmesinden sonra,
patentte olduğu gibi itiraz usulü bulunmamaktadır. Bu durumda, yalnızca
hükümsüzlük davası açılabilecektir.
TÜRKPATENT, başvuruyu reddettiği
takdirde, kararın bildiriminden itibaren
2 ay içinde Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’na itiraz edilebilecektir.
6769 sayılı Kanuna göre, patentlerde olduğu gibi artık zarar görenler
değil “menfaati olanlar” faydalı modelin hükümsüzlüğü davası açabilecektir. Menfaati olanın, fiili bir zarar
gördüğünü kanıtlamasına gerek bulunmamaktadır. Ancak, bu düzenlemeye göre faydalı modelin hükümsüzlüğü davası, koruma süresince
veya hakkın sona ermesini izleyen 5
yıl içinde açılabilir.
Sınai Mülkiyet Kanunu ile patent
isteme hakkının gaspı davası açıldığında, TÜRKPATENT’ e bildirim yapılması zorunlu hale gelmiştir. Bu
dava açıldığında kararın kesinleşme
tarihine kadar, patentin verilmesi işlemleri hakim kararıyla durdurulabilir.
Hak sahibi, lehine sonuçlanan kararın
kesinleşmesinden itibaren 3 ay içinde
TÜRKPATENT nezdinde herhangi
bir talepte bulunmazsa, dava konusu
başvuru geri çekilmiş sayılacaktır.
Kanunda yer alan bir başka de-
SUÇ DUYURUSU
BAROMUZ, İZMİR’İ
HEDEF ALAN
AYRIŞTIRICI
SOSYAL MEDYA
PAYLAŞIMLARI
HAKKINDA SUÇ
DUYURUSUNDA
BULUNMUŞTUR VE
HUKUKİ SÜRECİN
TAKİPÇİSİDİR
11.01.2017 18:29:İzmir Barosu,
sosyal medya üzerinden İzmir ve
İzmirlilere yönelik ayrımcılık, kin ve
nefret söylemleri içeren paylaşımlarla
mücadele etmeye devam ediyor.
Aralık ayı içerisinde İstanbul’da
yaşanan patlama sonrası bir sosyal
medya kullanıcısının “Neden İzmir’de
patlama olmuyor, yoksa gavur gavura rahat yaşıyorlar mı?” şeklindeki
paylaşımı hakkında suç duyurusunda bulunan İzmir Barosu Başkanı
Av. Aydın Özcan, bundan kısa bir
süre sonra İzmir Adliyesi’ne yönelik
terör saldırısı ve bu saldırıda polis
memuru Fethi Sekin ve adliye çalışanı Musa Can’ın şehit olması üzerine ekranlarda adeta etmiş ve İzmir’in bu tip paylaşımlarla hedef
gösterildiğini dile getirmişti.
Baromuz şimdi de İzmir Adliyesi’ne yönelik hain saldırı sonrası
twitter üzerinden “İzmir’de patlama
oldu. Kemalin köpekleri, İngiliz destekçisi Gezi p.hep bir ağızdan havlamaya başladı.” şeklinde paylaşımda bulunan M.Y. adlı sosyal
medya kullanıcısı hakkında suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusu dilekçesinde, adı
70 İzmir Barosu Bülteni
geçen kişinin bu ifadelerle açıkça
halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği,
aşağıladığı ve nefret suçu işlediği
belirtildi.
Türkiye'nin terör örgütlerinin hedefi haline geldiği bir ortamda, böyle
bir katliamı ve faillerini övmek, hiç
kuşku yok ki nefreti yaymak anlamına
denilen dilekçede, ülkemize yönelik
sistemli terör saldırılarının hedefi
birlik ve beraberliğimizi bozmak,
toplumda umutsuzluk ve kaos yaratmak olduğuna göre, nefretin yayılmasına sebebiyet veren bu fiiller,
kamu düzeni açısından açık ve yakın
tehlikeye vücut vermektedir ifadelerine yer verildi. Anayasası’nın 14.
maddesine atıf yapılan dilekçede,
“Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmayı ve insan haklarına dayanan
demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” denildi.
Konuyla ilgili görüşlerini açıklayan
İzmir Barosu Başkanı Av. Aydın Özcan, bu tip paylaşvımların ne ulusal
ne de uluslararası hukuk kapsa-
mında hürriyeti kapsamına girmediğini, açıkça toplumun içerisine kin
ve nefret tohumları ekmeye hizmet
ettiğini söyledi. Baro Başkanı Av.
Aydın Özcan, “toplumu, dünyaya
emsal gösterilmeyi hak eden sağduyusuyla, her terör eyleminden
sonra kenetlenmiş ve teröristlerin
amaçlarına ulaşmalarını önlemiştir.
Ancak İzmir bir kısım insanlar
tarafından ısrarla hedef gösterilmeye
çalışılmaktadır. 5 Ocak 2017 tarihinde
İzmir Adliyesi’nde yaşanan terör eylemi sonrasında da maalesef kendini
bilmez kişiler, terör eylemi üzerinden
toplumu ayrıştırıcı ifadeler ve hakaretlerde bulunmuşlardır” dedi. Baroların, Sayılı Avukatlık Kanunu’nun
76.maddesi gereğince; “…hukukun
üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak…” amaçları olan
kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları olduğunu ve aynı yasanın
baro yönetim kurullarına “hukukun
üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve kavramlara
işlerlik kazandırmak” görevini verdiğini hatırlatan Özcan, “bu nedenle
adı geçen paylaşımları yapan kişiler
hakkında suç duyurusunda bulunma
zorunluluğu doğmuştur” dedi.
YEMİN TÖRENİ
RUHSAT ALAN
AV. IRMAK MELİKE AYAS
AV. MELDA ÇAĞILTI
AV. YAMAN YAKUT
AV. TUĞÇE DURU
AV. GÜLBAHAR SOĞUKÇEŞME
AV. ALARA ÜNVER
AV. NAZLI FULYA ZENGİN
AV.
EKİN UYAR
AV. COŞKUN DENİZ BÜLBÜL
AV. SETENAY CANSU YILMAZ
AV. UMUT ÇİL
AV. NACİYE ÇELİK
RUHSAT ALAN
AV. UTKU ZEYREK
AV. ARYEN TURAN
AV. İREM İNAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. MEHTAP KOÇHAN
AV. AYŞE TUBA ÇÖREZ
AV. YAŞAR YAKUP YAKUT
AV. ÖMER YILDIRIM
AV. MURAT ÇETİNSOYU
AV. PERİHAN UŞKAY
AV. SERKAN ŞAHİN
AV. HÜSEYİN ÖZKAYAGAN
AV. ASLI DENİZ CEYHAN TOKAT
AV. MURAT SEREZLİ
AV. FIRAT SEREZLİ
AV. YILDIZ IŞIKTAŞ KARABULUT
AV. ÖZGÜR KARABULUT
AV. ŞENİZ CİVİL
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. AHMET KOYUNCU
AV. NİHAL İLDOĞAN DURAN
AV. METİN İNAN
AV. FATMA SEVAL KARABAY
AV. ASLI DENİZ
AV. YASEMİN PAMUK ÖZMEN
AV. GÜRKAN ÖZCAN
AV. NAZLI BUKET SULAR
AV. ERKUL ERDEM
AV. ABDURRAHMAN AYKUT DİKENCİK
AV. İSMAİL EVRİM KARABACAK AV. ÜMİT TAT
AV. GÜLCE KEKLİK
AV. MUZAFFER SEVGİ SAKARYA
RUHSAT ALAN
AV. GÖKÇE IŞIK
AV. CELİL UZUN
AV. HAVVA NUR ATICI
AV. HAMZA İSMAİL YALÇIN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. ŞENİZ CİVİL
AV. MÜNİR HAKAN ERİŞ
PROF. DR. MUSTAFA RUHAN ERDEM
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. EZGİ AKTAŞ SAĞLAM
AV. MÜGE MERDE
AV. HİKMET TALİH UYAR
AV. SENEM DEMİREL
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. UFUK MANSUROĞLU
AV. LEVENT KÜTÜK
AV. ÖZLEM YILMAZ
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
RUHSAT ALAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. YİĞİT ÖNCÜL
AV. DİDEM UÇAK ÖRNEK
AV. MUSTAFA HAKKI BAŞAK
AV. MEHMET ŞİMŞEK
AV. GİZEM NASAY
AV. MELİKE AYŞE AKTAŞ
AV. BİRSU EROĞLUARSLAN
AV. AHMET YENİPALA
AV. EREN SEVER
AV. EMRE UMARLAR
AV. YETİŞ FERAHOĞLU
AV. FADİME COŞKUN
AV. MEHMET YILDIRIM
AV. SERKAN ŞAHİN
AV. ŞAKİR ÇUHADAR
AV. KÜBRA ÇUHADAR
AV. ZÜMER AYDIN
AV. AYDOĞAN YOLYAPAN
AV. SERHAT ÇETİN
AV. CANSU BALCI
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. CANDAŞ ÇİFTÇİ
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
İzmir Barosu Bülteni 71
YEMİN TÖRENİ
RUHSAT ALAN
AV. DİDEM ARSLAN
AV. TÜLAY SOYER
AV. NAFİYE YAĞMUR ARBİLEN
AV. GİZEM ER
AV. NURİ ÖZGÜR ÖZTÜRK
AV. BEGÜM İLÇAYTO
RUHSAT ALAN
AV. NATALİA ÖZEN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. GÖKHAN BAL
AV. GÖKTUĞ TOSUN
AV. SEYİDE DİLŞAT UYSAL
AV. YEŞİM ZİYREK
AV. ALİ ANIL OĞUZ
AV. AHMET OKYAY
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. VEDAT SAVTAK
AV. DERYA DİKİCİOĞLU YAĞCI
AV. TUĞÇE MENGÜÇ
AV. ORHAN AKA
AV. DENİZ GÜLSEN SAYGINAR AV. ORHAN AKDER
AV. SERÇİN BAL
AV. FATMA BELGİN ADALI
AV. MEHMET TUFAN YAZIRLI AV. SERHAT KÖKSAL
AV. BURAK ATA
AV. MÜKREMİN TURAN
AV. TÜRKİZ ÜMİT ÖZASLAN
AV. SEDEN TEKİN
AV. YUNUS EMRE KIZILASLAN AV. FATİH FİDAN
AV. CANSU GÜRESİN
AV. DEMET DURAN KÖKSAL
AV. ALİ CAN BÜLBÜL
AV. BİLGE ÖZER
AV. SÜLEYMAN YILMAZ
AV. BEKTAŞ KÖSE – AV. ERTAN ERSÜ
AV. NİMET ÇOLAK
AV. ENGİN ERKAL
AV. ALPERTUNGA KINIK
AV. ESRA ÇİFTÇİ – AV. ÖZGE BAL
AV. ÜMİT TAHİR TAN
AV. TEKİN MEMİŞ ÖZKAN
AV. MURAT ÇİFTCİ
AV. HANİFE YILDIRIM
72 İzmir Barosu Bülteni
RUHSAT ALAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. İREM KARAALİ
AV. NİHAN DURAK İNTEPE
AV. OZAN SEVER
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. NİGAR AKSOY
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. EDA EKMEKÇİ
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. SİNAN EROĞLU
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
RUHSAT ALAN
AV. TAMER BİLEN
AV. REŞİT OKTAY
AV. GÜLÇİN ÇAKMAK
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. KEMAL MUSTAFA BİLEN
AV. ABDULVAHAP KARAKUŞ
AV. SALİH VOLKAN ÇOKAL
AV. TUĞÇE TUZCUOĞLU
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. GÜVEN SEZERLİ
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. MEHMET AKSAY
AV. BUKET KOÇAK
AV. ALİ İHSAN COŞAR
AV. ESER YILMAZ
AV. GİZEM GEZDİ
AV. NESLİHAN ULUŞAHİN
AV. MEHMET PEŞKER
AV. AYKUT VERDİ
AV. NURAN BAKIR
AV. İSMAİL GÖZEL
AV. PAYENDE BİLGE SONER
AV. OSMAN FARUK KÜDÜR
AV. MEHMET SUBAY
YEMİN TÖRENİ
RUHSAT ALAN
AV. UĞUR CAN ÖZOK
AV. ATACAN TÜNEY
AV. SALMAN SOYA
AV. GÜL YILMAZ
AV. TOLGA ŞAHİN
AV. MEHMET CAN ÇEVİK
AV. ECE KASALI
AV. UĞUR ARDA ŞİRİN
AV. RUŞEN DUMAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. OKAN ÖZAYDIN
AV. MEHMET SÜRÜCÜ
AV. MEHMET YATAR
AV. AYHAN ÖLMEZ
AV. İLHAN AKARSU
AV. ÖZGÜR ÖZTÜRK
AV. HİLMİ İNCE
AV. SIDDIK CANER ERŞEN
AV. LEVENT UŞKAY
AV. ERDAL KARDAŞ
AV. MESUT DUMAN
RUHSAT ALAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. HÜSNİYE AYSU KÖSEOĞLU AV. HAKAN AYAZ
AV. GÜNEY YILMAZ
AV. MERTKAN UÇKAN
AV. ALİ DEMAN GÜLER
AV. SELİN DEĞİRMENCİ
AV. ECE ARSLAN
AV. GÖZDE YAVUZ
AV. NİLGÜN UZUN YILDIZ
AV. DENİZ YENİKAYA
AV. ULAŞ AYGÜN
AV. ÖMER FARUK KARA
AV. MUHAMMED EMİN ADSOY AV. MEHMET FATİH DEMİR
AV. ŞAKİR UZUN
AV. IRMAK ARABULAN
AV. CEMAL NEDRET ERDEM
RUHSAT ALAN
AV. ŞÜKRİYE İSKEÇELİ
AV. METE AKIN
AV. KEREM KÜÇÜKVURAL
AV. TAYFUN ÖZ
AV. YUSUF ŞADİ DAMAR
AV. AYLİN YILDIRIM
AV. FATMA NUR GÜZELÇAY
AV. HATİCE BUKET ÖZTÜRK
AV. ŞEREF ŞEN
AV. FIRAT YILMAZER
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. İLKAY PALA ÖGE
AV. YASEMEN ÖZDEMİR
AV. SERHAT ESKİCİ
AV. NURETTİN ÖZLÜTAŞ
AV. YILMAZ TAŞDEMİR
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. MERTER AYDAR
AV. SALİHA AKDEMİR
RUHSAT ALAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. MAHMUT DAYANÇ
AV. EMRE ÖKTEM
AV. SELMA NUR KARAHAN
AV. İSMET KÖYMEN
AV. HÜSEYİN ERDEN
AV. ASLI ŞİMŞEK
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. BURCU MİRAÇ MENEKŞE AV. GÜZİN OKAN
AV. HÜSEYİN DENGİZ
AV. RIDVAN ÇAVUŞ
AV. COŞKU YÜCEL
AV. CEM KURPINAR
AV. ONURCAN TÜRKAN
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. MERT OKTAR
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
İzmir Barosu Bülteni 73
YEMİN TÖRENİ
RUHSAT ALAN
AV. CENGİZ BEYCAN
AV. HURİYE MİNE GÜR
AV. DENİZ DENGİZ
AV. BERRAK ÖZDEMİR
AV. MERVE TURAN
RUHSAT ALAN
AV. MİRAY DEMİRKAN
AV. MELTEM ERTUĞRUL
AV. BÜŞRA BERİL KARAMAN
AV. MELİS YAŞA
AV. SEVİNÇ BİLDİR
AV. VELİ ÖZER ÖZBEK
74 İzmir Barosu Bülteni
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. HİLAL KÜEY
AV. TAHSİN BOZKIR UZ
AV. ALPER BAĞIRAN
AV. HASAN DENGİZ
AV. UĞUR BURAK DURU
AV. BORA ÖZGEN - AV. ŞAKİR UZUN
AV. HALİL TURAN
RUHSAT ALAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. SİBEL GÜL BAKICI
AV. BURAK EĞLENOĞLU
AV. MEHMET NURİ ÖZER
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. NURSOY YALÇINKAYA
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. NESLİ ÇULLU
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. GÖZDE YATAR
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. YAVUZ TÜĞEN
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. YASEMİN İNCEOĞLU
AV. MUAMMER ERTUĞRUL
AV. NİLAY KÖKKILINÇ
AV. MEHMET ÇAĞLAYAN KÖKKILINÇ
AV. GÜNAY TAVASLIOĞLU
AV. OKHAN BÖLEK
AV. NESLİHAN KÜREKSİZ ALAYLI
RUHSAT ALAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. MUSTAFA ALP
AV. ÇAĞNUR ALP
AV.MERT GÜL
AV. HÜSEYİN ERDEM
AV. HALUK İSMET KÖYMEN
AV. HÜSEYİN SONER ORDU
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. ALİ ÖZEN
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. ÖMER DEMİRHAN
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
YEMİN TÖRENİ
RUHSAT ALAN
AV. ŞENİZ EREN
AV. ESRA KURUŞ
AV. SEREN BULUR
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. MUSTAFA UFUK KARHAN
AV. MEHMET SARIKAYA
AV. ERDOĞAN BULUR
AV. YILDIRAY AĞABABAOĞLU
RUHSAT ALAN
AV. ECENUR TUNCEL
AV. SİMLA KARAER
AV. GÖZDEM BODUR
AV. EZGİ GÜRBÜZ
CÜBBE GİYDİREN AVUKATv
AV. MEHMET EMİN KELEŞ
AV. ERSOY ULUÇAY
AV. AHMET BEHÇET TUNÇOK
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
RUHSAT ALAN
AV. ZEYNEP TIRAŞ KALE
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. RUHİ ILGAZ
AV. SÜLEYMAN COŞKUN
AV. DİLEK KILAVUZ
AV. TURAN ARAS
AV. SELMAN NAZAN ARAS
AV. ÖZKAN YILDIRIM
AV. MEHMET EMRE DOĞAN
AV. FİLİZ CERİTOĞLU SENGEL
AV. REŞAT YAZAK
RUHSAT ALAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. EKİN ALP SAĞLAM
AV. EZGİ ETLİK
AV. FATİH SABUNCU
AV. KEREM EŞLİK
AV. HARUN ÇAVUŞLAR
AV. HÜSEYİN ÇETİN
AV. BÜŞRA NUR AKGÜN
AV. EŞE HARMAN
AV. ŞEYMANUR ASLAN
AV. GÜNEY YILMAZ
AV. FERHAN ERGİN
AV. SEHER DELİBAYIR
AV. MÜSLİME YILDIZ KARA
AV. RAMAZAN TAŞKIN
AV. ALİ YAĞCI
AV. SERHAT KÖKSAL
AV. NUR PEHLİVAN
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. ADİLE AYŞİN ŞİMŞEKOĞLU AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. VURAL TUNÇ
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
İzmir Barosu Bülteni 75
YEMİN TÖRENİ
RUHSAT ALAN
AV. ÖYKÜ DEMİRKIRAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. TOROS YOLDAŞ
AV. MURAT ULUSU
RUHSAT ALAN
AV. SAMET UZTEMUR
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
RUHSAT ALAN
AV. FATMA BETÜL BİLEN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. AYDAN ERSEZEN
AV. GÖKHAN EDİZ ERSEZEN
AV. FARİS DİKÇE
AV. ÇAĞDAŞ URGANCI
AV. GÜRHAN CABAK
AV. BURAK YALÇIN
AV. BUKET YALÇIN
AV. UMUT KÖROĞLU
RUHSAT ALAN
CÜBBE GİYDİREN AVUKAT
AV. NİDA TEKER
AV. MUHARREM LEVENT TEKELER
AV. SEVİLAY DEMİR
AV. EZGİ TUNÇSİPER
AV. BURCU USLU
AV. ARDA SÜRÜCÜ
AV. MELİHA NUR SAYAN
76 İzmir Barosu Bülteni
AV. BERNA AKALIN
AV. ÖZLEM GÖZÜBÜYÜK
AV. ELNAZ ERİŞCAN
AV. KEMAL ATA YARDIMCI
AV. AYŞEGÜL TAŞKIN
AV. BÜLENT ÖZTÜRK
AV. GİZEM IŞIKTAŞ
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. ABBAS ELMALI
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
AV. SEREN AKYOL
AV. AYDIN ÖZCAN (BARO BAŞKANI)
BASINDA BARO
İzmir Barosu Bülteni 77
BASINDA BARO
78 İzmir Barosu Bülteni
BASINDA BARO
İzmir Barosu Bülteni 79
BASINDA BARO
80 İzmir Barosu Bülteni
Download