(Say\375 52

advertisement
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
AB KOORDİNASYON DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTENİ
S A Y I
5 2
A R A L I K
2 0 0 9 - O C A K
Ş U B A T
BU SAYIDA:
Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi
2
Avrupa 2009 Yılı Ayrımcılıkla Mücadele
Raporu
5
2010 Yılı Avrupa Birliği Kadın Erkek Eşitliği
Raporu
14
Kriz Döneminde Avrupa Birliği’nde İstihdam
23
Avrupa Birliğinde İşgücü Akışları, İşler Arası
Geçişler ve İşsizlik Süreleri
27
2 0 1 0
SAYF A 2
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi
Hazırlayan: AB Uzman Yrd. Seven ERDOĞAN
Avrupa Birliği (AB)’nin temellerinin atıldığı 1957 Roma Antlaşması ile hizmet
ve kişilerin serbest dolaşımı, AB entegrasyon sürecinin en önemli hedeflerinden
ikisi olarak tespit edilmiştir. AB, zaman içinde bu iki hedefi hayata geçirmek üzere çeşitli politika ve araçlar geliştirmiştir. Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi
(AMYÇ) de bu hedeflerin gerçekleşmesine katkıda bulunmak üzere, AB tarafından geliştirilen araçlardan biri olarak kabul edilebilir. AMYÇ, Avrupa Komisyonu tarafından 2006 yılında önerilmiş, Avrupa Konseyi ve AB Parlamentosu tarafından 2007 yılında onaylanmış ve 2008 yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır.
Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi ile tüm öğrenme sonuçlarının bilgi, beceri
Mesleki
ve yetkinlik açısından birbirinden ayrıştırıldığı farklı tanımlayıcılar aracılığıyla
Çerçevesi
açıklanan sekiz ayrı mesleki seviye belirlenmiştir. Yani, her mesleki yeterlilik
(AMYÇ), Avrupa Birliği
seviyesi onu tanımlamaya ve diğer seviyelerden ayırmaya yarayan anahtar tanım-
Avrupa
Yeterlilikler
(AB)
Komisyonu
tarafından 2008 yılından
itibaren
başlamıştır.
uygulanmaya
layıcılara sahiptir. Buna ilaveten, AMYÇ’de bulunan her seviye birbirinin üzerine
inşa edilerek oluşturulmuştur. Yani, mesleki yeterlilikleri beşinci seviye olarak
tanımlanan biri, o seviyeye erişinceye kadarki tüm seviyelere ilişkin mesleki yeterliliklere sahip; beşinci seviyeden yüksek seviyelere ait mesleki yeterlilikler
açısından ise yoksun demektir. Bu nedenle, herhangi bir mesleki yeterlilik seviyesi ancak kendisinden önce ve sonra gelen seviyeler göz önünde bulundurularak en
doğru şekilde anlaşılabilir.
Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi’ne katılım göstermeye karar veren AB
ülkelerinin, bu süreci iki aşamada tamamlamaları öngörülmektedir. İlk aşamada,
her katılımcı ülkenin, kendi ulusal mesleki yeterlilik çerçevesini 2010 yılı itibariyle AMYÇ ile uyumlu hale getirmesi amaçlanmaktadır. İkinci aşamada ise,
2012 yılı itibariyle söz konusu ülkelerde verilen tüm sertifikaların AMYÇ referans alınarak gözden geçirilmesi sürecinin tamamlanması hedeflenmektedir. Başka bir deyişle, ilk etapta, AMYÇ’nin AB ülkelerinde farklı şekillerde ifade edilen
mesleki yeterliliklerin karşılaştırılabilmesine imkan sağlaması önemliyken; ilerleAVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
yen dönemlerde AMYÇ’nin Avrupa çapında tüm mesleki yeterliliklerin sınıflandırılmasına imkan tanıması daha büyük önem arz edecektir.
Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi sayesinde, AB vatandaşları bir AB ülkesinden diğerine yerleşmeye karar verdiklerinde işgücü piyasasına nasıl dahil
olacakları hususunda herhangi bir kaygı duymayacaklardır. Çünkü, sahip oldukları mesleki yeterlilikleri AMYÇ’yi kabul eden ülkelerde kolayca kanıtlayabilme imkanına sahip olacaklardır.
Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi’ni önemli kılan diğer bir husus ise sistemin kişileri hayat boyu öğrenme konusunda sürekli motive ediyor olmasıdır.
Diğer bir ifadeyle, hiyerarşik olarak tanımlanmış mesleki yeterlilik seviyelerinden daha üst bir seviyeye ulaşmak için kişinin bilgi, beceri ve yetkinlik açısından daha ileri bir düzeye erişmesi gerekmektedir. Bu ise mesleki ya da akademik anlamda eğitim almak ya da mesleki tecrübe kazanmak yoluyla mümkün
olabilmektedir. Kısaca, Çerçeve sayesinde insanlar sürekli olarak kendilerini
geliştirmeye ve daha çok şey öğrenmeye güdülenmektedirler. Ancak, bunun
tam tersini savunanlar da bulunmaktadır. Onlara göre ise sekizinci dereceden
daha üst seviyeye denk düşmesi gereken mesleki yeterliliklerle sekizinci seviyedeki mesleki yeterlilikler arasında herhangi bir fark öngörmeyen Çerçeve; en
üst mesleki düzeye erişildikten sonra kişileri kendilerini geliştirmeleri halinde
ödüllendirmeyerek yeni şeyler öğrenmeleri konusunda onları cesaretlendirememektedir.
Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi çoğu zaman üst bir çerçeve olarak algılanmaktadır. Ulusal mesleki yeterlilikler çerçevelerinden ilham almasına karşın, AMYÇ ulusal çerçevelerce tanımlanmış olan mesleki yeterliliklerin karşılaştırılabilmelerine ve bu sayede farklı ulusal mesleki yeterlilikler sistemleri
arasında ilişki kurulabilmesine olanak sağlamaktadır.
Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi de, aynı AB gibi statik bir yapıya sahip
değildir. AMYÇ, öğrenmenin yeni boyutları ve sonuçları keşfedildikçe kendini
yeniden tanımlayacak olan yaşayan bir mesleki yeterlilikler çerçevesidir.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 3
SAYF A 4
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Mesleki yeterlilikler alanında da üye ülkeler arasında uyumu sağlamak ve AB’nin daha ileri bir entegrasyon düzeyine ulaşmasına katkıda bulunmak üzere
geliştirilen AMYÇ’nin yakın gelecekte söz konusu hedefi gerçekleştirme konusunda etkin bir politika aracı olabilme ihtimali düşüktür. Bu konuda AB’nin
üye ülkeleri AMYÇ ile uyumlu politika ve araçlar geliştirmeye yöneltmedeki
sınırlı başarısı göz önünde bulundurulursa; AB’nin işinin hiç de kolay olmadığı açıkça görünmektedir.
Kaynak:
AB Komisyonu:
“Hayat Boyu Öğrenme için Avrupa Mesleki Yeterlilikler Çerçevesi’ni Açıklamak”
Raporu: http://ec.europa.eu/dgs/education_culture
”
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
SAYF A 5
Avrupa 2009 Yılı Ayrımcılıkla Mücadele
Raporu
Hazırlayan: AB Uzman Yrd. Şükrü Zafer DOKUZER
Avrupa ayrımcılıkla mücadele yasama çalışmaları bu alanda dünyadaki en kapsamlı çalışmalardan biridir. 2000 yılında Avrupa Birliği ırk veya etnik köken,
din veya inanç, sakatlık, yaş veya cinsel yönelim konularıyla ilgili ayrımcılığa
karşı iki direktif kabul etmiştir.
Avrupa Birliği ayrımcılıkla mücadeleyi desteklemek için bazı raporlar hazırlamaktadır. Avrupa Birliği Komisyonu İstihdam, Sosyal İşler ve Eşit Fırsatlar
Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan üçüncü rapor olan bu çalışma yeni
Eurobarometer ayrımcılık anketinin sonuçlarını sunmaktadır.
Çalışmaların ilki 2007 yılının Avrupa Herkes için Eşit Fırsatlar Yılı olacağı
düşünülerek 2006 yılının yazında gerçekleştirilmiştir. Söz konusu Avrupa Yılı,
Avrupa
Birliği,
ayrımcılıkla
mücadele
Avrupa Birliği’nde kişilerin hakları, farklılıkları ve herkesin eşit fırsatlara sahip
yasama
olması konusunda vatandaşları bilgilendirmeyi amaçlamaktadır. Bu girişimin
geliştirmek
AB içinde ayrımcılıkla mücadeleye bir hız kazandıracağı düşünülmektedir.
Ayrımcılıkla
çalışmalarını
için
Mücadele
R a p o r l a r ı
2007 yılının Avrupa Herkes için Eşit Fırsatlar Yılı olarak başarıyla uygulanması üzerine, Komisyon 2 Temmuz 2008 tarihinde yaş, engellilik, cinsel yönelim,
din ve inanç konularında ayrımcılığa meydan vermemek ve eşit fırsatların sağlanması için iletişimi güçlendirmek amacıyla yeni bir direktif teklifini kabul
etmiştir.
Konuyla ilgili ikinci çalışma 2008 yılının başında, önceki yıla göre algı ve fikirler konusunda ne gibi değişikliklerin olduğunu izleyebilmek için gerçekleştirilmiştir. Son anket ise 29 Mayıs – 15 Haziran 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Bu arada, ekonomik krizin ayrımcılıkla mücadeleye yönelik uygulamaları nasıl etkilediğinin anlaşılabilmesi için çalışmaya yeni sorular eklenmiştir. Bunlara ek olarak, ilk defa, üç aday ülke Hırvatistan, Makedonya ve
Türkiye de çalışmanın kapsamına dahil edilmiştir.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
yayımlamaktadır.
SAYF A 6
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Burada, 2008 yılından beri bu alandaki algılarda ne gibi değişiklikler olduğu
incelenecektir.
1. Avrupa’da Ayrımcılık: Algılar ve Tutumlar
Eurobarometer anketine göre Avrupa Birliği içinde en yaygın ayrımcılık %61
ile etnik köken konusunda algılanırken, bunu %58 ile yaş ve %53 ile engellilik
izlemektedir. Etnik kökene dayalı ayrımcılık algısı 2008 yılından beri çok belirgin bir değişim göstermemişken, yaş ve engellilik temelli ayrımcılık konularında büyük bir artış göze çarpmaktadır.
Avrupalılar yaş konusunda ayrımcılığın artık daha yüksek olduğunu düşünmektedirler. 2008 yılından beri 16 puanlık bir artış söz konusudur. Bu algı, engellilik ayrımcılığında da geçerlidir. Zira 8 puanlık artış bu durumu ortaya koymaktadır. 2008 yılında büyük bir çoğunluk bu iki ayrımcılığın nadir olarak görüldüğüne inanırken, artık Avrupalıların yarısından çoğu yaş ve engellilik konusunda yapılan ayrımcılığın yaygınlaştığı kanısındadır. 2009 yılında yapılan
”
çalışmaya göre, AB tarafından yasal olarak yasaklanmış altı ayrımcılığın, Avrupalıların büyük çoğunluğunda azalmak yerine artma eğiliminde olduğu görülmektedir.
Çalışmada anket katılımcılarına ayrımcılıkla ilgili yaşamış oldukları kişisel
deneyimler de sorulmuştur. 12 ay süren ankette, deneklerin %16’sı cinsiyet,
engellilik, etnik köken, yaş, cinsel yönelim, din veya inanç konularının en az
birinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldıklarını ya da rahatsız edildiklerini belirtmişlerdir. 2008 yılındaki çalışmadaki gibi, yaş, %6’lık bir artışla yine en
çok beyan edilen ayrımcılık olmuştur. Bunu, önceki çalışmaya göre %3’lük
artışla cinsiyet ve etnik köken izlemektedir.
Çalışma bilhassa engellilik, etnik köken ve cinsel yönelim konularında olmak
üzere, kendilerini azınlık grubun bir parçası görenlerin ayrımcılıkla karşılaşmaları arasında sıkı bir bağ olduğuna işaret etmektedir.
Bu durum, ya azınlık algısının ayrımcılığa maruz kalmada büyük bir etkiye
sahip olduğunu, ya da ayrımcılığa maruz kalmanın vatandaşların kendilerini
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
“azınlık” olarak algılamalarına büyük etkide bulunduğunu göstermektedir. Söz
konusu bulgular 2008 yılındaki bulgularla benzerlik arz etmektedir.
Son çalışmada, Avrupalıların farklılıkların medyada hangi boyutlarda işlendiğine dair algılarını anlayabilmek için yeni sorular sorulmuştur. Bu bağlamda, Avrupalıların büyük bir çoğunluğu, medyanın farklılıkları yansıtma konusunda
çok etkili olmadığına inandıklarını belirtmişlerdir. Özellikle %44’lük bir oranla
“engellilik” konusunda medyanın etkisiz olduğu inancı yaygındır. Ayrıca, Avrupalıların üçte biri; etnik köken (%36), din ve inanç (%35), yaş (%33) ve cinsel yönelim (%31) konusunda da aynı fikri paylaşmaktadırlar. Cinsiyet konusunda ise Avrupalıların yaklaşık dörtte birlik kısmı (%26) medyanın etkisiz
olduğuna inanmaktadırlar.
Etnik Köken
Altı zeminde incelenen ayrımcılık anketinde, etnik kökene dayalı ayrımcılık en
yaygın görülen ayrımcılık olarak değerlendirilmiştir. Avrupalıların %16’sı bunun ülkelerinde çok yaygın olduğuna inanırken, %45’lik bir bölüm ise oldukça
yaygın olduğunu düşünmektedir.
Ayrıca, etnik köken ayrımcılığının yaygınlığı konusundaki algılar ülkeden ülkeye büyük farklılıklar göstermektedir. Ülkeler arasındaki bu büyük farklılıklar, basit bir açıklama yapmayı olanaksız kılacak karmaşık algıların var olduğunu göstermektedir. Etnik ayrımcılık algısının yaygın olması söz konusu ülkelerdeki vatandaşların buna maruz kalmaları ile pek ilgili değildir.
Farklı etnik kökene sahip arkadaşlara sahip olunması da, vatandaşları ayrımcılık konusunda daha hassas hale getirmektedir. Bu durumda olan vatandaşların
%67’si ülkelerinde ayrımcılığın yaygın olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte, söz konusu oran, farklı etnik kökenden arkadaşlara sahip olmayanlar için
%54’e düşmektedir.
Kendilerini etnik azınlığın bir parçası olarak görenlerin, ortalamanın çok az
üstünde bir oranla ülkelerinde ayrımcılığın yaygın olduğunu düşünüyor olmaları ilginç bir noktadır.
Yaş
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 7
SAYF A 8
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Daha önceden belirtildiği gibi, yaş konusunda ayrımcılığın yayılmasına dair
fikirler yıl içinde oldukça değişmiştir. Benzer şekilde, yaşanan ekonomik krizin
söz konusu ayrımcılığı körükleyeceği iddia edilmektedir. Analizler, 40 ve üzeri
yaşta olanların, yaş ayrımcılığının yaygın olduğuna dair düşüncelerinin olduğunu göstermektedir.
Engellilik
Yaş konusunda yapılan ayrımcılık algısındaki artış, engellilikte de aynı şekilde
devam etmektedir. 2008 yılında çoğunluk görüşü engellilik konusunda ayrımın
nadir olduğu şeklindeyken (%49), şimdi çoğunluk (%53) bunun çok yaygın (%
13) ve oldukça yaygın (%40) olduğu kanısındadır. Yalnızca on vatandaşın dördü (%41) şu anda nadir olduğunu ifade etmektedirler. Ülkeden ülkeye ortaya
çıkan sonuçlar arasındaki farklar oldukça derin bir vaziyet arz etmektedir. Engellilere karşı ayrımcılık %74 ile en çok Fransa’da görülürken, bunu %64 ile
Letonya ve Macaristan, %63 ile Belçika ve Yunanistan son olarak da %62 ile
Hollanda izlemektedir. Engellilere karşı ayrımcılığa en az rastlanılan ülkeler
ise %33 ile Malta, %34 ile Türkiye, %35 ile İrlanda ve %39 ile Avusturya’dır.
Daha önce etnik köken ayrımcılığında belirtildiği gibi, engellilik konusunda,
engelli arkadaşa sahip olmak katılımcıların cevaplarını etkilemiştir. Zira engelli
arkadaşlara sahip olan kişiler, ülkede engellilere yönelik ayrımcılığın yaygın
olduğuna inanmaktadırlar. Bununla birlikte, etnik köken konusunda belirtilen
durumun aksine, kendilerini engelli olarak gören kişiler engellilere yönelik ayrımcılığın yaygın olduğuna inanmaktadırlar.
Cinsel Yönelim
Yaş ve engellilik konusundaki ayrımcılık bulgularının aksine, Avrupalılar şu
anki cinsel yönelim kaynaklı ayrımcılığı 2008 yılına göre fazla yaygın bulmamaktadırlar. Hâlihazırda cinsel yönelim nedenli ayrımcılık Avrupa’da dördüncü sırada bulunmaktadır. Ayrıca, ulusal veriler incelendiği zaman 2008 yılındaki gibi bir sonucun ortaya çıktığı görülmektedir. Buna göre, cinsel yönelim temelli ayrımcılığın bilhassa Akdeniz ülkelerinin çoğunda yaygın olduğu göze
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
çarpmaktadır. Örneğin, söz konusu ayrımcılığa %66 ile en çok Kıbrıs Rum Kesimi’nde ve %64 ile Yunanistan’da rastlanılmaktadır. Aynı şekilde, İtalya ve
Fransa’daki %61’lik oranlar da %47’lik Avrupa ortalamasının hayli üstündedir.
Cinsel yönelim temelli ayrımcılığın az görüldüğü ülkelere bakıldığında ise çarpıcı bir sonuç ortaya çıkmaktadır. AB’nin yeni üyelerinin çoğunda bu oran oldukça düşük seviyelerdedir: Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti %22, Slovakya %
27, Estonya %28. Anketin sonuçları göstermektedir ki, kendilerini cinsel yönelim açısından azınlık sınıfına mensup görenlerin algısı, cinsel yönelim temelli
ayrımcılığın da yaygın olduğu şeklindedir.
Cinsiyet
Cinsiyet temelli yapılan ayrımcılığa dair algı yaygın olduğundan ziyade nadir
olduğu şeklindedir. Deneklerin %53’lük kısmı bu konudaki ayrımcılığın nadir
olduğunu belirtirken, %40’lık bir kesim ise, bu konuda ayrımcılığın yaygın olduğuna inanmaktadır.
Her iki cinsiyet de, cinsiyet temelli ayrımcılığın yaygın olmaktan ziyade, nadir
olduğuna inanmasına rağmen, çalışma cinsiyetler arasındaki farkı ortaya koymuştur. Buna göre, erkeklerdeki %37’lik orana kıyasla kadınlar %44’lük oranla
cinsiyet ayrımcılığının daha yaygın olduğuna inanmaktadırlar.
Din ve İnanç
Din ve inanca dayalı ayrımcılık, Avrupa Birliği’nde en nadir görülen ayrımcılıktır. Çalışmanın sonuçlarına göre, deneklerin yarısından fazlası (%53) din ve
inanç kaynaklı ayrımcılığın nadir olduğuna inanmakta, %39’luk kısım ise bunun yaygın olduğunu düşünmektedir. %4’lük bir kesim de böyle bir ayrımcılığın ülkelerinde söz konusu olmadığına inanmaktadır. Ortaya çıkan tablo, verilen cevapların fazla uç noktalara kaymadığını göstermektedir. Zira %30’luk
kesim ayrımcılığın oldukça yaygın olduğunu düşünürken, aynı şekilde bunun
oldukça nadir olduğuna inananların oranı da %30’dur.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 9
SAYF A 10
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Din – inanç temelli ayrımcılığın en yaygın olduğu ülkeler ise sırasıyla, %59’la
Hollanda, %58’le Fransa, %55’le Danimarka, %54’le Belçika, %53’le İsveç ve %
51’le Yunanistan’dır. Bu arada söz konusu ülkelerde, göç konusunun sürekli kamuoyunu meşgul ettiği de hatırdan çıkarılmamalıdır. Listenin en sonunda ise, %
12 ile Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, %13’le Litvanya ve %14’le Letonya bulunmaktadır. Bu ülkelerde dinsel farklılıklar oldukça düşük seviyededir.
Engellilerde olduğu gibi, kendilerini dini azınlığa mensup görenler de genel olarak din ve inanç temelli ayrımcılığın yaygın olduğuna inanmaktadırlar.
2. Ayrımcılıkla Mücadele
Avrupa Birliği dahilinde sonuçlar değerlendirildiğinde vatandaşların, ülkelerinde
ayrımcılığın her çeşidine karşı etkili mücadelenin yapılıp yapılmadığına yönelik
fikirleri ön plana çıkmaktadır.
Ülkenizde Ayrımcılığın Her Türüyle Mücadelede Yeterli
Çaba Sarf Ediliyor mu?
11%
7%
11%
Evet, Kesinlikle
Evet, Bir Ölçüde
Hayır, Pek Değil
33%
38%
Hayır, Kesinlikle
Bilmiyor
Çalışma, kendilerini cinsel yönden azınlık grubuna mensup addedenlerin, ülkelerinde ayrımcılığın her çeşidiyle etkili mücadele yapılmadığına inandıklarını %
58’lik bir ortalama ile ortaya koymuştur. Aynı şekilde, kendilerini herhangi bir
şekilde azınlık olarak hissedenlerden, ayrımcılığın her türlüsüyle etkili mücadele
edilmediğine inanların oranı ise %62’ye çıkmaktadır.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
SAYF A 11
BAKANLIĞI
Ayrımcılığın yaygın olduğuna inanan vatandaşlar aynı zamanda ayrımcılıkla
mücadelenin de yeterli olmadığını düşünmektedirler.
Hukuk Bilgisi
2008 yılındaki gibi, AB vatandaşlarının yalnızca üçte biri (%33) herhangi bir
ayrımcılık veya kötü muameleye maruz kaldıklarında haklarını bildiklerini
beyan etmişlerdir. %52’lik kesim ise soruya olumsuz yanıt vermiştir. 2008
yılından beri konuyla ilgili herhangi bir gelişmenin olmadığı görülmektedir.
Genel olarak ülke ortalamaları AB ortalamasına yakın olsa da, yine de bazı
ülkelerdeki vatandaşlar haklarını öğrenmeyi daha çok arzu etmektedirler.
Finlandiya’daki vatandaşların %63’ü haklarını öğrenmek isterken %27’si
öğrenmek istememektedir. İsveç’te ise durum farklıdır. %47’lik kesim haklarını öğrenmek isterken, %43’lük kesim istememektedir.
Herhangi bir Ayrımcılığa veya Kötü Muameleye
Maruz Kaldığınızda Haklarınızı Biliyor musunuz?
60%
50%
40%
2008 Yılı
30%
2009 Yılı
20%
10%
0%
Evet
Hayır
Duruma Bağlı
Bilmiyor
Çalışma, kendilerini bir azınlığa ait hissedenlerin diğer vatandaşlardan biraz
daha bilinçli olduklarını göstermiştir.
3. İstihdamda Eşit Fırsatlara Dair Görüşler
İstihdamda eşit fırsatların sağlanması hususunda alınacak özel önlemlere
büyük bir destek vardır. Bu destek cinsel yönelim konusunda %63 iken, engellilik önlemleri için destek oranı %81’e çıkmaktadır.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 12
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Analizler, engelli kişilerin istihdamda eşit fırsatları sağlayacak önlemler konusunda bilhassa daha hassas olduklarını ve bu önlemleri desteklediklerini ortaya koymuştur. Engelliler sadece engellilik konusundaki önlemlere değil, diğer tüm azınlık haklarına yönelik ayrımcılığa karşı alınacak önlemlere de destek vermektedirler.
Ekonomik ve Mali Krizin Etkileri
Krizin uygulanmakta olan politikalar üzerine birtakım etkileri olmuştur. Eşitlik ve
farklılık politikaları da buna dahildir. “Ekonomik kriz nedeniyle eşitliği sağlayıcı
politikalara verilen öneminin azalıp azalmayacağı” sorusuna Avrupalıların %
49’luk kesimi krizin politikaları olumsuz etkileyeceği cevabını vermiştir.
Ekonomik Kriz Nedeniyle Ayrımcılıkla Mücadele
Politikalarının Etkinliğinin Azalacağını Düşünüyor
musunuz?
17%
11%
Kesinlikle Evet
8%
Bir Ölçüde Evet
Hayır Pek Değil
38%
26%
Kesinlikle Hayır
Bilmiyor
Krizin en büyük etkisi ise, yaşa bağlı ayrımcılıkta artışa neden olmasıdır. Ekonomik kriz ile yaşa bağlı ayrımcılık algısı arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Avrupalıların %64’ü ekonomik krizin emek piyasasında yaşa bağlı ayrımcılığı artırdığını düşünmektedir.
SONUÇ
Bu çalışma, Avrupalıların ayrımcılıkla ilgili sosyal politikalara dair algı ve düşüncelerini analiz etmeye çalışmaktadır. Avrupa Birliği’ni ciddi şekilde etkileyen
ekonomik krizin, ayrımcılık algılarında yapmış olduğu değişimler de incelenmiş-
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
tir. Sonuçlar oldukça aydınlatıcı niteliktedir. Çalışmanın ana başlıkları şu şekilde özetlenmektedir:
1. 2008 yılındaki gibi, 2009’da da Avrupalıların %16’sı ayrımcılıkla karşılaştıklarını ifade etmişlerdir.
2. 2008’den beri yaşa ve engelliliğe bağlı ayrımcılıkta büyük bir artış kaydedilmiştir.
3. Krizin gelmesi ile birlikte, Avrupalı Hükümetlerin ayrımcılığa karşı hassasiyetlerinin ve yardımlarının eski hızıyla devam edeceğine dair güven azalmaktadır.
4. Ayrımcılığın hassasiyetini belirleyen en önemli unsur, kişinin bulunduğu
sosyal çevre, bir azınlığa mensup olma durumu ve eğitim seviyesidir.
5. Farklılıkların, bilhassa engelliler için, medya tarafından etkili biçimde yansıtılmadığı görüşü hakimdir.
6. Avrupalıların sadece üçte biri herhangi bir ayrımcılık veya kötü muameleye
maruz kaldıklarında sahip oldukları hakları bilmektedir.
Kaynak:
AB Komisyonu
AB’de Ayrımcılık 2009 Yılı Raporu: http://ec.europa.eu/public_opinion/archives/
ebs/ebs_317_en.pdf
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 13
SAYF A 14
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
2010 Yılı Avrupa Birliği Kadın Erkek
Eşitliği Raporu
Hazırlayan: AB Uzman Yrd. Can KARACAN
Avrupa Komisyonu her yıl, baharda toplanan Avrupa Konseyi’ne Avrupa Birliği
üye devletlerindeki toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik gelişmeleri rapor etmekte, gelecekteki zorlukları ve öncelikleri bildirmektedir. Kadın-erkek eşitliği temel
bir hak ve aynı zamanda Avrupa Birliği’nin ortak bir ilkesidir. Birlik; kadınların
ilerlemesine, kadın ve erkeklerin eşit hukuki muamele görmesinin geliştirilmesine
ve cinsiyet boyutunun AB politika ve araçlarıyla açık bir şekilde bütünleşmesine
büyük bir katkı yapmaktadır. Eşitsizlikler özellikle kadınların aleyhine sürmektedir. Ancak, cinsiyet eşitliğinin daha yoğun olduğu bir toplum ve işgücü piyasasına doğru da artan bir eğilim bulunmaktadır. Mevcut ekonomik kriz, toplumsal
cinsiyet eşitliğini sağlamada başarının risk altında olduğunu ve ekonomik durgunAvrupa Komisyonu her yıl,
baharda toplanan Avrupa
Konseyi’ne Avrupa Birliği
üye devletlerindeki
toplumsal cinsiyet
eşitliğine yönelik
gelişmeleri rapor etmekte,
gelecekteki zorlukları ve
öncelikleri bildirmektedir.
luğun kadınlar üzerinde daha büyük bir baskı oluşturacağı endişelerini getirmiştir.
Ekonomideki kötü gidişat, toplumsal cinsiyet eşitliği tedbirlerini azaltma veya
kesme gerekçesi olarak kullanılabilmekte ve krize yönelik ulusal tepkiler analiz
edildiğinde böyle bir risk teyit edilmektedir. Buna karşın toplumsal cinsiyet eşitliğinin; sürdürülebilir büyüme, istihdam, rekabet edebilirlik ve sosyal birleşme için
bir ön şart olması dolayısıyla kriz dönemleri değişim için eşsiz bir fırsat sunmaktadır. Politika üreticileri, işgücü piyasasını ve toplumu gelecekte cinsiyet açısından daha eşit hale getirmek için politikalar uygulama şansına sahiptir.
2010 yılında, Avrupa Komisyonu toplumsal cinsiyet eşitliğinin arttırılması için
gösterdiği kararlılığı, kadın-erkek eşitliğindeki mevcut yol haritasını izlemek
amacıyla bir toplumsal cinsiyet eşitliği stratejisine uyarlayacaktır. Ayrıca,
“Büyüme ve İstihdam için Lizbon Stratejisi” de güncellenecektir. Öte yandan,
toplumsal cinsiyet eşitliğinin 2020 AB stratejisinde birleştirilecek olması önem
taşımaktadır. 2010 senesi Avrupa Yılı adıyla yoksulluk ve sosyal dışlanma ile
mücadeleye adanmıştır ve bu mücadeleler dezavantajlı kişileri içine alan etkin
tedbirlere yönelik ihtiyacı öne çıkaracaktır.
1. ANA GELİŞMELER
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
1. 1. Cinsiyet Ayrımı
Cinsiyet ayrımı ile mücadele; yapısal ve davranışsal değişiklikler ile kadın ve
erkeğin rolünün yeniden tanımlanmasını gerektirdiğinden uzun soluklu bir süreçtir. Cinsiyet ayrımı; istihdam oranları, ücret eşitliği, çalışma saatleri, sorumlulukların konumları, ev işleri ve çocuk bakımı paylaşımı, yoksulluk riski gibi
konulara bağlı olarak ilerleme yavaş gerçekleşmektedir.
Kadınların çalışma hayatına artan katılımı, 1995’ten bu yana yıllık ekonomik
büyüme oranının dörtte birini oluşturduğu AB ekonomisi için önemli bir katkı
ve olumlu bir gelişmedir. Kadın istihdam oranı son on yılda %7,1 artarak
2008’de Lizbon Hedefi’ne (2010’da %60) yakın bir seviyeye %59,1’a ulaşmıştır. Ancak bu seviye üye devletler arasında %40’ın altı ve %70’in üzerinde olacak şekilde değişkenlik göstermektedir. Kadın-erkek istihdamında ortalama
cinsiyet ayrımı oranı 1998’deki %18,2 seviyesinden 2008’de %13,7’ye düşmüştür.
Buna karşın, ekonomik kriz bu pozitif eğilimi sekteye uğratarak işsizlik rakamları ve işgücü piyasasında olumsuz etkiler yaratmıştır. Mayıs 2008 ve Eylül
2009 arasında, AB düzeyinde işsizlik oranı kadınlara oranla erkekler arasında
daha hızlı biçimde artmıştır (erkeklerde %6,4’ten %9,3’e, kadınlarda %7,4’ten
%9’a yükselmiştir). Erkeklerin sayıca üstünlüğe sahip olduğu sanayi ve inşaat
sektörleri sert bir darbe almıştır. Buna rağmen, belki de krizin bir sektörden
diğerine sıçraması ve ilk darbeyi alan sektörlere kıyasla kadın-erkek sayısı bakımından daha eşitlikçi sektörlere sıçraması, son aylardaki kadın-erkek işsizlik
oranlarının aynı hızda artmasına neden olmuş olabilir. Dahası, bir düzine üye
devletteki işsizlik sorunu kadınlar arasında daha yaygındır. Son olarak kadınların çalıştığı işler kamu sektöründe yoğunlaştığı için bütçe kesintileri nedeniyle
cinsiyetler arası orantısız olarak iş kayıpları yaşanabilir.
Mevcut ekonomik kriz ve krizin kadınlarla erkeklere etkilerinin ötesinde, işgücü piyasasında cinsiyet eşitliğini etkileyen uzun vadeli zorlukları hesaba katmak gereklidir. Her ne kadar son yıllarda kadınlar arasında eğitim düzeyi nispeten artmış ve kadınlar üniversite mezuniyetinde erkeklere üstünlük sağlamışsa da, kadınlar hala geleneksel anlamda kadına atfedilen düşük gelirli işlerde
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 15
SAYF A 16
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
düşünülmekte ve toplumun her sınıfında daha az sorumluluk gerektiren konumlarda bulunmaktadır. Ebeveynler için bağımlı kişilere (çocuklar, engelliler ve yaşlılar) yönelik bakım hizmetlerine ulaşabilme, uygun izin dönemlerinden ve esnek
iş sözleşmelerinden faydalanabilme eksikliği, kadınları pek çok zaman tam zamanlı olarak çalışmaktan veya işgücü piyasasına katılmaktan alıkoymaktadır.
2008’de kadınların %31,1’i, erkeklerinse %7,9’u yarı zamanlı çalışmıştır.
Son yıllarda karar almada kadınlara verilen imkanlar artmış ve AB’de kadınlar
karar alma mekanizmalarına atanmışsa da, siyasi ve ekonomik alanda yine de erkekler gücü elinde tutmaktadır. Üye devletlerin kendi içinde durum daha farklı
olsa da AB ortalamasında, ulusal parlamentolar ve hükümetlerdeki milletvekilleri
ve bakanların yalnızca dörtte biri kadındır. Avrupa Parlamentosu’nun 2009 seçimlerinde bazı ilerlemeler kaydedilmiş ve üyeler arasında kadınların payı %
31’den %35’e yükselmiştir. Ekonomik sektörde, rakamlar daha az olumludur.
Örneğin, Avrupa’daki birinci sınıf şirketlerin yönetim kurulu üyelerinin yalnızca
10’da 1’i ve yönetim kurulu başkanlarının yalnızca %3’ü kadındır.
1. 2. Politikalar ve Hukuki Gelişmeler
Reel ekonomide ve işgücü piyasalarında yaşanan küresel ekonomik ve mali krizin
yarattığı etkiler 2009 yılına damga vurmuştur. AB, 2008 sonunda, kadın ve erkek
istihdamını korumaya yönelik tedbirleri içeren bir toparlanma planını devreye
sokmuş, Mayıs 2009’da düzenlenen “İş Zirvesinde” krizin etkileri ve bunlara karşı uygun politika cevapları görüşülmüştür. Avrupa Komisyonu, krizin sosyal etkilerini sınırlamayı amaçlayan “istihdam için ortak taahhüt” hazırlayarak krize verilecek tepkilerde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama ihtiyacını ortaya koymaktadır. Krize karşı ulusal tepkilere ait son analizler, eşitlik politikalarının durumunun
gerilemesi ve bu politikalara tahsis edilmiş bütçelerin kısılması riskini doğrulamaktadır. Birtakım toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları iptal edilmiş veya ertelenmiştir. Kamu bütçelerinde gelecekte yapılacak potansiyel kesintiler kadın istihdamı ile eşitliğin teşviki üzerinde olumsuz etkiler doğurabilir. Buna rağmen,
bazı üye devletlerde yaşlı ve çocukların bakım sektörüne destek olan programlar
devreye sokularak birtakım iyi uygulamalar da bulunmaktadır.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Kadın ve Erkekler için Fırsat Eşitliği Danışma Komitesi, toplumsal cinsiyet
eşitliği politikalarının ana plan ve programlar ile 2020 AB stratejisine yerleştirilmesi tavsiyelerini de içeren, ekonomik ve finansal krize yönelik cinsiyet
merkezli bakış açısı fikrini kabul etmiştir.
İsveç Başkanlığı yönetiminde Konsey, toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının
sürdürülebilir büyüme, istihdam, sosyal içerme ve 2020 AB stratejisinde cinsiyet boyutunun güçlendirilmesi konularına güçlü bir katkı yapacağına dair bir
sonuca varmıştır. Konsey ayrıca, Pekin Eylem Platformu uygulamalarının AB
Başkanlığı tarafından hazırlanan bir raporu temel almasına karar vermiştir.
2. ZORLUKLAR VE POLİTİKA YÖNELİMLERİ
Toplumsal cinsiyet eşitliği yalnızca bir çeşitlilik ve sosyal adalet sorunu değildir; aynı zamanda sürdürülebilir büyüme, istihdam, rekabet edebilirlik ve sosyal içerme hedeflerine ulaşmak için bir ön şarttır. Toplumsal cinsiyet eşitliği
politikalarına yapılan yatırım daha yüksek kadın istihdamı oranlarına, kadınların GSYİH’nin yaratılmasına, vergi gelirlerine ve sürdürülebilir verimlilik
oranlarına katılımı olarak geri dönmektedir. Kadınlar ve erkekler arasındaki
eşitliğin eski ve yeni zorluklara karşı sürdürülebilir bir çözüm olduğu kanıtlandığından, toplumsal cinsiyet eşitliğinin 2020 AB stratejisinin temel konularından biri olmayı sürdürmesi önemlidir. Bundan dolayı, toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları uzun vadeli yatırımlar olarak görülmelidir.
2.1 Sürdürülebilir Büyüme İçin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve İstihdam
Arasındaki Birlikteliği Güçlendirmek
Kadınlar ve erkekler arasındaki süregelen eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik politikalar toplum tarafından bir maliyet olarak değil; büyümeyi sağlama
amacı taşıyan bir etken olarak görülmelidir. İşgücü piyasasındaki toplumsal
cinsiyet eşitliği, gelecekte ortaya çıkabilecek vasıflı çalışan sıkıntılarından hareketle, üye devletlerdeki işverenlerin tam potansiyelli bir işgücü arzından faydalanmalarını sağlayabilir. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği, güvenceli
esneklik stratejileri de dâhil istihdam politikalarının başarısına katkı yapacaktır.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 17
SAYF A 18
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
İstihdamda cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesine yönelik çabalar 2010 yılında büyüme ve iş olanakları için kabul edilecek yeni stratejilerin bir parçası olarak yoğunlaştırılarak devam etmelidir. Böylece istihdam, ücret eşitliği, karar alma mekanizmaları, daha iyi işler sağlama, yoksulluk riski ve işgücü piyasasında yaşanan
farklılıklar daraltılacaktır.
Cinsiyete dayalı ücret farkları ve temelde yatan problemlerin üstesinden gelmek
öncelikler olarak kalmaya devam etmiştir. Bu alandaki eylemler; ilgili tüm tarafları içermeli ve mevcut yasal hükümler, ödeme sistemlerinin şeffaf bir şekilde
değerlendirilmesi, kalıplarla mücadele ve bilinç oluşturma, iş sınıflandırmalarını
gözden geçirme konuları da dâhil tüm mevcut araçları birleştirmelidir.
Vergi ve yardım sistemleriyle, kadınlara ve erkeklere; işe girme, işte kalma ve işe
dönme konularında mali teşvik sağlamalıdır. Bu sistemler işgücü piyasasına katılımı engelleyici mali hususların ortadan kaldırılması, kadınlar ve erkeklerin ekonomik açıdan eşit oranda bağımsız olması ve farklı kariyerlere sahip kişileri korumak amacıyla gerektiğinde yeniden düzenlenmelidir.
Ekonomik krizin kadınlar ve erkeklerin işgücü piyasasına eşit oranda katılımı
üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlandırmak amacıyla, politika üreticileri cinsiyet
konusunda sistematik değerlendirmeler yapmalı, işgücü piyasasının cinsiyet merkezli analizlerini yaparak kendilerine ait politikalar üretmelidirler.
2.2 Kadınlar ve Erkekler İçin İş Hayatı, Özel Hayat ve Aile Hayatının Uzlaştırılmasını Desteklemek
Hem kadınlar hem de erkekler için iyi bir iş-yaşam dengesi modern iş organizasyonuna, düşük maliyetli ve kaliteli bakım hizmetlerine ve aile sorumluluklarıyla
günlük işlerin daha dengeli şekilde paylaşılmasına bağlıdır. İş ve aile yaşamının
uzlaşı içinde olmasının; kadınların istihdamına ve işgücü piyasasındaki konumlarına, kazançlarına ve yaşam döngüsü içindeki bağımsızlıklarına doğrudan etkisi
bulunmaktadır. Önemli bir zorluk, erkeklerin bakım ve aile konusunda daha fazla
sorumluluk alması için onları cesaretlendirecek politikalar ve özendiricilere odaklanmaktır. Politikalar; ayrıca, özellikle kadınlar tarafından idare edilen; tek
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
ebeveynin bulunduğu evlerin sayısındaki artışı da hesaba katmalıdır.
Avrupa Birliği hedefleri ve diğer ilişkili hedeflerin doğrultusunda, çocuk
bakımı için düşük maliyetli, ulaşılabilir ve kaliteli bakım hizmetleri geliştirme çabaları yoğunlaştırılmalı ve devam ettirilmelidir. Kaliteli hizmet finansmanı için Yapısal Fonların ve Avrupa Tarımsal Kırsal Kalkınma Fonu
(EAFRD)’nun potansiyelinden tam olarak yararlanılmalıdır.
Avrupalı sosyal tarafların ebeveyn izni konusundaki anlaşmaları bu alanda
ilerleme sağlamaktadır. Erkekler, kadınlarla eşit düzeyde, ebeveynlik görevini paylaşmaları konusunda cesaretlendirilmeli ve hem kadınlar hem de erkeklerin iş ve aile yaşamını dengeleme ihtiyaçlarının işyerlerinde daha fazla
hayat bulması sağlanmalıdır.
Ekonomik durgunluklar, uzlaştırma politikalarının yavaşlatılması veya özellikle kadınların işgücü piyasasına girişlerini etkilemesi dolayısıyla bakım
servisleri ve izin anlaşmalarına ayrılan bütçelerin kesintiye uğratılması için
bir sebep olmamalıdır.
2.3 Sosyal İçerme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Teşvik Etmek
Kadınlar, daha az kazanç, daha değersiz ve belirsiz istihdam koşullarında
yaygın olarak bulunma ve karşılıksız bakım sorumlulukları dolayısıyla erkeklere nazaran yoksulluk riskiyle daha fazla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Yalnız anneler, yaşlı kadınlar, engelli, göçmen veya etnik azınlıktan gelen
kadınların durumlarına bakıldığında yoksulluğun özellikle korunmasız durumlardaki kadınları etkilediği görülmektedir. Ayrıca Roma kadınları özellikle marjinalleşme ve dışlanma riskiyle karşı karşıyadır.
Kaliteli tam gün istihdam, yoksulluk ve sosyal dışlanma karşısındaki en iyi
korumadır. İşgücü piyasasıyla istikrarlı bir bağlantı tesis etmek için, kadınlar
ve erkeklerin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikteki hizmetlere erişim sağlayan politikalar tasarlamak ve bunları uygulamak elzem bir konudur.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 19
SAYF A 20
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Özellikle durgunluk dönemlerinde, yoksul insanlar daha derin bir yoksulluğa düşme riskiyle karşı karşıya kaldıklarında, çoklu dezavantajlara sahip bu grupların
korunmasına özel bir önem gösterilmeli ve topluma katılmaları sağlanmalıdır.
Yoksulluk ve sosyal dışlanmayla mücadeleye adanmış 2010 Avrupa Yılı kapsamında, toplumsal cinsiyet eşitliğini ilgilendiren zorlukların planlanan faaliyetlerde ele alınmaları önemlidir.
2.4 Cinsiyet Temelli Şiddeti Önlemek
Kadınlar cinsiyet temelli şiddetin esas kurbanlarıdır. AB çapında tüm kadınların
onda ikisinin yetişkinlik dönemlerinde en az bir kez fiziksel şiddete ve yaklaşık
onda birinin de cinsel şiddete maruz kaldığı tahmin edilmektedir. Şiddet içeren bu
fiillerin büyük çoğunluğu kadınların yakın çevresinden erkeklerce, çoğunlukla da
eşleri veya eski eşleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Şiddete maruz kalan kişinin
üzerindeki etkiler dışında, bu tür şiddet olayları aynı zamanda sağlık sektörü, sosyal hizmetler, emniyet ve adalet sistemi, işgücü piyasası üzerinde de ciddi anlamda sosyal ve mali sonuçlar doğurmaktadır.
Cinsiyet temelli şiddetle mücadele yolunda önleyici metotlar geliştirme çabaları,
cinsiyeti ve emeği istismar eden insan ticareti de dahil olacak şekilde yoğunlaştırılmalıdır.Kadınların sünnet edilmesi, erken yaşta ve zorla evlendirilmesi, töre
cinayeti gibi -örfi veya geleneksel- zarar doğuran tutum ve uygulamaların ortadan
kaldırılması için yasal düzenlemeler dâhil hedeflenmiş eylemlere ihtiyaç vardır.
Sınırlı veriye rağmen bulgular; cinsiyet temelli şiddetin ekonomik kriz dönemlerinde, stres ve iş kaybının önde gelen faktörler olmasına bağlı olarak, arttığını
göstermektedir. Artan şiddetin krizin yarattığı gizli bir sonuç olmaması için, şiddetle mücadeleye ve kadınlara yönelik yatırımlara öncelik verilmelidir.
2.5 Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Yönelik Kararlılığı Eyleme ve Sonuca Dönüştürmek
Toplumsal cinsiyet eşitliği yalnızca en yüksek politika düzeyindeki (Avrupa’daki
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
kurumlar, hükümetler ve sosyal taraflar vb.) kesin ve net bir kararlılığın varlığı durumunda başarılabilir. Kararlılığın eyleme dönüştürülmesi için, etkili
uygulama mekanizmaları ve yapılanmalar aracılığıyla mesafe kaydedilmesine gereksinim vardır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerek AB, gerekse üye devletler düzeyinde
daha da ilerletilebilmesi için güçlü bir kararlılığa ihtiyaç vardır. Bu kararlılık, Avrupa Komisyonu’nun Kadınlar ve Erkekler Arasında Eşitlik için çizdiği Yol Haritası, Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Avrupa Paktı, Avrupa’daki sosyal tarafların üzerinde anlaştığı
toplumsal cinsiyet eşitliğini ilgilendiren eylem çerçeveleri gibi düzeylerde
belli bir strateji izlenerek sağlanabilir.
Politika üreticilerinin ilgi alanlarına cinsiyet merkezli bir bakış açısı yerleştirmek ve politikaların kadınlar ve erkekler üzerindeki belli etkilerini belirlemek için eğitim ve kapasite geliştirmenin iyileştirilmesi gerekmektedir. Bunun için ayrıca cinsiyetleri ilgilendiren istatistiklere, göstergelere araçlara
rehberlere ve en iyi uygulamanın paylaşılmasına ihtiyaç vardır.
Hem kadınlar hem de erkekler cinsiyet konusunu sahiplenmelidir. Her iki
taraf da etkili toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının tüm toplum için yarar
taşıdığına ikna edilmelidir. Daha fazla ilerlemek için politikalar ve araçlar
arasında daha iyi bir koordinasyon kurulmalıdır.
3. SONUÇ
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin; sürdürülebilir büyüme, istihdam, rekabet edebilirlik ve sosyal birleşmeye katkıları dolayısıyla, Avrupa Komisyonu cinsiyet boyutunun Yeni Lizbon Stratejisi’nin her alanında güçlendirilmesini öngörmektedir.
Komisyon, Avrupa Konseyi’ni, Kadın-Erkek Eşitliği 2010 adlı raporda adı
geçen zorluklara gecikmeksizin cevap vermesi amacıyla üye devletleri harekete geçirmeye davet etmektedir. Özellikle belirtilen hususlar şunlardır:
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 21
SAYF A 22
ÇALIŞM A VE
•
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
Avrupa İstihdam Stratejisi kapsamında toplumsal cinsiyet politikalarının
ana plan ve programlara daha etkin bir şekilde yerleştirilmesi, toplumsal
cinsiyet eşitliği için özel eylem ve hedefler konulması da dâhil, 2020 Avrupa Stratejisi’nin her bölümünde cinsiyet boyutunu güçlendirmek,
•
Özel stratejiler yoluyla tüm mevcut araçları birleştirerek cinsiyete dayalı
ücret farkını ortadan kaldırmak,
•
Borsaya kayıtlı şirketlerin yönetim kurullarındaki çeşitliliğin, dengeli ve
uzun vadeli kararlar alabilme ortamını teşvik etmesini sağlamak ve kadınları bu şirketlerin yönetimlerinde yer almaları için cesaretlendirmek,
•
Erkekler ve kadınlar için, ailevi sebeplerle izin alma, bakım hizmetleri, esnek iş sözleşmeleri dâhil uzlaştırma politikalarını iyileştirmek, özel ve ailevi sorumlulukların eşit paylaşımını teşvik ederek kadınlar ve erkekler için
tam gün çalışmayı kolaylaştırmak,
•
Cinsiyet temelli şiddeti önleme ve bununla mücadele etme çabalarını yoğunlaştırmak,
•
Politikaların, özellikle korunmasız durumdaki kadınlara önem vermesini
sağlamak. Örneğin; istihdam bakımından hassas işlerde çalışan kadınlar,
yaşlı kadın işçiler, yalnız anneler, engelli kadınlar, etnik azınlıktan gelen
veya göçmen kadınlar ve Roma kadınları,
•
Krizin kadınlar ve erkekler üzerindeki farklılaşan etkisini hesaba katarak
durgunluk dönemine verilen tepkilerde cinsiyet merkezli bakış açısının Avrupa düzeyinde ve ulusal düzeyde ana plan ve programlara dâhil edilmesini
sağlamak,
•
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Avrupa Paktı’nda üye devletler tarafından alınan kararları yenilemek, Avrupa’daki kurumlar, sosyal taraflar ve sivil toplum arasında ortaklığı ve koordinasyonu güçlendirmek.
Kaynak:
AB Komisyonu
Kadın Erkek Eşitliği
2010
Yılı Raporu: http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/
LexUriServ.do?uri=COM:2009:0694:FIN:EN:PDF
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
SAYF A 23
Kriz Döneminde Avrupa Birliği’nde
İstihdam
Hazırlayan: AB Uzman Yrd. Göksel KUŞLU
2008 yılının sonbaharından itibaren derinleşen küresel mali kriz, etkisini
gösterdiği alan ve etkisinin şiddeti bakımından İkinci Dünya Savaşı’ndan bu
yana gözlenen en ağır kriz olarak tanımlanmaktadır. Ardı ardına gelen yüksek büyüme oranları ve istihdam artışlarını bir anda tersine çeviren krizin
reel ekonomiye zararı ve Avrupa Birliği işgücü piyasası üzerine etkisi oldukça şiddetli olmuştur. İşsizlik oranlarında gözlenen yukarı yönlü hareketler
hükümetleri önlemler almaya zorlamış, sosyal maliyetleri asgari düzeye indirmek için politikalar geliştirmelerini sağlamıştır. Bu doğrultuda 2008 Aralık ayında AB Konseyi, “İyileştirme Planı”nı onaylamış, 2009 ilkbaharında
yapılan zirve ile istihdam alanında şu üç öncelik öne çıkarmıştır:
•
Mevcut işgücünün korunması, iş yaratma ve işgücü hareketliliğinin
teşviki,
•
Bilgi ve becerilerin işgücü piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilmesi,
•
İstihdama erişimin kolaylaştırılması ve istihdamın arttırılması.
Mali piyasalardaki krizden kaynaklanan küresel bunalım, 2008 yılı sonunda
Avrupa Birliği ekonomisinde durgunluğa yol açmıştır. Yılın ilk çeyreğinde
gözlenen büyümenin ardından üç dönem üst üste daralan ekonomi ile 2008
yılı sonunda yalnızca %0,9‘luk bir büyüme kaydedilmiştir. Bu oran, 2007
yılındaki %2,9’luk büyüme oranının oldukça altındadır. 2008 yılının üçüncü
çeyreğinden başlayarak, çeyrekler itibariyle üst üste negatif büyümeler açıklayan AB’de daralmalar 2009’un ortasında şiddetini kaybetmiştir. Bilhassa
2008’in son çeyreği ve 2009’un ilk çeyreği, daralmanın en sert yaşandığı
çeyrekler olarak tarihe geçmiştir.
Buna karşın toplam istihdam, her ne kadar büyüme oranında azalma gösterse
de 2008’de genişlemeye devam etmiştir. AB’de istihdam oranı 2007’ye göre %0,5 artış göstererek 2008 yılında %65,9 ‘a ulaşmıştır. Bu oran ile birlik-
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
2 0 0 8
y ı l ı n ı n
sonbaharından itibaren
derinleşen küresel mali
kriz, etkisini gösterdiği
alan ve etkisinin şiddeti
bakımından İkinci Dünya
Savaşı’ndan bu yana
g ö zl e ne n e n a ğ ı r k r iz
olarak tanımlanmaktadır.
SAYF A 24
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
te Lizbon Hedefleri’nden biri olan istihdam oranının 2010 itibariyle %70’e çıkarılması hedefine biraz daha yaklaşılmış olsa da, hedefin gerçekleştirilmesinin pek
de mümkün olmayacağı anlaşılmıştır. AB’de gözlenen bu artış eğilimine rağmen
ABD’de istihdam oranı 2007’de %71,8 düzeyindeyken 2008’de %70,9’a düşmüştür. Oranın neredeyse ABD ile aynı olduğu Japonya’da ise oran durağan bir seyir
izlemiştir. Ülkemizde ise 2008 yılı istihdam oranı gerek AB ülkeleri, gerekse
ABD ve Japonya’nın oldukça altında kalarak %41,7 olarak gerçekleşmiştir. İstihdamda 2009 yılına kadar gözlenen yıllık bazda artışlar 2009 yılının ilk yarısında
yerini gerilemeye bırakmış, bunda özellikle yapım-inşaat sektöründeki düşüş başta olmak üzere, finansal hizmetler, ticaret, ulaştırma ve iletişim sektörlerindeki
istihdam oranlarının düşüşleri etkili olmuştur. 2009 yılının ikinci çeyreğine kadar
olan bir yıllık süre içerisinde istihdamda 4,3 milyon kişilik bir kayıp oluşmuştur.
Dikkat çeken bir nokta, istihdamdaki düşüşün ekonomik aktivitelerdeki veya gelirdeki (GSYH) düşüşten daha hafif olmasıdır. Bunun nedenlerinden biri, ekonomik faaliyetlerdeki azalmanın işgücü piyasasını bir gecikme ile etkilemesi, yani
gelir düşüşünün istihdama etkisini bir anda değil zaman içerisinde göstermesi (bu
gecikme genellikle 6 ay ve üzerinde olmaktadır); bir diğeri de kriz zamanında
işgücü piyasasında uygulanan esnek modeller (kısa-süreli çalışma sözleşmeleri,
çalışma saatlerinin düşürülmesi gibi) olduğu söylenebilir. Bundan dolayı da 2008
yılının sonbaharında kaydedilen daralmanın istihdama etki etmesi 2009’u bulmuştur.
2008 yılında AB’de kadın istihdam oranı artışı erkeklerin üç misli olmuştur. İstihdam oranındaki artış yaşlı nüfusta (54 yaş üstü); orta yaş nüfusa(25-54) ve genç
nüfusa (15-24) göre çok daha yüksek gerçekleşmiştir. Yaşlı nüfustaki %4 artışa
karşın, orta yaş nüfusta artış %0,6, genç nüfusta ise artış %0,4’te kalmıştır. Bu
artış ile birlikte, yaşlı nüfusun istihdam oranı %45,6’ya ulaşarak Stockholm Hedefi olarak bilinen yaşlı nüfus oranının 2010 itibariyle %50’ye çıkarılması hedefinde bir adım ileri gidilmiştir.
2008 yılında Avrupa Birliği’nde işsizlik oranı %7’ye, işsiz sayısı 16,7 milyona
yükselmiştir. Bu oran aynı dönem için Japonya’da %4, ABD’de ise %5,8 olarak
gerçekleşmiştir. 2008 yılında AB ülkeleri içinde işsizlik oranının en yüksek olduğu ülke İspanya olurken (%11,3), onu Slovakya (%9,5) izlemiştir. İşsizlik oranlaAVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
rının daha çok arttığı ülkelerde bu artışın temelinde özellikle inşaat olmak
üzere bu ülkelerin ekonomilerinde önemli yer tutan bazı sektörlerde yaşanan
daralma yer almaktadır. 2009 Ağustos ayı itibariyle AB’de işsizlik oranı
2008 Mart/Nisan dönemine oranla %2,4 artarak %9,1’e yükselmiştir. İspanya’da oran %18,9’a yükselerek, İspanya’nın 27 üye ülkeli Avrupa Birliği’ndeki toplam işsiz sayısının neredeyse dörtte birini barındırmasına yol açmıştır. Letonya’da da işsizlik oranları dikkat çekici bir şekilde artarak 2009 yılının son çeyreğinde rekor düzeye ulaşmıştır. 2009 yılının Ocak ve Eylül ayları itibariyle Birlik üyeleri ile Türkiye’nin işsizlik oranları aşağıdaki grafikte yer almaktadır:
2008 yılında AB’de erkek işsizlik oranı %6,6, kadın işsizlik oranı ise %7,5
olarak gerçekleşmiştir. 2009 Ağustos ayında erkek işsizlik oranının %9,1’e
yükseldiği, buna karşın kadın işsizlik oranının %9’a çıktığı görülmektedir.
Erkek işsizlik oranındaki artış, kadın işsizlik oranındaki artıştan daha hızlı
bir seyir izlemiş ve bunun sonucunda Haziran 2009’da ilk defa erkek işsizlik
oranı kadın işsizlik oranından fazla gerçekleşmiştir. 2008 yılının ilk çeyreğinden bu yana sürekli artış gösteren genç işsizlik oranları da ciddi boyutlara
ulaşmıştır. Bu kayda değer artışın sosyal sorunları da beraberinde getirmesinden korkulmaktadır.
Krizin işgücü piyasaları üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmek ve sosyal
sorunlara yol açmasının önüne geçmek için AB ülkeleri birtakım tedbirler
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 25
SAYF A 26
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
geliştirmiştir.
2009 Bahar Zirvesi ile Madrid, Stockholm ve Prag’da üye devletler ve sosyal tarafların katılımı ile düzenlenen istihdam çalıştayları sonucu belirlenen üç önceliğe
yönelik olarak şu tedbirler alınmıştır:
•
Mali krizin reel ekonomi üzerindeki etkisini hafifletmek ve üye ülkelerin
yapısal reformlarına hız vermek amacıyla 200 milyar Avroluk bir teşvik
paketi,
•
Avrupa Sosyal Fonu ve Avrupa Küreselleşmeye Uyum Fonu’nda, fonun
işgücü piyasasına katkısını artırmak üzere birtakım yenilikler yapılması
(fonlara erişimin kolaylaştırılması, katkıların artırılması gibi),
•
Mikro kredi modelinin devreye sokulması ve bu vasıtayla işlerini kaybedenlere ve küçük bir işyeri açmayı planlayanlara kredi desteği sunulması,
•
“Yeni İşler için Yeni Beceriler Girişimi”nin başlatılarak kişilere işgücü piyasasının talep ettiği ve gerektirdiği becerileri kazandırmak, böylece kişilerin iş bulmalarını kolaylaştırmak,
•
AB’deki hızla değişen istihdam ve sosyal durumun izlenmesi amacıyla Komisyon tarafından aylık izleme raporlarının çıkarılması.
Ekonomik tahminler krizin işgücü piyasaları üzerine etkisinin hemen kaybolmayacağını, iyileşmenin zaman alacağı, bu anlamda kara bulutların AB üzerinde
biraz daha dolaşacağını göstermektedir. Tahminler 2010 yılında istihdamda %
1,4’lük bir daralma olabileceğini, işsizlik oranlarının da %11’lere ulaşabileceğini
ortaya koyarken, iyileşmenin 2010 yılının ikinci çeyreği itibariyle başlaması öngörülmektedir.
Kaynak:
AB Komisyonu
Avrupa’da İstihdam 2009 Yılı Raporu: http://ec.europa.eu/social/BlobServlet?
docId=4196&langId=en
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
SAYF A 27
Avrupa Birliğinde İşgücü Akışları, İşler
Arası Geçişler ve İşsizlik Süreleri
Hazırlayan: AB Uzman Yrd. Murat KARAŞAHİN
Avrupa Birliği (AB) güvenceli esneklik ortak ilkeleri, üye ülkelerce kabul
edilmiş, sosyal taraflarca desteklenmiş ve Avrupa Konseyince uygun bulunmuştur. Bu bağlamda, AB liderleri, son zamanlarda söz konusu temel değerlerin güncel krizler üzerinde istihdam ve sosyal yönlü etkileri üzerinde durarak ekonomide bir iyileşme sağlanması için çalışıldığını ifade etmektedirler.
Mevcut daralmanın şiddeti ve uzayan yüksek işsizlik sorununun uygun sosyal politikalarla karşılanabilmesi için işgücü piyasasındaki hareketlerin gözlemlenmesi sıklaştırılmıştır. Bu çerçevede, özellikle, yeniden istihdamı ve
uzun dönem işsizliğin artışından kaçınmayı sağlayacak, sonuç olarak sürekli
refah kaybına ve istihdam edilebilirlik seviyesinin düşmesine engel olacak
önlemler gerekli görülmüştür.
Başarılı bir güvenceli esneklik stratejisi temel alınarak, işsizlere gelir sağlanması ve işgücü piyasası mekanizmalarının harekete geçirilmesi hedeflenmektedir. Bu mekanizmalar ile mevcut kâr getirmeyen işleri, yüksek işten
çıkarma tazminatları ile korumak yerine, kariyer gelişimini destekleyen ve
işgücünün dolaşımını artıran faaliyetlerle atıl-hareketli işgücünün dönüşümünü gerçekleştirmeye yönelik önlemler getirilmektedir. Söz konusu önlemlerin etkilenmeye başlayan birimlere yönelik olarak; işgücü piyasasına yapılan harcamaların artırılması ve daha etkin kullanılması, işçilerin işe yerleştirme ve danışma hizmetlerine erişiminin sağlanması, vergi indiriminin önündeki engellerin kaldırılması, işgücü piyasasının önündeki engellerin azaltılması gibi hususlarda alınması gerekmektedir.
AB güvenceli esneklik gündemi, durumun etkili bir şekilde gözlemlenmesini
ve aşama bazlı detaylı bir incelemeyi öngörmektedir. İşgücü piyasası dinamikleri; işgücü akışı, işler arası geçişler ve işsizlik süreleri gibi çeşitli göster-
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
Avrupa Birliği (AB)
güvenceli esneklik ortak
ilk eleri, üye ülkelerce
kabul edilmiş, sosyal
taraflarca desteklenmiş ve
Avrupa Konseyince uygun
bulunmuştur.
SAYF A 28
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
gelere göre karakterize edilebilir. Bu göstergeler ile açılan ve kapanan işyerleri ile
işe alınan kişi sayısı gibi işgücü piyasasının çeşitli değerleri ölçülmektedir. AB
istihdam politikası ile yakın bağlantı içinde geliştirilmeye başlanan geçiş göstergeleri ile, işgücü piyasası içinde bireysel hareketler, sözleşme tipleri ve gelir seviyeleri belirlenmektedir. İşsizlik dönemi göstergeleri ise, uygulanan politikaların
ve kurumların işsizlik sorununa karşı etkilerinin ölçülmesini içermektedir. Söz
konusu göstergeler sayesinde işgücü piyasası hakkında hayati veriler elde edilmektedir.
İşgücü piyasasının kurumsal yönleri gibi diğer faktörlere de bağlı olmasına rağmen, işsizlik oranı ve yeniden işe girme oranı arasında dengeli bir ilişkinin varlığı
görülmektedir. Bu durum işgücü piyasasında dolaşım ve işsizlik dönemlerinin
bütünleşik analizinde önemli bir rol oynamaktadır.
Güvenceli esneklik modelini teşvik eden genel sebeplere ek olarak, güncel daralmanın ciddiyeti ve ortalama işsizlik süresinin uzayarak uzun dönem işsizlik üzerinde artırıcı etki yapması riski de teşvik edici unsurlar arasında yer almaktadır.
İşsizlik histerezisi ile ilgili kaynaklarda görüldüğü gibi, bu gelişmeler yapısal işsizlik oranını tetikleyerek kriz öncesi duruma dönmeyi önleyici etkide bulunabilir. Bu durum; işsizlik döneminin yakından takip edilmesi, kamu istihdam hizmetlerinin iyileştirilmesi ve beşeri sermayeye yerinde yatırımlar yapılması gibi tedbirlerin alınmasını gerekli kılmaktadır.
İşgücü piyasasının performansının değerlendirilmesi genellikle, çalışma yaşındakilerin nüfusu ile istihdam edilen veya edilmeyen işgücü oranı gibi statik verilere
bakılarak gerçekleştirilir. Ancak bu tip veriler, istihdamda toplu akışların gerçekleştiği dönemlerde işgücü piyasasını değerlendirme konusunda yanıltıcı olabilmektedir. Bu durumlarda, istihdamdaki toplu akışları açıklayabilmek için arz ve
talep eksenli yöntemler yetersiz kalabilmektedir. Gelişen teknoloji, şirketlerin
üretimlerinde ihtiyaç duyduğu emek girdisini değiştirmekte, bu süreçte birtakım
işler yok olurken yeni işler ortaya çıkabilmektedir. Bu bağlamda, işgücü piyasası
dinamiklerinin ana rolünü arz-talep eksenli açıklayan modeller gerek şirketlerin,
gerek çalışanların birbirinden çok farklı yapı ve ihtiyaçlara sahip olması sebebi ile
belirli durumlarda yetersiz kalabilmektedir.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
İşsizleri ve işverenleri üretken bir şekilde eşleştirme süreci oldukça masraflı
ve zahmetli bir süreçtir. Etkin bir yerleştirmeyi gerçekleştirmek için işgücü
ve iş ile ilgili niteliklerin iyi bilinmesi gerekmektedir. İşgücü ve emek piyasası ölçümleri için, işlerin akışı, işçilerin veya emeğin akışı gibi çeşitli göstergeler temel alınmaktadır.
İş akışı emek talebindeki değişimlerle doğrudan ilgilidir. İşçilerin akış göstergeleri; iş yaratımı, iş kaybı ve iş devri verilerini içermektedir. İş yaratma,
ilgili sürede başlanılan veya genişletilen işleri ifade ederken; iş kaybı, sözleşme veya işyerinin kapanması durumları ile işin sona ermesini ifade etmektedir. Bu bağlamda, iş devri göstergeleri ile de iş yaratımı ve iş kaybının
toplam bir özeti elde edilmektedir. Bu konudaki göstergeler genellikle şirket
anketleri ve idari verilerden elde edilmektedir
İşgücü akışı ise emek arzındaki gelişmelerle yakından ilgilidir. Emek devri
göstergeleri istihdam statüsü veya iş yeri değişen kişileri kapsamakta ve işe
alım ve işten çıkarma miktarlarını içermektedir. İşgücü akışı göstergeleri
genellikle işgücü anketleri ve idari veriler kullanılarak elde edilmektedir. İş
ve işgücü devri dinamiklerinin karşılaştırılması emek piyasasının itici dinamiklerine ışık tutmaktadır.
Gelişmiş ekonomilerin ilgili verilerini içeren bu göstergelere göre hazırlanmış bilimsel verilerle, iş ve emek akışının ana belirleyicileri analiz edilmektedir. Bu konuda, farklı ülkelerin farklı tecrübeleri olmasına rağmen, istihdamdaki toplu akım ve hareketliliklerin her ülkede düzenli/belirgin hareketlilikleri aşması bu tecrübelerin ortak yönünü oluşturmaktadır. İşgücü piyasası akışları üzerine mevcut kaynaklar, bu piyasanın doğasının akıcı bir yapıya
sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi 11 ülkede gerçekleştirilen araştırmaya göre 1997-2004 yılları arası iş devir oranları % 22 civarı,
2000-2005 yılları arasında işgücü devir oranları da % 33 civarında çıkmıştır.
Davis ve Haltiwanger’in yaptıkları çalışma da bu değerlere benzer sonuçlar
vermiştir. Gerçekleştirilen analizler, İngiltere gibi görece daha esnek işgücü
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 29
SAYF A 30
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
piyasasına sahip olduğu kabul edilen ülkelerin yanında; Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkeleri de ilgilendiren büyük çaplı toplu iş ve işgücü akışlarını ortaya
koymuştur. Davis ve Haltiwanger’e göre farklı ülkelerin iş ve işgücü dolaşımlarını kıyaslayan analizlerin dikkatle yapılması gerekmektedir. Bu uluslararası karşılaştırmalar yapılırken 3 ana problem ortaya çıkabilmektedir. Bu problemler şunlardır:
•
Ülkelerin verileri hesaplarken aylık, üç aylık veya yıllık gibi farklı zaman
aralıklarını kullanması gerçek oranların yansıtılmasına bir engel teşkil edebilmektedir.
•
Analizi yapan birimin farklılaşması, yapılma amacını da farklılaştırmakta;
bu da sonuçları etkilemektedir.
•
Analizlerin yapılışında kullanılan veri setlerinin farklılaşması güvenilirlik
bakımından sorun teşkil etmektedir.
Ancak OECD’nin 2009 yılında gerçekleştirdiği çalışma, uyumlaştırılmış uluslararası verileri kullanarak söz konusu karşılaştırma probleminin üstesinden gelmeyi
amaçlamıştır. Analiz, ülkeden ülkeye, iş ve işgücü akış oranlarının belirgin bir
şekilde farklılaşabildiğini göstermiştir. İş akışı üretim sektörüne kıyasla, küçük/
genç firmalar ile hizmet sektöründe daha fazla görülmektedir. İşgücü akışı ise,
ilgili çalışanların yaşları düştükçe azalmakta, çalışanların eğitim seviyesi ve vasıfları arttıkça artmaktadır. OECD’nin yürüttüğü kapsamlı araştırma sonuçları, iş
akışının sektörden sektöre belirgin olarak farklılaştığını ve özellikle inşaat ve hizmet sektöründe daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Analiz aynı zamanda
iş ve işgücünün yeniden tahsisinde sektörler arası değil sektör içi hareketlerin daha yaygın olduğunu göstermektedir.
Analizde belirtilen hususlara ek olarak, ABD, Birleşik Krallık ve Danimarka gibi
daha gevşek istihdam koruma mevzuatına (EPL) sahip ülkelerde ve geçici istihdamın payının yüksek olduğu ülkelerde, iş ve işgücü devri oranlarının daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Sektör ve firma büyüklüğünün bu oranlar üzerinde
etkilerinin yanı sıra, katı bir istihdam koruma mevzuatının akış/geçiş oranlarını
düşüreceği ifade edilmektedir. Bu bağlamda, küçük şirketler AB mevzuatlarından
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
ve ulusal mevzuatlardan daha az etkilenmekte; ancak, büyük şirketlerin bu
konuda hassas olması nedeniyle büyük şirketler mevzuatlar karşısında derin
bir şekilde etkilenebilmektedir.
OECD analizinin ortaya koyduğu bir diğer husus, çoğu ülkede işgücü devrinin, erkeklere oranla kadınlarda daha yüksek olmasıdır. Gençlerin işgücü
piyasasına dahil olması açısından işe alımlar ve yaş arasında güçlü negatif
bir ilişki olduğu görülmüştür. Danimarka, Finlandiya, Fransa ve İtalya gibi
negatif bir ilişkinin olduğu ülkeler dışında, işten ayrılma oranları ve yaş arasında bir ilişki bulunamamıştır. Son olarak ayrılma oranlarının düşük vasıflılar için yüksek olduğu, işe alım olanlarının ise vasıflara göre değiştiği belirtilmiştir.
AB İşgücü Anketi (LFS) ve AB Gelir ve Yaşam Koşulları Anketi (EU SILC)
verileri ile Avrupa Birliği’nde işgücü akışının büyüklüğü ve karakteri hakkında bilgi edinilmesi sağlanmıştır. Veriler Avrupa Birliği için 3 anahtar bulguyu ortaya koymuştur:
•
AB işgücü piyasası oldukça dinamiktir. 2002-07 döneminde AB-8 ülkeleri için iş gücü devir oranı, en yüksek % 30 Danimarka, en düşük
% 14 Yunanistan olmak üzere %22,8 ortalamaya sahiptir.
•
Tüm ülkelerde işgücü devir oranları net istihdam artışını belirgin bir
şekilde aşmaktadır.
•
İşgücü devri göstergeleri AB genelinde farklılaşmaktadır. Danimarka,
İspanya, Finlandiya ve Birleşik Krallık en yüksek değerlere sahipken
Yunanistan, İsveç ve İtalya en düşük değerlere sahiptir.
Schmidt ve Gazier’in “Geçişken İşgücü Piyasası Teorisine” göre, çalışma
hayatı boyunca bir işte çalışmayı içeren geleneksel anlayış yerini çeşitli iş
tecrübelerine sahip olunan bir geçmişe bırakmaya başlamıştır. Bu durum,
şirketlerin ekonomik çevrede meydana gelen hareketlere hızlı karşılık vermek istemesinin doğal bir sonucudur. Bu hareketlilikler, kaliteyi ve
mobiliteyi artıran “iyi” hareketleri ve çalışma koşullarının kalitesinin düşme-
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 31
SAYF A 32
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
düşmesini içeren “kötü” hareketleri içermektedir. İyi hareketler, “işsizlikten istihdama” ve “durgunluktan istihdama” olan geçişleri kapsamaktadır. İyi ve kötü geçişleri birlikte değerlendirmenin en temel yolu ise net akışı hesaplamaktır. Bu
yolla yapılan analizlerin ana sonuçları şunları göstermektedir:
•
Net akış, her iki tip geçiş içinde özellikle 1990’ların ortasında olumlu yönde ilerlemiş, 2000’li yılların başında gerçekleşen ekonomik düşüşe karşı
dikkate değer bir esneklik göstermiştir.
•
Özellikle durgunluk - istihdam yönlü net akış değişmeleri kadınlar için erkeklerden daha olumlu olmuştur.
•
Yaşa göre net akış genç ve çalışma yaşındaki kişiler için olumlu olmuş ancak işsiz yaşlı kişilerin yeniden iş bulmaları için ciddi olumsuzluklar ortaya
çıkmıştır.
•
İşsizlikten istihdama geçişte en problemli grubun gençler olduğu düşünülse
de, bu durumdan en çok etkilenen kişiler orta yaşlı kişiler olmuştur.
Yapılan çalışmaların gösterdiği bir diğer husus ise, uzun dönemli işsizlik adı verilen 12 ay ve üzeri süreleri içeren işsizlik durumunun işgücü piyasasına geri dönme yönünde, kişileri olumsuz etkilediğidir. Bu kişilerin uzun bir dönemdir işgücü
piyasasından uzak olması sebebiyle piyasada mevcut fırsatları takip etme açısından isteklerini yitirdikleri ve daha ilgisizleştikleri belirtilmektedir. Uzun dönemli
işsizlik, yoksulluğa, akıl ve ruh sağlığının bozulmasına ve gölge ekonominin yaygınlaşmasına sebep olması nedeniyle ekonomi için büyük bir risk ortaya koymaktadır.
AB işgücü piyasasının akışkanlığı değerlendirilmek istenildiğinde; incelenecek
olan göstergeler işgücü devri, işgücü piyasası geçişleri ve işsizlik süreleridir. İşgücü piyasasının performansı değerlendirilirken istihdam ve işsizlik oranları ile
seviyeleri gibi statik verilerin kullanılması yaygındır. Ancak, ekonomilerin işgücü
piyasaları benzer istihdam ve işsizlik oranlarına sahip olsalar bile, işgücünün hareketi ve işleyişi bakımından farklı bir seyir sergileyebilmektedirler.
Bu tip farklılıklar ise uygulanan politikalar üzerinde önem teşkil etmektedir. Görece daha az kişinin işsiz kaldığı ancak bunun uzun süreli olduğu işgücü piyasalaAVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
rında yer alan kişiler, çok sayıda kişinin kısa süreli işsizlik yaşadığı işgücü
piyasalarında mevcut kişilere göre daha çok zarar görmektedirler. Ortalama
her yıl, Avrupalı işçilerin beşte biri ve dörtte biri arası bir kısmı işlerinden
ayrılarak yeni işlerine başlamaktadır. Bu işgücü piyasası dinamizmi, sadece
görece diğer ülkelerden daha esnek bir piyasaya sahip olduğu kabul edilen
Birleşik Krallık ve Danimarka gibi ülkelerle sınırlı olmayıp tüm üye ülkeleri
içermektedir. Toplam istihdama ait yıllık işgücü devri Yunanistan’da % 14,
İsveç’te %16 gibi değerlerdeyken; Birleşik Krallık, Finlandiya, İspanya ve
Danimarka gibi ülkelerde % 25-30 arası değerleri bulmaktadır.
AB işgücü piyasası hakkında sahip olunan bilginin temel kaynağını AB İşgücü Anketi oluşturmaktadır. Ancak elde edilen yıllık ve üç aylık veriler anketler arasında gerçekleşen akışları içermemektedir. İşgücü devrinin büyüklüğü çalışanların; yaş, cinsiyet, kalifiye olup olmaması gibi çeşitli özelliklerine göre değişebilmektedir. İşgücü devri çalışanların sahip olduğu özelliklerin yanı sıra, işyerlerinin ve sektörlerin özelliklerine göre de farklılık gösterebilmektedir. İşgücü devrinin belirlenmesinde etkili olan bir diğer unsur ise
istihdam koruma mevzuatlarının yapısıdır. Katı olmayan istihdam mevzuatlarına sahip veya geçici istihdam oranlarının yüksek olduğu ülkelerde işgücü
devir oranları daha yüksek olmaktadır.
AB işgücü piyasasının geçiş oranlarına bakıldığında bu piyasada mevcut
“iyi” ve “kötü” geçişlerinin niteliği hakkında daha detaylı bilgilere ulaşılmaktadır. 2002-2007 yılları arasında AB işgücü piyasası işsizlilerinin neredeyse üçte biri ve atıl işgücünün % 10’una yakın bir kısmı bir sonraki yıl iş
bulmuştur. İşsizlikten istihdama geçiş oranları; Birleşik Krallık, İspanya,
Portekiz ve Hollanda gibi ülkelerde, Yunanistan, Almanya ve Polonya gibi
ülkelere kıyasla daha yüksek gerçekleşmiştir. Gerek işsizlikten istihdama
geçiş oranlarında gerek atıllıktan istihdama geçiş oranlarında, AB’nin işgücü
piyasasına yönelik gerçekleştirdiği yapısal iyileştirmelere paralel olarak
1990’ların ikinci yarısından itibaren bir yükselme görülmüştür. Söz konusu
geçiş oranlarının yapısal işsizlikle negatif; katılım ve istihdam oranları ile
pozitif ilişkili olduğu görülmüş ve bu geçişlerin işgücü piyasası performansına olumlu katkı yaptığı tespit edilmiştir.
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 33
SAYF A 34
ÇALIŞM A VE
SOSYAL
GÜVENLİK
BAKANLIĞI
AB içinde işsizlikten istihdama geçiş oranları ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir. 1983-2007 yılları arasında, İngiltere’de bir yıl içinde iş bulabilen işsizlerin payı ikiye katlanırken, aynı dönemde Yunanistan’da bu oran belirgin bir şekilde düşmüştür. Geçiş oranları yaşlı kişiler için düşük değerde kalırken, atıl bekleyen eğitimli işsizlerin yeniden istihdam oranı yüksek olmuştur. Bir yılı aşan
tekrar eden işsizlik dönemlerinin, Amerika’da % 10 civarlarında olmasına rağmen, bu oranın Avrupa’da % 45’e yakın bir oranda olması endişe yaratmaktadır.
Avrupa’da işsizlik süreleri, yaşla beraber artan ve eğitim seviyesiyle beraber azalan bir eğilim göstermekteyken; cinsiyet, işsizlik süreleri üzerinde çok büyük bir
fark yaratmamaktadır. İşsiz kadınlar için işsizlik süresi ortalama 12 ayken bu oran
erkekler için 11,7 aydır.
Sonuç olarak, güvenceli esneklik prensipleri mevcut işleri korumak yerine, ekonomik döngü içinde “iyi” geçişleri korumaya ve desteklemeye odaklanmıştır. Bu
yaklaşım uzun dönem işsizlikte azalmayı sağlaması yönüyle ekonometrik verilerle de destek bulmaktadır. AB toplam işgücünün % 40’ına eş olan, 11 AB üyesi
ülkeden toplanan verilerine göre, uzun dönem işsizlik oranın 2008 yılı değeri olan
2,4 ‘ten, 2010 yılında 4,2’ye çıkacağı tahmin edilmektedir. 2008 yılında % 6,4
olan toplam işsizliğin ise 2010 yılında % 9,9 olması beklenmektedir.
Bu veriler ışığında, artması beklenilen işsizlik oranlarına karşı etkin izleme mekanizmaları geliştirilerek işçiler ve işverenler arasında verimli bir eşleştirme sağlanmaya çalışılmalıdır. Uzun dönemli işsizliğin yol açabileceği önemli riskler dikkate alınarak kriz dönemlerinde işgücünün atıl kalması yerine, işgücü piyasası içinde dolaşımının desteklenmesi önem arz etmektedir.
Kaynak:
AB Komisyonu
Avrupa’da İstihdam 2009 Yılı Raporu: http://ec.europa.eu/social/BlobServlet?
docId=4196&langId=en
AVRUP A BİRLİĞİ’NDEN
HABERLER
SAYF A 35
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
AVRUPA BİRLİĞİ KOORDİNASYON
DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Adres:
İnönü Bulvarı No: 42 06100
Emek/ANKARA
Telefon: 0 (312) 212 56 12
Faks: 0 (312) 212 11 48
E-posta: [email protected]
Hazırlayan: AB Uzman Yrd. M. Celil ÇELEBİ
AB Uzman Yrd. Özlem HANGÜN
ab.calisma.gov.tr
Download