Slayt 1

advertisement
Çok Düşük Sıcaklıkların Bitkiler Üzerindeki Etkisi
Çok düşük sıcaklılar bitkiler üzerinde bazı zararlar meydana getirir. Bunlara “don zararları” veya
“soğuk zararları” da denmektedir. Donma, hücre zarının çatlaması ve madde dolaşımının durması
şeklinde meydana gelen mekanik bir zedelenme ve zarardır. Hiçbir doku 0 °C hava sıcaklığında
donmaz. Bitkilerin düşük sıcaklıktan zarar görmeleri bitki türlerine, en düşük sıcaklığın derecesine
donun ani olarak meydana gelip gelmediğine, donun meydana geldiği zamandaki fizyolojik
koşullara (dokuların su içeriği, gün uzunluğu, mineral besin maddeleri durumu v.b) göre değişir.
Kuzey enleme derecelerinde daimi yeşil iğne yapraklı ormanlar -3 °C’de fotosentez devam
etmektedirler. İsviçre’de kayın ve göknarlar da -30 °C’de nadir olarak don zararları görülmüştür.
Buna karşılık Taxus türlerinin -20 °C’de donduğu saptanmıştır. Don ani olarak meydana gelirse
ve dokular yeni meydana gelmişse (vejetasyon devresinin başı) don zararları fazla olur.
Kış Kuraklık Zararı
Düşük sıcaklıklarda bitkinin su alması güçleşir. Toprak suyunun düşük sıcaklıkta
vizkositesinin artmasından dolayı kökler tarafından su güçlükle alınır. Böylece toprakta
alınabilecek halde donmamış su olsa bile bir su kıtlığı meydana gelebilir. Gerçekten sıcaklık
derecesi düşük olan su kökler tarafından güçlükle alınmaktadır. Yapılan bir araştırmaya göre
bir toprak suyunun sıcaklığı 25 °C’den 0 °C’ye düştüğünde vizkositesinin (akmaya karşı
direnç) 2 katı arttığı, kökler tarafından alınmasının ise yaklaşık olarak 2,5 defa azaldığı
saptanmıştır. Özellikle göknarlarda don kuraklık zararları meydana gelir.
Düşük Sıcaklığın Mekanik Zararları
Hava sıcaklığı geceleyin 0 °C’nin altına düşünce kabuk ve gövdenin dış kısımları birdenbire
soğur ve hücre arası boşluklarda buzlar meydana gelir ve bu kısımlar şişer. İç kısımlar aynı
şekilde soğumadığından tangensiyal (teğet) yönde önemli bir gerilim ve basınç meydana
gelir. Eğer sıcaklık birdenbire düşmüşse bu gerilim tangensiyal veya radial yönde don
çatlakları meydana getir. Yer yer kabuklar düşebilir.
Çıplak Don Zararları ve Toprağın Don ile Aktarılması
Su miktarı çok olan topraklar donunca, topraktaki suyun hacmi genişler ve toprak yüzüne
doğru bir kaldırma basıncı gelişir ve toprak kalkarken özellikle genç fideleri de birlikte
kaldırır, soğuk geçince buzlar çözülür ve kaldırılmış olan toprak tabakaları tekrar yerine
oturur, fakat fidanların kökleri açıkta kalır ve soğuktan donar. Buna çıplak don zararları
denir. Böyle bir iklime sahip bölgelerde özellikle ağaçlandırma alanlarında önemli ziyanlar
meydana gelmektedir. İç Anadolu’ya geçiş bölgelerinde ve karasal iklim olan yerlerde
yapılan ağaçlandırmalarda bu problem ile karşılaşılmaktadır.
Çok Yüksek Sıcaklıkların Bitkiler Üzerindeki Etkileri
Ormanlık bölgelerde sıcaklık derecesi çok seyrek hallerde optimum
derecenin üzerine çıkarak ağaçların ölümüne neden olabilir. Aşırı
sıcaklığın bitkilerde meydana getirebileceği zararın fizyolojik olarak
açıklanması şu şekilde yapılabilir: Sıcaklık arttıkça solunum ve
transpirasyon artar. Solunumun artışı solunum için harcanan enerjiyi,
dolayısıyla organik madde harcanmasını artırır. Onun için öyle bir an
gelir ki fotosentez ile üretilen maddeler, solunumla tüketilen
maddeleri karşılayamaz ve bunun sonucunda da açlık ölümü
meydana gelir. Bununla birlikte artan sıcaklıkla yükselen
transpirasyon için gerekli su temin edilemez, transpirasyonla
harcanan su, kökler tarafından alınabilen sudan fazla olunca susuzluk
ölümü meydana gelir. Çok yüksek sıcaklıkların orman
ağaçlarında meydana getirdiği zararlar kuraklık zararları,
kabuk yanığı ve fide yanığı, yaprak sararması şeklinde olur.
Kuraklık Zararları
Aşırı sıcaklıkta tranpirasyon artacağından bitkinin su bilançosu bozulabilir. Topraktan su
karşılanmak kaydıyla 45-55 °C sıcaklığa kadar bir ölüm meydana gelmez. Fakat su kıt ise
50 °C’nin altında bile zarar başlar. Bu olay özellikle kökleri derin tabakalara girmemiş
kültürlerde çok zarar verir. Yine kök rekabeti olan sıklıklarda bu zarar görülür. Onun için
yağışların kıt olduğu sıcak bölgelerde derin dikim yapmak ve gençlik bakımlarını
zamanında uygulamak suretiyle bu zararların önünde geçmek olanağı vardır.
Kabuk Yanığı
Ağaç gövdelerinin belirli kısımları gündüzleri şiddetli güneş altında çok ısınabilir,
geceleri de çok soğuyabilir. Buda yaşayan dokuların ölmesine neden olabilir. Kabuk
yanığı sıcaklık şiddetinden ziyade, sıcaklık değişiminin sonucudur. Bu değişimler ile
kabuk gevşer ve dökülür, odunu tahrip eden mantarlar içeri girebilir. Kabuk yanığına
engel olmak için meşcere kenarlarında meşcere mantosu veya perdesi denen ve aşağıdan
yukarı kadar dallanan ağaç türleri ile ağaçlandırma yaparak bir perde meydana getirmeli
ve meşcereyi özellikle güney tarafından çok tedrici olarak açmalıdır.
Fide Yanığı
Ağaçlandırma alanlarında veya fidanlıklarda toprak yüzü insolasyonla çok ısınır.
Özellikle fidanın kök boğazı bu ısınmadan etkilenerek ölebilir. Özelikle fidenin dibinde
hava hareketlerinin engelleyecek ölü örtü varsa bu şekildeki zararın derecesi çok artar.
Yaprak Sararması
Aşırı sıcaklıklar, su bilançosunu bozarak özellikle yaprakları sarartır. Bu sararma geniş
yapraklıların kenarlarından, iğne yapraklıların ucundan başlar. Bu durum ağaca öldürücü
bir etki yapmaz. Meşcerelerde güney bakıda yapılan traşlama kesiminden sonra
birdenbire güne çıkmış olan ağaçların tepe taçlarının güney tarafı tamamen sararabilir.
Bitkilerin Ekstrem Sıcaklık Derecelerine Karşı Aldığı Önlemler ve Adaptasyonlar
1. Birçok bitkinin meydana getirdiği spor ve tohumlar sıcaklık ekstremlerine karşı
dayanıklıdır. Sıcak iklimlerde meydana getirilen çok kuru tohumlar 100 °C’ye kadar
çimlenme yeteneklerini korurlar.
2. Bir çok bitki dona karşı duyarlı dokularının protoplazmalarındaki su miktarını azaltarak
yumuşak durumdan sert duruma geçerek “don sertliği” ne, özellikle sıfırın çok altındaki
sıcaklık derecelerine dayanabilirler. Bu özelliklerini bazı bitkiler öyle geliştir ki bir ağaç
türünün bulunduğu yerdeki soğuk periyodu zarar görmeden geçirecek lokal ırklar
“ekotipler” meydana gelir.
3. Bazı bitki türleri donmaya karşı fizyolojik değişimler meydana getirir. Osmotik
konsantrasyon artar ve su kolloidal halde bağlanır, böylece donma noktası düşer.
4. Birçok orman ağacı, çevrenin kışın çok soğumasından dolayı kış istirahatına çekilerek
kış zararlarından korunurlar.
5. Bitkiler yüksek sıcaklık zararlarına karşı korunabilmek için morfolojik olarak bazı
adaptasyonlar gösterir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
a. Yaprakları küçülür ve inceleşir. Böylece yüksek derecede transpirasyon yapabilme ve
dolayısıyla yapraklarını soğutabilme yeteneği kazanırlar.
b. Yapraklar düşey yönde sarkık bir şekilde durarak ve ışığı yansıtacak açık renkli yaprak
yüzeyleri ile aşırı ısınmadan korunur.
c. floem ve kambiyumu izole eden mantarlı bir kabuğun bulunuşu ile aşırı ısınma ve
soğumalardan korunur.
Orman Ağaçlarının Sıcaklık İstekleri
Çeşitli ülkelerde ve ülkemizde yapılan gözlemlerden çıkarılacak sonuçlara göre orman ağaçları
sıcaklık isteklerine göre gruplandırılabilir. Orman ağacı türlerimiz, sıcaklık istekleri en çok
olandan başlamak suretiyle şu şekilde sıralanabilir.
1. Laurus nobilis, Cupressus sempervirens var. horizontalis ve pyramidalis, Pinus halepensis,
Pinus brutia, Pinus pinea, Quercus ilex, Quercus coccifera, ve maki formasyonunun diğer sert
yapraklı çalıları;
2. Castanea vesca, Quercus pubescens, Fraxinus ornus, Quercus cerris, Quercus aegilops,
Corylus avellane, Robinia pseudoacacia, Carpinus orientalis;
3. Quercus dischorochensis, Quercus hungarica, Quercus pedunculata, Quercus sessiliflora,
Carpinus betulus, Tilia grandifolia, Ulmus campestris, Alnus glutinosa, Pinus nigra var.
pallasiana, Fraxinus oxycarpa, Fraxinus exelsior, Tilia argentea,
4. Fagus orientalis, Taxus baccata, Cedrus libani, Abies cilicica, Abies equitrojani, Abies
bornmülleriana, Abies nordmanniana, Acer pseudoplatanus;
5. Picea orientalis, Pinus silvestris, Betula verrucosa, Betula pubescens, Betula medvedewi,
Populus tremula, Alnus incana, Alnus viridis, Juniperus excelsa, Juniperus nana.
 Ağaç türlerinin sıcaklık istekleri yanında donlara karşı duyarlı olup olmadıkları da büyük
bir önem taşır. Genel olarak denilebilir ki erken sürgün veren tüm ağaç türleri ile ışık isteği
fazla olan ağaç türleri donlara karşı dayanıklıdır. Ağaçların dona karşı duyarlılığı bakımından
bir sıralama yapmak güçtür. Çünkü ağaç türünün dışında aynı türün don devresindeki
fenolojik durumu (kış istirahati, sürgün verme, çiçeklenme v.b) çevre koşulları ve hava nemi
gibi bir çok faktörler don zararı üzerinde ayrı ayrı etkili olmaktadır. Bütün bunlara karşı
donlara karşı dayanıklılık bakımından orman ağaçları şu şekilde gruplandırılabilir.
 Donlara Karşı Dayanıklı Olanlar
Gürgen, Huş Titrek kavak, kızılağaç, söğüt, sarıçam ve karaçam
 Donlardan Seyrek Olarak Zarar Görenler
Akçaağaç, Ihlamur, Sedir, Fıstıkçamı ve kızılçam
 Donlara Karşı Duyarlı Olanlar
Göknar, Kayın, Ladin, Kestane, Meşe, Akasya, Dişbudak, Çınar
Sıcaklık-Orman Ağacı İlişkileri Bakımından Silvikültürel Uygulaması İçin Önemli
Bazı Sonuçlar
1. Ağaçlandırmalar için ağaç türü seçiminde ve ormana yapılacak silvikültürel
müdahalelerde orman ağaçlarının sıcaklık istekleri ve dona karşı duyarlılıkları göz önünde
bulundurulmalıdır. Genel iklim bölgesi, denizden yükseklik, bakı ve arazi şekli bu hususta
yardımcı olabilir. Dona karşı hassas olanlar siper yardımı ile gençleştirilmelidir.
2. Sıcaklık ekstremlerine (çok düşük ve çok yüksek sıcaklıklar) karşı tabakalı bir meşcere
kuruluşuna gidilmelidir.
3. Gençleştirmelerde ve geniş alanlardaki traşlama kesimlerinde don boşlukları ve don
kanalları meydana gelebilir. Bunlarda soğuk havanın toplanıp kalmaması için şu önlemler
alınmalıdır.
a. Yaşlı meşcere arasındaki iki ağaç boyu genişliğinde olan boşluklarda yapılan doğal
gençleştirmede, gençliğin normal kapalı bir durum almadan bu boşluğun etrafındaki yaşlı
meşcereyi kaldırarak boşluğun çok genişletilmesi halinde soğuk havanın toplanacağı bir
depo ortamı oluşturulmuş olur. Onun için önce iki ağaç boyu genişliğindeki boşlukta
gençliğin biraz gelişmesi ve normal bir kapalılık alması beklenir, ondan sonra etrafı açılır.
b. Yamaçta eş yükseklik eğrilerine paralel açılacak traşlama şeritlerinin vadi tarafına
bakan kenarındaki meşcere biraz seyreltilerek, kesif alt tabaka varsa bundan da bir
kısmı kaldırılarak soğuk havanın bu traşlama şeridinde birikmeden eğim yönünde yaşlı
meşcere içinden aşağıya doğru akması sağlanmalıdır. Veya erozyon, rüzgar v.b
tehlikeler ile taşıma güçlükleri olmadığı takdirde traşlama şeritleri eğim yönüne paralel
açılmalıdır.
c. Doğal olarak “don çukuru” ve “don kanalı” şeklindeki arazi yapısına sahip yerlerde ise
ağaçlandırma ve gençleştirmeler çok güç olup, bu gibi yerlerde her halde ilkin dona
dayanıklı bir ön kuruluş yapmak ve bunların siperinde ekonomik ağaç türünü getirmek
yerinde olacaktır.
4. Arazi şekline göre oluşmuş “soğuk hava gölleri” ve “don boşluklarında” hava nemlidir
ve hareketsizdir. Onun için buralardaki yaşlı ağaçlar altında gençleştirme yapılmalı
yahut önce dona dayanıklı bir ön kuruluş temin edilmelidir.
5. Tıraşlama alanında sıcaklık, özellikle düzlüklerde ve güney bakılarda elverişsizdir.
Eğer kuraklık ve don zararlarından kaçınılmak isteniyorsa, alt tabakalardaki küçük
boylu ağaçlar ile çalılar siper olarak bırakılmalı veyahut bir öncü bitki toplumu (titrek
kavak, huş v.b) getirilmelidir.
Hava Nemi ve Yağışlar
İklimi oluşturan öğelerden biride hava nemi ve buna bağlı olarak yağışlardır.
Nem, atmosferde buhar halinde tutulan su olup belirli koşullarda yoğunlaşarak
yeryüzüne düşer.
Mutlak nem: Belirli sıcaklık derecesinde belirli bir birimdeki havanın, örneğin
1 kg veya 1 m3 buhar halinde sahip olduğu suyun gram olarak miktarına
mutlak nem denir.
Doygunluk nemi: Birim hacimdeki (1 m3) bir hava su buharı ile tamamen
doyduktan sonra, su buharı sıvı halinde havadan ayrılmaya başlar; işte bu anda
birim hacimdeki havanın sahip olduğu su buharının gram olarak miktarına
doygunluk nemi denir. Diğer bir anlatışla belirli bir sıcaklık derecesinde 1 m3
havanın buhar halinde tutabildiği en yüksek su miktarına denir. Bu değer hava
sıcaklığına paralel olarak artmaktadır.
Nisbi hava nemi = Bağıl nem: belirli bir sıcaklık derecesindeki bir havanın
sahip olduğu mutlak nem ile doygunluk nemi arasındaki oranın % cinsinden
değerine bağıl nem denir. Bağıl nem (%n) =(m/D)*100’dür. Diğer bir deyişle
bağıl nem, havada bulunan su buharı miktarının o anda hava sıcaklığında bu
havanın taşıyabileceği en yüksek su miktarına oranı olup, % cinsinden ifade
edilir.
Atmosferik Nemin Yağış Haline Dönüşü
Hava kitleleri soğudukça hacimleri küçülür, hacimleri küçüldükçe içindeki su
buharını tutma güçleri azalır ve öyle bir an gelir ki içlerindeki su buharı çok küçük
su tanecikleri halinde yoğunlaşmaya başlar. İçinde asılı olarak kalabilecek kadar
küçük su ve buz parçacıklarına sahip hava kitlelerine bulut veya sis denir. Bulut ve
sis oluşum bakımından aynı özelliğe sahiptir, yalnız bulutlar yatay olarak karalar
üzerindeki hareketi dışında, karasal objelerden kopuk olarak yükseklerde, sis ise
karasal yüzeylere yakın yerlerde veya su yüzeylerinde oluşur.
Bulutlardaki soğuma, azalmaya devam ederse havanın su tutma kapasitesi, içindeki
su miktarından daha düşük olur ve bu durumda içindeki su damlacıklarının bir
kısmı buluttan ayrılır, böylece yağış meydana gelir.
Yağışı meydana getiren soğuma olayı hava kitlelerinin alçak basınç
merkezlerinden yukarıya doğru çıkmaları ile meydana gelebilir. Bu şekildeki
soğuma ile oluşan yağışlara “siklonik yağışlar” veya “cephe yağışları” denir.
Hava kitleleri, yüksek bir dağ yamacını yukarıya doğru takip ederek de
soğuyabilirler ve böylece de yağış meydana gelebilir. Bu tip yağışlara da
“orografik yağışlar” denir. Bu şekildeki yağışlar, nemli havanın soğuk bir kitle
veya yüzeyle temas etmesi sonucunda da meydana gelebilir.
 Yöresel olarak hava kitleleri çok ısınarak hızla yükselir ve bu yörede adeta bir
hava boşluğu yaratabilir. Bu yükseliş çok hızlı olursa atmosferin üst
tabakalarındaki soğuk hava kitleleri bu boşluluğu birden bire doldurur ve bu
şekilde de bir yağış meydana gelebilir. Bu tür yağışlara “konvektif yağışlar” denir.
Bunlar sağanak halinde kısa süreli yağışlardır. Hava kitlelerinin soğuması
esnasında içindeki su buharının yoğunlaşması, donma derecesinin altında olursa
“kar” donma derecesinin üstünde olursa “yağmur” meydana gelir. Yağmur yarı
donmuş hava nemine sahip atmosfer tabakalarından geçerse “dolu” haline dönüşür.
Eğer yarı donmuş yüzeylere düşerse “grezil” veya “buz” oluşur. Nem ile doymuş
hava kitleleri çok soğumuş yüzeylere temasa gelirse “çiğ” veya kırağı meydana
gelir.
Yağışların Ölçülmesi
Yağışlar, meteoroloji istasyonlarında “yağış ölçer” denen aletler ile ölçülür ve
birimi “mm” olup 1 m2’ye düşen yağışın yüksekliğini ifade eder.
Canlıların, özellikle bitkilerin gelişimi ile yağış arasındaki ilişkileri yalnız yağış
miktarına göre değerlendirmek veya hükümlendirmek doğru değildir. Çünkü
toprak neminin kaynağı yağışlar olmasına rağmen yağış miktarı eşit olan her
bölgede toprak nemi aynı değildir. Bu hususta yağışın şiddeti, şekli ve miktarı
yanında özellikle sıcaklık, arazi şekli ve toprak özellikleri önemli derecede rol
oynar. Belirli bir yörede sıcaklık, toprak ve arazi özelliklerine göre yağışların
etkenliğinin ne olduğu ancak devamlı olarak toprak nemi ölçmeleri ile
belirlenebilir. Fakat bu işlem çok emek, zaman ve masraf gerektirir. Onun için
yağışın klimatik etkenliğini gösteren bazı formüller ortaya atılmıştır. Bu formüllere
“yağış etkenliği” formülleri denmektedir.
Hava Nemi ile Diğer Faktörler Arasındaki İlişkiler
Hava nemi bir ekosistemin su kaybı üzerinde etkili olduğu için ekolojik bakımdan
önemlidir. Örneğin bağıl nem miktarı %80–100 olan yerlerin tropik yağmur
ormanlarını karakterize ettiği, bu değerin %50’den aşağı düştüğü yerlerdeki iklimin
kuru iklim, %20’den daha az olduğu bölgelerde ise ekstrem derecede kurak iklim
olarak nitelendirilebileceği kabul edilmektedir. Atmosferin nemin, orman ekosistemini
oluşturan bir çok öğeler için büyük bir önemi vardır. Fakat en çok bitki ve toprağın
nemi üzerinde etkili olmaktadır.
Hava Nemi Üzerinde Etkili Olan Faktörler
Hava nemi sıcaklık, denizden yükseklik, denize uzaklık, hava hareketleri, mevsimler
ve bitki örtüsü gibi çeşitli faktörler tarafından etkilenmektedir.
 Sıcaklık ve Denizden Yüksekliğin Etkisi
Sıcaklık arttıkça havanın buhar halinde tutabileceği nem miktarı, diğer bir deyimle
doygunluk nemi artar. Sıcaklık ne kadar yükselirse doygunluk nemi de o kadar
yükselir. Havanın doygunluk açığı ne kadar çok olursa buharlaşma gücü, yani
topraktan fiziksel olarak buharlaştıracağı su o kadar artacak demektir. Diğer bir
anlatışla doygunluk açığı büyük olan (bağıl nemi düşük) hava etki yapacaktır.
Denizden yükseklik arttıkça sıcaklık derecesi azalacağından havanın su tutma
kapasitesi (doygunluk nemi) azalacak demektir. Bunun anlamı denizden yükseldikçe
havanın buhar halinde tutabileceği su miktarı azalacak buna karşılık bağıl nemi yükselecek,
doygunluk açığı azalacak demektir.
Atmosfer yüksekliği km :
Bağıl hava nemi
% :
0.5
76
1
73
2
65
3
57
4
52
5
49
Atmosferin yüksek tabakalarındaki hava nemi alçak tabakalarından genel olarak azdır.
Diğer faktörlerden denize yakınlıkla mutlak hava nemi ve bağıl nem yükselir. Yine aynı
şekilde yağışlı havalarda havanın nem miktarı yüksektir. Hava hareketleri genel olarak nem
dengesini sağlar. Bitki örtüsü özellikle ormanlar yapmış oldukları tranpirasyonla etrafındaki
havanın nemini artırırlar. Çıplak alanlarda % 50’ye kadar düşmüş olan bağıl nem orman
havasında %90’a kadar yükselmiş olabilir.
Hava Nemi ile Bitkiler Arasındaki İlişkiler
Havada nem açığı ne kadar fazla ise suyun fiziksel buharlaşması (evaporasyon) ve fizyolojik
buharlaşma (tranpirasyon) o kadar artar. Bitkiler için “kuraklık” bağıl hava neminin %30’un
altına düştüğü rüzgar hızının 5m/san üzerine çıktığı, hava sıcaklığının da 25 °C’yi geçtiği
zaman başlar. Ormanlarda traşlama kesiminin uygulandığı hallerde havanın bağıl nemi azalır.
Bu azalma traşlama olarak kesilen alanın büyüklüğü ile artar.
Hava kütleleri soğudukça içindeki nemi tutma güçleri azalır. Onun için havanın sıcaklığı
düştükçe öyle bir an gelir ki hava içindeki su buharı çok küçük su tanecikleri halinde
yoğunlaşmaya başlar. İçinde asılı olarak kalabilecek kadar küçük su taneciklerine sahip
kütleler karasal yüzeylere veya su yüzeylerine yakın yerlerde bulunursa bunlara ”sis” denir.
Dünya üzerinde birçok yerlerde belirli ağaç türlerinin yayılım ile sis kuşakları arasında
bağıntılar olduğu bilinmektedir.
Yağışlar ile Diğer Faktörler Arasındaki Karşılıklı Etki ve İlişkiler
Yağışlar tüm canlılar için büyük bir önem taşıyan suyun kaynağıdır. Tüm canlıların
yaşamlarını sürdürebilmeleri için çok yönlü etkileri olan su faktörü ile ilgili olarak bu kısımda
başlıca iki konu üzerinde durulacaktır. Bunlardan birincisi dünya üzerindeki ve toprak
içindeki suyun kaynağı olan yağışların meydana gelişi, miktarı ve dağılışı üzerinde rol
oynayan faktör, ikincisi de yağışların orman ekosistemi üzerindeki etkileridir.
Yağışlar Üzerinde Etkili Olan Faktörler
Yağışla üzerinde etkili olan en önemli faktörler şunlardır: Enlem dereceleri, denizden
yükseklik, nemli rüzgarların geldiği yön ve arazi bakısı, büyük su yüzeyleri, soğuk ve sıcak
su akıntıları, ormanlardır.
 Enlem Derecelerinin Yağış Miktarı Üzerindeki Etkisi
Yağış miktarı genel olarak kutuplardan ekvatora doğru bir artış gösterir. Bunun nedeni
ekvatordaki sıcak havanın nem tutma kapasitesinin yüksek oluşu, dolayısıyla bol yağış
sağlamasıdır. Bunun aksine kutuplarda havanın doygunluk nemi miktarı çok azdır. Yalnız
kutuplardan ekvatora doğru olan bu yağış miktarı artışı düzenli bir şekilde olmayıp 30.
enlem derecesi civarında bir azalma, sonra tekrar bir artma söz konudur.
 Denizden Yüksekliğin Yağış Üzerindeki Etkisi
Alçak kısımlarda daha sıcak olduğu için büyük bir nem tutma kapasitesine sahip hava
kütleleri bir dağın yamacından daha yukarı doğru yükselmeye başlayınca soğurlar ve
içlerindeki nem yoğunlaşarak yağış halinde düşmeye başlar. Bu nedenle nem getiren
rüzgarların geldiği yöne bakan dağ yamaçlarının üst kısımları alt kısımlarına kıyasla daha
çok yağış alır. Denizden yükseklikle yağış miktarının artışı arasındaki ilişki belirli bir
yüksekliğe kadar geçerlidir. Bazı bölgelerde 2000 m, bazı yerlerde ise 3000 m yükseklikten
sonra yağış miktarında artış olmamaktadır.
 Nemli Rüzgarların Geliş Yönü ve Arazi Bakısının Yağışlar Üzerindeki Etkisi
Nemli rüzgarların geldiği yöne bakan arazi yamaçları diğer yamaçlardan daha çok yağış
alır. Bundan dolayı deniz yönüne bakan yamaçlara orografik yağışlar ile bol miktarda nem
bırakılır. Ülkemizde Karadeniz kıyı dağlarının denize bakan kuzey yamaçları, Akdeniz’de
ise Toros dağlarının güney yamaçları kara içine bakan yamaçlardan daha çok yağış alır.
 Büyük Su Yüzeyleri İle Okyanuslardaki Soğuk ve Sıcak Su akıntılarının Yağış
Üzerindeki Etkileri
Havadaki nemin kaynağını yer küremizdeki büyük su yüzeyleri, yani okyanuslar ve denizler
oluşturduğuna göre bunlara yakın olan yerler zengin yağışlara sahiptir. Ülkemizde deniz
kıyılarında genellikle yağış 1000 mm. civarında olduğu halde İç Anadolu’da bu miktar 300
mm.’ye, hatta daha aşağıya düşmektedir. Yağışların miktarı üzerinde rol oynayan su
akıntıların; Sıcak su akıntıları, etrafındaki havayı ısıttıklarından ve suyun buharlaşmasına
neden olduklarından hem nem tutma kapasitesini, hem de mutlak nem miktarını artırırlar ve
böylece bol yağış getirecek hava kütlelerini oluştururlar (örnek, Gulf stream). Soğuk su
akıntıları ise havanın nem tutma kapasitesini ve mutlak nemi düşürdüğünden yakınından
geçtikleri yerde kuraklık yaratırlar (örnek, Kanarya akıntısı).
Download