ROMANTĠK ĠLĠġKĠLERDE ALDATMA - Gazi Üniversitesi Açık Arşiv

advertisement
ROMANTĠK ĠLĠġKĠLERDE ALDATMA: BAĞLANMA BOYUTLARI,
KĠġĠLĠK ÖZELLĠKLERĠ VE ĠLĠġKĠ BAĞLANIMI
SEREN MÜEZZĠNOĞLU
DANIġMAN: PROF DR FERĠDE BACANLI
DOKTORA TEZĠ
REHBERLĠK VE PSĠKOLOJĠK DANIġMANLIK
BĠLĠM DALI
GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ
HAZĠRAN, 2014
TELĠF HAKKI ve TEZ FOTOKOPĠ ĠZĠN FORMU
Bu tezin tüm hakları saklıdır. Kaynak göstermek koĢuluyla tezin teslim tarihinden itibaren
6 (altı) ay sonra tezden fotokopi çekilebilir.
YAZARIN
Adı : Seren
Soyadı : Müezzinoğlu
Bölümü : Rehberlik ve Psikolojik DanıĢmanlık
Ġmza :
Teslim tarihi :
TEZĠN
Türkçe Adı :
Romantik ĠliĢkilerde Aldatma: Bağlanma Boyutları, KiĢilik Özellikleri ve ĠliĢki Bağlanımı
Ġngilizce Adı:
Infidelity in Romantic Relationships: Attachment Dimensions, Personality Traits and
Relationship Commitment
ii
ETĠK ĠLKELERE UYGUNLUK BEYANI
Tez yazma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyduğumu, yararlandığım tüm kaynakları kaynak
gösterme ilkelerine uygun olarak kaynakçada belirttiğimi ve bu bölümler dıĢındaki tüm
ifadelerin Ģahsıma ait olduğunu beyan ederim.
Seren Müezzinoğlu
………………
iii
Jüri onay sayfası
Seren Müezzinoğlu tarafından hazırlanan “Romantik ĠliĢkilerde Aldatma: Bağlanma Boyutları,
KiĢilik Özellikleri ve ĠliĢki Bağlanımı” adlı tez çalıĢması aĢağıdaki jüri tarafından oy birliği ile
Gazi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik DanıĢmanlık Bilim Dalı’nda Doktora Tezi olarak
kabul edilmiĢtir.
DanıĢman: Prof Dr Feride Bacanlı
Rehberlik ve Psikolojik DanıĢmanlık Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi
…………………
BaĢkan: Prof Dr Selim Hovardaoğlu
Psikoloji (Sosyal Psikoloji) Anabilim Dalı, Ankara Üniversitesi
…………………
Üye: Prof Dr Galip Yüksel
Rehberlik ve Psikolojik DanıĢmanlık Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi
………………
Üye: Prof Dr Mehmet Güven
Rehberlik ve Psikolojik DanıĢmanlık Anabilim Dalı, Gazi Üniversitesi
..………………
Üye: Doç Dr Ayda BüyükĢahin
Psikoloji (Sosyal Psikoloji) Anabilim Dalı, Ankara Üniversitesi
………………
Tez Savunma Tarihi: 03/06/2014
Bu tezin Rehberlik ve Psikolojik DanıĢmanlık Bilim Dalı’nda Doktora Tezi olması için Ģartları
yerine getirdiğini onaylıyorum.
Prof Dr Servet Karabağ
Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürü
……………………
iv
“Mesele neye inandığımız değil, hiç inanıp inanmadığımızdır.
Mesele kime sadık olduğumuz değil, sadık olup olmadığımızdır.
İnsan sadakati her zaman üstüne alınmamalı.”
TekeĢlilik: Sadakat ve Ġhanet Üzerine Aforizmalar
(Adam Phillips)
v
TEġEKKÜR
Tez çalıĢmamı yürüttüğüm zorlu süreçte bilgisini, emeğini, zamanını esirgemeyen ve
titizliğiyle bana örnek olan değerli hocam, tez danıĢmanım Prof Dr Feride Bacanlı’ya
çok teĢekkür ederim. Tez izleme komitesinde yer alan, önemli noktalarda bana yol
gösteren, değerli görüĢleriyle yön veren sayın hocam Prof Dr Selim Hovardaoğlu’na ve
değerli görüĢleriyle tezime katkılar sağlayan sayın hocam Prof Dr Galip Yüksel’e çok
teĢekkür ederim. Tez jürimde bulunan ve tezimi titizlikle değerlendirerek, tezime
değerli katkılar sunan sayın hocalarım Prof Dr Mehmet Güven ve Doç Dr Ayda
BüyükĢahin’e teĢekkür ederim.
Herkesin unuttuğu zamanlarda tezimin nasıl gittiğini soran canım anneme, lisansüstü
tüm çalıĢmalarda beni her zaman güdüleyen canım babama, övgüleriyle beni
cesaretlendiren değerli kardeĢlerime ve sabrı, sakinliği ile bana destek olan, sıkıntılı
zamanlarda beni keyiflendirmeyi baĢaran sevgili eĢime teĢekkür ederim. Ayrıca sıkıntı
ve sevinçlerimi paylaĢan yakın arkadaĢlarıma teĢekkürler.
Veri toplama sürecinde derslerinde bana zaman ayıran Ankara, Gazi, Hacettepe ve Orta
Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyesi ve görevlilerine; ayrıca katılımcıları oluĢturan
üniversite öğrencilerine ilgileri ve destekleri için teĢekkürler.
vi
ROMANTĠK ĠLĠġKĠLERDE ALDATMA: BAĞLANMA
BOYUTLARI, KĠġĠLĠK ÖZELLĠKLERĠ VE ĠLĠġKĠ BAĞLANIMI
(Doktora Tezi)
Seren Müezzinoğlu
GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ
Haziran, 2014
ÖZ
Bu araĢtırmanın iki temel amacı vardır. Birincisi romantik iliĢkilerde iliĢki
bağlanımının, iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliğini değerlendirme
arasındaki iliĢkilerden oluĢtuğunu açıklayan Yatırım Modelinin, Türk üniversite
öğrencileri için geçerli olup olmadığını araĢtırmaktır. Ġkincisi romantik iliĢkilerde
aldatmanın, kiĢilik özellikleri, bağlanma boyutları ve iliĢki bağlanımı arasındaki
iliĢkilerden oluĢan bir modelin açıkladığı yapı olup olmadığını araĢtırmaktır.
AraĢtırmanın katılımcılarını Ankara’daki Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi,
Hacettepe Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde çeĢitli bölümlerde
okuyan, yaĢları 19-39 arasında değiĢen (  = 22,4 ve SS=2,4) 425’i kadın, 269’u erkek
olmak üzere toplam 694 üniversite öğrencisi oluĢturmuĢtur. Verilerin toplanmasında
Aldatma Ölçeği, ĠliĢki Ġstikrarı Ölçeği, Sıfatlara Dayalı KiĢilik Testi ve Yakın
ĠliĢkilerde YaĢantılar Envanteri II kullanılmıĢtır. Veriler SPSS ve Lisrel istatistik
programları aracılığıyla analiz edilmiĢtir. AraĢtırma hipotezlerini test etmek için
Pearson Çarpımı Momentler Korelasyonu, örtük ve gözlenen değiĢkenlerle yol analizi
kullanılmıĢtır.
AraĢtırmanın ilk sonuçlarına göre Yatırım Modelinin Türk üniversite öğrencileri
üzerinde geçerli olduğu belirlenmiĢtir. AraĢtırmanın diğer sonuçları beĢ faktör kiĢilik
özellikleri, bağlanma boyutları (kaygı ve kaçınma) ve iliĢki bağlanımının doğrudan ve
dolaylı olarak romantik iliĢkilerde aldatma ile iliĢkili olduğunu ve sınanan modelin bir
bütün olarak aldatma ile iliĢkili olduğunu ortaya koymuĢtur. GeliĢtirilen bu aldatma
modeline göre bağlanma boyutlarından kaygı aldatma ile doğrudan ve iliĢki bağlanımı
üzerinden dolaylı olarak iliĢkilidir. Bağlanma boyutlarından kaçınma, aldatma ile iliĢki
bağlanımı üzerinden dolaylı olarak iliĢkilidir. BeĢ faktör kiĢilik özelliklerinden
deneyime açıklık aldatma ile doğrudan ve iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı olarak
iliĢkilidir. YumuĢak baĢlılık, aldatma ile doğrudan iliĢkilidir. Sorumluluk, aldatma ile
vii
iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı olarak iliĢkilidir. DıĢadönüklük ve nörotizm ise
aldatma ile iliĢkili değildir. Sonuçlar literatür ve kuramlar açısından tartıĢılmıĢ,
gelecekte yapılacak araĢtırmalara ve Psikolojik DanıĢma ve Rehberlik alanına yönelik
önerilerde bulunulmuĢtur.
Anahtar Kelimeler : Romantik iliĢkilerde aldatma, bağlanma boyutları, beĢ faktör
kiĢilik özellikleri, Yatırım Modeli, iliĢki bağlanımı, üniversite öğrencileri.
Sayfa Adedi : 121
DanıĢman : Prof Dr Feride Bacanlı
viii
INFIDELITY IN ROMANTIC RELATIONSHIPS: ATTACHMENT
DIMENSIONS, PERSONALITY TRAITS AND RELATIONSHIP
COMMITMENT
(Doctoral Dissertation)
Seren Müezzinoğlu
GAZĠ UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES
JUNE, 2014
ABSTRACT
This study has two main purposes. The first one is to explore whether Investment
Model, which explains that relationship commitment in romantic relationships consist
of relationship satisfaction, relationship investment and quality of alternatives, is valid
for Turkish University students. The second aim is to investigate whether infidelity in
romantic relationships is a structure explained by a model that consists of the relations
among personality traits, attachment dimensions and relationship commitment.
Participants consist of 425 females and 269 males, totally, 694 university students
whose age ranges from 19 to 39 (  = 22,4 ve SS=2,4) and who study at different
departments at Ankara University, Gazi University, Hacettepe University and Middle
East Technical University. In order to collect data, Infidelity Scale, Relationship
Stability Scale, Adjective Based Personality Scale and the Experiences in Close
Relationships Scale II were used. Data were analyzed using SPSS and Lisrel Statistics
Program. Pearson Product-Moment Correlation Coefficient and path analysis with latent
variables and observed variables were used to test research hypothesis.
According to the first results of the study, Investment Model is valid for Turkish
university students. The other results of the study revealed that five-factor personality
traits, attachment dimensions (anxiety and avoidance) and relationship commitment are
directly or indirectly related to infidelity in romantic relationships and the tested model
is related to infidelity as a whole. According to this infidelity model, anxiety, one of the
dimensions of attachment, is directly related to infidelity and it is indirectly, through
relationship commitment, related to infidelity. Avoidance, one of the attachment
dimensions, is indirectly, through relationship commitment, related to infidelity.
Openness to experience, one of the five-factor personality traits, is directly related to
infidelity and it is indirectly related through relationship commitment. Agreeableness is
ix
directly related to infidelity. Conscientiousness is indirectly, through relationship
commitment, related to infidelity. Extraversion and neuroticism are not related to
infidelity. Results were discussed with regard to literature and theories; some
suggestions were made regarding future research and Psychological Counselling and
Guidance.
Key Words : Infidelity in romantic relationships, attachment dimensions, five-factor
personality traits, investment model, relationship commitment, university students.
Page Number : 121
Supervisor : Prof Feride Bacanlı
x
ĠÇĠNDEKĠLER
JÜRĠ ONAY SAYFASI……………………………………………………………..…iv
TEġEKKÜR……………………………………………………………………………vi
ÖZ…...............................................................................................................................vii
ABSTRACT....................................................................................................................ix
ĠÇĠNDEKĠLER…………………………………………………………...……………xi
TABLOLAR LĠSTESĠ ................................................................................................xiv
ġEKĠLLER LĠSTESĠ ..................................................................................................xv
BÖLÜM I ………………………………………………………….…………………1
GĠRĠġ ……………..…………………………………………………………………...1
1.1. AraĢtırmanın Amacı ………………………………………………...........6
1.2. AraĢtırmanın Hipotezleri …………………………………………………7
1.3. AraĢtırmanın Önemi ………………………………………………...........8
1.4. AraĢtırmanın Sınırlılıkları …………………………………………..…..10
1.5. Tanımlar ……………………………………………………………….…10
BÖLÜM II ………………………………………………...……………….………..11
KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE ĠLGĠLĠ LĠTERATÜR ………………...11
2.1. Aldatma Kavramına ĠliĢkin Tanımlar ……………………………..…...11
2.2. Toplumsal Sürecin Bir Parçası Olarak Aldatma …………………..…..12
2.3. Aldatmanın Nedenleri ……………………………………………….…..13
2.4. Aldatmanın YaĢanması ………………………………………………….14
2.5. Aldatmanın Etkileri ve Sonuçları ………………………………….……15
2.6. Profesyonel Yardım Sürecinde Aldatmanın Ele Alınması ……….……17
2.7. Aldatmanın Türleri ……………………………………………………....19
2.8. Aldatmanın Sıklığı………………………………………………………..21
2.9. Aldatmada Cinsiyet Farklılıkları ……………………….……………....22
2.10. Kuramlarda Aldatma Kavramı ………………………………………..23
xi
2.10.1. Psikanalitik Kuram ………………………………..….23
2.10.2. Evrim Kuramı …………………………………….......25
2.10.3. Rusbult’un Yatırım Modeli ………………………..…26
2.10.4. Kelley’nin Yakın ĠliĢkilerle Ġlgili GörüĢleri ……..…..31
2.11. Bağlanma ve Aldatma …………………………………………….........35
2.12. BeĢ Faktör KiĢilik Yapısı ve Aldatma ………………………………....42
2.13. Yatırım Modeli DeğiĢkenleri, Bağlanma Boyutları ve KiĢilik
Özellikleri Arasındaki ĠliĢkiler ………..………………………...…..…….…46
2.14. Aldatmaya ĠliĢkin Türkiye’de Yapılan AraĢtırmalar ………….….…48
BÖLÜM III ………………………….…………………………………………...…51
YÖNTEM …………………………………………………………..…………….....51
3.1. AraĢtırmanın Modeli ……………………………………………….....…51
3.2. Katılımcılar…. ………………………………………………..……….….51
3.3. Veri Toplama Araçları ..............................................................................53
3.3.1. Aldatma Ölçeği ………………………………………....53
3.3.2. ĠliĢki Ġstikrarı Ölçeği …………………………….......…58
3.3.3. Sıfatlara Dayalı KiĢilik Testi ……………………....…..58
3.3.4. Yakın ĠliĢkilerde YaĢantılar Envanteri II ……….……60
3.4. Verilerin Toplanması ………………………………………...……..……61
3.5. Verilerin Analizi ........…………………...……........................................62
BÖLÜM IV………………………………………………………………..…….…..63
BULGULAR …………………………………………………………………..……63
4.1. Yatırım Modelinin Türk Üniversite Öğrencileri Üzerinde
Geçerliliğine Yönelik Yapısal EĢitlik Modeline ĠliĢkin Bulgular …..……...63
4.1.1. Modelin Belirlenmesi …………………….………...…..63
4.1.2. Model Tahmini ………………………..………….…….65
4.1.3. Doğrudan Etkiler ……………………………………....66
4.2. Aldatmanın Açıklanmasına Yönelik Yapısal EĢitlik Modeline
ĠliĢkin Bulgular ……………………………………………………...………..67
4.2.1. Modelin Belirlenmesi ……………….………….……....67
4.2.2. Model Tahmini ………………………………...……….69
4.2.3. Doğrudan Etkiler …………………………………….....71
4.2.4. Dolaylı Etkiler …………………………………………..71
xii
4.2.5. Toplam Etkiler ………………………………………….72
BÖLÜM V……………………………………………………………………...……73
TARTIġMA VE YORUM …………………………………......……………..…73
5.1. Yatırım Modelinin Türk Üniversite Öğrencileri Üzerinde
Geçerliliğinin Test Edilmesine ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması
ve Yorumu ………………………………………………………………….…73
5.2. Romantik ĠliĢkilerde Aldatmayı Açıklayan Modelin Test Edilmesine
ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması ve Yorumu …………………………..……..75
5.2.1. Bağlanma Boyutlarının Aldatma ile Doğrudan ve Dolaylı
ĠliĢkilerinin TartıĢılması ve Yorumu….……………..……………….75
5.2.2. BeĢ Faktör KiĢilik Özelliklerinin Aldatma ile Doğrudan ve
Dolaylı ĠliĢkilerinin TartıĢılması ve Yorumu………………………..81
BÖLÜM VI …………………………………………………….…………………...86
SONUÇ VE ÖNERĠLER ………………………………………………………..86
6.1. Sonuçlar ……………………………………………………………..……86
6.2. Öneriler …………………………………………………………….….….88
6.2.1. Psikolojik DanıĢmanlara Yönelik Öneriler …...................…...88
6.2.2. Gelecekte Yapılacak AraĢtırmalara Yönelik Öneriler …........88
KAYNAKÇA …………………………………………………………………...…......92
EKLER.........................................................................................................................105
xiii
TABLOLAR LĠSTESĠ
Tablo 1. AraĢtırmaya Katılan Üniversite Öğrencilerinin Demografik Özellikleri …....52
Tablo 2. Aldatma Ölçeği’nin Uyarlama ÇalıĢmalarında Yer Alan Katılımcıların
Demografik Özellikleri ……………………………………………………………...…54
Tablo 3. Uyarlanan Aldatma Ölçeği’nin Faktör Yapısı …………………………….…55
Tablo 4. Aldatma Ölçeği Puanlarının Cinsiyete Göre t-testi Sonuçları …………….....57
Tablo 5. Hipotez Model 1’de Yer Alan DeğiĢkenler Arası Korelasyon Katsayıları …..64
Tablo 6. Hipotez Model 1’in Uyum Katsayıları …………………………………….....65
Tablo 7. Hipotez Model 2’de Yer Alan DeğiĢkenler Arası Korelasyon Katsayıları …..67
Tablo 8. Nihai Modelin Uyum Katsayıları …………………………………………….70
xiv
ġEKĠLLER LĠSTESĠ
ġekil 1. Hipotez Model 1 (Yatırım Modeli) ………………………….…………………6
ġekil 2. Hipotez Model 2 (Aldatma Modeli) …………………………….………….….7
ġekil 3. Rusbult’un (1980, 1983) Yatırım Modeli ……………………………………..29
ġekil 4. Hipotez Model 1……………………………………………………………….64
ġekil 5. Hipotez Model 1’e ĠliĢkin StandartlaĢtırılmıĢ Katsayılar …………………….66
ġekil 6. Hipotez Model 2……………………………………………………………….68
ġekil 7. Nihai Model …………………………………………………………………...69
ġekil 8. Nihai Modele ĠliĢkin StandartlaĢtırılmıĢ Katsayılar …………………………70
xv
BÖLÜM I
GĠRĠġ
Ġnsan çevresiyle etkileĢim kuran sosyal bir varlıktır. Bu etkileĢim sürecinde bireyin sosyal
çevre üzerinde etkileri olduğu gibi sosyal çevrenin de birey üzerinde etkileri vardır.
Çocuklukta aileden sonra okula baĢlama ile geniĢleyen, içine arkadaĢ ve diğer yetiĢkinleri
de alan sosyal çevre ergenlikte gittikçe önem kazanır. Özellikle ergenlikten itibaren sosyal
çevre içinde bazı kiĢilerle kurulan iliĢkiler diğerlerine göre daha yakın hale gelir ve daha
özel anlamlar taĢır. Birey için özel anlamı nedeniyle “yakın iliĢkiler” konusu psikoloji,
psikolojik danıĢma ve rehberlik ve benzeri bilim dallarında giderek artan sayıda
araĢtırılmaktadır.
Yakınlık, bir baĢkasıyla biliĢsel, duygusal ve uygun olduğunda fiziksel paylaĢım ve
birlikteliktir. Erkek arkadaĢ-kız arkadaĢ, karı-koca, ebeveyn-çocuk, büyükanne ve
büyükbaba – torun, aile, arkadaĢlar gibi tüm bu yakın iliĢkiler yaĢama anlam katar, kimlik
duygusu kazandırır, iyi olmayı sağlar, güvenlik sağlar ve gerekli olma duygusu verir. Bu
iliĢkiler yalnızlığı ve güvensizliği engeller; sevmeyi ve sevilmeyi sağlar. Bir baĢkasıyla
yakın iliĢki kuran kiĢi kendini açar ve benliğini paylaĢır.
Bu kendini açma ve paylaĢım, benliği etkiye açık bir hale getirir. Böyle besleyici olan
bir iliĢki hoĢlanma, anlaĢılma, değer görme yaĢantısı sağlar. Önemli psikolojik ihtiyaçlar
doyurulur ve iyilik hali geliĢir. Bunun yanı sıra yakınlık iliĢkiyi geliĢtirir, iliĢkinin
sürekliliğini sağlar ve çatıĢmaların etkilerini azaltır. Yakın iliĢkiler bireylerin genel sağlık
ve iyilik haline katkı sağlar. Dolayısıyla yakın olmak genel ruh sağlığı için bir gereklilik
olarak görülmektedir (Cox, 2006; Prager, 1995).
Yakın iliĢkiler içinde yer alan ve önemli yeri olan bir iliĢki biçimi de romantik iliĢkidir.
Romantik iliĢkiler çoğunlukla aĢk duygusuyla baĢlar. AĢık olma birbirlerine karĢı güçlü bir
biçimde çekim yaĢayan bireylerin duygularını derinleĢtirmeleri ve iliĢkiyi sürdürmek
istemeleriyle baĢlayan bir süreçtir. Bu süreç sevgili olma ile baĢlayıp evlilikle
1
sonuçlanabilir. Bireyler mutluluk duygularıyla evlenirler ve evlendikten sonra da bu
duygunun hep süreceğini varsayarlar. Fakat gerçekler her zaman böyle değildir. Ölüm,
ayrılık ve aldatma gibi olaylar romantik aĢkın doğasına zıtlık getirirler. Bu tür yaĢantılar
psikolojik yaralanmalara ve kırılganlıklara yol açar (Buss, 1994; Hendrick, 2009).
KuĢkusuz bunlar içinde ölüm romantik iliĢkiler için en güçlü, aldatma ondan sonra gelen
travmatik yaĢantılardır. Ancak romantik iliĢkilerde güvenin bozulması anlamına gelen
aldatma (Lusterman, 1998) da romantik iliĢkilerde öncelikle aĢk duygusunu ve inancını
zedeleyen bir yaĢantıdır. Bunun yanı sıra aldatma romantik iliĢkilerde bazen birtakım
sorunların bir sonucu olarak görülen bazen de birtakım sorunların baĢlangıcını oluĢturan
önemli bir olgu olarak görülmektedir. Aldatma, yolunda gitmeyen iliĢkilerde görülmesinin
yanı sıra yolunda giden iliĢkilerde de görülen, yolunda giden iliĢkiyi de bozan olumsuz bir
yaĢantı olarak ortaya çıkmaktadır (Previti ve Amato, 2004).
Aldatma, evli, niĢanlı, sevgili gibi romantik iliĢkiler içinde bulunan herkesin
yaĢayabileceği olumsuz bir yaĢantıdır. Tüm dünya toplumlarında çoğunlukla romantik
iliĢki yaĢayan çiftler arasındaki iliĢkide eĢlerin sadakatli olmasına güçlü bir destek vardır.
Bu durum kolaylıkla algılanabilmektedir. ġöyle ki evlilik isteği, tekeĢlilik standartları,
medyadaki sadakatsiz örneklere yapılan olumsuz yorumlar bu konudaki toplumsal
yaklaĢımı yansıtmaktadır. Ayrıca bireylerin çoğu sadakatsizliği olumsuz algılar. Ġnsanlar
evlendiklerinde sadık kalacaklarına dair söz verirler.
Gerçekte bu karĢılıklı güven
beklentisi, kiĢilerin birbirlerine bağlanımlarının kurulmasıdır.
Bu güvenin temel
etmenlerinden biri cinselliğin özel kalmasıdır. Diğeri ise duygusal yakınlığın çiftin
arasında kalan bir paylaĢım olmasıdır. Bu sadakat sözünün ardından eĢin sözü bozması
yani aldatmanın Ģok yaratması ĢaĢırtıcı değildir. Aldatma, iliĢkideki partnerlerden birinin
verilen sadakat sözünün hala devam ettiğine inanırken diğerinin gizlice bu sözü bozması
durumu olarak açıklanabilir (Lusterman, 1998).
Aldatma çoğunlukla bireyler ve romantik iliĢki için yıkıcı sonuçları olan bir süreçtir.
Aldatılan için aldatma olayı bir travma olarak açıklanmakta ve çoğunlukla aldatılan kiĢide
travma sonrası tepkiler görülmektedir (Boekhout, Hendrick ve Hendrick, 2003; Tang,
2009; Hunyady, Josephs ve Jost, 2008).
Aldatma, romantik iliĢkide ve bireylerde ciddi bir yıkıma yol açması nedeniyle
araĢtırılması gereken önemli bir konudur. Aldatma olayı ortaya çıktıktan sonra karĢımıza
kıskançlık, öfke, kızgınlık, güvensizlik gibi olumsuz ve çoğu zaman travmatik duygular
çıkmaktadır. Aldatmanın sonuçları ve aldatma sonrası çiftlerin iliĢkilerinin nasıl devam
3
ettiği ve bu süreçte hangi duyguların, düĢüncelerin yaĢandığı ile ilgili çeĢitli araĢtırmalar
yapılmıĢtır (Beard, 1996; Berman, 1985; Cann ve Baucom, 2004; Hall, ve Fincham, 2006;
Klacsmann, 2008).
Aldatmanın ardından aldatılanın ilk aklına gelen söylev “Neden aldatıldım?” olurken,
aldatanın ise genellikle “Hayır, aldatmadım.” Ģeklindeki olayı inkar eden söylevi
olmaktadır. Aldatan inkar etse de aldatma, romantik iliĢkiyi zedeleyen, çoğunlukla bitiren
bir kiĢilerarası iliĢki sorunudur (Cann ve Baucom, 2004; Hall ve Fincham, 2006).
Aldatmanın iliĢkili olduğu değiĢkenleri, yordayıcılarını ve nedenlerini belirlemek amacıyla
yurtdıĢında çeĢitli araĢtırmalar yapılmıĢtır. Örneğin, Campbell (2009) düĢük düzeyde
evlilik doyumu ve cinsel doyumun birlikte aldatma olasılığını artırdığını bulmuĢtur.
Dabrowski (2010), eĢler arası cinsel doyum ve iliĢki doyumu düĢtükçe aldatmanın arttığını;
uzun süreli, mutlu ve cinsel doyumun yüksek olduğu romantik iliĢkilerde ise aldatmanın
azaldığını belirlemiĢtir. Treas ve Giesen (2000), Amerika’da yaĢayan 18-59 yaĢ arası, evli
ya da birlikte yaĢayan 2598 kiĢi üzerinde gerçekleĢtirdikleri araĢtırmaları sonucunda
aldatmayı arttıran ve azaltan çeĢitli etmenleri ortaya koymuĢlardır. AraĢtırmanın
sonuçlarına göre cinselliği çeĢitli zamanlarda düĢünmek, daha önce çok sayıda cinsel
partnerin olması, Ģehir merkezinde yaĢamak, uzun süredir çift olmak, çeĢitli aldatma
fırsatlarının olduğu iĢ ortamları gibi özellikler aldatmayı arttıran risk faktörleridir. Buna
karĢılık partnerle ortak/aynı sosyal çevre içinde bulunmak, cinsel aldatmanın
onaylanmaması gibi faktörler de aldatmayı azaltmaktadır.
Türkiye’deki üniversite öğrencileri üzerinde aldatmayı inceleyen Yeniçeri ve Kökdemir
(2006) üniversite öğrencilerinin duygusal ve cinsel aldatmayı nasıl algıladıklarını, aldatma
hakkındaki düĢüncelerini ve aldatmanın nedenlerini araĢtırmıĢlardır. AraĢtırma sonuçları
aldatma nedenlerinin sosyal altyapı, heyecan arama, cinsellik, normalizasyon, meĢruluk ve
baĢtan çıkma adları verilen altı faktörde toplandığını göstermiĢtir.
Türkiye’de romantik iliĢkilerde aldatma konusunun son yıllarda araĢtırılmaya baĢlandığı
ve bu araĢtırmaların da çok az olduğu söylenebilir. Bu araĢtırmada üniversite öğrencileri
üzerinde aldatmayı etkileyen faktörlerin belirlenmesi önemli ve gerekli görülmüĢ ve
araĢtırmanın problemini oluĢturmuĢtur.
Romantik iliĢkilerle ilgili literatürde öncü kuramcılar arasında yer alan Rusbult (1980,
1983),
romantik iliĢkilerin yapısını anlamak için “Yatırım Modeli”ni geliĢtirmiĢtir.
Yatırım Modeline göre romantik iliĢkilerde iliĢki bağlanımını belirleyen faktörler iliĢki
doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliğini değerlendirme olarak belirlenmiĢtir.
4
Doyum ve yatırım yüksek fakat seçeneklerin niteliğini olumlu değerlendirme düĢük
olduğunda iliĢki bağlanımı artmaktadır. Daha sonra Kelley ve diğerleri (1983), Rusbult
(1980, 1983) tarafından geliĢtirilen Yatırım Modelini geniĢleterek, kiĢilerarası iliĢki
çalıĢmalarına genel bir yaklaĢım sunmuĢlardır. Onlar bu yaklaĢımlarında kiĢilerarası
iliĢkiyi etkileyen faktörleri belirken iliĢkisel ve çevresel faktörlerin dıĢında kiĢisel
faktörlerin de incelenmesini önermiĢlerdir. Ayrıca bu faktörlerin her birinin birbirleriyle
etkileĢim içinde olduğunu belirtmiĢlerdir. Drigotas ve Barta (2001) da romantik iliĢkilerle
ilgili araĢtırmalarda bireysel farklılıkların dikkate alınmasının Yatırım Modeli ve evrim
kuramının geliĢmesini sağlayacağını belirtmektedirler. Bu tür araĢtırmaların bireyin ilk
iliĢkisinden beklentilerini, iliĢki dıĢı birlikteliğinden elde ettiği ödüllere ve risklere iliĢkin
değerlendirmelerini ortaya koymada faydalı olabileceğini açıklamaktadırlar.
Aldatma konusunda yapılan çeĢitli araĢtırmalarda kiĢisel faktörler kapsamında kiĢilik,
bağlanma, aĢk stilleri, tutum ve benzerilerine yer verilmektedir. ĠliĢkisel faktörler
kapsamında Rusbult’un (1980, 1983) Yatırım Modeli değiĢkenlerinden doyum, yatırım ve
iliĢki bağlanımına yer verilmektedir. Çevresel faktörler kapsamında ise Rusbult’un (1980,
1983) Yatırım Modeli değiĢkenlerinden seçeneklerin niteliğine yer verilmektedir
(Campbell, 2009; Fricker, 2006; Shaye, 2009).
Bu araĢtırmada da romantik iliĢkilerde aldatmayı etkileyen faktörler belirlenirken, Kelley
ve diğerlerinin (1983)
görüĢlerine dayanılmıĢtır. Buna göre bu araĢtırmada incelenen
kiĢisel faktörler: dıĢadönüklük, nörotizm, deneyime açıklık, sorumluluk ve yumuĢak
baĢlılık gibi kiĢilik özellikleri ile bağlanma boyutları (kaygı ve kaçınma) dır. ĠliĢkisel
faktörler Rusbult’un (1980, 1983) Yatırım Modelinin değiĢkenlerini/ bileĢenlerini
oluĢturan iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve iliĢki bağlanımı adları verilen üç değiĢkenden
oluĢmaktadır. Çevresel faktör ise Yatırım Modelinin değiĢkeni/bileĢeni olan seçeneklerin
niteliğidir. Ancak burada Ģu açıklamayı yapmaya gereksinim vardır: Aldatmayı etkileyen
iliĢkisel faktörler ve çevresel faktör Yatırım Modelini oluĢturan değiĢkenlerdir. Bu nedenle
bu araĢtırmada öncelikle iliĢkisel ve çevresel faktörlerin bir arada incelendiği Yatırım
Modeli Türk üniversite öğrencileri üzerinde test edilmiĢtir. Daha sonra ise Yatırım
Modelinin temel değiĢkeni olan iliĢki bağlanımı, aldatmayı açıklayan modelde kiĢisel
faktörler (beĢ faktör kiĢilik özellikleri ve bağlanma boyutları) ile aldatma arasında aracı
değiĢken olarak belirlenmiĢtir. Dolayısıyla aldatmayı açıklayan modelde kiĢisel ve iliĢkisel
faktörler incelenmiĢtir.
5
Aldatmaya iliĢkin araĢtırmalar üç kategoriye ayrılabilir: Betimleyici araĢtırmalar (kim ve
ne sıklıkta aldatmaktadır), tepki araĢtırmaları (aldatılan partner nasıl tepkiler vermektedir)
ve açıklayıcı araĢtırmalar ( aldatmanın nedenleri nelerdir) (Drigotas, Safstrom ve Gentilia,
1999). Bu çalıĢma üçüncü kategoride yer almaktadır.
1.1. AraĢtırmanın Amacı
Bu araĢtırmanın iki temel amacı vardır. Birincisi romantik iliĢkilerde iliĢki bağlanımının,
iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliği arasındaki iliĢkilerden oluĢtuğunu
açıklayan Yatırım Modelinin, Türk üniversite öğrencileri için geçerli olup olmadığını
araĢtırmaktır. Ġkincisi romantik iliĢkilerde aldatmanın, kiĢilik özellikleri, bağlanma
boyutları ve iliĢki bağlanımı arasındaki iliĢkilerden oluĢan bir modelin açıkladığı yapı olup
olmadığını araĢtırmaktır.
AraĢtırmanın hipotez modelleri ġekil 1 ve 2’deki gibidir:
ġekil 1. Hipotez model 1 (Yatırım Modeli)
6
ġekil 2. Hipotez model 2 (Aldatma Modeli)
1.2. AraĢtırmanın Hipotezleri
1. Romantik iliĢkilerde iliĢki bağlanımının, iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve
seçeneklerin niteliği arasındaki iliĢkilerden oluĢtuğunu açıklayan Yatırım Modeli,
Türk üniversite öğrencileri için geçerlidir.
1a. ĠliĢki doyumu, iliĢki bağlanımı ile doğrudan iliĢkilidir.
1b. ĠliĢki yatırımı, iliĢki bağlanımı ile doğrudan iliĢkilidir.
1c. Seçeneklerin niteliği, iliĢki bağlanımı ile doğrudan iliĢkilidir.
2. Romantik iliĢkilerde aldatma, kiĢilik özellikleri, bağlanma boyutları ve iliĢki
bağlanımı arasındaki iliĢkilerden oluĢan bir modelin açıkladığı yapıdır.
7
2a. BeĢ faktör kiĢilik özelliklerinden nörotizm, dıĢadönüklük, deneyime açıklık,
sorumluluk ve yumuĢak baĢlılık, aldatma ile doğrudan ve iliĢki bağlanımı
üzerinden dolaylı olarak iliĢkilidir.
2b. Bağlanma boyutlarından kaygı ve kaçınma, aldatma ile doğrudan ve iliĢki
bağlanımı üzerinden dolaylı olarak iliĢkilidir.
1.3. AraĢtırmanın Önemi
Hızlı teknolojik ve bilimsel geliĢmelere uyum sağlamak önemlidir. Eski zamanların katı
sınırlar içindeki romantik iliĢkileri ile günümüzün daha özgür romantik iliĢkileri arasında
farklılıklar söz konusudur. KiĢisel özgürlüğün artması ile iliĢkiler de daha iniĢli çıkıĢlı hale
gelmiĢtir. Bunun yanı sıra evliliği kötülemek ve seçenekleri savunmak kolay ve popüler bir
yol olmuĢtur. Özellikle internet kullanımının yaygınlaĢması bireylerin karĢı cinsten yeni
kiĢilerle iletiĢime geçmelerinin daha kolay bir yolu olarak geliĢmiĢtir. Ġnsanlar birbirlerine
hem çok yakın hem de çok uzak olabilmektedir. Örneğin bilgisayar baĢındaki bir kiĢi baĢka
kıtadan bir kiĢiyle iletiĢim kurarken, hemen yanındaki masada oturan kiĢiyle ise iletiĢim
kurmamaktadır. Benzer Ģekilde evli eĢler ya da romantik iliĢkideki sevgililer de birbirlerine
zaman zaman çok yakınken zaman zaman da uzak kalmaktadırlar. Mekanda uzaklığın yanı
sıra bir ucu aldatmaya kadar varan duygusal uzaklık da görülmektedir. Bu sürecin bir
parçası olarak geçmiĢ zamana göre günümüzde aldatma olgusuna daha sıklıkla rastlandığı
gözlemlenmektedir. “Aldatmayan erkek/kadın yoktur”, “Ġnsanoğlu tek eĢli değildir”,
“Erkeklerin aldatması normaldir” gibi görüĢler daha sık tartıĢılır olmuĢtur. Evlilik ve aile
dramatik değiĢiklikler geçirmektedir ve geçirmeye devam edecektir. Bu değiĢikliklerin
getirdiği sakıncalar, modern toplumun getirdiği diğer faydalardan ayırt edilmelidir (Cox,
2006). Romantik iliĢkilerde aldatma da bu sakıncalardan biri olarak ele alınıp
incelenmelidir. ĠĢte bu araĢtırmanın konusunu oluĢturan aldatma romantik iliĢkiler üzerinde
yıkıcı etkileri olan bir yaĢantıdır. Aldatmanın incelenmesi, romantik iliĢkilerdeki
dinamiklerin anlaĢılması ve bireylerin sağlıklı kiĢilerarası iliĢkiler kurabilmesi bakımından
önemlidir.
BoĢanma nedenlerinin en baĢında görülen nedenlerinden biri olarak görülmektedir (Amato
ve Rogers, 1997; Snyder, Baucom ve Gordon; 2008). Çiftlerin terapiye baĢvurmalarında en
yaygın sebeplerden biridir (Pesulo ve Spina, 2008; Snyder ve diğerleri 2008). Çift
8
terapistleriyle yapılan bir araĢtırmaya göre aldatma, terapi sürecinde en güç konulardan
biridir ve iliĢki için en fazla yıkıcı sonuçları olan yaĢantıdır (Whisman, Dixon ve Johnson,
1997; Snyder ve diğerleri, 2008). Aldatma ortaya çıktıktan sonra aldatılan kiĢide
kıskançlık, öfke, kızgınlık, güvensizlik gibi olumsuz ve çoğu zaman travmatik duygular
ortaya çıkmaktadır (Beard, 1996; Berman, 1985; Cann ve Baucom, 2004; Hall, ve
Fincham, 2006; Klacsmann, 2008).
Aldatma konusunun araĢtırılmasının gerekliliğini
önemli kılan sebeplerden biri evlilik dıĢı iliĢkilere dikkat çekilerek aldatmanın evlilik
birliğine ve eĢlere verdiği bu tür büyük zararların ortaya koyulmasıdır (Atkins, Baucom ve
Jacobson, 2001).
Aldatmanın yukarıda belirtildiği gibi gerek toplumsal gerekse bireysel düzeyde yıkıcı
etkileri vardır. Toplumsal düzeyde aile birliğinin bozulması riski ortaya çıkmaktadır; bu da
hem ekonomik hem de duygusal anlamda çocukların risk altında olmasına yol açacaktır.
Bireysel anlamda ise bireylerin bir travma yaĢantısı geçirmeleri ruh sağlıklarını olumsuz
etkileyecek; aynı zamanda bu durum mesleki ve sosyal iliĢkilerini olumsuz etkileyecektir.
Bu denli yaygın görülen ve yıkıcı, travmatik sonuçlara yol açan aldatma yaĢantısını
etkileyen kiĢisel(beĢ faktör kiĢilik özellikleri, bağlanma boyutları), iliĢkisel(iliĢki doyumu,
yatırım ve bağlanım) ve çevresel faktörlerin (seçeneklerin niteliği) Türkiye’de yaĢayan
gençler üzerinde belirlenmesi öncelikle onların sağlıklı romantik iliĢkiler kurabilmelerine
yönelik önleyici ve geliĢimsel psikolojik danıĢma ve rehberlik hizmetleri açısından gerekli
ve önemlidir.
Aldatan bireylere “neden?” aldattıkları sorulduğunda partnerimin ilgisizliğinden, heyecan
arayıĢından, cinsel ihtiyaçlarım nedeniyle gibi çok çeĢitli cevaplarla karĢılaĢmak
mümkündür. Ancak aldatmayı açıklayan ve bireylerin farkında olmadıkları faktörler de
olabilir. Bunlar bireylerin kendisiyle, iliĢkinin gidiĢatıyla ya da çevredeki bazı faktörlerle
ilgili olabilir. Genç (18-25 yaĢ arası) yetiĢkinlik dönemindeki bireylerin romantik
iliĢkilerindeki aldatma gibi davranıĢ örneklerini incelemek, onların sonraki iliĢkileri ve
yetiĢkinlikte evlendikleri zaman olası davranıĢlarını yordayabilmek açısından önemlidir
(Fincham ve Cui, 2011).
Türkiye’deki üniversite öğrencileri üzerinde aldatmayı etkileyen faktörleri belirleyen bir
model ile bireylerin farkında olmadıkları faktörlerin de ortaya koyulması yoluyla bu
araĢtırmanın sonuçlarının evlilik ve çift danıĢmanlığı hizmetleri açısından önemli olduğu
düĢünülmektedir. Bu hizmetler sunulurken araĢtırma sonuçlarından yararlanılabileceği
beklenmektedir.
9
1.4. AraĢtırmanın Sınırlılıkları
1. Bu araĢtırma Ankara’daki Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Hacettepe
Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) okuyan öğrenciler üzerinde
yapılmıĢtır. Bu nedenle araĢtırma sonuçları, benzer özelliklere sahip üniversite
öğrencilerine genellenebilir.
2. Romantik iliĢkilerde aldatma kavramı literatürde çeĢitli ölçeklerle ölçülmektedir. Bu
araĢtırmada incelenen aldatma kavramı ise bu araĢtırmada uyarlanan Aldatma Ölçeği’nin
ölçtüğü özellikler ile sınırlıdır.
1.5. Tanımlar
Aldatma: Ġkili iliĢki dıĢındaki diğer insanlarla kabul edilebilir fiziksel ve duygusal
yakınlık düzeylerini belirleyen normların çiğnenmesi (Drigotas ve Barta, 2001).
Bağlanma: Akıllı ve/veya güçlü olduğu düĢünülen, farklı veya tercih edilen kiĢi ile
yakınlaĢma veya yakınlığı muhafaza etme davranıĢı (Bowlby, 1969).
Bağlanım: Psikolojik bağlanma duyguları ve yatırıma göre uzun süreli yönelimleri içeren
iliĢkiyi sürdürme isteği (Rusbult, Martz ve Agnew, 1998).
ĠliĢki doyumu: Partnerin bireyin en önemli ihtiyaçlarını karĢılama oranı/büyüklüğü
(Rusbult ve diğerleri, 1998).
ĠliĢki yatırımı: ĠliĢkiye doğrudan aktarılan kaynaklar (iliĢki sona erdiğinde değeri azalan
ya da kaybedilen kaynaklar) ile bu kaynakların önemi ve büyüklüğü (Rusbult ve diğerleri,
1998).
Seçeneklerin Niteliği: ĠliĢkiye karĢılık en iyi seçeneğin algılanan çekiciliği/arzu edilirliği
(Rusbult ve diğerleri, 1998).
Romantik ĠliĢki: Duygusal bağlılık (sevgi, aĢk), partnerin duygusal ihtiyaçlarıyla
ilgilenme, bu ihtiyaçları tatmin etme (örneğin duyguların paylaĢılması, güvenin
kazanılması) ve partnerler arasındaki karĢılıklı dayanıĢma süreci (SolmuĢ, 2011).
10
BÖLÜM II
KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE ĠLGĠLĠ LĠTERATÜR
Bu bölümde önce bu araĢtırmanın konusunu oluĢturan aldatma kavramına iliĢkin tanımlar,
toplumsal süreç olarak aldatma, aldatmanın nedenleri, aldatmanın yaĢanması, aldatmanın
etkileri ve sonuçları, profesyonel yardım sürecinde aldatmanın ele alınması, aldatma
türleri, aldatmanın sıklığı, aldatmada cinsiyet farklılıkları hakkında bilgi verilmiĢtir. Sonra
aldatmayı ele alan çeĢitli kuramların görüĢleri ve özellikle bu araĢtırmanın kuramsal
temelini oluĢturan “Yatırım Modeli” (Rusbult, 1980; 1983) ve “Kelley’nin Yakın
ĠliĢkilerle Ġlgili GörüĢleri” (Kelley ve diğerleri, 1983) hakkında bilgi verilmiĢtir. Bunların
yanı sıra yurt dıĢında ve Türkiye’de aldatma konusunu inceleyen araĢtırmalardan
ulaĢılabilenler kısaca özetlenmiĢtir.
2.1.Aldatma Kavramına ĠliĢkin Tanımlar
Türkçe sözlükte (Püsküllüoğlu, 1997) aldatmak kelimesi “yanılmasını sağlamak,
yanıltmak, beklenilmeyen bir davranıĢta bulunmak, sözünde durmamak, yalan söylemek,
eĢine sadakatsizlik göstermek ” olarak tanımlanmaktadır.
Bu araĢtırmanın konusunu oluĢturan aldatma kavramı ise “romantik iliĢkilerde aldatma”dır.
Romantik iliĢkilerde aldatma, partnerler arasındaki anlaĢma ve güvenin, baĢka bir bireyin
duygusal, cinsel ya da romantik biçimde iliĢkiye dahil olmasıyla bozulması olarak
tanımlanabilir (Hall ve Fincham, 2006).
Drigotas ve Barta’ya (2001) göre ise aldatma ikili iliĢki dıĢındaki diğer insanlarla kabul
edilebilir fiziksel ve duygusal yakınlık düzeylerini belirleyen normların çiğnenmesidir.
11
Romantik iliĢkilerde aldatma aynı zamanda “ihanet, sadakatsizlik, evlilikdıĢı iliĢki, iliĢki
dıĢı birliktelik” gibi ifadelerle de adlandırılmaktadır. Aldatma konusunu inceleyen
Ġngilizce yabancı literatürde bu kavramın “infidelity, unfaithfullness, extradyadic
involvement/relationship, extramarital involvement, betrayal partner, cheating, unloyalty”
olarak ifade edildiği; ancak bunların benzer anlamda kullanıldıkları dikkati çekmektedir
(Allen ve diğerleri 2005; Barta ve Kiene, 2005; Caldwell, 2008; Chuick, 2009; Kinney,
1999; Klacsmann, 2008; Roscoe, Cavanaugh, & Kennedy, 1988; Wiederman & Hurd,
1999).
2.2.Toplumsal Sürecin Bir Parçası Olarak Aldatma
Brown (2001) aldatmanın toplumsal değiĢimlerin bir parçası olarak ortaya çıktığını ileri
sürmektedir. Brown aldatmanın artmasının ardındaki toplumsal nedenleri belirlemiĢtir. Bu
nedenleri etik değerlerin bozulması, doğum kontrolünün sağlanmasıyla cinsel özgürlüğün
artması, kadınların iĢ dünyasına katılmalarının aldatma fırsatlarını arttırması, insanların
geçmiĢte aileleri ve toplumlarıyla daha fazla ilgiliyken artık daha fazla kiĢiselliklerine
odaklanmaları Ģeklinde açıklamaktadır. Brown’a göre aldatmanın nedenlerine iliĢkin en
olası açıklama çeĢitli faktörlerin bir araya gelmesidir: Örneğin, evlilikte duygusal doyumun
amaç olmasıyla duyguların paylaĢımı daha önemli hale gelmiĢtir. Ekonomik değiĢiklikler
günlük yaĢamda da değiĢiklikler getirmiĢtir. Bundan birkaç kuĢak önce çiftler yan yana
tarlada
çalıĢırken,
günümüzde
zamanlarının
çoğunu
evden
uzakta
çalıĢarak
geçirmektedirler. Bu süreçte baĢkalarıyla yakınlaĢmaktadırlar. Ayrıca internet de yeni bir
partner bulma yolu açmıĢtır. Hatta bu Ģekilde aldatma “siber aldatma” adıyla anılmaktadır
(Hackathorn ve Harvey, 2011). Brown’a (2001) göre bu tür Ģeyler aldatmayı baĢlatan
sebepler değildir; ancak bireyi aldatmaya hazırlayan hatta yönelten teknolojik uyarıcılardır.
Örneğin, bir kiĢi aldatmaya hazır olduğunda, hatta bir baĢkasını aramasa bile internet gibi
ulaĢılabilir olanakların kiĢinin elinin altında olması, aldatmanın gerçekleĢmesini olası kılar.
Dünya toplumlarında aldatmaya iliĢkin mitlerin olduğu dikkati çekmektedir. Aldatmaya
iliĢkin mitleri Ģöyle sıralamak mümkündür:
1. Herkes sadakatsizdir; bu normal, kabul edilebilir bir davranıĢtır.
2. Aldatma iyidir, körelmiĢ evlilik iliĢkisini canlandırır.
12
3. Ġnsanlar aldatır, çünkü eĢlerine aĢık değildirler.
4. Ġnsanlar aldatır, çünkü seks düĢkünüdürler.
5. Aldatma, eninde sonunda boynuzlanan erkeğin hatasıdır.
6. En iyisi, bilmiyormuĢ numarası yapmaktır.
7. Aldatmadan sonra boĢanma, kaçınılmazdır (Psychology Today, 1993, s.35).
Yukarıda sunulan mitlerde aldatmanın gerçekten de romantik iliĢkide genelde istenmeyen
bir yaĢantı olduğu hatta bu mitlerin aldatmanın nedenlerine bile iĢaret ettikleri
görülmektedir. Bu mitler toplumsal sürecin bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır.
Toplumsal değiĢimlerle birlikte yeni mitler de ortaya çıkmaktadır.
2.3. Aldatmanın Nedenleri
Aldatmanın nedenlerini belirlemeyi amaçlayan çeĢitli araĢtırmalar yapılmıĢtır. Lusterman
(1998) aldatmanın nedenlerini Ģu Ģekilde sıralamaktadır: (1) Duygusal iliĢkiyi anlamamak,
(2) Duygular ve ihtiyaçları anlatmada yetersizlik, (3) Problemleri birlikte çözmede sözel
becerilere sahip olmamak, (4) Bir baĢkasının ihtiyaç ve ilgileriyle uzlaĢmayı baĢaramamak,
(5) Evli olunan kiĢiyi gerçekten tanımamak (örneğin bazı cinsel problemlerin farkında
olmamak), (6) Kültürel ve etnik farklılıklarla baĢ edememek, (7) Evliliğin doğasına iliĢkin
gerçekçi olmayan beklentiler, (8) EĢlerin aynı geliĢim döneminde olmamasının yarattığı
hayal kırıklığı, (9) Cinsel merak, (10) Duygusal ihtiyaç (iliĢkide yalnız hissetme ve bir
baĢkasını aramak), (12) Cinsel bağımlılık, (13) Can sıkıntısı/bıkkınlık, (14) Çift iken sahip
olunan heyecan ve eğlence duygusunun kaybı, (15) Günlük sorumluluklara yetiĢmeye
çalıĢırken diğer kiĢiyi göz ardı etmek.
Norment (1998a, 1998b) ise kadın ve erkekler için ayrı ayrı aldatma nedenleri belirlemiĢtir.
Norment’e göre erkekler Ģu nedenlerle aldatır: (1) ĠliĢkilerinin hayal ettikleri gibi
gitmemesi, (2) Heyecan arama, (3) Egolarını tatmin etme, (4) Spiritüel boĢluk duygusu, (5)
Hissedecekleri anlık tatmin duygusuna yenilmeleri, (6) Ġntikam duygusu. Norment’e göre
kadınlar ise Ģu nedenlerle aldatır: (1) Özsaygıyı arttırma, (2) Duygusal olarak ihmal
edilme, (3) Ġntikam, (4) Heyecan arayıĢı, (5) Romantizm, (6) EĢlerinden ya da
partnerlerinden daha zengin ve statü sahibi biriyle beraber olmak arzusu, (7) Cinsel
tatminsizlik, (8) Hiç bitmeyen ev iĢlerinin ve sorumluluklardan bunalmaktır.
13
Drigotas ve diğerleri (1999) iliĢki dıĢı cinselliğin yani fiziksel aldatmanın gerekçelerini
ortaya koyan için beĢ kategori belirlemiĢlerdir. Bunlar; cinsellik, duygusal doyum, sosyal
bağlam, tutumlar-normlar, intikam-düĢmanlıktır. Cinsellik kategorisinde, cinsel ihtiyaçlar,
partnerle cinsel uyumsuzluk genel nedenler olarak ortaya çıkmaktadır. Duygusal doyum
kategorisinde, yeni duygusal doyum, egoyu güçlendirme ve düĢük iliĢki doyumu genel
nedenler olarak ortaya çıkmaktadır. Sosyal bağlam kategorisinde, fırsatlar, yakınlık ve
partnerden fiziksel olarak ayrılık, genel nedenler olarak ortaya çıkmaktadır. Tutumlar
kategorisinde, liberal cinsel tutumları olanların daha fazla iliĢki dıĢı birliktelik yaĢadıkları
ortaya çıkmaktadır. Ayrıca algılanan normlar da aldatma davranıĢıyla iliĢkilidir. ĠntikamdüĢmanlık kategorisinde, partnerin aldatmasına tepki olarak onu aldatma da, aldatmanın
evli çiftler arasındaki nedenlerindendir.
Yukarıda verilen çalıĢmalar incelendiğinde aldatmanın nedenlerini çeĢitli kiĢisel, iliĢkisel
ve çevresel değiĢkenlerin oluĢturduğu görülmektedir.
2.4. Aldatmanın YaĢanması
Toplumsal değiĢimlerin yanı sıra evlilik içi bazı süreçler de aldatma olasılığının arttığı
dönemler olarak dikkati çekmektedir. Buna göre; (1) evliliğin ilk yıllarında, partnerlerin
bağlanım ve yakınlık sorunlarıyla mücadele ettiği dönemde; (2) ilk ya da ikinci çocuk
doğduğunda ve annelik eĢin temel odağı olduğunda; (3) çocuklar evden ayrıldığında,
aldatma olasılığı artmaktadır (Brown, 2001).Toplumsal değiĢimler ve evlilikle ilgili
dönemlerin aldatma üzerindeki etkilerinin yanı sıra her iliĢkiye özel ve o iliĢkiyi aldatmaya
götüren süreçler vardır. Aldatmadan önce iliĢki çeĢitli aĢamalardan geçer. Ġlk olarak bir
“hazırlayıcı aşama” görülür. Hazırlayıcı aĢamanın bir kısmı çiftin iletiĢim süreci ve karar
verme sürecinin örneklerine bağlıdır. EĢler iliĢkilerinde olan biten hakkında dürüstçe
iletiĢim kuramadıklarında, verilen farklı kararlar eĢler arasında ayrıĢmayı baĢlatır. Bu
kararlar partnerden bilgi almadan ve sıklıkla yanlıĢ varsayımlar ve hatalı yorumlamalar
üzerinden alınır. Bu tür süreçler aldatmaya elveriĢli durumlar yaratır. Aldatmaya hazırlık
sabit bir durum değildir fakat bıkkınlık, huzursuz hareketlilik, değiĢim için hazır olma
duygularıyla iliĢkilidir. Evlilikteki değiĢim ve olaylara iliĢkin algılar eskisinden farklı
yorumlanır. Eski kavgaların sonuçları tekrarlandığında bu seferki duygu “Burası ait
olduğum yer değil” duygusudur. Klinisyenler karĢı cinsten arkadaĢlarla evlilik
problemlerini paylaĢarak sıkıntıya ortak etmenin aldatmaya hazırlık olarak genel bir aĢama
14
olduğunu belirtmektedirler. ArkadaĢlar arasında eĢe karĢı görüĢ birliği oluĢur ve böylece
aldatmayı haklı çıkaracak bir atmosfer meydana gelir. Hazırlayıcı aĢamadan sonraki asıl
aldatma altı aĢamada gerçekleĢir. Ġlk aĢama, aldatmanın filizlendiği iklimin oluĢtuğu
aĢamadır. Doyumsuzluklar, yaralanmalar, farklılıklar ve tartıĢılmamıĢ, çözülmemiĢ diğer
sorunlar bu aĢamada dikkati çeker. EĢler bir tekdüzelik içinde olduklarını hissetmeye
baĢlar. Ġkinci aĢamada, aldatma gerçekleĢir. Doyumsuz olan partner aldatma iliĢkisine
kayar. Bu aĢama boyunca aldatan partner aldatmayı inkar eder ve aldatılan eĢin de aldatma
iĢaretlerini görmezden geldiği gizli bir anlaĢmaya girerler. Üçüncü aĢama, aldatmanın
açığa çıkmasıdır. Bu temel bir aĢamadır, çünkü çiftin kendilerine ve evliliklerine dair
çizdikleri tablo bir daha asla aynı olmayacaktır. Bu açığa çıkma dördüncü aĢamayı
hızlandırır. Dördüncü aĢamada aldatmanın açığa çıkmasından sonra gelen evlilik sorunları
yer alır. EĢin aklı aldatmaya takılmıĢtır ve aldatma asıl problemdir. Bu kritik bakıĢ
açısından verilen karar, sorunların altını çizebilir ya da sorunları gömebilir. Bunun için
çiftin ayrı ya da birlikte sorunları belirlemeyi seçtiği, uzun bir yeniden yapılanma aĢaması
gelir. Uzun bir yolculuktan sonra yeni bir yere gelinir ve son aĢamada olası süreç
affetmedir (Brown, 2001). Görüldüğü gibi aldatma bir anlık yaĢanan ve kısa süreli sonuçlar
ve etkiler yaratan bir yaĢantı olmaktan çok uzun sürede yaĢanan ve uzun süreli sonuçları ve
etkileri olan bir yaĢantıdır.
2.5. Aldatmanın Etkileri ve Sonuçları
AraĢtırmacılar aldatmanın açığa çıktığı anda aldatılan partnerin duygu, düĢünce ve
davranıĢlarını incelemiĢlerdir. Buna göre aldatmanın öğrenildiği ilk anda (keĢif anı)
aldatılan partnerin zihnini Ģu tür düĢünceler doldurur: “Ne zamandır bu durum devam
ediyor?” “Bu, iliĢkimin bittiği anlamına mı geliyor?”, “BaĢka kaç insan bunu biliyor?”,
“Ona nasıl güvenebildim?”, “Böyle bir Ģeyi bana nasıl yapabildi?”, “Bunu istesem bile,
ona tekrar nasıl güvenebilirim?”, “Bu ilk aldatması mı?”, “Onu bu durumla yüzleĢtirmeli
miyim?”, “Yoksa görmezden mi gelmeliyim? Belki geçici bir durumdur.” “Bir tuzak
kurmalı mıyım?”, “Diğer insanlarla bu konu hakkında konuĢmalı mıyım? Yakınlarda buna
benzer bir durum yaĢayan arkadaĢımla bu durum hakkında konuĢmak belki iyi bir fikir
olabilir.” Bu düĢüncelere öfke, utanç, acı, kıskançlık, ihanet, korku, Ģüphe duyguları eĢlik
eder (Lusterman, 1998).
15
Lusterman (1998) aldatıldığını öğrendikleri anda bazı danıĢanların Ģiddetli fiziksel tepkiler
de gösterdiğini, kimi hastaların ishal ve kusma krizleri olurken kimilerinin de bağırıp
seslerinin kısıldığını, eĢyaları kırıp döktüklerini, sadakatsiz eĢe fiziksel saldırıda
bulunduklarını belirtir. Ayrıca birçok danıĢanın aldatıldıklarını öğrendiklerinde ilk baskın
duygularının umudu yitirmek ve iliĢkinin bittiğine inanmak olduğunu açıklar.
ÇeĢitli araĢtırmalar aldatmanın, aldatıldığını öğrenen partnerde travmatik etkilere yol
açtığını göstermektedir. Aldatma çoğunlukla bireyler ve iliĢki için yıkıcı sonuçları olan bir
süreçtir. Aldatılan için aldatma olayı bir travma olarak açıklanmakta ve çoğunlukla
aldatılan kiĢide travma sonrası tepkiler görülebilmektedir (Boekhout ve diğerleri, 2003;
Tang, 2009; Hunyady ve diğerleri, 2008; Gordon, Baucom ve Snyder, 2004).
KiĢilerarası bir travma olan aldatma ortaya çıktığında aldatılan, aldatan partnerine karĢı
yoğun hiddet duyguları yaĢar. Bu duygunun yanı sıra utanç, depresyon, güçsüzlüğün
verdiği ĢaĢkınlık, mağduriyet, terk etme duyguları arasında bocalar. Tüm bu yaĢananlar
biliĢsel, duygusal ve davranıĢsal boyutlarıyla travma sonrası stres bozukluğuna paraleldir.
Travmatik tepkiler konusundaki literatüre bakıldığında kiĢiler, en fazla dünyaya ve diğer
insanlara dair temel varsayımları bozulduğunda duygusal olarak travmatize olmaktadırlar.
Aldatma ortaya çıktığında aldatma ya da yakın iliĢkilere dair bazı önemli olumlu
varsayımlar bozulmakta ve yerini olumsuzları almaktadır. Örneğin, “Partnerlere
güvenilebilir, iliĢki güvenli bir alandır” gibi olumlu varsayımların yerini “Partnerlere
güvenilmez, iliĢki güvenli bir alan değildir” gibi olumsuz varsayımlar alır (Baucom,
Gordon, Snyder, Atkins ve Christensen, 2006).
Aldatıldığını keĢfeden birey o anda kendisini alt-üst olmuĢ ve Ģok olmuĢ hissetse de bir
süre birçok düĢünce ve duygusunu kendisinden gizler. Bu duruma inkâr denir. Ġnkâr,
bilinçsizce yapılan bir eylemdir. Kendiliğinden gerçekleĢir. Ġnkâr, duygusal çatıĢmayı
çözmenin, kaygıyı bastırmanın bir yolu olarak tanımlanabilir (Lusterman, 1998).
Travmatik deneyimden önce insanların üç temel varsayımı olduğunu belirtilmektedir:
Bunlar; “Dünya iyiliksever bir yerdir”,”Dünya anlamlı bir yerdir” ve “Ben değerlidir” gibi
varsayımlardır (Janoff-Bullman’dan aktaran Lusterman, 1998). Travmadan sonra bu üç
varsayım sarsıntıya uğrar. Birçok kiĢi dünyasının paramparça olduğunu söyler. Aldatılan
kiĢilerde de travma sonrası stres tepkileri görülür. Yukarıda verilen varsayımlar oldukça
temel ve derin varsayımlardır. Lusterman’a göre bir iliĢkiye giren çiftlerin sözlü ya da
sözsüz olarak tek eĢli bir iliĢki sürecekleri varsayımı da geçerlidir. Dolayısıyla bu
varsayımı bozan bir yaĢantı olarak aldatma travmatik bir yaĢantıdır. Aldatma açığa
16
çıktığında dünyanın yardımsever bir yer olduğu inancının sarsılması pek de ĢaĢırtıcı
değildir. Özel iliĢkisine güvenemeyen kiĢi, iĢinin güvende olacağına, arkadaĢlarının ona
ihanet etmeyeceğine de güvenemez.
Travma ile ilgili literatürde de temel inançlar/varsayımlar bozulduğunda kiĢi, geleceği
tahmin edebildiği duygusunu kaybeder ve kontrolü kaybetme deneyimi yaĢar. Bundan
dolayı evlilikdıĢı iliĢki sadece negatif bir olay değildir; aynı zamanda aldatılanın duygusal
güvenliği hakkında temel inançlarının da bozulduğu olur. Bu süreçte Ģu tür karmaĢık
durumlar yaĢanır: “Seni tanımıyorum, sen tanıdığım kiĢi değilsin ve iliĢkimiz düĢündüğüm
gibi değilmiĢ” ya da “Bunun ne anlamı var ki, bunu nasıl yapabildiğini anlayamıyorum,
sana güvenebileceğimi düĢünmüĢtüm”. Böylesi bir kopuk ve kestirilemez güven içindeki
birey, tipik olarak aldatma bitmiĢ olsa bile iliĢkiyi yürütemez. Aldatılan kiĢi, aldatılmanın
neden meydana geldiğine anlam veremediği sürece,
partnerinin onu yeniden
yaralamayacağına güvenemez. Bu anlamlandırma olmadan aldatan partner, acı veren
duygulara (kaygı, karmaĢa, öfke, depresyon, utanç gibi) yol açan kötü niyetli biri gibi
görülür (Baucom ve diğerleri, 2006).
2.6. Profesyonel Yardım Sürecinde Aldatmanın Ele Alınması
Bir iliĢkiye zarar veren çeĢitli yaĢantılar içinde partnerden ayrılmak ya da partnerin terk
etmesi ve cinsel aldatmanın olması affedilmesi en zor yaĢantı olarak karĢımıza
çıkmaktadır. Bu durum da aldatma sonrası terapötik yardım sürecini daha önemli
kılmaktadır (Bachman ve Guerrero, 2006).
Allen ve Atkins (2005) aldatmanın terapistler tarafından çok faktörlü olarak ele alınıp
değerlendirilmesi gerektiğini açıklamaktadırlar. Onlara göre iki boyutta çeĢitli faktörler
birlikte ele alınmalıdır. Bu faktörler aĢağıda sunulmuĢtur:
1. boyut faktörleri:
KiĢisel faktörler: Aldatan kiĢinin aldatmasına yol açan nitelikleri (demografik, sabit ve
durumsal nitelikler) içerir.
EĢle Ġlgili faktörler: Aldatılan eĢin özellikleri, aldatan eĢin aldatmasını destekliyor olabilir.
Evlilikle ilgili faktörler: Aldatmaya yol açan evlilik stresi, düĢük cinsel doyum ve benzeri
özellikleri içerir.
17
Bağlamsal faktörler: DıĢsal bağlam (asıl iliĢkinin dıĢındaki bağlam). ĠliĢkidıĢı partnerin
davranıĢları, iĢ ortamı, akran iliĢkileri ve kültür gibi faktörleri içerir.
2. boyut faktörleri: AĢağıdaki faktörler aldatmanın aĢamaları olarak da tanımlanmaktadır.
Yatkınlık, hazırlayıcı: Potansiyel olarak aldatacak kiĢilerin hazırlayıcı faktörlerle karĢılaĢıp
karĢılaĢmamasına göre aldatma olasılığı artar ya da azalır.
TeĢebbüs: Hazırlayıcı faktörlerden sonra çeĢitli durumlar kiĢiyi teĢvik eder ya da etmez.
Ġlk Deneme: Aldatmada yollar kesiĢir ve aldatma olur. ÇeĢitli faktörler yolların
kesiĢmesine ya da kiĢinin durmasına yol açar.
Sürdürme: Aldatma ilk kez olduktan sonra kısa sürebilir ya da derinleĢerek uzayabilir.
Farklı faktörler bunu belirler.
Açığa Çıkma ya da KeĢfetme: Aldatmayı sadece eĢler ortaya çıkarmaz, baĢka faktörler de
bu olasılığı belirler.
Tepki: Sonuç olarak çift terapistleri çoklu kiĢisel ve iliĢkisel faktörleri çözümlemek
durumundadır. ÇeĢitli faktörler kiĢisel ya da iliĢkisel faktörleri etkiler.
Aldatmaya iliĢkin bu iki boyut birbirinden bağımsızdır. Terapistler aldatmanın ikinci boyut
faktörlerini oluĢturan altı aĢamalı sürecin her birinde birinci boyut faktörlerini
incelenmelidirler.
Hall ve Fincham (2006) ise biliĢsel bir yaklaĢımla aldatma sürecini incelemiĢler ve
yükleme kuramları açısından değerlendirmiĢlerdir. Buna göre aldatılan tarafın davranıĢı,
aldatan eĢin davranıĢına nasıl anlam yüklediğine ve ne türlü atıfta bulunduğuna bağlı
olarak değiĢir. Aldatılan eĢ, partnerinin davranıĢına, içsel genel ve kalıcı atıflarda
bulunursa (eĢim beni aldattı çünkü o güvenilmez biri, hiçbir zaman değiĢmez, vs...) iliĢkiyi
sonlandırma, ayrılma gibi olumsuz tepkiler verme ihtimali daha yüksektir. Tam tersi
durumda, aldatılan eĢ, partnerinin aldatmasına durumsal ve değiĢebilir atıflar yüklerse
(eĢim beni aldattı ama içine düĢürüldüğü durumda baĢka Ģansı yoktu, bir daha asla yapmaz,
vs...) iliĢkiye devam etmek ve durumu yapıcı halde ele almak gibi daha olumlu tepkiler
verme ihtimali yüksek olacaktır.
Taysi (2010), evlilik iliĢkisinde eĢlerden birinin ihlali (örneğin aldatması) sonrasında
bağıĢlamayı incelemiĢtir.
AraĢtırmanın sonuçlarına göre bağıĢlamanın en güçlü
yordayıcısının sorumluluk yüklemeleri olduğu belirlenmiĢtir. Bu sonuca göre iliĢki
sınırlarını ihlal eden kiĢi, ihlalden dolayı ne kadar sorumlu ve suçlu görülürse bu kiĢinin
18
mağdur tarafından bağıĢlanması güçleĢmektedir. Evli kadınlar için sadece sorumluluk
yüklemeleri bağıĢlamanın yordayıcısı iken, evli erkeklerde sorumluluk yüklemeleri ve
evlilik uyumunun bağıĢlamanın en güçlü yordayıcısı olduğu ortaya koyulmuĢtur. Evli
kadınların evli erkeklere göre ihlalin zararını daha incitici buldukları belirlenmiĢtir. Ayrıca
zararın Ģiddeti arttıkça bağıĢlamanın güçleĢtiği açıklanmıĢtır.
2.7. Aldatma Türleri
Bir aldatma sürecinin ne yoğunlukta olumsuz etkilere yol açacağı ne türde bir aldatma
olduğuyla da iliĢkilidir. AraĢtırmacılar aldatmanın etkilerini daha iyi ortaya koyabilmek
amacıyla aldatma türlerini açıklamıĢlardır.
Lusterman (1998) üç tür aldatma belirlemiĢtir. Her bir aldatma türünün kendine özel
problemleri beraberinde getirdiğini ve buna göre terapide farklı bir yardım gerektirdiğini;
ancak üçünün de ortak noktası aldatmanın travmatik bir yaĢantı olmasıdır. Bu üç tür
aldatma Ģunlardır: (1) Tek gecelik aldatmalar, (2) Flört etmeler, (3) ĠliĢkiler.
Brown (2001) ise aldatmayı beĢ türde tanımlanmıĢtır. Bu sınıflandırma farklı aldatma
türlerini anlama ve bunların altında yatan motivasyonları tanımak amacıyla uzmanlar için
yapılmıĢtır. Bunlar; çatıĢmadan kaçınma, yakınlıktan kaçınma, cinsel bağımlılık, duygusal
boĢluk ve terk edilen iliĢkidir.
ÇatıĢmadan kaçınma. Bu türde partnerlerden biri, diğerinden daha hoĢnutsuz,
memnuniyetsizdir. Mutsuzluğa iliĢkin bastırılan duygular büyümektedir. ÇatıĢmadan
kaçınan türdeki partner, problemlerini partneri ile paylaĢmaz. Hatta partneri, problemi
sorup belirlemeye çalıĢtığında bile bunu yapmaz. Bu tür aldatmanın altında yatan mesaj
“Dikkatini bana ver, beni önemse” dir. Bu tür aldatma çoğunlukla evliliğin baĢlarında ve
kısa sürelidir.
Yakınlıktan kaçınma. Bu tür aldatma, partnerler duygusal incinmeden korktuklarında
meydana gelir. Duygusal ve cinsel olarak birbirlerine nasıl yakın olacaklarını bilemezler.
Bu tür iliĢkilerde çatıĢma ve kavga görülür; çünkü tartıĢma bireyleri herhangi bir
güvensizliğin ortaya çıkmasından korur. Buradaki birincil anlam “Sana çok da ihtiyacım
yok (öyleyse bazı ihtiyaçlarımı baĢkalarından da karĢılayabilirim)” Ģeklindedir. Genelde
genç çiftlerde görülür.
19
Cinsel bağımlılık. Bu türde partner, cinsel bağımlığının yarattığı rahatsız edici boĢluk
duygusunu, evlilik dıĢı iliĢki yoluyla gidermeye çalıĢılır. Cinsel bağımlılığı olan kiĢi
politikada olduğu gibi güç ve aleni takdir arar ve genelde gösteriĢe önem verir. Cinsellik
yoluyla özel yaĢamlarında da güç ararlar. Bu kiĢiler sıklıkla partnerlerinden ayrı yaĢarlar.
Duygusal boĢluk. Bu türde aldatma duygusal boĢluk ihtiyacıyla baĢlar. Çiftler ailenin
huzuru adına kiĢisel ihtiyaç ve isteklerini görmezden gelirler. Daha sonra iliĢkide kaçırılan
bu duygusal doyum baĢkasında aranır.
Bu türde aldatma uzun süreli ve tutkuludur.
Aldatan partner evli olduğu eĢi ile evlilik dıĢı iliĢki yürüttüğü kiĢi arasında bocalar. Bu
türde “Ailemi seviyorum ama sevgilime aĢığım” cümlesi uygundur. Çoğunlukla erkeklerde
görülür. Bu çiftlere yardım ederken ilerleme kaydetmek zordur.
Terk edilen iliĢki. Bu türde çiftlerden biri iliĢkiyi sonlandırmak ister, önceden oluĢmuĢ
problemleri çözmek istemez, ancak iliĢkiyi sonlandırma sorumluğunu da almak istemez.
Genellikle evliliğin ilk 15 yılı içinde görülür. Bu tür aldatmada yardım sürecinde ilerleme
zor kaydedilir, çünkü aldatılan eĢ çok incinmiĢtir ve affetmeyi düĢünmez. Aldatılan eĢ,
evliliklerini bu hale getirdiği için aldatan eĢi suçlar.
Mattingly, Wilson, Clark, Bequette ve Weidler (2010) üniversite öğrencileri üzerinde
geliĢtirdikleri aldatma ölçeğinin yapısına göre üç tür aldatma ölçtüğünü belirlemiĢlerdir.
Bunlar belirsiz (ambiguous - bu davranıĢlar birlikte yemek yeme, bir Ģeyler içme, dans
etme, sarılma vb.dir), gizli/sahte (deceptive – bu davranıĢlar flört, fantezi, yalan söyleme
ya da partnerinden bilgiyi gizleme vb.dir) ve açık (explicit – bu davranıĢlar cinsel
davranıĢlardır) aldatma olarak adlandırılmıĢtır. Allen ve Rhoades (2008) araĢtırmalarında
duygusal aldatma ile geliĢigüzel aldatma arasında geliĢim, motivasyon ve sonuçlar
açısından farklılıklar olduğunu belirtmiĢlerdir. Yapılan diğer araĢtırmalarda da aldatma,
fiziksel aldatma (cinsel aldatma), duygusal aldatma ve hem fiziksel hem de duygusal
aldatmanın birlikte görüldüğü durumlar olarak ele alınmıĢtır (Glass ve Wright, 1985;
Thompson, 1984; Drigotas ve diğerleri, 1999). Duygusal aldatma, cinsel yakınlaĢmanın yer
almadığı, aĢk duygusunun hakim olduğu aldatma iken; cinsel aldatma sadece cinsel
birlikteliğin yer aldığı, duygusallığın olmadığı aldatma; üçüncü tür olan duygusal-cinsel
aldatma da hem duygusallığın, aĢkın hem de cinselliğin yer aldığı aldatma türü olarak
açıklanmaktadır (Thompson, 1984).
Romantik iliĢkilerde aldatma zamanla Ģekillenir. Bir duygusal yakınlaĢma içerebilir ve bir
cinsel beraberlik içerebilir de içermeyebilir de. Buna karĢılık cinsel beraberlik duygusal
bağlanmanın bir parçası olabilir ya da ondan bağımsız olabilir, sadece cinsellik olabilir.
20
Ġnsanlar cinsellik olmadan da bir iliĢki yaĢayabilir, cinselliğin olduğu ama duygusal
bağlanmanın olmadığı bir iliĢki de yaĢayabilir. Tüm bu durumlar birbirinden farklıdır
ancak hepsi farklı bir tür aldatmadır. Burada söz verilen iliĢki esastır. Eğer iliĢki dıĢında bir
baĢka gizli bir cinsellik ya da romantik bağ varsa, bu bir aldatmadır (Lusterman, 1998).
2.8. Aldatmanın Sıklığı
Romantik iliĢkilerde zor bir süreç olarak karĢımıza çıkan aldatmanın sıklığı merak edilen
noktadır. Aldatma sıklığını ortaya koymaya çalıĢan çok sayıda araĢtırma yapılmıĢtır. Bu
araĢtırmalardan Brown (2001) evli çiftlerin yaklaĢık % 70’inin evlilikleri süresince bir
baĢka iliĢki deneyimi yaĢadıklarını belirtmiĢtir. Glass ve Wright (1992) erkeklerin %
44’ünün, kadınların ise % 25’inin hem duygusal hem de cinsel aldatma yaĢadıklarını
bulmuĢlardır. Atwood ve Seifer (1997) evli erkeklerin % 50 den fazlasının ve evli
kadınların % 50’ye yakınının, evliliklerinin herhangi bir döneminde evlilik dıĢı iliĢki
yaĢadıklarını rapor etmiĢlerdir. Thompson (1984) evli veya iliĢkisi olan bireyler üzerinde
yaptığı araĢtırmada katılımcıların % 43’ünün partnerlerini en az bir kez aldattıklarını
belirtmektedir. Janus ve Janus (1993) boĢanmıĢ bireylerin yaklaĢık % 40’ının evlilikleri
süresince en az bir kez evlilikdıĢı cinsel iliĢki yaĢadıklarını açıklamaktadır. Atkins ve
diğerleri (2001) Amerika’da evlilik terapistlerine baĢvuran çiftlerin % 60-65’inin, terapiste
baĢvuru nedeninin aldatma olduğunu belirlemiĢlerdir. Wiederman ve Hurd (1999)
araĢtırmalarına katılan ciddi bir romantik iliĢki yaĢadıklarını belirten erkeklerin % 75’inin,
kadınların ise % 68’inin en az bir kez partnerleri dıĢında biriyle flört ettikleri ya da cinsel
aktivite gerçekleĢtirdiklerini açıklamıĢlardır. Mark, Janssen ve Milhausen (2011) de
araĢtırmalarına katılan 506 erkek ve 412 kadın üzerinde yaptıkları araĢtırmada erkeklerin
yaklaĢık % 23’ünün, kadınların ise yaklaĢık % 19’unun partnerlerini iliĢkileri süresince
aldattıklarını belirlemiĢlerdir. Weiderman (1997) ise 884 erkek ve 1288 kadından oluĢan
geniĢ bir örneklemden oluĢan araĢtırmasında erkeklerin % 22,7’sinin ve kadınların %
11,6’sının evlilikleri süresince evlilik dıĢı bir iliĢki yaĢadıklarını beyan ettiklerini rapor
etmiĢtir. Yukarıda kısaca özetlenen araĢtırma sonuçlarında da görüldüğü üzere aldatmanın
oldukça sık yaĢanan karĢılaĢılan, romantik iliĢkiyi sarsan, bazen bozan ve bazen de bitiren
travmatik bir yaĢantı olduğu söylenebilir.
21
2.9. Aldatmada Cinsiyet Farklılıkları
Romantik iliĢkilerde aldatma konusuyla ilgili literatürde katılım, nedenler, tepkiler ve
sonuçlar açısından her türde aldatmada kadın ve erkekler arasında farklılıklar
görülmektedir. Ancak 1960’lı ve 1970’li yıllardan gelen verilerin günümüz cinsiyet rolü
beklentileri bağlamında yeniden test edilmesi gerekmektedir. 1980’li, 1990’lı ve 2000’li
yıllarda büyüyen kadınların aldıkları mesajlar önceki jenerasyona göre oldukça farklıdır.
Bir erkek ya da kadın için son yıllarda yaĢam, aĢk ve iĢ konularında sosyal değiĢimler
yaĢanmaktadır. Aldatma türüne göre kadın ve erkek karĢılaĢtırıldığında, kadınlar erkeklere
göre daha çok duygusal aldatmaktadırlar. Erkekler ise daha çok cinsel aldatmaktadırlar.
Hem cinsel hem de duygusal aldatmanın olması, sadece birinin olması durumuna göre
evliliği daha fazla tehdit etmektedir. Bugüne kadar evli erkeklerin bir baĢka iliĢkiye
girmeleri daha olası iken, günümüzde kadın ve erkek için bu oran yakındır. Bununla
birlikte genç evli kadınların bir baĢka iliĢkiye girme olasılıkları kocalarından daha fazladır.
DeğiĢimin bir kısmı kadınların iĢ dünyasına girmesi ve baĢka iliĢkiye girme fırsatlarının
artmasıyla ilgilidir. Bununla birlikte kadınlar bu tür fırsatları değerlendirme konusunda
erkeklerden farklıdır. Evliliğinde mutlu kadınlar, bir baĢka iliĢki fırsatı olsa da bunu
görmez, farkında olmaz. Ancak erkekler için fırsatların olması ve buna bir de erkeğin bazı
haklı nedenlerinin olması aldatmanın gerçekleĢmesine yol açar (Brown, 2001).
Buss (1994) yirmi beĢ toplumda aldatma sonrasında evliliklerin her iki cinsiyetten partner
için de boĢanma ile sonuçlandığını; buna karĢılık elli dört toplumda eğer kadın aldattıysa
aldatma boĢanmayla sonuçlanırken, sadece iki toplumda eğer erkek aldattıysa boĢanmayla
sonuçlandığını belirtmektedir. Buna göre kadın aldattığında daha yıkıcı sonuçlarla
karĢılaĢılmaktadır.
EvlilikdıĢı iliĢkilerde cinsiyet farklılıklarının incelendiği 300 kadın ve erkek üzerinde
yapılan bir araĢtırmada kadınların evlilikdıĢı iliĢkilerinin daha çok duygusal olduğu;
erkeklerin evlilikdıĢı iliĢkilerinin ise daha çok cinsel olduğu görülmüĢtür (Glass ve Wright,
1985). Birçok araĢtırmada erkeklerin fiziksel, kadınların ise duygusal aldatmaya daha fazla
tepki gösterdikleri ortaya koyulmuĢtur (Cann, Magnum ve Wells, 2001; Fernandez, VeraVillarroel, Sierra ve Zubeidat, 2007; Miller ve Manner, 2009; Shackelford, Buss, Bennett,
2002). Buna göre erkekler için fiziksel aldatılma daha yıkıcı olurken, kadınlar için
duygusal aldatılma daha yıkıcı olmaktadır.
22
Miller ve Manner (2008) aldatmaya gösterilen tepkiler açısından kadın ve erkekler
arasında farklılıklar olduğunu belirlemiĢtir. Buna göre aldatılan erkeklerin daha çok öfke
duygusu ve Ģiddet eğilimi (özellikle aldatmaya karıĢan diğer erkeğe karĢı) gösterdiklerini,
kadınların ise daha çok üzüntü duygusu ve diğer sosyal bağlar (arkadaĢlar gibi) yoluyla
telafi etme eğilimi gösterdiklerini açıklamıĢlardır. Whitty ve Quigley (2008) internet
üzerinden aldatmayı araĢtırdıkları çalıĢmalarında yine cinsiyet farklılıkları bulmuĢlardır.
AraĢtırma sonuçları erkeklerin cinsel, kadınların duygusal aldatmaya karĢı daha fazla tepki
gösterdiklerini ortaya koymuĢtur. Bununla birlikte erkekler bir kadının ancak aĢık
olduğunda bir baĢka erkekle cinsel beraberlik yaĢayabileceğine; kadınlar ise erkeklerin aĢık
olmasa da bir baĢka kadınla cinsel beraberlik yaĢayabileceğine inanmaktadır.
Romantik iliĢkilerde aldatmanın cinsiyete göre karĢılaĢtırılmasını inceleyen yukarıda
özetlenen araĢtırmaların sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde; kadınlar ve erkekler
arasında birçok açıdan (nedenler, tepkiler, sonuçlar, çeĢitler vb) farklar olduğu söylenebilir.
2.10. Kuramlarda Aldatma Kavramı
Aldatma kavramına kuramların bakıĢına iliĢkin literatür taranmıĢtır. Bu tarama sonucuna
çeĢitli kuramların aldatmaya iliĢkin görüĢler ileri sürdükleri görülmüĢtür. AĢağıda bu
kuramlardan aldatmaya iliĢkin görüĢler özetlenerek anlatılmıĢtır. Ancak bu araĢtırmanın
kuramsal temeli Yatırım Modeline (Rusbult, 1980, 1983) ve Kelley ve diğerleri (1983)nin
yakın iliĢkilere iliĢkin yaklaĢımına dayandırılmıĢtır. Bu nedenle Yatırım Modeli ve Kelley
ve diğerlerinin yaklaĢımı ayrıntılı anlatılacaktır.
2.10.1.Psikanalitik Kuram
Psikanalitik bakıĢ açısından aldatma konusu ödipal kompleks ve narsizmle iliĢkili biçimde
açıklanmaktadır. Buna göre aldatılma travması çocukluktaki ilk yaĢantılarla iliĢkilidir.
Çocuğun gerçek ya da algıladığı biçimde ilk ebeveyn yaĢantılarıyla ilgilidir. Çocuğun aynı
cinsten ebeveyni ile rekabeti ve karĢı cinsten ebeveyni ile iliĢkisi yani ödipal çatıĢması
dikkati çeker. Çocuk, anne ile baba arasındaki cinsel iliĢkinin farkına vardığında üstü
örtülü bir biçimde verilen sözün bozulduğunu hisseder ve ihanet ve aĢağılanma
duygularıyla birlikte kıskançlık, öfke ve düĢmanca duygular ortaya çıkar. Diğer bir deyiĢle
23
erkek çocuk “annesi cinselliği kendisi yerine babasına bahĢettiği için annesini affetmez ve
ihanete uğramıĢ/aldatılmıĢ hisseder.” Artık çocuğun dünyasında “Ģüphe edilmeyecek
biçimde saf/temiz bir insan” olan annesinin imajı değiĢmiĢ ve annesi artık ihanet eden bir
kadın haline gelmiĢtir. Her iki cins için de sadakatsiz ebeveyn çocuktaki narsizmde kalıcı
bir yara açar. Bu travma ile baĢ etmede savunucu bir organizasyon geliĢir ve buna bağlı
olarak intikam fantezileri geliĢir. Bu süreç, çocuğun yetiĢkinlik yaĢamında bilinçdıĢı
çatıĢmalar olarak cinsel aldatma davranıĢını ve cinsel aldatmaya karĢı tutumunu etkiler.
Ödipal kompleks normal bir Ģekilde çözümlendiğinde çocuk, ebeveyn rekabetini baĢarılı
bir biçimde çözer ve yetiĢkinlikte istenen/arzulanan ebeveynin yerine baĢka birini koyarak
doyumlu bir tekeĢli iliĢki sürdürmeyi seçer. Bu iliĢki sembolik olarak karĢı cins ebeveynin
yerine geçer. Ödipal kompleksin çözümlenemediği bazı durumlarda aldatma ile iliĢkili
olarak hissedilen öfke, yaralanma ve aĢağılanma duyguları çok güçlüdür ve çocuk ödipal
kaybeden pozisyonuna geçer ve bu durum yetiĢkinlikte izlerini sürdürür. Üçlü bir aĢk
iliĢkisinde yaralanmıĢ üçüncü kiĢi konumunda olan aĢağılanmıĢlık, incinmiĢlik duyguları
içindeki bu yetiĢkin mutluluk içindeki romantik çiftleri kıskanarak izler. Bu kiĢilerin
yetiĢkinlikte cinsel aldatma yoluyla baĢkalarında hasara ve acıya yol açma olasılıkları
yüksektir. Bu durumda çocuklukta kendisi ihanete uğramıĢ biri olan yetiĢkin baĢkalarına
ihanet etme yoluyla öç alır. BaĢtan çıkarılmıĢ ve ihanete uğramıĢ hislerini baĢkalarını
baĢtan çıkararak ve onlara ihanet ederek öcünü alır. Bir baĢka açıdan ilk çocukluk
deneyimlerinin önemini vurgulayan Psikanalitik yaklaĢım çocuklukta ebeveynin diğer eĢi
aldatması yaĢantısına Ģahit olan ve bunun sonuçlarını yaĢayan çocuğun yetiĢkinlik
yaĢamında bu yaĢantının izlerini süreceğini belirtir. Buna göre bu çocukluk yaĢantısı
yetiĢkinlikte cinsel aldatmaya iliĢkin tutum ve davranıĢı etkiler ve ödipal çatıĢmayı yeniden
alevlendirir (Buss ve Shackelford, 1997).
Psikanalitik yaklaĢıma göre kadınların erkeklere göre daha az aldatmasının nedenlerinden
biri kadının ödipal çatıĢmasını tek eĢlilikle çözmeye çalıĢmasıdır. Çünkü kadınlarda
yetiĢkinlikteki romantik iliĢkilerinde yeniden aldatılma/yaralanma korkusu onları
partnerlerine sadık kalmaya iter. Buna karĢılık erkekler sadakatsiz ebeveynle olan ödipal
çatıĢmalarını daha açık yaĢarlar, bunu daha kolay tanımlarlar. Bu süreçte çocukluktaki
aldatılma travmasını hatırlayan erkek aldatmaya daha eğilim gösterecektir (Hunyady ve
diğerleri, 2008; Josephs, 2006). Kurama dayalı olarak yapılan bazı araĢtırmalarda ise
narsistik bireylerin aldatma olasılıklarının ve eğilimlerinin daha yüksek olduğu
bulunmuĢtur (Hunyady ve diğerleri, 2008; Buss ve Shackelford, 1997).
24
2.10.2.
Evrim Kuramı
Evrim kuramı, ikili iliĢkide fayda alıĢveriĢini vurgular ve bu alıĢveriĢte özsermaye
(equity)nin büyük ölçüde doyuma bağlı olduğunu belirtir. Kadın ve erkek için evrim
sürecinde adaptasyonun farklı süreçlerden geçtiğini ve buna bağlı olarak cinsel
davranıĢlarının ve kıskançlıklarının da farklılaĢtığını açıklar. Evrim kuramının ilk
varsayımı üreme/çocuk yapma konusunda vurgu yapar. Buna göre Darwinci perspektiften
türlerin davranıĢsal ve morfolojik (yapısal) karakteristikleri organizmanın yeniden üreme
baĢarısı (reproductive success) adı verilen sürecine avantaj sağlar. KiĢinin döllenmesi,
onun yeniden üremesi anlamına gelir. Evrim psikologları insanların heteroseksüel
davranıĢlarının bu yeniden üreme için bilinçdıĢı bir eğilimle Ģekillendiğini açıklar. Evrim
psikologlarına göre kadın ve erkeklerin ihanetlerine yol açan aynı motivasyon değildir. Bir
erkek iliĢki dıĢı bir partneri hamile bırakarak yeniden üremeyi arttırabilir. Halbuki hamile
ya da özel bir partnere sahip bir kadın için iliĢki dıĢı bir baĢka partnerle çiftleĢmenin
oldukça küçük bir faydası vardır. Eğer kadın daha seçkin bir partnerle aldatıyorsa ancak o
zaman aldatmanın bir faydası olabilir.
Evrim psikologlarının ikinci varsayımı, “babalığın kesinliği” konusundadır. Buna göre
kadınlar çocuklarının biyolojik ebeveyni olduklarından emin olurken, babalar/erkekler
hiçbir zaman bundan tam olarak emin olamaz. Bunun sonucu olarak erkekler daha Ģiddetli
cinsel kıskançlık gösterirler. Çocuklarının biyolojik ebeveyni oldukları kaygısı taĢımayan
kadınlar, erkeklerin terk etmelerine karĢı uyanık olurlar; çünkü erkeğin terk etmesi
çocuklarının hayatta kalma ihtimalinin azalmasına yol açar.
Evrim psikologlarının üçüncü varsayımı “ebeveyn yatırımı” hakkındadır. Bu zamanını ve
kaynaklarını çocuğa adamak anlamına gelmektedir ve eĢ olma çabasıyla (mating effort) zıt
bir iliĢki gösterir. EĢ olma çabası, zamanını ve kaynaklarını cinsel partner (iliĢki dıĢı
partner dahil) aramaya adamak anlamına gelir. Ebeveyn yatırımı, kadınlar için erkeklerden
yüksektir. Sonuç olarak erkekler, eĢ olma çabası konusunda kadınlardan daha fazla zaman
ve kaynağa sahiptir. Çünkü kadınlar çocuklarının bakımına zaman ve kaynak ayırmaktadır.
Böylece bir baĢka partnere ulaĢma imkânı kadınlardan göre erkeklerde daha fazladır. Bu
durumda kadınlar partner seçerken erkeklerden daha fazla ayrım yapmaya/seçici olmaya
yönelirler (Buss, Larsen, Westen ve Semmelroth, 1992; Buss, 1998; Buss, 1994; Drigotas
ve Barta, 2001; DemirtaĢ-Madran, 2008).
25
Evrim kuramı aldatmayı kıskançlık kavramı içerisinde de ele almaktadır. Evrim kuramına
göre kıskançlık duygusal ve cinsel kıskançlık olarak ikiye ayrılmaktadır. Cinsel kıskançlık,
bireyin eĢinin bir baĢkasıyla cinsel beraberlik yaĢadığını bilmesi ya da bundan
Ģüphelenmesi sonucunda yaĢanan kıskançlıktır. Duygusal kıskançlıksa, bireyin eĢinin bir
baĢkasına duygusal olarak bağlandığını bilmesi ya da bundan Ģüphelenmesi durumunda
ortaya çıkan kıskançlık türüdür. Evrim kuramcıları, kadınların duygusal, erkeklerinse
cinsel aldatılma durumunda daha çok kıskançlık duydukları varsayımını ortaya atmıĢlardır.
Bunun sonucunda da erkeklerin cinsel aldatmaya, kadınların ise duygusal aldatmaya daha
yoğun olumsuz tepki gösterdiği açıklanmaktadır. Buna göre erkekler biyolojik baba
olduklarından emin olamadıkları için fiziksel aldatmaya daha çok tepki gösterir. Kadınlar
ise erkeklerin kendilerine ve çocuklarına yatırım yaparak/kaynaklarını onlar için
kullanarak güvende hissetme beklentilerinden dolayı duygusal aldatmaya daha çok tepki
gösterirler. Çünkü bir baĢka kadına duygusal olarak bağlanan erkek artık kaynaklarını ona
aktaracak; çocuklarını ve partnerini bu kaynaklardan mahrum bırakacaktır (Buss ve
diğerleri, 1992; Buss, Shackelford, Kirkpatrick, Choe, Lim, Hasegawa ve diğerleri, 1999;
Cann ve diğerleri, 2001; Fernandez ve diğerleri, 2007; DemirtaĢ-Madran, 2008; Miller ve
Manner, 2009).
2.10.3.
Rusbult’un Yatırım Modeli
Rusbult (1980, 1983) tarafından geliĢtirilen Yatırım Modeli kaynağını Thibaut ve Kelley
(1959) tarafından ortaya atılan karĢılıklı bağımlılık kuramından almaktadır.
KarĢılıklı
Bağımlılık kuramının temelleri ise Sosyal Mübadele Kuramı’nda görülmektedir. Sosyal
Mübadele Kuramı ödül, ceza ve kaynaklar adı verilen kavramlardan yola çıkar ve ödül,
ceza ve kaynaklar arasında bir değiĢ-tokuĢ sürecinden söz eder. Temel çatısını ekonomi,
sosyoloji ve psikoloji oluĢturur. Kuram, bireyler arası iliĢkilere, ekonomik mübadeleye
benzer bir Ģekilde fayda-maliyet açısından bakar. Ekonomik bir mübadelede olduğu gibi,
sosyal mübadelede de bireylerin, bir mübadele içinde yer almaları, ancak katlandıkları
sosyal maliyetlerin karĢılığında ödül alabilecekleri beklentisi varsa söz konusu olacaktır.
Ġnsan iliĢkilerini ödül-bedel analizine dayandırır. Bir kiĢi, iliĢkisinde ödediği bedeller,
aldığı ödüllere göre daha ağır bastığı algısına sahipse bir süre sonra iliĢkisini sonlandırması
muhtemeldir. Sosyal mübalede açısından karĢı tarafın karĢılık verip vermeyeceğine iliĢkin
26
olarak kiĢilerde oluĢan inanç, temel belirleyicilerden biridir (Rosenbaum, 2009; Lambe,
Wittmann, Spekman, 2001; Hovardaoğlu, 1996).
Sprecher (1998) sosyal mübadele kuramlarının ortak varsayımlarını Ģu Ģekilde açıklar: 1)
Sosyal davranıĢlar bir dizi sosyal mübadeleyi içerirler. 2) Bireyler ödüllerini maksimize
etmek ve bedellerini minimize etmek isterler. 3) Bireyler bir baĢkasından ödül aldıklarında
bunun karĢılığını vermek zorunda hissederler.
Sosyal Mübadele Kuramı, Thibaut ve Kelley tarafından geniĢletilerek KarĢılıklı Bağımlılık
Kuramı ortaya atılmıĢtır. Thibaut ve Kelley’e (1959) göre ikili iliĢkilerde yaĢanan
problemler bireylerin karĢılıklı bağımlılıklarına bakılarak açıklanabilir. Bunun için iki
kiĢinin iliĢkideki etkileĢimi ve bu etkileĢimin sonuçları analiz edilmelidir. Onlar bu
sonuçları pozitif bileĢenler (ödüller) ve negatif bileĢenler (bedeller) olarak ayırmıĢlardır.
Ödül ve bedellere bakılarak bireylerin iliĢkideki davranıĢları kestirilebilir. Buna göre
ödüller alınan zevkler, doyumlar ve bireyin hoĢlandığı Ģeylerdir. Enerji azaldığında ya da
ihtiyaçlar doyurulduğunda bir ödül ortaya çıkar. Bedeller ise bir dizi davranıĢa iliĢkin
performans göstermeyi engelleyen ya da caymaya yol açan faktörlerdir. Bir baĢka deyiĢle
ödüller alınanlar, bedeller ise maruz kalınanlardır.
Ġkili iliĢkideki bireylerin etkileĢiminin sonuçlarının kabul edilebilirliğini belirlemek için
bazı standartlara ya da kriterlere ihtiyaçları vardır. Bireylerin böyle bir değerlendirme
yapabilmesi için iki önemli standarttan söz edilebilir. Bunlardan ilki olan karşılaştırma
düzeyi bireylerin mevcut iliĢkilerindeki doyumu ve çekiciliği değerlendirmesini sağlayan
standarttır. Bireyin hak ettiğine inandığı ve iliĢkiden aldığı ödül ve bedelleri
değerlendirdiği standarttır. Ġkincisi olan seçenekler için karşılaştırma düzeyi ise bireyin
iliĢkide kalma ya da ayrılma kararını değerlendirmesini sağlayan standarttır. Seçenekler
için karĢılaĢtırma düzeyi bireyin ulaĢabildiği seçenekler için kabul edebileceği en düĢük
düzeydir. Bu seçenekler diğer aile üyeleri, arkadaĢlar, baĢka biriyle birliktelik ya da yalnız
kalma olabilir. Bireyin, mevcut iliĢkisinden elde ettiği ödüller (yani karĢılaĢtırma düzeyi),
seçenekler için karĢılaĢtırma düzeyinin üstündeyse birey iliĢkiyi sürdürür; altına inerse
iliĢkiden ayrılır.
KarĢılıklı bağımlılık kuramına dayanarak Rusbult (1980, 1983) Yatırım Modelini
açıklamıĢtır. Ona göre son yıllarda araĢtırmacılar neden bazı iliĢkiler sürerken diğerlerinin
son bulduğuyla ilgilenmektedir. Bu araĢtırmacılar iliĢkide pozitif etki yaratan belirleyicileri
ve sonuçları ortaya koyma çabasındadırlar. Örneğin aĢk, doyum, çekicililik gibi faktörler.
Bu araĢtırmacılara göre açık ya da örtülü biçimde bir partner diğerini seviyorsa ve birlikte
27
olmaktan mutluysa çoğunlukla iliĢkileri sürmektedir. Buna göre iliĢki iyi gittiği sürece
iliĢkide kalınır. Ancak Rusbult ve diğerlerine (1998) göre bu bakıĢ açısı üç soruya yanıt
vermekte zayıf kalmaktadır: “Niçin bazı iliĢkiler doyumsuz olmasına rağmen
sürmektedir?” “Niçin bazı iliĢkiler doyumlu olmasına rağmen sona ermektedir?” “ĠliĢkinin
doğasında var olan dalgalanmaları nasıl belirleriz? Bu dalgalanmalara karĢın niçin bazı
iliĢkiler sürerken diğerleri sona erer?” Rusbult ve diğerleri (1998) bu soruların yanıtında
anahtar kavramın bağlanım olduğunu belirtir. Bir iliĢkide bağlanımın belirleyicileri doyum,
yatırım ve seçeneklerdir. Yatırım Modelinin temelinde yer alan KarĢılıklı Bağımlılık
kuramında bağımlılık (dependence) temel özelliktir. Bağımlılık düzeyi, kiĢinin iliĢkideki
ihtiyaçlarını karĢılama ve istenen sonuçlara (ödüller) ulaĢma düzeyini açıklar.
Bireyler iliĢkide nasıl bağımlı hale gelirler? Bireylerin bağımlı hale gelmesinde kuram iki
temel süreç tanımlar: ĠliĢkinin birey üzerinde pozitif etki (ödüller) yaratması önemlidir ve
iliĢkideki yüksek doyum bireyde pozitif etki yaratarak artan bir bağımlılık oluĢturur.
Doyum düzeyi iliĢkide negatife (bedeller) karĢı pozitif etki(ödüller) deneyimi oluĢturan
faktördür. Doyumu, iliĢkide partnerin en önemli kiĢisel ihtiyaçlarını gidermesi belirler.
Örneğin bir partner iliĢkisinde entelektüel, arkadaĢlık ve cinsellik ihtiyaçlarını
karĢıladığında daha yüksek doyum alır. Bununla birlikte bağımlılıkta tek faktör doyum
değildir. Bağımlılık aynı zamanda ulaĢılabilir seçeneklerin niteliğinden de etkilenir.
Seçeneklerin niteliği, mevcut iliĢkiye karĢılık en iyi ulaĢılabilir seçeneğin niteliğini
algılama olarak açıklanabilir. Seçeneklerin niteliği, iliĢkide karĢılanan önemli ihtiyaçların
mevcut iliĢki dıĢında dıĢarıdaki seçeneklerle de karĢılanabilmesi olarak açıklanabilir. Bu
seçenekler, arkadaĢlar, aile üyeleri ya da bir baĢka özel kiĢi olabilir. Örneğin, bir iliĢkideki
partnerin yakınlık ve arkadaĢlık ihtiyaçları baĢka bir yerde karĢılanamazsa seçeneklerin
niteliği düĢer ve onun partnerine olan bağımlılığı artar. Böylece karĢılıklı bağımlılık
kuramı doyum düzeyi yüksek ve seçeneklerin niteliği düĢük olduğunda bireyin iliĢkideki
bağımlılığının yüksek olacağını açıklar.
Yatırım Modeli, karĢılıklı bağımlılık kuramının önermelerini iki noktada geniĢletmiĢtir.
Ġlk olarak doyum düzeyi ve seçeneklerin niteliği bağımlılığı tam olarak açıklamaya
yetmemektedir. Bu iki faktöre bakılırsa çok az iliĢkinin devam etmesi gerekirdi. Oysa
gerçekte bazı iliĢkiler baĢka çekici seçenekler olsa da ve iliĢki doyumu az olsa da
sürmektedir. Yatırım Modeli bağımlılığın bu iki faktör (iliĢki doyumu ve seçeneklerin
niteliği) ün yanında üçüncü bir faktörden daha etkilendiğini belirtmektedir. Bu faktör
yatırım geniĢliğidir. Yatırım geniĢliği iliĢkiye bağlı olan kaynakların büyüklüğü ve
28
önemidir. Bu kaynaklar, iliĢki sona ererse değeri azalan ya da kaybedilen kaynaklardır. Bir
iliĢki geliĢirken partnerler, iliĢkiyi ilerletmek/geliĢtirmek umuduyla birçok kaynaklarını
doğrudan iliĢkiye yatırırlar. Örneğin bir birey iliĢkisinde özel duygu ve düĢüncelerini
partnerine açabilir ve önemli miktarda zamanını ve enerjisini iliĢkiye harcayabilir. Bununla
birlikte iliĢkideki bazı yatırımlar dolaylı olabilir. Örneğin ortak arkadaĢlar, kiĢisel kimlik,
çocuklar ya da iliĢkide sahip olunan ve paylaĢılan eĢyalar/materyaller dolaylı yatırımlardır.
ĠliĢkiye yatırılan kaynaklar muhtemelen iliĢki bağlanımını arttırır. Çünkü yatırım yapmak,
iliĢki sona ererse kaybedilen Ģeyleri arttırır ve iliĢkinin sürmesi için teĢvik edici psikolojik
bir güç olarak hizmet eder.
Yatırım Modeli, karĢılıklı bağımlılık kuramını biraz daha geniĢleterek, bağımlılığın
artmasının bir sonucu olarak bağlanım duygusunun ortaya çıktığını belirtir. Bağlanım
düzeyi, iliĢkiyi sürdürme isteğidir ve iliĢki oryantasyonunu ve psikolojik bağlanmayı
(“biz” duygusu gibi) da içerir. Bağlanımın bağımlılıktan farkı nedir? Bağımlılık temelde
iliĢkide doyum hissetmek, yüksek yatırımın olması, seçeneklerin zayıf olması gibi iliĢki
niteliğine dayanır. Bireylerin iliĢkide bağımlılığı arttıkça onlar daha güçlü bir bağlanım
geliĢtirirler. Bağlanım birisine bağımlı olma temeline dayanan bir sadakat duygusu olarak
yapılandırılabilir. Bağlanım, psikolojik bir yapıdır ve iliĢkideki günlük davranıĢları,
iliĢkinin sürekliliğini etkiler. Böylece bağlanım, üç faktöre dayanan bağımlılıkla iliĢkinin
sürmesi arasında bir mediatördür(aracıdır). Yatırım Modeli (Rusbult, 1980, 1983) ġekil
3’te sunulmuĢtur:
ġekil 3. Rusbult’un (1980, 1983) Yatırım Modeli
29
Ġlgili literatüre bakıldığında a) bağlanım, doyum ve yatırımla olumlu, seçeneklerin niteliği
ile olumsuz iliĢki göstermektedir. b) Bu üç değiĢkenin her biri bağlanımı kestirmede
varyansa tek tek katkı sağlamaktadır.
c)
Bağlanımı düĢük olan bireylerle
karĢılaĢtırıldığında bağlanımı yüksek olan bireylerin iliĢkilerini sürdürme olasılıkları daha
yüksektir. d) Bağlanım, iliĢkiyi sona erdirme ya da iliĢkide kalma kararını etkileyen
doyum, yatırım ve seçenekler üzerindeki kısmen ya da tamamen oluĢturduğu mediatör
rolüyle iliĢkinin sürmesinde en güçlü yordayıcıdır (Rusbult ve diğerleri, 1998).
Literatürde Yatırım Modelinin aldatmayı açıkladığı çalıĢmalar dikkati çekmektedir.
Drigotas
ve
diğerleri
(1999)
araĢtırmalarını
üniversite
öğrencileri
üzerinde
gerçekleĢtirmiĢtir. Ġki farklı yöntemle yapılan araĢtırma sonucunda her iki yöntemde de
Yatırım Modelinin aldatmayı yordadığı görülmüĢtür. Buna göre iliĢki bağlanımı, iliĢki
doyumu ve iliĢki yatırımı yüksek, seçeneklerin niteliği düĢük olan kiĢilerin partnerlerini
aldatma olasılıklarının daha düĢük olduğu görülmüĢtür. Yatırım Modelinin aldatmayı
yordadığı belirtilmiĢtir. Onlara göre yüksek düzeyde iliĢki bağlanımı olan bireyler iliĢki
dıĢı bir birliktelik kararına varırken bunun kısa dönemli faydalarından çok uzun dönemli
sonuçlarını dikkate alırlar. Bu uzun dönemli sonuçlar iliĢkiyle ilgili (örn ayrılma), partnerle
ilgili (örn kıskançlık ve öfke) ve kendileriyle ilgili (örn. düĢük benlik algısı-lowered selfview, utanç, suçluluk) sonuçlardır. Yüksek düzeyde iliĢki bağlanımı olan bireyler
partnerleriyle iliĢkilerinde bir iyilik hali içindedirler. ĠliĢkide partnerlerinin istek ve
ihtiyaçlarını da dikkate alırlar. Böylece aldatmanın partnerlerini ne kadar yaralayacağını ve
iliĢkilerini zedeleyeceğini değerlendirirler.
Le ve Agnew (2003), 60 bağımsız örneklem ve 11582 katılımcının yer aldığı 52 farklı
çalıĢmayı inceleyerek Yatırım Modelini meta analiz yöntemiyle değerlendirmiĢlerdir. Tüm
bu araĢtırmaları sonucunda doyum, yatırım ve seçeneklerin niteliği değiĢkenlerinin iliĢki
bağlanımı ile iliĢki gösterdiğini; bu üç değiĢkenin birlikte iliĢki bağlanımına iliĢkin
varyansın yaklaĢık % 23’ünü açıkladığı sonucuna ulaĢmıĢlar ve Yatırım Modelinin geçerli
olduğunu açıklamıĢlardır. Ayrıca iliĢki bağlanımının iliĢkinin sona ermesinde önemli bir
yordayıcı olduğunu belirlemiĢlerdir.
Drigotas
ve
diğerlerine
(1999)
göre
aldatmayı
açıklarken
Yatırım
Modelinin
kullanılmasında üç önemli neden var: Ġlk olarak iliĢkideki davranıĢı açıklayan bir model
sunmaktadır. KiĢilerarası iliĢkilerin açıklanmasında aldatmaya da yer verilebilmektedir.
Ġkinci olarak aldatmanın çeĢitli yıkıcı sonuçları vardır. Böylece aldatma önemli bir iliĢki
sorunudur. Üçüncü olarak aldatmaya iliĢkin kuramsal bir temelin olmamasına karĢın
30
Yatırım Modeli önemli bir destek sunacaktır. Model spesifik kuramsal yordayıcılar
sunmaktadır.
2.10.4. Kelley’nin Yakın ĠliĢkilerle Ġlgili GörüĢleri
Kelley ve diğerleri (1983), iliĢkideki partnerin ve çevrenin özelliklerinin de iliĢki üzerinde
etkileri olabileceğini belirterek Yatırım Modelini geniĢletmiĢtir. Ġki kiĢi arasındaki iliĢki,
iliĢkideki partnerler ve onların çevreleri birbirleriyle nedensel bir etkileĢim halindedir. Bu
üç alandaki (iliĢki, partnerler ve çevre) her bir olay diğerlerini de etkilemektedir. Öncelikle
iki kiĢi arasındaki iliĢkiler nedensel olarak birbiriyle bağlantılıdır. Ġkili iliĢkideki bireylerin
her bir duygulanımı, düĢüncesi ve eylemi zincirleme olarak birbiriyle bağlantılıdır. Bu
bağlantı kiĢilerarası iliĢkilerin temelini oluĢturur. Bir iliĢkinin yakın olarak tanımlanması
için iliĢkideki karĢılıklı etkileĢim zincirinin güçlü, sık, zengin ve sürekli olması gerekir. Bu
tür iliĢkiler arkadaĢlık, ciddi bir aldatma iliĢkisi, evlilik ya da ebeveyn-çocuk iliĢkisi
olabilir.
Ġki kiĢi arasındaki zincirleme etkileĢim bir ölçüde onların fiziksel ve sosyal çevreleriyle
etkileĢimine de bağlıdır. Örneğin, gürültülü bir ortamda partnerlerden biri diğerini
duyamadığında bu, iliĢkilerinde bir öfke yaratabilir. Aynı zamanda onların etkileĢimi de
fiziksel ve sosyal çevreyi etkilemektedir. Örneğin, çiftin gürültü yapması, mobilyayı
düĢürmesi, ıĢığı açıp kapaması, aralarında baĢka insanları çekiĢtirmesi vb. çiftin
etkileĢiminin yarattığı dıĢsal etkilerdir. Ya da çiftin tartıĢtıklarında kapıyı çarpması da
etkileĢimlerinin çevrede yarattığı bir etkidir.
Çevresel ve kiĢisel koĢullar iliĢkiyle etkileĢim halindedir. Onlar iliĢkiyi etkilerken iliĢki de
onlar üzerinde etki oluĢturur. Örneğin kiĢinin sosyal çevresinde alternatif birinin varlığı,
gülümseme, göz teması kurma, kur yapma gibi bu kiĢiyle özel bir etkileĢime yol açabilir.
Böylece çevresel etkiler, iliĢki üzerinde de çeĢitli etkiler ve sonuçlar yaratır. Örneğin
partnerlerden birinin iĢ koĢulları stres yaratır ve bu stres de iliĢkilerini olumsuz
etkileyebilir.
Psikolojik özellikler (örneğin saldırganlık, içedönüklük, otoriterlik gibi özellikler)
partnerin nedensel koĢullarını oluĢturur. Bu koĢullar da iliĢkideki etkileĢimi etkilemektedir.
KiĢisel faktörler motivasyonu, değerleri, kiĢilik özelliklerini, alıĢkanlıkları, tutumları,
amaçları, tercihleri, savunmaları içerir. Bu faktörler iliĢkiyi etkileyen her türlü kiĢisel
31
özelliklerdir. Bireyin partnerle olan iliĢkideki oryantasyonunu etkiler ( Kelley ve diğerleri,
2003).
Yukarıda açıklanan bu koĢulları çevresel ve kiĢisel olarak sınıflandırmak uygun olacaktır.
Bunların yanı sıra bir de iliĢkisel koĢullar vardır. Bunlar partnerlerin birbirleri ile ya da
partnerlerin çevre ile iliĢkisini içerir. Çiftlerin benzerliği, aynı dili konuĢmaları, benzer
tutumlara sahip olmaları, kiĢiliklerinin tamamlayıcılığı; tüm bunlar partnerler arasındaki
iliĢkinin sonuçlarına yansır. Örneğin benzer tutumlara sahip olmak bir tartıĢmada
anlaĢmaya varmayı sağlar. Aynı dili konuĢmak baĢarılı bir iletiĢim kurmayı sağlar.
Örneğin çiftin kendilerine özel alıĢkanlıklar geliĢtirmeleri iliĢkisel koĢulları oluĢturur.
Partnerlerin beklentileri, davranıĢları, iletiĢim biçimleri iliĢkisel koĢulları etkiler.
Kelley ve diğerlerinin (1983) modeline dayanılarak yapılan çeĢitli araĢtırmalarda kiĢisel
faktörler kapsamında kiĢilik, bağlanma, aĢk stilleri, tutum, disfonksiyonel dürtüsellik,
cinsiyet, ilk cinsel deneyim yaĢı, önceki partner sayısı vb. değiĢkenlere yer verilirken;
iliĢkisel faktörler kapsamında iliĢki devamlılığı (relationship duration) ve Rusbult’un
(1980, 1983) Yatırım Modeli değiĢkenlerinden doyum, yatırım ve bağlanım; çevresel
faktörler kapsamında ise Rusbult’un (1980, 1983) Yatırım Modeli değiĢkenlerinden
fırsatlar, seçeneklerin çekiciliği, seçeneklerin niteliğine yer verilmiĢtir (Wiederman ve
Hurd, 1999; Campbell, 2009; Fricker, 2006; Shaye, 2009; McAlister, Pachana ve Jackson,
2005).
Söz konusu yaklaĢımın bir kuram olmayıp sadece yapılan araĢtırmalarda sonuca ulaĢma,
yorum yapma, kuram oluĢturma ve sınama yolu olarak kullanılabilecek genel bir araĢtırma
yöntemi olduğunu özellikle belirtmiĢlerdir.
Bu araĢtırmada aldatmayı etkileyen faktörler, belirlenirken, Kelley ve diğerlerinin (1983)
kiĢilerarası iliĢkileri etkileyen faktörleri açıklayan görüĢlerine dayanılarak, bu faktörler
kişisel, ilişkisel ve çevresel faktörler olarak üç grupta ele alınıp incelenecektir. Yatırım
Modeli temel alınmakla birlikte, Kelley ve diğerlerinin (1983) sunduğu yaklaĢımdan yola
çıkılarak aldatmayla iliĢkili olabileceği düĢünülen değiĢkenler ele alınmıĢtır. Buna göre
kiĢisel faktörler kapsamında kişilik ve bağlanma değiĢkenleri; iliĢkisel faktörler
kapsamında Yatırım Modeli değiĢkenlerinden bağlanım, doyum ve yatırım değiĢkenleri;
çevresel faktörler kapsamında Yatırım Modelinin üçüncü değiĢkeni olan seçeneklerin
niteliği incelenecektir. Dolayısıyla bu araĢtırmada aldatmayı etkileyen bu üç grup faktörde
yer alan değiĢkenler arası iliĢkilerin bir yapısal eĢitlik modeli oluĢturup oluĢturmadığı
incelenecektir.
32
Yukarıda da değinildiği gibi Yatırım Modelinde bağlanım temel değiĢken olmakla birlikte
bağlanımı açıklayan üç faktör olarak iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliği
adı verilen değiĢkenler yer almaktadır.
Yatırım Modeli ile aldatma arasındaki iliĢkileri inceleyen çeĢitli araĢtırmalar mevcuttur.
McAlister ve diğerleri (2005) tarafından gerçekleĢtirilen çalıĢmada Yatırım Modeli ile
aldatma arasındaki iliĢkiler incelenmiĢtir. Buna göre devam eden romantik iliĢkiden alınan
doyum ve seçeneklerin niteliği değiĢkenlerinin iliĢki dıĢı etkinliklere (öpüĢme ve cinsel
aktivite) eğilimi yordadığı bulunmuĢtur. Bununla birlikte iliĢki bağlanımı ve iliĢki yatırımı
yordayıcı değiĢken olarak bulunmamıĢtır.
Fricker (2006) araĢtırmasında; yüksek düzeyde seçeneklerin niteliği ile aldatma arasında
pozitif iliĢki bulurken; doyum ve bağlanım ile aldatma arasında negatif iliĢki bulmuĢtur.
Drigotas ve diğerlerinin (1999) yaptığı araĢtırma üniversite öğrencileri üzerinde
gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġki farklı yöntemle yapılan araĢtırma sonucunda her iki yöntemde de
Yatırım Modelinin aldatmayı yordadığı görülmüĢtür. Buna göre iliĢki bağlanımı, iliĢki
doyumu ve iliĢki yatırımı yüksek, seçeneklerin niteliği düĢük olan kiĢilerin partnerlerini
aldatma olasılıklarının daha düĢük olduğu görülmüĢtür. Yatırım Modelinin aldatmayı
yordadığı belirtilmiĢtir.
Dillow, Malachowski, Brann ve Weber’in (2011) 215 üniversite öğrencisi üzerinde
yaptıkları araĢtırmaya göre yüksek doyumu ve bağlanımı olan bireyler aldatıldıklarını
öğrendikten sonra iliĢkilerinin bozulmasına daha az izin verirken; seçeneklerin niteliği
düzeyi yüksek olan kiĢiler ise buna daha çok izin vermektedir. Ayrıca bağlanımı ve
yatırımı yüksek kiĢilerin aldatılma sonrasında iliĢkiyi sürdürme olasılıkları daha fazladır.
Emmers-Sommer, Warber ve Halford’un (2010) 18-66 yaĢ arasında ve yaĢ ortalaması 24,7
olan 220 katılımcı üzerinde gerçekleĢtirdikleri araĢtırmaya göre erkeklerde seçeneklerin
niteliği, kadınlara göre daha yüksektir. Aldatmayı en güçlü yordayan değiĢken seçeneklerin
niteliğidir. Ayrıca aldatmanın nedenlerini katılımcılara sorarak, katılımcılardan 1002 cevap
almıĢ ve bu cevapları on dört kategoride toplamıĢlardır. AraĢtırmanın sonuçlarına göre
aldatmanın nedenleri arasında doyumsuzluk ve daha iyi seçenekler ilk iki sırada gelirken
(sırasıyla n=336 ve n=125), sekizinci sırada bağlanımın olmayıĢı (n=37) ve dokuzuncu
sırada yatırımın olmayıĢı (n=35) cevapları gelmektedir. Mattingly ve diğerleri (2011) yaĢ
ortalaması 19,2 olan 228 kiĢi üzerinde yürüttüğü araĢtırmada sosyoseksüel oryantasyonu
düĢük olan bireylerin iliĢki bağlanımının da düĢük olduğunu ve aldatma olasılıklarının
33
yüksek olduğunu bulmuĢtur. Yatırım Modeli Ölçeğinin sadece “bağlanım” alt ölçeğini
kullandığı araĢtırmasında ayrıca bağlanım ile aldatma eğilimi arasında negatif iliĢki olduğu
sonucuna ulaĢmıĢtır.
Le, Korn, Crockett ve Lovin (2010) 88 üniversite öğrencisi üzerinde, Yatırım Modeli
ölçeğinin bağlanım alt ölçeğini kullanarak yaptıkları araĢtırmada çiftlerin coğrafi olarak
ayrı olduğu dönemde iliĢki bağlanımı ile aldatma arasında negatif iliĢki olduğunu ve
bağlanımın aldatmayı yordadığını belirlemiĢlerdir. Buunk ve Bakker (1997) Hollanda’da
yaĢayan yaĢ ortalaması 29 olan 251 heteroseksüel çift üzerinde gerçekleĢtirdikleri
araĢtırmada iliĢki bağlanımı ve doyumun iliĢki dıĢı cinselliği yordadığı sonucuna
ulaĢmıĢlardır. Diğer yandan seçeneklerin niteliği ve yatırım değiĢkenlerinin doğrudan iliĢki
dıĢı cinselliği yordamadığını; ancak bağlanımı yordadığını belirleyerek iliĢki dıĢı cinselliği
dolaylı olarak etkilediğini belirtmiĢlerdir.
Doyum değiĢkeni literatürde Yatırım Modeli değiĢkeni olarak karĢımıza çıkmakla birlikte;
bağımsız olarak incelendiğinde “iliĢki doyumu, evlilik doyumu, cinsel doyum” gibi adlarla
anılan ayrı bir değiĢken olarak da çıkabilmektedir. Aldatma konusuyla ilgili araĢtırmalarda
romantik iliĢkiden alınan doyum düĢtükçe aldatmanın arttığı görülmüĢtür (Campbell, 2009;
Dabrowski, 2010; Mattingly ve diğerleri, 2010; Shackelford, 1997; Shaye, 2009).
Glass ve Wright’ın (1985) 300 kadın ve erkek üzerinde yürüttüğü araĢtırmanın sonuçlarına
göre evlilikdıĢı iliĢkisi olan kadınlar, erkeklere göre evliliklerinde daha fazla doyumsuzluk
yaĢadıklarını belirtmektedir. Bunun yanı sıra her iki cinsiyet için de hem duygusal hem de
cinsel aldatmanın birlikte görüldüğü durumda evlilik doyumsuzluğunun en yüksek olduğu
dikkati çekmektedir.
Duygusal ve cinsel aldatma birlikte görüldüğünde evlilikteki doyumsuzluk daha büyüktür.
Bu doyumsuzluk, duygusal birlikteliğe girme olasılığı daha yüksek olan kadınları,
erkeklere göre evliliklerini bırakıp diğer iliĢkilerini sürdürmeleri sonucuna götürmektedir.
Diğer yandan ekonomik faktörler ve ebeveyn sorumlulukları karĢıt faktörler olarak
evlilikte kalmaya itmektedir (Brown, 2001).
Orta Atlantik’te aynı metropolitan standart bölgede yaĢayan üç meslek grubundan (ev
hanımları, emlak danıĢmanları ve diĢ hekimleri ile asistanlar) 140 kadın, 70 erkek evli
bireyin yer aldığı bir çalıĢmada düĢük evlilik doyumu, evlilikdıĢı cinselliğe izin verici
tutumun yordayıcısı olarak bulunmuĢtur (Saunders ve Edwards, 1984). Campbell (2009)
düĢük düzeyde evlilik doyumu ve cinsel doyumun birlikte aldatma olasılığını artırdığını
34
bulmuĢtur. Glass ve Wright (1977) 831 evli ya da boĢanmıĢ yetiĢkin üzerinde yaptıkları
araĢtırmada evlilik dıĢı iliĢkisi olanların evlilik doyumunun daha düĢük olduğu sonucuna
ulaĢmıĢlardır. Dabrowski (2010), eĢler arası cinsel doyum ve iliĢki doyumu düĢtükçe
aldatmanın arttığını; uzun süreli, mutlu ve cinsel doyumun yüksek olduğu romantik
iliĢkilerde ise aldatmanın azaldığını belirlemiĢtir. Allen ve Rhoades (2008), üniversite
öğrencileri ve sivil kiĢiler üzerinde yaptıkları araĢtırmalarında her iki grup için de duygusal
aldatma ile mevcut iliĢkideki doyumsuzluk arasında iliĢki olduğu sonucuna ulaĢmıĢlardır.
Bu araĢtırmalar incelendiğinde Yatırım Modelinin aldatmayla iliĢkisi olduğu ve Yatırım
Modeli değiĢkenlerinin aldatmayı yordadığı söylenebilir. Buna göre iliĢki bağlanımı, iliĢki
doyumu ve iliĢki yatırımı düĢük, seçeneklerin niteliği yüksek olduğunda aldatma
artmaktadır. En güçlü iliĢkiler doyum ile aldatma arasında görülmektedir.
2.11. Bağlanma ve Aldatma
Bağlanma kuramını ortaya koyan Bowlby (1969, 1973), bağlanmanın duygusal bir bağ
olduğundan söz eder. YaĢamın erken dönemlerinde kiĢinin, bakımını üstlenen kiĢiyle yani
anne ve annenin olmadığı durumlarda bakımını üstlenen diğer kiĢilerle (yani bağlanma
figürüyle) kurduğu iliĢkinin niteliğinin onun yetiĢkinlikteki iliĢkilerinde de belirleyici bir
rolü olduğunu belirtir. Kurama göre bebeklikte, davranıĢlarının tamamlayıcı bir düzeni
vardır. ġöyle ki bebek güldüğünde, bağlanma figürü için bu bir tür ödüllendirmedir. Bebek
ağladığında ebeveyni onu yatıĢtırmaya çalıĢır. Ebeveyn uzaklaĢtığında bebek onu
gözlemler ya da arkasından gider. Bu sistem bebeğin hayatta kalmasını sağlayıcı bir iĢlev
görür. Bağlanma sürecinde güven ve sevgi duyguları oluĢur; eğer bu süreçte bozulmalar
olursa kaygı, öfke ve üzüntü duyguları ortaya çıkar. Bebeklik ve çocukluk dönemi boyunca
bağlanma, egemen olan sistemdir ve diğer sistemlerin etkinleĢebilmesi için de önemlidir.
Herhangi bir tehlike ya da belirsizlik durumunda, tüm enerji ve dikkat yakınlığın yeniden
kurulması sürecine yoğunlaĢır. Bowlby bebeklerin ve çocukların bağlanma figüründen
ayrılma sürecini gözlemlemiĢtir. Bağlanma figüründen ayrılmada çocukların benzer
tepkileri olduğunu keĢfetmiĢtir. Bunlardan ilki olan “protesto” tepkisinde ağlama, aktif
arama ve diğerlerinin yatıĢtırma çabalarına direnç vardır. Bunun ardından gelen
“umutsuzluk” tepkisinde pasiflik ve açıkça gözlemlenebilir üzüntü vardır. Son aĢama ise
“duygusal kayıtsızlık” aĢamasıdır. Bowlby’e göre ayrılmaya verilen kaygı, protesto ve
kayıtsızlık tepkileri bağlanma figüründen ayrılmaya uyumu sağlamaya yarayan tepkilerdir.
35
Çocuk sıkıntısını dile getirir; çünkü bu, bağlanma figürünün geri gelmesini sağlayabilir. Bu
çabalar iĢe yaramazsa bir süre sonra umutsuzlukla birlikte fiziksel tükenmiĢlik görülür.
Kayıtsızlık yeni bir bağlanma figürü buluncaya kadar yeniden normal aktivite düzeyine
dönmeyi sağlar. Bir figüre bağlanmanın temel iĢlevi güvenlik duygusu sağlamasıdır.
Çocukluktan itibaren bireylerin en temel ihtiyaçlarından biri güvenlik duygusudur ve bu
duygu baĢkalarıyla kurulan sosyal iliĢkilerle sağlanır (Hazan ve Shaver 1994). Tehlike
durumlarında güvenlik duygusu tehdit altındadır ve güvenlik duygusunu yeniden
kazanmak amacıyla bağlanma sistemi devreye girer. Bağlanma sistemi çevresel tehlike ya
da tehlike algısı olduğunda aktive olur. Tehlike durumunda bir baĢkası tarafından korunma
ihtiyacı ortaya çıkar ve bu da bağlanma sistemini etkinleĢtirir. Yüksek ses, izolasyon,
karanlık gibi gerçek bir tehlike olmasa da tehlike olasılığını arttıran durumlar ve bir
bağlanma figüründen uzakta olma ya da ayrı olma durumları bir arada olduğunda
bağlanma sistemi en üst seviyede etkinleĢir. Bu sürecin benzeri yetiĢkinlerde de
görülmekle birlikte onlarda bağlanma sisteminin aktive olma eĢiği daha yüksektir. Çünkü
yetiĢkinlikte kazanılan otonominin getirdiği problem çözme becerileri ve sembolik
düĢünme kapasitesi bu eĢiği yükseltir. Bu beceriler kendini rahatlatabilen ve duygularını
denetleyebilen yetiĢkinin rahatlama ihtiyacını bir desteğe ulaĢana kadar erteleyebilmesini
sağlar ( Bowlby, 1973).
Bowlby’e (1969) göre kiĢinin korunma ya da desteğe ihtiyacı olduğunda bağlanma
davranıĢ sisteminin doğal ve ilk stratejisi olarak yakınlık arayıĢı ortaya çıkar. Bu yakınlık
arayıĢı ile birlikte aynı amaca hizmet eden (koruyucu bağlanma figürü ile yakınlık kurma
ve sürdürme) ve benzer iĢleve (tehlike, yaralanma, demoralize olma vb durumlardan
korunma) sahip birtakım davranıĢ örüntüleri oluĢur. Bowlby’e göre bu davranıĢların hepsi
bir tehlike oluĢtuğunda ortaya çıkmak zorunda değildir. Bu davranıĢlar daha çok kiĢinin
(bilinçli ya da bilinçsiz) onu korunmaya götürecek en uygun davranıĢlarından oluĢan bir
repetuarın parçalarıdır. Bu davranıĢ stratejileri bebeklerde çoğunlukla doğuĢtandır (Örn
korktuğunda ağlamak, kendisine uzatılan eli tutmak vb). Fakat büyüdükçe daha komplike
sosyal iliĢkileri içeren amaca dönük bu davranıĢlar esnekliği, duyarlılığı ve becerileri
geliĢtirir.
Bağlanma figürü ile kurulan iliĢki, uzun dönemli bağlanma yaĢantıları uzun süreli etkiler
oluĢturur ve kiĢinin hafızasında bu etkilere iliĢkin biliĢsel temsiller oluĢur. Bu durum
kiĢinin
gelecekte
iliĢki
kuracağı
partnerlerle
iliĢkisini
her
seferinde
yeniden
değerlendirmesi yerine bu iliĢkiyi yordayabilmesini sağlar. KiĢinin kendi, partneri ve iliĢki
36
deneyimlerindeki etkileĢim tekrar ettikçe buna iliĢkin kalıcı biliĢsel temsiller oluĢur
(Mickulincer ve Shaver, 2007).
YetiĢkinlikte bağlanma stratejileri gerçek anlamda bir yakınlık arama davranıĢını içermek
zorunda değildir. Bu stratejiler aynı zamanda düzenli bakım ve koruma sağlayan
kiĢinin/partnerin biliĢsel temsilini de içerir. Bu temsil, kiĢide güven ve emniyet duygusu
sağlar ve bu da kiĢinin tehlikelerle baĢa çıkmasına yardım eder. Bağlanma figürünün
biliĢsel temsili, korunmanın sembolik kaynağı olabilir ve bu süreç aktive olduğunda
“sembolik yakınlık” adı verilen süreç kiĢilere destek sağlayabilir. Bağlanma figürünün bu
biliĢsel temsili sayesinde kiĢi güvende olduğu duygusunu geliĢtirerek kendini rahatlabilir.
Örneğin zor bir sınava girecek olan kiĢi, bağlanma figürünü hatırlayabilir ve özellikle
onun daha önce yaptığı rahatlatıcı stratejilere odaklanarak kendi kendini sakinleĢtirebilir.
Sınavın sonunda etkili ve sıkı bir çalıĢmadan sonra bağlanma figürünü telefonla arayarak
mutluluğun getirdiği keyfi onunla paylaĢabilir. Tabiki bazı durumlarda – örn acı verici bir
hastalık anında ya da bazı travmatik olaylar sırasında- bu stratejiler yetersiz kalabilir ve
genellikle güvenli bağlanan yetiĢkinler acilen bağlanma figürüyle gerçek bir yakınlık
arayıĢına girerler (Mickulincer ve Shaver, 2007).
Bowlby (1969) bağlanma sisteminin amacını belirler ve bağlanma sisteminin aktivedeaktive(aktive olmamıĢ) tipik bir döngü içinde olduğunu belirtir. Buna göre bağlanma
sisteminde amaç korunma ve güven duygusunun sağlanmasıdır. Bu duygu tehlikeye
girdiğinde sistem aktive olur ve kiĢinin bağlanma figürünün biliĢsel temsilleri yoluyla ya
da gerçek bağlanma figürüyle bir araya gelerek bu duygu yeniden sağlandığında güven
duygusu yeniden oluĢur ve sistem deaktive olur ve kiĢi sakince, uyumlu biçimde
bağlanmayı içermeyen diğer aktivitelerine döner. Bu döngü kiĢiye hem duygularını
düzenleme ve hem de kiĢilerarası yakınlıklarını düzenlemede baĢarı sağlar. Bağlanma
süreci iyi gittiğinde uyumlu bir yakınlık ve baĢkalarında güven duymakla birlikte uzak
kalabilmeyi öğrenir ve otonomi duygusu geliĢir. Burada otonomi ile iliĢki kurma süreçleri
arasında bir gerilim yoktur.
Shaver, Hazan ve Bradshaw’a (1988) göre bebeklik döneminde ilk bakım veren kiĢiyle
geliĢtirilen duygusal bağa paralel olarak yetiĢkinlikte de romantik bağlanma süreci izlenir.
YetiĢkin bağlanması, temel özellikleri açısından bebeklikteki bağlanma ile paralellik
gösterir. Hem bebek hem de yetiĢkin için sevgi/aĢk, göz teması, dokunma, sarılma,
okĢama, gülme, ağlama; stresli durumlarda partner (ebeveyn, sevgili ya da eĢ) tarafından
rahatlatılma; partnerden ayrılma ya da kaybetme sonrası öfke, endiĢe ve keder duyguları
37
yaĢama; yeniden bir araya gelme ile birlikte mutluluk ve neĢe duygularını yaĢamayı içerir.
Güvenli bir iliĢkinin temelinde bağlanma figürünün ya da partnerin duyarlılığı, yakınlık
ihtiyacına karĢılık vermesi ve bu karĢılık vermenin de kiĢide güven ve emniyet duygusuna
yol açarak daha mutlu ve baĢkalarına karĢı daha cana yakın ve sevecen olması vardır. Her
iki iliĢki türünde de partnere ulaĢılamadığında ya da partner kiĢinin yakınlık ihtiyacına
karĢılık vermediğinde kiĢi endiĢeli, kaygılı ve sevgi iĢaretlerine ya da bu iĢaretlerin
yokluğuna karĢı, onaylanma ya da reddedilmeye aĢırı duyarlı hale gelir. Bu durumda
kiĢinin yakınlık arama davranıĢında artıĢ ve yoğunluk izlenebilir. Ancak bazı durumlarda
da savunucu bir yaklaĢımla partnerden uzak durma ve böylece hayal kırıklığına yol açan
iliĢkinin getirdiği acı ve sıkıntıdan kaçınma görülebilir. Buna paralel olarak Shaver ve
diğerleri (1988) bir bağlanma süreci üzerinde temellenerek çeĢitli biçimleriyle bağlanma
boyutlarını açıklarlar. Partner ulaĢılabilir, duyarlı olduğunda ve bireyin yakınlık kurma
ihtiyacına karĢılık verdiğinde, bu iliĢkide kiĢi büyük olasılıkla güven duygusu
hissedecektir. Bu duygunun altında dünyanın güvenli bir yer olduğu, ihtiyaç duyulduğunda
bağlanma figürlerinin yardımsever olduğu, dıĢ çevreyi merak ve güven içinde keĢfetmenin
mümkün olduğu ve diğer insanlarla geleceğe yönelik iliĢkiler kurulabileceğine dair inanç
vardır.
Olumsuz etkileĢimlerde yani bağlanma figürünün verdiği karĢılık zayıf olduğunda, birincil
bağlanma stratejileri (yakınlık arayıĢı) baĢarısızlığa uğrar. Bu tür durumlarda bağlanma
sisteminde ikincil bağlanma stratejileri ile uyum sağlanmaya çalıĢır. Bu ikincil bağlanma
stratejileri temelde iki tanedir: Hiperaktivasyon ve deaktivasyon. Hiperaktivasyon
stratejisinde kiĢi engellenmiĢ bağlanma ihtiyaçlarını karĢılamak için savaĢır (fight). Bu
durum özellikle bağlanma figürü ihtiyaca bazen cevap verip bazen vermediğinde ortaya
çıkar. Bağlanan kiĢi ısrarcı ve enerjik biçimde yakınlık arayıĢını sürdürür; çünkü daha önce
bazı durumlarda baĢarılı olmuĢtur. Bu durumdaki kiĢi yakınlık arayıĢını kolay bitirmez;
hatta bağlanma figürünün sevgisini, dikkatini ve desteğini ısrarla ister. Deaktivasyon
stratejisinde ise bir uçma (flight) tepkisi görülür. Bağlanma figürüne ulaĢılmadığında,
bağlanma figürü reddedici, yakınlığı cezalandırıcı ya da yaralayıcı olduğunda bu strateji
ortaya çıkar. Bu durumda kiĢi ihtiyaçlarını ve incinebilirliğini gizlediğinde ya da
bastırdığında durumun daha iyi olacağı beklentisinde olur. Yakınlık arayıĢı zayıf ya da
engellenmiĢtir. Bu kiĢi tehlikelere karĢı tek baĢına olmayı dener (Mickulincer ve Shaver,
2007). Bağlanma stillerinin temelinde yukarıda sözü edilen birincil ve ikincil bağlanma
(hiperaktivasyon ve deaktivasyon) stratejileri yer alır. Bu bağlanma stilleri kısaca güvenli,
38
kaçınan ve kaygılı olarak adlandırılmaktadır. Güvenli bağlanan kiĢilerde yakınlık arayıĢı
baĢarılı olmuĢ ve güven duygusu oluĢmuĢtur. Bu kiĢiler birincil bağlanma stratejilerini
kullanırlar. Güvensiz bağlanma olarak adlandırılan kaygılı bağlanan kiĢiler, ikincil
bağlanma stratejilerinden hiperaktivasyonu, kaçınan bağlanan kiĢiler ise deaktivasyonu
kullanırlar. Kaçınan kiĢiler yakınlıktan ve partnerlerine bağlanmaktan rahatsız olmakta,
kendilerine güvenmeyi ve duygusal olarak diğerlerinden uzak kalmayı tercih etmektedirler.
Kaygılı bağlanan kiĢiler yakınlaĢma ve korunmaya güçlü bir istek duymakta, partnerin
ulaĢılabilirliğine iliĢkin yoğun endiĢe yaĢamakta, partnerlerine özel değer vermektedirler.
Kaygılı kiĢiler olası tehlikeleri abartırlar ve bağlanma figürünün karĢılık vermemesi
durumuna iĢaret eden en ufak belirtilerde tetikte beklerler; hiperaktive olurlar. Bu iki
boyutta düĢük skorları olan kiĢilerin ise güvenli bağlandıkları söylenmektedir. Yani düĢük
düzeyde kaçınan ve düĢük düzeyde kaygılı kiĢilerin güvenli bağlandıkları belirtilmektedir.
Güvenli bağlanan kiĢiler partnerlerine güvenmekte, ona ulaĢabilecekleri ve ihtiyaçlarına
karĢılık alabilecekleri beklentisi taĢımakta, yakınlık ve bağımsızlık durumlarında rahat
hissetmekte ve tehlikelerle baĢa çıkabilmektedirler. Bağlanma sistemi sadece gerçek
(dıĢsal) tehlikeye bağlı değildir; aynı zamanda kiĢinin subjektif değerlendirmesi(içsel) de
sistemin aktive olmasını sağlar. Bu değerlendirme her zaman bilinçli ya da mantıksal
değildir; bunun yansımalarının farkında olunmayabilir. Ġçsel kaynaklara rahatsız edici
düĢünceler, fanteziler, rüyalar örnek verilebilir. Tehlikelerin subjektif değerlendirmesi ve
tehlike ile iliĢkili düĢüncelerin bağlanma sistemini aktive etmesi, ikincil bağlanma
stratejilerini anlamak açısından oldukça önemlidir. Hiperaktivasyon olası tehlikelere karĢı
uyanık olma, tehlikeleri abartılı algılama, öncelikle ve sadece tehlikeli durumlara iliĢkin
düĢünceleri zihninde tekrar etme durumları bağlanma sisteminin yeniden aktive eder ve
acilen partnerin dikkatini, desteğini kazanma isteği ve ihtiyacı doğurur. Böyle kaygılı
bağlanan kiĢilerde ortada objektif/gerçek bir tehlike olmasa da bağlanma sisteminin aktive
olduğu görülür. Deaktivasyon durumunda yani kaçınan bağlanmada ise tam tersi tehlike
durumlarını görmezden gelme, baĢka Ģeylere dikkatini verme, tehlikeye iliĢkin düĢünceleri
engelleme ya da bastırma görülür. Çünkü kaçınan kiĢiler kendilerini tehlikeden uzak
tutarlar, kendilerini bu düĢüncelerden korumaya ve rahat olmaya ihtiyaç duyarlar.
Savunucu bir yaklaĢım sergilerler. Hem kaygı hem de kaçınma puanı yüksek olan kiĢiler
de vardır. Bunlar korkulu kaçınan olarak adlandırılırlar. Hiperaktivasyon ve deaktivasyon
arasında seçim yapmak onları rahatsız eder. Ġkisini de sergiledikleri görülür. Onlar da
kaçınanlar gibi iliĢkideki partnerlerinden uzak dururlar. Buna karĢılık kaygılı ve
ambivalans duyguları deneyimler ve partnerin sevgi ve desteğini de ararlar. Kaçınırlar
39
çünkü bilinçli olarak baĢkalarına yakın olmanın ve güvenmenin olumsuz sonuçlarından
korkarlar; fakat aynı zamanda böyle hissetmek istemezler (Mickulincer ve Shaver, 2007) .
Hazan ve Shaver (1994) da Bowlby’nin (1969, 1973) görüĢlerine dayanarak bağlanmanın
temellerinin bebeklik ve çocukluk sürecinde atılmakla birlikte yetiĢkinlik sürecinde
kurulan yakın iliĢkilerde de etkileri görüldüğünü açıklamaktadır. Buna göre kiĢinin
çocukken bağlanma figürüyle kurduğu iliĢkinin bir benzerini yetiĢkinlikte romantik iliĢkide
bulunduğu kiĢiyle de kurduğunu öne sürmüĢler ve buradan hareketle bağlanma kuramının
yetiĢkinlikteki romantik iliĢkiler için de kullanılabileceğini açıklamıĢlardır. Bağlanma
kuramına göre doyumlu bir romantik iliĢki temel ihtiyaçları karĢılar. Rahatlık, bakım ve
cinsel tatmin gibi ihtiyaçlar karĢılandığında iliĢkiden alınan doyum yüksek olmaktadır.
Ayrıca yetiĢkinin bağlanma örüntüsü yeni kurduğu romantik iliĢkilerinin bir sonucu olarak
değiĢebilir. Bağlanma kuramı yetiĢkinlikte kurulan yakın iliĢkilerde kiĢinin ne istediğini,
neye ihtiyacı olduğunu ve ne yaĢadığını anlamak açısından önemlidir.
Bireylerin
yetiĢkinlikteki bağlanma davranıĢları, yaĢantısal deneyimlerdeki farklılıklar nedeniyle
çeĢitlilik gösterebilmektedir. Bu durum araĢtırmacıları bağlanma stillerini belirlemeye
yöneltmiĢtir. Örneğin, Bartholomew ve Horowitz (1991) dörtlü bağlanma stillerini
Bowlby’nin (1969, 1973) içsel çalıĢan modeller (benlik modeli ve baĢkaları modeli)
kavramından yola çıkarak ortaya koymuĢtur. Bowlby’nin (1969, 1982) içsel çalıĢan
modeline göre çocuk bağlanma figürüyle kurduğu iliĢkiyi temel alarak, sevilmeye değer
biri olup olmadığına (benlik modeli) dair kendisine yönelik; bağlanma figürünün
ulaĢılabilirliği ve duyarlılığını (baĢkaları modeli) dikkate alarak da diğerlerine yönelik
algılar geliĢtirirler. Böylece olumlu ve olumsuz benlik modeli geliĢebileceği gibi, olumlu
ve olumsuz baĢkaları modeli de geliĢebilir. Böylece Bartholomew ve Horowitz (1991)
yetiĢkin bağlanma stillerini dört kategoride açıklamıĢlardır. Bunlar bir kiĢinin benliğine ve
diğerlerine dair algıları olumlu ve olumsuz olarak iki boyut olarak düĢünülürse benlik
modeli ve baĢkaları modelinin kombinasyonları ile dört kategoriden oluĢmaktadır. Buna
göre yetiĢkin bağlanma stilleri Ģunlardır:
Güvenli bağlanma. DüĢük kaçınma ve düĢük kaygı vardır. Benlik modeli ve baĢkaları
modeli olumludur. Kendilerini sevilmeye değer bulurlar ve baĢkalarının da destekleyici
olduğuna inanırlar. Olumlu benlik imgelerini korumak için baĢkalarının onayına daha az
gereksinim duyarlar ve daha az kaygı yaĢarlar. BaĢkalarıyla kolay yakınlık kurabilmenin
yanı sıra özerliklerini de korurlar.
40
Korkulu bağlanma. Yüksek kaçınma ve yüksek kaygı vardır. Olumsuz benlik ve olumsuz
baĢkaları modeli vardır. Bireysel değersizlik duygularının yanı sıra baĢkalarını da
güvenilmez ve reddedici bulurlar. Yakınlık kurmak isterler ancak reddedilme korkusu
nedeniyle bozuk sosyal iliĢkiler kurarlar. Genelde utangaç kiĢilerdir.
Kayıtsız/kaçınan bağlanma. Yüksek kaçınma ve düĢük kaygı vardır. Olumlu benlik ve
olumsuz baĢkaları modeli vardır. Kendine değer verir, ama baĢkalarına karĢı tutumu
olumsuzdur. Bağlanma gereksinimini göz ardı eder. Kendini bağlanma figüründen uzak
tutarak olası olumsuz duygulardan kaçınır. Bağımsızlığa aĢırı değer verirler ve iliĢkilerin
önemli olmadığına inanırlar.
Kaygılı bağlanma. DüĢük kaçınma ve yüksek kaygı vardır. Olumsuz benlik modeli ile
olumlu baĢkaları modeli söz konusudur. Kendilik değerinin düĢük olduğuna inanırlar.
BaĢkalarını kalıcı ve uzun süreli iliĢkiler için vaatte bulunmaya isteksiz algılarlar.
Kendilerine güvenmedikleri için hem reddedilmekten hem de terk edilmekten korkarlar.
Partnerlerine öfke ve kıskançlık gösterirler. Kolay aĢık olurlar ve kendilerini açarlar.
Partnerlerini idealize edip olumlu görürler.
Temelleri bebeklikten atılan ve yetiĢkinlikteki romantik iliĢki kurma biçimini de belirleyen
güvenme, reddedilme-terk edilme, bağlanmama gibi temel duygulanımlara dayanan
bağlanma sisteminin, romantik iliĢki dıĢında bir baĢka kiĢiyle de duygusal ve fiziksel
birliktelikler kurmak ve güvenin zedelenmesi anlamına gelen yetiĢkin aldatma davranıĢı ile
iliĢkili olması kolayca beklenebilir. Özellikle güvensiz bağlanma (kaygılı, kaçınan)
stratejilerini kullanan bireylerin yaĢadıkları çeliĢkiler veya bağlanmaktan uzak kalma
davranıĢlarının aldatma ile iliĢki olabileceği söylenebilir.
Bağlanma ve aldatma arasındaki iliĢkileri gerek bağlanma boyutları (Kaygı ve kaçınma)
gerekse de bağlanma stilleri (kaygılı bağlanma, kaçınan bağlanma, korkulu bağlanma,
güvenli bağlanma) inceleyen çeĢitli araĢtırmalar mevcuttur.
Beaulieu-Pelletiera, Philippeb, Lecoursa ve Couture (2011) yaptıkları araĢtırmada iliĢki
dıĢı cinsellik ve bağlanma arasındaki iliĢkileri incelemiĢlerdir. ĠliĢki dıĢı cinsellik ile
kaçınan bağlanma arasında pozitif iliĢki bulunurken, kaygılı bağlanma ile herhangi bir
iliĢki bulunmamıĢtır. AraĢtırmada kontrol değiĢkeni olarak cinsel doyum, cinsel istek,
cinsiyet ve yaĢ değiĢkenleri alınmıĢtır. Onlar kaçınan bağlanma stilindeki kiĢilerin
partnerlerinden uzak kalmak için iliĢki dıĢı cinsellik yaĢamalarının mümkün olduğunu
belirtmiĢlerdir. Fricker (2006) yaptığı araĢtırmada kaçınan bağlanma stiline sahip olanların
41
daha sadakatsiz olduklarını belirtmiĢtir. Allen ve Baucom (2004) araĢtırmalarında
kayıtsız/kaçınan bağlanma stilindeki erkeklerin en fazla iliĢki dıĢı birlikteliği olan grup
olduğunu (tüm bağlanma stillerindeki kadın ve erkek grupları arasından) ve kaygılı
bağlanma stilindeki kadınların, güvenli bağlanma stilindeki kadınlara göre daha fazla
partnerleri olduğunu belirlemiĢlerdir. McAnulty ve Brineman (2007) bağlanmada kaygının
aldatma olasılığını arttırdığını belirtmiĢlerdir. Dewall ve diğerleri (2011)
çeĢitli
araĢtırmalar yapmıĢlar ve bu araĢtırmalardan birinde kaçınan bağlanma stiline sahip
kiĢilerin aldatmaya izin verici tutumlarının daha fazla olduğunu bulurken, diğer dört
araĢtırmada kaçınan bağlanma stilindeki kiĢilerin daha fazla aldattıklarını belirlemiĢlerdir.
Fish, Pavkov, Wetchler ve Bercik (2012) yaĢları 18-75 arasında ve yaĢ ortalaması 24 olan
yetiĢkinler üzerinde yaptıkları araĢtırmada yüksek düzeyde kaygılı ve kaçınan bağlanma ile
aldatma arasında pozitif iliĢki olduğunu bulmuĢlardır. Feldman ve Cauffman (1999) yaĢları
18-24 arasında değiĢen ergenlik döneminin sonlarındaki 417 öğrenci üzerinde
gerçekleĢtirdikleri araĢtırma sonucunda aldatma davranıĢının güvenli bağlananlara göre
kaçınan bağlanma stiline sahip bireylerde daha çok görüldüğünü belirlemiĢlerdir. Blow ve
Hartnett (2005) aldatmayla ilgili literatürde yer alan araĢtırmaları inceledikleri
çalıĢmalarında yetiĢkin bağlanma stilleri ile aldatma arasındaki iliĢkilerin araĢtırılmasının
önemli bilgiler sağlayacağını belirtmiĢlerdir.
Yukarıda belirtilen araĢtırma sonuçları incelendiğinde aldatmanın bağlanmada kaygı ve
kaçınma ile iliĢkisi olduğu görülmektedir. AraĢtırmalarda kaygı ile aldatma arasındaki
iliĢkinin daha az sayıda belirlendiği; buna karĢılık kaçınma ile aldatma arasındaki iliĢkinin
daha çok sayıda belirlendiği dikkati çekmektedir. Sonuçlar bağlanmada kaygı ve kaçınma
arttıkça, aldatmanın da arttığı ve bu iliĢkinin kaçınma ile aldatma arasında daha güçlü
olduğu söylenebilir.
2.12. BeĢ Faktör KiĢilik Yapısı ve Aldatma
Burger’a (2006) göre kiĢilik, bireyin kendisinden kaynaklanan tutarlı davranıĢ kalıpları ve
kiĢi içi süreçlerdir. Tutarlı davranıĢ kalıpları her zaman ve her durum içinde gözlenebilen
tutumlardır. KiĢi içi süreçler ise nasıl davranacağımızı, nasıl hissedeceğimizi etkileyen ve
içimizde geliĢen bütün duygusal, güdüsel ve biliĢsel süreçleri içerisine alır. Larsen ve
Buss’a (2005) göre ise kiĢilik,
kiĢinin içsel psiĢik (intrapsychic), fiziksel ve sosyal
çevresine uyumuna ve etkileĢimlerine dayanan, kiĢisel olarak organize olmuĢ bir dizi
42
psikolojik özellik ve mekanizmadır. KiĢilik psikolojisi, bireylerin birbirinden hangi
yönlerden farklılıklaĢtığını sistematik yöntemlerle açıklamaya çalıĢır.
Bireysel
farklılıklardan en önemli olanlarını tanımlama ve kodlama çalıĢmaları Galton ile
baĢlamıĢtır. Daha sonra bu çalıĢmalar geliĢtirilerek sürdürülmüĢtür. Bu çalıĢmalar
çoğunlukla Ġngilizcede kiĢiliği tanımlayan terimlerin sınıflandırılması olarak ĢekillenmiĢtir.
Allport ve Odbert’in sınıflandırdığı özellikler listesinin Cattell tarafından kullanılarak
geliĢtirilmesi ve daha sonra Norman’ın araĢtırmaları ile devam eden süreçte beş faktör
kişilik özellikleri görüĢü ortaya çıkmıĢtır (Goldberg, 1990). Bunun yanı sıra Eysenck
tarafından yürütülen çalıĢmalarda kiĢilik özellikleri nörotizm ve dıĢadönüklük özellikleri
temel alınarak incelenmiĢ ve kiĢilik özellikleri çalıĢmalarına temel oluĢturmuĢtur; daha
sonra bu boyutlara yenileri eklenerek beĢ faktör modeli geliĢtirilmiĢtir (McCrea ve John,
1992; McCrae ve Costa, 1997). KiĢilik psikolojisinde özellikleri betimlemeye ya da
sınıflandırmaya duyulan ihtiyaçla birlikte geniĢ bir alana yayılmıĢ olan farklılıklar
sadeleĢtirilmiĢ ve çeĢitli araĢtırmalara olanak sağlanmıĢtır. Yıllarca süren çalıĢmalar
sonunda üzerinde anlaĢma sağlanan bir noktaya gelinmiĢ ve “BeĢ Faktör” kiĢilik özellikleri
ortaya koyulmuĢtur. Bu özellikler bir kuramsal bir bakıĢ açısını yansıtmaktan ziyade
insanların kendilerini ya da diğerlerini tanımlarken kullandıkları sıfatlardan/terimlerden
oluĢmaktadır (John ve Srivastava, 1999).
BeĢ faktör kiĢilik kuramı, ayırıcı özellik yaklaĢımına dayanmaktadır. Ayırıcı özellik bir
insanın belirli bir kiĢilik özelliğini ne derece gösterdiğine göre kiĢiyi sınıflandıran bir
yaklaĢımdır. Bu yaklaĢımın iki önemli varsayımı vardır: 1) KiĢilik özellikleri zaman
içerisinde değiĢmez. 2)KiĢilik özellikleri durumlara göre kararlılık gösterir (Burger, 2006).
BeĢ faktör modeli kiĢilikte bireysel farklılıkların yapısının bir ölçümüdür. KiĢiliğin içsel
dinamiklerini ele alan psikolojik yaklaĢımların aksine, beĢ faktör modeli kiĢiliğin
kiĢilerarası, dıĢsal öğelerine odaklanır (Costa ve McCrea, 2011). Bireysel farklılıkları
sınıflandırmaya çalıĢan özellik araĢtırmacıları sonunda bir ya da daha fazla özelliğin, beĢ
faktörle iliĢkili olduğunu belirlemiĢlerdir. KiĢilik özelliklerini belirlemeye yönelik
çalıĢmalar içinde beĢ faktör kiĢilik kuramı birçok farklı görüĢü bütünleĢtirerek kiĢilikle
ilgili çalıĢmaların beĢ faktörde toplanabileceğini göstermiĢtir (Bacanlı, Ġlhan ve Aslan,
2009). Buna göre örneğin sempatik bir kiĢi konuĢkan olabildiği gibi sosyal biri de
olabilmektedir. Dolayısıyla birbirine yakın bazı özellikler bir kiĢilik boyut içinde ele
alınarak sonuçta ortaya az sayıda kiĢilik boyutunun yer aldığı bir model geliĢtirilmiĢtir. BeĢ
faktör modelinde dıĢadönüklük faktöründe yüksek puan alan bir kiĢinin sempatik,
43
konuĢkan ve sosyal olma eğiliminde olduğu açıklanmaktadır. Böylece bu üç özellik bir
boyutun içine yerleĢtirilerek indirgenmektedir. Bu durum bir miktar bilgi kaybına yol
açabilmektedir; ayrıca bazı kiĢiler diğerleri kadar bir boyuta uygun olmayabilmektedir;
ancak yine de bu Ģekilde basitlik ve sadelik (ekonomik) elde edilmekte ve bu sayede
kiĢilerarası karĢılaĢtırma yapılabilmektedir. BeĢ faktör modelinde bir kiĢinin bir özelliğe
sahip olup olmadığı değil, ne derece sahip olduğu ele alınmaktadır. (Friedman ve
Schustack, 2012). KiĢilik özellikleri yetiĢkinlikte oldukça kararlıdır.
Bununla birlikte
muntazam kategoriler değildir. BeĢ faktör modeline göre davranıĢ, basitçe çevrenin bir
fonksiyonu değildir; aynı zamanda kiĢilik özelliklerine de dayanan karakteristik bir uyum
ile Ģekillenir. (Costa ve McCrea, 2011).
BeĢ faktör kiĢilik modeli, kiĢilik özelliklerinin beĢ temel boyutta hiyerarĢik bir
organizasyonudur. Bu beĢ temel faktör dışadönüklük, yumuşak başlılık, sorumluluk,
nörotizm ve deneyime açıklık adlarını almaktadır. Bu model sayesinde araĢtırmacılar
arasında kiĢilik özellikleri konusunda genel ve ortak bir dil oluĢmuĢtur. BeĢ faktör kiĢilik
modeli, dilde kiĢiliği tanımlayan sıfatlarla kiĢilik özelliklerinin ölçülmesine dayanmaktadır.
ÇeĢitli boyutlarıyla tartıĢılmasına karĢın modelin geçerliliği genel olarak kabul
görmektedir. Model yaĢ, kültür, cinsiyet açısından farklı gruplarda test edilmiĢ; evrensel
olarak geçerli bir model olduğu bulunmuĢtur. Aynı zamanda modeldeki beĢ faktörün
biyolojik köklerinin de olduğu açıklanmıĢtır. Modelin kiĢilik hakkındaki her Ģeyi
açıklamamakla birlikte kiĢiliği ele almada ve incelemede baĢlangıç için yararlı bir bakıĢ
açısı sağladığı belirtilmektedir (McCrea ve John, 1992; Costa ve McCrae, 1992; McCrae
ve Costa, 1997). BeĢ faktör yaklaĢımı kuramsal temelli olmaktan çok araĢtırma amacına
dönüktür. KiĢiliğe, tümevarım yöntemiyle yaklaĢılmakta; yani kuram, toplanan verilerden
ortaya çıkmaktadır (Friedman ve Schustack, 2012).
Türkiye’de de kiĢilik özelliklerini ölçmeyi amaçlayan çeĢitli araçlar geliĢtirilmiĢtir. Gülgöz
(2002) tarafından yapılan çalıĢmada NEO KiĢilik Envanteri (NEO-PI-R) Türkçeye
uyarlanmıĢ ve orijinal faktör yapısına uygun olduğu görülmüĢtür. Somer, Korkmaz ve
Tatar (2002) BeĢ Faktör KiĢilik Envanteri’ni geliĢtirmiĢtir. Bacanlı ve diğerleri (2009)
tarafından BeĢ Faktör KiĢilik Modeli’ne dayanarak Sıfatlara Dayalı KiĢilik Envanteri’ni
geliĢtirmiĢlerdir. Böylece bu çalıĢmalarla Türkiye’de de beĢ faktör kiĢilik modelinin
geçerli olduğu ortaya koyulmuĢtur.
BeĢ faktör kiĢilik modeline göre beĢ temel kiĢilik faktörü ve her birinin özellikleri Ģunlardır
(Somer ve diğerleri, 2002; Friedman ve Schustack, 2012 ):
44
DıĢadönüklük. DıĢadönük kiĢiler enerjik, pozitif, hayat dolu, heyecanlı, baskın, neĢeli,
konuĢkan, giriĢken, sosyal, eğlenceyi seven, lider, istekli ve arkadaĢça davranan kiĢilerdir.
Buna karĢılık içedönük olanlar ise utangaç, sıkılgan, uysal ve sessiz kiĢilerdir.
YumuĢak baĢlılık. YumuĢak baĢlı kiĢiler arkadaĢ canlısı, uzlaĢmacı, çatıĢmadan kaçınan,
iĢbirlikçi, sıcakkanlı, güvenilir, dürüst, yardımsever, uyumlu, alçakgönüllü ve merhametli
kiĢilerdir. Bu özelliği düĢük olan kiĢiler ise soğuk, huysuz ve kaba kiĢilerdir.
Sorumluluk. Sorumluluğu yüksek kiĢiler dikkatli, güvenilir/sağlam, organize, sabırlı
yeterli, düzenli, titiz, görevĢinas, çalıĢkan, dakik, baĢarı çabası olan, öz-disiplinli ve tedbirli
davranan kiĢilerdir. Buna karĢılık dürtüsel kiĢiler ise dikkatsiz, düzensiz, güvenilmez
özellikler gösterirler.
Duygusal dengesizlik/nörotizm. Nörotik kiĢiler endiĢeli, güvensiz, kendisiyle uğraĢan,
aĢırı sinirli, gergin, kaprisli, kaygılı özellikler taĢırlar. Nörotik özelliğe sahip olanlar
karmaĢık ve olumsuz duyguları olan (öfke, depresyon, anksiyete gibi) kiĢilerdir. Buna
karĢılık duygusal dengeli kiĢiler ise sakin ve hoĢnut/kanaatkar kiĢilerdir.
Deneyime açıklık. Bu kiĢiler analitik, karmaĢık, meraklı, bağımsız, yaratıcı, liberal,
geleneksel olmayan, orijinal, hayal gücü kuvvetli, ilgileri geniĢ, cesur, değiĢikliği seven,
artistik, açık fikirli, esprili gibi özellikler taĢımaktadır. Bu özelliği düĢük olan kiĢiler ise
sığ, sade ya da basit olma gibi özellikler gösterirler.
Bireylerin tutarlı davranıĢ kalıplarını içeren bir yapı olarak kiĢiliğin ve kiĢilik özelliklerinin
aldatma davranıĢı ile iliĢkilerini inceleyen çeĢitli araĢtırmalar yapılmıĢtır. Schmitt, (2004)
52 ülkeden 16362 katılımcı üzerinde yaptığı araĢtırma sonucunda düĢük düzeyde aldatma
ile yumuĢak baĢlılık ve özdisiplin/sorumluluk arasında evrensel bir iliĢki olduğunu
belirtmiĢtir. Bunun yanı sıra dıĢadönüklük ve nörotizm ile aldatma arasında negatif iliĢki
olduğunu açıklamıĢtır. Barta ve Kiene (2005) aldatmaya iliĢkin motivasyon ile kiĢilik
özellikleri arasındaki iliĢkileri incelemiĢlerdir. Aldatmaya iliĢkin motivasyonu ölçmek
amacıyla geliĢtirdikleri ölçeğin doyumsuzluk, öfke ve ihmal alt ölçekleri bulunmaktadır.
Buna göre dıĢadönüklük, doyumsuzluk alt ölçeğinin yordayıcısı; nörotizm ihmal alt
ölçeğinin yordayıcısı; nörotizm ile düĢük düzeyde yumuĢak baĢlılık ise öfke alt ölçeğinin
yordayıcıları olarak bulunmuĢtur. Shaye (2009) 18-30 yaĢ arası 160 yetiĢkin üzerinde
gerçekleĢtirdiği araĢtırmasında erkekler için dıĢadönüklük ile aldatma arasında pozitif;
sorumluluk ile aldatma arasında negatif iliĢki olduğunu belirtmiĢtir. Shackelford (1997)
107 yeni evli çift üzerinde gerçekleĢtirdiği araĢtırma sonucunda düĢük düzeyde
45
sorumluluk, narsizm ve psikotizmin aldatmayı yordadığını belirlemiĢtir. Ayrıca erkekler
için deneyime açıklığın aldatmayı yordadığını belirtmiĢtir. Underwood ve Findlay (2003)
internet üzerinden aldatma ile yüksek düzeyde narsizm ve psikotizm, düĢük düzeyde
sorumluluk kiĢilik özellikleri arasında iliĢki bulmuĢlardır. Buss ve Shackelford (1997)
kiĢilik özellikleri ile aldatma arasındaki iliĢkileri inceledikleri araĢtırmalarında düĢük
düzeyde sorumluluk, yüksek düzeyde narsizm ve yüksek düzeyde psikotizm ile aldatma
arasında iliĢki bulmuĢtur. Ayrıca erkekler için deneyime açıklık ile aldatma arasında pozitif
iliĢki bulunmuĢtur. Orzeck ve Lung (2005) 104 üniversite öğrencisi üzerinde
gerçekleĢtirdikleri araĢtırmada aldatanların, aldatmayanlara göre dıĢadönüklük ve
deneyime
açıklık
özellikleri
açısından
kendilerini
daha
yüksek
düzeyde
değerlendirdiklerini belirlemiĢlerdir. Egan ve Angus (2004) yetiĢkin bireyler üzerinde
gerçekleĢtirdikleri araĢtırmaları sonucunda düĢük yumuĢak baĢlılık ile aldatma sıklığı
arasında iliĢki bulmuĢlardır.
Yukarıda verilen araĢtırma sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde beĢ faktör kiĢilik
özelliklerinin her birinin aldatma ile iliĢkisi olduğu görülmektedir. Daha açık bir anlatımla
aldatma ile dıĢadönüklük, nörotizm ve deneyime açıklık arasında pozitif; sorumluluk ve
yumuĢak baĢlılık arasında negatif iliĢkiler mevcuttur.
2.13. Yatırım Modeli DeğiĢkenleri, Bağlanma Boyutları ve KiĢilik Özellikleri
Arasındaki ĠliĢkiler
Yukarıda romantik iliĢkilerde aldatma ile Yatırım Modeli değiĢkenleri, bağlanma ve kiĢilik
özellikleri arasındaki iliĢkileri inceleyen araĢtırma sonuçları sunulmuĢtur. Burada ise
Yatırım Modeli, bağlanma ve kiĢilik özellikleri değiĢkenleri arasındaki iliĢkileri inceleyen
araĢtırma sonuçları sunulmuĢtur:
Yatırım Modeli ile bağlanma arasındaki iliĢkilerin incelendiği bir araĢtırmada Pistole ve
Clark (1995), güvenli bağlananların, diğer bağlanma stillerine göre daha fazla iliĢki
doyumu, daha az bedel ve daha fazla iliĢkiye bağlanım gösterdiklerini bulmuĢlardır.
Kaçınan bağlanma stilindeki kiĢilerin diğerlerine göre iliĢkilerine daha az yatırım yaptıkları
ve kaygılı-çeliĢkili bağlanma stilindeki kiĢilerin de en yüksek bedel gösterdikleri
bulunmuĢtur.
Fricker (2006) doyum değiĢkeni ile kaçınan bağlanma ve kaygılı bağlanma arasında
negatif iliĢki bulunduğunu belirtmiĢtir. Seçeneklerin niteliği değiĢkeninin kaçınan
46
bağlanma ile pozitif iliĢki gösterdiği sonucuna ulaĢmıĢtır. DüĢük yatırım puanı ile kaçınan
bağlanma arasında iliĢki bulmuĢtur. Son olarak yüksek bağlanım ile düĢük kaçınan
bağlanma puanları arasında iliĢki bulmuĢtur. BeĢtav (2007) araĢtırmasında iliĢki doyumu
ile korkulu, saplantılı(yüksek kaygılı) ve kayıtsız bağlanma stilleri arasında negatif iliĢki
bulmuĢtur. BüyükĢahin ve Hovardaoğlu (2007) tarafından üniversite öğrencileri üzerinde
yapılan araĢtırmada Yatırım Modeli değiĢkenleri ile bağlanma stilleri arasında iliĢkiler
bulunmuĢtur. AraĢtırmanın sonuçlarına göre saplantılı ve güvenli bağlanma stiline sahip
olanların iliĢki doyumu, saplantılı (yüksek kaygılı) bağlanma stiline sahip olanların iliĢki
yatırımı, kayıtsız bağlanma stiline sahip olanların da seçeneklerin niteliğini değerlendirme
puanları en yüksek bulunmuĢtur. Halat’ın (2009) 131 evli çift üzerinde yaptığı araĢtırma
sonucunda Yatırım Modeli değiĢkenlerinden iliĢki yatırımını, korkulu bağlanmanın pozitif
yönde yordadığı görülmüĢtür. Ancak burada Ģu ek bilgiyi sunmakta yarar vardır:
Bartholomew ve Horowitz (1991), bağlanma stillerini açıklarken korkulu bağlanma
stilindeki kiĢilerde kaygı ve kaçınmanın yüksek olduğunu da belirtmektedirler.
Dewall ve diğerleri (2011) yaptıkları sekiz farklı araĢtırmada kaçınan bağlanma stilindeki
kiĢilerin mevcut iliĢkilerinden çok seçenekleri daha fazla olumlu algıladıklarını, daha
çekici bulduklarını, seçeneklere daha fazla ilgi gösterdiklerini ve daha fazla aldattıklarını;
ayrıca iliĢki bağlanımlarının daha düĢük olduğunu belirlemiĢlerdir. ĠliĢki bağlanımının
kaçınan bağlanma ile seçeneklerin niteliği arasında bir aracı rolü olduğunu açıklamıĢlardır.
Yatırım Modeli ile bağlanma arasındaki iliĢkileri inceleyen bu araĢtırmaların sonuçları
değerlendirildiğinde bağlanmada kaçınmanın yüksek olması iliĢki doyumunun, yatırımın
ve bağlanımın düĢük olması ile iliĢkili iken; seçeneklerin niteliğinin yüksek olması ile
iliĢkili olduğu görülmektedir. Bağlanmada kaygının yüksek olmasının ise yüksek bedel ve
düĢük doyum ile iliĢkili olduğu görülmektedir. Ayrıca kaygı ve kaçınma puanlarının her
ikisi de yüksek olan korkulu bağlananların ve saplantılı (yüksek kaygılı) bağlananların
iliĢki yatırımlarının yüksek olduğu dikkati çekmektedir.
KiĢilik özellikleri ve Yatırım Modeli arasındaki iliĢkileri inceleyen araĢtırmaların
sayılabilecek kadar az olduğu dikkati çekmektedir. Bunlardan Watson, Hubbard ve Wiese
(2000) araĢtırmalarında evli ve sevgili çiftler üzerinde iliĢki doyumu ve kiĢilik özellikleri
arasındaki iliĢkileri incelemiĢlerdir. AraĢtırma sonuçları sevgili çiftlerde sorumluluk ve
yumuĢak baĢlılık kiĢilik özellikleri ile doyum arasında pozitif iliĢkiler olduğunu
göstermiĢtir. Ayrıca araĢtırmada evli çiftlerde dıĢadönüklük ile doyum arasında pozitif
iliĢki bulunmuĢtur.
47
Shackelford, Besser ve Goetz (2008) 107 yeni evli çift üzerinde yaptıkları ve yapısal eĢitlik
modeli kullanarak aldatmayı açıklamaya çalıĢtıkları araĢtırmalarında beĢ faktör kiĢilik
özelliklerinden düĢük yumuĢak baĢlılık ve düĢük sorumluluk
özelliklerinin evlilik
doyumunu düĢüreceğini ve düĢük evlilik doyumunun da aldatma olasılığını arttırdığını
belirlemiĢlerdir.
Evlilik doyumuna iliĢkin varyansın % 49’unun yumuĢak baĢlılık ve
sorumluluk ile açıklandığını belirlemiĢlerdir.
2.14. Aldatmaya ĠliĢkin Türkiye’de Yapılan AraĢtırmalar
Yeniçeri ve Kökdemir (2006) araĢtırmalarında yaĢ ortalaması 21,9 olan ve Türkiye’nin
dört farklı bölgesinde yer alan üniversitelerde okuyan 227 kadın, 177 erkek üniversite
öğrencisi üzerinde aldatmanın nedenlerini ortaya koymayı amaçlamıĢlardır. Katılımcıların
% 2’si evli, % 44,9’u bekar ama bir romantik iliĢkisi olan, % 53’ü ise tamamen bekar olan
bireylerden oluĢmuĢtur. Katılımcılara Ģimdiye kadar partnerlerini duygusal ya da cinsel
olarak aldatıp aldatmadıkları sorulmuĢtur; % 19,6’sı en az bir kez aldattıklarını belirtmiĢtir.
% 17, 3’ü kendilerinin aldatmadıklarını ancak partnerlerinin onları aldattığını belirtmiĢtir.
% 54,3’ü ne kendilerinin ne de partnerlerinin duygusal ya da cinsel aldatma davranıĢı
göstermediklerini belirtmiĢlerdir. Küçük bir grup % 8,7’si hiç romantik iliĢkileri
olmadığını belirtmiĢtir. Katılımcılardan aynı zamanda hangi tür aldatmanın gerçek bir
ihanet olduğunu belirtmeleri istenmiĢtir (“Bir davranıĢın sadakatsizlik olması için Ģunu
içermelidir……….”). Katılımcıların % 14,7’sine göre duygusal aldatma, bir davranıĢın
sadakatsizlik olarak tanımlanması için yeterlidir. Bununla birlikte % 4,5’i sadece cinsel
olursa aldatma olarak tanımlanabileceğini belirtmiĢtir. Çoğunluk (% 70,1) cinsel ya da
duygusal aldatmadan herhangi birinin sadakatsizlik olacağını belirtmiĢtir. Her ikisi birlikte
olduğunda bunun sadakatsizlik olacağını belirtenlerin oranı % 10,7 olarak bulunmuĢtur.
Aldatmanın nedenlerini ortaya koymak amacıyla bir ölçek geliĢtirmiĢlerdir. Bir web
sitesinde yer alan aldatmaya iliĢkin ifadelere dayanarak geliĢtirdikleri Aldatma ölçeğinin
aldatmaya iliĢkin nedensel yüklemelerle ilgili altı faktörlü yapıda (meĢruluk (legitimacy),
baĢtan çıkarma, normalizasyon, cinsellik, sosyal altyapı ve heyecan/duygu arayıĢı)
olduğunu açıklamıĢlardır.
Kantarcı (2009) tarafından yapılan bir araĢtırmada evli bireylerin bağlanma stillerine göre
aldatma eğilimleri ve çatıĢma yönetim biçimleri incelenmiĢtir. Evli olan 145 kadın, 55
erkek araĢtırmaya katılmıĢtır. Buna göre güvenli bağlanma stiline sahip kiĢilerin güvensiz
bağlanma stiline sahip olanlara göre aldatma eğilimi düĢük bulunmuĢtur. Aldatma eğilimi
48
ile olumsuz aktif çatıĢma yönetim biçimi arasında pozitif iliĢki bulunmuĢtur. Olumsuz aktif
çatıĢma yönetim biçiminin, aktif davranıĢlarla adil olmayan sonuçlara ulaĢmayı istemeyle
ilgili olduğu açıklanmıĢtır. Son olarak araĢtırmaya göre erkeklerin aldatma eğilimi daha
yüksek bulunmuĢtur.
ÇavuĢoğlu (2011) tarafından Ġstanbul ili sınırları içerisinde bulunan ve evli olan 217 kiĢi
üzerinde gerçekleĢtirilen araĢtırmada evli kiĢilerin bağlanma stillerine ve bazı değiĢkenlere
(cinsiyet, eğitim düzeyi, evlilik süresi, çocuk sayısı) göre aldatma eğilimleri ve evlilik
uyumları incelenmiĢtir. AraĢtırmanın sonuçlarına bakıldığında bireylerin bağlanma
stillerine göre aldatma eğilimlerinde anlamlı bir fark bulunmamıĢtır. Bireylerin evlilik
uyumları arttıkça aldatma eğilimleri azalırken, evlilik uyumları azaldığında aldatma
eğilimlerinin arttığı görülmüĢtür. Ayrıca evliliklerin ilk yıllarında (0-5 yıl) bulunan ve 20
yıl ve üstü süre evli olan bireylerin aldatma eğilimlerinin daha fazla olduğu bulunmuĢtur.
Aldatma eğiliminin cinsiyete göre farklılaĢmadığı belirtilmiĢtir.
Özgün (2010) araĢtırmasında evlilik dıĢı iliĢkinin aldatılan eĢ üzerindeki travmatik
etkilerini incelemiĢtir. ÇalıĢmada travma sonrası belirtileri etkileyen faktörler belirlenmeye
çalıĢılmıĢtır. Söz konusu faktörler, aldatılan eĢin kullandığı biliĢsel-davranıĢsal baĢ etme
biçimleri, kaynaklarındaki (kiĢisel, sosyal, ekonomik ve çevresel vb. kaynaklar) kayıp ve
artıĢlar, incinen eĢin affetme düzeyi olarak ele alınmıĢ; ayrıca bazı önemli demografik
değiĢkenler de incelenmiĢtir. ÇalıĢmanın katılımcılarını, eĢlerinin evlilik dıĢı iliĢkileri
ortaya çıktıktan sonra evliliğine devam eden 189 kadından oluĢturmuĢtur. ÇalıĢmada
evlilik dıĢı iliĢki, “tamamen cinsel” boyuttan “tamamen duygusal” boyuta uzanan altılı
dereceye sahip tek soruluk ölçek ile değerlendirilmiĢtir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre
travma sonrası stres bozukluğu belirtileri ile duygu odaklı baĢa çıkma stratejisi arasında
pozitif iliĢki bulunurken; problem odaklı baĢa çıkma stratejisi arasında negatif iliĢki
bulunmuĢtur. Travma sonrası stres bozukluğu belirtileri ile kaynak kaybı arasında pozitif
iliĢki bulunurken, kaynak artıĢı arasında negatif iliĢki bulunmuĢtur. Travma sonrası stres
bozukluğu belirtilerinin affetme evresi ilerledikçe azaldığı bulunmuĢtur. Üç faktörün (baĢ
etme stratejileri, kaynakların korunması ve affetme evreleri değiĢkenleri) aldatma sonrası
görülen travmatik etkilere iliĢkin varyansın % 46’sını açıkladığı belirtilmiĢtir.
Polat (2006) araĢtırmasında evlilik uyumu, aldatma eğilimi ve çatıĢma eğiliminin
birbirleriyle ve bazı değiĢkenlerle arasındaki iliĢkileri incelemiĢtir. AraĢtırmanın
örneklemi, evli kadınlar ve erkekler olmak üzere toplam 204 kiĢiden oluĢmuĢtur. YaĢ ranjı
22-64, yaĢ ortalaması  =35,76’dır. AraĢtırmanın sonuçlarına göre aldatma eğilimini en iyi
49
yordayan değiĢkenler sırasıyla, evlilik uyumu, cinsiyet, sosyoekonomik düzey ve iliĢkinin
baĢlangıcı ile evlilik kararı arasındaki süredir. Aldatma eğilimi puanlarına uygulanan
hiyerarĢik regresyon analizi sonucuna göre, bu değiĢkenler aldatma eğiliminin % 41’ini
açıklamaktadır. Evlilik uyumu tek baĢına aldatma eğiliminin % 25’ini açıklamaktadır.
Erkeklerin aldatma eğilimi daha yüksek bulunmuĢtur.
Türkiye’de araĢtırmasına temel olarak yalan söyleme kavramını inceleyen Üretmen (2008)
bu kavramı romantik iliĢkilerde yalan söylemeyi aldatma ile iliĢkilendirmiĢtir. Bu
araĢtırma sonuçları aile bireyinin söylediği yalanlara yapılan dıĢsal yüklemelerin,
sevgilinin yalanlarına yapılan dıĢsal yüklemelere göre daha fazla olduğunu göstermiĢtir.
Bu sonuç, aileden birinin söylediği yalanın sevgiliye kıyasla daha dıĢsal olarak
değerlendirildiğini göstermiĢtir. Benzer Ģekilde sevgilinin söylediği yalanlara yapılan
yüklemelerin aile bireylerine oranla daha kötü niyetli algılandığı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Bu
sonuçlar
romantik
iliĢkilerde
yalan
söylemenin
aldatmayla
iliĢkisi
açısından
yorumlanmıĢtır. Yani bireylerin romantik iliĢki içerisinde sevgilinin kendilerine söylediği
yalanı aldatma ile iliĢkilendirip bu yalanı masum bulmadıkları ve kiĢisel nedenlere (içsel
yükleme) yükleme yaptıkları ve yalanı kötü niyetli olarak algıladıkları açıklanmıĢtır.
Yukarıda
Türkiye’de
aldatma
konusunu
inceleyen
araĢtırmalar
genel
olarak
değerlendirildiğinde öncelikle bu araĢtırmaların sayılabilecek kadar az olduğu, evli bireyler
üzerinde çalıĢıldığı ve aldatma yerine aldatma eğiliminin ölçüldüğü dikkati çekmektedir.
Bunun yanı sıra bu araĢtırmalarda aldatma eğiliminin evlilik uyumu, bağlanma stilleri gibi
değiĢkenler ile iliĢkilerinin incelendiği görülmektedir. Ayrıca bir araĢtırmada aldatmanın
sıklığı ve nedenleri, iki araĢtırmada ise aldatmanın travmatik etkileri ve yüklemeler ile
iliĢkili değiĢkenlerin incelendiği görülmektedir. Ancak romantik iliĢkilerde önemli bir yeri
olan Yatırım Modeli (Rusbult, 1980; 1983) ve kiĢilik özellikleri ile aldatma arasındaki
iliĢkilerin Türkiye’de incelenmediği dikkati çekmektedir. Dolayısıyla bu sunulan
araĢtırmada Yatırım Modeli’nin temel değiĢkeni olan iliĢki bağlanımı, kiĢilik özellikleri ve
bağlanma boyutlarının aldatma ile iliĢkilerini inceleyen bir model test edilmesi
amaçlanmıĢtır. Söz konusu model romantik iliĢkilerde aldatmayı açıklayan değiĢkenlerin
birbirleriyle iliĢkilerini ortaya koyması açısından önemlidir. Bu değiĢkenler arası iliĢki
biçimleri aldatma konusunu inceleyen kuramsal çalıĢmalara ve Psikolojik DanıĢma ve
Rehberlik alanında yürütülecek uygulamalı çalıĢmalara kaynaklık edecektir.
50
BÖLÜM III
YÖNTEM
Bu bölümde, araĢtırma modeli, katılımcılar, veri toplama araçları, veri toplama süreci ve
veri analiz yöntemlerine iliĢkin bilgiler yer almaktadır.
3.1. AraĢtırma Modeli
Bu araĢtırmada romantik iliĢkilerde aldatma değiĢkeni ile kiĢilik özellikleri, bağlanma
boyutları ve Yatırım Modeli değiĢkenleri arasındaki iliĢkiler belirlenmeye çalıĢılarak var
olan durum ortaya konulmuĢtur. Belirli bir konuda var olan bir durumu değiĢtirmeden
olduğu gibi betimlemeye çalıĢan araĢtırmalar tarama modeline göre düzenlenirler (Karasar,
2007). Dolayısıyla bu araĢtırma da tarama modeline dayanılarak yapılmıĢ bir araĢtırmadır.
Bu araĢtırmada öncelikle Rusbult (1980, 1983) tarafından belirlenmiĢ olan Yatırım Modeli,
Türk üniversite öğrencileri üzerindeki geçerliliğini test etmek amacıyla sınanmıĢtır. Daha
sonra üniversite öğrencilerinin kiĢilik özellikleri (dıĢadönüklük, nörotizm, yumuĢak
baĢlılık, sorumluluk, deneyime açıklık) , bağlanma boyutları (kaygı ve kaçınma) ve
romantik iliĢki bağlanımı olarak belirlenen değiĢkenlerin aldatma yaĢantısıyla iliĢkilerinin
gösterildiği bir model geliĢtirilip bu model test edilmiĢtir.
3.2. Katılımcılar
ÇalıĢma yer alan katılımcılar Ankara’da bulunan Ankara Üniversitesi, Gazi Üniversitesi,
Hacettepe Üniversitesi ve ODTÜ’de çeĢitli bölümlerde okuyan üniversite öğrencilerinden
oluĢmaktadır. AraĢtırma kapsamında araĢtırmaya katılan üniversite öğrencilerine veri
toplama araçları uygulanmıĢtır.
KiĢisel bilgi formunda yer alan “ġimdiye kadar hiç
51
romantik iliĢkiniz oldu mu?” sorusuna “Hayır” yanıtını veren öğrencilerin yanıtları
araĢtırma dıĢı tutulmuĢtur. Böylece katılımcılar yaĢları 19-39 arasında değiĢen yaĢ
ortalaması  =22,4 ve SS=2,4 olan 694 öğrenciden oluĢmuĢtur. Ayrıca katılımcılara “ġu
anda devam eden bir romantik iliĢkiniz var mı?” sorusu sorulmuĢtur. Kadın katılımcılardan
241’i bu soruya “evet” yanıtı verirken, 184’ü “hayır” yanıtı vermiĢtir. Erkek
katılımcılardan 134’ü bu soruya “evet” yanıtı verirken, 135’i “hayır yanıtı vermiĢtir.
Katılımcıların en uzun romantik iliĢkilerinin ortalama süresi ise
 =24,4 (ay) olarak
belirlenmiĢtir. Kadınların en uzun romantik iliĢkilerinin ortalama süresi  = 25,1 (ay) ve
erkeklerin ortalaması  =23,3 (ay) olarak belirlenmiĢtir. Katılımcıların demografik
özellikleri Tablo 1’de özetlenmiĢtir.
Tablo 1. AraĢtırmaya Katılan Üniversite Öğrencilerinin Demografik
Özellikleri
DeğiĢkenler
Cinsiyet
Sınıf Düzeyi
Medeni Durum
YaĢamın Çoğunluğunun
Geçirildiği YerleĢim
Merkezi
Üniversite
Fakülte
Kategori
Kadın
Erkek
Toplam
Hazırlık
1. sınıf
2. sınıf
3. sınıf
4. sınıf
Toplam
Bekar
NiĢanlı
Evli
Toplam
Köy
Belde/Kasaba
Ġlçe
ġehir
Metropol
Toplam
Ankara Üniv.
Gazi Üniv.
Hacettepe Üniv.
ODTÜ
Toplam
Edebiyat Fakültesi
/DTCF
Eğitim Fakültesi
Fen Fakültesi
Hukuk Fakültesi
Ġktisadi ve Ġdari
Bilimler Fakültesi
ĠletiĢim Fakültesi
Mimarlık Fak.
Mühendislik Fak.
Toplam
52
N
425
269
694
11
145
96
140
301
694
672
14
8
694
12
20
116
288
258
694
127
138
104
325
694
129
%
61
39
100
2
21
14
20
43
100
97
2
1
100
2
3
17
41
37
100
18
20
15
47
100
19
97
96
25
109
14
14
3
16
38
67
133
694
5
10
19
100
3.3. Veri Toplama Araçları
3.3.1. Aldatma Ölçeği (Infidelity Scale)
Aldatma Ölçeği Drigotas ve diğerleri (1999) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Ölçeğin geliĢtirilme
aĢamalarında aldatma için sosyal istenirlik boyutu dikkatle ele alınmıĢ; bu nedenle
katılımcılara doğrudan sorular yerine daha önemsiz/basit görünen sorulardan baĢlayarak
daha ciddi sorulara yer verilmiĢtir. Ölçekte iliĢki dıĢı partner sayısından çok, bu partnerle
yapılan etkinliklerin sıklığı üzerinde durulmuĢtur. Ölçekte iliĢki dıĢı partnerle fiziksel ve
duygusal yakınlığı ölçen spesifik maddelere yer verilmiĢtir (madde 9 ve 11). Yapılan
faktör analizinde 11 maddeden 9’u bileĢik (composite) aldatma adı verilen faktör altında
toplanmıĢtır. KarĢılıklı çekimi baĢlatma ve diğer partnerin ne kadar çekici bulunduğu ile
ilgili iki madde olan 2. ve 6. maddeler bu faktörle iliĢkili bulunmamıĢtır. Bununla birlikte
diğer 9 madde, bileĢik aldatma faktörü ile güçlü iliĢkiler göstermiĢtir (faktör yükleri. 61 ile
85 arasında değiĢmektedir) ve iç tutarlılığı. 93 bulunmuĢtur. BileĢik aldatma puanı yüksek
olan bireylerin duygusal, biliĢsel ve fiziksel olarak iliĢki dıĢı partnerle yakınlıklarının
olduğunu belirtmiĢlerdir. Ölçeğin geçerliliğini sınamak, aldatmayı yansıtıp yansıtmadığını
belirlemek amacıyla 67 üniversite öğrencisine aldatma ölçeğinin orta puanlarını temsil
eden duygusal ya da fiziksel davranıĢları partnerleri yaparsa, onları sadakatsiz olarak görüp
görmeyecekleri sorulmuĢtur. % 76’sı bunu onaylamıĢtır. Ayırca katılımcıların iliĢkilerinin
“ciddi” ve “özel” olduğunu belirtmelerinin de ölçeğin gerçek aldatmayı ölçtüğünün
göstergesi olduğunu belirtmiĢlerdir. Ölçeğin fiziksel ve duygusal aldatmayı ölçen 9 ve 11.
maddelerinin de yer aldığı tek faktörlü bileĢik aldatma puanları için yapılan analizde iç
tutarlılığı .93 bulunmuĢtur. Ölçek 8’li likert tipindedir. Bu araĢtırma kapsamında Aldatma
Ölçeği Türk kültürüne uyarlanmıĢtır.
Ölçeğin Ġngilizce’den Türkçe’ye çeviri iĢlemleri iki aĢamada yapılmıĢtır: (a) orijinal ölçek
psikolojik danıĢma ve rehberlik alanında Ġngilizce iyi çeviri yapan iki akademisyen ve iki
doktora öğrencisi tarafından Türkçe’ye çevrilmiĢtir. Bu dört uzmanın çevirisi madde
madde karĢılaĢtırılmıĢ ve dört çevirinin birbirine çok benzer olduğu görülmüĢtür. (b)
Ölçeğin dört Türkçe çevirisinden oluĢturulan ortak Türkçe çeviri formunun tekrar çeviri
(back translation)
iĢlemi Ġngilizce’ye ve Türkçe’ye hakim PDR alanından bir
akademisyene çeviri için verilmiĢtir. Bu tekrar çeviri orijinal formla karĢılaĢtırılmıĢ ve ikisi
arasında önemsiz sayılabilecek bazı farklılıklar görülmüĢtür. Bu farklılıkların ölçeğin
anlaĢılmasında sorun çıkarıp çıkarmayacağını anlamak üzere Ġngilizce öğretmenliği
bölümünde bir akademisyenin incelemesine sunulmuĢtur. Verilen geribildirimler tekrar
53
çeviri formunun orijinaline uygun olduğunu göstermiĢtir. Bu taslak form orijinali gibi 11
maddeli ve 8’li derecelemeli likert tipi bir ölçekten oluĢmuĢtur. Ancak orijinal ölçeğin 6.
maddesi 3’lü derecelemeli iken Türkçe 6. maddenin, diğer maddeler gibi 8’li derecelemeli
olması uygun görülmüĢtür.
Türkçe’ye çevrilen ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalıĢmalarında katılımcılar 163 kadın ve
81 erkek olmak üzere toplam 244 üniversite öğrencisinden oluĢmuĢtur. Bu öğrencilerin
yaĢları 20 ile 33 arasında değiĢmektedir. YaĢ ortalamaları  =24,6 olup SS=2,43’tür.
Öğrenciler Gazi Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nin coğrafya, edebiyat, rehberlik ve
psikolojik danıĢma, felsefe, ilahiyat, Ġngilizce, fizik, resim, müzik, matematik bölümlerinde
okumaktadır ya da yeni mezun statüsünde yüksek lisans yapmaktadır.
Katılımcıların cinsiyetlerine, medeni durumlarına, sınıf düzeyine iliĢkin demografik
bilgileri Tablo 2’de sunulmuĢtur:
Tablo 2. Aldatma Ölçeği’nin Uyarlama ÇalıĢmalarında Yer Alan Katılımcıların
Demografik Özellikleri
DeğiĢken
Kategoriler
N
Cinsiyet
Kadın
163
Erkek
81
Toplam
Sınıf Düzeyi
244
1. Sınıf
14
2. sınıf
2
3. sınıf
9
4. sınıf
79
Lisansüstü
140
Toplam
Medeni Durum
244
Bekar
207
NiĢanlı
20
Evli
17
Toplam
244
Aldatma Ölçeği’nin yapı geçerliğini test etmek için araĢtırma grubundaki 244 öğrenciye
iliĢkin verilere açıklayıcı faktör analizi (AFA) ve doğrulayıcı faktör analizi (DFA)
uygulanmıĢtır. Açıklayıcı faktör analizinde temel bileĢenler analizi yöntemi kullanılmıĢtır.
54
Toplam varyansın % 61,3’ünü açıklayan, özdeğeri 1’in üzerinde olan tek faktörlü bir yapı
bulunmuĢtur. Türkçe Aldatma Ölçeği için bu tek faktörlü çözüm uygun görülmüĢtür.
Ölçeğin faktör yapısı ve faktör yükleri Tablo 3’te sunulmuĢtur.
Tablo 3. Uyarlanan Aldatma Ölçeği’nin Faktör Yapısı
Madde9
Faktörler
Faktör 1. Aldatma
.866
Madde8
.844
Madde4
.825
Madde7
.820
Madde3
.820
Madde1
.792
Madde10
.783
Madde11
.781
Madde5
.780
Madde6
.672
Madde2
.586
Açıklanan Varyans
% 61,3
Maddeler
Maddelerin faktör yükü ve belirlenen faktördeki iç tutarlık katsayıları, madde toplam
korelasyonu ve her maddenin söz konusu bu değerlere katkıları incelenmiĢtir. Bu
incelemeler sonucunda faktör analizi için temel bileĢenler analizine göre maddelerin faktör
yüklerinin en az. 45 ve üstünde olması seçim iyi bir ölçü olarak açıklandığından
(Büyüköztürk, 2006) bu değerin üstü benimsenmiĢtir. Analize giren 11 maddenin hepsi bu
ölçütü karĢılamıĢtır. Maddelerin faktör yükleri. 59 ile .87 arasında değiĢmektedir.
Dolayısıyla aldatma ölçeği, orijinali gibi tek faktörlü bir yapı göstermiĢtir.
AFA sonuçlarının gösterdiği tek faktörlü yapının doğruluğunu sınamak için verilere DFA
uygulanmıĢtır. DFA ilk faktör yapısını daha spesifik hale getirmeye, değiĢkenler arası
iliĢkileri anlayarak kuramsal beklentileri test etmeye, bunları değerlendirmeye, uyum
belirteçlerinin çeĢitli ölçümlerinin yapılmasına ve önerilen ölçüm modellerinin uyum
gösterip göstermediğini belirlemeye izin vermektedir (Byrne, 2001). Yapısal eĢitlik modeli
ile ilgili analizlerde modellerin veri tabanına uygunluğunu sınamak için kay kare istatistiği
kullanılmaktadır. Modelin veri tabanına uyum sağlaması için bu değerin anlamsız olması
55
gerekmektedir. Ancak büyük örneklem değerlerinde elde edilen kay kare değeri anlamlı
bulunmaktadır (Ullman, 1996). Bu sorunun aĢılması için diğer baĢka birçok uyum belirteci
formülü geliĢtirilmiĢtir ve araĢtırmacılar bu belirteçleri seçerek modellerinin veri tabanına
uyum gösterip göstermediğini değerlendirebilmektedirler.
Aldatma ölçeğinin yapı geçerliğini sınamak amacıyla yapılan DFA sonuçlarını
değerlendirmek amacıyla birkaç uyum belirteci seçilerek sınanan modelin veri tabanına
uyum gösterip göstermediği değerlendirilmiĢtir. Aldatma ölçeği analiz sonuçlarına göre
kay kare değeri anlamlı çıkmıĢtır. Yani beklenen kovaryans matrisi ile gözlenen kovaryans
matrisi arasındaki fark (kay kare değeri) manidar çıkmıĢtır (X²= 192.73, p= 0.0001). p
değerinin manidar olmaması arzu edilen bir durum olmasına karĢın pek çok DFA’da
örneklemin büyük olması nedeniyle p değerinin manidar olması normal kabul
edilmektedir. Bu nedenle iki matris arasındaki uyuma iliĢkin alternatif uyum indekslerinin
de değerlendirilmesinde yarar vardır.
Değerlendirmeye alınan bir diğer uyum indeksi kay-karenin serbestlik derecesine
bölünmesiyle elde edilen değerdir. Yapılan DFA sonucunda X² = 192.73 ve sd= 42’dir. X²
/sd sonucuna göre 192.73/42 = 4.59’dur. Büyük örneklemlerde bu oranın 3’ün altında
olması mükemmel uyuma, 5’in altında olması orta düzeyde uyuma karĢılık gelmektedir.
Bu analiz için X² /sd oranının orta düzeyde uyum değeri verdiği söylenebilir.
RMSEA (Root Mean Square Error of Approximation) değerine bakıldığında ise 0.12
düzeyinde bir uyum indeksi elde edilmiĢtir. Bu değerin. 05’ten küçük olması mükemmel,
.08’den küçük olması iyi, .10’dan küçük olması ise zayıf uyuma iĢaret etmektedir. Aldatma
ölçeği için RMSEA değerinin. 10 değerinin de üzerinde olması yeterli bir uyum
göstermediğinin iĢaretidir.
Buna karĢılık diğer uyum indekslerini de incelemekte fayda vardır. Analiz sonuçlarına
bakıldığında GFI (Goodness of Fit Index) değerinin 0.87, AGFI (Adjusted Goodness of Fit
Index) değerinin ise 0.80 olduğu görülmektedir. Bu değerlere göre zayıf bir uyum olduğu
söylenebilir. .95’in üzeri mükemmel uyum, .90 üzeri iyi uyum düzeyidir. Standardize
edilmiĢ RMR (Standardized Root Mean Square Residuals) uyum indeksinin 0.048 olduğu
görülmektedir. Bu değerin .5’in altında olması mükemmel uyuma karĢılık gelmektedir.
Son olarak NNFI (Non-Normed Fit Indeks) ve CFI (Comparative Fit Indeks) uyum
indeksleri incelendiğinde NNFI = 0.96 ve CFI = 0.97 olduğu görülmektedir. Bu değerlerin
0.95’in üzerinde olması mükemmel uyuma karĢılık gelmektedir (ġimĢek, 2007).
Dolayısıyla Türkiye’deki üniversite öğrencilerine uyarlanan AÖ’nün uyum indekslerinin
56
kabul edilebilir olduğu söylenebilir. Özet olarak AÖ’nün faktör yapısını belirlemek için
yapılan AFA sonuçlarını,
DFA sonuçları büyük ölçüde desteklemiĢtir. Bu bulgular
AÖ’nün tek faktörlü bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymuĢtur.
Ölçeğin güvenirliğini belirlemek için (a) Cronbach Alpha katsayısı ile içtutarlığını (b) iki
yarıya bölme yöntemi ile kararlılığını belirlemek amaçlanmıĢtır. Cronbach Alpha katsayısı
ile belirlenen içtutarlık katsayısı 11 maddeli Aldatma ölçeği için .94 bulunmuĢtur. Ġki
yarıya bölme yöntemi Spearman Brown formülü ile gerçekleĢtirilmiĢ ve testin iki yarısı
arasındaki korelasyon .89 olarak bulunmuĢtur.
Aldatma ile ilgili literatürde erkeklerin kadınlara göre daha fazla aldatma yaĢantısı olduğu
görülmüĢtür (Greeley, 1994; Hansen, 1987; McAlister ve diğerleri, 2005; Wiederman,
1997; Wiederman ve Hurd, 1999 ). Literatürdeki bu bulgulara dayanılarak Türkçe Aldatma
Ölçeği’nin ayırt edici geçerliğini belirlemek için katılımcı kadın ve erkek öğrencilerin
aldatma ölçeğinden aldıkları puanlar bağımsız gruplar için t-testi kullanılarak
karĢılaĢtırılmıĢtır.
Tablo 4. Aldatma Ölçeği Puanlarının Cinsiyete Göre t-testi Sonuçları
N

SS
Sd
t
p
Kadın
163
27,92
21,04
242
3,59
,000
Erkek
81
38,46
22,62
Toplam
244
p<.05
Tablo 4’te görüldüğü üzere erkek öğrencilerin aldatma ölçeği puanlarının ortalaması
 =38,4, SS= 21, kadınların aldatma ölçeği puan ortalaması  =27,9, SS= 22,6’ dır. Erkek
ve kadınların ortalamaları arasındaki farka iliĢkin değer t= 3,59 olup, bu değer .001
düzeyinde erkekler lehine anlamlıdır (Grupların varyansları homojendir, p<.05). Bu sonuç,
literatürle tutarlıdır ve Aldatma Ölçeği’nin ayırt edicilik gücüne sahip olduğunu
göstermektedir.
57
3.3.2. ĠliĢki Ġstikrarı Ölçeği (ĠĠÖ)
Ölçeğin orijinali Rusbult ve diğerleri (1998) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Ölçek Rusbult’un
(1980, 1983) Yatırım Modeline ve bu modele dayanarak geliĢtirilen Yatırım Modeli Ölçeği
(Investment Model Scale)
esasına göre geliĢtirilmiĢtir. Yatırım Modeline göre iliĢki
bağlanımını etkileyen üç bileĢen vardır: Doyum, seçeneklerin niteliği ve yatırım. Buna
göre doyum düzeyi ve yatırım miktarı arttıkça ve seçeneklerin niteliği azaldıkça iliĢki
bağlanımı artmaktadır. Ölçeğin Türk kültürüne uyarlaması BüyükĢahin, Hasta ve
Hovardaoğlu (2005) tarafından yapılmıĢtır. ĠĠÖ doyum, yatırım ve seçeneklerin niteliği alt
ölçeklerinin yanısıra daha sonra eklenen bağlanım alt ölçeği ile birlikte dört alt boyuttan
oluĢmaktadır. Ölçeğin doyum, yatırım ve seçeneklerin niteliği alt ölçeklerinin her birinde
10’ar madde, bağlanım alt ölçeğinde ise 7 madde olmak üzere toplam 37 maddesi
bulunmaktadır. Doyum, yatırım ve seçeneklerin niteliği alt ölçeklerinin ilk beĢ maddesi
4’lü likert tipinde olup, diğer maddeleri 9’lu likert tipindedir. Bağlanım alt ölçeğinin ise
tüm maddeleri 9’lu likert tipindedir ve 2 maddesi ters puanlanmaktadır. Ölçeğin Türkçe
çeviri iĢlemlerinden sonra yapı geçerliğini belirlemek için varimaks eksen döndürme
kullanılmıĢ ve ölçeğin doyum, yatırım ve seçeneklerin niteliği alt ölçekleri adıyla üç
faktörlü çözümü uygun görülmüĢtür. Daha sonra ölçeğe bağlanım alt ölçeği de eklenmiĢtir.
ĠĠÖ, duygusal birlikteliği olan 325 üniversite öğrencisine uygulanmıĢ ve ölçüt geçerliğini
sınamak amacıyla AĢka ĠliĢkin Tutumlar Ölçeği: Kısa Form (LAS) kullanılmıĢtır. ĠĠÖ alt
ölçekleri ile LAS alt ölçekleri arasındaki korelasyon katsayılarının -.45 ile .67 arasında
değiĢtiği ve bu değerlerin beklenen yönde ve anlamlı olduğu belirtilmiĢtir. ĠĠÖ’nün alt
ölçeklerinin Cronbach alfa iç tutarlık katsayılarının .84 ile .90 arasında olduğu
görülmüĢtür. Analizler, ĠĠÖ’nün Türk üniversite öğrencileri üzerinde yeterli düzeyde
geçerlik ve güvenirlik değerlerine sahip olduğunu göstermiĢtir. Bu sunulan araĢtırmada
ĠĠÖ’nün içtutarlık katsayıları doyum alt ölçeği için .94, yatırım alt ölçeği için .87,
seçeneklerin niteliği alt ölçeği için .78 ve bağlanım alt ölçeği için .92 olarak belirlenmiĢtir.
3.3.3. Sıfatlara Dayalı KiĢilik Testi (SDKT)
Ölçek beĢ faktör kuramından yola çıkılarak Bacanlı ve diğerleri (2009) tarafından
geliĢtirilmiĢtir. Ölçek maddeleri birbirine zıt sıfat çiftlerine dayalı bir Ģekilde
oluĢturulmuĢtur. 40 maddelik, 7’li likert tipinde bir ölçektir. Ölçeğin yapı geçerliğini test
etmek için 285 katılımcıdan elde edilen veriler üzerinde yapı geçerliği test edilmiĢtir.
Analiz sonucunda beĢ faktörün, SDKT’ye ait varyansın % 52,63’ünü açıkladığı
58
görülmüĢtür. Bu beĢ faktörden dıĢadönüklük SDKT’ye ait varyansın % 23,20’ini;
YumuĢak BaĢlılık, varyansın % 10.45’ini; Sorumluluk, % 9,15’ini; Duygusal Dengesizlik
(Nörotizm), % 5,26’sını; Deneyime Açıklık % 4,56’sını açıklamaktadır. Ayrıca analizlerde
DıĢadönüklük boyutuna ait maddelerin Deneyime Açıklık boyutuna da yüklendiği
görülmüĢtür. Ortaya çıkan bu durumun, her iki boyut arasındaki orta düzeyde iliĢkiden
kaynaklanabileceği Ģeklinde yorumlanabileceği açıklanmıĢtır. SDKT’ nin uyum geçerliğini
sınamak için Sosyotropi Ölçeği, ÇatıĢmalara Tepki Ölçeği, Negatif-Pozitif Duygu Ölçeği,
Sürekli Kaygı Envanteri kullanılmıĢtır. SDKT’ nin Duygusal Dengesizlik boyutu puanının
Pozitif Duygu (r= -.27, p<.05) ve Pazarlık (r= -.28,p<.05) puanları ile ters yönde, Negatif
Duygu (r= .58, p<.01), Sürekli Kaygı (r= .53,p<.01) ve Sosyotropi puanları ile olumlu
yönde anlamlı iliĢkiler ortaya koyduğu görülmüĢtür. Buna karĢın, Duygusal Dengesizlik
boyutu ile Problem Çözme, Kavga ve ÇatıĢmaya Tepki Ölçeği toplam puanları arasında
anlamlı bir iliĢkiye rastlanmamıĢtır (p>.05). DıĢadönüklük boyutu puanının Pozitif Duygu
(r= .54, p<.01) ve Sosyotropi (r= .43, p<.01) puanları ile olumlu yönde, Negatif Duygu (r=
-.41, p<.01) ve Sürekli Kaygı (r= -.39, p<.01) puanları ile ters yönde ve anlamlı düzeyde
iliĢkili olduğu bulunmuĢtur. DıĢadönüklük boyutu ile ÇatıĢmaya Tepki Ölçeği ve alt
boyutları arasında anlamlı iliĢkiye rastlanmamıĢtır (p>.05). Deneyime Açıklık boyutu
puanı; Pozitif Duygu (r= .55, p<.01) ve ÇatıĢmaya Tepki Ölçeği alt boyutlarından olan
Pazarlık alt boyutu (r= .27, p<.05) puanları ile olumlu yönde, Negatif Duygu (r= -.26,
p<.05) puanı ile ters yönde ve anlamlı iliĢkiler ortaya koymaktadır. Diğer taraftan,
Deneyime Açıklık boyutu puanı ile problem çözme, Kavga, ÇatıĢmaya Eğilim ve
Sosyotropi puanları arasında anlamlı düzeyde bir iliĢki olmadığı görülmektedir (p>.05).
YumuĢak BaĢlılık boyutu puanının, Negatif Duygu (r= -.27, p<.05) puanı ile ters yönde,
Pazarlık (r= .42, p<.01) ve ÇatıĢmaya Tepki toplam puanları (r= .41, p<.01) ile olumlu
yönde iliĢkili olduğu görülmektedir. YumuĢak BaĢlılık puanları ile Sürekli Kaygı, Problem
Çözme ve Sosyotropi puanları arasında anlamlı iliĢkilere rastlanmamıĢtır (p>.05). Son
olarak Sorumluluk boyutu puanı; Pozitif Duygu (r= .48, p<.01), Pazarlık (r= .33, p<.05),
Problem Çözme (r= .30, p<.05), ÇatıĢmaya Tepki (r= .34, p<.01) ve Sosyotropi (r=.41,
p<.01) puanları ile olumlu yönde, Negatif Duygu (r= -.26, p<.05) puanı ile ters yönde ve
anlamlı iliĢkiler ortaya koymaktadır. Genel olarak incelendiğinde, SDKT’ nin boyutlarının
uyum geçerliği için kullanılan ölçeklerle orta düzeyde ve anlamlı bir yapı ortaya koyduğu
ve bu sonuçların uyum geçerliği açısından önemli olduğu söylenmiĢtir.
59
Bir baĢka geçerlik çalıĢmasında SDKT’den elde edilen sonuçlar ile BeĢ Faktör KiĢilik
Envanteri’nden (5FKE) elde edilen sonuçlar arasındaki iliĢkilere bakılmıĢ; iki ölçeğin alt
ölçeklerinin birbirleriyle farklı iliĢkiler gösterdiği; bu durumun ölçme araçlarının yapısal
farklılığından ve örneklem grubunun farklı olmasından kaynaklanabileceği belirtilmiĢtir.
Güvenirlik çalıĢmaları kapsamında yapılan iç tutarlık analizlerinde SDKT’ nin boyutlarının
iç tutarlık katsayılarının .73 ile .89 aralığında değiĢtiği görülmüĢtür. En yüksek iç tutarlık
katsayısının ise DıĢadönüklük (.89), en düĢük iç tutarlık katsayısının Duygusal Dengesizlik
(.73)boyutuna ait olduğu belirlenmiĢtir. Aracın test tekrarına iliĢkin bulgulara bakıldığında
en yüksek iliĢkiyi YumuĢak BaĢlılık (r=.86**, p<.01), en düĢük iliĢkiyi ise Deneyime
Açıklık Boyutunun (r=.68**, p<.01) ortaya koyduğu belirtilmiĢtir.
Bu sunulan araĢtırmada SDKT’ nin içtutarlık katsayıları dıĢadönüklük alt ölçeği için .89,
duygusal dengesizlik (nörotizm) alt ölçeği için .69, deneyime açıklık alt ölçeği için .76,
yumuĢak baĢlılık alt ölçeği için .78 ve sorumluluk alt ölçeği için .80 olarak belirlenmiĢtir.
3.3.4. Yakın ĠliĢkilerde YaĢantılar Envanteri II (YĠYE II)
YĠYE’nin orijinali Brennan, Clark ve Shaver (1998) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Bu ölçek
kendini değerlendirme (self-reported) türü bir bağlanma ölçümü yapmaktadır. Orijinal
YĠYE 36 maddeli, 7’li derecelemeli likert tipi bir ölçek olup kaygı ve kaçınma olmak üzere
birbirinden bağımsız iki temel boyutu vardır. Orijinal YĠYE Fraley, Waller ve Brennan
(2000) tarafından madde-tepki kuramı temeline dayandırılarak değiĢtirilmiĢ ve böylece
orijinal YĠYE’nin ikinci versiyonu oluĢturulmuĢtur. AraĢtırmacılar YĠYE II’nin daha
yüksek ölçüm duyarlılığına sahip olacağı ve daha güvenilir sonuçlar elde edileceğini
belirtmiĢlerdir. Selçuk, Günaydın, Sümer ve Uysal (2005) tarafından orijinal YĠYE II Türk
üniversite öğrencileri örneklemine uyarlanmıĢtır. Türkçe YĠYE II orijinali gibi kaygı (18
madde) ve kaçınma (18 madde) olmak üzere iki bağımsız boyuttan oluĢmaktadır. Türkeç
YĠYE II de 7’li derecelemeli likert tipindedir. YĠYE II’nin Türkçe’ye uyarlama çalıĢmaları
yaĢ ortalaması 20,85 (SS=1.45) olan 256 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleĢtirilmiĢtir.
Türkçe çeviri iĢlemleri yapılan ölçeğin faktör yapısını belirlemek amacıyla 36 maddeye
temel bileĢenler analizi uygulanmıĢ ve iki faktörlü çözüm uygun görülmüĢtür. Ġki faktör
birlikte varyansın % 38’ini açıklamıĢtır. Kaçınma boyutuna karĢılık gelen birinci faktör
varyansın % 21,36’sını açıklarken, kaygı boyutuna karĢılık gelen ikinci faktör ise
varyansın % 16,33’ünü açıklamıĢtır. Daha sonra ise doğrulayıcı faktör analizi çalıĢmaları
60
yürütülmüĢtür. Elde edilen uyum indekslerinin iki faktörlü çözümü desteklediği
belirtilmiĢtir (GFI= .86, NNFI = .86, CFI= .89, RMR= .087). YĠYE II’nin geçerliğini
belirlemek için çeĢitli değiĢkenlerle iliĢkilerine bakılmıĢtır. Buna göre kaygı boyutu
özsaygı ve iliĢki doyumu ile olumsuz yönde anlamlı iliĢki gösterirken; onaylanmama
kaygısı, ayrılık kaygısı ve baĢkalarını memnun etme ile olumlu yönde anlamlı iliĢkiler
göstermiĢtir. Yalnızlıktan hoĢlanma ile kaygı arasında iliĢki bulunmamıĢtır. Kaçınma
boyutu ise özsaygı ve iliĢki doyumu ile olumsuz yönde anlamlı iliĢkiler gösterirken;
onaylanmama kaygısı ve yalnızlıktan hoĢlanma ile olumlu yönde anlamlı iliĢkiler
göstermiĢtir. Kaçınma boyutunun ayrılık kaygısı ve baĢkalarını menun etme ile iliĢkisi
olmadığı belirlenmiĢtir. Bu bulgular ölçeğin geçerli ölçümler yaptığını ortaya koymuĢtur.
Ölçeğin içtutarlık katsayıları kaygı için .86 ve kaçınma için .90 olarak belirlenmiĢtir.
Ölçeğin test-tekrar-test güvenirliğini belirlemek amacıyla katılımcılardan 86’sına altı hafta
sonra ulaĢılarak yeniden bağlanma ölçümü yapılmıĢtır. Elde edilen sonuçlara göre kaygı
boyutu için test-tekrar-test güvenirliği .82, kaçınma boyutu için ise .81 bulunmuĢtur.
Bu sunulan araĢtırmada YĠYE II’nin içtutarlık katsayıları kaygı boyutu için .86, kaçınma
boyutu için ise .85 olarak belirlenmiĢtir.
3.4. Veri Toplama Süreci
Veri toplamak için üniversitelerden gerekli yasal izinler alınmıĢtır. Veri toplama setindeki
ölçekler,
katılımcılara
(üniversite
öğrencilerine)
dersin
sorumlusu
öğretim
üyesi/görevlisinden izin alınarak dersin genellikle ilk yarım saati, bazen de son yarım saati
içinde araĢtırmacının kendisi tarafından uygulanmıĢtır. AraĢtırmacı veri toplama setini
dağıtmadan önce bu araĢtırmanın amacı hakkında bilgi vermiĢtir. Veri toplama seti
katılımcılara dağıtıldıktan sonra her ölçeğin uygulama yönergesi araĢtırmacı tarafından
yüksek sesle okunmuĢ ve gerekli açıklamalar yapılmıĢtır. “Aldatma ölçeği” cevaplara
verilecek sosyal istenirliği azaltması düĢüncesiyle “Yakın iliĢkiler” ölçeği adıyla
sunulmuĢtur. Ayrıca Aldatma Ölçeği ve ĠliĢki Ġstikrarı Ölçeği için ortak yönerge
hazırlanmıĢ ve katılımcıların bu yönergeye ölçekleri cevaplamaları istenmiĢtir. Bu
yönergede katılımcıların Ģimdi ya da geçmiĢte birden fazla romantik iliĢkileri olabileceği
gerçeğinden hareketle sadece bir tanesini düĢünmeleri ve her iki ölçeği de o iliĢkilerini
düĢünerek cevaplamaları gerektiği açıklanmıĢtır. Böylece katılımcıların örneğin Aldatma
Ölçeği’ni doldururken eski iliĢkilerini düĢünmeleri; ĠliĢki Ġstikrarı Ölçeği’ni doldururken
61
Ģimdiki iliĢkilerini düĢünmeleri ve dolayısıyla iki farklı iliĢkiye göre ölçeklere cevap
vermeleri engellenmiĢtir. Çünkü verilerin geçerliliği açısından bu önemli bir noktadır.
3.5. Verilerin Analizi
Veri analizinde model test etmede kullanılan Lisrel 8.51 programı kullanılmıĢ ve bu
program üzerinden verilere örtük ve gözlenen değiĢkenlerle yol analizi yapılmıĢtır.
62
BÖLÜM IV
BULGULAR
Bu araĢtırmanın iki temel amacı vardır. Birincisi romantik iliĢkilerde iliĢki bağlanımının,
iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliği arasındaki iliĢkilerden oluĢtuğunu
açıklayan Yatırım Modelinin, Türk üniversite öğrencileri için geçerli olup olmadığını
araĢtırmaktır. Ġkincisi romantik iliĢkilerde aldatma, kiĢilik özellikleri, bağlanma boyutları
ve iliĢki bağlanımı arasındaki iliĢkilerden oluĢan bir modelin açıkladığı yapı olup
olmadığını araĢtırmaktır. Bu bölümde bu iki yapısal eĢitlik modeline iliĢkin bulgular
sırasıyla sunulmuĢtur.
4.1. Yatırım Modelinin Türk Üniversite Öğrencileri Üzerinde Geçerliliğine Yönelik
Yapısal EĢitlik Modeline ĠliĢkin Bulgular
AĢağıda önce hipotez modelde yer alan değiĢkenler arasındaki korelasyon katsayıları
sunulmuĢtur. Sonra ise Yatırım Modeli kapsamında açıklanan yapısal (hipotez) modele
iliĢkin açıklamalar, modelin genel uyumuna ve parametrelere iliĢkin bulgular sunulmuĢtur.
4.1.1. Modelin Belirlenmesi
Hipotez modelde iliĢki bağlanımını, iliĢki yatırımı, iliĢki doyumu ve seçeneklerin
niteliğinin yordayacağı varsayılmıĢtır. Hipotez modelde yer alan iliĢki bağlanımı, iliĢki
yatırımı, iliĢki doyumu ve sçeneklerin niteliğine iliĢkin korelasyon katsayıları Tablo 5’te
verilmiĢtir.
63
Tablo 5. Hipotez Model 1’de Yer Alan DeğiĢkenler Arası Korelasyon Katsayıları
DeğiĢkenler
1
1. ĠliĢki Bağlanımı
_
2. ĠliĢki Doyumu
,64**
_
3. ĠliĢki Yatırımı
,65**
,49**
_
4. Seçeneklerin Niteliği
-,49**
-,28**
-,30**
2
3
4
_
** p<.01, N=694
Tablo 5’te görüldüğü üzere iliĢki bağlanımı, iliĢki doyumu ile .64 (p<.01), iliĢki yatırımı ile
.65 (p<.01) ve seçeneklerin niteliği ile -.49 (p<.01) korelasyon katsayısı göstermektedir.
Bu korelasyon katsayıları p<.01 düzeyinde anlamlıdır. DeğiĢkenler arasındaki iliĢkilerin
istatistiksel açıdan anlamlı olması, bu değiĢkenler arasındaki iliĢkilerin hipotez modelle
incelenebileceğine iĢaret etmektedir. Adı geçen hipotez model ġekil 4’te sunulmuĢtur.
ġekil 4. Hipotez model 1
64
ġekil 4’te görüldüğü gibi iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliği iliĢki
bağlanımını doğrudan etkilemektedir.
4.1.2. Model Tahmini
Lisrel 8.51 paket programı kullanılarak Yatırım Modeli sınanmıĢtır. Modelde dört örtük
değiĢken yer almaktadır. Bunlar iliĢki bağlanımı, iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve
seçeneklerin niteliğidir. Modelin uyum katsayıları Tablo 6’da verilmiĢtir.
Tablo 6. Hipotez Model 1’in Uyum Katsayıları
Ki-kare/Serbestlik derecesi……………………………………………………………………....….. 5.26
RMSEA……………………………………………………………………………………………....0.078
NFI……………………………………………………………………………………………………0.91
CFI………………………………………………………………………………………………….…0.93
GFI…………………………………………………………………………………………..………...0.88
AGFI………………………………………………………………………………………………......0.85
Analiz sonuçları değerlendirildiğinde Ki-kare/Sd değerinin 5’e yakın olması
yeterli
düzeyde uyum olarak kabul edilebilir. RMSEA değerinin .08’in altında olması modelin
kabul edilebilir olduğunu göstermektedir. NFI, CFI, GFI ve AGFI değerlerinin ise .90’ın
üzerinde olması beklenmektedir. Bu değerlerden NFI ve CFI’nın .90’ın üzerinde olduğu;
GFI ve AGFI’nın .90’a yakın olduğu görülmektedir (ġimĢek, 2007). Bu değerlere göre
nihai modelin yeterli düzeyde uyum gösterdiği söylenebilir. Dolayısıyla iliĢki bağlanımı,
iliĢki doyumunun, iliĢki yatırımının, seçeneklerin niteliğinin açıkladığı bir yapıdır. Modele
iliĢkin standartlaĢtırılmıĢ katsayılar ġekil 5’te verilmiĢtir.
65
ġekil 5. Hipotez model 1’e iliĢkin standartlaĢtırılmıĢ katsayılar
4.1.3. Doğrudan ĠliĢkiler
Modelde yer alan yordayıcı değiĢkenlerin, bağlanım ile doğrudan iliĢkileri tanımlanmıĢtır.
ġekil 5’te görüldüğü üzere bağlanımın en güçlü yordayıcısı iliĢki yatırımıdır (β= .41). ĠliĢki
yatırımı, iliĢki bağlanımı ile orta düzeyde pozitif bir iliĢki göstermektedir. Ġkinci sırada
gelen yordayıcı değiĢken iliĢki doyumudur (β= .39). ĠliĢki doyumu, benzer Ģekilde iliĢki
bağlanımı ile orta düzeyde pozitif bir iliĢki göstermektedir. Üçüncü sırada gelen yordayıcı
değiĢkenin seçeneklerin niteliği olduğu görülmektedir (β = -.23). Seçeneklerin niteliği,
iliĢki bağlanımı ile orta düzeyde negatif bir iliĢki göstermektedir. Sonuç olarak iliĢki
yatırımı ve iliĢki doyumu yüksek olduğunda, seçeneklerin niteliği düĢük olduğunda iliĢki
bağlanımı artmaktadır ve iliĢki bağlanımı bu üç değiĢkenin açıkladığı bir yapıdır.
66
4.2. Aldatmanın Açıklanmasına Yönelik Yapısal EĢitlik Modeline ĠliĢkin Bulgular
AĢağıda önce aldatmanın açıklanmasına yönelik ortaya koyulan hipotez modelde yer alan
değiĢkenler arasındaki korelasyon katsayıları sunulmuĢtur. Sonra ise bu aldatma modeli
kapsamında açıklanan yapısal (hipotez) modele iliĢkin açıklamalar, modelin genel
uyumuna ve parametrelere iliĢkin bulgular sunulmuĢtur.
4.2.1. Modelin Belirlenmesi
Hipotez modelde iliĢki bağlanımının kiĢilik özellikleri ve bağlanma boyutları ile aldatma
arasındaki yarı aracı rolü ele alınarak aldatmanın tüm bu değiĢkenler tarafından
yordanacağı varsayılmıĢtır. Hipotez modelde yer alan kiĢilik özellikleri (dıĢadönüklük,
nörotizm, deneyime açıklık, yumuĢak baĢlılık, sorumluluk), bağlanma boyutları (kaygı ve
kaçınma), iliĢki bağlanımı ve aldatmaya iliĢkin korelasyon katsayıları Tablo 7’de
sunulmuĢtur.
Tablo 7. Hipotez Model 2’de Yer Alan DeğiĢkenler Arası Korelasyon Katsayıları
DeğiĢkenler
1.
1. Aldatma
_
2.ĠliĢki Bağlanımı
-,32**
_
3.Kaygı
,12**
,13**
_
4.Kaçınma
,04
-,25**
,18**
_
5.DıĢadönüklük
,02
-,03
-,14**
-,20**
_
6.Nörotizm
,05
,05
,28**
,11**
-,08*
_
7.Deneyime açıklık
,07
-,10**
-,15**
-,16**
,63**
-,05
_
8.YumuĢak baĢlılık
-,22**
,09*
-,11**
-,16**
,27**
-,27**
,30**
_
9.Sorumluluk
-,13**
,12**
-,07
-,06
,39**
-,06
,34**
,36**
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
_
** p<.01, * p<.05, N=694
Tablo 7’de görüldüğü üzere aldatma ile iliĢki bağlanımı arasında -.32 (p<.01), aldatma ile
kaygı arasında .12 (p<.01), aldatma ile kaçınma arasında .04 (p>.05), aldatma ile
dıĢadönüklük arasında .02(p>.05), aldatma ile nörotizm arasında .05 (p>.05), aldatma ile
deneyime açıklık arasında .07 (p>.05), aldatma ile yumuĢak baĢlılık arasında -.22 (p<.01),
67
aldatma ile sorumluluk arasında ise -.13 (p<.01) korelasyon katsayıları bulunmuĢtur. ĠliĢki
bağlanımı ile kaygı arasında .13 (p<.01), iliĢki bağlanımı ile kaçınma arasında -.25 (p<.01),
iliĢki bağlanımı ile dıĢadönüklük arasında -.03(p>.05), iliĢki bağlanımı ile nörotizm
arasında .05 (p>.05), iliĢki bağlanımı ile deneyime açıklık arasında -.10 (p<.01), iliĢki
bağlanımı ile yumuĢak baĢlılık arasında .09 (p<.05), iliĢki bağlanımı ile sorumluluk
arasında -.13 (p<.01) korelasyon katsayıları bulunmuĢtur.
Aldatmanın açıklanmasına yönelik oluĢturulan hipotez model yarı aracı bir modeldir. ĠliĢki
bağlanımının kiĢilik özellikleri ve bağlanma boyutları ile aldatma arasındaki yarı aracı rolü
incelenmiĢtir. Ayrıca kiĢilik özellikleri (dıĢadönüklük, nörotizm, deneyime açıklık,
sorumluluk, yumuĢak baĢlılık) ve bağlanma boyutlarının (kaygı ve kaçınma boyutları)
aldatma ile doğrudan iliĢkisi incelenmiĢtir. Modelde yer alan tüm değiĢkenler gözlenen
değiĢkenler olarak atanmıĢtır. Hipotez model ġekil 6’da verilmiĢtir.
ġekil 6. Hipotez model 2
ġekil 6’da görüldüğü üzere hipotez modele göre kiĢilik özellikleri ve bağlanma boyutları,
aldatma ile doğrudan ve iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı olarak iliĢkilidir.
68
4.2.2. Model Tahmini
Önerilen hipotez model, gözlenen değiĢkenlerle yol analizi yapılarak test edilmiĢtir.
Analiz sonucu bazı doğrudan ve dolaylı etkiler anlamlı çıkmamıĢtır. Nörotizm ve
dıĢadönüklük hem doğrudan etki hem de dolaylı etki açısından anlamlı çıkmamıĢtır. Ayrıca
yumuĢak baĢlılık dolaylı etki açısından anlamlı çıkmazken, sorumluluk ve kaçınma
doğrudan etki açısından anlamlı çıkmamıĢtır. Anlamlı çıkmayan bu etkiler modelden
çıkarılarak modele son hali verilmiĢtir. Modelin son hali ġekil 7’de verilmiĢtir.
ġekil 7. Nihai model
ġekil 7’de verilen nihai model doğrultusunda analiz tekrar yapılmıĢ ve modelin iyi
düzeyde uyum sağladığı görülmüĢtür. Böylece model herhangi bir modifikasyona gerek
kalmadan uyum göstermiĢtir. Modelin uyum katsayıları Tablo 8’de verilmiĢtir.
69
Tablo 8. Nihai Modelin Uyum Katsayıları
Ki-kare/Serbestlik derecesi………………………………………………………………. 3,54
RMSEA…………………………………………………………………………………...0,061
NFI……………………………………………………………………………………..….0,98
CFI……………………………………………………………………………………..….0,99
GFI……………………………………………………………………………….………..0,99
AGFI……………………………………………………………………………………...0,96
Analiz sonuçları değerlendirildiğinde Ki-kare/Sd değerinin 5’in altında olması yeterli
düzeyde uyum olarak kabul edilmektedir.
RMSEA değerinin .08’in altında olması
modelin kabul edilebilir olduğunu göstermektedir. NFI, CFI, GFI ve AGFI değerlerinin ise
.95’in üzerinde olması iyi uyum düzeyine iĢaret etmektedir (ġimĢek, 2007). Bu değerlere
göre nihai modelin iyi düzeyde uyum gösterdiği söylenebilir.
Nihai modele iliĢkin standartlaĢtırılmıĢ katsayılar ġekil 8’de verilmiĢtir.
ġekil 8. Nihai modele iliĢkin standartlaĢtırılmıĢ katsayılar
70
4.2.3.Doğrudan ĠliĢkiler
Hipotez modelde görüldüğü üzere araĢtırmanın bağımlı değiĢkeni olan aldatma ile modelin
aracı değiĢkeni olan iliĢki bağlanımı arasında doğrudan iliĢki tanımlanmıĢtır. Aldatma ile
doğrudan iliĢkilere bakıldığında ġekil 8’de verilen standartlaĢtırılmıĢ katsayılar
incelendiğinde iliĢki bağlanımının, aldatmanın en güçlü yordayıcısı olduğu görülmektedir.
ĠliĢki bağlanımı, aldatma ile orta düzeyde iliĢkilidir (β=-.31). Buna göre iliĢki bağlanımı
güçlendikçe aldatma azalmaktadır. Daha sonra sırayla yumuĢak baĢlılık (β=- .22), kaygı
(β= .15), deneyime açıklık (β=.13) değiĢkenleri aldatma ile doğrudan iliĢki göstermektedir.
Buna göre kaygı ve deneyime açıklık arttıkça aldatma da artmakta; buna karĢın yumuĢak
baĢlılık arttıkça aldatma azalmaktadır. Bu üç değiĢkenin aldatma ile iliĢkisi düĢük düzeyde
iliĢki olarak değerlendirilebilir (ġimĢek, 2007).
4.2.4.Dolaylı ĠliĢkiler
ġekil 8’de görüldüğü üzere araĢtırmanın aracı değiĢkeni iliĢki bağlanımıdır. Hipotez
modelde görüldüğü üzere araĢtırmanın aracı değiĢkeni olan iliĢki bağlanımı üzerinden
kaygı, kaçınma, deneyime açıklık ve sorumluluk değiĢkenlerinin aldatma ile dolaylı
iliĢkileri öngörülmüĢtür. Buna göre kaçınma değiĢkeni aldatmayla iliĢki bağlanımı
üzerinden dolaylı olarak iliĢkili en güçlü değiĢkendir ve bu iliĢki anlamlı bulunmuĢtur (β
=.09). Dolayısıyla iliĢki bağlanımı aldatma ile kaçınma arasındaki iliĢkide aracılık
etmektedir. Buna göre kaçınma arttıkça iliĢki bağlanımı azalmakta; azalan iliĢki bağlanımı
da aldatmayı arttırmaktadır.
Daha sonra sırasıyla deneyime açıklık (β=.06), kaygı (β=-
.05) ve sorumluluk (β=-.05) değiĢkenlerinin iliĢki bağlanımı üzerinden aldatmayla dolaylı
iliĢkileri olduğu görülmektedir. Diğer bir deyiĢle aldatma ile deneyime açıklık, kaygı ve
sorumluluk değiĢkenleri arasındaki iliĢkide iliĢki bağlanımı aracılık etmektedir. Buna göre
deneyime açıklık iliĢki bağlanımını azaltmakta, azalan iliĢki bağlanımı da aldatmayı
arttırmaktadır. Kaygı iliĢki bağlanımını arttırmakta, artan iliĢki bağlanımı da aldatmayı
azaltmaktadır. Sorumluluk iliĢki bağlanımını arttırmakta, artan iliĢki bağlanımı da
aldatmayı azaltmaktadır. Özetle kaçınma dolaylı iliĢkisi açısından aldatmayı arttıran,
deneyime açıklık aldatmayı arttıran, kaygı aldatmayı azaltan, sorumluluk ise aldatmayı
azaltan bir değiĢken olarak belirlenmektedir.
71
4.2.5.Toplam ĠliĢkiler
Bağımsız değiĢkenlerin aldatma üzerindeki doğrudan ve dolaylı iliĢkilerinin toplamı
anlamına gelen toplam iliĢki açısından bakıldığında en fazla toplam iliĢkisi olan değiĢkenin
yumuĢak baĢlılık (β=-.22) olduğu görülmektedir. Ġkinci sırada en fazla toplam iliĢkiye
sahip olan değiĢken olarak deneyime açıklık (β=.19) gelmektedir. Daha sonra aldatma ile
toplam iliĢkileri olan diğer değiĢkenlerin sırasıyla kaygı (β=.10), kaçınma (β=.09) ve
sorumluluk (β=-.05) olduğu görülmektedir.
72
BÖLÜM V
TARTIġMA VE YORUM
Bu bölümde önce romantik iliĢkilerde Yatırım Modelinin Türk üniversite öğrencileri
üzerinde geçerliliğinin test edilmesine iliĢkin bulgular tartıĢılmıĢ ve yorumlanmıĢtır. Daha
sonra ise üniversite öğrencilerinin romantik iliĢkilerinde aldatmayı açıklayan modelin test
edilmesine iliĢkin bulgular tartıĢılmıĢ ve yorumlanmıĢtır.
5.1. Yatırım Modelinin Türk Üniversite Öğrencileri Üzerinde Geçerliliğinin Test
Edilmesine ĠliĢkin Bulguların TartıĢılması ve Yorumu
AraĢtırmanın birinci amacı için öncelikle Rusbult (1980, 1983) tarafından ortaya atılan ve
romantik iliĢkilerde bağlanımı açıklayan Yatırım Modelinin Türk üniversite öğrencileri
üzerinde geçerli olup olmadığı incelenmiĢtir. Bulgular yüksek ilişki yatırımı ve yüksek
ilişki doyumu ile düĢük seçeneklerin niteliğinin, ilişki bağlanımını yordadığını göstermiĢtir.
Daha açık bir anlatımla bu bulgu araĢtırmanın birinci modeli olan Yatırım Modelinin Türk
üniversite öğrencileri üzerinde geçerli olduğuna iliĢkin beklentileri karĢılamıĢtır. Öncelikle
bu bulgu Rusbult’un (1980, 1983) Yatırım Modeline iliĢkin kuramsal görüĢlerini (iliĢki
bağlanımının, iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliği tarafından açıklandığı
görüĢünü) desteklemektedir. Yatırım Modelinin Türk üniversite öğrencileri örnekleminde
geçerli olması, bir yandan bu araĢtırmada romantik iliĢkilerde aldatmayı açıklayan ikinci
modelde aracı değiĢken olarak tanımlanan iliĢki bağlanımı değiĢkeninin kuramsal
temelinin test edilmesini sağlamıĢtır. Diğer yandan romantik iliĢkileri açıklamada önemli
bir yeri olan Yatırım Modelinin Türk üniversite öğrencileri üzerinde de geçerli olduğunun
belirlenmesi,
bu
öğrencilerin
romantik
iliĢkilerini
73
açıklamada
Yatırım
Modeli
görüĢlerinden yararlanılabileceğini göstermektedir. Bu araĢtırmada Türk üniversite
öğrencileri için Yatırım Modelinin geçerli olduğuna iliĢkin bulgular, önceki araĢtırmaların
bulgularını desteklemektedir. Örneğin Fricker (2006) yaĢ ortalaması 31 olan, 243 kadın ve
69 erkekten oluĢan Avustralya örnekleminde Yatırım Modelinin geçerliliğini belirlemiĢtir.
Le ve Agnew (2003) yaptıkları literatür taraması sonucunda farklı kültürlerden 60
bağımsız örneklemi kapsayan, 52 farklı araĢtırma sonucunu meta-analiz yöntemiyle
değerlendirmiĢ Yatırım Modelinin birçok örneklem için geçerli olduğunu açıklamıĢlardır.
Guerrero ve Bachman (2008) Amerika’da yaĢayan 411 üniversite öğrencisi üzerinde
yaptıkları araĢtırmada Yatırım Modelinin geçerli olduğu bulgusuna ulaĢmıĢlardır. Impett,
Beals ve Peplau (2001) ise çoğunluğunu Orta Atlantik, Kuzey Amerika, California ve
Hawaii’de yaĢayan 3627 evli çift üzerinde yaptıkları araĢtırmada öncekilere benzer Ģekilde
Yatırım Modelinin geçerli olduğunu belirlemiĢlerdir.
Rusbult (1980, 1983) tarafından ortaya atılan Yatırım Modeline göre bağlanım düzeyi,
iliĢkiyi sürdürme isteğidir ve iliĢki oryantasyonunu ve psikolojik bağlanmayı (“biz”
duygusu gibi) da içerir. Bağlanım, psikolojik bir yapıdır ve iliĢkideki günlük davranıĢları,
iliĢkinin sürekliliğini etkiler. ĠliĢki bağlanımının belirleyicileri iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı
ve seçeneklerin niteliğidir. KiĢi romantik iliĢkisinde ihtiyaçlarını karĢılayarak doyuma
ulaĢıyorsa (yüksek doyum), iliĢkisi için zaman, para, enerji vb Ģeyler harcayarak yatırım
yapıyorsa (yüksek yatırım), çeĢitli istek ve ihtiyaçlarını partneri dıĢında biriyle ya da bir
baĢka Ģeyle karĢılayamayacağına inanıyorsa (düĢük seçeneklerin niteliği) iliĢkide kalmak
ve iliĢkiyi sürdürmek (iliĢki bağlanımı) isteyecektir. ĠliĢki bağlanımı güçlü olan yani var
olan iliĢkide kalmak ve iliĢkiyi sürdürmek isteyen kiĢinin aldatmaya yönelmemesi
beklenebilir. ġöyle ki romantik iliĢki dıĢından baĢka biriyle duygusal ve/veya fiziksel
birliktelikler yaĢama anlamına gelen aldatma, kiĢinin romantik iliĢkisinin sürmesini
engelleyebilir. Aldatmanın açığa çıkması, partner tarafından öğrenilmesi romantik iliĢkiyi
bitirebilir. Ayrıca var olan romantik iliĢkisinde kalmak ve iliĢkisini sürdürmek isteyen
kiĢinin bir baĢka kiĢiyle iliĢkiye yönelmemesi beklenir. Drigotas ve diğerleri (1999) yaptığı
araĢtırmada Yatırım Modelinin aldatmayı açıkladığını; yani iliĢki doyumu ve yatırımı
yüksek, seçeneklerin niteliği düĢük olan kiĢilerin aldatma olasılıklarının az olduğunu
belirlemiĢtir.
Yatırım Modelinde yer verilen değiĢkenler Kelley ve diğerleri’nin (1983) ortaya koyduğu
yaklaĢıma göre iliĢkisel ve çevresel değiĢkenlerdir. ĠliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve iliĢki
bağlanımı iliĢkisel değiĢkenler iken; seçeneklerin niteliği çevresel değiĢken olarak ele
74
alınmaktadır. ġu halde Yatırım Modelinde ele alınan iliĢki bağlanımı, iliĢkisel ve çevresel
değiĢkenler ile açıklanmaktadır. Oysa Kelley ve diğerlerine (1983) göre yakın iliĢkilerle
ilgili araĢtırmalarda kiĢisel değiĢkenler de ele alınmalıdır. Buradan yola çıkılarak aldatmayı
açıklayan ikinci modelde kiĢisel değiĢkenlere (beĢ faktör kiĢilik özellikleri ve bağlanma
boyutları) de yer verilmiĢtir.
5.2.Romantik ĠliĢkilerde Aldatmayı Açıklayan Modelin Test Edilmesine ĠliĢkin
Bulguların TartıĢılması ve Yorumu
AraĢtırmanın ikinci amacı için aldatmayı açıklayan bir model geliĢtirilmiĢtir. Bu modelde
beĢ faktör kiĢilik özellikleri ve bağlanma boyutlarının doğrudan ve iliĢki bağlanımı
üzerinden dolaylı olarak aldatmayı açıklayıp açıklamadığı incelenmiĢtir.
5.2.1. Bağlanma Boyutlarının Aldatma ile Doğrudan ve Dolaylı ĠliĢkilerinin
TartıĢılması ve Yorumu
AraĢtırma sonuçlarına göre romantik iliĢkilerde bağlanma boyutlarından, terk edilme ve
reddedilme kaygılarını yoğun yaĢama, iliĢkide yoğun yakınlık kurma isteğinde olma,
kırılgan ve hassas bir yapıda olma anlamına gelen kaygılı bağlanma aldatma ile doğrudan
ve iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı olarak iliĢkilidir. Bu bulgu, kaygılı bağlanmanın
doğrudan iliĢki açısından aldatmayı arttıran, dolaylı iliĢki açısından (iliĢki bağlanımını
arttırarak) aldatmayı azaltan bir değiĢken olduğunu ortaya koymaktadır. ġu halde kaygılı
bağlanmanın doğrudan iliĢki açısından aldatmayı arttırdığı; ancak kaygılı bağlanma ile
aldatma arasındaki iliĢkiye iliĢki bağlanımı aracılık ettiğinde aldatmanın azaldığı
söylenebilir.
Kaygılı bağlanmanın bu araĢtırmada ortaya çıkan bulgularını, yani aldatma üzerindeki
doğrudan etkisine iliĢkin bulguları destekleyen çeĢitli araĢtırmalar vardır.
Allen ve
Baucom (2004) araĢtırmalarında kaygılı bağlanma stilindeki kadınların, güvenli bağlanma
stilindeki kadınlara göre daha fazla partnerleri olduğunu belirlemiĢlerdir. McAnulty ve
Brineman (2007) bağlanmada kaygının aldatma olasılığını arttırdığını belirtmiĢlerdir. Fish
ve diğerleri (2012) yaĢ ortalaması 24 olan bir grup yetiĢkin üzerinde yaptıkları araĢtırmada
yüksek düzeyde kaygılı bağlanma ile aldatma arasında pozitif iliĢki olduğunu bulmuĢlardır.
75
Yüksek kaygılı kiĢiler yoğun olarak bağlanma ihtiyaçlarına odaklıdırlar ve oldukça fazla
yakınlık kurma ihtiyacı duyarlar. Bu kiĢiler kıskançtırlar ve terk edilme endiĢesi taĢırlar.
Olumsuz benlik algıları ve sevilebilir olduklarından Ģüphe etmeleri nedeniyle partnerlerini
güvenilmez bulurlar ve bu nedenle partnerleri tarafından suçlanırlar. Bu kiĢiler tehlike
algısına iliĢkin olumsuz düĢüncelerini kontrol etmekte zorlanırlar. Kaygılı bağlananların
kullandıkları hiperaktivasyon stratejileri iliĢki doyumu ve tutarlılığı üzerinde negatif etkiye
sahiptir ve onlar aktivasyonlarını engelleyen veya baĢka yöne çeken diğer davranıĢ
sistemlerine karıĢırlar (örn teĢekkür almak için bir baĢkasına yardım etmek, reddedilmeyi
önlemek ya da ertelemek için bir baĢkasıyla cinsel birliktelik) (Mickulincer ve Shaver,
2007).
Kaygılı bağlanmanın doğrudan iliĢki açısından aldatmayı arttırması, kaygılı bağlanan
kiĢilerin yakınlık kurma ihtiyaçlarını var olan iliĢkilerinde karĢılayamamaları ile
açıklanabilir. ġöyle ki kaygılı bağlanan kiĢilere kurdukları yakınlık hiçbir zaman yeterli
gelmediğinden, bekledikleri onayı ve sevgiyi alamadıklarından ve reddedilmeye
hassasiyetlerinden dolayı tüm bu ihtiyaçlarını karĢılamak için iliĢki dıĢından bir baĢka
kiĢiyle iliĢkiye girerek aldatmaya yönelebilecekleri söylenebilir.
Kaygılı bağlanmanın aldatma üzerindeki dolaylı etkisi açısından yani iliĢki bağlanımı
üzerinden aldatmaya olan etkileri açısından bakıldığında bu dolaylı etkiyi inceleyen bir
araĢtırmaya rastlanılmamıĢtır. Bu durum romantik iliĢkilerde yapısal eĢitlik modeli
çalıĢmalarının yeni ve az olması ile ilgili olabilir. Bu nedenle bu bulguyu yorumlarken
kaygılı bağlanma ile aracı değiĢken olan iliĢki bağlanımı arasındaki iliĢkileri inceleyen
araĢtırmalardan yararlanılmıĢtır.
Literatür incelendiğinde kaygılı bağlanma ile iliĢki
bağlanımı arasında negatif yönde iliĢkiler olduğunu belirleyen ya da iliĢki olmadığını
belirleyen araĢtırmalar söz konusudur (Impett ve Peplau, 2002; Schmitt, 2002; Simpson,
1990; Tucker ve Anders, 1998). Bununla birlikte bu araĢtırma bulgularını destekleyen ve
iliĢki bağlanımı ile kaygılı bağlanma arasında pozitif yönde iliĢkiler olduğunu belirleyen az
sayıda olsa da araĢtırma bulunmaktadır. Örneğin Pistole ve Vocaturo (1999) romantik
iliĢkilerde bağlanma ile bağlanım arasındaki iliĢkileri inceledikleri araĢtırmalarında güvenli
ya da kaygılı bağlananların kaçınan bağlanma stiline sahip kiĢilere göre iliĢkilerinde daha
fazla kiĢisel adanmıĢlık (personal dedication) gösterdiklerini belirlemiĢlerdir.
Ho ve diğerleri (2012) ise Amerika ve Hong Kong’da yaĢayan sevgili çiftler üzerinde
bağlanma ile bağlanım arasındaki iliĢkileri inceledikleri araĢtırmalarında kaygılı bağlanma
ile kiĢisel bağlanım arasında iliĢki bulmamıĢlardır. Ancak kaygılı bağlanma ile yapısal
76
bağlanım arasında pozitif iliĢki bulmuĢlardır. Yapısal bağlanım, iliĢkiye yapılan yatırımı,
iliĢkinin sürmesine dair hissedilen sosyal baskıyı içermekte ve daha çok iliĢki biterse
ortaya çıkacak güçlükleri ve kayıpları içermektedir.
Etcheverry, Le, Wu ve Wei (2012) yine Amerika’da yaĢayan üniversite öğrencileri
üzerinde bağlanma ve Yatırım Modeli arasındaki iliĢkileri inceledikleri çalıĢmalarında
iliĢki bağlanımı ile kaygılı bağlanma arasında doğrudan iliĢki bulamamıĢlardır. Ancak
kaygılı bağlanmanın doyum ve yatırım üzerinden iliĢki bağlanımını etkilediğini
belirlemiĢlerdir. Buna göre kaygılı bağlanma doyum ile negatif, yatırım ile pozitif
iliĢkilidir. Bu sonuç, bu sunulan araĢtırmada kaygılı bağlanmanın aldatma ile doğrudan ve
dolaylı iliĢkilerinin farklı çıkması açısından benzerdir.
Yukarıda verilen araĢtırma sonuçları incelendiğinde kaygılı bağlananların iliĢki
bağlanımlarının çeĢitli araĢtırmalarda farklı sonuçlar gösterdiği dikkati çekmektedir. Bu
araĢtırmada kaygılı bağlanmanın iliĢki bağlanımı ile gösterdiği pozitif iliĢkiyi
anlayabilmek için bağlanma sisteminin dinamiklerini daha derin incelemek önemlidir.
Ayrıca
Yatırım
Modelinde
iliĢki
bağlanımının
yerini
değerlendirmek
gerekli
görülmektedir.
Kaygılı bağlananların bağlanma süreci/dinamikleri açısından iliĢki bağlanımı ele
alındığında, bu dinamiklerin iliĢki bağlanımını güçlendirecek özellikler taĢıdığı
söylenebilir. ġöyle ki kaygılı bağlananlar, ikincil stratejilerden hiperaktif stratejileri
kullanırlar. Hiperaktif stratejileri kullanan bu kiĢiler bağlanma figürünü, bağlanma
ihtiyacına karĢılık vermede, ilgi göstermede, koruyucu olmada isteksiz ve güvenilmez
algılarlar. Bu stratejiler temelde birincil bağlanma stratejilerinin abartılı halidir ( örn
partneri yoğun biçimde takip etme ve izleme, yakınlığı sürdürmek için çok fazla uğraĢma
vb). Bu nokta hiperaktif stratejilerin ayrımını yapmada anahtar bir noktadır. Hiperaktif
stratejileri kullanan kaygılı kiĢiler rahatlamak için partnerlerine aĢırı bağımlılık
geliĢtirirler; aĢırı bir ilgi beklerler ve talep ederler; güçlü bir iç içe olma ve birleĢme isteği
duyarlar. Partnerden biliĢsel, duygusal ve fiziksel uzaklığı minimize etmeye çalıĢırlar. Bu
davranıĢların kiĢi açısından getirdiği ödüllere bakıldığında en azından bazı zamanlarda
kiĢiyi baĢarıya ulaĢtırıyor ya da daha önce ulaĢtırmıĢ gibi görünmektedir. Aynı zamanda bu
davranıĢların zorlayıcı olduğu ve öfkeye yol açtığı zamanlarda partner açısından iliĢkiyi
bozucu etkileri olduğu, doyumsuzluğa ittiği, hatta reddetme ve terk etmeye yol açtığı
görülebilmektedir; ki bu durum kaygılı insanlar için oldukça korkutucudur. Kaygılı kiĢiler
77
bilinçli ya da bilinçsizce incinebilirliklerini, yardıma ihtiyaçları olduğunu, bağlılıklarını
vurgularlar ve bu abartılı vurgu ile partnerin dikkatini çekmeye çalıĢırlar. (Cassidy, 1994).
Morgan ve Shaver (1999) kaygılı kiĢilerin bağlanıma çok erken, sıklıkla partnerlerini
yeterince tanımadan yöneldiklerini ve bu erken yönelimin onları daha kırılgan/hassas bir
hale getirdiğini ve bağlanımı olmayan partnerlerin de onların iliĢkiye dair güven ve
tutarlılık beklentilerini hayal kırıklığına uğrattığını açıklamaktadır. Simpson (1990) kaygılı
bağlananların baĢka kiĢileri kendileri ile iliĢki kurmaya isteksiz olduklarına, onlarla birlikte
kalmak istemediklerine inandıklarını ve bununla birlikte kendilerinin partnerleri ile yoğun
yakın iliĢkide olmak istediklerini belirtmektedir. Mikulincer and Erev (1991) kaygılı
bağlananların kaçınanlara göre iliĢki bağlanımını ve partnerlerinin sevgisini daha fazla
istediklerini ortaya koymuĢtur. Senchak and Leonard (1992) yeni evli çiftler üzerinde
yaptıkları araĢtırmanın sonuçlarına göre kaygılı erkeklerin güvenli ve kaçınanlara göre
evlilik öncesi iliĢki sürelerinin daha kısa olduğunu; yani iliĢkiye baĢladıktan sonra daha
kısa süre içinde evlendiklerini belirlemiĢlerdir.
Kaygılı bağlananların bağlanma dinamikleri açısından yukarıda verilen literatür bilgilerine
dayanılarak kaygılı bağlananların gerçekte iliĢki bağlanımı arayıĢı içinde oldukları, kendi
iliĢki bağlanımlarını sağlamak için çaba gösterdikleri, aynı zaman da partnerlerinin iliĢkiye
bağlanımlarını sağlamak ve sürdürmek için de çaba gösterdikleri söylenebilir.
Romantik iliĢkilerdeki dinamikleri açıklamada sık kullanılan ve Rusbult (1980, 1983)
tarafından ortaya atılan Yatırım Modeline göre iliĢki bağlanımının belirleyicilerinin iliĢki
yatırımı, iliĢki doyumu ve seçeneklerin niteliği olduğu daha önce belirtilmiĢtir. Buna göre
iliĢki yatırımı yüksek, iliĢki doyumu yüksek ve seçeneklerin niteliği düĢük olduğunda iliĢki
bağlanımı güçlü olmaktadır. Literatür incelendiğinde kaygılı bağlananların iliĢki
yatırımlarının yüksek olduğunu, bununla birlikte iliĢki doyumlarının düĢük gösteren
araĢtırmalar mevcuttur (Etcheverry ve diğerleri, 2012; BüyükĢahin ve Hovardaoğlu,
2007)). Bu araĢtırmalarda kaygılı bağlananların, partnerin onayını alma, reddedilmeme,
terk edilmeme isteğiyle iliĢkiye yatırım yaptıkları açıklanmaktadır. O halde bu araĢtırmada
kaygılı bağlananların iliĢkiye bağlanım göstermelerinin nedenlerinden biri romantik
iliĢkilerine yatırım yapmaları olabilir.
Kaygılı bağlananların terk edilme, reddedilme kaygıları içinde iliĢkiye yatırım yapmaları;
buna karĢılık iliĢki doyumlarının düĢük olması, hiperaktif stratejiler kullanarak sürekli aktif
davranıĢlar sergilemeleri (örn partneri sık arama, sık görüĢme isteği, sık soru sorma vb)
buna karĢılık bir türlü duygusal dinginliği elde edememeleri, duygusal doyum arayıĢlarının
78
hiç bitmemesi, yeni baĢladıkları bir iliĢkiye kendilerini hemen kaptırmaları ve iliĢkiyi
hemen ilerletme çabasında olmaları onların yaĢadıkları çeliĢkiyi açıkça ortaya
koymaktadır. Kaygılı bağlanma ayrıca kararsız bağlanma adıyla görülmektedir. Bu
çeliĢkili, kararsız tutum onların hem aldatma davranıĢlarının hem de iliĢki bağlanımlarının
yüksek olmasını açıklayabilir. ĠliĢkisinde sürekli aktif olan birinin iliĢkisinin bitmemesi,
sürmesi çabasında olması (iliĢki bağlanımı güçlü) beklenebileceği gibi, aynı kiĢinin tüm
yaptıklarına rağmen doyumsuz hissetmesi sonucu; ayrıca terk edilme ve reddedilme
kaygılarıyla baĢa çıkabilmenin bir yolu olarak iliĢki dıĢından bir baĢkasıyla da iliĢkiye
girebilmesi (yani aldatması) de beklenebilir.
Bu sunulan araĢtırmada kaçınan bağlanmanın aldatma ile iliĢkileri incelendiğinde kaçınan
bağlanmanın aldatma ile doğrudan iliĢkili olmadığı, ancak iliĢki bağlanımı üzerinden
iliĢkili olduğu görülmektedir. Bu bulguya dayanarak kaçınan bağlanmanın iliĢki
bağlanımını düĢürerek aldatmayı arttırdığı söylenebilir. Ġlgili literatürde kaçınan
bağlanmanın iliĢki bağlanımı üzerinden aldatmayla dolaylı iliĢkisini inceleyen bir
araĢtırmaya rastlanılmıĢtır. Ayrıca ilgili literatürde kaçınan bağlanma ile aldatma
arasındaki doğrudan iliĢkileri inceleyen araĢtırmalar bulunmaktadır. Dewall ve diğerleri
(2011)
kaçınan bağlanma stilindeki kiĢilerin daha fazla aldattıklarını belirlemiĢlerdir.
Beaulieu-Pelletiera ve diğerleri
(2011) yaptıkları araĢtırmada iliĢki dıĢı cinsellik ile
kaçınan bağlanma arasında pozitif iliĢki bulmuĢlardır. Fish ve diğerleri (2012) yaptıkları
araĢtırmada yüksek kaçınan bağlanma ile aldatma arasında pozitif iliĢki olduğunu
bulmuĢlardır. Feldman ve Cauffman (1999) gerçekleĢtirdikleri araĢtırma sonucunda
aldatma davranıĢının güvenli bağlananlara göre kaçınan bağlanma stiline sahip bireylerde
daha çok görüldüğünü belirlemiĢlerdir.
Bu araĢtırmada kaçınan bağlanma ile aldatma arasında doğrudan iliĢkinin çıkmaması
kullanılan aldatma ölçeğinin yapısı ile ilgili olabilir. ġöyle ki aldatma ölçeğinin maddeleri
incelendiğinde ölçeğin aldatmayı, yani iliĢki dıĢındaki partnerle kurulan iliĢkiyi çeĢitli
boyutlarıyla ölçtüğü ve bu partnerlerle kurulan uzun süreli iliĢkiye dayalı sorulara yer
verildiği görülmektedir. Oysaki kaçınan bağlanma stilindeki kiĢilerin daha çok tek
gecelik/günlük iliĢkilere, yani bağlanma olmadan kurulan iliĢkiler yoluyla aldatmaya
yöneldiği açıklanmaktadır (Lambert ve diğerleri, 2011). Ölçekte ise iliĢki dıĢı partnerin ne
yoğunlukta düĢünüldüğü, bu partnerle ne kadar sık görüĢüldüğü gibi uzun süreli bir iliĢkiye
dair sorular yer almaktadır. Bu nedenle bu araĢtırmada aldatma ile kaçınan bağlanma
arasında doğrudan iliĢki bulunmadığı söylenebilir.
79
Kaçınan bağlanmanın dolaylı iliĢkisi açısından bakıldığında iliĢki bağlanımını düĢürmesi
nedeniyle aldatmayı arttırdığı görülmektedir. Bu araĢtırmanın bu bulgusu Dewall ve
diğerlerinin (2011) ulaĢtığı sonuçları desteklemektedir. Dewall ve diğerleri (2011) kaçınan
bağlanma ile Yatırım Modeli arasındaki iliĢkileri çok sayıda araĢtırma ile incelemiĢlerdir.
Bu araĢtırmalar sonucunda kaçınan bağlananların düĢük iliĢki bağlanımından dolayı
aldatmaya eğilim göstermede daha az direnç gösterdiklerini belirlemiĢlerdir.
Kaçınan bağlanmanın iliĢki bağlanımı üzerinden aldatmayla olan dolaylı iliĢkisini daha
geniĢ bir literatür ile değerlendirmek için kaçınan bağlanma ile iliĢki bağlanımı arasındaki
iliĢkileri inceleyen diğer araĢtırma sonuçlarına da bakılabilir. Ho ve diğerleri (2012)
romantik
iliĢkilerde
bağlanma
ile
bağlanım
arasındaki
iliĢkileri
inceledikleri
araĢtırmalarında kaçınan bağlanma ile kiĢisel bağlanım arasında negatif iliĢki bulmuĢlardır.
KiĢisel bağlanım iliĢkideki ödüllere dayalı bağlanım türü (örneğin birliktelik, partnerin
fiziksel çekimi vb) olarak açıklanmıĢtır. Fricker (2006) yüksek bağlanım ile düĢük kaçınan
bağlanma puanları arasında iliĢki bulmuĢtur. Dewall ve diğerleri (2011) yaptıkları sekiz
farklı araĢtırmada kaçınan bağlanma stilindeki kiĢilerin mevcut iliĢkilerinden çok
seçenekleri daha fazla olumlu algıladıklarını, daha çekici bulduklarını, seçeneklere daha
fazla
ilgi
gösterdiklerini,
ayrıca
iliĢki
bağlanımlarının
daha
düĢük
olduğunu
belirlemiĢlerdir. Birnie, McClure, Lydon ve Holmberg (2009) kaçınan bağlanma stiline
sahip kiĢilerde iliĢki bağlanımına isteksizlik (commitment aversion) olduğunu ortaya
koymuĢlardır. Etcheverry ve diğerleri (2012) bağlanma ve Yatırım Modeli arasındaki
iliĢkileri inceledikleri çalıĢmalarında kaçınan bağlanmanın bağlanım üzerinde doğrudan
negatif etkisi olduğunu belirlemiĢlerdir. Impett ve Peplau (2002), kadınlar üzerinde
yaptıkları araĢtırmalarında kaçınan bağlanma ile iliĢki bağlanımı arasında negatif iliĢki
olduğu sonucuna ulaĢmıĢlardır.
Yukarıdaki araĢtırma sonuçları incelendiğinde kaçınan bağlanma gösteren kiĢilerin iliĢki
bağlanımlarının düĢük olduğu görülmektedir. Bu sonuçlar bu araĢtırmanın bulgularıyla
tutarlıdır.
Kaçınan bağlanmada ikincil stratejilerden deaktif stratejiler kullanılmaktadır. Deaktivasyon
stratejilerini kullanan bu kiĢiler yakınlık ihtiyaçlarını görmezden gelirler, tehlikeleri ve bir
bağlanma figürüne ulaĢabileceklerinin farkında olmayı reddederler; çünkü tehlikeler ya da
bağlanma figürü hakkında düĢünmek, onların deaktif bağlanma sistemlerini yeniden aktif
hale getirebilir. Kaçınan kiĢiler partnerden psikolojik olarak uzak durma çabasındadır.
Duygusal birliktelik, yakınlık, kendini açma ya da karĢılıklı bağlılık gerektiren
80
etkileĢimlerden kaçınırlar. Bağlanmaya iliĢkin duygu ve düĢünceleri görmezden gelir ya da
bastırırlar. ĠliĢkiyle ilgili çatıĢma ve gerilimleri, kiĢisel zayıflıklarıyla yüzleĢmek ya da
bunlara iliĢkin konuları düĢünmeye isteksizdirler. Partnerin yakınlık ve güven ihtiyacına
karĢılık vermede gönülsüzdürler. Deaktif stratejileri kullanan kiĢilerin biliĢsel süreçlerine
bakıldığında benlik algılarının çarpıtıldığı ve diğerlerine iliĢkin algının olumsuz olduğu
görülmektedir. Benlik algıları savunucu biçimde ĢiĢkindir. Bu, muhtemelen daha az
incinmeleri için gereklidir. Partnerlerini kötüleme eğilimindedirler. Deaktivasyon kiĢinin
olumsuz duygularını düzenleme becerilerini engellemektedir. Çünkü bu kiĢiler gücenme ve
öfke duygularını içsel yaĢarlar, dıĢsal olarak ifade etmezler. Bu kiĢiler güvenli kiĢilere göre
iliĢki dıĢı cinselliğe daha çok eğilim gösterirler. Ġlk partnerlerinden çok diğer kiĢilerle ilgili
cinsel fanteziler kurarlar. Aynı zamanda iliĢkilerini doyumsuz olarak değerlendirmeye
yönelirler. ĠliĢki daha çok yakınlaĢmaya baĢlarsa kaçmak için kendilerine bir bahane
bulurlar. Tüm bu süreçler iliĢkiye yatırım yapmalarını engellediği için yakınlığın ve
duygusal birlikteliğin artmasını engeller. Genel olarak bakıldığında yüksek kaçınma,
bağlanma sürecinin etkisiz/zayıf olduğu, iliĢkiye az değer verme ve iliĢkinin bağlanma
ihtiyacını karĢılayacağına zayıf güven duyma ile ilgilidir. Böylece bağlanmaktan
kaçınmayı içermektedir. Terk edilme, reddetme, ayrılma ya da kaybetmeyle iliĢkili korku
ve düĢüncelerini bastırırlar. Yakın iliĢkilerinde dahi iliĢki bağlanımını engellemeye
eğilimlidirler. Çünkü bağlanım onları reddedilmeye daha meyilli ve iliĢkiye bağlı hale
getirebilir.
(Mikulincer
&
Shaver,
2007).
Dolayısıyla
kaçınan
kiĢilerin
iliĢki
bağlanımlarının düĢük olması, kullandıkları deaktif bağlanma stratejisi ile açıklanabilir.
5.2.2. BeĢ Faktör KiĢilik Özelliklerinin Aldatma ile Doğrudan ve Dolaylı
ĠliĢkilerinin TartıĢılması ve Yorumu
Bu araĢtırmanın sonuçları aldatmayı açıklayan modelde beĢ faktör kiĢilik özelliklerinden
bazılarının aldatma ile doğrudan ve/veya dolaylı olarak iliĢkili olduğunu göstermiĢtir. BeĢ
faktör kiĢilik özelliklerinden dışadönüklük ve nörotizm aldatma ile iliĢkili değilken;
deneyime açıklık doğrudan ve iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı olarak, yumuşak başlılık
doğrudan ve sorumluluk iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı olarak aldatma ile iliĢkili
bulunmuĢtur.
Dışadönüklük ve nörotizmin aldatma ile bu araĢtırmada olduğu gibi herhangi bir iliĢkisi
olmadığını belirleyen araĢtırmalar vardır. Buna karĢılık dıĢadönüklük ve nörotizmin
81
pozitif iliĢkileri olduğunu belirleyen çeĢitli araĢtırmalar da söz konusudur. Örneğin Shaye
(2009), sevgili çiftler üzerinde yaptığı araĢtırma sonucunda erkekler için dıĢadönüklük ve
aldatma arasında iliĢkiler olduğunu belirlerken, kadınlar için iliĢki olmadığını belirlemiĢtir.
Barta ve Kiene (2005) aldatmaya iliĢkin motivasyon ile kiĢilik özellikleri arasındaki
iliĢkileri incelemiĢlerdir. Aldatmaya iliĢkin motivasyonu ölçmek amacıyla geliĢtirdikleri
ölçeğin doyumsuzluk, öfke ve ihmal alt ölçekleri bulunmaktadır. Bu araĢtırmanın
sonuçlarına göre dıĢadönüklük, doyumsuzluk alt ölçeğinin yordayıcısı; nörotizm ihmal ve
öfke alt ölçeklerinin yordayıcısı olarak bulunmuĢtur. Orzeck ve Lung (2005) üniversite
öğrencileri üzerinde yaptıkları araĢtırmada aldatanların, aldatmayanlara göre kendilerini
dıĢadönüklük açısından daha yüksek düzeyde değerlendirdiklerini, nörotizm açısından ise
anlamlı fark olmadığını belirlemiĢlerdir. Egan ve Angus (2004) sadakatsiz erkeklerin
dıĢadönüklük puanlarının yüksek, nörotizm puanlarının düĢük ve sadakatsiz kadınların ise
dıĢadönüklük puanlarının düĢük, nörotizm puanlarının yüksek olduğunu belirlemiĢlerdir.
DıĢadönük kiĢiler enerjik, hayat dolu, heyecanlı, baskın, neĢeli, konuĢkan, giriĢken, sosyal,
eğlenceyi seven, lider, istekli ve arkadaĢça davranan kiĢilerdir. Bu araĢtırmada
dıĢadönüklük ile aldatma arasında bir iliĢki olmadığının belirlenmesinin katılımcıların
kültürel özellikleri ile ilgili olduğu düĢünülebilir. ġöyle ki KağıtçıbaĢı (1998) açıkladığı
bireyci kültür ile toplulukçu kültür özellikleri açısından Türkiye’nin toplulukçu kültüre
yakın özellikler taĢıdığını belirtir. Buradan hareketle bireyci kültür özelliği taĢıyan
toplumlarda dıĢadönük kiĢilerin sosyal hayatlarını bireysel olarak da yürütürken,
ülkemizde olduğu gibi toplulukçu kültürlerde ise kiĢinin dıĢadönük olsa da sosyal hayatını
partneri ile birlikte yürütmekte olduğu açıklanabilir. Yani toplulukçu kültürde çiftlerin
genellikle birlikte zaman geçirdikleri, hemen tüm aktiviteleri partnerleri ile birlikte olacak
Ģekilde planladıkları; ayrıca bunun toplumsal açıdan da onaylanan, kabul gören bir iliĢki
biçimi olduğu söylenebilir. Bu durumun kiĢinin dıĢadönüklüğünü partnerinin sosyal
hayatını da zenginleĢtirecek Ģekilde yansıttığı, bu sürecin baĢka partnere yönelmeye yol
açmadığı, yani aldatmayı etkilemediği açıklanabilir.
Nörotik kiĢiler endiĢeli, güvensiz, kendisiyle uğraĢan, aĢırı sinirli, gergin, kaprisli, kaygılı
özellikler taĢırlar. Nörotik özelliğe sahip olanlar karmaĢık ve olumsuz duyguları olan
(öfke, depresyon, anksiyete gibi) kiĢilerdir. Her ne kadar nörotik kiĢilerin bu özellikleri
nedeniyle devam eden romantik iliĢkilerinde sıkıntılar yaĢayacağı düĢünülebilirse de, bu
kiĢilerin partneri dıĢında bir baĢka kiĢiyle daha iliĢki kuramayacağı yani aynı anda birden
fazla iliĢkiyi yürütemeyeceği; çünkü bu durumun nörotik kiĢiler üzerinde stres yaratarak
82
onların sinirli, gergin, kaygılı özelliklerini arttırabileceği söylenebilir. Bu araĢtırmada
kullanılan aldatma ölçeği uzun süreli bir aldatma iliĢkisine iliĢkin sorular içerdiğinden
günlük, anlık aldatmalardan çok uzun süreli aldatmaları ölçmektedir. Bu nedenle bu türde
bir aldatma yaĢantısına karıĢmalarının nörotik kiĢiler için yukarıda anlatılan özellikleri
nedeniyle güç olacağı düĢünülebilir.
Deneyime açıklık, aldatmayı hem doğrudan hem de iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı
olarak etkilemektedir. Bu bulguyu destekleyen çeĢitli araĢtırmalar vardır. Buss ve
Shackelford (1997) kiĢilik özellikleri ile aldatma arasındaki iliĢkileri inceledikleri
araĢtırmalarında erkekler için deneyime açıklık ile aldatma arasında pozitif iliĢki
bulunmuĢtur. Orzeck ve Lung (2005) üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleĢtirdikleri
araĢtırmada aldatanların, aldatmayanlara göre deneyime açıklık özellikleri açısından
kendilerini daha yüksek düzeyde değerlendirdiklerini belirlemiĢlerdir. Deneyime açık
kiĢiler analitik, karmaĢık, meraklı, bağımsız, yaratıcı, liberal, geleneksel olmayan, orijinal,
hayal gücü kuvvetli, ilgileri geniĢ, cesur, değiĢikliği seven, artistik, açık fikirli, esprili gibi
özellikler taĢımaktadır. Bu özelliklere sahip kiĢilerin partnerleri dıĢında farklı birliktelikleri
de deneyerek, yani aldatarak kendilerine yeni yaĢantılar sağladıkları söylenebilir. Yine
deneyime açık kiĢilerin geniĢ ilgileri, değiĢiklik arayıĢları, yaratıcı etkinliklere yönelmeleri
nedeniyle romantik iliĢki dıĢında da çeĢitli yaĢantıları olduğu ve bu durumda enerjilerini
sadece iliĢkilerine değil, baĢka iĢlere de harcadığı düĢünülebilir. Bu özellikleri nedeniyle
romantik iliĢki dıĢında da farklı doyum ve yatırım kaynakları bulunan deneyime açık
kiĢilerin iliĢki bağlanımlarının düĢük olduğu düĢünülebilir. Ayrıca bu kiĢiler standart ve
tekdüze bir iliĢkiyi sıkıcı bulabilirler.
Yumuşak başlılık, aldatmayı doğrudan etkilemektedir. Bu bulguya göre yumuĢak baĢlı
kiĢiler daha az aldatmaya yönelmektedirler. Bu bulguyu destekleyen çeĢitli araĢtırma
sonuçları mevcuttur. Schmitt, (2004) 52 ülkeden 16362 katılımcı üzerinde yaptığı
araĢtırma sonucunda düĢük düzeyde aldatma ile yumuĢak baĢlılık arasında evrensel bir
iliĢki olduğunu belirtmiĢtir. Barta ve Kiene (2005) aldatmaya iliĢkin motivasyon ile kiĢilik
özellikleri arasındaki iliĢkileri incelemiĢlerdir. Aldatmaya iliĢkin motivasyonu ölçmek
amacıyla geliĢtirdikleri ölçeğin doyumsuzluk, öfke ve ihmal alt ölçekleri bulunmaktadır.
Buna göre düĢük düzeyde yumuĢak baĢlılık, öfke alt ölçeğinin yordayıcısı olarak
bulunmuĢtur. Egan ve Angus (2004) yetiĢkin bireyler üzerinde gerçekleĢtirdikleri
araĢtırmaları sonucunda düĢük yumuĢak baĢlılık ile aldatma sıklığı arasında iliĢki
bulmuĢlardır.
83
YumuĢak baĢlı kiĢiler arkadaĢ canlısı, iĢbirlikçi, sıcakkanlı, güvenilir, dürüst, yardımsever,
uyumlu, alçakgönüllü ve merhametli kiĢilerdir. Bu özelliklere sahip bir kiĢinin aldatmadan
kaçınacağı açıkça söylenebilir. Aldatma güvenin bozulması anlamına geldiğinden güvenilir
ve dürüst olan bu kiĢiler aldatmaya yönelmeyecektir. Ayrıca merhametli özellikleri, onların
aldatma durumunda partnerlerinin yaĢayacağı olumsuz duygularını dikkate almalarını
sağlayarak aldatmaya engel olacaktır. YumuĢakbaĢlı kiĢiler empati kurmaktadırlar
(Chibnall, Blaskiewicz, Detrick, 2009). Dolayısıyla bu kiĢilerin partnerleri ile empati
kurarak, bir aldatma yaĢantısına girdiklerinde partnerlerinin yaĢayacağı travmatik sonuçları
düĢünecekleri ve bu nedenle aldatmadan kaçınacakları söylenebilir.
Sorumluluk, aldatma ile iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı olarak iliĢkilidir. Ġlgili
literatürde sorumluluk ile iliĢki bağlanımı arasındaki iliĢkiyi inceleyen bir araĢtırmaya
rastlanmamıĢtır. Ancak iliĢki bağlanımının yordayıcılarından biri olan iliĢki doyumu ile
sorumluluk arasında pozitif iliĢkiler olduğunu gösteren araĢtırmalar mevcuttur (Watson ve
diğerleri, 2000; Shackelford ve diğerleri, 2008). Ayrıca sorumluluk ile aldatma arasındaki
doğrudan iliĢkileri belirleyen çeĢitli araĢtırma sonuçları vardır. Buss ve Shackelford (1997)
kiĢilik özellikleri ile aldatma arasındaki iliĢkileri inceledikleri araĢtırmalarında düĢük
düzeyde sorumluluk ile aldatma arasında iliĢki bulmuĢtur. Underwood ve Findlay (2003)
internet üzerinden aldatma ile düĢük düzeyde sorumluluk kiĢilik özellikleri arasında iliĢki
bulmuĢlardır.
Shaye (2009) 18-30 yaĢ arası 160 yetiĢkin üzerinde gerçekleĢtirdiği
araĢtırmasında erkekler için sorumluluk ile aldatma arasında negatif iliĢki olduğunu
belirtmiĢtir. Schmitt, (2004) 52 ülkeden 16362 katılımcı üzerinde yaptığı araĢtırma
sonucunda düĢük düzeyde aldatma ile sorumluluk arasında evrensel bir iliĢki olduğunu
belirtmiĢtir.
Sorumluluğu yüksek kiĢiler dikkatli, güvenilir/sağlam, organize, sabırlı yeterli, düzenli,
titiz, görevĢinas, baĢarı çabası olan, öz-disiplinli ve tedbirli davranan kiĢilerdir. Bu kiĢilerin
romantik iliĢkilerinde de belli bir düzen kuran, iliĢkilerine titizlikle yaklaĢan, iliĢkilerinde
de baĢarılı olmaya çalıĢan, iliĢkilerine özen gösteren, iliĢkilerinde çıkan sorunlara karĢı
sabırlı olan ve çözüm arayıĢına yönelen ve böylece iliĢki bağlanımı güçlü kiĢiler olarak
aldatmaya yönelmeyecekleri söylenebilir.
KağıtçıbaĢı (1998) toplulukçu ve bireyci kültürlerde toplumsal yapıların farklı olması
nedeniyle çeĢitli psikolojik süreçlerin de farklılaĢtığını ileri sürmektedir. Ayrıca
KağıtçıbaĢı (1998) kiĢinin bir toplumda varlığını devam ettirebilmesi için bazı kiĢilik
özelliklerine sahip olması gerektiğini ve bu kiĢilik özelliklerinin de toplumun bireyleri
84
tarafından paylaĢıldığı görüĢündedir. Örneğin, aile ve toplumsal bağların sıkı olduğu
geleneksel toplumlarda çocuklardan bağımlılık, itaat, sosyal sorumluluk ve sosyal uyum
gibi özelliklerin beklendiğini açıklamaktadır. Bu iĢlevsel yaklaĢım bugünkü kültürel ve
kültürlerarası düĢüncede de kullanılmakta ve kültürlerarası benzerlik ve farklılıkların
altında yatan nedenlerin anlaĢılmasında bir içgörü sağlamaktadır. Buradan hareketle
karĢılıklı bağımlı kültür özellikleri taĢıyan, benliğin daha çok “iliĢkisel” olarak
kavramlaĢtırıldığı Türk kültürü açısından aldatma ile kiĢilik özellikleri arasındaki iliĢkiler
değerlendirildiğinde aldatmanın toplumsal olarak genellikle onaylanmadığı, evlilik
birliğine önem verildiği için aldatanın suçlu ve aldatılanın mağdur olarak algılandığı
gözlenmektedir. Bunun yanı sıra kiĢilik özellikleri açısından ise yumuĢak baĢlı olmak ve
sorumluluk sahibi olmak Türk toplumunda olumlu kiĢilik özellikleri olarak kabul
edilmektedir. Hatta bu özellikler istendik kiĢilik özellikleri olarak ön plana çıkmaktadır.
Buna karĢılık deneyime açık olmanın ise bireyselleĢme çabası olarak algılandığı, farklı
deneyimlere zaman ve enerji harcamanın romantik partneri ihmal etmek olarak görüldüğü
söylenebilir. Dolayısıyla yumuĢak baĢlılık ve sorumluluğun aldatmayı azaltan, deneyime
açıklığın ise arttıran değiĢkenler olarak ortaya koyulmasının kültürel yapı ile tutarlı olduğu
düĢünülebilir.
85
BÖLÜM VI
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Bu bölümde verilere uygulanan istatistiksel analizlerin ortaya koyduğu bulgular
doğrultusunda ulaĢılan sonuçlar aĢağıda sunulmuĢtur. Daha sonra gelecekte yapılacak alan
araĢtırmalara ve psikolojik danıĢma ve rehberlik alanındaki uygulamalara yönelik öneriler
sunulmuĢtur.
6.1. Sonuçlar
Bu araĢtırmanın bulguları doğrultusunda ulaĢılan sonuçlar aĢağıda sunulmuĢtur:
1. Rusbult (1980, 1983) tarafından geliĢtirilen romantik iliĢkilerde Yatırım Modeli çeĢitli
kültürlerde (Amerika’nın çeĢitli eyaletleri ve Avustralya gibi) sınanmıĢ ve geçerli olduğu
görülmüĢtür. Romantik iliĢkilerde Yatırım Modeli bu araĢtırmada da test edilmiĢ ve
araĢtırma bulguları bu modelin Türk üniversite öğrencileri için geçerli olduğunu
göstermiĢtir. Daha açık bir anlatımla Türk üniversite öğrencilerinin romantik iliĢkilerinde
iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliği, iliĢki bağlanımlarıyla iliĢkilidir. Bu
bulguya göre iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı arttıkça ve seçeneklerin niteliği düĢtükçe iliĢki
bağlanımları artmaktadır.
2. Bu araĢtırmada Türk üniversite öğrencilerinin romantik iliĢkilerinde aldatmanın, kiĢilik
özellikleri (dıĢadönüklük, nörotizm, deneyime açıklık, yumuĢak baĢlılık, sorumluluk),
bağlanma boyutları (kaygı ve kaçınma) ve iliĢki bağlanımı arasındaki iliĢkilerden oluĢan
bir modelin açıkladığı yapı olup olmadığı sınanmıĢtır. Bulgulardan önerilen modele iliĢkin
Ģu sonuçlara ulaĢılmıĢtır:
86
a. Bağlanma boyutlarından kaygılı bağlanma aldatma ile doğrudan pozitif iliĢkilidir.
Ayrıca kaygılı bağlanma aldatma ile iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı olarak iliĢkilidir.
Kaygılı bağlanma, iliĢki bağlanımı(aracı değiĢken) ile pozitif iliĢkilidir. ĠliĢki bağlanımı ise
aldatma ile negatif iliĢkilidir. Dolayısıyla kaygılı bağlanma iliĢki bağlanımını arttırmakta,
artan iliĢki bağlanımı ise aldatmayı azaltmaktadır.
b. Bağlanma boyutlarından kaçınan bağlanma ile aldatma, iliĢki bağlanımı üzerinden
dolaylı olarak iliĢkilidir. Kaçınan bağlanma, iliĢki bağlanımı ile negatif iliĢkilidir. ĠliĢki
bağlanımı ise aldatma ile negatif iliĢkilidir. Dolayısıyla kaçınan bağlanma iliĢki
bağlanımını azaltmakta, azalan iliĢki bağlanımı ise aldatmayı arttırmaktadır.
c. BeĢ faktör kiĢilik özelliklerinden nörotizm ve dıĢadönüklük ile aldatma arasında
doğrudan ve dolaylı olarak bulunmamıĢtır.
d. BeĢ faktör kiĢilik özelliklerinden deneyime açıklık, aldatma ile doğrudan pozitif
iliĢkilidir. Ayrıca deneyime açıklık, aldatma ile iliĢki bağlanımı üzerinden dolaylı olarak
iliĢkilidir. Deneyime açıklık ile iliĢki bağlanımı arasında negatif iliĢki vardır. ĠliĢki
bağlanımı ile aldatma arasında negatif iliĢki vardır. Dolayısıyla deneyime açıklık, iliĢki
bağlanımını azaltmakta; azalan iliĢki bağlanımı ise aldatmayı arttırmaktadır.
e. BeĢ faktör kiĢilik özelliklerinden yumuĢak baĢlılık ile aldatma doğrudan negatif
iliĢkilidir.
f. BeĢ faktör kiĢilik özelliklerinden sorumluluk ile aldatma, iliĢki bağlanımı üzerinden
negatif iliĢkilidir. Sorumluluk ile iliĢki bağlanımı arasında pozitif iliĢki vardır. ĠliĢki
bağlanımı ile aldatma arasında ise negatif iliĢki vardır. Dolayısıyla sorumluluk iliĢki
bağlanımını arttırmakta; artan iliĢki bağlanımı ise aldatmayı azaltmaktadır.
3.
Yatırım Modeline göre iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve algılanan alternatiflerin
açıkladığı bir yapıdan oluĢan iliĢki bağlanımı; bağlanma boyutlarından kaygı ve kaçınma,
beĢ faktör kiĢilik özelliklerinden deneyime açıklık ve sorumluluk ile aldatma arasındaki
iliĢkide aracıdır.
87
6.2. Öneriler
6.2.1. Psikolojik DanıĢmanlara Yönelik Öneriler
1. Bu araĢtırmada Rusbult(1980, 1983) tarafından önerilen romantik iliĢkilerde Yatırım
Modelinin Türk üniversite öğrencileri için de geçerli olduğu bulunmuĢtur. Daha açık bir
anlatımla Türk üniversite öğrencilerinin romantik iliĢkilerini inceleyen gelecek
araĢtırmalarda iliĢki bağlanımının iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliği ile
açıklandığı bulgusundan yola çıkarak psikolojik danıĢmanlar, romantik iliĢkisinde iliĢki
bağlanımı sorunu (örneğin iliĢkisini sürdürmekte güçlük çeken) ile gelen bir danıĢanın
iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçenek algılarını değerlendirerek danıĢanın iliĢki
bağlanımına odaklanarak yardım edebilir.
2. Bu araĢtırmada sınanan modele göre aldatmada iliĢki bağlanımı, kaygılı bağlanma,
kaçınan bağlanma, deneyime açıklık, yumuĢak baĢlılık ve sorumluluk gibi faktörlerin
önemli olduğu ortaya koyulmuĢtur. Dolayısıyla önleyici ve geliĢimsel psikolojik danıĢma
ve rehberlik hizmetleri, aile rehberliği ve danıĢmanlığı hizmetleri kapsamında (örneğin,
üniversitelerin rehberlik ve psikolojik danıĢma birimlerinde, aile ve evlilik danıĢmanlığı
hizmetlerini sunan kurum ve kuruluĢlarda) bu sonuçlar dikkate alınarak romantik iliĢkileri
sarsan, bozan ve travmaya neden olan aldatmayı önlemeye yönelik adı geçen faktörlerin
romantik iliĢkilerdeki etkisini azaltıcı seminer ve konferanslar düzenlenebilir.
3. Psikolojik danıĢmanlar, bu araĢtırmada Türk üniversite öğrencileri üzerinde sınanan
aldatma modelinden aldatma konusunda psikolojik danıĢmaya baĢvuran danıĢanlara
yardım sürecinde yararlanabilir. Örneğin, psikolojik danıĢmanlar, aldatmaya yönelik
müdahale hizmetlerinde danıĢanların bağlanma stilini, iliĢkiye olan bağlanımını; ayrıca
kiĢilik özelliklerini inceleyerek çiftlerin kendilerini tanımalarına ve aldatmayla baĢa
çıkmalarına yardımcı olacak stratejiler geliĢtirmelerine katkıda bulunabilir.
6.2.2. Gelecekte Yapılacak AraĢtırmalara Yönelik Öneriler
1. Bu araĢtırma Ankara il merkezinde ve merkez ilçelerindeki üniversitelerde öğrenim
gören devlet üniversitesine devam eden öğrenciler üzerinde yapılmıĢtır. Gelecekte
yapılacak araĢtırmalarda Türkiye’deki devlet üniversiteleri ve özel üniversitelerde öğrenim
88
gören öğrencilerden oluĢan bir evren ve bu evrenden küme örnekleme yoluyla oluĢturulan
bir örneklem üzerinde bu araĢtırmada önerilen modeli test edecek araĢtırmaların yapılması
önerilmektedir. Böyle araĢtırmaların sonuçları hem Yatırım Modelinin farklı eğitim ve
yaĢam koĢullarından gelen Türk üniversite öğrencileri için örneklem test edilmesini hem
de önerilen aldatma modelinin Türkiye’deki devlet üniversiteleri ve özel üniversitelerde
öğrenim gören öğrenciler için geçerli olduğunun tekrar ortaya koyulmasını sağlayacaktır.
2. Bu araĢtırmada romantik iliĢkilerde aldatmayı ölçmek için Drigotas ve diğerleri (1999)
tarafından geliĢtirilen tek faktörlü aldatma ölçeği Türkçe’ye uyarlanarak kullanılmıĢtır.
Gelecekte aldatma konusunu inceleyen araĢtırmalarda bu ölçeğin yapısına iliĢkin
Drigotas’ın görüĢleri de dikkate alınarak Türk toplumuna özgü, özgün Türkçe bir aldatma
ölçeğinin geliĢtirilmesi önerilmektedir. Böyle bir ölçek Türkiye’de aldatma kavramının
araĢtırılmasında çok daha geçerli ve güvenilir sonuçların bulunmasına yarar sağlayacaktır.
3. Bu araĢtırmada Rusbult (1980, 1983) tarafından geliĢtirilen romantik iliĢkilerde Yatırım
Modelinin Türk üniversite öğrencileri için de geçerli olduğu bulunmuĢtur. Daha açık bir
anlatımla Türk üniversite öğrencilerinin romantik iliĢkilerini inceleyen gelecek
araĢtırmalarda iliĢki bağlanımının iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve seçeneklerin niteliği ile
açıklandığı bulgusundan yola çıkılarak yeni kuramsal araĢtırmalar yapılabilir. Örneğin,
romantik iliĢkilerde affetmeyi açıklamayı amaçlayan bir modeli sınarken de iliĢki
bağlanımı aracı değiĢken olarak kullanılabilir. Dolayısıyla böyle bir araĢtırmada romantik
iliĢkilerde affetme modelinin kuramsal temeli oluĢturulurken romantik iliĢkilerde Yatırım
Modelinden yararlanılmıĢ olur.
4. Bu araĢtırmada kiĢisel faktörler olarak kiĢilik özellikleri ve bağlanma boyutları, iliĢkisel
faktörler olarak iliĢki doyumu, iliĢki yatırımı ve iliĢki bağlanımı, çevresel faktör olarak ise
sadece seçeneklerin niteliği incelenmiĢtir. Romantik iliĢkileri ve aldatmayı inceleyecek
gelecek araĢtırmalarda kiĢisel faktörler olarak aĢk stillerini ve çevresel faktörler olarak da
seçeneklerin niteliğinin yanı sıra romantik iliĢkiye ve aldatmaya verilen sosyal destek
değiĢkenleri de incelenebilir.
5. Özellikle son yıllarda internetin kiĢilerarası iliĢkilerde giderek daha fazla kullanılması ve
bu teknolojik geliĢmelerin aldatmayı kolaylaĢtırması nedeniyle gelecekte yapılacak
araĢtırmalarda aldatmanın sıklığı ve türleri araĢtırılabilir.
89
6. Ġlgili literatürde duygusal ve cinsel/fiziksel aldatmanın ayrı ayrı incelendiği dikkati
çekmektedir. Duygusal ve cinsel aldatmayı ayrı ayrı inceleyen; özellikle de bunların iliĢkili
olduğu değiĢkenleri belirleyen araĢtırmaların Türkiye’de de yapılması önerilmektedir.
7. Üniversiteye devam eden öğrenciler üzerinde yapılan bu araĢtırmanın evli çiftler
üzerinde de tekrarlanması önerilmektedir. Özellikle günümüzde aile ve evlilik
danıĢmanlığına oldukça fazla ihtiyaç olduğunun gözlendiği ülkemizde böyle araĢtırmaların
sonuçları, aile rehberliği ve danıĢmanlığına yönelik kuramsal ve uygulamalı çalıĢmalara
iliĢkin önemli doğurgular sunacaktır.
8. Aldatmayı inceleyen gelecek araĢtırmalarda bu araĢtırmada sınanan aldatma modeli
kadın ve erkekler için ayrı ayrı test edilebilir. Böyle araĢtırmaların sonuçları aile rehberliği
ve danıĢmanlığına yönelik uygulamalı çalıĢmalarda kadın ve erkeklere yönelik farklı
müdahale yöntemlerinin geliĢtirilmesine yönelik önemli doğurgular sağlayabilir.
9. Romantik iliĢki ve aldatmanın uzun dönemli izlendiği ve farklı yöntemlerin (günlük
tutma, hikâyeleĢtirme vb.) kullanıldığı boylamsal araĢtırmaların yapılması önerilmektedir.
10. Bu araĢtırmada veriler araĢtırmacının kendisi tarafından ve anonim olarak toplanmıĢtır.
Bu yaĢantıya dayanılarak, aldatma konusunda gelecekte yapılacak araĢtırmalarda bilgilerin
anonim olarak toplanmasına özen gösterilmelidir. Bunun yapılamadığı niteliksel
araĢtırmalarda bilgilerin gizliliği konusunda katılımcıların güveni sağlanmalıdır. Yapılacak
olan araĢtırmalarda katılımcılardan ölçekleri cevaplamaları istendiğinde katılımcıların
birbirlerinin cevaplarını görmeyecekleri Ģekilde, çok yakın olmayacak Ģekilde oturmaları
önemlidir. AraĢtırmanın önemi ve sonuçların gerçekçi olmasının önemi açıklanmalıdır. Bu
araĢtırmada yapıldığı gibi veriler ikinci elden toplanmamalı, daima araĢtırmacı tarafından
toplanmıĢ ve gerekli açıklamalar yapılmıĢ olmalıdır. AraĢtırmada kullanılacak ölçeğe
“Aldatma ölçeği” adını vermek sosyal istenirlik faktörü açısından sakıncalı olabilir; bu
araĢtırmada olduğu böyle bir ölçeğe “Yakın ĠliĢkiler Ölçeği” adının verilmesi
önerilmektedir.
11. Aldatma ölçeği ve ĠliĢki Ġstikrarı Ölçeği’nin bir arada kullanılacağı gelecek
araĢtırmalarda, bu araĢtırmada uygulandığı gibi katılımcıların ölçekleri cevaplarken, aynı
iliĢki üçgenini (aldatılan/iliĢkideki partner, aldatan partner ve iliĢki dıĢındaki partner)
değerlendirmeleri için gerekli yönergeler yazılmalı ya da bu duruma dikkat edilmesi
gerektiği katılımcılara açıklanmalıdır. Aksi halde bir katılımcı Aldatma Ölçeği’ni
cevaplandırırken aldatma yaĢantısının olduğu eski bir iliĢkisini düĢünerek, ĠliĢki Ġstikrarı
90
Ölçeği’ni cevaplarken de aldatma yaĢantısının olmadığı ya da az olduğu Ģu anki iliĢkisini
düĢünerek cevaplandırabilir. Böyle bir durum, araĢtırmada gerçek sonuçların
çıkmasını engelleyecektir.
91
ortaya
KAYNAKÇA
Allen, E. S. & Atkins, D. C. (2005). The multidimensional and developmental nature of
infidelity: Practical applications. Journal of Clinical Psychology, 61(11), 1371–1382.
Allen, E. S. & Baucom, D. H. (2004). Adult attachment and patterns of extradyadic
involvement. Family Process, 43(4), 467-488.
Allen, E. S., Atkins, D. C., Baucom, D. H., Snyder, D. K., Gordon, K. C.& Glass, S. P.
(2005). Intrapersonal, interpersonal, and contextual factors in engaging in and
responding to extramarital involvement. Clinical Psychology: Science and Practice,
12(2), 101-130.
Allen, E. S. & Rhoades, G. K. (2008). Not all affairs are created equal: Emotional
involvement with an extradyadic partner. Journal of Sex & Marital Therapy, 34, 51–
65.
Amato, P. R., & Rogers, S. J. (1997). A longitudinal study of marital problems and
subsequent divorce. Journal of Marriage and the Family, 59, 612-624.
Atkins, D. C., Baucom D. H., & Jacobson, N. S. (2001). Understanding infidelity:
correlates in a national random sample. Journal of Family Psychology, 15(4), 735749.
Atwood, J. D. , & Seifer, M. (1997). Extramarital affairs and constructed meanings: A
social constructionist therapeutic approach. The American Journal of Family
Therapy, 25(1), 55–74.
Bacanlı, H., Ġlhan, T., & Aslan, S. (2009). BeĢ faktör kiĢilik kuramına dayalı bir kiĢilik
ölçeğinin geliĢtirilmesi: Sıfatlara dayalı kiĢilik testi (SDKT). Türk Eğitim Bilimleri
Dergisi, 7(2), 261-279.
Bachman, G., & Guerrero, L. (2006). Forgiveness, apology, and communicative responses
to hurtful events. Communication Reports, 19, 45–56.
Bartholomew, K. (1990). Avoidance of intimacy: An attachment perspective. Journal of
Social and Personal Relationships, 7, 147-178.
Bartholomew, K., & Horowitz, L.M. (1991). Attachment styles among young adults: A test
of four category model. Journal of Personal Social Psychology, 61(2), 44- 226.
Barta, W. D. & Kiene, S. M. (2005). Motivations for infidelity in heterosexual dating
couples: The roles of gender, personality differences, and sociosexual orientation.
Journal of Social and Personal Relationships, 22(3), 339-360.
92
Baucom, D. H., Gordon, K. C., Snyder, D. K.,Atkins, D. C. Christensen, A. (2006).
Treating affair couples: Clinical considerations and initial findings. Journal of
Cognitive Psychotherapy: An International Quarterly, 20(4), 375-392.
Beard, T. L. (1996). The jealousy grieving process: Response to infidelity. Master’s Thesis,
California State University.
Beaulieu-Pelletiera, G., Philippeb, F. L., Lecoursa, S., & Couture, S. (2011). The role of
attachment avoidance in extradyadic sex. Attachment & Human Development, 13(3),
293–313.
Berman, S. A. (1985). Men and romantic relationships: A qualitative study of men and
intimacy. Doctoral’s Thesis, University of Massachusetts Amherst.
BeĢtav, F. G. (2007). Romantik ilişki doyumu ile cinsiyet, bağlanma stilleri, rasyonel
olmayan inançlar ve aşka ilişkin tutumlar arasındaki ilişkilerin incelenmesi. Yüksek
Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Birnie, C. , McClure, M. C. , Lydon, J. E., & Holmberg, D. (2009). Attachment avoidance
and commitment aversion: A script for relationship failure. Personal Relationships,
16, 79–97.
Blow, A. J. & Hartnett, K. (2005). Infidelity in committed relationships II: A substantive
review. Journal of Marital and Family Therapy, 31(2), 217-233.
Bowlby, J. (1969). Attachment and loss: Vol. I. attachment. New York: Basic Books.
Bowlby, J. (1973). Attachment and loss: Vol. II. separation: Anxiety and anger. New
York: Basic Books.
Boekhout, B. A., Hendrick, S. S., & Hendrick, C. (2003). Exploring infidelity: Developing
the relationship issues scale. Journal of Loss & Trauma, 8(4), 283-306.
Brennan, K. A., Clark, C. L., & Shaver, P.R. (1998). Self-report measurement of adult
attachment: An integrative overview. In J. A. Simpson and W. S. Rholes (Eds.).
Attachment Theory and Close relationships (pp. 46-76). New York: Guilford Press
Brown, E. M. (2001). Patterns of infidelity and their treatment. (Second Edition).
Philadelphia: Brunner-Routledge.
Buunk, B. P., & Bakker, A. B. (1997). Commitment to the relationship, extradyadic sex,
and AIDS prevention behavior. Journal of Applied Social Psychology, 27, 1241 –
1257.
Burger, J. M. (2006). Kişilik (Ġ.D. Erguvan Sarıoğlu, Çev.) (1. Basım). Ankara: Kaknüs
Yayınları.
93
Buss, D. M. (1994). The Evolution of Desire: Strategies of Human Mating. New York:
BasicBooks.
Buss, D. M. (1998). Sexual strategies theory: Historical origins and current status. The
Journal of Sex Research, 35(1), 19-31.
Buss, D. M., Larsen, R. J., Westen, D., & Semmelroth, J. (1992). Sex differences in
jealousy: Evolution, physiology, and psychology. Psychological Science, 3, 251–
255.
Buss, D. M., & Shackelford, T. K. (1997). Susceptibility to infidelity in the first year of
marriage. Journal of Research in Personality, 31, 193 – 221.
Buss, D. M., Shackelford, T. K., Kirkpatrick, L. A., Choe, J. C., Lim, H. K., Hasegawa,
M., et al. (1999). Jealousy and the nature of beliefs about infidelity: Tests of
competing hypotheses about sex differences in the United States, Korea, and Japan.
Personal Relationships, 6, 125–150.
Büyüköztürk, ġ. (2006). Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı (6. Baskı). Ankara:
PegemA Yayıncılık.
BüyükĢahin, A., Hasta,D. & Hovardaoğlu, S. (2005). ĠliĢki istikrarı ölçeği: Geçerlik ve
güvenirlik çalıĢması. Türk Psikoloji Yazıları, 8(16),25-37.
BüyükĢahin, A. & Hovardaoğlu, S. (2007).Yatırım modelinin bazı değiĢkenler yönünden
incelenmesi. Türk Psikoloji Dergisi, 22(59), 69-86.
Byrne, B. M. (1998). Structural equation modeling with LISREL, PRELIS, and SIMPLIS:
Basic concepts, applicaitons, and programming. Mahwah, NJ:Erlbaum.
Caldwell, K. (2008). Rival attractiveness, extradyadic behavior and behavior setting:
their effects on reactions to jealousy arousing situations. Master’s Thesis, California
State University.
Cann, A. & Baucom, T. R. (2004). Former partners and new rivals as threats to a
relationship: Infidelity type, gender, and commitment as factors related to distress
and forgiveness. Personal Relationships, 11(3), 305-318.
Campbell, A. M. (2009). How selected personality factors affect the relationships
between marital satisfaction, sexual satisfaction, and infidelity. Doctoral’s Thesis,
Louisiana Tech University.
Cann, A., Magnum, J. L. & Wells, M. (2001). Distress in response to relationship
infidelity: the roles of gender and attitudes about relationships. Journal of Sex
Research, 38(3), 185-190.
94
Cassidy, J. (1994). Emotion regulation: Influences of attachment relationships.
Monographs of the Society for Research in Child Development, 59 (2/3), 228-283.
Chuick, C.D. (2009). Gender and infidelity: A study of the relationship between
conformity to masculine norms and extrarelational involvement. Doctoral’s Thesis,
The University of Iowa.
Chibnall, J. T., Blaskiewicz, R. J. & Detrick, P. (2009). Are medical students agreeable?
An exploration of personality in relation to clinical skills training. Medical Teacher,
31(7), 311-315.
Costa, P. T. & McCrea, R. R. (2011). The five-factor model, five factor theory, and
interpersonal psychology. In L. M. Horowitz & S. Strack (Eds). Handbook of
Interpersonal Psychology: Theory, Research, Assessment, and Therapeutic
Interventions. (pp 91-103). New Jersey: John Wiley & Sons.
Costa, P. T. & McCrea, R. R. (1992). Four ways five factors are basic. Personality and
Individual Differences, 13, 653-665.
Cox, F. D. (2006). Human intimacy: marriage, the family, and its meaning. Belmont, CA:
Thomson Wadsworth (1-27).
ÇavuĢoğlu, Z. ġ. (2011). Bağlanma stilleri, evlilik uyumu ve aldatma eğilimi arasındaki
ilişkinin incelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü: Ġstanbul.
Dabrowski, C. (2010). Sex, sexual satisfaction, relationship satisfaction, and infidelity.
Master’s Thesis, Kean University.
DemirtaĢ-Madran, H. A. (2008). Duygusal ve cinsel kıskançlık açısından temel cinsiyet
farklılıkları: Evrimsel yaklaĢım ve süregelen tartıĢmalar. Türk Psikiyatri Dergisi,
19(3), 300-309.
Dewall, C. N., Lambert, N. M., Slotter, E. B., Ponds, R. S., Deckman, T., Finkel, E. J.,
Luchies, L. B., & Fincham, F. D. (2011). So far away from one’s partner, yet so
close to romantic alternatives: avoidant attachment, interest in alternatives, and
infidelity. Journal of Personality and Social Psychology, 101(6), 1302–1316.
Dillow, M. R., Malachowski, C. C., Brann, M. & Weber, K. D. (2011). An experimental
examination of the effects of communicative infidelity motives on communication
and
relational
outcomes
in
romantic
Communication, 75(5), 473-499.
95
relationships.
Western
Journal
of
Drigotas, S. M., & Barta, W. (2001). The cheating heart: Scientific explorations of
infidelity. Current Directions in Psychological Science, 10, 177.
Drigotas, S. M., Safstrom, C. A., & Gentilia, T. (1999). An investment model prediction
of dating infidelity. Journal of Personality & Social Psychology, 77, 509-524.
Egan, V. & Angus, S. (2004). Is social dominance a sex-specific strategy for infidelity?
Personality and Individual Differences, 36, 575-586.
Emmers-Sommer, T. M., Warber, K. & Halford, J. (2010). Reasons for (non)engagement
in infidelity. Marriage & Family Review, 46 (6-7), 420-444.
Etcheverry, P. E., Le, B., Wu, T.F. and Wei, M. (2013) Attachment and the investment
model: Predictors of relationship commitment, maintenance, and persistence.
Personal Relationships. 20(3), 546-567.
Feldman, S.S., & Cauffman, E. (1999). Your cheatin’ heart: Sexual betrayal attitudes and
behaviours and their correlates. Journal of Research on Adolescence, 9, 227–257.
Fernandez, A. M., Vera-Villarroel, P., Sierra, J. C. & Zubeidat, I. (2007). Distress in
response to emotional and sexual infidelity: Evidence of evolved gender differences
in spanish students. The Journal of Psychology, 141(1), 17-24.
Fincham, F. D. & Cui, M. (2011). Emerging adulthood and romantic relationships: An
introduction. In F. D. Fincham, M. Cui (Eds), Romantic Relationships in Emerging
Adulthood (pp. 3-12). New York: Cambridge University Press.
Fish, J. N., Pavkov, T. W., Wetchler, J. L. & Bercik, J. (2012). Characteristics of those
who participate in infidelity: The role of adult attachment and differentiation in
extradyadic experiences. The American Journal of Family Therapy, 40, 214–229.
Fraley, R. C., Waller, N. G. & Brennan, K. A. (2000). An item response theory analysis of
self-report measures of adult attachment. Journal of Personality and Social
Psychology, 78, 350-365.
Fricker, J. (2006). Predicting infidelity: The role of attachment styles, lovestyles, and the
investment model. Doctoral’s Thesis, Swinburne University of Technology.
Friedman, H. S. & Schustack, M. W. (2012). Personality: Classic theories and modern
research.(Fifth Edition). Boston, MA : Allyn & Bacon.
Glass, S. P. & Wright, T. L. (1977). The relationship of extramarital sex, length of
marriage, and sex differences on marital satisfaction and romanticism: athanasiou’s
data reanalyzed. Journal of Marriage and The Family, November, 691-703.
96
Glass, S. P. & Wright, T. L. (1985). Sex differences in type of extramarital involvement
and marital dissatisfaction. Sex Roles, 12 (9/10), 1101-1119.
Glass, S.P., & Wright, T.L. (1992). Justifications for extramarital relationships: The
association between attitudes, behaviors, and gender. Journal of Sex Research, 29,
361–387.
Goldberg, L. R. (1990). An alternative “description of personality”: The big-five structure.
Personality Processes And Individual Differences, 59(6), 1216-1229.
Gordon, K. C., Baucom, D. H., & Snyder, D. K. (2004). An integrative intervention for
promoting recovery from extramarital affairs. Journal of Marital and Family
Therapy, 61(11), 1393-1405.
Greeley, A. (1994). Marital infidelity. Society, 31, 9-13.
Guerrero, L. K. & Bachman, G. F. (2008). Communication following relational
transgressions in dating relationships: An investment-model explanation. Southern
Communication Journal. 73(1),4-23.
Gülgöz, S. (2002). “Five-factor model and NEO-PI-R in Turkey,” A. J. Marsella (Series
Ed.), R. R. McCrae ve J, Allik (Eds.), The five-factor model across cultures, Kluwer
Academis/PlenumPublishers: USA, 1-23.
Hackathorn, J. & Harvey, R. (2011). Sexual double standards: Bias in perceptions of
Cyber-Infidelity. Sexuality & Culture, 15, 100-113.
Halat, M. I. (2009). Yatırım kuramı bağlamında evli çiftlerde uyum, nedensel ve
sorumluluk yüklemeleri ile yalnızlık arasındaki bağlantılar. Doktora Tezi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Hall, J. H. & Fincham, F. D. (2006). Relationship dissolution following infidelity: The
roles of attributions and forgiveness. Journal of Social & Clinical Psychology, 25(5),
508-522.
Hansen, G. L. (1987). Extradyadic relations during courtship. Journal of Sex Research, 23,
382-390.
Hazan, C., & Shaver, P. R. (1994). Attachment as an organizational framework for
research on close relationships. Psychological Inquiry, 5, 1-22.
Hendrick, S. S. (2009). Understanding Close Relationships. (1. Basım) ( A. Dönmez, Çev.
Ed.) Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
97
Ho, M. Y. , Chen, S. X. , Bond, M. H. , Hui, C. M., Chan, C. & Friedman, M. (2012).
Linking adult attachment styles to relationship satisfaction in hong kong and the
united states: The mediating role of personal and structural commitment. Journal of
Happiness Studies, 13, 565-578.
Holmes, J. G. & Rempel, J. K. (1989). Trust in close relationships. In C. Hendrick (Ed),
Close relationships (pp. 187-220). Newbury Park, CA: Sage.
Hovardaoğlu, S. (1996). Sosyal mübadele: Evlilikle ilgili değerlendirmelere etkisi. Türk
Psikoloji Dergisi, 11(36), 12-24.
Hunyady, O. , Josephs, L. & Jost, J. T. (2008). Priming the primal scene: Betrayal trauma,
narcissism, and attitudes toward sexual infidelity. Self & Identity, 7(3), 278-294.
Impett, E. A., Beals, K.P. & Peplau, L. A.(2001). Testing the investment model of
relationship commitment and stability in a longitudinal study of married couples.
Current Psychology, 20(4). 312-326.
Impett, E. A., & Peplau, L.A. (2002). Why some women consent to unwanted sex with a
dating partner: Insights from attachment theory. Psychology of Women Quarterly, 26,
360–370.
John, O. P. & Srivastava, S. (1999). The big five trait taxonomy: History, measurement,
and theoretical perspectives. In L. A. Pervin, O. P. John (Eds). Handbook of
personality: Theory and research, 102-138.
Josephs, L. (2006). The impulse to infidelity and oedipal splitting. The International
Journal of Psychoanalysis, 87, 423–37.
KağıtbaĢı, Ç. (1998). Kültürel psikoloji: Kültür bağlamında insan ve aile (1. Baskı).
Ġstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.
Kantarcı, D. (2009). Evli bireylerin bağlanma stillerine göre aldatma eğilimleri ve çatışma
yönetim biçimlerinin incelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ġstanbul.
Karasar, N. (2007). Bilimsel araştırma yöntemi. (17. Baskı.) Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
Kelley, H. H., Berscheid, E., Christensen, A., Harvey, J. H., Levinger, G., McClintock,
E., et al. (1983). Analyzing close relationships. In H. H. Kelley, E. Berscheid, A.
Christensen, J. H. Harvey, T. L. Huston, G. Levinger, E. McClintock, L. A. Peplau &
D. R. Peterson (Eds.), Close relationships (pp. 20-67). New York: Freeman.
98
Kelley, H. H., Holmes, J. G., Kerr N. L., Reis, H. T., Rusbult, C. E. & Van Lange, P. A. M.
(2003). An atlas of interpersonal situations. UK: Cambridge University Press. 1-19.
Kinney, D. (1999). Cultural variability in perceptions of cheating. Doctoral’s Thesis,
University of Southern California.
Klacsmann, A. N. (2008). Recovering from infidelity: Attachment, trust, shattered
assumptions, and forgiveness from a betrayed partner's perspective. Doctoral’s
Thesis, Fuller Theological Seminary, School of Psychology.
Janus, S. & Janus, C. (1993). The Janus report on sexual behavior. New York: John Wiley
& Sons.
Lambe, C. J. ; Wittmann, C. M. & Spekman, R. E. (2001). Social exchange theory and
research on business to business relational exchange. Journal of Business-toBusiness Marketing, 8(3), 1-36.
Lambert, N. M., Slotter, E. B., Pond, R. S., Deckman, T., Finkel, E. J., Luchies, L. B. and
Finchamn, F. D. (2011).So far away from one's partner, yet so close to romantic
alternatives: Avoidant attachment, interest in alternatives, and infidelity. Journal of
Personality and Social Psychology, 101 (6), 1302-1316.
Larsen, R. J. & Buss, D. M. (2005). Personality Psychology (Second edition). NY:
McGraw Hill.
Laurenceau, J. P.; Barrett, L. F. & Pietromonaco, P. R. . (2004). Intimacy as an
interpersonal process: The importance of self-disclosure, partner disclosure, and
perceived partner responsiveness in interpersonal exchanges . In H. T. Reis & C. E.
Rusbult(Eds), Close relationships: Key readings (pp. 199-211). New York:
Psychology Press.
Le, B., & Agnew, C. R. (2003). Commitment and its theorized determinants: A metaanalysis of the investment model. Personal Relationships, 10, 37–57.
Le, B. ; Korn, M. S.; Crockett, E. E. & Loving, T. J. (2010). Missing you maintains us:
Missing a romantic partner, commitment, relationship maintenance, and physical
infidelity. Journal of Social and Personal Relationships, 28(5) 653–667.
Lusterman, D. D. (1998). Infidelity: A survival guide. Oakland, CA : New Harbinger
Publications.
Mark, K. P. ; Janssen, E. & Milhausen, R. R. (2011). Infidelity in heterosexual couples:
Demographic, interpersonal, and personality-related predictors of extradyadic sex.
Archives of Sexual Behavior, 4, 971–982.
99
Mattingly, B. A.; Wilson, K.; Clark, E. M.; Bequette, A. W. & Weidler, D. J. (2010).
Foggy faithfulness: Relationship quality, religiosity, and the perceptions of dating
infidelity scale in an adult sample. Journal of Family Issues, OnlineFirst, published
on February 24.
Mattingly, B. A.; Clark, E. M.; Weidler, D. J.; Bullock, M.; Hackathorn, J. & Blankmeyer,
K. (2011). Sociosexual orientation, commitment, and infidelity: A mediation
analysis. The Journal of Social Psychology, 151(3), 222–226.
McAlister, A. R., Pachana, N., & Jackson, C. J. (2005). Predictors of young dating adults’
inclination to engage in extradyadic sexual activities: A multi-perspective study.
British Journal of Psychology, 96, 331–350.
McAnulty, R. D. & Brineman, J. M. (2007). Infidelity in dating relationships. Annual
Review of Sex Research, 18, 94-114.
McCrea, R. R. & John, O. P. (1992). An introduction to the five-factor model and its
applications. Journal of Personality, 60, 175-215.
McCrea, R. R. & Costa, P. T. (1997). Personality trait structure as a human universal.
American Psychologist, 52(5), 509-516.
Mikulincer, M., & Erev, I. (1991). Attachment style and the structure of romantic love.
British Journal of Social Psychology, 30, 273–291.
Mikulincer, M., & Shaver, P. R.(2007). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and
change. New York: The Guilford Press.
Miller, S. L. & Maner, J. K. (2009). Sex differences in response to sexual versus emotional
infidelity: the moderating role of individual differences. Personality and Individual
Differences, 46, 287–291.
Miller, S. L. & Maner, J. K. (2008). Coping with romantic betrayal: Sex differences in
responses to partner infidelity. Evolutionary Psychology, 6(3), 413-426.
Morgan, H. J., & Shaver, P. R. (1999). Attachment processes and commitment to romantic
relationships. In J. M. Adams & W. H. Jones (Eds.), Handbook of interpersonal
commitment and relationship stability (pp. 109–124). New York: Plenum Press.
Norment, L. (1998a). Infidelity: Why men cheat. Ebony, 54(1), 116-123.
Norment, L. (1998b). InfidelityII: Why Women Cheat. Ebony 54(2), 148-152.
100
Orzeck, T. & Lung, E. (2005). Big-five personality differences of cheaters and noncheaters. Current Psychology: Developmental • Learning • Personality • Social,
24(4), 274-286.
Özgün, S. (2010). The predictors of the traumatic effect of extramarital infidelity on
married women: coping strategies, resources, and forgiveness. Doktora Tezi,
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Pesulo, P. R. & Spina, P. (2008). Understanding infidelity: Pitfalls and lessons for couples
counselors. The Family Journal: Counseling And Therapy For Couples And
Families, 16(4), 324-327.
Pistole, M. C. & Clark, E. M. (1995). Love relationships: Attachment style and the
investment model. Journal of Mental Health Counseling, 17(2) 199-209.
Pistole, M. C. & Vocaturo, L. C. (1999). Attachment and commitment in college students'
romantic relationships. Journal of College Student Development, 40(6), 710-720.
Polat, D. (2006). Evli bireylerin evlilik uyumları, aldatma eğilimleri ve çatışma eğilimleri
arasındaki ilişkilerin bazı değişkenler açısından incelenmesi. Yüksek Lisans Tezi,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Prager, K. J. (1995). The psychology of intimacy. New York: The Guilford Press. 1-7.
Previti, D. & Amato, P. R. (2004). Is infidelity a cause or a consequence of poor marital
quality? Journal of Social and Personal Relationships, 21(2), 217–230.
Psychology Today. (May/Jun93). Myths of infidelity. 26(3), p35. 3p.
Püsküllüoğlu, A. (1997). Arkadaş Türkçe sözlük (2. Baskı). Ankara: ArkadaĢ Yayıncılık.
Roscoe, B., Cavanaugh, L. E., & Kennedy, D. R. (1988). Dating infidelity: Behaviors,
reasons and consequences. Adolescence, 23, 35–43.
Rosenbaum, T. Y. (2009). Applying theories of social exchange and symbolic interaction
in the treatment of unconsummated marriage/relationship. Sexual and Relationship
Therapy, 24(1) 38-46.
Rusbult, C. E. (1980). Commitment and satisfaction in romantic associations: A test of the
investment model. Journal of Experimental and Social Psychology, 16, 172-186.
Rusbult, C. E. (1983). A longitudinal test of the investment model: The development (and
deterioration) of satisfaction and commitment in heterosexual involvements. Journal
of Personality and Social Psychology, 45, 101–117.
101
Rusbult, C. E., Martz, J. M., & Agnew, C. R. (1998). The investment model scale:
Measuring commitment level, satisfaction level, quality of alternatives, and
investment size. Personal Relationships, 5, 357-391.
Saunders, J. M. and Edwards, J. N. ( 1984).Extramarital sexuality: A predictive model of
permissive attitudes. Journal of Marriage and Family, 46(4), 825-835.
Selçuk, E., Günaydın, G., Sümer, N. & Uysal, A. (2005). YetiĢkin bağlanma boyutları için
yeni bir ölçüm: Yakın iliĢkilerde yaĢantılar envanteri-II’nin Türk örnekleminde
psikometrik açıdan değerlendirilmesi. Türk Psikoloji Yazıları, 8 (16), 1-11.
Senchak, M., & Leonard, K. E. (1992). Attachment styles and marital adjustment among
newlywed couples. Journal of Social and Personal Relationships, 9, 51–64.
Schmitt, D.P. (2002). Personality, attachment, and sexuality related to dating relationship
outcomes: Contrasting three perspectives on personal attribute interaction. British
Journal of Social Psychology, 41, 589-610.
Schmitt, D. P. (2004). The big five related to risky sexual behaviour across 10 world
regions: Differential personality associations of sexual promiscuity and relationship
infidelity. European Journal of Personality, 18, 301-319.
Shackelford, T. K., Besser, A., & Goetz, A. T. (2008). Personality, marital satisfaction, and
probability of marital infidelity. Individual Differences Research. 6(1), 13-25.
Shackelford, T. K. (1997). Predictors and consequences of infidelity. Doctoral’s Thesis,
The University of Texas at Austin.
Shackelford, T. K., Buss, D. M. & Bennett, K. (2002). Forgiveness or breakup: Sex
differences in responses to a partner’s infidelity. Cognition and Emotion, 16(2), 299–
307.
Shaver, P. R., Hazan, C., & Bradshaw, D. (1988). Love as attachment: The integration of
three behavioral systems. In R. J. Sternberg & M. Barnes (Eds.), The psychology of
love (pp. 68–99). New Haven, CT: Yale University Press.
Shaye, A. (2009). Infidelity in dating relationships: Do big five personality traits and
gender influence infidelity?. Doctoral’s Thesis, Alliant International University.
Simpson, J. A. (1990). Influence of attachment styles on romantic relationships. Journal of
Personality & Social Psychology. 59(5), 971-980.
Snyder, D. K., Baucom, D. H. & Gordon, K. C. (2008). An integrative approach to treating
infidelity. The Family Journal: Counseling And Therapy For Couples And Families,
16(4), 300-307.
102
SolmuĢ, T. (2011). Çift, evlilik ve aile terapisi. Ġstanbul: Doruk Yayıncılık.
Somer, O. , Korkmaz, M. ve Tatar, A. (2002). BeĢ faktör kiĢilik envanteri’nin
geliĢtirilmesi-I: Ölçek ve alt ölçeklerin oluĢturulması. Türk Psikoloji Dergisi, 17(49),
21 – 33.
Sprecher, S. (1998). Social exchange theories and sexuality. The Journal of Sex Research,
35(1), 32-43.
Sternberg, R. J. (2004).A triangular theory of love. In H. T. Reis & C. E. Rusbult(Eds),
Close Relationships: Key Readings (pp. 213-227). New York: Psycholgy Press.
ġimĢek, Ö. F. (2007). Yapısal eşitlik modellemesine giriş: Temel ilkeler ve LISREL
uygulamaları. Ankara: Ekinoks.
Tang, S. S. (2009) Social context in traumatic stress: Gender, ethnicity, and betrayal.
Doctoral’s Thesis, University of Oregon.
Taysi, E. (2010). Evlilikte bağıĢlama: Evlilik uyumu ve yüklemelerin rolü. Türk Psikoloji
Dergisi, 25(65), 40-52.
Thompson, A. P. (1984). Emotional and sexual components of extramarital relations.
Journal of Marriage and the Family, 46, 35-42.
Thibaut, J. W. & Kelley, H. H. (1959). The social psychology of groups. New York: Wiley.
(Second printing 1961).
Treas, J. & Giesen, D. (2000). Sexual infidelity among married and cohabiting americans.
Journal of Marriage and the Family, 62, 48-60.
Tucker, J. S. & Anders, S. L. (1998). Adult attachment style and nonverbal closeness in
dating couples. Journal of Nonverbal Behavior, 22(2), 109-124.
Ullman, J. B. (2001) Structural equation modeling. In B. Tabachnick & L. S. Fidell (Eds.),
Using multivariate statistics (4th ed., pp. 653-771). Boston: Allyn & Bacon.
Underwood, H. & Findlay, B. (2003). Attachment styles and personality correlates of
those engaged in infidelity on the internet. Australian Journal of Psychology, 55,
232-232.
Üretmen, S. (2008). Cinsiyet, yalan söyleme ve çıkar elde etmenin yalana ilişkin
yüklemelere etkisi. Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara.
Watson, D.; Hubbard B. & Wiese, D. (2000) Affectivity as predictors of satisfaction in
intimate relationships: Evidence from self- and partner-ratings. Journal of
Personality, 68(3), 413-449.
103
Wiederman, M.W., & Hurd, C. (1999). Extradyadic involvement during dating. Journal of
Social and Personal Relationships, 16, 265–274.
Wiederman, M. W. (1997). Extramarital sex: Prevalence and correlates in a national
survey. The Journal of Sex Research, 34(2), 167-174.
Whisman, M. A., Dixon, A. E. &Johnson, B. (1997). Therapists’ perspectives of couple
problems and treatment issues in the practice of couple therapy. Journal of Family
Psychology, 11(3), 361-366.
Whitty, M. T. & Quigley, L. L. (2008). Emotional and sexual infidelity offline and in
cyberspace. Journal of Marital and Family Therapy, 34(4), 461-468.
Yeniçeri, Z. & Kökdemir, D. (2006). University students’ perceptions of, and explanations
for, infidelity: The development of the infidelity questionnaire (INFQ). Social
Behavior and Personality, 34 (6), 639-650.
104
EKLER
105
EK-1
KİŞİSEL BİLGİ FORMU
Cinsiyetiniz:
K( )
Doğum yılınız:
19……
Medeni durumunuz:
E( )
Bekar ( )
Nişanlı ( )
Üniversitede okuduğunuz bölüm nedir?
Kaçıncı sınıftasınız?
Hazırlık ( )
Evli ( )
Boşanmış ( )
Dul ( )
…………………………………………………………………………..
1. sınıf ( )
2. Sınıf ( )
3. Sınıf ( )
4. Sınıf ( )
Yaşamınızın çoğunluğunu geçirdiğiniz yerleşim merkezi hangisidir?
Köy ( )
Belde/Kasaba ( )
İlçe ( )
Şehir ( )
Şimdiye kadar hiç romantik ilişkiniz oldu mu?
Evet ( )
Cevabınız evet ise en uzun ilişkiniz ne kadar sürdü?
Şu anda devam eden bir romantik ilişkiniz var mı?
Metropol ( )
Hayır ( )
………………………………………………………...
Evet ( )
Hayır ( )
Lütfen ekteki her bir anket için cevaplamaya başlamadan önce verilen yönergeyi
okuyunuz.
Daha sonra boş madde bırakmadan cevaplayınız.
106
EK-2
ALDATMA ÖLÇEĞĠ
Geçmişte ya da şu anda sevgiliniz, nişanlınız ya da eşinizle ilişkiniz devam ederken, karşı cinsten
ikinci bir kişi size çekici gelmiş olabilir ya da onunla ilişki kurmuş olabilirsiniz. Aşağıdaki soruları bu ikinci
kişiyi düşünerek cevaplayınız.
1) Bu kişiyi ne kadar çekici buldunuz?
0
1
2
3
4
5
6
7
Hiç çekici değildi
8
Aşırı derecede çekiciydi
2) Bu kişinin sizi ne kadar çekici bulduğunu düşünüyorsunuz?
0
1
2
3
4
5
6
Hiç çekici değil
7
8
Aşırı derecede çekici
.
.
.
4) Zamanınızın ne kadarını bu kişiyi düşünerek geçiriyordunuz?
0
1
2
3
4
5
6
Hiç zaman
harcamıyordum
7
8
Çok fazla zaman
harcıyordum
.
.
.
7) Siz ve o ne kadar sıklıkta “çift” olarak bazı şeyler yaptınız (örn. birlikte zaman geçirme, telefonda
konuşma, chat vb)?
0
1
2
3
4
5
6
7
Hiç yapmadık
8
Oldukça sık yaptık
.
.
.
9) Duygusal anlamda bu kişiyle ne kadar yakındınız?
0
1
2
3
4
5
Hiç yakın değildik
6
7
8
Oldukça fazla yakındık
107
Download