Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Kırım Kongo Kanamalı Ateş hastalığının

advertisement
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
Doç.Dr.Mustafa Kemal ÇELEN
Kırım Kongo Kanamalı Ateş hastalığının etkeni bir virüstür. Nairovirüslerin neden olduğu ateş,
cilt içi ve diğer alanlarda kanama gibi bulgular ile seyreden kene kaynaklı bir infeksiyondur.
Son yıllarda tedavide görülen gelişmelere rağmen, bu enfeksiyonlarda ölüm oranları hala
yüksektir. Kırım-Kongo kanamalı ateşi ilk kez 1944 ve 1945 yılı yaz aylarında Batı Kırım
steplerinde çoğunlukla ürün toplamaya yardım eden Sovyet askerleri arasında görülmüştür.
Hastalık sıklıkla Afrika, batı Asya ile Ortadoğu ve doğu Avrupa'da görülmektedir. Kırım-Kongo
Hemorajik Ateşi virüsünün Bulgaristan, Makedonyada, Pakistan, Irak, Afganistan, İran,
Kosova, Kazakistan, Sahra altı Afrika ülkeleri, eski Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Yunanistan,
Arap yarımadası, Dubai, Kuveyt, Çin ve Moritanya’da salgınlar yaptığı bildirilmiştir.
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı virüsü, diğer tick-born zoonotik ajanlarda olduğu gibi
kene-omurgalı-kene siklusu ile doğada sirküle olan, hayvanlara ve insanlara enfekte
kenelerin
ısırması
ile
bulaşan
bir
hastalıktır.
İnsanlar virüsü; enfekte kenelerin yapışması/kan emmesi sırasında salgıladıkları tükürük
salgısı ile, enfekte kenelerin çıplak elle ezilmesi sırasında temasla, Viremik hayvanların kan ve
dokuları ile temasla, Viremik hastalarla (kan ve diğer vücut sıvıları) temas ile almaktadır.
Virüsü taşıyan çok çeşitli kene tipleri vardır, fakat bunların içinde en önemli olanları Ixodidae
ailesinde yer alan ve özelliklede Hyalomma türü kenelerdir. Hyalomma türü keneler
hastalığın temel vektörleri olup şu ana kadar 7 kene türünün (Hyalomma marginatum
marginatum, Hyalomma marginatum rufipes, Hyalomma marginatum turanicum, Hyalomma
anatolicum anatolicum, Dermacentor marginatus, Rhipicephalus rossicus, Amblyomma
variegatum) virüsün vektörü olduğu gösterilmiştir.
Virus, hastalığın yerleşik olduğu bölgelerde, insanlar dışında, çeşitli hayvan türlerinde
(örneğin, sığır, koyun, keçi, antilop ve diğer yabani çift tırnaklılar, fare, tavşan, kirpi, deve
kuşu vb.) de tesbit edilmiştir. Hayvanlarda hastalık yapmaz veya çok hafif seyirli hastalık
yapar.
Yabani tavşanlar ve domuzlar virüsün en önemli memeli rezervuarlarıdır. Yerden beslenen
kuşlar hastalık etkeninin uzak coğrafyalara yayılmasında önemli rol oynamaktadır. Virüs
doğada fokal olarak kenelerde ve vahşi hayvanlarda bulunmakta, ekolojik dengenin
bozulması insanlarda epidemilerin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmaktadır.
Keneler otlak, çalılık ve kırsal alanlarda yaşayan küçük oval şekilli, 6-8 bacaklı, uçamayan,
sıçrayamayan parazitlerdir. Hayvan ve insanların kanlarını emerek beslenirler ve bu sayede
hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.
Sendroma ilk kez 1944 yılında Batı Kırım'da rastlanmıştır. Bu hastalığa Orta Asya'da daha
önceleri, "Kara Humma" denilen hastalıkla aynı olduğu tespit edilmiştir. Bir başka adı ise
Orta-Asya Kanamalı Hummasıdır. Afrika dışında Türkiye dahil birçok Asya ve Doğu Avrupa
ülkesinde rastlanmıştır. Sendrom Türkiye'de ilk kez 2002 yılında ortaya çıkan epidemi
sırasında tanımlanmıştır.
Sendromun insanlardaki sporadik enfeksiyonu genelde Hyalomma kenesinin ısırığı nedeniyle
olur. Yine de hastalığı bulaştırabildiği bilinen 30 kene türü mevcuttur. Sığır, koyun ve keçi gibi
çiftlik hayvanlarının yanı sıra, tilki gibi vahşi hayvanlarda da etken virüse rastlanmıştır[3][4].
Ayrıca kuşlara ve küçük memelilere de bulaşabilir. Afrika-Avrupa arasında göç yolu bulunan
bazı kuşlarda virüse rastlanması kuşların virüsün kıtalararası geçişini sağlamış olabileceği
fikrini doğurmuştur.
Enfekte çiftlik hayvanlarının etinin işlenmesi veya yenmesi sonucu insanlarda ortaya çıkabilir.
Ayrıca enfekte olmuş kan ve kusmukla temasa geçmiş sağlık (hizmeti) çalışanlarında da
görülmüştür. Nozomokiyal yol bilinen bir bulaşma yoludur. İnsanlara bulaşmasının yaygın bir
yolu da kene ısırığıdır. Bunların dışında enfekte hastalarla temas da bulaşmada önemli bir
etkendir.
İlk kene ısırığından itibaren yaklaşık 2 ile 12 gün arasında değişen bir enkübasyon süresi
vardır. Hastane kaynaklı enfeksiyonlarda ise (nozokomiyal enfeksiyon) enkübasyon süresi 3
ile 10 gün arasında değişir.
Enkübasyon süresinin ardından grip-benzeri semptomlar görülmeye başlar. Bunlar yaklaşık
bir hafta sonra dinebilir. Bununla birlikte hemoraj belirtileri rahatsızlığın ilk 3-5 gününde
görülmeye başlar: öncelikle duygudurumda dalgalanma, ajitasyon, zihinsel karmaşa ve boğaz
peteşileri. Daha sonra burun kanaması, kanlı idrar ve kusma görülür. Karaciğer şişer ve ağrır.
Bunların dışında trombositopeni ve lökopeni laboratuvar bulguları arasındadır. Ayrıca
aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT) ve laktat dehidrogenaz (LDH)
oranlarında yükselme görülür.
Semptomların ilk ortaya çıkışından 9-10 gün sonra hastalar iyileşme belirtileri gösterir,
fakat %30'u rahatsızlığın 2. haftasında ölür.
Dokunması halinde bile doktora gidilmelidir.
Kırım-Kongo Hemorajik Ateşinin teşhisi sendroma yol açan virüsün veya virüsün RNA'sının
kan ve doku örneklerinden izolasyonunu, virüse karşı vücutta oluşmuş antikorların ve virüs
antijeninin varlığının saptanmasını içerir.
Ayrıca teşhisin konması için kullanılacak laboratuvarların biyogüvenlik açısından tam güvenli
olması çok önemlidir.
Spesifik bir tedavisi olmadığı için tedavi çoğunlukla semptomatik ve destek tedavisini içerir.
Hastalık sırasında sıklıkla gözlenen trombositopeni gerektiğinde düzeltilmeli, pıhtılaşma
faktörleri yerine konmalıdır. Bu amaçla trombosit süspansiyonları kullanılır. Ribavirin adlı bir
ilacın ağızdan 10 gün süre ile uygulanmasının, yani oral ribavirin tedavisinin etkinliği kesin
değildir. Bir kısım araştırmalar ilacın etkin olduğunu bildirmekte ise de ülkemizden yakın
zamanda yayınlanan çok merkezli bir araştırma etkin olmadığı yönündedir. İlacın etkin olup
olmadığına karar vermek için ileri klinik araştırmalar gerekmektedir. Hastalığı geçirenlerden
elde edilen veya atlardan elde edilen bağışık serum uygulaması etkin olabilir. Bu konuda da
araştırmalar devam etmektedir.
Modern tekniklerle hazırlanmış bir aşı mevcut değildir ancak araştırmalar devam etmektedir.
Hastalığı geçirenlerin ömür boyu bağışıklık kazanabileceği bilinmektedir.
Bulaşıcı hastalık olduğu için Kırım-Kongo Hemorajik Ateşine karşı toplumu bilinçlendirmek ve
kamu sağlığı açısından önlemler almak çok önemlidir.
Kenelerin aktif olduğu dönemlerde, örneğin bulaşmanın en sık aracısı olan Hyalomma
cinsinin aktif olduğu Nisan ve Ekim aylarında, kenelerin bulunduğu ortamdan halkın
kaçınması; kenelerin büyük sayılarda bulunabileceği ortamlarda (örneğin ahırlarda vs.)
çalışan kişilerin muayene edilmesi faydalı önlemlerdendir. Yine kenelere karşı önlem olarak
keneleri kaçıracak kimyasalların yani repellant kullanılması, açık alanlarda özellikle çok yoğun
oldukları noktalara insektisit uygulanması da olası önlemler arasındadır.
Epidemi dönemlerinde kişi üzerinde kene bulursa bunu çıkarmaya çalışmaması önemlidir,
uygun bir sağlık hizmeti merkezine (hastane gibi) gitmeli ve keneyi burada uzmanlar
çıkarmalıdır.
Hastaların kan ve vücut sıvıları ile temastan kaçınılmalıdır. Eğer bir temas olmuşsa, temas
etmiş kişi dikkatlice gözlenmeli ve belirtiler görülürse mutlaka gerekli müdahalenin
yapılmasını sağlamak önemlidir.
Kesimhaneye yollanmadan önce hayvanlardan kenelerin ayrıştırılması yaygın bir
uygulamadır. Hasta hayvanların kan ve dokularına doğrudan temasın bulaşmaya yol
açabileceği bilinmektedir.
Ribavirin stoklamak da farklı durumlarda yararlı bir önlem olabilir. ABD askeri güçleri
Afganistan ve Irak'taki personellerini çeşitli virütik hastalıklara karşı korumak amacıyla
ribavirin stokları barındırmaktadır.
1944'de tanımlanmaya yol açan salgın Batı Kırım'da olmuştur. Virüs hastalardan alınan kan
örneklerinde ve Hyalomma marginatum marginatum isimli kenelerde saptanmıştır.
Araştırmacılar kısa bir süre sonra benzer bir hastalığın Orta Asya Cumhuriyetlerinde de
olduğunu fark ettiler. Çin'deki ilk olgu 1965 yılında tanımlanmıştır. 1969'daki bir analizde ise
1956 yılında Zaire'deki (Kongo) epidemide febril bir çocuktan alınmış kan örneğinde aynı
virüse rastlanmış, buradaki hastalığın Kırım'da görülmüş olanla aynı olduğu belirlenmiştir.
Tüm bu bulgular hastalığın bugünkü ismi ve tanımına neden olmuşturlar. Verilere göre
Güney Afrika'da 1981 yılına kadar 123 olgu tanımlanmış, bunlardan %22'si ölümle
sonuçlanmıştır.
1976'da Makedonya'da (toplamda 10 olgulu) ve 1979'da Irak'ta, küçük çaplı, epidemiler
görülmüştür. Irak'taki bilinen ilk epidemi olan 1979'daki epidemideki 10 olgudan ikisinin
sağlık personeli ve bulaşmanın nozokomiyal olduğu ifade edilmiştir.
Asya ülkelerinden Pakistan, Afganistan ve Kazakistan'da ölümle sonuçlanan olgular tespit
edilmiştir. Bildirilere göre Pakistan'daki büyük (majör) epidemiler 1975, 1986, 1996, 1998,
1999 ve 2000 yıllarında olmuş, son olgu 2002 yılında tanımlanmıştır. Aynı yıl Türkiye'de Tokat
ilinde sendroma rastlanmıştır. Bu Türkiye'deki ilk bilinen epidemidir. Daha sonra 2003 ve
2004 yıllarında Türkiye'nin farklı illerinde sendroma rastlanmıştır. Türkiye'de son olarak 2006
yılında bildirilen olgulardan bazılarının ölümü sonucu sendrom medyaya da yansımıştır.
Bunların dışında sendrom Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinde (Birleşik Arap Emirlikleri,
Umman...) de görülmüş, sendrom sebebiyle ölüm vakaları ortaya çıkmıştır. Örneğin, 19891990 arasında Suudi Arabistan'daki Mekke şehrinde tanımlanan 40 olgudan 12'si ölümle
sonuçlanmıştır.
Download