HAYRİ K. YETİK 1954, Siverek doğumlu. Pek çok

advertisement
HAYRİ K. YETİK
1954, Siverek doğumlu. Pek çok dergi ve gazetede dil ve edebiyat
üzerine araştırma, inceleme, eleştiri, öykü, deneme ve şiirleri yayınlandı. Makaleleri derleme kitaplarda yer aldı. Başta yazar örgütleri
olmak üzere sivil toplum örgütlerinde, kanaat gruplarında aktif üye
olarak çalıştı. Çeşitli dergilerin editörlüğünü yaptı, edebiyat etkinliklerinin kurucu ve düzenleme kurulu üyeliklerinde bulundu.
Yayınlanmış Kitapları:
Şiir: Mezopotamya Günlüğü (Med Yayınları, 1989), Amytis Kederi (Agora Yayıncılık, 2000), Dördüncü Hâl (Ercan Kitabevi, 2003),
Aşk Bir Hayal (İlya Yayınevi, 2007), Serhoş/Sâkînâme (İlya Yayınevi,
2011).
Eleştirel Deneme: Ahmed Arif ’in Asi ve Mahzun Şiiri (Si Yayınları,
2001; İlya Yayınevi, 2007), Romanın Aranışı Arayışın Romanı (Kanguru Yayınları, 2011), Romantik Ortadoğu: Metinlerarası Bir Deneme (Ayrıntı Yayınları, 2014).
Araştırma: Edebiyatta Ç/alıntı (İnkilâp Kitabevi, 2005), Şiir Kitapları
ve Hayat-2008 (Fergun Özelli’yle ortak derleme).
İdeaAyrıntı Dizisi
Ayrıntı Yayınları
Ayrıntı: 951
İdeaAyrıntı Dizisi: 28
Arkaik Ortadoğu
Güncellenen Metinlerin Kurgusökümü
Hayri K. Yetik
Yayıma Hazırlayan
Onur Koçyiğit
© Hayri K. Yetik, 2015
Bu kitabın tüm yayım hakları
Ayrıntı Yayınları’na aittir.
Kapak Tasarımı
Gökçe Alper
Dizgi
Hediye Gümen
Baskı ve Cilt
Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2
Topkapı/İstanbul Tel.: (0212) 612 31 85 - 576 00 66
Sertifika No.: 12156
Birinci Basım: İstanbul, Aralık 2015
Baskı Adedi: 1000
ISBN 978-605-314-052-8
Sertifika No.: 10704
AYRINTI YAYINLARI
Basım Dağıtım San ve Tic. A.Ş.
Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No: 3 Cağaloğlu – İstanbul
Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11
www.ayrintiyayinlari.com.tr & [email protected]
twitter.com/AYRINTIYAYINEVI
facebook.com/ayrintiyayinevi
instagram.com/ayrintiyayinlari
Arkaik Ortadoğu
Güncellenen Metinlerin Kurgusökümü
Hayri K. Yetik
İDE AAY R INTI DİZİSİ
KURTULUŞ TEOLOJİSİ
Ed. Christopher Rowland
İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ
2. Cilt
KİRLİLİK KAVRAMI VE
ALEVİLİĞİN ASİMİLASYONU
Mevlüt Özben
HIRİSTİYANLIKTAKİ ATEİZM
Exodus’un ve Krallığın Dini
Ernst Bloch
İSLAM’IN GELECEĞİ
Wilfred S. Blunt
KOMÜNİSTLERDEN
İSLAMCILARA
Bir 20. Yüzyıl Tarihi: Endonezya
Adrian Vickers
İSLAM’IN İKİNCİ MESAJI
Mahmut Muhammed Taha
TANRISIZ AHLAK?
Walter Sinnott-Armstrong
DÜŞMANIN TARİHİ
Gil Anidjar
İSLAM’DA 50 ÖNEMLİ İSİM
Roy Jackson
ESRÂRNÂME
Ferîdüddîn Attâr
İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ
1. Cilt
SÜRYANİLER
Mutay Öztemiz
KIZILBAŞLAR/ALEVİLER
Krisztina Kehl-Bodrogi
İBNİ HALDUN
Tarih Biliminin Doğuşu
Yves Lacoste
İBNİ ARABÎ VE DERRİDA
Tasavvuf ve Yapısöküm
Ian Almond
CENNETİN ELEŞTİRİSİ
Roland Boer
MÜSLÜMAN KÜLTÜRÜ
V. V. Barthold
İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ
3. Cilt
OXFORD İSLÂM SÖZLÜĞÜ
Baş Editör: John L. Esposito
İLÂHÎNÂME
Ferîdüddîn Attâr
MÜSLÜMAN SİTE
Louis Gardet
İHVÂN-I SAFÂ RİSÂLELERİ
4. Cilt
ROMANTİK ORTADOĞU
Metinlerarası Bir Deneme
Hayri K. Yetik
ÂDEM İLE HAVVA HER YERDE
Yahudilik, Hıristiyanlık ve
İslamiyet’te İlk İnsan
Mineke Schipper
İSLAM TEOLOJİSİNE GİRİŞ
Louis Gardet & Georges Anawati
Arkaik Ortadoğu
Güncellenen Metinlerin Kurgusökümü
Hayri K. Yetik
İçindekiler
Sunuş..........................................................................................................9
Dünya Denilen Metin ...........................................................................11
Şiraze........................................................................................................39
Uygarlığın Önsözü.................................................................................60
Matris.......................................................................................................80
Yazı İktidarı...........................................................................................111
Öte Dünya Beri Dünya........................................................................121
Eyyub Modeli........................................................................................139
Ayartıcı Masumiyet..............................................................................173
Akdeniz Esini........................................................................................198
Tanrı Saltanatı.......................................................................................207
Yerleşik Takiyye ya da “Doğumların Tekrarlayıcısı”........................234
“Adalet İktidarın Zirvesidir”...............................................................250
Kefaretin Bedeli....................................................................................283
Savaş Cehennemi..................................................................................297
İkon, Logosa Karşı................................................................................319
Kelam-ı Kadim ve Şiir Cini.................................................................358
Kaynakça...............................................................................................409
Dizin.......................................................................................................425
Sunuş
Şimdi kitaba dönüşmüş bu çalışmanın geçen yıl yayımlanan
cildi Romantik Ortadoğu, son iki yüzyılına pencere açmıştı adı
geçen coğrafyanın. Arkaik Ortadoğu, “büyük anlatılar”ın soykütüğünü yoklamaya kalkışmış kurgusökümüne yönelik bir deneme
sayılabilir.
Arkaik çağlardan taşınıp güncellenen metinlere yönelik yerleşik okumaları, dilin hakikati yansıttığı inancını ve buna dayalı
değerleri yerinden etmek, bir çağdan diğerine, bir kavramdan bir
başkasına, bir yazıdan ötekine, bir dilden başka bir dile, ana metin
dipnot, bir mekik gibi gidip gelerek metinleri yanlışları da dahil
yeni okumalara açmak, nihai okuma beklentilerini boşa çıkarmak
üzere klasik kalıplardan kaçınan, görece özerk metinlerden oluşmuş olumsal bir okuma deneyimi...
Her şeyin dinselliğin jelatiniyle muhafaza edildiği, hayatın hayaletimsi bir hale sokulduğu çağlarında farklı olanın, farklı düşünenin görüşünü almak, sözü; hak, hukuk, ifade özgürlüğü ama en
çok da soru ve sorgulama olanağı olan edebiyata vermek istiyor.
Bir başka deyişle edebiyatın gözünden tanıklığına başvurmak...
Bunun yarattığı güçlüğü azaltmak için yayınlanması sürecinde
düzeltisine katkıda bulunarak okunurluğunu kolaylaştıran değerli
yazar dostlarım Onur Koçyiğit, Asuman Susam, Müslüm Yücel,
Burhan Sönmez ve İsmail Mert Başat’ın ve okurların metinlerarası dolaşımına ilişkin benzettikleri gibi Arkaik Ortadoğu kendince
Sokratik bir söyleşim olmak isterdi. Ama bir bakıma metin kendi
kendini yazdı. O nedenle, kafasındaki gibi olup olmadığını merak
ederek oyuncağının düzeneğini görmek üzere söken bir çocuğun
heyecanı içinde yazıldığı gibi okunmayı ve hoşgörü diliyor.
Hayri K. Yetik
9
Dünya Denilen Metin
Öyküler adaletin her an tecelli edeceği inancını
telkin ederler. Bu inanç uğruna kadınlar, erkekler ve
çocuklar tarihin belli anlarında insanüstü şiddetle
savaşırlar. Ve öyküler iktidarlarının yıkılışı gibi
okunabildiğinden tiranlar, öyküler anlatılsın istemez.
John Berger
İster uzayın comoving uzaklığına vurulsun ister susineklerinin
bir günlük ömrüyle tartılsın, her an yenilenen önsüz, sonsuz ve
ansal oluştur evren. Varlık olarak atom altından evrenin sınırlarına dek bir yazılım, sonu belirsiz ve açık bir kitap gibi okunabilir.
Bu benzetmenin akla getirebileceği yerleşik takiyyenin1 teleolojik Levh-i Mahfuz’u2 ise yazılmış, olmuş bitmiş bir senaryodur;
1. Kitap ilerledikçe anlaşılacağı üzere mutlak hakikat varsayımının pragmatizmi ve
epistemolojisi, önermesel bilgisi ve aktarımına dayalı düşüncesi, dinsel mesellerle
–Aydınlanma’yla birlikte modern anlatılara bırakacaklar yerlerini, dinsel içeriği de
ulusallığa– biçimlenmiş belleğin aklı/mantığı/logosu vb karakteristikleriyle İbrahimi geleneğe bağlı dinsel tasavvur, büyük dinsel anlatı kastedilmekte. Buna göre
oluşan toplum ve gelecek tasavvurunun ideolojik-politik kurgusunun anlatım biçiminden söz edilirken de retorik denilecek. Karşıt ulamı, yaratılış yerine oluşu, değişimi benimsemiş temel bir akıl ve hakikat düşüncesi taşımayan, düşünme/düşünüş/
duygunun muhalif söylemselliği yerine de “ironik takiyye”yi kullanacağım. Adı üstünde ironik bu tasavvurun özellikle dünya onaylayıcı anlatımına da genel anlamda
sanatsal duyarlık ve duruş olarak “poetika” diyeceğim.
2. Korunmuş Kitap: “Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O
bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin
karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta
olmasın” (Kur’an, Neml, 6/59). “Şüphesiz o, bizim katımızda olan Ana Kitap’tadır”
(Çev. Ali Bulaç). “Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur,
çok yücedir, hikmetlerle doludur” (Çev. Kurul: Diyanet İşleri Başkanlığı) (Kur’an,
11
Hayri K. Yetik
yönetmenlik hakkı ne peygamberine, ne topluma ne de doğaya
tanınmıştır. Tanrı tarafından yazılmış, onanmış, oynanmakta ve
ona göre sonlanacaktır.
Logosentrik (sözmerkezci) Batı metafiziğinin de kaynağı olan
Ortadoğu tasavvurunu biçimlemiş bu imgenin değeri, “varlığı”
bu evde betimleme, insanı burada tutma gücüne bağlıdır. İslami
terminolojideki adıyla bu, “i’câz”3 denilen kanon olup değiştirilemez, ancak ona methiyelerle öykünülerek güncellenebilir. Gerekçesi de Tanrı gerçeği hikâyelerle anlatır dendiği üzere yazarının
Tanrı olmasıdır. Bu nedenle arkaik ve klasik Ortadoğu’da kişisel
iradeye inisiyatif tanınmamıştır. Kişisel karakter de dahil kabullenilemez, dışarısı baştan çıkma, “küfür” sayılır.
Levh-i Mahfuz’un modern biçimi olarak “büyük ulusal anlatı” denilen tarih yazılımları, ulus ve ulusdevletin inşası dışındaki
tasavvurları da esinlendirir. Jung’un ortak bilinçaltının arketipleri saydığı mitler de burada işlev yüklenir. Bir başka deyişle mitler de yeniden işe koşulur. “Zamanın anlatı aracılığıyla yeniden
şekillenmesi”4 Paul Ricœur’ün dediği gibi hayatımızı, “anlattığımız gerçeğe uygun yahut kurgusal hikâyelerin hepsinin sonucu
kılar”5 ama nesne olarak bu öyküler, öznesi/yazarı tarafından deLokman, 43/4). Ortadoğu mitolojilerinde dünya yaratılmadan önce kaderinin yazıldığı tablet. Ümmü’l-Kitab/Ana Kitap da denir. Safir Kitap, Yahudi efsanelerine göre
Adem’in cennetten kovulmasından sonra İsrafil safir bir taş üzerine kazınmış bir
kitap getirmiştir. Adem’den oğlu Şit’e, onun oğlu Enoş’a derken Nuh, İbrahim, Musa
ve Harun’a dek geçmiştir. Kader Kitabı anlamına da gelebilecek bu kitaptaki yazının dışına çıkabilme ve onun değiştirilip değiştirilemeyeceği meselesi, bilgi tamamlanmış, mutlak doğru olarak düzenlenmiştir diyen ile İslam düşünürlerinin ancak
dünyevi mealleri nesih/mensuha uğratılabilir; yani değişitirilebilir diyenler arasında
tartışmalar eksik olmamıştır hiçbir zaman.
3. el-i’câz: Kur’an’ın az sözcükle özlü söz niteliği kastedilir İslami sözmerkezcilikte.
Şu savsözle özetlenir: Ne usandıracak kadar uzun, ne anlaşılmayacak kadar kısa. Bu
bağlamda el-hazf/eksiltili ve el-kasr/özgüleme sözceleri temel ilkesi olup bütün söz
sanatlarını içeren anlatımlardır. Ama anlatımın akıcılığını bozan, anlatım bozukluğuna yol açan, anlam yanılsaması yaratan yanlışlardan arınması anlamına da gelir.
“İ’câz, Kur’an demektir Kur’an da İslam.” İslam düşünürlerince şiirden ve düzyazıdan
başka bir şey, kusursuz ve tansık sayılan Kur’an’ın kanonik işlevini ve benzersizliği
kabulünü de akla getirir. “Acz” içinde olmalıdır yeni metin ki, Kur’an’a karşı gururlanıp bir üstünlük savına kalkışmasın; Allah’ın azameti ve büyüklüğü karşısında, kendi acziyetini idrak etmesi gereken kul gibi onun buyruğunda kalsın. Yalçın Sadak,
muhalif metinlerin i’câza direncinin ironik bir adlandırmayla “taciz”le simgelenmesini önerir. Bkz. Yeni Dünya Düzeni, Öteki Yayınları, İstanbul, s. 56.
4. Olivier Abel, Jérome Porée, Ricœur Sözlüğü, Çev. Atakan Altınörs, Say Yayınları,
İstanbul, 2002, s. 22.
5. A.g.e., s. 19.
12
Arkaik Ortadoğu
ğiştirilebilir de. Demek ki görece özerk metinler, aynı zamanda
nesne olmaktan özne olmaya geçişin potansiyelini içinde barındırır.
Yazarlarının değiştirildiği, yerini insana ve ulusa bıraktığı söylenmiş olsa da hiza ve mesafesi buna göre belirlenmiştir. Zorunluluk gibi olası rastlantıların da rolünü yoksaymaya varan Levh-i
Mahfuz tasavvuru fazla iradeci olmaktan başka olageldiği gibi
dünya yadsıyıcı imgeye, kültür karşıtlığına, kinizme, nihilizme,
yol açar. Tarihin böylece tanımlanması “Allah’ın dediği olur”la
başlayan teslimiyete “Bırakınız yapsınlar, Bırakınız geçsinler”
diyen liberallerinkine veya toplumsal olguları da şartlı refleksle
açıklayan “Her şey olacağına varır” savsözünde ifadesini bulan
erekselci pozitivizme, bir başka deyişle sorumluluğu savuşturmaya dönüşebilir.
Bu bağlamda okur/yazar bakışımlı iki ayna gibi düşünülecek
olursa; konuşan ve algılayan, bir başka deyişle olgu ve yansıma sık
sık karışabilir, karıştırılabilir. Aynı zamanda bu nedenle söz konusu metin her okur için yeterince açık değildir. Bu gibi durumlarda nerede eksiltili geliyor ya da olgu ona nerede bol, anlamak
ve müdahalede bulunmak üzere alegorinin dışına çıkıp dünyanın
hikâyesini “gerçek metinleri”nden okuyacak ya da metinlerin gerçeklik katmanına inecek olursak, bildik tarihin içinden ve dışından başka bir tarihe varabiliriz.
Elimizdeki, özellikle arkaik çağalara ait metinler sınırlı ama
Derrida gibi différans6 denilen metin boşluklarından yararlanarak
6. différans: Türkçe’ye boşluk, ayram göstergeleriyle çevrilen kavram, temporizasyon (erteleme) ve différer (ay-ı-rım) gibi ikili anlama sahip olup Jacques Derrida
terminolojisinde “örneklemek için zorlandığı” (Stephen Hahn, Derrida Üzerine,
Çev. Hazal İnaltekin, Sentez Yayıncılık, 2014, s. 137) gösteren ile gösterilen arasındaki mesafeye ilişkin bir saptama olarak hem anlamın olanaklılığını hem de anlam
boşluğunu dile getirir. Bu ayramdan gösteren ve gösterilen kaçmakta, dikiş tutmamaktalar. Fallogosentrik Batı onto-metafiziği, akıl merkezli kendi hakikat algısına
göre tek okumayı dayatır; bu ayramın kapatılmasına odaklanmıştır diyen Derrida’ya
göre, ona karşı her metni dilin ve olguların muğlaklığı dolayısıyla bildik okumalardan başka biçimde okumak olanaklıdır. Ayram, boşluk, hayaletimsilik, iz, pharmakon, posta metaforu, sanallık, söz-yazı karşıtlığı, tekrarlanbilirlik, yapay hakikat vb
terimlerle ilişkili kullanılır. Ayram “ayrımlarla, ayrım izleriyle birbiriyle ilişkide olan
öğeler aracılığıyla uzam açmanın sistematik oyunu”na göndermedir. Hem bir yapı
hem bir harekettir. Her şey ayrılır/ötelenir, bu anlamda bir şey ayrıldığı şeydir ama
aynı anda ondan farklıdır. Ayrımları olası kılan bu ayrılma ve öteleme çabasını, metafizik ayrım düşüncesinde bastırılmış olan çabayı adlandırır Derrida (Bkz. Milan
Lucy, Derrida Sözlüğü, Çev. Sabri Gürses, BilgeSu Yayınları, 2012).
13
Hayri K. Yetik
veya tersine çevirip olumsal okumalar yapabiliriz. Bu yöntemle
edebi olmayanları da dahil metinlerdeki görüngülerin, metaforların, gösteren gösterilen yönseme, tutum ve akımların evrimi7
öteki tarihin, başka tasavvurların kapısını açabilir.
Toplumsal değişimleri bilinçli deneyimden çok bilinçdışına
bağlayanların; insanı günahkâr ve küfre eğilimli olduğu için ıslahını zorunlu gören dinsel tasavvurun, erekselci, iradeci ve davranış psikolojisinin, özü bakımından evrimci, ilerlemeci “büyük
anlatılar”ın ve önceliği alımlama/anlamlandırma ediminin kendisine veren fenomenolojik yöntemin, onlara eklemlenen retoriğin
itibar kaybı, bu öteki tarihini bir seçenek durumuna getirir.
Distopyalara göre asıl mesele bunları da “Sözün Düşüşü”nü8
de sorun olmaktan çıkaracak boyutlarda türümüzü kültürel intihara sürükleyen endüstriyel kapitalizm ve götürmekte olduğu
tekno-toplumdur. “Duyguötesi toplum”a,9 “postinsan”a10 doğru
evrilmekte olan teknoekonominin ve biyo-politikaların11 iktidar
biçimleri biyo-iktidar12 ve panoptikon13 yapılanmaları, bilişim ve
bildirişim teknolojileriyle egemenlik stratejilerini sil baştan kurgulayacak. Üzerimizde polis denetimi olmayacak ama özgürlük
7. Bkz. Tzvetan Todorov, Poetikaya Giriş, Çev. Kaya Şahin, Metis Yayınları, İstanbul,
2013, s. 99.
8. Jack Ellul, Sözün Düşüşü, Çev. Hüsamettin Arslan, Paradigma Yayınları, İstanbul,
1998.
9. Bkz. Stjepan G. Mestrovic, Duyguötesi Toplum, Çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999.
10. Bkz. Dominique Lecourt, İnsan Post İnsan, Çev. Hande Turan Abadan, Epos
Yayınları, Ankara, 2005.
11. Beden ve sağlık denetimi üzerinden toplumun yönlendirilmesini temel alan yeni
egemenlik stratejileri (Bkz. Thomas Lemke, Biyopolitika, Çev. Utku Özmakas, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013).
12. Michel Foucault, hayatı istila etmekle kalmayıp toplumun dokusuna, nüfuz edecek biçimde sistemin dolaylı politikası karşılığı kullandığı bir terim. Terim yeni olsa
da prototipleri eskiden beri vardır (Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, Çev. Hülya
Tufan, Afa Yayınları, s. 144).
13. Zygmunt Bauman, “akışkan gözetim” demeyi yeğlediği günümüzün kitle özdenetim yönelimini teknolojiye ve Büyük Birader’e bağlamanın gerçeği gözden
kaçırmaya yol açacağına dikkat çeker. Foucault’un “modern iktidarın şemsiyesi”
olarak optikon görüşünün bu alandaki gelişmelerce eskitildiğini, panoptikon sürecinde olduğumuzu, artık modernitenin akışkan bir nitelik kazandığını, izlenmek
duygusunun hazza dönüşebileceğini, dolayısıyla “akışkan modernite” diye anılması
gerektiğini, gözetimin de ona göre “akışkan gözetim” olduğunu savlıyor. Thomas
Mathiesen internet olanağıyla gözetimcisi olmayan bir gözetim olarak sinoptikonla
adlandırıyor bunu (Bkz. Akışkan Gözetim, Çev. Elçin Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2012).
14
Arkaik Ortadoğu
sandığımızın14 görünmez dizginleri olacak. “Yeni teknolojilerin
gerçeğe gerçekten son vermeye başladığı, düşüncenin gerçekliği sürdürme direncine karşın sanal olan, gerçeği sonlandırma
uğraşı”15 da bu sürecin bir yüzü. Baudrillard’a bakılırsa, daha şimdiden “gerçek geri dönmemek üzere kaybolmuş”16 onun yerine
çağdaş bir hastalık olarak adlandırdığı “gerçeğin üretimi ve yeniden üretimi”17 ikame edilmekte. Dolayısıyla “maddi’ üretimin
kendisi bile günümüzde hipergerçek18 bir şeydir.
Buradan geleceğe açılan yollardan birine göre: Stoacı, Orpheusçu veya eskatolojik19 kabullerle onlara uymaya devam edip koyvereceğiz kendimizi Golemleşen20 teknolojinin yarattığı hazlar
bahçesi gibi bizi cezp eden Disneylandlaşmış21 hayatın kollarına
nereye götürecekse, beynimizin bilgisayarlarca ele geçirilmesine,
14. Konuya İslam referansıyla açıklama getiren İsfahâni’ye göre iki çeşit özgürlük
var; bir, başkasının insan üzerinde denetim ve egemenlğinin olmaması; iki, dünyevi
istek ve aşırı kazanç hırsına teslim olmamak (Bkz. Ragıp İsfahâni, Müfredât, Çev. M.
Yolcu, A. Güneş, Çıra Yayınları, İstanbul, 2006, s. 294).
15. Jean Baudrillard, İmkânsız Takas, Çev. Ayşegül Sönmezay, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 46.
16. Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, Çev. Oğuz Adanır, Doğu Batı
Yayınları, 2003, s. 15. Baudrillard’ın terimleri: Simülakr, bir gerçeklik olarak algılanmak isteyen görünüm; simüle etmek, gerçek olmayan bir şeyi gerçekmiş gibi
sunmak, göstermeye çalışmak. Simülasyon, bir aygıtın incelenmek üzere yapılmış
maketi, bilgisayar programları aracılığıyla yapılmış görünümü. Hipergerçek (http://
atilf.atilf.fr ve Petit Robert Sözlüğü’nden aktaran Oğuz Adanır, Simülakrlar ve Simülasyon, s. 11).
17. Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, s. 44.
18. A.g.e., s. 44.
19. “Ret’ten rızaya götüren yol, üç farklı rıza anlayışından –Stoacı, Orpheusçu ve
eskatolojik– geçer. İlki, sınırsız bir iradenin kibrini ele verir; ikincisi, tersine iradeyi
kendini reddetmeye ve doğaya hayranlıkla eriyip gitmeye hazır görür; bir tek üçüncüsü tastamam insani –ama sadece insani– bir iradenin büyüklüğünü ve sefilliğini
tercüme eder” (Abel, Porée, Ricœur Sözlüğü, s. 90).
20. Yahudi mitolojisindeki insanın kendi benzeri olarak yarattığı Golem, her isteğini
yerine getirebilecek Alaaddin’in lambasından çıkan dev gibidir. Musevileri arasında
antisemitiklere karşı adaleti sağlayan doğaüstü “Prag Golemi” olarak da tasarımlandığı olmuştur. Alnına yazılı “gerçek” anlamındaki EMETH’in E’si silindiğinde de
“ölüm” olmaktadır. Cumartesi günleri böyledir. Kendi gücünün de yaratıcılarının
gücünün de farkında olmayan bu aptal ve kaba saba yaratık insana hizmet eden bir
köle olarak kaldığı sürece bir tehlike yok ancak denetimden çıktığı zaman sihirli
değeneğiyle efendilerini de yok edebilir. Bugün tüketimci kapitalizmin buyruğuna,
istatistiklere bağlı, yanılabilir ve değiştirilebilir riskiyle bilim, özellikle de ge-Stell
biçimiyle teknoloji, aynı zamanda böyle bir işlev yüklenmiş görünüyor. Bkz. Harry
Collins, Trevor Pinch, Golem: Bilim Hakkında Bilmemiz Gereken Her Şey, Çev. Zeki
Yemez, Sarmal Yayınları, İstanbul, 1997.
21. Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, s. 30.
15
Hayri K. Yetik
robotlaştıran akıntıya, mutluluğu da mutsuzluğu da hissetmeyen
biyo-robot, mutant ya da hibrit durumuna getirmesine. Diğerine
göre: Çözüm özünde Aristocu bir ölçülülük22 ve Melameti meşrebini güncelleyerek, kısacası sâde yaşantıyla hazcı doğamızın müsrifliğine ve endüstriyel kapitalizme karşı dünyanın öteki varlıklarla birlikte habitatımız olduğu, ancak birlikte varolabileceğimiz
bilincine sarılıp direnmek.
Bataille’in betimlemesiyle önümüzde, “şiddetli zevkin, dehşetin
ve ölümün perspektifi –tam anlamıyla şiirin perspektifi– ve karşıt
yönde bilimin veya faydalılığın gerçek dünyasının perspektifi”23
var; birincisinin baştan çıkarıcı albenisine karşı koymak, çeşitli
anlamlar yüklediğimiz hakikatin24 üzerimizdeki hakları denen
caydırıcı söylemlerle yüzyıllarca denendi, yine de tüketerek varoluşunu25 ancak duyumsayabilen bireyler çağına geldik.
22. “Haz yokluğundan acı duymayana ise ölçülü denir”, Aristoteles, Nikomakhos’a
Etik, Çev. Saffet Babür, BilgeSu Yayınları, İstanbul, 2009, s. 66.
23. Georges Bataille, İmkânsız, Çev. Mukaddes Yakupoğlu, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 8.
24. Hukukun (yasaların ruhu) sonradan aynı kökten üretileceği hakk gibi hakikat
de agnostik alana ait sayılmalı. Çünkü soyutturlar. Arkaik çağların tasavvuruna göre
belirsizliği dolayısıyla feraset/uz görü/sağduyu sahibi olanlar hakikati hissedebilir,
gereğini yapabilir. Hüküm/yargıyla aynı kökten gelmelerine karşın anlayış, adalet
ve veciz söz anlamındaki hikmeti de bu aileye katabiliriz. Antik Mısır dininde büyü
için kullanılan hk3 sözcüğü hükmetmek ve hükümdar anlamındaki hq3’e benzer.
Mısır hükümdarlarının aynı zamanda büyüyle ilgili olduğunu, büyücü sayıldığını
söylemeye olanak verir ya da kutsal. Arapça’daki “hkm” kökü de hükmetmek ve
hâkim biçimiyle bilge ve filozof tabip anlamlarındadır. Filozof, hâkim, varlıkların
özündeki hikmeti aramak; hikmet-i müteâliye/teemüli felsefe dendiği ve de Kur’an
ül Hâkim/Hikmetli Kitap sıfat tamlamalarının niteleyenleri ve Allah hâkimdir, Allah
hikmet sahibidir deniyor oluşunu da bu savlara destek çıkarmak olasıdır. Fıkıh da
bu anlamda bilgi demektir. Fakih bilen, feqi öğrenci. Ama bu Kur’an’a göre hakk bilgisi demektir. Ve felsefeye kapalıdır. Çünkü sorgulama yerine inancı esas alır. Hakk
(Tanrı) sözcüğünün Hak (toprak) ve nesnellik anlamlarının akrabalığı, birinin yerine ötekinin ağırlıklı olarak öne çıkarılmasından ibarettir farkları ama özünde aynı
şeyi gösterirler denebilir. Bir başka deyişle, politik tercihlere göre kimi göndermeleri
vurguludur sadece, o kadar. Sözgelimi içkin varlık olarak tasavvur edilemez Allah’ın
gerçek olduğu ve sözlerinin yasa kabul edilişiyle materyalizmin maddede içkin gerçeği son çözümlemede aynı kapıyı çıkar. Allah’ı hakikatin kendisi, varlığı dolaysız
hakikat, hakikatiyse mevcut gerçeklik biçiminde tasavvur eden İbni Sina panteizmine varılabilir. Geriye varlığın ve edimin özü ve anlamı olarak hakikatin hangi
amaca araç edinildiği kalır. Bir ütopya, bir varsayımsa, yani epistemolojik olarak göreceliyse, her düşünürün hakikati farklı olacaktır. Aranan ama bulunmayan, ancak
bulunmasa da bir nirengi noktasıymış gibi yorumu ve edimin çekim merkezi olarak
işlevseldir. Böyle olmasında bir beis yok; önemli olan ikna edici olmasıdır.
25. Bkz. Philip Roscoe, Harcıyorum Öyleyse Varım: Ekonominin Gerçek Maliyeti,
Çev. Aydın Çavdar, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2015.
16
Download