sağlık sosyolojisinin temel kavramları

advertisement
SAĞLIK SOSYOLOJİSİNİN TEMEL
KAVRAMLARI
LU
Û
z
Sağlık Kavramı
Hastalık Kavramı
Sapan Bir Davranış Olarak
Hastalık ve Hasta Rolü
’u *
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Sağlık-hastalık ve toplum
arasındaki ilişkiyi kurabilecek,
• Sağlık ve hastalığın sosyokültürel
boyutunu kavrayabilecek,
• Sapan bir davranış olarak hastalığı
sosyolojik perspektiften
değerlendirebileceksiniz.
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
GİRİŞ
İlk bakışta tıbbın alanı olarak algılanan ve sosyal bilimcilerin uzun yıllar uzak
durduğu sağlık ve hastalıkla ilgili konular günümüzde pek çok bilim dalının ilgi
gösterdiği çalışma alanlarına dönüşmüştür. İlk başlarda sağlık ve hastalık
kavramları biyomedikal model çerçevesinde tıbbi boyutta ele alınmış ancak bu
modele yöneltilen eleştiriler bağlamında sağlık ve hastalığın sosyokültürel boyutu
dikkate alınmaya başlanmıştır.
Bu bölümde sağlık sosyolojisinin temel kavramları olan sağlık ve hastalık
kavramlarının sınırları çizilmeye çalışılmakta sağlık ve hastalığın göreliliğinden yola
çıkılarak her toplumun kendi kültürel değer ve normları çerçevesinde sağlık ve
hastalığın nasıl sosyal olarak inşa edildiği irdelenmektedir. Ayrıca hastalığın
sosyolojik olarak kavramsallaştırılmasının gelişiminde önemli bir rol oynayan
sapan davranış kavramı da ele alınarak, Parsons'ın hasta ve hekim rolü
kavramsallaştırması tartışılmaktadır.
Günümüzde sağlık ve
hastalık konuları,
sadece tıbbın değil
diğer bilimlerin de
çalışma alanına
^
£
p
»Sağlık ve hastalığın tanımlanmasındaki görelilik nedeniyle farklı
kültürel değer ve normlara sahip toplumlarda ya da aynı toplumda
zaman içerisinde sağlık ve hastalık tanımlamalarının nasıl
değiştiğini örneklerle tartışınız.
.ro
dönüşmüştür.
Sağlık
Sağlık evrensel bir kavram olmasına karşın herkesin kabul ettiği ortak bir
sağlık tanımı yapmak oldukça güçtür. Sağlık kavramının hastalık kavramına bağlı
olarak tanımlanması, sağlık ve hastalığın birbirinin simetriği olamayacağı
gerekçesiyle eleştirilse de sağlık ve hastalık bir kavram çifti olarak sıklıkla birlikte
kullanılmaktadır. Sağlık ve hastalığa ilişkin çalışmalar yakın zamana kadar sağlık
bilimciler tarafından Biyomedikal Model çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
Biyomedikal modelde insanı oluşturan hücre, doku, organ ve sistemler özdenge
(homeostasis) olarak adlandırılan bir uyum ve düzen oluşturacak şekilde etkileşim
içindedirler. Biyolojik özdenge sağlıklı olma hali, bu dengenin bozulması ise
hastalık ya da tıbbi bir duruma gidiş olarak değerlendirilir (Pearson ve ark., 2005:
44). Sağlık ve hastalığı tıbbi boyutuyla ele alan bu model çeşitli eleştirilere maruz
kalmıştır. Gönç Şavran'a (2010: 14) göre bu eleştiriler şu şekilde özetlenmektedir:
Bireyin bütünlüğü bozulmakta, birey bedeninden soyutlanmakta, hastalığın
toplumsal nedenleri görmezden gelinmekte, sağlık ve hastalık hakkında tıbbın
kendisinin ürettiği "bilimsel" bilgi dışındaki bütün bilgi ve değerlendirmeler
geçersiz kabul edilmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
Biyomedikal modele yönelik yukarıdaki eleştiriler sonucunda yirminci
yüzyılın ortalarında sağlığı sosyoekonomik ve kültürel açıdan çok boyutlu olarak
ele alan sosyal model önem kazanmaya başlamıştır. Sosyal Model bağlamında
sağlık ve hastalığın toplum tarafından sosyal ve kültürel olarak inşa edildiği görüşü
öne çıkmıştır. Bu modelin günümüzde kabul görmesi biyolojik unsurların ve tıbbi
boyutun inkâr edilmesi anlamını taşımamakta sağlık ve hastalığın tüm boyutlarıyla
bütüncül olarak incelenmesi hedeflenmektedir.
Bircher'e göre (2005:336) sağlık yaş, kültür ve kişisel sorumluluk ile orantılı
ED
Sosyal Modele göre
sağlık ve hastalık
toplum tarafından
yaşam taleplerini karşılayan fiziksel, zihinsel ve sosyal bir potansiyel ile karakterize
dinamik bir iyi olma durumudur. Potansiyelin bu talepleri karşılamak için yeterli
olmadığı durum ise hastalıktır. Ona göre potansiyel biyolojik olarak verilmiş ve
bizzat edinilmiş kısmi potansiyel olarak iki grupta ele alınmakta ve onların oranları
yaşam döngüsü boyunca değişmektedir. Bireylerin biyolojik olarak verilen kısmi
sosyal ve kültürel olarak
potansiyeli başlangıçtaki genetik yapılarından ve doğum öncesi gelişiminden
inşa edilmektedir.
kaynaklanmakta ve biyolojinin adaletsizliğinin bir parçası olarak kişiden kişiye
değişmektedir. Engelhardt (1984: 66-71) bu durumu doğal piyango olarak
adlandırmaktadır. Bireyin diğer kısmi potansiyeli ise immünolojik yetkinlik, fiziksel
yetenekler, öğrenme ve diğer beceriler, psikolojik ve ruhsal gelişim, sosyal
sermaye gibi yaşamı boyunca bizzat elde ettiği potansiyeldir. Bu bakış açısına göre
sağlık doğuştan getirilen potansiyel ile sonradan edinilen potansiyelin
bileşiminden oluşmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütünün (1947) "sadece hastalık ve sakatlığın olmaması
değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal tam iyilik hali" şeklindeki sağlık tanımı sağlığın çok
boyutlu ve bütüncül olarak ele alınması ve sağlığı pozitif göstergelerle tanımlamak
açısından oldukça önemli bir adımdır. Dünya Sağlık Örgütünün yukarıda yer alan
tanımına kadar sağlık, ölüm ve hastalık gibi sürece negatif yönden yaklaşan
parametrelerin olmayışı olarak ve daha çok tıbbi boyutla tanımlanmaktaydı. Ancak
DSÖ'nün bu tanımı da yıllar içerisinde bazı eleştirilere maruz kalmıştır. Örneğin,
bazı kültürel durumlarda bireylerin bedensel rahatsızlıkları olmasına rağmen
kendilerini ruhsal ve sosyal anlamda rahat hissetmeleri açıklanamamaktadır (Uz,
2001: 321-322). Eleştiriler nedeniyle DSÖ sağlık tanımına sonradan; "sosyal ve
ekonomik olarak üretici bir yaşam sürebilme" ifadesini eklemiştir (Kesgin ve
Topuzoğlu, 2006: 47). Dünya Sağlık Örgütünün sağlık tanımının eleştirilen bir diğer
yönü de bu tanımda "iyilik" kavramını açıklama güçlüğünün yanı sıra, "tam"ın nasıl
ölçüleceği sorusudur. Machteld Huber ve arkadaşları (2011) DSÖ'nün sağlığı tam
iyilik hali olarak tanımlamasının kronik hastalıkların arttığı günümüzde amaca
uygun bir tanımlama olmadığını belirterek sosyal, fiziksel, duygusal meydan
okumalar karşısında kendini yönetme ve uyum sağlama yeteneğine yönelik
değişen vurguya dikkat çekmektedir. Huber vd. (2011: 2) ayrıca sağlığın bazı
boyutlarının, tıbbi bir koşula rağmen belli bir bağımsızlık derecesinde yaşamlarını
yönetme ve işi içeren sosyal aktivitelere katılma yeteneğini kapsayan insanların
yükümlülük ve potansiyellerini yerine getirme kapasitelerini içeren sosyal alanda
tanımlanabileceğine vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda Parsons sağlığı sosyal
alanda, İşlevsel Model çerçevesinde tanımlamaktadır. Parsons'a göre sağlık,
"bireylerin işlevsel olma yeteneği" demektir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
E)
İşlevselcilikte sağlık,
sıklıkla günlük
Toplumsal yaşam içinde her birey belirli rol ve sorumluluklara sahiptir.
Bireyin bu rol ve sorumluluklarını tam olarak yerine getirmesi sağlıklı olduğunu
göstermektedir. İşlevselcilikte sağlık, sıklıkla günlük aktivitelerle başa çıkma
yeteneği olarak tanımlanır (Macran, Clark &Joshi, 1996:1204).
Kızılçelikde (1996: 80) Parsons'ın tanımını daha fazla detaylandırarak
aktivitelerle başa
çıkma yeteneği olarak
tanımlanır.
sağlığı; "yalnızca belirli bir toplumdaki fertlerin hastalık, sakatlık ve rahatsızlığın
olmayışı değil, aynı zamanda, o toplumdaki fertlerin akılsal, ruhsal, fiziksel,
ekolojik, ekonomik, kültürel, siyasal ve toplumsal bakımdan tam bir huzur,
harmoni, denge, uyum ve iyilik içinde bulunma durumu" şeklinde tanımlamaktadır.
Illichde (2011:182) sağlığın kavranmasında sosyokültürel faktörlerin
belirleyiciliğine dikkat çekerek sağlığı bir uyum sağlama meselesi olarak tanımlar.
Ona göre sağlık, “toplumca yaratılmış gerçekliklere karşı içgüdüsel değil, otonom,
ama yine de kültür tarafından şekillendirilmiş bir tepkidir."
Kültürel değer ve normlar değiştikçe sağlık tanımlaması da değişmektedir.
Capra (1989: 138) sağlık kavramındaki bu dinamizme ve göreliliğe vurgu yaparak
sağlık anlayışının bir kültürden diğerine, bir çağdan öbürüne değişebileceğine
dikkat çeker. Capra'nın sağlığı süregiden bir süreç olarak ele alan bu görüşüne
göre:
"...Son zamanlarda, sağlık tam iyi olma hâlinin statik bir durumu
olarak tasvir edilirken, çoğu tanımlara göre sağlığa sistemler
açısından
yaklaşma,
organizmanın
çevresinin
meydan
okumalarına yaratıcı cevabını yansıtan sürekli etkinlik ve
değişmeyi ifade eder. Mademki, bir kişinin durumu daima
önemli ölçüde doğal ve toplumsal çevreye dayalıdır, öyleyse bu
çevreden bağımsız hiçbir mutlak sağlık düzeyi mevcut değildir.
Organizmanın
değişen
çevresiyle
ilişki içindeki
kesintisiz
değişmeleri tabii olarak sağlık bozukluğunun belirli aşamalarını
içerecek ve çoğu kez de sağlık-hastalık arasında keskin bir çizgi
çizmek imkânsız olacaktır..."
E
Kapitalist toplumlarda
sağlık, üzerinden kâr
elde edilebilecek bir
kurum hâline
Bu tanım, sağlığın fiziksel yönünün ön plana çıkarılmasının yanında
sosyokültürel yönlerine de vurgu yaparak sağlık ve hastalık arasındaki sınırların
belirsizliğine dikkat çeker. Baudrillard da (2010: 177) sağlığın sosyal
belirleyicilerine vurgu yaparak “Sağlık günümüzde hayatta kalmaya bağlı biyolojik
bir buyruktan daha çok statüye bağlı toplumsal bir buyruktur. Sağlık temel bir
'değerden' çok bir yüklemedir “ şeklinde sağlığı tanımlar.
gelmiştir.
Günümüz kapitalist toplumlarında uygulanan neoliberal politikaların bir
sonucu olarak sağlık ulaşılması gereken bir hedef olmanın ötesinde üzerinden kâr
elde edilebilecek bir kurum hâline gelmiştir. Tüketim toplumunda artık
hastalıkların tedavisinden çok sağlığı korumak ve geliştirmek önemlidir. Sağlığın
korunup geliştirilmesi de diyet ve spor yapmak, vitamin ve besin takviyesi almak,
koruyucu tıptan yararlanmak gibi piyasada belli karşılıkları olan davranışların
yerine getirilmesine bağlı olarak gerçekleşen bir olasılıktır (Karakuş ve Adak, 2015:
49).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
Hastalık
Sağlık ve hastalık arasındaki ince çizgi nedeniyle sağlık kavramı gibi
hastalık kavramının tanımlanmasında da çeşitli sıkıntılar vardır. Hangi durum ve
koşulların sağlığın hangilerininse hastalığın göstergesi olduğu toplumdan topluma
değişiklik gösteren göreli bir durumdur. Modern tıbbın ortaya çıkışına kadar
hastalık; ruhsal ve mekanik güçlerin bir ürünü olarak düşünülmüştür. Hastalık,
vücudu meydana getiren öğelerdeki dengesizlikten ya da kişilerin günahkâr
davranışları nedeniyle Tanrının kendilerine verdiği ceza şeklinde ele alınmıştır.
Örneğin, 14. ve 15. yüzyıllarda Avrupa'da "kara ölüm" olarak adlandırılan ve
milyonlarca kişinin ölümüne neden olan veba hastalığı günahların bedeli olarak
değerlendirilmiştir (Çınarlı, 2008: 10).
Hastalık kavramı da sağlık kavramı gibi önceleri Biyomedikal Model
çerçevesinde tanımlanmıştır. Ancak artık hastalıkların sadece fiziksel ve tıbbi
Hekime giderken
bireyin hissettiği
rahatsızlık durumu
“illness", doktordan
eve dönerken bireyin
saptanan rahatsızlık
durumu “disease" dir.
boyutunu önceleyen bakış açısı eleştirilmekte, hastalıkların oluşumu ve
tanımlanmasında etkili olan sosyal sınıf, toplumsal cinsiyet, eğitim, ekonomik
koşullar vb. sosyokültürel faktörlere dikkat çekilmekte ve hastalık daha geniş
perspektifte çok boyutlu olarak incelenmektedir. Bu bağlamda öncelikle hastalık
(disease) ile bireyin kendisini hasta hissetmesi (illness) arasındaki ayrımı ortaya
koymak kavram karmaşasına engel olmak açısından önemli gözükmektedir.
İngilizce kökenli olan bu iki sözcük, hastalıkların "fizyolojik" kökenleri ile "psikososyal" kökenlerini birbirinden ayırmak için kullanılmaktadır. Biyomedikal anlamda
ele alınan hastalık (disease) ile bireyin ve toplumun bakış açısını yansıtan
rahatsızlık (illness) kavramları farklı anlamlar taşımaktadır:
1) Biyomedikal anlamda hastalık (disease): Hekimin bakış açısından veya
nesnel anlamda hastalık, belirli fizyolojik işaret ve semptomlarla kendisini
gösteren patolojik bir anormalliği ifade eder. Rodney'e göre (1978: 96) modern
tıbbın anlayışında hastalık (disease), vücudun içsel çevresini etkileyen
değişikliklere veya bazı sakatlık durumlarına verilen biyolojik tepkilerdir.
2) Sosyokültürel içerikli bir kavram olarak birey açısından hastalık (illness):
Sağlıksızlığın veya patolojik sürecin sonuçlarının öznel deneyim içinde bireyce
algılanması, bireyin acı rahatsızlık hissetmesi durumudur (Oskay, 1993: 97).
Cassell (1976: 47-83) medikal açıdan hastalık anlayışıyla (disease), hastanın bakış
açısından hastalık (illness) arasındaki farkı şöyle ifade eder: Hekime giderken
bireyin hissettiği rahatsızlık durumu "illness", doktordan eve dönerken bireyin
saptanan rahatsızlık durumu "disease" dir. Buna göre nesnel anlamda hastalık
kavramı herhangi bir organdaki bozukluğu, uyumsuzluğu ifade ederken, öznel
anlamdaki ise bireyin kendini rahatsız hissetmesi ve bu rahatsızlık durumuna
kendisinin ve çevresindekilerin tepkilerini yansıtır. Böylece hekim ve hastanın
hastalığa yaklaşımı farklılaşır. Bu farklılığa rağmen klinik ortamda iki farklı bakış
açısının belli noktalarda kesişerek iletişim kurması hastalığın teşhis ve tedavisi
açısından önem taşır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
Hastalığın tanımlanma süreciyle ilgili olarak Turner (2011: 11)
El
Foucault'nun Şeylerin Düzeni'nde (1974) ortaya koyduğu epistemolojik iddiaya
dikkatleri çeker. Foucault'ya göre şeylerin ne oldukları onların nasıl
Grup ve toplumun
tanımlandıklarına bağlıdır ve şeylerin nasıl tanımlandıkları da genel kültürün
normatif
olguları, âdetin alanları içine nasıl yerleştirildikleriyle ilgilidir. Bu bilgi kuramı
beklentilerine
benimsendiğinde, hastalığın doğada yer alan patolojik bir varlık değil, aksine
uymayan genel bir
toplumsal tarihsel süreçlerin sonucu oluştuğu bilgisine ulaşılır. Böylece Turner
davranış sapkın olarak
(2011: 105) hastalığın kavramsallaştırılma biçiminin yaygın kültürel sistemin ve
düşünülür.
egemen söylemlerle ilişkili güç yapısının yansıması olacağına vurgu yapar. Sonuç
olarak hastalık kavramsallaştırması mevcut kültürel sistem ve iktidar ilişkilerinden
bağımsız olarak gerçekleştirilemez ve sosyolojik perspektifte hastalık normalin
dışında olan sapan bir davranış olarak kavramsallaştırılır.
| »Hasta-hekim etkileşimi çerçevesinde hasta ve hekimin hak ve
^
sorumluluklarını sosyolojik perspektifte tartışınız,
ra
Sapan Bir Davranış Olarak Hastalık ve Hasta Rolü
Sosyal normlara uymayan davranış sapma (deviant) olarak
Parsons'a göre hasta,
sosyal rollerini yerine
getirmediğinden
sapkın olarak
değerlendirilir.
düşünülmektedir. Sosyolojik perspektiften sapkın (anormal) terimi ne değer ne de
ahlaki anlamlar taşımaz. Ayrıca kasıt da içermez. Grup ve toplumun normatif
beklentilerine uymayan genel bir davranış sapkın olarak düşünülmektedir (Kurtz
ve Chalfant: 1991:13). Sapan davranış kavramı hastalığın sosyolojik olarak
kavramsallaştırılmasının gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Hastalığı en
genelde bireyde farklı düzeylerde sıkıntı, ağrı, acı vs. yaratması nedeniyle
istenmeyen sonuçlara sahip, normal işlevlerden bir sapma şeklinde tanımlayan
Mechanic (1978: 25) hekim açısından hastalığın belirli işaret ve belirtilerle ortaya
çıkan bir “anormalliği" işaret ederken birey açısından hastalığın toplumsal/kültürel
içeriğiyle patolojik sürecin sonuçlarının öznel deneyimler içinde algılanarak
yansıtılması durumuna vurgu yapmaktadır.
Aho ve Aho'ya (2008: 55) göre de toplumun bakış açısından bedenle ilgili
zayıflıklar, güçsüzlükler, sağlık ve normalliği tanımlayan standartlardan sapma
olarak yani hastalıklar olarak gösterilirler. Hastalık normal fiziksel ve psikolojik
işlevleri niteleyen kuralları ihlal etmenin ötesinde günlük rutinleri alt üst eder,
beklentileri bozar, düzensizliği teşvik eder. Sonuç olarak hastalık toplumda
istenmeyen, toplumsal işleyişi bozan bir unsur olarak değerlendirilebilir.
Turner'e (2011: 04-105) göre sağlıklı olmak huzurlu olmak anlamına geldiği
için, hasta veya sapkın olmak toplumun merkezi kültürel aygıtından veya rutin
pratiklerinden uzak kalmak demektir ve Ona göre Parsons'ın hastalık-rolü
kavramının sürekli geçerli olan yönü hastalık durumunu kesinlikle normal
toplumsal etkileşim beklentilerinden sapma olarak tanımlamasıdır. Hasta kişinin
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
statü-rolünü kasıtlı olmayan bir sapma olarak tanımlayan Parsons The Social
System (Sosyal Sistem) (1951) adlı eserinde hekim ve hasta rolünü ve bu roller
arasındaki etkileşimi incelemiştir. Parsons'a göre hasta statüsünü işgal eden kimse
sıradan sosyal rollerini yerine getiremediği için sapkın olarak düşünülür. Parsons
öncelikle birbirine bağlı sosyal roller sistemiyle ve toplumdaki durağanlığı ve
dengeyi açıklamakla ilgilenmiştir. Sosyal sistemin dengesi, bireylerin toplumda
kendine düşen rolü oynamasına bağlıdır. Bu nedenle insanlar sosyal ilişkilerinde
güçlü bir şekilde görev ve sorumluluk duygusu ile motive edilmek zorundadır.
Parsons hasta rolüne bağlı dört normatif beklenti tanımlar. Bunları Kurtz ve
Chalfant (1991: 69-71) aşağıdaki gibi özetlemektedir.
Haklar
•
Normal sosyal işlevlerden ve sorumluluklardan affedilme, hasta rolüne
geçmiş bireye tanınan haktır. Bu hakkın sınırı ve kapsamı hastalığın türüne
ve şiddetine göre değişir.
•
Birinci hakla bağlantılı olarak bireyin hastalık durumundan sorumlu
tutulmaması gerekir. Tıpkı bunun gibi, sağlık durumuna geçişte salt bireyin
kendi karar ve ifadesiyle mümkün değildir. Gerekli olan bakım ve desteğin
kendisine verilmesi onun için bir haktır; uzman medikal öneriye yönelme
ise onun için bir sorumluluktur.
Sorumluluklar
•
Hasta statüsüne geçmiş olan bireyin en kısa zamanda iyileşme istemi
göstermesi beklenir. Bu statünün toplumsal sorumluluklardan kaçmak için
bir araç olarak kullanılmadığı sağlık sistemi içinde onaylanmalıdır.
•
Birinci sorumlulukla bağlantılı olarak, bireyin sağlık sistemi içinde çözüm
aramaya yönelerek hekim ile sıkı bir iş birliği içine girmesi söz konusudur.
Hasta rolünün somutlaşması bu iş birliği içinde gerçekleşir.
Kasıtlı olmayan bir sapma olarak hastalık durumunda birey toplum
içerisinde yerine getirmek zorunda olduğu belli görev ve sorumluluklarından
affedilebilmektedir. Örneğin; çalışıyorsa işe, öğrenci ise okula gitmesi gerekmediği
gibi toplumda hastalık kasıtlı olmayan ve istenmeyen bir durum olduğu için bu
durumdan da sorumlu tutulmaması gerekir. Ancak hasta statüsüne geçen birey
sağlık sistemi içinde çözüm arayarak bir an önce iyileşip normal sosyal rollerine
dönmek için çaba göstermelidir. Çünkü toplumda pek çok insanın eş zamanlı
olarak hasta olması ve bu nedenle sosyal rollerinin gereklerini yerine
getirmemeleri sosyal sistemde uyum ve dengenin bozulmasına neden olabilir.
Örneğin, bazı bireyler hastalık rolünü sıradan sosyal sorumluluklarından kaçmak
için kullanabilirler.
Hastalık statüsü sayesinde bazıları çaba gerektirmeyen bir yaşam tarzı
sağlayabilir ve başarısızlıklarını diğerlerine kabul ettirmede makul bir özür
sayabilir. Parsons hasta statüsünün böyle kullanımına “ikincil kazanç", bunun
karşısında hastalığın iyileşmesi rolüne “birincil kazanç" olarak işaret eder (Kurtz ve
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
Chalfant, 1991:74). Sonuç olarak toplumlar bireylerin ikincil kazanç sağlamalarını
engelleyebilmek için sosyal kontrol mekanizmaları geliştirmişlerdir. Bu kontrol
mekanizmalarında en etkin aktörler ise hekimlerdir. Parsons'ın kuramında sosyal
kontrol ajanı olarak hekimler bireylerin toplumda yerine getirmeleri gereken
sorumluluklarından kaçmalarını ve hastalığın sosyal olarak bulaşmasını engellemek
için mesleki bilgi ve becerilerini kullanarak toplumda kimlerin hasta olup kimlerin
olmadığına karar verip, hasta olanları ivedilikle iyileştirerek sosyal rol ve
sorumluluklarına geri dönmelerini sağlamakla görevlidir. Tablo1'de Parsons'ın
kuramında hekim ve hastalara önsel olarak belirlenen bazı rol ve sorumluluklar
verilmektedir.
Tablo 1: Parsons'a Göre Hekim ve Hastaların Rol ve Sorumlulukları
Hasta: Hastalık Rolü
Hekim: Mesleksel Rol
Sorumluluklar ve Ayrıcalıklar
Beklentiler
1) Hasta mümkün olduğu kadar çabuk
iyileşmek isteyecektir.
1) Hekimler, hastalığı iyileştirmek için,
yüksek düzeyde ki bilgi ve becerilerini
kullanacaklardır.
2) Hasta, hekimlere başvuracak ve yardım
talep edecektir.
2) Kendi çıkarları ya da para için değil,
kamunun çıkarı ve hastanın iyiliği için
hareket edecektir.
3) Bazı etkinlikleri ve sorumluluklarını (iş ve
evle ilgili görevler vb.) yerine
getiremeyecektir.
3)Tarafsız olacaklar ve duygusal
davranmayacaklardır. Hastanın
davranışlarını kendi değerleri ile
değerlendirmeyeceklerdir.
4) Bakıma ihtiyacı olacaktır, iyileşmek kendi
kararı ve isteğine bağlı olmayacaktır.
4) Meslek kurallarına göre hareket
edeceklerdir.
Hekimlerin Hakları
1. Hastanın fiziksel ve kişisel hayatın en
ücra köşelerini bilmeye hakkı vardır.
2. Çok ciddi bir şekilde, mesleksel bir
özerkliğe sahiptirler.
3. Hasta ile olan ilişkilerinde hakimiyet
ellerindedir.
El
Parsons'a göre hasta
rolü toplum düzeyinde
kurumlaştırılmış geçici
bir sosyal statü olarak
değerlendirilmiştir.
Parsons'a göre hasta rolü toplum düzeyinde kurumlaştırılmış geçici bir
sosyal statü olarak değerlendirilmiştir. Bu kurumlaştırmanın amacı, hastalık
durumundan sağlık durumuna geçişi sağlayarak bireylerin toplumsal sistem
içindeki işlevsel konumlarını güvence altına almaktır. Özçelik Adak'a (2015: 14)
göre sadece, kişiler rollerini uygun bir şekilde yerine getirdiğinde düzgün olarak
işleyen sosyal sistem içinde, bu rollerin normal performansından sapması
toplumun stabilitesi için tehlike haline gelebilmektedir.
Parsons'ın oldukça detaylı bir şekilde incelediği hasta rolü analizi bazı
yönlerden eleştirilmiştir. Turner'ın (2011: 55-59) ayrıntılı olarak ele aldığı konunun
ana hatları aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
•
Parsons'ın iddia ettiğinin aksine insanların hastalandığında, iyileşmek için
hemen profesyonel yardım almak üzere hekime değil uzman olmayan
kişilere başvurduğu, bu anlamda da "sokaktaki insanın referans sistemi"
nin önemli olduğu vurgulanmaktadır.
•
Parsons'ın hasta-hekim ilişkisinde hasta ve hekimi ideal tip olarak sunması
eleştirilmiştir. Bu modelde hasta, gerçek rahatsızlığını hekime getiren,
tedaviyi harfiyen uygulayan, iyileşmeyi arzu eden birisi olarak, hekim de
tüm hastalarına ilgi gösteren, hastanın tıbbi ve toplumsal bağlamına
bakarak sorununa etkin bir tanı koyan ve hastasının hızlı bir biçimde
iyileşmesini sağlama düşüncesine sahip biri olarak gösterilmektedir. Ancak
çoğu araştırmada hekim ve hastalar bu özelliklere sahip
görünmemektedir.
•
Hastalık türü de eleştirilmektedir. Şöyle ki hangi durumlarda birey hasta
kabul edileceği ve hastalık statüsüne geçerek belli haklardan yararlanacağı
belirsizdir. Örneğin tansiyon ve şeker hastalığı gibi kronik hastalıklarda
bireylerin hasta rolüne geçerek bazı sorumluluklarından affedilip
affedilmeyeceği net değildir.
•
Parsons'ın hasta rolünü açıklama biçiminde hekimlerin hastaya belirli
özelliklerine bakmadan evrensel normlar temelinde yöneleceği varsayımı
da eleştirilmektedir. Pek çok çalışma hastaların tedavisinde cinsiyet, sınıf
ya da statünün tedavilerinde farklılık yarattığını göstermektedir.
Parsons'ın hasta ve hekim rolü kavramsallaştırması çok sayıda eleştiri alsa
da sağlık sosyolojisi alanında hâlâ en kapsamlı çalışmalardan biridir.
Zaman içinde sağlık ve hastalığın algılanması da değişmiştir. Sağlık
alanındaki yeni gelişme ve değişmelerin beraberinde getirdiği çağdaş dönüşümler
sonucunda hastalık yerine sağlık; hastane yerine topluluk içinde bakım; akut
yerine kronik; tedavi yerine koruma; müdahale yerine izleme/gözetim; tedavi
yerine bakım ve doğal olarak hasta yerine kişi kavramları bilinçli tercihlerle
kullanılmaya başlamıştır (Nettleton, 1995: 12). Bu bağlamda günümüzde artık
hastalıkların tedavisinden ziyade sağlığın korunması ve geliştirilmesi daha çok
vurgulanır olmuştur.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
cu
M
•Ekonomik, tıbbi, psikolojik, sosyolojik boyutlara sahip olan ve değişen
sosyokültürel koşullara bağlı olarak değişen sağlık ve hastalık
kavramlarını tanımlamak oldukça güç gözükmektedir. Her bilim dalı
kendi perspektifinden kavramı tanımlamaya girişmektedir. Sağlık ve
hastalığı anlama girişimi öncelikle sağlık bilimciler tarafından
Biyomedikal Model çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Biyomedikal
modele yönelik eleştiriler Sosyal Modelin gelişmesini sağlamıştır.
•Sosyal Modele göre sağlık ve hastalık toplum tarafından sosyal olarak
inşa edilmekte ve sağlık ve hastalığın tanımlanmasında her toplumun
kültürel değer ve normları etkili olmaktadır. DSÖ'nün sağlığı sadece
hastalık ve sakatlığın olmaması değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal tam
iyilik hâli şeklindeki tanımı sağlığın çok boyutlu ve bütüncül olarak ele
alınması ve sağlığı pozitif göstergelerle tanımlamak açısından oldukça
önemli bir adımdır. Ancak tanımdaki “tam iyilik hâli" nin eleştirilmesi
üzerine DSÖ tanıma sonradan; “sosyal ve ekonomik olarak üretici bir
yaşam sürebilme" ifadesini eklemiştir.
•Sağlık işlevsel perspektife göre bireyin toplumsal rol ve
sorumluluklarını tam olarak yerine getirmesi olarak tanımlanırken
Capra sağlık kavramındaki dinamizme ve göreliliğe vurgu yaparak
sağlık anlayışının bir kültürden diğerine, bir çağdan öbürüne
değişebileceğine dikkat çekmektedir.
•Hastalık (disease) ile bireyin kendisini hasta hissetmesi (illness)
arasındaki ayrım hastalıkların “fizyolojik" kökenleri ile “psikososyal"
kökenlerini birbirinden ayırmak açısından önem taşımaktadır. Nesnel
anlamda hastalık (disease), belirli fizyolojik işaret ve semptomlarla
kendisini gösteren patolojik bir anormalliği ifade ederken,
sağlıksızlığın veya patolojik sürecin sonuçlarının öznel deneyim içinde
bireyce algılanması, bireyin acı rahatsızlık hissetmesi durumu sosyo­
kültürel açıdan hastalıktır (illness). Foucault ve Turner de hastalığın
kavramsallaştırılma biçiminin yaygın kültürel sistem ve egemen
söylemlerle ilişkili güç yapısını yansıtacağına dikkat çeker.
•Hastalık bireyde farklı düzeylerde sıkıntı, ağrı, acı vs. yaratması
nedeniyle istenmeyen sonuçlara sahip, normal işlevlerden bir sapma
şeklinde tanımlanmaktadır. Bu bağlamda Parsons hasta kişinin statü
rolünü kasıtlı olmayan bir sapma olarak tanımlamakta, hekim ve
hastalara önsel olarak belirlenen bazı rol ve sorumluluklar
belirlemektedir. Hasta rolünü kabullenerek hekime başvuran birey,
sosyal tanınma sağlamaktadır. Toplumun uyum ve düzen içerisinde
devamlılığının saylanabilmesi hasta statüsüne geçmiş bireyin sağlık
sistemi içerisinde tüm mesleki bilgi becerisini kullanan tıp
profesyonelleri olarak hekimlerden yardım alıp iyileşmesi ve
toplumdaki işlevlerini yerine getirmesine bağlanmaktadır. Parsons'ın
konuya ilişkin yaklaşımı eleştirilmekle beraber bu konudaki en
kapsamlı çalışmalardan birisidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını
1.
sistemde ilgili ünite
başlığı altında yer alan
Parsons'a göre aşağıdakilerden hangisi birincil kazançtır?
a)
Bireyin yerine getirmesi gereken rol ve sorumluluklarından
kaçmada hastalığı kullanmasıdır.
b)
Bireyin hasta olmadığı hâlde hasta statüsüne geçmesidir.
c)
Hastalığı, bireyin başarısızlıklarını diğerlerine kabul ettirmede
makul bir özür olarak kullanmasıdır.
d)
Hastalığın iyileşerek bireyin eski rol ve sorumluluklarını yerine
getirmeye başlamasıdır.
e)
Bireyin hastalık statüsü sayesinde çaba göstermeden kazanç
sağlamasıdır.
“bölüm sonu testi"
bölümünde etkileşimli
olarak cevaplayabilirsiniz.
's
J
2.
Parsons'a göre aşağıdakilerden hangisi hastanın sorumlulukları
arasındadır?
a)
Normal sosyal işlevlerden ve sorumluluklardan affedilme
b)
Bireyin sağlık sistem içinde çözüm aramaya yönelerek hekim
ile sıkı bir iş birliği içine girmek.
c)
Bireyin hastalık durumundan sorumlu tutulmaması
d) Gerekli olan bakım ve desteğin kendisine verilmesi
e)
3.
Hastanın normalde yapması gereken işleri yerine getirmemesi
Aşağıdakilerden hangisi DSÖ'nün sağlık tanımlamasıdır?
a)
Sağlık, bireylerin işlevsel olma yeteneği demektir.
b) Sağlık, dünyanın yapısını oluşturan ve çeşitli zıt kutuplar olarak
kavramsallaştırılan pişmiş ve çiğ, kuru ve yaş, sıcak ve soğuk
gibi güçler ya da durumlar arasındaki doğru dengenin
sürdürülmesine bağlıdır.
c)
Sağlık, bir insanın canlı organizmaya ve onun çevresiyle
ilişkisine bakış açısına bağlıdır. Bu bakış bir kültürden diğerine,
bir çağdan öbürüne değiştikçe, sağlık anlayışları da değişir.
d) Sağlık, yalnızca hastalıkların olmayışı değil; fiziksel, mental ve
sosyal yönden tam iyilik halidir.
e) Sağlık bir uyum sağlama meselesidir. Toplumca yaratılmış
gerçekliklere karşı içgüdüsel değil, otonom, ama yine de kültür
tarafından şekillendirilmiş bir tepkidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
4.
Aşağıdakilerden hangisi Parsons'a yapılan eleştiriler arasında yer
almaz?
5.
a)
Parsons'un ifade ettiği gibi rahatsızlığın anlamını belirleyen
hekimin profesyonel değerleri değil sokağın kültürüdür.
b)
Parsons'ın, hasta-hekim ilişkisinde hekim ve hastayı ideal tip
olarak sunmasıdır.
c)
Parsons'ın hasta rolü analizinde hangi durumların normal
davranış örüntülerinden sapma kabul edilerek bireyin hasta
statüsüne geçeceği belirsizdir.
d)
Parsons'ın hasta olma rolünü açıklama biçiminde hekimlerin
hastaya belirli özelliklerine bakmadan evrensel normlar
temelinde yöneleceği varsayımıdır.
e)
Parsons'un hasta rolü tartışması hasta-olmanın sorumluluğu
ve rahatsızlığa karşı tepki sorunlarını ön plana çıkartmıştır.
Parsons'a göre aşağıdakilerden hangisi hekimlerin haklarındandır?
a)
Hekimler, hastalığı iyileştirmek için, yüksek düzeyde ki bilgi ve
becerilerini kullanacaklardır.
b)
Kendi çıkarları ya da para için değil, kamunun çıkarı ve
hastanın iyiliği için hareket edecektir.
c)
Hastanın fiziksel ve kişisel hayatın en ücra köşelerini bilmektir.
d) Tarafsız olacaklar ve duygusal davranmayacaklardır.
e)
6.
Hastanın davranışlarını kendi değerleri ile
değerlendirmeyeceklerdir.
Sağlık ve hastalığa ilişkin aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
a)
Sağlık ve hastalık kavramları her toplumun sosyal ve kültürel
özelliklerine göre tanımlanmaktadır.
b)
Durkheim medikal açıdan hastalık durumuyla, hastanın bakış
açısından rahatsızlık durumunun farklılığına işaret eder.
c)
Parsons'a göre sosyal sistemin dengesi bireylerin toplumda
kendine düşen rolü oynamasına bağlıdır.
d) Toplumsal yaşam içinde her birey belirli rol ve sorumluluklara
sahiptir. Bireyin bu rol ve sorumluluklarını tam olarak yerine
getirmesi sağlıklı olduğunu göstermektedir.
e) Sağlık ve hastalığa ilişkin çalışmalar önceleri sağlık bilimciler
tarafından biyomedikal model çerçevesinde
gerçekleştirilmiştir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
7.
8.
Aşağıdakilerden hangisi hastalık (disease) durumunu anlatmaktadır?
a)
Sağlıksızlığın veya patolojik sürecin sonuçlarının öznel
deneyim içinde bireyce algılanması
b)
Bireyin sahip olduğu rahatsızlık durumunu, bu duruma
kendisinin ve çevresindekilerin tepkisinin yansıması
c)
Sübjektif anlamdaki, bireyin sahip olduğu rahatsızlık durumu
d)
İnsan organizmasının nasıl çalıştığına dair anatomi bilgisiyle
alakalı, sadece gözlenebilir işaretlerle anlaşılabilen gizli bir
süreç
e)
Bireyin öznel deneyim içinde kendini rahatsız hissetmesi, ağrı
ve acı duyması
Sosyolojik açıdan sapma ya da sapkın davranış kavramıyla ilgili olarak
aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
a)
Sosyal normlara uymayan davranış sapma olarak
düşünülmektedir.
b) Sapma hiçbir yargı belirtmemesi ve ima etmemesiyle nötr bir
terimdir.
c)
Sosyolojik perspektiften sapkın terimi hem değer yargısı taşır
hem de ahlaki bir anlama sahiptir.
d)
Hastalık sapan bir statü olarak algılanır ve birey özel
problemlerini halletmek için sapan bir rol oynar.
e) Grup ve toplumun normatif beklentilerine uymayan genel bir
davranış sapkın olarak düşünülmektedir.
9.
Hasta rolüyle ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
a)
Kasıtlı olmayan bir sapma olarak hastalık durumunda birey
hasta rolü ve statüsüne geçer.
b)
Hasta rolünü kabullenerek doktora giden birey, sosyal
tanınma sağlar.
c)
Parsons öncelikle birbirine bağlı sosyal roller sistemiyle ve
toplumdaki dinamizmi ve değişmeyi açıklamakla ilgilenmiştir.
d)
Hasta rolü vasıtasıyla sorumluluklardan kaçma toplumda diğer
bireylere de bulaşabilir.
e)
Parsons, genel olarak, toplumun, hem hekimlere hem de
hastalara belirli bir rolü önsel olarak biçtiğini ve bireylerin
hastanelerde sadece bu tür rolleri oynadıklarını belirtmiştir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
10. Sosyal sistem (The Social System) eserinin yazarı aşağıdakilerden
hangisidir?
a)
Durkheim
b) Comte
c)
Blackwell
d)
Parsons
e)
Mechanic
Cevap Anahtarı
1.D, 2.B, 3.D, 4.E, 5.C, 6.B, 7.D, 8.C, 9.C, 10.D
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
YARARLANILAN VEBAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Aho, J. ve Aho, K. (2008). Body Matters A Phenomenology O f Sickness, Disease,
And Illness. Lanham, MD:Lexington Books.
Baudrillard, Jean (2010), Tüketim Toplumu, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Bircher, J. (2005). Medicine, Health Care and Philosophy. Vol. 8 (335-341).
Capra, F. (1989). Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası, Çev. M. Armağan, İstanbul:
İnsan Yayınları.
Cassel, E.J., (1976), The Healer's Art: A New Approach to the Doctor-Patient
Relationship, New York: Lippincott
Coe, R. (1978). Sociology o f Medicine, Mc Braw Hill Book Company.
Çınarlı, İ. (2008). Sağlık İletişimi ve Medya, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Engelhardt Jr. H.T. (1984). "Allocating Scarce Medical Resources and the
Availability of Organ" New England Journal o f Medicine Vol. 311 No. 1, 66­
71
Gönç , Şavran, T.( 2010). Toplumsal Eşitsizlikler ve Sağlık: Eskişehir'de Sosyolojik
Bir Araştırma, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji
Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, Eskişehir.
Illich, Ivan, (2011). Sağlığın Gaspı, İkinci baskı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Karakuş E., Adak N. (2015). "Sağlık-Hastalığın Değişen Görünümü Ve Tüketim
Toplumunda Tıbbileşme", Hasta Toplum Cinsiyetçilik, Tıbbileştirme ve
Tüketime Dair Sağlık Çözümlemeleri, Alptekin. Duygu, Ed.Ankara: Nobel
Yayınları. ss.39-53
Kesgin, C. ve Topuzoğlu, A. (2006) Sağlığın Tanımı: Başaçıkma. Jounal O f İstanbul
Kültür University, (3), 47-49.
Kızılçelik, S. (1996). Türkiye'nin Sağlık Sistemi Bir Medikal Sosyoloji Denemesi,
İzmir: Saray Kitabevleri.
Kurtz ve Chalfant, (1991). The Sociology o f Medicine and Illness, Allyn-Bacon,
Boston.
Huber M. and colleagues. (2011). "How should we define health?" BMJ 343:d4163
doi: 10.1136/bmj.d4163
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Sağlık Sosyolojisinin Temel Kavramları
Macran, S., Clarke, L., Joshi, H. (1996). "Womens Health: Dimensions And
Differentials", Social Science And Medicine, vol.42(9).
Mechanic, D. (1978). Medical Sociology, New York :The Free Press.
Nettleton, S. (1995) The Sociology O f Health and Illness, Polity Press, Cambridge.
Oskay, Ü (1993). "Medikal Sosyolojide Bazı Kavramsal Açıklamalar", Sosyoloji
Dergisi, E. Ü. Edebiyat Fakültesi Yayını, sayı: 4, İzmir.
Özçelik Adak, N. (2015) Sağlık Sosyolojisi Kadın ve Kentleşme, II. Baskı, Siyasal
Kitabevi Ankara
Parsons,T. (1951). The Social System, London: Routledge and Kegan Paul.
Pearson, A., Vaughan, B., & Fitzgerald, M. (2005). The traditional model for
nursing practice. In Nursing models fo r practice (3rd Ed., pp. 43-55).
London: Butteworth Heinemann.Transplantation.
Rodney, C. (1978). Sociology o f Medicine, Mc Braw Hill Book Company.
Turner, B. S., (2011). Tıbbi Güç ve Toplumsal Bilgi, Çev. Ümit Tatlıcan, Bursa:
Sentez Yayıncılık.
Uz, M. H. (2001) Sağlığı Tanımlamak, Dünya Sağlık Örgütü'nün Tanımı Üzerine
Düşünceler. Yeni Türkiye, (39) Sağlık Özel Sayısı, Mayıs-Haziran, 321-322.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
TIP TARİHİ VE KURUMU
LU
Û
z
•Tıbbi Etkinlikler ve Tıbbi
Bilginin Kökeni
• Modern Tıbbın Ortaya Çıkışı
•Yeni Buluşlar ve Tıbbın
Kurumsallaşması
•Tıbbın Toplumsal Boyutu ve
Etik tartışmaları
lA-A&f
SAĞLIK SOSYOLOJİSİ
Dr. Meral
TİMURTURKAN
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
•Tıp tarihi ve kurumunun gelişim
süreci hakkında bilgi edinebilecek,
•Farklı uygarlıklardaki tıbbi
etkinliklerin nasıl yürütüldüğünü
anlayabilecek,
•Modern tıbbın kurumsallaşma
sürecini açıklayabilecek,
•Tıbbi yeniliklerin toplumsal hayatı
nasıl dönüşüme uğrattığını
tartışabileceksiniz.
ÜNİTE
2
Tıp Tarihi ve Kurumu
GİRİŞ
İnsan yaşamının doğum-ölüm gibi belli süreçlerden oluşması ve bu
süreçlerin kontrolünü sağlama isteği, modern tıbbın temelini oluşturur. Modern
tıp gelişmeden önce, Turner'ın (2011: 249) ifadesi ile Mikrop Teorisi ortaya
çıkmadan, aşı geliştirilmeden, sağlık önlemleri ve su arzındaki iyileştirmelerle
salgın hastalıkların kontrol kapasitesi artmadan önce; ortalama ömür ve yaşam
beklentisi oldukça düşüktü ve temel ölümlülük nedeni bulaşıcı hastalıklardı. Tıbbı
etkinlikler bu dönemlerde de insanlığın temel uğraşlarından biri hâline gelmiş ve
toplumda önemli bir güce sahip olmuştur. Hastalık, kötü ruhlardan ve tanrıdan
gelen bir ceza olarak algılanmış ve şifa verici doktor ya da iyileştirici rahip
toplumda önemli güce sahip olan topluluğu oluşturmuştur.
Hastalıkların kökeni ne olursa olsun onu bulmak ve iyileştirmeye çalışmak
hep insanlığın temel uğraşlarından biri olmuştur. Kurumsal ve sistematik bir
şekilde yürütülmeyen çoğu tıbbi çalışmalar, belli bir kesimin ve zümrenin elinde
güç kaynağına dönüşmüştür. Yegâne bilginin tanrısal bilgi olduğu gerçeğinin yerini
bilimsel bilgiye bırakmasına paralel olarak, tıp da sistematik bilimsel gözlem ve
teknikler ışığında kurumsallaşmaya başlamıştır. Özellikle teknolojik yeniliklerle
birlikte tıp, bireylerin ve toplumların sağlığı açısından önemli bir kuruma
dönüşerek, sosyal kontrol gücünü artırmıştır.
Bu bölümde tıbbi bilginin ve etkinliklerin tarihi irdelenerek; farklı
uygarlıklardaki tıbbi çalışmaların nasıl yürütüldüğü, modern tıbbı ortaya çıkaran
ve onun kurumsallaşmasını sağlayan yenilik ve gelişmelerin neler olduğu
tartışılacaktır.
TIBBİ ETKİNLİKLER ve TIBBİ BİLGİNİN KÖKENİ
İnsanoğlu eski çağlardan beri sistemli olmasa da, gerek doğadan gerekse
dinî etkinliklerden aldığı güçle acıyı azaltma ve çeşitli hastalıkları iyileştirme
çabasına girmiştir. Bu dönemlerde özellikle acı, hastalık, ölüm gibi süreçler sağlık
olgusu ve tıbbi pratikler üzerinde düşünmeyi gerekli kılmıştır. Bu pratikler
hakkında edindiğimiz bilgiler çeşitli duvar resimlerine, heykellere ve gömülme
Eski çağlarda insanlar;
doğadan ve dini
etkinliklerden aldığı
güçle acıyı azaltma ve
çeşitli hastalıkları
iyileştirme çabasına
girmiştir.
ritüellerine dayanmaktadır. Ancak insanlık tarihine ışık tutan yazının
bulunuşundan sonra insanların çeşitli faaliyetleri hakkında bilgi edinme şansı
doğmuştur (Ersoy, 1996: 7-8).
Tıbbın ilk dönemlerine ait kesin kanıtlar olmamakla birlikte çeşitli
varsayımlar ve mağara resimleri doğrultusunda, kökenlerinin büyüye ve dinsel
pratiklere dayandığı ifade edilmektedir (Lewis, 1998: 8). İnsanın doğa karşındaki
çaresiz tutumu, acı ve hastalıklar karışışında da sürmüş; hastalık, ölüm gibi
olayların kökeninde kötü ruhların etkisinin olduğu ve bu tür olayların ancak büyü
ya da çeşitli ayinlerle düzeltilebileceği fikrine inanılmıştır. Toplum içinde
büyücülerin insanı hasta edecek ve onları iyileştirecek güce sahip olduğu da yaygın
bir inanış olmuştur (Çelik, 2012: 95).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Tıp Tarihi ve Kurumu
O dönemin din adamları ya da büyücüleri, günümüz doktorları ile aynı
işlevsel güce sahipti. Fransa'da, Les Trois Frères adı verilen bir mağarada bulunan
yaklaşık 17.000-20.000 yıl öncesine ait bir kaya kabartması bize doktorun herhangi
pır
bir çağdaki ilkel bir topluluğun büyücü modelini temsil ettiğini göstermektedir. Söz
konusu kabartmada kafasına korkunç bir geyik maskesi takan bir doktor
resmedilmiştir. O dönemlerde hastalığa neden olduğuna inanılan kötü ruhları
Hastalıkların kötü
ruhların cezası olduğu
inancı din adamlarının
doktor işlevi görmesine
neden olmuş,
tapınaklarda hasta ve
düşkün olarak
nitelendirilen insanlar
için özel yerler
kurulmuştur.
kovmak için çeşitli hayvan maskeleri takılarak hastanın; ilaçlar ve bir takım teatral
ayinler yoluyla, büyülerle iyileştirilmesi amaçlanırdı (Lewis, 1998: 8). Hastalıkların
kötü ruhların cezası olduğu inancı, din adamlarının doktor işlevi görmesine neden
olmuş; tapınaklarda hasta ve düşkün olarak nitelendirilen insanlar için özel yerler
kurulmuştur. Tıp tarihindeki ilk hastanelerin bu tapınaklar olduğu ifade edilmekte
ve bu tapınakların en ünlüsünün Yunan Asklepios Mabetleri olduğu ifade
edilmektedir (Arabacıoğlu, 1991: 6).
Uygarlıkların doğuşu, yazının bulunuşu ve özellikle tek tanrılı dinlerin ortaya
çıkması; tıbbi pratiklerin, acı, hastalık gibi kavramların çeşitli kurallar, tabular ve
yasaklar çerçevesinde örgütlenip tanımlanmasına neden olmuştur. İnsanlar ahlaki
ve dini gereklilik çerçevesinde çoğu kez hastalıklarını saklamak zorunda
bırakılmıştır (Ersoy, 1996: 8). Turner'a göre (2008: 79) modern öncesi dönemde
sapkınlık ve hastalık arasında herhangi bir ayrım gelişmemiştir. Fiziksel bir
hastalığın etiyolojisi ve sosyal sapkınlık bireyin içinde bulunduğu şartlarda ve
ahlâki geçmişinde aranmaktadır. Dolayısıyla bireyin sağlığına ilişkin yürüteceği
pratikler; ahlâki bir zorunlulukla hastalıktan kaçınma, sapkınlıktan ve günahtan
uzak durma amaçları doğrultusunda gerçekleşir. Hastalığın tanrı tarafından verilen
bir ceza olarak görülmesi, iyileştirilmesine yönelik pratiklerin de tanrının elçisi
olarak görülen din adamaları tarafından yürütülmesine neden olmuştur.
Dolayısıyla din adamları toplumda ayrıcalıklı konum elde ederek, iktidarın temel
yürütücüsü haline gelmiştir. Ersoy'a göre (1996: 8) modern öncesi dönemde
yegâne bilginin tanrıya ait olduğuna inanıldığı için insanoğlu, sadece yaşamın
pratiklerinin getireceği metafordan sakınmaya çalışmaktadır. Günümüzde ise bu
bilgi yegâne olmaktan çıkıp, çok farklı iktidar odaklarının sahip olduğu bir güce
dönüşmüştür.
Tarihsel süreç içinde tıbbi etkinliklerin kökenine ve bu etkinliklerin kimler
tarafından yürütüldüğüne bakıldığında; Mezopotamya, Mısır ve Antik Yunan
uygarlıklarındaki gelişmelerin konuya ışık tuttuğu görülür. Bu uygarlıklardaki
gelişmeler, modern tıbbın temelini oluşturarak günümüzde yapılan bir çok
çalışmanın öncüsü olmuştur.
Mezopotamya
Uygarlığında tıbbi
çalışmalar, dini
pratiklerle birlikte
yürütülmüş ve rahipler
bu pratiklerin taşıyıcısı
olarak toplumsal gücün
simgesi haline gelmiştir.
'
Mezopotamya Uygarlığı
Tıbbi etkinliklerin tarihinin eski olduğu bilgisi Mısır Papirüslerine ve
Mezopotamya'daki kil tabletlere dayanmaktadır (Güntüre, 2005: 2). Aynı zamanda
Mezopotamya Uygarlığı'nın ünlü Kralı Hammurabi döneminde yazılan ve
Hammurabi kanunları olarak bilinen ilk hukuki yazıt da, bize bu uygarlık içindeki
J
tıbbi etkinlikler hakkında bilgi vermektedir (Kelly, 2009: 25, Lewis, 1998: 9).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Tıp Tarihi ve Kurumu
Mezopotamya Uygarlığının kurucusu olan Sümerler tarafından yazının bulunması
geçmişten günümüze önemli bilgilerin aktarılmasını sağlamıştır. Bunlardan biri de
tıbbi bilginin üretimi ile ilgilidir. Rahiplerin tedavi edici reçeteler yazmak amacıyla
kullandığı kil tabletler, tıbbi ekinliklerin nasıl olduğuna ilişkin bize çeşitli kanıtlar
sunmaktadır (Lewis, 1998: 10).
Doğanın gözlemlenmeye başlanması, bilimin çeşitli alanlarda özellikle
astroloji, matematik ve tıp alanında ilerlemesini sağlamıştır. Mezopotamya
Uygarlığında tıbbi çalışmalar, dini pratiklerle birlikte yürütülmüş ve rahipler bu
pratiklerin taşıyıcısı olarak toplumsal gücün simgesi haline gelmiştir. Bu dönemde
çeşitli cerrahi uygulamalara da rastlandığı bilinmektedir. Özellikle büyük Kral
Hammurabi zamanında doktor-rahipler tanrılara karşı, cerrahlar ise sivil
otoritelere karşı sorumluydu (Lewis, 1998: 10). Hastalık ve sağlığı kontrol ettiğine
inanılan birçok tanrı ve tanrıçanın hizmeti altında rahipler, üst sınıflara hizmet
verirken; cerrahi hizmetin uygulayıcısı olarak görev yapan diş berberleri ve köleleri
damgalayanlar ise alt kesime hizmet vermekteydi (Güntüre, 2005:5). Hammurabi
döneminde bir mesleğin sorumlulukları yasalar çerçevesinde belirlenmişti. Bir
doktorun görev sorumlulukları bu bağlamda tanımlanmış, ceza ve ödüller de bu
yasalara göre uygulanmıştır. Örneğin, herhangi bir cerrahi işlem sonunda yüksek
sınıftan biri hayatını kaybederse doktorun eli kesilmekte, ölen kişinin köle olması
durumunda da aldığı iyileştirme ücreti geri ödenmekteydi (Kelly, 2009: 25).
Mezopotamya Uygarlığı içinde hasta olan kişiye toplumun yaklaşımı, etik ve dini
normlar çerçevesinde gerçekleşmekte, hastalığın günah ve tanrıyı kızdırmanın bir
sonucu ortaya çıktığına inanıldığı için; hasta olan kişi suçlu, günâhkar, kabahati
olan kişi olarak ilan edilmekteydi (Güntüre, 2005: 5). Bu durum aynı zamanda tıbbi
etkinliklerin hem mesleki, hem de hasta boyutunda sınıfsal bir hiyerarşi içinde
yürütüldüğünü ve uygulandığını bize göstermektedir.
Mısır Uygarlığı
Erken dönem uygarlıklarından biri olan Mısır'da da çeşitli tıbbi çalışmalar
yapılmış olup özellikle kültürel ve dini birtakım faaliyetler; bu çalışmaların temelini
oluşturmuştur. Özellikle mumyalama çalışmaları önemli ölçüde tıbbi etkinliklerin
gelişmesine neden olan uygulamalardı. Uygarlıktaki tıbbi etkinlikler hakkında bize
kanıt sunabilecek önemli buluntular Georg Ebers ve Edwin Smith'in ortaya
Mısır Uygarlığında
mumyalama çalışmaları
anatomi bilgisinin
gelişmesine katkıda
bulunmuştur.
çıkardığı papirüsler olup, bu papirüslerde günümüzde de tıp alanında kullanılan
pek çok uygulamadan ve çeşitli cerrahi işlemler ve tedavi yöntemlerinden
bahsedilmiştir (Kelly, 2009: 32-40; Lewis, 1998: 12). Genel olarak Mısır
Uygarlığı'ndaki tıbbi etkinlikler de önemli ölçüde dini pratiklerle birlikte
yürütülmekte, hastalığa neden olduğuna inanılan kötü ruhlardan söz edilmektedir.
Ölümün doğal yaşamsal sürecin bir parçası olarak görülmesi, mumyalama
sanatının gelişmesini sağlamıştır. Bu da önemli ölçüde anatomi bilgisinin
gelişmesine katkı sağlayarak, günümüz modern tıp disiplininin temellerini
oluşturmuştur (Güntüre, 2005: 3.).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Tıp Tarihi ve Kurumu
Mısır Uygarlığı'nda doktorlar da ayrıcalıklı bir güce sahipti. Çünkü o
dönemde hastalık tanrı tarafından verilen bir ceza olarak görüldüğü ve ancak onun
kanalıyla tedavinin sağlanacağına inanıldığı için doktorlar bir çeşit rahip işlevi
görmekteydi (Atmaca, 2011: 246, Güntüre, 2005: 3). Tarih öncesinden gelen güç
ve iktidar, tarih sonrasında artarak devam etmiş, modern tıbbın doğuşu buna
kaynaklık etmiştir.
Antik Yunan Uygarlığı
Erken dönem tıbbi etkinlikler içinde Antik Yunan ve özellikle Hipokrat
dönemi önemli bir yere sahiptir. Antik Yunan kültüründe tıbbi etkinlikler, felsefe
çalışmalarıyla birlikte ortaya çıkmış ve tıp, bir bilim olarak görülmeye başlanmıştır
(Lewis, 1998. 22). Bu ise felsefe etkinliğiyle başlayan; insanı doğayı ve evreni
sorgulamaya çalışan sürecin doğal bir sonucudur. Her şeyin büyü ve din ile
açıklanmaya çalışıldığı bir çağda, doğayı ve insanı sorgulama; yeni bilgilerin
gelişimi ve doğuşu açısından önemli bir adımdır. Artık mistik olan birtakım
olaylarla değil; aklın, bilimin ışığında doğa ve evren sorgulanıp açıklanır olmuştur.
Antik Yunan'da tıbbi bilgi ile ilgili kaynaklar; ünlü filozofların çalışmaları,
çeşitli destanlar ve mitolojik öykülerdir. Tıp okulunda çalışan ve insan bedenini,
doğayı açıklamaya çalışan filozoflar, geliştirildikleri töz ilkesiyle günümüz anatomi
çalışmalarına, sağlık ve hastalık gibi kavramaların açıklanmasına kaynaklık etmiştir.
Aynı zamanda dönemin mitolojik öyküleri ve destanları da tıbbi çalışmalar ve tıbbi
bilgiye sahip olan kişilerin toplum içindeki statüsü hakkında bize bilgi sunmaktadır.
Dönemin tıp tarihine kaynaklık eden ve bize tıbbi faaliyetlerin nasıl yürütüldüğüne
ilişkin açıklamalarda bulunan önemli destanlardan biri Homeros'un "İlyada" adlı
Tıbbi etkinliklerin daha
bilimsel ve sistemli bir
şekilde yürütülmesinde
Antik Yunan'da
yürütülen çalışmalar ve
özellikle Hipokrat
dönemi önemli bir yere
sahiptir.
■
_
J
eseridir (Lewis, 1998, Güntüre 2005, Arabacıoğlu, 1991). Homeros, bu eserinde
tıbbi etkinlikler ve doktorlar hakkında çeşitli bilgiler vererek; ok ve cirit
çıkarılmasından, bandajlamadan, kompreslerden, kanamayı durdurmadan, yararlı
balmumu yöntemiyle iyileştirme yöntemlerinden, bitkisel özlerle yapılan
ilaçlardan ve hastaları hayata döndürmede yararlanılan şarap ve diğer sıvılardan
söz etmektedir (Lewis, 1998: 22). Aynı zamanda doktorluk mesleğinin önemi ve
doktorların toplumda nasıl güçlü bir konuma sahip olduğu da söz konusu eserde
yer alır. Doktorlar, halkın iyiliği için çalışan kişiler olarak görülmekte; kâhinler ve
rahipler ile aynı sınıfa sokulmaktadır (Jackson, 1999: 6). Aynı zamanda söz konusu
eserde yer alan Asklepios mitolojik kahramanı da günümüz modern tıp
doktorunun sahip "olduğu olacağı" gücün habercisi niteliğindedir. Asklepios, Eski
Yunan tıp tanrısıdır ve "bilge, bilgili, ölüleri dirilten adam" olarak kendisinden söz
edilmektedir (Arabacıoğlu, 1991: 15). Asklepios günümüz tıp doktorunun sahip
olduğu gücün ve iktidarın sembolü olarak sunulur.
Bilimsel tıbbın temelini oluşturan ilk etkinlikler Pisagor (Phthagoras)
tarafından kurulmuş olan Greko-İtalik Okulu'nda yürütülür. Özellikle doğanın
doğrudan gözlemlenmesi ve tümevarıma dayalı mantık, yaşamın nedeni ve anlamı
konusundaki araştırmalara verilen önem, tıp biliminin de gelişmesini sağlamıştır
Lewis, 1998: 24-25).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Tıp Tarihi ve Kurumu
Bu ise hastalıkların dinî bakış açısıyla değil, daha bilimsel ve fizyolojik
süreçler dikkate alınarak tanımlanmasını beraberinde getirmiştir. Pisagor'un etkisi
altında gelişen Kroton Okulu da, tıbba kaynaklık edecek çeşitli teoriler
geliştirmiştir. Özellikle Sıvılar Teorisi bunların en önemlisidir. Krotonlu Alkmaion
anatomik gözlemlerden yola çıkarak, çeşitli insan bedeni sıvılarına dikkat çekmiş,
bu sıvılar ve bedenin dengesi arasındaki ilişkiye vurgu yapmıştır. Ona göre sağlıklı
olma durumu, bedensel güçlerin ve temel sıvıların uyumuna bağlıdır. Bu sıvılar
dengedeyse beden sağlıklıdır, eğer sıvılardan biri artış ya da azalış gösterirse bu
denge bozulur ve hastalıklar ortaya çıkar (Jackson, 1999: 10). Sıvılar Teorisi'ne
benzer şekilde gelişen Elementler Teorisi de modern tıptaki gelişmelerin temelini
oluşturacak bilgiler içermektedir. Empodekles'e göre (/Ö.455) evrende dört temel
element vardır. Bunlar; ateş, toprak hava ve sudur. İster canlı ister cansız varlıklar
olsun bu dört temel elementin birleşiminden oluşur. Her elemente karşılık gelen
bir özellik - sıcak, soğuk, kuru ya da nemli - vardır. Sağlık da bu elementlerin
dengesine bağlı olduğu düşünülmekte, denge bozulduğunda ise hastalık ortaya
çıkmaktadır (Lewis, 1998: 24, Jackson, 1999: 10).
Eski Yunan döneminde tıp ve gerçek hekimliğin Hipokrat'la başladığı
söylenmektedir (Yayla, 2002: 298). Çünkü daha önceki etkinlikler daha çok
düşünsel nitelikte olup, pratik uygulamalar ve çeşitli tedavilerden uzaktı. Sadece
düşünsel, tahmini ve birtakım hayal ürünlerinden yola çıkarak tıbbi bilginin ve
etkinliğinin gelişmeyeceğini savunan Hipokrat'a (460-380) göre; tıp spekülatif bir
etkinlik değildir (Güntöre, 2005:15). Hipokrat ve Hipokrat Okulu'nun üyeleri dinin
etkisi altında kalmayarak çalışmalarda bulunmuş, daha çok neden-sonuç ilişkisine,
gözlem ve deneye dayalı çalışmalar yapmıştır (Yayla, 2002: 298). /lk sistemli tıp
uygulamalarını başlatan ve tıp tarihinde önemli bir yer edinen Hipokrat, sadece
tıbbın biyolojik uygulamalı yönüyle değil hasta ve doktor ilişkisinin nasıl olması
gerektiği konusunda da önemli adımlar atmıştır. Doktorun ahlaki ilkelerini
belirlerken, güven, gözlem ve hasta takip ilkelerinin göz ardı edilmemesi
gerektiğini vurgulamış, özellikle "hekim, her şeyden önce iyi bir gözlemci olmalı,
hastasını izlemeli ve ona güven vermelidir" ifadesini kullanmıştır (Arabacıoğlu,
1991: 298). Böylelikle doktorun hastası ile olan ilişkisinin esasları belirlenirken,
doktorun sahip olduğu güç ve bilginin hangi yönde kullanılacağı da
belirlenmektedir. Doktorun sahip olduğu bilgiyi ve gücü hastalıkların iyileşmesi
Bu dönemde,
hastalıklar dini bakış
açısıyla açıklanmış, tıbbi
uygulamalar kilise
tarafından denetlenmiş
ve "manastır tıbbi
devresi" olarak
adlandırılan bir dönem
yaşanmıştır.
yönünde kullanması ve o doğrultuda hareket etmesi gerektiği düşünülmektedir.
Hipokrat'ın öğretilerini geliştirip tıbbi bilgiyi gözleme ve deneye
dayandırarak sistematize eden ve tıp tarihinde önemli bir yere sahip olan Galen'e
göre; insan beden işlevlerindeki her değişim, bedene gelen bir zarar sonucunda
oluşmakta ve her zarar da bir işlev değişikliğine yol açmaktadır. Gladyatörlere
yaptığı ameliyatlardan edindiği deneyimlerden ve hayvan kadavraları üzerinde
yaptığı incelemelerden yola çıkarak, 16 ciltlik bir çalışma yayınlamıştır. Yaşadığı
tarihte önemli gelişmelerin kaynağı olan Galen'in, bin yılı aşkın süre rakipsiz kaldığı
ifade edilmektedir (Lewis, 1998: 40-42).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Tıp Tarihi ve Kurumu
Orta Çağ'da Tıp
Batı tarihinde düşünsel anlamdaki sorgulamalar, tıbbi etkinliklere olan ilgi
ve katkıyı artırmış; dinin etkisinin toplumsal yaşamın her alanına nüfuz etmesiyle
birlikte bu etkinliklerde hızlı bir düşüş yaşanmıştır. Bu süreçte gerek sosyal
kurumlar, gerekse tıp bilimi ruhani bir tutum içine girerek iş görmeye başlamıştır.
insan için düşünmek, araştırmak, deney yapmak gibi doğayı anlama tanıma, insanı
araştırma gibi etkinlikler son bulmuştur. Bu dönemde hastalıklar, dini bakış açısıyla
açıklanmış, tıbbi uygulamalar kilise tarafından denetlenmiş ve "manastır tıbbi
devresi" olarak adlandırılan bir dönem yaşanmıştır (Aksoy, 2010: 41). Orta Çağ
aynı zamanda dünya tarihine bulaşıcı hastalıklardan dolayı kitlesel ölümlerin
yaşandığı bir çağ olarak da geçmiştir. Bu dönemde, kara ölüm ve frengi, cüzzam,
St. Anthony ateşi (ergotizm), iskorbüt, dancing mania (epidemik korea), terleme
hastalığı gibi bulaşıcı hastalıklar kitlesel ölümlerin nedeni olmuştur (Hot, 2012: 92).
Emiroğlu'na göre (2015: 302) bu hastalıklar, eski dünyanın dönem dönem
nerdeyse tamamını kapsayan salgınlarla dehşetin simgesi hâline gelmiş, hastalarlasağlamların; yönetimlerin ve halkların tıp bilimine olan inançlarının alt üst
olmasına yol açmıştır.
Bu hastalıkların içinde kara ölüm olarak adlandırılan veba hastalığı, Avrupa
nüfusunun üçte birini yok etmiş, iktidarları bir dizi denetleyici, gözetleyici önlem
almaya sevk etmiştir (Turner, 2011; Emiroğlu, 2015: 302). Kalabalık ve ticaret
yolları üzerinde olan Avrupa kentlerinde nerdeyse sosyal ve ekonomik hayat
durmuş, bu etki bütün diğer kentleri de etkisi altına almıştır. İlk olarak 540'lı
yıllarda görülen veba salgını, daha sonra Orta Çağ Avrupa'sında ortaya çıkmış;
kentlerin düzensizliği ve kirliliği, insanların hijyen koşullarının kötü olması, uzun
süren savaşların yol açtığı kontrolsüz kitle hareketleri, bakımsızlık, şehirlerinin çok
kalabalık oluşu, batıl inançlar, sefalet, salgınların ve hastalıkların önemli etkenleri
olmuştur (Ersoy, 1996: 69-73; Garrison, 1929: 178). Turner'a göre (2011: 105) bu
ölümcül salgınlar, Orta Çağ'ın tasavvur dünyasında aynı anda hem fiziksel hem de
metaforiktir. Çünkü o dönemde toplumsal, siyasi ve tıbbi rahatsızlıklarla ilgili
metafor; denge metaforuydu. Toplumsal bedenin salgına hastalığa yakalanması
her anlamda dengenin bozulması anlamına gelmekteydi.
Batı tıbbi, karanlık dönem olarak adlandırılan Orta Çağ'ın başlangıcıyla ile
birlikte etki ve gücünü yitirmiş, tıbbi etkinlikler kilesinin denetimi altında
yürütülmüştür. Öte yandan İslamiyet bu dönemlerde Ortadoğu'da yayılmış, o
döneme kadar oluşan Yunan ve Roma'lı düşünürlere ait ünlü eserler çevrilmeye
başlanmıştır. Gerek tıp gerek bilimin diğer alanlarında pek çok çalışmalar yapılmış,
bilim ve düşünce dünyasının altın çağı yaşanmıştır. Özellikle dönemin
İbni- Sina'nın eserlerine
Doğu ve Batı
ülkelerinde yüzyıllarca
en yetkin kaynaklar
olarak başvurulmuş,
çalışmaları pek çok dile
çevrilerek
okutulmuştur.
düşünürlerinden İbni-Sina, tıp alanında önemli çalışmalar yaparak, kendini rakipsiz
kılmıştır. İbni- Sina'nın eserlerine Doğu ve Batı ülkelerinde yüzyıllarca en yetkin
kaynaklar olarak başvurulmuş, çalışmaları pek çok dile çevrilerek okutulmuştur.
Arapça yazdığı "Kanun fi't-tıb" (Tıbbın Kanunu) adlı tıp eseri daha sonra pek çok
dile ve Latince'ye çevrilmiş ve Batı'da 16. yüzyılda başlıca ders kitabı olarak
okutulmuştur.
)
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Tıp Tarihi ve Kurumu
Tıbbın genel prensipleri, tıp felsefesi, anatomi, fizyoloji, hijyen ve
hastalıkların tedavisi, basit ilaçlar (Müfret devalar), İç ve dış organların hastalıkları,
tüm vücudu etkileyen ve tek bir organla sınırlı kalmayan hastalıklar, bileşik ilaçlar
(Mürekkeb devalar) konusunda olan bu beş ciltlik kitap Batıda da önemli bir tıp
kaynağı olarak görülmüştür (Dinç, 2007: 46-47).
Modern tıbbın gelişmesi ve ortaya çıkması ise dinin etkisinin yıkılması ve
düşünsel ilerlemenin sağlanmasıyla mümkün olmuştur. Sekülerleşen toplumsal
pratikler ve ortaya çıkan düşünsel hareketler; yeni bilgi türlerini ortaya çıkarmış,
tıp da bu süreçte gelişerek toplumda önemli bir güce sahip olmuştur.
İnsanoğlunun hayatının anlamı ve oluşumu üzerine kafa yorması, hem doğa
kanunlarını hem de insan bedenini keşfetme isteğini de ortaya çıkarmıştır.
Bedeninin işleyişine ilişkin merak ve ölümü yenme isteği insanlık tarihi boyunca
var olmuş, modern dönemle birlikte bu istek daha da derinleşmiştir (Gelis, 2008:
73). Bu ise modern tıbbi etkinlikleri ortaya çıkarak ilerlemesine daha meşru bir
zemin hazırlamış, gelişen disiplinler ışığında insan bedeninin tekrar keşfedilmesini
sağlamıştır.
Eski uygarlıklardaki tıbbi çalışm aların ortak noktalarını ve
nasıl yü rütüldü ğünü kısaca tartışınız
(O
£
• D üşüncelerinizi sistem de ilgili ünite başlığı altında yer alan
tartışm a forum u" bölüm ünde paylaşabilirsiniz.
MODERN TIBBIN ORTAYA ÇIKIŞI
Tıbbi etkinliklerin büyük ölçüde sistematikleşmesi ve bilimsel etkinlikler
ışığında yürütülmesi, modern dönem ve bu dönemde yaşanan bilimsel devrimle
yakından ilişkilidir. Karanlık dönem olarak adlandırılan Orta Çağ'ın sona ermesiyle
birlikte hızlı bir toplumsal, ekonomik ve bilimsel değişim sürecine girilmiş; dinin
otoritesinin sarsılmasıyla birlikte yasaklanan bilimsel etkinlikler, Rönesans ve
Reform hareketleri ile birlikte hızlanarak toplumu değiştirme gücüne sahip
olmuştur.
Tüm dünyayı sarsan gelişmeler; kilise ve din merkezli bir dünya
Tıpkı makinenin birer
parçaları gibi bedeninin
her bir hücresi ve
organın araştırmaya ve
keşfetmeye değer
görülmesi; tıbbın
toplum içinde git gide
kurumsallaşmasına
neden olmuştur.
görüşünden akılsal ve bilimsel bir dünya görüşüne doğru geçişi sağlamış, bu ise
doğa ve beden üzerinde var olan algıların da değişmesine neden olmuştur.
"Besleyip büyüten, organik/canlı/manevi yeryüzü ve evren anlayışı, 16. ve 17. y.y
da tamamen değişmiş ve 'organik doğa' anlayışı yerini 'mekanik/makine dünya
anlayışına bırakarak, bilimsel devrim ile birlikte etkisini oldukça yitirmişti" (Nazlı,
2008: 4). Bu düşüncenin dönemin temel paradigması haline gelmesinde,
Descartes'in kartezyen düşüncesinin etkisi büyüktür. Descartes'in akıl ile bedeni
birbirinden ayırarak bedeni bir makineye benzetmesi; bedenin maddi bir cisim gibi
incelenebilir, araştırabilir bir nesneye dönüşmesine neden olmuştur (Gökalp,
2004: 21). Bu düşünce modern tıbbın düşünsel temellerinin oluşmasına ve bilimsel
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Tıp Tarihi ve Kurumu
çalışmaların hız kazanmasını da sağlamıştır. Tıpkı makinenin birer parçaları gibi
bedeninin her bir hücresi ve organın araştırmaya ve keşfetmeye değer görülmesi;
tıbbın toplum içinde git gide kurumsallaşmasına neden olmuştur. Bu
kurumsallaşma hem beraberinde uzmanlaşmayı, hem de tıbbın genel olarak tüm
kollarıyla (ilaç endüstrisi, tıp teknolojisi, hastaneler vb...) büyümesini getirmiştir.
Özellikle William Harvey ve Vesalius gibi isimlerin çalışmaları ve bilimsel gelişmeler
ışığında tıp, hem uygulamalı, hem teorik, hem de söylemsel olarak eğitim sürecinin
bir parçası haline gelmiş ve hızlı bir şekilde kurumsallaşıp, toplumda sahip olduğu
gücü pekiştirmeye başlamıştır (Kelly,2010:2). Vesalius, tıbbi alanında
araştırmaların derinleştirilmesine ve anatomi araştırmalarının gözleme dayalı
olarak yenilemesiyle modern tıbbın gelişmesine öncülük etmiştir (Porter,;
Vigerello, 2008, 279).
Bilimsel devrimler, tüm bilimlerdeki gelişmeleri hızlandırdığı gibi tıbbi
çalışmaların da, bu gelişmeler ışığında artmasını ve olağan bir şekilde
yürütülmesini sağlamıştır. Modern dönemin pozitivist anlayışı; tıp biliminde de
temel alınarak, gözlemin öteki bilimlerde olduğu gibi önemli bir yöntem olarak
benimsenmesine kaynaklık etmiştir.
Modern dönemin
pozitivist anlayışı; tıp
biliminde de temel
alınarak, gözlemin öteki
bilimlerde olduğu gibi
önemli bir yöntem
olarak benimsenmesine
kaynaklık etmiştir.
>
Modern dönemde yaşanan gelişmeler aynı zamanda toplumdaki temel
beklenti ve isteklerin de değişmesine neden oluştur. Faure'ye göre (2011: 18)
yaşanan gelişmeler ışığında bunalımların geçici de olsa yatışması, birtakım
insanların zenginleşmesi ve dinsel etkinliklerin gerileyerek önemini kaybetmesi;
dünyevi yaşama ve bireysel varoluşa daha fazla önem verilmesini sağlamıştır. Bu
ise beraberinde hastalıktan uzak durma ve ölümü öteleme düşüncesini getirerek,
eski dönem tıbbi etkinliklerin tam olarak cevaplayamayacağı toplumsal bakım ve
tedavi istemini ortaya çıkarmıştır. Böylelikle modern tıp yaşanan bilimsel,
toplumsal ve kültürel gelişmelere paralel olarak etkinliklerini hem bilimsel hem de
klinik düzeyde kurumsallaştırmaya başlamıştır. Bu bağlamda Faure'ye göre (2011)
modern tıbbın merkezinde hastalardan bilgi almak, onları dikkatle muayene etmek
(klinik), belirtilerle organik hasarlar arasında bağlantı kurmak (anatomik-klinik
yöntem), insan bedenin sağlıklı ya da hasta (anatomi ve patolojik anatomi) farklı
öğelerini incelemek (organlar, Dokular, hücreler) yer almaktadır.
YENİ BULUŞLAR ve TIBBIN KURUMSALLAŞMASI
Bilimsel gelişmeler, yeni tıbbi buluşlar ve keşifleri de hızlandırarak; modern
tıbbın itibarını artırmıştır. Özellikle farmakolojik ve teknolojik gelişmeler bunlardan
sadece bir kaçıdır. 1910 yılında frengi hastalığının tedavisinin bulunması, 1935
yılında ilk sulpha ilaçlarının bulunması ve 1942 yılında penisilinin bulunmasıyla
birlikte hekimlerin, çeşitli bulaşıcı hastalıkları tedavi etmesinin mümkün hale
gelmesi tıbbın kurumsallaşmasına büyük etken olmuştur. 1950'lerde başlayan
farmakolojik devrim, kortizonun, plastik cerrahinin, kardiyolojik müdahalenin
gelişmesi, DNA kodunun çözülmesi ve bağışıklık sistemin daha iyi anlaşılması, tıbba
ve onun aktörlerine etkinliklerini ve sosyal statülerini sağlamlaştırma şansı
vermiştir (Bamforth, 2004: xxii).
Tıp alanında teknolojik yenilikler ve yeni farmakolojik buluşlar arttıkça
hekimlerin gücü ve bilgi düzeyi de artarak sorgulanmaz hâle gelmiştir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Tıp Tarihi ve Kurumu
Sahip oldukları bilgi onların toplumdaki statüsünü ayrıcalıklı kılarak, onlara ayrı bir
güç kazandırmıştır. Bu ayrıcalıklı konum; modern dönemle birlikte ortaya çıkan
seküler, laik bir toplum modelinden ve yaşanan teknolojik gelişmelerden kaynaklı
oluşan boşluğun tıp tarafından doldurulmaya çalışılmasından ileri gelmektedir
(Illich, 1995, Turner, 2011, Çınarlı; 2008: 16). Yaşanan bu gelişmelere paralel
olarak önceki tıbbi etkinlikler tamamıyla yok olmamış, ama modern tıbbın
toplumsal güç bağlamında en üst konuma yerleşmesine neden olmuştur (Faure,
2011; Turner, 2011). Dünyanın değişik yerlerinde bir yandan alternatif tıbbi
etkinlikler sürdürülürken; modern tıp, kendi gücü ve iktidarını yaşanan buluş ve
gelişmeler ışığında sarsılmaz kılmıştır.
Modern tıbbın kapsayıcılığı da onu diğer tıbbi etkinliklerden ayıran ve
gücünü gösteren önemli bir göstergedir. Modern tıp "her biri sağlık ve hastalıkla
ilgili kendine has özel bir anlayışa sahip, belirli bir alanda yetkin olan, içsel
hiyerarşi, teknik jargon ve profesyonel örgütleri olan medikal uzmanları kapsar"
(Adak, 2002:105). Bu kapsayıcılık, modern tıbbın profesyonel ölçütler ışığında
örgütlenmesini ve kendine ait terim ve jargonlarla hastalık sağlık ve insan bedenini
yeniden tanımlanmasını beraberinde getirmiştir.
TIBBIN TOPLUMSAL BOYUTU ve ETİK TARTIŞMALARI
Modern tıbbi ilerlemenin bu şekilde sunulması, aynı zamanda tıbbın sahip
olduğu gücü ve bu gücün kullanım alanını da genişletmiştir. Çünkü tıp, sadece
hastalıkları iyileştirme ve onlara çare arayan bir etkinlik ve kurum olmaktan çıkmış,
aynı zamanda birtakım davranış kurallarına karar veren, zevkleri yöneten ve
gündelik hayatı kendi pratikleri doğrultusunda düzenleyen önemli bir güce de
dönüşmüştür (Moulin, 2013:15). Dolayısıyla modern tıp ilerledikçe beden
üzerindeki müdahale alanı da genişlemeye başlamaktadır. User'e göre (2010: 139)
tıbbın müdahale alanı genişledikçe bedenin sınırları da tartışmalı hale gelmiştir.
Tıp bedenleri yeniden kurarak, tasarlayarak bedeninin toplumla ilişkisine de yeni
Biyoteknolojide
yaşanan gelişmeler,
tıbbın beden üzerindeki
kontrol alanını ve
gücünü genişletmiş ve
toplumla olan ilişkisini
de bu bağlamda
dönüştürmüştür.
s
boyut kazandırmıştır. Özellikle biyoteknolojide yaşanan gelişmeler, tıbbın beden
üzerindeki kontrol alanını ve gücünü genişletmiş ve toplumla olan ilişkisini de bu
bağlamda dönüştürmüştür.
Günümüzde tıp hastalıkları tedavi eden, bireylerin sağlığını korumada
yönlendirici ve düzenleyici rol üstelenen bir kurum olmanın yanı sıra, bedenlerin
yeniden biçimlenmesini, keşfedilmesini sağlayan ve bu yüzden biyolojik beden ile
J
toplumsal beden arasında bağ kuran bir kuruma da dönüşmüştür. Bunun en
önemli örnekleri; estetik cerrahinin gelişmesine paralel olarak bedenin yeniden
şekillendirilmesinin mümkün olduğuna inanılması ve bu alandaki cerrahi
işlemlerinin artarak toplum içinde kabul görmeye başlanması, artık yeni bir yüz
yaratmanın ve cinsiyet değiştirmenin mümkün kılınmasıdır.
Organ naklinde yaşanan gelişmeler, sadece ölen bedenlerle yaşayan beden
arasında organ naklini mümkün kılmamış; yaşayan bedenler arasındaki nakli de
gerçekleştirerek biyolojik ve toplumsal bedenler arasında bağ kurmasını
sağlamıştır (Moulin, 2013: 39).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Tıp Tarihi ve Kurumu
Aynı zamanda gerek bilim çevrelerince, gerekse toplum içinde genetik alanında
yapılan çalışmaların etik boyutunun tartışılması, tıbbın kapsamını ve otoritesini de
tartışmaya açmıştır.
Çeşitli genetik araştırmaların yürütülmesi ve insan genom haritasının
çıkarılması gibi gelişmeler; tıbbın hem toplumsal ilişkileri yönlendirmesinin, hem
de yeni toplumsal bedenler yaratmasının önünü açmıştır. Çünkü genetik
çalışmalar, hastalıkların genetik potansiyeli, hastalığın ileriki kuşaklara aktarılma
sıklığını, "iyi", "kötü" genin ayrımını ve buna bağlı çözümlerin önünü açmaktadır.
Bireyin sahip olduğu genler ışığında hangi hastalıklara eğilimi olduğu
anlaşılabilmekte ve bu eğilime göre bazı tedbirler alınabilmektedir. Keck ve
Rabinow (2013: 67) bu durumu şöyle örneklendirmekte: Kalp-damar hastalığı olan
biri beslenme düzenini değiştirebilir, akciğer kanserine yatkınlık teşhis edildiyse
sigara bıraktırabilir, ceninde önemli bir hastalık teşhis edilirse kürtaja karar
verilebilir. Araştırmalar sonucunda kişinin bedenin kaslanmaya müsait veya müzik
kulağının kuvvetli olduğunun başta bilenebileceğini, bunun da her bireyi
yeteneklerini geliştirmeye teşvik edebileceği düşünülebilir. Dolayısıyla genetik
çalışmalar sağlıklı bir beden yaratma projesini içerirken, aynı zamanda daha güçlü
daha güzel ve daha akıllı bir beden yaratma düşüncesini de içerir. Keck ve
Rabinow'a göre (2013: 60) böyle şekillenen beden, varlığını kesin bildiği bir
hastalığa karşı mücadele eden bir bireyin bedeni değil, artık değerlendirmeler ve
istatistiki istikrarla çerçevesi çizilen kolektif bir bedendir. Çünkü onlara göre,
"genetik beden" normların ve düzenlemelerin etki alanında ki bir kontrol mecrası
ve öznenin kendini oluşturduğu bir mecra olarak, toplumun ölçekli bedenidir. Bu
görüş, genetik bedenin nasıl toplumsal bir bedene dönüştüğünü de bize
göstermektedir. Toplumsalın sağlığı için yaratılmaya çalışılan dengeli ve ölçülü
beden anlayışı, tarihsel süreç içinde her geçen gün yaşanan gelişmeler ışında daha
da arzulanır olmuş ve olasılığı daha da mümkün kılınmıştır
• G enetik alanında yapılan çalışm aların top lum sal sonuçları
üzerinde düşününüz.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Tıp Tarihi ve Kurumu
(D
M
O
•Hastalıkların kökeni ne olursa olsun onu bulmak ve iyileştirmeye
çalışmak hep insanlığın temel uğraşlarından biri olmuştur.
•Modern öncesi dönemde hastalık, kötü ruhlardan ve tanrıdan
gelen bir ceza olarak algılanmış ve şifa verici doktor ya da
iyileştirici rahip toplumda önemli güce sahip olan topluluğu
oluşturmuştur.
• Tıp tarihi ve kurumu incelendiğinde Mezopotamya, Mısır ve
Antik Yunan uygarlıklarındaki gelişmelerin önemli bir bilgi kaynağı
olduğu görülmektedir.
•Mezopotamya Uygarlığında da tıbbi etkinlikler dinî pratiklerle
birlikte yürütülmekte, rahipler bu pratiklerin taşıyıcısı olarak
önemli bir güce sahip olmaktadır.
•Erken dönem uygarlıklarından olan Mısır Uygarlığı da önemli
tıbbi etkinliklerin başladığı uygarlıklardan biridir. Mumyalama
çalışmaları önemli ölçüde tıbbi etkinliklerin gelişmesine neden
olan uygulamalardır.
•Mısır Uygarlığındaki tıbbi etkinlikler de önemli ölçüde dinî
pratiklerle birlikte yürütülmekte, hastalığa neden olduğuna
inanılan kötü ruhlardan söz edilmektedir. Ölümün doğal yaşamsal
sürecin bir parçası görülmesi, mumyalama sanatının gelişmesine
neden olmuştur. Bu da önemli ölçüde anatomi bilgisinin
gelişmesine katkı sağlayarak, günümüz modern tıp disiplininin
temellerini oluşturmuştur.
•Erken dönem tıbbi etkinlikler içinde Antik Yunan ve özellikle
Hipokrat dönemi önemli bir yere sahiptir. Bu dönemde aklın ve
bilimin ışığında evren ve doğa sorgulanmaya başlanmıştır. Bu ise
tıbbi çalışmaların da bilimsel bir zeminde yürütülmesini sağlamış,
Hipokrat ve Hipokrat Okulu'nun üyeleri dinin etkisi altında
kalmayarak çalışmalarda bulunmuş, daha çok neden-sonuç ilişkisi,
gözlem ve deneye dayalı çalışmalar yapmıştır.
•Orta Çağ'da ise insan için düşünmek, araştırmak, deney yapmak
gibi doğayı anlama tanıma, insanı araştırma gibi etkinlikler son
bulmuş ve bu dönemde hastalıklar dini bakış açısıyla açıklanmış,
tıbbi uygulamalar kilise tarafından denetlenmiştir.
•modern dönem ve bu dönemde yaşanan bilimsel devrimlerle
birlikte, tıp bilimi de kurumsallaşmış ve profesyonel ölçütler
ışığında yürütülmeye başlanmıştır. Bu kurumsallaşma hem
beraberinde uzmanlaşmayı hem de tıbbın genel olarak tüm
kollarıyla (ilaç endüstrisi, tıp teknolojisi, hastaneler vb...)
büyümesini getirmiştir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Tıp Tarihi ve Kurumu
• Tıbbi çalışmaların sistematikleşmesini ve bilimsel etkinlikler
ışığında yürütülmesini sağlayan temel toplumsal ve bilimsel
gelişmelerin neler olduğunu 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde
özetleyiniz.
• Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan
"ödev" bölümüne yükleyebilirsiniz.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Tıp Tarihi ve Kurumu
DEĞERLENDİRME SORULARI
1.
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan "bölüm sonu testi"
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
2.
Erken dönem tıbbi etkinliklerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi
yanlıştır?
a)
Sistematik bilgiye dayanması
b)
Kurumsal olması
c)
Din ve büyüye dayanması
d)
Deney ve gözleme dayalı olması
e)
Hastalıkların tedavisini yalnızca doktorların yapması
Aşağıdakilerden hangisi Mezopotamya Uygarlığı içinde yürütülen tıbbi
çalışmaların özelliklerinden biri değildir?
a)
Sınıfsal bir hiyerarşi içinde yürütülürdü.
b)
Hastalıklar tanrıdan gelen bir ceza olarak görülürdü.
c)
Cerrahi uygulamalara rastlanırdı.
d) Sadece rahipler hastaları tedavi edebilirdi.
e)
3.
Hastalık ve sağlığı birçok tanrı ve tanrıçanın kontrol ettiğine
inanılırdı.
Aşağıdakilerden hangisi Antik Yunan Uygarlığı'nda tıbbi çalışmalara
katkıda bulunan düşünürlerden biri değildir?
a)
Krotonlu Alkmaion
b)
Empodekles
c)
Vesalius
d) Galen
e)
4.
5.
Hipokrates
Hekim, her şeyden önce iyi bir gözlemci olmalı, hastasını izlemeli ve ona
güven vermelidir" diyerek sadece tıbbın biyolojik uygulamalı yönüyle
değil, hasta ve doktor ilişkisiyle ilgilenen bilim adamı aşağıdakilerden
hangisidir?
a)
Galen
b)
Hipokrates
c)
Farabi
d)
İbn-i Sina
e)
Platon
Aşağıdakilerden hangisi Orta Çağ dönemi için söylenemez?
a) Tıbbı çalışmalar Kilise tarafından desteklenir.
b)
Hastalıklar dini bakış açısıyla açıklanır.
c)
Bulaşıcı hastalıklar temel ölüm nedenidir.
d)
Manastır tıbbi devresi olarak bilinir.
e) Yoğun nüfus ve kirlilik hastalıkların başlıca nedenlerindendir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Tıp Tarihi ve Kurumu
6. "Tıbbın Kanunu" adlı eseri Batıda 16. yüzyılda başlıca ders kitabı olarak
okutulan ve tıp alnında öncü çalışmaları olan İslami düşünür
aşağıdakilerden hangisidir?
a) İbn-i Haldun
b) İbn-i Sina
c) Farabi
d) Biruni
e) İbn-i Hatip
7.
Aşağıdakilerden hangisi tıbbın bir bilim olarak ortaya çıkmasını sağlayan ve
kurumsallaşmasını hızlandıran etkenlerden biri değildir?
a)
Rönesans ve reform hareketleri
b) Bilimsel devrimler
c)
Dinin etkisinin azalması
d)
Farmokolojik ve teknolojik gelişmeler
e) Tıbbın etik boyutunun tartışmaya açılması
8.
Aşağıdakilerden hangisi modern tıbbın amaçları arasında yer almaz?
a)
Hastalardan bilgi almak
b) Tedavi etmek
c)
İnsan bedenini incelemek
d) Geleneksel yöntemleri kullanmak
9.
e) Belirtilerle organik hasarlar arasında bağlantı kurmak
Aşağıdakilerden hangisi modern tıbbın etik boyutunu tartışmaya açan
gelişmelerden biridir?
a) Genetik alanda yapılan çalışmalar
b) Kortizonun bulunması
c) Anatomi araştırmaların geliştirilmesi
d) Geleneksel yöntemlerin kullanılması
e) Sağlığı korumanın önemli hale gelmesi
10. Aşağıdakilerden hangisi bilimsel tıbbi diğer tıbbi etkinliklerden ayıran
özelliklerden biri değildir?
a) Sağlık ve hastalıkla ilgili bilimsel anlayışa sahiptir
b) Profesyonelleşen uzmanları vardır.
c) Deney ve gözleme dayalı pozitivist bir yöntem benimser.
d) Tedavi korunmadan daha önemlidir.
e) İnsan bedenin sağlıklı ya da hasta farklı öğelerini incelemek
Cevap Anahtarı
1.C, 2.D, 3.C, 4.B, 5.A, 6.B, 7.E, 8.D, 9.A, 10.D
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Tıp Tarihi ve Kurumu
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Adak N. (2002). Sağlık Sosyolojisi Kadın ve Kentleşme, İstanbul: Birey Yayıncılık.
Aksoy Ş. (2010). Tıp Tarihi Ders Notları.
http://tip.harran.edu.tr/ogrenci/ders_notlari/tip_tarihi/tip_tarihi.pdf
(Erişim Tarihi: 22.05.2012)
Arabacıoğlu C. (1991). Hekimlik ve Hastanecilik, Adana: Çukurova Üniversitesi Tıp
Fakültesi Yayınları.
Atmaca V. (2011). Tarih Boyunca İnanç ve Tıp İlişkisi, İstanbul: Gerekli Kitap.
Bamforth I. (2004). Kütüphanedeki Beden, Çev. Begüm Kovulmaz, İstanbul: Agora
Kitaplığı.
Çelik F. (2012). "Tıbbın ve Cerrahinin Felsefesi", Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü
Dergisi, Sayı: 21(2012), ss. 94-98.
Çınarlı İ. (2008). Sağlık İletişimi ve Medya, Ankara: Nobel Yayınları.
Dinç G. (2007). "Orta Çağ'da İslam Tıbbı", Sarı N., Altıntaş A., Başağaoğlu İ.,
Özaydın Z., Doğan H., Ülman Y. I., Dinç G., Hot İ., Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ders
Kitabı, İstanbul: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları.
Emiroğlu K. (2015). Gündelik Hayatımızın Tarihi, İstanbul: İş Bankası Kültür
Yayınları.
Ersoy T. (1996). Tıp Tarih Metafor, Ankara: Öteki Yayınevi.
Faure O. (2011). "Hekimlerin Bakışı", Corbin A., Courtine J. J., Vigarello G. (Ed.)
Bedenin Tarihi-2, Çev. Orçun Türkay (ss. 15-40). İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
Garrison F H. (1929). An Introduction to History o f Medicine, Toronto:
W.B.Saunders Company.
Gelis J. (2008). "Beden, Kilise ve Kutsal", Corbin A., Courtine J. J., Vigarello G. (Ed.)
Bedenin Tarihi-1, Çev. Saadet Özen (ss. 17-82) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Gökalp N. (2004). "Descartes ve Spinoza Düşüncesinde Gerçek İyi Kavramı",
Felsefe Dünyası, Sayı: 40 ss. 40-50.
Güntüre Öztürk S. (2005). Tıp ve Felsefe, İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.
Hancı İ.H. (2005). "Yılan Hikayesi", STED (Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi), Cilt:14, Sayı:8
ss. VI-IX.
Hot İ. (2012). "Orta Çağ Avrupa'sında Salgınlar", Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü
Dergisi, Sayı: 23, ss. 92-96.
Illich I. (1995). Sağlığın Gaspı, Çev. S. Sertabiboglu, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Jackson R. (1999). Roma İmparatorluğu'nda Doktorlar ve Hastalıklar, Çev. Şenol
Mumcu, İstanbul: Homer Kitabevi.
Keck F., Rabinow P. (2013). "Genetik Bedenin Keşfi ve Temisli", Corbin A.,
Courtine J. J., Vigarello G. (Ed.) Bedenin Tarihi-3, Çev. Saadet Özen, (ss. 59­
72). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Tıp Tarihi ve Kurumu
Kelly K. (2009). The History o f Medicine, Early Civilizations, Pre Historic Times to
500 C.E. New York: Infobase Publishing.
Kelly K. (2010). The History o f Medicine, Old World and New, Early Medical Care,
1700-1840. New York: Infobase Publishing.
Lewis P.(1998). Tıp Tarihi, Çev. Nilgün Güdücü, İstanbul: Khalkedon.
Moulin A.M. (2013). "Tıbbın Karşısında Beden", Corbin A., Courtine J. J., Vigarello
G. (Ed.) Bedenin Tarihi-3, Çev. Saadet Özen, (ss. 15-57). İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
Nazlı A. (2013). "Bedenin Ölümü ve Tıp", Osman Elbek (Ed.) Kapitalizm Sağlığa
Zararlıdır, (ss. 193-203). İstanbul: Hayy Kitap.
Porter R., Vigarello G., "Beden, Sağlık ve Hastalıklar", Corbin A., Courtine J. J.,
Vigarello G. (Ed.) Bedenin Tarihi-1, Çev. Saadet Özen, (ss. 273-300),
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Turner B. S. (2011). Tıbbi Güç ve Bilimsel Bilgi, Çev. Ümit Tatlıcan, Bursa: Sentez
Yayınları.
Turner B. S. (2008). Body and Society, london: Sage Publications.
User İ. (2010). "Biyoteknolojiler ve Kadın Bedeni", Yasemin İnceoğlu, Altan Kar
(Ed.) Kadın ve Bedeni, (ss. 133-169). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Yayla G. (2002). "Imhotep'den Leonardo'ya: Hekimlik", Perinatoloji Dergisi, Cilt:
10, Sayı: 4, ss. 297-299.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
SAĞLIK SOSYOLOJİSİNİN
DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
LU
Û
z
‘u -
Giriş
19.Yy. Avrupasında Sağlık
Sosyolojisinin Kökleri
Birleşik Devletler'de Sağlık
Sosyolojisi
20.yy.Avrupasında Sağlık
Sosyolojisi
Türkiye'de Sağlık Sosyolojisi
Sağlık Sosyolojisinin Konusu
K iA -A & t
SAĞLIK SOSYOLOJİSİ
Yrd. Doç. Dr. İsmail
OZ
••
•Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
•Sağlık sosyolojisinin klasik dönem
öncüleri Friedrich Engels ve Emile
Durkheim'ın düşüncelerinin sağlıkla
kesişme noktalarını,
•Tıpta sosyoloji ve Tıbbi sosyoloji
ayrımının nereden kaynaklandığını,
•Türkiye'nin sağlık sosyolojisi
alanındaki ilgi odaklarını ve bunlarla
ilgili olarak ortaya konan çalışmaları
•Ve genel olarak değerlendirildiğinde
sağlık sosyolojisinin konu başlıklarını
öğrenebileceksiniz.
ÜNİTE
3
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
GİRİŞ
Sağlık sosyolojisi iki farklı akademik disiplinin -çok eski zamanlardan beri
hastalığın tedavisiyle ilgilenen tıbbın ve on dokuzuncu yüzyıl düşüncesinin bir
ürünü olan sosyolojinin- bir noktada birleşmesini içerir. Bu birliktelik, yirminci
yüzyılın ortalarına doğru bağımsız bir disiplin hâline dönüşse de, sürecin erken
aşamaları sağlığın, klasik dönem sosyolojisi içerisinde de ele alındığını gösterir
(Riska, Annandale vd., 2009: 125-126). Bu noktada ünite öncelikli olarak söz
konusu köklerin yer aldığı Avrupa'daki gelişmeler, bir disiplin hâline geldiği Birleşik
Devletleri'ndeki gelişmeler, sonrasında yine Avrupa'ya yönelerek 20.yy.daki
gelişmeleri ve son olarak Türkiye'de bu disiplinin nasıl bir gelişim yaşadığı
belirlenmeye çalışılmıştır. Gelişmelerin sonunda mevcut çalışmalar
kategorilendirilerek sağlık sosyolojisinin konuları içine nelerin girebileceği
Toplumbilim
açısından sağlığa
yönelik ilk önemli ilgi
Friedrich Engels'in
"İngiltere'de Emekçi
Sınıfların Durumu"
adlı eserle gelmiştir.
-
^
gösterilmiştir.
19.YÜZYIL AVRUPASINDA SAĞLIK SOSYOLOJİSİNİN
KÖKLERİ
Auguste Comte'un "sosyoloji" terimini icat etmesinden sonra, toplumbilim
açısından sağlığa yönelik ilk önemli ilgi Friedrich Engels'den gelir. 1845'te Engels
"İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu" adlı eserini yayımlar. Endüstri devrimi ve
sonuçlarının ilk kez deneyimlendiği ülke olarak İngiltere, pek çok kentinde yoğun
bir nüfus ortaya çıkarır. Nüfusun büyük bir çoğunluğu endüstrinin sunduğu iş
imkânlarından yararlanmak üzere gelen kişilerden oluşur. Bu dönemde yaşamak
için gerekli olan en önemli şey ise emek gücünü satabilmektir. Ancak emek arzının
yüksek olduğu bu koşullarda işçiler birbirleri için birer rakip hâline dönüşür.
Rekabet kapitalist işletmecilere emeğin değerini daha da aşağıya çekebilmesine
imkân tanır. Bu noktada pek çok kişi kapitalizmin vahşi yüzüyle tanışır. Engels'in de
şahit olduğu gibi insanlar süreklilik arz etmeyen işler neticesinde edindikleri
kazançla doğru dürüst beslenemedikleri için açlıktan ve bunun bir sonucu olarak
yakalandıkları basit hastalıklara karşı dirençsizlikten ölmektedir (2013: 63).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Engels tüm bunlar kadar işçilerin yaşamlarını sürdürmek için ikamet ettikleri
yerlerin de sağlık üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olduğunu belirtir. Eserinde
Engels, dönemin bir gazetesinden alıntıladığı haberden şunları aktarır. "Kentin bu
bölgesinde evlere ait ne bir su kanalı, ne bir lağım, ne de bir tuvalet vardır. Sonuç
olarak elli bin kişinin dışkısı her gece hendeklere atılır. Tüm sokaklar süpürülmesine
rağmen sadece rahatsızlık verici olmakla kalmayıp burada yaşayanların sağlıklarını
da ciddi bir biçimde tehlikeye düşüren bir durum, görüntü ortaya çıkar...burada
yaşayanların koşullarıyla yakından ilgili olan herkes, bu insanların içinde
bulunduğu sağlığa aykırı koşulların, sefaletin ve moral bozukluğunun ne dereceye
ulaştığını anlatabilir." (Engels, 2013: 72). Ancak Engels'in klasik döneme ait bu
görüşleri, sağlığı, sosyal bir kurum olarak değil, sınıfsal açıdan modern toplumdaki
kaynakların dağılımının bir göstergesi olarak ele alır.
Sağlığı konu edinen diğer bir klasik sosyoloji düşünürü de Emile
Durkheim'dır. 1897'de yayımlanan "İntihar" adlı eseri bu noktada önem taşır. A.
Comte (pozitif toplum evresi) ve Saint-Simon'un (sanayileşmenin karakteristikleri)
görüşlerini uzlaştırma çabası içinde bulunan Durkheim intiharı toplumsal birlik
problemi ve toplumsal bağlarla ilişkilendirir. Bu bağlamda Durkheim'ın 'mekanik'
Durkheim intiharı
toplumsal birlik
problemi ve
toplumsal bağlarla
ilişkilendirir.
-
ve 'organik' olarak ortaya koyduğu iki dayanışma türünü incelemek intiharı
anlamamızda daha açıklayıcı olur.
Mekanik dayanışma bireysel bilinçlerin birbirine benzediği hâllerde söz
konusudur. Burada birey, kendisine benzeyen diğerleriyle birleşerek toplumsal bir
/
varlık meydana getirir ve kendisi de bu varlığın bir parçası hâline dönüşür.
Geleneksel toplum yapısını vurgulayan bu dayanışma, toplumsal iş bölümünün ve
farklılaşmanın baş gösterdiği modern toplum yapısında ise yerini organik
dayanışmaya bırakır (Kongar, 2002: 102). Modern toplum Aydınlanma
düşüncesinin ortaya çıkardığı doğru bilginin ve gerçekliğin tanrısal olanla değil,
deneyim ve ampirik olanın irdelenmesiyle edinileceği noktasındaki temel görüşleri
nedeniyle mevcut dinî kurumların irrasyonel olarak dışlanmasına ve bunun
neticesinde de bireyi baskılayan ve kuşatan ilahi kuralların çözülmesine yol çar. Bu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
durum Durkheim'ın saptadığı dört intihar türünden olan bencil ve anomik intiharın
(diğerleri diğerkam ve kaderci intihar) gerçekleşmesinde rol oynayan gerek ahlaki
ve gerekse toplumsal bağların eksikliğini gözler önüne serer (Swingewood,
2010:128).
<D
C
• Dukheim'a göre Katolik ülkelerdeki intihar oranı Protestan
ülkelere göre daha düşüktür. Bunun nedeni Katolik
toplulukların, sanayi toplumunda eğilimlerini sınırlayan,
bütünleşmiş bir toplum durumuna ve kolektif bir yaşama
neden olan daha güçlü gelenekleri ve ortaklaşa paylaşılan
inançlarının olmasıdır (Swingewood, 2010:130).
Durkheim'ın modern ve geleneksel toplumlarda sosyal düzen ve
bütünleşmenin derecesini gösteren bir olgu olarak intiharı ele alması Engels'de
olduğu gibi sağlığa yönelik dolaylı bir ilgi oluşturur.
Tablo3. 1. Değişik ülkelerde her dinsel inançtan nüfus içinde milyon kişiye
düşen intihar oranları
Ülke
Avusturya
Prusya
Bade
Bavyera
V ü rtem berg
Yıllar
Arası
1852-59
1849-55
1852-62
1844-56
1846-60
Protestan
Katolik
Yahudi
79,5
51,3
20,7
159,9
49,6
46,4
139
117
87
135,4
49,1
105,9
113,5
77,9
65,6
BİRLEŞİK DEVLETLER'DE SAĞLIK SOSYOLOJİSİ
Avrupa kaynaklı yukarıdaki bu yayınlar dolaylı da olsa sağlık sosyolojisinin
temellerini atarken, Birleşik Devletler'de tıpçıların sosyoloji ile ilgilenmeye
başladığı görülür. Bu ilgi o an için henüz teorik zeminden uzak bir şekilde, sağlık
sosyolojisi disiplininin oluşmasında belirleyici bir rol oynarken, tıbbın vakalar
karşısında izlenecek uygulamada, bireyin içinde yer aldığı sosyal düzeni de göz
önünde bulundurması gerektiğini düşünen bir anlayışı yansıtır. Bunun bir sonucu
olarak "sağlık sosyolojisi" ya da m edikalsosyoloji ifadesi, sosyologlardan önce ilk
kez tıpçılar tarafından kullanılır. 1894'te Charles McIntire'ın "Medikal Sosyoloji
Medikal sosyoloji
ifadesi sosyologlardan
önce ilk kez tıpçılar
tarafından
kullanılmıştır.
Çalışmasının Önemi'"adlı makalesi, bunun ilk örneğini oluşturur (Hollingshead,
1973: 531). Yirminci yüzyıla gelindiğinde medikal sosyoloji ifadesini içeren tıp
kökenli çalışmaların sayısı artar. 1902'de Elizabeth Blackwell'ın cinsellik, gençlerin
cinsellikle ilgili ahlak eğitimleri, hayat kadınları ve bulaşıcı hastalıklar gibi konuları
içeren "Medikal Sosyolojide Denemeler" adlı kitabı yayımlanır (1902: 1). Bunu
1909'da James Peter VVarbasse'in "Medikal Sosyoloji" adlı kitabı takip eder. Sağlık
sosyolojisi ve tıp bilimi olmak üzere iki bölümden oluşan kitap, sağlık eğitimini
savunan bir görüş ortaya koyar (Warbasse, 1909: xv-xvi).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Bu eserlerin yanında örgütsel olarak tıp ve sosyolojinin bir araya getirilmesi için
adımlar atıldığı da görülür. Bu doğrultuda 1910'da Amerika Halk Sağlığı Derneği
üye olarak doktorlar ve sosyal hizmet uzmanlarının yer aldığı sosyolojiye yönelik
bir bölüm kurar. Kısa ömürlü olan bu bölüm 1921'de kapatılır. 1935'te Lawrence
Henderson, "Sosyal Bir Sistem Olarak Doktor ve Hasta" adlı makalesini yayınlar; ki
bu çalışma Amerikan sosyolojisinin önde gelen isimlerinden Talcott Parsons'ı da
oldukça etkiler ve onun sistem teorisinde yerini alır (Cockerham-Ritchey, 1997:
xiv). 1930'larda ve 1940'ların başında ise sosyologların, sağlığı merkeze alan
doğrudan ilgileri başlar. Bu noktada Michael M. Davis ve Bernard J. Stern sağlık,
hastalık, doktorlar ve diğer tıbbi konularla ilgili çalışmalar ortaya koyar
(Hollingshead, 1973: 532).
II.Dünya Savaşı'ndan sonra 1940'ların sonu ve 1950'lerin başlarında
Amerika Birleşik Devletleri'nde sağlık sosyolojisi bağımsız bir disiplin hâline
dönüşür. Sağlığın din, hukuk, siyaset ve ekonominin aksine toplumu şekillendiren
bir kurum olmaması, sosyolojinin merkez alanlarına nazaran bu disiplinin farklı bir
yönelimle ortaya çıkmasına neden olur. Sağlık sosyolojisi tıbbi uygulama, kamu
sağlık mücadeleleri ve sağlık politikası düzenlemelerinde kullanabilir sosyal bilgiyi
üreten bir uygulama alanı için fon destekleyicileri ve siyasetçiler tarafından ön
plana çıkarılır (Cockerham-Ritchey, 1997: xi-xii). Bu bağlamda savaş sonrası
dönemin ilk yıllarında Milbank Memorial Fund ve Russell Sage Vakfı gibi fon
destekleyicilerinin çalışmaları göze çarpar. Milbank Memorial Fund'un 1947'deki
sosyal hekimlik ve 1949'daki akıl sağlığını merkez alan konferansları ve yine aynı yıl
Russell Sage Vakfı'nın sağlık alanındaki mesleki uygulamalarda sosyal bilimlerin
kullanımını artırmaya yönelik programları, bu çalışmalar arasında yer alır.
1940'ların sonlarına doğru bu fon destekçilerine kamusal bir kurum olarak Birleşik
Devletler'de kurulan Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü de eklenir (Hollingshead, 1973:
532). Destekçilerden gelen tüm bu fonlar, farklı akademik disiplindeki tıp bilimleri
ile sosyal bilimlerin birlikte çalışmaları için fırsat sağlar. Bu noktada sosyolojinin tıp
alanındaki ilk ortağı psikiyatri olur. Sosyolog August B. Hollingshead ve psikiyatr
Frederick C. Redlich'in "Sosyal Tabakalaşma ve Şizofreni" (1954) adlı uygulamalı
bir çalışmayı içeren makalesi, bu ortaklığın sonuçlarından biri olarak yayımlanır.
Makale, bireyin içinde yer aldığı toplumsal konumla şizofreniye yakalanan
hastaların yaygınlığı arasında yüksek derecede anlamlı bir ilişkinin var olduğunu
gösterir (Hollingshead-Redlich, 1954: 306).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Farklı disiplinlerle ortaklaşa gerçekleştirilen söz konusu bu ve benzeri
çalışmalar, Robert Straus tarafından sağlık sosyolojisinin, sosyologların konumu ve
bu konumun ortaya çıkardığı eyleme göre iki alana bölünebileceği önermesini
doğurur: tıpta sosyoloji ve tıbbi sosyoloji (1957:203). Tıpta sosyoloji birçok farklı
disiplinden gelen kavramların, tekniklerin ve personelin bütünleşmesini içeren
ortaklaşa araştırma ya da öğretimden oluşur. Burada sosyolog, belirli bir sağlık
Robert Straus sağlık
sosyolojisini sosyologların
konumu ve bu konumun
ortaya çıkardığı eyleme
göre iki alana böler: Tıbbi
sosyoloji ve tıpta sosyoloji.
v
-
sorunuyla ilgili etkenleri çalışırken doktor ve diğer sağlık personeliyle doğrudan iş
birliği içerisinde bulunur, ancak bu ilişkide ikincil bir konumda yer alır. Bu noktada
tıpta sosyoloji, sosyolojik bir sorundan ziyade öncelikle tıbbi bir sorun tarafından
harekete geçirilmiş uygulamalı araştırma alanı olarak ayrışır. Tıptaki sosyolog tıp
okulları, hemşirelik okulu, hastaneler ve sağlık departmanlarında görev alır. Tıbbi
sosyoloji ise örgütsel yapı, rol ilişkileri değer sistemleri ve bir davranış sistemi
olarak tıbbın işlevleri gibi etkenlere odaklanır. Bunu yaparken de sosyolojik bir
perspektiften tıbbi çevrenin analiz ve araştırmasına yönelir. Tıbbi sosyoloji alanı
içindeki sosyologlar sağlık kurumlarında çalışabilir, ancak çoğunluğu üniversitelerin
sosyoloji bölümlerinde yer alır.
Straus'un ortaya koyduğu bu ayrım, kimin çalışmasının en iyi olduğu
konusunda geçici bir gerilim de ortaya çıkarır. Bu noktada tıbbi sosyologlar "faydalı
sosyoloji" olarak diğer sosyologları hoşnut edecek çalışmalar ortaya koymada
üniversite kimlikleriyle güçlü bir konumda yer alırken; tıptaki sosyologlar, içinde
bulundukları sağlık kurumlarının avantajlarıyla ön plana geçerler (CockerhamRitchey, 1997: xiii). Günümüzde artık böylesi bir ayrım yapılmasa da, 1950'den
sonra sağlık sosyolojinin gelişiminin akademide yer alan sosyologlarca teorik
olarak da zenginleştirildiği görülür.
Straus'un sağlık sosyolojisini, tıpta ve tıbbi sosyoloji olarak ikiye ayırdığı
görüşlerinin izinde bu alana yönelik çalışmaların 1940'lar ve 1950'ler boyunca
uygulamalı sosyoloji yönünde gelişme gösterdiği görülür. Teori oluşturmaya
yönelik uğraşlar, değişen toplumsal koşullar karşısında elde edilen deneysel
bulguların açıklayıcı gücünü arttırır. Bunun yanı sıra teori, genellikle kamu sağlığı
ve sağlık hizmetleri araştırması gibi toplumsal yönelimli çalışmalardan sağlık
sosyolojisindeki araştırmayı ayıran en önemli unsur olur (Cockerham, 2001: 3-4).
Talcott Parsons'ın sistem kuramıyla birlikte sağlık sosyolojisi teorik bir
yönelim içine girer. 1951'de yayımlanan "Sosyal Sistem" adlı eserinde Parsons,
tıbbın işlevine yönelik analizlerde bulunur. Eser, toplumun yapıları ve bunların
birbirleriyle olan karşılıklı ilişkisine değinerek, bunlar arasındaki düzenin nasıl
devam ettirildiğini açıklamaya çalışır. Bu düşünceye göre düzenin devamlılığı,
sistemin dengede tutulmasıyla sağlanır. Sistem içerisinde dengeyi bozacak
herhangi bir sorun, toplumsal bir konuma sahip aktörler tarafından toplumca
kendilerine biçilen rolleri yerine getirmeleriyle önlenir. Hastalık gibi sistemin
işleyişini bozabilecek bir sorun da doktor-hasta ilişkisi bağlamında karşılıklı rollerle
giderilir. Sağlık sosyolojisine yönelik yapısal işlevselci bu bakış, Parsons'ın öğrencisi
Robert K. Merton ve meslektaşları tarafından gerçekleştirilen "Öğrenci Hekimler"
adlı çalışmayla devam ettirilir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Amerikan sosyolojisi içerisinde yapısal işlevselciliğe yönelik ilk eleştiriler
1960'ların başında sembolik etkileşimci düşünürler tarafından yapılır. Sembolik
etkileşimciler yapısal-işlevselci düşüncenin ileri sürdüğü gibi insanların, içinde
bulundukları toplumun ürünleri değil; toplumsal yapının, etkileşimde bulunan
kişilerin bir sonucu olduğunu belirtir (Poloma, 1993:227). Bu noktada sosyal
gerçeklik, paylaşılan sembolik anlamların temeli üzerinde bireylerin karşılıklı
ilişkileri tarafından mikro düzeyde inşa edilir. Bu noktada Anselm Strauss ve
meslektaşlarının 1961'de yayımladıkları "Beyaz Gömlekliler" adlı çalışma dikkat
çeker. Tıp öğrencilerini ele alan eser, doktor olma sürecinin zorluğu ve bu noktada
tıp öğrencilerinin eğitimleri, birer doktor olan öğretmenleri ve içinde yer aldıkları
bu meslek hakkında ne hissettikleri gibi soruların cevaplarını aramaya çalışır
(Strauss-Becker vd.,1992: 4). Aynı yıl Erving Goffman "Tımarhaneler" adlı
çalışmasını yayımlar. Birer aktör olarak tımarhanedeki hastaların dünyasına ve
davranışlarının çözümlenmesine odaklanan Goffman, hastaneye kabul
edilmelerinden başlayarak, onların buradaki toplumsal işleyişi öğrenecekleri
zamana kadar ki geçen süreç üzerinde durur (Goffman, 1990:13). Son olarak
1963'te bir diğer sembolik etkileşimci Howard S. Becker "Hariciler" isimli
çalışmasını yayımlar. Becker çalışmasında grup normunun dışına çıkarak, bu
grubun geneli tarafından sapkın davranış sergilediği için etiketlenen insanları ve bu
etiketleme sürecini işler (1966: 3-5).
1970'lerde Amerikan sağlık sosyolojisi kendine çalışma alanı olarak
hekimliği ve hekimlerin toplumsal statülerinin incelenmesini belirler. Bu noktada
ilk örnek Eliot Freidson'un "Hekimlik Mesleği" isimli çalışmasıdır. Çalışmasında
Freidson Birleşik Devletler'de profesyonel bir iş olarak tıbbın hastalar üzerinde
kurduğu egemenliği ve toplumsal statü açısından hekimlerin zirvede ya da buraya
yakın bir şekilde konumlandırıldıklarının altını çizer (Freidson, 1970: xv). 1973'te
Maria R. Haug "Profesyonelleşememe" ve Martin Oppenheimer da "Profesyonelin
Proleterleşmesi" isimli çalışmalarıyla literatüre katkı sağlarlar. Söz konusu
çalışmalar Friedson'ın çalışmalarının aksine doktorların statülerinde görülen
kayıplar üzerinde durur. Buna göre Haug, bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle
profesyonelin (yani doktorun) zihninde yerleşik olan tekelleşmiş bilginin
depolanabilir ve gerektiğinde yeniden kullanılabilir bir hale gelmesinin altını çizer
(1996: 131). Böylece doktorun deneyimlerine dayalı bireysel tanımı yerini
bilgisayar tanılarına bırakır. Ayrıca genel olarak eğitim düzeyinin artması
doktorların sahip oldukları bilgilere yönelik gizemin kalkarak eleştiriye tutulmasına
neden olur. Oppenheimer ise doktorların kendi iş yerlerini açmaktan ziyade
başkalarının yanında istihdam edilmeye çalıştıklarını ve özel ya da kamusal
örgütler içerisinde daha fazla yer aldıklarıdır (1996:151). Bunun bir sonucu olarak
iş yeri bürokrasisinin gerekleri onları proleter koşullar içine doğru çekmektedir.
1980'lere gelindiğinde sembolik etkileşimciler kadar çatışmacılar da
yapısal-işlevselciliğe yönelik eleştiriler ortaya koyar. Özellikle yapısal işlevselciliğin
toplumsal sistemlerin işleyişinde çatışmayı reddetmesi ve onun yerine
oluşturdukları sistem anlayışı içerisinde böylesi durumları sapma ve işlevsel
yönden bozuk olarak tanımlaması çatışmacı düşünürlerin tepkisiyle karşılaşır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Amerikan sosyolojisi içerisinde sağlık noktasında çatışmacı yönelimli önde gelen
çalışmalardan biri Howard Watzkin'in 1983 tarihli “İkinci Hastalık: Kapitalist Sağlık
Hizmetlerinin Çelişkileri" adlı eseridir. Eserinde Watzkin, ilaç ve tıbbi malzeme
üreten şirketlerin hasta bakımından faydalar sağlayacağı iddiasıyla sürekli olarak
ortaya koydukları yeniliklerle devasa karlar elde ederken, fakir ve azınlık
gruplarına yönelik en basit hizmetleri bile sağlayamayan bir sağlık sisteminin
çelişkileri üzerinde yoğunlaşır (2000: xv). Benzer bir şekilde 1990'ların başlarında
Vicente Navarro “Sağlığınıza Yönelik Tehlike: Sağlık Hizmetlerinde Kapitalizm" adlı
çalışmasıyla Birleşik Devletler'de dünyanın en iyi sağlık bakım sistemine sahip
olmalarına karşın, vatandaşların buna ulaşmalarında yaşadıkları sorunları dile
getirir. Sağlık sigortası olmadan çalışan insanlar, sağlık sigortasının kapsamı kısıtlı
olanlar ya da işten çıkarıldığı için sigorta parasını ödeyemeyenlerin yaşadıkları ve
bunun gibi pek çok sorun sınıf kavramı üzerinden çözümlenmeye çalışılır (Navarro,
1993: 10-11).
20.YÜZYIL.AVRUPASINDA SAĞLIK SOSYOLOJİSİ
Sağlık sosyolojisinin 1950'lerin ikinci yarısından itibaren kazandığı teorik
çerçeveden sonra, Avrupa'da dikkate değer ilk önemli çalışmalar 1960'ların
başında Fransız düşünür Micheal Foucault tarafından gerçekleştirilir. Post-yapısalcı
düşünce çerçevesinde Foucault'un çalışmalarının sağlık sosyolojisi açısından önemi
“beden" üzerinde toplanır. Sağlık sosyolojisi literatürüne kattığı eserler ise
1961'de “Deliliğin Tarihi", 1963'te “Kliniğin Doğuşu" ve 1976'da “Cinselliğin
Tarihi"dir.
Foucault hastalıkları doğada yer alan patolojik bir durum olarak değil,
toplumsal ve tarihsel süreçlerin bir sonucu olarak görür. Bu noktada eşcinsellik
dinsel inanç sisteminde günah, psikolojide bir davranış bozukluğu ve modern tıpta
bir cinsel tercih olarak görülür.
Güç ve bilgi arasındaki yakın ilişkiye de değinen Foucault, bilgiyi bilimsel
bir sistem içerisine yerleştirmenin 19.yüzyıl'ın sonunda doktorlara büyük bir
saygınlık ve nüfus kazandırdığını belirtir. Ona göre klinik incelemeler tıpçıların
gerçekliği tanımlamasında önemli ölçüde toplumsal güç uygulayabilmelerini sağlar
(2014: 51-53). Sosyolojiyi sosyal tıbbın bir alt dalı olarak gören Foucault, insanların
sosyal bilimlerin yardımıyla yeniden tasarlanmasını bu bilgi/güç ilişkisi içinde
açıklar. Ona göre modern ıslahevi, hastane, cezaevi ve okul gibi panoptik denetim
aygıtları bilgi/güç ilişkisini en iyi şekilde yansıtarak, şiddet olmaksızın düzenin
kontrol altında tutulmasına yardımcı olur.
Foucault ile aynı dönemde çalışmalarda bulunmuş Pierre Bourdieu da
dolaylı yollardan sağlık sosyolojisi çalışmalarına kaynaklık eder. Bu noktada
özellikle Jean-Claude Passeron ile birlikte 1964'te yayımladıkları eğitim merkezli
“Varisler" isimli çalışması dikkat çeker. Bourdieu ve Passeron çalışmalarında
Fransız yüksek öğretim kurumlarında temsil edilen öğrencilerin daha çok üst sınıf
çocukları olduğu gerçeğini çok keskin bir sol eğilime yönelmeden kültürel sermaye
aktarımı üzerinden anlatır. Aynı yıl söz konusu çalışmanın bulgularından Passeron
ve Saint Martin tıp öğrencileri ile ilgili ayrıntılı bir başka çalışma ortaya koyarlar.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
s
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Bordieu'nun kültürel sermaye aktarımı sosyal inşacılık bağlamında da
bedeni merkeze alan çalışmalara kaynaklık eder. Bu noktada beden, aileden gelen
kazanımlar ve alışkanlıkların gölgesinde şekillenir.
r
t
/
cu •Spor yapmanın önemi yönünde ailesinden kültürel sermaye
c
aktarımı alan bir kişi, bunu alışkanlık haline getirerek kendi
O
gündelik yaşamının ayrılmaz bir parçasına dönüştürür.
Bourdieu'nun bedene yönelik en önemli çalışması ise 1998'de yayımlanan
"Eril Tahakküm"dür. Toplumsal cinsiyete (gender) odaklanan eser erkek
egemenliğinin tarihsel yapılarını algılamamıza yardımcı olur. Bu bakış feminist
teorilerin yanın da sağlık sosyolojisi açısından hemşireliğin neden genellikle bir
kadın işi olarak görüldüğünün cevaplanmasına yardımcı olur.
Son olarak 1986 yılında Alman sosyolog Ulrich Beck "Risk Toplumu" adlı
çalışmasıyla sağlık sosyolojisi çalışmalarına farklı bir yönelim getirir. Modernlikten
kopuşu ve yeni bir toplumsal biçimi ifade etmek için kullanılan risk toplumu, klasik
sanayi toplumunun bilim ve teknoloji anlayışının değişmekte olduğunu ve modern
dönemin en önemli parçası olan güven kavramının yerini kaygıya bıraktığını
belirtir. Küreselleşmeyle birlikte söz konusu kaygılar dünya coğrafyasının her
noktasında bireyler tarafından yaşanır. Kuş gribi, küresel ısınma ve nükleer
tehditler gibi riskler artık sağlık sosyolojisi çalışmaların gündemine taşınır.
TÜRKİYE'DE SAĞLIK SOSYOLOJİSİ
Batı Sosyolojisi'nin gelişim sürecinde sağlığa yönelik bir alt disiplinin
gecikmeli olarak ortaya çıkışı, imparatorluktan cumhuriyete dönüşen Türkiye
açısından da benzer bir durum oluşturur. İronik bir şekilde Avrupa tarafından
"hasta adam" olarak görülen Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu kötü
gidişe bir çare bulma düşüncesinin sonucu olarak temellenen Türk Sosyolojisi'nin
(Kaçmazoğlu, 2010: 8) sağlığı merkeze alan çalışmaları yirminci yüzyılın ikinci
yarısından itibaren şekillenmeye başlar. Bu şekillenişin ilk evreleri Mahmut Tezcan
tarafından hazırlanan sosyoloji bibliyografyasında, tıp sosyolojisi başlığı altındaki
43 akademik yayınla gerçekleşir ( 1969:1057-1065). Ancak Robert Straus'un tıpta
sosyoloji ve tıbbi sosyoloji ayrımı burada da söz konusudur. Tezcan'ın listesinde
yer alan çalışmalar çoğunlukla tıpçılar tarafından ortaya konur. Hamdi Dilevurgun,
Türkiye'de sağlık
sosyolojisi açısından ilk
önemli çalışma Prof. Dr.
Orhan Türkdoğan
tarafından yapılmıştır.
Rasim Adasal, Nusret Fişek gibi tıpçılar bu isimlerden bir kaçını oluşturur. Tıpçılar
tarafından ortaya konan söz konusu yayınlar göz önüne alındığında, Batı'dakine
benzer bir şekilde Türk Sağlık sosyolojisi'nin bu dönemdeki önde gelen ilgi alanının
akıl sağlığı olduğu görülür. Listede sosyolog kimliğiyle yer alan Orhan Türkdoğan
ise Türkiye'de sağlık sosyolojisi açısından ilk önemli çalışmayı gerçekleştirir. Bu
çalışma 1966 yılında "Erzurum Bölgesinde Sağlık-Hastalık Probleminin Sosyal
Yönden Araştırılması" adlı doçentlik teziyle ortaya konur.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Yine aynı yıl Türkdoğan'ın "Türk Köy Sosyolojisine Yardımcı Olması Bakımından
Medikal Sosyoloji, Saha ve Problemleri" adlı makalesi sağlık sosyolojisi disiplininin
sınırlarını belirlemeye yönelik bir deneme olması açısından önem taşır.
1970'lere gelindiğinde bu disiplinde herhangi bir çalışma ortaya konmazken
1982'de Aytül Kasapoğlu, "Sağlık Örgütlerinde Personelin Sosyal İlişkileri" adlı
doktora teziyle literatüre katkı sağlar. Kasapoğlu'nun teziyle birlikte 1990'lı yılların
başına kadar sürecek bir zaman diliminde ortaya koyduğu bir dizi çalışma da
1999'da Mehmet Ecevit tarafından yayına hazırlanan, "Sağlık SosyolojisiTürkiye'den Araştırmalar" başlığı altında toplanarak bir araya getirilir.
1989'da Bahattin Akşit ve Belma Akşit'in "Bebek ve Çocuk Ölümlerinin
Sosyo- kültürel Belirleyicileri" adlı çalışması yayımlanır. Bunu UNlCEF'in desteğinde
yayımlanan "Temel Sağlık Hizmetlerinde Toplum Katılımı: Antalya'nın Bir
Gecekondu Bölgesinde Hızlı Antropolojik Bir Araştırma" (1994) adlı çalışma takip
eder.
1996'da Sezgin Kızılçelik'in "Türkiye'nin Sağlık Sistemi-Bir Medikal
Sosyoloji Denemesi" ve 2002'de Nurşen Özçelik Adak'ın "Sağlık Sosyolojisi- Kadın
ve Kentleşme" adlı sonradan kitaplaştırdıkları doktora tezleriyle de literatüre katkı
sağlanır. Makrososyolojik bir bakış açısına sahip olan Kızılçelik'in çalışması, kuram
olarak Parsons'ın geliştirdiği genel sistem teorisine dayanır. Bu noktada
çalışmasında bir alt sistem olarak sağlığı ele alan Kızılçelik, uygulamalı bir
sosyolojik çözümleme sunar. Adak da kadını merkez alan çalışmasında Kızılçelik
gibi uygulamalı bir çözümleme gerçekleştirir.
Türkiye'de sağlık sosyolojisinin gelişiminde önemli safhalardan biri de
1998'de Sağlık İçin Sosyal Bilimler Derneği'nin kurulmasıyla yaşanır. Kuruluş
amacını, "Sosyal Bilimler bilgi ve yöntemlerini sağlık alanına uygulayarak bireylerin
ve toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunmak" şeklinde ifade
eden dernek, sağlık bilimleri ile sosyal bilimlerin kuramsal ve uygulamalı çalışma
alanları arasında köprü oluşturmaya çalışır.
Sağlık sosyolojisinin akademik yönden genişleyen popülaritesi, 2001
Temmuz ayında Toplumbilim Dergisi'nin 13. sayısının bu alana yönelik özel bir
sayıyı da çıkarmasına neden olur. Dergide halk sağlığı, geleneksel ve modern tıp
ayrılığı, halk hekimliği, sağlık ve antropoloji ilişkisi, sağlıkta eşitsizlik, kadın ve ruh
sağlığı, tımarhane ve rasyonelleşme ilişkisi, ötenazinin ele alınmasının yanı sıra
Michel Foucault ve Talcott Parsons gibi isimlere ait çevirilere de rastlanır. Bu
noktada çevrilmiş çok fazla eseri olmayan Parsons'ın "Sağlık ve Hastalık: Sosyolojik
Bir Eylem Perspektifi" adlı makalesi, önem taşır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
2001 yılı içerisinde yayımlanan diğer bir çalışma ise Zafer Cirhinlioğlu'nun
"Sağlık Sosyolojisi" isimli ders kitabıdır. Söz konusu çalışma, yaklaşık olarak beş yıl
alanındaki tek ders kitabı olur. 2006'da Burhan Baloğlu'nun "Ekonomik ve
Sosyolojik Bakış Açısıyla Sağlık ve Hastalık" ve 2012'de Sosyolog Özgür Sarı ve
Sağlık multidisipliner
olarak pek çok sosyal
bilim araştırmalarının
merkezindedir. Bu
noktada özellikle
bedenini merkeze alan
çalışmalara yönelik
yoğun bir talep vardır.
Doktor Kadir Gökhan Atılgan'ın birlikte kaleme aldıkları "Sağlık SosyolojisiHastalık ve Sağlığa İlişkin Kavramsal Tartışmalar" isimli çalışmalar da literatüre
eklenen diğer ders kitaplarıdır.
2008'de Aytül Kasapoğlu'nun editörlüğünde "Madalyonun İki Yüzü:
Hastalık ve Sağlık" adlı çalışma yayımlanır. Kanser, AIDS, diyabet, hepatit C,
böbrek yetmezliği, MS, kronik bronşit ve astım gibi kronik hastalıkların yanı sıra
menopoz ve hamilelik dönemine ilişkin uygulamalı çalışmaları içeren kitap,
biyopsikososyal yaklaşım eşliğinde Aktör İlişkiler ağı Kuramı'na dayanır.
Derinlemesine mülakatlarla toplanan veriler ise hastalardan, hastalıkları ve
kendileriyle ilgili istenen çizimlerle görsel bir sosyoloji denemesine dönüşür.
2011'de Sosyoloji Araştırmaları Dergisi'nin güz ve bahar dönemlerine ait
her iki sayısında sağlığa yönelik çalışmalar yayımlanır. Bunlar Zuhal Yonca Odabaş
ve Günnur Ertong'un "Kuş Gribinin Sosyal Etkileri: Türkiye ve Endonezya
Karşılaştırması" ve Şehriban Şahin Kaya'nın "Televizyonda Kadın, Sağlık ve
Hastalık" adlı çalışmalardır.
Buraya kadar sıralan çalışmalar sosyologlar tarafından ortaya konmuş
olmakla birlikte, ortak payda olan "sağlık" multidisipliner olarak pek çok sosyal
bilim araştırmalarının merkezindedir. Bu noktada özellikle insan bedenini merkeze
alan çalışmalara yönelik yoğun bir talep olduğu görülür. Cenk Özbay, Ayşecan
Terzioğlu ve Yeşim Yasin'in gözetiminde hazırlanan 2010 tarihli "Neo-liberalizm ve
Mahremiyet" ve Kadir Canatan'ın editörlüğünü yaptığı 2011 tarihli "Beden
Sosyolojisi" isimli çalışmalar bunlara örnektir. İletişimci gözüyle Deniz Sezgin'in
"Tıbbileştirilen Yaşam Bireyselleştirilen Sağlık" (2011) adlı çalışması, işletmeci ve
ekonomistlerin sağlığı sosyal politika düzleminden ele alan çok sayıda çalışması,
Ayşe Buğra- Çağlar Keyder'in derleyenler arasında yer aldığı "Sosyal Politika
Yazıları" (2011) ve yine Çağlar Keyder'in "Avrupa'da ve Türkiye'de Sağlık
Politikaları" (2007) adlı derleme çalışması pek çok toplumbilimcinin sağlık ilgisini
bir araya getiren örnekler arasındadır.
Son olarak tıpçılardan da sağlık politikalarını, doktorları, doktor-hasta
ilişkilerini, özel sermaye ve tıp ilişkisini eleştirel bir şekilde ele alan çalışmalar
yayınlanmaktadır. Ahmet Rasim Küçükusta'nın "Bir İki Üç Tıp" (2011) ve "Kalbime
Koy Başını Doktor" (2011); Şükrü Hatun'un "İnsancıl Bir Tıp İçin" (2012); İlknur
Arslanoğlu'nun editörlüğünü üstlendiği "Tıp Bu Değil 1" (2012) ve "Tıp Bu değil 2"
(2013); İsmail Hakkı Aydın'ın "Rabbim Beni Doktorlardan Koru" (2013) ve Selda
Ökten'in "Kırmızı Alarm" (2014) adlı çalışmaları bunlara örnektir. Hatta kronolojik
bir şekilde takip ettiğimiz bu bibliyografyanın dışında yer alacak şekilde 2006'da
tıpçılar tarafından "Eleştirel Bir Sağlık Sosyolojisi Sözlüğü" yayımlanır. Sol bir bakış
açısının hâkim olduğu sözlük, Marksist kavramlar ve sağlıkta eşitsizliği ön plana
alan maddeleri içerir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
SAĞLIK SOSYOLOJİSİNİN KONUSU
Sağlık sosyolojisinin konusunun ne olduğuna yönelik ilk girişim Aytül
Kasapoğlu'nun aktarımıyla Kerdal ve Merton tarafından yapılır. Bu sınıflamaya
göre sağlık sosyolojisi dört noktada araştırmalarda bulunur. Bu noktalar şunlardır:
•
Hastalık nedenleri ve çevre bilim
•
Sağlığın korunması ve hastalığa tepkiler
•
Sağlık olanaklarının örgütlenmesi
•
Mesleki eğitim
Bu sınıflandırmanın daha geniş bir versiyonu ise David Mechanic
tarafından yapılır.
m
Hastalıkların dağılımı ve nedenleri
Hastalığa toplumsal ve kültürel tepkiler
Genel olarak
değerlendirildiğinde
Bryan S. Turner sağlık
sosyolojisini birey,
mikro ve makro olmak
üzere üç analiz
düzeyinde
incelenebileceğini
belirtir.
Sağlık hizmetinin sosyokültürel yanı
Ölüm oranları
Nüfus içerisinde hastalıkların görülme sıklığı
Sağlık uygulamalarının örgütlenmesi
Tedaviye yönelik mesleklerin sosyolojisi
Hastane sosyolojisi
Toplum sağlığı örgütlenmesi
Toplumsal değişim ve sağlık hizmeti
Sağlık hizmeti örgütlerinin karşılaştırılması
Tıbbi eğitim
Sağlık hizmetlerinin kullanımı
Halk sağlığı
Stres, hastalık ve bunlarla baş etme
Değişen toplumsal davranışlara yönelik yeni teknolojiler
Toplumsal psikiyatri
Hukuksal ve etiksel konular
Sağlık ekonomisinin toplumsal yönleri
Davranış sorunları ve sağlık hizmeti
Yarı profesyoneller
Sağlık politikaları ve siyaset
Tüm bu konu başlıkları genel olarak değerlendirildiğinde Bryan S. Turner
sağlık sosyolojisinin üç analiz düzeyinde incelenebileceğini belirtir. Bunlar sırasıyla
birey, mikro ve makro düzeylerdir. Birinci düzeyde rahatsızlık deneyimi birey
açısından ele alınır. Bunu yaparken de fenomenoloji ve sembolik etkileşimcilik gibi
farklı sosyolojik perspektiflerden konuya yaklaşılır. İkinci düzey uzman meslek
gruplarının bireyleri sınıflandırmak ve düzenlemek için kullandıkları hastalık
kategorilerinin sosyal inşasına odaklanır. Son düzeyde ise sağlık hizmetlerinin
toplumsal organizasyonları, devlet ve ekonomiyle ilişkileri ele alınır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Tablo3. 2. Analiz Düzeyine Göre Sağlık Sosyolojisi Araştırma Konuları
DÜZEY
ARAŞTIRM A KONUSU
PERSPEKTİF
Birey
Rahatsızlık deneyim i
Fenom enoloji
M ikro
"Kültürel" rahatsızlık
Roller, norm lar ve
kategorileri
sapm a sosyolojisi
Sağlık hizm etleri
Rahatsızlığın ekonom i
sistem leri ve sağlık
politiği
M akro
politikaları
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
(D
M
O
•Friedrich Engels ve Auguste Comte, sağlık sosyolojisi bağımsız bir
disiplin hâline dönüşmeden önce sağlık üzerine dolaylı ilk yazıları
yazan sosyologlardır.
•Engels "İngiltere'de İşçi Sınıflarının Durumu" adlı incelemesinde,
Durkheim ise "İntihar" adlı çalışmasında sağlık konusuna
değinmiştir.
•Sağlık sosyolojisi ifadesi ilk kez tıpçılar tarafından kullanılmıştır.
•II.Dünya Savaşı'ndan sonra 1950'lerin başlarında sağlık sosyolojisi
ABD'de bağımsız bir disiplin haline gelmiştir.
•Robert Straus sağlık sosyolojisini sosyologların konumu ve bu
konumun ortaya çıkardığı eyleme göre iki alana böler:
tıpta sosyoloji ve tıbbi sosyoloji
•Genel olarak uygulamalı sosyoloji yönünde gelişme gösteren sağlık
sosyolojisi Talcott Parsons'ın sistem kuramıyla birlikte teorik bir
yönelim içine girer.
•2.yy.Avrupasının sağlık sosyolojisine katılımları genellikle bedeni
merkeze alır.
•Türkiye'de sağlık sosyolojisi açısından ilk önemli çalışma Prof. Dr.
Orhan Türkdoğan tarafından 1966 yılında "Erzurum Bölgesinde
Sağlık-Hastalık Probleminin Sosyal Yönden Araştırılması" adlı
doçentlik teziyle ortaya konulur.
•Sağlık günümüzde multidisipliner olarak pek çok sosyal bilim
araştırmalarının merkezindedir. Bu noktada özellikle bedenini
merkeze alan çalışmalara yönelik yoğun bir talep vardır.
•Bryan S. Turner söz konusu sağlık çalışmalarını üç düzeyde ele alır.
Birey, mikro ve makro.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
• İnternet üzerinden herhangi bir kitap satış sitesine giriş
yaparak, sağlık sosyoloji ile ilgili olabilecek yayınları, yılı ve
konuları açısından kontrol ederek mevcut sağlık sosyolojisi
akımının hangi yönde eğilim gösterdiğini tespit ediniz.
• Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan
"ödev" bölümüne yükleyebilirsiniz.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan "bölüm sonu testi"
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
N_________
^
1.
"İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu" adlı eser aşağıdaki düşünürlerden
hangisine aittir?
a)
b)
c)
d)
e)
Emile Durkheim
Friedrich Engels
Karl Marx
Georg Simmel
Saint Simon
2.
Medikal sosyoloji (sağlık sosyolojisi) ifadesi ilk kez kim tarafından
kullanılmıştır?
a) Emile Durkheim
b) Charles McIntire
c) Talcott Parsons
d) August B. Hollingshead
e) Michael M. Davids
3.
Birleşik Devletler'de sağlık sosyolojisi ilk olarak hangi meslek
temsilcilerince kullanılmıştır?
a) Sosyologlar
b) Hukukçular
c) Tarihçiler
d) Tıpçılar
e) Felsefeciler
4.
Tıpta sosyoloji ve tıbbi sosyoloji ayrımı aşağıdaki düşünürlerden hangisi
tarafından yapılmıştır?
a) Talcott Parsons
b) William C. Cockerham
c) Robert Straus
d) Frederick C. Redlich
e) Bernard J. Stern
5.
Aşağıdakilerden hangisi Kerdal ve Merton'un belirlediği sağlık sosyolojisi
konularından biri değildir?
a) Hastalık nedenleri ve çevre bilim
b) Mesleki eğitim
c) Sağlığın korunması
d) Sağlık olanaklarının örgütlenmesi
e) Yarı profesyoneller
6.
Bryan S. Turner'a göre araştırma düzeyi birey olan sağlık sosyolojisinin
konusu ve perspektifi ne olur?
a) Rahatsızlık deneyimi- Fenomenoloji
b) Rahatsızlık deneyimi- Rahatsızlığın ekonomi politiği
c) Fenomenoloji- "Kültürel" rahatsızlık kategorileri
d) Sağlık politikaları- Fenomenoloji
e) Sağlık politikaları- Roller, normlar ce sapma sosyolojisi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
7.
Türkiye'de sağlık sosyolojisi açısından ilk önemli çalışmayı yapan kişi
aşağıdakilerden hangisidir?
a) Orhan Türkdoğan
b) Sezgin Kızılçelik
c) Mahmut Tezcan
d) Aytül Kasapoğlu
e) Bahattin Akşit
8.
Aşağıdaki düşünürlerden hangisi sağlık sosyolojisini uygulamalı
çalışmalardan teorik nitelikli çalışmalara taşımıştır?
a) Robert Straus
b) David Mechanic
c) Bryan S. Turner
d) Emile Durkheim
e) Talcott Parsons
9.
"İntihar" adlı eser aşağıdaki düşünürlerden hangisine aittir?
a) Max Weber
b) Karl Marx
c) Bryan S. Turner
d) Emile Durkheim
e) Talcott Parsosns
10. "Tıpta ve tıbbi sosyoloji" kavramları hakkında aşağıda verilenlerden
hangisi yanlıştır?
a) Tıpta sosyoloji birçok farklı disiplinden gelen kavramların,
tekniklerin ve personelin bütünleşmesini içerir.
b) Tıpta sosyoloji belirli bir sağlık sorunuyla ilgili etkenleri çalışırken
doktor ve diğer sağlık personeliyle doğrudan iş birliği içerisindedir.
c) Tıpta sosyoloji sosyolojik bir sorundan ziyade öncelikle tıbbi bir
sorun tarafından harekete geçirilmiş uygulamalı araştırma alanıdır.
d) Tıbbi sosyoloji örgütsel yapı, rol ilişkileri, değer sistemleri ve tıbbın
işlevleri gibi etkenlere odaklanır.
e) Tıbbi sosyologlar içinde bulundukları sağlık kurumlarının
avantajlarıyla tıptaki sosyologlardan daha faydalıdırlar.
Cevap Anahtarı
1.B, 2.B, 3.D, 4.C, 5.E, 6.A, 7.A, 8.E, 9.D, 10.E
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Beck, U. (2011). Risk Toplumu. (Çev. Ersin Kuşdil), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Becker, H. S. (1966). Outsiders: Studies in the Sociology o f Deviance. New York:
The Free Press.
Blackwell, E. (1902). Essays In Medical Sociology. London: Ernest Bell.
Cockerham W.C. (2001). "Medical Sociology and Sociological Theory", (ss.3-22).
The Blackwell Company to Medical Sociology, USA: Blackwell Publishers Ltd.
Cockerham, W.C.-Ritchey, F.J. (1997). Dictionary o f Medical Sociology. London:
Greenwood Press.
David, M. (1978). Medical Sociology. (2.Edition), New York: The Free Press.
Durkheim, E. (2002). İntihar. (Çev. Özer Ozankaya), İstanbul: Cem Yayınevi.
Engels, F. (2013). İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu. (Çev. Oktay Emre),
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Foucault, M. (2014). Kliniğin Doğuşu. (Çev. Şule Ünsaldı), Ankara: Epos Yayınları.
Freidson, E. (1970). Profession of Medicine. Chicago: The University of Chicago
Press.
Goffman, E. (1990). Stigma: Notes on the Management o f Spoiled Identity.
London: Penguin Books.
Haug, M. R. (1996). "Profesyonelleşememe: Gelecek İçin Alternatif Bir Hipotez",
(Çev. Zafer Cirhinlioğlu), Meslekler ve Sosyoloji. Ankara: Gündoğan Yayınları.
Hollingshead, A.B. (1973). "Medical Sociology: A Brief Review", (ss.531-542). The
Milbank Memorial Fund Quarterly. Health and Society. 51(4).
Hollinhshead, A.B.-Redlich, F.C. (1954). "Social Stratification and Schizophrenia",
(ss.302-306). American Sociological Review. 19(3).
Kaçmazoğlu, H.B. (2010). Türk Sosyoloji Tarihi I- Önkoşullar. İstanbul: Kitabevi
Yayınları.
Kasapoğlu, A. (1999). Sağlık Sosyolojisi- Türkiye'den Araştırmalar. Ankara:
Sosyoloji Derneği Yayınları.
Kongar, E. (2002). Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Navarro, V. (1993). Dangerous To Your Health: Capitalism in Health Care. USA:
Monthly Review Press.
Oppenheimer, M. (1996). "Profesyonelin Proleterleşmesi". (Çev. Zafer
Cirhinlioğlu), Meslekler ve Sosyoloji. Ankara: Gündoğan Yayınları.
Parsons, T. (1991). The Social System. London: Routhledge & Kegan Paul Ltd.
Poloma,M.M. (1993). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (Çev. Hayriye Erbaş), Ankara:
Gündoğan Yayınları.
Riska, E.-Annandale, E.-Dingwall, R. (2009). "Health Sociology: Conflict,
Competition, Cooperation", (ss.124-139). The ISA Handbook in
Contemporary Sociology. London: Sage Publication.
Straus, R. (1957). "The Nature and Status of Medical Sociology", (ss.200-204).
American Sociological Review. 22(2).
Swingewood, A. (2010). Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi. (Çev. Osman Akınhay),
3.Baskı, İstanbul: Agora Kitaplığı.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
Sağlık Sosyolojisinin Doğuşu ve Gelişimi
Turner, B.S. (2011). Tıbbi Güç ve Toplumsal Bilgi. (Çev. Ümit Tatlıcan), Bursa:
Sentez Yayıncılık.
Tezcan, M. (1969). Türk Sosyoloji Biblografyası: 1928-1968. Ankara: Ankara
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları.
Warbasse, J.P. (1909). Medical Sociology. London: D.Appleton and Company.
http://www.sosbil.org/content/tüzük
Watzkin, H. (2000). The Second Sickness: Contradictions o f Capitalist Health Care.
USA: Rowman and Littelfield Rublishers Inc.
Kaynak: Bryan S. Turner, Tıbbi Güç ve Toplumsal Bilgi.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
SAĞLIK SOSYOLOJİSİNDE
TEMEL YAKLAŞIMLAR VE
TEORİLER
LU
Û
z
’u *
Giriş
İşlevselci Yaklaşım
•Toplumsal sapma olarak hastalık
ve hasta rolü
• Parsons'ın tıp mesleği analizi
Çatışmacı Yaklaşım
• Kapitalist tıp
•Sağlığın metalaşması
•Toplumsal sınıflar ve sağlık
• İatrojenez
Yorumlayıcı Yaklaşım
•Toplumsal inşacılık
•Sembolik etkileşimcilik
Post Yapısalcı Yaklaşım
Feminist Yaklaşım
Postmodern Yaklaşım
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• İşlevselci yaklaşıma göre tıbbın
toplumsal işlevini değerlendirebilecek,
• Hasta rolü kavramını açıklayabilecek,
• Çatışmacı yaklaşıma göre kapitalist
tıbbın özelliklerinin neler olduğunu
sıralayabilecek,
• İatrojenez kavramını açıklayabilecek,
• Yorumlayıcı yaklaşımın sağlık
sosyolojisine katkılarını
değerlendirebilecek,
• Medikalizasyon kavramını
açıklayabilecek,
• Feminist yaklaşımın sağlık sosyolojisine
katkılarını değerlendirebilecek,
• Postmodern yaklaşımın sağlık
sosyolojisine katkılarını
değerlendirebileceksiniz.
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
GİRİŞ
Sosyolojinin bilim olarak ortaya çıktığı ilk dönemde sosyologlar sağlıkla
görece az ilgilenmiş, ama 1960'lardan sonra bu konudaki sosyoloji çalışmaları
artmış ve çeşitlenmiştir. Sağlığa duyulan sosyolojik ilginin artmasında sağlığın
sosyal ve ekonomik belirleyicilerinin ortaya konması, tıbbın bilimselliğinin
sorgulanması, tıp ve ecza endüstrilerindeki ilerlemeler ve toplum sağlığını
tehlikeye atan risklerin artması etkili olmuştur. Sosyoloji teorilerinin her biri sağlık
ve toplum ilişkisinin farklı yönlerine odaklanmıştır. Bu ünitede sosyolojide
İşlevselci, Çatışmacı, Yorumlayıcı, Feminist ve Postmodern yaklaşımların sağlığı ele
alma biçimleri ve sağlık sosyolojisi açısından katkıları değerlendirilecektir.
İŞLEVSELCİ YAKLAŞIM
'Sağlık sosyolojisi'
terimi ilk olarak 1894'te
Charles McIntyre
tarafından, sağlığın
toplumsal
belirleyicilerinin
incelendiği bir
çalışmada kullanmıştır.
■_____________
İşlevselci Yaklaşım toplumda istikrar ve dayanışmayı vurgulayan ve sağlığı
toplumun işleyişi için önemli bir kaynak olarak ele alan bir yaklaşımdır. Bu
yaklaşımın en önemli temsilcisi olan Talcott Parsons (1951) tıp mesleğinin
toplumsal işlevini incelemiş ve sağlık sosyolojisinde oldukça önemli bir kavram
olan "hasta rolü" kavramını geliştirmiştir.
Toplumsal Sapma Olarak Hastalık ve Hasta Rolü
J
Sağlık, Parsons'a göre değerli bir toplumsal kaynaktır ve bireylerin
toplumsal rollerini yerine getirmeleri ve toplumun düzgün şekilde işleyebilmesi
için gereklidir. Bu nedenle insanların sık sık hastalanması ve toplumda çok fazla
insanın hasta olması disfonksiyoneldir, çünkü hastalıklar toplumsal rollerin yerine
getirilmesini engeller. Diğer bir deyişle insanların hastalık nedeniyle işlerine veya
okullarına gitmemeleri ve rollerini yerine getirmemeleri toplumsal düzeni
bozacaktır. Bu nedenle Parsons hastalığı bir toplumsal sapma olarak görür. Peki,
insanların ne kadar hasta olacağı insanlara mı bağlıdır, biyolojik nedenlerle ilgili
değil midir? Parsons (1951) bu soruya, bütün hastalıkların bir dereceye kadar
fiziksel veya biyolojik olduğu, ama aynı zamanda insanların hasta olmayı tercih
edebilecekleri, yani hastalığın bir tercih meselesi de olduğu yanıtını verir.
Amerikan toplumunu inceleyen Parsons, toplumun insanlardan bireysel, aktif ve
başarılı olmalarını beklediğini ve bu yönde bir baskı uyguladığını gözlemlemiştir.
Ancak insanlar her zaman aktif ve başarılı olamamakta, üstelik bu nedenle
başarısız görülmekten endişe etmekte, gerilim ve stres yaşamaktadırlar. Parsons'a
göre insanlar günlük hayattaki bu gerilimlerle baş edemedikleri zaman hastalığı bir
kaçış alanı gibi görüp hasta olmayı tercih edebilmektedirler, çünkü hasta oldukları
zaman toplumsal rollerinden bir süreliğine muaf tutulacaklardır. Parsons bu
durumu "hasta rolü" kavramıyla açıklar.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Parsons'a göre
doktorların toplumsal
işlevi, çok sayıda insanın
hasta rolüne girerek
toplumsal görevlerinden
kaçmalarını
engellemektir.
• Hastayım diyen herkesin hasta olduğuna inanıyor muyuz?
Örneğin sabah okula gitmek istemeyen bir öğrenci karnının
<D ağrıdığını veya hasta olduğunu söylerse, okula
C
göndermemek için yeterli bir neden olarak kabul ediyor
muyuz? Doktora gitmeyi reddettiği halde hasta olduğu
konusunda ısrar eden bir arkadaşınıza nasıl davranırsınız?
Hasta rolüne giren kişinin iki hakkı ve iki zorunluluğu vardır, hakları normal
sosyal rollerden muaf tutulmak ve hastalığından veya sağlığının bozulmasından
ötürü kişisel olarak suçlanmamaktadır. Buna karşılık kişi iyileşmeyi, yani mümkün
olan en kısa sürede hasta rolünden çıkmayı istemeli, iyileşmek için profesyonel
yardım aramalı ve tedavi sürecinde doktorlarla iş birliği yapmalıdır. Parsons (1951)
hastalar gibi doktorların da iki hakkı ve iki zorunluluğu olduğunu söyler. Doktor
rolü çerçevesinde doktorların hakları hastanın güvenine sahip olma ve bedenine
erişebilmektir, zorunlulukları ise hastaya bakarken en yüksek düzeyde ehliyet
uygulamak ve kendi çıkarına değil, hastanın çıkarına yönelik davranmaktır.
Hasta ve hekim rollerinde haklar ve zorunluluklar
Hasta
rolü
Hekim
rolü
Zorunluluklar
Haklar
1. İyileşmeyi istemek
1. Hastalık süresince normal sosyal
rollerden muaf tutulmak
2. Doktorlarla iş birliği yapmak
2. Hastalıktan ötürü kişisel olarak
suçlanmamak
1. Hastaya en yüksek ehliyetle
bakmak
1. Hastanın güvenini kazanmak
2.Kendi çıkarını değil, hastanın
çıkarını düşünmek
2. Hastanın bedenine erişim hakkına
sahip olmak
Hasta rolüne giren kişi toplum tarafından meşru olarak hasta kabul edilir,
ancak bu role girebilmek için rolün zorunluluklarını yerine getirmek gerekir. Yani
hasta olmak bitkin veya yorgun hissetmek gibi öznel duygularla değil, diğer
insanların verdikleri tepkilerle, doktorların ve toplumun bireyi meşru olarak hasta
kabul edip etmemesiyle ilgilidir. Parsons'a (1951) göre çok sayıda insan hasta
rolüne girerse toplumun işleyişi bozulacaktır, bu nedenle her isteyenin hasta
rolüne girmesi engellenmelidir. İnsanların hasta rolüne girmesini engelleyecek
olanlar da doktorlardır, çünkü hasta hissetmek ile hasta olmak, yani hasta rolüne
girip toplum tarafından hasta kabul edilmek arasında doktorların koyacağı teşhis
bulunur. Bu nedenle Parsons'a göre tıbbın en önemli işlevi çok sayıda insanın
hasta rolüne girmesini engelleyerek insanların toplumsal rollerine etkin bir şekilde
devam etmesini sağlamasıdır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Hasta rolüne yönelik eleştiriler
Parsons'ın geliştirdiği hasta rolü bazı açılardan eleştirilmiştir. Bu eleştiriler
özetle (Annandale, 1998) şunlardır:
•
•
•
•
•
Hasta rolüne girmek, Parsons'ın düşündüğü kadar basit değildir; farklı
hastalıklar, hastalığın ne kadar ciddi olduğu, hastanın toplumsal sınıfı,
cinsiyeti, yaşı gibi faktörler hasta rolüne girmeyi daha karmaşık bir hale
getirir. Örneğin, iş güvencesi olmayan, işe gitmediği takdirde işten
çıkarılacağından korkan biri günlük yaşamın geriliminden kaçmak için
hasta rolüne girmek istemeyecektir.
Hastalıklar ahlaki açıdan yansız değildir ve Parsons'ın düşündüğünün
aksine doktorlar ahlaki yargılarını teşhis ve tedavi sürecine dahil
edebilmektedir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, bazı zihinsel hastalıklar
veya madde bağımlılığı gibi pek çok hastalık damgalanmış hastalıklardır.
Bu tip hastalıklarda hem doktorların hem de toplumun hasta haklarına,
hatta insan haklarına aykırı bir şekilde ayrımcı davrandığı, hastalık için
hastayı suçlayan bir tutum içine girdiği bilinmektedir.
Hasta rolüne giren kişi sosyal rollerden bir süreliğine muaf olabilir, ancak
sorumluluktan kaçamaz. Örneğin hasta olduğu için ödevlerini yapmayan
bir öğrenci veya rapor hazırlaması gereken bir memur iyileştiğinde,
hastayken yapamadığı işleri yapmak zorunda kalacaktır.
Hasta rolü akut durumlara mahsustur, kronik hastalıklara ait olamaz.
Örneğin diyabet (şeker), kalp hastalığı gibi kronik hastalıklarda hasta
rolünün hastaya sağladığı haklar geçerli değildir.
Parsons hastanın gönüllü olarak hekime itaat edeceğini belirtmiştir ama
hastalar pasif değildirler, doktorlarla çatışabilirler.
Parsons'ın Tıp Mesleği Analizi
Parsons'a göre doktorlar
evrenselci, özgeci, kendi
çıkarlarından çok
toplumun çıkarlarını
düşünen bir meslek
grubudur.
Kapitalist toplumda toplumsal yaşamın temeli insanların piyasada kendi
çıkarlarını gerçekleştirmelerine ve kârlarını artırmaya çalışmalarıdır ve Parsons'a
göre böyle bir toplumda toplumsal dayanışma da toplumsal yaşam da mümkün
değildir. Toplumun bir arada kalması için kâr güdüsüne ve bireyci fayda anlayışına
direnecek toplumsal kurumlara ihtiyaç vardır. Parsons için bu kurumlar
profesyonel mesleklerdir ve en önemlileri de tıptır. Bu sayede Parsons modern
toplumun genel olarak kapitalist olarak adlandırılamayacağını, ekonomisi
kapitalist olsa da profesyonel meslekler sayesinde toplumsal yapısının kapitalist
olmadığını ileri sürer. Tıp mesleğinin piyasa ilişkilerindeki rekabetçiliği ve
bencilliği kırdığını düşünen Parson'a göre bu mesleğin dört temel özelliği vardır
(White, 2002:106):
•
Doktorlar hastaların toplumsal sınıfına, cinsiyetine, etnik grubuna veya
dinine bakmaz, kimseye ayrımcılık yapmaz, uygulamalarını evrensel bir
şekilde gerçekleştirirler.
•
Doktorlar duygusal açıdan yansızdırlar, ilgilendikleri bireyler hakkında
ahlaki yargılarda bulunmazlar.
•
Doktorların eylemleri kendi çıkarlarına değil, toplumun iyiliğine yöneliktir.
•
Doktorlar işlevsel olarak spesifiktirler, yani sadece var olan sorunla ilgilenir
ve diğer faktörleri incelemezler. Örneğin, hastanın sadece doktora sorun
olarak gösterdikleri konuyla ilgilenir, ahlakıyla, değer yargılarıyla,
hayatıyla, yani o sırada tıbbi bir sorun oluşturmayan konular ile
ilgilenmezler.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Parsons'a göre bu özellikler sayesinde doktor-hasta ilişkisi, ekonomik
sözleşmeye dayalı iş ilişkisinin aksine ekonomik olmayan bir ilişkidir. Böylece hasta
doktorun kendisini yargılamadan tedavi edeceğine güvenir ve iyileşme gerçekleşir.
Parsons'ın tıbba büyük önem vermesinin nedeni tıbbın bilimselliği değil,
doktorların mesleki özellikleri ve tıbbın toplumsal işlevi, yani çok fazla sayıda
insanın hasta rolüne girmesini engelleme görevidir. Tıbbın bilimsel temelleri
Parsons'a göre şüphelidir. Bu şüphe şu düşüncelere dayanır:
• İlk olarak, Parsons çeşitli toplumlarda şamanların veya din adamlarının da
hastaları tedavi ettiğini hatırlatır. Tarihsel ve antropolojik çalışmalar
dikkate alındığında hastalığın sihirle mi, dinle mi yoksa bilimle mi tedavi
edileceği önemli değildir. Parsons (1951) için iyileştirme, sistemin
meşruluğu ile ilgilidir. Bütün sistemlerde tedavi başarılı olur ve hasta
iyileşirse sistem meşrulaştırılmış olur, eğer hasta iyileşmezse bu durumun
doğadan, şeytandan veya bilgi eksikliğinden kaynaklandığı düşünülür ve
sistemin meşruluğu sorgulanır.
• İkinci olarak Parsons'ın (1951) tıbbın bilimselliği ile ilgili şüpheleri vardır.
Bu şüpheleri desteklemek için Parsons çeşitli kanıtlar sunar. Bunlardan biri
tıp alanındaki yeni keşif ve uygulamaların keşfedildiği ilk zamanlarda
bilimsel olmayan nedenlerle reddedilmesidir. Örneğin, Harvey'in Kan
Dolaşımı Teorisi, dönemin dinî anlayışına aykırı olduğu için doktorlar
tarafından reddedilmiştir. Benzer şekilde doktorların ekonomik ve
toplumsal statüsünü zedeleyeceği için aşılama, mikropsuzlaştırma ve
enfeksiyonla ilgili çeşitli düşünceler de reddedilmiştir. Daha sonra kabul
edilen bu uygulamalar ve teorilerin başlangıçta reddedilmesi Parsons'a
göre tıbbi kararların sadece bilimsel temellere dayalı olarak verilmediğinin
bir göstergesidir. Parsons tıbbın bilimsel statüsünün sorunlu olduğu bir
diğer alan olarak placebo etkisini gösterir. Placebo, ilaç almadığı halde ilaç
aldığını zanneden hastaların, ilaç alan hastalarla aynı şekilde iyileşme
göstermesidir. Parsons bu duruma "modern tıptaki sihir faktörü" adını
verir. Placebo, tıbbın uyguladığı bilgide boşluklar olduğunu ve iyileşme
sürecinde hastaların da etkili olduğunu göstermektedir. Parsons insanların
iyileşmeyi umdukları için iyileştiklerini, tedaviyle iyileşme arasında her
zaman bir ilişki olmayabileceğini ileri sürer.
Tıbbın bilimsellik iddiasına yönelik bu sorunlar ışığında Parsons hasta
olmanın öncelikle biyolojik veya psikolojik bir durum değil, bir toplumsal rol
olduğu sonucuna varır. Hastalığın sadece biyolojik olduğu anlayışına karşı çıkar,
neyin hastalık sayılacağını ve nasıl tedavi edileceğini kültürün ve toplumsal rollerin
belirlediğini savunur.
Parsons'ın tıp analizine yönelik eleştiriler
Parsons'ın tıp mesleği analizi, tıbbın toplumsal kontrolü nasıl sağladığını
göstermesi açısından güçlü bir analizdir, ancak bazı açılardan eleştirilmiştir. Bu
eleştiriler şu şekilde özetlenebilir:
• Çalışmalar bazı doktorların hastaların toplumsal sınıflarına, cinsiyetlerine
ve etnik gruplarına göre ayrımcılık yaptığını göstermektedir. Örneğin;
kadınlar, yoksullar, etnik azınlıklar ihmal edilmekte, tıbbi konsültasyonun
süresi bile hastanın sınıfına, cinsiyetine ve etnik durumuna göre
değişmektedir (White, 2002). Bazı çalışmalar cerrahların ameliyattan önce
hastanın ameliyatı hak edip etmediği hakkında varsayımlarda
bulunduklarını ve hastaları seçtiklerini göstermektedir (Hughes ve
Griffiths, 1996).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Bu bulgular doktorların davranışlarının Parsons'ın ileri sürdüğü gibi yansız ve
teknik olmadığını, ahlaki yargılar içerdiğini göstermektedir.
• Tıp mesleğinin Parsons'ın ileri sürdüğü gibi homojen olmadığı, kendi içinde
bölündüğü, uzman doktorlar ile genel pratisyenler arasında önemli
farklılıklar ve çatışmalar olduğu ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre tıp
mesleği içindeki çeşitlilik nedeniyle, doktorların davranışları hakkında tek
bir genellemeye varılamaz.
• Hastaların Parsons'ın ileri sürdüğü gibi pasif olmadığı vurgulanmıştır.
Toplumun, aşırı ilaç reçetelenmesi ve teknolojinin gereğinden fazla
kullanımı nedeniyle modern tıbba olan inancını yitirdiği ve bu nedenle
alternatif tıp sektörünün ortaya çıktığı belirtilmiştir.
• Doktorların aynı durumları veya semptomları aynı şekilde
değerlendirmedikleri, hem teşhiste hem de tedavi sürecinde büyük
farklılıklar gösterdikleri ve bu farklılıkların doktorların eğitim düzeyi,
hastanın özellikleri gibi nedenlerden kaynaklandığı belirtilmektedir (Davis
ve Lee, 1990). Sosyolojik olarak burada önemli olan tedavinin doğru olup
olmaması değil, çeşitlilik göstermesi ve bu çeşitliliğin hastanın ve doktorun
toplumsal özelliklerine bağlı olmasıdır.
ÇATIŞMACI YAKLAŞIM
Çatışmacı yaklaşım sağlığı ve hastalıkları kapitalist sistemle ilişkilendirerek
inceler. Yoksulluğun, kötü yaşama ve çalışma koşullarının hastalıklara neden
olduğunu ve kapitalist sağlık sistemlerinin sağlıktan çok kârı hedeflediklerini
vurgular. Çatışmacı sosyoloji içinde sağlık sosyolojisine en çok katkıda bulunan
yaklaşım Marxist yaklaşımdır.
Kapitalist Tıp
Marxist Yaklaşım'ın temel ilkesi, sağlık hedefiyle kâr hedefi arasında bir
çelişki olduğu ve aynı anda ikisine birden ulaşılamayacağıdır. Bu yaklaşıma göre
hastalık toplumun kapitalist örgütlenmesinin bir sonucudur ve bu sistem içinde
kapitalizmi yeniden üretecek şekilde tedavi edilmektedir. Bu yaklaşım içinde
verilen ilk eser, Engels'in 1844 yılında yayınladığı "İngiltere'de İşçi Sınıfının
Durumu" adlı eseridir. Engels bu eserde tifo, verem, raşitizm gibi hastalıkların
Engels'e göre hastalıkların
nedenlerini ve nüfus içindeki dağılımını incelemiş, bu hastalıkların doğrudan
nedeni kapitalistlerin
kapitalist üretim koşullarıyla ilişkili olduklarını ortaya koymuş, bu nedenle
barınma ve yiyecek
hastalıkların ortadan kaldırılabilmesi için tek başına tıbbi müdahalelerin yeterli
pahasına kâr peşinde
olmayacağı sonucuna varmıştır. Engels'e göre hastalığa neden olan kader,
olmaları ve bunların
önlenemez nitelikte biyolojik olaylar veya bireylerin psikolojik veya sosyal
sonucunda oluşan
özellikleri değildir. Hastalık insanların uzun saatler boyu ağır ve kötü çalışma
yoksulluk ve kötü yaşama
koşullarında
çalışmalarından, bu koşulları düzeltmeyen dayatmacı yönetim
koşullarıdır.
tekniklerinden,
barınma ve beslenme için yetersiz olan düşük ücretlerle
s
>
çalışmalarından, kısacası endüstriyel örgütlenme biçiminden kaynaklanmaktadır.
Böylece Engels hastalıkları bireyi suçlayan bir yaklaşımla değil, toplumsal
örgütlenme biçimiyle ilişkilendirerek açıklar. Sonraki yıllarda yapılan çeşitli
çalışmalar Engels'in görüşlerini desteklemiş, toplumda sağlık standartlarının
yükselmesinin yeni tıbbi keşiflerden çok barınma ve beslenme koşullarındaki
iyileşmelerden kaynaklandığını göstermiştir (Cochrane 1972; McKeown, 1976).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Marxist Yaklaşım'a göre çağdaş toplumda tıp, kapitalist niteliktedir.
Kapitalist tıbbın özellikleri şunlardır (Navarro, 1976; Doyal ve Pennell, 1979,
Waitzkin, 1986, Renaud, 1975):
•
•
•
•
•
•
•
Sağlığı fiziksel, zihinsel, duygusal bir iyilik hâli olarak değil, sadece iş gücü
piyasasında çalışmaya devam etmek için yetecek fiziksel zindelik olarak
tanımlar. Sağlığın duygusal, zihinsel, sosyal yönlerini görmezden gelerek
sadece fiziksel sağlığa odaklanır.
İyileşmeyi tıbbi tüketime, tıbbi cihazların kullanımına, test ve ilaçların satın
alınıp tüketilmesine indirger.
Hastalıkların sermaye yoğun ve hastane merkezli şekilde tedavi edilmesini
destekler. Bu kurumlarda kullanılan yüksek maliyetli teknolojik tedaviler
hastaların ihtiyaçları açısından irrasyonel olsa bile kapitalist sistemin kâr
ihtiyacı açısından rasyoneldir.
İş gücünü geleneksel tıbbın yaptığı gibi insanı merkeze alarak değil,
kapitalist toplumun ihtiyaç duyduğu niteliklere sahip olacak şekilde tedavi
eder. Diğer bir deyişle tedavinin amacı bireyin bir bütün olarak çevresiyle
uyum ve denge içinde yaşamasını sağlamak değil, sistemin içine geri
dönmesini ve üretime katılmasını sağlamaktır. Tıp, özellikle hasta raporları
üzerindeki hakimiyeti sayesinde emeğin kontrolünde önemli bir yere
sahiptir. Ekonomik üretkenliği sağlamak için kendini hasta hisseden
işçilere hasta raporu vermez, fiziksel olarak çalışabilme koşulunu iyilik hâli
için yeterli bulur.
Hastalıklara neden olan toplumsal, politik, ekonomik, mesleksel, çevresel
ve sosyal nedenleri görmezden gelir, hastalıkların nedeninin sadece yeme
içme, tütün kullanımı veya hareketsizlik gibi bireysel yaşam tarzı faktörleri
olduğunu ileri sürer.
Özellikle sosyal refah devleti döneminde işçi ücretlerinin yükselmesi ve
toplum sağlığının önemsenmesi ile birlikte yaşama, barınma, beslenme ve
çalışma koşulları iyileşmiş, toplum sağlığı da bunlara paralel olarak daha iyi
hâle gelmiştir. Kapitalist tıp ise sağlığın iyileşmesindeki bu faktörleri
görmezden gelerek sağlıktaki iyileşmeyi ilaçlardaki ve tıbbi teknolojilerdeki
iyileşmeye borçlu olduğumuzu ileri sürer.
Toplumsal problemlerden kaynaklanan hastalıkları bireysel gösterdikten
sonra topluma yetersiz de olsa sağlık bakımı sağlayarak statükoyu
meşrulaştırır. Böylece insanlar hastalıkların ardında toplumun kapitalist
örgütlenişinin olduğunu görmezler, hastalık deneyimleri depolitize olur.
u
gj i=
5T 2
m E
,
• Hasta raporu verm e konusunda tıbbın yetkisini İşlevselci ve
Çatışm acı yaklaşım lar açısından karşılaştırınız,
Sağlığın Metalaşması
Metalaşma, günlük yaşamın parçalarının piyasada satılık nesneler hâline
getirilmesi sürecidir. Sağlığın metalaşmasını, sağlığın parayla satılan bir mal haline
gelmesini ve daha iyi sağlığa kavuşmak için daha fazla tıbbi hizmet satın alma
ihtiyacını ifade eder.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Sağlığın metalaşması süreci özellikle 1970 sonrasında sağlık hizmetlerinin
özelleştirilmesi ile hızlanmış, sağlık alanında bireylerin ücretsiz olarak
erişebilecekleri alanlar azalmış ve "tıbbi-endüstriyel kompleks" (Relman, 1980) ve
'şirketleşmiş tıp' olarak adlandırılan yapılar ortaya çıkmıştır. Tıbbi-endüstriyel
kompleks kavramı, sağlık bakım sisteminin en önemli ve öncelikli işlevinin kâr elde
etmek, yani ticaret olduğunu ifade eden bir kavramdır ve sağlık hizmetlerinin
neredeyse tamamen özel sektörün elinde olduğu ABD'de geliştirilmiştir
(Ehrenreich ve Ehrenreich, 1971). Sağlık hizmetlerinin özel sektör tarafından
verildiği ülkelerde sağlık endüstrisi; hastaneleri, doktorları, hemşireleri, sigorta
şirketlerini, ilaç üreticilerini, tıbbi cihaz ve ekipman üretenleri hastanelerle ilgili
olarak inşaat, emlak, danışmanlık, muhasebe şirketlerini ve bankaları içeren
muazzam büyüklükte bir endüstriyi ifade etmektedir. Bu endüstrinin önde gelen
şirketleri, ulusal ve uluslararası düzeyde zincir hastaneler işletmektedir. Kapitalist
şirketlerin amacı kâr elde etmektir ve tıbbi endüstriyel kompleks içindeki özellikle
çokuluslu şirketler kendi hissedarlarından başka kimseye karşı sorumluluk
duymadıkları için kârdan önce insan sağlığını düşünmelerini sağlayacak bir
mekanizma yoktur (Klein, 2002). Tıbbın, hastanın ihtiyaçlarından veya sağlığından
önce kendi kârını düşünen şirketler içinde uygulanıyor olması "şirketleşmiş tıp"
kavramıyla ifade edilmektedir. Bu sistem içinde sağlık için gerekli ücreti
ödeyemeyenler sağlık hizmetlerinden mahrum kalmaktadır.
Hastalıkları önleme veya hastalıkları tedavi etme süreçlerinde ilaçlar veya
tıbbi cihazlar gibi mallar kullanılsa da sağlığın kendisi piyasada satılacak bir meta
olamaz. Sağlığın bir meta/mal olmamasının nedenleri şu şekilde özetlenebilir
(Pellegrino, 1999:249):
•
•
•
•
•
Mallar önceden var olan maddelerden üretilen ve mülkiyeti başkasına
sunulan ürünlerdir. Sağlık, doktorların ürettiği ve hastalara tüketmeleri
için sundukları bir ürün değildir.
İyileşme, sadece doktor müdahalesinin veya ilaçların sonucu değildir,
bunlarla hastanın bedeninin iyileştirici gücünün bir bileşimidir.
Malların satışında alım satım bitince talep eden ve arz eden arasındaki
ilişki de sona erer, ama doktor ve hasta arasındaki ilişki güvene dayalı,
kişisel ve uzun süreli bir ilişkidir.
Sağlık hasta için çeşitli seçenekler içinden birini seçerek satın aldığı bir mal
değildir. Malın birazını almak veya satın almayı başka zamana ertelemek
mümkünken hasta sağlık hizmetinin sadece bir kısmını alamaz.
Sağlık sadece kişisel olarak hasta için değil, toplum için de önemlidir ve
insanların toplumun bir üyesi olarak uygun bir şekilde yaşamaya devam
etmek için ihtiyaç duyduğu, toplumun devam edebilmesi için gerekli olan
bir koşuldur. Yani sağlık, insandan ayrıştırılabilecek nitelikte değildir ve bu
nedenle kolektif bir gerekliliktir. Adalet nasıl sadece suç mağduru olmuş
birey kadar toplum için de gerekli ise, sağlık da aynı şekilde hem birey hem
de toplum için ihtiyaç duyulan bir durumdur, mal değildir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
d)
c
O
• ABD'de 1963 yılında kurulan Dow Corning şirketinin hikayesi
sağlığın nasıl metalaştırıldığının ve sağlık ve kâr arasındaki
çelişkinin iyi bir örneğidir. Bu şirketin ürettiği silikon göğüs
implantların sağlığa zarar verdiği 1970'lerden itibaren ortaya
çıkmış, doktorlar üretimin durdurulmasını istemiş, ancak
şirket devleti ikna ederek üretime devam etmiştir. 1990'lara
dek yarısından fazlası göğüs kanseri olan yaklaşık bir milyon
kadın bu implantlardan taktırmış, bu kadınların otuz altı bini
implantların yan etkileri nedeniyle ömür boyu sürecek
hastalıklara yakalanmış ve bazı kadınlar ölmüştür. 1980'ler
boyunca hastalar şirkete pek çok dava açmışsa da şirket
hastalara mahkeme dışında ödeme yaparak şikayetlerinden
vazgeçmelerini sağlamış ve tıbbi kayıtları kamuya
açıklamamıştır. Ancak 1988 yılında kendisine teklif edilen
parayı redderek dava açan bir hasta sayesinde mahkemeye
gidilmiş, uzun yıllar süren dava sonucunda şirket
dolandırıcılık, kötü niyet, sağlık risklerini kasten saklamak ve
hastaları kasten aldatmak suçlarından suçlu bulunmuştur
(Annandale, 1998:14). Bu örnek bazı tıbbi uygulamaların kâr
getirdikleri sürece, taşıdıkları sağlık risklerine bakılmaksızın
kullanıldığını göstermektedir.
Toplumsal Sınıflar ve Sağlık Eşitsizlikleri
Çatışmacı Yaklaşım toplumsal eşitsizliklere ve bu eşitsizliklerin sağlık
üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çeker. Toplumdaki sınıfsal ve ekonomik
eşitsizlikler, sağlıklı olmak için gerekli olan kaynakların toplumda eşitsiz bir şekilde
dağılmasına neden olur. Yapılan çalışmalar, insanların ortalama yaşam sürelerinin
de sağlık düzeylerinin de toplumsal sınıflarına göre farklılık gösterdiğini ortaya
koymuştur. Üst sınıflara mensup olanlar yaşamları boyunca alt sınıflara mensup
olanlardan hem fiziksel hem de psikolojik olarak daha sağlıklıdırlar ve ortalama
olarak daha uzun süre yaşarlar. Sınıfsal eşitsizlikler, işsizlik, olumsuz çalışma
koşulları, yoksulluk, eğitim olanaklarının sınırlılığı, şiddete veya zehirli maddelere
maruz kalarak çalışmak veya yaşamak gibi sonuçlar üzerinden sağlığı
etkilemektedir. Yaşama koşulları iyileştikçe dünya genelinde ortalama yaşam
süresi uzamaktadır. Örneğin İngiltere'de 1977-1981 arasında en üst sınıftaki
erkeklerin ortalama yaşam süresi 74,7 iken en alt sınıftakilerin 69,9'dur, 2007­
2011 arasında en üst sınıftaki erkeklerin ortalama yaşam süresi 82,5'e, en alt
sınıftakilerin ise 76,6'ya yükselmiştir. Diğer bir deyişle ortalama yaşam süresi
herkes için artsa da toplumsal sınıfların ortalama yaşam süreleri arasındaki farklılık
sürmektedir, üstelik 1970'lerin sonlarında aradaki fark 4,8 yıl iken 2000'lerin
sonunda bu fark 5,8 yıla yükselmiştir (ONS Longitudinal Study, 2015).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
:g • "Silikozis" hastalığı hakkında internette araştırm a yapınız.
i+■>
Bazı m esleklerde insanlar hasta olacaklarını bildileri hâlde
neden çalışm aya devam etm ektedir? Konuyu Çatışm acı
>
Yaklaşım açısından değerlend iriniz.
i¡5
Ortalama yaşam süresini ülkeler açısından karşılaştırdığımızda da
eşitsizlikleri görmek mümkündür. Örneğin; 2015 yılında doğumda beklenen
ortalama yaşam süresi Japonya'da 84, İspanya'da 83, Yunanistan'da ve Birleşik
Krallık'ta 81, ABD'de 79, Türkiye'de ve Çin'de 75, Hindistan'da 66, Çad'da 51,
Sierra Leone'de 46'dır (DSÖ, 2015a). Alt ve orta gelir grubundaki ülkeler dünya
nüfusunun beşte dördünden fazlasını oluşturduğu hâlde dünyada sağlık
araştırmalarına ve tedavilere yapılan harcamaların sadece %10'u bu ülkelerdeki
sağlığı iyileştirmeye yöneliktir (DSÖ, 2002). Afganistan, Bangladeş, Sierra Leone,
Çad gibi düşük gelir grubundaki ülkelerde doğan her bin çocuktan 52,9'u bir
yaşına, 76,3'ü beş yaşına gelmeden ölmektedir, ABD, Birleşik Krallık, Fransa,
Almanya, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi yüksek gelir grubundaki ülkelerde ise
her bin çocuktan 53'ü bir yaşına gelmeden, 6,3'ü de beş yaşına gelmeden
ölmektedir (DSÖ, 2015a). Düşük gelir grubundaki ülkelerde toplumun %69'u temiz
içme suyuna, %37'si temiz kanalizasyona sahiptir. Yaşama koşullarındaki bu
olumsuzluklar hastalıklara yol açmaktadır. Beslenme, eğitim, çevre kirliliği düzeyi,
gelir düzeyi, temiz su ve hijyenik kanalizasyona erişim, barış ve insan hakları
güvencesi, etkili sağlık hizmetlerine erişim, iyi barınma koşulları gibi sosyal
faktörler sağlığı yaş, cinsiyet ve genetik faktörlerden daha fazla etkilemektedir
(OECD, 2003).
İatrojenez
Çatışmacı Yaklaşımın sağlık sosyolojisine katkılarından biri de Ivan Illich'in
tıp kurumunun kendisinin sağlığa zarar verdiği iddiasıdır. Illich (1995) bu durumu
Yunanca "doktor, hekim" anlamına gelen '"atros" ve "köken" anlamına gelen
"genesis" sözcüklerinden oluşan iatrojenez kavramıyla açıklar. Illich'e göre (1995)
doktorlardan ve tıbbın örgütlenme biçiminden kaynaklanan sorunlar bireylerin de
toplumun da sağlığını bozmaktadır. Profesyonel, doktora dayalı ve fazla büyümüş
bir sağlık sitemi üç nedenden ötürü hasta edicidir. Bu üç neden, aynı zamanda
iatrojenezin üç boyutunu oluşturmaktadır (Illich, 1995:21-145):
Ivan Illich tekniğe ve
doktorlara dayalı tıp
endüstrisinin insanlara
verdiği zararı açıklamak
için "iatrojenez"
kavramını kullanır.
■
•
>
Klinik iatrojenez: Illich'e göre doktorların sağlık üzerindeki olumlu etkisi
abartılmaktadır. Belirli hastalıkların daha az görüldüğü yerlerde doktor
nüfusu daha yüksektir ama bunun nedeni doktorların bu hastalıkları
engelleyebilmesi değildir. Bunun nedeni doktorların; iklimin sağlıklı, suyun
temiz, insanların doktorlar içi para ödeyebilecekleri yerlerde çalışmayı
tercih etmeleridir ki zaten bu koşullar sağlığı iyileştiren koşullardır. Buna
ek olarak Illich, yararsız ve etkisiz olduğu bilinen tedavileri uygulayan,
olumsuz yan etkisi olumlu etkisinden fazla olan ilaçlar reçeteleyen ve
gereksiz müdahalelerde bulunan doktorların, hastalığa ve acıya neden
olduğunu ileri sürer. Illich'e göre toplum reçeteli ilaçlara bağımlı hâle
getirilmiştir, ancak ilaçların fazladan reçetelendiğini, yararsız olduklarını ve
yan etkileri nedeniyle yarardan çok zarar verdiğini gösteren pek çok
çalışma vardır. Sağlığın bu gibi klinik nedenlerle, yani tıbbi müdahale ve
tedaviler nedeniyle kötüleşmesi klinik iatrojenez olarak adlandırılır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
•
•
Sosyal iatrojenez: Illich sağlık hizmetinin bir mala dönüştüğünü, tıbbi
bakım almak isteyenlerin karşılaştığı bürokrasinin stres kaynağı olduğunu,
tıbba büyük bütçe ayrıldığı hâlde bu bütçenin sağlığı iyileştirmek için değil
pahalı ve gereksiz tıbbi teknolojiler için kullanıldığını belirtir. Illich'e göre
ayrıca doğum gibi ölüm de tıbbileştirilmekte ve insanların ölümle başa
çıkma konusunda özgürlükleri ellerinden alınmaktadır. Tıp insanları
doktorsuz, hastanesiz bir ölümden korkutmakta, ölümün bile kendi
belirlediği şekilde gerçekleşmesi için uğraşmaktadır. Ölecek olanların
evlerinde ölmeleri yerine düşük yaşam kalitesiyle kablolara bağlı olarak
mümkün olduğu kadar uzun yaşatılmaya çalışılması Illich'e göre (1995:70)
yaşam umudunun bir meta gibi satılması anlamına gelmektedir. Sağlık
hizmetlerinin kurumsal biçimleri, hastanelerin işleyişi, tıbbi bütçelerin
yanlış kullanılması gibi nedenlerle sağlığın bozulması sosyal iatrojenez
kavramıyla ifade edilir.
Kültürel iatrojenez: Illich, bütün kültürlerde acıyı katlanılır kılacak, hastalığı
ve sakatlığı anlayışla karşılayacak ve ölüme anlam kazandıracak yöntemler
olduğunu, ancak tıbbın insanların elinden bu anlamları aldığını ileri sürer.
Tıbbileştirme (medikalizasyon) her insanın ağrıyı, ölümü ve hastalığı
göğüsleyebilme ihtiyacını inkar eden bir bürokratik sistem oluşturur. Illich
özellikle acı çekme ve ağrı duymanın kültürel anlamına dikkat çeker.
Geleneksel kültürlerde acı ve ağrıyla baş etmek sabır, kendini tutma,
cesaret, tevekkül, sebat gibi anlamlara sahiptir ve dinle, eğitimle, yaygın
inançlarla ilişkilidir. Örneğin insanlar bir kahramanlık sırasında alınan
yaranın acısına daha kolay tahammül ederler, ama aynı yarayı sıradan bir
günde alırlarsa acıyı daha fazla hissederler. Ancak günümüzde tıp, ağrıyı
nesnelleştirmiş ve sayısallaştırmış, üstelik hangi ağrının gerçek, hangisinin
gerçek olduğuna kendisi karar verir hale gelmiştir. Diğer bir deyişle
bedensel ağrılar ağrıyı hisseden kişinin bilinci ve toplumsal durumuyla ilgili
olduğu halde tıp bütün ağrıları dindirilmesi gereken nesnel bir semptoma
indirger. Illich böylece tıbbın hastalık, acı ve ölüme karşı sağlıklı toplumsal
tepkileri felç ettiğini ileri sürer ve bu durumu kültürel iatrojenez
kavramıyla ifade eder.
Kısacası ağrı, hastalık ve ölüm tıbbi hizmetlerin verilme biçiminden
kaynaklanıyorsa bu durum klinik iatrojenezdir. Sağlık politikaları sağlıksızlık
yaratan endüstriyel örgütlere destek oluyorsa bu durum sosyal iatrojenezdir.
Tıbbın desteklediği davranışlar nedeniyle artık insanların acı, hastalık ve ölüme
yükledikleri kültürel anlamlar ortadan kalkıyor ve insanların bu sorunlarla baş
etme özgürlükleri ellerinden alınıyorsa bu da kültürel iatrojenezdir.
YORUMLAYICI YAKLAŞIM
Yorumlayıcı Yaklaşım içinde sağlık ve hastalık sosyolojisine en önemli katkıyı
Toplumsal İnşacılık ve Sembolik Etkileşimcilik yaklaşımları sağlamıştır.
Toplumsal İnşacılık
Toplumsal İnşacı Yaklaşım gerçeklerin toplumsal etkileşim ve bu etkileşimin
yorumlanışı aracılığıyla yaratıldığını vurgulayan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre
hastalıklar basit biyolojik gerçekler değildir, toplumsal değer yargılarını içerecek
şekilde inşa edilmişlerdir. Bu düşünce, medikalizasyon kavramıyla yakından
ilişkilidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Medikalizasyon (Tıbbileştirme)
Son 150 yıl içinde temel toplumsal kontrol mekanizmaları önce dinsel
kurumlarken sonra yasal kurumlar, sonra da tıp kurumlan hâline gelmiştir. Bu
gelişim içinde bir zamanlar günah olarak görülen ve dinin alanına giren (oburluk
gibi) ya da suç olarak görülen ve yasaların alanına giren (intihar gibi) durumlar
artık tıbbi konular olarak görülmeye başlanmıştır (White 2002:43). Önceden tıbbi
konular içinde değerlendirilmeyen konuların, tıbbileştirilerek tıbbın bu konularda
uzman olduğunun iddia edilmesi süreci medikalizasyon olarak adlandırılır.
Medikalizasyonla birlikte yeni tıbbi kategoriler yaratılarak gündelik yaşamın
önceden tıbbi sayılmayan normal yönleri tıbbi/medikal problemler olarak görülür
ve yeniden tanımlanır. Neyin hastalık sayılacağı, neyin normal bir durum olarak
görüleceği konusunda söz hakkı tıbbın kendisindedir ve tıp da mümkün olduğu
kadar çok konuyu kendi alanına dahil etmeye çalışır. Çünkü bir durum hastalık
olarak tanımlanırsa doktorlar bunu izlemek, müdahale etmek ve yargılamak
konusunda otorite olacaklardır (Nettleton, 2006). Alzheimer, hipoglisemi,
hipertansiyon, disleksi gibi çeşitli hastalıklar üzerine yapılan çalışmalar sonucunda
bir durumun hastalık olarak kabul edilip edilmemesinin kültüre ve çeşitli gruplar
arasındaki etkileşime bağlı olduğu sonucuna varılmıştır.
Daha önceleri gündelik
yaşamın parçaları
olarak görülen
durumların zamanla
tıbbın alanına giren
durumlar, özellikle de
hastalıklar olarak
görülmeye başlanması
medikalizasyon
/tıbbileştirme
kavramıyla ifade edilir.
Örneğin, kleptomani kültürel koşullar sonucunda bir hastalık olarak kabul
edilmiştir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında büyük mağazalardan çeşitli mallar
çalan üst sınıf mensubu kadınların (O'Brien, 1983) hırsız olarak görülmeleri
toplumsal açıdan sorun yarattığında, burjuva kadınlarının yakalandığı bir hastalık
olarak kleptomani icat edilmiştir. Ancak alt sınıftan kadınlara kleptomani teşhisi
konmayarak hırsız olarak görülmeleri sürdürülmüştür. Doğum da yüzyıllar boyunca
kadınların gündelik yaşamda kendi başlarına deneyimledikleri bir durumken
modern tıp gebeliği ve doğumu tıbbi bir sorun hâline dönüştürmüş, tıbbi gözetim
ve kontrol gerektiren bir durum olarak algılanmasını sağlamış ve kadınları
doğumlarını hastanelerde gerçekleştirmeye yönlendirmiştir. Bir başka örnek de
alkolizmin bir hastalık olarak kabul edilmesidir. Tıp alkolizmi bir hastalık olarak
kabul etmeden önce alkollü içkilerin İngiltere'de ve Avustralya'da hastalara reçete
ile verildiği ve tıbbi tedavilerde kullanıldığı bilinmektedir. Ancak 1900'lerden
itibaren artan endüstrileşme, fabrikalarda çalışacak geniş bir işçi sınıfına ihtiyaç
duyulmasına neden olmuştur. İşçilerin itaatkar olmaları ve hareketlerinin kontrol
edilebilmesi gerekmektedir ve alkol bu açıdan sistemin işleyişine yönelik bir tehdit
olarak görülmeye başlanmıştır. Dolayısıyla 1800'lerde alkolü bir hastalık olarak
görmeyen tıp bir yüzyıl sonra, toplumsal nedenlerle bu durumu hastalık olarak
görmeye başlamıştır. Bu da göstermektedir ki bir durumun hastalık olarak kabul
edilip edilmeyeceği toplumsal etkileşim sonucunda verilen bir karardır (Tesh
1988).
Medikalizasyon, tıbbın toplumu kontrol etme gücünü pekiştirmektedir. Bir
davranış eğer hastalıksa, doktorların bireyi izleme, gözetim altında tutma ve
yargılama otoriteleri olacaktır. Bu nedenle neyin hastalık olduğunun belirlenmesi
önemli bir süreçtir. Toplumda neyin normal kabul edileceği, hastalıkların inşasıyla
gerçekleşmektedir. Tıp normal veya düzgün davranışın ne olduğu konusunda
politik kararlar vermekte, kendi koyduğu normlara uymayanları hasta olarak
adlandırmakta ve tıbbi müdahalelerle normal olmaya zorlamaktadır (White, 2002).
Bir durum hastalık olarak tanımlandığı andan itibaren, bireyler teşhis ve tedavi
konusunda tıbba ve doktorlara bağımlı hâle gelmektedirler. Örneğin, eşcinselliği
bir zihin hastalığı olarak kabul eden tıp yirminci yüzyılın ortalarında pek çok
eşcinsel bireye zorla kimyasal tedavi veya elektroşok tedavisi uygulamıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Ancak 1975 sonrasında pek çok ülkede tıbbi örgütler eşcinselliğin hastalık değil, bir
cinsel yönelim olduğunu kabul etmişlerdir (Goode, 2015).
Medikalizasyona verilebilecek bir diğer örnek de bir öğrenme güçlüğü olarak
tanımlanan disleksi hastalığıdır. Sağlık sosyologlarına göre bu hastalığa neden olan
toplumun beklentileri ve eğitim sisteminin bozuk yapısıdır. Günümüz
toplumundan farklı olarak geleneksel toplumda eğitim kitlesel standartlarda değil,
çocukların yetenek ve becerilerine göre verilmekteydi ve bir işte çalışabilmek için
kurumsal eğitim görmek şart değildi. Bu nedenle bütün çocukların aynı sürede
aynı miktarda bilgiyi öğrenmesi gerekmiyordu. Ancak modern toplumda eğitim
standart hâle geldi, çok sayıda çocuğun öğrenmeyi aynı hızda ve aynı düzeyde
başarması beklenmeye başladı. Üstelik modern toplumda eğitim istihdam için bir
ön koşul ve önemli bir statü göstergesi hâline geldi. Bu nedenle günümüzde
çocukların okulda başarısız olması hem anne babaların hem de eğitimcilerin
başarısızlığı olarak algılanmaya başlandı. Öğrenme güçlüğü olan çocukların
başarısızlığından anne babalar eğitimcileri, eğitimciler ise eğitim sistemini sorumlu
tuttular. Giderek büyüyen bu sorun, öğrenme güçlüğünün bir hastalık olarak
(disleksi) inşa edilmesiyle çözülmüş oldu. Eğer bu bir hastalıksa, biyolojik veya
biyokimyasal nedenlerden kaynaklanıyor demektir ve ne anne babalar ne de
eğitimciler bu durumdan sorumlu tutulup başarısız sayılamazlar. Böylece bu
hastalığın icat edilmesiyle toplumsal bir ihtiyaç karşılanmış oldu, ama bunun
karşılığında çocukların tıbbi tedavi görmesi gerekmekteydi (White, 2002:50).
Bir toplumda gündelik yaşamdaki durum veya sorunların çoğunun tıbbi
terimlerle açıklanması, toplumun medikalize olduğunu gösterir. Örneğin
yaramazlık yapan çocukları hiperaktif olarak, öğrenme güçlüğü çekenleri dislektik
olarak, hırsızlık yapanları kleptoman olarak açıklamak, medikalizasyon sürecinin
başarılı olduğunu, tıbbın toplumsal kontrolün merkezi kurumu haline geldiğini
göstermektedir. Bu durum sosyolojik açıdan sorunludur çünkü böylece toplumsal
değerlerle veya toplumun örgütlenme biçiminden veya politikalardan kaynaklanan
sorunları teknik sorunlar hâline indirgemiş oluruz (White, 2002:49).
Tıbbi Kozmolojiler
Toplumsal inşacı yaklaşımın sağlık sosyolojisine katkılarından bir diğeri de
tıbbın hastayı ve hastalığı her zaman aynı şekilde görmediğini, içinde bulunulan
kültürden ve toplumsal ilişkilerden etkilendiğini ortaya koymasıdır. Tıp, hastayı ve
hastalığı farklı algıladığı beş dönem geçirmiştir. Kendine özgü özelliklere sahip bu
dönemler tıbbi kozmolojiler olarak adlandırılır (Jewson, 1976; Armstrong, 2002,
Nettleton, 2006). İlk kozmoloji 1700'lerin sonundan 1800'lere kadar süren yatak
yanı tıbbıdır. Bu dönemde sadece doktorun ücretini ödeyebilecek küçük ve zengin
bir kesim doktorun hizmetlerinden faydalanabilir. Doktorlar ücretlerini ödeyen
hastalar tarafından değerlendirilirler ve rakip doktorları saf dışı bırakabilmek için
hastalarının özel isteklerini keşfetmeye çalışırlar. Bu dönemde hasta fiziksel ve
duygusal bir bütün olarak görülmektedir. Hastalık da sadece bedene olan bir şey
değil, bir bütün olarak insanın çevresiyle kurduğu dengenin bozulması, yani genel
bir rahatsızlık olarak görülmektedir. İkinci kozmoloji, 1800'lerde hastanelerin
doğuşuyla başlayan hastane tıbbıdır. Daha önce sağlık hizmetlerine erişimi
olmayan fakir hasta kitleleri, artık hastanelerde doktorlara erişebilmektedir.
Hastane tıbbı kozmolojisinde doktorların ücretlerini devlet ödemektedir. Hasta ve
doktor arasında maddi bir ilişki yoktur. Bu durum doktorların hastalar üzerindeki
otoritesini artırmıştır, hastalar doktora itaat etmedikleri takdirde sağlık bakımı
haklarını kaybedebilirler.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Bu kozmolojide hastalık artık bir bütün olarak insana olan bir şey olarak değil,
belirli bir organın bozulması veya yaralanması olarak görülür, yani fiziksel ve sınırlı
bir hâl alır. Artık hasta da bir insan olarak değil, bir vaka olarak görülmeye,
tedaviye konu olan fiziksel organdan ibaretmiş gibi algılanmaya başlanmıştır. Bir
sonraki kozmoloji olan laboratuvar tıbbı kozmolojisinde fiziksel muayenenin yerini
biyokimyasal testler almıştır. Böylece artık hasta "analiz edilecek maddesel bir
şey" hâline, hastalık da 'biyokimyasal bir süreç' haline gelmiş, hem doktorun hem
de hastanın yerini bilimsel testler almıştır. Yirminci yüzyılda gözetim tıbbı
kozmolojisi ortaya çıkmıştır, bu kozmoloji hastalıklar ve salgınlarla ilgili bilgilerin
istatistiksel olarak toplanıp işlenmesine ve klinik bilginin büyük ölçüde sağlığa
yönelik risklere odaklandığı bir kozmolojidir. Son kozmoloji ise yeni bilgi ve iletişim
teknolojilerin tıbbi ilişkilerde merkezi olduğu internet tıbbı kozmolojisidir.
Tıbbi Kozmolojiler
Hasta
Hastalık
Doktorungörevi
Yatakyanı tıbbı
İnsan
İnsanın çevresiyle
dengesinin bozulması
Tahmin ve tedavi
Hastanetıbbı
Vaka
Organik yaralar,
lezyonlar
Teşhis ve sınıflandırma
Biyokimyasal süreç
Analiz ve açıklama
Laboratuvartıbbı Hücre
kompleksi
Gözetimtıbbı
Risk
topluluğu
Normdan sapma
Salgın risklerini kontrol
altına alma
İnternet tıbbı
Uzman
hasta
İletişim kopukluğu
Risklerden haberdar olmayı,
riskleri değerlendirmeyi
sağlama
Sembolik Etkileşimcilik
Sembolik Etkileşimci Yaklaşım sağlık ve hastalık sosyolojisi çerçevesinde
insanların doğum, ölüm, ameliyat gibi toplumsal olaylara anlam verme biçimleri,
sağlıkları bozulduğunda kimliklerinin değişimine ne tepki verdikleri ve doktorhasta etkileşiminin analizi gibi konularla ilgilenir. Bu yaklaşım içinde sağlık
sosyolojisi açısından öne çıkan çalışma ve iddialar şunlardır:
Doktor-hasta etkileşimi üzerine yapılan çalışmalar etkileşimin anlamını
ağırlıkla doktorların belirlediğini ortaya koymuştur. Hastaların kendi hastalıkları ile
ilgili betimleme ve tanımlamalarının önemsenmediğini ortaya koyan bu çalışmalar,
hastanın bakış açısının kabul edilmesi gerektiğini ileri sürer. Diğer bir deyişle
hastanın benlik duygusu doktorlar tarafından geçerli kabul edilmeli ve hastalar
tedaviyle ilgili kararlarda daha fazla söz sahibi olmalıdır (Annandale, 1998:22).
Bireylerin sağlığa ve hastalığa verdikleri anlam önemlidir. Yapılan
çalışmalara göre insanlar, hastalık nedeniyle çalışamayacak ve topluma katkıda
bulunamayacak duruma gelmenin kendilerini ahlaki olarak sorunlu göstereceğini
düşünmektedirler. Sağlıklı olmak ahlaki olarak doğru kabul edildiği için birçok
insanın ciddi sağlık sorunları olduğu hâlde hastalıklarını reddettikleri ve kendilerini
"sağlıklı" olarak tanımladığı ortaya konmuştur (Cornwell 1984:124).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Tıbbın özellikle zihinsel hastalıklar üzerinden insanları etiketlediği ileri
sürülmüştür. Etiketleme Teorisi'ne göre sapkın davranış olarak adlandırılabilecek
bir davranış yoktur. Bu durum çoğunluğun standart kültürel normlarına uymayan
azınlıkların olumsuz bir şekilde etiketlenmesinin sonucudur. Akıl hastalıklarının da
tıbbın insanları etiketlemesi sonucunda meydana gelen bir toplumsal olgudan
ibaret olduğunu düşünen David Rosenhan (1973) bu görüşünü desteklemek için
bir deney yapmıştır. Deneyde sekiz sağlıklı denek ABD'de on iki farklı sağlık
kurumuna başvurarak psikiyatristlere işitsel halüsinasyonları olduğunu, bazı
kelimeler duyduklarını söylerler. Denekler aslında bu kelimeleri duymamaktadır,
ama bunun dışında hiçbir yalan söylemez, kişisel hayatlarını ve kendileri
hakkındaki bilgileri psikiyatristlere olduğu gibi anlatırlar. Deneklerin yedisi
şizofreni, biri manik-depresif teşhisiyle hastaneye yatırılır. Hastaneye yattıktan
sonra denekler rol yapmaz, doğal davranırlar, hatta artık sesler veya kelimeler
duymadıklarını söylerler. Buna rağmen normal davranışlarının bir kısmı tıbbi
kayıtlara hastalık belirtisi olarak geçirilir ve deneklerin taburcu edilmesi iki ayı
bulur. Üstelik kayıtlarda iyileştikleri değil, semptomlarının hafiflediği yazmaktadır.
Bu deneyin sonuçlarını öğrenen bir hastane, kendi kurumlarında bu tip hataların
olmayacağını iddia edince deneyin ikinci bölümü başlamıştır. Rosenhan bu
hastaneye üç ay içinde sahte hastalar göndereceğini söylemiştir, bu süre sonunda
hastane kendilerine başvuran hastalardan 41'inin sahte hasta olduğu sonucuna
varmıştır, halbuki hastaneye hiç sahte hasta gönderilmemiştir. Bu deney
Rosenhan'a göre (1973) psikiyatristlerin akıl sağlığı yerinde olanlarla olmayanları
birbirinden ayırt edemeyeceklerini ortaya koymuş ve Etiketleme Teorisini
desteklemiştir.
POST YAPISALCI YAKLAŞIM
Post Yapısalcı Yaklaşım içinde sağlık sosyolojisine en önemli katkı
Foucault'nun tıp analizidir. Foucault Marxist Yaklaşım gibi ekonomiye ya da
İşlevselci Yaklaşım gibi toplumsal sisteme değil, bürokratik devletin gelişimine
odaklanmış ve tıbbı da modern yönetici devletle ilişkisi üzerinden analiz etmiştir.
Michel Foucault
Foucault tıbbın modern toplumu yönetmek ve planlamak için gerekli olan
bilgiyi toplayan disiplinlerden biri olduğunu, bu bilgiye dayanarak normalin
sınırlarını çizdiğini ve bu sınırların dışında kalanları normalleştirdiğini ileri sürer.
Geleneksel topluma oranla modern toplumda nüfus ve kentleşme artmış,
yönetilmesi zor hâle gelmiştir. Yönetici devlet, modern toplumu yönetmek ve
planlamak için nüfus hakkında bilgiye ihtiyaç duyar ve bu bilgiyi devlete tıp,
kriminoloji, penoloji, psikoloji, sosyoloji ve psikiyatri gibi disiplinler sağlar. Bu
disiplinler insanların kabul etmeleri gereken davranış normlarını ve benimsemeleri
gereken yaşam tarzlarını oluşturup bu normlar üzerinden insanlara nasıl
davranmaları gerektiğine dair kuralları bildirirler. Bu disiplinlerden amaçları
bireylerin davranışlarını tahmin ve kontrol etmek ve devlete bu bireyleri izlemesi
ve kontrol etmesi için gerekli bilgiyi sağlamak olan meslek grupları doğmuş ve bu
gruplar devlet lehine insanları hasta, deli, suçlu, sapkın gibi çeşitli kategorilere
sokmaya başlamışlardır. Bu bilgiyi disiplinlerin kendisi üretir, ancak kategorilerin
bilimsel kriterlere göre oluşturulduğunu ileri sürerek insanlar tarafından
gerçeklikler olarak kabul edilmesini sağlarlar. Böylece insanlar disiplinlerin
ürettikleri toplumsal kontrol bilgisini içselleştirecek ve suçlu, hasta, deli veya
sapkın sayılmamak için kendi kendilerini disipline edeceklerdir (Foucault, 2006).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Foucault'ya (1976) göre modern toplumda devlet, nüfus üzerinde
kontrolünü, gözetimin disipline edici gücü ile sağlar. Gözetim, bir yandan nüfusun
yönetilmesi için bireyler hakkındaki bilgilerin toplanması, örgütlenmesi ve
kullanılmasını, diğer yandan fabrika, hastane, okul gibi kurumlar içinde astların
üstleri tarafından doğrudan denetlenmesi ya da kontrol altında tutulmasını içerir.
Gözetimin gerçekleşmesini mümkün kılan ise bedenin anatomopolitiği ve nüfusun
biyopolitiğidir. Bedenin anatomopolitiği, bedenin disipline edilmesi ve
normalleştirilmesidir. Örneğin, ilkokullarda sol eliyle yazı yazan çocuklar sağ elle
yazmaya teşvik edilir, çünkü yönetici devletin yapacağı düzenlemeler için herkesin
aynı elini kullanması daha pratik ve düşük maliyetli bir sonuç verecektir. Nüfusun
biyopolitiği ise üreme, doğum, ölüm, sağlık düzeyi, ortalama yaşam süresi ve
bunlarda değişim yaratacak olan koşulların denetlenmesini sağlayan müdahaleler
ve düzenlemeler toplamıdır (Foucault 1976:139). Örneğin, yönetici devlet iş gücü
ihtiyacı varsa doğumları, iş gücü fazlası varsa aile planlamasını teşvik eden
politikalar izleyebilir. Başka bir deyişle anatomopolitik, bilimsel bilgiye sahip
olduklarını iddia eden modern disiplinlerin meslek grupları tarafından üretilip
yönetilen bilimsel sağlık ve normallik kavramlarının içselleştirilmesi, biyopolitik ise
insan bedeninin, toplumsal kontrole ulaşmak amacıyla örgütlü bilgiye
bağlanmasıdır, Foucault bu iki kavram sayesinde birey ve toplumsal yapılar
arasında bir bağlantı kurar.
Foucault, bedenin sadece fizyolojik kurallara uymadığını, çeşitli tarihsel
dönemlerde birçok rejim tarafından kalıplara sokulduğunu savunur ve bedenin
kontrolünü iki tarihsel dönemde inceler. Bunlardan birincisi merkezi iktidarların
egemen olduğu, 16.-17. yüzyıllarda geçerli olan bedenin anatomik-metafizik
kaydıdır. Burada amaç bedeni fiziksel olarak disipline etmek ve normal olmaya
zorlamaktır. İkincisi ise modern tıbbın egemen olduğu ve bedenin teknik-politik
kaydının yapıldığı dönemdir. Burada amaç bedeni fiziksel olarak hapsetmek değil,
bedenin ve zihnin fabrika, hapishane, hastane gibi düzenlenmiş kurumlarda
doktorlar, kriminologlar, sosyologlar ve psikiyatrlar gibi uzmanlar tarafından
rehabilite edilmesi, uysallaştırılması ve ahlaki olarak yeniden bütünleştirilmesidir.
Bu amaç, "sağlık" ve "normallik" hakkında profesyonel grupların ürettiği
kavramların bireyler tarafından içselleştirilmesini sağlamakla gerçekleşir. Artık
bedenler normalin sınırlarına girmek için zorlanmamaktadır, normal özneler
tarafından kabul edilip içselleştirildikten sonra herkes kendi gardiyanı hâline gelir,
kendi kendini disipline eder.
Bireyler kendilerini "doğal" bir şekilde algılamazlar, etraflarını saran
söylemlerin imajlarını ve hatta kelime haznelerini içselleştirerek verili kabul eder
ve kendilerini bu imaj ve kelimeler çerçevesinde algılarlar. Diğer bir deyişle
bireylerin kendilerini algılama biçimleri, üretilmiş söylemlerin sonucunda
şekillenir. Ancak bu şekillendirme baskı ve zorla gerçekleşmez, tıp, psikiyatri ve
sosyoloji gibi disiplinlerin söylemleri aracılığıyla ve bu söylemlerin ürettiği
gerçekliklerin bireyler tarafından içselleştirilmesi ile gerçekleşir (Foucault,
1976:33). Tıp da normalin sınırlarını çizen bir toplumsal kurum olarak modern
toplumda merkezi bir yere sahiptir.
FEMİNİST YAKLAŞIM
Sağlık sosyolojisi açısından feminist çalışmaların en önemli katkıları sağlık
alanında cinsiyete dayalı eşitsizlikleri ortaya koyması ve tıbbı analiz ederek ataerkil
bakış açısını nasıl yeniden ürettiğini göstermesidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Dünya genelinde kadınların ortalama yaşam süresi erkeklerden uzundur ve
bu nedenle kadınların kronik hastalıklara yakalanma oranı da erkeklerinkinden
yüksektir. Ancak kadınların sağlıklarının erkeklerden kötü olmasının tek nedeni
daha uzun yaşamaları değildir. Örneğin ana ölüm oranları, gelişmekte olan
ülkelerde oldukça yüksektir. "Ana ölüm oranı" her yüz bin canlı doğumda görülen
ana ölümü sayısını ifade eden bir kavramdır ve eğitimle, temiz içme suyu ve temiz
kanalizasyon sistemine erişimle, kişi başına düşen milli gelirle ve devlet
bütçesinden sağlık için yapılan harcamalarla ilişkilidir (Alvarez vd., 2009). Örneğin;
2013 yılında ana ölüm oranı Somali'de 850, Zimbabwe'de 470, Kenya'da 400,
Sudan'da ve Uganda'da 360, ABD'de 28, Türkiye'de 20, Birleşik Krallık'ta 8, İsveç'te
ve Finlandiya'da 4'tür. Gelişmekte olan ülkelerde bu oranın azaltılabilmesi için
gerekli bilgi ve donanım mevcuttur (Östlin vd., 2001), üstelik oranlar yıllar içinde
biraz azalmıştır. Ancak kadınların sorunu olarak görülen bu duruma yeterince
önem verilmemesi nedeniyle hâlâ her yıl binlerce kadın önlenebilir nedenlerle
doğum yaparken ya da doğumun ardından ölmektedir. Ayrıca 15-19 yaş
arasındaki her bin kadının içinde doğum yapanların oranını ifade eden "adölesan
doğurganlığı" da önemli bir sağlık sorunu olarak kabul edilmektedir ve özellikle
azgelişmiş ülkelerde oldukça yüksektir. Kadınların eğitim almasını ve istihdam
edilmesini sınırlayan adölesan doğurganlığı oranı 2013 yılında Uganda'da 146,
Sudan'da 102, Afganistan'da 90,Türkiye'de 32, ABD'de 34, Birleşik Krallık'ta 22,
Finlandiya'da 8, Japonya'da 5, İsviçre'de 3'tür (DSÖ, 2015b).
Dünya genelinde kadınlar erkeklere oranla daha düşük düzeyde istihdam
edilmekte, çalıştıkları zaman da erkeklere oranla daha düşük ücretle, sıklıkla iş
güvencesi olmadan çalışmaktadırlar. Bu durum hem sağlıklarını olumsuz
etkilemekte hem de sağlık sigortasına erişimlerini sınırlandırmaktadır. Çalışmalar
sağlık bakımı almayan erkeklerin daha çok işleri ve zaman ayıramamaları
nedeniyle doktora gitmediklerini, kadınların ise daha çok ekonomik nedenlerle
doktora gitmediklerini göstermektedir (Xu ve Borders, 2003). Özellikle sağlık
bakımı almak için cepten harcama yapmanın gerekli olduğu ülkelerde kadınların
sağlık hizmetlerinden erkekler kadar faydalanamadığı görülmektedir. Çünkü
kadınların hane bütçesini kullanımı sınırlandırılmaktadır. Sağlık hizmetlerine
ulaşsalar bile pek çok çalışma doktorların kadın hastaları erkeklerden daha kısa
süre dinlediğini, kadın hastalara daha az özen gösterdiğini, cinsiyetçi ve ayrımcı
davranışlarda bulunduğunu göstermektedir (Vlassoff ve Bonilla, 1994; Raine vd.,
2003).
Tıbbi araştırmaların planlanıp yürütülmesinde de kadınların erkekler kadar
dikkate alınmadığı görülmektedir. Örneğin koroner kalp hastalığında kullanılan
bazı teşhis testleri erkeklere göre tasarlandığı için kadınlardaki hastalığı teşhis
etme oranı düşük kalmıştır (Shaw vd., 2000). Afrika kıtasındaki AIDS hastalarının
yaklaşık üçte ikisi kadın olduğu halde 1985-95 yılları arasında AIDS ile ilgili tıbbi
araştırmalara katılan deneklerin %94'ü erkektir (Rogers, 2004). Bu gibi örnekler tıp
araştırmalarında kadının ikincil konumunu ortaya koymaktadır.
Feminist çalışmalar tıbbın ataerkiyle iş birliği içinde olduğunu ve kadınları
bedenleri üzerinden kontrol ettiğini savunur. Tıbbın kadınsılığı hastalıkla eş
anlamlı kıldığı, kadınların yaşamdaki tek amaçlarının üremek olduğunu varsaydığı,
kadınların her tür şikayetini bir şekilde rahim ve yumurtalık bozukluklarına
bağladığı ileri sürülmüştür (Ehrenreich ve English, 1978:132). Doğumun
medikalizasyonuna karşı çıkan feminist çalışmalara göre tıp kadınların kendi
kendilerine doğum yapabileceklerini inkâr etmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Örneğin anneliğin özelleştirilmesine ve izole edilmesine direnilmesi gerektiğini
savunan Yeniden Üretim ve Genetik Mühendisliğine Direniş Uluslararası Feminist
Ağı (FINRRAGE), suni dölleme teknolojilerinin gelişiminin durdurulması ve yeniden
üretimin bilimsel kontrolden uzaklaştırılarak, bunların yerine feminist özyardıma
ve ev doğumlarına yönelik bir öz bilinç geliştirilmesi gerektiğini savunmaktadır
(Sawicki, 1991:72, 78).
POSTMODERN YAKLAŞIM
Postmodernizmin sağlık ve hastalık sosyoloji açısından en önemli
ilkelerinden biri, doğru ve gerçek olanın dil aracılığıyla yaratılmış yapay kategoriler
olduğudur. Genç, yaşlı, hasta, engelli, sağlam ya da sağlıklı gibi özne
pozisyonlarının söylemsel olarak yaratıldığını savunan postmodernizmin amacı
dünyayı zıtlıklar aracılığıyla tanımanın yetersiz olduğunu göstermektir.
Postmodern Yaklaşım'da Baudrillard'ın (1983) hiper-gerçeklik tartışması
sağlık sosyolojisi açısından önem taşır. Baudrillard (1983) endüstriyel üretimin
hakim olduğu modern toplumdan yüksek teknolojili postmodern dünyaya geçişle
birlikte 'hiper-gerçeklik' dönemine girildiğini, bu yeni dünyada imaj ve gerçek
arasındaki sınırın çözüldüğünü ve taklidin gerçekten daha gerçek hâline geldiğini
ileri sürer. Bu görüşü tıp uygulamalarındaki görüntüleme ve görselleştirme
tekniklerine uygulayan Frank (1992) artık teknolojik olanla insan olanı birbirinden
ayıracak hiçbir sınırın olmadığını belirtir. Artık tıp merkezilerinde teknolojik-insan
karışımı hiper-gerçek bedenler yaratılmakta ve tıbbi bakımın merkezinde hastanın
bedeni değil, hastanın bedeninin imajı yer almaktadır. Postmodern dönemde tıp
fiziksel bedenlerle değil, bedenlerin taklitleri veya imajlarıyla ilgilenmektedir.
Hastanelerde artık yataktaki bilinçli hasta değil; ultrason, elektrokardiyograf gibi
cihazların video ekranları ve bu ekranlara yansıyan beden imajları önemli hâle
gelmiştir. Modern tıptaki geleneksel doktorlar hastayı doğrudan değil, dolaylı
olarak ekrandan izlemektedirler. Frank'e göre (1992:83) doktorlar ve hastalar
birbirlerini artık daha az görür ama birbirlerinin hâlâ orada olduğunu varsayarlar.
Teşhiste, hatta tedavide bile ekrandaki imaj "gerçek" hasta haline gelir, yatakta
yatan beden artık kusurlu bir taklittir ve ekrandaki imaj kadar dikkate değer
değildir.
Postmodern düşüncenin sağlık alanındaki yansımalarından biri de alternatif
veya tamamlayıcı tıp adıyla anılan ve modern tıbba alternatif olduğu ileri sürülen
uygulamaların yaygınlaşmasını sağlamasıdır. Postmodernizme göre bilgi türleri
arasında hiyerarşi yoktur. Bu nedenle modern bilim anlayışının dışında kalan çeşitli
uygulamaları ve farklı kültürel tedavi yöntemlerini bilimsel tıptan farklı görmez.
Modern tıp da egemenliğini başka kurumlarla paylaşmamak için bu uygulamaları
kısmen desteklemektedir. Örneğin, Batı ülkelerinde birçok tıp fakültesinde doğu
tıbbı, tamamlayıcı tıp ya da alternatif tıp adıyla bilimsel tıbbı tamamladığı ileri
sürülen bölümler açılmaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
(D
M
O
•İşlevselci Yaklaşım'ın, özellikle T. Parsons'ın sağlık sosyolojisine en
büyük katkısı hasta rolü kavramı ve tıbbın toplumsal işlevi
konusundaki analizidir. Hasta rolü, gündelik yaşamın
gerilimlerinden kısa süreliğine kurtulmak için hasta olmayı tercih
eden insanların girmeye çalıştığı roldür ve bu role girebilen bireyler
toplum tarafından meşru olarak hasta kabul edilirler. Hasta rolüne
girmek için bireyin iyileşmeyi istemesi ve doktorlarla iş birliği içinde
olması gerekir. Bu zorunluluklara karşılık hasta bir süreliğine
toplumsal rollerinden muaf tutulma ve hastalığından kişisel olarak
sorumlu tutulmama haklarını kazanır. Ancak çok fazla insan hasta
olursa toplumun işleyişi aksayacaktır. Bu nedenle doktorların görevi
hasta rolüne girmeye çalışan herkesin bu role girmesini
engellemektir ve Parsons'a göre tıbbın en önemli toplumsal işlevi
budur.
•Çatışmacı yaklaşımın sağlık sosyolojisine katkıları sağlık alanındaki
eşitsizlikleri ve bu eşitsizliklerin maddi koşullarını ortaya koymasıdır.
Kapitalist tıp, sağlığı fiziksel zindeliğe, tedaviyi ilaç satın alıp
tüketmeye indirgemekte, hastalıklara neden olan sosyal, ekonomik,
politik koşulları gizlemekte, pahalı tıbbi teknolojilerle hastanelerde
yapılan tedavileri destekleyerek hastaların yaşam koşullarını
görmezden gelmektedir. Tıp, yetersiz veya kötü tedaviler, toplumun
yararına olmayan sağlık politikaları, insanların ölüme, acıya ve
hastalığa verdikleri kültürel tepkilerin önlenmesi gibi yollarla sağlığı
iyileştirmekten çok kötüleştirmektedir.
•Yorumlayıcı yaklaşım hastalıkların basit biyolojik gerçekler
olmadığını, toplumsal değer yargılarını içerecek şekilde inşa
edildiklerini savunur. Tıp önceden yaşamın doğal süreçleri olarak
görülen durumları hastalıklar olarak yeniden tanımlamakta,
böylece bu alanlarda da kendisi otorite hâline gelmektedir.
Medikalizasyon olarak adlandırılan bu süreçle normalin ne
olduğunu belirleyen temel güç hâline gelen tıbbın toplumsal kontrol
mekanizması olarak işlemesi mümkün olmaktadır.
•Post yapısalcı yaklaşıma göre tıp, toplumsal normlara uymayanları
hasta olarak sınıflandırmakta ve normalleştirmeye çalışmaktadır.
Bir yandan nüfus hakkındaki bilgileri toplar, diğer yandan hastane
gibi kurumlarda bireyleri denetler ve kontrol altında tutar. Bilimsel
bilgiye dayandığını iddia ederek normalin ne olduğunu tanımlar ve
toplum da normalliğe dair bu tanımları içselleştirerek kendi kendini
disipline eder.
•Feminist yaklaşımın sağlık sosyolojisine katkısı bir yandan sağlık
alanında cinsiyete dayalı eşitsizliklerin, diğer yandan tıbbın ataerkil
bakış açısını ortaya koymaktır.
•Postmodern yaklaşımın bu alana en önemli katkısı ise tıbbın artık
fiziksel bedenlerle değil, bedenlerin hastanelerdeki ultrason,
elektrokardiyograf gibi video ekranlarındaki imajlarıyla ilgilendiğini
vurgulamasıdır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
>
<D
T3
O
Ödev konusu "Kimse mükemmel bir bedene sahip olmak için
zorlanmadığı hâlde toplumda pek çok insan mükemmel,
kusursuz bir bedene sahip olmak için çaba göstermektedir.
Çocuğu olmayan kadınlara da dışarıdan baskı yapılmadığı
hâlde pek çok kadın, tüp bebek gibi üreme teknolojileriyle
çocuk sahibi olmaya çalışmaktadır. Bu olguları sağlık
sosyolojisinin bakış açısından değerlendirmeye çalışınız. Bu
şekilde davranan insanların mükemmel bedenler veya
doğurgan kadınlar ile düşünceleri neler olabilir?"
Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan
"ödev" bölümüne yükleyebilirsiniz.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
20
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
DEĞERLENDİRME SORULARI
1.
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan "bölüm sonu testi"
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
Aşağıdakilerden hangisi Parsons'a göre tıp doktorlarının özelliklerinden
biri değildir?
a)
Mesleklerini ayrımcılık yapmadan, evrensel bir şekilde uygulamaları
b) Ahlaki açıdan yansız olmaları, hastaları yargılamamaları
c)
Hastalarla ekonomik olmayan, güven temelli bir ilişki kurmaları
d)
Maddi çıkarlarını hastaların çıkarlarından fazla düşünmeleri
e) Toplumdaki bireyci fayda anlayışına direnen özgeci bir meslek grubu
oluşturmaları
2.
3.
Parsons'a göre tıbbın toplumsal işlevi aşağıdakilerden hangisidir?
a)
İnsanların hastalanmalarına neden olan çevresel koşulları
iyileştirmek
b)
Hastalığa kültürel olarak kabul edilebilecek açıklamalar getirmek
c)
Kendini hasta hisseden herkesin meşru olarak hasta kabul
edilmesini engellemek
d)
Daha yüksek teknolojili hastanelerin açılmasını sağlamak
e)
Daha fazla sayıda doktor yetiştirilmesini sağlamak
Çatışmacı Yaklaşıma göre aşağıdakilerden hangisi kapitalist tıbbın
özelliklerinden biri değildir?
a)
İnsan sağlığını kârdan daha önemli kabul etmesi
b) Sağlığı sadece fiziksel sağlığa indirgemesi
4.
c)
İyileşmeyi tıbbi teknoloji ve ilaç tüketimine indirgemesi
d)
Hastalıklara neden olan sosyal, ekonomik ve politik faktörleri
gizlemesi
e)
Kâr amacıyla yüksek maliyetli teknolojik tedavileri desteklemesi
Aşağıdakilerden hangisi "tıbbi-endüstriyel kompleks" kavramının
tanımıdır?
a)
Kozmetik ameliyatlar yapan tıbbi şirketler
b) Öncelikli amacı kâr ve ticaret olan sağlık bakım kurumları
c)
Endüstri toplumunun hastalıklarıyla ilgilenen tıp dalı
d) Tıp ve endüstri işbirliğini vurgulayan bir yaklaşım
e) Ortakların doktorlardan oluştuğu özel hastane modeli
5.
Ivan Illich'in tıbbın sağlığa verdiği zararı ifade etmek için kullandığı kavram
aşağıdakilerden hangisidir?
a)
İatrojenez
b) Şirketleşmiş tıp
c)
Medikalizasyon
d) Tıbbi kozmoloji
e) Disleksi
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
21
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
6.
7.
Tıbbın önceden yaşamın doğal süreçleri olarak görülen durumları hastalık
olarak tanımlaması ve bu alanlarda otorite haline gelmesi aşağıdaki
kavramlardan hangisiyle ifade edilir?
a)
Metalaşma
b)
Bilimselleştirme
c)
Etiketleme teorisi
d)
İatrojenez
e)
Medikalizasyon
Tıp kozmolojilerinde kronolojik olarak yatak yanı tıbbından sonra gelen
kozmoloji aşağıdakilerden hangisidir?
a)
Klasik tıp
b)
Laboratuvar tıbbı
c)
Hastane tıbbı
d) Gözetim tıbbı
e)
8.
İnternet tıbbı
Ana ölüm oranı aşağıdakilerden hangisiyle ilişkili değildir?
a)
Eğitim
b) Temiz içme suyuna erişim
c)
Kanalizasyon sistemine ulaşım
d) Özel hastane sayısı
e)
9.
Kişi başına düşen milli gelir
Günümüzde hastaların bedenlerinin teknolojik ekranlardaki imajının
hastanın kendisinden daha önemli ve dikkate değer hale geldiğini ve tıbbın
fiziksel hastadan çok ekrandaki veri ve görüntülerle ilgilendiğini savunan
yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
a)
Post yapısalcı
b)
Postmodern
c)
Feminist
d) Çatışmacı
e) Yorumlayıcı
10. Aşağıdakilerden hangisi sınıfsal eşitsizliklerin sonucunda sağlığı olumsuz
etkileyen koşullardan biri değildir?
a)
Kötü barınma koşullarında yaşamak
b)
Eğitim olanaklarının sınırlanması
c)
Zehirli maddelere maruz kalarak çalışmak
d) Yeterli ve dengeli beslenememek
e) Genetik faktörler
Cevap Anahtarı
1.D, 2.C, 3.A, 4.B, 5.A, 6.E, 7.C, 8.D, 9.B, 10.E
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
22
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Alvarez, J. L.; Gil, R.; Hernandez, V. ve Gil, A. (2009). Factors associated with
maternal mortality in Sub-Saharan Africa: an ecological study. BMC
Public Health. 9, 462.
Annandale, E. (1998). The Sociology o f Health and Medicine: A Critical
Introduction. Cambridge: Polity Press.
Armstrong, D. (2002). The Rise of Surveillance Medicine. The Sociology o f Health
and Illness Reader. (Ed:S. Nettleton and U. Gustaffson. Cambridge: Polity
Press, ss.112-118.
Baudrillard, J. (1983). Simulations. New York: Semiotext(e).
Cochrane, A. L. (1972). Effectiveness and Efficiency: Random Reflections on Health
Services. Leeds: Nuffield Provincial Hospital Trust.
Conrad, P. (2004), 'The Shifting Engines of Medicalization', p!enary presented at
the British Sociological Association, Annual Medical Sociology
Conference, York, September.
Cornwell, J. (1984). Hard-Earned Lives: Accounts o f Health and Illness from East
London. London: Tavistock.
Davis, P. ve Lee, R. (1990). Patterns of Care and Professional Decision Making in a
New Zealand General Practice Sample. New Zealand Medical Journal.
103, 309-12.
Doyal, L. ve Pennell, L. (1979) The Political Economy o f Health. London: Pluto
Press.
DSÖ (2002). Sağlık Araştırmaları Küresel Forumu. http://www.who.int/directorgeneral/speeches/1999/english/19990609_geneva_global_forum.html
(Erişim:23.06.2009)
DSÖ (2015a) World Health Organization World Health Statistics, 2015. WHO.
DSÖ (2015b) Who 2015 Global Health Observatory Data Repository: Life
expectancy - Data by country" (CSV). Geneva, Switzerland: World Health
Organization.
Ehrenreich, B. (1971). The American Health Empire:Power, Profits and Politics.
New York: Random House Inc.
Ehrenreich, B. ve English, D. (1978). For Her Own Good: 150 Years o f The Experts'
Advice to Women. London: Pluto Press.
Foucault, M. (2006 [1967]). Madness and Civilisation. Routledge.
Foucault, M. (1976). The History o f Sexuality. Volume 1: An Introduction.
Harmondsworth: Penguin.
Frank, A. (1992). Twin nightmares of the medical simulacrum: Jean Baudrillard and
David Cronenberg. Jean Baudrillard: The Disappearance o f A rt and
Politics. (Ed: W. Stearns ve W. Chaloupka). London: Macmillan, ss. 82-97.
Goode, E. (2015) The Medicalization of Deviance: From Badness to Sickness. E.
Goode (ed.) Handbook on Sociology of Deviance, Wiley-Blackwell.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
23
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Hughes D. ve Griffiths, L. (1996) Risk and rationing in cardiac surgery. Sociology of
Health & Illness, 18, 172-97.
Illich, I. (1995 [1975]) Sağlığın Gaspı. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Jewson, N. (1976). The Disappearanee of the Sick Man from Medical Cosmology
1770-1870. Sociology. 10(2), 225-44.
Klein, Naomi (2002). Fences and Windows. London: Flamingo.
McKeown, T. (1976), The Role of Medicine: Dream, Mirage, or Nemesis?, London:
Nuffield provincial Hospitals Trust.
Navarro, V. (1976). Medicine Under Capitalism. New York: Prodist.
Nettleton, S. (2006). The Sociology o f Health and Illness. Cambridge: Polity Press.
O'Brien, R.; Hunt, K. ve Hart, G. (2005). It's caveman stuff, but that is to a certain
extent how guys still operate: Men's accounts of masculinity and help
seeking. Social Science and Medicine. 61(3), 503-516.
OECD (2003). Poverty and Health. http://whqlibdoc.who.int/publications/2003/
9241562366.pdf (Erişim:21.11.2015)
ONS Longitudinal Study (2015). ONS Dinamik Sorgulama http://www.ons.gov.uk/
Östlin, P.; Asha, G. ve Sen, G. (2001). Gender, Health, and Equity:The
Intersections. Challenging Inequalities in Health: From Ethics to Action.
(Ed: Timothy Evans, Margaret Whitehead, Finn Diderichsen, Abbas
Bhuiya ve Meg Wirth). Oxford: Oxford University Press, ss.174-189.
Parsons, T. (1951). TheSocial System, Glencoe, III: Free Press.
Pellegrino, E. D. (1999). The Commodification of Medical and Health Care: The
Moral Consequences of a Paradigm Shift from a Professional to a Market
Ethic. Journal o f Medicine and Philosophy. 24(3), 243-266.
Raine, R.; Hutchings, A. ve Black, N. (2003). Is publicly funded health care really
distributed according to need? The example of cardiac rehabilitation in
the UK. Health Policy. 63, 63-72.
Relman, A. (1980). The New Medical-Industrial Complex. New England Journal of
Medicine. 303, 963-970.
Renaud, M. (1975). On the Structural Constraints to State Intervention in Health.
International Journal o f Health Services. 5(4): 559-572.
Rogers, W. (2004). Evidence based medicine and women: do the principles and
practice of EBM further women's health?. Bioethics. 18(1), 50-71.
Rosenhan, D. (1973). 'On Being Sane in Insane Places', Science, 179: 250-8.
Rosenstock, ı. M. (1974), 'Historical Origins of the Health Belief Model',
Health Education Monographs, 2: 409-19.
Sawicki, J. (1991). Disciplining Foucault: Feminism, Power and the Body. London:
Routledge.
Shaw, L.; Hachamovitch, R. ve Redberg, R.F.(2000). Current evidence on diagnostic
testing in women with suspected coronary heart disease: choosing the
appropriate test. Cardiology in Review. 8(1), 65-74.
Tesh, S. (1988). Hidden Arguments. New Brunswick: Rutgers University Press.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
24
Sağlık Sosyolojisinde Temel Yaklaşımlar ve Teoriler
Vlassoff, C. ve E. Bonilla (1994). Gender related differences in teh impact of
tropical diseases on women: what do we know? Journal o f Biosocial
Science. 26, 37-53.
Waitzkin, H. (1986). A Marxian Interpretation of the Growth and Development of
Coronary Care Technology. The Sociology o f Health and Illness. (Ed: P.
Conrad ve R. Kern). New York: St Martin's Press, ss. 247-257.
White, K. (2002). An Introduction to the Sociology o f Health and Illness. London:
Sage.
Xu, K. ve Borders, T. (2003). Gender, Health and physician visits among adults in
the United States. Amercan Journal o f Public Health. 93(7), 1076-79.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
25
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
SAĞLIĞIN SOSYAL
BELİRLEYİCİLERİ
• Cinsiyet ve Toplumsal
Cinsiyet
• Medeni Durum
• Eğitim
• Ekonomik Durum ve
Meslekler
• Yoksulluk
• Kültürel Değer ve
Alışkanlıklar
• Küreselleşme ve Medya
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Cinsiyetin biyolojik /toplumsal
yönünün ve bireylerin medeni
durumunun sağlığı nasıl
etkilediğini açıklayabilecek,
• Eğitim ve gelir düzeyi ile sahip
olunan mesleklerin birey sağlığına
etkilerini değerlendirebilecek,
• Kır ve kentlerdeki bireylerin sağlık
durumlarını ayırt edebilecek,
• Yerel ve kültürel farklılıklar ile
birlikte küreselleşme sürecinin
sağlık üzerindeki etkilerini
kavrayabileceksiniz.
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
GİRİŞ
Sağlıklı olmak, sadece fiziksel ve ruhsal açıdan iyi olmanın yanı sıra sosyal
bağlamda iyilik hallerini de içeren bir durumdur. Fiziksel rahatsızlıkların ve
hastalıkların oluşum süreci incelendiğinde, bunda birçok sosyal ve kültürel faktörün
etkili olduğu görülür. Bir başka ifadeyle hasta olan bireyin, sağlığını kaybetme
nedenleri birçok sosyal faktörle açıklanabilir. Sağlıklı olmayı belirleyen bu faktörler,
bireylerin sahip olduklarıyla, ekonomik durumuyla, toplumsal statüleriyle ve yaşam
tarzlarıyla ilgilidir.
Makro sosyolojik bir bakış açısıyla bu faktörlerin aynı zamanda toplumların
gelişmişlik düzeyleriyle, politikalarıyla ve sosyal hizmet uygulamalarıyla ilişkili
olduğu söylenebilir. Sağlıkla ilgili nicel veriler, toplumlar arasındaki farklılıkların
bireylerin yaşam kalitesine ve dolayısıyla sağlık ve hastalık durumlarına olan
etkilerini gözler önüne sermektedir. Bununla birlikte bireylerin yerel ve kültürel
düzeydeki yaşam biçimi farklılıkları ve sağlıklı bir şekilde yaşama imkânları aynı
toplumdaki bireyleri dahi farklılaştıran bir öneme sahiptir. Kitabın bu bölümünün
içeriği bu çerçevede hazırlanarak, toplumsal yaşamda birey sağlığının belirleyicileri
yedi başlık altında toplanmıştır.
CİNSİYET VE TOPLUMSAL CİNSİYET
Kadın ve erkeklerin sağlığına ilişkin dünya genelinde önemli farklılıkların
gözlemlenebildiği bir değişken olarak cinsiyet kavramı, biyolojik bir ayrıma işaret
eder. Tıbbi açıdan yalnızca kadına ya da yalnızca erkeğe özgü hastalıkların olması ve
tıbbi dalların bu yönde ayrılması, cinsiyetler arasında biyolojik yapıya bağlı olarak
oluşan farklılaşmalardan kaynaklanır. Prostatın yalnızca erkeklerde görülmesi ya da
Yalnızca kadına ya da
erkeğe özgü hastalıkların
olması, cinsiyetin
biyolojik yönünün sağlığı
belirlediğini gösterir.
jinekoloji adı altında kadın hastalıklarına yönelik tıbbi bir alt dalın varlığı bu
farklılaşmayla ilgilidir. Ayrıca bazı nicel sağlık göstergelerinin cinsiyete dayalı
karşılaştırmalarını yapmak da mümkündür. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) 1990­
2013 yılları arasındaki döneme ait verilerine göre ortalama yaşam beklentisi, tüm
bireylerde genel bir artış göstermiştir. Ancak hangi gelişmişlik düzeyinde olursa
olsun her ülkede, kadınların yaşam beklentisi erkeklerden daha yüksek ortalama
değere sahiptir. Aşağıdaki tabloda Türkiye ve bazı ülkelerdeki ortalama yaşam
beklentisi değerleri yer almaktadır (WHO, 2015).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
Tablo 1.1. Bazı Ülkelerdeki Ortalama Yaşam Beklentisi Değerleri
Ülke
Ortalam a Yaşam Beklentisi
Genel
Kadın
Erkek
Türkiye
Fransa
İngiltere
Alm anya
ABD
75
79
72
82
85
79
81
83
79
81
83
79
79
81
76
Kanada
Çin
82
84
80
75
77
74
Brezilya
Hindistan
75
79
72
66
68
65
Japonya
Bulgaristan
84
87
80
75
78
71
Romanya
Mısır
74
78
71
71
74
69
Somali
54
56
53
Cinsiyetin biyolojik ve sosyal yönleri çoğu alanda iç içe geçmiştir ve bu
alanlardan biri olan sağlık, cinsiyetin toplumsal görünümlerinin çözümlenmesinde
önemli vurgulara sahiptir. Cinsiyetin sosyal yönüne işaret eden bir kavram olarak
toplumsal cinsiyet, sağlık ve hastalık konularının sosyal bilimlerce ele alınmasında
önemli bir rol oynamıştır. Bu çerçevede cinsiyete ilişkin benimsenen rollerin,
atfedilen görev ve sorumlulukların, sağlıkla ilgili davranışların oluşumunda ve sağlık
sektöründeki mesleki ayrımlaşmada etkili olduğu söylenebilir.
;
\y
<U
£
:Q
.
»Doktorların çoğunlukla erkek olması ve kadınlık rolleriyle uygun
olduğu düşünülen ebelik ile hasta bakımıyla ilgili olan hemşireliğin
kadın mesleği olarak algılanması, sağlık ve toplumsal cinsiyet
konuları arasındaki ilişkilere dair önemli örneklerdir.
Ortalama yaşam beklentisinin kadın ve erkeklere göre farklılaşmasının
nedenlerini, cinsiyete ilişkin sosyal beklentilerde ve kabullenişlerde aramak
mümkündür. Bir görüşe göre kadınlar, hastalıklarını kabul etme ve hasta rolünü
benimsemede erkeklere göre daha rahattır ve buna bağlı olarak hastalıkları
konusunda daha duyarlı ve titiz davranır. Kadınlar hastalıklarını erken teşhis
Toplumsal cinsiyet
rolleri, sağlıkla ilgili
bireysel ve toplumsal
tutum ve davranışların
belirleyicisidir.
ettirebilmekte, ölümle sonuçlanabilecek hastalıklardan erkeklere göre daha çok
korunabilmektedir. Bu bağlamda yapılan pek çok çalışma, kadınların erkeklerden
daha fazla sağlıkla ilgili kişi ve kurumlara başvurduğunu, bir başka deyişle daha
fazla doktora gittiğini desteklemektedir. Diğer bir görüş ise, doktora gitme sıklığını
doğurganlıkla ilişkilendirir. Kadınlar hamilelik ve doğum kontrolü için belli yaşlarda
belli aralıklarla doktora görünme ihtiyacı ya da zorunluluğu duymaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
Ayrıca kadınların erkeklerden daha fazla hastalanma riski taşıdığına, biyolojik olarak
daha zayıf ve dirençsiz olduklarına ve bu nedenle daha fazla tıbbi tedavilere ihtiyaç
duyabileceklerine ilişkin bir görüş de mevcuttur. Bu çerçevede yoğunlaşan eleştirel
tartışmaları ise tıbbileşmenin cinsiyet ayrımcılığına neden olduğunu kabul eden
çalışmalarda görmek mümkündür.
Kadınların günlük deneyimleri olan yemek yapmak, bulaşık yıkamak, çamaşır
yıkamak, ütü yapmak, evi temizlemek ve çocuklara bakmak gibi ev içinde
gerçekleştirdikleri eylemler kadın sağlığı ile yakından ilgilidir.
Dikkat edilmeden yanlış pozisyonlarda yapılan ev işleri, sırt, bel,
kol ve bacak ağrıları gibi fiziksel rahatsızlıklara yol açmaktadır.
Kadınlar; temizlik için kullanılan deterjan, çamaşır suyu gibi insan
sağlığını olumsuz etkileyen kimyasal maddelerin yanı sıra oda içi
hava kirliliği, kesik, yanık, düşme, kayma ve ergonomik problemler
gibi sağlık riskleri altındadır.
Diğer yandan çalışan kadınlar, hem dışarıda hem de evde yoğun emek
harcadıkları için çift yönlü bir mücadele içinde fiziksel ve psikolojik olarak
yıpranmaktadır.
Son olarak cinsiyete dayalı gerçekleşen önemli bir sağlık sorunu olarak kadına
yönelik şiddetin önemine değinmek gerekir. Dünya Sağlık Örgütünün tanımlamasına
göre kadına yönelik şiddet, "Cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren,
fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da
özel yaşamında kadına baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak
kısıtlanmasına neden olan her türlü davranıştır." (WHO, 2002) İtip kakmak,
tartaklamak, ısırmak, tekmelemek, tokat atmak, kesici ve vurucu aletlerle ya da
yakıcı maddelerle bedene zarar vermek, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur
bırakmak, sağlık hizmetlerinden yararlanmasına engel olmak suretiyle bedensel
zarara uğratmak, ensest, cinsel taciz, tecavüz gibi sonu öldürmeye kadar uzanabilen
davranışlar kadına yönelik şiddetin görünen boyutudur. Bununla beraber;
Kadına yönelik şiddetin
hem fiziksel hem de
ruhsal sağlık üzerinde
olumsuz sonuçları
vardır.
aşağılama, küfür ve hakaretin yanı sıra bazen kadına takılan aşağılayıcı bir isimle,
bazen de kadının önem verdiği şeylerle, kadının bedeniyle, dış görünüşüyle alay
etme gibi şiddet içerikli ama görünür olmayan davranışlar da söz konusudur. Bu
davranışlar kadınların öz güvenini yitirmesine, düşünce sistemlerinin yıpranmasına,
dolayısıyla sağlıklı düşünmesinin ve karar almasının engellenmesine, duygusal
olarak çökertilmesine ve ruhsal sağlığının bozulmasına yol açmaktadır.
Kadına yönelik şiddetin fiziksel sağlık üzerine olumsuz sonuçları;
yaralanmalar, incinmeler, diş kırıkları, burun-dudak yaralanmaları, morarmış göz,
yanıklar, kırıklar, bıçak izleri, iç organlarda yaralanmalar, beyin hasarı
(konsantrasyon güçlüğü, bilinç kaybı vb), görme ve işitme kaybı, çeşitli kronik ağrı
sendromları, sindirim sistemi bozuklukları ve düşükler olarak sıralanabilir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
Gerçekleştirilen çalışmalarda, şiddeti deneyimleyen kadınlarda cinsel yolla bulaşan
hastalıkların, idrar yolu enfeksiyonlarının ve gebelikte kanamanın daha sık
görüldüğü sonuçlarına ulaşılmıştır. Gebe kadınlara uygulanan şiddetin düşüklere,
erken doğumlara, zihinsel ve fiziksel engelli bebek doğumlarına yol açtığı bilgisine
yer verilmiştir.
MEDENİ DURUM
Bireylerin evli, bekâr, dul veya boşanmış olması ya da çocuk sahibi olup
olmaması sağlık durumlarını etkileyen durumlardır. Evlilik içinde etkin olan sosyal
kontrol ve düzenlemelerin, sosyal rol ve sorumlulukların daha belirgin olmasına
neden olduğuna ve bu durumun sağlıklı yaşamı ve riskten kaçınmayı beraberinde
getirdiğine dayanan yaygın bir görüş mevcuttur. Bu görüşe göre evli olanların sosyal
destek bulma ve düzenli yaşam tarzına sahip olma olasılıkları daha fazladır. Bu görüş
evli olanların hastalıklara yakalanma risklerinin daha az olduğunu, hastalıklara
yakalandıklarında daha çabuk iyileştiklerini savunmaktadır.
Bununla beraber evli olmayan kişilerin evli olanlara göre genellikle daha
düşük sosyoekonomik statüye sahip olmalarının, hem hastalıklara yakalanma riskleri
hem de sağlık harcamalarını karşılayabilme açısından, sağlık durumlarını etkilediği
söylenebilir. Evli kadınlarla karşılaştırıldığında bekâr ve boşanmış kadınların
hastalığa daha yatkın oldukları gözlenmektedir. Bunun nedeni genel olarak evlilere
göre ekonomik durumlarının daha kötü olması, sosyal bağlara daha az düzeyde
sahip olmaları, sosyal rol ve sorumluluklarının daha az olması, sosyal desteğin daha
az sağlanmasıdır. Özetle, medeni durum sağlığın sosyal belirleyicilerinden biri olarak
karşımıza çıkmaktadır. Evli bireyler bekar olanlara, dul ve boşanan bireylere göre
daha sağlıklı olmaktadır.
EĞİTİM
Eğitim düzeyi yüksek bireyler, daha az işsiz kalmakta ve genellikle iyi gelir
getiren, sosyal güvenceli ve yüksek standartlı mesleklerde çalışmaktadır. Gelir
durumlarına paralel olarak daha iyi bir yaşam kalitesine ve yüksek yaşam doyumuna
sahip bu bireylerin, hastalıklara yakalanma riskinin diğer düşük eğitim düzeyindeki
bireylere kıyasla daha az olduğu, yaşam koşullarına dayalı olarak daha sağlıklı
olduğu söylenebilir. Eğitimin bireylerin istihdam durumları ve gelir düzeyleri
üzerindeki etkilerinin yanı sıra, sağlıklı olma ile ilgili düşünceleri biçimlendirme işlevi
Eğitim düzeyi
yükseldikçe, sağlıklı bir
yaşam tarzına sahip
olma imkanı da artar.
de vardır. Sağlık sorunlarının giderilmesinde tedavi hizmetlerinden yararlanmak
bireylerin ekonomik durumlarıyla ilgilidir. Ancak sorunların ortaya çıkış koşullarını
çözümleme noktasında bireylerin sağlıklı bir yaşam tarzını benimseyip
benimsemedikleri büyük önem taşır. Bu bağlamda eğitimli kişiler daha sağlıklı bir
yaşam tarzına sahiptir; daha çok egzersiz ve spor yapmaya eğilimlidir, sağlıklı
beslenebilme imkânları daha fazladır, düzenli ve dengeli beslenme konusunda daha
bilinçlidirler.
Nitekim egzersizler, kalp damar hastalıkları, sırt ağrıları, damar sertliği, kolon
kanseri, obezite ve yüksek tansiyon gibi sağlık sorunlarının gerilemesini sağlarken,
sağlıklı beslenme tarzı ile bireylerin kötü beslenme alışkanlıklarından uzak kalması
mümkün olmaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
EKONOMİK DURUM VE MESLEKLER
Toplumların ekonomik düzeyi ve kalkınmışlık durumu bireylerin sağlık ve
hastalık durumunu doğrudan etkilemektedir. Güçlü ekonomiye sahip toplumlarda,
herkesin ulaşabileceği donanımlı sağlık kuruluşlarının mevcut olması nedeniyle
hastalanan ve ihtiyaç duyan bireyler her türlü teknik imkândan ve sağlık
hizmetlerinden yararlanabilmektedirler. Ancak ekonomik gelişme düzeyi düşük
toplumlarda, sağlık alanına çok fazla yatırım yapılamaması nedeniyle bireyler sağlık
hizmetlerinden ve sağlık teknolojilerinden yeterli ve kaliteli bir şekilde
yararlanamamaktadır.
Hastalığa yatkınlığın ve sağlığı olumsuz etkileyen kötü yaşam koşullarının
nedenlerinden biri de işsizliktir. İşsizlik bireylerin yaşam standartlarını düşürmekte
ve toplumsal rollerini yerine getirememeleri sonucu ortaya çıkan kronik stres, onları
hastalığa daha yatkın hâle getirmektedir. İşsizlik nedeniyle yeterli ekonomik
kaynağa sahip olmayan bireyler daha fazla hastalanmakta ve sağlık kuruluşlarından
daha az oranda yararlanmaktadırlar. Buna göre işin, bireylere maddi destek sağlama
dışında görünmeyen faydalarının da olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Jahoda'nın
(1979) "gizlisonuçlar" adını verdiği bu faydalar, öz saygı, başkalarına saygı duyma,
günün belirli zaman dilimleri halinde düzenlenmesi gibi kazanımlardır. Warr' da
(1987) benzer şekilde bir işte çalışmanın akıl sağlığına olan faydalarını ifade eden
"Vitamin Teorisi"ni geliştirmiştir. Bu faydalar, fiziksel ve zihinsel aktivite sağlama,
kişisel becerilerin kullanımı, karar verme serbestliği, bireylerarası temas, toplumsal
statü sağlama ve "çekiş gücü"nü (gün boyunca ve bir günden diğerine ilerleme
nedenini) oluşturmadır.
Çalışılan meslek ve karşılığında elde edilen gelir, bireylerin sağlıkları üzerinde
önemli etkilere sahiptir. Türkiye'ye ilişkin istatistiklere bakıldığında, her yaş
grubunda gelir düzeylerinin artmasına paralel olarak sağlıklı olmanın daha mümkün
olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim sayısal bulgular, hane gelirinin artışıyla kronik
hastalığa sahip olan bireylerin oranının azaldığını göstermektedir (Arun, 2015: 130).
Gelir düzeyi yüksek olan bireylerin sağlık hizmetlerine ulaşabilmeleri daha rahattır
ve aldıkları sağlık hizmetlerinin kalitesi de daha yüksek olabilmektedir. Resmî bir işte
m
sosyal güvenceli olarak çalışmak, sağlık hizmetlerinden yararlanmak için maddi
imkân sağlayan sosyal destek mekanizmasıdır.
Sahip olunan meslek ile
iş ortamının fiziksel ve
sosyal koşulları
bireylerin sağlığını
etkiler.
Bununla beraber yapılan işin niteliği ve iş ortamı bireylerin sağlık durumlarını
etkileyebilmektedir. Çalışma hayatı bireyin sosyal çevresini genişleterek sosyal
psikolojik sağlığını olumlu yönde etkileyebileceği gibi, iş yerinde statüye dayalı
gerçekleşen mobbing (psikolojik şiddet ve baskı) durumları, bireylerde strese ve
üzüntüye dayalı çeşitli psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkmasına ve olumsuz
psikolojinin fiziksel rahatsızlıklara dönüşmesine neden olabilmektedir. Çok sık ve
uzun süreli strese maruz kalmak, birçok sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. Bu
sorunlar, depresyon, enfeksiyonlara yatkınlığın artması, diyabet, yüksek kan basıncı
ve damar duvarlarında kolesterol birikimi ile beraberinde gelen kalp krizi ve
inmedir. Ayrıca bir bireyin çalıştığı mesleğe göre bazı hastalıklara daha fazla
yakalanma riski vardır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
Bu durum iş sağlığı ile ilgili çalışmalarda "meslek hastalığı" kavramı ile
anılmaktadır.
(D
C
O
• Üst düzey yöneticilik yapan bireylerde yoğun çalışma temposu ve
yüksek sorumluluğun yol açtığı strese bağlı olarak gelişen kalpdamar hastalıkları sıklıkla görülürken, bilgisayar mühendislerinde
göz rahatsızlıklarına sık rastlanmaktadır. Maden ocaklarında ya da
kimyasal madde solunan yerlerde çalışan işçilerde akciğer
hastalıkları görülmekte, uzun süre ayakta kalan ve yüksek tonda
sürekli konuşan öğretmenler varis ve faranjit hastalıklarına, sırt, bel
ve bacak ağrılarına yakalanmaktadır.
Meslekler, toplumsal cinsiyete dayalı cinsler arasında oluşan sosyal ayrılıkların
görüldüğü alanlardan biri olarak da değerlendirilir. Toplumun kadın ve erkek cinsine
uygun bulduğu ya da "yakıştırdığı" mesleklerde toplumsal cinsiyet rolleri etkilidir.
Hemşirelik, öğretmenlik, sekreterlik, çocuk ve yaşlı bakıcılığı, temizlikçilik gibi
mesleklerde kadınların yaygın olarak çalıştıkları görülürken, politikacıların,
yöneticilerin, doktorların ve mühendislerin çoğunluğu erkektir. Meslek dağılımlarına
bakıldığında, kadınların düşük ücretli, kayıt dışı çalışan sayısı fazla olan, daha çok ev
Kendini gerçekleştirme,
daha geniş sosyal ağlara
sahip olma, öz güvenin
artışı gibi bir işte
çalışmanın sağladığı
faydalar, bireylerin
sağlığını da olumlu
yönde etkiler.
s
J
içinde beklenen rollerine benzer çalıştıkları ya da ev işlerine daha fazla vakit
ayırabilecekleri mesleklerde çalıştıkları anlaşılmaktadır. Erkekler ise daha yüksek
statülü ve ücretli, çok fazla eğitim ve uzmanlık gerektiren, karar alma süreçlerine
katılımlı mesleklerde yoğunlaşmaktadır. Kadınların sağlıklı bir yaşam sürme ve
hastalıklardan korunma olanaklarının daha az olduğu mesleklerde çalıştığını ifade
etmek mümkündür. Ancak kadınların çalışma koşullarının sağlık durumlarına olan
etkilerini çözümlemek için, sahip oldukları mesleklerle birlikte çalışmanın birey
üzerinde yarattığı olumlu ve olumsuz etkileri de göz önünde bulundurmak gerekir.
Kendini gerçekleştirme, kendi gücünü hissetme, daha geniş sosyal ağlara sahip olma
ve özgüvenin artışı kadınlar için iş hayatının olumlu etkileri olarak sayılabilirken,
kadın çalışanların erkeklere göre daha fazla psikolojik baskıya maruz kalmaları,
sağlığı olumsuz etkileyen bir durumdur. Tüm bu bilgiler doğrultusunda kurulabilecek
nedensellik ilişkisi şudur: Kadınların gelir düzeyleri düştükçe, çalışma koşullarının
potansiyel faydaları azalmaktadır.
Dolayısıyla çalışma ve meslek koşulları insanların sağlıklarını kötü yönde
etkilese de, bir işe sahip olmanın sağlıklı olmaya önemli katkıda bulunduğunu ifade
edebiliriz. Bireyler sahip oldukları mesleklere bağlı olarak fiziksel, psikolojik ve sosyal
açıdan çeşitli problemler yaşamaları sonucunda bazı hastalıklara daha yatkın hale
gelebilmektedir. Ancak çalışan insanların elde ettikleri gelir ve işlerinin onlara
sağladığı sosyal ve psikolojik tatmin sağlıklı bir yaşam sürme konusunda gerekli
desteği sağlamaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
YOKSULLUK
Toplumların birbirinden farklı, eşit olmayan sınıfları içeren hiyerarşik yapısı,
bireylerin yaşam kalitesini ve dolayısıyla sağlık durumlarını belirleyen önemli
faktörlerden biridir. Genellikle ABD'de yapılmış olan çalışmaların çoğu, sınıflar
arasındaki farklılıkların bireylerin sağlıklı bir yaşam sürmelerini ve sağlık
hizmetlerinden yararlanma durumlarını etkilediği sonucuna varmıştır. Buna göre alt
sınıflar en düşük ekonomik düzeydeki bireyleri kapsar ve alt sınıflardaki bireylerin üst
sınıflardaki bireylere göre genel olarak hastalıklara yakalanma riskleri daha fazladır.
Alt sınıfların düşük gelir düzeyinde olması, yaşamlarının her alanında etkilidir. Yoksul
bireyler daha tehlikeli ve olumsuz şartlarda çalışmak zorunda kalmanın yanı sıra,
Yoksulların kötü ve
yetersiz koşullarda
çalışmaları ve
barınmaları, sağlık
risklerinin ve
sorunlarının artmasına
neden olur.
fiziksel olarak yetersiz ve kötü bir ev ortamında ikamet etmektedir. Kalabalık, nemli
ve ısıtma problemi olan ev ortamlarında yaşayan yoksulların, uygun hijyen
koşullarında barınamaması ve böylelikle enfeksiyona yakalanma riskinin artması söz
konusudur. Nemli, soğuk ve küf içerebilen ev ortamlarında bulunan yoksulların,
nefes darlığı, hırıltılı solunum, öksürük, astım ve solunum sistemi hastalıklarına
yakalanma olasılıkları yüksektir. Aşırı kalabalık ev halkı ise bu bireyler için
enfeksiyon riskini artırmanın yanı sıra, yüksek ses seviyeleri, gürültü ve gizliliğin
kalmaması gibi etkenler aracılığıyla ruh sağlığına da zarar verebilmektedir. Aynı
zamanda kötü ev koşulları, yangın ve kaza risklerini de beraberinde getiren
ortamlardır.
Bu bireyler, yaşadıkları yerleşim bölgesi itibariyle, toplum içinde çevre
kirliliğine de en fazla maruz kalanlardır. Tüm bu olumsuzluklar, yoksul bireylerin
sağlıklarını olumsuz etkilemektedir. Beslenme alışkanlıkları ve beslenme
yetersizlikleri, özellikle çocuklarda beslenmeye bağlı sağlık sorunlarına yol
açmaktadır. Ayrıca strese bağlı ortaya çıkan sağlık sorunları da sosyal hiyerarşi
basamaklarının aşağısına doğru gittikçe artış göstermektedir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sağlık alanında da yaşandığına dair yapılan
birçok çalışmada ise özellikle yetersiz beslenen ve kötü koşullarda yaşamını
sürdüren yoksul kadınların tüm kadın nüfusu içinde daha dezavantajlı olduğu kabul
edilmektedir. Ecevit'e (2003: 83, 87) göre; aile, siyaset, hukuk, eğitim gibi toplumsal
kurumlar içinde mevcut kaynakların, fırsatların ve gücün kullanımlarındaki
toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri kadın yoksulluğunun en temel nedenlerinden biri
olmakla birlikte kadın ile erkeğin aynı hanede bile yoksulluğu farklı bir biçimde
deneyimlemesine ve daha şiddetli yaşamasına yol açmaktadır.
Yoksulluk içinde yaşayan kadınlar, erkeklerden farklı olarak, hamilelik
sürecinde ve çocuk bakımında yaşam kalitesinin düşüklüğünden kaynaklanan önemli
sorunlarla boğuşurlar. Yoksul kadınlar erken yaşta bebek sahibi olurken bu
kadınların çoğu birden fazla hamilelik süreci geçirmektedir. Diğer yandan eğitim
imkanına da sahip olamadıkları için hamilelik sürecinde daha fazla risk taşıyan
sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımının zararları konusunda da bilinçli
davranmamaktadır. Bununla birlikte yoksul kadınlar, hamilelik sürecinde bebeğin
gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek mikrobik hastalıklara karşı da
savunmasızdırlar.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
Bu bağlamda, mikrobik hastalıklara, şeker hastalığına, kalp ve damar hastalıklarına
yakalanma oranlarının yüksek olması ile çoğunlukla yeni doğan bebeklerin düşük
kilolu ve fiziksel olarak kırılgan olması da yoksulluk verilerinde gözlemlenen, yoksul
kadınların yaşamlarına dair önemli bulgulardır (Newman ve Newman, 2009: 111).
Kadın yoksulluğunun gelişmiş ya da az gelişmiş birçok toplumun ortak sorunu
olduğu bir gerçektir. Ancak az gelişmiş ülkelerdeki kadınlar yoksullukla daha zorlu
bir mücadele içindedirler. Gelişmekte olan ülkelerde kadınlar erkeklerden daha
Yoksulluk, bireylerde
psikolojik baskıya,
kronik strese ve
depresyona yol açar.
kötü, kız çocuklar daha da kötü beslenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve
UNICEF raporları yetersiz beslenmenin sonucu olan aneminin bu bölgelerdeki
kadınların çoğunu özellikle Afrika, Güney ve Güneybatı Asya'daki hamile kadınların
(bu dönemlerinde erkeklerin üç misli demire ihtiyaçları vardır) üçte ikisini-olumsuz
etkilediğini belirtmektedir. Birçok geleneksel toplumda yemeği ilk önce erkeklerin
yemesi ve yiyeceğin daha fazlasını tüketmesi gelenek halindedir; böylece ancak
geriye kalan daha az besleyici kısımlar kadınlar ve çocuklar arasında paylaşılır. Bu tür
sağlıksız ve olumsuz yaşam koşullarıyla mücadele eden kadınlar çocuk bakımı ve ev
işlerinin çok ağırlaşması, ailelerini besleyememe gibi nedenlerle ezilirken, erkekler
ise ailenin geçimini sağlamakta yetersiz kalmaları nedeniyle ezilmektedirler.
Yoksulluk içinde kadınlar ve erkekler, çocuklarını iyi besleyememek, okula
gönderememek, istediklerini alamamak ve yapamamak gibi annelik ve babalık
görevlerini yerine getirememekten kaynaklanan suçluluk duygusuyla boğuşurlar.
Tüm bu olumsuz duygulara ve strese bağlı olarak bireylerde psikolojik baskı ve
depresyon durumlarının ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Yoksul kadın ve
erkeklerdeki bu olumsuz duygular, kronik strese, ruh sağlığının bozulmasına,
saldırgan ve şiddet içerikli davranışların artmasına yol açar.
Yoksulluk, şiddeti artıran etkenlerin başında gelir ve hatta kadının
yoksunluklarını artırır. Hatta yoksulluk ve işsizlik sorunu, aile içinde kadına
yöneltilen şiddetin sosyoekonomik nedenlerinin de başında gelir. Burada dikkat
edilmesi gereken husus ise yoksul insanın şiddet uygulamasından ziyade,
yoksulluğun şiddeti ortaya çıkarma potansiyelini taşımasıdır.
KIR VE KENT ORTAMINDA YAŞAM
Kırsal ve kentsel bölgelerde yaşam koşullarının farklılığı, bireylerin sağlık
durumları üzerinde oldukça etkilidir. İklim, nüfus yoğunluğu, beslenme ve barınma
koşulları, ekonomik faaliyetler, gelir düzeyi, çalışma alanları, boş zaman faaliyetleri,
ulaşım ve sağlık hizmetlerinin sayısı ve nitelikleri gibi faktörler kır ve kent bölgeleri
arasındaki yaşam farklılıklarının nedenleridir. Kırsal bölgelerde yaşayan bireyler
kentlerde ikamet eden bireylere göre daha düşük düzeyde gelire sahiptir. Aynı
zamanda kentlerde kalabalık nüfusla birlikte ulaşımın sıkıntılı olması, kırda ise sosyal
hizmetlere ulaşımın zorluğu gibi özgün ihtiyaçlara bağlı olarak oluşan özgün
Kır ve kente özgü yaşam
biçimleri, bireylerin
sağlığını etkiler.
J
sorunlardan da bahsetmek mümkündür. Kır ve kent arasındaki bu toplumsal yaşam
farklılıkları, çoğunlukla yakalanılan hastalıkların farklılaşmasına da yol açmaktadır.
Kırsal kesimde tarım ve hayvancılıkla uğraşan bireyler, hayvanlardan bulaşan
hastalıklara, sıtma, sarılık gibi salgın hastalıklara; tarlada çalışırken meydana gelen iş
kazalarına: sırt, bel ve eklem ağrılarına sıklıkla yakalanmaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
Tarım ve hayvancılık sektöründe fiziksel olarak zorlayıcı ağır işlerde çalışma
durumu, kadınlarda, rahim sarkması, çocuk düşürme ve erken doğum gibi sağlık
sorunlarına neden olmaktadır. Kentlerde sık görülen hastalıklar ise, sanayileşme
sonucu artan çevre ve hava kirliliğine, radyasyona, işlenmiş gıda tüketiminin
yaygınlığına bağlı olarak ortaya çıkan kanser türleri, solunum yolları sorunları,
psikolojik rahatsızlıklar, obezite ve diyabet hastalıklarıdır.
Kentlerde sağlık risklerini yükselten önemli faktörlerden biri ise kent
yoksulluğudur. Gelir düzeyinin düşüklüğüne bağlı olarak beslenme yetersizlikleri,
kötü barınma koşulları ve yaşam kalitesinin düşüklüğü, bireylerin yaşam
mücadelesini daha da zorlaştıran fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkların oluşumuna da
zemin oluşturmaktadır. Sağlık hizmetlerinin yetersizliği ya da bu hizmetlere
Kentte yaşayan
bireyler, hiçbir hastalık
belirtisi olmadan bile
sağlık kontrolüne
giderlerken, kırsal
kesimde yaşayanlar
genellikle bir ağrı ya da
rahatsızlık olmadığı
sürece sağlık
kuruluşuna
başvurmamaktadır.
ulaşabilirlik, diğer bireylere göre yoksulları daha fazla etkilemektedir. Kent
yoksulları içinde kırdan kente göç eden ve dolayısıyla her iki bölgede yaşamı
deneyimlemiş olan bireylerin payı büyüktür. Göç eden bireyler, iklim, yer ve ev
değişikliği bir yana, çalışma alanı ve koşullarının değişimine de uyum sağlama çabası
içerisindedirler. İş bulma zorluğu ve sosyal ilişkilerdeki farklılaşmalar ise bireylerin
yaşadıkları stresi daha da artırmaktadır. Aile içindeki dengeler bozulabilmekte,
stresin şiddet içeren davranışlara dönüşmesine neden olabilmektedir.
Kırsal ya da kentsel bölgede yaşıyor olmak, bireylerin hastalığın varlığını
kabullenme ve sağlık hizmetlerinden yararlanma durumlarını da etkileyebilir. Kentte
yaşayan bireyler kırsal kesimde yaşayan bireylere göre sağlık kuruluşlarına daha
kolay ulaşabilmektedirler. Bu ulaşılabilirlik düzeyine göre ise kentteki bireyler, hiçbir
hastalık belirtisi olmadan zaman zaman sağlık kontrolünden geçebilmelerine
rağmen kırsal kesimde yaşayanlar genellikle bir ağrı ya da rahatsızlık olmadığı sürece
sağlık kuruluşuna başvurmamaktadır.
KÜLTÜREL DEĞER VE ALIŞKANLIKLAR
Yer ve zamana dayalı oluşan kültür farklılıklarını, bireylerin sağlığa ilişkin
algılayışlarında, hasta bireylerin tutum ve davranışlarında, tedavi biçimlerinde,
dinsel yaşam tarzlarında ve beslenme alışkanlıklarında gözlemlemek mümkündür.
Geçmişten günümüze farklı kültürlerdeki bireyler, sağlıklı olmak konusunda farklı
düşüncelere sahip olmakla birlikte hastalıkların kaynaklarını farklı nedenlere
dayandırmışlardır.
v
QJ
P
»Şişmanlık eskiden birçok toplumda bir sağlık göstergesi olarak
görülür ve istenilirken, günümüzde birçok hastalığın nedeni olarak
kabul edilmektedir. Geçmişte büyü, cadı, kötü ruh gibi mistik güçler
hastalıkların kaynağı olarak görülürken, günümüzde sağlık ve
hastalık durumlarının değerlendirilmesinde tıbbi bulgular önem
kazanmıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
Hastaneye müracaat eden hasta bireylerin hastalıklara ve hastane
personeline karşı tutum ve davranışları da toplumdan topluma farklı olabilmektedir.
Bu konu üzerinde yoğunlaşan araştırmacıların ulaştığı bilimsel sonuçlar, bazı
toplumlarda genellikle hastaların daha soğukkanlı ve sakin bir tutuma sahip
olduklarını vurgularken, bazı toplumlardaki hasta bireylerin saldırgan ve şiddetli
tepki gösterme eğilimlerinin yüksek olduğuna işaret etmiştir.
Beslenme ile sağlık arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Daha önce
değinilen yoksul bireylerin yeterli ve düzenli beslenememelerinden kaynaklanan
sağlık sorunlarını bu kapsamda değerlendirebileceğimiz gibi; yemeklerin nasıl
hazırlandığı, nasıl korunduğu, yemek pişirme şekilleri, kullanılan araç-gereçler, besin
değerine ilişkin anlayışlar, et yeme veya yememe alışkanlıkları ile sağlık ya da
hastalık durumu arasında da bağlantı vardır. Diğer bir ifadeyle, yemek yeme kültürü
ile sağlık ve hastalık durumu arasında bir ilişkiden söz etmek mümkündür. Yemek
s
Beslenme kültürü,
bireylerin sağlık
durumlarını belirleyen
etmenlerden biridir.
yeme kültürü, toplumları birbirinden ayıran bir özellik olduğu gibi aynı toplum
içerisinde bulunan bireyler arasındaki yaşam biçimi farklılıklarının da nedeni
olabilmektedir. Bazı toplumlarda böcek, domuz, çiğ et, yılan gibi yiyecekler
/
tüketilirken, bu yiyecekler bizim toplumumuzdaki bireylerin yeme alışkanlıklarına
çok uzaktır. Bununla birlikte toplumumuz içerisinde bölgeler arası tarım
faaliyetlerinin ve ürünlerinin çeşitliliği ve farklılıkları, bazı gıdaların daha fazla
tüketilmesine dayalı farklı beslenme alışkanlıklarını da ortaya çıkarmıştır.
Hayvansal yağ ve et ürünleri tüketiminin fazla olduğu İç ve Doğu
Anadolu Bölgeleri'nde kalp-damar hastalıkları ve yüksek kolesterol
sık görülürken, zeytinyağı ağırlıklı ve çoğunlukla sebze ile beslenen
Ege ve Akdeniz sahil kesimlerinde bu hastalıklar daha azdır. Tuz ve
karalahana tüketiminin fazla olduğu Karadeniz Bölgesi'nde ise
bireyler tiroit sorunları ile sık karşılaşırlar.
Beslenme alışkanlıkları bir taraftan bireysel, diğer taraftan toplumsal ve
kültürel bir boyuta sahiptir. Beslenmenin fiziksel sağlığa olan doğrudan etkilerini
çözümleyebilmek için, temel bir fizyolojik ihtiyaç olmanın yanında birçok ekonomik,
dinsel ve sosyal içeriklere sahip olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.
KÜRESELLEŞME VE MEDYA
Bireyler arasında her türlü bilgi, duygu ve düşünce alışverişi olarak
tanımlayabileceğimiz iletişim kavramı, her alanda yerel düzlemlerle sınırlı kalmayıp
küresel ölçekte etkili olmaya başlamıştır. Sağlık konularına ilişkin bilgi toplamak için
internet kullanımı, özellikle sosyal medya ve bloglarda gerçekleşen sağlıkla ilgili
görüş, tavsiye ve bilgi alışverişi, giderek artış göstermiştir. Bilgiye hızlı ve kolay bir
Bireylerin sağlığı, hem
yerel hem de küresel
boyutlarda ele
alınmalıdır.
erişim sağlama imkânı sunan internetin, hasta bireylerin tedaviye yönelik çözüm
arayışlarında, hangi belirtilerin hangi hastalıklara ait olduğunun saptanmasında,
sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olmakla ilgili merak edilenlerin öğrenilmesinde
sıklıkla kullanıldığı söylenebilir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
Küreselleşme süreci bireylerin sağlığı etkileyen boyutlara sahiptir. Bireyler
arasında etkileşimde olduğu gibi hastalıklar da ulus sınırlarını aşarak yayılmaktadır.
Bir ülkede patlak veren bulaşıcı bir hastalığın, diğer ülkelerdeki bireylerde görülme
olasılığı vardır. SARS, kuş ve domuz gribi gibi değişik tipte grip salgınları, deli dana
hastalığı gibi örnekler, Türkiye'de de bir dönem çok konuşulan, dünya genelinde
korku salan hastalıklardır. Bu durum bireylerin sağlıklı bir yaşama sahip olmasının
küresel ölçekte sağlanabileceğini göstermektedir. Ülkeler arası iş birliği içerisinde
sağlığa dair risklerin belirlenmesi ve bu risklere karşı oluşturulacak politikalar ve
uygulamalar aracılığıyla önlemlerin alınması önem kazanmıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
(D
O
•Bazı nicel sağlık göstergelerini cinsiyete göre karşılaştırmak
mümkündür. Kadınların ortalama yaşam beklentisi değerleri,
gelişmişlik düzeyleri farklı birçok ülkede, erkeklerin ortalama
değerlerine göre daha yüksektir. Ancak kadınlar erkeklere göre
sağlıkla ilgili kişi ve kurumlara daha sık başvurmaktadır. Kadın ve
erkeklerin toplumsal konumları ve rolleri gereği oluşan farklılıklar
da bireylerin sağlık durumlarını etkiler. Bireylerin hasta
olduklarındaki takınacağı tutum ve davranışlar, sağlık riskleri ve
sorunları, sağlık sektöründeki çalışma alanları nicel ve nitel olarak
cinsiyete göre değişebilmektedir. Bununla birlikte kadın ya da erkek
olsun medeni durum da tüm bireylerin sağlıklarını etkileyen bir
faktördür. Evli bireylerin bekâr olanlara, dul ve boşanan bireylere
göre hastalıklara yakalanma riski daha azdır ve evliler diğer
bireylere göre daha sağlıklıdır.
•Eğitim düzeyinin artışına paralel olarak gelir düzeyi yükselmekte,
daha iyi bir yaşam kalitesine ve dolayısıyla daha yüksek bir yaşam
doyumuna sahip olma olasılığı da artmaktadır. Eğitimli bireyler,
daha çok egzersiz ve spor yapmaya eğilimlidir, sağlıklı beslenebilme
imkânları daha fazladır, düzenli ve dengeli beslenme konusunda
daha duyarlıdır. Bireylerin işsiz ya da çalışan olup olmama durumu
ile çalışılan meslekler de bireylerin sağlık risklerini farklılaştırır. Bir
işte çalışmak bireyin sosyal yaşama daha aktif katılmasını sağlarken,
çalışma ortamındaki diğer bireyler tarafından uygulanan psikolojik
baskı bireyin ruhsal sağlığını olumsuz etkileyebilir. Bununla beraber
bireyler sahip oldukları mesleklere bağlı olarak bazı hastalıklara
yatkın hâle gelebilir.
•Kırsal ve kentsel bölgelerde yaşam koşullarının farklılığı, bireylerin
sağlık durumları üzerinde oldukça etkilidir. Bu farklı yaşam koşulları,
iklim, nüfus yoğunluğu, beslenme ve barınma koşulları, ekonomik
faaliyetler, gelir düzeyi, çalışma alanları, boş zaman faaliyetleri,
ulaşım ve sağlık hizmetlerinin sayısı ve nitelikleri olarak sayılabilir.
Kır ve kentlerde yaşayan bireylerin yakalandıkları hastalıklar ve
sağlık hizmetlerinden yararlanma durumları farklıdır.
•Geçmişten günümüze farklı kültürlerdeki bireyler, sağlıklı olmak
konusunda farklı düşüncelere sahip olmuş, hastalıkların
kaynaklarını farklı nedenlere dayandırmışlardır. Beslenme kültürü
ile sağlık arasında bir ilişki mevcuttur. Yerel farklılıkların yanı sıra
küreselleşme süreci de bireylerin sağlığını etkileyen boyutlara
sahiptir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
DEĞERLENDİRME SORULARI
1.
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan "bölüm sonu testi"
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
\_________
J
Aşağıdakilerden hangisi cinsiyetin sağlık üzerinde belirleyici olduğunu
göstermez?
a) Yalnızca kadına ya da erkeğe özgü hastalıkların olması
2.
b)
Kadınların ortalama yaşam süresinin erkeklere göre daha yüksek
olması
c)
Kadınların sağlıkla ilgili kişi ve kurumlara daha sık başvurması
d)
Bekar bireylerin evli olanlara kıyasla hastalıklara daha yatkın olması
e)
Kadına yönelik şiddet sorunu
Aşağıdakilerden hangisi eğitim düzeyine bağlı olarak açıklanamaz?
a)
Egzersiz ve spor yapma eğilimi
b)
Kalıtımsal hastalıklara yakalanma
c)
Sağlık hizmetlerinden yararlanma
d)
Kötü beslenme alışkanlıklarından uzak durma
e) Sağlıklı ve düzenli yaşam tarzı
3.
Sağlığın sosyal belirleyiciliği ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a)
İşsizlik, hastalığa yatkın olmanın nedenlerinden biridir.
b) Sahip olunan meslek bireylerin sağlığını etkiler.
c)
Kadınlar erkeklerden daha yüksek oranda iş yerinde psikolojik şiddete
ve baskıya maruz kalmaktadır.
d) Gelir düzeyi yüksek olan bireylerin sağlık hizmetlerine ulaşabilmeleri
daha rahattır.
e)
4.
İşin bireylere maddi destek sağlama dışında hiçbir faydası yoktur.
Aşağıdakilerden hangisi yoksul bireylerin sağlık risklerinin yüksek olmasının
nedenlerinden biri değildir?
a)
Nemli, küflü ve ısıtma sorunu olan evlerde yaşamaları
b) Yetersiz ve kötü beslenme
c)
Ailelerinde birey sayısının az olması
d) Gelirlerinin çok düşük olması
e)
5.
Kötü çalışma koşulları
Aşağıdakilerden hangisi kadına yöneltilen şiddetin fiziksel sağlık üzerindeki
olumsuz sonuçları arasında yer almaz?
a)
Erken doğum ve düşükler
b) Yaralanmalar ve kırıklar
c)
Öz güvenin yitirilmesi
d)
İç organların hasara uğraması
e) Görme ve işitme kaybı
6.
Aşağıdakilerden hangisi Warr'ın "Vitamin Teorisi"nde yer alan bir işte
çalışmanın birey sağlığına olan faydalarından biri değildir?
a) Yüksek gelir düzeyi
b) Fiziksel ve zihinsel aktivite sağlama
c)
Bireylerarası temas
d) Toplumsal statü sağlama
e)
Kişisel becerilerin kullanımı
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
7.
Aşağıdakilerden hangisi yoksulluğun sağlık üzerindeki olumsuz
sonuçlarından biri değildir?
a) Aile içi şiddetin artması
b) Göz rahatsızlıkları
c)
Kronik stres ve depresyon
d) Solunum sistemi hastalıkları
e) Yeni doğan bebeklerin düşük kilolu olması
8.
Aşağıdakilerden hangisi yer ve zamana dayalı kültür farklılıkları ile birey
sağlığı arasındaki ilişkiye örnek olarak gösterilemez?
a)
Hasta bireylerin hastalıklara karşı tutum ve davranışları
b) Geçmişte büyü, cadı, kötü ruhlar gibi mistik güçlerin hastalıkların
kaynağı olarak kabul edilmesi
c)
Bazı bölgelerde hayvansal yağ ve et ürünlerinin fazla tüketilmesi
d) Yoksul bireylerin yetersiz beslenmeleri
9.
e) Şişmanlığın geçmişte olmasa da günümüzde birçok hastalığın nedeni
olarak kabul edilmesi
Aşağıdakilerden hangisi bireylerin sağlığını etkileyen kır ve kente özgü
yaşamı ayrıştıran özellikler arasında yer almaz?
a) Yakalanılan hastalıklar
b) Beslenme ve barınma koşulları
c)
Ekonomik faaliyetler
d)
Ulaşım
e)
Nüfus yoğunluğu
10. Aşağıdaki kavramlardan hangisi maden ocaklarında çalışanların akciğer
hastalıklarına, öğretmenlerin faranjit hastalığına sıklıkla yakalanmaları gibi
örneklerle açıklanabilir?
a) Yoksulluk
b) Toplumsal statü
c)
Vitamin Teorisi
d) Gizli sonuçlar
e)
Meslek hastalıkları
Cevap Anahtarı
1.D, 2.B, 3.E, 4.C, 5.C, 6.A, 7.B, 8.D, 9.A, 10.E
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Adak, N. (2002). Sağlık Sosyolojisi Kadın ve Kentleşme, İstanbul: Birey Yayıncılık.
Adak, N. (2009). "Sağlıkta Sosyal Problemler". Ed.: N. Adak, Sosyal Problemler
Sosyolojisi, Ankara: Siyasal Kitabevi, s. 99-133.
Alptekin, D. (2014). "Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Örüntüsünde Kadının Yoksulluğu
ve Yoksunlukları". Ed.: A. Topçuoğlu, G. Aksan & D. Alptekin, Yoksulluk ve
Kadın, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 15-33.
Alptekin, D. (2015). "Patolojikliğin Cinsiyeti: Tıbbileştirme ve Kadın Bedeni". Ed.: F.
Z. Fidan & D. Alptekin, Kadın Bedeni ve İstismarı, İstanbul: Opsiyon Yayıncılık,
s. 242-265.
Alptekin, D. (2015). "Sağlık Hareketlerinin Toplumsallığı ve Kadın Sağlığı
Hareketleri". Ed.: D. Alptekin, Hasta Toplum - Cinsiyetçilik, Tıbbileştirme ve
Tüketime Dair Sağlık Çözümlemeleri, Ankara: Nobel Yayıncılık, s. 81-100.
Akın, A., Paksoy, N. (2007). "Kadına Yönelik Şiddete Sağlık Boyutundan Bakmak".
Kadın Çalışmaları Dergisi Aile İçi Şiddet Özel Sayısı, Cilt: 2, Sayı: 4, İstanbul, s.
107-110.
Arun, Ö. (2015). "Eşitsizliklerin Kavşağında: Çağdaş Türkiye'de Yaşlılık ve Sağlık". Ed.:
D. Alptekin, Hasta Toplum - Cinsiyetçilik, Tıbbileştirme ve Tüketime Dair
Sağlık Çözümlemeleri, Ankara: Nobel Yayıncılık, s. 125-144.
Bartley, M., Ferrie, J. & Montgomery, S. M. (2009). "Sağlık ve Emek Piyasası
Dezavantajı: İşsizlik, İş Yokluğu ve İş Güvencesizliği". Ed.: M. Marmot & R. G.
Wilkinson, Sağlığın Sosyal Belirleyicileri, İstanbul: İnsev Yayınları, s. 98-118.
Bolsoy, N., Sevil, Ü. (2006). Sağlık, Hastalık ve Kültür Etkileşimi, Atatürk Üniversitesi
Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 3, Erzurum.
Bora, A. (2007). "Kadınlar ve Hane: 'Olmayanın Nesini İdare Edeceksin?'". Ed.: N.
Erdoğan, Yoksulluk Halleri / Türkiye'de Kent Yoksulluğunun Toplumsal
Görünümleri, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 97-132.
Brunner, E., Marmot, M. (2009). "Sosyal Yapı, Stres ve Sağlık". Ed.: M. Marmot & R.
G. Wilkinson, Sağlığın Sosyal Belirleyicileri, İstanbul: İnsev Yayınları, s. 18-44.
Cirhinlioğlu, Z. (2012). Sağlık Sosyolojisi, 3. Basım, Ankara: Nobel Akademik
Yayıncılık.
Ecevit, Y. (2003). "Toplumsal Cinsiyetle Yoksulluk İlişkisi Nasıl Kurulabilir?: Bu İlişki
Nasıl Çalışılabilir?". Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 25(4), Sivas,
s. 83-88.
Eryiğit Günler, O. (2011). "Hemodiyaliz Hastalarında Hastalığa Bağlı Toplumsal Rol
Değişimi Beklenti ve Sorunları: Bir Sağlık Sosyolojisi Çalışması". Danışman:
Ramazan Yelken, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana
Bilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya.
Gönç, T., Suğur, N. (2015). "Güneş Girmeyen Eve Doktor Girer (mi?): Sağlık
Hizmetlerinde Koşullar, Tercihler ve Nedenler Üzerine". Ed.: D. Alptekin,
Hasta Toplum - Cinsiyetçilik, Tıbbileştirme ve Tüketime Dair Sağlık
Çözümlemeleri, Ankara: Nobel Yayıncılık, s. 1-37.
Güneş, F. (2011). "Farklı Emek Kategorileri Açısından Kadın Yoksulluğu". Çalışma ve
Toplum, Cilt: 2, Sayı: 29, s. 217-248.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri
Jahoda, M. (1979). "The Impact of Unemployment in the 1930s and the 1970s". Bull
Br Psychol Soc, 32, s. 309-314.
Karal, D., Aydemir, E. (2012). Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet, Uluslararası Stratejik
Araştırmalar Kurumu (USAK) Rapor No: 12-01, Ankara: USAK Yayınları.
Kasapoğlu, A. (1999). Sağlık Sosyolojisi, Ankara: Sosyoloji Derneği Yayınları.
Kasapoğlu, A. (2001). "Güncel Sosyal Sorunlar ve Sağlık". Toplumbilim Dergisi Sağlık
Sosyolojisi Özel Sayısı, Sayı: 13, Ankara.
KSGM. (2009). Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet, TC Başbakanlık Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü, Ankara.
Newman, B. M., Newman, P. R. (2009). Development Through Life: A Psychosocial
Approach, Wadsworth Cengage Learning, USA.
Özgüç, N. (1998). Kadınların Coğrafyası, İstanbul: Çantay Kitabevi.
Ross, C. E., Wu, C. (1995). "The Links Between Education and Health". American
Sociological Review, Vol. 60.
Sallan Gül, S. (2005). "Türkiye'de Yoksulluğun Kadınsılaşması". Amme İdaresi
Dergisi, Cilt: 38, Sayı: 1, s. 25-45.
Sallan Gül, S. (2013). Türkiye'de Kadın Sığınmaevleri / Erkek Şiddetinden Uzak
Yaşama Açılan Kapılar mı?, İstanbul: Bağlam Yayınları.
Sallan Gül, S. (2014). "Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Yoksulluk
Arasındaki İlişkiyi Sorgulamak", Ed.: A. Topçuoğlu, G. Aksan & D. Alptekin,
Yoksulluk ve Kadın, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s. 182-214.
Sarı, Ö., Atılgan, G. (2012). Sağlık Sosyolojisi / Hastalık ve Sağlığa İlişkin Kavramsal
Tartışmalar, Konya: Karatay Akademi Yayınları.
Shaw, M., Dorling, D. & Smith, G. D. (2009). "Yoksulluk, Toplumsal Dışlanma ve
Azınlıklar". Ed.: M. Marmot & R. G. Wilkinson, Sağlığın Sosyal Belirleyicileri,
İstanbul: İnsev Yayınları, s. 226-256.
Türkdoğan, O. (2006). Toplumsal Yapı ve Sağlık-Hastalık Sistemi, İstanbul: IQ Kültü rSanat Yayıncılık.
Warr, P. (1987). Work, Unemployment and Mental Health, London: Oxford
University Press.
White, K. (2009). An Introduction to the Sociology of Health and Illness, London:
Sage Publications.
Yanıkkerem, E., Kavlak, O. & Ümran, S. (2007). "Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri ve
Sağlık Çalışanlarının Rolü". Kadın Çalışmaları Dergisi Aile İçi Şiddet Özel Sayısı,
Cilt: 2, Sayı: 4, İstanbul, s. 32-47.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
BEDEN, SAĞLIK VE TOPLUM
LU
Û
z
‘u -
Giriş
Antik Yunan'dan Klasik
Sosyolojiye Beden ve Sağlık
Klasik Sosyoloji Teorisyenleri
Açısından Beden ve Sağlık
Günümüzde Beden ve Sağlık
Tüketim Nesnesi Olarak Beden
ve Sağlık
Toplumsal Cinsiyet Bağlamında
Beden ve Sağlık
AÎA-A&t
Sağlık Sosyolojisi
Prof. Dr. Nurşen Adak
Uzman Sosyolog Esra
Karakuş
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Beden, sağlık ve toplum arasındaki
ilişkiyi kurabilecek,
• Beden ve sağlığın farklı teorisyenler
açısından farklı yorumlanışını
anlayabilecek,
• Tarihsel ve sosyolojik açıdan
bedene bakış açılarını
değerlendirebilecek
•Cinsiyetin beden ve sağlık
üzerindeki etkisini
kavrayabileceksiniz.
ÜNİTE
6
Beden, Sağlık ve Toplum
GİRİŞ
Sosyal bilimler tarafından uzun süre ihmal edilen beden, sosyoloji için
1980'lerden sonra tartışılan bir konu olmuştur. Bedenin sosyoloji için tartışmaya
yeni açılması bedenin tarihteki anlamıyla ilişkilendirilir. Ruh karşısında
ikincilleştirilen bedene Antik Yunan felsefecileri gibi klasik sosyologlar da sosyale
vurgu yapmak ve doğadan sakınmak adına yeterince ilgi göstermemelerine karşın
beden son yıllarda sosyal bilimlerin merak uyandıran önemli alanlarından biri
haline gelmiştir.
Farklı disiplinler tarafından bedenin incelenmesi kavramın tanımlanmasını
Beden ve sağlığa
ilişkin tan ım lam alar
tarihsel ve kültürel
o larak inşa
güçleştirse de sağlık, tüketim, güç, iktidar ve kontrol bağlamlarında beden ciddi
tartışmalara konu olmaktadır. Bu çalışmada bedenin sağlık ve hastalıkla olan ilişkisi
söz konusu bağlamlar çerçevesinde irdelenmektedir. Bu bölümde tarihsel olarak
toplumsal ilişkiler içerisinde sosyokültürel bağlamda üretilen ve yeniden üretilen
beden ve sağlığa ilişkin sosyolojik argümanların tartışılması amaçlanmaktadır.
edilm ektedir.
ANTİK YUNAN'DAN KLASİK SOSYOLOJİYE BEDEN VE
SAĞLIK
Beden ve sağlığın tanımlanması tarihsel ve kültürel ortamda belirlenir ve
her toplum kendi sosyal bağlamında beden ve onun sağlıkla olan ilişkisini inşa
eder. Tarihte doğa ile ilişkilendirilerek sosyalden ayrıştırılan bedenin görmezden
gelinmesi, Klasik Yunan felsefesinin beden ruh ayrımında temellenmektedir. Ruhu
açıklamaya çalışan ve bedeni ruhun gerisine iten anlayışla birlikte beden, ruhun
taşıyıcısı olarak görülmüştür. Eski Yunan filozoflarından Sokrates, bedenin
güzelliğine değil ruhun güzelliğine ve temizliğine önem verilmesi gerektiğini
vurgular. Böylelikle düşüncenin arındırıcı gücü ile beden, sağlığına kavuşabilecektir
(Güzel, 2003; 110-111).
Skolastik tıbbın hâkim olduğu Orta Çağ'da da beden aklın gerisindedir. Hatta
beden o kadar zavallıdır ki insanı hataya sürükler (Augustinus, 354-430). Tanrıya
yönelmeyi engelleyen şey, bedensel istek ve arzuların peşinde koşmaktır (Cevizci,
2001; 53). Beden, şeytanın arazisidir ve ruhun saflığına bir tehdittir (Fiske,
1999:114). Orta Çağ'ın bu görüntüsünün yanında aynı dönemde İslam tarihinde
bedene ilişkin müdahaleler dikkat çekicidir. Tanrının kutsal varlığı olsa da yine bu
kutsal varlığı sağlıklı kılmak için beden, tıbbi müdahalelere açılmış ve tıbbi
müdahalelerin ve deneyimlerin alanı olmuştur.
Beden ve ruh ayrımı, 17. ve 18. y.y. ile birlikte netleşir. Aydınlanma
düşüncesinde ruh kavramının yerine akıl kavramı geçmiştir. Özellikle de beden ve
akıl düalizmi, bedeni diğer fiziki nesnelerle aynı şekilde değerlendirir. Akıl ile her
şey kavranabilirken beden, maddedir ve cansızdır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Beden, Sağlık ve Toplum
Kartezyen düşünce olarak da adlandırılan Düalist Yaklaşım ile bedene bakış
açısı moderne ilişkin bir başlangıç noktası olarak da değerlendirilebilir. Akıl,
bedene göre önemli olandır, ancak akıl ile beden arasında kopmuş bir bağlantıdan
ziyade bir birliktelik ve etkileşim söz konusudur. Edilgen beden, etkin bir hâl
almaya başlar ve ruhun taşıyıcısı pozisyonundan ayrılırken eylemi yönlendiren bir
hal alır. Toplumsal yasalar konusuyla yakından ilgilenen Hume, bedeni bir adım
ileriye taşıyarak insanı saran bu yapının konusunun duygular, arzular yani beden
üzerinden oluştuğuna dikkat çeker (Hançerlioğlu, 2007:218). 17. ve 18. y.y
düşünürleri, insan davranışının toplumu şekillendirmekdeki önemini kavramaya
başlamışlardır. Onlar için sadece akıl, toplumu ve yasalarını oluşturmaya
yetmeyecek, toplumsal alana çıkan insan, davranışlarıyla toplum yasalarını
oluşturacaktır. Fakat beden halen daha mekanik olarak görüldüğünden ona ilişkin
hastalıklar da doğa bilimlerinin yaklaşımıyla çözülmeye çalışılır. İşlevsel bir bakış
açısıyla beden hastalandığında, makine gibi tamir edilecektir. Neticede Nazlı'nın
(2008:4-5) da belirttiği gibi önemli olan beden değil hastalığın kendisinin
tedavisidir. Dolayısıyla beden hala ön plana çıkmamıştır ve nesne konumunda
doğaya ait olandır.
Hum e, bedeni bir
adım ileriye taşıyarak
Bedenin nesne olmaktan çıkmasında Fenomenolojik Yaklaşımın ve
insanı saran bu
özellikle M. Ponty' nin duruşu dikkat çekicidir. Ponty, düalist yaklaşımlara ciddi bir
yapının konusunun
eleştiri getirir. Varoluş bedenlidir. Beden, her bölümü ile birbirine bağlı bir bütünü
temsil etmektedir. Ruh ve beden birbirinden ayrı düşünülemez, onlar ancak birbiri
duygular, arzular yani
ile var olabilirler (Savaşçın, 2003:112). Fenomenoloji, bedene ilişkin geliştirdiği ruh
beden üzerinden
beden ayrımının ortadan kalkması anlayışı ile bedeni, sosyolojik zeminde
oluştuğuna dikkat
tartışmaya açar. Burada beden artık yok sayılmamaktadır. Birey, bedeni ile
çeker.
s
toplumsal alanda var olmaktadır. Dolayısıyla sosyal dünyaya ilişkin geliştirilecek bir
)
yaklaşımda bireyin eylemleri, bedeni ile ilişkisi çerçevesinde anlaşılabilir.
KLASİK SOSYOLOJİ TEORİSYENLERİ AÇISINDAN BEDEN
VE SAĞLIK
Klasik sosyoloji kendini doğa bilimlerinden farklı kılmaya çalışırken bedeni
doğa/toplum ayrımında, doğanın içinde kabul etmiştir. Doğal olana karşı
sergilenen tavır, bedene de sergilenmiştir. Beden yok sayılmamış ancak aklın
karşısında görünmez bir hâl almıştır (McCulloh, 1995; Nazlı, 2009: 61).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Beden, Sağlık ve Toplum
Bedenin varlığını kabul eden, ancak görünmeyen şeklinde tanımlayan klasik
sosyoloji teorisyenlerinden Emile Durkheim (1858-1917), aklın belirleyiciliğini
kabul etse de birey üzerindeki toplumsala vurgu yaparak sosyolojizm yapar. Birey,
onu çevreleyen toplumsal ortamın etkisinde kararlar vermektedir. Toplum ve o
toplumda yaşayan birey denge hâlindedir ve dengeyi bozan bedenin arzu ve
Klasik sosyoloji,
hazları değil, alışkanlıkları ve önyargıları gibi toplumsala ait olan unsurlardır
(Swingewood, 1998). Yapısal işlevselci bir bakış açısı ile toplumsal örgütlenmenin
bedeni yok saym am ış
normal olduğu durumlarda toplumun, sağlıklı olduğunu vurgular. Toplumsal
ancak gö rünm ez kabul
gelişmenin engellendiği durumlar, anormal ve patolojik olarak tanımlanmıştır.
etm iştir.
Bedeni ikinci plana atan diğer klasik sosyoloji teorisyeni Marx, "Toplumların
tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir." ifadesiyle tarihi belirleyenin insan olduğunu
belirtse de Durkheim gibi toplumsal eyleme vurgu yaparak bireyin tercihlerini
önemsizleştirmektedir. Birey ancak toplumsal eylemleriyle var olabilmektedir (Işık,
1998; 91). Ancak yabancılaşma kavramı, Marx'ın bireyin doğasına dönmesi
gerektiğine inancını göstermektedir. Doğasına yani bedenine dönüş, bireyin
sömürünün farkında olması ve bunun için de harekete geçmesi ile gerçekleşebilir.
Neticede birey üzerinde yaratılmış denetim ile doğasından uzaklaşmaktadır.
Turner (2011), marksizmin bireyin doğasına dönmek fikrinden hareket etmesine
rağmen bedenden uzak durmasını ve ihmal etmesini eleştirir.
Weber, "demir kafes" kavramı ile Marx gibi bireyin içselleştirdiği bir
yabancılaşma sürecinden bahseder. "Rasyonalizasyon" kavramı ile de bu denetim
sürecinde aklın çıkarlar için kullanılmasına değinir. Ancak diğer sosyologlara göre
Weber'in özneye önem verdiği görülmektedir. Birey her durumda akılcılık içeren
eylemlere yönelecektir ancak önemli olan bireyin kattığı anlamdır (BottomoreNispet, 1997; 174-175). Weber yaklaşımında bir anlamda bedene atıf yapar.
"Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu" çalışmasında Weber, Protestan ahlakının
insan davranışı üzerindeki etkisini tartışırken beden üzerindeki etkisini de
düşünmeye iter. Kalvenist öğretinin bütün bedensel zevklere savaş açtığını
söylemek suretiyle bedene çeşitli göndermelerde bulunur (Kaya, 2013: 121).
Prüten ahlak bedensel zevklere savaş açarken çalışmayı yani bedeni kullanmayı da
emreder. Çalışmamak, fordist dönemde bireylerin dışlanmasına neden olacak
derecede önemlidir. Kapitalist sistem, bireyi çalıştırarak denetim altında
tutmaktadır (Bauman, 1999).
ro
^
£
• VVeber'in bireye atıfta bulunm ası diğer klasik dönem
so syologlarından farklılaşm asına neden olm uştur. Bugün
bedene ilişkin çözüm lem elerde VVeber'in bireye ilişkin
düşün celerinin katkısı nasıl yorum lanabilir?
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Beden, Sağlık ve Toplum
Klasik sosyolojide temel görüş bütüncül bakış açısından ileri gelir ve yapı
bireyin davranışları üzerinde etkilidir. Bireyin bedeni ve sağlığını konuşmak için bir
alan yaratılmamıştır çünkü bireyin belirleyiciliği kabul edilmemektedir. Ancak Nazlı
(2005: 83) bedenin, klasik sosyolojide görünmez bir nitelikte de olsa, klasik
sosyolojinin bir artısı olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bunun
Bedenin tarihi, üzerinde
kurulan güç ilişkileriyle
için 1980 sonrası dönem, sosyoloji için bedenin ve sağlığın konuşulduğu dönem
olması açısından önemlidir.
şekillenir. Günümüzde
bu güç ilişkileri
Klasik sosyolojide bedenin tartışm aya açılam am ası nasıl
yorum lanabilir?
sorgulanmakta ve
eleştirilmektedir.
GÜNÜMÜZDE BEDEN VE SAĞLIK
Bedenin felsefi yaklaşımlarda aklın gerisinde tutulması Kartezyen felsefenin
eleştirisi ile aşılır. Beden artık sosyal alanda da yorumlanır hale gelir. 1980 sonrası
dönemle birlikte değişen ekonomik düzen bedene ilgiyi artırır. Yeni düzen
içerisinde beden, yeni kimliklerin alanı olur. Beden, tüketimin nesnesi olarak
görülmesi açısından eleştirilirken tüketimin neden olduğu sağlık problemleri ile de
mücadelenin merkezidir. Söz konusu süreçle bedenin, toplumsal etmenler
aracılığıyla şekillendirildiği düşüncesi yaygınlaşırken aynı zamanda beden üzerinde
kurulan denetim sosyal bir problem olarak eleştirilir. Beden artık tarihsel açıdan
hiç olmadığı kadar eleştirilmeye ve şekillendirilmeye açık hale gelmiştir. Neticede
bedenin tarihi, onun üzerinde kurulan iktidar ile kendini gösterse de günümüzde
bu denetimin farkına varılması sağlık, beden ve güç ilişkileri üzerinde düşünmeye
ve konunun eleştirel olarak incelenmesine neden olur.
Elias ve Bourdieu'nun özne arayışı çerçevesinde bedene yoğunlaşmasıyla
kuramsallaşma sürecine giren beden sosyolojisi, B. S. Turner, M. Foucault, P.
Bourdieu ve I. Illich gibi kuramcılar aracılığıyla da bedenin sosyokültürel
konumunun analitik bir yolla çözümlenmesine doğru genişlemiştir. Söz konusu
düşünürler beden ve sağlığa ilişkin sosyolojik tartışma ve kavramsallaştırmalara
önemli katkılar sunarak bedeni tüm sosyal, kültürel ve ekonomik süreçlerle birlikte
değerlendirirler. Tüm bu çalışmalar günümüzde de tam bir beden sosyolojisi
kuramı oluşturmasa da, bedene ilişkin önemli bir bakış açısı geliştirilmesine aracı
olur.
Bir beden kuramı geliştirmek adına çalışmaya başlayan Bryan S. Turner
(2011: 272), genel ancak sistematik bir beden kuramının taslağını ortaya koymaya
çalışır. Bedene ilişkin bir yaklaşım çok yönlü olacağından geliştirilebilecek bir taslak
da güç olacaktır. Bu açıdan dört öneri ile bedene ilişkin geliştirilebilecek kuramın
gerektirdiklerini belirler.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Beden, Sağlık ve Toplum
İlk olarak maddesel, duyarlı ve nesnel anlamda bedenin muğlaklığını ortaya
koyacak bir yöntem sağlayacak bedenselleşme anlayışının geliştirilmesidir. İkinci
olarak bedenselleşmiş insan aktör anlayışı ile beden imgesinin toplumsal uzayda
nasıl işlediğini açıklayan görüşün varlığıdır. Üçüncü olarak bedenleşmenin tarihsel
sosyolojik bir değerlendirmesi ve bedenin toplumsal doğası hakkında anlayışı
içermesi ve son olarak da bir tarihsel beden ve kültürel oluşum anlayışını yani
uygarlaşma süreci ve beden teorisini gerektirir.
Genel bir beden kuramı genel hatlarıyla "bir süreç olarak bedenleşme"
fikrinden hareket eder. Bedenleşme kavramı, bedenin tarihsel bir inşa sürecinde
oluştuğunun kabulüne dayanmaktadır. Bedenleşme süreç içerisindedir ve statik
değildir. Turner, beden sosyolojisi yerine bedenleşmenin, sosyolojisinden
Bedenleşme kavramı,
bahsetmenin daha uygun olacağını ifade eder. Bedenleşmede toplumsal aktör;
bedenin tarihsel bir inşa
toplumsal alanda eylem ve etkileşimleri ile düşünülür. Böylelikle bedene ilişkin
sürecinde oluştuğu
kabulüne
dayanmaktadır.
kuramsal bir yaklaşımda bireyi bulunduğu tarihsel ve kültürel form içinde
değerlendirmek gerekecektir.
Turner, bedeni gündelik hayatta üretilen ve yeniden üretilen olarak
değerlendirirken "iç beden ve dış beden" ayrımı ile beden konusuna farklı bir bakış
açısı sağlar. İç beden, fizyoloji ile sosyolojinin ilişkisine konu olurken dış beden,
kamusal alandaki bireyi temsil etmektedir (Turner 2011). Üretim sürecindeki
bedenin incelenmesi hem iç beden hem de dış bedenin incelenmesidir. Beden,
üretilen yönetilen ve kontrol altında tutulan olarak görülür. Foucault'a çoğu kez
atıfta bulunan Turner, iktidar ilişkileri ve bedenin konumu ile ilgili eleştirileri ile
dikkat çeker. İktidar ilişkileri ile beden, kontrol altında tutulmakta ve bedene
müdahale edilerek bireyler hem fizyolojik anlamda hem de kamusal alanda
denetim altında tutulmaktadır.
Beden ve sağlık kavramlarına eleştiriler Foucault'nun çalışmalarında farklı
kavramlarla şekillenir. Özellikle sağlık uygulamalarına ilişkin yaptığı açılımlarla
Foucault beden ve sağlığa eleştirel bir açıdan bakmamızı sağlar. Burada sağlık ve
hastalığın modernle birlikte tıbbi bir çerçeveden yorumlanması söz konusudur.
Tıp, hastalıkları tedavi etmek için hastaları denetim altında tutmaya başlamıştır.
Hastaneler, bireyleri denetim altında tutan kurumlar gibi değerlendirilmiştir.
Hastanın tıbbi tedavi için kuruma gelmesi ile süreç başlar. Hasta sınıflandırılır.
Burada normalin/anormalin sınırları keskin şekilde belirlenmiştir. Belirli anlamlar
çerçevesinde kurumsal ve akılcı normlarla sınır dışında kalanlar denetim altında
tutulur. Bu aslında bir dönüşüm sürecidir. Burada bireylerin hem bedenleri hem
de zihinleri "sapan/anormal" belirleme yetkisini elinde bulunduran hekimin
kararına bağlıdır. Hekimin kararı ise tıbbileşmiş hastalığın içeriği ile belirlenir.
Beden, burada bireyselleşmiştir. Toplumsal alandan kopartılmış ve bireyin
sorumluluğunda olan uygulamalar alanı durumuna getirilmiştir. (Nazlı, 2004; 120).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Beden, Sağlık ve Toplum
Illich (2011:16), de Foucault gibi eleştirel bakış açısıyla beden ve sağlığı ele
alır. "Sağlığın tıbbileştirilmesi" terimi ile sağlığın bütünüyle tıbbileştirildiğine "tıbbi
sömürgeciliğin" ortaya çıktığına çalışmalarında vurgu yaparken aslında beden ve
sağlığın toplumlar için sosyal kontrol ve sömürü aracı olarak kullanıldığını
vurgulamaktadır. Tıbbileştirme terimi sağlığın ve bedenin toplumdaki yerini
sorgulayan önemli bir kavramdır. Tıbbileştirme terimi, 1979'larden sonra
kullanılan tıbbi olmayan konunun tıbbi bir dille yorumlanması ve tıbbi müdahale
ile tedavi edilecek bir durum gibi tanımlanmasıdır (Sezgin, 2015: 60). Menopoz ve
hamilelik gibi durumlar, günümüzde tıbbi tedaviye ihtiyaç duyulacak süreçler
olarak tanımlanmaktadır.
Beden ve sağlık, toplumsal ürünlerdir. Sadece fiziki bir nesne değil içinde
bulunulan toplumsal yapıdan birebir etkilenen ve şekillenen modern dünyanın
yaratımları olarak değerlendirilir. Bu değerlendirmeye katkısı olan Bourdieu,
beden sosyolojisine "habitus" kavramı ile yeni bir soluk getirir. Bourdieu'ya
Foucault ve Illich
(1997:122) göre habitus kavramı "Edinilmiş olan ama sürekli yatkınlıklar biçiminde
çalışmalarında beden ve
vücutta kalıcı şekilde cisimleşmiş olan şeydir". Tarihsel ve kültürel birikimin
sağlığın toplumlar için
cisimleştiği yer, bireyin bedenidir. O hâlde beden, kabullerin ve algılamaların
sosyal kontrol ve
alanıdır. W olf ve Wallace (2004:437), cilt renginin koyulaşmasını beden üzerinden
sömürü aracı olarak
yaratılan kabule örnek göstermiştir. Tatillerde oluşan bronz cilt istenen bir durum
kullanıldığını vurgular.
-
iken birçok insanın solaryuma ulaşması ile bronz ten, cazibesini yitirmiştir. Bugün
)
solaryum kanser yapar algısı sebebiyle kaçınılan bir durum olmuştur. Bourdieu,
bedenin şekillendirilmesini iki taraflı düşünür. Birey toplumsal yapıyı etkilerken
toplumsal yapı da birey üzerinde tahakküm kurmaktadır. Örneğin; bronz ten, yanık
bir cilt zenginliğin göstergesi ise bu göstergenin yerine getirilmesi bireyler
üzerinde tahakküm oluşturmaktadır. Bugün tüketim toplumunda dayatılan ideal
beden ölçülerine ulaşmak adına yapılan diyetler ile bu diyetleri bilinçsizce
uygulayanlar, risk almakta sağlıklarını tehlikeye atmaktadır. Buna rağmen söz
konusu bireyler, ideal beden algısının tahakkümü altında yaptıklarının sağlıklı
olduğunu ve sağlıkları için gerekli olduğunu düşünebilmektedir.
Günümüzde medya, bu tür içeriklerle ideal bedenin ulaşılması gereken bir
amaç olduğunu sunmaktadır ve bu tahakkümü desteklemektedir. Fakat
tahakkümü kimin ve neden yarattığı sorgulandığında "biyopolitik" kavramı
karşımıza çıkmaktadır. Biyopolitik kavramı, insan yaşamını denetim altına almanın
artık politik bir mesele olduğunu vurgular. Bu politik mesele öyle bilinçli bir şekilde
yaratılır ki birebir bireylerin sağlığını ve bedenini hedef alır. Bu politikaların
oluşmasına ve desteklenmesine neden olan ise modern iktidar olarak
isim lendirm ektedir. Burada iktidar bedeni düzenleyen bir anlayışa sahip
olmuştur. Bu düzenleme arayışı daha da ilerledikçe bireylerin birbirlerini mikrop
saçan varlıklar olarak görmesi, birbirinden uzaklaşması ve toplumsal gücünü,
birliğini iktidara karşı kaybetmesi gözlenecek ve iktidara karşı mücadele edecek bir
birlikten söz edilemeyecektir. Ancak bu güçsüz yapının iktidar için farklı bir özelliği
de tüketim üzerinden okunabilir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Beden, Sağlık ve Toplum
Timurturkan (2013: 239) tüketim toplumunda ticari, politik ve kültürel
amaçlar doğrultusunda bedenin görünümüne ve sağlığına ilişkin anlayışın
değiştiğini özellikle sağlıklı, formda olan bir beden anlayışının yüceltilmeye
başlandığına dikkat çekmektedir. Sonuç olarak beden sosyokültürel olarak inşa
edilir ve bedene yüklenen anlamlar da değişir. User'e göre (2010: 135) toplum
bedenleri üretmez; ama onları etkilemek, biçimlendirmek ya da biçimlerini
bozmak olanaklarına sahiptir. Sanayi atıkları ile kirlenmiş bir çevrede yaşamanın
yol açtığı sorunlar, çeşitli iş ve meslek hastalıkları, trafikte veya şiddet olaylarında
sakatlanmak gibi örnekler, toplumsal yaşamın insan bedenlerinin bütünlüğüne
nasıl müdahale edildiğini gösterir.
Toplum bedenleri
TÜKETİM NESNESİ OLARAK BEDEN VE SAĞLIK
üretmez; ama onları
etkileme, biçimlendirme
Günümüzde sağlık ve hastalık konusundaki tartışma sağlık ve hastalığın
ya da biçimlerini bozma
görünüm kazandığı beden üzerinden yürütülmekte ve hastalıklardan korunmak,
olanaklarına sahiptir.
zinde ve sağlıklı olmak, sağlığı geliştirmek vb. kavramlar neoliberal ekonominin
uygulandığı günümüz kapitalist toplumlarında yeni bir pazar yaratarak tüketimin
yeni araçlarını oluşturmaktadır (Karakuş ve Adak 2015: 50). Birey üzerindeki
küresel ekonomik baskı tüketici bireyin doğmasına ve onun bedeninin tükettiği ve
tüketildiği birçok simgesel anlam içeren kavramların oluşumuna neden olmuştur.
Öngören'e göre (2015: 32) bu kavramlardan biri olan sağlıklı beden; giyimden
beslenme alışkanlıklarına, günlük hijyen ve kurallardan egzersize, genel sağlıktan
estetik-kozmetiğe, çevresel korumadan vücut bakımına ve hastalığın tıbbi
boyutlarından hastalığın birey tarafından algılanış faktörlerine kadar
uzanmaktadır.
Günümüzde Baudrillard'a göre (2010: 163) tüketilen şeyler arasında diğer
nesnelerden daha güzel, daha kıymetli, daha eşsiz bir nesne vardır: Bu nesne
bedendir. Beden ruhun yerini almış, bedenin etrafı; sağlık, perhiz, tedavi, arzu gibi
söylemlerce kuşatılmış, çeşitli emirleri yerine getiren bir nesneye dönüşmüştür.
Tüketimin nesnesi olarak bedenin sorgulanması sağlıkla ilişkisi anlamında
düşünülür. Neticede tüketim toplumunda beden odaklı tüketimde hedef sağlıklı
olmaktır. Sağlıklı olmak, iç bedenden dış bedene kadar uzanan bir listede yerine
getirilmesi gerekenleri içermektedir. Ancak bu tanımlamalar günümüz için geçerli
olmakla birlikte tüketim kültürünün geçirdiği süreci tarihsel olarak değerlendirmek
gerekir. Çünkü tüketim kültürü içinde bulunulan dönemin özellikleri ile değişmekte
ve dönüşmektedir. Modern dönemde birey ve üretimin ilişkisi ile geç modern
dönemde birey ve tüketimin ilişkisi bizlere iki farklı bakış açısını sunmaktadır.
Modern dönem, aydınlanma ile başlayan ve Berlin duvarının yıkılması ile
sona eren dönem olarak düşünülebilir (Bauman, 2000: 14). Modern dönemde
aklın hâkimiyeti, deney ve gözlem ön planda iken bu dönemin sağlık anlayışı,
biyomedikal olarak kavramsallaştırılmaktadır. Beden, küçük parçalar halinde
çalışan bir nesne gibi görülmektedir. Doktorlar da bu makine üzerine yoğunlaşan
iktidarı elinde bulunduran kişiler olarak düşünülür.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Beden, Sağlık ve Toplum
Buraya kadar Kartezyen beden anlayışının halen daha yaşadığı söylenebilir.
Biyomedikal yaklaşımın temelinde beden merkezli anlayış olduğundan
hastalıkların sebebi bedende aranır ve çevrenin etkisi geri planda kalır.
Biyokültürel Model ise önemli bir geçişi simgeler. Bugün post modernizm ya
da geç modernizm olarak kavramsallaştırılan dönemin kabul ettiği sağlık anlayışına
tekabül eder. Beden, hastalığın alanı olarak pasif olmaktan çıkar ve hisseden bir
anlayışa sahip olur. Hastalıktan ziyade sağlık ön plana çıkar. Sağlıklı olmak tanımı
da genişler ve genel bir çerçevede tanımlanması zor bir hal alır. Burada
Biyomedikal Modelin keskin tanımları yerini geniş bir anlamda sağlıklı olmak
vurgusuna bırakır. En önemlisi ise birey, üreten bireyden tüketen bireye geçer.
Bedenin etrafı sağlık,
Sağlıklı olmak adına, sağlıklı beslenmek adına tüketilen gıdalardan plastik cerrahi
perhiz söylemleriyle
ile tercih edilmeyen vücut hatlarının değişimi de tüketilecekler arasındadır.
kuşatılmış ve tüketim
Tüketim modern dünyada tek tipliliği desteklerken geç modernlik
nesnesi hâline gelmiştir.
s
anlayışında tüketim farklılıkları dikkati çeker. Üretim biçimdeki esnekleşme, tüm
)
alanlara yayılır. Burada altı çizilmesi gereken kavram "bireyselleşme" kavramıdır.
Birey, özgürdür ve kendi seçimlerini yapabilir. Yaşamak için tüketmez, tüketmek
bir amaç hâline geldiğinden ona eşlik eden bir yaşam tarzıdır. Yapacağı seçimlerle
kendi özgürlüğünü düşünürken büyük bir sorumluluğun da altına girmektedir.
Bedeni ve sağlığı artık kendi ellerindedir. Verdiği kararlar sonucunda birey, sisteme
daha bağımlı hâle gelir. Kendi seçimleri ile başına geleceklerden kendisi
sorumludur (Baudrillard, 2010; 90-99).
Bauman'a (1999:95) göre günümüzde "tüket, kendini iyi hisset" düşüncesi
yaygınlaşmıştır. Tüketim, önceki döneme nazaran tek tip olmak yerine değişik
gıdaların deneyimlenmesi olarak hayat bulur. Heyecan verici olduğu ifade edilen
yeni deyimler, tüketim kültürünün dayatmasından başka bir şey değildir. Sosyoloji
literatüründe tüketim, beden ve sağlık üçgeninde fikirlerini yansıtan Baudrillard
(2010:45) ise yeme içme üzerine yaptığı değerlendirmesinde bugüne kadar
hayatta kalmak adına yapılan bu eylemlerin tüketim kültürünün etkisi ile daha
değişik deneyimlere ulaşmak adına tercih edilen eylemler olduğunu vurgular.
Farklı spor dallarının ortaya çıkması ve bu spor dallarında kullanılan yeni aletler
bunlara örnek gösterilebilir. Yine zayıflamak adına yapılan diyetlerinin içeriklerinin
değişmesi ve farklı kıtalardan getirilen ithal gıdalar da bu farklılaşmanın
göstergeleridir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Beden, Sağlık ve Toplum
Gür (2009: 120-121), tüketim kültürünün beden üzerinden yarattığı
imajların tüketilmesini "beden manipülasyonu" olarak açıklar ve bedenin
manipüle edilmesi için altı ayrı yolu kullandığını belirtir. Bu yollar; yeni
hastalıkların belirlenmesi, bireyin bu hastalıkları anlayıp önlemini alması, sık sık
kontrollere gitmesi böylelikle sistemi sorgulayamaması, sistemin ona sunduğu
sağlıksız ürünleri tüketmesi ve boş zamanını da bu alanın ona sunduklarıyla
geçiştirmesi şeklinde açıklanabilir.
Beden ve sağlık-hastalık ilişkisinde Baudrillard (1999:165), iki farklı bakış
Tüketim, modern
dünyada tek tipliliği
desteklerken geç
modernlik anlayışında
tüketim farklılıkları
oluşmuştur.
açısını birleştirir. Baudrillard tüketim oranının artmasının bazı sağlık problemlerine
sebep olduğunu vurgular ve obezite, fazla tüketimin bir sonucu olarak
düşünüldüğünde şişman bireyin sosyal alandan kaybolduğu görülebilir. Birey,
toplumsal alandan uzaklaşarak içine kapanır. Ancak aynı birey, farklı bir sosyal
alanda bu kez de zayıflamak için görülecektir. Spor salonlarında diyet
merkezlerinde yine tüketerek sosyal alana dahil olma çabasını taşıyacaktır. Sağlık
ve beden bağlamında tüketim, bireyin belli bir sosyal alandan kaybolmasına neden
olabileceği gibi başka bir sosyal alanda ortaya çıkmasını sağlayabilecektir.
fO
£
• Tüketim toplum unda kadın bedenine ilişkin tıbbi söylem in
oluşum da m edyanın rolünü tartışınız.
,ns
TOPLUMSAL CİNSİYET BAĞLAMINDA BEDEN VE SAĞLIK
Kadın ya da erkek olmak eğitim, siyaset, aile, sağlık gibi toplumsal
kurumlarda farklı kabullerle karşılaşmayı beraberinde getirir. Diğer toplumsal
kurumlar gibi sağlık ve bedene ilişkin algılamalarda da toplumsal cinsiyet
belirleyicidir. Bu durum özelde toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin bir sonucu olarak
okunabilir. Beden-ruh, duygu-mantık, sağlık-hastalık dikotomilerinde genellikle
olumsuz anlam yüklenen ve daha az değer verilen özellikler kadınlarla, olumlu
olanlar ise erkeklerle anılmaktadır. Bu bağlamda beden ve hastalık söz konusu
olduğunda kadınlar akla gelmektedir. Ancak Moore (2010), 1980'li yıllarla birlikte
geliştirilen yeni sağlık anlayışında sağlığın bilinenin aksine kadınsılaştığından
bahseder. Modern anlayışın sağlığı erkeğe ve hastalığı, hasta bedeni kadına
yükleyen bakış açısı yerini sağlıktan sorumlu olan kadındır düşüncesine bırakır.
Kadın, ailenin sağlığından sorumlu iken rollerini yerine getirmediğinde ortaya
çıkacak sonuçlardan da sorumlu olan kişi olur (Nettleton, 1995).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Beden, Sağlık ve Toplum
Kadın, tıbbi müdahaleler karşısında da erkeğe göre ikincil konumdadır.
Bilim tarihinde tek cinsiyet kuramı çerçevesinde "eksik erkek" olarak tanımlanan
kadın bedeni çeşitli hastalıkları üreten olarak görülmüş ve tıbbi müdahalelere
maruz kalmıştır. Bu sebeple de üretilen hastalıklar kadın bedeni üzerinden tarif
edilmiş ve tedavi edilmeye çalışılmıştır. Günümüzde de geçmişte olduğu gibi kadın
bedeni, yargılanır ve eleştirilir. Eleştiriler de erkek zihniyetin koyduğu kurallar
Nettleton'a göre
modern anlayışın
sağlığı
erkeğe, hastalığı ve
hasta bedeni kadına
yükleyen bakış açısı
yerini sağlıktan
sorumlu olan kadındır
düşüncesine bırakır.
bütünü olarak dikkat çeker. Neticede bedenin bilimsel açıdan denetlenmesi için
gerekli olan tıp ve biyoloji de erkek egemen zihniyetin hâkim olduğu alanlardır
(User, 2010: 139). Kadının erkek egemen bir zihniyet tarafından gözlemlenmesi ve
düzenlenmesi, kadının kendi kendini de gözlemlemesi ve düzenlemesine neden
olur. Kadın, gözlemlenirken bir anlamda kendini de gözlemleyen olur. Kadının aklı
görünüşünde, duruşunda yani hep kendisinin nasıl olduğuyla meşguldür (Berger,
1988: 46).
Kadının kendisi ile meşgul olması, estetik kaygısı ile ilişkilendirilir. Bir
"güzellik deneyimi" olarak kavramsallaştırılacak bu sürecin inşasında medyanın
yeri önemlidir. "Özgürleşin" söylemiyle yola çıkan iletilerinde kadının bedenini
kuşatan bir söyleme yer verilir (Giet, 2006). Kadın, özgürleşmek için ideal beden
ölçülerine ulaşmalıdır. Ancak bunun için bedenini keşfetmeli, onu sevmeli ve
bedenine sahip çıkmalıdır. Böylelikle nesneleşen bedenin güzellik ideali
çerçevesinde kapitalizme hizmet etmesi artık kaçınılmaz hâle gelir (Baudrillard,
2010: 175-176).
Tüketim pratikleriyle ilişkili olarak beden sosyolojisinde bugün özellikle
"cinsiyetleştirilmiş tüketim" kavramına dikkat çekilmektedir. Kadın bedeni ile
ilişkili tüketim, popüler kültürde özellikle medya aracılığıyla kadınlara sağlıkları
pahasına dikte edilmektedir. Medyada yer alan, çoğunlukla sağlıklı kabul edilen
vücut ağırlığının altında olan sıfır beden modeller, kadınlara toplumda çekici
olmaları ve beğenilmeleri için sağlıklarını feda etmeleri yönünde güçlü mesajlar
verirler. Reklamlar ve ürünler aracılığıyla kadınlara güzel kabul edilebilmeleri için
ince ve zayıf "ideal" kadın bedenine ulaşmaları gerektiği yönünde mesajlar iletilir.
Sonuçta sağlık ve hastalığın tanımlanması toplumda kadın bedeni ile yakından
ilgilidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Beden, Sağlık ve Toplum
(D
M
O
•Doğa ile ilişkilendirilerek sosyalden ayrıştırılan ve görmezden gelinen
beden kavramsallaştırmasının kökleri Klasik Yunan felsefesine kadar
uzanır. Birbirinden ayrı düşünülen ruh ve beden zaman içinde bedenin
nesne olmaktan çıkmasıyla sosyolojik perspektifte tartışılmaya başlanır.
Klasik sosyoloji geleneğinde özellikle de Durkheim'de sosyal olana vurgu
doğa ve biyoloji ile ilgili olarak düşünülen bedenin görünmezliğine katkı
sunar. Durkheim gibi Toplumsal eyleme vurgu yapmasına karşın Marx,
yabancılaşma kavramı ile bireyin doğaya yani bedenine dönerek
sömürünün farkına varıp harekete geçmesini ister. Özneye önem veren
Weber ise "Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu" çalışmasında Kalvenist
öğretinin bütün bedensel zevklere savaş açtığını belirterek bedene atıfta
bulunur. Sonuç olarak klasik sosyologlar olarak Durkheim, Marx ve Weber
bütüncül yaklaşımlarıyla birey ve doğadan ziyade topluma odaklanarak
beden ve sağlığı göz ardı etmişlerdir.
•1980 sonrası dönemde bedene olan ilgi artarak bedenin sosyokültürel ve
tarihsel bağlamda inşa edildiği vurgulanmaya başlanmıştır. Tüketimin
nesnesi olarak beden bir taraftan eleştirilirken diğer taraftan da "ideal"
bedenlere ulaşmak adına yarattığı sağlık problemleri ile de mücadelenin
merkezindedir. Turner, Foucault, Bourdieu ve Illich gibi düşünürler beden
konusundaki sosyoloji literatürüne önemli katkılar sunarak bedeni sosyal,
kültürel ve ekonomik süreçlerle birlikte değerlendirmişlerdir.
•Üretilen yönetilen ve kontrol altında tutulan bedeni "iç beden ve dış
beden" şeklinde ayıran Turner'a göre iç beden fizyoloji ile sosyolojinin
ilişkisine konu olurken dış beden, kamusal alandaki bireyi temsil
etmektedir. Beden ve sağlığı eleştirel değerlendiren Foucault güç ve
İktidar ilişkileri ile bedenin denetlenip kontrol altında tutulduğunu
vurgulamaktadır. Bourdieu ise "edinilmiş olan ama sürekli yatkınlıklar
biçiminde vücutta kalıcı şekilde cisimleşmiş olan şeydir" şeklinde
tanımladığı habitus kavramı ile tarihsel ve kültürel birikimin cisimleştiği
yerin bireyin bedeni olduğunu ve bedenin kabullerin ve algılamaların
alanı olduğunu vurgular.
•Baudrillard'a göre günümüz tüketim toplumunda beden ruhun yerini
almış, bedenin etrafı sağlık, perhiz, tedavi, arzu gibi söylemlerce
kuşatılmış, çeşitli emirleri yerine getiren bir nesneye dönüşmüştür. Ayrıca
ona göre fazla tüketim sonucu şişmanlayan birey bazı sağlık problemleri
nedeniyle belli sosyal alanlardan kaybolurken diyet merkezleri ve spor
salonları gibi alanları tüketerek farklı mekanlarda ortaya çıkar.
•Postmodern dönemde beden, hastalığın alanı olarak pasif olmaktan çıkar
ve hisseden bir anlayışa sahip olur ve hastalıktan ziyade sağlık ön plana
çıkar. Sağlıklı olmak adına, sağlıklı beslenmek, spor yapmak, zayıf olmak
amacıyla bir dizi ürün ve hizmet tüketilir hâle gelmiştir. Nesneleşen kadın
bedeni ile ilişkili tüketim, medya aracılığıyla kadınlara sağlıkları pahasına
reklamlar ve pazarlanan ürünler aracılığıyla dikte edilerek güç ve iktidar
tarafından kadın bedeni denetlenmektedir. Sonuç olarak ilk bakışta
insanın doğal, biyolojik yanı olarak algılanan beden sosyokültürel ve
tarihsel bağlamda inşa edilmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Beden, Sağlık ve Toplum
DEĞERLENDİRME SORULARI
1.
aşağıdakilerden hangisi değildir?
Değerlendirme sorularını
sistemde ilgili ünite
başlığı altında yer alan
"bölüm sonu testi"
a)
Bedeni aklın gerisinde gören anlayışın hakimiyeti
b)
Bedenin ruhun taşıyıcısı olarak görülmesi
c)
Bedenin insanı hataya sürüklemesi ve ruhun saflığına bir tehdit
olarak değerlendirilmesi
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
Bedenin sosyolojik anlamda değerlendirilmesindeki gecikmenin nedeni
d)
Bedenin diğer fiziki nesnelerle aynı şekilde düşünülmesi
e)
Bedenin akıldan üstün görülmesi
2. Tüketilen şeyler arasında bedenin de olduğunu öne süren ve onu diğer
nesnelere göre daha güzel, kıymetli ve eşsiz olarak tanımlayan anlayış
kime aittir?
3.
a)
MaxWeber
b)
Karl Marx
c)
Emile Durkheim
d)
Bryan S. Turner
e)
J. Baudrillard
Aşağıdakilerden hangisi bedeni sosyolojik zeminde tartışmaya açan
düşünce akımlarından biridir?
4.
a)
Alış Veriş Kuramı
b)
Fenomenoloji
c)
Kartezyen Düşünce
d)
Yapısal İşlevselcilik
e)
Çatışmacılık
Aşağıdakilerden hangisi bir beden kuramı geliştirmek adına yola çıkar ve
"bir süreç olarak bedenleşme" fikrinden hareket eder?
5.
a)
MaxWeber
b)
Karl Marx
c)
Emile Durkheim
d)
Bryan S. Turner
e)
M. Foucault
Aşağıdakilerden hangisi, Foucault'un bedene ilişkin yorumlarında yer alır?
a)
Hastaneler bireyleri sınıflandıran ve denetim altında tutan
kurumlardır.
b)
Beden, iç beden ve dış beden şeklinde değerlendirilir.
c)
Bedenleşme süreç içerisinde oluşur ve statik değildir.
d) Tüketim toplumundaki beden odaklı tüketimde hedef sağlıklı olmaktır.
e)
Beden sosyolojisine Habitus kavramı ile yeni bir soluk getirir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Beden, Sağlık ve Toplum
6.
Bourdieu, "Edinilmiş olan ama sürekli yatkınlıklar biçiminde vücutta kalıcı
şekilde cisimleşmiş olan şeydir." tanımlaması ile bedene ilişkin hangi
kavramı tanımlar?
a) Tıbbileştirme
b)
Bedenleşme
c)
Klasik bedenler
d)
Habitus
e) Tıbbi sömürgecilik
7.
Bedeni küçük parçalar hâlinde algılayan ve bir makine gibi tamir etmeye
çalışan tıbbi yaklaşım nasıl tanımlanır?
a)
Biyomedikal
b) Tıbbi sömürgecilik
c)
Biyokültürel
d) Tıbbileştirme
e)
8.
Habitus
Tüket kendini iyi hisset düşüncesinin günümüzde yaygınlaştığını söyleyen
sosyolog kimdir?
a) J. Baudrillard
b) Z. Bauman
9.
c)
M. Foucault
d)
I. Illich
e)
E. Durkheim
Bedenler üzerinde kurulan denetimin politik bir mesele olduğunu anlatan
kavram hangisidir?
a) Toplumsal cinsiyet eşitsizliği
b)
Biyopolitik
c)
Tıbbi sömürgecilik
d)
Habitus
e) Tıbbileştirme
10. Bedenin güzelliğine değil, ruhun güzelliğine ve temizliğine önem verilmesi
gerektiğini vurgulayan Antik Yunan düşünürü aşağıdakilerden hangisidir?
a)
Platon
b)
Epikuros
c)
Sokrates
d)
Zenon
e)
Herakleitos
Cevap Anahtarı
1.E, 2.E, 3.B, 4.D, 5.A, 6.D, 7.A, 8.B, 9.B, 10. C
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Beden, Sağlık ve Toplum
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Bauman, Z. (1999). Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar.(Çev) Ümit
Öktem.İstanbul: Sarmal Yayınları.
Bauman, Z. (2000). Siyaset Arayışı. (Çev.) T. Birkan. İstanbul: Metis.
Berger, J. (1988).Görme Biçimleri. İstanbul: Ayhan Matbaacılık.
Bourdieu, P. (1997). Toplum Bilim Sorunları.(Çev.) Isık Ergüven. İstanbul:Kesit
Yayıncılık.
Baudrillard, J. (1999). The Revenge Of TheCrystal, U.K: PlutoPress.
Baudrillard, J.(2010). Tüketim Toplumu, 4. Basım, İstanbul:Ayrıntı Yayınları.
Bottomore, T.,Nispet, R. (1997).Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi I. (Yay. Haz: Mete
Tunçay-Aydın Uğur). İstanbul: Kırmızı Yayınları.
Cevizci, A. (2001). Felsefe Sözlüğü. İstanbul: Paradigma Yayınları.
Fiske, J. (1999).Popüler Kültürü Anlamak. (Çev.). Süleyman İrvan. Ankara: Ark
Yayınları.
Güzel, C. (2003). Platon'un Bilgi Görüşü. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi.Cilt:20(2). ss.105-115.
Giet, S. (2006). Özgürleşin Bu Bir Emirdir. İstanbul:Dharma Yayınları.
Gür, G. E. (2009).Tüketim Kültürü Bağlamında Sağlık Haberleri. (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Üniversitesi SBE.
Hançerlioğlu, O. (2007). Düşünce Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Işık, E. (1998).Beden ve Toplum Kuramı. İstanbul: Bağlam Yayınları.
Illich, I. (2011).Sağlığın Gaspı.(2. Baskı). (Çev.). Süha Sertabiboğlu. İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
Kaya, İ. (2013)."Klasik Sosyolojide Beden Problemi ve Birer Bedensel Deneyim
Olarak Sağlık-Hastalık Çözümlemeleri". G.O.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi.
Cilt: 1(1). ss. 117-131.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Beden, Sağlık ve Toplum
Karakuş E., Adak N. (2015). "Sağlık-Hastalığın Değişen Görünümü Ve Tüketim
Toplumunda Tıbbileşme". Hasta Toplum Cinsiyetçilik, Tıbbileştirme ve
Tüketime Dair Sağlık Çözümlemeleri, Alptekin. Duygu, Ed.Ankara: Nobel
Yayınları.ss.39-53
McCulloh, G.(1995). The Mine andlts World. London: RoutledgePub.
Moore, S. E. (2010)."Is theHealthy Body Gendered? Toward a Feminist Critique of
the New Paradigm of Health". Body &Society. Vol: 16 (2). pp.95-118.
Nazlı, A.(2004). 'Beden ve Tüketim: Tüketim Kültürü İçinde Kadın Bedenine Bir
Bakış'. Sivil Toplum. No:8.
Nazlı, A. (2005). "Görünmeyen' Bedenden 'Görünen Beden'e: Bedenin
Sosyolojisi", Sosyoloji Araştırmaları Dergisi. ss. 71-87.
Nazlı, A. (2008).Hastalık ve Hasta Bedenin Sosyal İnşası: Meme Kanseri
Örneği.İzmir: Güven Yayınevi.
Nazlı, A. (2009)."Sosyolojik Bakışın Eşiğindeki Beden".Toplumbilim Beden, Özel
Sayısı. Sayı:24.ss.61-68.
Nettleton, S. (1995). TheSociology of Health&lllness. Cambridge: PolityPress.
Öngören, B. (2015)."Sosyolojik Açıdan Sağlıklı Beden İmgesi". Sosyal ve Beşeri
Bilimler Araştırmaları Dergisi. issue:34. pp.25-45
Savaşçın, Z. (2003). "Algısal İnanç". Dünyanın Teni. (Ed.).Zeynep Direk. İstanbul:
Metis Yayınları.
Sezgin, D. (2015). "Toplumsal Cinsiyet Perspektifinde Sağlık ve Tıbbileştirme",
Hasta Toplum, (Ed.).Duygu Alptekin. Ankara: Nobel Yayınevi.
Swingewood, A. (1998). Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi. Ankara:Bilim ve Sanat
Yayınları.
Timurturkan, M. (2013)."Tıbbi Söylem ve İktidar: Medyada "Diyet-Zayıflık-Sağlık"
İlişkisi Etrafında Bedenin Denetimi", MJH, 3/1. ss. 237-252.
Turner, B.S.(2011). Tıbbi Güç ve Toplumsal Bilgi.(Çev.). Ümit Tatlıcan. Bursa:Sentez
Yayıncılık.
User, İ. (2010)."Biyoteknolojiler ve Kadın ve Bedeni". (Ed.). Y. İnceoğlu, A.
Kar.Kadın ve Bedeni.İstanbul:Ayrıntı Yay.
Wolf, A.,Ruth A. Wallace. (2004). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (Çev.). Leyla Elburuz,
Rami Ayas. İzmir:Puntu Yayıncılık.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
GÜNDELİK YAŞAMIN
TIBBİLEŞTİRİLMESİ
A1A-At
LU
Û
Giriş
Tıbbileştirme Nedir?
Tıbbileştirme ile İlgili Öncü
Çalışmalar
Tıbbileşmenin Gündelik Yaşama
Yansımaları
Tıbbileştirmenin Arka Planı
Tıbbileştirmeyi Sınıflandırm ak
Tıbbileştirmeme Nedir?
Tıbbileştirmenin Sonuçları
SAĞLIK SOSYOLOJİSİ
Doç. Dr. Deniz Sezgin
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
•Tıbbileştirme kavramını
tanımlayabilecek,
•Gündelik yaşamın
tıbbileştirilmesini
konumlandırabilecek,
•Tıbbileştirmenin özelliklerini
sıralayabilecek ve
anlamlandırabilecek,
•Tıbbileştirmeye neden faktörleri
açıklayabileceksiniz.
ÜNİTE
i
7
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
GİRİŞ
Günümüz toplumlarının birçoğunun sağlık ve hastalık kavramını tanımlayış
ve algılayış yönünden değişim geçirdiği ve bu değişimin ortak noktasının yeni bir
sağlık anlayışının yapılandırılması olduğu söylenebilir. Günümüz toplumlarında,
hastalık kavramından çok, hastalıktan korunma, iyi yaşam, iyilik hâli (wellness)
kavramına doğru bir kültürel geçiş yaşanmaktadır.
Bireyden bireye farklılık gösteren gündelik yaşam pratikleri, bireylerin kendi
yaşam gerçeklerine uygun olduğunu düşündükleri strateji ve taktiklerle
sürmektedir. Sağlık konusu bu pratikler içinde önemli bir yere sahiptir. Her bir
birey için önemli olan sağlık konusu, çok daha değerli bir metaya dönüştürülmekte
ve bireye yeniden sunulmaktadır. Bu sunumun payı her geçen gün sağlıklı yaşam
endüstrisinin de etkisiyle artmaktadır. Sağlık konusu ile birlikte sağlıkla ilişkili olan
ve olmayan konular, sağlıkla ilişkilendirilerek tıbbi bir nitelik kazanmaktadır.
Sağlığın ciddiye alınan bir konu olması, kıymetli ve vazgeçilmez bulunması ve
bireylerin harcama yapmaktan kaçınmadıkları bir alan olması nedeniyle, sağlık ve
sağlığa ilişkin konular tıbbileştirilmektedir.
TIBBİLEŞTİRME NEDİR?
Tıbbileştirme (medicalization) terimi, 1970'lerde sosyal bilimler literatürüne
girmiş; terimin anlamı, "tıbbi yapmak, tıbbi etmek" olmasına rağmen, daha geniş
ve daha derin anlama sahip olmuştur. Bu terim temelde, düz anlamının ötesinde
tıbbi hâle gelmiş bir şeyi anlatmaktan çok, tıbbileştirmenin ya da gereğinden fazla
tıbbileştirmenin bir eleştirisi olarak kullanılmıştır. Conrad, tıbbileştirmeyi,"Tıbbî
olmayan problemlerin, tıbbi problem gibi tanımlandığı ve bu şekilde davranıldığı;
bunun da genellikle, hastalıklar ve bozukluklar yönünden tanımlanan, bir süreç"
olarak ifade eder (1992: 209).
Resim 7.1. Peter Conrad
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Szasz'ın tıbbileştirme tanımı, Conrad'ın tanımına benzerlik gösterir; bazı
olayların tıp alanına girdiği, bazılarının ise girmediği varsayımına dayanır. Szasz,
hastalık veya tıbbi problemin ne olduğu konusunda mutabakata varılmasının
gerekli olduğunu düşünür; sosyal problemlerden kurtulmak isteyenlerin onları
tıbbileştirdiğini ifade eder (2007: xii).
Irving K. Zola ise, Conrad ve Szasz'ın tanımlarından farklı olarak, günlük
hayatın gün geçtikçe daha fazla tıbbi egemenlik, etki ve denetime girdiğini ifade
eder (Zola, 1994: 43). Bu konudaki diğer önemli isimlerden biri olan Illich ise, sağlık
kavramının bütünüyle tıbbi bir kavram haline gelişini, sağlığın tıbbileştirilmesi
olarak tarif eder (1995: 16).
Özetle, tıbbileştirme, bir konu, problem ya da durumun, tıbbi terimler ve
tıbbi dil ile tıbbi çerçeve içinde, tıbbi müdahale ile tedavi edilecek bir durum olarak
ifade edilmesidir (Sezgin, 2011: 59).
Burada vurgulanması gereken nokta, tıbbileştirmenin bir süreç olduğudur.
Asıl konu, tıbbileştirmenin gerçekten bir hastalık veya tıbbi bir sorun olması değil,
bunun bir kabul olmasıdır (Sezgin, 2011: 59; Sezgin, 2015: 162; Rosenfeld ve
Faircloth, 2006: 6). Bu kabul, hekim ve sağlık profesyonelleri, ilaç endüstrisi, medya
ve farklı alanların katkılarıyla oluşturulmakta ve alanı genişlemektedir. Gündelik
yaşamın tıbbileştirilmesiyle; daha çok birey, tıbbın söylediklerine göre hareket
etmekte; bireyler de "sağlıklı" ve "hasta" olarak tanımlanarak, bir tür
tıbbileştirilmektedir. Tıbbileştirmenin, bir süreç olarak, sosyal kontrol ve bedensel
denetime neden olabileceği eklenmelidir.
Conrad'a (1992) göre, tıbbi sosyal kontrol tıbbileştirme açısından, önemli
bir sosyal kontrol gücüdür. Tıbbileştirme olduğu veya gerçekleştiği sürece, tıbbi
sosyal kontrolün de olacağı; aksi takdirde, tıbbi sosyal kontrolü sağlamanın
güçleştiği söylenebilir. Tıbbileştirme bu noktada, tıbbi sosyal kontrolün önüne
geçmektedir. Foucault'ya göre, gücün disiplin biçimi, diğer her şeyin yerini aldığı
için değil; diğerlerinin arasına gizlice sızdığı, bazen onlara zarar verdiği için; ama
aralarında bir arabulucu gibi çalışıp; onları birbirine bağlayıp, büyütüp ve en
önemlisi de, gücün etkilerini en önemsiz ve uzak unsurlara kadar getirmeyi
mümkün kıldığı için, panoptisizm disiplinli bir toplumu genişletir (1992: 269-271).
Foucault'nun görüşünden hareketle; günümüzde çoğunlukla Batı toplumlarının,
tıbbi sosyal kontrol altına alınmalarındaki yaygın genişlemenin; tıbbileştirmenin
görünmez ve dolaylı yoldan gerçekleştirilebilmesinden kaynaklandığı söylenebilir.
Üstelik bu kontrol, gündelik yaşamın tüm alanlarına kolaylıkla sızmakta, bu alanlar
ve tıp arasındaki bağı sağlayarak, genişlemektedir. Aynı zamanda, alanlar arası iç
içe geçiş, ilaç, tıbbi teknoloji, kozmetik ve diğer farklı endüstri ve sektörleri de
beslemekte ve güçlendirmektedir. Ayrıca, tıbbileştirilen gündelik yaşamın, kimin
tarafından tıbbileştirildiği de belirsizdir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
B
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
İktidar bireysellikten çıkarılırken, kontrol bireylerin kendi bedenlerine doğru
yönlendirilerek; iktidarın bireylerin ellerinde olduğu izlenimi de yaratılmaktadır.
Tıbbileştirme İle İlgili Öncü Çalışmalar
Tıbbileştirme hakkındaki ilk çalışmaların, hekimlerin, tıbbileştirmeyi
anlamlandırma çalışmaları olduğu söylenebilir. Konuya dikkat çekilmesi, bu konuda
ilk çalışmaların yapılması, 1950'lere dayanır. Parsons'ın (1951), tıbbileştirmeyi, bir
sosyal kontrol kurumu olarak, ilk kavramlaştıran kişi olduğu söylenebilir. Szazs
(1963), terim kullanmasa da, tıbbileştirme konusuna ilgiyi ilk çeken, bu konuda
önemli açıklamalar yapan kişilerden biri olarak kabul görür. Pitts (1968), Freidson
(1970) ve Zola (1972), tıbbileştirmenin ve tıbbi sosyal kontrolün, ilk incelemelerini
yapan araştırmacılar olarak anılabilir.
Zola, geleneksel din ve hukuk kurumlarının sahip olduğu gücü, tıbbın kendi
bünyesinde birleştirip önemli bir sosyal kontrol kurumu haline geldiğini belirtir.
Zola'ya göre, etik olarak; tarafsız ve objektif olduğu varsayılan uzmanları ile tıp, son
kararı verme yetkisiyle donanmış bir yapı hâline gelmiştir. Bu güç ise, günlük
yaşamın parçası olan bölümleri tıbbın ilgi alanına çekerek; sağlık ve hastalık
kavramlarını bireylerin hayatının en önemli parçası hâline getirmek üzere
kullanılmıştır (1994: 43).
Zola'nın "tıbbın sosyal kontrol mekanizması haline gelmesi" saptaması kadar
önemli bir saptama da, Illich'den gelmiştir. Tıbbileştirme konusunda Illich ([1976],
1995: 91), "tıbbi söm ürgecilikl" (medical imperialism) ile dikkat çekmiştir. Illich'in
bu tanımlaması, önceleri yanıltıcı olarak kabul edilmiş ve uzun zaman
anlaşılmamıştır. Ancak Illich'in 1970'lerde yapmış olduğu vurgu, günümüzde
yaşamın, hemen her alanının tıbbileştirildiği ve tıbbileştirilmeye devam ettiği bir
dönemde, daha da anlamlı hâle gelmiştir.
Yaşamın doğal süreçleri, bürokratik bir sürece dönüştürüldükçe; birey kendi
bedeni hakkında düşünemez, karar veremez hale gelir ve sistem gereği, kendi
bedenine ait özgürlüğünü, tıbbın eline teslim eder. Yaşam alanlarının
tıbbileştirilmesi nedeniyle tıbbın alanı dışında kalma şansı ise bireyin elinden uzun
bir dönem önce alınmıştır.
1 Ivan Illich'in Sağlığın Gaspı (1976) adlı eserinin orjinalinde medical imperialism
olarak ifade edilmesine karşın, Süha Sertabiboğlu'nun Türkçe çevirisinde tıbbi sömürgecilik
ifadesi kullanıldığından, metinde Türkçe çevirideki gibi kullanılmıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Resim 7.2. Ivan Illich
Tıbbileşmenin Gündelik Yaşama Yansımalar
Conrad, tıbbileştirme ile gündelik yaşamın, önce alışılandan sapma olduğunu
ancak daha sonra normalleştiğini; tıbbileştirmenin toplumlar aracılığıyla, geniş bir
alana yayıldığını söyler. Alkolizm, ruhsal bozukluklar, uyuşturucu bağımlılığı, yeme
bozuklukları, cinsel işlev bozukluğu, çocuk ve cinsel istismar, öğrenme bozukluğu
tıbbileştirilmiş kategoriler olarak sıralanabilir.
Geçmişte, günah ya da suç olarak kabul edilen davranışlar tıbbileştirilmekte
gün geçtikçe mevcutlara yeni kategoriler eklenmektedir. Adet öncesi sendromu,
duygu durumu bozukluğu, endişe, doğum kontrolü, kısırlık, menstrasyon, doğum,
menopoz, yaşlanma ve ölüm gibi hayatın doğal süreçleri tıbbileştirilirken
tıbbileştirilmiş sapkınlık olarak ifade edilen delilik, kumar bağımlılığı,
transseksüellik bu bağlamda ele alınmaktadır (Conrad, 1992: 213; 2007: 6).
Buradaki sorun, nelerin hastalık olduğu nelerin olmadığı konusunda, çizginin
nereye çekileceğidir. Hangi durumlara doktor ve sağlık profesyonelleri tarafından
müdahale edilmesi, hangi durumlara müdahale edilmemesi gerektiğine yönelik
ortak bir anlayış bulunmamaktadır ve böyle bir anlayışın sağlanması da güç
görünmektedir. Anlayış geliştirilmesindeki güçlüklerden biri, bu ortak yapının
kimler ya da hangi kurumlar tarafından geliştirileceğidir. İkinci güçlük ise, tıp ya
da sağlık gibi çok güçlü bir mücadele alanında karar vericilerin çokluğu ve fikir
ayrılıklarıdır. Burada en zayıf durumda olan elbetteki bireylerdir (Sezgin, 2011: 66).
Günümüzde, tıbbileştirilen alanlar doğrudan tıbbın ilgi alanına giren
konulardan, tıpla doğrudan ilgisi olmayan, gündelik yaşamın diğer alanlarına doğru
genişlemektedir. Örneğin; beslenme konusu, gündelik yaşamın parçası olduğu gibi,
aynı zamanda sosyal bir konudur. Geçmişten gelen alışkanlık ve bilgiler yerini,
tıbbileştirilmiş beslenme önerilerine bırakmaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Çoğu gıdanın bilinen faydaları yerini, birtakım, tıbbi olan ve olmayan terimlere
bırakmış; yemekler bu terimler eşliğinde yenilir hâle gelmiştir. Ayrıca, beslenme
konusunda, tıbbileştirilen gıdaların, bir dönem yüksek talep görmesi ve daha sonra
o gıdanın terk edilerek bir diğerine geçilmesi de "tıbbileştirilen gıdanın modası"
olarak ifade edilebilir.
Kısaca birey, hiç aşina olmadığı, olması da gerekmediği terimlerle gündelik
yaşamını sürdürür hâle gelmiştir. Bir uzmanın bilmesi, mesleğini uygularken
kullanması gereken terimler, uzmanlar ve medya tarafından tekrarlanmakta,
bireylerden bunları anlamaları beklenmektedir. Terimler ve uygulamalar artmakta
alan genişletilmekte, tıbbileştirilme normalleştikçe edinilen terimlerle dolu
bilgilerin yanına, yanlış bilgiler de eklenmektedir.
Özetle, tıbbın gücünden yararlanarak, ürün ya da hizmetlere tıbbi terimler
eklenerek; bu ürün ve hizmetler tıbbileştirilerek ya da tıbbileştirilmeye çalışılarak
bir pazarlama stratejisi kurulmaktadır. Bu strateji, Foucault'nun (1993) kapitalizmin
temel ögelerinden biri olarak ifade ettiği biyoiktidarın, tıbbi sosyal kontrolü
sağlamanın önemli bir yolu olarak kullanılmasıdır. Burada sağlıklı yaşam söyleminin
sağlıklı yaşam endüstrisi tarafından etkin olarak kullanılması, sağlığın
kaybedilmemesi gereken bir değer olarak yeniden sunulması etkili olmaktadır
(Sezgin, 2011: 65).
TIBBİLEŞTİRMENİN ARKA PLANI
Tıbbileştirmenin arka planına bakıldığında, dinin toplumsal yaşam içindeki
rolünün azalması, bilime olan inanç, tıbbi uzmanlığın artan itibarı ve gücü,
problemlere bireysel ve teknolojik çözümler konusunda batı toplumlarındaki genel
bir hümaniter eğilimin neden olduğu söylenebilir. Burada sıralanan nedenler,
tıbbileştirmenin gelişimini tamamen açıklamamakla birlikte, kapsamını
belirlemiştir. Conrad tıbbileştirmeyi, sekülerleştirme (secularization) -dinin, baskın
sosyal kontrol kurumu olarak kenara itildiği; geçmişte, günah kabul edilen
durumların, hastalık olarak kabul edildiğinin kabulünün, tıbbileştirmeyi arttırdığı
anlayışı- ve tıbbi uzmanlığın değişen statüsü -profesyonel güç ve otorite sayesinde,
sağlık ve hastalık olarak tanımlanabilecek durumlar için, söz hakkına sahip olma
durumu- gibi, iki önemli kavramsal yönün etkilediğini belirtir (1992: 213).
Conrad'ın tıbbileştirmenin arka planını sınıflandırması, Zola'nın fikirlerinin
ışığında gerçekleşmiştir. Zola, bu kuramsal geçmişi 16. yüzyıldan itibaren
inceleyerek günümüze getirir ve bugüne getiren koşulları anlatır.
Tıbbın, hümanizm hareketi ile kendini bütünleştirdiğini belirten Zola bir
yandan otorite ve gerçek sorunlarla ilgilenirken; öte yandan kendine farklı bir
üstünlük sağladığını ekler. Hayat standardı yükselip, daha iyi beslenildikçe; ölüm
oranları düşmüş, bireyler daha uzun ömürlü olmuştur.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Yaşam süresi uzayınca, çeşitli hastalıklarla mücadele edilmesi gerekmiş ve sahip
olunan bedenin önemle korunması gerektiğinden, tıbbın önemi artmıştır (1994:
49).
Günümüzde sosyal hareketler, hasta/hastalık örgütleri ve hasta bireyler
tıbbileştirmenin artmasında önemli bir role sahiptir. Son yıllarda, sağlıklı yaşam
endüstrisinin alanını genişleterek büyümesi ve hastaların tüketici gibi görülmesi
anlayışı da, tıbbileştirmenin artmasına neden olmuştur.
Resim 7.3. Irving Kenneth Zola
Zola tıbbileştirmenin ardındaki, tıp ve bireyler arasındaki ilişkinin
kurulmasında rol alan faktörleri dört ana grupta sınıflandırmıştır (1994: 54).
Zola öncelikle, yaşamın tıpla ilgili olabilecek her parçası tıbbın ilgi alanına
dâhil edildiğini belirtir. Teşhis ve tedavi sırasında, hastanın sadece şikâyetlerini
değil, yaşam tarzının da doktora anlatması beklenir hâle geldiğini; bu sebeple,
doktorun yaşamın her alanına ilişkin öneride bulunmasının yanında hastanın bu tür
önerileri beklediğini ifade eder. Gündelik yaşama dair önerilerin yanı sıra, daha
önceleri doktorun hafızasına kaydedilen hasta bilgilerinin, bilgisayarlara
kaydedilerek saklandığını, böylece her tür özel bilginin kayıt altına alındığını ve
mahremiyetin kalktığını söyler.
İkinci olarak; belirli bazı teknik prosedürlerin mutlak kontrolünün tıbbın
tekelinde bulundurulmasına değinir. Ameliyat yapma ve reçete yazma hakkının
yalnızca doktorlara tanınmış olmasının; tıbbın gücünü, tedavi etmenin ötesine
taşıdığını iddia eder (Zola, 1994: 56). Tabu sayılan bazı alanlara girme hakkının ele
geçirilmesi, Zola'nın ele aldığı bir diğer konudur. Teşhis ve tedavi amacıyla, özel
hayata dair bilgileri edinme hakkının doktorlara verildiğini; bedenin muayenesi ve
zihnin derinliklerindeki tüm bilgilerin doktorlara sunulmasının tıbbın gücü
olduğunu vurgular. Zola'nın dördüncü ve son sınıflandırması, tıbbın ilgi alanında
kalan her şeyin sağlıklı yaşam ile bağlantılandırılmasıdır. Zola, sınıflandırması
içinde son olarak bahsettiği konunun, toplumlar üzerinde tıbbın gücünü artırmanın
en etkili yolu ve en etkili aracı olduğunu düşünür.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Ek olarak, tıbbın, gündelik yaşam pratiklerini de içine alarak, alanını
genişletmesinde bencil yaklaşımının rolü kadar, bireylerin teslimiyetçiliğinin
etkisini vurgular (1994: 61).
Conrad, Zola'nın (1994) da ifade ettiği, tıbbın dışında kalan, yaşamın diğer
alanlarının tıbbileştirilmesine dikkat çeker. Conrad, daha önceden tıbbi olmayan
problemler için tıbbi tanımların ortaya çıkmasını; çeşitli davranış kalıplarının tıbbi
risk oluşturması durumuna ve bu duruma günümüzde daha sık rastanmasına
bağlar. Ancak, Conrad bunları, tıbbileştirme olarak kabul etmez "sağlıklaştırma"
(healthism) olarak adlandırır.
Kavramlaştırmaları farklı olsa da Zola, Conrad, Szsaz ve Illich'in de görüşleri
doğrultusunda tıbbileştirmenin, hem tıbbın ilgi alanına giren konularda hem de
gündelik yaşam pratiklerinde genişleyerek yeni bir söylem, yeni bir bakış
oluşturduğu ve oluşturmaya devam edeceği söylenebilir. Hayatlarında hemen
hiçbir şeyi denetleyemediklerini ve kontrol edemediklerini düşünen bireylerin, kendi
bedenleri ve sağlıklarının kontrolünün, kendilerinde olduğu "illüzyonu" ancak tıp
gibi gücünü belli etmeden yayılan, otoritesine karşı koyulmayan bir alan aracılığı ile
yapılabilir.
TIBBİLEŞTİRMEYİ SINIFLANDIRMAK
Conrad'a göre, tıbbileştirme kavramsal, kurumsal ve etkileşimsel olmak
üzere üç ayrı seviyede gerçekleşebilir: Kavramsal seviye, bir problemi tanımlamak
veya düzenlemek için, tıbbi bir terimin kullanılmasıdır.Bnun için az sayıda tıbbi
uzmana gerek duyulur ve buna tıbbi müdahalelerin uygulanması
gerekmemektedir. Kurumsal seviyede, kurumlar organizasyonun uzmanlık alanı
içerisine giren, belirli bir problemi çözmek için tıbbi bir yaklaşım benimseyebilirler.
Etkileşimsel seviyede, doktorlar direkt olarak işe dâhil durumdadır. Tıbbileştirme
burada bir doktorun, bir problemi tıbbi olarak tanımladığında, örneğin tıbbi bir
teşhis koyduğunda veya bir sosyal probleme, tıbbi bir tedavi şekli ile yaklaştığında,
mutsuz bir aile yaşantısı için yatıştırıcı ilaçlar yazdığında; doktor-hasta etkileşiminin
bir parçası olarak ortaya çıkar (1992: 211).
Conrad bir başka çalışmasında, genel bir tıbbileştirme olması gerekmediğini;
tıbbileştirmenin dereceleri olduğunu, bu dereceleri nelerin etkilediği ve belirlediği
konusunda bir bilgi olmadığını vurgular. Bununla beraber, bazı durumların
tıbbileştirilemeyeceğini ancak, rekabetin ya da geçmişteki durumların bir parçası
olabileceğini; tıbbileştirilen konularda, tıbbi uzmanlığın desteği, müdahale ya da
tedavilerin mevcut olması, rekabet halindeki tanımların olması, tıbbi sigortanın
kapsamı ve tıbbi tanımları karşısına alan grupların varlığının önemli faktörler
olabileceğini ekler (2007: 6).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Resim 7.4. Thomas Szasz
Szasz ise, tıbbileştirmeyi aşağıdan, güçsüzlerden gelen tıbbileştirme (hastalık
taklidi yapma veya kendi kendini tıbbileştirme) ve yukarıdan, güçlüden gelen
tıbbileştirme (kontrol ve cezalandırma amaçlı diğerlerini tıbbileştirme) olarak ikiye
ayırır. Szazs geçmişte, bireylerin kendilerini "depresif hissettiklerini" veya "depresif
olduklarını", günümüzde ise "depresyon geçirdiklerini", bunun da, tıbbileştirmenin
sonucu olduğunu düşünür. Ayrıca, depresyon konusundaki örneğinde, geçmişte
depresyonda olan kişilerin, kendilerine zarar verdikleri ya da kendilerini
öldürdüklerini, başkalarını öldürmediklerini; günümüzde ise, kendini öldürenlerin
neredeyse tamamının, depresyonda olduğunun söylendiğini vurgular (2007: xxvi).
Burada Szasz'ın görüşüne ek olarak, kendini değil, başkalarını öldürenlerin
depresyonda olduğu söylenerek ifade verilerek hafifletici sebepler bulunmaya
çalışılmakta olduğu eklenmelidir. Durum tıbbileştirildiğinde, yapılan hata
"hafiflemektedir". Kısacası tıbbileştirme, Szasz'ın da ifade ettiği gibi, bazı bireylere
yararlı, diğerlerine ise zararlı olan semantik bir sosyal stratejidir.
Tıbbileştirmenin dereceleri konusunda bir başka boyut ise her geçen gün
daha fazla alanın tıbbileştirilerek, bireylerin hasta olarak etiketlenmesidir. Örneğin,
geçmişte, afacan, yaramaz, gereğinden fazla hareketli, dikkati hızla dağılabilen
çocuklara -genellikle erkek çocuklara- sadece "yaramaz" denilirken; bugün
"hiperaktivite" veya "dikkat dağınıklığı" teşhisleri konmaktadır. Bu teşhis konulan
çocukların yıllar boyu süren tedavileri, kendilerini küçük yaşlardan itibaren hasta
olarak algılamalarına da neden olmaktadır.
Tıbbi bir tedavinin gerekli olup olmadığı kararı tarihsel olarak hekimlere
aittir. Bugün tedavi gerekli olan bir sorun, gelecekte tedaviyi gerektirmeyebilir.
Ancak, uzun bir geçmiş göz önünde bulundurulacak olursa, hiç tedavi almamış
çocukların, yetişkin olduklarında karşılaştıkları sorunlar ve sıkıntılar da ortaya
konulmalıdır. Aksi takdirde bu tedavilerin gerekliliği konusunda, özellikle
ebeveynlerin şüpheleri devam edecek gibi gözükmektedir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Çocukluk dönemi gibi ergenlik dönemi de tıbbileştirilmiştir. Bireylerin her
yaş dönemleri, tüm doğal süreçleri ve yaşam pratikleri ile ilgili tıbbileştirmeden söz
edilebilir. Illich, daha uzun yaşayabilme olanağının olmasının, bazı hastalıkların,
tedavilerle seyrinin değiştirilebileceği gerçeğinin, yaşlıların özlem duyacağı bir
sağlık anlayışını beraberinde getirdiğini düşünür. Bu uzatılmış yaşamın ve iyileşme
ümidinin, daha çok ekonomik gücü elinde bulunduran seçkinlerin olanağı olduğunu
da ekler (1995: 131). Yaşlılık da geçmişte, işe yaramazlık ve pasiflik olarak
görülürken uzayan yaşam süresi ile yaşlılık, keyifli geçirilmesi gereken bir dönem
olarak tıbbileştirilmiştir.
Günümüzde, tıbbi risklerin de tıbbileştirildiği söylenebilir. Risk faktörleri,
hastalıklar açısından büyük önem taşır ve hastalık için potansiyel anlamına gelir.
Ancak risk faktörlerinin hastalık olarak belirtilmesi, neyin risk faktörü neyin hastalık
olduğunun arasındaki ayrımı bulanıklaştırır. Risk faktörlerinin tıbbileştirilmesinin
sonucu olarak, hastalıkların önlenmesinin mümkün olabileceğinin gibi daha fazla
bireyin risk faktörleri nedeniyle, tıbbi gözetim altında tutularak, takip edilebileceği
belirtilmelidir.
Resim 7.5.
Illich'e göre tıp hastalıkları araştırken yeni hastalıklar keşfeder ve bu
hastalıkları bireylere yükler. Hastanın geçmişte raporla belgelenmesinin yerini,
bireylerin kendi sağlıklarını koruyacakları, erken tetkiklere, koruyucu tedavilere ve
iyileşmeyecek kişilerin tedavisine bırakmıştır. Illich'in ifadesiyle, sağlığın
tıbbileştirilmesi sonucu, hasta olmayan bireyler, gelecekteki sağlıklarının uğruna,
profesyonel tedavilere kendilerini teslim etmişlerdir (1995: 68-86). Genel eğilim,
tanımlanmış ve teşhis edilmiş kötü sağlığın, bilinmezliğe yeğlenmesidir. Bireyler
boş vakitlerini, sağlıklarına da iyi gelebilecek şekilde değerlendirmemelerine ve bu
nedenle, kendilerini hasta hissetmelerine rağmen; Illich (1995) ve Szazs'ın (2007)
da düşündüğü gibi, insanlar hasta olmanın kendilerini toplumsal, politik ve
psikolojik sorumluklardan, muaf tuttuğunu duymak ve düşünmek istemektedir.
Günümüzdeki ağır yaşam koşulları ve stresini taşımakta güçlük çeken
bedenler bozulup, arızalandıkça yaşanan sıkıntılar, yeni hastalıklar olarak
adlandırılmaya başlanmıştır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Tıbbileştirilen alanların genişlemesinde sağlıklı yaşam endüstrisinin etkisi büyüktür.
Burada özellikle yeni hastalıkların keşfedilmesinde ilaç endüstrisinin payı fazladır.
Mevcut ve gelişen hastalıklara karşı ilaç geliştirmelerinin insani faydaları
malumdur. Bununla beraber dünya genelinde, büyük bir gücü elinde bulunduran
ilaç endüstrisi, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini geleceğin hastalıklarını
belirleme yönünde genişletmektedir.
Toplumsal Cinsiyet Rolleri Açısından Tıbbileştirme
Tıbbileştirme sürecine toplumsal cinsiyet rolleri açısından bakıldığında
kadınların yaşam süreçleri, erkeklere göre daha fazla tıbbileştirilmeye müsaittir. Bu
nedenle, tıbbileştirme konusunda cinsiyetin önemli bir faktör olduğu söylenebilir.
Lupton, yüzyıllar boyu kadınların tıbbi söylemde geleneksel olarak "diğer", "hasta"
ya da erkeklerin tamamlanmamış çeşidi diye adlandırıldığını, daha zayıf, dengesiz,
hastalık kaynağı, kirli ya da cinsel hastalık taşıyıcısı olarak adlandırıldığını belirtir
(1994a: 132).
Resim 7.6.
*
Günümüzde global bir formatta kadın ve erkek konsepti belirlenmektedir.
Sağlık da bunun üzerinden çerçevelendirilmektedir. Çerçeve global olarak çizilse de
uygulamalar ülkeden ülkeye, toplumdan topluma farklı sonuçlar vermektedir. Bu
sunulan kavram, kadın bedenleri için uzun yıllardır yaratılan ve yeni
düzenlemelerle sürekli pekiştirilen "hayal kadınlık" çerçevesinin bir benzeri olarak,
Boni'nin (2002: 476) görüşüyle paralel, bir tür "hayal erkeklik" yaratmaktadır.
Kadın sağlığına ilişkin sunumlar, üreme fonksiyonu tam, genç-güzel, formda, zayıf
iken; erkek sağlığına ilişkin sunulanlar maskülen bedensel görünüm ve yaşam
tarzının faydaları çerçevesindedir. Buna karşın, toplum sağlığının ve kadın ve erkek
sağlığının geliştirilmesine yönelik, bilgilendirici, yönlendirici bilgi ve sunumlar
yetersizdir. Mevcut pozisyon toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle risk altında
olan kadın sağlığının risklerinin katlanarak artmasına; sağlıkla ilgili çözümlerin
uzaklarda aranmasına ve sağlığın ticarileşmesinin hızla genişlemesine olumsuz
yönde katkı sağlamaktadır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Tıbbileştirmeme Nedir?
Tıbbi olmayan problemler tıbbileştirildiği gibi, daha önceden tıbbileştirilmiş
konuların artık tıbbi tanımını korumaması, tıbbileştirmeden çıkarılması ya da
uzaklaştırılması, gayri tıbbileştirme ya da tıbbileştirmeme (demedicalization) olarak
ifade edilebilir. Tıbbileştirmeme süreci, problemin tıbbi terimlerle tanımlanmasına
son verilmesi ve tıbbi müdahalenin, uygun çözüm olarak kabul edilmemesi olarak
düşünülmemelidir.
Tıbbileştirmemenin en önemli klasik örneği, eşcinselliktir. Eşcinselleri
özgürleştirme protesto ve grevlerinin sonucu olarak 1973 yılında, Amerikan
Psikiyatri Derneği (American Psychiatric Association) eşcinselliği, artık bir hastalık
olarak görmeme konusunda, resmi olarak oy birliğine varmıştır. Bu durum en
azından sembolik bir tıbbileştirmeme durumunu temsil etmektedir. AIDS'in yoğun
olarak gündemde olduğu dönem, eşcinselliğin tekrar, kısmen tıbbileştirilmesine
neden olmuştur. Bir başka örnek de, 19. yüzyılda, hastalık olarak kabul edilen
mastürbasyonun, artık hastalık olarak kabul edilmemesi ve tedavi edilmemesidir.
TIBBİLEŞTİRMENİN SONUÇLARI
Konulan teşhis ve tedavilerden bağımsız olarak, tıbbileştirmenin toplumsal
sonuçları vardır. Bu sonuçları, Conrad ve Schneider, "aydınlık" ve "karanlık"
taraflar olarak ayırmaktadır (akt., Conrad, 1992: 223). Birçok araştırmacı
tıbbileştirmenin "karanlık" tarafını vurgulamaktadır: Tıbbi tarafsızlığın etik boyutu,
uzmanlar tarafından egemenlik kurulması sosyal problemlerin bireyselleştirilmesi
davranışın depolitikleştirilmesi sorumluluğun yerinden oynatılması ve farklı bir
yere yüklenmesi ve güçlü tıbbi teknolojilerin kullanılması gibi konuları
sıralamaktadır.
Tıbbileştirilmenin eleştirisi, temel olarak, tıbbi modelin sosyal problemleri
nasıl kapsamdan çıkarttığı ve bununla birlikte, bunları nasıl tıbbi kontrol altına
aldığı yönündeki sosyolojik endişeler üzerine kuruludur. Bu süreç diğer türlü
kolektif sosyal problemler olarak görülebilecek şeyleri bireyselleştirmektedir.
Günümüzde sağlığın değerli bir mal hâline geldiği toplumlarda, yaşamın
farklı alanlarının tıbbileştirilmesi çok şaşırtıcı değildir. Ayrıca, tıbbın ve
tıbbileştirmenin bazı türlerinin, insan sağlığına katkılarının büyüklüğü aşikârdır.
Burada üzerinde önemle durulan nokta; tıbbileştirmenin geniş bir alana yayılması,
yayılmaya devam etmesi ve bazı konuların gereğinden fazla tıbbileştirilmesidir.
Kısaca, Conrad'ın da ifade ettiği gibi, "tıbbileştirme salgını" yaşamın geniş bir
alanına yayılmıştır (2007: 146). Özellikle de, tıbbın ilgi alanına girmeyen konular ve
gündelik yaşam pratiklerinin tıbbileştirilmesi, yakın gelecekte hemen her alanın
tıbbi hale gelebileceğinin habercisidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Resim 7.7.
Burada, tıbbileştirilen alanların farklı toplumlarda ne ölçüde etki ettiği,
benimsendiği gibi sorular sorulabilir bununla beraber, toplumların sağlığı açısından
tıbbileştirmenin yararlı olduğu görüşü ortaya atılabilir.
Tıbbileştirme sayesinde, bazı sorunlar bireyin sorunu olmaktan çıkıp, hastalık
olarak kabul görmektedir. Bu sayede bireyler, toplum içinde sadece kendine ait bir
sorunla mücadele etmediği bilgisiyle daha rahat davranabilmektedir. Bir sorunla
kendi başına mücadele etmektense, mücadele eden başka kişilerin varlığından
haberdar olmak bile psikolojik olarak iyileşme sürecini başlatabilir. Tıbbileştirmenin
bir başka olumlu yanı olarak, bireylerin tedavi olmaları, iyileşmeleri veya
geçirdikleri operasyonlarla kendilerini daha iyi ve güvenli hissetmeleri söylenebilir.
Son yıllarda tıbbileştirmenin sonucu olarak yaşanan büyük değişimlerden
biri, tüketicilerin ve tıbbi piyasaların ortaya çıkışıdır. İlaç ve tıbbi teknoloji
firmalarıyla, diğer girişimciler tıbbi çözümler pazarlamaktadır. Conrad'a göre, "X
ilacın sizin için uygun olup olmadığını doktorunuza danışın" mesajı ilaç üreticileri,
tüketiciler ve doktorlar arasındaki yeni ilişkiyi yansıtmaktadır (2007: 154). İlaç
endüstrisinin uzun yıllardan beri tıbbileştirmenin bir parçası olmasına rağmen;
günümüzde payının giderek büyüdüğü söylenebilir.
Bireylerin, sağlıkla ilgili geri ödemeleri, devletten ya da sigorta şirketlerinden
alabilmelerinin yolu, konunun tıbbi bir problem olarak tanımlanması ile
gerçekleşebilir. Bu nedenle, bazı problemlerin geri ödemesinin yapılabilmesi için
tıbbi olarak tanımladığı söylenebilir.
Özetle, tıbbileştirmenin genişlemesi, "sağlıklı yaşam endüstrisi" olarak
ifade edilen ilaç endüstrisi, sigorta şirketleri, özel hastane ve klinikler kozmetik
sektörü gibi geniş bir sektörün lehine genişleme sağlamaktadır. Ticari kaygıların
yoğun olduğu durumlarda, insan sağlığının "objektif' olarak savunulduğu ve
korunduğu konusu kuşku ile karşılanmalıdır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
Resim 7.8.
İÜ •Tıbbileştirmenin gelecek 10 yılda yeni aktörlerinin kimler olacağını; sürecin
£
nasıl ve hangi yönde gelişeceğini düşünüyorsunuz? Uluslararası ve ulusal
t/b ölçekte tartışınız.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
(D
M
O
•Bireyden bireye farklılık gösteren gündelik yaşam pratikleri, bireylerin
kendi yaşam gerçeklerine uygun olduğunu düşündükleri strateji ve
taktiklerle sürmektedir.
•Sağlık konusu bu pratikler içinde önemli bir yere sahiptir.
•Her bir birey için önemli olan sağlık konusu, çok daha değerli bir metaya
dönüştürülmekte ve bireye yeniden sunulmaktadır. Bu sunumun payı
her geçen gün sağlıklı yaşam endüstrisinin de etkisiyle artmaktadır.
• Sağlık konusu ile birlikte sağlıkla ilişkili olan ve olmayan konular, sağlıkla
ilişkilendirilerek tıbbi bir nitelik kazanmaktadır.
•Sağlığın ciddiye alınan bir konu olması, kıymetli ve vazgeçilmez
bulunması ve bireylerin harcama yapmaktan kaçınmadıkları bir alan
olması nedeniyle, sağlık ve sağlığa ilişkin konular tıbbileştirilmektedir.
•Tıbbileştirilmenin eleştirisi, temel olarak, tıbbi modelin sosyal
problemleri nasıl kapsamdan çıkarttığı ve bununla birlikte, bunları nasıl
tıbbi kontrol altına aldığı yönündeki sosyolojik endişeler üzerine
kuruludur. Bu süreç diğer türlü kolektif sosyal problemler olarak
görülebilecek şeyleri bireyselleştirmektedir.
•Günümüzde sağlığın değerli bir mal hâline geldiği toplumlarda, yaşamın
farklı alanlarının tıbbileştirilmesi çok şaşırtıcı değildir. Ayrıca, tıbbın ve
tıbbileştirmenin bazı türlerinin, insan sağlığına katkılarının büyüklüğü
aşikârdır. Burada üzerinde önemle durulan nokta; tıbbileştirmenin geniş
bir alana yayılması, yayılmaya devam edeceği ve bazı konuların
gereğinden fazla tıbbileştirilmesidir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
•Szasz'ın ifade ettiği şekilde, "Tıbbileştirme bazı bireylere yararlı
>
diğerlerine zararlı olan semantik bir sosyal stratejidir." ifadesini
<D
"O açıklayınız.
•Hazırladığınız ödevi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan
O
"ödev" bölümüne yükleyebilirsiniz.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
KM
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili
ünite başlığı altında yer
alan "bölüm sonu testi"
bölümünde etkileşimli
olarak
cevaplayabilirsiniz.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1) Aşağıdakilerden hangisi tıbbileştirme kavramını açıklar?
a) Tıbbiye
b) Tıbbi yapmak, tıbbi etmek
c) Tıpla ilgili olan
d) Tıbbi terminoloji
e) Tıbbi birim
2) Tıbbileştirme kavramı sosyal bilimler literatürüne hangi yıllarda girmiştir?
a) 1940'lar
b) 1950'ler
c) 1960'lar
d) 1970'ler
e) 1980'ler
3) Tıbbileştirme kavramı hekimler tarafından hangi yıllarda tartışılmaya
başlanmıştır?
a) 1940'lar
b) 1950'ler
c) 1960'lar
d) 1970'ler
e) 1980'ler
4) Tıbbileştirme konusunda öncü çalışmalar yapan kişiler kimlerdir?
a) Illich, Feathersone, Kreps, Conrad, Foucault
b) Conrad, Lupton, Kreps, Turner, Parsons
c) Illich, Foucault, Turner, Bauman, Conrad
d) Conrad, Zola, Bauman, Szasz, Kreps
e) Parsons, Conrad, Szasz, Illich, Zola
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
5) Tıbbileştirmenin doğru tanımı aşağıdakilerden hangisidir?
a) Tıbbileştirme, bir konu, problem ya da durumun, tıbbi terimler ve tıbbi
dil
ile tıbbi çerçeve içinde, tıbbi müdahale ile tedavi edilecek bir durum olarak
ifade edilmesidir.
b) Tıbbileştirme, bir konu, problem ya da durumun, tıbbi birimlerle, tıbbi
müdahale ile tedavi edilecek bir durum olarak ifade edilmesidir.
c)
Tıbbileştirme, bir hastalığın, salgının ya da rsikin, tıbbi terimler ve tıbbi dil
ile tıbbi çerçeve dışında, tıbbi müdahale ile tedavi edilecek bir durum
olarak ifade edilmesidir.
d) Tıbbileştirme, kaygı verici bir durumun tıbbi çerçeve içinde, tıbbi mücadele
ile tedavi edilecek bir durum olarak ifade edilmesidir.
e) Tıbbileştirme, tıbbi problemlerin, tıbbi olmayan problem gibi tanımlandığı
ve bu şekilde davranıldığı durum olarak ifade edilmesidir.
6) Aşağıdakilerden hangisi Zola'ya göre tıbbileştirmenin ardındaki, tıp ve bireyler
arasındaki ilişkinin kurulmasında rol alan faktörlerden değildir?
a) Tıbbın ilgi alanında kalan herşeyin sağlıklı yaşam ile bağlantılandırılması.
b) Organizasyonun uzmanlık alanı içerisine giren, belirli bir problemi çözmek
için, tıbbi bir yaklaşımın benimsenmesi.
c)
Belirli bazı teknik prosedürlerin mutlak kontrolünün tıbbın tekelinde
bulundurulması.
d) Tabu sayılan bazı alanlara girme hakkının ele geçirilmesi,
e) Yaşamın tıpla ilgili olabilecek her parçasının tıbbın ilgi alanına dahil
edilmesi
7) "Gücün disiplin biçimi, diğer her şeyin yerini aldığı için değil; diğerlerinin arasına
gizlice sızdığı, bazen onlara zarar verdiği için; ama aralarında bir arabulucu gibi
çalışıp; onları birbirine bağlayıp, büyütüp ve en önemlisi de, gücün etkilerini en
önemsiz ve uzak unsurlara kadar getirmeyi mümkün kıldığı için, panoptisizm
disiplinli bir toplumu genişletir." görüşü aşağıdaki isimlerden hangisine aittir?
a) Peter Conrad
b) Ivan Illich
c) Irving Kenneth Zola
d) Michel Foucault
e) Thomas Szasz
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
8) Aşağıdakilerden hangisi tıbbileştirilen konulardan biri değildir?
a) Yaşlılık
b) Eşcinsellik
c) Çocukluk
d) Menopoz
e) Hipertansiyon
9) "Hayatlarında hemen hiçbir şeyi denetleyemedikleri, kontrol edemediklerini
düşünen bireylerin; kendi bedenleri ve sağlıklarının kontrolünün, kendilerinde
old u ğu
ancak, tıp gibi gücünü belli etmeden yayılan, otoritesine karşı
koyulmayan bir alan aracılığı ile yapılabilir."
Cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hagisi getirilmelidir?
a) çerçevesi
b) kararı
c) iktidarı
d) mekanizması
e) illüzyonu
10) Conrad gereğinden fazla tıbbileştirme yapılmasını aşağıdaki kavramlardan
hangisi ile açıklmaktadır?
a) Tıbbileştirme modası
b) Tıbbileştirme salgını
c) Tıbbileştirme sıklığı
d) Tıbbileştirme bozukluğu
e) Tıbbileştirme deformasyonu
Cevap Anahtarı:
1.B, 2.D, 3.B, 4.E, 5.A, 6.B, 7.D, 8.E, 9.E, 10.B
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER
KAYNAKLAR
Boni, F. (2002). Framing Media Masculinities. European Journal of
Communication. Vol 17(4): 465-478.
Conrad, P. (1992). Medicalization of Social Control. Annual Review O f Sociology.
18: 209-232.
Conrad, P. (2007). Medicalization o f Society. USA: The Johns Hopkins University
Press.
Foucault, M. (1992). Hapishanenin Doğuşu. Çev., Mehmet Ali Kılıçbay. Ankara:
İmge Kitabevi Yayınları.
Foucault, M. (1993). Cinselliğin Tarihi 1. Çev., Hülya Tufan. İstanbul: Afa Yayınları.
Illich, I. (1995). Sağlığın Gaspı, Süha Sertabiboğlu (Çev.). İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
Lupton, D. (1994). Medicine As Culture, Illness, Disease And The Body in Western
Societies. London: Sage Publications.
Parsons, T. (1951). The Social System.Glencloe III.: Free Press.
Rosenfeld, D. ve Faircloth, C. A. (2006). Medicalized Masculinities: The Missing
Link. Medicalized Masculinities. Rosenfeld, D. ve Faircloth C. A. (Ed.).
Temple University Press. USA: 1-20.
Szasz, T. (2007). The Medicalization of Everyday Life.USA: Syracuse University
Press.
Sezgin, D. (2015). "Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Sağlık ve Tıbbileştirme".
Sosyoloji Dergisi. Cilt. 18. Sayı.1. Nisan: 153-186.
Sezgin, D. (2011). Tıbbileştirilen Yaşam Bireyselleştirilen Sağlık. İstanbul: Ayrıntı.
Zola, I. K. (1994). Sağlık ve Köreltici Tıp. Profesyoneller İktidarı içinde (s. 43 - 68). I.
Illich, vd. (Der.). Cevdet Cerit (Çev.). İstanbul: Pınar Yayınları.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
20
Download