gebeliğin 24-28. haftalarında yapılan oral glukoz tolerans testi

advertisement
T.C.
Sağlık Bakanlığı
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Aile Hekimliği Kliniği
Şef. Uz. Dr. İsmail EKİZOĞLU
GEBELİĞİN 24-28. HAFTALARINDA YAPILAN ORAL
GLUKOZ TOLERANS TESTİ SONUÇLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
(UZMANLIK TEZİ)
Dr. Sinem AKBOĞA
İstanbul- 2009
T.C.
Sağlık Bakanlığı
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Aile Hekimliği Kliniği
Şef. Uz. Dr. İsmail EKİZOĞLU
GEBELİĞİN 24-28. HAFTALARINDA YAPILAN ORAL
GLUKOZ TOLERANS TESTİ SONUÇLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
(UZMANLIK TEZİ)
TEZ DANIŞMANI
Klinik Şef. Uz. Dr. Yavuz Tahsin AYANOĞLU
Dr. Sinem AKBOĞA
İstanbul- 2009
ÖNSÖZ
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastenesi’nde ki asistanlığım boyunca bilgi ve tecrübelerinden
faydalandığım hocam Klin. Şef. Uz. Dr. İsmail Ekizoğlu’na
Eğitimime bilgi ve deneyimleriyle katkıda bulunan ve her türlü desteği esirgemeyen; dahiliye
rotasyonum süresince, Aile hekimliği uzmanı Uz. Dr. Erhan Sayalı’ya ve diğer uzman
doktorlara, genel cerrahi rotasyonum boyunca; klinik şefi Doçent. Dr. Osman Yücel’e ve diğer
uzman doktorlara, kadın doğum rotasyonu boyunca klinik şefi Uz. Dr. Yavuz Tahsin
Ayanoğlu’na ve diğer uzman doktorlara, çocuk hastalıkları rotasyonum boyunca; klinik şefi
Uz. Dr. Müferret Ergüven’e ve diğer uzman doktorlara, psikiyatri rotasyonum boyunca; klinik
şefi Doç. Dr. Oğuz Karamustafalıoğlu’na ve diğer uzman doktorlara,
Tezimin yapım aşamasında desteğinden ve katkılarından dolayı tez danışmanım Klin. Şef. Uz.
Dr. Yavuz Tahsin Ayanoğlu’na
Tüm rotasyonlarım boyunca yardımlarıyla iş ortamını güzelleştiren ve kolaylaştıran asistan
arkadaşlarıma,
Çalışma ortamına destek ve katkılarından dolayı tüm hemşire, sağlık memuru, sekreter
arkadaşlarıma ve tüm hastane personeline, ve her türlü manevi desteğini esirgemeyen aileme,
En içten teşekkürlerimi sunarım.
Dr. Sinem Akboğa
KISALTMALAR
GDM:
DM:
PGDM:
TURDEP:
IGT:
NGT:
ADA:
WHO:
NDDG:
GAD:
MODY:
ICA:
IAA:
HECT:
ITT:
IST:
IVGTT:
ACOG:
SU:
BG:
AGI:
ADH
NEFA:
NPH.
OAD:
OGTT:
HbA1c:
LGA:
RDS:
HPL:
TG:
HDL:
LDL:
L/S:
NST:
CRL:
BMI:
AKŞ:
DAB:
Gestasyonel Diyabetes Mellitus
Diyabetes Mellitus
Pregestasyonel Diyabetes Mellitus
Türkiye Diabet Epidemiyoloji projesi
Bozulmuş Glukoz Toleansı
Normal glikoz toleransı
American Diabetes Association (Amerika Diyabet Cemiyeti)
World Health Organisation (Dünya Sağlık Örgütü)
National Diabetes Data Group (Ulusal Diyabet Veri Grubu)
Glutamik asit dekarboksilaz
Otozomal dominant Erişkin tip diabet
Adacık antikoru
İnsülin otoantikoru
Hiperinsülinemik öglisemik klemp testi
İnsülin tolerans testi
İnsülin supresyon testi
İntravenöz glukoz tolerans testi
American College of Obstetricians and Gynecologists
(Amerikan Jinekolog ve Obstetrisyenler Koleji)
Sülfonilüreler
Biguanidler
Alfa glikozidaz inhibitörleri
Antidiüretik hormon
Non-esterifiye yağ asitleri
Orta etkili insülin
Oral anti diabetik
Oral Glukoz Tolerans Testi
Glukolize hemoglobin
Large for Gestational Age (Gebelik haftasına göre fazla
doğum ağırlığı)
Respiratory distres syndrom (Solunum sıkıntısı sendromu)
Human plasental laktojen
Trigliserid
Hıgh Density Lipoprotein ( Yüksek yoğunluklu lipoprotein)
Low Density Lipoprotein ( Düşük yoğunluklu lipoprotein)
Lesitin sfingomiyelin oranı
Non stress test
Fetusun baş-popo mesafesi
Vücut kitle indeksi
Açlık kan şekeri
Diyabetik anne bebeği
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ …………………………………………………………………………
1
GENEL BİLGİLER……………………………………………………….…
3
MATERYAL VE METOD…………………………………………………..
50
BULGULAR………………………………………………………………….
51
TARTIŞMA…………………………………………………………………..
64
SONUÇ………………………………………………………………………..
70
KAYNAKLAR………………………………………………………………..
72
GİRİŞ
Diabetes mellitus, çeşitli etiyolojik nedenlerle insülinin yetersiz salınması ve/veya
yetersiz etkisi sonucu ortaya çıkan ve hiperglisemi ile karakterize metabolik bir
hastalıktır. Diyabetteki kronik hiperglisemi, başta göz, böbrekler, sinirler, kalp ve
damarlar olmak üzere birçok organda hasara yol açarak farklı klinik durumlarla karşımıza
çıkar (1).
DM, insanlarda en sık rastlanan metabolik hastalıktır ve de değişik popülasyonlarda
yaklaşık %2 -8 arasında bildirilmektedir ve bu oran her geçen yıl daha da artmaktadır.
Toplumdaki yaygınlığına paralel olarak değişik popülasyonlarda gebeliklerin %1-14’ü
gestasyonel diyabet, %0.5’i de pregestasyonel diyabet ile komplike olmaktadır (2,3).
Diyabetle komplike olmuş gebelikler normal gebe grubuna göre birtakım maternal ve
fetal riskler içermektedir. Geçen yüzyılın başlarında diyabetle komplike olmuş
gebeliklerde maternal mortalite %45 ve perinatal mortalite %60’lar gibi çok yüksek
oranlarda seyretmekteydi. 1920’ lerde insülinin tedavide kullanılmaya başlamasıyla bu
oranlar oldukça düşmüştür. Buna rağmen hala bazı komplikasyonlara bu gebelerde daha
sık rastlanılmaktadır (4).
Gebelik kadın organizmasında büyük değişikliklere neden olur. Gebelik diabetin ortaya
çıkmasında güçlü bir etki gösterir (5). Çoğu toplumda gebe olguların % 4’ü diabetiktir.
Diabetik gebelerin %88-90’ı gebelik diabeti, %10-12’i pregestasyonel diabet (gebelikten
önce diabet) olan olgulardır. Gebelik Diabetes Mellitus prevalansı toplumlara ve
uygulanan tanısal kriterlere göre %1-14 arasında değişir (6).
Çoğu modern toplumlarda çocuk doğurma yaşının daha ileri kayma eğilimi göz önüne
alındığında gelecekte çok daha fazla sayıda tip II Diabetes Mellitus’u olan gebe kadınla
karşılaşacağı söylenebilir (6)
Gebelik, organizmada oluşturduğu bazı değişiklikler ile bir bakıma endokrinolojik bir
olaydır. Gebelik diabetik olmayan annenin karbonhidrat metabolizmasına etki eder (7).
1
Nondiabetik bir gebeliğin ilk trimestrinde insülinin etkisi estrojenler ve progesteron
tarafından arttırılır ve glikoz düzeyleri azalma eğilimi gösterir. Buna karşılık gebeliğin
geç dönemlerinde glikoz toleransı hafifçe azalır (8).
Diabetik olmayan kadında gebelik halinde lipoliz artmıştır. Karaciğerde glikoneojenez
artar. Gebeliğin ikinci trimestrinden sonra insülinemi de artmaya başlar. Plasental
laktojen etkisi ile, glikoz toleransı azalır ve insülinemi yükselir. Gebelik diabeti ortaya
çıkar ve diabet mevcutsa latent hale gelir (6).
Gestasyonel diabetes mellitus, gebelik sırasında ilk defa farkedilen veya başlayan
değişken şiddette karbonhidrat intoleransı olarak tanımlanır (7,8). Gestasyonel diabetlide
gebelik öncesinde diabet yoktur (8). Bütün gebe kadınlar glikoz entoleransı yönünden
taranmalıdır. Çünkü araştırmalar klinik özellikler veya geçmiş obstetrik hikayeye dayanan
selektif taramaların yetersiz olduğunu göstermiştir. Gebelere 24.-28. haftalar arasında,
günün saati ne olursa olsun, 50 g glikoz verilerek glikoz yüklemesi yapılmalıdır. Venöz
plazma glikozu bir saat sonra ölçülür. Bu değerin 140 mg/dl’ın üzerinde olması bir glikoz
tolerans testi yapılması gereğine işaret eden eşik olarak kabul edilir. Tanı glikoz tolerans
testi sonucuna göre konur (7,8,9).
Son yıllarda gebelerin izlenmesindeki ilerlemeler, diabetik annelerin tespiti, bebeklerinin
mortalite ve morbiditesindeki azalmaya neden olmuştur.
Karbonhidrat toleransında hafif bir bozulma dahi perinatal mortalitede artışa yol açar.
Biz bu çalışmamızda şubat 2008-ekim 2008 tarihleri arasında hastanemize kadın doğum
polikliğine gebelik takibine gelmiş 24-28. gebelik haftası arasını kapsayan gebelere
yönelik retrospektif bir calışma yaptık. Gebeleri glukoz tarama testi sonucuna göre
gebelik haftasına, gebelik sayısına, yaşına, daha önce 4000 gr ve üstü doğum hikâyesine,
ailesinde diabetes mellitus mevcudiyetine göre taramaya çalıştık.
2
GENEL BİLGİLER
DİABETES MELLİTUSUN TANIMI ve TARİHÇESİ
Diabetes eski Yunanca’da “sifon” anlamına gelir ve aşırı idrar yapımını anlatır. Mellitus
ise yine Yunanca’da “bal” anlamına gelen “mel” kelimesinden geliştirilmiştir (10).
Diabetes Mellitus kanda glikoz seviyesinin artması ve glikozüri ile karakterize kronik bir
hastalıktır. Sebebi endojen insülinin mutlak veya göreceli eksikliği veya periferik
etkisizliğidir. Bunun sonucu olarak kronik hiperglisemi, karbonhidrat, yağ ve protein
metabolizması bozuklukları, kapiller membran degişiklikleri ve hızlanmış arteriosklerozis
oluşur. Bu hastalarda en özgün klinik semptomlar polidipsi, polifaji ve poliüridir. Bazı
hastalarda izah edilemeyen kilo kaybı, bazılarında da kronik komplikasyonlara bağlı göz,
merkezi sinir sistemi, kardiyovasküler sistem veya ürogenital sistemle ilgili yakınmalar
ön planda olabilir (11,12,13,14).
Diabetes Mellitus poliüri, polifaji, polidipsi gibi kardinal belirtileri, zayıflama, çevre
organlarda trofik bozukluklar ve infeksiyonlar ile bir araya getiren bir hastalık
olduğundan eski hekimlerinde gözünden kaçmamıştır. Mısır uygarlığında, milattan önce
1500 yılına ait Ebers papirüsünde diabetten sözedilmektedir. Eski Hint uygarlığında,
“Charak Samhira” adlı tıp kitabında, milattan önce 600 yılında diabetin yeri üriner
hastalıklar arasındadır. M.Ö. 400 yılında eski Hint hekimleri, bu hastaların idrarlarına
karınca ve sineklerin üşüstügünü görerek idrarın tatlı olduğundan şüphelenmisler ve bu
hastalığa tatlı idrar anlamına gelen “madhumeh” adını vermişlerdir. Milattan 150 yıl önce,
Kapadokya’da Areteus, ilk defa “diabetes” adını kullanmıştır (15,16). Milattan sonra 9.
yüzyılda islam hekimi Razi ve 10-11. yüzyıl islam hekimi İbn-i Sina, bu hastaların
idrarının tatlı olduğundan ve susuzluk hissinden söz etmişlerdir. 18. yüzyılda William
Cullen “Diabetes” kelimesinin yanına, tatlı veya ballı, anlamına gelen “Mellitus”u ekledi.
1815’de Chevreul idrardaki bu şekerin “glikoz” olduğunu açıkladı. 19. yüzyılda ClaudeBernard glikozun karaciğerde glikojen olarak depolandığını tespit etti. 1869’da Paul
Langerhans pankreastaki adacık hücrelerini tanımladı. 19. yüzyılın sonlarında Kussmaul
3
komanın klinik belirtilerini tanımlamış ve “asidoz” terimini yerleştirmiştir. 1889’da Oskar
Minkowski deneyleri ile Diabetes Mellitus’da sorumlu organın pankreas oldugunu
kanıtladı. 1921 yılında Banting ve Best insülini keşfettiler. 1936’da Kimmelstiel ve
Wilson’un “interkapiller glomerulosklerozu” tarif etmeleriyle albüminüri, hipertansiyon
ve retinopatiyi bir araya getiren “diabetik nefropati” tablosu tanınmıs oldu. 1955’de
diabet tedavisinde oral antidiabetik ilaçlar kullanıma girdi (tolbutamid). 1973’de
Danimarka’da Nova ve Leo firmaları saflaştırılmış ve antikor oluşturmayan insülin
tiplerini geliştirdiler. Günümüzde “Recombinant DNA” teknolojisi ile tamamen sentez
ürünü olan insan insülini üretilmiştir (12,16,17).
Dünya Saglık Örgütü (World Health Organization-WHO) bozulmuş glikoz toleransı ve
Diabetes Mellitus tanı kriterlerini 1980 yılında tanımlamıştır. American Diabet Cemiyeti
(American Diabetes Association-ADA) 1997’de bu kriterleri yeniden gözden geçirmis ve
yeni diabetes mellitus tanı kriterlerini yayınlamıştır.
EPİDEMİYOLOJİ
Diabetes mellitus, bütün toplumlarda ve ırklarda görülen bir hastalıktır. Dünyanın bazı
yörelerinde görülme sıklığı daha azdır. Grönland ve Alaska eskimolarında DM prevalansı
çok düşüktür. Buna karşılık Amerika’da yaşayan Kızılderililerinde prevelans %55’in
üstündedir ve dünya üzerindeki en yüksek diabet prevalansı bu ırktadır (12).
Ülkemizde 1999 yılında tamamlanan Dünya Sağlık Örgütü destekli Türkiye Diabet
Epidemiyoloji Projesinde (TURDEP) % 7,2 oranında diabet saptanmıştır. Tüm
diabetlilerin % 80’den fazlası Tip 2 diabet olup ülkemizde Tip 2 diabet sıklığı % 2,5-6
civarındadır. Dünyada endüstrileşmekte olan tüm ülkelerde Tip 2 diabet sıklığı gitgide
artmaktadır (18).
Tip 1 diabet doğumdan sonraki ilk 6 ayda son derece nadir görülür. İnsidensi dokuzuncu
aydan sonra giderek artar ve 12-24 yaşlarında en yüksek düzeye erişir. Bu tepe değerden
sonra yaş ilerledikçe insidens azalır. 30 yaş üzerinde yeni olgu çok azdır. Tip 2 diabette
ise yaş ilerledikçe insidens artmaktadır. Kadınlarda Tip 2 diabet prevalansı 65 yaşına
4
kadar erkeklerden daha yüksek bulunur, 65 yaş üzerinde fark ortadan kalkar. Ülkemizde
yapılan diabet taramalarında Tip 2 diabetli hastalarda bilinmeyen diabetliler/bilinen
diabetliler oranının 2/3 dolayında olduğu görülmüştür. Taramalar ile Tip 2 diabet
preklinik dönemde saptanırsa hastalığın komplikasyonları ve erken ölüm riski büyük
ölçüde azaltılabilir.
Diabetes Mellitusun Sınıflandırılması ve Etyopatojenez
Tablo 1: DM ve ilgili Glukoz İntoleransı Kategorilerinin Sınıflandırılması
Klinik Sınıflar:
A) Diabetes Mellitus
Tip 1 Diabetes Mellitus
Tip 2 Diabetes Mellitus
- Non - obez
- Obez
- MODY (Maturity onset diabetes of the young)
Malnutrisyonla ilgili Diabetes Mellitus
Bazı sendromlar ve diger durumlarla ilgili Diabetes Mellitus
- Pankreas hastalıkları
- Hormonal bozukluklarla ilgili hastalıklar
- İlaçlara ve diger kimyasal maddelere bağlı durumlar
- İnsülin yapısında veya insülin reseptörünün
yapısındaki bozukluklar
- Bazı genetik sendromlar
- Diger nedenler
B) Bozulmuş Glukoz Toleransı
Non-obez
Obez
Bazı durumlar ve sendromlarla ilgili olanlar
C) Gestasyonel Diabetes Mellitus
5
İstatistiksel Olarak Risk Altında Olan Popülasyon
Bunlar; glukoz toleransı normal olmasına karsın, ilerki senelerde diabet gelişme olasılığı
yüksek olan insanlardır.
A) Daha önce glukoz intoleransı saptanmış olup normale dönenler
B) Potansiyel glukoz tolerans anomalisi olanlar
Tablo 1’deki sınıflandırma Dünya Sağlık Örgütünün 1985’de yayınladığı sınıflamadır. Bu
sınıflandırmada klinik grup başlığı altındaki diabetes mellitus, bozulmuş glukoz toleransı
ve gestasyonel diabetin her üçünde de asikar hiperglisemi olup, tedavi uygulanması
gerekmektedir.
İstatistiksel olarak risk altında bulunan popülasyonda ise hiperglisemi yoktur. Bunlar
gestasyonel DM da oldugu gibi, yaşamlarının bir döneminde glukoz intoleransı gelişmiş
ve sonra tamamen normale dönmüş bireyler olabilir ( Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT)
normalleşmiştir). Bundan başka Tip 1 DM’a yatkın HLA antijenlerine sahip olup henüz
hiperglisemi saptanmamış olmasına rağmen, dolaşımlarında adacık hücresi veya insüline
karşı otoantikor bulunanlar olabilir veya Tip 2 DM’li bir hastanın monozigot ikizi olabilir.
Bu bireyler istatistiksel olarak büyük olasılıkla DM geliştirecekler arasındadırlar.
İstatistiksel olarak risk altında bulunan bu gruba giren bireylerin erken tanı açısından
periyodik kontrollerden geçirilmeleri gerekir. İstatistiksel olarak risk altında olan
popülasyon şöyle özetlenebilir.
Tip 1 için: Tip 1 diyabetlinin kardeşi ya da çocuğu olmak,
Tip 1 diyabetlinin HLA idantik kardeşi olmak
Tip 1 diyabetlinin tek yumurta ikizi
Adacık antikorları pozitif
Tip 2 için: Tip 2 diyabetlinin tek yumurta ikizi
Tip 2 diyabetlinin birinci derece akrabaları
4 kg’ın üzerinde bebek doğuranlar
Amerikan Diabet Birliginin (American Diabetes Association- ADA) 1997 yılının
Haziran ayındaki toplantısında yeni bir diabetes mellitus sınıflaması da yapılmıştır.
6
ADA DİABET SINIFLANDIRMASI
1.Tip 1 Diabetes Mellitus
a) Klasik tip
b) İdiopatik tip
2. Tip 2 Diabetes Mellitus
3. Diger özel tipler
- Beta hücresinin genetik hastalıkları- İnsülin etkisinin genetik defektleri
- Pankreas hastalıkları
- Endokrinopatiler ;
1-Akromegali
2-Cushing sendromu
3-Glukagonoma
4-Feokromasitoma
5-Somatostatinoma
6-Aldosteronoma
7-Hipertiroidizm
8-Diğerleri
- İlaçlar ve kimyasal madde etkileri
1-Pentamidin
2-Nikotinik asit
3-Glukokortikoidler
4-Tiroit Hormonları
5-Diazoksit
6- ß-Adrenerjik agonistler
7- Thiazidler
8- Klozapin
9-Proteaz inhibitörleri
- İnfeksiyonlar
- İmmün mekanizmalar
- Diabetin diger sekilleri
- Diğer genetik sendromları
7
4. Gestasyonel Diabet
Tip I Diabetes Mellitus’un Etyopatogenezi
Pankreastan salgılanan endojen insülinin olmamasına bağlı olarak gelişen diabetes
mellitus tiplerine bu isim verilir.
Tablo 2: Tip I Diabetes Mellitus’un etyolojik sınıflaması
1) Pankreas beta hücrelerinin idiopatik otoimmun yıkımı
2) Poliglandüler otoimmun sendrom tip 2 (Schmidt sendromu)
3) Viral infeksiyonların neden olduğu beta hücresi yıkımı
- Konjenital rubella virüsü
- Koksaki B (Tip B4 ve B3)
- Sitomegalovirus
4) Akut pankreatit, kronik tekrarlayıcı pankreatit, pankreas kanseri, konjenital pankreas
hipoplazisi ve pankreatektomiye bağlı pankreas doku kaybı.
5) Pankreas beta hücresinde yıkıma neden olan kimyasal ajanlar.
6) Genetik sendromlar: - DİDMOAD sendromu (Diabetes insipidus, DM, optik atrofi ve
sağırlık)
- Friedrich ataksisi
7) Diğer; Kesin olarak tanımlanamayan nedenlerle gelişen insülin salgısı azalması
En sık rastlananı pankreas beta hücrelerinin idiopatik otoimmün yıkımıdır ve buna tip 1
DM denir. Hastalık ani baslangıçlıdır. İmmunolojik olarak beta hücrelerinin %90’ı harap
olduktan sonra klinik tablo ani olarak olusur. Polidipsi, poliüri, kilo kaybı yakınmaları
veya ketoasidoz koması ilk bulgu olabilir.
Hastalığın tanısı ilk kez konulduğunda hasta zayıftır ve kural olarak komplikasyon yoktur
(17,18). Tip 1 DM poligenetik bir eğilim gösterir. Çesitli ırklarda Tip 1 diabete yatkınlık
sağlayan antijenin tipi değişiktir. Beyaz ırk için HLA B8, HLA B15, HLA DR3, ve HLA
DR4, zenci ırk için HLA DR7, Japonlar için HLA DR9 diabete yatkınlık sağlayan
antijenlerdir. Genetik yatkınlığı olan çocukta genelde 5-15 yaşları arasında tetiği çeken
bir olaydan sonra hastalık hızla gelişmektedir. Tetik çeken olay viral enfeksiyonlar,
özellikle kabakulak, konjenital rubella ve koksaki B, diyet, toksinler ve strestir. Büyük
8
çoğunlukta ise otoimmun mekanizmayı başlatan faktörün ne olduğu bilinmemektedir. Bu
hastalarda klinik yakınmaların başlaması ile beraber dolaşımda adacık hücrelerine karşı
otoantikorlar (islet cell autoantibodies-ICA) yüksek oranda (%65-85) saptanır.
Otoantikorların çogu IgG tipindedir. ICA titresi zamanla düşer. Tip 2 DM’lu hastalarda
ICA (-) oldugu için Tip 1 DM ile tip 2 DM’un erken yaşta başlayan formunun ayırıcı
tanısında ICA önemli bir laboratuar bulgusudur (16,19,20).
Bu hastalarda adacık hücrelerine karşı otoantikorlardan başka daha az sıklıkla insülin,
proinsülin, glukagon, glutamik asit dekorbaksilaz (GAD), mikrobakteriyal ısı soku
proteini-65, 38 kD salgı granülü proteini ve karboksipeptidaz H proteinlerine karşı da
otoantikorlar saptanmıştır.
Tip 1 DM’da hümoral immüniteden başka hücresel immünitenin de uyarıldığı ve
etyopatogenezde rol oynadığı bilinmektedir. Hastalığın başlangıcında pankreasın,
özellikle lenfositleri içeren mononükleer hücreler tarafından infiltrasyonu olan insülinitis
görülür (21,22). Tip 1 diabetin diğer bir tipi “Poliglandüler otoimmun sendrom tip II”
veya diğer adı ile “Schmidt sendromudur”. Çoğunlukla kadınlarda görülmekte ve tiroid,
adrenaller, gonadlar ve midenin parietal hücrelerine karşı da otoantikorlar üretilir ve
hipotiroidi, sürrenal yetersizlik, hipogonadizm ve pernisiyöz anemi gelişebilir. Daha nadir
görülen Tip 1 diabet nedenleri arasında pankreatit, pankreas kanseri, konjenital pankreas
hipoplazisi ve pankreatektomi yer alır. Tip 1 diabette total mortalite hızı diabetik
olmayanlara göre 4-7 kat yüksektir ve en sık mortalite nedeni (%55) son dönem böbrek
yetersizliğidir (19).
Tip 2 Diabetes Mellitusun Etyopatogenezi
Toplumda en sık rastladığımız diabet tipidir. Genellikle 45 yaş üzerinde ilk yakınmalar
başlar, kronik seyirlidir ve sinsi gidişlidir. Hastaların hekime ilk başvurma nedenleri
polidipsi, poliüri ve polifaji gibi yakınmalardan ziyade görme bozuklukları, el ve
ayaklarda uyuşukluk veya fasiyal sinir paralizisi gibi kronik komplikasyonlarla ilgili
yakınmalardır ve çoğunlukla ilk tanı konulduğunda kronik komplikasyonlar mevcuttur.
Hastaların çoğu obezdir. Aile öyküsü hemen hepsinde alınabilmesine karşılık, hastalık
henüz tek bir genetik zemine oturtulamamıştır.
9
Diabetik ketoasidoz koması siddetli infeksiyon veya mezenter arter embolisi gibi acil bir
durum olmadıkça gelismez. Bu hastalarda daha sık görülen koma, yeterli sıvı
alınmamasına baglı gelisen hiperglisemik hiperosmolar non-ketotik komadır (23) İnsüline
bagımlı olmayan Diabetes Mellitu’sun diger adı “Tip 2 Diabetes Mellitus”tur. Hastalarda
glukoz intoleransı bulgu vermeksizin uzun süredir mevcuttur ve metabolik düzeyde
bozukluklar gelismesine yol açar (23,24). Çevre faktörleri ile genetik faktörler su üç
mekanizma ile tip 2 diabete yol açarlar (19,25,26) :
a) Periferik dokularda insülin direnci
b) Pankreastan insülin salınım kusuru
c) Karacigerde glikoz üretiminin artması
Bu hastalarda temel bozukluk insülinin fizyolojik etkilerine karşı periferik dokularda,
özellikle de çizgili kaslarda direnç gelismesidir. İnsülin direncini oluşturabilen veya
arttırabilen etkenler arasında yaşlanma, sedanter yaşam, obezite, psişik ve fiziksel stresler,
glukokortikoid ve seks hormonu yapısındaki bazı ilaçlar, akromegali, Cushing hastalıgı
ve benzeri endokrinopatiler, gebelik, glikoz toksisitesine yol açan uzun süreli
hiperglisemi ve genetik yatkınlık bulunur.
Tip 2 diabette beta hücrelerinin kan şeker düzeyine yanıtı anormaldir. Ancak yapılan
deneyler hasta beta hücrelerinin nörojenik uyarılara, oral antidiabetiklere ve sekretine
karşı insülin yanıtının bozulmamış olduğunu göstermiştir. Tip 2 diabette özellikle glikoza
karşı erken insülin yanıtında bir bozukluk mevcuttur ve beta hücresi glikozu tanımakta
güçlük çeker. Gençlerde ortaya çıkan eriskin tipi diyabette (MODY) ve klasik Tip 2
diyabetli olguların bir kısmında genetik olarak belirlenen glikokinaz enzim eksikliği bu
bozukluğa neden olur. Karaciğerden glikoz üretiminin artması kısmen insülin
eksikliğinden ve bunun sebep olduğu glukagon fazlalığından, kısmen de insülinin
etkisizliğinden kaynaklanır. Bu bozukluğun sonucu olarak açlık hiperglisemisi
gelişmektedir.
10
Tip 2 Diabetes Mellitus üç evreye ayrılır (19,20)
Preklinik evre: Beta hücre fonksiyonları nisbeten normal olduğundan bu evrede,
periferdeki insülin direnci normale göre daha fazla insülin salınarak (hiperinsülinemi)
aşılmaya çalışılmakta ve böylece bir süre normal glikoz toleransı sürdürülmektedir. Bu
dönemde kan glukozu normal düzeydedir. OGTT normaldır.
Bozulmuş glikoz toleransı dönemi: Aşırı çalısan beta hücrelerinde bitkinlik ve salgı
yetmezliği gelişir. OGTT patolojik olmuştur. Açlık glisemisi normal olduğu halde
OGTT’de ikinci saat değeri 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaktadır. Bu dönemde de
hiperinsülinemi devam etmekle birlikte periferik direnci asamamaktadır. Özellikle bol
karbonhidratlı yemeklerden sonra poliüri ve polidipsi gelişebilir. Bu dönemde koroner
arter hastalığı için risk faktörleri olan hipertansiyon, hipertrigliseridemi, HDL –kolesterol
düşüklüğü sık görülür ve bu nedenle makrovasküler komplikasyonlar gelişebilmektedir.
Preklinik ve bozulmuş glikoz toleransı evrelerinin ikisine birden “kompanse periferik
insülin direnci” dönemi denir. Kompanse dönemde insülin direncine sebep olan nongenetik faktörler azaltılabilirse aşikar diabet ortaya çıkısı da geciktirilebilir. Kompanse
dönemden aşikar diabete geçisin ortalama 10-20 yıl olduğu düşünülmektedir.
Aşikar diabet: Bu döneme geçiste üç önemli mekanizma işler. İlki ve en önemlisi beta
hücre sayı ve salgı fonksiyonunda azalmadır. Bunu genetik belirlese de, hiperglisemi ve
artmış yağ asitlerinin toksik etkisi de beta hücre fonksiyonlarını bozabilmektedir. İkinci
mekanizma karaciğer glikoz üretiminin artmasıdır ki bu bozulmuş glikoz toleransı
döneminde genelde normaldır. Üçüncü mekanizma ise periferik insülin direncinin giderek
artmasıdır. Aşikar diabet döneminin başlangıcında insülin salgı yedeği yeterli olduğu için
diyet ve oral antidiabetik ajanlar yeterli olmaktadır. Bu dönem degişken olmakla beraber
uzun yıllar sürer. Beta hücre yedeği zamanla azaldığında insülin tedavisine ihtiyaç
duyulur (19).
11
DİABETES MELLİTUS’UN TANISI
Diabetes Mellitus’un tanı kriterleri, oral glikoz tolerans testi (OGTT) endikasyonları,
OGTT hazırlığı ve yapılışı aşagıda tablolar halinde belirtilmiştir (18,27,28,29).
Tablo 3: Diabetes Mellitus’un tanı kriterleri
- Bir hafta arayla bakılan en az 8 saatlik tam açlık venöz plazma glikoz seviyesinin,
iki ayrı ölçümde 126 mg/dl’ye eşit veya yüksek saptanması veya;
- Diabete özgü semptomların varlığına ek olarak günün herhangi bir zamanında ölçülen
venöz plazma glikoz degerinin 200 mg/dl ye eşit veya yüksek olması veya (Diabete özgü
semptomlar; poliüri, polidipsi ve açıklanamayan kilo kaybıdır.)
- Oral glikoz tolerans testi sırasında 2. saat plazma glikoz düzeyinin 200 mg/dl’ye
eşit veya yüksek olması.
Tablo 4: Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) Endikasyonları (27)
1. Tarama testinde açlık kan şekerinin 110 mg/dl ve üzerinde ya da postprandiyal kan
şekerinin (120. dakika) 140 mg/dl ve üstünde bulunması.
2. Gestasyonel diabeti belirlemek veya reddetmek.
3. Sişmanlık ve/veya özellikle ağırlıklı ailesel diabet hikayesi olanlar.
4. Otozomal dominant (MODY) tipi diabet hikayesi olanlar.
5. Açıklanamayan nöropati, retinopati, ateroskleroz, koroner arter hastalığı, periferik
vasküler hastalıklar (özellikle 50 yaşın altında olanlarda).
6. Operasyon, stres, travma, infarktüs, serebral vasküler olaylar, kortikosteroid kullanımı,
gebelik esnasında anormal glikoz değerleri veya glikozüri görülenlerde, bu olaylar
geçtikten sonra test yapılmalıdır.
7. Reaktif hipoglisemi düşünülen kişilerde (bu kişilerde OGTT süresi daha uzun
tutulur)
12
Tablo 5: OGTT hazırlığı (27)
1. Testten en az üç gün evvel hasta günde en az 150 gr karbonhidrat içeren beslenme
programına alınmalıdır.
2. Hastanın ağır stres, akut serebral ve kardiyak olaylar, uzun süreli inaktivite (sedanter
yasam) infeksiyon gibi OGTT’yi etkileyebilecek bir sorununun olmamasına dikkat
edilmelidir. Akut hastalıkların geçmesi beklenmelidir.
3. Hipopotasemi, gastrointestinal motilite ve emilim bozuklukları, ağır karaciğer ve
böbrek yetersizliği, Addison hastalığı, Cushing Sendromu, hipertiroidi, akromegali,
feokromasitoma gibi hastalıkların aktif döneminde OGTT yapılmamalıdır.
4. Oral kontraseptifler, diüretikler, kortikosteroidler, difenilhidantoin, tiroksin, nikotinik
asit, psikotrop ajanlar ve beta bloker gibi ilaçların kullanımında testten en az bir hafta
önce, yüksek doz östrojen içeren oral kontraseptif kullanımında ise en azından bir siklüs
önce ilaç kesilmelidir.
Tablo 6: OGTT yapılması (30)
1. Hasta 10-16 saatlik açlık sonrası sakin bir odaya alınır. O. dakikada ilk kan örnekleri
alınır.
2. 5 dakika içinde 300 ml suda eritilmiş 75 gr glikoz hastaya içirilir.
3. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre glukoz verildikten yalnızca 2 saat sonra kan örneği
alınması yeterli olmakla birlikte; NDDG (Amerikan Ulusal Diabet Veri Toplama
Grubu)’nin önerdiği şekilde 2 saat süreyle 30 dakikada bir (30., 60., 90.,120. dk)
kan örneği alınmasında fayda vardır. Reaktif hipoglisemi düşünülen vakalarda test süresi
5 saat kadar uzatılmalıdır.
4.Test süresince sigara içmek, fazla dolaşmak ve su dışında yiyecek almak sakıncalı ve
yasaktır..
13
Tablo 7: WHO Kriterlerine göre OGTT yorumu (18,30,31).
Kan glikoz
düzeyi(venöz
plazma mg/dl)
Açlık
NGT (normal
glikoz toleransı)
IGT (bozulmuş
glukoz toleransı)
DM (diabetik)
<110
<140
≥ 140
120. dakika
<140
140-199
≥ 200
Tablo 8: National Diabetes Data Group (NDDG) kriterlerine göre OGTT yorumu
Kan glukoz
NGT (normal
IGT (bozulmuş
DM (diabetik)
düzeyi(venöz
glikoz toleransı)
glukoz toleransı)
Açlık
≤115
115-140
≥140
120. dakika
<140
140-200
≥ 200
plazma mg/dl)
Diabet tanısı için ADA (Amerikan Diabet Birligi) Haziran 97’deki toplantısında 140
mg/dl’lık açlık kan şekeri değerini 126 mg/dl’ye çekmistir. Tanının bu yönde konulması
uygundur. Tokluk plazma glikoz düzeyinin 200 mg/dl üzerinde olması tanı için yeterlidir
(32).
Gestasyonel diabet tanısı için tüm gebelere gebeliğin 24-28. haftalarında 50 gr glikoz
içirilerek tarama testi yapılır. Test öncesi herhangi bir hazırlığa gerek yoktur. 1 saat
sonraki kan şeker düzeyi 140 mg/dl veya üstünde ise 100 gr glikozla test yinelenir. 100 gr
glikoz ile yapılan testte tablo 9’daki değerlerden ikisinin bir arada bulunması gestasyonel
diabet tanısını koydurur.
14
Tablo 9: Gebelerde 100 gr glikoz ile OGGT yorumu (18)
Kan glikoz düzeyleri (mg/dl)
Açlık > 105
60.dk > 190
120.dk > 165
180.dk > 145
Diabetes Mellitus’ta Yeni Tanı Yöntemleri
Bunlar başlıca 4 gruptur.
1. İmmunolojik testler: Preklinik dönemde tip 1 diabetin teşhisinde değerlidirler (32,33).
-Adacık antikoru (ICA)
-İnsülin otoantikoru (IAA)
-Glutamik asit dekorbaksilaz antikorları
2. Periferik insülin direncini belirleyen testler:
- Kan insülin, glikoz ve C peptid oranları
- Hiperinsülinemik öglisemik klemp testi (HECT)
- Minimal model
- İnsülin tolerans testi (ITT)
- İnsülin supresyon testi (IST)
- Homeostasis model assesment (HOMA)
- Continiuos infusion of glucose with model assesment
3. Beta hücre stimülasyon testleri:
- İntravenöz glukoz tolerans testi (IVGTT)
- Glukagon testi
- Standart mixt meal ile C peptid uyarı testi
- Hiperglisemik klemp testi
4. Diger testler:
- Kapiler bazal membran kalınlığının ölçümü
- Glikoz taşıyıcılarının ölçümü
15
DİABETES MELLİTUS’UN KOMPLİKASYONLARI
Diabetes mellitusun komplikasyonları aşağıda akut ve kronik olarak sınıflandırılmıştır.
A) Akut (metabolik) komplikasyonlar:
- Diabetik ketoasidoz
- Hiperosmolor non-ketotik koma
- Laktik asidoz koması
- Hipoglisemi koması
B) Kronik (dejeneratif) komplikasyonlar:
1) Makrovasküler komplikasyonlar
- Kardiyovasküler hastalıklar
- Serebrovasküler hastalıklar
- Periferik damar hastalığı
2) Mikrovasküler komplikasyonlar
- Diabetik nefropati
- Diabetik retinopati
- Diabetik nöropati
Diabetes mellituslu hastalarda doku ve organlarda biyokimyasal, morfolojik ve
fonksiyonel bir takım değişiklikler meydana gelir. Akut dönemde oluşan metabolik
komplikasyonlar yaşamı tehdit edecek düzeyde hatta fatal olabilir, fakat bugün için asıl
sorun uzun sürede olusan, küçük ve büyük damarların hastalığıdır, buna “kronik vasküler
sendrom”da denir. Diabetin kronik komplikasyonları tutulan sisteme göre Tablo 10’da
sınıflandırılmıştır.
Diabetik
mikroanjiopatik
değişiklikler
diabetik
metabolik
bozukluklarla hızlanmış ateroskleroz ve arterioskleroz tablosudur demek yanlış değildir.
Buna karşılık diabetik mikroanjiopatik değişimler genelde diabete has ve tespit
edildiğinde diabet varlığını akla getiren patolojik damar bozukluklarıdır (34,35).
16
Tablo 10: Diabetin mikroanjiopatik ve makroanjiopatik kronik komplikasyonları (36)
Göz:
1. Diabetik retinopati (vazoproliferatif ve makülopatik)
2.Vitreus kanaması
3. Rubeozis iritis
4.Glokom
5.Katarakt
6. Oküler kas felci
Böbrek:
1. İnterkapiller glomeruloskleroz ( Kimmelstiel Wilson )
2. Kronik böbrek yetersizliği
3. Renal papiller nekroz
4. Kronik pyelonefritis
5. Renovasküler hastalıklar ve hipertansiyon
Periferik sinir ve MSS:
1.Somatik diabetik nöropati
2. Otonom diabetik nöropatisi
3. Diabetik inmeler
Kardiyovasküler sistem:
1. İskemik kalp hastalıkları
2. Diabetik kardiyomiyopati
3. Diabetik periferik arter hastalıgı
4. Diabetik arterial organ beslenme bozukluğu
Deri ve bağ dokusu:
1. Necrobiosis lipoidica diabeticorum
2. Xantoma diabeticorum
3. Granuloma annulare
4. Fronkuloz
5. Mikotik infeksiyonlar
Gebelik:
1. İri bebek gelişimi insidansında artış
2. Kongenital defekt (bebekte )
3. Gebelikte miad gecikmesi
4. Neonatal hipoglisemi
5. Neonatal ölüm artışı
17
TİP 2 DİABETİN MEDİKAL TEDAVİSİ
Diabetes Mellitus tedavisinde şunlar amaçlanır: Hastanın yakınmalarını gidermek, geri
dönüşümsüz hasarları önlemek, büyüme ve gelişmenin düzenini korumak, gebelik ile
ilişkili sorunları gidermek ve hastanın yaşam kalitesini arttırmaktır (18,37).
Tedavinin amacına ulaşabilmesi için bazı ilkeler vardır: Bunlar hastanın eğitimi, diet,
egzersiz ve fizik aktivitesinin arttırılması, oral antidiabetik ilaçlar (sülfanilüreler,
biguanid, alfa glikozidaz inhibitörleri) ve insülin ile tedavi uygulanmasıdır. Gereğinde
tedavinin diger yöntemlerle (immunosupresyon, transplantasyon, GLP-1, lipoliz
inhibitörleri “acipimox”, yağ asidi oksidasyonu engelleyicileri, glukagon etkisini
engelleyenler, ciglitazone analogları, çevresel glikoz metabolizmasının arttırılması
“methyl palmoxirale”) desteklenmesi. Hastanın eğitiminde hastaya diabetin tanımı,
etyopatogenezi hakkında genel bilgiler verildikten sonra tedavide kullanacağı ajanlar olan
diyet, egzersiz, insülin, oral antidiabetikler tanıtılmalıdır. Diabetin genel seyri içinde ve
tedavi sırasında rastlayacağı olaylar (hipoglisemi, hiperglisemi), bunların nedenleri,
sonuçları ve nasıl başa çıkılacağı anlatılmalıdır. Diabetin erken ve geç komplikasyonları,
tedavi ve sonuçlarıyla ilgili bilgiler, kan glikozu ile idrarda glikoz ve keton ölçümü ve
yorumlanmasıyla ilgili bilgiler verilmelidir.
Akut ve kronik komplikasyonların önlenmesi ve eger bunlar oluşmuş ise takibi
öğretilmeli ve kişisel bakım (deri, diş ve ayak bakımı, sigara, alkol ve diğer ilaç kullanılan
hakkında bilgi verilmesi) eğitimi verilmelidir (37).
Diabetik hastalardaki diyet tedavisinin amaçları: Normoglisemi ve optimal kan lipid
değerlerinin elde edilmesi, çocuk ve ergenlerde normal büyüme ve gelişmenin
sürdürülmesi ve yetişkinlerin ideal kiloya erişip korunması, gebelik durumunda, anne ve
fetus için yeterli beslenmenin sağlanması, insülin kullanan hastalarda glisemi
düzeylerindeki dalgalanmaları önlemek için ara ögün ve kahvaltıların ayarlanması, kişiye
ve yaşam biçimine göre diyet ayarlanması, obez tip 2 diabetli hastalarda (%80’i obezdir)
enerji alımının kısıtlanması, aktivitenin arttırılarak, obezitenin düzeltilmesi ve insülin
direncinin azaltılmasıdır.
18
Hastaların diyetlerini diabetle ugraşan bir diyetisyenin düzenlemesi gerekmektedir. Ancak
bu ülkemizde çogu kez hekime kalmaktadır (37).
Beslenme programının düzenlenmesinde amaca yönelik diyet ilkeleri şöyledir
Enerji, hastayı ideal kilosuna ulaştıracak ve bunu koruyacak şekilde ayarlanmalıdır.
Günlük enerjinin %50-60’ı karbonhidratlardan sağlanmak ve bunun 2/3’ü kompleks
karbonhidrat olmalıdır. Glisemi indeksi düsük karbonhidratlar tercih edilir. Diyetin
yetişkinler için 25 gr/gün, çocuk için 15gr/gün posa içermesi önerilir. Diyet proteini
yetişkin için 0,8 gr/kg/gündür ve günlük enerjinin %15’ni geçmemelidir. Nefropatisi
gelişmis ise bu miktar 0,6 gr/kg/gün’e dek düşürülebilir. Enerjinin en fazla %30’u yağdan
karşılanarak ve kolesterol alım 300 mg/gün ile sınırlandırılmaktadır. Sodyum alımı 3
gr/gün olarak hesaplanmalı ve 6 gr/günü asla geçmemelidir. Diyette alkol yasaktır.
Mineral ve vitamin yönünden dengeli ve yeterli olmalıdır. Öğün sayısı sık, miktarı az
olmak üzere, tip 2’lerde 3 ana, 3 veya 4 ara öğün önerilmektedir. Özel diyabetik ürünler
gerekli değildir (38).
Tip 2 diabetik hastalarda egzersiz, karaciger glikoz salınımını biraz azaltıp, glikozun
kullanımını da attırdığı için kan şekerini düşürür. Egzersizin glisemik regülasyon dışında
başka mekanizmalar yoluyla sağladığı antiaterosklerotik yararları fibrinolitik aktivite
artması, TG’in düşmesi, HDL’nin yükselmesi, kan basıncının düşmesi ve kilo kaybının
sağlanması şeklinde sıralanabilir. Fizyolojik etki beklenen egzersiz, en az haftada 3 defa
30 dakika kadar olmalıdır. Egzersizin plato safhasında maksimal kalp hızının %70’ine
(Maximal kalp hızı = 220-yas) ulaşılmalı ve bu düzeyde devam edilmelidir. Aerobik ve
izotonik egzersiz (bisiklete binme, yüzme vs) tavsiye edilir. Egzersiz yapacak kişinin
diabetik proliferatif retinopatisi olmadığı belirlenmelidir. Kalp, akciğer ve damar
sistemleri tetkik edilmelidir. İnsülin kullanıyorsa, insülin aktif ekstremiteye yapılmamalı,
insülinin zirve etkisi altında iken spor yapmamalıdır. Egzersizden saatler sonra
oluşabilecek hipoglisemiye karşı da uyarılmalıdır (38,39,40).
19
ORAL ANTİDİABETİK İLAÇLARLA TEDAVİ
Oral antidiabetikler etki mekanizmalarına göre aşağıdaki gibi sınıflandırılabilirler:
1) İnsülin salgılatıcı ilaçlar (sekretegoglar): Sülfonilüreler (SU) ve benzoik asit türevleri.
2) İnsüline duyarlılığı arttıran (insülin direncini azaltmaya yönelik) ilaçlar (sensitizerler):
Biguanidler(BG) ve Thiazolidinedion türevleri
3) Glikozun emilimini yavaşlatan ilaçlar: Alfa glikozidaz inhibitörleri (AGI)
4) Tip 2 diabet tedavisinde kullanılan diğer ajanlar.
Tip 2 diabetli hasta obez ise, periferik insülin direncini kırmak için öncelikle biguanid
grubu bir ilaç düşünülmelidir. Glikoz emilimini azaltan ve iştah kesici etkisi de olan
acarbose yanına ilave edilebilir. Zayıf tip 2 diabetli hastada ise insülin eksikliği ön planda
düşünülerek, insülin sekresyonunu arttırma özelliği ön planda olan sülfonilüreler tercih
edilirler. Acarbose yine ilave edilebilir. Oral antidiabetiğe primer veya sekonder
yanıtsızlığı olan kişiye insülin başlanabilir. Bunun yanında sülfonilüre veya acarbose ek
olarak verilebilir. Sonuçta tedavi rejimi hastaya göre düzenlenir.
SÜLFONİLÜRELER
Sülfonilürelerin asıl etki mekanizması insülin salınımını arttırmak yolu ile olur. Ayrıca
hepatik glikoz üretimini azaltırlar ve periferik glikoz kullanımını da arttırırlar.
1. Kuşak Sülfonilüreler: Tolbutamid, klorpropamid, tolazamide ve asetohexamide
2. Kuşak Sülfonilüreler: Glibenklamid, glipizide, glibornuride, gliklazid, glikidon ve
glimepirid
Pankreasın beta hücre plazma membranında sülfonilüre reseptörleri vardır. Bu reseptörler
ile ATP duyarlı potasyum çıkısı azalır ve membran depolarize olur. Bu depolarizasyonun
sonucu voltaja bağımlı kalsiyum kanalları açılır ve beta hücresi içine kalsiyum girer.
Sitozolde kalsiyum artışı sonucuda insülin granülleri yüzeye doğru hareket eder ve insülin
salgılanması oluşur. İnsülin salgılatmak için glikoz ve aminoasitler de, sülfonilürelerle
aynı ATP duyarlı potasyum kanallarını kullanmaktadırlar. Bütün insülin salgılatıcılar
insülin salınımını sitozolik kalsiyumu arttırarak yapmaktadırlar (40).
20
Sulfonilüreler yalnızca 1. faz (erken) insülin salgısına etkilidirler. Glikoz gibi insülin
sentezini uyararak 2. faz yavaş ve uzun süreli insülin salınımı sağlamak gibi bir etkileri
yoktur.
Bütün sülfonilürelerin etki mekanizmaları aynıdır. Ancak ikinci kuşak olanlarda intrinsik
aktivite daha fazladır. İntrinsik antidiabetik aktivite o ilacın 1mg’nın in vitro olarak
gösterdiği aktivitedir. Bu 2. kusak sülfonilürelerden glyburid ve glipizidde en fazladır. Bir
ilacı düşük miktarda kullanmanın faydası o ilacın yan etkisinin bu dozlarda daha az
olmasıdır (18). Bütün sülfonilüreler karaciğerde metabolize edilir. Birinci kuşak
sülfonilürelerin metabolitleri böbrekle, ikinci kuşak sülfonilürelerin metabolitleri böbrek
ve feçesle atılır.
Sülfonilüre seçiminde şu özellikleri önemlidir
ƒ
İntrinsik antidiabetik aktivite
ƒ
Etkinin başlama hızı
ƒ
Etki süresi
ƒ
Metabolizma ve atılım şekli
ƒ
Yararlı etkileri ve yan etkileri (41,42,43)
Sülfonilüre kullanımının kontrendikasyonları şunlardır (44)
ƒ
Tip 1 diabet veya endojen insülin noksanlığı şüphesi
ƒ
İlaca karşı primer veya sekonder yanıtsızlık
ƒ
Pankreasın tamamen tahrip olduğu haller, pankreatektomi
ƒ
Gebelik ve laktasyon
ƒ
Büyük cerrahi girişim ve travma
ƒ
Şiddetli infeksiyon esnasında metabolik dekompansasyon gelişmesi
ƒ
Prekoma
ƒ
Akut ketoasidoz ve hiperosmolar non-ketotik koma
ƒ
Sülfonilürelere aşırı duyarlılık
ƒ
Şiddetli hipoglisemi gelişmeye meyilli hastalar (65 yaş üzeri olanlar, kronik karaciğer
ve böbrek hastası olanlar, kalp yetersizliği olanlar, sülfonilürenin etkisini arttıran veya
bizzat kendisi hipoglisemi yapan başka ilaçları kullanan kişiler)
21
Sülfonilürelerin yan etkileri şunlardır (45)
1) Hipoglisemi
2) Gastrointestinal sistem etkileri: İştahsızlık, bulantı, kusma, tıkanma ödemi.
3) Hematolojik sistem etkileri: Agranulositoz, pansitopeni ve hemolitik anemi
4) Deri lezyonları: Morbiliform, makülopapüler veya ürtiker tarzında raşlar, eritemle
karakterize döküntüler veya kaşıntı, likenoid erupsiyonlar, fotosensitivite, eritema
multiforme ve eksfoliyatif dermatit.
5) Diğer: Uygunsuz ADH sekresyonuna bağlı hiponatremi ve iyodun tiroid hücresine
girişini inhibe etmek suretiyle zayıf antitiroid aktivite ve guatr gelişmesi.
Sülfonilürelere sekonder yanıtsızlık geliştiğinde:
1. Diyet yeniden düzenlenir.
2. Egzersiz önerilir.
3. Hastanın ideal kilosuna gelmesi sağlanır.
4. Başka bir sülfonilüreye geçilir.
5. Alfa glukozidaz inhibitörü eklenebilir.
6. İnsülin tedavisine geçilir.
7. İnsülin ve sülfonilüreler birlikte verilebilir.
BİGUANİDLER
Oral antidiabetiklerin ikinci büyük gurubu biguanidlerdir. 1950’li yıllarda piyasaya
çıkmışlardır. Bu guruptan metformin günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Metformin esas olarak ince barsaktan emilir. Biyoyararlılığı %50-60 kadardır. Alımında
1-2 saat sonra plazmada pick yapar. Yarı ömrü 1,5-5 saattir. Plazma proteinlerine
bağlanmaz. Birçok dokuda eşit dağılırken karaciğer, böbrek, tükrük bezleri ve barsak
duvarındaki konsantrasyonu çok yüksektir. Alınmasından 12 saat sonra glomerüler
filtrasyon ve tubuler sekresyon yolu ile %90 oranında elimine edilir. Biguanidler özellikle
insülin direnci bulunan, obez tip 2’lerde tercih edilmelidirler. Metformin esas olarak tip 2
diabetle artmış olan karaciğer glikoz üretimini baskılayarak etki gösterdiği, periferik
dokularda (özellikle iskelet kasında) glikoz tutulumunu ve insülin etkisini arttırdığı çeşitli
çalısmalar ile ortaya konulmuştur. Metformin obez ve obez olmayan tip 2 diabet
22
vakalarında, özellikle tip 2 diabet ile birlikte hipertansiyon veya hiperlipidemisi bulunan
hastalarda serum lipid profiline olumlu etkilere sahiptir. Metforminin açlık trigliserid ve
LDL kolesterol düzeylerini düsürdüğü, HDL kolesterol düzeyini yükselttiği gösterilmistir.
Bazı çalısmalarda ise kan basıncını düşürmesi yanısıra fibrinolitik aktiviteyi arttırması ve
trombosit agregasyonunu azaltması nedeniyle, özellikle kardiyovasküler olaylara karşı
koruyucu rol oynadığı bildirilmektedir.
Metformin günde 3-4 kez 500 mg veya 2-3 kez 850 mg alınabilir. Günlük maksimal doz
3000 mg’dır. Yemekle birlikte alınmalıdır. Metforminin yan etkileri en sık
gastrointestinal intolerans olarak karşımıza çıkar. Diyare, bulantı, iştahsızlık ve karın
şişliği, ağızda metalik tat olabilir. Çoğu doza bağımlıdır ve kendiliğinden düzelir. Nadir
vakalarda vitamin B12 ve folik asit emilim bozukluğuna bağlı megaloblastik anemi,
vaskülit ve pnömonit yapabilir. Laktik asidoz metformin ve diğer biguanidlerin görülen
en ciddi yan etkisidir. Bu oran metforminde onun öncüsü olan fenformine göre çok daha
seyrek rastlanır.
Metformin plazma kreatinin düzeyinin kadınlarda 1.4, erkeklerde 1.5 mg/dl’yi aştığı
durumlarda, santral hipoksi veya periferik perfüzyon bozukluğunun hakim olduğu
kardiyak ve solunum yetersizliklerinde, daha önce laktik asidoz geçirmis vakalarda, doku
perfüzyonunun azalmasına yol açması muhtemel ağır infeksiyonlarda, fonksiyon testlerini
bozan alkolik karaciğer hastalığı dahil karaciğer hastalıklarında, alkolizm vakalarında ve
intravenöz
radyografik
kontrast
maddelerin
kullanıldığı
durumlarda
metformin
kontrendikedir (44). Biguanidlerin yaşlı hastalarda (>70 yas) tercihen kullanılmaması
önerilmektedir.
ALFA GLUKOZİDAZ İNHİBİTÖRLERİ
Alfa glukozidaz inhibitörleri ince barsaktaki alfa glukozidaz enzimini reversıbl olarak
inhibe ederek karbonhidrat kompleksinin sindirimini geciktirir ve postprandiyal glikoz ve
insülin düzeylerini düşürür (37,46,47). Yapılan çalısmalar akarbozun, gerek tek başına,
gerekse sülfonilüre, biguanid veya insülin ile kombine edildiğinde HbA1c düzeylerinde
%1 civarında bir azalma
23
sağlayabileceğini ortaya koymuştur. İlacın önerilen günlük dozu 3x50-100 mg dır.
Etkisinin artması için yemeğin ilk lokması ile birlikte alınması önerilir. Bu ilacın
kullanımında en büyük sorun, hastaların üçte birinde şişkinlik, diyare, dispepsi gibi
gastrointestinel yan etkilerin görülmesidir. Ayrıca bazı yayınlarda karaciğer enzimlerinde
orta derecede yükselme ve nadir olarak demir eksikliği anemisi, B12 vitamini veya folik
asit eksikliğine bağlı anemi vakaları bildirilmiştir. Alfa glukozidaz inhibitörlerinin
kontrendikasyonları gebelik, emzirme, gastrointestinal hastalıklar, ilaca aşırı duyarlılık
durumları ve tip 1 diabette tek başına kullanımı olarak sayılabilir. Antasitler, safra
reçineleri, barsak absorbanları ve dijestif ajanlar bu grup ilaçların emilimini ve
biyoyararlanımını azaltırlar.
Yeni Geliştirilen Oral Antidiabetik İlaçlar
Son yıllarda tip 2 diabet tedavisinde pek çok yeni ajan üzerinde çalısılmaktadır. Bu
ajanların bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz (48):
1) İnsülin direncini azaltan ilaçlar:
a) Tiazolidinedione türevleri: Ciglitazon, troglitazon, englitazon, rosiglitazon ve
draglitazon. Ortak özellikleri plazma insülin, glikoz ve trigliserid düzeylerini düşürmeleri
ve insülin duyarlılığını artırmalarıdır. Bunları insülinin etkilerini güçlendirerek
gerçekleştirirler.
2) Serbest yağ asidi metabolizmasını degiştiren ilaçlar:
a) Non-esterifiye yağ asitleri (NEFA) serbestlenmesini inhibe eden ajanlar
b)Yağ asidi oksidasyon inhibitörleri
3) İnsülin sekresyonunu uyaran ilaçlar:
a) Alfa-2 adrenerjik reseptör antagonistleri
b) Glukagon benzeri peptid-1( glukagon like peptid-1)
c) Sülfonilüre dışı sekretegoglar: Benzoik asid türevleri, bunlardan repaglinid ve
nateglinid SÜ'lere benzer şekilde ATP duyarlı potasyum kanallarını kapatarak etkili olan
OAD grubu ilaçlardır. Ancak SÜ'lerden farklı olarak, beta hücrelerinde potasyum-ATP
kanallarını sabit biçimde kapatmazlar.
24
d) Yeni sülfonilüre grubu ilaçlar: Glimepirid beta hücresinde SÜ reseptörünün farklı bir
bölgesine bağlanarak, K-ATP kanallarını daha az fiks biçimde kapatır. Böylece
konvansiyonel SÜ’lere kıyasla daha az kardiyovasküler riskli olduğu ileri sürülmüştür.
4) Postprandiyal glisemi artışının önlenmesi:
a) Solubl posa ve guargum
b) Yeni alfa glukozidaz inhibitörleri
5) Kilo kaybı sağlanması:
a)Anorektikler: Sibutramin
b) Beta-3 antagonistler
c) Yağ emilimini engelleyen ilaçlar
İNSÜLİN TEDAVİSİ
Tip 2 diabetli hastalarda insülin kullanımına geçme endikasyonları: Diabete bağlı
mikroanjiopatik veya makroanjiopatik komplikasyonların varlığı, ağır infeksiyon, travma,
cerrahi, akut miyokard infarktüsü, gebelik, diabetik ketoasidoz, non-ketotik hiperosmolar
koma, kronik karaciğer hastalığı, orta ve ağır böbrek yetersizliğinin olması, yüksek doz
steroid ve sitostatik ilaç tedavisi, oral antidiabetiklere primer veya sekonder cevapsızlık
gelişmesi ve allerjik reaksiyon oluşması, gastrointestinal sistemde oral antidiabetiklerin
emilim kusuru olması.
İnsülinin etkileri şunlardır
- Glikozun kas hücresine girişini, kullanımını ve depolanmasını arttırır, kas hücresinde
glikoz taşıyıcılarının hücre membranını translokasyonunu arttırır.
- Karaciğerde glikojenoliz ve glikoneogenesisi inhibe ederek glikoz salınımını ve
yapımını engeller.
- Yağ dokusunda lipolizi baskılar. Akut endikasyon durumlarında mutlaka regüler (kısa
etkili) insülin kısa aralıklarla kas içine 4-6 ünite veya İV infüzyon şeklinde tercih
edilmelidir. İnsülin infüzyonu bu gibi durumlardaki hastalarda yararlı ve tedavi süresini
kısaltıcı etki yapar.
25
Tip 2 diabetli hastalarda insülin tedavisine başlandığında en sık kullanılan insülinler, orta
etki süreli (NPH) insülinler ve hazır karışım insülinlerdir (%20-30-40). Tedavide yeni
geliştirilen (rDNA) teknolojilerle üretilen insülinler tercih edilmelidir.
Şu anda kullanmakta olduğumuz insülinlerden regüler insülin damar içine, kas içine, cilt
altı ve periton içine uygulanabilmekte, diğerleriyse yalnızca cilt altı olarak
kullanılabilmektedir. Bazı tip 2 diabetik hastalarda oral antidiabetiklere yeterince yanıt
alınamadığında, tedaviye gece insülin enjeksiyonu ilave edilebilir. Gece yatmadan 0,2
İÜ/kg dozdan daha az olmamak üzere NPH insülin verilir ve zamanla doz ayarı yapılır.
Eğer gece yatarken verilen total insülin dozu 30-36 üniteyi aşarsa OAD kesilerek sadece
insülin ile tedaviye devam edilmesi gerekir. Tip 2 diabetiklerde günlük insülin ihtiyacı
0,2-0,5 İÜ kg/gün üzerinden hesaplanır, 2/3‘i sabah, 1/3’i akşam verilir. Hasta normal
kilosunda veya zayıfsa ya da kahvaltı ve akşam yemeğinden sonra kan glikozu yüksek
seyrediyor ise kısa etkili insülin eklenir. Genel bir prensip olarak da baslangıçta total
insülinin 2/3’sı orta etkili (NPH) , 1/3’ü kısa etkili insülin olacak şekilde ayarlanmalıdır.
Tablo 11: İnsülin Tipleri ve Etki Süreleri
İnsülin tipi
Etki başlama
Süresi (saat)
Pik etki
Süresi (saat)
Etki
sonlanım
süresi (saat)
Çok kısa etkili
ƒ Lispro
Hemen
0,25
0,5-1
1,5-2
1-2
2-4
0,5-1
2-4
2-8
6-8
4-6
1-2
1-3
4-12
6-15
18-26
18-26
4-6
4-6
4-6
18-24
12-24
36-40
36-40
24-30
ƒ
Aspart
Kısa etkili
ƒ Regüler
ƒ Semilente
Orta etkili
ƒ
ƒ
NPH
Lente
Uzun etkili
ƒ Ultralente
ƒ Protamin zinc
ƒ
Glargine

26
İnsülin tedavisi uygulama yöntemleri şunlardır
1. Klasik (konvansiyonel) tedavi yöntemi: Orta etkili veya karışım insülinlerle günde bir
veya iki kez insülin uygulanması
2. Yoğun insülin tedavisi
3. Diğerleri (hastaya göre uygulanan, insülin + OAD, vb)
Yoğun insülin tedavisi
Multipl enjeksiyon: Yemeklerden önce kısa etkili, yatmadan önce orta veya uzun etkili
insülinler kullanılmaktadır. Hastaya göre degişmekle birlikte, günlük dozun % 20-30'u
bazal insülin saglanması için; geri kalanı 10-12 gr karbonhidrat içerigi için, her ögün
öncelerine eklenir. Diğer yöntemler arasında sabah, akşam orta etkili, öğünlerde kısa
etkili veya sabah kısa+orta, akşam kısa, gece orta etkili insülin uygulanmaktadır. İnsülin
kalemleri, insülin uygulamasının en pratik ve en kolay yoludur. Ayrıca doz ayarı en iyi
yapılabilen ve taşınması en kolay olan araçlardır. Kalem içinde insülin oda ısısında 3
hafta, buzdolabında 3 ay saklanabilir. IV tedavi: Akut metabolik komplikasyonlarda
(ketoasidoz, hiperosmolar non-ketotik koma, vb), cerrahi girişim ve doğum yapmak gibi
durumlarda kulanılır. Sürekli subkutan insülin enjeksiyonu: İnsülin pompaları yoluyla
uygulanır. Basit bir pompa yardımıyla 24 saatlik bazal insülin düzeyi hastaya kateter
yoluyla sürekli infüze edilirken, diyete veya beslenmeye uygun dozlarda insülin, bir
düğme yardımıyla bolus şeklinde verilebilmektedir.
İnsülin tedavisinin yan etkileri
Hipoglisemi, hipoglisemiye yanıtsızlık (uzamış diabete bağlı otonom nöropati gelişmiş
hastalarda rastlanır), insülin antikorları, insülin allerjisi, insülin ödemi ve insülin
direncinin gelişmesi, lipoatrofi, lipohipertrofi, kilo alımı ve ortostatik hipotansiyondur.
Somogy fenomeni: Bazı hastalarda sabah kan şekerleri yüksek çıkar. Bu hastalarda
akşam/gece yapılan insülin dozu (ki hemen daima NPH insülindir) artırılmasına rağmen
sabah kan şekerleri yüksek çıkmaya devam eder. Böyle bir durumda yapılan insülinin
fazla gelmesi, gece hipoglisemisine yol açmakta, bu durum da insülin karşıtı hormonları
aktive ederek sabah hiperglisemisine yol açmaktadır. Bu durum “somogy fenomeni”
olarak bilinir ve akşam/gece insülin dozunun azaltılması ile problem çözülür.
27
MODY TEDAVİ PRENSİPLERİ
„ Altta yatan genetik bozukluğa bağlıdır
„ Glukokinaz veya transkripsiyon faktör mutasyonları olan erişkin ve çocuklarda uygun
diyet tedavisi ile glisemi kontrolü sağlanır
„ Transkripsiyon faktör mutasyonları olan bazı çocuklarda oral hipoglisemik ajanlar
gerekebilir.
„ HNF-1α mutasyonlu hastaların 1/3’ü insülin tedavisine gereksinim duyabilir.
„ HNF-1α variantları,sülfonilürelerin düşük dozlarına hassasiyet göstererek hipoglsemi
yapabilir.(49,50).
GEBELİKTE DİABETES MELLİTUS
Diabet, gebelikte oldukça sık görülen tıbbi bir komplikasyondur. Değişik etiopatolojik
nedenlerle insülin eksikliği veya insensitivitesi sonucu organların kronik hiperglisemiye
maruz kaldığı klinik bir sendrom olarak tanımlanır. Gebelik öncesi teşhis edildiyse
pregestasyonel, ilk kez gebelikte tespit edilmişse gestasyonel diabetes mellitus(GDM)
denir (51).
Diabet ile komplike olmuş gebelikler hem maternal hem fetal açıdan yakın takip
gerektiren riskli gebeliklerdir. Yeterli glisemik kontrol sağlanamadığı zaman bebekte
konjenital malformasyonlardan in utero ölüme, annede hipo glisemiden diabetik
ketoasidoza, retinopati ve nefropatide artışa kadar değişik spekturumda morbidite ve
mortaliteye neden olabilen metabolik bir bozukluktur (52).
İnsülinin 1921 yılında Banting ve Best tarafından keşfinden sonra diabetik kadınlarda o
güne kadar oldukça yüksek olan maternal ve perinatal mortalite günümüzde özellikle
malformasyonlar haricinde normal gebeliklerdeki düzeylere yaklaşmıştır (4).
28
Gebelikte Karbonhidrat Metabolizması
Gebelik hormonal seviyelerin dramatik artışı ve beraberinde fetus tarafından gittikçe artan
yakıt kullanımını içeren kompleks bir metabolik durumdur. Hamilelik döneminde
annedeki
metabolik
değişikliklerin
amacı,
büyüyen
fetusa
yeterli
enerjiyi
sağlayabilmektir. Gebeliğin ilk yarısında depolanan enerji daha sonra fetusun
ihtiyaçlarının karşılanması için harcanır (53).
İlk trimesterde glikozun periferik kullanımının artması nedeniyle açlık kan glikozu
seviyesi daha düşüktür ve bu düşüş ortalama 15mg/dl kadardır. Onikinci gebelik haftasına
doğru açlık kan glikozu değerleri en alt seviyeye iner. Gastrointestinal sistemdeki düz kas
relaksasyonu nedeniyle mide boşalması gecikir ve yemeklerden sonra kan şekeri daha
yavaş bir eğimle yükselir. Sonuçta gebeliğin ilk yarısı maternal glikojen, protein ve yağ
depolarının arttığı ve gelişen embriyonun hipergliseminin teratojenik etkilerinden
korunduğu, anabolik bir dönemdir (54,55). Gebeliğin ikinci yarısında ise katabolik bir
süreç hakimdir. Fetusun artan ihtiyacını karşılamak için kan glikoz değerleri hem açlık
hem de tokluk durumunda yüksek tutulur. Bu ise başta HPL (human plasental laktojen)
olmak üzere östrojen, progesteron, kortizol ve prolaktin hormonlarının insülin karşıtı etki
göstererek diyabetojen bir ortam oluşturmaları ile sağlanır (54). HPL, gebelikteki insülin
rezistansından sorumlu başlıca hormondur ve bu etkisini kesin olmamakla birlikte
insülinin reseptörüne olan afinitesini azaltarak gerçekleştirir. Ayrıca yağ dokusunda
lipolizi artırarak enerji için karbonhidrat kullanımını azaltır. Böylece glikoz ve
aminoasitler fetus için saklanmış olur. Gebelik boyunca artan insülin direnci sonucunda
maternal öglisemiyi sağlamak için pankreastan salgılanan insülin miktarı gebe
olmayanlara göre iki kattan fazla artar. Normal gebelerde bu durum fizyolojik olarak
tolere edilebilirken diyabetli kadınlarda ve daha önce diyabetli olduğu bilinmeyen bir çok
kadında gebelik sırasında kompanse edilememekte ve karbonhidrat metabolizmasının
dengesi bozulmaktadır. Gebelik tipik olarak, açlık hipoglisemisi, tokluk hiperglisemisi ve
hiperinsülinemi ile karakterizedir (56).
29
Gebelikte Diabetin Sınıflandırması
Hastalığın süresi, başlama zamanı ve vasküler komplikasyonların varlığına göre yaklaşık
50 yıl önce Priscilla White diyabetikleri sınıflamış ve bu sınıflama daha sonra modifiye
edilmiştir. White sınıflaması hamilelik süresince obstetrik komplikasyonlar açısından
yüksek risk altındakileri tespit etmekte yüksek prediktif değeri olduğundan yaygın kabul
görmüştür. ACOG 1986 da şu sınıflamayı önermiştir (4) (Tablo 12).
Tablo 12: Gebelikte diyabetin sınıflaması ( ACOG 1986 )
Sınıf
Başlangıç
Açlık kan şekeri
2. saat tokluk
Tedavi
A1
Gestasyonel
< 105 mg/dl
>120 mg/dl
diyet
A2
Gestasyonel
≥ 105 mg/dl
≥ 120 mg/dl
insülin
Sınıf
Başlangıç yaşı(yıl)
B
>20
C
10-19
D
10
F
herhangi
R
herhangi
H
herhangi
Süre ( yıl )
Vasküler hastalık
Tedavi
<10
yok
insülin
10-19
yok
insülin
>20
bening retinopati
insülin
herhangi
nefropati
herhangi
herhangi
proliferatif retinopati
kalp
insülin
insülin
insülin
Bu sınıflamada gestasyonel diabet tanısı alanlar glisemi derecelerine göre iki alt gruba
ayrılır. AKŞ’ si 105 mg/dl ve üzerinde olanlar ve/veya 2.saat tokluk kan şekeri ≥ 120
mg/dl olanlar A2 sınıfını oluşturur. Gestasyonel diabet tanısı alanların sadece % 15 inde
açlık kan şekeri düzeyleri yüksektir. Klas B ve sonrası pregestasyonel diabet tanısı alan
hastaların sınıflandırmasıdır. Klas A ve C arasında makrozomi, D ve R arasında da
intrauterin gelişme geriliği ve fetal kayıp artar (51,57). Amerikan Diabet Birliği ise altta
yatan patogeneze yönelik sınıflandırma önermektedir. Bu durumda gebelik dönemindeki
diabet şu şekilde sınıflanmaktadır (56).
30
1. Pregestasyonel Diabet
a)Tip1 diabet ( insülin bağımlı)
b)Tip 2 diabet ( insülin bağımlı olmayan)
2.Gestasyonel diabetes
Gerek pregestasyonel, gerekse gestasyonel diabetes mellitus gebelik sırasında birçok
soruna yol açar. Normal populasyonda da görülen bazı gebelik komplikasyonları özellikle
White D, F, R, H, T gibi kronik komplikasyonlar çıkmış diyabetiklerde daha sık görülür
ve daha ağır seyreder. Sınıf A-1 GDM; morbidite ve komlikasyonların en az ve en hafif
derecelerde beklendiği grubu oluşturur. Maternal ve fetal morbiditeyi arttıran bu sorunlar
metabolik, gestasyonel ve fetal olarak üç grupta toplanabilir.
Metabolik Komplikasyonlar
1) Akut Metabolik Komplikasyonlar
a)Hipoglisemi: Bu komplikasyon özellikle insülinle tedavi edilen diyabetlilerde sık
görülülen bir problemdir. Özellikle ilk trimesterde görülen hiperemezise bağlı kalori
alımındaki azalma hipoglisemi riskini arttırabilir (55).
b)Hiperglisemi: Gebelik açlığı hızlandırır ve ketogenezi arttırır. Bu yüzden diyabetik
ketoasidoz gebelerde daha düşük glikoz düzeylerinde ve gebe olmayanlara göre daha hızlı
gelişebilir. Diyabetli bir gebede kan şekeri 200 mg/dl üzerinde olduğunda idrarda
ketonüri varsa hasta hospitalize edilmelidir ve kan gazı, glikoz, keton ve elektrolit takibi
yapılmalıdır. Ayrıca diyabetik ketoasidozda fetal kayıp yaklaşık %20 olduğundan fetal
durum sürekli takip edilmelidir.
Gebelikte ketoasidoz ve ciddi hiperglisemi, gebelik öncesi dönemdeki gibi tedavi edilir.
Öncelikle hızlı ve yeterince yüksek miktarda sıvı replasmanı yapılırken, bunun yanı sıra
insülin tedavisi ve potasyum seviyesinin düzenlenmesi yapılır (4,51,56,58).
2) Kronik Komplikasyonlar
Retinopati: Diabetik retinopati 24-64 yaş arasında görülen körlüğün en önemli nedenidir
(59). Retinopati prevelansı diyabetin süresi ile ilişkilidir. Diyabetin süresi 5 yıl olduğunda
31
%20-25, 10. yılda %50-70, 15. yıldan sonra %95 e ulaşır (60,61). Retinadaki kapiller
hasarın derecesine göre başlıca iki gruba ayrılır. Preproliferatif evrede mikroanevrizmalar
ve eksudasyon görülür. Proliferatif evrede ise neovaskularizasyon tipiktir (4).
Mekanizması tam anlaşılmamış olsa da gebelik, diyabetik retinopatiyi ağırlaştıran bir
durumdur. Bu yüzden diyabetik gebelere gebelik öncesinde ve ilk trimesterde göz
muayenesi yapılmalıdır. Eğer gebelikten önce retinopati saptanmışsa, uzun süredir
diyabetikse ve hipertansiyon gibi ek vasküler hastalığı varsa gebelik boyunca yakından
takip edilmelidir. Günümüzde lazer-fotokoagülasyonla etkin bir şekilde tedavi
edilebildiğinden ve doğumdan sonra büyük oranda gerilediğinden, diyabetik retinopati
nedeniyle gebeliğin sonlandırılması genellikle önerilmemektedir (4,56,59,61).
Nefropati: Diyabet son dönem böbrek yetmezliğinin ana nedenidir. Diyabetik hastaların
yaklaşık %20- 40 ında nefropati gelişir. Temelde kapiller harabiyetle ortaya çıkan
glomerüloskleroz vardır. Diyabetiklerdeki nefropati gebeliğin seyri üzerine etki eden en
önemli komplikasyondur. HBA1c düzeyi %10 u aştığında diyabetik nefropati riski
artmaktadır. Gebelerde nefropati, kronik hipertansiyonla beraber olduğunda preeklampsi
riski %60 a kadar çıkar (4). Nefropati 300 mg/gün ve üzerinde proteinüri olması ile
tanımlanır.30-300mg/gün arasındaki değerler mikroalbuminüriyi gösterir ve nefropatinin
ve kardiyo vasküler hastalıkların erken bulgusudur (2,61). Nefropatinin gebelik üzerine
olumsuz etkilerine karşın gebelik nefropatiyi hızlandıran bir etki yapmaz (62).
Nöropati: Diğer komplikasyonlarda olduğu gibi diyabetin süresi ile nöropati riski
artmaktadır. Mononöropati, simetrik polinöropati ve otonom nöropati olmak üzere üç tipi
vardır. Nadir olmasına rağmen bazı gebelerde diyabete bağlı periferik simetrik
sensorimotor nöropati gelişebilir, diğer bir form olan diyabetik gastropati gebelikte
bulantı, kusma, beslenme problemleri ve glisemik kontrolün güçleşmesine neden olur
(4,60).
Gestasyonel Komplikasyonlar
Preeklampsi: Özellikle proteinüri gibi vasküler komplikasyonları olan diyabetiklerde
görülmektedir ve normotansiflerle karşılaştırıldığında preeklamptik diyabetik kadınlarda
perinatal mortalite 20 kat artmaktadır (63).
32
Pregestasyonel diyabeti olanlarda preeklampsi sıklığı diyabeti olmayanlara göre 2-3 kat
artmaktadır. Riski arttıran temel faktörler diyabetin süresi, nefropati ve kronik
hipertansiyon gibi vasküler komplikasyonların varlığıdır. White sınıflamasındaki klas B
diyabetikler, diyabeti olmayanlarla benzer riske sahipken klas D, F, R de hipertansif
komplikasyonlar artmıştır (64). Gestasyonel diyabetiklerde özellikle tanı 24. gebelik
haftasından önce konulmuşsa preeklampsi sıklığı, normal glikoz toleransı olanlara göre
biraz daha fazladır (65).
Polihidroamnios: Diabette özellikle glisemi kontrolü iyi değilse aşırı miktarda amniotik
sıvı oluşur. 2000 ml nin üstündeki değerler polihidroamnios olarak tanımlanır. Diabetik
gebelerin %10-20 sinde görülür. Diabetli olmayan kontrollerle karşılaştırıldığında,
diabetlilerde polihidroamnios insidansının 30 kat arttığı görülmüştür. Maternal
hiperglisemiye sekonder fetal hiperglisemi geliştiği ve fetal glikozürinin bu duruma yol
açtığı düşünülmektedir. Diyabetik kadınlarda amniotik sıvı indeksinin amniotik sıvı
glikoz düzeyi ile paralel seyrettiği saptanmıştır (66). Preterm eylem, erken membran
rüptürü, kordon sarkması veya ablatio plasenta riskini arttırır.
Üriner Enfeksiyonlar: Gebelikte artan glomerül filtrasyon hızına bağlı olarak yaklaşık
300 mg/gün glikozüri normaldir. Diyabetik gebelerde bu oran daha da artar. Hormonal
etkilerle idrar yollarında dilatasyon, şeker içeriği fazla olan idrarın retansiyonuna yol açar.
Bu durum bakteri kolonizasyonu için predispozisyon yaratır. Diabetli gebelerde %20
oranında asemptomatik bakteriüri ve bunların dörtte birinde pyelonefrit ortaya çıkar (55).
Preterm Doğum: Fetal iyilik hali ve matüriteye dair testler yokken açıklanamayan fetal
ölümleri engellemek için diabetiklerde preterm doğum bilinçli olarak uygulanmaktaydı.
Günümüzde bu uygulama terk edilmiş olmasına rağmen diabetiklerde hala preterm
doğum sıklığı yüksektir ve buna bağlı neonatal morbidite ciddi bir problemdir. Gebelikten
önce varolan diabet preterm doğum açısından bir risk faktörüdür ve diabete bağlı gelişen
komplikasyonlar gebeliğin erken sonlandırılmasını gerektirebilmektedir. Preterm eylem
için kullanılan beta mimetik ajanlar hiperglisemi ve hiperinsülinemi yaptığından diyabetik
gebelerde tokoliz için magnezyum sülfat veya kalsiyum kanal blokerleri kullanılmalıdır.
33
Eğer akciğer matürasyonu için steroid verilecekse kan şekerleri daha sıkı kontrol
edilmelidir (56).
Fetal Komplikasyonlar
İnsülinin 1922 de keşfi, obstetri ve yenidoğan yoğun bakımındaki gelişmeler diabetik
gebeliklerdeki perinatal mortaliteyi yaklaşık 30 kat azaltmıştır. Maternal öglisemiyi
sağlamadaki gelişmelerle diabetik gebeler miada kadar takip edilebilmiş ve böylece
iyatrojenik respiratuar distres sendromu oranları azalmıştır. Bütün bu gelişmelere karşın
diabetik kadınlardaki perinatal mortalite oranları, halen, diabetik olmayanların yaklaşık
iki katıdır (56).
Abortus: Diabetik kadınlarda özellikle perikonsepsiyonel dönemde glisemi kontrolü
yetersizse spontan düşük oranlarının daha fazla olduğu saptanmıştır. Ayrıca klas C, D, F
ye doğru çıktıkça abortus sıklığı artmaktadır. Perikonsepsiyonel dönemde iyi glisemi
kontrolüyle düşük riski normal popülasyondaki oranlara iner. Bu dönemde HbA1c
değerlerine bakılmalı, eğer yüksekse hasta daha sıkı takip edilmelidir (4,56).
Konjenital Anomaliler: Genel popülasyonda %1-2 sıklığında görülen konjenital
anomaliler özellikle pregestasyonel aşikar diyabeti olanlarda 4-8 kat daha fazladır ve
diabetik gebeliklerdeki en önemli perinatal ölüm nedenidir (4,56,67,68). Her sistemde
anomaliler görülebilse de diabetik anne bebeklerinde başlıca kardiyak, kas-iskelet ve
merkezi sinir sistemi anomalileri görülür. Kaudal regresyon sendromu ise nadir görülen
ama diabete özgü bir anomalidir, diabetli anne bebeklerinde situs inversus da diğer
anomalilere göre daha sık görülür(69, 70).
Paternal diyabet, normoglisemik anne veya birinci trimester sonrası gelişen gestasyonel
diabet varlığında konjenital anomali oranında artış saptanmaması embriyogenez
dönemindeki glisemik kontrolün patogenezde ana rolü üstlendiğini göstermektedir.
Birinci trimesterde HbA1c düzeyi yüksek saptanan gebelerde konjenital anomalilere daha
sık rastlanmaktadır. HbA1c düzeyi arttıkça anomali görülme oranı da artmaktadır (56, 71,
72). (Tablo 13)
34
Tablo 13: İlk trimester HbA1c değerleri ve konjenital anomali ilişkisi
Maternal HbA1c
Major konjenital anomali oranı
≤ % 7.9
% 3.2
% 8.9 – 9.9
% 8.1
> % 10
% 23.5
Hipergliseminin hangi mekanizma ile anomalilere neden olduğu net değildir. İnositol,
prostaglandinler
ve
serbest
oksijen
radikallerinin
metabolizmalarını
etkilediği
düşünülmektedir. Nitekim birer antioksidan olan vitamin E ve C nin hayvan deneylerinde
hiperglisemiye bağlı anomalileri azalttığı gösterilmiştir. Benzer şekilde prostaglandinlerle
de aynı sonuç görülmüştür (73). Gebeliğin 3.-6. haftaları embriyonun teratojenlere en
duyarlı olduğu haftalardır. Eğer bu dönemde uygun glisemik kontrol sağlanırsa anomali
oranları genel popülasyon seviyesine inebilmektedir. Gebe kalmayı düşünen diyabetik
kadınlar bu konuda özellikle bilgilendirilmelidir (51).
Makrozomi ve LGA: Makrozomi gestasyonel yaştan bağımsız olarak 4000 gr üzerindeki
fetusu tanımlar.( 4500 gr ve üstünü kabul edenler de vardır.) LGA ise doğum kilosunun
gebelik haftasına göre 90. persantilin üstünde olmasıdır (56,74,75). Normoglisemiklerle
karşılaştırıldığında makrozomi diabetiklerde üç kat daha fazladır ve bu durum diabetik
anne bebeklerindeki birçok morbidite ile ilişkilidir(76,77). Bu bebeklerde tipik olarak
fetal iskelet sistemi aşırı gelişmeden etkilenmezken özellikle omuz ve gövdelerinde aşırı
yağ birikimi olur. Normoglisemik annelerin makrozomik bebekleriyle karşılaştırıldığında
bu bebeklerde baş/omuz oranı azalmış, omuz genişliği ve üst ekstremite cilt altı kalınlığı
artmıştır. Diabetik anne bebeklerindeki bu anormal antropometri aynı kilodaki diğer
bebeklere oranla omuz distosisi riskini daha da arttırmaktadır (78,79).
Makrosomi gelişimindeki ana unsur maternal hiperglisemiye cevap olarak gelişen fetal
hiperinsülinemi gibi görünmektedir. Maternal glikoz seviyelerinin yaklaşık %80 i fetusta
da olur. Böylece hiperglisemik annelerin fetusları daha fazla insülin sentezlerler. Fetusta
insüline duyarlı dokular olan karaciğer, yağ dokusu, kas dokusu, kalp, adrenal glandlar,
pankreas gibi dokular hipertrofi ve hiperplaziye uğrar. Beyin, böbrekler ve femur
boyunda ise aynı değişim görülmez. Benzer şekilde diyabetiklerdeki insülin rezistansı ve
35
hipoinsülinemik durum sonucu maternal aminoasit kullanımı azalmakta ve dolaşımdaki
artmış olan aminoasitlerin fetusa geçerek insülin sekresyonunu uyarması sonucu fetal
gelişim hızlanmaktadır (4, 80). Diabetin yanı sıra iri bebek öyküsü, gebelik öncesi kilo,
gebelikte alınan kilo, multiparite, erkek fetus, 40 haftayı geçen gebelikler, maternel boy
ve 100gr OGTT si negatif ancak 50gr taraması pozitif olması makrosomi için diğer risk
faktörleridir (79).
Fetal Gelişme Kısıtlılığı: Daha çok pregestasyonel diyabetiklerde görülür. Diyabete
bağlı mikro ve makrovasküler komplikasyonu gelişmiş gebelerde uteroplasental
yetmezliğe bağlı olarak gelişir (51).
İn Utero Mort Fetalis: Nedeni tanımlanamayan ölü doğumlar aşikar diabet ile komplike
olmuş gebeliklerde rastlanan bir durumdur. Bu infantlar tipik olarak yaşına göre büyüktür
ve genellikle yaklaşık 35 hafta veya sonrasında doğumdan önce ölürler. İnsidansı
%1civarındadır (63). Buradaki mekanizma tam bilinmemekle beraber, glikozun fetal
eritrositlere bağlanmasıyla ortaya çıkan hipoksi veya glikoz hareketleriyle, su ve
elektrolitlerdeki ani yer değişimlerinden şüphelenilmektedir (55). Optimum glisemik
kontrol ve yakın izlem ile bu duruma daha nadir rastlanılması sağlanabilmektedir.
Doğum Yaralanmaları: Omuz takılması ve brakial pleksus yaralanmalarını içeren
doğum yaralanmaları diabetik anne bebeklerinde ve makrozomik bebeklerde daha sık
rastlanmaktadır. Normal gebelerde %0.3 - %0.5 oranında omuz distosisi gelişirken bu
oran diabetiklerde 2-4 kat daha fazladır. Omuz distosilerinin yarısı normal kilolu
bebeklerin doğumu sırasında oluşmakla beraber 4000 gr üstünde insidans 10 kat artmakta
ve eğer maternal diabet mevcutsa 4000 gr üzerindeki her 250 gr için risk 5 kat daha
artmaktadır (56).
Yenidoğanın Sorunları
Modern maternal ve neonatal bakımdaki gelişmelere rağmen diabetik annelerdeki glikoz
metabolizmasındaki anormallikler bir takım neonatal sorunların daha sık görülmesine
neden olmaktadır.
36
Respiratuar Distres Sendromu: Yakın zamana kadar respiratuar distres sendromu
diabetik anne bebeklerindeki en yaygın görülen hastalıktı. Günümüzde insidansı %31
lerden %3 lere inmiştir ancak genede diabetik anne bebeklerinde 5-6 kat daha sıktır (56).
Normal gebeliklerin %99’unda 37.gebelik haftasına kadar fetal akciğer matürasyonu
tamamlanmış olur. Diabetik gebeliklerde ise 38.5 haftadan önce akciğer matürasyonunun
tamamlandığından emin olunamaz (81).
Akciğer matürasyonundaki gecikmeden hiperglisemi ve hiperinsülineminin sorumlu
olduğu düşünülmektedir. İnsülin, glikokortikoid reseptörlerini bloke ederek veya
fosfolipid sentezinde rol oynayan enzimleri inhibe ederek sürfaktan yapımını olumsuz
yönde etkilemektedir. Fetal akciğer matürasyonunu tespit etmek için kullanılan L/S
(lesitin/sfingomyelin) oranının sensitivitesi diyabetiklerde daha düşüktür. Bu yüzden L/S
oranı yerine amnion sıvısında fosfotidilgliserol tayini daha güvenilirdir (81,82).
Hipoglisemi: Diabetli annelerin bebeklerinde %25-40 kadarında, yaşamın ilk saatlerinde
hipoglisemi görülür. Gebelik boyunca kötü maternal glisemi kontrolü ve özellikle doğum
sırasında maternal glikoz düzeylerinin yüksek olması, neonatal hipoglisemi riskini artırır.
İntrauterin fetal pankreasın belirgin maternal hiperglisemi nedeniyle stimüle olması fetal
beta hücre hiperplazisine bu da hiperinsülinemiye yol açar. Doğumdan sonra
transplasental glikoz kaynağı kesilince hipoglisemi ortaya çıkar (83,84). Uzamış
hipoglisemi konvülziyon, koma ve beyin hasarına yol açabileceği için bu bebekler
yakından takip edilmelidir.
Polisitemi: Hematokritin %65’den yüksek olmasıdır. Diabetik anne bebeklerinin %1040’ında görülür. Hipergliseminin kronik hipoksiye neden olduğu ve bunun sonucunda da
artan eritropoetin salgısının polisitemiye neden olduğu sanılmaktadır. Alternatif olarak
hipergliseminin eritrositlerin erken destrüksiyonuna yol açması suçlanmaktadır (4,84).
Hiperbilirubinemi: Yenidoğan hiperbilirubinemisi diyabetik anne bebeklerinin yaklaşık
%25’inde, normal popülasyonun iki katı sıklıkta görülür. Artmış preterm doğum oranları
ve polisitemi nedeniyle daha sık görülmektedir. Genellikle hafif-orta derecededir.
Hidrasyon ve fototerapi ile geçer (4,56).
37
Hipokalsemi: Serum kalsiyum düzeyinin <7 mg/dl olmasıdır. Diabetik anne
bebeklerinde sıktır. İrritabilite ve tetaniye neden olur. Maternal glisemi kontrolü iyi
olanlarda daha azdır. Hipokalsemiye genellikle hipomagnezemi de eşlik eder (4,84).
Hipertrofik Kardiyomyopati: Özellikle diyabet kontrolü yetersiz annelerin makrozomik
bebeklerinde görülür. Benign bir durumdur ve doğumdan sonra altı ay içinde kaybolur.
Yüksek fetal insülin seviyelerinin miyokardda yağ ve glikojen depolanmasına yol açtığı
ve septal hipertrofinin oluştuğu düşünülmektedir (84,85).
Gebelikte Diabet Tanısı
Gebelikte saptanan değişik derecelerdeki karbonhidrat intoleransının çok büyük bir
çoğunluğunu gestasyonel diabetes mellitus oluşturmaktadır. GDM ilk kez gebelik
sırasında başlamış veya saptanmış olan çeşitli derecelerdeki karbonhidrat intoleransı
olarak tanımlanır. Şüphesiz, gestasyonel diabetli bazı kadınların daha öncesinde tanı
konulmamış glukoz intoleransı vardır. Özellikle 24. gebelik haftasından önce açlık
hiperglisemisi saptanan kadınların gebelik çıktıları klas B ile F-R arasında olan kadınlarla
benzerdir. Erken gebelik haftalarında saptanan hiperglisemi aynı zamanda HbA1c
yüksekliği ile beraberse hasta pregestasyonel diabet kabul edilmelidir (4,56). GDM
gebeliğin diabetojenik etkisinin bariz bir şekilde açığa çıktığı gebeliğin ikinci yarısında
araştırılır.
Gestasyonel Diabetes Mellitus
Tarama: Yıllardır devam eden araştırmalara rağmen, gestasyonel diabetin taramasına
yönelik optimal yaklaşım açısından görüş birliği sağlanamamıştır. Genel mi yoksa seçici
tarama mı kullanılması, ayrıca hangi 50 gr’lık glikoz yükleme test eşiğinin gestasyonel
diabet riskindeki kadınları tanımlamak için en iyisi olduğu hala tartışılmaktadır (4). 1997
yılında yapılan dördüncü atölye çalışmasında genel taramaya yönelik daha önce yapılan
öneriler, seçici tarama yönünde değiştirilmiştir (4,56) (Tablo 14).
38
Tablo 14: Gestasyonel Diyabet Taraması İçin Risk Değerlendirmesi
Düşük risk durumu: Düşük risk grubunda glukoz testlerine gerek yoktur, ama bu grup
aşağıdaki kriterlerin hepsinin geçerli olduğu kadınlarla sınırlıdır.
· Yaş < 25
· Gebelik öncesi normal kilolu
· GDM prevelansı düşük olan etnik gruplara ait olması
· birinci derece yakınlarında diyabet bulunmaması
· Bozuk glikoz toleransı anamnezinin olmaması
· Kötü obstetrik sonuç veya makrozomik bebek öyküsünün olmaması
Yüksek risk durumu: Yüksek risk durumunda gebe tespit edilir edilmez glikoz testi yapılır
ve erken yapılan testte diyabet tanısı konmazsa 24 – 28. haftalar arasında tekrarlanır.
Aşağıdaki kriterlere sahip kadınlara erken test yapılmalıdır.
· Obezite
· GDM anamnezi veya makrozomik bebek doğurma öyküsü
· Glikozüri
· Kuvvetli ailesel diyabet anamnezi
Açlık kan şekeri ≥ 126 mg/dl veya herhangi bir zamanda ya da postprandiyal glikoz seviyesi
> 200 mg/dl olan kadınlar GDM kriterlerini doldurur ve daha ileri glikoz testlerine gerek
yoktur. Diğer bütün yüksek risk statüsündeki kadınlara 50 g glikoz yükleme testi veya direkt 100
g oral glikoz testinin en yakın zamanda yapılması gerekir. İlk test normal ise 24-28.
haftalar arasında tekrar edilir.
Orta risk durumu: Bu grup yüksek veya düşük risk durumuna girmeyen kadınlardan
oluşur. Bu durumda 24 – 28 haftalarda 50 g glikoz yükleme testi yapılır ve pozitif ise 100 g
üç saatlik oral glikoz tolerans testi yapılır.
Dördüncü Uluslararası Gestasyonel Diyabet Atölye Çalışması Konferansı (1998).
Taramada amaç tanı değil risk altındaki grubu saptamaktır. Önceleri tarama için gebenin
kişisel ve ailesel hikayesi kullanılıyordu. Ailede diabet öyküsü olan veya daha önceki
gebeliklerde ölü doğum, makrozomik bebek hikayesi olanlar tanısal 3 saatlik 100 g oral
glikoz tolerans testi (OGTT)’ne yönlendiriliyordu. Ancak bu şekilde hikayeye dayalı
tarama ile GDM’ lilerin %50 si tanınabiliyordu. Daha sonra O’Sullivan ve arkadaşları
tarama için 1 saatlik 50 g yükleme testini önerdiler (4,51,86). 50 g tarama testinde 24-28.
gebelik haftaları arasında günün herhangi bir saatinde ve son yemeğin saatine
39
bakılmaksızın 50 g glikoz oral olarak verilir ve 1 saat sonra plazma glikozu ölçülür.
Sonuç 140 mg/dl ve üzerinde ise hasta 100 g OGTT için yönlendirilir. Bu testte eşik
değer 140 mg/dl alındığında GDM si olanların %80 ni, 130 mg/dl alındığındaysa %90 nı
tanınabilir fakat bu durumda %20-25 normal hastanın da testi pozitif olacaktır ve maliyet
artacaktır. ACOG ve ADA eşik değer olarak 140 mg/dl yi önermektedir (4,56,87). Ayrıca
birçok çalışmada 50 g tarama testinde çıkan sonuç yükseldikçe GDM riskinin arttığı
gösterilmiştir. Sonuç 200 mg/dl ve üstünde ise hasta 3 saatlik OGTT yapılmadan GDM
kabul edilmektedir (56).
Tanı: GDM tanısı 100 g veya 75 g OGTT kullanılarak konulur. OGTT öncesinde bazı
standart koşullar sağlanmalıdır; Bunlar:
1) Testten önceki üç gün fiziksel aktivite kısıtlanmamalı, diet günde en az 150 g
karbonhidrat içermelidir.
2) Test 8-14 saat gece açlığını takiben sabah uygulanmalıdır.
3) Test süresince hasta oturur durumda olmalı ve sigara içmemelidir.
4) Açlık kan şekeri için kan alındıktan sonra 1, 2 ve 3. saatlerde tekrar kan şekerine
bakılmalıdır.( 75g da 3. saate bakılmaz ) Eğer bakılan kan şekeri düzeylerinden iki veya
daha fazlası eşik değerleri aşarsa GDM tanısı konulur (87). ( Tablo 7)
Tablo 15: 100 g OGTT tanı kriterleri
Ölçümün zamanı
Ulusal diyabet veri grubu
Carpenter ve Couston
Açlık
105 mg/dl
95 mg/dl
1. saat
190 mg/dl
180 mg/dl
2. saat
165 mg/dl
155 mg/dl
3. saat
145 mg/dl
140mg/dl
ACOG 1994
100 g OGTT de tek değer yüksek bulunduğunda seçilecek yaklaşım konusunda görüş
birliği yoktur ancak bunlarda makrozomi başta olmak üzere perinatal morbidite
artmaktadır (56, 88). Bu gebelerde testin 32-34. haftalarda tekrarı önerilir (84). Eğer
OGTT de yüksek olan tek değer açlık kan şekeri ise ve bu değer 126 mg/dl üzerinde ise
40
başka bir gün tekrar açlık kan şekerine bakılır. Sonuç gene 126 mg/dl üstünde ise gebe
GDM tanısı alır (56).
Tablo 16: OGTT Sonuçlarını Etkileyen İlaçlar
Biguanides
Metformin
Anabolic Steroids
Nandrolone, Stanazol
Hormone Antagonists
Lanreotide, Octreotide
Bendrofluazide (Bendroflumethiazide), Chlortalidone,
Thiazide Diuretics
Cyclopenthiazide, Hydrochlorothiazide, Indapamide,
Mefruside, Metolazone, Polythiazide, Xipamide
Loop Diuretics
(tiazidlerden daha az
Bumetanide, Frusemide (Furosemide), Torasemide
etkili)
Kombine Diureticler: özellikle thiazide içeren diüretikler
Potasyum tutucu diüretikler: özellikle thiazide içeren diüretikler
Acebutolol, Atenolol**, Betaxolol**, Bisoprolol**,
-Adrenoceptor Blockers Carvedilol, Celiprolol, Esmolol, Labetalol, Metoprolol**,
(** cardio-selective)
Nadolol, Nebivolol**, Oxprenolol, Pindolol, Propanolol,
Sotalol, Timolol
Thiazide diuretikler ile kombine Anti-hipertansif ilaçlar
Anti-hipertansif
Diazoxide
Lipid düşürücü ilaçlar
Nicotinic acid (not Acipimox)
Antikonvulsanlar
Phneytoin
Antibiotikler
Nitrofurantoin
Glucocorticoid
tedavi(sistemic)
Betamethasone, Cortisone Acetate, Deflazacort,
Dexamethasone, Hydrocortisone, Methylprednisolone,
Prednisolone, Triamcinolone
41
GDM de Tedavi:
Gestasyonel diabeti olanlar açlık kan şekeri( AKŞ ) ve 2. saat tokluk kan şekeri (TKŞ)
düzeylerine göre iki sınıfa ayrılırlar.(Klas A1 ve Klas A2). Standart diyet tedavisi ile açlık
kan şekerleri 105 mg/dl altında veya ikinci saat tokluk kan şekeri düzeyi 120 mg/dl’ nin
altında tutulamıyorsa genellikle insülin tedavisi önerilir (4).
Fetal riskleri engelleyen ideal glisemi hedeflerini tanımlayacak yeterli sayıda kontrollü
deneyler yoktur. Dördüncü Uluslar arası Gestasyonel Diabet Atölye Çalışması Konferansı
ve Amerikan Diabet Birliği( ADA), açlık kan şekeri 95 mg/dl, 1. saat TKŞ 140 mg/dl
veya 2. saat TKŞ 120 mg/dl altında tutulamıyorsa insülin tedavisi önermektedir (2,4).
Diyet: Beslenme danışmanlığı GDM’ lilerde tedavinin köşe taşını oluşturur ve üç ana
hedefi vardır.
1. Anne ve bebek için gerekli olan besinleri sağlamak.
2. Glikoz düzeyini kontrol etmek.
3. Açlık ketozisini önlemektir.
Fetal makrozomi ile postprandial kan şekeri seviyeleri arasında korelasyon olduğu
gösterilmiştir (89). GDM de postprandial hipergliseminin nedeni periferik insülin direnci
ve azalmış insülin sekresyonudur. Postprandial glikoz öğündeki karbonhidrat içeriğine ve
glikoz klirensinin etkinliğine bağlıdır. Buna göre eğer öğündeki karbonhidrat kısıtlanırsa
yemek sonrası glikoz yükselmeleri de kısıtlanacaktır. Ayrıca diyet tedavisi insüline karşı
periferik cevabı güçlendirir (90).
Diyetle maternal glikoz seviyelerinde 15-20 mg/dl düşüş beklenir. Hastaların diyetleri 3
ana 3 ara öğün şeklinde ayarlanır. Diyet; %50-55 kompleks karbonhidrat, %20-30 yağ ve
%20-30
protein
içermelidir.
Basit
şekerler,
kolesterol
ve
doymuş
yağlardan
kaçınılmalıdır. Gebelere verilecek günlük kalori ideal kilo ile ilişkili olarak mevcut vücut
ağırlığına göre verilir (4,91).
42
Tablo 17: Diyabetik gebeler için önerilen günlük kalori alımı
İdeal kilo ile ilişkili olarak mevcut vücut ağırlığı
Günlük kalori alımı(kcal/kg)
< %80-90
36-40
%80-120
30
%120-150
24
%150
12-18
İdeal kilo boyun karesi ile 27 çarpılarak bulunur.
Egzersiz: Glisemik kontrolün sağlanmasında egzersizin, fevkalade önemli bir yeri vardır
ve tüm gebelere tavsiye edilmelidir. Özellikle üst vücut kaslarını çalıştıran egzersizler
önerilir. Egzersizle beraber diyet tedavisi alanlarda, yalnız diyet yapanlara göre daha
düşük glikoz seviyeleri izlenir. Egzersizin glikoz seviyelerine etkisi yaklaşık 4 hafta sonra
ortaya çıkar (4,51).
İnsülin: İnsülinin kimlere ne sıklıkla ve hangi dozda verileceği tartışma konusudur.
İnsülin tedavisinin etkinliğinin değerlendirilmesindeki hedefler fetal makrozominin ve
neonatal komplikasyonların engellenmesidir. Hekimlerin yaklaşık %93’ü diyet tedavisine
rağmen açlık hiperglisemisi 105 mg/dl nin üzerinde seyreden GDM’li kadınlara insülin
tedavisi başlamaktadır. Ancak son çalışmalar açlık glikoz değerinin 95 mg/dl üzerinde
olduğu olgularda da insülin sekresyonunun az olduğunu ve daha sık fetal makrozomiyle
karşılaşıldığını göstermiştir. İnsülin başlama eşik değeri 95 mg/dl olarak önerilmiştir.
İnsülin, iyi bir glisemik kontrol sağlamasının yanı sıra makrozomi ile ilişkili olduğu
düşünülen lösin, serin, alanin gibi amino asitlerin yükselmesini de önler (2,51,56,91,92).
GDM’li hastaların yaklaşık %15’i diyet tedavisine uyulmasına rağmen yeterli glikoz
kontrolü için insüline ihtiyaç duyarlar. GDM’li hastalarda fetal ve neonatal
komplikasyonların hangi glikoz düzeyinden sonra arttığı ayrıca açlık mı yoksa tokluk kan
şekeri düzeylerinin mi daha prediktif olduğu net değildir (51,56). İnsülin başlama dozu
gebenin o andaki kilosu ve gebelik haftasına göre ayarlanır. Genellikle 18. haftaya kadar
0.7 Ü/kg, 18-26 haftalar arası 0.8 Ü/kg, 26-36. haftalarda 0.9 Ü/kg ve 36-40. haftalar
arasında 1 Ü/kg ile çarpılarak hesaplanır (Tablo 18).
43
Tablo 18: Gebelerde insülin başlama dozları gebelik haftası İnsülin dozu
<18 hft.
0.7 Ü/kg
18-26 hft.
0.8 Ü/kg
26-36 hft
0.9 Ü/kg
36-40 hft
1.0 Ü/kg
Hesaplanan doz genellikle şu protokollerle uygulanır:
2’li protokol: Total insülin dozunun 2/3’ü sabah, 1/3’ü akşam verilir. Sabah dozunun
2/3’ü NPH, 1/3’ü kristalize insülindir. Akşamki insülinin yarısı NPH, yarısı da
kristalizedir.
3’lü protokol: Total doz ve uygulaması 2’li protokolde olduğu gibidir. Sadece akşamki
NPH dozu, gece yatarken verilir.
4’lü protokol: Bu rejimde hesaplanan günlük total kristalize insülin dozu 3 eşit parçaya
bölünerek sabah, öğle, akşam öğünlerinden önce yapılmak üzere ayarlanır. Akşam için
hesaplanan NPH dozu gece yatarken yapılır. İnsülin tedavisi başlananlar genellikle her
yemekten önce ve sonra olacak şekilde kan şekeri takibine alınırlar. Amaçlanan kan
şekeri düzeyleri açlıkta 60-90 mg/ dl, ikinci saat tokluk 120 mg/dl altıdır. Eğer bu
değerler sağlanamazsa insülin dozu % 10-15 arttırılır (4,55). Son yıllarda oral
antidiyabetiklerin de gebelikte kullanılabileceğine dair çalışmalar yapılmaktadır. Bu
çalışmalarda hipoglisemik ajanlara atfedilecek belirgin bir neonatal komplikasyona
rastlanmamıştır (93,94). Ancak mevcut bilgi birikimi, gebelerde bu tür tedavi ajanlarının,
insülinin yerini alarak rutin uygulamalarını önerebileceğimiz düzeyde değildir.
Pregestasyonel Diabette Tedavi
Pregestasyonal diabeti olan gebelerde hem fetus hem de anne belirgin risk altındadır.
Gebelikten önce başlanılarak, gebeliğin erken dönemlerinde kan şekerinin kontrolünün
sağlanması, konjenital anomali ve spontan abortus riskini azaltır. Gebelik ilerledikçe
hasta senkop, hipoglisemi, ve diabetik ketoasidoz gibi acil durumlarla karşılaşılabilir.
Daha sonraki dönemlerde ise preeklampsi gelişebilir. Ayrıca fetusun in utero ani ölüm
riski de artmıştır. Pregestasyonel diabette tedavi tercihen gebelikten önce başlamalı ve her
trimester boyunca spesifik hedefleri içermelidir. Diabetle komplike olmuş gebeliklerde
tedavi diyetle beraber, gerektiğinde insülin kullanımıdır.
44
Diyet: Pregestasyonel diyabeti olanlarda diyet GDM’de olduğu gibi ayarlanır. Gebelere
verilecek günlük kalori ideal kilo ile ilişkili olarak mevcut vücut ağırlığına göre verilir
(Tablo 17). Günlük toplam kalori, üç ana ve üç ara öğün şeklinde alınmalıdır. Toplam
kalorinin %10’u kahvaltıda, %30’u öğle yemeğinde, %30’u akşam yemeğinde alınır.
Kalan %30’luk kalori ise üç ara öğünden sağlanır. Eğer hasta, yapay tatlandırıcılar
kullanıyorsa, bunlar gebelikte önerilmez (51).
İnsülin: Pregestasyonel diabeti olanların gebelikle birlikte insülin ihtiyaçları artar. Tip1
diyabetiklerde insülin gereksinimi %50-100 oranında, Tip 2 diyabetiklerde ise iki
katından fazla artar (84). Gebelik düşünen veya gebe olan diabetik kadınlarda insan
insülini kullanılması önerilmektedir. Oral hipoglisemik ajan kullananlar insüline
çevrilmelidir (4, 51).
Pregestasyonel diabeti olanlar genellikle gebelik öncesi normal insülin rejimlerine devam
ederler ancak gebelik ilerledikçe bunlara doz ayarlaması yapmak gerekir. Hedef glikoz
düzeyleri hastaya öğretilmeli ve bunun için insülin doz ayarlamaları yapılmalıdır.
Prekonsepsiyonel dönemde ve gebelikte hedeflenen glukoz değerleri şu şekilde olmalıdır
(Tablo19).
Tablo 19: Diabetik kadınlarda Gebelik sırasında hasta Tarafından ölçülen kapiller kan
glikozu hedefleri
Örnek kan glikozu( mg/dl)
Açlık
60 - 90
Yemekten önce
60 - 105
Yemekten sonra
100 - 120
02.00- 06.00
60 -120
Egzersiz: Gestasyonel diyabette ve tip2 diyabette periferik insülin direncini yenmek
amacıyla egzersiz insülin tedavisinden önce gelir ve fevkalede önemli bir yere sahiptir.
Ancak tip 1 diyabetiklerde egzersizin faydalı olup olmadığı tartışmalıdır. Bu hastalar
zaten insülin kullanmaktadır ve egzersiz hipoglisemiyi indükleyebilir. Bu yüzden tip1
45
diyabetiklere egzersiz önerirken dikkatli olunmalı, gebelikten önce hiç yapmadığı
egzersizler önerilmemelidir.
GDM ve Pregestasyonel Diabetes Mellitusda Antenatal Takip
GDM tip A1 de gebe çok sıkı fetal antenatal testler yapılmaksızın izlenebilir. Glisemik
kontrolün sağlanması için hasta 2 haftada bir görülür. GDM A1’ de hastanın önemli bir
hastalığı veya ölü doğum öyküsü, hipertansiyon, fetal gelişme geriliği gibi obstetrik risk
faktörleri yoksa normal gebelik sürecindeki tetkiklerden farklı bir araştırma yapmaya
gerek yoktur. GDM tip A2 grubu ise pregestasyonel diabetikler gibi takip edilirler. GDM
li hastalarda eğer obstetrik bir endikasyon yoksa 40. gebelik haftasından önce doğumun
başlatılması için endikasyon yoktur (95).
Pregestasyonel
diabetli
gebeler
mümkünse
prekonsepsiyonel
dönemde
değerlendirilmelidirler. Eğer hasta gebe kaldıktan sonra başvurdu ise ilk vizite detaylı
sistemik muayene yapılmalı ve diabete bağlı organ hasarlarının varlığı araştırılmalıdır. İlk
ziyarette rutin laboratuar değerlendirmesi (Hb, TİT, idrar kültürü) yapılmalıdır.
Asemptomatik bakteriüri bile tedavi edilmelidir. Çünkü bu piyelonefrite ve sonradan
ketoasidoz ve intrauterin fetal ölüme yol açabilir. Bundan dolayı her trimesterde rutin
idrar kültürü yapılmalıdır. Ketoasidoz ve ketozis engellenmelidir. Beş yaşına kadar takip
edilmiş ve tek başına intrauterin yüksek ketozise maruz kalmış çocuklarda, öğrenme ve
davranma zorluklarına yol açtığı görülmüştür. Bu komplikasyonun engellenmesi için
insülinin gerekli zamanlarda ve gerekli miktarda alınması sağlanmalı ve enfeksiyöz
nedenler giderilmelidir.
Oftalmolojik muayene ile retinopati, 24 saatlik idrarda total protein ve kreatinin klirensi
ile böbreklerin durumu araştırılmalıdır. Beş yıldan fazla diyabeti olanlarda ve 30 yaşın
üstündekilerde EKG ile kardiyolojik durum değerlendirilmelidir (4, 51). Yine ilk vizite
gebenin HbA1c düzeyine bakılmalıdır. HbA1c önceki 6-8 hafta içindeki ortalama kan
glikoz düzeyini yansıttığı için kronik glisemik kontrolün en iyi belirleyicisidir. Özellikle
HbA1c düzeyi erken gebelikte %10 ve üzerinde ise fetal malformasyon riski %23’e
yükselmektedir. Gebe kadın bu konuda bilgilendirilmelidir. HbA1c düzeyleri 4-6 haftada
bir tekrar edilmeli ve hastada sıkı glisemi kontrolü sağlanmalıdır (51, 84). Tüm gebelere
46
ilk trimesterde USG yapılarak CRL’ ye göre gebelik haftası hesaplanmalıdır. Böylelikle
ilerleyen haftalarda ortaya çıkabilecek makrosomi yada gelişme geriliği tanıları daha
kesin konulabilmektedir. İkinci trimesterde 16-18. haftalarda maternal alfa-fetoprotein
düzeyi bakılmalıdır. 18-22. haftalarda ikinci düzey USG ve fetal ekokardiyografi ile
konjenital anomali araştırması yapılmalıdır. Burada dikkat edilecek nokta maternal alfafetoprotein düzeyleri diyabetik gebelerde düşük olabilir. Buna bağlı olarak yorum
değişmektedir (96).
Maternal diyabet tek başına down sendromu gibi kromozom anomalilerinin riskini
artırmaz. Bu nedenle amniyosentez gibi invaziv girişim endikasyonları genel
popülasyonla aynıdır (51). Üçüncü trimesterde glikoz kontrolünü izlemek ve
preeklampsiyi değerlendirmek üzere haftalık muayene önerilir. Amniyotik sıvı hacminin
yanı sıra, hem aşırı hem de yetersiz fetal büyümeyi değerlendirmek için 3-4 hafta
aralıklarla seri ultrasonografi uygulanır. Bu gebelerde fetal ölüm riski arttığı için 26-32.
haftalarda fetal durumun takibi için haftalık kontroller yapılır. Eğer hastanın glisemi
kontrolü kötü, nefropati veya hipertansiyon gibi komplikasyonlar varsa haftada iki kez
NST ve haftalık biyofizik profil takibi önerilir (4,56).
Hospitalizasyon diyabeti kontrol altında olmayan ve hipertansiyonu olan kadınlara
önerilir. Artan hastane masraflarından dolayı, aşikar diyabeti olan kadınlar için rutin
antepartum hastane yatışları artık genellikle uygulanmamaktadır. Ancak hasta
popülasyonunun çoğunu yoksul hastaların oluşturduğu Parkland Hastanesi deneyimi,
ayaktan takip edilenlerde perinatal mortalite hızının iki katına çıktığını göstermiştir.
Mortalitedeki bu artış yaklaşık 36. haftada gelişen açıklanamayan fetal ölümlere bağlıydı.
Sonuç olarak, insüline bağımlı diyabeti olan pek çok kadın 34. haftadan doğuma kadar
hospitalizasyonu artık kabul etmektedir (4).
Doğum zamanlaması ve yönetimi
Herhangi bir maternal ya da fetal endikasyon olmadığı sürece eğer glisemi kontrolü iyiyse
diabetik gebeleri 40. haftadan önce doğurtma endikasyonu yoktur. Diyabetle komplike
gebeliklerde doğumu başlatmak için gerekli koşullar şunlardır (56, 97) :
47
a) Fetal endikasyonlar
1. Non-reaktif NST, pozitif CST
2. USG de fetal gelişme geriliğinin saptanması
3. Amnios sıvısının azalması ile birlikte, fetal büyüme hızının yavaşlaması
4. 40-41 haftalık gebelik.
5. Makrozomi ile beraber matür fetus
b) Maternal endikasyonlar
1. Ağır preeklampsi
2. Hafif preeklampsi ile beraber matür fetus
3. Renal fonksiyonların bozulması ( kreatinin klirensi< 40mL/dk)
c) Obstetrik endikasyonlar
1. Tokolizin başarısız olduğu preterm eylem.
2. Matür fetusla beraber indüksiyona uygun serviks.
Yapılan çalışmalar diyabetik gebelerin miada kadar takip edilebileceğini gösterse de
obstetrisyenlerin çoğunun elektif olarak gebeliği sonlandırdığı görülmektedir. Gebelik
yaşının doğruluğundan emin olmak kaydıyla akciğer matürasyonunun tamamlandığı
kabul edilen 38,5 haftadan itibaren doğumun başlatılabileceği belirtilmektedir (56).
Diabetik gebeliklerde makrozomi ve buna bağlı artmış omuz takılması riski nedeniyle
tahmini fetal ağırlık 4500 gr ve üstündeyse sezaryenle doğum önerilmektedir. Bu
gebelerdeki en sık sezaryen endikasyonlarını başarısız indüksiyon, ilerlemeyen travay,
fetal distres oluşturmaktadır (98). Diabetik anne bebeklerindeki önemli bir komplikasyon
olan yenidoğan hipoglisemisi travay esnasındaki glisemi düzeyiyle korelasyon gösterir.
Peripartum dönemde maternal glikoz seviyelerinin normal değer aralığında olması şarttır.
Amaç glikoz konsantrasyonunu 80 – 110 mg/dl gibi dar bir aralıkta tutmaktır(97). Bunun
için gebeye 0.5-1 U/saat insülinle tampone %5 DRL 100 ml/saat infüzyonu başlanır.
Saatlik kapiller glikoz düzeyi ölçülerek doz ayarlaması yapılır (56, 97). ( Tablo 19)
48
Tablo 20: İntrapartum Maternal Glisemik Kontrol
Kan glikozu (mg/dl)
İnsülin dozu ( U/saat)
< 80
Sıvılar( 100 ml/saat)
0
%5DRL
80-100
0.5
%5DRL
100-140
1
%5DRL
141-180
1.5
İzotonik
181-220
2.0
İzotonik
>220
2.5
İzotonik
Tablo 21: İnsülin infüzyon yöntemi.
İnsülin infüzyon yöntemi
a. %5 Dekstroz ile 100 ml/ saat hızında glikoz infüzyonuna başlanır.
b. 0.5 U/saat dozunda regüler insülin infüzyonu başlanır.
c. Gerekirse oksitosin başlanır.
d. Saatlik olarak maternal kapiller glikoz seviyesi ölçülür ve ihtiyaca göre doz ayarlanır.
Eğer sezaryen planlanıyorsa gece insülin dozu yapılır, sabah dozu ise yapılmaz. Doğum
sonrası insülin ihtiyacı belirgin olarak azalır. İnsülin ihtiyacı genellikle yarı yarıya azalır
ve postpartum kiloya göre 0.6 Ü/kg/gün’ den hesaplanır (51,56).
Gestasyonel diyabette uzun dönemde prognoz
Gebeliğinde GDM tanısı almış kadınlarda gelecekte diabetes mellitus gelişme ihtimali
yüksektir. Eğer gebelikte glisemi kontrolü için insüline ihtiyaç duymuşsa % 50 oranında 5
yıl içinde DM geliştirir. Eğer diyet yeterli olduysa %60 ihtimalle 10-15 yıl sonra DM
gelişir. Bununla birlikte yaşam tarzı değişiklikleri ile bu kişilerde diyabetin açığa çıkışı
geciktirilebilmektedir. GDM tanısı almış kadınlar postpartum 6-12. haftalar arasında 75 g
OGTT ile tekrar değerlendirilmeli, olası glikoz intoleransı veya pregestasyonel diyabet
araştırılmalıdır.
49
MATERYAL VE METOD
Bu çalışma 1 Şubat 2008 ve 30 Ekim 2008 tarihleri arasında Taksim Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Kadın doğum kliniğin’de gerçekleştirildi. Çalışmamız gebelik kontrolüne
gelen 101 hastanın 24-28. haftalar arasında yaptırmış olduğu 50 gram ve 100 gram oral
glikoz testi sonuçları değerlendirilerek yapıldı. Gebelere (günün herhangi bir saatinde
yemek yeme zamanına bakılmaksızın) 50 gr glikoz oral yoldan verildi.
Bir saat sonra venöz kanda glikoz seviyesine bakılarak 140 ml/dl ve üzerindeki değerler
anormal kabul edilip 100 gr Oral Glikoz Tolerans Testi yapıldı. OGTT için gebelere 3
gün boyunca 150 gr karbonhidrat içeren diyet önerilmiş, 8 saatlik açlıktan sonra OGTT
uygulanmıştı. Açlık, bir, iki, üç saat sonra kan şekerlerine bakmak için kanları alınmış,
OGTT’ini Ulusal Diabet Veri gurubuna göre; iki değer verilen sayıları karşılıyor veya
geçiyor ise pozitif kabul edildi (86).
Bu çalışmada 50 gr oral glikoz testi sonucu 140 mg/dl altında olan gebeler ile 140 mg/dl
ve üzerindeki gebelerde yapılmış olan 100 gr oral glikoz testi açlık kan şekeri, 1. saat, 2.
saat ve 3. saat sonuçları ele alınıp 30 yaş altı ve 30 yaş üstü olarak guruplandırılıp aile
anamnezi, iri bebek öyküsü, geçirilmiş özellikte hastalık, gebelik haftasına göre
karşılaştırılmaya çalışıldı. Toplam 101 gebenin 83’ü 50 gr oral glikoz testi sonucu 140
mg/dl nin altında , 18 gebenin ise 50 gr oral glikoz testi sonucu 140 mg/dl den yüksek
çıkmıştı.Sonucu 140 mg/dl ve üzerinde olan 18 gebeye yapılan 100 gr oral glikoz testi
sonucunda iki değeri pozitif olan 3 kişi saptandı.
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler NCSS 2007 paket
programı ile yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel
metotların (ortalama, standart sapma) yanı sıra ikili grupların karşılaştırmasında bağımsız
t testi, nitel verilerin karşılaştırmalarında ki-kare testi ve göreceli orantı (OR)
kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde,%95 lik güven aralığında
değerlendirilmiştir.
50
BULGULAR
Çalışmamız 1 şubat 2008 ve 30 ekim 2008 tarihleri arasında Taksim Eğitim ve Araştırma
Hastanesi, Kadın doğum kliniği’nde gebelik takibine başvurmuş, yaşları 18 ile 42
arasında değişen, 24-28. gebelik haftalarını kapsayan toplam 101 olgu üzerinde
gerçekleştirilmiştir.
26
31
34
30
G3P1A0C1
G9P4A2C2
G3P1A1C0
G1P0A0C0
3
9
3
1
1
4
1
10
11
12
13
22
30
27
39
G1P0A0C0
G4P2A0C1
G7P5A1C0
G9P8AOCO
1
4
7
9
14
15
42
28
G1P0A0C0
G2P1A0C0
1
2
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
31
34
38
28
24
24
22
28
G3P1A1C0
G3P2A0C0
G2P1A0C0
G4P2A0C1
G2P1A0C0
G1P0A0C0
G2P1A0C0
G2P0A1C0
G1P0A0C0
3
3
2
4
2
1
2
2
1
1
2
1
2
1
25
26
27
28
31
31
23
28
G2P1A0C0
G2P1A0C0
G1P0A0C0
G1P0A0C0
2
2
1
1
1
1
1
3
2
5
8
2
1
1
2
1
1
28
24
24
26
25
26
25
27
26
26
1
1
1
1
1
26
24
25
25
26
27
28
25
27
26
26
26
26
51
3.saat
6
7
8
9
27
26
26
25
2.saat
2
1.saat
3
2
2
4
yok
abi DM
tip 2
yok
yok
yok
anne DM
tip 2
yok
yok
yok
anneanne
DM tip 2
yok
yok
yok
anne DM
tip 2
yok
abla DM
tip 2
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
abi DM
tip 2
yok
yok
yok
100 gr
AKŞ
G3P2A0C0
G2P0A0C0
G2P1A0C0
G4P3AOCO
26
yok
111
yok
yok
yok
yok
4250
gr
yok
yok
yok
164
107
85
148
86
180
166
126
92
125
90
71
160
164
183
206
85
92
72
84
202
186
144
201
156
118
122
197
99
55
98
176
yok
yok
yok
yok
149
160
154
152
82
71
86
85
182
187
139
146
115
121
123
119
102
91
120
119
yok
yok
156
157
123
93
298
150
319
113
266
99
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
156
167
161
163
220
143
136
100
135
69
101
81
79
61
80
182
210
127
166
220
166
132
129
190
130
194
140
133
71
86
112
181
115
yok
yok
yok
yok
137
101
135
106
50 gr
35
23
24
26
1
Kilolu
Bebek
2
3
4
5
1
Ailede
Şeker
Hastalığı
3
Hafta
6
Küretaj
G6P3A1C1
Abortus
Parite
33
Doğum
Sayısı
1
Yaş
Gravida
Sıra No.
Tablo 22.Çalışmaya katılan 101 gebenin oral glikoz testi sonuçları
29
30
31
32
33
34
35
21
21
25
39
29
34
31
G5P0A0C4
G1P0A0C0
G2P1A0C0
G1P0A0C0
G3P2A0C0
G4P2A1C0
G1P0A0C0
5
1
2
1
3
4
1
4
36
37
38
39
40
41
42
23
31
27
23
28
24
30
G2P1A0C0
G1P0A0C0
G5P2A2C0
G1P0A0C0
G1P0A0C0
G2P1A0C0
G2P1A0C0
2
1
5
1
1
2
2
1
43
44
45
46
47
30
32
24
24
23
G2P1A0C0
G7P4A0C2
G3P1A0C1
G2P1A0C0
G1P0A0C0
2
7
3
2
1
1
4
1
1
48
30
G4P1A2C0
4
1
49
26
G1P0A0C0
1
27
50
26
G1P0A0C0
1
26
51
52
53
22
26
24
G1P0A0C0
G4P2A0C1
G1P0A0C0
1
4
1
54
55
56
57
26
31
29
27
G1P0A0C0
G2P1A0C0
G1P0A0C0
G4P3AOCO
1
2
1
4
58
59
60
61
62
63
32
24
21
29
29
31
G1P0A0C0
G2P1A0C0
G1P0A0C0
G3P2A0C0
G1P0A0C0
G3P2A0C0
1
2
1
3
1
3
64
65
66
67
68
69
70
27
32
24
23
24
24
31
G2P1A0C0
G7P4A0C2
G2P1A0C0
G3P2A0C0
G1P0A0C0
G2P1A0C0
G3P2A0C0
2
7
2
3
1
2
3
1
2
2
2
1
25
26
27
25
28
25
25
2
1
1
2
2
1
2
1
27
27
25
25
26
26
26
3
24
26
26
26
26
27
1
2
2
1
2
26
27
24
25
26
26
1
1
4
1
2
27
26
28
24
26
27
26
2
24
25
24
26
26
26
27
52
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
dede DM
tip 2
yok
yok
yok
yok
yok
yok
abi DM
tip 2
yok
yok
yok
yok
hala DM
tip 2
baba DM
tip 2
annebaba DM
tip 2
anne DM
tip 2
yok
yok
anne DM
tip 2
yok
yok
yok
hala DM
tip 2
yok
yok
yok
yok
yok
anne DM
tip 2
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
124
83
123
92
132
96
126
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
82
86
96
125
121
137
101
yok
yok
yok
yok
yok
137
99
78
85
103
yok
116
yok
81
yok
99
yok
yok
yok
108
81
121
yok
yok
yok
yok
108
102
100
96
yok
yok
yok
yok
yok
yok
100
85
91
124
114
105
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
108
99
138
82
112
85
73
71
25
G2P1A0C0
2
1
25
72
73
74
75
76
77
78
24
26
33
28
22
21
23
G1P0A0C0
G1P0A0C0
G3P1A0C1
G1P0A0C0
G2P1A0C0
G2P1A0C0
G3P2A0C0
1
1
3
1
2
2
3
79
80
81
82
83
84
85
26
24
20
23
35
21
22
G2P1A0C0
G3P2A0C0
G1P0A0C0
G3P2A0C0
G5P2A0C2
G2P1A0C0
G2P1A0C0
2
3
1
3
5
2
2
1
2
86
87
88
89
90
91
26
29
27
24
25
26
G2P1A0C0
G2P1A0C0
G4P3AOCO
G2P1A0C0
G1P0A0C0
G3P1A0C1
2
2
4
2
1
3
1
1
3
1
92
25
G3P2A0C0
3
2
24
93
94
95
24
24
37
G2P1A0C0
G1P0A0C0
G8P6A1C0
2
1
8
1
25
27
24
96
35
G3P2A0C0
3
2
27
97
98
99
29
18
22
G3P2A0C0
G1P0A0C0
G2P1A0C0
3
1
2
2
25
24
26
100
101
38
26
G4P2A0C1 4
G3P1AOC1 3
2
1
1
1
1
1
2
2
2
1
1
2
1
6
1
1
1
1
1
27
26
26
26
27
27
26
25
27
27
27
26
28
27
26
27
25
25
24
26
26
27
53
yok
abi DM
tip 2
yok
yok
yok
yok
yok
yok
anne DM
tip 2
yok
yok
yok
yok
yok
yok
anne-abla
DM tip 2
yok
yok
yok
yok
yok
anne DM
tip 2
dede DM
tip 2
yok
yok
amcahala DM
tip 2
hala DM
tip 2
yok
yok
abla DM
tip 2
yok
yok
87
yok
yok
4500gr
yok
yok
yok
yok
92
87
94
117
124
119
82
yok
yok
yok
yok
yok
yok
yok
118
112
120
89
115
86
126
yok
yok
yok
yok
yok
yok
104
120
90
116
72
85
yok
86
yok
yok
yok
137
137
122
yok
138
yok
yok
yok
118
103
116
yok
yok
106
85
50 gr OGGT Dağılımı
50 gr oral glikoz
tolerans testi >140
mg/dl
17,8%
50 gr oral glikoz
tolerans testi <140
mg/dl
82,2%
Şekil 1: 101 gebede yapılan 50 gr oral glikoz testi sonuçlarının dağılımı
100 gr OGGT Dağılımı
100 gr oral glikoz
tolerans testi ++;
(3 olgu) 17%
100 gr oral glikoz
tolerans testi normal;
(15 olgu); 83%
Şekil 2: 50 gr tarama testi pozitif çıkan gebelerde yapılan 100 gr oral glikoz tolerans
testi sonuçlarının dağılımı
54
Tablo 23: Gebelerin özelliklerine göre değerlendirmeler
N
Min
Max
Ort
SS
Yaş
101
18
42
27,35
4,81
Gravida
101
1
9
2,54
1,76
Parite
67
1
8
1,79
1,30
Abortus
10
1
2
1,30
0,48
Küretaj
15
1
4
1,47
0,83
50 gr
101
72
220
116,61
29,30
AKŞ
18
61
123
84,56
13,60
1.saat
18
125
298
178,39
41,06
2.saat
18
90
319
148,56
52,22
3.saat
18
55
266
117,77
49,16
Tüm olguların yaş ortalaması 27,35±4,81’di.Tüm olguların gravida ortalaması 2,54±1,76
olarak saptandı. Tüm olguların parite ortalaması 1,79±1,30 olarak saptandı. Tüm
olguların abortus ortalaması 1,30± 0,48 olarak saptandı. Tüm olguların küretaj ortalaması
1,47±0,83 olarak saptandı. Tüm olgulara yapılan 50 gr OGTT sonucu ortalaması
116,61±29,30 olarak saptandı. Tüm olgulara yapılan 100 gr OGTT sonucu açlık kan
şekeri ortalaması 84,56±13,60 olarak saptandı. . Tüm olgulara yapılan 100 gr OGTT
sonucu 1. saat kan şekeri ortalaması 178,39±41,06 olarak saptandı. Tüm olgulara yapılan
100 gr OGTT sonucu 2. saat kan şekeri ortalaması 148,56±52,22 olarak saptandı. Tüm
olgulara yapılan 100 gr OGTT sonucu 3. saat kan şekeri ortalaması 117,77±49,16 olarak
saptandı (Tablo 22).
55
Tablo 24: Gebelerde yaş guruplarının ailede diabet öyküsü, iri bebek öyküsü, geçirilmiş
hastalık öyküsüne göre karşılaştırılması
Ailede DM
İri bebek
GÖ Hast
<30 Yaş
≥30 Yaş
Yok
55
78,60%
23
74,20%
χ²:0,234
Var
15
21,40%
8
25,80%
p=0,628
Yok
69
98,60%
30
96,80%
χ²:0,358
Var
1
1,40%
1
3,20%
p=0,55
Yok
67
95,70%
29
93,50%
χ²:0,214
Var
3
4,30%
2
6,50%
p=0,643
Gebelerin birinci ve ikinci derece akrabalarında diabet anamnezi araştırılmış, <30 yaş
gurupta 15 olgu (%21,4 oranında), ≥30 yaş gurupta ise 8 olgu (% 25,8 oranında) saptanıp,
diabet varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir
(p=0,628).
Önceki gebeliklerde iri bebek öyküsü araştırıldığında, <30 yaş gurupta 1 olgu (%1,4
oranında), ≥30 gurupta 1 olgu (% 3,2 oranında) saptanıp, iri bebek öyküsü dağılımları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,55). Geçirilmiş özelliği
olan hastalık varlığı araştırıldığında, <30 yaş gurupta 3 olgu (%4,3 oranında), ≥30 gurupta
2 olgu (%6,5 oranında) saptanıp geçirilmiş özellikte hastalık dağılımları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,643)
56
<30 Yaş
>30 Yaş
100%
90%
80%
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
Yok
Var
Yok
Ailede DM
Var
Yok
İri bebek
Var
Geçirilmiş Hast.
Şekil 3: Gebelerde yaş guruplarına göre Ailede diabet öyküsü, iri bebek öyküsü,
geçirilmiş hastalık öyküsüne göre gurupların dağılımı
Tablo 25: Gebelerde yaş guruplarına göre 50 gr OGTT ve 100 gr OGTT sonuçlarının
karşılaştırılması
50gr OGGT
100 gr OGTT
Normal
<30 Yaş
≥30 Yaş
OR-%95 GA
62
88,60%
21
67,70% χ²:6,36
3,69
11,40%
10
32,30% p=0,012 1,28-10,58
Patolojik 8
100,00% 9
90,00% χ²:0,847
0,00%
1
10,00% p=0,357 0,8-7,51
6
75,00%
7
70,00% χ²:0,055
Patolojik 2
25,00%
3
30,00% p=0,814 0,15-10,4
7
87,50%
6
60,00% χ²:1,67
Patolojik 1
12,50%
4
40,00% p=0,196 0,4-19,28
7
87,50%
8
80,00% χ²:0,18
Patolojik 1
12,50%
2
20,00% p=0,671 0,13-23,71
Normal
8
Açlık Kan Şekeri Patolojik 0
1.Saat
2.Saat
3.Saat
Normal
Normal
Normal
57
2,68
1,28
4,66
1,75
Gebelerde yaş guruplarına bakıldığında; ≥30 yaş grubunda 50gr OGGT patolojisi varlığı
(≥ 140 mg/dl) 10 olgu (%32,2), <30 yaş grubundan 50 gr OGTT patolojisi varlığı ( ≥ 140
mg/dl) 8 olgu (%11,4) saptanıp, istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur
(p=0,012). ≥30 Yaş grubunda 50gr OGGT patolojisi bulunma olasılığı <30 Yaş
grubundan 3,69 (1,28-10,58) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.
Gebelerde yaş guruplarına bakıldığında; <30 yaş gebelerde 100 gr OGTT sonucu açlık
kan şekeri patolojisi varlığı ( ≥105 mg/dl) 0 olgu (% 0,0), ≥30 yaş gebelerde 100 gr
OGTT sonucu açlık kan şekeri patolojisi varlığı (≥105 mg/dl) 1olgu (%10) saptanıp, açlık
kan şekeri dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir
(p=0,357). ≥30 Yaş grubunda açlık kan şekeri patolojisi bulunma olasılığı <30 Yaş
grubundan 2,68 (0,8-7,51) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.
Gebelerde yaş guruplarına bakıldığında; <30 yaş gebelerde 100 gr OGTT sonucu 1. saat
kan şekeri patolojisi varlığı (≥190 mg/dl) 2 olgu (%25), ≥30 yaş gebelerde 100 gr OGTT
sonucu 1. saat kan şekeri patolojisi varlığı (≥190 mg/dl) 3 olgu (% 30) saptanıp, <30 yaş
ve ≥30 yaş gruplarının 100 gr OGTT sonucu 1.saat kan şekeri patolojisi varlığı
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,814).). ≥30
Yaş grubunda 1.saat kan şekeri patolojisi bulunma olasılığı <30 Yaş grubundan 1,28
(0,15-10,4) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.
Gebelerde yaş guruplarına bakıldığında; <30 yaş gebelerde 100 gr OGTT sonucu 2. saat
kan şekeri patolojisi varlığı (≥ 165 mg/dl) 1 olgu (% 12,5), ≥30 yaş gebelerde 100 gr
OGTT sonucu 2. saat kan şekeri patolojisi varlığı (≥ 165 mg/dl) 4 olgu (%40) saptanıp,
<30 yaş ve ≥30 Yaş gruplarının 100 gr OGTT sonucu 2.saat kan şekeri patolojisi varlığı
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,196). ≥30
Yaş grubunda 2.saat kan şekeri patolojisi bulunma olasılığı <30 Yaş grubundan 4,66 (0,419,28) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.
Gebelerde yaş guruplarına bakıldığında; <30 yaş gebelerde 100 gr OGTT sonucu 3. saat
kan şekeri patolojisi varlığı (≥ 145 mg/dl) 1 olgu (% 12,5), ≥30 yaş gebelerde 100 gr
OGTT sonucu 3. saat kan şekeri patolojisi varlığı (≥ 145 mg/dl) 2 olgu (%20) saptanıp,
<30 yaş ve ≥30 Yaş gruplarının 100 gr OGTT 3.saat kan şekeri patolojisi varlığı
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,671). ≥30
58
Yaş grubunda 3.saat kan şekeri patolojisi bulunma olasılığı <30 Yaş grubundan 1,75
(0,13-23,71) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.
50gr OGT
Açlık Kan
1.Saat
2.Saat
Patolojik
Normal
Patolojik
Normal
Patolojik
>30 Yaş
Normal
Patolojik
Normal
Patolojik
100%
90%
80%
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
Normal
<30 Yaş
3.Saat
Şekil 4: Gebelerde yaş guruplarına göre 50 gr OGTT ve 100 gr OGTT sonuçlarının
dağılımı
Tablo 26: Gebelerde yaş guruplarına göre gravida, parite, abortus, küretaj ve gebelik
haftalarının karşılaştırılması
<30 Yaş
≥30 Yaş
t
p
Gravida
2,1±1,18
3,55±2,36
-4,11
0,003
Parite
1,48±0,83
2,32±1,73
-2,69
0,029
Abortus
1,25±0,5
1,33±0,52
-0,25
0,807
Küretaj
1,5±1,23
1,44±0,53
0,12
0,905
Gebelik Haftası
25,99±1,06
25,71±1,04
1,22
0,226
Gebelerde yaş gurubu ve gravida ortalaması karşılaştırıldığında; ≥30 yaş gurubunda
gravida ortalaması 3,55±2,36, <30 yaş gurubunda gravida ortalaması 2,1±1,18 olup, ≥30
59
yaş gurubunda gravida ortalaması, <30 yaş gurubundan istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur (p=0,003).
Gebelerde yaş gurubu ve parite ortalaması karşılaştırıldığında; ≥30 yaş gurubunda parite
ortalaması 2,32±1,73, <30 yaş gurubunda parite ortalaması 1,48±0,83 olup, ≥30 yaş
grubunda parite ortalaması <30 yaş grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur (p=0,029).
Gebelerde yaş gurubu ve abortus ortalaması karşılaştırıldığında; ≥30 yaş gurubunda
abortus ortalaması 1,33±0,52, <30 yaş gurubunda abortus ortalaması 1,25±0,5 olup,<30
yaş ve ≥30 Yaş gruplarının abortus ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık gözlenmemiştir (p=0,807).
Gebelerde yaş gurubu ve küretaj ortalaması karşılaştırıldığında; ≥30 yaş gurubunda
küretaj ortalaması 1,44±0,53, <30 yaş gurubunda küretaj ortalaması 1,5±1,23 olup, <30
yaş ve ≥30 yaş gruplarının küretaj ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık gözlenmemiştir (p=0,905).
Gebelerde yaş gurubu ve gebelik haftalarının ortalaması karşılaştırıldığında; ≥30 yaş
gurubunda gebelik haftası ortalaması 25,71±1,04, <30 yaş gurubunda gebelik haftası
ortalaması 25,99±1,06 olup, <30 yaş ve ≥30 Yaş gruplarının gebelik haftası ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,226).
Tablo 27: Gebelerde yapılan 50 gr ve 100 gr OGTT sonuçlarının ortalamasının yaş
guruplarına göre karşılaştırılması
<30 Yaş
≥30 Yaş
t
p
50 gr
112,07±26,33
126,87±33,01
-2,41
0,018
AKŞ
81±11,03
87,4±15,31
-0,99
0,336
1.Saat
170,75±32,09
184,5±47,85
-0,70
0,497
2.Saat
132,88±31,56
161,1±63,11
-1,15
0,267
3.Saat
115±32,34
120±61,16
-0,21
0,838
60
Gebelerde yaş gurubu ve 50 gr OGTT sonuçları ortalaması karşılaştırıldığında; ≥30 yaş
gurubundaki gebelerin 50 gr OGTT sonucu ortalaması 126,87±33,01, <30 yaş
gurubundaki gebelerin 50 gr OGTT sonucu ortalaması 112,07±26,33 olup, ≥30 Yaş
gurubundaki gebelerin 50 gr OGGT sonucu ortalaması <30 yaş grubundan istatistiksel
olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,018).
Gebelerde yaş gurubu ve 100 gr OGTT açlık kan şekeri sonuçları ortalaması
karşılaştırıldığında; ≥30 yaş gurubundaki gebelerin 100 gr OGTT sonucu açlık kan şekeri
ortalaması 87,4±15,31, <30 yaş gurubundaki gebelerin 100 gr OGTT sonucu açlık kan
şekeri ortalaması 81±11,03 olup, <30 yaş ve ≥30 Yaş gruplarının açlık kan şekeri
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,336).
Gebelerde yaş gurubu ve 100 gr OGTT 1. saat kan şekeri sonuçları ortalaması
karşılaştırıldığında; ≥30 yaş gurubundaki gebelerin 100 gr OGTT sonucu 1. saat kan
şekeri ortalaması 184,5±47,85, <30 yaş gurubundaki gebelerin 100 gr OGTT sonucu 1.
saat kan şekeri ortalaması170,75±32,09 olup,<30 yaş ve ≥30 Yaş gruplarının 100 gr
OGTT 1.saat kan şekeri ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
gözlenmemiştir (p=0,497).
Gebelerde yaş gurubu ve 100 gr OGTT 2. saat kan şekeri sonuçları ortalaması
karşılaştırıldığında; ≥30 yaş gurubundaki gebelerin 100 gr OGTT sonucu 2. saat kan
şekeri ortalaması 161,1±63,11, <30 yaş gurubundaki gebelerin 100 gr OGTT sonucu 2.
saat kan şekeri ortalaması 132,88±31,56 olup, <30 yaş ve ≥30 Yaş gruplarının 100 gr
OGTT 2.saat kan şekeri ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
gözlenmemiştir (p=0,267).
Gebelerde yaş gurubu ve 100 gr OGTT 3. saat kan şekeri sonuçları ortalaması
karşılaştırıldığında; ≥30 yaş gurubundaki gebelerin 100 gr OGTT sonucu 3. saat kan
şekeri ortalaması 120±61,16, <30 yaş gurubundaki gebelerin 100 gr OGTT sonucu 3. saat
kan şekeri ortalaması 115±32,34 olup, <30 yaş ve ≥30 Yaş gruplarının 100 gr OGTT
3.saat ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,838).
61
Tablo 28: Gebelik haftası ile 50 gr ve 100 gr OGTT sonuçlarının karşılaştırılması
24-26 Hafta 27-28 Hafta
Normal
58 80,6%
OR-%95 GA
25 86,2%
χ²:0,45
1,69
50gr OGTT
Patolojik 14 19,4%
4
13,8%
p=0,502 0,51-5,6
100 gr OGTT
Normal
13 92,9%
4
100,0%
χ²:0,30
Açlık Kan Şekeri
Patolojik 1
0
0,0%
p=0,582 0,03-29
3
75,0%
χ²:0,02
28,6%
1
25,0%
p=0,588 0,09-15,2
10 71,4%
3
75,0%
χ²:0,02
28,6%
1
25,0%
p=0,588 0,09-15,2
11 78,6%
4
100%
χ²:1,02
0
0%
p=0,310 0,11-64
1.Saat
2.Saat
3.Saat
Normal
10 71,4%
Patolojik 4
Normal
Patolojik 4
Normal
7,1%
Patolojik 3
21,4%
1
1,2
1,2
2,73
Gebelik haftası ile 50 gr OGTT sonucu karşılaştırıldığında; 24-26 gebelik haftasında
yapılan 50 gr OGTT sonucu kan şekeri patolojisi olan 14 olgu (%19,4), 27-28 gebelik
haftasında 50 gr OGTT sonucu kan şekeri patolojisi olan 4 olgu (%13,8) saptanıp, 24-26
Hafta ve 27-28 Hafta guruplarının 50gr OGTT sonucu kan şekeri patolojisi varlığı
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,502). 24-26
Hafta gurubunda 50gr OGGT kan şekeri patolojisi bulunma olasılığı 27-28 Hafta
gurubundan 1,69 (0,51-5,6) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.
Gebelik haftası ile 100 gr OGTT sonucu açlık kan şekeri patolojisi karşılaştırıldığında;
24-26 gebelik haftasında yapılan 100 gr OGTT sonucu açlık kan şekeri patolojisi olan 1
olgu (%7,1), 27-28 gebelik haftasında 100 gr OGTT sonucu kan şekeri patolojisi olan 0 olgu
(%0,0) saptanıp, 24-26 Hafta ve 27-28 Hafta guruplarının açlık kan şekeri patolojisi varlığı
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,582). 24-26
Hafta grubunda açlık kan şekeri patolojisi bulunma olasılığı 27-28 Hafta gurubundan 1 (0,0329) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.
Gebelik haftası ile 100 gr OGTT sonucu 1. saat kan şekeri patolojisi karşılaştırıldığında; 2426 gebelik haftasında yapılan 100 gr OGTT sonucu 1. saat kan şekeri patolojisi olan 4
olgu (%28,6), 27-28 gebelik haftasında 100 gr OGTT sonucu 1. saat kan şekeri patolojisi
62
olan 1 olgu (% 25) saptanıp, 24-26 Hafta ve 27-28 Hafta guruplarının 100 gr OGTT sonucu
1.saat kan şekeri patolojisi varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
gözlenmemiştir (p=0,588). 24-26 Hafta gurubunda 100 gr OGTT sonucu 1.saat kan şekeri
patolojisi bulunma olasılığı 27-28 Hafta gurubundan 1,2 (0,09-15,2) kat daha fazla olduğu
gözlenmiştir.
Gebelik haftası ile 100 gr OGTT sonucu 2. saat kan şekeri patolojisi karşılaştırıldığında; 2426 gebelik haftasında yapılan 100 gr OGTT sonucu 2. saat kan şekeri patolojisi olan 4 olgu
(% 28,6), 27-28 gebelik haftasında 100 gr OGTT sonucu 2. saat kan şekeri patolojisi olan 1
olgu (% 25) saptanıp, 24-26 Hafta ve 27-28 Hafta guruplarının 100 gr OGTT 2.saat kan
şekeri
patolojisi
varlığı
dağılımları
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılık
gözlenmemiştir (p=0,588). 24-26 Hafta gurubunda 100 gr OGTT sonucu 2.saat kan şekeri
patolojisi bulunma olasılığı 27-28 Hafta grubundan 1,2 (0,09-15,2) kat daha fazla olduğu
gözlenmiştir.
Gebelik haftası ile 100 gr OGTT sonucu 3. saat kan şekeri patolojisi karşılaştırıldığında; 2426 gebelik haftasında yapılan 100 gr OGTT sonucu 3. saat kan şekeri patolojisi olan 3 olgu
(% 21,4), 27-28 gebelik haftasında 100 gr OGTT sonucu 3. saat kan şekeri patolojisi olan 0
olgu (% 0,0) saptanıp, 24-26 Hafta ve 27-28 Hafta guruplarının 100 gr OGTT 3.saat kan
şekeri
patolojisi
varlığı
dağılımları
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
farklılık
gözlenmemiştir (p=0,310). 24-26 Hafta gurubunda 100 gr OGTT 3.saat kan şekeri patolojisi
bulunma olasılığı 27-28 Hafta grubundan 2,73 (0,11-64) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.
24-26 Hafta
27-28 Hafta
100%
90%
80%
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
Normal
Patolojik
50gr OGT
Normal
Patolojik
Normal
100 gr
Açlık Kan Şekeri
Patolojik
1.Saat
Normal
Patolojik
2.Saat
Normal
Patolojik
3.Saat
Şekil 5: Gebelik haftasına göre 50 ve 100 gr OGTT sonuçlarının dağılımı
63
TARTIŞMA
Gebeliğin ileri evrelerinde hormonal-metabolik etkiler sonucunda glukoz toleransı ve
insülin rezistansı gelişmektedir. Gebelik sırasında ortaya çıkan fetal ve plasental kökenli
hormonlar, annenin glukoz düzeyleri kontrolünde ve insülinin anabolizan etkisinde
önemli değişiklikler yaratarak diabetojenik etki gösterir.
İnsülin direncindeki artış, normal gebelerde insülin üretimindeki artışla kolaylıkla
karşılanırken, sınırlı veya hiç insülin rezervi bulunmayan diyabetik hastalarda artmış
insülin rezistansı, gebelik ilerledikçe hiperglisemiye yol açmaktadır. Normal koşullarda
yeterli insülin salgılayan ancak gebeliğin artan rezistansını karşılamayan kadında
gestasyonel diyabet oluşmaktadır (95,102).
GDM gebeliğin diabetojenik etkisinin bariz bir şekilde açığa çıktığı gebeliğin ikinci
yarısında araştırılır. Taramada amaç tanı değil risk altındaki grubu saptamaktır (4).
Dünyada en yaygın tarama testi olarak 50 gr, bir saatlik glukoz testi kullanılmakta ve
GDM’yi yakalamadaki duyarlılığı % 60-80 arasındadır. Tanısal test olarakta 100 gr
OGTT kullanılmaktadır. 50 gr tarama testinde 24-28. gebelik haftaları arasında günün
herhangi bir saatinde ve son yemeğin saatine bakılmaksızın 50 gr glikoz oral olarak verilir
ve 1 saat sonra plazma glikozu ölçülür. Sonuç 140 mg/dl ve üzerinde ise hasta 100 g
OGTT için yönlendirilir. Biz bu çalışmamızda Ulusal Diabet Veri gurubu 100 gr OGTT
kriterlerini göze alarak yapmaya çalıştık. Ayrıca birçok çalışmada 50 gr tarama testinde
çıkan sonuç yükseldikçe GDM riskinin arttığı gösterilmiştir(56).
Biz bu çalışmamızda 30 yaş altı 70 gebe ve 30 yaş ve üstü 31 gebe toplam 101 gebeyi ele
alarak taramaya çalıştık.30 yaş altı ve 30 yaş ve üstü gebelerde 50 gr OGTT uygulanması
sonucu çıkan sonuçları incelediğimizde; ≥30 yaş grubunda 50gr OGGT patolojisi varlığı
(≥ 140 mg/dl) 10 olgu, <30 yaş grubundan 50 gr OGTT patolojisi varlığı ( ≥ 140 mg/dl) 8
olgu saptadık. Yaş arttıkça 50 gr OGTT bozukluğu sayısı artmıştı. Sonuçları istatistiksel
olarak incelediğimizde anlamlı derecede yüksek bulunmuştu (p=0,012).
64
Yine 30 yaş ve altı 70 gebe ve 30 yaş ve üstü 31 gebede 100 gr OGTT sonuçlarını
incelediğimizde açlık kan şekeri,1. saat, 2. saat, ve 3. saat kan şekeri bozuk olanlarda yaş
daha fazlaydı ve yaş arttıkça OGTT bozukluğu oranı artmakta idi.
Genel olarak birtakım özellikler diyabetik gebelerde normoglisemik olanlardan daha sık
görülmektedir. İleri yaş, artmış gebelik öncesi BMI, parite, ailede diyabet öyküsü, kötü
obstetrik öykü ve makrozomik bebek doğurma hikayeleri diyabetik gebelerde daha sık
rastlanmaktadır (88, 100).Bizim çalışmamızda da sonuçlar incelendiğinde yaş arttıkça
glukoz tolerans bozukluğu artmaktaydı. Literatürde yapılan çalışmalarda bulgumuzu
desteklemektedir. Dudhbhai M. ve arkadaşları yaptıkları çalışmada, 100 gr OGTT sonucu
bozuk olan ve GDM olan hastaların normal OGTT’li gruba göre yaşlarının daha fazla
olduğunu gösterdiler (99).Yine. T Klin J Gynecol Obst 2001, 11:142-148. sayfalarında
yayınlanan bir çalışmada; SSK Ankara Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim
Hastanesinde Mayıs - Temmuz 1999 tarihleri arasında antenatal takip amaçlı hastaneye
başvuran 24- 28 gebelik haftaları arasındaki 444 gebe çalışmaya alınmış, gestasyonel
diabetes mellitus ve anormal glukoz toleransı tanısı alan olgular normoglisemik guruba
göre yaşları istatiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştu(101).
Bizim çalışmamızda 30 yaş altı ve 30 yaş ve üstü guruplarda ailede birinci ve ikinci
derece akrabalarında diabet anamnezi araştırılmış, 30 yaş altında 15 olgu, 30 yaş ve
üstünde 8 olgu saptanmış, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Yine önceki gebeliklerde iri bebek öyküsü araştırıldığında (4000 gr ve üstü), 30 yaş
altında 1 olgu, 30 yaş ve üstü gurupta 1 olgu saptanıp istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemiştir. 50 gr OGTT patolojisi sonucu 30 yaş ve üstünde istatistiksel olarak
anlamlı derecede yüksek bulunmuştu(p=0.012). Makrozomi gestasyonel yaştan bağımsız
olarak 4000 g üzerindeki fetusu tanımlar.(4500 gr ve üstünü kabul edenler de vardır).
Diabetin yanı sıra iri bebek öyküsü, gebelik öncesi kilo, gebelikte alınan kilo, multiparite,
erkek fetus, 40 haftayı geçen gebelikler, maternel boy ve 100g OGTT’si negatif ancak 50g taraması pozitif olması makrosomi için diğer risk faktörleridir (79). Literatüre göre
kadın populasyonunda gestasyonel diabet riskini, obezite, ailede diabet ve makrozomi
öyküsü gibi risk faktörleri etkiler (103). Dacus ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir
65
çalışmada ise gestasyonel diabetik kadınların %37.8’inin hiçbir klasik risk faktörü
taşımadığı bulunmuş (104).
Braz J med Biol res. 2008 august 41(8): 684-8 yayınlanan bir çalışmada gestasyonel
diabetes mellitus teşhis aralığı 24-28. haftalar arası yapıldığında yüksek ağırlıklı bebek
(4000gr ve üstü) doğurma yaygınlığı azaltılabilir denmiştir.
Türkiye kilinikleri jinekolojik ve obstetrik 2003:13,454-459 da yayınlanmış olan Trakya
üniversitesi kadın hastalıkları ve doğum kliniğinde Ocak 2000-mayıs 2003 tarihleri
arasında yapılan bir çalışmada; insülin ve diyet tedavisi verilen gestasyonel diabet tanısı
almış olan vakalar ile normoglisemik vakalar makrozomik bebek doğurma açısından
karşılaştırilmış ve anlamlı fark bulunamamıştır.
Perinatoloji Dergisi 1996; 4(4): 228 - 232 yayınlanan bir çalışmada iri bebek doğuran
anneler (4000 gr ve üstü) ile normal ağırlıkta doğuran anneler (2500-4000 gr) glukoz
intoleransı açısından değerlendirilmiş, iri bebek doğumundan tek başına glukoz
intoleransının sorumlu olmadığını gösterilmiştir.
Jovanovic ve Peterson bir çalışmasında makrosomi ile 27-31 haftalar arasındaki 50 gr
OGTT test pozitifliğinin daha sıklıkla birlikte olduğunu saptamıştır.
Çalışmamızda gebelerde yaş gurubu ve gravida ortalaması karşılaştırıldığında; ≥30 yaş
gurubunda gravida ortalaması 3,55±2,36, <30 yaş gurubunda gravida ortalaması 2,1±1,18
olup, ≥30 yaş gurubunda gravida ortalaması, <30 yaş gurubundan istatistiksel olarak
anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,003).
Yine gebelerde yaş gurubu ve parite ortalaması karşılaştırıldığında; ≥30 yaş gurubunda
parite ortalaması 2,32±1,73, <30 yaş gurubunda parite ortalaması 1,48±0,83 olup, ≥30 yaş
grubunda parite ortalaması <30 yaş grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur (p=0,029).
Bizim çalışmamızda parite ve gravida sayıları ile 50 gr OGTT patolojisi arasında bir ilişki
saptanmıştır.30 yaş ve üstünde 50 gr OGTT patolojisi ile gravida ve parite sayıları
istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Gravida ve parite sayıları arttıkça 50 gr OGTT
patolojisi artmaktadır. Gravida ve parite sayıları arttıkça 100 gr OGTT patolojisini
66
arttırmakla beraber istatistiksel açıdan anlamlı bulunmadı. Yine bazı çalışmalarda 100 gr
0GTT patolojisinin artmış parite sayıları ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Literatürler de
gestasyonel diabet riskini artıran nedenler arasında parite de sayılmıstır, sonuç olarak
literatürle çalışmamız uyumlu bulunmuştur. Yine çalışmamızda gebelerde yaş guruplarına
göre abortus ve küretaj ortalamaları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı sonuç
bulunamamıştır.
Gebelerin 50 gr ve 100 gr OGTT ortalamaları alınıp yaş guruplarına göre
kıyaslandığında; ≥30 yaş gurubundaki gebelerin 50 gr OGTT sonucu ortalaması
126,87±33,01, <30 yaş gurubundaki gebelerin 50 gr OGTT sonucu ortalaması
112,07±26,33 olup, ≥30 Yaş gurubundaki gebelerin 50 gr OGGT sonucu ortalaması <30
yaş grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,018).
100 gr OGTT sonucu değerleri ortalaması (açlık kan şekeri, 1. saat, 2. saat ve 3. saat) 30
yaş altı ve 30 yaş ve üstü gurupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamış
olsa da, açlık kan şekeri, 1. saat, 2. saat, 3. saat ortalamaları 30 yaş ve üstündeki gurupta
30 yaş altından yüksek bulunmuştur. Bu da bize yaş artıkça glukoz tolerans bozukluğu
riskinin arttığını göstermektedir. Çalışmamız literatür ile uyumlu bulunmuştur.
Çalışmamızda gebelik haftaları ile 50 ve 100 gr OGTT sonuçları karşılaştırıldı; 24-26
hafta ve 27-28 haftalar arasında olmak üzere iki guruba ayrıldı, 24-26 Hafta ve 27-28
Hafta guruplarının 50gr OGTT sonucu kan şekeri patolojisi varlığı dağılımları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,502). 24-26 Hafta gurubunda
50gr OGGT kan şekeri patolojisi bulunma olasılığı 27-28 Hafta gurubundan 1,69 (0,515,6) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir.
Yine bu iki gurup arasında 100 gr OGTT patolojisi karşılaştırıldığında; 24-26 hafta ve 2728. haftalar arasında yapılan 100 gr OGTT açlık kan şekeri, 1. saat, 2. saat, 3. saat
patalojileri varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunamadı.
24-26 Hafta gurubunda 100 gr OGTT patolojisi bulunma olasılığı 27-28 Hafta grubundan
fazla olduğu gözlenmiştir. Jovanovic ve Peterson çalışmalarında tarama için en uygun
zamanın 27-31 haftalar arasında olduğunu ve 33-36 haftalarda tekrar test etmenin; 1)
67
Maternal yaşın 33 yaş ve üstü olması 2) 27-31.haftalarda pozitif tarama testi 3) Annenin
obez olması durumunda efektif olduğu sonucuna varmışlardır (106).
Lavin ve arkadaşları gestasyonel diyabet prevalansını %4.9 buldukları çalışmalarında, 28.
haftada negatif tarama sonucu olan kişilerden 34. haftada tekrar test edilme ile %8
oranında pozitif OGTT sonucu elde etmişler ve hamileliğin ilerleyen döneminde glukoz
tolerans testinde anlamlı bireysel değişikler olduğunu ve bununda diyet alımındaki
farklılıklar ve gebeliğin ilerlemesi ile insülin rezistansındaki artış ile ilişkili oduğunu ifade
etmişlerdir (105).
Benjamin ve arkadaşları ikinci trimesterde negatif OGTT sonucu olan hastaların bazen
üçüncü trimesterde tekrarlanan OGTT’lerinde pozitif test sonucu elde edildiğini
göstermişlerdir (107).
Perinatoloji Dergisi 1996; 4(3): 167 – 171 sayfalarında yayınlanan Ege Üniversitesi Tıp
Fakültesi Kadın Doğum Kliniğinde yapılan bir çalışmada, erken 1. trimesterde yapılan 50
gr OGTT sonucu 140 mg ve üzerinde olan olgularda erken 3. trimesterde tekrarlanmasına
gerek yoktur. Bu olgulara doğrudan 3 saatlik 100 gr OGTT yapılarak gestasyonel diabet
tanısının ekarte edilmesi en doğru yaklaşım olacaktır denilmiştir.
İlk trimesterde glikozun periferik kullanımının artması nedeniyle açlık kan glikozu
seviyesi daha düşüktür ve bu düşüş ortalama 15mg/dl kadardır. Onikinci gebelik haftasına
doğru açlık kan glikozu değerleri en alt seviyeye iner. Gebeliğin ikinci yarısında ise
katabolik bir süreç hakimdir. Fetusun artan ihtiyacını karşılamak için kan glikoz değerleri
hem açlık hem de tokluk durumunda yüksek tutulur. Bu ise başta HPL ( human plasental
laktojen ) olmak üzere östrojen, progesteron, kortizol ve prolaktin hormonlarının insülin
karşıtı etki göstererek diyabetojen bir ortam oluşturmaları ile sağlanır (54). HPL,
gebelikteki insülin rezistansından sorumlu başlıca hormondur ve bu etkisini kesin
olmamakla birlikte insülinin reseptörüne olan afinitesini azaltarak gerçekleştirir. Gebelik
boyunca artan insülin direnci sonucunda maternal öglisemiyi sağlamak için pankreastan
salgılanan insülin miktarı gebe olmayanlara göre iki kattan fazla artar.
68
Normal gebelerde bu durum fizyolojik olarak tolere edilebilirken diyabetli kadınlarda ve
daha önce diyabetli olduğu bilinmeyen birçok kadında gebelik sırasında kompanse
edilememekte ve karbonhidrat metabolizmasının dengesi bozulmaktadır
69
SONUÇ
Gestasyonel Diabetes Mellitus (GDM), gebelikte ilk kez ortaya çıkan ya da gebelikte fark
edilen her derecedeki glukoz tolerans bozukluğu olarak tanımlanmasına karşın, tanısı,
taraması, takibinde ve tedavisindeki tam bir fikir birliği bulunmamaktadır. Şüphesiz,
gestasyonel diabetli bazı kadınların daha öncesinde tanı konulmamış glukoz intoleransı
vardır. Gestasyonel diyabet taraması tüm gebelere 24-28. gebelik haftalarında 1 saatlik 50
gr glukoz yükleme testi ile yapılmakta, tarama testi için tam bir fikir birliği olmasa da 140
mg /dl ve üzerindeki olgular 3 saatlik 100 gr OGTT’ne aday olmaktadır (108). 50
gramlık tarama testi kolay uygulanabilir ve ekonomik olması (glikolize Hb ve
fruktozamine oranla) nedeniyle rutin tarama testi olarak kullanılır (109, 110).
2005’de ADA (American Diabetes Associtation) tüm hamile kadınların gestasyonel
diyabet için 50 gr oral glukoz yükleme testinde 1. saat eşik değeri 140mg/dl ve daha
yukarı venöz plazma glukoz değeri ile 24-28 haftalar arası taranmasını kabul etmiştir.
Çalışmamızda Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Polikliniğine
antenatal takip için gelmiş olan 101 gebeyi yaş guruplarına göre ayırarak , gestasyonel
diyabet için standart tarama dönemi olarak kabul edilen 24- 28. gebelik haftalarında
yapılmış olan 50 gr ve 100 gr OGTT sonuçlarını inceledik, risk faktörlerini araştırmaya
çalıştık. Sonuçta risk faktörü olarak yaş, gravida ve parite öyküsünü tespit ettik. Çalışma
grubumuz 18-42 yaş arasındaydı, yaş ortalaması 27,35±4,81’idi. 24-28. haftalar arası
randevularında 50 gr glukoz yükleme sonrası 1. saat değerleri 140 mg/dl altında olanlar
normal glukoz toleransına sahip kabul edilmişti. 140 mg/dl ve üzerinde olan olgulara 100
gr oral glukoz tolerans testi (OGTT) uygulanmıştı. Çalışmalarımızda istatistiksel olarak
anlamlı bulduğumuz sonuçlar literatürlerle uyumlu bulunmuştur.
Gestasyonal diabet için etnik köken olarak türk toplumu risk gurubu olarak kabul
edilmektedir. Bir takım çalışmalarda standart dönem olarak kabul edilen 24-28 haftalarda
tespit edilemeyen ve gebelik ilerledikçe insülin direncinin giderek artması fizyopatoloji
bilgisine dayanarak geç dönem olarak ifade ettiğimiz 32. haftada da tekrar 50 gr ve 100 gr
70
OGTT testlerinin tekrarlanmasını önerilmiştir. Ancak bu sonucun desteklenmesi için daha
geniş çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.
Gebeliğinde GDM tanısı almış kadınlarda gelecekte diabetes mellitus gelişme ihtimali
yüksektir. Eğer gebelikte glisemi kontrolü için insüline ihtiyaç duymuşsa % 50 oranında 5
yıl içinde DM geliştirir. Eğer diyet yeterli olduysa % 60 ihtimalle 10-15 yıl sonra DM
gelişir. Bununla birlikte yaşam tarzı değişiklikleri ile bu kişilerde diyabetin açığa çıkışı
geciktirilebilmektedir.
71
KAYNAKLAR
1.
American Diabetes Association: Diagnosis and Classification of Diabetes
Mellitus; Diabetes Care, Volume 28, suppl 1, 37-42; 2005.
2.
American Diabetes Association: Gestational Diabetes Mellitus; Diabetes Care,
Vol 26, suppl 1, 103-105, 2003.
3.
Janice Falls, Lorraine Milio. Endocrine Disease in Pregnancy. İn: Brandon J.B,
Amy E. H eds. The Johns Hopkins Manuel of Gynecology and Obstetrics. 2th ed.
philadelphia: Lippincott Williams and Wilkins: 162-182, 2002.
4.
Cunningham FG: Diabetes. İn: Cunningham FG, Mac Donald PC, Gant NF, et al:
Eds. Williams Obstetrics 21’ th ed. Appleton & Lange: 567-618, 2001.
5.
Cunningam FG, Mac Donald PC, Gant NF. Williams Obstetrics, 18 ed,
Connecticut, Apple Large 1989; 138-140.
6.
Biberoğlu S., Gestasyonel Diyabet ve Diyabetik Gebe Tanı ve Tedavi
Prensipleri,Türk Diyabet Yıllığı 2001-2002, Türk Diyabet Cemiyeti ve Türk
Diyabet Yıllığı, 47-51.
7.
Hatemi H., Biyal F., Korugan Ü., Diabetes Mellitus, Dergah Tıp Yayınları,
İstanbul, 1983, 81-84.
8.
Modern Tıp Seminerleri, Diabetes Mellitus, Edt Gedik O., Akalın S., Gebelik ve
Diabet, Güneş Kitapevi Yayınları Ankara, 1989, 149-162.
9.
Musal B. Gebelik Diabeti. Sürekli Tıp Eğitim Dergisi, 1996;(5): 196.
10.
Sodeman WA., Sodeman TM: Sodeman’s Pathologic Physiology mechanisms of
disease. Çevirenleri: V.Cesur, N.Kemal, 1.Baskı, Hekimler Birligi Vakfı Türkiye
Klinikleri Yayınevi. Ankara 1992 Cild 2.
11.
Bloom, A. and _reland, J:Diabet atlası 1982.
12.
Watkins PJ, Drury PL, Howell SL: Diabetes and its management 5th ed.
Blackwell Co p:3 1996.
72
13.
Tanyeri F: Diabetes Mellitusun sınıflandırılması ve prevalansı. Aktüel tıp dergisi,
7: 500-503 1996.
14.
İnternational diabetes federation. Triennial report (1991 - 1994) and directory
1984. IDF, 4D Rue Washington, 1050 Brussels Belgium
15.
Yılmaz M.T: Editörden Galenos aylık saglık meslek dergisi 1: 3 1997.
16.
Hatemi H: Diabetes Mellitusun tarihçesi. Aktüel tip dergisi 7: 497-499 1996
17.
Warran JH, Rich SS, Krolewski AS: Epidemiology and genetics of diabetes
mellitus in: Diabetes Mellitus, Kahn CR Weir GC: Ed Phyledelphia Lea &
Febiger 201-205 1994.
18.
Satman_Yılmaz MT, Dinçdag N ve ark; TURDEP Çalısması: Türkiye’de Diabet
Prevelansı ve Diabet Gelismesine Etkili Faktörler,2002
19.
Gündogdu S, Açbay Ö: Tip 2 diabetin evreleri ve takip kriterleri. Aktüel Tıp
Dergisi 8: 557-559 1996.
20.
sselbacher DL, Braunwald E, Wilson JD, Martin JB et al: Harrison’s Principles of
internal Medicine. 13th edition, Mc Graw -Hill inc. Volume 2-1994.
21.
Fajans SS: Diabetes Mellitus: Classification and testing procedures, in: DE Groot
LJ(ed). Endocrinology WB Saunders Co: P:1346. 1996.
22.
Karam JH, Salber PR, Forsham PH: Pancreatic hormones, and diabetes mellitus,
in: Greenspan FS(ed). Basic and clinical endocrinology. Lange, p:616. 1991.
23.
Greene DA: Acute and chronic complications of diabetes mellitus in older
patients. Am J Med, 80 (suppl 5A) 39-52 1986.
24.
Porte D., Hadler JB: The Endocrine pancreas and diabetes mellitus. _n: Williams
RH(ed). Textbook of endocrinology WB Sounders Co 1981, p 716-783.
25.
Pickup JC, Williams, G: Textbook of diabetes. 2n edition, Blackwell Science
DLD, 1997. Volume 1.
26.
King H, Aubert RF, Heran WH: Global burden of diabetes; 1995-2025. Diabetes
Care 21: 1414 – 1431.
73
27.
Kabalık t, Yılmaz C, Tüzün M: Endokrinoloji El Kitabı Ege Üniversitesi, izmir,
1995.
28.
Kologlu S: Endokrinolojide Temel ve Klinik. 1.Baskı Medikal Network Ankara
1996.
29.
National Diabetes Date Group: Classification and diagnosis of diabetes mellitus
and other categories of glucose intelerance. Diabetes 28: 1039. 1979.
30.
S. Büyükdevrim, M. T. Yılmaz, Satman, N. Dinççag, K. Karsıdag, Y. Altuntas.
Diabetolojiye giris, Laboratuar ve Klinik Tanı Kriterlerinin Standardizasyonu
1996.
31.
Olefsky JM: Diabetes Mellitus in Wyngaarden JB, Smith LH, Bennet JC, Cecil,
Textbook of Medicine 19th ed WB Saunders co. Volume 2p: 1291. 1992.
32.
Palmer JP: Predicting IDDM. Diabetes rewieus, 1: 1039-1057. 1991.
33.
Tuomiletho j, Zimmet P, Mackay IR et al: Antibodies to glutamic acid
decarboxylase as predictors of IDDM before clinical onset of disease. Lancet:
343: 133-135 1994.
34.
Yenigün M., Mikro ve makroanjiopatiler: Kardiovasküler diabet. Edt. Yenigün
M., Ü. Basımevi , 1997s: 150-222.
35.
Yenigün M., Diabetes Mellitusun geç komplikasyonları. HerYönüyle Diabetes
Mellitus kitabından. Editör: Yenigün M. Nobel tıp kitabevi, 1995, s. 546-584.
36.
Yenigün M., Diabetik makroanjiopati (diabetik makrovasküler hastalık), Her
Yönüyle Diabetes Mellitus adlı kitabından. Editör: Yenigün M. Nobel Tıp
Kitabevi, 2001, _stanbul, s:315
37.
Erdogan G: Diabetes Mellitusun tedavisi 1.baskı. Bilimsel tıp yayınevi. Ankara
1997.
38.
American Diabetes Association (position statement), Nutrition al recommendation
and principler for individuals with diabetes mellitus, Diabetes Care. 15 - 2: 2128.1992.
39.
Dr. Dyt. M. Emel Alphan - Diabette Diyet Tedavisi, Aktüel Tıp Dergisi sayı 7:
546-549 1996.
74
40.
Enderson J. W, Geil PB; Nutritional management of diabetes mellitus, in shils
ME, Olson JA, Shike M, Modern nutrition in health and disease. Volume 2, Lea &
Febiger, Philedelphia, Baltimore, Hong Kong, London, Münich, Sydney, Tokyo.
1259 - 1286. 1994.
41.
Nelson TY, Gaines KL, Rajon AS et al: _ncreased cytosolic calcium: a signal for
sulfanilurea stimulated insülin release from beta cells. J.Biol. Chem. 262: 26082612. 1987.
42.
Sconolfi-baez L, Banerji NA, Lebovitz HE: Charaterization and significance of
sulfonylürea receptors. Diabetes care 13 (suppl 3): 2-8. 1990. 79.
43.
Kaubisch N, Hammer R, Wolheim C et al: specific receptors for sulfonylürea in
brain and in a beta cell tumor of the rat. Biochem pharmac.31: 1171-1174. 1982.
44.
Bailey CJ, Turner RC: Metformin. N.Engl. J.Med. 334: 574-578. 1996.
45.
Yılmaz. Tip II Diabetin Medikal Tedavisi. Aktüel tıp dergisi 8:560-563 1996.
46.
Berelovitz M, Fischette C, Cefolu W et al: comparative efficacy of a once daily
controlled-release formulation of glipizide in patients with NIDDM. D. Care,
17:1460-1464. 1994.
47.
Alberti KGMM, Gries FA, Jervell J, Krans HMJ: For the European policiy group.
A deskpot guide for the management of non-insülin dependent diabetes mellitus:
An update. Diabetic Med. 11:889-909. 1994.
48.
Satmaz. Biguanidler ve Yeni Gelistirilen hipoglisemik Ajanlar. Aktüel tıp dergisi
8:573-576 1996.
49.
Endocrinology and metabolism clinics of north America. Vol 28. Number 4. Dec
1999.
50.
The Merck Manual of Diagnosis and Therapy Seventeenth Edition.
51.
İsmail D, Özlem Ö. Diabetes Mellitus ve Gebelik. Kadın Hastalıkları ve Doğum
Bilgisi. 1. baskı. Güneş Kitabevi. Sayfa: 435-450, 2006.
75
52.
Kuhl C. Glucose metabolism during and after pregnancy in normal and gestational
diabetic woman. Acta Endocrinol 79,709, 1995.
53.
Stephan C, Elizabeth S. Diabetes mellitus. İn: Michael T. Mc. Dermott eds. The
Endocrine Secrets. 1th ed. Hanley and Belfus Medical Publishers: 1-61, 2004.
54.
Alberti KGMM, Gries FA, Jervell J, Krans HMJ: For the European policiy group.
A deskpot guide for the management of non-insülin dependent diabetes mellitus:
An update. Diabetic Med. 11:889-909. 1994.
55.
William N. Spellacy. Diabetes Mellitus in Pregnancy İn: James R. Scott, Philip J.
Disaia, eds. Danforth’s obstetrics and gynecology. 7 th ed. Philadelphia: J.B.
Lippincott Company: 343-350, 1997
56.
Thomas R. Moore. Diabetes in pregnancy. In Creasy RK, Resnik R, eds.
Maternal- Fetal Medicine. 5th ed. Philadelphia: WB Saunders Company, 10231061, 2004.
57.
Sheffield JS. Gestational diabetes: Effects of the degree of hyperglycemia and the
gestational age at diagnosis. Soc Gyn Inv; 6, 6A, 1999.
58.
Cullen MT, Reece EA et al; The changing presentations of diabetic ketoacidosis
during pregnancy. Am J Perinatol 13: 449, 1996.
59.
Kohner EM, Porta M. Protocols for screening and treatment of diabetic
retinopathy in Europe. Eur J Ophthalmol; 1: 45-54, 1991.
60.
Metin A, Göksun A.. Diabetes Mellitusta tanı ve sınıflama. İç Hastalıkları. 2.
baskı. Güneş Kitabevi. Sayfa: 2279-2331, 2003.
61.
Donald S. Fong, Lloyd Aiello et al; Retinopathy in Diabetes. Diabetes Care 27:
84-87, 2004
62.
Rossing K, Jacobsen P, Hommel E, et al: Pregnancy and progression of diabetic
nephropathy. Diabetologia 45: 36, 2002
63.
Garner P. Type 1 diabetes mellitus and pregnancy. Lancet 346:157, 1995
64.
Sibai BM, Caritis S, Hauth J, et al: Risks of preeclampsia and adverse neonatal
outcomes among women with pregestational diabetes mellitus. Am J Obstet
Gynecol 182:364, 2000.
76
65.
Caren G. Solomon, Ellen W. Seely: Hypertension in Pregnancy. A manifest of the
insülin resistance syndrome? Hypertension 37: 232–239, 2001.
66.
Dashe JS, Nathan L, Leveno KJ: Correlation between amniotic fluid glucose
correlation and amniotic fluid volume in pregnancy complicated by diabetes. Am
J Obstet Gynecol 182:901, 2000.
67.
C Wren, G Birrell, G Hawthorne: Cardiovascular malformations in infants of
diabetic mothers. Heart; 89: 1217-1220, 2003.
68.
Dorte M. Jensen, PHD1, Peter Damm et al: Outcomes in Type 1 Diabetic
Pregnancies: Diabetes Care 27:2819-2823, 2004.
69.
Billy W.H. Chan, Kwok-siu Chan, Tsuyoshi Koide: Maternal Diabetes Increases
the Risk of Caudal Regression Caused by Retinoic Acid: Diabetes 51: 2811- 2816,
2002.
70.
Reece EA, Homko CJ, Wu Y-K: Multifactorial basis of the syndrome of diabetic
embryopathy. Teratology 54: 171 –182, 1996.
71.
Reece AE. Homko CJ. Why do diabetic women deliver malformed infants? Clin.
Obstet. And Gynecology; 43(1):32–45, 2000.
72.
Schaefer –Graf UM et al: Patterns of congenital anomalies and relationship to
initial maternal maternal fasting glucose levels in pregnancies complicated by type
2 and gestational diabetes. Am J Obstet Gynecol 182:313, 2000.
73.
Eriksson BD, Borg LA, Cederberg J, et al: Pathogenesis of diabetes-induced
congenital malformations. Ups J Medd Sci 105: 53, 2000.
74.
Blayo A,Mandelbrot L: Screening and diagnosis of gestational diabetes. Diabetes
Metab: 30(6): 575-80, 2004.
75.
Doubilet PM, Benson CB, Nadel AS, et al: Improved birt weight table for
neonates developed from gestations dated by early ultrasonography. J Ultrasound
Med 16: 241-249, 1997.
76.
Combs CA, Gunderson E, Kitzmiller J, et al: Relationship of fetal macrosomia to
maternal postprandial glucose control during pregnancy. Diabetes Care 15: 1251,
1992.
77
77.
Van Assche FA, Holemans K, Aerts L: Long-term consequences for offspring of
diabetes during pregnancy. Br Med Bull 60:173, 2001.
78.
McFarland MB, Trylovich CG, Lange O: Anthropometric differences in
macrosomic infants of diabetic and nondiabetic mothers. J Matern Fetal Med 7:
292, 1998.
79.
Chatfield J. ACOG issues guidelines on fetal macrosomia. American College of
Obstetricians and Gynecologists. Am Fam Physician 64(1): 169–70, 2001.
80.
S Virjee, S Robinson, G Johnston: Screening for diabetes in pregnancy. J R Soc
Med 94:502-509, 2001.
81.
Moore TR: A comprassion of amniotic fluid fetal pulmonary phospholipids in
normal and diabetic pregnancy. Am J Obstet Gynecol 186:641, 2002.
82.
Kjos SL, Walther FJ, Montoro M, et al: Prevalence and etiology of respiratory
distress in infants of diabetic mothers. Predictive value of fetal lung maturation
tests. Am J Obstet Gynecol 163:898, 1990.
83.
Simmons D, Thompson CF, Conroy C: İncidence and risk factors for neonatal
hypoglycaemia among women with gestational diabetes mellitus in South
Auckland. Diabet Med 17: 830, 2000.
84.
Janice Falls, Lorraine Milio. Endocrine Disease in Pregnancy. İn: Brandon J.B,
Amy E. H eds. The Johns Hopkins Manuel of Gynecology and Obstetrics. 2th ed.
philadelphia: Lippincott Williams and Wilkins: 162-182, 2002.
85.
Jaeggi ET, Fouron JC, Proulx: Fetal cardiac performance in uncomplicated and
well controlled maternal type1 diabetes. Ultrasound Obstet Gynecol 17: 311,
2001.
86.
O’Sullivian JB: Screening criteria for high risk gestational diabetic patients. Am J
Obstet Gynecol. 116:895-900, 1973.
87.
American College of Obstetricians and Gynecologists: Diabetes and pregnancy.
ACOG Technical Bulletin. Washington, DC 1994.
88.
Berkus MD, Langer O: Glucose tolerance test: Degree of glucose abnormality
correlates with neonatal outcome. Obstet Gynecol 81: 344, 1993.
78
89.
Lois Jovanovic: Point: Yes, It Is Necessary to Rely Entirely on Glycemic Values
for the Insulin Treatment of All Gestational Diabetic Women. Diabetes Care 26:
946-947, 2003.
90.
Jovanovic L: Role of diet and insülin treatment of diabetes in pregnancy. Clinical
Obstet Gynecol 43(1): 46-55, 2000.
91.
Lois Jovanovic: American Diabetes Association’s Fourth İnternational WorkshopConference on Gestational Diabetes Mellitus: Summary and Discussion.
Therapeutic interventions. Diabetes Care 21(2): 131-137, 1998.
92.
Kişnişçi HA, Gökşin E edit. Gestasyonel Diabet. Temel Kadın Hastalıkları ve
Doğum Bilgisi Kitabı sayfa 378-83, 1996.
93.
Elliott BD, Schenker S, Langer O, et al: Comparative placental transport of oral
hypoglicemic agents in humans: A model of human Placental drug transfer. Am J
Obstet Gynecol 171: 653, 1994.
94.
Langer O, Conway DL, Berkus MD, et al: A comprasion of glyburide and insülin
in women with gestational diabetes mellitus. N Engl J Med 343: 1134, 2000.
95.
Linda Hoffman, Chris Nolan, J Dennis Wilson, et al: Gestational diabetes
mellitus–management guidelines. MJA 169: 93-97, 1998.
96.
Albert TJ, Landon MB, Wheller JJ, et al: Prenatal dedection of fetal anomalies in
pregnancies complicated by insülin-dependent diabetes mellitus. Am J Obstet
Gynecol 174: 1424, 1996.
97.
David K. Turok: Management of Gestational Diabetes Mellitus. American Family
Physician 68: 9, 2003.
98.
Joanne Chatfield: ACOG Issues Guidelines on Fetal Macrosomia. American
Family Physician 64:1, 2001.
99.
Dudhbhai M, Lim L, Bombard A, Characteristics of patients with abnormal
glucose challenge test and normal oral glucose tolerance test results: comparison
with normal and gestational diabetic patien Am J Obstet Gynecol. 2006 May;
194(5): e42-5. Epub 2006 Apr 21.
79
100.
Metzger BE, Couston DR: Summary and recommendations of the fourth
international workshop-conference on gestational diabetes mellitus. Diabetes Care
21: B161, 1998.
101.
T Klin J Gynecol Obst 2001, 11.
102.
Clinical management guidelines for obstetricians-gynecologists. ACOG Practise
Bulletin No 30. Washington, DC; American Collage of Obstetrics and
Gynaecology, 2001.
103.
O’Sullivan JB, Mahan CB. Criteria for the oral glucose tolerance test in
pregnancy. Diabetes, 1964; 13: 278.
104.
Dacus JV, Muram D, Moure WH et al. Prenetal Glukose screening. The Journal of
Reproductive Medicine. 1991; 36: 4.
105.
Lavin JP, Barden TP, Miodovnik M: Clinical experience with a screening program
for gestational diabetes. Am J Obstet. Gynecol 141: 491-494,1981.
106.
Jovanovic L. Peterson CM: Optimum timing and criteria for retesting. Diabetes
34: (suppl 2) June1985.
107.
Benjamin F, Wilson SJ, Deutsch s, Seltzer VL, Droesch K, Droesch J. Effect of
advancing pregnancy on the glucose tolerance test and on the 50-g oral glucose
load screening test for gestational diabetes. Obstet Gynecol; 68: 362-5, 1986.
108.
Haris SB, Coulfield LE, Sugamor; ME et al. The epidemiology of diabetes in
pregnent notive canadians: a risk profile. Diabetes Care:20, 1422–1425, 1997.
109.
Hall PM, Cook JGK, Shellen J. Glycosylated hemoglobin and glycosylated
plasma protein in the diagnoses of diabetes mellitus and impaired glucose
tolerance. Diabetes care 1987; 7:147.
110.
Mills JL, Bakar L. Goldmann AS. Malformations in diabetic mother occur before
implications for treatment. Diabetes 1979; 28: 292.
80
Download