egitim-kimlik-ulus-ve-din-kağıtçıbaşı

advertisement
Eğitim, Kimlik, Ulus ve Din
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı
Son günlerde kamuoyunun gündemine giren “Dindar nüfus yetiştirme”
konusu ve bununla ilgili olarak gazetelerde, televizyon kanallarında Türkiye’de
eğitimin “tornadan çıkmış nesiller yetiştirdiği” şikayetleri su yüzüne çıktı.
Böyle önemli konular tartışılırken merhum Uğur Mumcu’nun tabiriyle “Bilgi
sahibi olmadan fikir sahibi olmak” bizi bir yere götürmez.
Sosyolojik olarak, okul, aileden sonra çocuğu sosyalleştiren, yani içinde
büyüdüğü toplumun uyumlu bir ferdi yapan temel sosyal kurumdur. Bu
nedenle, her toplumda, okulun en önemli işlevlerinden biri “sosyal kimlik”
oluşturmaktır. 20. Yüzyılda olduğu gibi, 21. Yüzyılda da dünyada ulus
devletlerin kamu kuruluşları olan okullar çocukları yetiştiriyor. Okullarda o
toplumun, yani ulusun, kimliği oluşturulur. Buna “ayni tornadan çıkmış” da
denilebilir, E. Fromm’un geçmişte ifade ettiği gibi “sosyal karakter” de
denilebilir. “Ulusalcılığı” şiddetle eleştirenler, sadece bizim okullarımızda
“resmî tarih” öğretildiği ve ulusal kimliğin pekiştirildiği kanısındadırlar. Oysa
ki, örneğin katılmak istediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinin ders kitaplarında da
farklı derecelerde benzer bir durum söz konusudur. Hatta, eğitim yapısı en az
merkezileşmiş olan ABD’deki ders kitaplarına bakarsanız, kısacık tarihlerini ne
kadar yücelttiklerini açıkça görürsünüz.
Bu niçin böyledir? Çünkü büyüyen çocuğun ve gencin bir sosyal kimliğe
ihtiyacı vardır. “Ulusal kimlik olmasın” dersek, “Peki, onun yerine ne olsun?”
diye sormamız gerekir. Onun yerine etnik ya da dini kimlik olabilir. Bunlar
ulusal kimlikten daha mı iyidir? Ulusal kimliği ve bunun beraberinde oluşan
yurtseverliği, militarist ve diğer ulusları dışlayıcı olarak görüp “ulusalcılık” diye
aşağılayanlara sormak gerekir. Acaba etnik ya da dini kimlik, farklı olan
grupları daha çok kucaklayan, daha barışçıl yaklaşımlar mı içerir? Bunun doğru
olmadığını bilimsel araştırmalar gösteriyor. Nitekim etnik ve dini çatışmalar
geçmişte olduğu gibi bugün de insanlığı kırıyor.
Daha iddialı bir yaklaşımla, büyüyen genç kendi birey kimliğini
oluşturmalı ya da dünya vatandaşı olmalı gibi düşünceler ileri sürülebilir. Bu
iddialar kulağa hoş gelse de gerçekçi değildir. Bu noktada gelişim psikolojisi ve
sosyal psikoloji, bize önemli bilgiler sağlıyor. Araştırmalar, sadece kendi
benliğine yönelik olarak büyüyen, kendini aşan idealleri olmayan gençlerin,
çoğu zaman bencil, yalnız ve doyumsuz olduğunu gösteriyor. Aidiyet duygusu
ve başkalarına bağlılık (bağımlılık değil) çok temel bir ihtiyaç olarak ortaya
çıkıyor (1). Aşırı bireycilik, ABD gibi en bireyci toplumlarda bile bugün sosyal
bilimciler ve diğer düşünürler tarafından eleştirilmektedir. ‘Dünya vatandaşlığı’
ise büyümekte olan çocuk için fazla soyut ve uzak bir kimliktir. Belki çok daha
sonra gelişebilir.
Ancak sosyal kimliği elbette “ayni tornadan çıkmış” olmaktan farklı
kılmak gerekir. Bu da gene eğitimle mümkündür. Eleştirel aklı, sorgulamayı
destekleyen bir eğitim, dogmalara değil, bilimsel temellere dayanır. Dünyanın
bütün gelişmiş ülkelerindeki çağdaş eğitim, bilimsel eğitimdir. Bu nedenle,
Cumhuriyetin, bilimi temel alan, yüzünü Batı’ya dönme stratejisi toplumsal
gelişme için doğru bir seçimdi. Bugünkü Orta Doğu’ya bir bakış, neleri
kazandığımızı gösteriyor. Günümüzde “Atatürkçülük”, ya da “Kemalizm” diye
etiketler oluşturup aşağılayanlar, aslında Cumhuriyetin Batılılaşma ve
Aydınlanma demek olduğunu anlamak istemiyorlar. Hele Atatürk’ün, “Manevi
mirasım bilim ve akıldır” sözünün değerini hiç bilmiyorlar.
Diğer taraftan, istense de dindar gençlik yetiştirilemeyeceği iddia ediliyor.
Örneğin televizyondaki bazı tartışma programlarında konuşmacılar, kendi
deneyimlerinden yola çıkarak, herkes kendi kararını kendi verir, böyle bir nesil
yetişirilemez diyorlar. Yetiştirilebilir. Bu tür iddialar da gene insan gelişimi,
sosyalleşme ve sosyal psikoloji alanlarındaki bilimsel birikimden haberdar
olunmadığını gösteriyor. Aslında, sadece son 10 yılda değil, son 40 yılda
Türkiye’de bu doğrultuda çok yol alınmıştır. 1970’lerden itibaren MSP, Fazilet,
vs. dinci partilerin içinde olduğu koalisyon hükümetleri ve 12 Eylül politikası,
büyük yatırımlarla ve tarikat bursları, yurtları, vs. hizmetlerle özendirerek dinî
eğitimi, topluma arz etti (2). Bu politikalarla desteklenen, özendirilen imam
hatip okullarına ve kuran kurslarına giden öğrenciler, çocukluktan itibaren dinî
bir dünya görüşü edindi. Nitekim Prof. Yılmaz Esmer’in Dünya Değerler
Araştırması bulgularına göre, Türkiye’de genç nesil bugün yaşlı nesilden daha
dindar... Bu tuhaf bir durum, çünkü normal olarak yaşlandıkça insanların dine
yönelimi artar. Tek başına bu bulgu bile, devlet eliyle ve eğitimle nasıl dindar
gençlik yetiştirilebileceğini, bir toplumun nasıl şekillendirilebileceğini, yani
toplum mühendisliğini gösteriyor. Tabi, her din eğitimi alan genç muhakkak
dindar olacak değildir, bazıları aldıkları eğitimi sorgulayabilir ya da reddedebilir
ama büyük çoğunluk derinden etkilenir.
Örneğin, bugünün hükümet kadroları böyle bir eğitimden geçtiler.
Yasalaşmak üzere olan 4+4+4 kademeli eğitim formülü de akademik/bilimsel
temel eğitime zarar verecek niteliktedir. Sadece 4 yıllık kısa bir temel eğitimden
sonra meslek eğitimine ya da dini eğitime yönelmek, çağdaş dünyanın gerisinde
kalmak demektir. Bugün meslek eğitimi ileri ülkelerde erken verilmiyor,
giderek uzun temel eğitim üzerine kuruluyor çünkü ancak sağlam bilimsel bir
eğitime sahip olan gençler teknolojideki çok hızlı değişim ve ilerlemelere ayak
uydurabiliyor. Erken yaştaki dini eğitim ise, henüz soyut ve eleştirel düşünme
yetkinliğini kazanmamış olan küçük çocuklarda dogmatik, mekanik ve temel
felsefî anlayıştan yoksun dar bir dinî dünya görüşüne neden oluyor.
Cumhuriyet de toplum mühendisliği yapmıştır denebilir. Bu da doğrudur.
Cumhuriyet, yüzü Batıya dönük, çağdaş bir gençlik yetiştirmeyi ideal olarak
almıştı; böyle nesilleri yetiştirdi. Bugün ise ideal, dindar gençlik yetiştirmektir.
Bu, Türkiye toplumunun bugünü ve yarını için yaşamsal önemi olan bir tercih
sorunudur.
(1) Ç. Kağıtçıbaşı, Aile, Benlik ve İnsan Gelişimi: Kültürel Psikoloji, Koç
Üniversitesi Yayını (Yapı-Kredi Yayınları), 2010.
(2) Ç. Kağıtçıbaşı, “Giriş: Türkiye’de Kadın ve Eğitim” H. Durudoğan, F.
Gökşen, B.E. Oder & D.Yükseker (Ed.), Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet
Çalışmaları, 9-19, Koç Üniversitesi Yayını, (Yapı-Kredi Yayınları), 2010.
Download