GENEL BİLGİLER

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
HEYBELİADA SANATORYUMU GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS
CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Klinik Şefi: Dr. Melahat KURUTEPE
TÜBERKÜLOZ HASTASI İLE TEMASLI ÇOCUKLARDA, INH
PROFİLAKSİSİNİN ELISPOT YÖNTEMİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ
DR.ZELİHA ARSLAN
UZMANLIK TEZİ
İSTANBUL 2005
1
ÖNSÖZ
Uzmanlık eğitimim boyunca değerli bilgi, birikim ve deneyimlerinden
faydalandığım, ilgi ve şefkatini hep üzerimde hissettiğim, yanında çalışmaktan onur
duyduğum değerli hocam Klinik Şefi Dr. Melahat Kurutepe’ye;
Asistanlığım boyunca bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım Klinik Şefleri Dr.
Armağan Hazar, Doç. Dr. Attila Saygı, Dr. Ö. Ferit Demiröz; Klinik Şef Muavinleri Dr.
Filiz Süngün, Dr. Özlem Tümer, Göğüs cerrahisi Klinik Şefleri Doç. Dr. Bülent Arman
ve Prof. Dr. Mustafa Yüksel, Şef Muavini Dr. Canan Dudu’ya;
Çalışma hayatımda değerli desteklerini gördüğüm, olumlu yönlendirmeleriyle
bugüne gelmemde emek sahibi olan şef yardımcımız Dr. Gülfem Yurteri’ye;
Eğitimim sırasında kendilerinden pek çok şey öğrendiğim, bana daima destek
olan servisimiz uzmanları Dr. Sema Saraç, Dr. Zeynep Banu Ketenci ve Dr. Hacer
Ofluoğlu’na;
Tez çalışmalarını beraber yürüttüğümüz, yardımlarını asla unutamayacağım Dr.
Özlem Malas Oruç ve Dr. Nurçin Çimen Özışık’a;
Birlikte çalıştığım eğitimime katkıda bulunan tüm uzman hekimlere;
İç hastalıkları rotasyonumu yaptığım Haseki Devlet Hastanesi I. Dahiliye Kliniği
Şefi Doç. Dr. Mehmet Kendir, Haseki Hastanesi Radyoloji Klinik Şefi Dr. Murat
Ulusoy, Haydarpaşa Numune Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Şefi Doç. Dr.
Paşa Göktaş’a;
Hayatımın en önemli dönemlerinden birini paylaştığım, zor koşullarda birlik,
beraberlik ve dostluk içinde çalıştığım sevgili asistan, hemşire arkadaşlarıma,
bakteriyoloji laboratuarı çalışanlarına ve hastane personeline;
Ayrıca tezimin her aşamasında bilgi, birikim ve deneyimlerinden faydalandığım
Marmara Üniversitesi Pediatrik Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.
Dr. Mustafa Bakır, Dr. Ahmet Soysal ve ekibine;
2
Bugünlere gelmemi sağlayan sevgili kardeşime, anneme, eğitimim sırasında
hayata gözlerini yuman babama ve ailemin tüm fertlerine;
Son olarak tavsiyelerim doğrultusunda çocuklarını temaslı kontrollerine götüren
hastalarıma;
Ve Tüm Dostlarıma;
En içten duygularımla teşekkür ederim.
Dr. Zeliha ARSLAN
3
İÇİNDEKİLER
BÖLÜM
SAYFA
GİRİŞ VE AMAÇ…………………………………….....:
1
GENEL BİLGİLER…………………………………….:
3
GEREÇ VE YÖNTEM…………………........................:
45
BULGULAR………………………………………….....:
53
TARTIŞMA……………………………………………..:
59
SONUÇLAR…………………………….........................:
68
KAYNAKLAR…………………………………………..:
69
4
SİMGELER VE KISALTMALAR
ARB:
Aside dirençli basil
BCG:
Bacille Calmette Guerin
CFP–10:
Culture filtrate protein
DSÖ:
Dünya Sağlık Örgütü
ELISPOT:
Enzyme linked immunospot
ESAT–6:
Early Secreted Antigenic Target 6kDa protein
GTA:
Geç tipte aşırı duyarlılık
HAİ:
Hücre Aracılı İmmünite
INF-γ:
Interferon gama
INH:
İsoniazid
LTBI:
Latent tüberküloz enfeksiyonu
MTBE:
M. tuberculosis enfeksiyonu
NAP:
p-nitro-o-asetil-amino–3-hidroksipropifenon
NTM:
Nontüberküloz mikobakteri
PAS:
Para-amino salisilikasit ünitesi
PPD:
Purified Protein Derivative=Saflaştırılmış protein türevi
RD:
Regions of differences
RİF:
Rifampin
TB:
Tüberküloz
TCT:
Tüberkülin cilt testi
TÜ:
Tüberkülin Ünitesi
PHA:
Phitohemaglütinin
SKSD:
Streptokinase-streptodornase
VSD:
Verem savaş Dispanserleri
USPHS:
ABD Halk Sağlığı Servisi
5
GİRİŞ VE AMAÇ:
Yoğun küresel çabalara karşın yeni Tüberküloz (TB) olgularının sayısı tüm
dünyada giderek artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tahminlarine göre her yıl
8,5 milyon kişi TB hastalığına yakalanmakta ve 3 milyon insan ölmektedir. Dünya
nüfusunun yaklaşık 1/3’ünün, başka bir deyişle 1,7 milyar kişinin M. tuberculosis ile
enfekte olduğu düşünülmektedir (1,2). Ülkemizda ise TB insidansı yüzbinde 27 olup,
nüfusumuzun 1/4’ü TB basili ile enfektedir (3,4,5). TB enfeksiyonu için en önemli risk
faktörü TB hastası ile temastır. TB olguları ile temas eden sağlıklı kişilerin %5’inde ilk
2 yıl içinde aktif TB, %95’inde ise sessiz enfeksiyon yani latent TB enfeksiyonu (LTBI)
gelişmektedir. Ayrıca LTBI olgularının %5’i yaşamlarının bir döneminde aktif akciğer
tüberkülozuna yakalanmaktadır. Bu nedenle, tüberkülozun önlenmesinde koruyucu
tedavi uygulanması, yeni terminoloji ile LTBI tedavisi aktif akciğer tüberkülozlu
olguların tedavisi kadar önem taşımaktadır ve bu amaçla 6–12 ay isoniazid (INH)
verilmesi önerilmektedir (2,3,4,5,6,7,8). Oysa INH tedavisinin uzun sürmesi ve
hepatotoksisiteye neden olabilmesi uyumu azaltmakta ve tedavinin başarısını özellikle
izlemi güç olgularda %5-25’e kadar düşürmektedir (6,9,10). Günümüzde TB
enfeksiyonunu saptamak için yaygın olarak kullanılan tek test tüberkülin cilt testidir
(TCT). Saflaştırılmış protein derivelerinin (PPD) intradermal yöntemle uygulanması
sonucunda oluşan gecikmiş tipte kütanöz aşırı duyarlılık yanıtının ölçülmesi esasına
dayanan bu testte pozitif yanıt TB enfeksiyonuna bağlı olabileceği gibi, BCG
aşılanmasına ve çevresel mikobakterilere maruz kalmaya bağlı olarak da gelişebilir.
Bunun yanında TCT birçok durumda yanlış negatif sonuç verir. TB basili ile karşılaşan
kişilerin yani TB enfeksiyonu geliştirenlerin %10’unun ilk 5 yıl içinde hastalık
geliştirecekleri göz önüne alınırsa, hastalığın önlenmesi açısından bu kişilerin doğru bir
şekilde belirlenmesi ve koruyucu tedaviye alınmasının önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Son yıllarda geliştirilen T-hücre tabanlı RD1-ELISPOT testi M. tuberculosis’e özgün
antijenler kullanılarak yapılmaktadır. Ayrıca bu testin BCG aşılanmasından ve çevresel
mikobakterilere maruziyetten etkilenmediği ispatlanmıştır.
6
Çalışmamızda profilaktik INH tedavisi verilen temaslı çocuklarda TB
enfeksiyonu seyrini RD1-ELISPOT testi ile takip ederek, testin dolayısı ile spesifik T
hücre yanıtlarının LTBI tedavisi sonrasında nasıl değişim gösterdiğini, bu değişimin
enfeksiyonun seyri ve hastalığa gidiş hakkında belirleyici bir yaklaşım açısından
yararlılığını saptamayı amaçladık. Buna ilaveten bu ve benzer testlerin TB tanı ve
tedavisinde potansiyel yararları konusunda daha geniş bilgi sahibi olmayı planladık.
7
GENEL BİLGİLER
TARİHÇE
Tüberküloz yüzyıllardır bilinen bir hastalıktır. Almanya’da bulunan ve M.Ö.
8000 yılına dek uzanan tarih öncesi insana ait iskelet kalıntılarının hastalık izi taşıdığı
bulunmuş, Eski Mısır Uygarlığına ait iskeletlerde ve İnka dönemi insanlarında Pott
hastalığına bağlı kesin bulgular saptanmıştır (11).
Tüberkülozun klinik bulgularının ve epidemiyolojik özelliklerinin ilk sistematik
tanımlanması M.Ö. 400–350 civarında derlenen Hipokrat koleksiyonunda kayıtlıdır. İlk
olarak Aristo (M.Ö. 354–322) bu hastalığın bulaşıcı olduğunu düşündüren bir paternin
farkına varmıştır. Pierre Desault (1675–1737) hastalığın bulaşıcı olduğunu, temel
bulaştırıcı unsurun ise balgam olduğunu belirtmiştir. Pierre Charles Alexander Louis
diğer nedenlerle ölen hastaların akciğerlerinde latent TB delillerini bulmuştur (12).
Robert Koch 1882 yılında tüberkülozdan ölen bir hastanın akciğerindeki lezyonlarda
basili göstermiş, bunu kültürde üretmiş ve üretilen basil ile deney hayvanlarında verem
oluşturmuştur (13). Koch TB tedavisinin de aşı ile yapılabileceğini düşünmüş; basilin
ısıtılarak öldürülen atıklarının hastaların bağışıklık sistemini güçlendireceğine inanmış
ve Old tüberkülinin (tüberküloz basilinin bir gliserin ekstresi) tedavi amacı ile
kullanılmasını Clemence von Pirquet ile birlikte yapmıştır. Kullanılan tüberkülin dozu
bugün uyguladığımız dozun 12000 katıdır. Bu tür tedavi, sadece hafif vakalarda etkili
olmasına rağmen, ileri vakalarda fayda yerine zarar vermiştir. TB aşısı için gerekli olan
zararsız basil, M. bovis suşunun seri halde 231 pasajından sonra oluşturulmuş ve 1920’
lerin sonunda bulan iki araştırıcının adına atfen Bacille Calmette-Guerin (BCG) adı
verilmiştir (14).
ABD’li Waksman’ın 1946 yılında Streptomycin’i bulmasıyla TB tedavisinde
kemoterapi dönemi başlamıştır. Bunu 1950–53 yılları arasında Para-amino salisilik asit
(PAS), isoniazid (INH) ve 1969 yılında rifampinin (RIF) bulunması takip etmiştir. Tüm
dünyada uygulanan standart bir tedavi olmamakla birlikte başlangıçta 2 yıl olan TB
tedavi süresi, İNH ve RIF’in birlikte kullanımıyla 9 aya ve çok ilaçlı tedavi yaklaşımları
8
ile 6 aya düşmüştür. Ancak TB Dünya’da halen en yaygın ve ölüme en çok yol açan
enfeksiyon hastalığı olarak varlığını devam ettirmektedir (15).
Ülkemizde TB ile etkin mücadele 1950’li yıllarda başlatılmıştır. Çıkartılan bir
yasa ile 1960 yılında Verem Savaş Dispanserleri (VSD) kurulmuştur. Bu çalışmalar
sayesinde 1965’te yüz binde 172 olan tüberküloz insidansı 1975 yılında yüzbinde 50’ye
düşmüştür. Doksanlı yıllarla birlikte ‘Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz’ alanında
bilimsel dernek örgütlenmeleri gerçekleşmiş; düzenli, disiplinli bir şekilde bilimsel
çalışmalar, mezuniyet sonrası mesleki eğitimler yapılmaya başlanmıştır. Böylece ulusal
tüberküloz insidansı ilk defa 2000 yılında yüz binde 30’un altına düşmüştür. Ancak
Türkiye’nin resmi olgu bulma oranı dikkate alındığında gerçek insidansının yüz binde
50–60 arası olması gerektiği hesap edilmektedir (16,17,18).
EPİDEMİYOLOJİ
Dünya’da halen en yaygın ve ölüme en çok yol açan infeksiyon hastalığı
tüberkülozdur (19). Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2002 yılı küresel tüberküloz
kontrolü raporunda; Dünya’da halen 8,42 milyon yeni TB ve 3,67 milyon balgam yayma
pozitif hasta olduğu tahmin edilmektedir (20). Dünya’da 1995–1999 yılları arasında TB
artış hızı eğilimi dikkate alındığında, 2005 yılında 10,2 milyon yeni TB olgusu ile karşı
karşıya kalacağımız anlaşılmaktadır.
Tüm dünyada DSÖ’ye bildirilen toplam TB olgu sayısı, tahmin edilen rakamın
sadece üçte birini oluşturmaktadır. Olgu bulma oranı olarak adlandırılan bu
epidemiyolojik veri, DSÖ’ nün son raporunda Türkiye için % 40 olarak belirtilmektedir.
TB, çok büyük çoğunlukla Mycobacterium tuberculosis olmak üzere,
Mycobacterium africanum, Mycobacterium bovis tarafından oluşturulan, kronik
granülomatöz bir infeksiyon hastalığıdır. Olguların %98’inden M. tuberculosis
sorumludur. Tüm organlarda görülebilen TB hastalığında en sık tutulan organ %85
oranıyla akciğerlerdir (21).
9
MİKROBİYOLOJİ
Mycobacterium Yunanca fungus ‘fungus’ (myces) ve ‘küçük çubuk’ (bakterion)
kelimelerinden türemiştir. İsmin fungus kısmı bu mikroorganizmanın sıvı besi
yerlerinde büyüme paterninin mold benzeri olmasından kaynaklanmaktadır (22).
Şekil 1:Mikobakterilerin toksonomik ağacı
10
Mycobacterium genusu içinde yer alan Mycobacterium tuberculosis complex
beş bakteri türü içerir. Bunlar; M. tuberculosis, M. bovis, M. microti, M. africanum, M.
canetti’dir (Şekil 1). İnsan M. tuberculosis için tek kaynaktır ve bu mikroorganizma
insanlar arasında hastalık yapar.
M. tuberculosis 0,2–0,6 mikron kalınlığında, 1,0–10 mikron uzunluğunda,
aerobik, sporsuz, hareketsiz, kapsülsüz hafif kıvrık veya düzgün çomak şeklinde bir
basildir (23).
Mikobakteriler gram (+) ya da (-) olarak sınıflandırılamaz. %95 etil alkol ve %3
hidroklorik asit (asit- alkol) mikobakteri hariç tüm bakterileri dekolarize eder.
Dolayısıyla “asit dirençli basil” olarak adlandırılır. Bunun nedeni hücre duvarındaki
lipid düzeyinin yüksek olmasıdır. Lipid içeriği gram (+) bakterilerde %0,5, gram (-)
bakterilerde %3 iken, mikobakterilerde %25’ tir (24). Basiller Ziehl-Nielsen boyası ile
boyanır ve mavi zemin üzerinde kırmızı renkte tek tek ya da gruplar halinde çizgiler
oluşturmuş olarak izlenir (25).
M. tuberculosis bilinen bakteriler arasında en kompleks yapılı hücre duvarına
sahiptir.
Biyokimyasal
çalışmalar,
mikobakteri
hücre
duvar
iskeletinin
3
makromolekülden ibaret olduğunu göstermiştir. Bunlar peptidoglikan, arabinogalaktan
ve mikolik asitlerdir. Mikobakteri hücre duvar yapısı Şekil 2’de gösterilmiştir (26).
11
Şekil 2: Hücre duvarı
Peptidoglikan tabakası bakteriye şekil ve dayanıklılık verir. Bu tabakanın
üzerinde arabinoz ve galaktozdan oluşan bir polisakkarid olan arabinogalaktan tabakası
bulunur. Burası hücre duvarının en az karakteri bilinen tabakasıdır. Arabinogalaktanın
zincirlerindeki uç arabinoz birimlerine mikolik asitler bağlanmıştır. Total lipid
miktarının %11’i mikolik asit olup hücre duvar kalınlığı ve asit rezistansından
sorumludur (25,27). Mikolik asitler trehalose gibi şekerlere bağlandığında “kord
faktörü” oluştururlar. Virülans ile ilgili olduğu düşünülen bu faktör hücrelerin birbirine
dolanmış demetler oluşturarak paralel zincirler halinde üremelerine neden olur. Ayrıca
fagositlerin göçünü engelleyip granülom oluşmasını sağlar, toksik etkileri de vardır
(28,29).
M. tuberculosis’ in üremesi yavaştır, replikasyon süresi 15-20 saattir. Görünür
koloni büyümesi en az 3 hafta; genellikle standart kültür ortamlarında 4–6 haftadır
(30,31). Yumurtalı besi yerinde (Löwenstein –Jensen besi yeri) optimal 33–39C ısıda,
pH 6,5- 6,8’de, % 5–10 CO2’li ortamda çoğalırlar. M. tuberculosis olumsuz koşullara
oldukça dayanıklı olup bu koşullarda uzun süre canlı kalabilir. +4C’de haftalarca,
-70C’de yıllarca canlılığını korur. +60C’de 20 dakikada ölür (31).
12
TÜBERKÜLOZ TANI YÖNTEMLERİ
I-BAKTERİYOLOJİK TANI YÖNTEMLERİ
Tüberkülozun spesifik klinik ve radyolojik bulguları olmadığından ve her zaman
doğru sonuç verebilen, kolay uygulanır, ucuz serolojik ve moleküler tanı yöntemleri
bulunmadığından, bakteriyolojik tanı yöntemleri dünyanın her yerinde vazgeçilmez
yöntemlerdir.
Bakteriyolojik muayene, örneklerin direk muayenesi ve kültürü olmak üzere iki
şekilde uygulanmaktadır. Direk muayene ucuz, çabuk sonuç veren bir yöntem olması
açısından tüberküloz tanısında önemli yer tutar (32).
a-Direk mikroskopik inceleme: M. tuberculosis aranması için alınan materyaller
balgam, açlık mide suyu, solunum sistemine ait diğer örnekler (bronş lavajı,
bronkoalveolar lavaj, transbronşial biyopsi gibi), idrar, beyin omurilik sıvısı, gayta,
doku ve diğer vücut sıvılarıdır. Akciğer tüberkülozu tanısı için en sık balgam örneğine
başvurulur. Balgam ard arda 3 gün, sabah erken saatlerde, steril, geniş ağızlı, kapağı
sıkı kapatılabilen plastik kutulara alınmalıdır ve alınan tüm örnekler hızla laboratuara
ulaştırılmalıdır (33).
Yaymalar direk materyalden hazırlanabileceği gibi, dekontaminasyon işlemi
sonrası örnek santrifüj edildikten sonra (homojenizasyon) teksif hazırlanabilir. Steril
bölgelerden alınan materyallere dekontaminasyon işlemi uygulamaya gerek yoktur.
Mikobakteriler kimyasal ajanlara daha dayanıklı olduklarından, bu özellikleri
kullanılarak dekontaminasyon işlemi gerçekleştirilir. En sık kullanılan yöntem, Nasetil-L-sistein %2 NaOH (NALC-NaOH) yöntemidir. NALC disülfid bağlarını
kopararak mukolitik etki, NaOH ise dekontaminasyon yapar (33,34). Hazırlanan
yaymalar boyanır. Boyama metodları karbolfuksin ve florokrom metodları olarak ikiye
ayrılır. Karbolfuksin metodları; Ehrlich-Ziehl-Neelsen (EZN) ve Kinyoun metodudur.
Florokrom metodunda ise preparat Auramin-0 ile boyanır ve floresan mikroskopta
incelenir.
13
Ehrlich-Ziehl-Neelsen (EZN) metodunda; üzerine materyal alınan lam alevde
tespit edilir, üstüne tam örtecek şekilde karbolfuksin boyası konur. Kaynatmadan 3–4
dakika ısıtılır, sonra boya dökülür, %5 asit-alkol ile dekolorize edilir. Distile su ile
yıkanır. Metilen mavisi ile 20–30 sn boyanır, distile su ile tekrar yıkanır ve kurutulur.
Preparatlar 100X imersiyon objektifinde incelenir. Bu işlemler sonunda mikobakteriler
mavi zemin üzerinde kırmızı çomaklar halinde görülür (33,35) (Resim 1).
Resim 1:EZN boyama ile M. tuberculosis (36)
Direk balgam mikroskopisinde en önemli sorunlar yanlış pozitif ve yanlış negatif
sonuçlar ile farklı okuyucuların aynı örnekte farklı sonuçlar bildirmesidir (37).
Yanlış pozitif sonuçlar: Balgamdaki yemek artıkları, boya parçacıkları, saprofit
aside dirençli bakteriler, atipik mikobakteriler, nokardia, çam poleni, iplikçik, lamdaki
çizikler, başka balgamdan bulaşma, imersiyon yağı ile bulaşma, aynı lamın tekrar
kullanımı.
Yanlış negatif sonuçlar: Balgam toplanmasındaki yetersizlikler, balgam
örneklerinin ve boyanmış preparatların uygunsuz korunmaları, homojenize edilmeyen
balgamda uygun yerden örnek alınmaması, tekniğe uygunsuz boyama, okuma hataları.
14
b- Kültür: Direk incelemede ARB görülmesi tanıyı kesinleştirmez. Kesin tanı
M. tuberculosis’in kültür ortamında üretilmesi ile konur. Tanımlama parametrelerini
uygulamak, ilaç duyarlılık testlerini yapabilmek ve epidemiyolojik çalışmalarda
kullanılan genotipleme için kültür gereklidir (33).
Kültür için kullanılan besi yerleri sıvı besi yerleri, yumurtalı besi yerleri ve agar
içeren besi yerleri olmak üzere üçe ayrılır. Bu besi yerlerinin tümüne bakteriyel ve
fungal kontaminasyonu engellemek için antibiyotik eklendiğinde, selektif besi yeri
haline gelirler (Tablo I).
Tablo I: Mikobakterilerin üremeleri için kullanılan farklı kültür ortamları ve inhibitör ajanları
(38)
Yumurtalı besi yerlerinden en çok kullanılan Löwenstein-Jensen (L-J) besi
yeridir.
Petragnani
inhibitör
madde
olarak
malaşit
yeşilini
daha
yüksek
konsantrasyonlarda içerir ve bu nedenle kontaminasyonun yüksek olduğu örneklerde
tercih edilir. ATS besi yeri ise malaşit yeşilini en düşük konsantrasyonda içerir ve vücut
sıvıları gibi steril örneklerde önerilmektedir. Yumurtalı besi yerinin bir avantajı
üremenin birçok mikobakteri türlerinde daha iyi gözlenmesidir. Ancak kontaminasyon
halinde besi yerinin tüm yüzeyi etkilenebilir ve hatta tüm besi yeri likefaksiyona
15
uğrayabilir. L-J besi yeri opak olup koloniler 18–24 günde saptanmaya başlar (38). Agar
içeren Middlebrook besi yerleri; hazır satılan şeffaf besi yerleri olup, koloniler 10–12
günde saptanmaya başlar. Ticari sıvı besi yerlerinin kullanımı mikobakteri tanısında
kolaylık sağlamıştır. Bu sistemler arasında BACTEC 460 (Becton Dickinson
Microbiyology Systems, Sparks MD), Mycobacteria Growth İndicator Tube (MGIT)
sistemi (BBL, Becton Dickinson Microbiology systems, Hunt Valley, MD), MB
REDOX (Heipna diagnostica), Extrensensing Power (ESP), Myco-ESP culture system II
(Trek Diagnostica Systems Inc, Westlake, OH) ve BACT/ALERT MB susceptibility kit
(Organon Teknika, Durham, NC) sayılabilir. Bu sistemler sıvı middlebrook 7H12
içermekte olup mikobakterileri saptamak için radyometrik ya da kolorimetrik materyal
eklenerek elde edilmişlerdir. Sıvı besi yerlerinde üreme 1–3 haftada saptanabilir. Ticari
sistemler arasında en sık kullanılanlardan biri BACTEC 460’dır (33).
BACTEC: İlk olarak 1977 yılında Middlebrook tarafından, 14C işaretli palmitik
asit içeren 7H12 sıvı besi yerinde mikobakteri üremesi saptanmıştır (39). Mikobakteri
varlığında kullanılan palmitik asitten açığa çıkan 14C işaretli CO2 (radyoaktif CO2)
otomatize cihaz tarafından saptanmaktadır. Saptanan CO2 miktarındaki artış basilin
üremesi olarak değerlendirilmektedir. Bu sistemle M. tuberculosis saptama süresi 4–25
gündür. M. tuberculosis basilini nontüberküloz mikobakterilerden (NTM) ayırmak için
besi yerine p-nitro-0-asetil-amino–3-hidroksipropifenon (NAP) eklenir. NAP varlığında
üreme olmaması M. tuberculosis lehinedir (38,40,41).
II.SEROLOJİK TANI YÖNTEMLERİ
İmmünolojik tanı için hem klinik örneklerde mikobakteriyel antijenlerin
gösterilmesi, hem de bu antijenlere karşı oluşan antikorların saptanmasına
çalışılmaktadır.
Geliştirilen
yöntemler
arasında
immunodiffüzyon,
pasif
hemaglütinasyon, ELİSA fluoresan antikor, solid faz radyoimmünoassay bulunmaktadır
(34,39,42). Serolojinin yüksek tanı değerine sahip olduğu diğer hastalıklardan farklı
olarak tüberkülozda, klinik kullanım için duyarlı, özgül ve pratik bir yöntem geliştirme
çabaları başarısız kalmıştır. Özgüllük konusunda temel sorun, infekte olmak ile hastalık
varlığı ayrımının yapılamamasıdır. Daha önce yapılmış olan BCG aşısına bağlı olarak
16
serolojik reaksiyon da sorun oluşturmaktadır. Bu durum, serolojik inceleme gibi basit
bir testin yarar sağlayacağı gelişmekte olan ülkelerde özellikle anlamlıdır. Bu gibi
ülkelerde nüfusun yaklaşık %40’ında LTBI vardır ve önemli sayıda insan M. bovis
BCG’si ile aşılanmıştır. Diğer önemli bir konu da NTM’lere bağlı infeksiyondan M.
tuberculosis infeksiyonunun ayrımıdır.
Tüberkülozun serolojik tanısında hangi antijenin kullanılması gerektiği, sadece
antijen tanınması ile sınırlı değildir. Antijen tanınması ile aynı öneme sahip 3 konu daha
vardır:
1-Antijen kokteyleri: TB sırasında serumda ortaya çıkan antikorlar tarafından
tanınan tek bir antijen veya sık rastlanan bir antijen kombinasyonu olmaması nedeniyle,
serolojik tanı testlerinde antijen kokteyleri kullanılmalıdır. Farklı hastalarda, çok az
miktarda antikor üretilen immünsüpresyonlu hastalar dahil, çeşitli antikor yanıtları
oluşur. Antijen kombinasyonları, bu TB olgularının yakalanma şansını arttırmaktadır.
2- Katı faz: Kokteyl esasına dayanan testlerde solid faz kullanılarak, kokteylde
bulunan her antijenin serolojik aktivitesinin tespiti sağlanır. Bu amaca ulaşabilmek için,
nitrosellüloz temelli metodlar geliştirilmiştir.
3- Özgül antijen: Çapraz reaksiyon veren epitoplara bağlı yanlış pozitif test
sonuçlarından kaçabilmek için, antijenler M. tuberculosis’e
(veya M. tuberculosis
complexi) özgül olmalıdır. Ayrıca, tüberkülozun karakteristik özelliği olan heterojen
antikor repertuvarını karşılayacak şekilde birden fazla antijen seçilmelidir. Panellerdeki
antijenlerin seroaktivitesi incelenmiş; 38kd PhoS ve 14 kd alfa kristali’ ninki en fazla
bulunmuştur. Bu iki antijene eklenen diğer antijenler (ESAT–6, MPT64, MPT63, 19 kd
lipoprotein, MTSA–10) duyarlılığın artmasını sağlar (43).
17
İmmünolojik tanıda kullanılan testler;
a-Antijen tespitine dayanan testler: Lipoarabinomannan, mikobakterinin hücre
duvarında bulunan bir lipopolisakkarittir ve doğal mikobakteri infeksiyonu sırasında
antikor yanıtını indüklediği bilinmektedir.
Antijen olarak kord faktörü kullanan ELİSA testinin, akciğer tüberkülozu
tanısında duyarlılığı %66,6–74,1 ve özgüllüğü %95,2–99,0 olarak bulunmuştur (39).
b-Antikor tespitine dayanan testler: Tüberkülozlu hastaların serumunda
mikobakteri antijenlerine karşı oluşan antikorlar monoklonal veya poliklonal antikorlar
kullanılarak tespit edilebilir (Tablo II). Çevredeki mikobakterilere çapraz reaksiyonlar
nedeniyle
yanlış
pozitif
test
sonuçları
alınabilmektedir.
Ayrıca
mikobakteri
hastalıklarında ortaya çıkan bağışık yanıtlar; HLA klas II allotipleri ile ilişkili olup farklı
hastalarda aynı antijenler tanınmayabilir. Tüberkülozlu hastalarda özgül antikorları
tespit etmek için birçok serolojik test incelenmiştir. Bu tür serolojik testlerde, antijenik
proteinler (A65, A60, A38, A14, A19, A90, A34, A55 kd’luk antijenler) ve
polisakkaritler dışında ısı şok proteinleri, diaçil trehaloz gibi ELİSA tekniğine uygun
birçok antijen denenmiştir.
Tablo II: Akciğer tüberkülozu tanısında kullanılan antikor tespit temeline dayanan ticari testler
(43)
c-İnterferon gamma (IFN-) üretiminin ölçülmesi: TB infeksiyonunu doğru
bir şekilde tespit edebilmek için M. tuberculosis’e karşı duyarlılaşmış T lenfositlerinin,
18
in vitro kan testleri ve in vivo deri testleri ile tespit edilmesine dayalı testler
geliştirilmiştir. Periferik kandan elde edilen mononükleer hücreler, in vitro şartlarda
uyarılır ve duyarlılaşan T lenfositlerinden salınan interferon gama (IFN-) üretimi
ELİSA ile ölçülür. PPD yanıtından sonra, kanda IFN- tespiti yapan testler (CSL/
QUANTİFERON TB testi) geliştirilmiş ve bunların TB tanısında yayma ve kültür yerine
kullanılabileceği bildirilmiştir. Bu testte; M. tuberculosis, M. avium ve M. bovis’den
elde edilen PPD’lerle stimülasyondan sonra, tam kandaki T lenfositleri tarafından
üretilen IFN- ölçülür. IFN- ELİSA sonuçları ile hasta ve kontrol grubundan elde
edilen
tüberkülin
deri
testi
sonuçları
arasında
iyi
bir
korelasyon
vardır.
QUANTİFERON-TB testinin duyarlılığı %90 ve özgüllüğü %95–98 bulunmuştur (39).
Plevra tüberkülozunda, IFN- duyarlılığının %85,7 ve özgüllüğünün %97,1 olduğu
kültür ve plevra biyopsisi ile doğrulanmıştır. HIV pozitif ve negatif hasta sonuçları da
benzerdir. Rekombinant antijenler kullanılarak BCG aşılılarda etkileşim engellenmiştir.
İn vivo deri testlerinden PPD’ye alternatif olarak kullanılan ESAT–6 (erken
salınan tüberküloz antijeni, early secretory antigen target) ve CFP–10 (koloni oluşturan
protein, culture filtrate protein) gibi antijenler de, IFN- indüksiyonu amacıyla
kullanılmıştır.
ESAT-6, özgül bir antijen ve tüberkülozlu hastalarda T lenfositleri
tarafından üretilen IFN-’nın güçlü bir indükleyicisidir. M. tuberculosis genomunda RD
ile gösterilen farklı bölgeler bulunur, M. bovis genomundaki RD bölgeleri silinmiştir.
RD1 bölgesi, tüberküloza bağışıklık yanıtı sırasında ortaya çıkan ESAT–6 salınımını
sağlar. ESAT–6 antijeni TB hastalarının T lenfositleri tarafından tanınırken, BCG ile
aşılı veya aşısız sağlıklı kişilerin T lenfositlerince tanınamamaktadır. Tedavi edilmeyen
hastalara göre tedavi edilen tüberkülozlu hastalarda IFN- düzeyi artar ve bu durum
tüberküloza bağışıklık yanıtını gösterir (44).
Seroloji, özellikle klinik ve radyolojik TB bulguları olmayan hastaların hızlı
tanısını sağlar. Röntgen bulguları doku hasarından sonra ortaya çıkarken hastalığın
başında üretilen antikorlar serolojik olarak erkenden tespit edilebilir. Ayrıca çocuklarda
serumun elde edilmesi balgamdan daha kolay olduğu için daha çok tercih edilebilir.
Seroloji akciğer dışı TB tanısına da yardım eder. BCG ile aşılılarda gelişen hücresel
yanıtlardan da etkilenmemesi önemli bir avantajıdır. Serolojik kitler, humoral yanıt
19
sonunda üretilen antikorları tespit ettiğinden BCG’den etkilenmez. Bazı serolojik tanı
kitleri kantitatif sonuçlar vermektedir. Tedavi sırasındaki titre değişimleri hastaların
izlenmesinde kullanılabilir.
Bu testlerin dezavantajlarından biri; yüksek infeksiyon hızı olan ülkelerde,
AİDS’li ve yayma negatif hastalarda duyarlılığının düşük olmasıdır. Ayrıca pahalı,
deneyimli personel gerektiren ve M. tuberculosis ile NTM’leri her zaman birbirinden
ayırt ettiremeyen testlerdir.
III. MOLEKÜLER BİYOLOJİK YÖNTEMLER
a-Nükleik asit çoğaltma yöntemleri: Nükleik asit çoğaltma yöntemleri iki
prensip üzerine oturtulmuştur. Bunlar; nükleik asit prob hibridizasyon ve nükleik asit
amplifikasyon (NAA) yöntemleridir.
Nükleik asit prob hibridizasyon yöntemleri: Örnekteki hedef nükleik asit dizisi,
komplemanteri olan işaretli bir prob ile hibritlenmekte ve tanı konmaktadır.
Nükleik asit amplifikasyon yöntemleri: Nükleik asit teknolojisinin en kompleks
ve duyarlı olanıdır. Hedef DNA’yı çoğaltmak için enzim kullanılır. Ortaya çıkarılan
amplikonu tespit için nükleik asit probları kullanılması ve agaroz jelde amplikonların
boyanarak gösterilmesi yoluna gidilir. Üç modifikasyonu bulunur (45):
·
Hedef amplifikasyon yöntemleri: Polimeraz zincir reaksiyonu
·
Prob hibridizasyon bazlı NAA: Ligaz zincir reaksiyonu
·
Sinyal amplifikasyona dayalı yöntemler
20
Polimeraz Zincir Reaksiyonu: Nükleik asitlerin in vitro şartlarda replikasyonu
için geliştirilmiş bir test tüp sistemidir. Hedef DNA/RNA’nın selektif olarak
amplifikasyonuna imkan verir. TB laboratuvarlarında klinik örneklerde bulunabilecek
etkenin kısa sürede gösterilmesi, erken identifikasyonu, moleküler tiplendirilmesi ve
ilaç direncinin saptanmasında kullanılmaktadır (45).
b- Restriction fragment length polimorfism (RFLP): Restriksiyon enzimleri;
DNA’yı çok özgül olarak belli bölgelerden keserek genellikle 1000–20000 baz çiftlik
parçalar oluşturan enzimlerdir. DNA’nın bu enzimlerin bir ya da birkaçı ile kesime
uğratıldıktan sonra, agaroz jel elektoforezine tabii tutulması ve sonra etidyum bromür ile
boyanan jelde oluşan DNA bantlarının yeri ve sayısı kıyaslanarak elde edilen çeşitliliğe
RFLP adı verilir. Epidemiyolojik çalışmalarda kullanılır.
Dört temel adım vardır: DNA izolasyonu, DNA’nın restriksiyon enzimleri ile
kesimi, kesilen DNA’nın elektroforezi ve jeldeki DNA parçalarının görüntülenmesi
(46). Bu yöntemle M. tuberculosis complex içinde tip tayini ve M. tuberculosis
suşlarında nokta mutasyonları saptanarak ilaç direncini saptamak mümkündür.
TÜBERKÜLOZDA BULAŞMA YOLLARI
TB, kronik granülomatöz bir infeksiyon hastalığıdır. Olguların %98’inden M.
tuberculosis sorumludur. Tüm organlarda görülebilen TB hastalığında en sık tutulan
organ %85 oranla akciğerlerdir (21).
Uzun yıllar genetik geçişli bir hastalık olduğu düşünülen tüberkülozun bulaşıcı
olduğu görüşü 16. yüzyılın ortalarında ortaya konulmuş ve bu dönemde hastaların
toplumdan izolasyonu başlamıştır. 1843’te insandan alınan kazeöz materyalin tavşanlara
enjeksiyonu ile tüberkülozun bulaştığı deneysel olarak gösterilmiştir.
Flugge 1907’de, solunum salgılarındaki küçük damlacıkların yeni konakçılara
basili taşıdıklarını öne sürmüş ve sınırlı çalışmada, TB hastalığı olanların solunumla
21
verdikleri damlacıkların inhalasyonu ile kobay infeksiyonlarını göstermiştir (47). Wells
1934 yılında hastalığın hava yolu ve damlacık çekirdekleri ile hastalardan sağlam
bireylere geçtiğini varsaymıştır. Riley ve arkadaşları damlacık çekirdeği modeli ve TB
bulaşmasındaki ilişkiyi incelemişlerdir (48).
BULAŞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER:
1- Kaynak Olgunun Özellikleri
Tüberkülozlu bir hastanın öksürme, hapşırma ve konuşması ile havaya bol
miktarda basil yüklü damlacıklar atılmaktadır. Damlacıkların parçalanması ve içerdiği
suyun buharlaşması ile damlacık çekirdekleri denilen daha küçük parçacıklar
oluşmaktadır. Kaynak olgunun konuşma ile 0–210, öksürme ile 0–3500, hapşırma ile
4500–1000000 partikül oluşturduğu saptanmıştır. Bir kez öksürme ile oluşturulan
partikül miktarı, ortalama 5 dakika konuşma ile oluşturulan miktara eşittir. Ayrıca bu
fonksiyonların sayısı arttıkça bulaş olasılığı da artmaktadır (49,50).
Hava yolu ile bulaşta; içinde 1–3 canlı TB basili içeren ve birkaç saat havada
asılı kalabilen, 1–5 mikron büyüklüğünde damacık çekirdekleri önemli rol oynar.
Nadiren lenfatik ve hematojen bulaşma, kontamine aletlerin taşıyıcı olduğu bulaş
yolu, bakterinin direkt inokülasyonu ve lokal bulaşma olduğu gösterilmiştir. TB
hastalığında en bulaştırıcı olan kaynak, aside dirençli basil (ARB) pozitif olan akciğer
ve larenks tüberkülozlu olgulardır.
Kaynak olgunun kültür ve yayma durumuna bakılmaksızın uygulanan TB
tedavisi ile bulaştırıcılık azalır. Doğru ve etkili bir tedavi başlandıktan sonra olguların
bulaştırıcılıkları pratik olarak 2–3 haftada sona erer.
2- Çevresel Faktörler
22
Kaynak olgu ile paylaşılan ortamın havalandırması yetersiz kapalı bir mekân
olması bulaşmayı arttırır.
3-Karşılaşma Süresi ve Yoğunluğu
Kaynak olgunun karşılaşma süresi ne kadar uzunsa ve basil yoğunluğu ne kadar
fazla ise bulaş o kadar fazla olur.
4- Tüberküloz Basilinin Özellikleri
Basilin vürülansındaki kantitatif değişiklikler arasında, tutulan organ sayısı ya da
yaygın hastalık yapma eğilimi, organlardaki basil sayısı ve oluşan doku reaksiyonu veya
hasarının şiddeti sayılabilir. Örneğin H37Ra M. tuberculosis suşu avirülandır ve
insanlarda hastalıkla ilgisi olmadığı gibi hayvan modellerinde de ilerleyici enfeksiyon
yapma yeteneği çok azdır. Buna karşın Oshkosh suşunun diğer suşlardan daha bulaştırıcı
olduğu tespit edilmiştir (51). Basilin fiziksel ve kimyasal yapısındaki küçük
değişiklikler, aerosol hale gelme, damlacık çekirdeği ortamında yaşama, ya da
akciğerlerdeki primer savunmalara direnebilme yeteneği bulaşıcılığı etkileyebilir.
5- Hedef Kişinin Özellikleri
Temaslının daha önce TB geçirip geçirmediği, BCG durumu, TB hastalığı
gelişimini arttıran bir durum varlığı (Diabetes Mellitus, Silikozis, kortikosteroid
kullanımı, transplantasyon, HIV pozitifliği vb.) kaynak olguyla karşılaşma sonrası
gelişecek durumun belirlenmesinde önemlidir.
Bulaştırıcı özellikteki balgam yayması pozitif tüberkülozlu bir hasta ile
karşılaşılaşan, PPD negatif temaslıların %30’unda klinik ve radyolojik olarak hiçbir
bulgu olmaksızın PPD pozitifleşir (Primer İnfeksiyon). İnfekte olan kişilerin %5’inde
23
infeksiyonu izleyen ilk 5 yıl içinde erken hastalık gelişir. İnfekte olup primer tüberküloz
gelişmeyen geri kalan
%95’i oluşturan latent infeksiyonlu kişilerin de
yaşamlarının herhangi bir döneminde geç reaktivasyon hastalığı
%5’inde
(Sekonder
Tüberküloz) gelişir.
TB infeksiyonu, kaynak olgu ile karşılaşma sonrası, 1–3 basil içeren damlacık
çekirdeklerinin alveole ulaşmasıyla başlar. Alveolde 4 olay gerçekleşebilir:
1-
Basiller güçlü bir konakçı yanıtı ile herhangi bir lezyon oluşturmadan, alveoler
makrofajlar tarafından yok edilebilir.
2-
Basil başlangıçta çoğalabilir, fakat immün yanıtla birkaç milimetre çapında
küçük kazeöz lezyonlar oluşturur ve koruyucu immünite gelişir. Bu durumda
klinik ve radyolojik hiçbir bulgu olmaksızın PPD pozitifleşerek primer
enfeksiyon oluşur. Az sayıda basilde dorman halde kalarak latent infeksiyonu
oluşturabilir.
3-
Basiller çoğalmaya devam eder, geniş kazeöz lezyonlar oluşur, kan ve lenf
damarları yoluyla özellikle akciğer, böbrek ve kemik doku başta olmak üzere
tüm vücuda dağılır, primer TB ya da erken hastalık olarak isimlendirilen tabloyu
oluşturur.
4-
Primer infeksiyon sonrası dorman halde kalan basillerin çoğalmaya başlaması
ile geç reaktivasyon hastalığı (sekonder TB ) gelişir (50).
Tüberküloz bulaşını etkileyen faktörler Tablo III’te verilmiştir (50).
Tablo III: Tüberküloz bulaşını etkileyen faktörler
24
TÜBERKÜLOZ PATOGENEZİ
TB patogenezi ile ilgili ilk çalışmalar Koch’un basil antijenine karşı gecikmiş tip
hipersensitivite olduğu anlaşılan Koch fenomeninin tanımlanmasıyla başlamış, Max B.
Lurie’nin tavşanlarda yaptığı çalışmalar ile büyük ilerleme kaydedilmiştir. Bu
çalışmalardan elde edilen verilerle birlikte A.M. Dannenberg’in yaptığı çalışmalar, ilk
infeksiyondan kavite oluşumuna kadar devam eden olayların tanımlanmasını sağlamıştır
(52).
Evre I: Başlangıç Evresi (Birinci Hafta)
TB basilinin inhalasyonu ile başlar. İnsanlarda erken dönemdeki lezyonlardan
örnek almak pek mümkün olmadığından, erken histopatolojik lezyonlar sadece deney
hayvanlarında yapılan çalışmalar ile tanımlanmıştır. Bu evrede alveolar makrofajların
mikrobisidal gücü ve basilin virülans özellikleri sonucu belirler. Alveoler makrofajlar
basilin akciğere yerleşip yerleşmemesinde belirleyici rol oynar. İnfeksiyonun
gelişmesine karşı konak direnci ise kısmen genetik kontrol altındadır. Sıçanlarda
tüberküloz duyarlılığının otozomal dominant bir gen (Bcg geni) tarafından kontrol
edildiği ve benzer bir uzantının insnalarda ikinci kromozomun uzun kolunda olduğu
25
ileri sürülmüştür. Bcg geni T lenfositlerden bağımsız olarak makrofaj aktivasyon
düzeyini belirlemektedir.
Evre II: Basillerin Çoğalma ve Yayılma Evresi (2-3. Hafta) (simbiozis)
Bu evrede TB basili yaşamak için kendisinin makrofajca alınmasına yardımcı
olmak zorundadır. Güçlü virülan basil alveolar makrofaj içinde çoğalır, makrofajı
parçalar ve sekrete edilen kemotaktik faktörlerin etkisi ile dolaşımdaki inaktif
makrofajların
lezyon
bölgesine
gelmesine
neden
olur.
İnaktif
makrofajların
sitoplazmalarındaki sitoplazmik vaküoller, basilin çoğalması için ideal bir ortamdır. Bu
aşama konak ve basilin tam bir ortak yaşam sergiledikleri dönemdir, her ikisi de
birbirine zarar vermemektedir. Basil yüklü makrofajlar, lenfatiklerle bölgesel lenf
nodlarına taşınır, burada da kontrol altına alınamazlarsa lenfohematojen yol ile tüm
vücuda yayılarak çoğalmaya devam ederler. Çünkü hücresel immün yanıt henüz
gelişmemiştir.
Evre III: Hücre Aracılı İmmün Yanıt ve Geç Tip Aşırı Duyarlılığın Gelişimi
(3–9 hafta)
Bu evrede lezyonlardaki basil sayısı hücresel immün yanıt ile yok edilemeyecek
kadar fazladır. Gelişen geç tip aşırı duyarlılık yanıtı basillerin logaritmik çoğalmasını
durdurur ve oluşan granülomların merkezinde kazeöz nekroz odaklarının gelişmesine
yol açar. Bu odaklarda basiller canlılıklarını sürdürebilir, fakat uygun olmayan ortam
koşulları nedeniyle artık çoğalamazlar. Kazeöz dokulardaki basillerin bir kısmı ölür, bir
kısmı dorman halde kalırlar. Basil çoğalmasının önlenmiş olmasının bedeli doku hasarı
olmuştur. Basilin akciğerlerde ilk yerleştiği orta alt akciğer zonlarındaki primer lezyon
(Ghon odağı), hiler ve paratrakeal lenfatiklerle birlikte primer kompleksi oluşturur.
Hücre aracılı immünite (HAİ), geç tip aşırı duyarlılık (GTA) gelişmesi ile ilgili
bugünkü kavramsal yaklaşım Şekil 3 ve 4’te gösterilmiştir (53):
26
Şekil 3: Edinsel hücre direnci ve doku hasarı yapan immün yanıtın gelişmesi ile ilgili bugünkü
kavrayış
Şekil 4: Tüberkülozda erken immün yanıtın bir sonucu olarak aşağıdakiler olur:
27
28
Tüberküloz immünopatogenezinde temel rol oynadığı düşünülen kemokinler ve
sitokinler Tablo IV’te özetle belirtilmiştir.
Tablo IV: Temel sitokinler ve bunların tüberküloz immünite ve patogenezindeki belirgin rolleri
29
Yukarıda sözü edilen faktörlerin etkisi altında TB basilinin çoğalma
yerine/yerlerine çekilen makrofajlar aktif hale gelirler. Aktivasyon, basil çoğalmasını
durdurma ya da hücre içi mikropları öldürme yeteneği de dahil değişik morfolojik,
biyokimyasal ve fonksiyonel değişiklikleri tanımlamak için kullanılan geniş bir terimdir.
Bu olay sonuçta cilde enjekte edilen tüberküloproteinlere gecikmiş tipte aşırı duyarlılık
olayına yol açar. Bu, tüberkülin cilt testinin (TCT) temelini oluşturur. TCT primer
infeksiyondan sonra yaklaşık 3–8 hafta içinde genellikle pozitifleşir.
Normal konakçıların çoğunda, akciğerdeki primer lezyon ve aynı zamanda
mikropların yayıldığı distal yerler edinsel hücresel direnç ya da HAİ etkisi ile sınırlanır.
Ancak bazı konakçılar, tüberkülozu kontrol edebilecek immün yanıtı oluşturmada
özellikle daha az yeteneklidirler. Bu kişilerde basil yayılması ilerleyici, kesintiye
uğramamış bir şekilde görülür, primer infeksiyonu izleyerek haftalar-aylar içerisinde
klinik olarak açık TB ile hasta hale gelirler.
Primer infeksiyona dayanabilen bireylerde bir reaktivasyon riski devam
etmektedir. Bu, değişik doku bölgelerinde canlı basillerin varlıklarını sürdürmesine
bağlıdır. Tüberkülozun reaktivasyonunda en sık ve anlamlı yer akciğerlerin apeksleridir.
30
Evre IV: Hücre Aracılı İmmün ve Geç Tip Aşırı Duyarlılık Yanıtları
Arasındaki Karşılıklı Etkileşim
İmmün sistemi yeterli kişilerde eğer kazeöz odak erimezse, gelişen süreç hücre
aracılı immün yanıt ile durdurulur. Tüberkülün etrafı fibröz bir duvarla çevrilerek
ortadaki kazeöz odak koyulaşır ve süreç yaşam boyu durdurulur. Ancak kazeöz odaktan
basil kaçışı olur ve basil aktive makrofajlar tarafından tutulup yok edilemezse geç tip
aşırı duyarlılık yanıtı tekrarlanarak makrofajlar öldürülmeye devam edilecek, gelişen
kazeöz nekroz daha geniş ve şiddetli olacaktır. Gelişen 0,1–1,3 mm çapındaki kazeöz
odaklar makrofajlar tarafından hiç iz bırakmadan temizlenir, 2–8 mm çapında olanlar
hidrolitik enzimlerle eritilir ve geride fibröz bir doku oluşur, 5–20 mm çapındakiler ise
çevresi fibröz bir kapsülle çevrili tüberkülomları oluşturur. Sonuçta immün sistemi
yeterli kişilerde basillerin yok edilmesi ile süreç durdurularak, sadece PPD pozitifliği ile
primer infeksiyon ortaya çıkmaktadır. İmmün sistemi baskılanmış kişilerde ise
genişleyen kazeöz nekrozların akciğerde doku hasarına neden olduğu ve klinik olarak
primer TB geliştiği bildirilmiştir.
Evre V: Erime ve Kavite Oluşumu
Bu evre genellikle primer infeksiyon veya hastalık sonrası endojen reaktivasyon
ya da eksojen reinfeksiyon sonrası gelişen yetişkin tip akciğer tüberkülozunda
görülmektedir. Nadiren primer tüberkülozda hücresel immün yanıt yeteri kadar güçlü
olsa bile süreç ilerleyip kavite oluşabilir. Kavite gelişiminin nedeni tam bilinmemekle
birlikte lezyon bölgesine gelen makrofajlardan salınan hidrolitik enzimlerin etkisiyle geç
tip
aşırı
duyarlılığın
sorumlu
olabileceği
düşünülmektedir.
Son
zamanlarda
mikobakterilerin makrofajları uyararak matriks metalloproteinazlarının yapımını
arttırdıkları ve bu enzimlerin de kollojen I-IV’ü harap ederek kavite oluşturdukları ileri
sürülmektedir (54).
31
M. TUBERCULOSIS’ E SPESİFİK ANTİJENLERİN PATOGENEZDEKİ
ROLLERİ
M. tuberculosis complex’ine karşı özgül antijen ilk kez Harboe ve arkadaşları
tarafından gösterilen 24 kDa ağırlığındaki MPT64 antijeni olup M. bovis ve M
tuberculosis kültür filtratlarında gösterilmiş fakat BCG örneklerinde gösterilememiştir
(55). Bu gözlem daha sonra PCR hibridizasyon yöntemiyle MPT64’ü kodlayan genin
bulunmasını sağlamış ve bu genin bazı BCG alt suşlarında olmadığı bulunmuştur.
İnsanlarda yapılan çalışmalarda MPT64 antijeninin orta derecede lenfosit yanıtına yol
açtığı ve TB hastalarında düşük oranda cevap alındığı gözlenmiştir (56). Başka bir
çalışmada PPD reaktif TB hastalarının sadece %6’sında MPT64’e karşı gecikmiş tip
hipersensitivite yanıtı saptanırken, ortak antijen Ag85B’a (MPT59) karşı %50 yanıt
bildirilmiştir (57). Bunun yanında, yapılan çalışmalarda yüksek doz MPT64 patch
testinin hasta ile sağlıklı birey ayırımında %100 spesifite ve %98,1 sensitiviteye sahip
olduğu gözlenmiştir (58). Fakat bu antijenin bazı BCG suşlarında da mevcut olması
tanısal değeri açısından sorun yaratmaktadır.
Son yıllarda ise daha düşük moleküler ağırlıklı bir antijen olan ESAT–6 kültür
filtratlarında izole edilmiştir (59,60). Bu antijeni kodlayan genin M. tuberculosis
complex’ te bulunduğu, BCG suşlarında bulunmadığı ve M. kansasii, M. marinum, M.
szulgai ve M. flavescens haricindeki diğer mikobakteri türlerinde bulunmadığı
gösterilmiştir (61,62). Bu çalışmaların devamında ESAT–6 geninin promotor bölgesi
belirlenmiş ve diğer bir antijenin (culture filtrate protein 10 kDA, CFP–10) aynı gen ile
kodlandığı tespit edilmiştir. Bu antijenlerin TB tanısında kullanılması söz konusu
olduğunda, bu geni taşıyan diğer mikobakteri türleri içinde sadece M. kansasii’nin TB
benzeri hastalığa neden olduğu da bilinmektedir. Ancak bu da çok nadir olarak
infeksiyona neden olmaktadır. Danimarka’da yapılan bir çalışmada NTM ile infekte
olan hastalardan elde edilen izolatların %0,5’inde M. kansasii bulunmuştur (62).
İn vitro pasajlar sırasında BCG suşunda bazı bölgelerin delesyona uğradığı
gözlemlenmiştir regions of differences (RD). Bu bölgeler RD1, RD2 ve RD3 olarak
adlandırılmış ve ESAT–6, CFP–10 ve MPT64 ( yeni antijenler eklenmeye devam
32
etmektedir) için genlerin bu delesyona uğrayan bölgelerde olduğu gözlenmiştir (63).
RD1 immunolojik olan Early Secreted Antigenic Target 6-kDa protein (ESAT–6) ve
Culture Filtrate Protein 10 (CFP–10) proteinlerini kodlamaktadır.
ESAT–6/CFP–10 (Rv3875/Rv3874): Bu proteinler ESAT–6 ailesine bağlı
proteinlerdir ve M. tuberculosis kültür filtratları içinde sekrete edilen küçük
moleküllerdir.
Bu
iki
molekül
TB
hastalarının
çoğunluğunda
tespit
edilen
immünodominant proteinlerdir (64). Guinea piglerde yapılan bir çalışmada M. bovis’in
bu proteinlerini kodlayan genlerin tahrip edilmesiyle infeksiyonun daha ağırlaştığı
gözlenmiştir (63). Bu hayvan modelinde bu proteinlerden hangisinin bakteri virülansı ile
ilişkili olduğu ayırt edilememiştir. Rv3874 ve Rv3875, RD1 gen delesyon bölgesinde
yer almaktadır.
RD1, M. bovis BCG ile M. bovis vahşi-tip arasında belirlenen ilk farklı delesyon
bölgesidir. RD1 yapısal 9 proteini kodlayan genleri içeren bölgedir. Bu proteinler
Rv3971 ile Rv3979 arasında adlandırılmıştır (64,65). RD1 bölgesi patojenik tüm M.
tuberculosis ve M. bovis suşlarında bulunmasına karşılık M. bovis BCG suşlarının
hiçbirinde bulunmamaktadır (66). Bu nedenle bu gen bölgesinin virülans ile ilişkili
olabileceği düşünülmüştür. Bu amaçla yapılan çalışmalardan birinde RD1 gen bölgesi
kaldırılmış olan M. tuberculosis H37Rv’nin M.bovis BCG ile aynı derecede virülansa
sahip olduğu gözlenirken diğer bir çalışmada ise M.bovis BCG suşuna RD1 geni
yerleştirilerek daha virülan hale geldiği görülmüştür (67). Bununla birlikte bu gen
bölgesinin gerçekten virülans ile ilişkili olup olmadığı yönünde kesin bir sonuç elde
edilebilmiş değildir.
Tablo V’te TB antijenleri ve bunların diğer mikobakteri türlerindeki varlık
durumları gösterilmiştir.
33
Tablo V: Tüberküloz antijenlerinin tüberküloz suşlarında varlıklarının dağılımı
Antijenler
ESAT–6
CFP–10
MPT 64
M. tuberculosis
+
+
+
M. africanum
+
+
+
M. bovis
+
+
+
Gothenburg
-
-
-
Moreau
-
-
+
Tice
-
-
+
Tokyo
-
-
+
Danish
-
-
-
Glaxo
-
-
-
Montreal
-
-
-
Pasteur
-
-
-
M. abcessus
-
-
-
M. avium
-
-
-
M. branderi
-
-
-
M. celatum
-
-
-
M. chelonae
-
-
-
M. fortuitum
-
-
-
M. gordonii
-
-
-
Tüberküloz
complex
BCG suşları
Çevresel
mikobakteriler
34
M. intracellulare
-
-
-
M. kansasii
+
+
-
M. malmoense
-
-
-
M. marinum
+
+
-
M. oenavense
-
-
-
M. scrofulaceum
-
-
-
M. szulgai
+
+
-
M. terrae
-
-
-
M. vaccae
-
-
-
M. xenopi
-
-
-
Ex vivo- ELISPOT ESAT–6/CFP–10 testi (RD1-ELISPOT testi)
Son yıllarda spesifik mikobakteriyel antijenler ile stimüle edilen T hücrelerinin
salgıladıkları INF- yanıtlarının belirlenmesi ilkesi ile çalışan bazı deneysel tanı
yöntemleri kullanılmaya başanmıştır. Bunlardan biri olan ELISPOT testi, kişinin
periferik mononükleer hücrelerinin in vitro şartlarda bu antijenlerle uyarılıp daha
sonra oluşan IFN- yanıtının çift sandviç ELİSA yöntemi ile belirlenmesi ilkesine
dayanmaktadır. Bu testin TCT ile karşılaştırıldığı ilk klinik çalışma Lalvani ve
arkadaşları tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada araştırmacılar kültür ile doğrulanmış
aktif TB hastalarında ve TB dışı hastalığı olan bireylerde RD1-ELISPOT testi ile
TCT’yi karşılaştırmışlardır. Aktif TB hastalığı olan bireylerde ELISPOT testinin
duyarlılığı %96 bulunurken, TCT’nin duyarlılığı %69 olarak saptanmıştır. ELISPOT
testinin özgüllüğü bu çalışmada %92 olarak bulunmuştur (68).
Son dönemde yapılan çalışmalarda M. tuberculosis ESAT–6’ya cevap %35 ile
%92 arasında tespit edilmiştir (56,69,70,71,72,73,74). Ayrıca tüberküloz hastalarının
büyük bir kısmının da IFN-γ cevabı oluşturuyor olmalarından yola çıkarak ESAT–6’yı
35
tanıdıkları ancak sağlıklı temas hikayesi olmayan bireylerin böyle bir cevap
oluşturmadıkları görülmüştür (56,69,70,72,73,74).
TÜBERKÜLİN CİLT TESTİ (TCT)
Tüberkülin cilt testi, TB enfeksiyonunu gösteren cilt testlerinin genel adıdır. Bu
testler basilin belirli bileşenlerinin TB basili ile enfekte olan kişilerde geç tip bir aşırı
duyarlılık yapması temeline dayanır. Duyarlılığın oluşması için basil ile karşılaştıktan
sonra 3–8 hafta gibi bir sürenin geçmesi gerekir. TCT için en sık kullanılan antijen
PPD’dir (Purified Protein Derivative=saflaştırılmış protein derivesi). PPD solüsyonu
tüberküloz basili kültüründen protein presipitatlarının filtrasyonu ile elde edilir. Elde
edilen protein presipitatlarına tüberkülinler denir. İçeriğinin çoğu 10000 Da molekül
ağırlığındaki proteinlerdir. Ayrıca bazı polisakkarit ve lipidlerde solüsyonda bulunur. İlk
PPD Seibert ve Gleen tarafından 1939 yılında üretilmiştir ve PPD-S adıyla
bilinmektedir. Bütün dünya da PPD-S standart olarak kabul edilmektedir. Üretilen diğer
PPD’lerin PPP-S ile eşit güçte oldukları biyolojik olarak gösterilmelidir. PPD-S’in
standart 5 tüberkülin ünitesi (TÜ) dozunun tanımı şöyledir: 0,1mg/ 0,1ml dozundaki bir
PPD-S’in gecikmiş deri testi aktivitesi. Ticari PPD solüsyonlarındaki standart test dozu,
PPD-S’deki 5 TÜ’e eşdeğer doz olarak tanımlanır. Ticari preparatlara Tween eklenerek
cam ve plastiğe yapışması azaltılmıştır. Bu nedenle solüsyon kaptan kaba aktarılmamalı,
enjektöre çekildikten sonra en kısa sürede kullanılmalıdır. Solüsyon ışık ve ısıya
dayanıksızdır.
Karanlıkta
bulundurulmalıdır.
Buzdolabında
+2
ile
+8 C’de
saklanmalıdır. Donmamasına özen gösterilmelidir.
Tüberkülin cilt testi, PPD solüsyonu ile sol ön kolun 2/3 üst iç kısmına, mümkün
olduğunca kılsız ve venlerden uzak bir bölgeye yapılmalıdır. Solüsyonun 5 TÜ eşdeğer
olan 0,1 ml’si insülin enjektörüyle (27 gauge iğne) deri içine (intradermal) verilmelidir.
Bu yönteme Mantoux yöntemi denir. Enjeksiyon yapılırken iğnenin kesik ucunun
yukarı gelmesine özen gösterilmelidir. Enjeksiyondan sonra test deri içerisine yapıldıysa
6- 10 mm’lik beyaz renkli bir kabarcık oluşur. Bu oluşmadıysa hemen ikinci test dozu
birkaç cm uzak bir yere yapılmalıdır. Test yapıldıktan sonra geç tip bir hücresel yanıtın
tetiği çekilmiş olur. Kişi TB basili ile daha önce karşılaştıysa bellek T hücreleri
36
oluşmuştur. PPD solüsyonunun enjekte edilmesi ile bellek T hücreleri ortama gelir ve
lenfokinler salgılamaya başlarlar. Bu lenfokinler o bölgede vazodilatasyona, ödeme,
fibrin birikimine ve diğer inflamatuar hücrelerin toplanmasına yol açar; bu reaksiyonlar
deride kendini endürasyon olarak gösterir. Reaksiyon ortalama 5–6 saatte başlar ve 4872 saatte maksimuma ulaşır. Kaybolması günler alır. İlk 24 saatte ortaya çıkan
reaksiyonlar
aşırı
duyarlılık
reaksiyonu
olarak
algılanmalı;
geç
tip
yanıtla
karıştırılmamalıdır. İlk 24 saatte ortaya çıkan aşırı duyarlılık reaksiyonu kendini deride
kızarıklık olarak gösterir.
TCT okunurken, oluşan kızarıklık değil, sertlik (endürasyon) incelenmelidir.
Endürasyon varlığı inspeksiyonla saptanabilirse de kalem ucuyla endürasyonun
sınırlarının belirlenmesi daha duyarlı bir yöntemdir. Kalem deriye 45 derece açıyla test
yapılan bölgeye doğru ilerletilir. Endürasyonun sınırına gelindiğinde kalem ucu deriye
takılır. Bu nokta endürasyonun sınırı olarak kabul edilir. Test çevresinde bu işlem
tekrarlanır. Şeffaf bir cetvelle kalemin takıldığı noktalar ölçülerek TCT sonucu
milimetre cinsinden rapor edilir. Endürasyon çevresinde ölçülen kola göre dikey ve
yatay çapların rapor edilmesi önerilmektedir. Eğer bu süre içinde ölçülmediyse 96 saate
kadar ölçüm yapılabilir. Endürasyon oluşmadıysa negatif yerine 0 mm olarak rapor
edilmesi daha doğrudur. Test yerinde bül, vezikül gibi lezyonlar oluşabilir. Bunların
klinik önemi yoktur. Lokal tedavi gerektirmez. Ağrı olursa anti inflamatuar ilaçlar oral
yoldan önerilir. TCT değerlendirmesinde günümüzde kabul edilen değerler kişinin
aşılama ve bağışıklık durumu göz önüne alınarak belirlenir.
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire Başkanlığı’na göre
tüberkülin cilt testinin yorumlanması aşağıdaki gibidir (75):
A.
BCG skarı yok:
0–5 mm ise: Negatif olarak kabul edilir.
37
6–9 mm ise: Şüpheli kabul edilir, 1 hafta sonra test tekrarlanır, yine 6–9 mm bulunursa
negatif kabul edilir; 10 mm ve üzeri pozitif kabul edilir*.
10 mm ve üzeri: Pozitif kabul edilir**.
*Booster fenomeni (hatırlatma fenomeni): Tek bir TCT ile ufak bir endürasyon
oluşabilir, fakat önceden oluşmuş bir bağışıklık yanıtını uyarabilir. Böylece bir haftadan
bir yıla kadar bir sürede yapılacak ikinci TCT ile daha büyük yanıt oluşur.
Konversiyondan ayırmak için bir haftadan sonra (en erken dönemde) TCT yapılmalıdır.
**Bağışıklığı baskılanmış kişilerde 5 mm ve üzeri pozitif kabul edilir: Kızamık veya
boğmaca geçirenler, HIV, AIDS, diabetes mellitus, lenfoma ve lösemi gibi hematolojik
bozukluklar, kronik peptik ülser, kronik malabsorpsiyon sendromları, orofarenks ve üst
gastrointestinal sistem karsinomları, gastrektomi, barsak rezeksiyonu, kronik alkolizm,
silikozis, pnömokonyoz, kronik böbrek yetmezliği, uzun süre yüksek doz kortikosteroid
ve diğer bağışıklığı baskılayıcı tedavi gerektiren durumlar (2–4 hafta süreyle, günde 15
mg veya üstü prednizon dozuna eşdeğer steroid dozları yeterli yüksek doz kabul
edilmektedir) (76).
B.
BCG skarı var:
0–5 mm: Negatif kabul edilir.
6–14 mm: BCG’ye atfedilir.
15 mm ve üzeri: Pozitif kabul edilir, enfeksiyon olarak değerlendirilir.
Tüberkülin cilt testi uygun bir test olmasına rağmen mükemmel bir test değildir.
Çünkü yanlış pozitiflik ve yanlış negatiflik oranları oldukça yüksektir.
38
Fonksiyonel olarak, TCT’lerinin önemi, duyarlılığı, özgüllüğü ve prediktif
değeridir. Testin duyarlılığı, pozitif değeri olanlardan hastalığı olanların yüzdesini
göstermesidir. Yalancı pozitifler duyarlılığı etkilemez çünkü önemli olan sadece
hastalığı olanlardan teste pozitif reaksiyon verenlerdir. Hastalığı olanlardan pozitif testi
olmayanların yanlış negatif sonuçları olduğu söylenir. TCT’de yanlış negatiflik oranları
azımsanmayacak düzeydedir. Yapılan çalışmalarda bu oranların %12–32 düzeyinde
olduğu görülmektedir (77,78). Yanlış negatiflik nedenleri Tablo VI’da gösterilmiştir
(75).
Tablo VI: Tüberkülin cilt testinde yanlış negatiflik nedenleri
Yanlış pozitif yanıt genellikle PPD antijeni ile paylaşılan diğer
mikobakterilerden kaynaklanmaktadır. Bu da NTM ile infeksiyona bağlı çapraz
reaksiyon veya BCG aşılamasına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Mycobacterium avium
veya diğer mikobakteriler ile infeksiyon tüberkülin reaktivitesine yol açabilir. Bu çapraz
reaksiyonların birbirlerinden ayırt edilebilmesi mümkün değildir. Bunun yanında
endürasyon çapının büyük olması durumunda, tüberkülozlu birey ile temas hikayesi olan
olguda, ailede TB hastalığı varlığında, ülkede TB enfeksiyonu prevalansının yüksek
39
olması durumunda, aşı zamanı ile test arasında uzun bir süre geçmiş olması halinde
(aşıya bağlı tüberkülin yanıtı zamanla azalma gösterir ve 10 yıldan daha uzun sürmesi
beklenmez) reaksiyonun Mycobacterium tuberculosis’e bağlı olma ihtimali yüksektir.
TCT’nin duyarlılığı farklı toplumlarda karşılaştırıldığında çok fazla değişkenlik
göstermemektedir. Bunun yanında farklı ülkelerde çevresel mikobakteriler farklı
dağılımlar gösterebileceğinden TCT’nin özgüllüğü hakkında yorumda bulunmak
mümkün olmamaktadır. DSÖ’nün 1950’li yıllarda 10 farklı ülkeyi içine alan ve 3600
TB hastasını içeren çalışmasında TCT’nin 16–17 mm arasında yoğunlaştığı ve TB
enfeksiyonu için duyarlılığın  10 mm endürasyon kriter olarak kullanıldığında %93, 
14 mm kriter olarak kullanıldığında %78 olduğu saptanmıştır (79).
Şekil 5’te TCT endürasyon çaplarının varsayılan dağılımı görülmektedir.
Mikobakteriyel enfeksiyonu olmayan veya anerjisi olanlarda TCT reaksiyonu birkaç
mm’yi geçmez. TCT pozitifliği için eşik değeri 14 mm ve üzeri alındığında gerçek
enfeksiyonu olan bazı bireyler tespit edilememiş olacaktır (Şekil 5, A bölgesi; yanlış
negatif). Bunun yanında enfeksiyonu olmayan bazı bireyler ise enfekte olarak
değerlendirilecektir (Şekil 5, B bölgesi; yanlış pozitif). Bu şekil incelendiğinde 4–21
mm arasında bir değer TCT pozitifliği için eşik olarak kabul edilirse yanlış negatif ve
yanlış pozitif oranlarının değişeceği görülecektir. Bu nedenle M. tuberculosis
enfeksiyonu için TCT’nin duyarlılığı ve özgüllüğü eşik değerine göre değişkenlik
göstermektedir. Bununla birlikte TCT endürasyon çapları toplumun BCG aşılı olup
olmamasına veya aşı sayısına göre de değişkenlik gösterebilir (80,81).
40
Şekil 5: Toplumda TCT endürasyon çaplarının varsayılan dağılımı.
LATENT TÜBERKÜLOZ İNFEKSİYONU
Yayma pozitif akciğer tüberkülozlu bir olgu, kendisine tanı konulup tedavi
başlanana kadar 3–5 kişiyi enfekte etmektedir. TB olguları ile temas eden sağlıklı kişilerin
%5’inde ilk 2 yıl içinde aktif TB hastalığı, %95’inde ise sessiz enfeksiyon yani latent TB
infeksiyonu (LTBI) gelişmektedir. Ayrıca LTBI olgularının %5’i yaşamlarının bir
döneminde aktif akciğer tüberkülozuna yakalanmaktadır. Tablo VII’de aktif TB hastalığı
gelişimi için bazı klinik durumlardaki relatif risk verilmiştir (7).
Tablo VII: Aktif tüberküloz hastalığı gelişimi için bazı klinik durumlarda relatif risk
Klinik Durum
Silikozis
Diabetes Mellitus
Kronik böbrek yetmezliği/ hemodializ
Relatif Risk
30
2,0–4,1
10,0–25,3
41
Gastrektomi
2-5
Jejunoileal Bypass
27–63
Böbrek Transplantasyonu
37
Kalp Transplantasyonu
20–74
Baş-Boyun Kanserleri Transplantasyonu
16
Günümüzde LTBI belirlenmesinde TCT kullanılmaktadır. Bu testin de
sensitivitesi ve spesifisitesi düşüktür. BCG aşılamasının yaygın olarak kullanıldığı
ülkelerde TCT yorumlanması aşılanmadan etkilenir. Ayrıca çevresel mikobakterilerin
etkisini TCT ile ayırt etmek de pek mümkün değildir. Ek olarak infeksiyon hastalıkları,
lenfoid organları etkileyen hastalıklar, metabolik bozukluklar, aşılar, anerji kullanılan
tüberküline ait faktörler ve uygulama yöntemi, okuma ve kayıt ile ilişkili faktörler
nedeniyle yanlış negatif sonuçlar verebilmektedir(Tablo VII).
Dolayısı ile M.
tuberculosis ile BCG aşılanması ve çevresel mikobakteriler arasında ayırım yapacak,
hatta LTBI ile aktif hastalığı ayırt edecek bir teste ihtiyaç vardır. Hastalık Kontrol
Merkezi (CDC) son dönemde LTBI tanısında quantiFERON’un (Celletis Limited,
Carnegie, Victoria, Australia) kullanımını önermektedir. QuantiFERON, PPD’ye cevap
olarak periferik kanda oluşan IFN-γ düzeyini ölçmektedir. Özellikle TB hastalığı
geliştirme riski yüksek kişilerde
(Göçmenler, bakımevleri veya hapishanelerde
yaşayanlar, vs..) veya LTBI için düşük risk altında olup LTBI için risk oluşturacak
aktivitelerde bulunanlarda (sağlık personeli, askeri personel, Amerika Birleşik
Devletleri’ nde doğmuş kolej öğrencileri) önerilmekte, ancak aktif TB hastalığı şüphesi
olanlarda ve aktif hastalığa progresyon açısından risk altındakiler de önerilmemektedir
(HIV, organ transplantasyonu, vs…) (82). Tablo VIII’de TCT’si pozitif olan bireylerin
aktif hastalık geliştirme insidansları verilmiştir.
42
Tablo VIII: TCT’si pozitif bireylerin aktif hastalık geliştirme insidansları
Risk Faktörleri
TB vakaları/1000 kişi-yıl
Yeni TB enfeksiyonu
Enfeksiyon<1 yıl
12,9
Enfeksiyon1–7 yıl
1,6
HIV enfeksiyonu
35,0–162
IV ilaç kullanımı
HIV +
76,0
HIV – veya bilinmiyor
10,0
68
Silikozis
Geçirilmiş TB ile uyumlu radyolojik bulgular
2,0–13,6
Vücut ağırlığının standartlar göre durumu
%15 ten daha düşük ağırlıkta
2,6
%10–14 arası düşük ağırlıkta
2,0
%5–9 arası düşük ağırlıkta
2,2
%5 daha ağır
1,1
% 5’ten fazla daha ağır
0,7
TB ile mücadelede yapmamız gereken, olguları bulup onları etkili bir şekilde
tedavi etmektir. Hasta bulma hızı fabrika vb. yerlerin taranmasında %0,11 (relatif
hız=1) iken, temaslı muayenesinde %5,6 (relatif hız=51,3), semptomlu muayenesinde
%4,99 (relatif hız=45,4) bulunmuştur. Görülüyor ki temaslı muayenesi semptomlu
muayenesi kadar hatta ondan daha önemlidir. Öte yandan her temaslı PPD pozitif olmaz
ve her PPD pozitif olan da hasta olmaz (83). Bireyleri TB gelişmesine daha yatkın
yapan belirli faktörler vardır. Potansiyel risk faktörleri arasında (1) yeni enfeksiyonları
43
almayı arttıran dış risk faktörleri, (2) yeni enfeksiyon almada intrinsik yatkınlık ve (3)
progresif hastalık ya da LTBI’nun reaktivasyonu için intrinsik risk faktörleri yer alır.
I- ENFEKSİYON ALMA RİSKİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Diğer yaşam alanlarına göre TB basiliyle karşılaşma ve infekte olma olasılığının
çok daha fazla olduğu kolayca belirlenebilen ortamlar vardır. Bunların bazıları Tablo
IX’da belirtilmiştir (84).
Tablo IX: M. tuberculosis enfeksiyonu almada risk faktörleri
II- YENİ ENFEKSİYONLARA YATKINLIK
Stead, bakımevleri ve hapishanelerdeki temaslı muayenelerinin sonuçlarını
incelerken aynı koşullarda, zencilerde tüberkülin cilt testi konversiyonunun beyazlardan
anlamlı olarak daha yüksek olduğunu bulmuştur. Ancak klinik aktif tüberküloza
ilerleme riski benzer koşullardaki beyazlardan daha fazla değildir (85). Bu ve benzeri
çalışmalar tüberküloza ırklar arasında farklı yatkınlıklar olduğunu gösteriyorsa da,
ırkların kendi içinde de çaşitli farklılıklar vardır (86).
44
III- REAKTİVASYONU ARTTIRAN RİSK FAKTÖRLERİ
tuberculosis ile yeni enfekte olmuş normal immünitesi olan 100 erişkinden,
yaşam boyunca 15’inden azı aktif hastalık geliştirecektir. İnfekte olan kişilerde yaşların
tipik bir dağılım göstereceğini varsayarak, infeksiyonu izleyen ilk 2 yılda 5 ile 10
tanesinde belirgin hastalık ortaya çıkacaktır. Hastalığın erken ortaya çıkmasında seçici
rol oynayan faktörler netleşmemiştir. Ancak, aşağıdaki faktörlerin etkili olabileceği
kabul edilmektedir: (a) inokulum büyüklüğü ile progresif infeksiyon olasılığı daha
yüksektir, (b) doğuştan preimmün savunmalar, ilk savunmayı ve inhale edilen basillerin
yayılmasını belirler ve (c) genetik olarak kontrol edilen immün yollar da konağın M.
tuberculosis’e karşı yanıtını etkiler. Yeterince iyi çalışılmamış fakat muhtemelen bu
seçme olayına katkıda bulunan şey infekte eden basilin bağıl virülansıdır. Ya da M.
tuberculosis dışında çevresel mikobakterilere maruziyetle oluşan çapraz immünizasyon
bir miktar koruma sağlayabilir (87). Tablo X’da risk faktörleri özetlenmiştir (84).
45
Tablo X: Latent tüberkülozun endojen reaktivasyonu için risk faktörleri
TÜBERKÜLOZDAN İLAÇLA KORUNMA
Enfeksiyon prevalansının düşük olduğu ülkelerde, TB, yeni enfekte olmuş
kişilerden çok, daha önce infekte olmuş PPD pozitif kişiler arasından (enfeksiyon
havuzu) reaktivasyon sonucunda gelişmektedir. Bu nedenle, tüberkülozun önlenmesinde
kemoprofilaksi veya koruyucu tedavi uygulanması yeni terminoloji ile LTBE tedavisi
aktif akciğer tüberkülozlu olguların tedavisi kadar büyük önem taşımaktadır ve bu
amaçla 6-12 ay INH verilmesi önerilmektedir (2,8). Oysa, INH tedavisinin uzun sürmesi
ve hepatotoksisiteye neden olabilmesi uyumu azaltmakta ve tedavinin başarısını
özellikle izlemi güç olgularda %5-25’e kadar düşürmektedir (6,9,10).
46
İlaç verilerek tüberkülin negatif kişilerin korunması primer korunma olarak
tanımlanır. Amaç yeni alınan basillerin henüz daha PPD pozitifleşmeden yok
edilmesidir.
Sekonder koruma ise, tüberkülin pozitif kişilerin ilaçla korunmasıdır ve inaktif
basillerin reaktivasyonla hastalık oluşturmasını önlemeyi amaçlamaktadır. Her iki
durumda da olay aslında subklinik, latent enfeksiyonun tedavisidir. İlacın koruyucu
etkisi organizmada bulunan ancak henüz daha hastalık tablosu oluşturmamış
basillerin yok edilmesi veya sayılarının azaltılması yolu ile olur.
İnfeksiyon havuzunda yer alan yüksek riskli kişilerin ilaçla koruma altına
alınması 40 yıldır önerilen bir stratejidir. İlk resmi Amerikan Toraks Derneği Rehberi
‘’Tüberkülozda Koruyucu Tedavi’’ 1965’te yayınlanmıştır (88).
İsoniazid (INH) ise TB tedavisine 1952’de girmiştir. Bu ilacın çok ilerlemiş
olguları bile kür edici kapasitesi kısa sürede görülmüştür. Ayrıca ilaç çok ucuzdur.
Tüberkülozlu ailelerin 500 çocuğunda INH kemoterapisinin kullanımı ile ilgili çalışma
1956’da yayınlanmıştır (89). İlk ABD Halk Sağlığı Servisi (USPHS) çalışması 1957’de
başlatılmıştır (90). USPHS INH kemoterapilerinin çoğunun bir derlemesini 1970’te
yayınlamıştır (91). 1951’den 1970’e kadar LTBI’nun INH ile tedavisi konusunda birçok
randomize kontrollü klinik çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar birçok ülkeden TB riski
olan 100000’den fazla kişiyi incelemiştir. Bu kişiler içinde primer tüberkülozlular, aktif
TB hastalarının temaslıları, TCT reaksiyonu pozitif olanlar ve inaktif TB olanlar
mevcuttur. INH tedavisinin etkinliği bu çalışmalarda %25 ile %92 arasında
değişmektedir, ancak analizler tedaviye uyumlu hastalarda yapıldığında koruyucu
etkinlik yaklaşık %90’dır. Ek olarak ilaçlar düzensiz kullanılsa dahi uzun süre
kullanımda koruyucu etkinin devam ettiği bildirilmiş, bu da intermitan rejimlerin
kullanılabilirliğini ortaya koymuştur (7).
LTBI tedavisi ile ilgili en büyük çalışma Tüberküloza Karşı Uluslararası Birlik
(IUAT) tarafından yürütülmüş ve bu çalışmada inaktif fibrotik lezyonları olan ve
TCT’leri pozitif tespit edilen 27830 kişi incelenmiştir. Vakalar Avrupa’nın 7 ülkesinden
47
seçilmiştir. Tedavi sürelerine göre değerlendirirldiğinde 52 hafta verilen tedavinin TB
hastalığında %75 azalma sağladığı, 24 haftalık tedavi ile bu azalmanın %65’e düştüğü
ve 12 haftalık tedavi ile sadece %21 azalma olduğu gösterilmiştir (8).
INH genal olarak güvenilir ve iyi tolere edilen bir ilaç olmakla birlikte 2321
vakanın incelendiği koruyucu tedavi ile ilgili bir çalışmada 19 vakada karaciğer hastalığı
gelişip, bunların 2’si ölümle sonuçlanınca (92) USPH INH ilişkili hepatit konusunda 21
şehirden 13838 kişinin katıldığı bir çalışma yapmış ve bu çalışmada INH ilişkili hepatit
riski yılda 1000 kişide 10,2 olarak tespit edilmiştir. Ayrıca hepatit için yüksek risk yaş,
alkol tüketimi, ve Asyalı erkek olmakla ilişkili bulunmuştur. Bu çalışmada 8 (%0,8)
ölüm rapor edilmiştir. Bunun üzerine CDC koruyucu tedavi verilen kişilerin aylık
kontrollerinin
yapılmasını,
tedavinin
35
yaş
üzeri
risk
altındaki
kişilerle
sınırlandırılmasını önermiştir (93). Ayrıca LTBI tedavisi verilen hastaların %1020’sinde asemptomatik transaminaz yükseklikleri tespit edildiği ancak bunun klinik
hepatit ile ilişkili olmadığı da vurgulanmıştır (94). 1971’den 1991’e kadar koruyucu
tedavinin risk ve yararları konusunda 6 çalışma yapılmıştır (95,96,97,98,99,100). 1983
yılında Amerikan Toraks Derneği 35 yaşın üzerindekilere düzenli karaciğer fonksiyon
testleri takibini ve transaminaz düzeylerinde 3–5 katlık artış halinde tedavinin
kesilmesini önermiştir (50).
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire Başkanlığı’na göre
koruyucu ilaç tedavisi uygulaması ise Tablo XI’de belirtildiği gibidir (101).
48
Tablo XI: Ülkemizde koruyucu ilaç tedavisi endikasyonları
Kemoprofilaksi için INH erişkinlerde günde 5 mg/kg (maksimum 300 mg),
çocuklarda 10 mg/kg/ gün hesabıyla 300 mg’ı geçmeyecek şekilde 6 ay süreyle verilir.
HIV pozitifler, silikozis olanlar, bağışıklığı baskılayıcı tedavi alanlar, eski TB sekeli
olanlara 9 ay önerilmektedir (76). Kaynak olgu isoniazide dirençli ise rifampin (birlikte
INH da olabilir) en az 4 ay; rifampin ve pirazinamid verilirse 2 ay süreyle verilmelidir.
TB hastalarının temaslılarına koruyucu tedavi verilirken, hastaya verilen tedavi
süresinden daha uzun olmamasında yarar vardır.
Koruyucu ilaç tedavisine başlamadan, o kişide TB hastalığı olmadığı
gösterilmelidir. Bunun için hastanın tıbbi öyküsü alınır, akciğer filmi, fizik muayene ile
hasta değerlendirilir. TB hastalığı düşündüren bulgu saptanırsa, bakteriyolojik inceleme
yapılır. TB hastalığı varsa ve saptanmazsa, koruyucu tedavi ilaç direnci gelişimine
neden olabilir. Koruyucu tedaviye başlamadan önce, o kişinin ev içi temaslılarının TB
49
açısından taranması gerekir; öyküsünde ev dışında kuşkulu kişiler varsa onların da
taranması uygundur.
Koruyucu tedavinin 19 yıla kadar etkili olabildiği gösterilmiştir (102). Koruyucu
tedavinin sonunda tüberkülin cilt testinin değişime uğraması beklenmez.
İlaçları düzenli kullanması ve süreyi tamamlaması için hastayı eğitmek ve
desteklemek gerekir. Gerekirse koruyucu tedavi doğrudan gözetimli verilir. Koruyucu
tedavinin aralıksız sürdürülmesi esastır. Eğer kısa süreli aralar verilmişse, bu aralar
koruyucu tedavinin sonuna eklenir. Yapılmış araştırmalara dayanarak 12 ayda toplam 6
ay koruyucu tedavinin yeterli olduğu kabul edilmektedir (103).
Diabet, üremi, alkolizm, malnütrisyon, gebelik, epilepsi varlığında INH ile
birlikte pridoksin (vitamin B6) kullanımı endikasyonu vardır. Günde 10 mg verilir
(104).
Temaslı koruyucu ilaç tedavisini reddederse, 3.–6.–12.–24. aylarda akciğer filmi
çekilir. Film ya da semptomlarında TB şüphesi doğarsa balgam incelenir; hastalık
açısından izlenir.
INH kemoterapisi konusunda günümüzdeki uygulama aşağıdaki gibidir (105):
Aktif tüberkülozlu olgular, önceden düzenli tedavi almış olanlar, daha önce
isoniazide bağlı ciddi yan etki görülen kişiler ile akut karaciğer yetmezliği durumunda
koruyucu ilaç kullanımı kontrendikedir. Diabetli, alkolik, böbrek yetmezliği veya kronik
karaciğer hastalığı olan kişiler ile gebeler ve önceden isoniazide bağlı minör yan etki
görülmüş kişiler ve çok yaşlılarda mutlak kontrendikasyon olmamakla birlikte tedavi
süresince yakın izlem gerekir. Gebelerde yüksek hastalık gelişme riski yoksa koruyucu
tedavi doğum sonrasına bırakılmalıdır.
50
Gelişebilecek hepatotoksisiteyi saptamak üzere INH profilaksisi uygulanan
kişiler izlenmelidir. 35 yaşın altındakilere, aylık semptom sorgulaması; 35 yaş veya
üzerindekilere ise buna ilaveten tedavinin başlangıcında periyodik olarak karaciğer
enzimlerinin takibi önerilmektedir. Başka bir nedene bağlı olmaksızın hepatit
semptomları gösteren bir olguda transaminazların yükselmesi, SGOT değerinin
başlangıç düzeyinin 5 katı veya normal üst sınırın 3 katı yükselmesi ve başka nedeni
olmaksızın transaminazlar ile birlikte bilirubin artışı gibi durumlarda INH tedavisi
kesilmelidir. INH kesildikten sonra, eğer verilmesi gereken dozun %80’i verilmişse,
yeterli kabul edilebilir; eğer daha az ilaç kullanmışsa, rifampin ile devam edilebilir.
INH’a yüksek direnç, INH’a bağlı yüksek hepatit riski, 6–12 aylık INH tedavi
süresinin uygun olmadığı durumlar gibi nedenlerle farklı ilaçlarla koruyucu tedavi
yaklaşımları denenmiştir. Haftada iki kez aralıklı olarak yüksek doz (15mg/kg) INH,
doğrudan gözetim altında verilmek koşuluyla uyumsuz kişiler için bir alternatif olabilir.
Rifampin veya diğer rifampin grubu ilaçlar (rifabutin, rifapentin) koruyucu tedavide
diğer seçeneklerdir. Günlük 10 mg/ kg dozda, maksimum 600 mg’ı geçmeyecek şekilde
4 ay süreyle rifampin, 2 ay süreyle rifampin+pirazinamid gibi farklı protokoller farklı
hasta gruplarında önerilmektedir. Rifapentin uzun yarı ömrü ile haftada bir doz
uygulama imkanı verebilir.
INH’a dirençli basille infeksiyon söz konusu ise veya INH kullanımı mümkün
değilse, rifampin alternatif olabilir. Çok ilaca dirençli bir basil ile infeksiyon varsa
pirazinamid+etambutol veya pirazinamid+kinolon kombinasyonu ile koruyucu tedavi
önerilmektedir.
TÜBERKÜLOZU ÖNLEMEK İÇİN AŞI UYGULAMASI
Calmette ve Guerin safranın M. bovis suşunun virülansını azalttığını ve seri halde
231 pasajdan sonra, bu zayıflatılmış basillerin hayvan modellerinde belirgin koruma
sağladığını gösterdiler ve 1920’lerin başlarında bu bir insan aşısı olarak sunuldu (106).
51
BCG canlı bir aşıdır. Genellikle sol deltoid bölgeye, tipik olarak cilt altına veya
cilt içine inokülasyonla uygulanır; oral yoldan ya da aerosol olarak uygulanması son
derece nadirdir.
Sulandırılmadan oda sıcaklığında bir ay, buzdolabında +2 ile +8C’de 1–2 yıl
etkinliğini korur. Işığa ve ısıya karşı çok dayanıksızdır. Sulandırıldıktan sonra 6 saat
içinde kullanılması gerekir. Kendi sulandırıcısı dışında herhangi bir sulandırıcı ile
kesinlikle sulandırılamaz.
Basil yerel bir infeksiyon yapar, seyrek olarak yerel lenfadenit ile birliktedir.
Basilin büyüme hızının yavaşlığı nedeniyle, bu olay tipik olarak 6–8 haftada gerçekleşir.
Tüberküloproteine geç tip aşırı duyarlılık sıklıkla bu dönemde gelişir. Tüberkülin testi
aşılananların tümünde değil, fakat çoğunluğunda pozitifleşir. Bu aşının koruyucu etkisi
geç tip aşırı duyarlılığa neden olma derecesi ile ilişkili değildir (107).
Yerel akciğer yerleşmesini engelleyememesine rağmen, BCG teorik olarak,
akciğer ve akciğer-dışı tüberkülozun her ikisini de azaltabilmektedir.
İlk kontrollü aşılama çalışmalarından biri 1935 yılında yürütülmüş ve bu
çalışmada, hastalığa karşı %75 bir koruyucu etki görülmüştür (108). Bunu izleyerek çok
sayıda çalışma yürütülmüş ve BCG aşısının etkilerinin yukarıya doğru %80 koruma ile
aşağıya doğru %56 etkiye kadar değişmekte olduğu görülmüştür (109).
BCG’ NİN YAN ETKİLERİ
BCG tüberkülin cilt testini bozarak, yeni infeksiyonu ve böylece koruyucu
tedaviye adaylığı gösteren tek pratik aracı sıfırlamaktadır. Yeni infeksiyon, geleneksel
olarak tüberkülin negatifliğinden çeşitli düzeylerde endürasyonlu yanıta kadar
konversiyon ile belirlenir. Bununla birlikte BCG yapılanlardan, %15-90’ının başlangıçta
tüberkülin pozitifliği yoktur (107). Aşıdan sonra zaman geçtikçe pozitiflerin yüzdesi
azalmakla birlikte, bebekken aşılananlarda veya 5 yaşında aşılananlarda TCT’ye genç
erişkin iken reaksiyon verme sırası ile %8 ile %25’tir (110). Başlangıç TCT’ye cevap
52
vermeyen BCG aşılıların, sonraki TCT’lerinde ilk teste bağlı önemli reaktiviteyi
arttırma (boosting) riski taşıdıkları bulunmuştur. Bu durum bireylerin peş peşe cilt testi
ile izlenmesini engellemektedir.
BCG aşısı, yan etkileri az olan bir aşıdır. Aşıdan sonra görülen komplikasyonlar
daha çok aşının dozu, aşılama yeri ve derinliği, aşılanan kişinin yaşı ve bağışıklık
sisteminin durumuyla ilgilidir.
En sık görülen komplikasyonlar, aksiller ve servikal adenopatilerle lokal
apselerdir. Adenopatiler genellikle aşıdan 1–2 ay sonra meydana gelmektedir, fakat
nadir de olsa 8–12 ay sonra ortaya çıkabilir. Tedavi uygulamak gerekmez. Büyük
adenopatiler blok halinde cerrahi olarak çıkarılabilir. Fluktuasyon vermeyen
adenopatiler için bir şey yapmak gerekmez. Süpüre olanlar ise iğne ile aspire edilir ve
drenaj sağlanır, ya da eksize edilebilir. İsoniazid verilmesi tedavi süresini kısaltmaz.
Aşı yerinde meydana gelen geniş ve deriden kabarık hasır örgüsü
görünümündeki anormal skarların genetik nedenlerle olduğu düşünülmektedir.
Erken aşı reaksiyonu: aşıdan sonraki bir hafta içinde aşı yerinde akıntı yara ve
şişlik oluşur. Bu, çocuğun daha önce TB basili ile enfekte olduğunu (TCT pozitifliği)
gösterir (111). Bu nedenle üç aylıktan büyük çocuklara BCG aşısı yapmadan önce TCT
yapmak gereklidir. Erken aşı reaksiyonuna Koch fenomeni ya da akselere reaksiyon
da denilebilir. Koch fenomeni, TB basili ile daha önce enfekte olmuş ve tüberkülin
allerji düzeyleri yüksek kişilerin basille tekrar karşılaştıklarında basilin girdiği yerde 1–3
gün içinde meydana gelen kuvvetli spesifik reaksiyondur. Akselere reaksiyon, basille
karşılaşmış ancak henüz ante-alerjik devrede olan ya da uzun yıllar önce karşılaştığı için
tüberkülin alerjisi zayıflamış olan kimselerde görülür. Böyle kimselere aşı yapıldığında
aşı yerinde 3. günden sonra kızarıklık ya da akıntı olabilir.
Erken aşı reaksiyonu oluşursa, TCT pozitif gibi davranılır; TB hastalığı
araştırılır. Hastalık yoksa koruyucu tedavi verilir, kaynak olgu araştırılır.
53
BCG aşısının nadir de olsa diğer komplikasyonları, aşı yerinde lupus vulgaris,
aşı suşuyla sistemik TB infeksiyonu (özellikle bağışıklığı baskılanmış hastalarda), aşı
suşu ile olan osteomiyelit, diffüz lenfadenit, hepatosplenomegali ve genitoüriner
lezyonlardır.
BCG AŞISI ŞU HALLERDE YAPILMAMALIDIR:
1.
Ateşli hastalığı olanlar
2.
Kızamık salgını sırasında (kızamık aşısı yapılmamış olanlar)
3.
İmmün yetmezliği olan hastalar
4.
Tüberküloz hastalığı geçirenler
5.
Deri hastalığı olanlar (egzema vs...)
6.
Kortizon grubu ilaçlarla tedavi görenler
7.
Tüberkülin cilt testi pozitif olanlar
TÜRKİYE’ DE BCG UYGULAMASI
Ülkemizde 1981–1982 yıllarında yapılan prevalans çalışmalarının verilerine göre,
BCG’nin Türkiye’de bütün yaş gruplarında koruyuculuğu %72,7 bulunmuştur; özellikle
de 0–6 yaş grubunda %85 olarak hesaplanmıştır (112).
54
Sağlık Bakanlığı biri doğumdan 2 ay sonra, diğeri ilkokul birinci sınıfta olmak
üzere, çocuklarda iki kez BCG yapılmasını kararlaştırmıştır. Doğumdan hemen sonra
BCG yapılabilir fakat bebeğin cildi çok ince olduğu için teknik zorlukları vardır. Ayrıca
komplikasyonların daha fazla olması ve bağışıklık yanıtının yeterli gelişmemesi
nedeniyle pek tercih edilmez. Ülkemizde TCT kontrolü ile BCG aşısı yapılırken karar
yaklaşımı Tablo XII’de verilmiştir (113).
Tablo XII: Tüberkülin cilt testi kontolü ile BCG aşısı yapılırken karar yaklaşımı
TCT ölçümü
BCG Skarı Yok
BCG Skarı Var
0-5 mm
Aşılanır
Aşılanır
1 haftadan sonra TCT
6-9 mm
tekrarlanır. 10mm’ den az
Bir şey yapılmaz
ise aşılanır
Ailesi ile birlikte tetkik
10-14 mm
edilir, hasta bulunmazsa
Bir şey yapılmaz
koruyucu tedaviye alınır.*
15 mm ve üstü
Ailesi ile birlikte tetkik
Ailesi ile birlikte tetkik
edilir, hasta bulunmazsa
edilir, hasta bulunmazsa
koruyucu tedaviye alınır.*
koruyucu tedaviye alınır.*
* BCG aşısı için TCT 0–6 yaş grubuna yapıldığı için burada koruyucu tedavi
verilen kişiler 6 yaş altındakilerdir.
BCG diğer aşılarla aynı anda yapılabilir. Canlı virüs aşıları ile birlikte, aynı anda
farklı kollardan uygulanabilir. Birlikte uygulanmamışsa, dört hafta ara ile yapmak uygun
olur. İmmün yetmezliği olan çocuklara BCG yapılmaz.
55
GEREÇ VE YÖNTEM
GEREÇLER
1. ELİZA PLAKLARI
15 µg/ml anti-IFN-gamma mAb 1-DIK (Mabtech, Stackholm, Sweden) kaplanmış 96
kuyucuklu poliviniliden diflorid ELİZA plakları (MAIPS45:Millipore Bedford, MA)
2. RPMI–1640 (Sigma)
3. Fetal Bovine Serum ( Sigma)
4. L-Glutamine ( Sigma)
5. Ficoll-Paque plus (Amershom Biosciences, Sweden)
6. Phosphate buffered saline with tween 20, (Sigma)
7. Alkaline-phosphatese (Moss Inc, UK)
8. In vitro PPD tuberculin Batch RT 49 ( Statemens Serum Instıtut, Denmark)
9. Tuberculin PPD RT 23 SSI ( Statemens Serum Instıtut, Denmark)
10. Phitohemagglutin leukoaglutinin ( ICN Biomedicals, Aurora, OH)
56
11. Gentamisin solusyon (Sigma)
12. Ampisilin Na tuzu ( Sigma)
13. Na pyruvate (Sigma)
14. rESAT–6 peptid( VLA, Addlestone, UK)
57
ARAÇLAR
1.
Santrifüj (Hettich Zentrifugen Rotina 35, Germany)
2.
C02 etüv (ThermoFarma, Direct Heat C02 incubator Hepa Filter, USA)
3.
Laminar flow steril kabin (Tez-San Türkiye)
4.
Finnpipette 100–1000 µl (Therma Labsystems, Finland)
5.
Finnpipette ve multistepper (Therma Labsystems, Finland)
6.
Ipipet (Gentry, Tokyo, Japan)
7.
Falcon tüp 15 cc (Becton-Dickinson, USA)
8.
Falcon tüp 50 cc (Becton-Dickinson, USA)
9.
Pasteur pipet 3 cc (I.A.S.A. Espena)
10.
Plastik steril pipet 10 cc (Falcon, Becton-Dickinson, USA)
11.
Tüp-ependorf 1,5 ml, 0,5 ml
58
YÖNTEM
Bu çalışma Ocak 2003-Aralık 2004 tarihleri arasında Heybeliada Sanatoryumu
Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve bölge Verem
Savaş Dispanserlerine başvuran yayma pozitif pulmoner TB hastalarının 0–15 yaş
arasındaki temaslılarının Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Enfeksiyon
Hastalıkları Polikliniği ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Müjdat Başaran
Pediatrik
Enfeksiyon
Hastalıkları
Araştırma
Labaratuvarına
yönlendirilmeleri
sonucunda “UNDP/world Bank/ WHO special programme for research and training in
tropical diseases 2001–2002, grant A10665” araştırma bursu ile yapılmıştır.
Çalışma popülasyonun sağlanması:
Çalışmaya Sağlık Bakanlığı Heybeliada Sanatoryumu Göğüs Hastalıkları ve
Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yayma pozitif akciğer TB tanısı ile
tetkik ve tedavi edilen hastaların, İstanbul Anadolu yakasında faaliyet gösteren Kadıköy,
Üsküdar, Beykoz, Maltepe, Kartal, Pendik ve Ümraniye Verem Savaş Dispanserleri
polikliniklerince takipleri yapılan ev içi temaslısı, 0–15 yaş arası çocuklar dahil edildi.
Tüm bu çocukların listeleri faks yolu ile Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik
Enfeksiyon hastalıklarına bildirildi. Görevli hemşire tarafından temaslı çocukların
evlerine telefon edilerek Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Enfeksiyon
hastalıkları polikliniğine gelmeleri istendi ve bu amaçla randevu tarihleri belirlendi.
İndeks vakalara daha önce, temaslılar hakkında bilgi alınırken, çalışma ile ilgili olarak
bilgi verildi, yapılacak tüm tetkiklerin ücretsiz olacağı ve geliş gidişleri sırasındaki yol
masraflarının Türk Lirası bazında peşin olarak karşılanacağı belirtildi.
Son 6 aylık dönemde ARB teksif müspet indeks vaka ile ev içi temaslı 4 ay ve
üzeri süre ile INH profilaksisi alan 0–15 yaş arasında çocuklar çalışma popülasyonunu
oluşturdu. Ayrıca ELISPOT pozitifliği olup, TCT negatif olan ve profilaksi almayan 38
temaslı da kontrol grubu olarak incelendi.
59
Olgu kabul edilme kriterleri:
0–15 yaş arası, asemptomatik, son 6 ay içerisinde aile içi yayma pozitif
pulmoner tüberkülozlu kişi ile teması olan çocuklar.
Olgu çıkarma kriterleri:
1.
Bilgilendirilmiş onamın alınamaması
2.
Başvuru anında yapılan incelemeler neticesinde aktif TB hastalığı tanısının
konulması
3.
Ev içi TB teması olmayan çocuk
4.
İndeks olgunun balgamının M. tuberculosis için yayma ve kültür negatif olması.
Kayıtlar:
Başvuran çocukların yakınlarından tam izin belgesi yazılı olarak alındı.
Çocukların yaşları, BCG aşı durumları, indeks vakanın kültür ve majör direnç sonuçları
sorgulama formuna kayıt edildi.
Klinik uygulamalar:
Çalışmaya alınan her çocuğa fizik muayene yapıldı. Akciğer filmleri çekildi.
Tüberkülin cilt testi yapıldı. Klinik çalışma formları dolduruldu ve cilt testi yapılmadan
önce, aynı gün RD1-ELISPOT testi için 5–10 cc arasında değişen heparinli kan alındı.
Herbir çocuğun testi kanın alındığı gün çalışıldı. Çalışmaya katılan her çocuk ilk 6 aylık
60
dönem içinde her iki ayda bir düzenli olarak kontrole çağrıldı. Her kontrol vizitinde
çocuklar TB semptomları açısından sorgulandı, kemoprofilaksi alanların profilaksiye
uyumları değerlendirildi ve fizik muayeneleri yapıldı. Profilaksi alan çocukların INH
koruyucu tedavi dozları, 2 aylık toplam dozlar halinde, 10 mg/ kg/ gün hesabıyla, 300
mg’ı geçmeyecek şekilde verildi. (Bu ilaçlar T.C. Verem Savaş Daire Başkanlığı’na
bağlı İstanbul 6. grup Verem Savaş Başkanlığı tarafından ücretsiz olarak karşılandı).
Her iki ayda bir çocuklar kontrole geldiklerinde ilaçları tekrar sağlandı. 6 aylık koruyucu
tedavi protokolü uygulandı. İlk başvuru anında TB olduğundan şüphe edilen çocuklar
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Enfeksiyon hastalıkları tarafından izleme
alındı; şüphe edilen her çocuktan 3 kez açlık mide suyu örneği veya verebiliyor ise
balgam örneği alındı. Bu örnekler Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji
bölümü mikobakteriyoloji laboratuvarında TB kültürleri dahil olmak üzere ücretsiz
olarak çalışıldı. Gerekli görülen hastalara akciğer tomografileri ücretsiz olarak çekildi.
Tüm bulgular ile ilk başvuru anında TB tanısı alan çocuklar veya takiplerimizde TB
tanısı alan çocuklar bağlı olduğu verem savaş dispanseri ile ortak olarak takip ve
tedaviye alındı.
Tüberkülin Cilt testi uygulaması:
Tüberkülin cilt testi için 5 IU PPD (Tuberculin PPD RT 23 SSI, Statens Serum
Instıtut, Denmark, 5 PPD- S tüberkülin aktivitesinde) kullanıldı. PPD tüm çocukların
kollarının volar yüzeyine intadermal olarak yapıldı ve test 48–72 saat sonra
değerlendirildi. BCG skarı olanlarda 15 mm ve üstü, BCG skarı olmayanlarda 10 mm ve
üstündeki endürasyon çapları pozitif TCT olarak kabul edildi.
Cilt testi pozitif olarak kabul edilen çocuklara isoniazid 10 mg/kg/gün dozunda
maksimum 300 mg olacak şekilde 6 ay süre ile verildi.
Cilt testi negatif olan 6 yaşından küçük temaslı çocuklara da INH profilaksisi
verildi.
61
Akciğer filmlerinin değerlendirilmesi:
Tüm olguların akciğer grafileri Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji
Ana Bilim Dalı Öğretim üyeleri, Doç.Dr. Nihat Kodallı ve Yard. Doç.Dr. İhsan Akpınar
tarafından değerlendirildi. Akciğer grafilerinde TB şüphesi olan hastalar TB açısından
tekrar değerlendirmeye alındı. Bu hastaların açlık mide suları veya balgam
örneklerinden ARB yayma ve TB kültürleri gönderildi. Gerekli görülen hastalara toraks
bilgisayarlı tomografi görüntülemesi yapıldı.
Laboratuvar uygulamaları:
Her klinik vizit sonrasında alınan heparinli kan Marmara Üniversitesi Tıp
Fakültesi Prof.Dr. Müjdat Başaran Pediatrik İnfeksiyon Hastalıkları Araştırma
Labarotuvarında RD1-ELISPOT testi için aşağıda sıralanan çalışma protokolüne uygun
olarak çalışıldı.
EX VİVO ELISPOT PROTOKOLÜ
1.
Anti-IFN- antikorla kaplanmış ELISPOT plakları herbir kuyucuğa 100µl hücre
kültür medyumu eklenerek 37C de %5’lik CO2 etüvünde 1 saat inkübe edildi.
2.
10 ml tam kan steril falkon tüp içinde medyumla sulandırıldı. 20 ml
sulandırılmış kan fikol üzerine yayıldı (15 ml’lik falkon tüpüne 5 ml). 22 dk süre
ile 2000 devirde santrifuj edildi.
3.
Fikol içindeki hücre tabakası pastör pipet ile medyum için alınıp 10 dk süre ile
1700 devirde santrifüj edildi.
62
4.
Süpernatan hücrelerden ayrılıp medyum eklenip karıştırıldı. Sonra hücre sayımı
için 10–50µl ayrılıp, tüpe 20 ml RPMI eklenerek 1200 devirde 7 dakika santrifüj
edildi.
5.
Hücre sayım işlemi otomatik sayım cihazı veya mikroskopi ile yapıldı.
6.
Süpernatan hücrelerden ayrıldı, 2.5x106/ml hücre olacak şekilde medyum
eklendi.
7.
Hücreler hazırlandıktan sonra, ELISPOT plağındaki herbir çukura 100µl olacak
şekilde hücre solüsyonunu eklendi.
8.
Antijenler belirtilen oranda çukurlara çiftler halinde eklendi:
20µml/peptid çukur ESAT–6 ve CFP–10
2µml/çukur PPD
5µml/çukur PHA ve streptokinase-streptodornase
Negatif kontrol çukurlarına hiçbir şey ilave edilmedi.
9.
Plaklar 37C de %5’lik CO2 etüvünde bir gece inkube edildi.
10.
6 kez PBS/tween ile yıkama yapıldı.
63
11.
İkinci antikor (direk olarak biotin işaretli alkalen fosfataz bağlanmış)
50µml/çukur içerisine eklenip oda sıcaklığında 90 dak. süre ile inkübe edildi.
12.
6 kez PBS/tween ile yıkandı. 50µl kromojen substrat herbir çukur içine eklenip
oda sıcaklığında 10–15 dakika bekleyerek lekelerin oluştuğu gözlendi.
13.
Plaklar musluk suyu ile yıkanarak reaksiyonlara son verildi.
14.
Sayma işlemi için Oxford Üniversitesi Jhon Radcliffe Hospital, Nuffield
Department of Clinic Medicine bölümünde ELISPOT optik okuyucu (AIDGmbH, Strassberg, Germany) kullanıldı. Pozitif RD1-ELISPOT testi:
Spot
sayısının, negatif kontrol çıkarıldığında ESAT–6 ve CFP–10 için > 40 spot,
peptidler için > 20 spot ve ek olarak negatif kontrolün  2 katından fazla olası
durmu olarak belirlendi.
300’den fazla spot içeren kuyucukların tam anlamıyla değerlendirilmesi
yapılamamaktadır. Çünkü 300’den fazla spot olduğunda birbirleri ile birleşmektedirler.
Bu nedenle bu testin üst sınırı bir milyon periferik kan mononükleer hücrelerinde 1000
hücre olarak kabul edilmektedir.
Profilaksi verilen olgularda 6 ay ara ile ELISPOT testleri yapıldı. Testi oluşturan
ESAT–6, CFP–10 antijenleri, bu antijenleri oluşturan peptidlerden oluşan 6 peptid
kokteyli (POOL1,2,3,4,5,6) ve ek olarak PPD, PHA, SKSD ve negatif kontrolde
meydana gelen değişiklikler hem pozitiflik, negatiflik açısından hem de T hücrelerince
oluşturulan spot sayılarındaki değişim açısından incelendi. Zamana bağlı olarak T hücre
özgün yanıtının azalıp azalmadığını araştırmak amacı ile de INH almayan ancak
başlangıçta ELISPOT pozitif olan temaslıların 6. ay ELISPOT yanıtları da tekrarlanarak
bulgular tekrarlandı.
64
Şekil 6’da şematize edilmiş RD1-ELISPOT testi yöntemi, Resim 2’de ELISPOT
plağının görünümü ve Resim 3’te ELISPOT plağında oluşan noktaların görünümü
verilmiştir.
Şekil 6: Şematize edilmiş RD1-ELISPOT testi yöntemi
65
Resim 2: ELISPOT plağının görünümü
Resim 3: ELISPOT plağında oluşan noktaların görünümü
İstatistiksel analiz:
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
STATA 7.0 (Stata Corporation Texas, USA) işletim programı kullanıldı. Çalışma
verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart
66
sapma) yanısıra niteliksel verilerin karşılaştırılmasında Ki-Kare testi ve McNemar testi,
niceliksel verilerin karşılaştırılmasında Wilcoxon ranksum testi kullanıldı. Sonuçlar %
95 güven aralığında, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi.
Araştırma Etik Kurul Onayı:
Çalışmamız b.30.MAR.0.01.00.02/aek/135 protokol no’lu Marmara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Etik Kurulu tarafından onaylanan çalışmanın alt kolu
olarak yürütüldü. T.C. Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire Başkanlığından gerekli
izinler alındı.
67
BULGULAR
Ocak 2003- Aralık 2004 tarihleri arasında 0–15 yaş arası, son 6 aylık dönemde
balgam müsbet 433 erişkin akciğer tüberkülozlu birey ile ev içi teması olan 1024 çocuk
takip edildi. İndeks olguların 426’sının (%98) balgam ARB teksifleri pozitifti. Bunların
256’sında (%59) kültürde M. tuberculosis üremesi oldu. İlk değerlendirmede
temaslıların 12’sinde (%1,2) aktif tüberküloz hastalığı tespit edildi. Bu olguların 9’unda
(%75) TCT pozitif iken, 11 olguda (%92) RD1-ELISPOT testi pozitifti ve RD1ELISPOT testi negatif olan bir olgunun TCT de negatifti. Tablo XIII’te TB hastalığı
tespit edilen temaslıların epidemiyolojik ve klinik özellikleri özetlenmiştir.
Tablo XIII: İlk başvuruda tüberküloz hastalığı tespit edilen temaslıların epidemiyolojik ve klinik
özellikleri
Hasta
Cinsiyet
BCG
RD1
Yaş
TCT
Organ
TB
(ay)
sonucu
tutulumu
tanısı
no
K/E
skarı
ELISPOT
489
10
E
Var
Negatif
Negatif
Pulmoner
C+R
535
168
E
Yok
Negatif
Pozitif
Pulmoner
C+R
776
18
K
Yok
Negatif
Pozitif
Pulmoner
K+R
975
24
E
Yok
Pozitif
Pozitif
Pulmoner
K+R
532
36
E
Yok
Pozitif
Pozitif
Pulmoner
C+R
531
48
K
Yok
Pozitif
Pozitif
Pulmoner
C+R
773
84
K
Yok
Pozitif
Pozitif
542
96
K
Var
Pozitif
Pozitif
772
120
E
Var
Pozitif
Pozitif
Pulmoner
(milier)
Pulmoner
(plörezi)
Pulmoner
K+R
C+R
C+R
68
28
132
K
Yok
Pozitif
Pozitif
Pulmoner
K+R
536
144
E
Yok
Pozitif
Negatif
Pulmoner
C+R
626
48
K
Yok
Pozitif
Pozitif
Pulmoner
C+R
C: Klinik, R:Radyolojik, K: Kültür
Diğer temaslı 1012 olgunun 380’ine (%37,5) INH profilaksisi verilmesi uygun
görüldü.
Çalışma popülasyonunu bu olgular oluşturuyordu. Ek olarak profilaksi
verilmeyen, RD1-ELISPOT testi pozitif ve TCT negatif 38 temaslı da kontrol grubunu
oluşturdu.
Ev içi temaslı profilaksi verilen 380 çocuğun yaşları 1 ay ile 180 ay arasında
değişmekte olup ortalama yaş 91,67±51,53 aydı. Temaslıların 240’ı (%52,6) kız, 180’i
(%47,4) erkekti. Kontrol grubunu oluşturan 38 çocuğun yaşları 106,6843,21 aydı. Bu
grubun 21’i (%55,3) kız, 17’si (%44,7) erkekti.
Test Sonuçlarının Değerlendirilmesi:
Temaslıların ilk başvuruda 313’ünde (%82,4) TCT pozitif bulunurken, RD1ELISPOT testi ilk başvuruda 279 (%74,0) olguda pozitif tespit edildi.
Her iki testle de pozitif olan 261 (%83,4) olgu vardı ve olguların 47’si (%12,4)
her iki testte de negatif tespit edildi.
69
Tablo XIV: Profilaksi alanların ilk ve 6. ay RD1-ELISPOT pozitifliğinin değerlendirilmesi
İLK ELISPOT
P0ZİTİF (%)
NEGATİF (%)
279 (74,0)
98 (26,0)
Mc Nemar
Test p
0,2831
6. AY ELISPOT
293 (77,1)
87 (22,9)
Çalışma grubunda ilk başvuruda RD1-ELISPOT testi pozitifliği görülme oranı
ile 6. ayda RD1-ELISPOT pozitifliğinin görülme oranları arasındaki fark istatistiksel
olarak anlamlı bulunmamıştır. İlk başvuruda olguların %74’ünde RD1-ELISPOT
pozitifken; 6. ayda bu oran % 77’ ye yükselmiştir (Tablo XIV).
Tablo XV: Kontrol grubunun ilk ve 6. ay RD1-ELISPOT pozitifliğinin değerlendirilmesi
P0ZİTİF (%)
NEGATİF (%)
İLK ELISPOT
38 (100)
0(0)
6. AY ELISPOT
18 (47,4)
20(52,6)
Mc Nemar
Test p
<0.0001
70
Kontrol grubunda ilk başvuruda RD1-ELISPOT pozitifliği görülme oranı ile 6.
ayda RD1-ELISPOT pozitifliğinin görülme oranları arasındaki fark istatistiksel olarak
ileri derecede anlamlı bulunmuştur. İlk başvuruda olguların %100’ünde RD1-ELISPOT
pozitifken, 6. ayda bu oran %47,4’e düşmüştür (Tablo XV).
Tablo XVI: TCT durumuna göre ilk başvuruda RD1- ELISPOT değerlerinin dağılımı
TCT
İlk ELISPOT
Pozitif (%)
Negatif (%)
Pozitif (%)
261(%83,4)
52(%16,6)
Negatif (%)
19(%28,8)
47(%11,2)
Ki-Kare: 84,197
p:0,001
p< 0,05
TCT pozitifliği ile ilk başvurudaki RD1-ELISPOT pozitifliği arasında
istatistiksel olarak ileri derecede ilişki tespit edilmiştir. TCT pozitifliği varlığında RD1ELISPOT pozitifliği çok yüksek oranda görülmekte; TCT negatif olgularda ise RD1ELISPOT negatifliği yüksek oranda görülmektedir (Tablo XVI).
71
Tablo XVII: Profilaksi verilen grupta 6 aylık takip sonucunda RD1-ELISPOT§ Testine profilaksinin etkisi
Antijen
n
INH Proflaksisi Öncesi
INH Proflaksisi sonrası
Median
Min-Max
Ortalama
SD
No (%)
Pozitif
Median
Min-Max
Ortalama
SD
No (%)
Pozitif
Antijen
spesifik T
hücre sayıları
için p Değerleri
Pozitif test
için p
değerleri
PPD
379
286
0-1250
341
265
337 (89)
212
0-1088
264
236
309 (81)
<0.0001
0.0011
ESAT–6
374
49
0-922
134
180
187 (50)
34
0-758
92
133
164 (43)
<0.0001
0.0164
CFP–10
378
44
0-1066
144
222
180 (47)
22
0-884
93
152
144 (38)
<0.0001
0.0044
POOL1
378
10
0-778
60
104
154 (41)
0
0-438
35
61
119 (31)
<0.0001
0.0003
POOL2
378
6
0-760
37
91
76 (20)
4
0-548
24
72
42 (11)
<0.0001
<0.0001
POOL3
378
16
0-784
78
137
146 (39)
14
0-652
55
95
155 (41)
0.002
0.4042
POOL4
378
8
0-1210
45
120
97 (26)
4
0-406
22
50
76 (20)
<0.0001
0.0167
POOL5
377
16
0-956
71
140
155 (41)
10
0-1056
43
96
117 (31)
<0.0001
0.0001
POOL6
376
19
0-1004
104
184
166 (44)
12
0-1004
64
121
139 (37)
<0.0001
0.0016
PHA
379
584
0-1250
584
284
NA
464
0-1286
456
239
NA
<0.0001
NA
SKSD
378
92
0-1004
147
174
242 (64)
30
0-970
107
173
160 (42)
<0.0001
<0.0001
72
NEG
379
2
0-188
7,0
19
NA
2
0-310
5
18
NA
<0.0001
NA
*Wilcoxon ranksum test.
** McNemar test
§
NA: Uygulanabilir değil. Çünkü negatif ve pozitif kontrol sonuçları referans değerleridir.
INH proflaksisi alan grupta ELISPOT cevabındaki değişim : %74’ten (n:279) %77’ye (n:293) yükselmiştir. McNemar p:0,28
73
Tablo XVIII: Başlangıçta ELISPOT pozitif TCT negatif olan temaslılarda 6 aylık takip sonrası RD1-ELISPOT§ cevabındaki değişim
Antijen
n
INH Proflaksisi Öncesi
INH Proflaksisi sonrası
Median
Min-Max
Ortalama
SD
No (%)
Pozitif
Median
Min-Max
Ortalama
SD
No (%)
Pozitif
Antijen spesifik
T hücre sayıları
için p Değerleri
Pozitif
test için p
değerleri
PPD
38
46
0-820
93
144
19 (50)
37
2-966
86
173
15 (39)
0.2828
0.1573
ESAT–6
38
35
0-268
51
50
16 (41)
10
0-82
13
15
1 (3)
<0.0001
0.0001
CFP–10
38
30
0-644
64
116
12 (32)
17
0-154
24
32
5 (13)
0.0076
0.0348
POOL1
38
8
0-166
17
29
6 (16)
3
0-22
5
6
0 (0)
0.0012
0.0143
POOL2
38
8
0-42
11
12
4 (11)
2
0-30
4
6
0 (0)
0.0060
0.0455
POOL3
38
6
0-58
13
14
4 (11)
3
0-582
65
149
10 (26)
0.8556
0.0833
POOL4
38
8
0-150
23
31
11 (29)
2
0-24
11
36
2 (5)
0.0029
0.0126
POOL5
38
8
0-66
14
17
7 (18)
2
0-140
9
26
2 (5)
0.0147
0.0588
POOL6
38
10
0-148
20
31
6 (16)
4
0-142
10
24
3 (8)
0.0068
0.2568
PHA
38
555
66-1160
566
273
NA
454
80-1030
458
217
NA
0.0857
NA
SKSD
38
169
2-964
255
251
29 (76)
71
0-956
140
194
21 (55)
0.0029
0.0325
74
NEG
38
6
0-30
7
7
NA
2
0-24
4
5
NA
0.0388
NA
*Wilcoxon ranksum test.
** McNemar test
§
NA: Uygulanabilir değil. Çünkü negatif ve pozitif kontrol sonuçları referans değerleridir.
INH proflaksisi almayan grupta ELISPOT cevabındaki değişim : %100’den (n:38) %47,4’e (n:18) düşmüştür. McNemar p<0,0001
Tablo XIX: Takiplerimiz sırasında tüberküloz hastalığı geliştiren olguların özellikleri
75
Hast
a
Cinsiyet
BCG
Yaş
(ay)
no
TCT
sonucu
K/E
skarı
İlk
ELISPO
T
6. ay
ELISPO
T
INH
Profilaksisi
Organ
TB
tanısı
Tutulumu
66
42
K
Yok
Negatif
Negatif
Pozitif
4 ay
pulmoner
C+R
174
48
K
Yok
Negatif
Pozitif
Pozitif
4 ay
pulmoner
C+R
290
36
E
Yok
Negatif
Pozitif
Pozitif
4 ay
pulmoner
C+R
472
48
E
Var
Pozitif
Pozitif
Pozitif
6 ay
pulmoner
C+R
573
36
K
Var
Pozitif
Pozitif
Pozitif
4ay
pulmoner
C+R
138
12
E
Yok
Negatif
Pozitif
Pozitif
4 ay
Pulmoner
(milier)
K
C: Klinik, R: Radyolojik, K: Kültür
Çalışmamızda profilaktik tedavi verdiğimiz 380 olgunun 6’sında (%1,6) takiplerimiz
sırasında TB hastalığı gelişmiştir. Bu olguların 2’sinde (%33,3) başlangıçta TCT pozitifken,
5’inde (%83,3) RD1-ELISPOT testi pozitifti. 6. ay kontrollerinde ise takiplerimiz sırasında
TB tanısı almış olan tüm vakalarımız RD1-ELISPOT testi ile pozitif olarak tespit edildi. Bu
olguların özellikleri Tablo XIX’da verilmiştir.
76
TARTIŞMA
Son yıllarda yapılan çalışmalarda ELISPOT testi ile ESAT–6 ve CFP-10’a pozitif
cevabın yakın zamanda TB basili ile enfekte olmuş kişileri ayırt ettiği gösterilmiştir
(114,115,116,117).
Çalışmamızda son 6 aylık dönemde ARB teksif müsbet indeks vaka ile ev içi temaslı
INH profilaksisi alan çocuklarda TB enfeksiyonu seyri ELISPOT testi ile değerlendirilmiştir.
Ek olarak ELISPOT testi pozitif, TCT negatif olan INH profilaksisi almayan 38 kişilik bir
temaslı grubu da kontrol grubunu oluşturmuştur. Kontrol grubu oluşturulurken TCT
pozitifliğine neden olması muhtemel TB enfeksiyonu dışı nedenlerin yok edilebilmesi
açısından bu grup seçilmiştir.
Başvuru anında temaslı çocukların tüberküloz hastalığı açısından değerlendirilmesi:
Tüberküloz hastası ile ev içi teması olan bireylerin değerlendirilmesi TB hastalığının
toplumda kontrolü açısından oldukça önemlidir. Amerikan Halk Sağlığı Servisi 1962 yılında
479 TB hastasının aile temaslılarını incelemiş, olguların %1,9’unda aktif TB hastalığı tespit
etmiştir (118).
Wang ve arkadaşları 3903 TB hastası ile teması olan 11873 bireyi incelemişler;
bunların %6,2’sinde ilk değerlendirme sonrasında aktif TB hastalığı saptamışlardır (119).
Ülkemizden Kolsuz ve arkadaşlarının yapmış oldukları çalışmada 60 TB vakası ile
temaslı 223 kişi incelenmiş ve ilk kontrolde 4 (%1,8) kişide TB saptanmıştır (120). Aynı
araştırmacının temaslıların 10 yıllık retrospektif olarak değerlendirildiği başka bir
çalışmasında ise ilk kontrolde hasta bulma oranı %2,6 olarak gerçekleşmiştir (121).
77
Sarımurat ve arkadaşlarının 15 yaşın üzerindeki temaslılarda yaptıkları çalışmada TB
hastası bulma oranı ilk kontrolde % 3,0 olarak saptanmıştır (122).
Çalışmamızda incelenen 1024 temaslının başvuru anında 12’sinde (%1,2) aktif TB
hastalığı tespit edildi. Yukarıdaki çalışmalarda incelenen temaslı popülasyonu çocuk ve
erişkinlerden oluşmaktayken, bizim çalışmamızda değerlendirilen grubun yaş dağılımı 0–15
yıl arasındadır. Bu nedenle bahsi geçen çalışmalardaki oranlardan daha düşük bir oranda hasta
buluyor olmamız doğal kabul edilebilir.
Başvuru anında tüberküloz hastalığı olan temaslıların test sonuçları açısından
değerlendirilmesi:
Lalvani ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışmada bakteriyolojik olarak
kanıtlanmış TB hastalığı olan 47 olgunun 45’inde ESAT–6 ex vivo ELISPOT testi pozitif
bulunmuş ve testin duyarlılığı bu hasta grubunda %96 %95 güven aralığında (CI), 92-100
olarak bildirilmiştir. Aynı çalışmada nontüberküloz hastalığı olan bireylerin oluşturduğu
kontrol grubundaki 47 vakanın 36’sı (%77) BCG aşılı olmasına rağmen sadece 4 tanesi
ESAT–6 ex vivo ELISPOT testine pozitif cevap vermiş ve bu teste cevap vermiş olanların
sadece 1 tanesi BCG pozitif bulunmuştur ki böylece testin özgüllüğü de %92 (%95 CI, 86–97)
olarak belirlenmiştir. Yine aynı çalışmada TB hastalığı olan 26 hastaya TCT yapılmış ve
bunların 18’i (%69) pozitif bulunmuştur. Bu 26 hastanın 24’ü (%92) ESAT–6 ex vivo
ELISPOT testine pozitif yanıt vermiştir. Bu çalışmada TCT’nin sensitivitesi %69 olarak
bulunurken, ESAT–6 ex vivo ELISPOT testinin sensitivitesi %96 olarak tespit edilmiştir ve
iki tanı yöntemi arasında istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı fark bulunmuştur (p=0,003)
(68).
Arend ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada TB tanısı alan 37 hastanın 34’ü (%92)
ESAT-6’ya, 33’ü (%89) CFP-10’a ve 32’si (%95) her iki antijene IFN-γ yanıtı
oluşturmuşlardı. Ayrıca ESAT–6 ve CFP–10’a cevaplar yaş ve cinsiyetten bağımsız
bulunmuştu (70).
78
Ulrichs tarafından yapılan başka bir çalışmada 16 sağlıklı (8 aşılı,8 aşısız), 12 aşısız
son 6 aylık dönemde TCT konversiyonu tespit edilmiş ve tedavisi başlamış temaslı ve henüz
tedavisi başlamamış 15 TB hastası ELISPOT pozitifliği açısından incelenmiştir. ELISPOT
testi 12 temaslının 10’unda (%83,3), 15 TB hastasının 8’inde (%53,3) yanıt verirken, sağlıklı
hiçbir olguda pozitif yanıt vermemiştir. Ek olarak 15 TB hastasının 11’inde testi oluşturan
hücrelerin sayısı daha yüksek bulunmuştur. TCT negatif sağlıklılarda tespit edilen düşük IFNγ seviyeleri geçirilmiş TB infeksiyonunu, latent tüberkülozu veya PPD cevabı ile henüz
değerlendirilemeyecek seviyedeki M. tuberculosis infeksiyonunu gösteriyor olabilir şeklinde
yorumlanmıştır. Bu çalışmanın sonucu olarak TB hastalarında ve temaslılarda ESAT-6’ya
karşı IFN-γ salgılayan hücrelerin sayısının arttığı tespit edilmiştir ve bu vakaların tespitinde
ESAT–6 kullanılabilirliği vurgulanmıştır (74).
Ravn ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada da Etiyopya’dan ve Danimarka’dan
TB hastalarının immün sisteminin ESAT–6’yı tanıma oranları sırası ile %35 ve %56 olarak
tespit edilmiştir. Ayrıca Etiyopya’dan TB hastası ile temaslı sağlıklı bireylerin %58’ i de
pozitif yanıt vermiştir. Tedavi altında ESAT–6 pozitif Danimarkalı vakaların büyük kısmı 6
aylık takip süresi sonunda pozitif kalmış, benzer durum ESAT–6 negatif vakalar için de
geçerliliğini korumuştur. Bu çalışmada ayrıca şöyle bir yorum mevcuttur; bu iki gruba
Amerika (Lein D. ve arkadaşları, yayınlanmamış veri) ve Kuveyt’ten iki çalışmanın da
vakaları eklendiğinde, - Kuveyt ve Etiyopya’ dan katılan hastalar genellikle ileri hastalığa
sahipken, Danimarka ve Amerika’dan alınanlar hafif hastalığa sahipti- görülmüştür ki PPD’ye
yanıt verenlerin cevabı %54 ile %100 arasında değişmekte olup (in vitro yanıt), Etiyopya ve
Kuveyt’ ten PPD’ye cevap verenlerin sıklığı %54-65 arasında, Danimarka ve Amerika’da ise
%85-100 arasındadır. ESAT-6’ya cevap verenler her iki durumda da PPD’ye cevap verenler
içinde yer almakta ve PPD pozitif vakaların %55-84’ü ESAT-6’ya cevap vermiş
bulunmaktadır. Bu 4 çalışmadan elde edilen veriler ele alındığında PPD pozitif vakalar
arasından ESAT–6’ya cevap verenlerin oranı ortalama %65’tir (56,72).
Etiyopya gibi TB açısından yüksek endemik olan bölgelerde ESAT–6’nın temaslı
taraması amacı ile kullanımı latent tüberküloz infeksiyonlu birçok kişinin saptanmasını
sağlayabilir. Temaslıların %5’inin 2 yıllık süre dahilinde TB hastalığı geliştirecekleri
öngörülmektedir ve olasılıkla ESAT–6 pozitiflerin daha yüksek bir oranı hastalık
geliştirecektir (123). Önemli olan ESAT–6 pozitif sağlıklı kişilere profilaktif kemoterapi
79
verilmesinin hastalık gelişimini engelleyip engellemediğidir şeklinde yorum yapılmaktadır.
Burada bahsi geçen ELISPOT pozitif olanların daha yüksek bir oranı hastalık geliştirecektir
şeklindeki yorum Doherty ve Demissie’nin çalışmasında
ispatlanmış durumdadır (124).
Bizim çalışmamızda da ELISPOT pozitif olup profilaksi alan temaslılar incelenmiş ve 6 aylık
izlem sonucunda profilaksiye rağmen 6 olguda TB hastalığı gelişmiştir.
Cardoso ve arkadaşlarının yapmış oldukları çalışmada ise TB hastalarının 36’sı (%60)
ESAT-6’ya yanıt vermiştir. Bu çalışmada ek olarak, TCT pozitif olan sağlıklı vakaların
incelenen antijenlerin her birine (ESAT–6, PPD ve Ag85B) karşı oluşan IFN-γ cevabı
istatistiksel olarak anlamlı daha yüksek bulunmuştur (p<0,05) (125) .
Çalışmamızda TB hastalığı saptanan 12 çocuğun 9’unda (%75) TCT pozitifken, RD1ELISPOT testi 11’inde (%92) pozitif bulundu. Her iki testle de pozitif olan 6 (%50) vaka
mevcuttu.
Olgularımızın ELISPOT ve TCT durumlarının değerlendirilmesi:
Lalvani ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışmada TCT pozitif olan ve TB hastası
ile ev içi teması olan 26 sağlıklı bireyin 22’sinde (%84,6) ESAT–6 yanıtı pozitif iken diğer
sağlıklı ve temas öyküsü olmayan 26 olgunun hiçbirinde ESAT–6 yanıtı pozitif bulunmamıştır
(68).
Pathan ve arkadaşlarının çalışmasında ESAT–6 yanıtları farklı olgu gruplarında
incelenmiştir. TB lenfadenitli 11 hastanın 10’unda (%90,1), kültür negatif 8 pulmoner TB’lu
hastanın 7’sinde (87,5), kültür müspet 25 pulmoner TB’lu hastanın 23’ünde (%92) ve kültür
müspet pulmoner TB’lu hasta ile ev içi teması olan TCT pozitif sağlıklı 27 bireyin 23’ünde
(%85,1) ESAT–6 yanıtları pozitif olarak bulunmuştur. Bunun yanında kontrol grubu olarak
aldıkları ve TB temas öyküsü olmayan sağlıklı 32 bireyin (bunlardan 28’inin BCG aşılı
olduğu biliniyor) hiçbirinde ESAT–6 yanıtı pozitif olarak bulunmamıştır (126).
80
Hindistan ve Gambia’da yapılan iki çalışmada TB temaslılarda ESAT–6 cevabı sırası
ile %80 ve %30 olarak bulunmuştur (127,128).
Çalışmamızda da yukarıda ki çalışmalara benzer şekilde, 380 temaslının 313’ünde (%
82,4) TCT pozitifti. Ayrıca, TCT pozitif olan bu 313 temaslının 261’inde (%83,3) RD1ELISPOT testi pozitif bulundu. Bu sonuç diğer çalışmalarla benzerlik göstermektedir.
Takiplerimiz
sırasında
tüberküloz
hastalığı
geliştiren
çocukların
değerlendirilmesi:
Plasebo kontrollü çalışmalar 6–12 aylık INH tedavisinin enfekte bireylerde aktif TB
gelişme riskini %80’den fazla azalttığını göstermiştir (129,130).
INH profilaksisinin koruyucu etkisi ile ilgili geniş kapsamlı çalışmalar ise 1955
yılından itibaren yapılmaya başlanmış ve Ferebee 1970’te USPHS isoniazid koruyucu tedavi
denemelerinin bir derlemesini yapmıştır. Yeni olguların ev içi temaslılarını içeren ve 12 ay
süreyle günde 5-6mg/kg INH alınmasını gerektiren çalışmada 12439 profilaksi alan temaslının
18’inde (%0,1) ve plasebo grubunu oluşturan 12594 temaslının 78’inde (%0,6) TB hastalığı
gelişmiştir (91).
Ülkemizden Kolsuz ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ilk başvuruda 223 temaslının
4’ünde (%1,8) TB hastalığı tespit edilmiş ve 137 temaslıya (%61,5) profilaktik tedavi
verilmiştir. Temaslıların 6 aylık izlemi sonucunda 3. ayda 1 kişide(%1,2), 6. ayda 3 kişide
(%4,2)olmak üzere izlem sonunda 4 kişide (%4,9) TB hastalığı saptanmıştır. Bu çalışmada
TB hastalığı saptanan temaslıların hepsi 15 yaşın üzerindedir. Profilaksi alan temaslıların
hiçbirinde aktif hastalık saptanmamış, ancak profilaksi almayan grupta %4,9 aktif hastalık
saptanmıştır. Tüm temaslılar değerlendirildiğinde ise ilk 6 ayda 8 (%3,6) vakada TB hastalığı
bulunmuştur (120).
81
Sarımurat ve arkadaşlarının 15 yaşın üzerindeki temaslılarla yaptıkları çalışmada, TB
hastası bulma oranı ilk kontrolde %3,9; ikinci kontrolde %3,0; son kontrolde %0 ve tüm
temaslıların değerlendirilmesinde de %4,5 olarak saptanmıştır (122).
Çalışmamızda profilaktik tedavi verdiğimiz 380 olgunun 6’sında (%1,6) takiplerimiz
sırasında TB hastalığı gelişmiştir. Takiplerimiz sırasında TB hastalığı geliştiren bu 6
temaslının 2’sinde (%33,3) TCT pozitifken, RD1-ELISPOT testi 5’inde (%83,3) pozitif
bulundu. Her iki testle de pozitif olan 2 olgu vardı. Bu olguların özellikleri Tablo XVII’de
verilmiştir. Temaslı tüm olgular göz önüne alınacak olursa toplam 18 (%1,8) olguda ilk 6
ayda TB hastalığı tespit edilmiştir.
Kontrol grubumuzu oluşturan 38 vakanın hiçbiri (%0) 6 aylık takip sonucunda TB
hastalığı geliştirmemiştir.
Doherty ve Demissie’nin çalışmasında 24 temaslı 2 yıl boyunca takip edilmiş ve
bunlardan hiçbirinin ilk başvuruda yapılan tetkiklerle TB hastası olmadığı tespit edilmiştir.
Temaslılar ortalama 2 yıl sonra tekrar değerlendirilmişler ve 12’sinin (%50) halen sağlıklı
olduğu tespit edilmiştir. Diğer 12 temaslının 7’si (%59) TB hastalığı geliştirmiş, 5 tanesi de
(%41) TB dışı hastalık olarak nitelendirilmiştir. Bu çalışmada daha sonra hastalık
geliştirenlerin tamamının (%100) PPD’ye yanıt verdiğini (in vitro yanıt), ancak diğer 17
hastanın 14’ünün (%83) de aynı şekilde PPD’ye pozitif yanıt verdiğini bulmuşlardır. Buna
karşılık daha sonra TB hastalığı geliştiren 7 temaslının 6’sı (%86) çalışma başlangıcında
ESAT–6’ ya pozitif yanıt vermiş, diğer grupta ise sadece 3 temaslı (%18) pozitif bulunmuştur.
İlginç olarak bu 3 temaslının 2’si semptomları olan ancak TB hastası oldukları
kanıtlanamayan gruptadır. Sonuç olarak PPD’ye cevaptan farklı olarak ESAT–6’ya cevap
büyük oranda TB geliştiren grupla sınırlı kalmıştır (r<0,0001) (124). Bu sonuçlar ESAT-6’ya
in vitro cevabın sağlıklı TB temaslılarında tüberküloza progresyonu belirlemek açısından
oldukça yüksek ilişkili olduğunu göstermektedir. Buna zıt olarak periferik kan mononükleer
hücreleri bu antijene cevap vermeyen temaslılar maruziyet altında kalmış olsalar dahi
inceleme süresi dahilinde sağlıklı kalmışlardır. Bu bulgudan yola çıkarak ESAT-6’ya immün
cevabın subklinik infeksiyonu göstermek açısından yararlı olduğu sonucu çıkarılabilir.
82
Çalışmamızda ise takipleri sırasında TB hastalığı geliştiren vakaların 2 tanesinin (%
33) TCT pozitifti. TCT negatif olan 4 (%67) vakanın 2’si in vitro PPD’ye pozitif yanıt verdi.
İlk başvuruda hem TCT hem de in vitro PPD testi ile negatif yanıt veren bir olgunun 6. ay
kontrolünde in vitro PPD yanıtı pozitifleşmişti. Hastalık geliştiren 5 (%83) temaslının ilk
başvuru RD1-ELISPOT tetkikleri pozitif olup, 6. ay kontrollerinde tamamının (%100) RD1ELISPOT tetkikleri pozitif olarak tespit edildi. Sonuç olarak bizim çalışmamızda da Doherty
ve Demissie’nin çalışmasında olduğu gibi ESAT–6 testinin subklinik enfeksiyonu tespit
etmede oldukça faydalı olduğu gözlendi.
Temaslıların ELISPOT ölçümleri ve INH profilaksisi alma durumu ile ilişkisi:
Pathan ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada temaslıların ESAT–6 spesifik CD4 T hücre
cevapları kültür negatif TB hastalarınınkinden ileri derecede anlamlı yüksek (p=0.009), kültür
pozitif TB hastalarınınkinden ise anlamlı yüksek (p=0.044) bulunmuştur. Kültür negatif
pulmoner TB hastalarının CD4 T hücre frekanslarının düşüklüğü hastalık ilişkili non spesifik
immün baskılanmaya bağlı olsa, tedavi ile spesifik T hücre frekanslarında yükseliş beklenir
hipotezi ortaya atılarak çalışmaya katılan TB hastalarının 12’si takip edilmiş ve ortalama 18,6
haftalık tedavi süresi sonrasında tüm ESAT–6 peptid spesifik T hücre frekanslarında % 95
güven aralığında (CI) 0,62 oranında (0,37–0,76) azalma tespit edilmiştir. Bu azalma başlangıç
değerinin %38’ine eşittir. Haftalık azalma oranı %5,5’tir (%95 CI, 2,4–8,4). Böylece ESAT–6
spesifik T hücrelerinin bu kişilerde M. tuberculosis basilinin in vivo varlığı ile ilişkili olduğu
varsayımı doğrudur şeklinde bir sonuca varılmıştır (126).
Carrara ve arkadaşlarının çalışmasında da mikrobiyolojik olarak ispatlanmış TB olan
18 hastanın tedavi başlangıcında ESAT–6 peptidlerine ve PPD’ye ELISPOT cevapları
incelenmiş ve tamamı pozitif bulunmuştur. Bu vakalardan 3 ay düzenli TB tedavisine yanıt
alınanlarda ESAT–6 peptidlerine ELISPOT cevabının kaybolduğu ancak tedaviye yanıt
vermeyen 5 vakada cevabın halen devam etmekte olduğu gösterilmiştir (p<0,0001) -makalede
gösterilmemiş olmakla birlikte ayrıca bu 5 vakanın tedavilerinin 6. ayında klinik yanıt vermiş
oldukları ve ELISPOT değerlerinin de negatifleştiği belirtilmiştir-. Üçüncü ay kontrolünde
PPD’ye ELISPOT ile pozitif cevap veren hastaların sonuçlarında tedavi sonrasında anlamlı
değişim tespit edilmemiştir(131). Beklenen ESAT–6’nın metabolik olarak aktif yaşayan
83
tüberküloz basilleri tarafından salgılanıyor olmasıdır (132). Dolayısı ile basillerin aktif olarak
replike oldukları dönemde ESAT-6’ya spesifik IFN- salgılayan T hücrelerinin sayısının
yüksek olması doğaldır. Ancak yeterli tedavi sonrasında M. tuberculosis replikasyonu duracak
ve dolayısı ile T hücre sayıları düşecektir varsayımı da bu çalışmada elde edilen sonuçlarla
doğrulanmıştır.
Cardoso ve arkadaşlarının Brezilya’da yaptıkları çalışmada tedavi edilen ve edilmeyen
hastalar ile kontrol grubu ele alındığında IFN- düzeyleri açısından TB hastaları ve kontrol
grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark elde edilirken (kontrol grubundaki değerler
daha düşük olarak tespit edilmiş), TB hastalığı olan vakalar arasında (tedavi alanlar ve henüz
tedavisi başlamamış olanlar) IFN- düzeyi açısından fark bulunmamıştır (125).
Nicol ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada ise kesin veya olası TB tanısı ile
tedavisi başlamış olan 42 çocuk TB vakasının 1. ay kontrollerinde ELISPOT ile median PPD
cevabı tanıdan daha yüksek oranda tespit edilmiştir (p=.0004). ESAT–6 ve CFP-10’un median
cevapları ise ilk ayda farklılık göstermemiştir. Ayrıca istatistiksel olarak anlamlı olmamakla
birlikte TB tanısı kesin olan grupta cevabın daha yüksek olması yönünde bir eğilim tespit
edilmiştir. Bu çocuklardan 10 vakanın 3. ve 6. ay takipleri de yapılabilmiş ve başlangıçta bir
aylık tedavi sonrası tespit edilen yükselişin akabinde tedavinin 3. ve 6. ayında antijen
cevaplarında düşüş tespit edilmiştir (tekrarlanan ölçümler ANOVA PPD için p=.003; ESAT–6
için p=.039 ve CFP–10 için p=.0697) (133).
TCT negatif sağlıklı temaslı çocuklarda ESAT–6, CFP–10 ve PPD antijenlerinin her
birine cevaplar hastalıklı gruba göre anlamlı düşük bulunmuştur (p<.0001). Negatif TCT
sonucu olan sadece 2 çocuk ESAT-6’ya pozitif cevap vermiştir ve hiçbirinin CFP–10 cevabı
pozitif değildir.
Hill ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada balgam yayma pozitif 188 TB hastası ile
temaslı 1382 sağlıklı olgu incelenmiş; 1052 (%89) vakaya ELISPOT testi yapılmıştır.
Bunların 313’ünde (%30) ESAT–6/CFP–10 ELISPOT sonuçları pozitif bulunmuştur. PPD
test sonuçları ESAT–6/CFP–10 pozitif vakalarda negatiflere göre anlamlı daha yüksek tespit
edilmiştir. Bu çalışmada ek olarak indeks vaka ile birlikte geçirilen zaman artışına paralel
84
olarak PPD ELISPOT sayısında da istatistiksel olarak anlamlı artış olduğu tespit edilmiş (p=
0.009) ve bunun da mikobakteri yükü ile paralellik gösterdiği varsayılmıştır. Buna istinaden
INH profilaksisinin T hücre sayılarını düşüreceği hipotezi ile profilaksi verilen 300 TB
temaslısı araştırmacılar tarafından takibe alınmıştır (134).
Çalışmamızda profilaksi verdiğimiz 380 temaslının tüm antijenlere ve tüm peptidlere
cevabı oluşturan T hücre sayıları 6. ayın sonunda ilk başvurularına göre anlamlı derecede
düşüş gösterdi. Ek olarak POOL3’ü oluşturan peptidlere cevap dışında (p=0,4042) tüm antijen
ve peptid cevaplarında ELISPOT ile anlamlı düşüş vardı (Tablo XVII). Ancak RD1-ELISPOT
test pozitifliği ele alındığında ilk başvuru ile 6. ay kontrolü arasında profilaksi verilen bu
grupta, test pozitifliği açısından anlamlı fark tespit edilmedi (p=0,2831).
RD1-ELISPOT testi pozitif olup, TCT negatif olan ve INH profilaksisi verilmeyen 38
kişilik grupta ise PPD’ye ve POOL3’ü oluşturan peptidlere yanıt veren T hücre sayısında ilk
ve 6. ay arasında anlamlı farklılık yoktu (PPD için p=0.283; POOL3 için p=0.856). Ancak
diğer tüm antijen ve peptidlere yanıt veren T hücre sayılarında anlamlı düşüş vardı. Ayrıca
ELISPOT ile PPD’ye ve POOL3’e ve POOL6’ya pozitif cevapta da anlamlı değişim tespit
edilmedi (PPD için p=0.157; POOL3 için p=0.083; POOL6 için p=0.257) (Tablo XVIII).
Fakat diğer peptid ve antijenlerde ELISPOT ile anlamlı düşüş vardı. RD1-ELISPOT test
pozitifliği incelendiğinde ise, ilk başvuru ile 6. ay kontrolü arasında profilaksi almayan bu
grupta test pozitifliği açısından ileri derecede anlamlı düşüş tespit edildi (p<0,0001).
Profilatik tedavi sonrası ELISPOT testinin pozitif devam etmesi ancak değerlerin
düşüş
göstermiş
olması
dorman
basillerin
halen
antijen
salgılıyor
olmalarından
kaynaklanabilir. İkinci bir ihtimal olarak ta gerçekte salgılanan antijenler olan Esat–6 ve CFP–
10 hücre sitoplazmasında da yoğun miktarda bulunduklarından hücre lizisi sonucu periferik
kana karışmış olabilir. Zira hastaların altıncı
ay kontrol kanları profilaksi tedavilerinin
bitiminde alınmıştır. Bu varsayımın geçerliliğinin değerlendirilebilmesi için ikinci altı aylık
periyotta test sonuçlarındaki değişiklikler incelenmelidir.
Profilaksi verilmeyen TCT negatif olguların oluşturduğu grupta PPD’ye verilen
cevabın azalma eğilimi olmakla birlikte anlamlı değişim göstermemiş olması bu grubun
85
sayısının azlığı nedeniyle olabileceği gibi INH profilaksisinin özellikle PPD antijeni ile ilişkili
bir mekanizmayı etkilemesinden de kaynaklanabilir. Bunun nedeninin belirlenmesi için ileri
çalışmalara ihtiyaç vardır.
T hücre sayısının antijen yüküne paralellik gösterdiği çalışmalarla gösterilmiştir.
Dolayısıyla T hücrelerinin azalması antijen yükünün azaldığı anlamına gelir. TCT
pozitifliğinin elde edilebilmesi için belli bir antijen yüküne ulaşılmış olması gerekmektedir.
Gerçekten de ELISPOT pozitif, TCT negatif olan grupta T hücre sayıları diğer temaslılardan
daha düşük bulunmuştur. Zaman içinde hücre sayılarındaki azalış immün sistemin bu kişilerde
düşük antijen yükünü yok edip enfeksiyonu baskıladığı anlamına gelebilir.
SONUÇLAR
1- RD1-ELISPOT testi profilaksi alan ve almayan temaslılarda 6 aylık takip sonucunda
farklı sonuçlar vermiştir:
a) RD1-ELISPOT
testi tüberküloz geliştiren vakaları TCT’ye oranla daha doğru bir
şekilde tespit etmiştir. RD1-ELISPOT ile vakaların %83’ü tespit edilirken TCT ile
sadece %33’ü tespit edilmiştir.
b) RD1-ELISPOT testinin subklinik enfeksiyonu tespit etmede oldukça faydalı olduğu
saptanmıştır ve klinik pratikte TCT yerine başarıyla kullanılabilir.
c)
Her iki grupta da zaman içinde her bir antijene cevap veren T hücre sayılarında düşüş
tespit edilmiştir.
86
d) Profilaksi
alan grupta (380 kişi) RD1- ELISPOT testi pozitifliğinde zaman içinde
azalma görülmekle birlikte bu azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.
e) Profilaksi almayan ve başlangıçta tamamı RD1-ELISPOT testi ile pozitif olan ancak
TCT negatif olan grupta ise (38 kişi), test pozitifliğinde zaman içinde anlamlı düşüş
tespit edilmiştir.
f) Her iki grupta da PPD antijenine cevap veren T hücre sayılarında azalma görülmekle
birlikte profilaksi alan grupta bu azalma istatistiksel olarak ileri derecede anlamı
bulunurken, profilaksi almayan grupta anlamlı değildir.
g) Profilaksi alan grupta, tedaviye rağmen tüberküloz hastalığı gelişmiş olmasına rağmen
alamayan grupta gelişmemiş olması bu antijenlerin, özellikle de PPD antijenin
hastalığa gidişte etkili olabileceğini düşündürmektedir.
2- RD1-ELISPOT
testinin klinikte kullanımı için standardize edilmesi, maliyetinin
düşürülmesi ve hastalığa gitme olasılığı daha yüksek olan vakaları tespit amacı ile
kullanılması için ileri çalışmalara gerek olduğu kanısındayız.
87
KAYNAKLAR:
1- Frieden TR, Sterling TR, Munsiff SS, Watt CJ, Dye C. Tuberculosis. Lancet. 2003 Sep
13;362(9387):887–99.
2- Jasmer RM, Nahid P, Hopewell PC.
Clinical practice. Latent tuberculosis infection. N
Engl J Med. 2002 Dec 5;347(23):1860–6.
3- Özkara Ş, Aktaş Z, Özkan S, Ecevit H. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Verem Savaş
Daire Başkanlığı, Türkiye’de Tüberküloz Kontrolü İçin Başvuru Kitabı. Ankara. Rekmay Ltd.
Şti. 2003.
4- Kiter G, Uçan ES. Tüberkülozdan korunma. Toraks dergisi 2001;2:85–90.
5- Soysal F, Aras G, Kadakal F,Bayram N,Çetinkaya E,Çıkrıkçıoğlu U. PPD, BCG ve
kemoprofılaksi konusunda hekimlerimizin görüşleri. Solunum 2001;3:27–30.
88
6- American Thoracic Society, Centers for Disease Control and Prevantion, Targeted
tuberculin testing and treatment of latent tuberculosis infection. Am j Respir crit Care Med
2000;161:221–47.
7- Cohn DL. Treatment of latent tuberculosis infection: renewed opportunity for tuberculosis
control. Clin Infect Dis. 2000 Jul;31(1):120–4.
8- International union Against Tuberculosis infection: renewed opportunity for tuberculosis
control. Clin Infect Dis 2000;31: 20–4. xis. Efficacy of various durations of isoniazid
preventive therapy for tuberculosis: five years of follow-up in the IUAT trial. Bull WHO
1982;60:555–64.
9- Burman WJ, Reves RR. Hepatotoxicity from rifampin plus pyrazinamide: lessons for
policymakers and messages for care providers. Am J Respir Crit Care Med. 2001 Oct 1;164
(7):1112–3.
10- Horsburgh CR Jr. Priorities for the treatment of latent tuberculosis infection in the United
States. N Engl J Med. 2004 May 13;350(20):2060–7.
11- Kılıçarslan Z. Dünyada ve Türkiye’de tüberküloz epidemiyolojisi ve kontrolü. İnfeksiyon
hastalıkları serisi, 2001. 4(1) p: 5–13.
12- Webb, GB: Tuberculosis: Clio Medica, Paul. B. Hoeber, New York; 1936.
13- Koch R. Die aetiologie der tuberculose. Berl Klinische Wochenschr 1882;19.221–230.
14- Gubrin C. The history of BCG. In: Rosenthal S, ed. BCG Vaccination against
tuberculosis. Boston: Little, Brown. 1957: 48–53.
15- 21. yüzyılda Tüberküloz Sempozyumu Kitabı. Samsun. 2003: 74–75.
89
16- Koçoğlu F. Verem Savaşı. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Anabilim Dalı Yayını. 1986; 36–86.
17- Özcan C. Türkiye’de Tüberkülozun Bugünkü Durumu. Ankara. Türkiye’de Sağlık ve
Tedavi Vakfı, Semih Ofset Matbaacılık Ltd. Şti. 1988; 5–10.
18- Özkara Ş, Aktaş Z, Özkan S, Ecevit H. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Verem
Savaş Daire Başkanlığı, Türkiye’de Tüberküloz Kontrolü İçin Başvuru Kitabı. Ankara.
Rekmay Ltd. Şti. 2003.
19- 21. yüzyılda Tüberküloz Sempozyumu Kitabı. Samsun. 2003: 74–75.
20- Global TB Control. WHO Report 2002: 1–4, 161–6.
21- Arseven O. Akciğer Hastalıkları: İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Temel ve Klinik Bilimler
Ders Kitapları. Nobel Tıp Kitapevleri Ltd. Şti. 2002; 285–304.
22- Iseman MD. Klinisyenler İçin Tüberküloz Klavuzu. Çeviren: Ş. Özkara. Nobel Tıp
Kitapevleri Ltd. Şti. 2002: Bölüm 2: 21–49.
23- Parker T, Deverden B (ed):Topley Wilson’s principles of Bacteriology, Virology and
İmmunity. Vol II. 1990: 74–97.
24- Ernest Jawetz, Joseph L. Melnick, Edward A. Adelberg (ed): Mycobacteria, Medical
Microbiology, Lange 1991: 272–80.
25- Barış İ. Son bilgiler Işığında Tüberküloz. İnfeksiyon Bülteni, 1996; 23–9.
26- 21. yüzyılda Tüberküloz Sempozyumu Kitabı. Samsun. 2003: 414.
90
27- Kocabaş A (ed). Tüberküloz kliniği ve kontrolü. Çukurova Üniversitesi, 1991.
28- Parker T, Deverden B (ed):Topley Wilson’s principles of Bacteriology, Virology and
İmmunity. Vol II. 1990: 74–97.
29- Bilgehan H. Klinik Mikrobiyoloji, Özel Bakteriyoloji ve Bakteri Enfeksiyonları, 1986:
407–37.
30- Zahra Tossi, Jerrold J, Elner R; Mycobacterium Tuberculosis and Other Mycobacteria. In
Gerold L. Mandell (ed): Principles and Practice of İnfectious Disease. Churchill- Livingstone;
1995 p: 2229.
31- Kocabaş A. Akciğer Tüberkülozu. İliçin G, Ünal S, Biberoğlu K, Akalın S (ed): Temel İç
Hastalıkları, Güneş Kitabevi, 1996: 456–76.
32-Tahaoğlu K. Toraks derneği Tüberküloz Çalışma Grubu, Tüberküloz Ders Notları,
1998:13–9.
33- Çöplü N. Tüberkülozda Mikrobiyolojik Tanı. Enfeksiyon Hastalıkları serisi 4 (1): 30–40.
34- Schlossberg D. Tüberküloz. Bilimsel ve Teknik Yazı Çeviri Vakfı 1995: 39–47.
35- Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire Başkanlığı: Tüberküloz hastalarının tanı, tedavi,
izlenmesi, 1998.
36- Luis M de La Maza, Marie T. Pezzlo, Ellen Jo Baron. Color atlas of diagnostic
microbiyology. Mossby-Yearbook. 1997; 11:95.
91
37- ATS: Diagnostic Standarts and classification of Tuberculosis and other Mycobacterial
diseases. Am Rev Resp Dis, 1981; 123: 343- 58.
38- Koneman EW, Allen SD, Janda WM, Schreckenberger CP, Winn CW (ed): Color Atlas
and Textbook of Diagnostic Microbiyology 5th ed, New York: Lippincott Philadelphia, 1997:
893–952.
39- Khomenko AG, Bayensky AV, Chernousova LN, Kulikovskaya NV, Demianenko NV,
Litvinov VI. Serodiagnosis of tuberculosis: detection of mycobacterial antibodies and
antigens. Tuber Lung Dis. 1996 Dec;77(6):510–5.
40- Heifets LB, Good RC, Current laboratory methods for diagnosis of tuberculosis. In Bloom
RB(ed): Tuberculosis: Pathogensesi, protection, control. Washington DC, ASM press,
1994:85–110.
41- Ellner PD, Kiehn TE, Cammarata R, Hosmer M. Rapid detection and identification of
pathogenic mycobacteria by combiningradiometric and nucleic acid probe methods.J Clin
Microbiol. 1988 Jul;26(7):1349–52.
42- Özdemir Ö. Tüberküloz tanı yöntemleri. Türkiye Klinikleri Tıp bilimleri dergisi,
Tüberküloz özel sayısı, 1994: 420–4.
43- 21. yüzyılda Tüberküloz Sempozyumu Kitabı. Samsun. 2003: 411-427.
44- Charpin D, Herbault H. Value of ELISA using A60 antigen in diagnosis of active
pulmonary tuberculosis. Am Rev Resp Dis, 1990, 142: 380–4.
45- Durmaz R. Uygulamalı Moleküler Mikrobiyoloji. Nobel Tıp Kitapevleri 2001, 15–35.
92
46- Imboden P, Cole S, Bodmer T, Telenti A. Detection of rifampin resistance mutation in
Mycobacterium tuberculosis and M. Leprae. In: Persing DH, Smith TF, Tenover FC (eds):
Diagnostic molecular Microbiology: Principles and Applications. ASM Press, Washington
DC 1993: 519–26.
47- Corper HJ. Founders of our knowledge of tuberculosis. Hygeia 1929; October- November:
1–13.
48- Riley R, Mills C, O’ Grady F, Sultan LU, Wittstadt F, Shivpuri DN. Infectiousness of air
from tuberculosis ward: ultravioket irradiation of infected air- comperative infectiousness of
different patients. Am Rev Respir Dis 1962; 85: 511–525.
49- Duguid J. The numbers and sites of origin of the droplets expelled during respiratory
activities. Edinburgh Med J 1945; 52: 385.
50- 21. yüzyılda Tüberküloz Sempozyumu Kitabı. Samsun. 2003:50- 58.
51- Valway SE, Sanchez MPC, Shinnick TF, et al. An outbreak involving extensive
transmission of a virulent strain of Mycobacterium tuberculosis. N Engl J Med 1998; 338:
633- 639.
52- Dannenberg Am. Delayed- type hypersensitivity and cell- mediated immunity in the
pathogenesis of tuberculosis. Immunol Today 1991; 12: 228- 233.
53- Iseman MD. Klinisyenler İçin Tüberküloz Klavuzu. Çeviren: Ş. Özkara. Nobel Tıp
Kitapevleri Ltd. Şti. 2002: Bölüm 4: 63–96.
54- 21. yüzyılda Tüberküloz Sempozyumu Kitabı. Samsun. 2003: 48–58.
93
55- Li H, Ulstrup JC, Jonassen TO, Melby K, Nagai S, Harboe M. Evidence for absence of the
MPB64 gene in some substrains of Mycobacterium bovis BCG. Infect Immun. 1993 May;61
(5):1730–4.
56- Mustafa AS, Amoudy HA, Wiker HG, Abal AT, Ravn P, Oftung F, Andersen P.
Comparison of antigen-specific T-cell responses of tuberculosis patients using complex or
single antigens of Mycobacterium tuberculosis. Scand J Immunol. 1998 Nov;48(5):535–43.
57- Wilcke JT, Jensen BN, Ravn P, Andersen AB, Haslov K. Clinical evaluation of MPT–64
and MPT–59, two proteins secreted from Mycobacterium tuberculosis, for skin test reagents.
Tuber Lung Dis. 1996 Jun;77(3):250–6.
58- Nakamura RM, Velmonte MA, Kawajiri K, Ang CF, Frias RA, Mendoza MT, Montoya
JC, Honda I, Haga S, Toida I. MPB64 mycobacterial antigen: a new skin-test reagent through
patch method for rapid diagnosis of active tuberculosis. Int J Tuberc Lung Dis. 1998 Jul;2(7):
541–6.
59- Andersen P, Andersen AB, Sorensen AL, Nagai S. Recall of long-lived immunity to
Mycobacterium tuberculosis infection in mice. J Immunol. 1995 Apr 1;154(7):3359–72.
60- Sorensen AL, Nagai S, Houen G, Andersen P, Andersen AB. Purification and
characterization of a low-molecular-mass T-cell antigen secreted by Mycobacterium
tuberculosis. Infect Immun. 1995 May;63(5):1710–7.
61- Harboe M, Oettinger T, Wiker HG, Rosenkrands I, Andersen P. Evidence for occurrence
of the ESAT–6 protein in Mycobacterium tuberculosis and virulent Mycobacterium bovis and
for its absence in Mycobacterium bovis BCG. Infect Immun. 1996 Jan;64(1):16–22.
62-
Non-tuberculosis
mycobacteria.
1995–1996
EPINEWS
1997;
Week
50,
http//www.ssi.dk/dk/epinyt/1997/uge50.html
94
63- Mahairas GG, Sabo PJ, Hickey MJ, Singh DC, Stover CK. Molecular analysis of genetic
differences between Mycobacterium bovis BCG and virulent M. bovis. J Bacteriol. 1996
Mar;178(5):1274–82.
64- Skjot RL, Oettinger T, Rosenkrands I, Ravn P, Brock I, Jacobsen S, Andersen P.
Comparative evaluation of low-molecular-mass proteins from Mycobacterium tuberculosis
identifies members of the ESAT–6 family as immunodominant T-cell antigens. Infect Immun.
2000 Jan;68(1):214–20.
65- Brosch R, Gordon SV, Marmiesse M, Brodin P, Buchrieser C, Eiglmeier K,Garnier T,
Gutierrez C, Hewinson G, Kremer K, Parsons LM, Pym AS, Samper S, van Soolingen D,
Cole ST. A new evolutionary scenario for the Mycobacterium tuberculosis complex. Proc Natl
Acad Sci U S A. 2002 Mar 19;99(6):3684–9.
66- Lewis KN, Liao R, Guinn KM, Hickey MJ, Smith S, Behr MA, Sherman DR. Deletion of
RD1 from Mycobacterium tuberculosis mimics bacille Calmette-Guerin attenuation. J Infect
Dis. 2003 Jan 1;187(1):117–23.
67- Pym AS, Brodin P, Brosch R, Huerre M, Cole ST. Loss of RD1 contributed to the
attenuation of the live tuberculosis vaccines Mycobacterium bovis BCG and Mycobacterium
microti. Mol Microbiol. 2002 Nov;46(3):709–17.
68- Lalvani A, Pathan AA, McShane H, Wilkinson RJ, Latif M, Conlon CP, Pasvol G, Hill
AV. Rapid detection of Mycobacterium tuberculosis infection by enumeration of antigenspecific T cells. Am J Respir Crit Care Med. 2001 Mar;163(4):824–8.
69- Pollock JM, Andersen P. The potential of the ESAT–6 antigen secreted by virulent
mycobacteria for specific diagnosis of tuberculosis. J Infect Dis 1997;175:1251–54.
95
70- Arend SM, Andersen P, van Meijgaarden KE, Skjot RL, Subronto YW, van Dissel JT,
Ottenhoff TH. Detection of active tuberculosis infection by T cell responses to early-secreted
antigenic target 6-kDa protein and culture filtrate protein 10. J Infect Dis. 2000 May;181(5):
1850–4.
71- Mustafa AS, Oftung F, Amoudy HA, Madi NM, Abal AT, Shaban F, Rosen Krands
I,Andersen P. Multiple epitopes from the Mycobacterium tuberculosis ESAT–6 antigen are
recognized by antigen-specific human T cell lines. Clin Infect Dis. 2000 Jun;30 Suppl
3:S201–5.
72- Ravn P, Demissie A, Eguale T, Wondwosson H, Lein D, Amoudy HA, Mustafa AS,
Jensen AK, Holm A, Rosenkrands I, Oftung F, Olobo J, von Reyn F, Andersen P. Human T
cell responses to the ESAT–6 antigen from Mycobacterium tuberculosis. J Infect Dis. 1999
Mar;179(3):637–45.
73- Smith SM, Klein MR, Malin AS, Sillah J, Huygen K, Andersen P, McAdam KP, Dockrell
HM. Human CD8(+) T cells specific for Mycobacterium tuberculosis secreted antigens in
tuberculosis patients and healthy BCG-vaccinated controls in The Gambia. Infect Immun.
2000 Dec;68(12):7144–8.
74- Ulrichs T, Munk ME, Mollenkopf H, Behr-Perst S, Colangeli R, Gennaro ML, Kaufmann
SH. Differential T cell responses to Mycobacterium tuberculosis ESAT6 in tuberculosis
patients and healthy donors. Eur J Immunol. 1998 Dec;28(12):3949–58. Erratum in: Eur J
Immunol 1999 Feb;29(2):725.
75- Özkara Ş, Aktaş Z, Özkan S, Ecevit H. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Verem
Savaş Daire Başkanlığı, Türkiye’de Tüberküloz Kontrolü İçin Başvuru Kitabı. Ankara.
Rekmay Ltd. Şti. 2003. 56–57
76- A Joint Statement of the American Thoracic Society (ATS) and the Centers for Disease
Control and Prevention(CDC). Targeted tuberculin testing and treatment of latent tuberculosis
infection. Am J Respir Crit Care Med 2000; 161(4 Pt 2): 221–247.
96
77- Holden M, Dubin MR, Diamond PH. Frequency of negative intermediate-strenght
tuberculin sensitivity in patients with active tuberculosis. N Engl J Med 1971; 285: 1506–
1509.
78- Nash DK, Douglass JE. A Comparison between positive and negative reactors and an
evaluation of 5-TU and 250- TU skin test doses. Chest 1980; 77: 32- 37.
79- WHO tuberculosis Research Office. further studies of geographic variation in naturally
acquired tuberculin sensitivity. Bull World Health Organ 1955;22:62–83.
80- Bass JB Jr. The tuberculin test. In: Reichman LB. Hershfield ES. Eds. Tuberculosis. An
international approach. New York: Marcel Dekker, 1993:144.
81- Rieider HL. Methodological issues in the estimation of the tuberculosis problem from
tuberculin surveys. Tubercle and Lung Disease 1995;76:114–21.
82- Centers for Disease Control and Prevention: Guidlines for using the QuantiFERON-TB
test for diagnosing latent Mycobacterium tuberculosis infection. MMWR: Morb Mortal Wkly
Rep 52:15–18, 2003.
83- XXIII. Ulusal Tüberküloz ve Göğüs Hastalıkları Kongresi Tüberküloz Ve Kontrolü
Kongre Kitabı. Malatya. 2003.21–5.
84- Iseman MD. Klinisyenler İçin Tüberküloz Kılavuzu. Çeviren: Ş. Özkara Nobel Tıp
Kitapevleri Ltd. Şti. 2002: Bölüm 5: 111–128.
85- Stead W, Senner J, Reddick W, Lofgren J. Racial differences in susceptibility to infection
by Mycobacterium tuberculosis: N Engl J Med 1990; 322: 422- 427.
86- Stead W. Genetics and resistance to tuberculosis. Ann Intern Med 1992; 116: 937–941.
97
87- Comstock G. Tuberculosis in twins: a re-analysis of the Prophit Survey. Am rev Respir
Dis 1978; 117: 621- 624.
88- American Thoracic Society. Preventive treatment in tuberculosis. A statement by the
Commitee on the Therapy. Am Rev Respir Dis 1965; 91: 297- 298.
89- Zorini AO. Recent developments in the chemoprophylaxis of tuberculosis with isoniazid
(historical vignette). Cardiopulm Med. 1978. 15 –16.
90- United States Public Health Service. United States Public Health Service tuberculosis
prophylaxis trial. Prophylactic effects of isoniazid on primary tuberculosis in children:
preliminary report. Am Rev Tuberc 1957; 76: 942.
91- Iseman MD. Klinisyenler İçin Tüberküloz Klavuzu. . Çeviren: Ş. Özkara Nobel Tıp
Kitapevleri Ltd. Şti, İstanbul 2002: Bölüm 12.360.
92- Garibaldi RA, Drusin RE, Ferebee SH, Gregg MB. Isoniazid-associated hepatitis. Report
of an outbreak. Am Rev Respir Dis. 1972 Sep;106(3):357–65.
93- Centers for Disease Control: Report of the ad hoc committee on isoniazid on liver disease.
Am. Rev Respir Dis 1971;104: 254–59.
94- Scharer L, Smith JP. Serum transaminase elevations and other hepatic abnormalities in
patients receiving isoniazid. Ann Intern Med. 1969 Dec;71(6):1113–20.
95- Israel HL. Editorial: Isoniazid-associated hepatitis. Reconsideration of the indications for
administration of isoniazid. Gastroenterology. 1975 Aug;69(2):539–42.
96- Comstock GW, Edwards PQ. The competing risks of tuberculosis and hepatitis for adult
tuberculin reactors. Am Rev Respir Dis. 1975 May;111(5):573–7.
98
97- Taylor WC, Aronson MD, Delbanco TL. Should young adults with a positive tuberculin
test take isoniazid? Ann Intern Med. 1981 Jun;94(6):808–13.
98- Rose DN, Schechter CB, Silver AL. The age threshold for isoniazid chemoprophylaxis. A
decision analysis for low-risk tuberculin reactors. JAMA. 1986 Nov 21;256(19):2709–13.
99- Tsevat J, Taylor WC, Wong JB, Pauker SG. Isoniazid for the tuberculin reactor: take it or
leave it. Am Rev Respir Dis. 1988 Jan;137(1):215–20.
100- Jordan TJ, Lewit EM, Reichman LB. Isoniazid preventive therapy for tuberculosis.
Decision analysis consideringethnicity and gender. Am Rev Respir Dis. 1991 Dec;144(6):
1357–60.
101- Özkara Ş, Aktaş Z, Özkan S, Ecevit H. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Verem
Savaş Daire Başkanlığı, Türkiye’de Tüberküloz Kontrolü İçin Başvuru Kitabı. Ankara.
Rekmay Ltd. Şti. 2003.58- 59.
102- Comstock GW, Baum C, Snider De Jr. Isoniazid prophylaksis among Alaskan Eskimos:
a final report of the Bethel studies. AM Rev Respir Dis 1979;119:827–830.
103- Iseman MD. Klinisyenler İçin Tüberküloz Klavuzu. Çeviren: Ş. Özkara. Nobel Tıp
Kitapevleri Ltd. Şti, İstanbul. 2002; Bölüm 12:390.
104- Snider DE Jr. Pyridoxine supplementation during isoniazid therapy. Tubercle
1980;61:191–196.
105- 21. yüzyılda Tüberküloz Sempozyumu Kitabı. Samsun. 2003: 208-215.
106- Gubrin C. The history of BCG. In: Roesnthal S, ed. BCG vaccination against
tuberculosis. Boston: little, Brown, 1957: 48- 53.
99
107- Comstock GW. Field trials of tuberculosis vaccines: how could we have done them
better? Control Clin Trials 1994; 15: 247- 276.
108- Townsend J, Aronson J, Saylor R. Tuberculosis control among North American Indians.
Am Rev Tuberc 1942; 45: 41- 52.
109- Iseman MD. Klinisyenler İçin Tüberküloz Klavuzu. Çeviren: Ş. Özkara. Nobel Tıp
Kitapevleri Ltd. Şti, İstanbul. 2002;Bölüm 13:401–402.
110- Menzies R, Vissandjee B. Effect of Bacillus Calmette- Guerin vaccination on tuberculin
reactivity. Am Rev Respir Dis 1992; 145: 621–625.
111- Gocmen A, Kiper N, Ertan U, Kalayci O, Ozcelik U. Is the BCG test of diagnostic value
in tuberculosis? Tuber Lung Dis. 1994 Feb;75(1):54–7.
112- Koçoğlu F. Tüberküloz Sorununun Çözümünde Günümüzde Uygulanan Kontrol
Yöntemlerinin Etkinliği. In: Kocabaş A. (Ed). Tüberküloz, Kliniği ve Kontrolü. Emel
Matbaası, Ankara. 1991: 439- 443.
113- Özkara Ş, Aktaş Z, Özkan S, Ecevit H. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Verem
Savaş Daire Başkanlığı Türkiye’de Tüberküloz Kontrolü İçin Başvuru Kitabı. Ankara.
Rekmay Ltd. Şti. 2003:62.
114- Ewer K, Deeks J, Alvarez L, Bryant G, Waller S, Andersen P, Monk P, Lalvani A.
Comparison of T-cell-based assay with tuberculin skin test for diagnosis of Mycobacterium
tuberculosis infection in a school tuberculosis outbreak. Lancet. 2003 Apr 5;361(9364):1168–
73.
100
115- Lalvani A, Nagvenkar P, Udwadia Z, Pathan AA, Wilkinson KA, Shastri JS, Ewer K,
Hill AV, Mehta A, Rodrigues C. Enumeration of T cells specific for RD1-encoded antigens
suggests a high prevalence of latent Mycobacterium tuberculosis infection in healthy urban
Indians. J Infect Dis. 2001 Feb 1;183(3):469–77.
116- Demissie A, Ravn P, Olobo J, Doherty TM, Eguale T, Geletu M, Hailu W,Andersen P,
Britton S. T-cell recognition of Mycobacterium tuberculosis culture filtrate fractions in
tuberculosis patients and their household contacts. Infect Immun. 1999 Nov;67(11):5967–71.
117- Hill PC, Brookes RH, Fox A, Fielding K, Jeffries DJ, Jackson-Sillah D, Lugos MD,
Owiafe PK, Donkor SA, Hammond AS, Otu JK, Corrah T, Adegbola RA, McAdam KP.
Large-scale evaluation of enzyme-linked immunospot assay and skin test for diagnosis of
Mycobacterium tuberculosis infection against a gradient of exposure in The Gambia. Clin
Infect Dis. 2004 Apr 1;38(7):966–73.
118- Ferebee SH, Mount FW. Tuberculosis morbidityn a contolled trial of the prophylactic
use of isoniazid among household contacts. Am Rev Resp Dis 1962;85:940–510.
119- Wang PD, Lin RS. Tuberculosis transmission in the family. J Infect Dis 2000;41:249–
251.
120- Kolsuz M, Küçükkebapçı C, Demircan N, Uçgun İ, Metintaş M, Erginel S. Akciğer
tüberkülozu olgularının yakın temaslılarının 6 aylık izlem sonuçları. Toraks Dergisi
2003;4:127–32.
121- Kolsuz M, Uçgun İ, Metintaş M ve ark. Eskişehir Deliklitaş Verem Savaş Dispanserinde
akciğer tüberkülozu ile temas eden kişilerin özellikleri. Toraks Derneği 4. Yıllık Kongresi
2001;97–110.
101
122- Sarımurat N, Küçük G, KılıçarslanZ. 1998–99 yıllarında tedaviye alınan yayma (+)
akciğer tüberkülozu olgularında temas edenlerin değerlendirilmesi Toraks Derneği 4. Yıllık
Kongresi 2001;97–110.
123- Ellnerr JJ. Review: the immune response in human tuberculosis–implications for
tuberculosis control. J Infect Dis 1997;176:1351–9.
124- Doherty TM, Demissie A, Olobo J, Wolday D, Britton S, Eguale T, Ravn P, Andersen P.
Immune responses to the Mycobacterium tuberculosis-specific antigen ESAT–6 signal
subclinical infection among contacts of tuberculosis patients. J Clin Microbiol. 2002 Feb;40
(2):704–6.
125- Cardoso FL, Antas PR, Milagres AS, Geluk A, Franken KL, Oliveira EB,Teixeira HC,
Nogueira SA, Sarno EN, Klatser P, Ottenhoff TH, Sampaio EP. T-cell responses to the
Mycobacterium tuberculosis-specific antigen ESAT–6 in Brazilian tuberculosis patients.
Infect Immun. 2002 Dec;70(12):6707–14.
126- Pathan AA, Wilkinson KA, Klenerman P, McShane H, Davidson RN, Pasvol G, Hill
AV, Lalvani A. Direct ex vivo analysis of antigen-specific IFN-gamma-secreting CD4 T cells
in Mycobacterium tuberculosis-infected individuals: associations with clinical disease state
and effect of treatment. J Immunol. 2001 Nov 1;167(9):5217–25.
127- Launois P, DeLeys R, Niang MN, Drowart A, Andrien M, Dierckx P, Cartel JL, Sarthou
JL, Van Vooren JP, Huygen K. T-cell-epitope mapping of the major secreted mycobacterial
antigen Ag85A in tuberculosis and leprosy. Infect Immun. 1994 Sep;62(9):3679–87.
128- Vekemans J, Lienhardt C, Sillah JS, Wheeler JG, Lahai GP, Doherty MT, Corrah T,
Andersen P, McAdam KP, Marchant A. Tuberculosis contacts but not patients have higher
gamma interferon responses to ESAT–6 than do community controls in The Gambia. Infect
Immun. 2001 Oct;69(10):6554–7.
102
129- Migliori GB, Raviglione MC, Schaberg T, Davies PD, Zellweger JP, Grzemska M,
Mihaescu T, Clancy L, Casali L. Tuberculosis management in Europe. Task Force of the
European Respiratory Society (ERS), the World Health Organisation (WHO) and the
International Union against Tuberculosis and Lung Disease (IUATLD) Europe Region. Eur
Respir J. 1999 Oct;14(4):978–92.
130- O’Brien RJ, Preventive therapy of tuberculosis. In: Porter JDH, McAdam KPWJ, eds.
Tuberculosis: back to the future. John Wiley Sons Ltd. United Kingdom, 1994.
131- Carrara S, Vincenti D, Petrosillo N, Amicosante M, Girardi E, Goletti D. Use of a T cellbased assay for monitoring efficacy of antituberculosis therapy. Clin Infect Dis. 2004 Mar
1;38(5):754–6.
132- Andersen AB, Brennen P. Proteins and antigens of Mycobacterium tuberculosis. In
Bloom B, eds. Tuberculosis. Washington, DC: ASM Press,1994; 307–32.
133- Nicol MP, Pienaar D, Wood K, Eley B, Wilkinson RJ, Henderson H, Smith L, Samodien
S, Beatty D. Enzyme-linked immunospot assay responses to early secretory antigenic target 6,
culture filtrate protein 10, and purified protein derivative among children with tuberculosis:
implications for diagnosis and monitoring of therapy. Clin Infect Dis. 2005 May 1;40(9):
1301–8.
134- Hill PC, Fox A, Jeffries DJ, Jackson-Sillah D, Lugos MD, Owiafe PK, Donkor SA,
Hammond AS, Corrah T, Adegbola RA, McAdam KP, Brookes RH. Quantitative T cell assay
reflects infectious load of Mycobacterium tuberculosis in an endemic case contact model. Clin
Infect Dis. 2005 Jan 15;40(2):273–8.
103
Download