24.12.2012-``Açık mektup`` Sn. Ali Alkan Sn Haşim Kılıç Sn. Hüseyin

advertisement
24.12.2012-‘’Açık mektup’’
Sn. Ali Alkan
Sn Haşim Kılıç
Sn. Hüseyin Karakullukçu
Yargıtay Başkanı
Anayasa Mahkemesi Başkanı
Danıştay Başkanı
Sn. Ahmet Hamsici
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan V.
Sayın Başkanlar,
Yeni bir yıl, yeni umutlar ve ütopyalar demektir.
Yaklaşık 30 senedir bu ülkede ‘’insan haklarına saygılı ve yurttaşların temel hak ve
özgürlüklerini koruyucu bir hukuk devletinin’’ yerleşmesi ve gelişmesi amacıyla
yaşamın her alanında mücadele eden ve umut besleyen hukukçu bir yurttaş sıfatıyla
2013 yılına girerken adalet dünyamızla ilgili naçizane görüşlerimi sizlerle paylaşmak
istedim.
Ülkemiz giderek yoğunlaşan ve artık sistematik hale gelen anayasal demokratik
protestolarda polis şiddeti, yargısız infaza dönüşen uzun ve haksız tutuklamalar, yüz
binlerce insanın telefon ve diğer iletişim araçlarının dinlenmesi, kamuya mal olan
siyasallaştırılmış davalar ve bu davalardaki korkunç usul hataları, savunma
avukatlarının susturulması ve hatta tutuklanması, sürekli din istismarına dayalı
Hükümet politikası, yöneticilerin tolerans eksikliği nedeniyle, bırakınız ‘’hukuk
devletini’’ ve hatta ‘’kanun devletini’’ artık bir ‘’polis devleti’’ seviyesine düşmüştür.
Son olarak 29 Ekim 2012 günü Cumhuriyet bayramını kutlamak ve anmak amacıyla
Ankara 1.Meclis Binası önünden Anıtkabir’e yürümek isteyen yurttaşlara Hükümet
talimatı ile uygulanan biber gazlı ve tazyik sulu polis şiddeti somut bir örnektir. Yine,
19 Aralık 2012’de Göktürk-2 uydusunun fırlatılmasını izlemek için ODTÜ'ye giden
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 3500 polisin eşlik etmesi ve öğrencilerin
protestosunun gaz bombaları ve tazyikli su ile önlenmesi üzücü ve düşündürücüdür.
Bir ülkenin yurttaşları siyasal sistemden memnun olmayabilir. Yasama ve yürütme
organlarının icraatına karşı çıkabilir ve hatta demokratik sınırlar içinde direnebilir.
Ancak, son yıllarda yargı organı siyasal tartışmaların odak noktasına oturmuş ve
siyasallaşan davalar kamuoyunun gündemini tayin eder hale gelmiştir. Bu son derece
tehlikeli ve sakıncalı süreç içinde yargı erki önemli ölçüde itibar kaybına uğramış ve
‘’hukuk güvenliği ilkesi’’ ile ‘’adil yargılama ilkesi’’ adeta rafa kaldırılmıştır.
On binlerce insan keyfi ve usulsüz biçimde dinlenmiş, fotoğrafları çekilmiş ve yandaş
medyaya servis edilmiştir. Yakalama ve arama mevzuatına aykırı olarak binlerce
insanın evinde, işyerinde sabahın köründe aramalar yapılmış; ceza yargılamasına
aykırı olarak toplanan sözde deliller dava dosyalarına konulmuştur. CHP eski başkanı
Deniz Baykal’ın ve MHP’li bazı milletvekillerinin seks kasetleri politik amaçla
kamuoyuna servis edilmiş ancak suç failleri her nedense meçhul kalmıştır.
1
Ergenekon/Balyoz , KCK ve diğer kamuoyuna mal olan siyasal soruşturmalarda
dosyadaki ‘’gizlilik kararı’’ nedeniyle sanık avukatlarına verilmeyen bilgi ve belgeler
fotoğraflar,Hükümet’e yakın medyaya servis edilmiş, internet ve TV ekranlarında
medya mahkemeleri oluşturulmuş ve yıllarca süren uzun ve haksız tutuklamalarla
insanların ve yakınlarının yaşamı karartılmıştır.
Ergenekon, Balyoz, KCK,Poyrazköy, ÇYDD, Hopa, Erzincan ( İlhan Cihaner) , Futbolda
şike (Fenerbahçe/Aziz Yıldırım) , İlker Başbuğ , İzmir Büyükşehir Belediyesi,Tıp
Öğrencileri soruşturma ve iddianamelerinde evrensel hukuk ve CMK ihlallerini, özel
yetkili gazete/tv propagandasını hep birlikte izledik. İzlemeye devam ediyoruz. Bu
arada Balyoz davası ve Oda TV avukatlarının çabalarıyla verilen ‘’uzman bilirkişi
raporları’’ ile Balyoz ve Oda TV iddianameleri tamamen çökmüştür.
İTÜ ,ODTÜ, BOĞAZİÇİ, YILDIZ TEKNİK, gibi ülkemizde bilgisayar mühendisliğinin
temelini atan üniversitelere mensup bilirkişilerin yanı sıra dijital belgelerde sahtecilik
konusunda uzman ABD’li firmaların (Arsenal Consulting, Joshua Marpet v.d. )
verdikleri bilimsel ve teknik raporlarla, BALYOZ ve ODA TV davalarında
iddianamelerin dayandığı imzasız dijital belgelerde çok ciddi boyutlarda dijital
sahtekarlık yapıldığı açıkça kanıtlanmıştır. Oda TV operasyonu ve iddianamesi bu
davalarda dönüm noktası olmuştur. Bu davalara at gözlüğü ile bakan ve üç maymunu
oynayan hukukçu ve gazetecilerde bir dalgalanma ve kırılma yaşanmıştır.
Ülkemizde, adli ceza soruşturmalarında sahte dijital belge üreten veya gerçek dijital
belgeler üzerinde oynama yapan, bunları dosyalardaki delillerin arasına koyan,
bilgisayarlara gönderen ve yerleştiren, sistematik olarak bu belgeleri basına servis
yapan bir DİJİTAL SAHTEKARLIK SUÇ ÇETESİ faaliyet halindedir. Hükümet’e ve ABD
ile NATO’ya muhalif olan aydınların, gazetecilerin, işadamlarının, sanatçıların,
öğrencilerin, subayların, hukukçuların ve siyasi parti mensuplarının yaşamı
karartılmakta ve böylece KORKU İKLİMİ yaratılmaktadır. Bazı yargıç ve savcıların
iletişimleri yasalara aykırı olarak tespit edilmiş ve Hükümet’e yakın medyaya servis
edilmek suretiyle bu hukukçuların kamuoyu önünde itibarsızlaştırılması amaçlanmıştır.
Bırakınız hukukun temel ilkelerini bir yana, vicdanımızın sesine kulak verelim.
Mahatma Gandhi’nin dediği gibi; Kanunlara dayanan adli muhakemelerden daha
büyük bir muhakeme vardır ki, bu da her kişinin kendi vicdanıdır.
Yapılan hukuksuzluklar ve haksızlıklar karşısında tepki duymayan veya haksızlığa
uğrayanlara siyasi görüşü ve mesleklerine göre ayrımcılık yapan kişi ve kurumlar ve
özellikle hukukçular elbette tarih önünde sorumlu olacaklardır.
Sahte dijital belgelere dayalı soruşturmalarla katalog suçlar kapsamına sözde örgüt
iddiası ile zorla sokulan davalarla haksız ve hukuksuz olarak aylarca/yıllarca tutuklu
kalan yurttaşlarımızla empati kurmaya çalışalım. Perişan olan ailelerini, mesleki
geleceklerini ve çektikleri sıkıntıları ve üzüntüleri düşünelim. Özel yetkili Mahkemeler –
Polis-Gazetecilerin ağına düşmüş insanların ve özellikle gençlerin çektiği zülum
karşısında suskun kalmayalım.
2
Özellikle evrensel insan haklarına inanan ve savunan hukukçuların, siyasallaşan
soruşturma ve davalarda insanların mesleklerine ve siyasal görüşlerine göre ayrım
yapmamaları ve çifte standartlı yaklaşımlardan uzak durmaları gerekmektedir.
Başta Yüksek mahkeme başkanları ve HSYK olmak üzere Barolar, Hukuk Fakülteleri,
meslek örgütleri, sendikalar, işçi ve işveren kuruluşları, sivil toplum kurumları, siyasi
partiler , milletvekilleri, hükümet yetkilileri , medya; toplumsal huzuru bozan ve
adalet sistemine olan güveni yerle bir eden ve maalesef faaliyetine pervasızca devam
eden DİJİTAL SAHTEKARLIK SUÇ ÇETESİ ile ilgili inceleme, araştırma,rapor , soru,
girişim, soruşturma , haber yapmalı ve bu HUKUK DEVLETİ DÜŞMANI ÇETE’yi ortaya
çıkarmalıdır. Özellikle Adalet Bakanlığı, HSYK ve Cumhuriyet Savcılarının bu çetenin
tespit edilmesi ve faillerin yargı önüne çıkarılmasında hem yasal hem de tarihi
sorumlulukları vardır.
Türkiye adalet sisteminde telafisi olanaksız zararlara neden olan DİJİTAL
SAHTEKARLIK SUÇ ÇETESİ ‘nin muhtelif siyasi davalardaki ‘’sahte elektronik kanıt
yaratma ve düzmeceleri’’ hakkında hazırlanan bilimsel ve teknik raporlardan
yararlanmak suretiyle kaleme aldığım yazıları ve ekindeki bilimsel raporları bilgi ve
değerlendirmenize sunuyorum. http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=2856
Türkiye’de zaten kör topal yürüyen ve çok ciddi bir reforma ihtiyaç duyulan ceza adalet
sistemi, son yıllarda faaliyet gösteren ‘’dijital sahtekarlık suç çetesi’’nin her nedense
üzerine gidilmemesi ve faili meçhul kalması ile artık çökme noktasına gelmiştir. Bir
ülkenin adalet sisteminde sahte dijital belgelerin soruşturma ve dava dosyalarına
kanserli bir hücre gibi sızdırılması ve bu sahte dijital belgelerin dosyalardan
çıkarılmaması ve bu suçların cezasız kalması olgusu devam ettiği sürece o ülkede
hukuk devletinden ve adaletten bahsetmek mümkün değildir.
Hiçbir ön yargıya dayanmadan ve samimiyetle ifade etmek istiyorum. Kamuoyunda ve
yurttaşlar nezdinde YARGI giderek HÜKÜMET’in denetiminde polis operasyonlar için
kullanılan ve adeta muhalif yurttaşları sindirmeye yarayan bir araç olarak algılanmaya
başlanmıştır. CMK. 250.maddenin kaldırılması da maalesef bu algıyı değiştirmemiştir.
Lütfen bu konuda kamuoyu yoklamaları yaptırınız. Acı ve ürkütücü gerçeği
göreceksiniz. YARGI sistemine olan kamusal güven ve itimadın sarsıldığı ve giderek
azaldığı bir toplumda ne hukukun üstünlüğünden ne de demokrasiden söz edilemez..
2013 yılında ülkemizin içinde bulunduğu hukuksuzluk ve yargı sistemine güvensizlik
ortamından bir çıkış yolu aramanızı ve toplumda yargıya ve adalete duyulan
güvensizliğin ve derin endişelerin dağıtılması için gerekli girişimlerde bulunmanızı
diler, saygılarımı sunarım.
Noyan Özkan
Avukat, 1378 Sokak, 4/1,No:107,
Alsancak,İzmir.
[email protected]
3
Download